DÖNEM:
22 YASAMA
YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT: 70
36 ncı Birleşim
21 Aralık 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun
(6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/234)
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/720)
3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen
sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/723)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Parlakyiğit'e bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almalarından
dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/721)
5.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a bu
yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almalarından dolayı ödenek ve
yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/722)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan
İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
A)
BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
C) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
E) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu'nun, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle
konuşması
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, 3
Kasım seçimlerinden bugüne kaçak elektrik kullanan sanayicilere ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3959)
2.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, ASKİ'nin bozuk su sayaçları nedeniyle abonelerden tahsil ettiği
fazla ücrete ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/4021)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı stadların ruhsat ve izinlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4111)
4.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası İstanbul Hasanpaşa Şubesinde hayali Hazine
Bonosu satışı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali
BABACAN'ın cevabı (7/4134)
5.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT
tarafından kurum dışında yaptırılan programlara ve ödenen ücrete ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4157)
6.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığının ve bağlı bazı kurumların müsteşar, başkan ve
genel müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4163)
7.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığına ve bağlı bazı kurumların başkan ve genel
müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
COŞKUN'un cevabı (7/4168)
8.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığına ve bağlı bazı kurumların başkan ve genel
müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4170)
9.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin
BAYINDIR'ın, TRT'de bazı yöneticilerin kurum araçlarını özel işleri için
kullandıkları iddiasına,
- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TRT
Genel Müdürünün sadece oruç tutan personelle bayramlaştığı iddiasına,
- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT
arşivinde bulunan bir dizinin yeniden çektirildiği iddialarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/4197, 4198, 4199)
10.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, TÜBİTAK Başkanı ve Bilim kurulu üyelerinin atamalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/4214)
11.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Spor Toto Teşkilât Müdürlüğünün 2001 yılında yaptığı bir ihaleye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/4242)
12.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
belediyelerin borçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/4263)
13.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Mercedes Benz Türk AŞ. hakkında ihbarda bulunan kişiye ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4276)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
üç oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturumlar
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent
Arınç, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için müzakere tarihi alması
nedeniyle, emeği geçenleri kutlayan; Musul yakınlarında şehit edilen beş
güvenlik görevlimizin yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen bir konuşma
yaptı.
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1
inci maddeleri okundu.
Antalya Milletvekili Deniz Baykal,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül de meselenin anlaşılması bakımından,
Bir açıklamada bulundu.
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Başkan |
|
|
Mehmet
Daniş |
|
Ahmet
Küçük |
|
Çanakkale |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
Üçüncü
Oturum
23.12.2004 Perşembe günü görüşülecek olan
Çevre ve Orman Bakanlığı Bütçesi ile 24.12.2004 Cuma günü görüşülecek olan
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bütçelerinin karşılıklı olarak yerlerinin
değiştirildiğine ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878,
3/669; 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam
olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 21 Aralık 2004
Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.58'de son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
|
Ahmet
Küçük |
|
Kırklareli |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 47
II. - GELEN KÂĞITLAR
21 Aralık 2004 Salı
Raporlar
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun 10/A Maddesine Bir Fıkra İlave Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/186) (S.
Sayısı: 719) (Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)
2.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın; 3067 Sayılı Kalkınma Planlarının Yürürlüğe Konması ve
Bütünlüğün Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma
Önergesi (2/235) (S. Sayısı: 720) (Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)
3.- Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak,
Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve
Halil Ünlütepe'nin; Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721)
(Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, bazı ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3995)
2.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, İLKSAN ile ilgili bazı iddialara ve 5043 sayılı Kanuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3996)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Lozan Antlaşmasının bir maddesinin uygulanıp uygulanmadığına
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/4010)
4.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, AŞTİ'de taşıyıcılık işlerini yürüten firmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4014)
5.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Vatikan'ın yayımladığı bir resmi belgedeki Ermeni soykırımı
iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/4015)
6.- İstanbul Milletvekili
Halil AKYÜZ'ün, Trabzon Havalimanının Irak'ta lojistik destek amacıyla
kullanıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/4016)
7.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, dalkavuklarla ilgili olarak basında yer alan açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4042)
8.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, bazı firmalarca Başbakanlığa hediye edilen Mercedes ve Hyundai
araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4043)
9.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, Maliye ve Millî Eğitim bakanlıkları arasında okul-aile
birlikleri ile ilgili olarak imzalanan protokole ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4045)
10.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, THY'ye uçak alımları karşılığında yabancı bir
firmadan hediye talep edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4046)
11.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kıbrıs'ta soykırıma maruz kalan Türk köylerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4066)
12.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Yaser Arafat'ın tedavi için Türkiye ile bir teması
olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4067)
13.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kerkük'teki gelişmeler konusunda TBMM'ye bir
tezkere sunulup sunulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4068)
14.- İzmir Milletvekili
K. Kemal ANADOL'un, MİT'in istihbaratta faydalandığı kişilerle ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4069)
15.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, Avrupa Birliği
Anayasası ve ilerleme raporu Türkçe metinlerinin milletvekillerine dağıtılıp
dağıtılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4071)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
21 Aralık 2004 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/234)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 7, 10 ve 25 inci sıralarında yer alan (6/672, 679 ve
701) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
BAŞKAN - Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/720)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali Coşkun'un, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 27 Kasım - 1
Aralık 2004 tarihleri arasında Cezayir'e ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Atilla Başoğlu (Adana)
M. Necati Çetinkaya (Elazığ)
Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair
bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
3.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/723)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları
Başkanlık Divanının 15.12.2004 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu, hastalığı nedeniyle 3.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Ordu Milletvekili
Hamit Taşçı, hastalığı nedeniyle 8.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya, hastalığı nedeniyle 27.11.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 15
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, milletvekillerine ödenek ve yolluğun verilmesi için iki
tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
4.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit'e bu yasama yılında aralıksız iki
aydan fazla izin almasından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/721)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız iki ayan fazla izin alan Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Parlakyiğit'e İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi Başkanlık Divanının 8.12.2004 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
5.- Kars
Milletvekili Zeki Karabayır'a bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin
almasından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/722)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Kars Milletvekili Zeki
Karabayır'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi Başkanlık Divanının 8.12.2004 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki müzakerelere devam
ediyoruz.
Program uyarınca, bugün,
iki tur görüşme yapacağız.
İkinci turda Başbakanlık,
Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (x)
A) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yeniden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
İkinci turda, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu
adına; İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Şanlıurfa Milletvekili Faruk Bayrak,
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Karabük Milletvekili Ali Öğüten; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş, İstanbul
Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, İstanbul
Milletvekili Memduh Hacıoğlu; şahısları adına; lehinde, Eskişehir Milletvekili
Fahri Keskin, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde; Samsun
Milletvekili İlyas Sezai Önder, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik.
İlk söz, Ak Parti Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Burhan Kuzu'ya aittir.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Başbakanlık bütçesi
üzerinde konuşmak üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Başbakanlık kurumu
üzerinde biraz tahlil yapmak istiyorum.
Başbakanlık, malumunuz,
Osmanlı'da sadrazam kurumundan gelme bir müessese. 23 Nisan 1920'de Türkiye
Büyük Millet Meclisi kurulduğunda bu kuruma yer verilmediğini biliyoruz.
Kuvvetler birliği sebebiyle, Meclis Başkanı, aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı
olarak görev yapmaktadır.
Cumhuriyetin ilanıyla
birlikte, 1920'de 2 Mayıstan itibaren, cumhurbaşkanının başvekili atayacağı
belirtiliyor ve ilk kez, 20 Mayıs 1933'ten itibaren de Başvekâlet Teşkilat
Yasası çıkıyor. Bu kurum ilk kurulduğunda 7 ünite ve 34 personelle çalışıyor;
1983'ten itibaren 24 üniteye çıkıyor, 970 personel çalışıyor. Tabiî, daha
sonra, zaman içerisinde öyle bir hale geliyor ki bu kurum, âdeta bir
başbakanlıklar bakanlığı diyebileceğimiz ya da bakanlıklar bakanlığı
diyebileceğimiz bir yapıya bürünüyor. Tabiî, bunun temelinde, sadece
başbakanlık kurumunun işlerinin artması değil, özellikle sus payı türünden,
gönül alma babından koalisyon dönemlerinde birçok kişiye bakanlık
dağıtılmasıyla alakalı bir mesele vardır. Tek kurum, iki kurumun bağlı olduğu
birtakım bakanlıklarla sayı 38'e kadar çıkmıştır.
Bu yapılanmaya ilk defa
58 inci ve 59 uncu hükümetler döneminde, yani AK Parti Hükümeti döneminde
müdahale edilmiştir; bakanlık sayısı 36'dan 23'e indirilmiş; ayrıca, koalisyon
dönemindeki o birçok bağlı kurumlar da ilgili yerlerine dönmek suretiyle,
artık, başbakanlık gerçek fonksiyonunu, yani koordine dediğimiz görevini yapar
konuma doğru götürülmüştür.
Tüm bu küçülmelere rağmen
-bir şeyin altını çizmek istiyorum- 1982 Anayasası güçlendirilmiş başbakanlık
modelini getirmiştir ve böylece, bakanları, başbakana karşı sorumlu hale
koymuştur; adeta siyasî amiri konumundadır; yani, başbakan, bakanların siyasî
amiri konumundadır; isterse bir bakanın görevden alınması konusunda
cumhurbaşkanından talepte bulunabilir.
Bu yapılanma, idarî
hukukundaki hiyerarşik bağ anlamına gelmez; yani, bir amirin memur üzerindeki
etkisi kadar, o anlamdaki bir yapılanma değil; ama, yine de, bahsettiğim gibi,
siyasî amir konumundadır; hatta, bunu şöyle ifade edebiliyoruz: Hiyerarşik amir
olmamakla beraber en üst amir ifadesi kullanmıyor. Bu da, Başbakanlık Teşkilat
Yasasında yer alan ifade. Belki şöyle denilebilir: Başbakan, eşitler arasında
birinci konuma getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
aslında, Başbakanlığın bu gücü parlamenter modelden kaynaklanıyor. Buradan da
biraz farklı bir alana doğru geçmek istiyorum. Şimdi, parlamenter model,
bilindiği gibi, İngiltere'de doğmuş olan bir sistemdir. Zaman içerisinde,
Başbakanlık kurumu, sistemin mihenk taşı haline gelmiştir. Tabiî, bunun nedeni,
basın ve diğer birçok kurum ve kuruluşların, hükümetle ilgili her alandaki
sorunları başbakana yöneltmiş olmaları ve işin büyük bir bölümüne, sorumluluk
kısmına göğüs gerer duruma getirilmiş olması.
Tabiî, sorumluluk üstlenen
başbakan, aynı zamanda yetkilendirilmiş bir başbakan durumuna gelmiştir ve
zaman içerisinde öyle hale gelmiş ki, başbakanlar bu modelin bir numaralı ismi
olmuş ve başkanlık adı da bunların soyadına göre verilmiştir. Ne demektir bu;
mesela, İnönü Hükümeti diyoruz, Menderes Hükümeti diyoruz, Demirel Hükümeti,
Özal, Çiller, Yılmaz, Erbakan, Ecevit Hükümeti diyoruz; hatta, ararejimlere
döndüğünüz zaman, Erim, Talu, Ulusu Hükümeti diyorsunuz.
Fakat, bir şey dikkatimi
çekti; bunu beraber tahlil etmek isterim. Mesela, 58 ve 59 uncu hükümet,
şimdiki hükümet dönemlerinde, artık, soyada göre isimlendirme unutuluyor
toplumda; mesela, Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, Abdullah Gül Hükümeti
diyorlar. Zannediyorum, bunun temelinde halka biraz daha yakınlık, biraz kendinden
bilme gibi bir fark mı var diye düşünüyorum. Bu da benim şahsî kanaatim ya da
bu alanda belki bir değişim Türkiye'de yaşanıyor.
1982 Anayasası bununla
kalmamış, bir taraftan başbakanı kuvvetlendirmiş; ama, olmaması gereken bir işi
de yapmış; o da, yürütme organının başı olarak cumhurbaşkanına parlamenter
modelde olmayacak yetkiler vermiş ve cumhurbaşkanını sorumlu kılmadığı halde
yetkili kılmış. Oysa, bilindiği gibi, bir modelde şayet -tabiî, demokratik
modeli kastediyorum- sorumlu olan biri varsa, o, yetkilidir, yetki vermediğin
şahsa sorumluluk da veremezsin; ama, bizdeki yapılanmaya baktığımız zaman
-dünyada olmayan bir yapılanmadır bu- hem yetki veriyorsun hem de sorumlu
tutmuyorsun. Bunun izahını yapmak mümkün değildir.
Tabiî, bununla da kalmamış
Anayasa -Sayın cumhurbaşkanı, belki, bunu çok sık kullanmıyor ama-
cumhurbaşkanına şöyle bir yetki vermiş: Anayasanın uygulanmasını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek. Bu, aslında, tipik bir
yarı başkanlık modelindeki, Fransız Anayasasının 5 inci maddesinin tıpkı
aktarılmasıdır. Oraya baktığımız zaman, orada da -Fransız Anayasasından
bahsediyorum- "Cumhurbaşkanı, anayasaya itaat ve saygıya göz kulak
olur" deniliyor.
Değerli arkadaşlar,
bilelim ki, Fransa'da De Gaulle bu maddeyi çok sık kullanmıştır; ama, şunu da
bilmeniz lazım ki, Fransa'da cumhurbaşkanları halk tarafından seçilmektedir;
yani, kullanmasının temelinde, halktan aldığı güç yatmaktadır. Şu halde,
Türkiye'de, evvela, birinci planda bu yetki dağılımındaki yanlışlığı gidermemiz
lazım. Bunu gidermede birkaç yöntem var; birisi, parlamenter modelin ıslahı
çalışması olabilir. Benim şahsî kanaatim, bu ıslah olacak bir yapılanma
değildir; ama, yine de, eğer, iyi niyetli oturulursa, belki cumhurbaşkanının
yetkilerini, bir anlamda parlamenter model, 61'de olduğu gibi, o modele doğru
çekmek olabilir ya da bir adım daha ileri giderek, yarı başkanlık, başkanlık
modellerine geçilebilir.
Şimdi, elimizdeki model,
parlamenter sistem, bize hangi güvenceyi veriyor; deniliyor ki, eşitlik denge
sistemidir bu model. İlk etapta öyle gibi gözüküyor. Nedir eşitlik denge;
hükümet ve onun başı olan cumhurbaşkanı, gerektiği zaman, parlamentoyu
fesheder; parlamento da, gerektiğinde, bir bakan ya da başbakanı ya da hükümeti
düşürebilir. Şimdi size soruyorum: Hangi parlamenter modelde bugüne kadar bakan
ya da başbakan düşürülebilmiştir?! Bunun sayısı oldukça az, yok denecek kadar
azdır. Bunun sebebi, hükümet ile parlamento çoğunluğunun aynı yönde bulunmuş
olmasıdır. Hani, Anadoludaki, hepimizin bildiği gibi "oğlan bizim, kız
bizim" meselesidir aslında bu iş. Şimdi, bir defa, eşitlik ilkesi, denge
ilkesi çalışmıyor.
Pekala, hadisenin başka
bir boyutu var; mesela, şu anda milletvekillerimiz -belki başka işleri var; onu
bilemem ama- neden acaba, parlamenter modellerde Parlamentoya fazla gelmek
istemezler, kulisi tercih ederler; hiç bunu düşündük mü biz acaba? Bunun
temelinde yatan gerçek faktör bilesiniz ki değerli arkadaşlar, bu modellerde
milletvekilinin yetkisinin, katkısının neredeyse yok denecek kadar az
olmasıdır. Neye katkısının az olmasıdır; yasama faaliyetine katkısının az
olmasıdır. Halbuki aslî fonksiyonunun bu olması lazım. Komisyonlarda olsun,
Genel Kurulda olsun, muhalefetten gelen önergelere sıcak bakılmaz, kendi
partisinden gelen önergelere sıcak bakılmaz, bakanın katılmadığı bir önergenin
geçme şansı neredeyse yok denecek kadar azdır; ama, bunu söylerken şunu da
belirtmemiz lazım, parlamenter rejim başka türlü çalışamaz. Ya buna bir şekilde birlikte razı gelip
devam edeceğiz ya da aktif hale gelmek istiyorsak, o zaman, bizi gerçek anlamda
aktif kılan başkanlık modeli gibi birtakım
başka modellere geçmemiz lazım.
Şimdi, sanmayın ki,
sadece bizde böyle; İngiltere'de de bu iş böyle, Almanya'da da bu iş böyle,
İtalya'da da bu iş böyle. Parlamenter rejim nerede var... Çünkü, sonuç
itibariyle hastalık ondan kaynaklanıyor. İngiliz Parlamenter Taleyran'ın bir
sözünü nakledeyim: "Bugüne kadar Parlamentoda çok nutuklar dinledim. Bunların birçoğu benim
kanaatimi değiştirdi; ama, hiçbiri oyumu değiştirmedi." Çok net, doğal,
güzel bir sözdür bu. Bu, bir itiraftır ve doğru bir itiraftır.
Kanun yapma konusunda, şu
ana kadar geçen parlamenter modellerdeki oranları tespit ettim; yüzde 98'i
hükümetten geldiği şekliyle geçip giden tasarılardır; kalan yüzde 1-2'si belki
teklif şeklinde olur; onu da, hükümetler, kendi yapmak istemedikleri bazı
teklifleri milletvekillerine verdirirler. Böyle bir yol da çalışabilir.
Şimdi, bakın,
Parlamentoya yasayı getiren hükümet, tatbik eden hükümet. Bütçeyi görüşüyoruz; hazırlayan
hükümet, uygulayan hükümet; yani, hem yasama faaliyeti onun elinde hem de bütçe
onun elinde. Peki, şimdi soruyorum, kuvvetler ayrılığı nerede o zaman bu
Anayasada söyler misiniz; uygulamada böyle bir şey var mı; böyle bir şey yok.
Bunları niçin söylüyorum; zannediliyor ki, Amerika'daki başkanlık modeli ya da
benzeri bir modelde çok daha yetkili. İddia ediyorum -zamanla bunu birlikte de
konuşabiliriz- parlamenter modeldeki başbakan, Amerikan Başkanından en az iki
kat daha yetkilidir. Bunu net olarak söyleyeyim.
Şimdi, geçen dönemde,
2001'de, hatırlarsınız, buraya bir danışman geldi, başkan danışmanı. Burada, bu
kürsüdeki konuşmasında -eski hükümet dönemlerinde- dediği şu: "Bizim
hükümetin adı yanlış konulmuş; başkanlık değil, kongre; yani, parlamentonun
hükümeti anlamına gelir esasen; çünkü, yetkili olan odur. Kuruş harcayamaz
hükümet parlamentonun izni olmadan." Hükümetler malum, orada güçler
tamamen ayrılmıştır, bir tarafta yürütme bir tarafta yasama. Evet, Başkan
yetkili. Neyle yetkili; sırf yürütmede yetkili, o kadar.
Yani, hakikaten, zaman
zaman, başkanlar, Amerika'da bir ülkeye yardım sözü verdiklerinde
"parlamentoya götüreceğim" der. İşte, o ülkenin vatandaş ya da
siyasileri "yine yan çizmeye başladı" gibi laflar ederler. Adam
doğrusunu söylüyor, hakikaten, Kongreden geçiremeyebilir onu. Yani, biz, başka
mantıkla baktığımız zaman, Başbakan isteyecek de Parlamentodan geçmeyecek;
böyle bir şey düşünülemeyeceği için, oradaki model de böyle zannediyoruz ve
orada dikkat edin, mesela en son Irak olaylarında yaşandı, Kerry ve arkadaşları
Başkan Bush'un Irak'a müdahalesine "evet" dediği halde, kendi
partisinden birçok vekil "hayır" diyebilmiştir. Nedir peki bunun
altında yatan düşünce?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kuzu, 45
dakikalık süreyi 4'e bölmek suretiyle fazla süre verdik. 1 dakikalık süre
içerisinde sözlerinizi tamamlayabilirseniz sevinirim.
Buyurun.
BURHAN KUZU (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
O zaman son sözüm -son
söz derken, kürsüdeki son sözüm, yanlış anlaşılmasın- şu olsun: Şimdi,
Türkiye'de koalisyonlar döneminde başbakanların fonksiyonları da dağınık bir
vaziyete geliyor. Dönüşümlü başbakanlık gibi, böyle birtakım farklı, benim hiç
alışık olmadığım, havsalamın almadığı modeller bulunmaya çalışılıyor, sorumluluk
dağılıyor, Türkiye'yi kimin yönettiği belli olmuyor, filan filan...
Sayın Başkanım, bir rakam
vererek konuşmamı tamamlayayım. Şimdi, cumhuriyetimiz 81 inci yılında. Bakın,
bunu vereyim ve bunun üzerinde hep beraber düşünelim. 81 inci yılındayız, 59
uncu hükümet var. 59'u çarpalım 4'le -hükümetlerin ortalama dört yıl ömrü
olduğunu düşünün, olması gereken ömrünü söylüyorum- 236 yapar. Ne demektir
biliyor musunuz bu; normalde cumhuriyetin 81 inci yılında kurduğumuz 59 uncu
hükümetin, esasen cumhuriyetin 236 ncı yılında kurulması gerekiyordu; konu bu
kadar basit ve nettir.
Bunları düşünerek tekrar
bir gözden geçirelim. Muhalefet partimize samimi olarak bir şeyim var; yüzde
65-yüzde 35 gibi, eskiden beri yapılan klasik sağ-sol ayırımına kesinlikle takılmasınlar.
Ben inanıyorum ki, bu modelde de her zaman için sol ya da sağ partiler iktidara
gelebilir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum; teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kuzu.
AK Parti Grubu adına,
ikinci konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Faruk Bayrak; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık GAP İdaresi Başkanlığı bütçesine ilişkin görüşlerimi açıklamak
üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
içerisinde bulunduğumuz dönem, birçok konuda muhasebe yapmak için uygun bir
dönem. Türkiye, 17 Aralıkta, çok önemli bir kilometre taşını daha geride
bırakmıştır. Ayrıca, hepiniz kabul edersiniz ki, Türkiye, son yılların en
önemli değişimlerinden birini ekonomide yaşadı. Çok ağır bir krizin sonuçlarını
telafi etme konusunda millet olarak büyük başarı gösterdik. Bugün, bir yanda
enflasyon kontrol altına alınırken, diğer yanda sürdürülebilir bir ekonomik
büyüme mümkün olabilmektedir. İç ve dış fiyatlardaki dalgalanmalara rağmen,
tüketim talebi ve yatırımlardaki canlanma sürüyor. Enflasyon, sene sonu
hedeflerini önemli ölçüde yakalayacak bir seyir izliyor. Faiz oranları,
enflasyondaki olumlu gidişe paralel bir eğilim sergiliyor ve yılın ikinci
çeyreğinde yaşanan istihdam artışı, henüz istenilen seviyeye erişmemesine
rağmen, ekonominin yeniden istihdam oluşturma sürecine girdiğinin sinyallerini
veriyor.
Değerli milletvekilleri,
ülkedeki bu gelişmelerin yansıması, GAP Bölgesinde de etkisini hissettirmeye
başlamıştır. Türkiye'nin 2003 yılı toplam ihracatı, bir önceki yıla göre yüzde
31 düzeyinde artarken, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan ihracattaki artış
yüzde 44,5 seviyesine ulaşmış ve Türkiye ortalamasının üzerinde
gerçekleşmiştir. Bölgedeki 7 organize sanayi bölgesinde, yaklaşık 1 300 sanayi
işletmesi, 1 milyar dolardan fazla ihracatı, GAP kapsamında planlanan
hidroelektrik santrallarının yüzde 73 oranında gerçekleşmesi ve yılda yaklaşık
16 milyar kilovat/saat enerji üretimiyle sağladığı 1 milyar dolarlık katmadeğer
ve bugün, yine, 17 000 000 dekarlık sulama alanında yüzde 13 gerçekleşmeyle bile
Türkiye pamuk üretiminin yarısının bölgede üretilmesi gibi katmadeğerler bölge
ekonomisine olumlu mesajlar vermektedir; fakat, bu olumlu gelişmelere rağmen,
maalesef, GAP'tan hedeflenen potansiyelden bölgenin ve ülkemizin yeterince
yararlanıp yararlanmadığını da yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; müsaade ederseniz, bu soruyu sizlerle paylaşarak, sadece
bölgemizin değil, Türkiye'nin de kalkınmasında lokomotif olabilecek böylesine
dev bir projeyi sürekli olarak gündemde tutmak ve bir marka olma yolunda büyük
adımlar atan GAP bölgesindeki bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Marka Güçtür"
sloganını âdeta birebir tanımlayan GAP, bugün, Ortadoğu'dan Avrupa'ya,
Afrika'dan Amerika'ya, tüm dünyanın ilgisini üzerine odaklayan bir marka
olmuştur; Türk insanının, mühendisinin, işçisinin, çiftçisinin haklı gururu
olarak emsalsiz bir güçtür.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, günümüzde, projenin kısa ismi olan
GAP olarak bilinmekte ve bölge, yaygın olarak da GAP ismiyle anılmaktadır.
Bakın, işte, bu noktadan itibaren, markamız oluşmaya başlamıştır. Tüm bu
dinamikleri bir araya getiren GAP markasıdır, başrolde ise markayı oluşturan en
büyük güç halkımızdır.
Bildiğiniz gibi,
Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, sahip olduğu doğal kaynaklar, sosyokültürel yapısı,
ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmışlığı, jeopolitik konumu, sınıraşan suları,
diğer ülkelerin yoğun ilgisi ve geçmişte yaşanan terör olaylarının izleriyle
ülkemizin diğer bölgelerinden çok farklı ve özel bir konumdadır.
Bölgenin tarımsal üretim
kapasitesi, turizm potansiyeli ve yeraltı zenginlikleri, imalat sanayiinden
turizm sektörüne kadar birçok alanda yapılacak yatırımlar açısından son derece
önemli avantajlar sunmaktadır.
Bölgenin her ili, farklı
alanlarda, yatırımcılara değişik imkânlar ve avantajlar sunmaktadır. Maalesef,
bölgemizin yüksek potansiyeline rağmen, kişi başına gayri safî millî hâsıla
rakamlarına bakıldığında, bölge illerinin tamamının Türkiye ortalamasının
altında olduğu gözlenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
artık, kaybedilecek zamanımız kalmamıştır. Uyuyan dev GAP'ın uyandırılarak
ülkemiz kalkınmasının lokomotifi haline getirilmesi gerekmektedir. Bölgenin tüm
özelliklerine ve önceliklerine rağmen, GAP kapsamındaki yatırımlarda istenilen
düzeye ulaşılamamış, öngörülen hedefler gerçekleştirilememiştir. 2003 yılı sonu
itibariyle enerji yatırımlarındaki fiziksel gerçekleşme yüzde 73 olmasına
karşın, tarım sektöründe ancak yüzde 12 düzeyine ulaşılabilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız, dünyada böyle rantabl bir proje var mıdır. GAP
kapsamında bugüne kadar yaklaşık 16 600 000 000 dolarlık bir yatırım yapılmış
ve bu harcamayla, projede yüzde 52 düzeyinde bir gerçekleşme sağlanmıştır.
Bugüne kadar enerjide yüzde 73 gerçekleşme sağlanmıştır. Bu yüzde 73'lük
gerçekleşme, yine, bugüne kadar, ülkemize, yaklaşık 13 milyar dolarlık
katmadeğer kazandırmıştır. Yılda yaklaşık 16 milyar kilovat/saat enerji
üretimi, ülke ekonomisine yılda 1 milyar dolardan fazla katmadeğer
oluşturmaktadır. GAP'a yapılan toplam 16 milyar dolarlık yatırımın sadece yüzde
73'ü olan enerji yatırımı bile, projenin kendisini amorti etmiştir.
GAP'ın hızla
canlandırılması ve ülkemizin kalkınmasına yapacağı büyük katkıların kısa
zamanda gerçekleştirilebilmesi için acilen neler yapmamız gerekmektedir. GAP'ta
toprak ve su kaynakları geliştirme programı temel yatırımlarını oluşturan
barajlar, hidroelektrik santrallar büyük ölçüde tamamlanmış; sıra, kalkınmanın
itici gücü olan sulama yatırımlarına gelmiştir. Bu, ülkemizin, bence, şu anda
önünde bulunan en önemli fırsatlardan biridir. Hepiniz takdir edersiniz ki,
kaynakları kısıtlı olan ülkemizde devam eden, yeni başlanması gereken yüzlerce
yatırım mevcuttur, bu yatırımlar da ödenek beklemektedir.
Biz, ülkemizin her ilini,
bölgesini kendi memleketimiz olarak görmekteyiz; fakat, şimdi size sunacağım
GAP'taki bu tabloyu sizlerin takdirine bırakıyorum.
Bugüne kadar, GAP'taki
sulama ve enerji yatırımlarına kamu bütçesinden 7,58 katrilyon lira harcanmıştır.
Harcanan 7,58 katrilyonla barajların büyük bir kısmı tamamlanarak, toplam 10
000 000 dekar alanı sulayacak su, sulamada kullanım için hazır hale
getirilmiştir. Artık, sulama için, sadece, basit bir ifadeyle, hortumu bağlamak
kalmıştır. Kalan sulama şebekelerinin tamamlanmaması halinde ise, bugüne kadar
harcanan 7,58 katrilyon liralık yatırım -barajlar, tüneller, pompa istasyonları
ve ana kanallar- amacına ulaşamayacak ve âdeta ölü bir yatırım haline
gelecektir.
Kısa sürede kendini
amorti edebilecek, rantabl bir proje olan GAP'ta, yaklaşık 6 milyar dolar
harcama yapılarak, sulama yatırımlarının tamamlanması halinde, sulamaya
açılacak 17 000 000 dekar alanın, sulama faydası olarak yılda yaklaşık 2 100
000 000 dolar ve enerji faydası olarak da 1 600 000 000 dolar olmak üzere,
ulusal ekonomiye, yılda, toplam 3 700 000 000 dolar katkı sağlaması
planlanmıştır. Sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla o bölgede elde edilecek
ürünler dolayısıyla tarımsal ürün ithalatı için harcanan yıllık 1 milyar ABD
Doları ülkemizde kalacaktır. Tarımsal ürünlerin sanayie yönlendirilmesiyle
yıllık katmadeğer 17 milyar doları bulacaktır. Ülkemiz, tarıma dayalı sanayi
ürünleri açısından dünyanın ihracat üssü olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; GAP bölgesinin, ülkemize olan ekonomik katkılarının yanında,
stratejik açıdan da önemli bir yeri vardır. GAP, bölgesel barış konusunda tüm
Ortadoğuda bir kalkınma modeli olacaktır. İyi değerlendirilebilir ve bir an
önce bitirilebilirse, GAP, bölgesel barış ve istikrarın getirilmesinde öncü bir
rol oynayacaktır. Ülkemizin yer aldığı coğrafyada su ve gıda açısından Büyük
Ortadoğu Projesi kapsamındaki stratejik konumu, GAP'a daha fazla önem ve
öncelik kazandırmış durumdadır. Özellikle, petrole karşı suyun eşdeğer, hatta
daha değerli olacağı düşüncesiyle, bölge kaynaklarının daha şimdiden etkin
planlanması ve kullanılması kaçınılmaz görülmektedir. Türkiye olarak komşu
ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek zorundayız. Bu ilişkilerin iyi ilişkilere
dönüştürülmesinin temelini ticaret oluşturmaktadır. GAP, ülkemize, yer aldığı
coğrafyada su ve gıda açısından stratejik olarak kontrol gücü sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
yapılan çalışmalar sonucunda, 2005-2050 projeksiyonları, nüfus artışının bu
hızla devam etmesi halinde, bu bölgede büyük bir su problemi ve gıda açığı
yaşanacağını ortaya koymaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, önemli
tarımsal ürün ithalatçısı ülkelerdir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
Türkiye'nin ve Avrupa'nın, yıllık 170 milyar dolar ithalat kapasitesine sahip
Ortadoğu pazarına açılan kapısıdır.
GAP bölgesi, Ortadoğu
pazarına giriş açısından son derece önemli bir konuma sahip olup, ithalatındaki
öncelikli ürünler bölgeden kolaylıkla ihraç edilebilecek durumdadır. GAP'ta
sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla; üretilecek bitkisel ürünler ve bu
ürünlerin işlenmesiyle birlikte, ülkemiz, Ortadoğu pazarında önemli bir paya
sahip olacaktır.
GAP, sadece, Ortadoğu
ülkelerinde ülkemize stratejik önem kazandırmayacak, aynı zamanda, Avrupa
Birliği ülkeleri ve Ortaasya ülkeleri açısından da önemli bir koz olacaktır.
Güneydoğu Anadolu
Bölgesi, uzun bir süre boyunca, Irak'a uygulanan ambargo ve çok kısa bir süre
öncesine kadar Türkiye ve Suriye arasındaki zayıf ilişkiler nedeniyle ticarî
potansiyeline ulaşamamıştır. Ancak, gerek Irak'a uygulanan ambargonun
kaldırılmış olması, gerekse Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde
kaydedilen gelişmeler, GAP'ın dışticaretine olumlu katkılarda bulunacaktır.
Anılan gelişmeler şimdiden ticaret rakamlarını etkilemeye başlamıştır.
İşte, bizim bu pazarda
önemli rol oynayabilmemiz için, Türkiye'nin en büyük, dünyanın ise sayılı
uluslararası havalimanlarından birisi olan Şanlıurfa Uluslararası Havalimanının
da bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Hükümetimizin, bu konuyu gerektiği
gibi değerlendireceğine ve düzelen ekonomik yapımızla birlikte gerekli kaynak
aktarımını yaparak, Şanlıurfa Uluslararası Havalimanının da bir an önce
bitirileceğine inanıyorum.
GAP bölgesinin karayolu
altyapısı da hızla gelişmektedir. Şanlıurfa-Gaziantep arasında inşa edilmekte
olan 196 kilometre uzunluğundaki otobanın bir an önce tamamlanması
gerekmektedir; çünkü, bu yol, GAP'ı Akdeniz'e, Akdeniz'deki limanlara ve önemli
sanayi merkezlerine bağlamaktadır. Diğer yandan, Avrupa ülkeleri ile Ortadoğu
ülkeleri arasında da kavşak konumda olup, önemli katkılar sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce de bahsettiğim gibi, bölgenin tarımsal üretim
kapasitesi, turizm potansiyeli ve yeraltı zenginlikleri, imalat sanayiinden
turizm sektörüne kadar birçok alanda yapılacak yatırımlar açısından son derece
önemli avantajlar sunmaktadır.
Bakınız, GAP bölgesini
yılda yaklaşık olarak 500 000 turist ziyaret etmektedir. Dünya turizm
trendindeki gelişmeler gözönüne alındığında, Türkiye'nin -turizm geliri ve
turist sayısında son onyedi yılda yüzde 17'lik ortalama artışla- en önemli
destinasyonlardan biridir.
Doğru planlama, tanıtım
ve kültürel mirasın korunarak kullanılmasıyla birlikte, GAP bölgesini, 2015
yılında, yaklaşık olarak 5 000 000 turistin ziyaret edeceği tahmin
edilmektedir. Bu da, 4 milyar dolar turizm geliri ve 1 500 000 kişiye doğrudan
istihdam anlamına gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayrak,
toparlayabilir misiniz...
Buyurun.
MEHMET FARUK BAYRAK
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, rakamlarla GAP'ın
doğal kaynakları, jeopolitik konumu, sınıraşan sularının yanında ekonomik
yapısıyla ülkemiz için öneminin fotoğrafını çekmeye çalıştım.
GAP'ın bitirilmesiyle 3
800 000 kişiye istihdam sağlanacaktır. GAP, sağlayacağı gelir artışı, istihdam,
eğitim ve sağlıktaki faydalarıyla terörün kaynağını tam olarak kurutacaktır.
Bölgede, son yıllarda
güvenlik tedbirleriyle sağlanmış olan huzur, bölgenin millî gelirden aldığı payın
artırılması ve işgücüne yeni istihdam alanlarının oluşturulmasıyla
sürdürülebilecektir.
Bütün bunların hızla
gerçekleştirilmesinin ve GAP'tan elde edilecek katmadeğerin ülke ekonomisini
canlandırmasının, bölgede ve Türkiye'de istihdam sorununa kalıcı çözüm
bulunabilmesinin en önemli ayaklarından birisi de, sulamayla beraber elde
edilecek ürünlerin sanayi tesislerinde işlenmesidir. Bu konuda gerekli olan
tesislerin kurulabileceği organize sanayi bölgeleri yetersizdir, var olanların
da altyapı problemleri vardır. Hükümetimiz, en kısa sürede bu problemi de
çözecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bayrak.
MEHMET FARUK BAYRAK
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Meclis kürsüsünden,
yaklaşık bir yıl önce, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenerek
ekonomiye kazandırılması sayesinde 100 000 kişiye iş imkânı sağlanmasının, 35
000 hektarlık arazi büyüklüğüne sahip olan ve yaklaşık seksen yıldır el
değmemiş bu topraklarda özellikle organik tarım konusunda ciddî çalışmaların
yapılmasının, bölge ekonomisine canlılık kazandıracağını dile getirmiştim.
Bu proje, aynı zamanda,
Kıbrıs'ın yüzölçümüne tekabül eden kıymetli tarım arazilerinin ekonomiye
kazandırılması projesidir. Bu konuda önemli mesafeler kaydedilmiştir.
Başta, konuyla ilgili ve
GAP'a yapmış olduğu katkılarından dolayı Sayın Bakanımız Abdüllatif Şener Beyin
şahsında, emeği geçen tüm kurumlarımıza da teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
GAP bölgesi, yine,
barındırdığı kültür mozaiğiyle de bir markadır; Kürt, Arap, Türk, Süryanî
vatandaşlarımızın hoşgörü içerisinde yaşadığı bir marka, dinlerin ve dillerin
buluştuğu bir markadır.
Sözlerimi tamamlarken,
2005 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olması temennisiyle, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Sözlerimi, Avrupa
Birliğine doğru ilerleyen ülkemizin 2000'li yıllardaki en büyük markalarından
biri GAP'tır diyerek tamamlıyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayrak.
AK Parti Grubu adına,
üçüncü konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 malî yılı
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum.
2005 yılı bütçesine ve
2005'teki dışticaret hedeflerine geçmeden önce, 2004'teki siyasî ve ekonomik
gelişmelere bir göz attığımızda 2005'i daha iyi anlayacağımızı düşündüğümden
dolayı, sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.
Türkiye, kapı komşusu
Irak'taki savaşın ve istikrarsız ortamın yaygınlaşmamasını ve Irak'ta bir an
önce istikrarın sağlanmasını temenni etmektedir. Irak'taki savaş, petrol
fiyatlarını varil başına 50 doların üzerine çıkardığı gibi, sınır ticaretimizi
de olumsuz etkilemektedir.
Türkiye, bu tür olumsuz
konjonktürle mücadele ederken, öte yandan da, Avrupa Birliğine tam üyelik
konusunda önemli kavşakları dönmektedir ve Türkiye, yeni ufuklara yelken açmaya
başlamaktadır.
2004 yılında, dünya
ekonomisindeki iyileşme artarak sürmüştür. Dünya gayri safî hâsılasının 2004
yılında yüzde 5 büyümesi beklenmektedir. 2004 yılı için yüzde 4,1 büyümenin
öngörüldüğü düşünülecek olursa, beklenenin üzerinde bir performans
sergilenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'nın büyüme hızları
beklentilerin altında gerçekleşmesine rağmen, yükselen pazarlar iyi performans
göstermiştir. Euro bölgesi ekonomilerinde gözle görülür iyileşmeler gözlenmekle
birlikte, halen göreceli olarak zayıftır.
Yükselen petrol
fiyatları, üretim açıklarının düşmesi gibi faktörler gözönünde
bulundurulduğunda, 2005 yılında dünya ekonomisinin yüzde 4,3 büyümesi
beklenmektedir.
Önümüzdeki dönemde, dünya
ekonomisini olumsuz etkileyecek durumlar da yok değildir. Petrol fiyatlarındaki
artışların sürmesi ve Çin ekonomisinin düşüşe geçmesi ihtimali endişe
yaratmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye
ölçeğinde değerlendirmemizi sürdürdüğümüzde, genel ekonomik veriler itibariyle
Türkiye fotoğrafına baktığımızda, iyice kronikleşen enflasyon canavarının beli
kırılmış ve uzun yıllardan sonra ilk defa yüzde 10'un altına inmiştir. Aynı
şekilde, borçlanma faiz oranlarında da büyük düşüşler yaşanmış olup, faizler
yüzde 70'lerden yüzde 20'lere kadar gerilemiştir. Avrupa Birliğinin tarih
vermesiyle birlikte borsa da coşmuştur.
Bütün bunlar
dışticaretteki sıçramayı tetiklemiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine
göre 2004'ün 10 aylık diliminde dışticaret hacmi 128 700 000 000 dolara
ulaşmıştır. İhracat rakamlara rekor üstüne rekorlar kırarak 62 milyar doları
aşmıştır. Denilebilir ki: "Efendim, ihracat artıyor da, ithalat yerinde mi
duruyor, ithalat daha fazla artıyor." İhracattaki artışı görüp de ithalattaki
artışı görmemek mümkün değildir. Nitekim, ihracat rakamları 62 milyar dolar
olurken, ithalat rakamları da 95 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Ekonominin
ilk altı ayda yüzde 13,5 büyüdüğü bir ülkede ithalatın artmaması mümkün müdür?
Çünkü, Türkiye, ekonomisi ve ihracatı artarken, hâlâ dışbağımlılığını, aramalı
ithalatına gereksinimini sürdürmektedir. Nitekim, ithalatın yüzde 85'i aramalı
ve hammadde ithalatıdır. Tabiatıyla, Türk Lirasının değerlenmesi ithalatı
özendirmektedir. Tüketim malları ithalatında da bir canlanma söz konusudur;
ama, aynı zamanda, bu durumun, yıllardır baskılanmış ve ötelenmiş taleplerle de
ilgili olduğunu unutmamak gerekir. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, nihayet,
ithalat belli bir doygunluğa ulaşmıştır, bundan sonra tüketim malları
ithalatında aşırı bir artış beklenmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin
dışticaret açığı sorunu her ne kadar bir vakıa ise de, bunun ciddî manada bir
soruna dönüştüğü iddiası gerçeği yansıtmamaktadır; çünkü, Türkiye ekonomisi 237
milyar dolarlık gayri safî millî hâsılasıyla Avrupa'nın 10 uncu büyük ekonomisi
haline gelmiştir. Turizm gelirlerinden tutun, müteahhitlik hizmetlerine
varıncaya kadar birçok sektörde dünya çapında başarı sergilenmektedir.
Dışticaretimiz,
hükümetimizin ve Sayın Bakanımızın dinamizmini bire bir yansıtmaktadır. Türk
ekonomisinin transformasyonunun başladığı 1980'li yıllarda bir yılda
gerçekleştirdiği ihracatın çok daha fazlasını, bugün, Türkiye, bir ayda
gerçekleştiriyorsa, hem durup düşünmek, eleştirirken daha ölçülü olmak hem de
bu başarı karşısında şapka çıkarmak gerekmez mi?
İhracattaki bu artış göz
kamaştırmaktadır; fakat, buraya takılıp kalmadan bir şeyi daha dikkatlerden
uzak tutmamak lazımdır; ihracatımız yapısal değişim içerisine girmiş ve
bazılarımız fark etmese de, yapısal dönüşümü büyük oranda gerçekleştirmeye
başlamıştır. İhracatın onda 9'u sanayi ürünlerinden oluşmaktadır. Otomotiv,
tekstil, konfeksiyon ve makine ürünlerinin payı giderek artmakta ve bu üç
sektörün ihracat içindeki payı yüzde 30'ları bulmaktadır.
Bütün bunlar iyi güzel
de, biraz da sorunlardan bahsedelim denilebilir. Mesela, döviz kurlarındaki
pozisyonun ihracat için ne denli büyük olumsuzluklar içerdiğinden, rekabet
gücünü zayıflattığından söz edilebilir.
Ancak, ne var ki, Türk
Lirasının yabancı paralar karşısında değer kazanmasının, aramadde ve hammadde
ihtiyaçlarının karşılanmasında maliyet avantajı getirdiği de unutulmamalıdır.
Onun için, Türk Lirasının değer kazanmasının, makro planda ekonomiye
katkılarını da gözden ırak tutmamak gerekiyor.
Öte yandan, Dünya Ticaret
Örgütü anlaşmaları uyarınca, 2005'ten itibaren kotaların kaldırılacak olmasının
tekstil ve konfeksiyon sanayiinde sıkıntılara neden olacağı tartışmaları
vardır. Elbette, Türkiye'nin, bu konuyu yakından izlemesi ve timingi iyi ayarlanmış
tedbirleri kararlılıkla uygulamaya koyması gerekmektedir. Nitekim, hükümetimiz
tarafından, moda-marka teşviki ve Turquality mekanizmalarından oluşan modern
destek sistematiği getirilmiştir. Artık, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü,
kendisine üst kalite katmanlarını hedef seçmiştir.
Türk tekstil sektörünün,
ihracatımızın yaklaşık üçte 1'ini karşıladığını ve gayri resmî rakamlarla 2 300
000 kişiye istihdam sağladığını, diğer sektörleri de yakından etkilediğini
düşünecek olursak, tekstille ilgili olarak 2005 yılında sürekli istim üstünde
olmak gerekmektedir.
İhracatımızın belini
doğrulttuğu bu dönemde sistematik olarak desteklenmesi, hem bu gelişim
sürecinin sürekliliği açısından hem de ihracatta yapısal bir başarı için
gerekmektedir. Bunun bilincinde olarak, Eximbank, 2004 yılında ihracatçıya
büyük destek sağlamıştır. Aralık ayı itibariyle, kredi, sigorta ve garanti
programları kapsamında, ihracatçıya, toplam 6 900 000 000 destek sağlanmıştır.
Faiz oranları düşürülmüş, kısa vadeli kredi vadeleri bir yıla çıkarılmıştır.
İhracatçı KOBİ kredileri hayata geçirilmiştir. Keza, genel bütçe içerisinde yer
alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna 205 000 000 dolar tahsis yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
ihracat rakamlarının rekorlar kırması büyük devlet olarak gecikmiş bir başarı
olsa da, elbette, göğsümüzü kabartmaktadır. Ne var ki, Türkiye'nin dışticarette
strateji değişikliğine gitmesi rakamsal başarılar kadar önemlidir. Türk
ihracatında Avrupa Birliği ülkelerinin ve ABD'nin ağırlıklı yeri vardır. Halbuki,
bunun çeşitlenmesi gereği ortadadır. Bu bağlamda, komşu ülkelerle ilişkiler
büyük önem arz etmektedir.
Sayın Bakanımız, bir
ayağı Türkiye'de, bir ayağı dışarıda olarak, sürekli dış programlara
katılmaktadır. Nitekim, bunun sonucu olarak, Türkiye, yıllardır ihmal edilen
Ortadoğu pazarına, Asya pazarına ve Uzakdoğu pazarına açılmaya başlamıştır.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine ihracatı yüzde 29,6 artarken, Birleşik Devletler
Topluluğuna ihracatı yüzde 32,6, Ortadoğu'ya yüzde 40,9, Kuzey Afrika
ülkelerine yüzde 31,1 artmıştır; Amerika Birleşik Devletlerine olan ihracatında
ise, yüzde 27,6'lık bir artış gözükmektedir. 2005 yılı ihracatı 71 000 000 000
dolar olarak hedeflenmiştir.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, burada, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesini konuşurken, ihracattaki
başarı tablosu baş köşeyi almak durumundadır. Ancak, ne var ki, dünyadaki
trendden de bahsetmek suretiyle, dışticaret stratejisine katkı yapmak gereği
vardır.
Türk dışticaretinin
strateji kurarken mutlaka dikkat etmesi gereken belli başlı hususlar bağlamında
şunlar söylenebilir: Türkiye'nin öncü olduğu tekstil, konfeksiyon, demir çelik
gibi sektörlerin dünya ticaretinden aldıkları paylar azalmaktadır. Türkiye'nin
üstün olduğu sektörler maalesef kaybeden sektörlerdir. Dünya ticaretinin payını
en hızlı artıran ofis ve büro malzemeleri sektöründe Türkiye pay alamamaktadır.
Otomotivde Türkiye'nin son yıllardaki ihracat artışı dünya ihracatının
gelişimiyle paralellik arz etmektedir. Taşıma kolaylığı, tarih ve din birliği
gibi unsurlara rağmen, Türkiye'nin çevresindeki çok büyük bir potansiyel
yıllardır ihmal edilmiş, âdeta yok sayılmıştır. Hükümetimizin komşu ve çevre
ülkelerle ticaret stratejisi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasî bir
açılımı da sağlamaktadır. Bu pazarlara yönelik ihracatımızın genel ihracat
rakamları içerisindeki payı yüzde 30'lara yaklaşmıştır.
Türkiye dışticaret
stratejisini bu gelişmeleri dikkate almak suretiyle geliştirmektedir. Avrupa
Birliği sürecindeki olumlu gelişmelerin de, Türkiye'nin dışticaretine ve
makroekonomik gelişmelere müspet katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Bütün bunlar,
AK Parti Hükümetinin sağlamış olduğu istikrar trendinin böyle devam etmesi
halinde, Türk ekonomisine, nihayet, sağlıklı bir gelişme sürecini yaşatacaktır.
Ekonomisinin gelişmesi ve güçlenmesi ise, Türkiye'yi, dünya siyasetinde baş
aktör haline getirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şahin,
toparlar mısınız.
Buyurun.
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu duygularla, 2005
yılının, ülkemiz ekonomisinin gelişeceği, bölge barışının ve dünya barışının
sağlanacağı bir yıl olmasını diliyorum. Sayın Bakanıma ve çalışma
arkadaşlarına, bu ihracat rakamlarından dolayı teşekkür ediyorum ve lütfen, bu
rekorları kırmaya devam edin diyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şahin.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Karabük Milletvekili Sayın Ali Öğüten'dir.
Buyurun Sayın Öğüten. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 12 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel, yüce milletimizi, onların değerli temsilcilerinin bulunduğu Yüce
Meclisimizi ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı
Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin de içerisinde
bulunduğu bölgenin dışpolitika ve ekonomi alanlarında çok zorlu bir dönemden
geçtiği bugünlerde, bürokrasimizin güzide kurumlarından biri olan Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza
gelmiş bulunmaktayım.
Hepinizin malumu olduğu
üzere, ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması yönünde çok önemli bir adım
olan Brüksel Zirvesi, gündemin en sıcak konularından birini oluşturmaktadır.
Öte yandan, belki de kısa vadede ülkemizi hem ekonomik hem de politik açıdan en
fazla ilgilendiren ve yaklaşık iki yıldır devam eden Irak savaşı, içinde
bulunduğumuz coğrafî bölgedeki gelişmeleri derinden etkilemeye devam
etmektedir. Tam manasıyla ifade etmek gerekirse, ülkemiz bir ateş çemberinin
içinde bulunmakta ve tarihî bir dönemeçten geçmektedir.
Dışpolitikada yaşanan bu
gelişmelere paralel olarak, ülkemiz, 2001 yılında yaşamış olduğu büyük ekonomik
krizin yaralarını sarmış ve hızlı büyüme sürecine girmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu 10 dakikalık süre içerisinde belki satırbaşlarıyla ifade
edebileceğim ve teferruata girmeyeceğim. Genelde, Dış Ticaret Müsteşarlığının
birimleriyle ilgili, yapması gereken şeyler ve beklentilerimizle ilgili -Sayın
Bakanımız da buradalar- konulara değinmek istiyorum ağırlıklı olarak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk ekonomisindeki büyümenin en önemli tetikleyicilerinden
biri de, ihracatımızda görülen olağanüstü artış olmuştur. 2004 yılında yaşanan
yüksek oranlı artış, Türkiye'de bazı şeylerin gerçekten değişmekte olduğunun en
önemli göstergesi sayılmalıdır. Yaşanan tüm bu zorluklara rağmen Türk üretici
ve ihracatçısı çok kısa bir sürede dış pazarlara yönelmesini bilmiş,
uluslararası koşullarda yaşanan gelişme ve şoklar karşısında esnek davranabilme
özelliklerini en iyi şekilde ortaya koymuştur.
Dış Ticaret
Müsteşarlığının çok önemli birimlerinden birisi İhracat Genel Müdürlüğüdür.
İhracatımız, 2004 yılının ilk 10 aylık döneminde yaklaşık yüzde 31 oranında
artarak 50 600 000 000 dolar olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılının birçok ayında
5 milyar dolar barajını geçen ihracat rakamları, bu performansın 2005 yılında
da devam edeceği sinyallerini vermiştir.
Nitekim, 2005 yılı
programında, ihracatın 71 milyar dolara ulaşmasının beklendiği ifade
edilmektedir. Uluslararası standart ticaret sınıflamasına göre, 2004 yılında
tarım ürünleri ihracatının payı yüzde 10'a gerilemiş; ancak, buna rağmen, 5
milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Madencilik ürünleri ihracatının payı yüzde
4,5'e ulaşarak, 2 300 000 000 dolar seviyesine yükselmiştir.
Sanayi ürünleri ise,
ihracat içerisindeki payını artırmaya devam etmiştir. 2004 yılı ocak-ekim
döneminde, sanayi ürünleri ihracatının payı yüzde 85'in üzerine çıkarak, 43 milyar
dolar seviyesine ulaşmıştır.
Ayrıca, ihracatımızda
yaşanan sektörel gelişmeler, Türkiye'de teknoloji/yoğun ürünlerin üretimine
hızlı bir geçiş yaşandığını göstermektedir. Otomotiv, büro ve haberleşme
cihazları gibi yüksek teknoloji ürünlerini içeren makineler ve ulaşım araçları
ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 28 seviyesine yükselmiş, 14
500 000 000 dolara ulaşmıştır.
Yine, aynı şekilde,
katmadeğeri yüksek olduğu ve üretiminin ar-geye dayandığı kimyasal ürünler
ihracatında yaşanan genel ihracat artışının üzerinde olan yüzde 33 oranındaki
artış da, kayda değer bir artıştır. Bu artış sonucu, kimyasal ürünler ihracatı
2 milyar dolara ulaşmıştır.
Yine, aynı şekilde, Dış
Ticaret Müsteşarlığımızın bilinçli bir şekilde yürütmekte olduğu stratejiler
sonucu, komşu ve çevre ülkelere ihracatımız, 2004 yılının ilk on aylık
döneminde yüzde 37,3 oranında artarak, yaklaşık 14 milyar dolara yükselirken,
Afrika ülkelerine ihracat yüzde 32,7 oranında artarak, 2 400 000 000 dolar
seviyesine yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 yılında ithalatımız, ihracatımız gibi hızlı bir büyüme
kaydetmiştir. Türkiye gibi yüksek hızda bir büyüme gösteren ve sermaye birikimi
yeterli olmayan ülkelerde bu olgu kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.
2004 yılının ocak-ekim
döneminde ithalat, yüzde 39,9 oranında artarak, 78,2 milyar dolar seviyesine
yükselmiştir. 2003 yılında artan imalat sanayii üretimi kapasite kullanım
oranlarına paralel olarak -biliyorsunuz, kapasite kullanım oranları, 2001 ve 2002
yıllarında çok düşük seviyedeydi, 2003 ve 2004 yıllarında bu kapasite kullanım
oranları, Türkiye'deki sanayicilerimizde, yüzde 80-85'lere çıkmıştır- aramalı
ithalatı hızlı bir artış kaydederken, 2004 yılında yeni yatırımların bir
göstergesi olarak yatırım malları ithalatı genel ithalat artışının üzerinde bir
gelişme kaydetmiş, toplam ithalat içindeki payını yüzde 18'e yükselterek 13,8
milyar dolara ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Ticaret Örgütünün kurulması, ülkemizin Avrupa Birliği
gümrük birliğine girmesinden sonra ihracatı teşvik mekanizmaları yeniden gözden
geçirilmiş ve bu çerçevede uluslararası taahhütlerimizle uyumlu yeni destekleme
mekanizmaları yürürlüğe konulmuştur. 1995 yılında çıkarılan ihracatta devlet
yardımları kararı kapsamında, ihracatçılarımızın ar-ge, pazar araştırması,
istihdam, eğitim, yurtiçi ve dışı fuarlara katılım, yurtdışı ofis ve mağaza
açma, moda ve marka oluşturma gibi faaliyetlerini desteklemeyi amaçlayan
programlar uygulamaya konulmuştur.
Yine, uluslararası
taahhütlerimize uygun olmak üzere, bazı tarımsal ürünlerimizin ihracatına nakdî
teşvik verilmesine devam edilmektedir.
Üreticilerimize dünya
fiyatlarından hammadde ve aramadde temini sağlayan ve bu yolla ihracat
aşamasında önemli bir maliyet avantajı getiren "dahilde işleme
rejimi" uygulamasına devam edilmektedir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığının ihracatımızı geliştirme kapsamında diğer bir uygulaması ise
tanıtım faaliyetleridir. Bu faaliyetler kapsamında, bir yandan, dünyanın
çeşitli ülkelerinde düzenlenmekte olan uluslararası fuarlara firmalarımızın
katılımı desteklenmekte, yine bu kapsamda, ülkemiz ihracatçılarının yabancı
ithalatçılarla doğrudan temaslarını sağlayan ticaret ve alım heyetleri
programları düzenlenmekte, başta komşu ülkelerimiz olmak üzere, hedef
pazarlarımıza öncelik verilmektedir. Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'in de çok
önem verdiğini ifade ettiği komşu ve çevre ülkeler stratejisinin ne kadar
önemli olduğuna da vurgu yapmak isterim. Aynı coğrafyada yaşamakta olduğumuz,
dil, din, kültür ve tarih birlikteliğimiz olan ülkelerle ticarî ilişkilerimizin
kısa sürede daha makul seviyelere çıkarılması yönünde yapılan çalışmaları
desteklediğimi belirtmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce sadece kısaca değindiğim bu faaliyetler
yürütülürken, üzülerek belirmek isterim ki, ihracatçılarımıza yeterli desteğin
verildiğini söylemek pek mümkün görülmemektedir. Özellikle, nakdî ödemelerin
gerçekleştirildiği devlet yardımları kapsamında yapılan ödemelerin,
ihracatçılarımıza, zorlu dış pazar koşullarında verilmesi gereken desteğin çok
uzağında olduğu bir gerçektir. Önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, 2004
yılında ihracatımızın bir önceki yıla göre yüzde 31 oranında artarak 62 milyar
dolara çıkacağı tahmin edilmektedir; ancak, Destekleme Fiyat İstikrar Fonuna
(DFİF) ayrılan ödenek, Türk Lirası bazında, bir önceki yıla göre yüzde 7
oranında gerilemiştir.
Eximbank konusuyla
ilgili, değerli arkadaşımız bazı bilgileri ifade ettiler; ben atlıyorum.
Müsteşarlığın, elektronik
ticaretin yaygınlaşması amacıyla Türkiye'de bilgi iletişim teknolojisi
kullanımı, kamu hizmetlerinin elektronik ortamdan yürütülmesine yönelik
çalışmaları belli bir noktaya getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dışticaret politikasının önemli araçlarından olan serbest
bölgeler, 2003 ve 2004 yıllarında, hem dışticarete yönelmek isteyen küçük ve
orta ölçekli işletmeler hem de dışticarette uzmanlaşmış ve pazar imkânlarından
seri şekilde yararlanmak için lojistik merkezler arayan firmalar için önemli
bir yatırım yeri tercihi olmuştur. Bugün itibariyle, uluslararası standartlara
uygun 21 adet serbest bölge, faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının çok önemsediğim diğer bir önemli
görevine daha değinmek istiyorum; bu da, Dış Ticaret Müsteşarlığının yurtdışı
teşkilatını oluşturan ticaret müşavirliklerinin işlevidir. Türkiye'nin
jeoekonomik konumu, güçlü bir ticarî diplomasiyi gerekli kılmaktadır. Bu
meyanda, ticaret müşavirlikleri, Türkiye'nin uluslararası ticarî menfaatlarının
korunması, dışticaretinin geliştirilmesi, mal ve hizmet ihracatı ile döviz
girdisini artırıcı faaliyetlerde bulunulması gibi, Türk malının imaj ve
tanıtımının yapılması hususlarında önemli görevler yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüten,
toparlar mısınız.
ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bu kadar önemli görevler
üstlenen Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesine değinmek istiyorum. 2005 yılı bütçesinde
Dış Ticaret Müsteşarlığına ayrılan pay 76,9 trilyon liradır. Bu meblağ, toplam
bütçenin yalnızca onbinde 4'ünü oluşturmaktadır. Bu oranı, ne bu kurumun
üstlendiği önemli görevler açısından ne de diğer ülkelerdeki benzer kurumların
bütçelerinin büyüklüğü açısından makul saymak mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni eder, 2005 yılının, özellikle
ihracatımız açısından çok başarılı bir yıl olmasını diler, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüten.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN
FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokratik
yönetimlerin tümünde, başbakanlık, yürütme organının temel unsurlarından
biridir. Özellikle parlamenter sistemlerde ve teoride yaygın olarak Başbakana
verilen rol, eşgüdümleyicilik (koordinatörlük) olarak isimlendirilebilir. 1961
Anayasasının Başbakanla ilgili düzenlemeleri, bu anlayışın ürünüdür.
Bu nedenle, 1961
Anayasasının 105 inci maddesi, Başbakanı, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak
tanımlamış, görevlerini de, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak ve genel
siyaseti gözetmek olarak belirlemiştir. Bir başka anlatımla, 1961 Anayasasına
göre Başbakan, Bakanlar Kurulu içinde, eşitler arasında birinci olarak
konumlandırılmıştır.
Bugün yürürlükte olan
1982 Anayasasının belirleyici niteliği, güçlü bir yürütme oluşturmaya yönelmiş
olmasıdır. Bu yönelişin doğal sonucu olarak, Başbakanlık da parlamenter
sistemin sınırlarını zorlayan yetkilerle donatılarak güçlendirilmiştir. Bu
cümleden olarak, Anayasamızın 112 nci maddesine göre, her bakan, öncelikle
Başbakana karşı sorumludur. Aynı maddeye göre, ayrıca, Başbakan, Bakanlar
Kurulunun başkanıdır, bakanlar arasında işbirliğini sağlar, genel siyasetin
yürütülmesini gözetir; bakanların görevlerinin Anayasaya ve yasalara uygun
olarak yürütülmesini gözetmek ve bu konuda düzenleyici önlemler almakla
yetkilidir. Yine Anayasanın 109 uncu maddesine göre, Başbakan, bakanları seçip,
belirleyip, Cumhurbaşkanına sunmak ve gerektiğinde bakanların görevine son
vermeyi önermek yetkisine de sahiptir. Ayrıca, Anayasanın 124 üncü maddesiyle,
Başbakana, yönetmelik çıkarma yetkisi de verilmektedir. 3056 sayılı Teşkilat
Yasasının 3 üncü maddesinde de, Başbakanın, Bakanlar Kurulunun başkanı,
bakanlıkların ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiri olduğu kuralı
konulmuştur. Bu düzenlemeler, Başbakanlığı "bakanlıklar bakanlığı"
düzeyinde güçlendirmiştir. Bu donanımıyla Başbakanlık, klasik parlamenter
sistemin sınırlarını aşan, aşırı güçlü, süper Başbakanlık statüsüne
yükseltilmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; söylemek istediğim şudur: Cumhuriyet tarihimiz boyunca,
Başbakanlık kurumu, hiç bu düzeyde etkili, yetkili ve güçlü olmamıştır.
Başbakanlık, bugün, tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye yeter
derecede yetki ve görevle donatılmıştır. Buna rağmen, daha fazla güç, daha
yüksek konum ve statü özlem ve arayışlarının yapay gerekçelerle gündeme
getirilme zorlamalarına tanık olmaktayız. Bu, yanlış, yararsız, gereksiz ve
gerekçesiz bir girişimdir sayın milletvekilleri. Sistem arayışlarını, belli
kişi ya da kişiliğe biçilen bir rol özlemine indirgemek, öncelikle objektif ve
bilimsel değildir. Her ulusun yönetim dizgesi, o ulusun özgün koşullarının,
ülke çıkarlarının, toplumsal duyarlılıklarının, siyasal birikimlerinin
bileşkesi olarak şekillenir. Unutmamalıyız ki, her yönetim sisteminin, hem çok
başarılı hem de çok başarısız örnekleri vardır. Her topluma, her ülkeye, her
dönemde uyacak tek tip başarılı yönetim şablonları yoktur. Başka toplum ve
ülkelerin koşullarının ürünü olan yönetim kalıplarına tutsak olamayız, bel
bağlayamayız. İstikrar gerekçeleriyle, demokrasiden vazgeçemeyiz, demokrasiden
cayamayız.
Sayın milletvekilleri,
cumhuriyetimizin ilanından bu yana, özellikle 1924 Anayasasından bu yana uygulayageldiğimiz
parlamenter sistem içinde çok yol katettik. Üniter yapımıza, ülke gereklerine,
tarihsel geçmişimize, toplumsal gereksinmelerimize, demokratik, çağdaşlaşma
yönelişimize uygun, bize özgü, bizim, birikimler edindik, siyasal gelenekler
oluşturduk, yazılı yazısız, siyasal, etnik kurallar geliştirdik. Öncelikle,
sorunumuz, bu azımsanmayacak kazanımlarımız üzerinde var olan yönetim
sistemimizi tam işletebilmektir, onu mükemmelleştirmektir, onu iyi yönetim
kavramına uygun yönde geliştirmektir, etkin, üretken yönde, sürekli
yenileştirmektir, tüm siyasal yapımızı, partilerimizden başlayarak
demokratikleştirmektir.
Laik, demokratik
cumhuriyeti, çağdaşlaşma ülkümüzü tehlikeye sokmadan, esirgeyerek, ülkemizi
yönetmeyi öğrenmek ve becermek zorundayız, başkalarına imrenmeden başarmak
zorundayız. Bunu, Türkiye'yi, Bush Amerikasına ya da De Gaulle Fransasına
benzetme özentisi sonucu, Peron Arjantinine ya da Weimar Cumhuriyetine
dönüştürmek yanlışına düşmeden yapmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başbakanlık ,yürütme erkinin önemli bir unsurudur, temel,
başat, belirleyici bir unsurudur; ancak, o kadar! Başbakanlığı bir yargı yeri
konumuna getirme girişimleri eğer bilerek yapılıyorsa, çok ciddî bir sapma ve
olumsuzluk göstergesidir. Örneğin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısının 8 inci maddesinde ve bazı kurumların
sağlık birimlerinin devredilmesine ilişkin yasa tasarısının 7 nci maddesinde
Başbakana yargısal yetkiler verilmesi önerilmektedir. Bu hukukdışı, ölçüdışı,
kural tanımaz gayretkeşliği düz akılla anlamak mümkün değildir. Böyle bir
düzenlemeyi hiçbir yönetim sistemine sığdıramazsınız.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Başbakan bir konuşmasında bakın ne diyor: "Biz, bürokratik
oligarşiyi maalesef halledemedik. Zaman zaman bana başkanlık sistemini
soruyorlar. Ben, işte, başkanlık sistemini bundan istiyorum. Aksi takdirde,
nasılsa buraya devlet kapısı diyor, bürokrat oraya yerleşti mi, yerleşti;
nasılsa girdim diyor. Yani bir tüccar gibi alıp kapıya koyamazsınız; öyle bir
yetkiniz yok. Ya? Emekli olana kadar kalacak. Ondan daha garantisi yok. Bundan
dolayı, biz istediğimiz kadar yasal düzenlemeler yapalım; olumsuzluklar devam
ediyor; peki, kim kaybediyor; millet kaybediyor."
Başbakan, burada,
bürokratik oligarşi olarak kimi, kimleri, hangi kamu görevlilerini kastediyor:
Kimi, kimleri kapıya koymak istemektedir de koyamamaktadır? Kimi, kimleri
kapıya koymak için başkanlık sistemini istemektedir?
BAŞKAN - Sayın Güneş, bir
saniye... Müsaadenizle...
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan İnşaat ve Şehir
Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoşgeldiniz”
denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şu anda Moğolistan İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Sayın
Batbayar ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir;
kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güneş.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - Bir başka konuşmasında Sayın Başbakan "başkanlık sisteminde
2/B gibi sorunlar yaşanmaz" diyor. Yasanın Cumhurbaşkanınca geri
gönderilmesine tepki göstererek başkanlık sistemini istemektedir. Bu kadar
basit mi, bu kadar kolay mı?! Bir Başbakanın bunları söylediğine inanmak
gerçekten güç; inanamıyorum. Böylesi sudan gerekçelerle, devletler devleti
niteliğindeki, federal devletler birliği niteliğindeki devlet yapısıyla,
disiplin ve ideoloji açısından az yoğunluklu siyasî partilerin etkinlediği
siyasal düzeniyle, örgütlü lobilerin yönlendirdiği toplumsal özellikleriyle
bize hiç benzemeyen Amerika Birleşik Devletlerinin yönetim sistemine özenmek
gerçekçi, akılcı bir tercih olamaz, ciddiye de alınamaz.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, hepimiz biliyoruz ki, devlet, Başbakanlıktan ibaret değildir ve olamaz.
Demokratik hukuk devleti bir kurumlar dizgesidir, birbirini dengeleyen ve
tamamlayan kurumlar bütünüdür. Bu kurumların her biri, kendi yasal sınırları
içinde görevlerini tam olarak yerine getirerek, devlet aygıtının uyumunu ve
bütünlüğünü sağlar. Hiçbir birimin temsilcisi, kendini, devlet aygıtının, bu
sistemin merkezi sanamaz, sayamaz.
Başarısızlıkların suçunu
ve sorumluluğunu sisteme atmak kolaycılığı devlet adamlığıyla da bağdaşmamaktadır.
Gerçek devlet adamları bu tür kurnazlıklara tenezzül etmemektedirler,
edemezler, etmemelidirler. Kaldı ki, hiçbir demokratik yönetim anlayışı,
yöneticilere, hukukun üzerinde, layüsel yetkiler ve güç vermez, vermemektedir,
vermeyecektir. Daha önceleri de, başkalarına özenerek, kendini abartarak daha
güçlü konum ve statülere ulaşmak isteyenler oldu. Bunun için yandaş ulemadan
sipariş fetvalar tedarik edildi; bu da çok oldu; ancak, o yolun, o yönelişin
çıkmaz sokak olduğu gerçeği hiç değişmedi. Bugün de o yol, o yöneliş çıkmaz
sokaktır, değişmemiştir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, kalan
süremi Sayın Kumkumoğlu kullanacak.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güneş.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Ali Kemal Kumkumoğlu.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu;
Sayın Güneş'ten kalan 3 dakikalık süreyi de kullanacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Başbakanlık bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Sayın Güneş'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum; çünkü,
gerçekten, ülkemiz, sadece bugün AKP adına konuşan Sayın Kuzu'nun Başbakanlık
bütçesi üzerinde yaptığı görüşmelerde değil, uzun zamandan bu yana, Türkiye'de
sistem, rejim, bizatihi kendisi, bazen açık bazen kapalı biçimde, ama yoğun
olarak tartışılmaktadır. Sorun, sadece tartışmalardan ibaret de bırakılmamaktadır.
Aynı zamanda, sistemin çalışmadığının, işlemediğinin, yıprandığının, artık bu
yapıyla yürüyebilmenin mümkün olamayacağının yurttaş tarafından, toplum
tarafından kabullenilebilmesi, benimsenebilmesi için de özel çabalar, özel
gayretler gösterilmektedir.
Yıllardan bu yana,
devletin yaptığı her işin, mutlaka eksik olduğu, mutlaka içerisinde hatalar
taşıdığı, mutlaka pahalı olduğu, mutlaka yanlış olduğu biçimindeki bir kanaat
toplumun bütün kesimlerinde bilinçli bir biçimde, sistemli bir biçimde yaygınlaştırılmaya
çalışılmaktadır. Eğer bir işi memur yaptıysa mutlaka yanlıştır, mutlaka
içerisinde rüşvet vardır, mutlaka onun içerisine bir şekilde yolsuzluk
bulaşmıştır; eğer bir şeyi devlet üretiyorsa, mutlaka devlet onu pahalıya
üretiyordur; eğer bir hizmeti devlet görmeye çalışıyorsa, mutlaka o hizmet
eksik görülüyordur, istismar ediliyordur biçimindeki bir ideolojik yaklaşım,
yıllardan bu yana Türkiye'de sürdürülmektedir. Üstelik, bu ideolojik yaklaşımı
sürdürenler, devlet de birtakım hizmetleri götürebilir, yürütebilir, özellikle
bizim gibi henüz gelişmesini tamamlayamamış, sanayileşmesini tamamlayamamış
ülkelerde, bölgeleri arasında yoğun dengesizliklerin, farklılıkların ortaya
çıktığı ülkelerde, yurttaşlarının asgarî çağdaş ihtiyaçlarını karşılama
noktasında henüz sistemin kendisini toparlayamadığı, bu ihtiyaçlara karşılık
veremediği süreçlerde devletin bu hizmetlerin bir kısmını taşıması son derece
normaldir, doğaldır diyenlere karşı da "siz devletçisiniz, siz zaten
seksen yıldan bu yana bu devletçi politikadan bir tek gün geri adım
atmadınız" biçimindeki bir anlayışla, bir yaklaşımla, aynı zamanda,
ideolojik bir saldırı yürütmektedirler, sürdürmektedirler.
1980 yılından bu yana,
Türkiye, böyle bir bilinçli kampanyayla karşı karşıyadır ve şimdi geldiğimiz
noktada, artık, bu Meclisin kürsüsünden, Başbakanlık bütçesi görüşülürken,
iktidar partisine mensup birinci sözcü konumunda olan ve bu tür düzenlemelerde
iktidar partisi adına çok ciddî çalışmalar yapan bir milletvekili arkadaşımız,
başkanlık sistemini tartışmanın zamanının geldiğini hem Parlamentodaki
milletvekilleriyle hem Türkiye kamuoyuyla paylaşabilmektedir.
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Adını söyle, adını!
AHMET YENİ (Samsun) -
Doğru söylüyor.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Tabiî, bu noktaya birden gelinmemiştir. Bu noktaya bizi bu süreç
getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bakıldığı zaman, Başbakanlık, hem yürütmenin kendi içerisindeki
koordinasyonundan sorumlu hem de yürütme ile devletin diğer birimleri
arasındaki sorumluluğu üstlenmiş olan en önemli kurumlarımızdan,
mekanizmalarımızdan birisidir.
Şimdi, bakalım,
Başbakanlık, bu sürece, bu anlamda, Sayın Kuzu'nun burada ifade etmeye
çalıştığı ve Türkiye'yi götürmeye çalıştığı yaklaşıma, ne anlamda, hangi
noktalarda, nasıl hizmetlerde bulunmuş?
Değerli arkadaşlarım, en
sıradan konularda, Sayın Başbakan, çözüm üretebilmenin, çözüm bulabilmenin
yerine, sistemin çalışmadığından şikâyetle, sistem ile yurttaş arasına mesafe
koymaya, sistem ile yurttaş arasındaki mesafeyi açmaya çalışmaktadır.
Biraz önce Sayın Güneş
burada ifade ettiler; Sayın Başbakan, oligarşik bürokrasiden şikâyetçi
olmaktadır. Hangi Başbakan; onbinlerce bürokratı, şu iki yıllık iktidar dönemi
içerisinde, kendi isteğine, kendi taleplerine göre almış, değiştirmiş, ilçelerde,
sıradan müdürlüklere kadar, bütün okullardaki okul müdürlerine kadar,
bürokraside, alabildiğine, cumhuriyet tarihinin en önemli değişikliklerinin
yapıldığı bir dönemde, Sayın Başbakan, oligarşik diktatörlükten şikâyetçi
olmaktadır. Hanginiz oligarşisiniz değerli bürokratlar, sizedir bu ifadeler?!
Sayın Başbakan söz
vermiş, kendisine yakın bulduğu belli kesimlere...
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkın hepsi yakın!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - ...bu imam- hatiplerin karşı karşıya olduğu sorunları çözeceğim
diye; çözememiş. Gidip, Sayın Başbakandan talepte bulunuyorlar: "Sayın
Başbakan, niye bu işi çözemedin?" Sayın Başbakan diyor ki, sistem beni
engelliyor, siz sokağa çıkmadınız, siz bana yeterince destek olmadınız;
dolayısıyla, kusura bakmayın, ben de bu sorunu çözemedim.
HACI BİNER (Van) -
Başbakanın öyle bir sözü yok.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, siyaseten çözemediği,
çözemeyeceğini bildiği bir sorun konusunda bile, vatandaşı, devlete karşı
sokağa çağırabilmektedir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bu kadar yanlış yorum olmaz!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Başbakan, bu cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş olduğu
bütün değerlerin artık anlamını yitirdiğini ifade eden, globalizmin
gelişmesinin ulus devleti parçalayacağını, ulus devletin parçalanmasından sonra
yerel kültürlerin öne çıkacağını, yerel yönetimlerin, yerel merkezlerin
güçleneceğini ifade eden ve bu anlamda, globalizme karşı direnmenin Türkiye
için yanlış olduğunu Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarına anlatmaya çalışan bir
Başbakanlık Müsteşarını, hâlâ, ısrarla bu görevde tutmaktadır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Başarılı adam...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kaçıncı defadır ben bunu buradan tekrar
ediyorum; cumhuriyetin başlangıçta ortaya koyduğu bütün değerlerin bugün
anlamını yitirdiğini ifade eden bir kişi, hangi sebeple, cumhuriyet hükümetinde
Başbakanlık Müsteşarlığı görevini sürdürmeye devam etmektedir?! (CHP
sıralarından alkışlar) Ve bu Başbakanlık Müsteşarlığı birimi, Türkiye'de, bugün
bize yaptırılmak istenilen bütün değişikliklerin koordinatörü olarak görev
yapmaktadır ve cumhuriyetin yerine yerel kültürler öne çıkacaktır, bizim yerel
kültürümüz siyasal İslamdır diyebilen bir anlayışı, Türkiye toplumuna âdeta dayatmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
peki, tek başına Sayın Başbakanlık Müsteşarı mı bunu yapıyor; hayır.
"Türkiye, Avrupa Birliğine girmelidir." Niye?.. "Çünkü, bizim
İslamı yaşama biçimimiz, yaşama tarzımız, İslamın yaşandığı diğer ülkelerden
farklıdır. O sebeple, bizi Avrupa
Birliğinin içerisine alırsanız, ılımlı İslamı yaşatan Türkiye'yi Avrupa Birliği
içerisine alırsanız; bu, medeniyetler bütünleşmesi olur."
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyetinin, bir devlet olarak, devletin taşıdığı bir yönetim biçimi
olarak kendisini tanımlaması gereken biçim, kendisini çağdaş dünyaya takdim
etmesi gereken biçim, Türkiye'nin ılımlı İslamı yaşatan bir ülke olması mıdır;
yoksa, seksen yıldan bu yana, çağdaş, demokratik, laik bir cumhuriyeti
yaşatabilen bir Türkiye olması mıdır?! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, siz, eğer
Türkiye'nin bu yanını öne çıkarırsanız, başkaları da size dönüp, sizde bulunan
başka yanları öne çıkarırlar. Neleri öne çıkarırlar; sizdeki etnik
farklılıkları öne çıkarırlar, sizdeki mezhepsel farklılıkları öne çıkarırlar.
Allah'tan, Kurtuluş Savaşında bu işin mayası kanla öyle bir tutturulmuş ki, hiç
kimse, bu ülke insanlarının birliğini, beraberliğini, bütünlüğünü bozamıyor,
bozamayacak.
Bu tür girişimlere karşı,
bu coğrafyada yaşayan ve bu ülkenin aslî yurttaşları olduğunu, kurucu
yurttaşları olduğunu, onurla, şerefle taşıdıklarını ifade eden, farklı etnik
kökenlerden, farklı inanç gruplarından yurttaşlarımız, dışarıdan yöneltilen bu
girişimlere karşı "biz bunu kendimize hakaret sayarız, biz bu ülkenin aslî
unsurlarıyız, kurucu unsurlarıyız" dediklerinde, hepimizin hoşuna gidiyor,
hepimiz beğeniyoruz bu ifadeleri; ama, aynı yurttaşlarımız "biz, en az 10
000 000 kişiyiz ve farklı bir inanç grubundayız; İslamı, Sünnî kökenli yurttaşlarımızın
algıladığı, anladığı biçimde anlamıyoruz; bizim ibadet yerimiz camiler
değildir, cem evleridir; şu bütçeden, şu cem evlerine de bir şey ayırın"
dediğinde "yok, hayır, siz bilmiyorsunuz; sizin ibadet yeriniz cem evi
olamaz, camidir..."
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Plak gibi aynı şeyleri söyleme.
BAŞKAN - Sayın Göksu,
lütfen...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Peki, nedir buralar; buralar kültür evleridir, buralarda kültürel
faaliyetler yürütülür. Evet; peki, öyle düşünelim; buralarda kültürel
faaliyetler yürütülür. Sizin "kültürel faaliyet yürütülür" dediğiniz,
10 000 000'u aşkın yurttaşımızın "ibadet yeri" diye algıladığı bir
mekânı...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O
sizin yorumunuz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - ...ve buraya dönük, hükümetten talep edilen katkıyı, Başbakanlık
bütçesinden alamadı.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Diyanet bütçesinde söyle bunları.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Peki, 10 000 000 yurttaşımızın kültürel faaliyetlerini yürüttüğünü
Sayın Başbakanın ifade ettiği bir birime Kültür Bakanlığı bütçesinden ne
ayrılmıştır, kaç lira ayrılmış Sayın Başbakan, 10 000 000 yurttaşımızın
kültürel faaliyetleri yürüttüğünü ifade ettiğiniz bu birimlere Kültür Bakanlığı
bütçesinden ne ayrılmıştır? Böyle bir çifte standart olabilir mi?!
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkede, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığında, yani, kan bağıyla, ırk bağıyla
değil, yurttaşlık bağıyla oluşmuş olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlık bağını
tek tip bir insan modeli biçiminde algılarsak, daha doğrusu, işimize geldiğinde
tek tip bir insan modeli, işimize gelmediğinde farklı farklı insan tipleri,
insan modelleri biçiminde algılarsak bu çifte standartla kimseyi ikna edemeyiz.
Bugün, dışarıdan gelen bu telkinlere karşı direnenler, belki, yelin kayadan
aparabildiği kadar bile bir şey aparamayabilirler; ama, gün olur, bu
duyarsızlıklar, devletin bu ilgisizliği, yurttaşlarımızın bu taleplerine ve
beklentilerine rağmen devletin ortaya koymuş olduğu bu çifte standartlı
yaklaşımlar, giderek, bu yurttaşlarımızı da bu tür etkilenmelerin, bu tür olumsuzlukların,
bu tür olumsuz girişimlerin etkisi altında bırakabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, toparlar mısınız...
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Bilmeliyiz, bu çatı, hepimizin ortak çatısıdır. Bu çatıya bir şey
olduğunda, bu çatının altında herkes kalır. Hemen yanı başımızda, hiç
beğenmediğimiz; sistemini, rejimini, uygulamalarını vesairelerini hiç
beğenmediğimiz ülkelerde çatıların çökmesi halinde o ülkelerin başına neler
geldiğini; kartalların, kurtların, akbabaların, çakalların, o ülkenin
insanlarının başına nasıl üşüştüğünü; o ülkelerin kaynaklarını alıp
götürebilmek, sömürebilmek için hangi girişimlerin içerisine girdiğini, hep
birlikte, canlı tanıkları olarak görüyor ve yaşıyoruz.
Ben, hepimizi, yakın
coğrafyamızda yaşanan bu gerçekleri dikkate alan bir duyarlılıkla göreve ve
sorumluluğa çağırıyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, üçüncü konuşmacı Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Dışticaretimizin
performansı üzerine çok söz söylendi. Bu konuda kısaca bir açıklama da ben
yapmak istiyorum.
2004 yılında ihracatın 62
milyar dolara çıkacağı, yani, geçen seneye göre yüzde 31 artacağı bekleniyor.
Bunun yanında, sene sonu itibariyle de, tahminler, ithalatın da 95,5 milyar
dolara çıkacağı, geçen seneye göre yüzde 40 artacağı öngörülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
ihracatımızın nasıl arttığını iyi anlamalıyız ki, var olan politikaları iyi
değerlendirelim ve olması gereken politikalar üzerine daha bilinçli bir
tartışma yürütebilelim.
Bu, ihracat artışı nereden kaynaklandı?
Üstelik üstelik Türk Lirasının değerlendiği iddiası altında bu ihracat artışı
bu kadar yüksek bir performans nereden kaynaklandı? Bunun iki önemli kaynağını
çok iyi bilmemiz lazım; bir tanesi, reel ücretler düşüyor; fakat, verimlilik
artıyor. Bir yandan reel ücretlerin düşmesi, bir yandan verimliliğin artması
birim işgücü maliyeti dediğimiz maliyeti düşürmüştür. İşgücünün Türkiye'de
pahalı olduğu iddia edilir; fakat -işverene göre birtakım vergiler nedeniyle
pahalı olabilir- birim işgücü maliyeti Türkiye'de düşmektedir. Dolayısıyla,
işçimizi daha mahrum kılarak, yurt içindeki geliri daha azaltarak ihracatı
artırmak gibi bir politikayı benimsemek mümkün değildir. Bunu, belki Afrika
ülkeleri kendine benimseyebilir; ama, Türkiye için bu iyi bir amaç, doğru bir
amaç değildir. Dolayısıyla, görüyoruz ki, hâlâ ucuz işgücüne dayalı rekabet
anlayışı sürmektedir. Bunu iyi anlamalıyız ve bunu değiştirmek zorunda
olduğumuzu da kabul etmeliyiz.
Ayrıca, kurlar nedeniyle
ithalat ucuzlayınca, yani aramalı ve sermaye malı ithal etmek daha ucuzlayınca,
ithalata dayalı ihracat elbette bir patlama gösteriyor. Burada bir fasit
daireye giriliyor: İthalat artıyor, ihracat artıyor; fakat, cari açık da bu
gidişle tabiî ciddî boyutlarda artıyor. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım.
Ucuzlayan ithalatın pompaladığı ve birim işgücü maliyetindeki düşüşün
pompaladığı bir ihracat artışı görüyoruz. Bu, çok da övünülecek bir performans
değildir.
Esas olan, Türkiye'nin
rekabet gücüdür. Türkiye'nin rekabet gücünü, Dünya Ekonomik Forumunun her yıl
yayınladığı rekabet gücü sıralamasında izleyebiliyoruz. Rekabet gücünü, kabaca
mikro ve makro düzeylerde ele alabiliriz. Mikro düzeyinde Türkiye'nin rekabet
gücü, 2002 yılında 54 üncü sıradayken, 2003 yılında 51 inci sıraya
yükselmiştir; 3 basamak yükselmiştir. 2004 rakamları henüz yok. Bu, iyi bir şey
gibi görülebilir; ama, şunu da hatırlatmak isterim. Mikro düzeydeki Türkiye'nin
rekabet gücü, 2001 krizinden sonra düşmüştür. Ondan önce, 29, 31, 29 gibi
sıralardaydı. Yani, şimdi, biz, 51 inci, 54 üncü sıradayız. Bu da, yine, mikro
düzeydeki rekabet gücümüzün pek parlak olmadığını gösteriyor. Makro düzeydeki
rekabet gücümüz olarak 65 inci sıradayız, 2003 yılında 65 inci sıradayız. Bu,
bir hesaplamaya göre, 2002'ye göre, 61'den 65'e düşmüştür; başka bir
hesaplamaya göre, 69'dan 65'e çıkmıştır; ama, her halükârda düşük bir
performanstır; yani, mikro ve makro düzeyde ülkemizin rekabet gücünün arttığını
görmüyoruz; esas olan da budur.
Şimdi, ne yapılıyor? Dış
Ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Tüzmen, Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı konuşma ve medyaya verdiği açıklamalarda, bana, izninizle, iktidar
içerisinde bir muhalefet sözcüsü gibi geliyor. Doğru saptamalar, Sayın Bakanın
yaptığı saptamalar doğru; fakat, bu doğru saptamaları muhalefet yapmalı;
iktidarın yapması, iktidarda üstelik bir bakanın yapması yadırgatıcı oluyor.
Sayın Bakan Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi: "Bölgesel ve
sektörel bağımlılık, ihracatımızın büyük oranda katmadeğeri düşük olan
ürünlerden oluşması, finansman sıkıntısı, girdi maliyetleri, ürünlerin dış
pazarlarda rekabet gücünü olumsuz etkilemiştir." Doğru bir saptama; ama,
politikalar, bu doğru saptama yönünde mi; bence değil; onu açıklamaya
uğraşayım.
Bu saptamadan sonra,
şimdi ne yapılıyor; yani, büyük oranda katmadeğeri düşük, bölgesel, sektörel
bağımlılık var, finansman sıkıntısı, girdi maliyetleri... Zamanım elvermeyeceği
için, sadece katmadeğerle ilgili kısma değineceğim. Katmadeğeri yükseltmek için
ne yapılıyor? Dış Ticaret Müsteşarlığının, şu anda, 2004 yılı için iki önemli çalışmasından
söz edilebilir: Birisi, Turquality Projesi, yani, Türk malının kalitesini
dünyaya tanıtmak için bir proje ve Sayın Bakan, bu konuda, gayet aktif ve
dinamik bir şekilde çalışıyor. 2004 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığının
gerçekleştirdiği ikinci önemli proje de, İhracat Stratejik Planının
geliştirilmiş olması. Bu ikisinin de, şu andaki Türkiye'nin rekabet gücünü
artırması için doğru politikalar ve projeler, doğru içerikleri olan politikalar
ve projeler olmadığına inanıyorum. Bunu çok kısaca açıklamaya çalışayım.
Şimdi, Turquality, yani,
Türk malının kaliteli olması ve marka yaratma konusunda bir çaba var. Bir kere,
bir ülkenin ürünleri, o ülkenin adıyla değil, o ülkenin yarattığı kaliteli
ürünlerle dünya piyasalarında imaj yaratır; yani, biz Türkler kaliteli ürün
imal ediyoruz diye ortaya çıkmak -bunu basitleştirerek söylediğimin
farkındayım- doğru bir strateji değildir, ürünlerin kalitesidir esas olan.
Japonlar bu şekilde dünya piyasalarına önemli giriş yapmışlardır.
Öte yandan, marka
yaratmak dendiği zaman, yeni marka yaratmak hevesi, iyi olabilir; ama, insanın
aklına gelen, bütün dünyada zaten marka olmuş Türk ürünlerinin... Nedir bunlar;
yoğurt, bütün dünyada Türk ürünü olarak bilinir. Nedir bunlar; Uşak halısı,
bütün dünyada Türk ürünü ve Uşak ürünü olarak bilinir. Nedir bunlar; Eşme
kilimi. Bunları biz koruyamadık. Bunları korumak için bir devlet politikası
yok. Öte yandan, Havana purosunu, Küba gibi, Küba boyutunda bir ülke
koruyabiliyor; ama, Türk tütününün dünya markası olmasını koruyamadık. Bunlar,
dış baskılar altında teslim olmuş politikaların sonucudur.
Kısacası, yapılmakta olan
Stratejik Plan ve Turquality Projelerini zayıf görüyorum. Ne yapmalı; bir kere,
birinci ligde oynamaya hazır olmalıyız, buna hazırlanmalıyız. Ne demek bu; rekabet
gücü stratejisi. Bir rekabet gücü stratejisinin belirlenmesi lazım. Ben, bunu,
şimdi zamanım yok bahsetmeye; fakat, İhracat Sratejik Planında görmüyorum; çok
mikro, işletme düzeyinde stratejik amaç olarak nitelenmiş, iyi niyetli beş tane
amacı var; fakat, ülkenin rekabet gücünü artırıcı bir strateji görmüyorum; bir.
İkincisi, artık,
dünyadaki piyasaların organizasyonuyla ilgili konularda da Türkiye daha aktif
olmak zorundadır; yani, küreselleşme politikalarının ve bu politikayı, hâkim
olan ülkelere bırakmak, seyirci olmak, reaktif olmak yerine, küreselleşmenin
proaktif...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Küreselleşme karşısında seyirci olmaktan çıkmalıyız. Bunun çok
somut örneği, Kankun'da başlamış olan,
tarımımızı çok yakından ilgilendiren konu, bir anlaşma ki -bu senenin
temmuz sonunda bir çerçeve anlaşması ortaya çıkmıştır- biz bunda pasif kaldık. Bütün küreselleşme
politikalarında Türkiye pasif kalıyor. Oysa, küreselleşme, bugün, dünyanın her
yerinde sadece radikal elamanlar tarafından değil, Amerika'nın önde gelen
ekonomistleri tarafından da eleştirilmektedir. IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve
Dünya Bankasının -üç kız kardeşler diye adlandırılan bu üç kurumun- yeniden
yapılanması için tartışmalar dünya gündemindedir. Buralarda Türkiye'nin ve
dışticaret politikamızın çok önemli katkıları olabilir.
Son olarak da, özellikle
tarımımızı çok ilgilendiren küreselleşme stratejisinde aktif rol oynamalıyız, rekabet
gücünü artıracak; yani, teknoloji üretmeye, ar-geyi artırmaya, ar-geye
dayalı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - ...ürün ihracatına yönelik politikaları geliştirmek zorundayız.
Sözlerimi burada bitirmek zorundayım anlaşılan.
Hepinize saygılar sunar,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEMDUH
HACIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili bölümü
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye bu haftaya yeni
bir heyecanla başladı. Kırkbir yılın sonunda, artık önümüzde ulaşacağımız
hedeflerin, yapılacak reformların ve yeneceğimiz zorlukların belli olduğu bir
on yıl var. Diğer alternatiflerin artık defteri kapandı. Türkiye'nin önündeki
sis perdesi de kalktı. Başta biz siyasîler olmak üzere, toplumun her kesimine
önemli görev ve sorumluluklar yüklendi. Bu haftadan itibaren, her birimizin,
her gün kendimize soracağımız soru: Bugün Avrupa Birliği konusunda ne yaptım?
Bugün, artık sadece günü kurtarmak için siyaset sona erdi. Toplum, her gün
alınan mesafeyi ölçmeye başladı bile.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi bu
çerçeve içinde açıklamak istiyorum. Türkiye'nin dışticaret hedeflerinin
sağlayacağı başarı, Avrupa Birliğiyle olan farklılıkları gidermedeki en önemli
kozu olacaktır. Gerçek anlamda her yıl yüzde 6 oranında sürdürülebilir ve
sağlıklı büyüme hızını, ancak, yeni bir dışticaret politikasıyla
yakalayabiliriz.
Neden yeni dışticaret
politikasına ihtiyacımız var; bir bakalım bugünkü durum neyi gösteriyor: 61
milyar dolar ihracat, 95 milyar dolar ithalat, sonuç 34 milyar dolar dışticaret
açığı. Her geçen gün rekabet gücü zayıflayan bir sanayi yapısı, yurtiçinde
mevcut hammaddesi ve ara malları dünyayla rekabet edemediği için sürekli artan
ithalatla ayakta durmaya çalışan bir sanayi. Bunun yanında "Türk Lirası
değerli diyen bu işi bilmiyor" açıklamasını yapan Hazineden sorumlu bir
Devlet Bakanı. Dışticaretten sorumlu Sayın Devlet Bakanı, siz bu görüşe
katılıyor musunuz?! Siz de bu kafada iseniz, size kötü bir haberim olacak. Bu
duruma seyirci kalırsanız, korkarım, 3 Ekim 2005 tarihinde, müzakere masasına
çok olumsuz koşullarda oturmak zorunda kalacaksınız.
Bugün, kur dalgalı
deniliyor. Bence, durum farklı; kurlarla dalga geçen sıcak para simsarlarının
Türkiye ekonomisine sağladığı geçici refah ve bunun karşılığında yüzde 20'lere
varan reel faiz tahsilatındaki artışa dikkatinizi çekiyorum. Bugün, sıcak para
miktarı 20 milyar doların üzerine çıkmıştır; getirisi yılda 4-5 milyar
dolardır. Bu getiri nerede; sadece Türkiye'de. Türkiye, bu parayı onbeş yıldır
ödemeye devam etmektedir. Neden bir ülke buna bir çare bulamaz? Bu durum nasıl
onbeş yıl devam edebilir? Bundan kimler sorumludur? Bu durumdan kimler yarar
sağlar, kimler zarar görür? Bu soruların cevapları kamuoyundan saklandıkça,
işimiz çok zor arkadaşlar.
Türkiye'nin tam üyelik
görüşmelerine başlıyor olması, sıcak para simsarlarının iştahlarını daha da
kabartmıştır. Hazineden sorumlu Bakan ne yapıyor; sadece bakıyor. İleride ne
yapacak; sanırım, yine seyirci olacak. Sayın Bakan, siz tribünde
oturmuyorsunuz, siz oyuncusunuz; size hatırlatıyorum, topa müdahale edin, yoksa
golü kalenizde göreceksiniz.
İhracatımızdan 34 milyar
dolar daha fazla ithalat yapmamızın neyi ifade ediyor olmasını bir düşünelim
arkadaşlar; 34 milyar dolarlık fazla ithalat. Yurt içinde üretilebilecek mal ve
hizmetlerden bu oranda vazgeçip, bu hacimdeki mal ve hizmeti dışarıdan temin
etmeyi tercih ediyoruz. Bu oranda kazanılacak katmadeğerden vazgeçiyoruz. Bu
oranda, her gün durumları daha kötüye giden ve sayıları sürekli artmakta olan
işsizler ordusunu görmezden geliyoruz. Sanırım, sadece bu nedenle bile,
dışticaret politikalarımızda köklü ve reformist bir değişime ihtiyacımız var.
Bakın dünyaya: Amerika
Birleşik Devletleri hariç, tüm kalkınmış ülkeler dışticaret fazlası verir; bir
tesadüf olmasa gerek bu. Kalkınmakta olan ülke statüsünden kalkınmış ülke
statüsüne geçiş, ancak ve ancak dışticaret fazlası vererek gerçekleşebilir.
Bakınız Japonya'ya: Bu, çok basit bir örnektir. Dünyanın en büyük ihracatçı
ülkesi, dünya fiyatlarından 3 misli daha pahalı ekim yapmasına rağmen, pirinç
ekiminden vazgeçmez. Bakınız ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine: Tümünde, tarım
üretimine sağladıkları destekler neden yapılmaktadır? Bakınız Türkiye'ye:
İthalatla rekabet edemeyip pamuğunu tarladan kaldıramayan perişan çiftçi...
Doğal afetlere karşı sigortası olmayan, kaderi ve işi Allah'a kalmış çiftçi...
Değerli arkadaşlar, bu
tablo, maalesef, Türkiye'ye yakışmıyor. Birinci tercihimiz, dünya ticaretine
açık mallarımızın üretimini en üst seviyeye çıkarmak olmalıdır; ancak bu sayede
sürdürülebilir, sağlıklı ekonomik büyümeyi gerçekleştirebiliriz. İhracatçının
dünyayla rekabet gücünü artırmak zorundasınız. Bu, sadece boş vaatlerle
gerçekleşemez. Onu, Türkiye'de üretilen hammaddeyi işlemek yerine, rekabette
ayakta kalmak için, ithal hammaddesine mahkûm etmeyin. Türkiye'yi, sıcak para
simsarlarına mahkûm durumdan hızla kurtarmak zorundayız. Pazar ekonomisinde
korumacılık önlemleri asgarîye indirilmiştir. Rekabetçi kur politikaları, bu
nedenle dışticarette en önemli silah olarak görülmektedir. Bunun en önemli
örneği de Çin'dir arkadaşlar. Çin, yıllar yılı, başarılı, sürdürülebilir büyük
ekonomik büyümesini rekabetçi kur politikaları sayesinde kazanmıştır. Bakınız,
son beş yılda, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Çin
arasındaki rekabete, bakınız oradaki kurlardaki dalgalanmalara. Ortaya temel
bir ekonomik gerçek çıkmakta; rekabet gücünü kaybeden, ihracatı azalan ülkenin
parası da değer kaybetmeye başlıyor. Aynı ülke akıllıysa, bir süre sonra, düşük
kur politikaları sayesinde rekabet gücünü, üretimini ve ihracatını artırıp
parasını tekrar değerli kılıyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde son
yıllarda dışticaret açığı yükseldikçe doların değeri düşmektedir; ama,
Türkiye'ye bakın, dışticaret açığı yükseldikçe TL'nin kıymeti artmaktadır. Bu
işi kim biliyor, bilmiyorum arkadaşlar; ama, sanıyorum, Amerika'nın bilmediğini
söylemek de biraz cahillik olsa gerek.
Türkiye şu tercihi hemen
yapmak zorundadır; sıcakparayı desteklemeye devam edip sanal bir refah ortamını
sürdürmeye devam mı; yoksa, dünyanın önde gelen kalkınmış ülkelerinin
uyguladığı reel ekonomik politikaları uygulamak mı; sanırım, tercih yapmakta
zorlanmamamız gerekli. Zor olan, sanal refah ortamından kendimizi sıyırmak; bu,
siyasî iktidarın tercihini gecikmeksizin açıklamasıyla gerçekleşir; ancak bu
sayede, rekabetçi dalgalı kur sistemi ülke yararına çalışmaya başlar; ancak bu
sayede, ülkenin üretimi, üretim potansiyeli, işsiz insanımıza iş potansiyeli
artar ve artan üretim sayesinde vergi gelirleri artırılabilir.
Sözlerime son verirken,
bir kurbağa örneğini vermek istiyorum: Kurbağayı ılık suya atıp altına ateşi
hafif açtıklarında kurbağa, suyun hafif ısınmasıyla yavaş yavaş gevşemekte,
uykusu gelmekte ve uykuya dalmakta, o arada su kaynamakta ve kurbağa kendini o
kaptan dışarı atamamaktadır, fakat kurbağayı doğrudan kaynar suyun içine
attıklarında kurbağa kaynar suyun içine girer girmez hemen sıçrayıp o sudan
kurtulmaktadır.
Şimdi, bugün, Türkiye'de
bizim için sıçrama vaktidir. Bu sıcak paradan, bu uyuşukluktan kurtulup, Türkiye'nin
gerçeklerini daha iyi görmemizin zamanıdır. Günü geçiştirme ve kurtarma yerine,
doğruları, daha fazla gecikmeksizin ve ülke ekonomisine daha fazla zarar
vermeksizin yapmak zorunda olduğumuzu hatırlatır, hepinize saygılarımı sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacıoğlu.
Şahsı adına, lehinde
olmak üzere, söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin.
Buyurun Sayın Keskin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık ve bağlı kuruluşların 2005
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde şahsî duygu ve düşüncelerimi ifade
etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Anayasamızda ve
Başbakanlık Teşkilat Kanununda Başbakanlığın görevleri açık ve net bir biçimde
belirtilmiştir. Buna göre Başbakanlık, bakanlar arasında işbirliğini sağlamak,
hükümetin, genel siyasetin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli
bir şekilde işlemesini temin etmekle görevlendirilmiştir. Başbakanlığın aslî
işlevi, icracı olmaktan çok, koordinasyon görevidir. Başbakanlık, ilk kez,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la büyük ölçüde aslî görevine dönmüştür.
Başbakanlığın teşkilatı içerisinde yer alan, işlevsiz, sadece kadro deposu olarak
kullanılan birimlerin birleştirilmesi, etkin ve verimli bir yapıya
kavuşturulması son derece gereklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 15
Mart 2003 tarihinde resmen Başbakanlık görevine başlamıştır. O günden bugüne,
Türkiye'de çok şeyler değişmiştir. Kendisinin demokratik muhafazakâr kişiliği,
reformist, yenilikçi anlayışı ve çağdaş Türkiye'yi oluşturma kararlılığı
sayesinde, ülkemizde büyük mesafeler alınmıştır. Artık, hiçbir şey eskisi gibi
değildir. Artık, her gün zamla yatıp, zamla kalkmıyoruz. Geçmiş dönemlerde
yaşanan ekonomik krizler sonrasında, ülkemizin yaşadığı ağır ekonomik ve sosyal
sorunlar, hızla aşılmış ve sürdürülebilir bir büyüme oranı sağlanarak gerilerde
bırakılmıştır. Bununla ilgili kanunî düzenlemeler yapılarak, ülke düzeyinde
reformlar gerçekleştirilmektedir.
3 Kasım öncesi seçim
meydanlarında ne söz verildiyse, tek tek yerine getirilmektedir.
"Canavar" olarak nitelendirilen enflasyon, 40 yıl sonra, ilk defa, bu
dönemde tek haneli rakamlarla tanışmıştır. Halkın siyasetten umudunu kestiği,
ülkenin siyaseten düzelemeyeceği kanaatinin yaygınlaşmaya başladığı bir
dönemde, Başbakanımız, ülkeyi uçurumun kenarından düze çıkarmıştır.
"Türkiye Arjantin olur mu" endişesi geride kalmıştır. Emekli ve
memurumuzun maaşını ay sonunda alıp alamayacağı endişesi gerilerde kalmıştır.
Halkın bankadaki mevduatını günü geldiğinde çekip çekemeyeceği korkusu ortada
yoktur bugün. Artık, ekonomimiz ve sosyal yapımız daha güçlü bir haldedir. Bir
Anayasa kitapçığının fırlatılmasından dolayı ortaya çıkan kriz, bugün, artık
görülmemektedir. İktidarımız döneminde bölgemizde cereyan eden harpler,
bölgemizdeki siyasî çalkantılar, sosyal ve ekonomik yapımızda hiçbir
değişikliğe sebep olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh,
cihanda sulh" prensibiyle hareket eden hükümetimiz, etrafındaki bütün
komşularıyla sorunlu bir Türkiye yerine, dünyayla dost bir Türkiye ortaya
koymuştur. Bugün, bütün komşularımızla dostuz. Sayın Başbakanımızın ilk günden
itibaren sergilediği diplomasi trafiği herkesi hayretler içerisine
düşürmektedir. Komşularımızla ilişkilerimiz en üst seviyededir.
Arkadaşlar, Türkiye'de
ilkler yaşanmaktadır. 43 ülkenin devlet başkanlarının katıldığı NATO toplantısı
ülkemizde düzenlenmiştir. 63 Müslüman ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı
İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısına, yine ülkemiz, evsahipliğinde
bulunmuştur; ilk kez bir Türk, Genel Sekreterliğe getirilmiştir. Bu da, bizim
için büyük bir başarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümetimizin dışpolitikada birinci önceliği, ülkemizin Avrupa
Birliğine girmesi olayıdır. Bununla ilgili, gerekli uyum paketleri bu Meclis
tarafından çıkarılarak, dünyayı şaşırtan bir performansla hareket edilmiştir.
Bunun neticesi, 17 Aralık 2004'te, Brüksel'de, kararlı bir politikayla tarih
alınmasını sağlamıştır. Bana göre, büyük bir zafer elde edilmiştir. Tarih bunu
ileride yazacaktır. Tüm emeği geçenlerden Allah razı olsun; 41 yıllık hülya
gerçekleşmiş olmaktadır.
Yukarıdaki başarıyı
küçümsememek lazımdır. Rum ve Yunan gazetelerini okuyarak, Kıbrıs'ı en iyi
tanıyan Rauf Denktaş'ı dinleyerek bu işin ehemmiyetini ve önemini
kavrayabiliriz. Vatandaşa güven gelmiştir. Ülke istikrara kavuşmuştur. Kapanan
fabrikalar tekrar açılma dönemine girmiştir. Cumhuriyet tarihinde bir rekor
sayılabilecek yüzde 85 kapasite kullanılma oranına ulaşılmıştır. Cumhuriyet
tarihinde yapılan duble yolun yarısı, bizim iktidarımızın bir yıllık döneminde
gerçekleşmiştir. Devlet, daha ucuz borç para bulma imkânına kavuşmuştur. Bu
ülkede yaşayan 72 000 000 vatandaşımızın içerisinde 13 000 000 yeşil kart
kullanma imkânına kavuşan fakir ve fukaramız mevcuttur. Köylünün borçları
yeniden yapılandırılmış, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçları zamana yayılmış, kullanacağı kredinin faiz oranı da yüzde 50'lerden
yüzde 25'lere düşürülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, AK Parti döneminde Başbakanlıkta
yapılan tasarruflardan birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum.
Bakanlık sayısı 38'den
23'e düşürülmüştür. Bunun, nihayetinde, inşallah, önümüzdeki zaman zarfında,
15'lere de düşürülmesi hedeflenmektedir.
2002 yılında
Başbakanlıkta 329 binek aracı bulunmaktayken, bu sayı 246'ya düşürülmüş, 83
araç tasfiye edilmiştir.
Yine, 2002 yılında araç
bakım gideri olarak 1 trilyon 234 milyar lira harcama yapılırken, hükümetimiz
döneminde, bu rakam 657 milyar liraya düşürülmüş, yüzde 47 tasarruf
sağlanmıştır.
Akaryakıt gideri olarak,
2002 yılında 1 trilyon 232 milyar lira harcama yapılırken, son iki yılda gelen
zamlara rağmen, 2004 yılında bu rakam 868 milyar liraya düşürülmüş, yüzde 30
tasarruf sağlanmıştır.
2002 yılında 93 adet araç
telefonu mevcutken, şu anda bunların tamamı iptal edilmiştir. Cep telefon hattı
2002'de 209 iken, bugün itibariyle 117'ye düşürülmüş, 92 hattın sözleşmesi
iptal edilmiştir. Sabit telefon hattı 2002'de 1 035 iken, hükümetimizce israf
olarak görülen 203 hat iptal edilerek, mevcut hat sayısı 832'ye düşürülmüştür.
Bu uygulamalar neticesinde,
2002 yılında haberleşme gideri olarak 1 trilyon 675 milyar liralık fatura
ödenmişken, yapılan zamlara rağmen, 2004 yılında haberleşme gideri, 1 trilyon
335 milyar liraya düşürülmüştür. Yapılan bu uygulamayla, yüzde 20'ye yaklaşan
bir tasarruf sağlanmıştır.
Bu rakamların ışığı
altında, hükümetimiz döneminde, Başbakanlıkta sadece belirtilen üç kalemde,
araç, yakıt ve haberleşme faslında 1 trilyon 248 milyar liralık tasarruf
sağlanmıştır.
Arkadaşlar "ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz" hükmünce, hükümetimizin performansını
göstermesi bakımından çarpıcı bir istatistik vereceğim. Meclis ve komisyonlarda
devamlı çalışma sağlanmıştır. Aylarca toplanamayan Bakanlar Kurulu, muntazaman
toplanır hale getirilmiştir. Meclisimizin bu dönemde gösterdiği çalışmayla,
2003 yılında 240, 2004 yılında 230 olmak üzere, toplam 470 adet kanun
çıkarılmıştır. Geçmişte, yani, önceki üç yıllık dönemde, bir yılda toplam 90
kanun çıkarılırken, hükümetimiz zamanında yılda ortalama 235 kanun
çıkarılmıştır. Bu eser Yüce Meclisindir.
Ayrıca, halkımıza sıkıntı
veren bürokratik engeller kademe kademe kaldırılmış ve yok edilme yoluna
girilmiştir.
SSK'da ilaç kuyruklarına
yılbaşından itibaren son verilmektedir. SSK ve devlet hastaneleri tek çatı
altında toplanma yoluna gidilmektedir.
Hastanelerde rehin kalma
olayına hükümetimiz döneminde son verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keskin,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FAHRİ KESKİN (Devamla) -
Sonuç olarak, Türkiye, artık, yıldızı parlayan, dış yardım alan, yavaş yavaş
dünya devletlerinin dikkatini üzerine çeken, insanların yurt içinde ve yurt
dışında başlarının dik dolaşabildiği bir ülke durumuna girmiştir.
Başlatılan yeniden
yapılanma mücadelemiz her kesimden destek almaktadır. Bireylerden sivil toplum
örgütlerine, partimize oy verenden vermeyene, esnafımızdan çiftçimize,
memurumuzdan işçimize herkes bizimle aynı heyecanı paylaşmaktadır. Unutmayınız
ki, bilinen bir ifadeyi tekrar edecek olursak, hepimiz bu geminin içindeyiz;
dolayısıyla, hükümetin başarısı hepimizin başarısını ifade eder.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Keskin.
Birleşime, 14.10'a kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.14
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
İkinci turda, hükümet
adına ilk söz, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.
Sayın Tüzmen, sürenin kaç
dakikasını kullanacaksınız?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - 20-25 dakika yeter.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz
22,5 yapın da ortası olsun Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Ortalama olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tüzmen, o
zaman, konuşma süreniz 22 dakika.
Buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Çok teşekkür ediyorum.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
hatırlarsınız, sizlerle, burada, daha önce, 2003 ve 2004 bütçe tasarıları
sırasında da görüşmeler yapmıştık, hedeflerimizi ortaya koymuştuk ve bugün
gelinen noktada, bu hedefleri sizlerle beraber gerçekleştirmekten büyük bir
memnuniyet duyduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum; çünkü, o zaman,
ticaretimizin ne olduğunu, hangi aşamalardan geçeceğini, anastratejilerimizin
neler olduğunu beraberce tespit etmiştik.
Tabiî, bunu yaparken, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, Eximbank, İhracatı Geliştirme Merkezi, Türkiye
İhracatçılar Meclisi ve ihracatçı birliklerimiz gibi değerli kuruluşlarımızdaki
arkadaşlarla beraber güzel bir çalışma yaptık ve geldiğimiz noktada da, 2004
yılı, bizim açımızdan, rekorlar yılı olarak adlandırılacak bir yıl olarak artık
arkada kalıyor. Konuşmamın sonunda da bazı rakamları sizlere vermeye
çalışacağım.
Şimdi, sürdürülebilir
ihracat artışının ve ihracattaki bütün döviz gelirlerinin sağlanabilmesi için,
kaliteli, katmadeğeri yüksek ve farklı ürünleri üretebilmek önem kazanıyor.
Yani, 21 inci Yüzyıl, aslında, sanayi ekonomisinden bilgi ekonomisine geçiş
dönemi oluyor. Bilgi, gelecekte işletmeler arasında ve milletlerarasındaki
rekabetin temel unsuru olacak. Uluslararası rekabette öne geçmek için artık
kalite tek başına yeterli olamıyor. Kalite, olmazsa olmaz bir şart haline
geldi. Özellikle, ne tip artı değerler koyabileceğiz bu rekabet gücünün
üzerine, bu önem kazanıyor; bu da, bilgi. Bilgiyi bunun üzerine koyduğumuz
zaman, açıkçası, rekabet gücü artıyor.
Üretimi yapılan mal
geleneksel sanayi ürünlerinden biri de olsa, bunun bilgiyle dönüştürülebilmesi
rekabet şansını belirliyor. Mesela, tekstil gibi geleneksel, hafif sanayi tipi
bir sektörde bile bazı unsurlar önemli. Yanmaz, leke tutmaz veya sivrisinek
uzaklaştırıcı tipinde birtakım kumaşlar, teknik tekstil üretebiliyorsanız, o
zaman bu alanda, eski alanda dahi rekabetinizi sürdürebilecek çeşitli
gelişmeler yapabiliyorsunuz. Tabiî, ürünlerine daha fazla bilgi, daha fazla
katmadeğer ekleyebilen ülkeler dünya pazarlarında başarılı olmaktadır.
Dünya ticaretinde düşük
teknolojili malların oranı gittikçe azalıyor, yüksek teknolojili malların da
ticareti gittikçe artıyor. Buna paralel olarak son yıllarda ihracatımızda
katmadeğeri yüksek sektörlerin payının arttığını sevinerek gözlemlemekteyiz.
Bunlar, otomotiv sektörü, makine sektörü ve elektronik sektörümüz; son yıllarda
Türkiye'nin ihracat artışına en yüksek katkıyı yapan sektörler oldular.
Mesela, dünya ticaretinde
son yıllarda büro ve haberleşme cihazları ticaretindeki artış öne çıkıyor.
Türkiye'de bu grubun toplam ihracat içindeki payı 2003 yılı itibariyle yüzde
4,2 seviyesine ulaştı. 2004 yılının ilk on ayında, geçen yılın aynı dönemine
göre, büro ve haberleşme cihazları için baktığımızda, genel ihracat artışının da
çok üzerinde bir ihracat artışı görüyoruz. Yani, 2003'te sadece yüzde 4,2
oranında bir yer alıyordu. Bu sene, baktığımız zaman, bu alanda ihracat artışı
yüzde 48,6; yani, doğru ürünlerin, doğru sektörlerin tespit edilip, onların
üzerine ağırlıkla gidilmesinin sonucu bunlar.
Tabiî, pazarlama ve
tanıtım, dışticaretin çok önemli iki ayağı. Ne kadar kaliteli, ne kadar iyi
ürününüz olursa olsun, tanıtım ve pazarlamasını iyi yapamazsanız, satış yapma
şansınız olmuyor. Bu sebeple, bu faaliyetlere büyük önem veriliyor.
Dış Ticaret
Müsteşarlığınca, 2004 yılının ilk onbir ayında Ukrayna, Yunanistan, Rusya
Federasyonu, Libya, Güney Afrika, Azerbaycan ve Tunus'a ticaret heyeti
programları düzenlenmiş ve söz konusu heyetler kapsamında toplam 255 firma,
anılan ülkelerdeki potansiyel alıcılarıyla bir araya getirilmiştir.
Yine, 2004 yılının ilk
onbir ayında 20 adet alım heyeti programı kapsamında, toplam 44 ülkeden 14
resmî temsilci, 238 firma temsilcisi ve 44 editör ülkemize getirilmiştir. 153
fuara da, millî düzeyde iştirak ettik.
"Turquality"
ibaresinin, ülkemizin rekabet avantajını elinde bulundurduğu ürün gruplarının
üretiminden pazarlanmasına, satışından satış sonrası hizmetlerine kadar bütün
süreçleri kapsayan bir akreditasyon sistemi haline getirilebilmesi amacıyla,
Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde 31 ihracatçı birliğimiz tarafından
hazırlanan Turquality projeleri çalışması başlatıldı.
23 Kasım 2004 tarihinde
Turquality lansman gecesini düzenledik. Turquality projesi kapsamında 15 firma
ve 3 tasarımcıya sertifikalarını verdik. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde
Moskova'da, Turquality projesi somut bir şekilde start aldı. Uzun vadeli
hedefimiz olarak, on yılda 10 markamızı dünya markası haline getirmeyi
hedefliyoruz. Bahse konu markalar, Türkiye'nin, âdeta, marka elçileri olarak
görev yapacaklardır. Böylece, bu marka elçilerimiz, ürün ve şirket imajlarıyla
Türkiye'nin ülke imajına da büyük katkıda bulunacaklardır.
Sayın Osman Coşkunoğlu
söylediler; bu, rekabet gücü açısından, aslında, önem verdiğimiz alanlardan bir
tanesi; yani, eksikleri olabilir; ama, Turquality, sadece bir ülkede,
Türkiye'de üretilen ürün anlamına gelmiyor; ileride endüstrinin kayışına göre,
başka ülkelerde de elde ettiğimiz ürünlerin katmadeğerinde Türk unsur varsa, o
"Turkquality" ibaresini alabiliyor. Yani, biz, sadece ülke imajını
önplana çıkarmıyoruz; turkuaz kıyılarımızı belirten logosunda, Türkiye
kıyılarını belirten o turkuaz mavisi var; içinde "Türk" ve
"kalite" kelimelerini birleştiren "Turkquality" var. Ancak,
içimizden birileri dışarıda elde ettiği bir çalışmayı getirdiği zaman,
içerisinde eğer bizim katmadeğerimiz varsa, o da kullanabiliyor; yani, evrensel
bir logo haline gelebiliyor. Dolayısıyla, bu tarafta herhangi bir sıkıntısı
olmayacaktır. Sadece Türkiye'yle de sınırlı kalmayacaktır; bütün dünyaya,
globalleşen dünyaya göre, bu marka bilincinin yerleştirilmesi amacıyla, çok
uzun vadeli bir hedef konulmuştur ve sadece, daha, bir tek iyi örnek, bir pilot
sektörden başladık, konfeksiyondan başladık; diğer sektörler de bunu takip edecek.
Tabiî, o arada rekabet
gücü konusunda, sizinle ondört sene evvel tartıştığımız için, değerli
çalışmalar yaptığımız için, benim ne düşündüğümü biliyorsunuz. Rekabet gücünü,
faktör şartlarını, talep şartlarını, firma şartlarını, destekleyici endüstriyi,
hepsini birlikte, Türkiye'nin şu andaki ortamında en parlatıcı, en güzel
noktaya getirmeye çalışıyoruz; ama, konuşmamın bu bölümünü sadece buna ayırmak
istemiyorum. Dolayısıyla, açıkçası, ben, burada, hani Hükümetin içerisinde
muhalefet eden birisi değilim; ben, Hükümetin içerisinde doğruları söylemeye ve
doğruları yapmaya çalışıyorum diğer bütün arkadaşlarım gibi; tamam mı; olay bu.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Söylemeyenler mi var, yapmayanlar mı var?!
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Neyi ispat etmeye çalışıyorsun?!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Devamla) - Şimdi, bakın, tekstil ve konfeksiyonda da, özellikle
fiyattan ziyade artık kaliteye dönen bir yapıyı görüyoruz ve moda ve markayı
hedefliyoruz; özellikle sadece ucuz işgücünde değil, diğer kaliteli işgüçlerinde
de bunu yaratmaya çalışıyoruz.
Tasarım çok önemli; moda
ve markanın imaj kavramlarının önemli bir veçhesi tasarım. Uygun tasarımlar
yapabilme özelliği ve bu yeteneği geliştirmek, katmadeğeri yüksek ürün üretimi
ve ihracatını artırmak, moda ve tasarım konularında yüksek nitelikli insan
kaynağı oluşturmak, KOBİ'lerin koleksiyon oluşturma ve tasarım geliştirme
kapasitelerini artırmak gibi projeler. İşte, İTKİB bünyesinde, bir moda
enstitüsü kurulmasını da içerecek şekilde, moda ve tekstil kümesi projesini,
2005 yılı içinde fiilen başlatıyoruz. Biliyorsunuz, moda enstitüsünü açtık,
çalışmalarına başladı; yani, aslında, adım adım, Türkiye, modayı, markayı
yaratan ülke konumuna gelecek; önümüzdeki yıllarda esas hedefimiz bu.
Tabiî, 2005'te dünya tekstil
konfeksiyon ticaretinde uygulanan kotaların kalkması, yaşanacak şiddetli
rekabete uygun bir strateji belirlemesi amacıyla, 2005 yılı ve sonrası strateji
koordinasyon grubunu oluşturduk. Tabiî, bu arada, İhracatı Geliştirme
Merkezimiz de, 2004 yılında 6 adet dışpazar araştırması yaptı; 81 ilde,
ithalat- ihracat kavram bilincinin oluşturulması amacıyla programlar düzenledi,
sürekli olarak illerimizde de eğitim programları verdi; ayrıca, 6 ülkede millî
fuar düzenledi, 1 000'e yakın KOBİ nitelikli -özellikle küçük ve orta boy
işletmelere dönük çalışmalarımızı İGM'yle yapıyoruz- bu firmalarımızı fuara
götürdük. Pazara giriş konusunda da, İGM'nin araştırmaları, bütün dünyaca
kaynak gösterilen araştırmalar halindedir.
Tabiî, bir uygulama
yaptık; komşu ve çevre ülkelerle ticareti geliştirme çerçevesinde bir strateji
ortaya koyduk. Toplam nüfusu 600 000 000'u aşkın, gayri safî yurtiçi hâsılası
1,3 trilyon doları bulan, ithal talebi 300 milyar dolar olan ve 47 ülkeden
oluşan bu pazara Türkiye'nin ihracatı, İhracatçı Birlikleri kayıt rakamlarına
göre, 2004 yılının ocak-kasım ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde
37,2 oranında arttı; 12,2 milyar dolardan 16,8 milyar dolara yükseldi ve
böylelikle, ihracatımız, toplam Türkiye ihracatının içerisinde komşu ülkelere
yaptığımız ihracat yüzde 29,3 noktasına ulaştı; eskiden, dikkat ederseniz, bu
rakam yüzde 3, yüzde 5 arasında oynuyordu. Tabiî, bu komşu ve çevre ülkeler
potansiyelinden daha fazla yararlanmak amacıyla, 2004 yılında, yoğun bir
şekilde faaliyetlere devam edildi. Azerbaycan'la uzun vadeli ekonomik işbirliği
anlaşmaları imzalandı; Fas, Cezayir ve Libya'yla karma ekonomik komisyon
toplantıları gerçekleştirildi; Slovenya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Sırbistan
Karadağ, Bosna-Hersek, Ukrayna, Moldova, Kazakistan, Beyaz Rusya, Tacikistan ve
Rusya Federasyonuyla karma ekonomik komisyon toplantıları gerçekleştirildi.
Yine, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi stratejisi çerçevesinde, Kenya ve
Tanzanya'yla ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşmaları imzalandı; Vietnam, Yeni
Zelanda, Hindistan, Moğolistan'la işbirliği anlaşmaları imzalandı; Kuzey
Kore'yle ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalandı.
Komşu ve çevre ülkelerle
ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisinin devamı olarak, 2003 yılında,
Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisini -biliyorsunuz-
uygulamaya koyduk. Bu çerçevede, Dış Ticaret Müsteşarlığı yurtdışı kadroları
yeniden yapılandırıldı, stratejik ülkelere atamalar yapıldı.
Bundan sonraki amacımız,
2005 yılında uygulamaya konulacak Uzakdoğu ülkeleriyle ekonomik ilişkileri
geliştirme stratejisi ve 2006 yılından itibaren yürütülecek olan Amerika
ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisi... Bu çerçevede, söz
konusu ülkelere olan ihracatımızın artırılması çalışmalarını başlatmış
bulunuyoruz.
Tabiî, gümrük birliğinin,
Avrupa Birliğine üyelik perspektifinde ülkemiz lehine gelişmesi için gerekli
tedbirleri Dış Ticaret Müsteşarlığınca alıyoruz. AB'nin tercihli rejimlerinin
üstlenilmesi ve ihracatçılarımıza yeni pazarların açılması amacıyla serbest
ticaret anlaşmalarının akdedilmesi yönünde önemli gelişmeler kaydettik. 2004
yılında Fas, Tunus ve Filistin'le serbest ticaret anlaşmaları imzalandı;
Suriye'yle parafe ettik, yarın Sayın Başbakanımızla beraber Suriye'ye gidiyoruz
ve orada serbest ticaret anlaşmasına -Türkiye ve Suriye arasında- Sayın
Başbakanımız imza atacak.
Yine bu yıl, Afrika,
Karayip, Pasifik ülkeleriyle, Körfez İşbirliği Konseyiyle serbest ticaret
anlaşmaları imzalamak üzere gerekli çalışmalara başlandı.
Görüldüğü üzere,
Türkiye'nin dışticaret diplomasisi 2004 yılında olağanüstü başarılı bir sene
yaşadı. Açık ekonomi, serbest ticaret gibi temeller üzerine kurulu bu kavramın
esas odak noktası, artık, pazara giriş oldu. Bu açıdan baktığımızda, özellikle
hukuksal altyapı boyutuyla 2004 senesi oldukça tatminkâr geçti.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, müteahhitlik firmalarımız yurtdışında başarılı işlere imza
atmakta ve ülkemize döviz kazandırmaya devam etmektedir. Türk müteahhitlik
firmalarınca 2003 yılında 3,4 milyar dolarlık, 250 yurtdışı müteahhitlik
projesi, 2004 yılının ilk on ayında ise 5 200 000 000 dolar tutarında 262 proje
üstlenilmiştir. Yurtdışı müteahhitlik alanında ciddî bir sıçramanın eşiğindeyiz
hep beraber. Özellikle, artan petrol fiyatları neticesinde petrol
ekonomilerinin artan gelirleri... Bizim, bu ülkelere yönelik aktif ve yoğun
politikalarımız sonucunda, müteahhitlik sektöründe hedefimiz, en az 6 milyar
dolar ama, 2005 yılında 7 milyar dolara yakın bir rakama ulaşmak; bu hedefi de
gerçekleştireceğimize inanıyoruz. 2010'dan önce, senelik müteahhitlik geliri
rakamımız 10 milyar dolar olacak. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Cezayir,
Fas, Afganistan ve Umman'a müteahhitlik heyetleri düzenledik. 2004'te çok
sayıda karma ekonomik komisyon toplantısı yaptık, 2005'te yine bu karma
ekonomik komisyon toplantılarına devam edeceğiz.
Tabiî, İhracata Yönelik
Devlet Yardımları Tebliğini, Dış Ticaret Müsteşarlığınca, firmalarımızın
dışpazardaki rekabet güçlerini artıracak şekilde geliştirmeye çalışıyoruz.
Burada yardımlar ve ihracat iadeleri kapsamında 2003 yılında 302 trilyon, 2004
yılı 1 Ocak-26 Ekim döneminde 276 trilyon lira civarında ödeme yapıldı.
İhracatımıza sağlanan
destekler, genel bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna
(DFİF) tahsis edilen ödenekten karşılanıyor. 2004 yılı için DFİF'e genel
bütçeden 205 000 000 ABD Doları tahsis edildi, 2005 yılında ayrılan kaynak 217
000 000 dolar. Bu rakam, ihracat taahhüdümüz olan ve özellikle ihracat tahmini
olarak verdiğimiz 71 milyar doların sadece binde 3'üne tekabül ediyor.
Aslında, elimizde
ihracata destekte en önemli araç olarak kullandığımız ve ihracatçının yanında
olan bankamız Eximbank. Türk Eximbankın 1 Ocak-15 Aralık 2004 döneminde
kullandırdığı kısa vadeli ihracat kredileri geçen yılın aynı dönemine göre
dolar bazında yüzde 6 arttı, 3 200 000 000 dolar ve bu kredilerin yüzde 40'ı da
küçük ve orta boy işletmelere kullandırıldı. Eximbank, günde ortalama 13 000
000 dolar tutarında kısa vadeli ihracat kredisi kullandırdı. 1 Ocak-15 Aralık
2004 döneminde bankadan kredi kullanan firmaların sayısı, geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 10 arttı. Bundan, 3 020 firma yararlandı. Bu firmaların,
yaklaşık yüzde 70'i de -2 115 firma- küçük ve ortaboy işletme niteliğinde.
Yine, söz konusu dönemde,
kısa vadeli ihracat kredi sigortası programı kapsamında sigortalanan sevkıyat
tutarı 3 100 000 000 dolar. 1 Ocak-15 Aralık 2004 döneminde, Türk Eximbankın
ihracat sektörüne sağladığı toplam kredi, sigorta garantisi desteği 6 300 000 000
dolar düzeyinde gerçekleşti. Bankanın, 2004 yılı sonu itibariyle toplam 6 900
000 000 dolar ihracata destek hacmi yaratması bekleniyor.
Bu arada, Eximbank, faiz
oranlarını 2003 yılından itibaren, toplam 31 puan indirdi. Aslında, girdi
maliyetleri açısından belki de en önemli maliyet olan finans maliyetini aşağı
doğru çektik. Mevcut durumda faiz oranları, Türk Lirası kredilerinde yüzde
12,20, döviz kredilerinde ise LİBOR + 0,50 veya LİBOR + yüzde 3 aralığında.
Kredi vadeleri altı aydan bir yıla yükseltildi. KOBİ ihracata hazırlık kredisi
uygulamaya konuldu. Havayolu taşımacılığı da bu kapsama alınmaya çalışıldı.
Kredi teminat oranları aşağı çekildi, onaylanmış kişi statü belgesi verildi;
bunlar da, ihracatı destek kapsamında Eximbankın programına alındı. Yurtdışı
müteahhitlik hizmetleri teminat mektuplarının haksız nakde çevrilmesi sigorta
programını, biliyorsunuz, 2004 yılı başında yürürlüğe koyduk. Sevk öncesi dönem
ihracat kredisi sigortası programını yürürlüğe koyduk. Sigorta kapsamındaki
ülke sayısı 176'ya yükseltildi ve Eximbankı kredi taleplerini de, artık, bir
hafta gibi kısa bir sürede karşılar hale getirdik. Daha çok ihracatçıya
ulaşıldı ve belge sayısında, yani bürokraside de önemli bir azalma sağladık.
Kredi, sigorta ve garanti programları müşterilerine daha uygun koşullar
sağlamaya gayret ettik.
Tabiî, özellikle 2004
yılı içinde sınır ticaretinin düzenlenmesi, dahilde işleme teşviki, pazar
araştırması desteği kapsamında işlerin kolaylaştırılmasına da ağırlık verdik.
Türk ürünlerinin yurt dışında
markalaşması ve Türk malı imajının yerleşmesine yönelik faaliyetlerin
desteklenmesi hakkında tebliği çıkardık.
Yine, yurt dışında, ofis,
mağaza açma, işletme, marka tanıtım faaliyetlerinin desteklenmesi kapsamında
tebliğ; ki, biliyorsunuz bunun içerisine yazılım şirketleri de giriyor; çünkü,
çok önemli yeni sektörleri de bunların içerisine dahil etmeye çalışıyoruz.
Özellikle yazılım ve bilişim ihracatını artırmak, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın
ana hedeflerinden bir tanesi; tabiî, bu arada, ithalat da.
İthalatta haksız
rekabetin önlenmesi hakkında mevzuat 1989 yılından beri yürürlükte. Çok sayıda
ülkeye, 164 damping soruşturması başlattık. Dünya Ticaret Örgütü verilerine
göre, ülkemiz, 2004 yılı ilk altı aylık döneminde en fazla önlem alan üçüncü
ülke ve en çok soruşturma başlatan ikinci ülke oldu.
Dış Ticaret
Müsteşarlığınca, halen 24 değişik ülke menşeli ürünler için 63 adet dampinge
karşı kesin önlem uygulanmakta, 7 adet soruşturma da devam etmektedir.
Ülkemize karşı açılan
damping soruşturmalarında, ihracatçımıza mevcut tecrübe ve bilgi aktarılıyor ve
firmalarımızın teknik ve hukukî savunmalarına da yardımcı olunuyor.
Biliyorsunuz, hampetrolün
ithalatımızda yüzde 7-10 civarında bir payı var. Bu fatura, 2004 yılında, 4
milyar dolardan 5 milyar dolara çıktı; bunda, petrol fiyatlarının artması
etkili oldu ve özellikle -bunun diğer yansımaları da var tabiî, dolaylı
etkileri var; ama -son dönemlerde 40 dolar civarına düştüğü için, dünya petrol
fiyatlarının Türkiye ekonomisi üzerinde, artık, olumsuz etkisinin de azaldığı
bir döneme doğru giriyoruz.
Tabiî, aynı dönemde,
ilkönce, yılın başında, geçen yılın on aylık dönemine göre karşılaştırdığımız
zaman, ithalat yüzde 39,9'luk bir artış gösterdi; ekim ayında hız seyri biraz
azaldı, yüzde 21'e düştü; artışın devam edeceğini, bu şekilde inişe doğru
trendin devam edeceğini düşünüyoruz. 2004 yılında yaklaşık 95 500 000 000
dolar, 2005'te de yaklaşık 104 milyar dolarlık bir ithalatımız olacak.
Sonuç olarak,
dışticaretimiz 150 milyar doları aşıyor. Bu sene, tahmin ediyorum, 160 milyar
dolar dışticaretimiz olacak. Doğru, açığımız da var; ama, dışticaret açığımızın
toplam dışticaretimize oranı yüzde 20 seviyesinde; ki, bu, biliyorsunuz,
eskiden yüzde 30'lar, yüzde 40'lar seviyesinde giderdi; yani, rahatlıkla çevrilebilir
bir orana da ulaşmış durumdayız.
Kur konusunda, İstanbul
Milletvekili Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylediklerine, burada... Şöyle: Benim,
kur konusunda iki senedir ne söylediğim ortada. Ben, bunu, burada tekrarlamak
istemiyorum, benim söylediklerim ortada; ama, emin olun, daima, elimizden
geldiği kadar, kur konusunda, ihracatçımızın girdi maliyetlerini azaltma
konusunda çalışma göstermeye gayret ediyoruz.
Biliyorsunuz,
teşkilatımız, yurtdışında, 1925'ten bu yana mesleğinde yetişmiş, nitelikli
kadrolarla görev yapıyor, bu sayının artırılmasına gayret ediyoruz. Tabiî,
bunlar için kadro almak lazım.
Aynı zamanda, bu
konularda, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğiyle beraber yürüttüğümüz çalışmalar var; dışarıdaki elemanların
sayısının artırılması, dışticaret elemanının olması, onlar tarafından ofislerin
desteklenmesi, teknik personel kadrolarının desteklenmesi konusunda
çalışmalarımız var.
Ben, size, son olarak,
kayıtlara girmesi açısından, ihracatımızdan birkaç rakam vermek istiyorum;
çünkü, 21 Aralıktayız, seneyi tamamlıyoruz.
Şu ana kadar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Devamla) - Müsaade ederseniz 4 tane rakam vereceğim.
BAŞKAN - Sayın Mehmet Ali
Şahin Beyin süresinden keseriz Sayın Bakan.
Ne kadar süre
kullanacağınızı kendiniz takdir edin Sayın Bakan; buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcım, 1 dakika müsaade ederseniz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Buyurun lütfen.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
Hep beraber, iktidar ve
muhalefet olarak, biraz moralli girelim 2005'e diye...
Bakın, şu an, 20 Aralık
itibariyle, taşıt araçları yan sanayii ihracatımız, 10 200 000 000 dolara
ulaştı. Geçen senenin aynı dönemine göre ihracat artışları yüzde 48,6 ve
ihracatımızdaki payı da yüzde 16,8'e ulaştı.
Elektrik elektroniğe
baktığımız zaman, şu ana kadar yaklaşık 5 700 000 000 dolarlık bir ihracat görüyoruz,
geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 40,3'lük ihracat artışına karşılık
geliyor ve ihracattaki payı da yüzde 9,4'e ulaştı.
Makine ve aksamlarında
-ki, bu saydıklarım, üçü de yüksek teknoloji alanına giren sektörlerdir- şu ana
kadar 1 900 000 000 dolarlık ihracat yapılıyor, geçen senenin aynı dönemine
göre yüzde 41,3'lük ihracat artışı var ve baktığınız zaman, payları da yüzde
3,3'e geldi.
Sonuç olarak, geçen
senenin aynı dönemine göre sanayi ürünleri ihracat artışımız yüzde 34,8; şu ana
kadar 52 700 000 000 dolarlık ihracat yapıldı ve ihracatımızda sanayi
ürünlerinin toplam payı yüzde 86.
Tarım ürünlerinde ihracat
artışımız, yüzde 24,6; toplam ihracat 7 200 000 000 dolar şu ana kadar;
ihracatta tarım ürünlerinin payı, yüzde 11,9.
20 Aralık itibariyle,
bugüne kadar yaptığımız ihracat 61 100 000 000 dolarlık. Bugünden geriye doğru
oniki aya baktığımız zaman da, 63 200 000 000 dolarlık ihracat yaptık. Biz,
bunu, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Merkezi, Eximbank, Türkiye
İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri ve tüm ihracatçılarımızla beraber
yapıyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Ak Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Hükümet adına ikinci
konuşmacı, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 21
dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli
arkadaşlarım; Başbakanlığın, bağlı kuruluşların, ilgili ve ilişkili
kuruluşların 2005 malî yılı bütçe kanunu tasarısı üzerinde görüşmeler
yapıyoruz.
Bu turda, gruplar adına
konuşmalar yapıldı, değerlendirmeler ortaya konuldu. Tüm arkadaşlarımıza, gerek
İktidar Grubuna gerek Muhalefet Grubuna mensup arkadaşlarımıza, katkıları ve
değerli önerileri sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Kuşkusuz ki, bunlardan
yararlandık, bundan sonra da yararlanmaya gayret edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Başbakanlık, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Kanununa göre
görevler yürüten ve görevleri, bu kanunda açıkça, tek tek sayılan bir kurum.
Görevleri, bu turda arkadaşlarımızın da kısaca ifade ettiği gibi, bakanlıklar
arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini
gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek,
Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri yerine getirmek maksadıyla
gerekli tedbirleri almak; ayrıca, devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir
şekilde işlemesini temin edecek prensipleri tespit etmek, hükümet programları
ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek gibi; bu
görevler, 3050 sayılı Yasada sayılmış, Başbakanlık makamı da bu görevleri
yerine getirmenin gayreti ve çabası içerisindedir.
Biz, Başbakanlık
makamını, koordinasyon görevini yapan, denetim görevini yapan, şu anda yılların
birikimiyle bürünmüş olduğu hantal yapıdan kurtulmasını sağlayacak bir
düşünceyi taşıyoruz. Nitekim, kamuda yeniden yapılanma çalışmalarını
Parlamentoya sevk etmiş, hatta, bu kanunları çıkarmış; ama, bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilerek komisyonlarda bekleyen o yasal düzenlemeleri
de biz bu amaçla yaptık. Yani, merkezde toplanmış olan yetkilerin bir bölümünü
yerinden yönetim organlarına devretmek suretiyle, Türkiye'de, başta Başbakanlık
olmak üzere, diğer bakanlıkların ve kuruluşların yükünü yerele bir nebze
aktarmak düşüncesinde olan bir siyasî iktidarız ve geldiğimiz günden beri bu
konuda yapmış olduğumuz çalışmaları ve atmış olduğumuz adımları biliyorsunuz.
Benim, fikirlerine son
derece itibar ettiğim, tecrübeli devlet adamı Sayın Güneş, bizim Meclise sevk
etmiş olduğumuz iki kanun tasarısıyla, Başbakanlığın bir yargı yeri haline
getirilmeye çalışıldığını ifade ettiler. Kendilerinin konuşmasında bahsettiği o
iki kanun tasarısı -ki, şu anda Meclis komisyonlarındadır; biraz önce ilgili
arkadaşlardan bilgi aldım, kendim de tasarıya baktım- hangi maddesinde,
Başbakanlığa âdeta, bir yargı yeri yetkisi vermektedir, doğrusu anlayamadım.
Eğer, bizi biraz daha net şekilde bilgilendirirlerse, komisyonlardaki
arkadaşlarımızı bu konuda uyarırlarsa delilleri ve gerekçeleriyle birlikte,
inanıyorum ki, bize de yardımcı olmuş olurlar. Bizim asla böyle bir düşüncemiz
yok. Böyle bir niyetle ve böyle bir amaç için herhangi bir tasarı falan da sevk
etmiş değiliz. Eğer, gözden kaçan bir şey varsa, kuşkusuz ki, bunu
komisyonlarda düzeltmek, yasama organının ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın da
görevidir.
Değerli arkadaşlarım,
Başbakanlık, kuşkusuz, şu anda, 24 bağlı kuruluş, katma bütçeli idare,
Başbakanlık bütçesinde yer alan idareler olmak üzere birçok kuruluşu bünyesinde
toplamaktadır. İşte, burada, belki, yarından itibaren, bütçeleri müstakil
olarak görüşülecek olan Başbakanlığa bağlı genel bütçeli idareler var. İşte,
Devlet Planlama Teşkilatı bunlardan biridir; Gümrük Müsteşarlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı bunlardan biridir. Devlet İstatistik
Enstitüsü ve Diyanet İşleri Başkanlığı; ki, onların bütçeleri de, bilindiği
gibi, burada müstakilen görüşülecektir.
Şimdi, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinde -sanıyorum, yarın görüşülecek- belki gündeme gelmesi
muhtemel olan bir konuyu, Sayın Kumkumoğlu, biraz önce CHP adına yaptığı
konuşmada dile getirdi. Kendisi hükümetimize şöyle bir ithamda bulundu:
"Sistemin yıpratılması konusunda çaba gösteriyorsunuz" dedi ve
arkasından da bir soru sordu, hükümetimize dönerek. "Cem evlerine ne kadar
para ayırdınız, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinde cem evleri için ne kadar
para ayrıldı; bunu hükümet adına burada bulunan arkadaşlar açıklasınlar"
dedi. Böyle bir soru yöneltildiği için, tabiî, bunların cevapsız kalmaması
gerektiği düşüncesindeyim! Bu, son derece hassas bir konudur. "Ne kadar
para ayırdınız" sorusuna nasıl cevap vereyim?! O zaman, benim, Sayın
Kumkumoğlu'na şöyle bir soru yöneltmem lazım: Siz, Cumhuriyet Halk Parti
iktidarları döneminde ne kadar para ayırmıştınız?! Hiç ayırmadınız. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HASAN AYDIN (İstanbul) -
O zaman cem evi yoktu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bakın, Diyanet
İşleri Başkanlığı bir cumhuriyet kurumudur. Cumhuriyet kurulduğunda üç makamın
makam arabası vardı: Biri, Cumhurbaşkanının, Atatürk'ün; biri, Genelkurmay
Başkanının; bir de, Diyanet İşleri Başkanının makam arabası vardı. Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımız, haklı olarak, Cumhuriyet Halk Partisini,
cumhuriyeti kuran parti olarak değerlendirirler; doğrudur. Yirmiyedi yıl tek
başına iktidarda kalmış bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Diyanet İşleri
Başkanlığına hangi statüyü vermişse, ona hangi misyonu yüklemişse, biz de, AK
Parti olarak o misyonun arkasındayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Ne alakası var?!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Lütfen, siz de o misyonun arkasında
durun. Bu ülkenin, kendisini Alevî olarak tanımlayan Müslümanları ile kendisini
Sünnî olarak tanıyan Müslümanları arasına nifak tohumu sokmak, saçmak
isteyenlere, lütfen, prim vermeyelim, onlara malzeme vermeyelim; çünkü, bu
ülkenin, kendisini Alevî olarak tanımlayan vatandaşları ile Sünnî olarak
tanımlayan vatandaşları birbirinin kardeşidir; bunlar, aynı Allah'a, aynı
Kitaba, aynı Peygambere inanırlar. Eğer, cumhuriyet kurulurken Diyanet İşleri
Başkanlığına tanınan o statü, özenle, bu şekilde konmuşsa, bunun bir sebebi
vardır. Bunu, Türkiye'nin en genç partilerinden biri olan AK Partiden ziyade,
Cumhuriyet Halk Partisinin değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.
O bakımdan, böylesine
hassas konuların uluorta konuşulmamasını temenni ettiğimi, hükümetin bir üyesi
olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak ifade etmeden geçemeyeceğim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sorunun cevabı ne oldu Sayın Bakan?
SONER AKSOY (Kütahya) -
Söyledi cevabını...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Söyledim. Siz ne kadar ayırdınız?.. (AK
Parti sıralarından "Eşit... Eşit..." sesleri"
Bakın, yirmiyedi yıl tek
başına iktidarda kaldınız, 1960'dan sonra rahmetli İnönü'nün Başbakanlığında
koalisyonun büyük ortağı olarak iktidarda kaldınız, 1973'te koalisyonun büyük
ortağı olarak iktidarda kaldınız. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Diyanet
İşleri eski Başkanı Dr. Lütfi Doğan'dı. Ne kadar ayırmışsanız, biz de o kadar
ayırdık diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir bakın... Bir bakın...
1991'de Doğru Yol Partisiyle hükümet kurdunuz; o hükümetlerde Genel Başkanınız
Başbakan Yardımcılığı görevini yaptı. Bu konuyu o zaman gündeme getirdiniz mi;
ne kadar ayırdınız?!
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Bakan, yirmiyedi yıldır hiç bilgisayar almadık biz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve
cumhuriyet hükümetleri olarak bu konuya nasıl yaklaşıyorsanız, biz de
cumhuriyet hükümeti olarak öyle yaklaşıyoruz, öyle bakıyoruz. Böylesine hassas konuyu
politik malzeme yapmayalım. Bunu ifade etmek için söyledim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Tarikatlara da aynı şekilde yaklaşın Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biraz önce de
ifade ettim, Sayın Güneş, Başbakanlığın daha da güçlendirilmeye çalışıldığını
ifade ettiler. Sayın Kumkumoğlu da binlerce bürokratı mağdur ettiğimizi ve çok
ciddî kadrolaşma çalışmaları içerisinde bulunduğumuzu ileri sürdüler.
Şimdi, Başbakanlık
bütçesi üzerinde yapılan görüşmelerde bunlar iddia edildi. Şimdi bakıyorum. Biz
göreve geldiğimizde Başbakanlıktaki personel sayısı nedir, bir bakalım. Göreve
geldiğimizde Başbakanlıktaki toplam personel sayısı 2 857'dir. Bunun 1 662'si
kadroludur, 464'ü sözleşmelidir, 731'i geçici görevli; ki, biz göreve
geldiğimizde 1 662 geçici görevliydi; 58 inci hükümet döneminde bu 1 662 sayısı
731'e indirildi; toplam 2 857. Eğer bu kadrolaşma iddiaları doğru olsaydı, bu 2
857'nin 3 000'e, 3 500'e çıkması gerekirdi, değil mi? Peki ne olmuş; 2003
yılında 2 507'ye inmiş, şimdi 2 373'e inmiş. Demek ki, biz, Başbakanlığı daha
da güçlendiren, onu daha da hantal hale getiren, kadroları oraya daha da çok
yığan bir politika takip etmiyoruz. Onun kadrolarını daha da azaltmaya çalışan;
ama, işlevsel hale gelmesi konusunda gayret eden bir tutum içerisindeyiz.
Biraz önce, yemek
arasından önce, kişisel görüşlerini açıklamak için huzurunuza çıkan Eskişehir
Milletvekili arkadaşımız Sayın Fahri Keskin Bey, Başbakanlıkta yapılan
tasarrufa yönelik bazı bilgiler verdiler. Ben, önemli olduğu için birkaçını
tekrar etmek istiyorum. Örneğin, Başbakanlıkta 329 tane araç vardı. Biz, 83
tane aracı tasfiye ederek, bunu 246'ya indirdik; indirdik de ne oldu; yüzde
46,74 tasarruf sağladık. Peki, akaryakıt giderleri... Akaryakıt, biliyorsunuz,
dışa bağımlı olarak fiyatları artan bir kalemdir. Buna rağmen, Başbakanlık
olarak, akaryakıt giderlerinde yüzde 30 tasarruf sağlamışız.
Haberleşme giderleri...
Biraz önce Sayın Keskin bunları saydı; ama, önemli olduğu için ben de tekrar
ediyorum. 2002 yılında araç telefonu sayısı 93 iken, bunların tamamı iptal
edilmiştir. Cep telefonu hattı, 2002 yılında 209 iken, bugün itibariyle 117
adete düşürülmüş, 92 adet hattın sözleşmesi iptal edilmiştir. Sabit telefon
hattı 1 035 iken, 2004 yılında bu hat sayısı 852'ye düşürülmüş ve 203 adet hat
iptal edilmiştir.
Peki, arkadaşlar,
tasarruf nedir; tasarruf yüzde 20 civarındadır. Dolayısıyla, biz, Başbakanlığı
hantal yapısından uzaklaştıracağız, koordinasyon ve denetim görevi yapan bir
organ haline getireceğiz, tasarruflu davranacağız, savurganlığa karşı mücadele
edeceğiz dedik; işte, bunu Başbakanlık bünyesinde uyguladığımızın birkaç
çarpıcı örneğini huzurlarınızda ifade etme imkânı buluyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kuşkusuz, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hizmette verimliliği artırmak
zorundayız. Hizmetleri süratlendirmek, vatandaş memnuniyetini önplana çıkarmak
zorundayız. Bu konuda da Başbakanlık örnek bir kuruluş haline gelmeli. Bunun
çalışmaları ve gayreti içerisindeyiz. Mesela ne yaptınız; Başbakanlığın önemli
genel müdürlüklerinden bir tanesi, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğüdür.
Demin ismini verdiğim 3056 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde "Başbakanlık,
kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük, yönetmelik, tebliğ
ve genelgelerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir" denilmektedir.
Başbakanlık sık sık genelge yayımlar; ancak, bu genelgeler, biz göreve
geldiğimizde, evrak dağıtım sistemiyle kamu kuruluşlarına dağıtılıyordu. Bu, en
az bir hafta, on gün alıyordu. Peki siz ne yaptınız; bütün bu genelgeleri,
şimdi, Resmî Gazetede yayımlatıyoruz. Bu Resmî Gazeteler elektronik ortamda
yayımlandığı için, bir vatandaş, bir kurum aynı gün, aynı dakikada hangi
genelge yayımlanmış, hemen internete girmek suretiyle bunu öğrenme imkânına
sahip oldu. Peki bununla ne yaptınız; bununla şunu yaptık: Zaman kaybını
önledik, yüksek maliyeti düşürdük ve işgücü kaybını da önemli ölçüde azalttık.
Peki parasal olarak bunun bir hesabını yaptınız mı, ne kadar tasarruf
sağlamışsınız; Türk parası cinsinden, 10 trilyonu aşkın tasarruf sağlamışız.
Bunlar basit önlemler. Aslında, bu önlemleri tüm kamu kurum ve kuruluşları
alsın diye, biz Başbakanlık olarak bu tedbirleri alıyoruz. Tabiî ki, onların
da, bu tedbirleri alması konusunu ciddî şekilde takip ediyoruz.
Arkadaşlar, 12 Eylül
harekâtından sonra, suçlu ve zanlıların devlet dairelerine müracaatları halinde
yakalanmalarını sağlamaya yönelik olarak, 1981/2 sayılı genelgeyle, vatandaşla
doğrudan ilişki içinde bulunan nüfus müdürlükleri, tapu daireleri gibi kamu
kurum ve kuruluşlarının kayıtlarına işaret konulması talimatlandırılmış. Bir
vatandaş tapuya gittiğinde, onun hanesine bir işaret konuyor. Genelge var,
1981'de çıkarılmış. Şimdi, hükümet olarak programımızda bir şey vaat ettik;
devletin vatandaşa bakış açısı değişmeli. Bunun bir gereği olarak, bu genelge
çok kısa bir süre önce yürürlükten kaldırılarak, aradan geçen zaman ve bu
konuda geliştirilen yeni yöntemler nedeniyle bu uygulamaya son verilmiştir. Bu,
devletin vatandaşa bakış açısındaki bir değişikliği göstermesi bakımından
önemlidir diye huzurunuzda ifade etme imkânı buldum.
Değerli arkadaşlarım, 4,5
dakika kadar bir zamanım kaldı; Sayın Başkan, tabiî programı zamanında
yetiştirebilmek için haklı olarak bizi uyarıyor; o nedenle, sizlere ifade
edeceğim bazı hususları atlamak durumundayım.
Personeli azalttınız,
demin söylediğim tedbirleri aldınız; peki, performansta düşme oldu mu; olur
ya... Şimdi, bu sorunun da izin verirseniz cevabını vermeye çalışayım.
Bakın, 2000 ve 2001
yıllarında, iki yılda, Başbakanlıkça Meclise sevk edilip kanunlaşan tasarı
sayısı 227'dir. 2003 ile 2004 yıllarında -2004 bitiyor biliyorsunuz-
Başbakanlıkça Meclise sevk edilip kanunlaşan tasarı sayısı 470'tir. Demek ki,
geçtiğimiz iki yıl ile bizim dönemimizin iki yılını kıyasladığınızda, üretim
bakımından ve kanun çıkarma bakımından yüzde 102 oranında bir performans artışı
olduğunu görüyorsunuz. Bütün bu
çalışmaları da Başbakanlıkta ilgili birimler yapıyor. O bakımdan, Başbakanlık,
şu anda kamu hizmetlerinin görülmesinde bir öncü kurum olarak yeniden
yapılanıyor kendi içerisinde. Hizmetteki kaliteyi artırmaya, daha ucuz hale
getirmeye çalışılıyor ve bunun için de, vatandaş memnuniyetini önplana alarak
bir çalışma yapıyor. Bu sözümü ispat için demin o bilgileri size verme
ihtiyacını hissettim.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada, yine, Başbakanlıkla ilgili kuruluşlardan birinden, -zamanım çok daraldı-
Toplu Konut İdaresi Başkanlığının faaliyetlerinden size bazı bilgiler vermek
istiyorum. Bizim, hükümet olarak, Acil Eylem Planımızda, yerel yönetimlerle
işbirliği sağlanarak, kentlerimizdeki gecekondulaşmanın önlenmesi ve mevcut
gecekondu alanlarının dönüştürülmesi hedeflerimizden biridir.
Ayrıca, yine bizim
hükümet programımızda, dargelirlilerin kira öder gibi ve kısa sürede evsahibi
olmalarının sağlanması hedeflenmiştir. Peki, iki yıllık süre içerisinde,
Başbakanlığa bağlı bir kurum olan TOKİ, yani, Toplu Konut İdaresi kanalıyla bu
hedeflerinizin neresindesiniz? Şimdi, bu sorunun cevabını verecek olursam şu
gerçeklerle karşılaşıyoruz: Toplam olarak 73 il merkezi ve bu illere bağlı
ilçelerle birlikte 290 noktada 164 180 konut uygulaması projeksiyonu
hedeflenmiştir. Bugünkü tarih itibariyle, sosyal donatı ve çevre
düzenlemeleriyle birlikte 61 il ve bazı ilçelerde olmak üzere 119 noktada,
toplam 84 597 konutun ihaleleri tamamlanmıştır. 76 000 konut inşaatı
başlatılmış ve diğerleri de başlama aşamasındadır. Bu konutlar arasında, 14
ilde 23 bölgede, toplam 5 606 konutun inşaatları tamamlanmış ve hak sahiplerine
teslim edilmiştir. Bunlar kira öder gibi ödeme yaparak bu dairelere sahip
olmaktadırlar.
Şimdi, asıl vurgulamak
istediğim husus şu: TOKİ tarafından yapımı başlatılan bu 84 000 konut, yaklaşık
olarak 12 000 000 metrekare inşaat alanı demektir, 300 kule vinç demektir, 5
000 000 metreküp beton demektir, 500 000 ton demir demektir, 6 000 000
metrekare seramik demektir. Şimdi arkadaşlarımın bana verdiği bilgiye göre,
TOKİ uygulamalarındaki beton, demir, seramik ve kule vinç ihtiyacı sebebiyle, inşaat
sektörü bu talepleri karşılamakta artık zorlanır hale gelmiştir.
Şimdi, sadece TOKİ'nin bu
inşaî faaliyetleri sebebiyle ne kadar istihdam meydana getirilmiştir; şu anda,
TOKİ inşaatlarında doğrudan 200 000, dolaylı olarak da 400 000 civarında kişi çalışmaktadır.
Önümüzdeki yıl TOKİ'nin faaliyetleri daha da artacağı için, en az 500 000
insan, TOKİ'nin faaliyetlerinde istihdam edilme imkânına sahip olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlayabilir misiniz; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALI ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla, Başbakanlık olarak, bize
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları, halkımıza daha verimli hizmet yapması
konusunda sürekli yönlendiriyoruz, takip ediyoruz, teşvik ediyoruz; bir kısmını
söylediğim, bir kısmını vakit darlığı sebebiyle söyleyemediğim hizmetleri
ortaya koyuyoruz.
Ben, 2005 yılı
Başbakanlık bütçesinin, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarımıza hayırlı
olması temennisinde bulunuyor; tekrar, Muhterem Heyeti saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, ismimi kullanarak, söylemediğim şeyleri
bana atfeden bir konuşma yaptı. Müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Ne söyledi Sayın
Kumkumoğlu?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Yani, mezhep ayırımcılığı konusunda tahrikçi bir tavrım olduğu
gibi, zımnen de olsa bir ifade de bulundu Sayın Bakan.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Zımnen bulundu!..
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Tamamen, benim konuşmamın dışında, hiçbir surette konuşma metnimin
içerisinde yer almayan, ona farklı bir anlam yükleyen bir değerlendirmede
bulundu Sayın Bakan, ismimi de vererek. Müsaade ederseniz, kısa bir açıklama
yapmak istiyorum; bu, hakkım Sayın Başkan.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yeni bir tartışma yaratmadan verilebilir efendim.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, tutanakları isteteceğim, ona göre söz vereceğim.
Şimdi, şahsı adına,
aleyhinde söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Başbakanlık ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına, aleyhte söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan
önce, 17 Aralık günü hain bir saldırı sonucu Musul'da katledilen 5 güvenlik
görevlimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, şehitlerimize Tanrı'dan
rahmet, ailelerine ve Yüce Türk Ulusuna başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
insanlar, devlet görevlisi olarak, Bağdat Büyükelçiliğimizin güvenliğini
sağlamak üzere, tehlikeli bir bölgeden geçerek görev yerlerine gitmekte iken
şehit edilmişlerdir. Onları, güvenli bir şekilde görev yerlerine ulaştırmak,
hükümetin aslî bir görevi olmalıdır. Hiçbir koruma önlemi alınmadan, yüzümüze
gülen hainlerin kol gezdiği bir bölgeden geçmek durumunda olan güvenlik
görevlilerimiz pusuya düşürülmüştür. Televizyonlardan öğrendiğimize göre, yeni
güvenlik görevlileri havayoluyla Bağdat'a gideceklerdir. Böyle bir imkân mevcut
olduğu halde, bu görevliler niçin karayoluyla gönderilirler, anlamak mümkün değil.
Bizim insanımızın hayatı bu kadar değersiz mi? Sayıları 63'ü geçen kamyon
şoförlerimize yapılan saldırılar ve onların haince katledilmeleri gündemde
iken, niçin gerekli tedbirler alınmaz?
Değerli arkadaşlarım,
bütçeler, her yıl, hükümetlerin yaptığı, yapmayı düşündükleri işlerin
değerlendirildiği, hükümetlerin elindeki önemli bir ekonomik politika aracıdır.
Bütçeler, devletin elindeki iktisadî gücün, hükümetler tarafından, devletin
Anayasa tarafından sınırları çizilmiş olan işlevi çerçevesinde, toplumsal
faydaya çevrilmesini hedefleyen ekonomi idaresinin ayrılmaz parçasıdır; bu
nedenle, öncelikli gayesinin toplumsal refahı sağlamak olması gerekir.
Görüşülmekte olan bu bütçenin, bu amacı gerçekleştireceği konusunda derin
kaygılarımız olduğunu ifade etmeliyim.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Başbakanlık, bakanlıklararası eşgüdüm ve gözetimden sorumlu
yüce bir kuruluştur; yatırım bakanlığı değil, eşgüdümden sorumlu bakanlıktır.
Bu itibarla, burada Başbakanlık bütçesinin kalemlerini konuşmak yerine, 59 uncu
cumhuriyet hükümetinin uygulamakta olduğu IMF dayatmalı, baskıcı ekonomi
politikasının bu toplumda yarattığı olumsuzlukları kısa başlıklar halinde
dikkatlerinize arz etmek istiyorum.
Bugün gelinen noktada,
hükümetin ısrarla uygulamaya çalıştığı; ancak, geçmişte parti olarak tenkit
ettiği IMF politikaları sonucu, özellikle toplumun dargelirli kesimleri büyük
bir sıkıntıya düşmüş ve bu sıkıntı halen devam etmektedir.
Tarımda, sanayide,
ulaşımda, sağlıkta, eğitimde, hizmet sektöründe çalışanların, işçinin,
köylünün, esnafın, memurun geçim sıkıntıları dayanılmaz bir noktaya ulaşmıştır.
İnsanlarımızı geçim
sıkıntısı içinde, hayat şartlarıyla mücadele etmeye sevk ettiğimiz bir noktada,
dışticaret açığı ve borç stoku miktarının ulaştığı nokta ekonominin tümünü
tehdit etmektedir.
Artırmakla övündüğümüz
ihracatımız karşısında ithalat, tabiri caizse patlamış, dışticaret açığımız
33-34 milyar dolara ulaşmıştır.
Ülkemiz insanının 17 000
000'u yoksul, 10 000 000'u ise aç yatar hale gelmiştir. Bu ülkede açlık sınırı
496 000 000 Türk Lirasına, yoksulluk sınırı ise 1 590 000 000 Türk Lirasına
çıkmıştır, asgarî ücret ise 318 000 000 Türk Lirasıdır. Bu, ne demektir;
Türkiye'de asgarî ücretle yaşamaya çalışan milyonlarca insanımız, yoksulluk
sınırının beşte 1'i kadar geliriyle, hem karnını doyurmak hem de temel
ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu, kanayan bir yaradır; benim vicdanımı
sızlatıyor, İktidar Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımın da bu
tablodan üzüntü duyduklarına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
zaman zaman bu kürsüde konuşmalar yapılıyor, hükümet yetkilileri, doğal olarak
her şeyi iyi göstermeye çalışıyorlar; ama, şahsı adına veya grup adına yapılan
konuşmalarda da öyle tablolar çiziliyor ki, insanın aklına ister istemez şöyle
bir şüphe geliyor; acaba bu arkadaşlarımız Türkiye'yi uzay gemisi Atılgandan mı
seyrediyorlar diye düşünmek içinizden geliyor. Tablo bu değildir. Seçim
zamanlarında çiftçilere yaptıkları vaatleri burada tekrar etmek istemiyorum,
vaatlerini tekrar etmek istemiyorum; ancak, bu kesimin hayatından memnun
olmadığı, her yıl girdi fiyatları artarken elde ettikleri gelirin düştüğü de
bir vakıadır. Milletin temsilcileri olarak gittiğimiz yerlerde bu sıkıntıları
görüyoruz; her şeye rağmen, birtakım pembe tablolar yaratmamak gerektiğini de
ifade etmek istiyorum.
Hükümet, Türk tarımını
kendi kaderine terk etmiştir; tarımın tüm sektörleri bir açmaz içindedir. Ülke
tarımının bu açmazdan kurtulabilmesi için gerekli tedbirlerin alındığına dair
2005 yılı bütçesinde de bir işaret göremiyoruz. Başbakanlık ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde konuşulurken gündeme getirilmesi gereken çok
şey var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; IMF'nin dayattığı, AKP hükümetinin de ısrarla savunduğu yüzde
6,5 oranlı faizdışı fazla politikasıyla, Türkiye, düzlüğe değil, toplumsal
krize taşınır. Sadece, borç ödemeye çalışarak, faizdışı gelir yaratıp, yatırım
yapmadan, üretmeden, ekonominin rekabet gücünü artırmadan, iç ve dışborç yükünü
aşmamız mümkün değildir. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı fazla hedefini, IMF
politikalarını tatbik eden bazı ülkelerin yaptığı gibi makul seviyelere
indirmeliyiz, aradaki farkın yatırımlara ve dolayısıyla istihdam yaratmaya
ayrılması gerektiğini düşünmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
ihracatımızda büyük bir artış görülüyor ve haklı olarak bununla övünüyoruz.
Ancak, bu işle görevli Dış Ticaret Müsteşarlığının, 2005 yılı bütçesinden
aldığı pay 76 trilyon 904 milyar Türk Lirasıdır ve toplam bütçenin yalnızca
onbinde 5'ini oluşturmaktadır. Bu oranı, böyle bir kurumun yüklendiği görevler
düşünüldüğünde makul saymak mümkün değildir. Önümüzdeki dönemde Dış Ticaret
Müsteşarlığını daha etkin çalıştıracak tedbirlerin alınmasında fayda vardır.
Komşularımızla olan
ihracatımızda tutar olarak, miktar olarak önemli artışlar olduğu bir vakıadır.
Özellikle, Irak'a önemli bir pay atfedilmektedir; ama, bunu ne pahasına
gerçekleştiriyoruz. Orada insanlarımızı sürekli olarak kaybediyoruz.
İnsanlarımız vahşice katlediliyor. Yüreğimiz kan ağlıyor; ancak, üzülerek ifade
etmek isterim ki, hükümetimiz, bu ölümler karşısında bir türlü gerekli tepkiyi
gösteremiyor. Ekmek uğruna ölüm tehlikesini bile bile oralara giden
insanlarımıza sahip çıkmak zorundayız.
İhracat kalemleri içinde
sanayi üretiminin büyük bir pay sahibi olduğu görülmektedir; ancak, bu ihracat
kaleminin yüzde 70'inin ithalatla karşılandığı da bilinmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Önder,
toparlayabilir misiniz...
Buyurun.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Devamla) - Türkiye'nin kurtuluşu, girdisi olmayan tarıma dayalı sanayiin
geliştirilmesi ve bu kalemlerin ihraç edilmesindedir. Yeterli devlet desteği
olmadığı için üreticimiz malını ihraç edemiyor. Maalesef, son yıllarda tarımı
küçümsemeye başladık; ancak, unutmamalıyız ki, bu ülke, Osmanlı Devletinden
kalan borçlarını tütününü, fındığını, pamuğunu, incirini, üzümünü ihraç ederek
ödeyebilmiştir. Ülkemizin elinde büyük bir tarım potansiyeli mevcuttur. Bu
potansiyeli gerekli yatırımlar yapmadığımız için kullanamıyoruz. Bu konuda
kendi seçim bölgem olan Samsun'dan bir örnek vererek konuşmamı tamamlamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin en güzel ovalarından iki tanesi Samsun İlindedir. Yıllardır burada
sulama kanalları yapılmaya çalışılıyor; ancak, her yıl 1,5 trilyon lira gibi, 2
trilyon lira gibi komik ödenekler bütçeye konulduğu için bir türlü bu sulama
kanalları yapılamıyor. Ben, önümüzdeki yılda da bütçeye yine bu kanallar için,
sulama tesisi için ödeneğin az konulacağını düşünüyorum.
Bütçenin ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Önder.
Sayın milletvekilleri,
ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
20 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme giren sayın
milletvekillerini okuyorum: Sayın Koç, Sayın Aslanoğlu, Sayın Kepenek, Sayın
Koral, Sayın Hacaloğlu, Sayın Özakcan, Sayın Daloğlu, Sayın Kart, Sayın
Gazalcı, Sayın Kaptan, Sayın Keleş, Sayın Ercenk, Sayın Özbek, Sayın Coşkunoğlu.
Soru sorma süremiz 10
dakikadır.
Sayın milletvekilleri
eğer sürelerini dikkatli kullanırlarsa, diğer arkadaşlarımız da soru
sorabilirler.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Şahin,
devri iktidarınızda, bilim adamlarının ve bunların oluşturduğu temel kurumların
oldukça yara aldığı çok yalın bir gerçek. TÜBİTAK'tan bahsediyorum Sayın Bakan.
TÜBİTAK'la ilgili, biliyorsunuz, bilim adamlarının kendi seçtiği yöneticileri
değil de, Sayın Başbakanın, bir defalığına ben atayayım tarzında bir mantığa
dayandırdığı bir kanunu geçirdiniz. Bu kanun Cumhurbaşkanı tarafından geri
gönderildi; tekrar ısrar ettiniz; biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Anayasa Mahkemesine gidip, yürürlüğü durdurduk. Bu arada, sizin tabirinize göre
ya da beklentinize göre "atı alan Üsküdar'ı geçmişti" ve TÜBİTAK yeni
bir yapılanma dönemine sokuldu. Daha sonra bu konuyla ilgili sorularımız karşısında
"TÜBİTAK eski Başkanı Sayın Prof. Dr. Namık Kemal Pak hakkında
yürütülmekte olan bir soruşturma nedeniyle, bu aşamada göreve başlatılması
uygun görülmemiştir. Mahkeme kararının uygulanmaması söz konusu değildir. Devam
eden soruşturmanın sonucuna göre, göreve başlatmak da dahil, gereğinin
yapılacağı tabiîdir" deyimi, sizin, bir soru önergesine verdiğiniz
cevaptır Sayın Şahin. Şimdi, bu dönem de geçilmiştir ve çok ilginç olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi, mahkeme kararlarının yerine getirilmemesinin gerekçelerini,
önergelerle hükümetten istemiştir. Hükümet, Prof. Dr. Pak hakkında soruşturma
olduğu için, soruşturma sonucuna göre mahkeme kararlarının yerine
getirileceğini bildirmiştir; tarafınızdan söyleneni ifade ettim. Böyle bir
hukuksal gerekçe olamaz; ama, onun da olduğunu varsayalım; sonunda, mahkeme, 4
Ekim 2004 tarihinde, Prof. Dr. Pak hakkında takipsizlik kararı vermiştir.
Sayın Şahin,
sığınabileceğiniz hiçbir hukuk limanı kalmamıştır. Şimdi, yürütmeden sorumlu
bir Başbakan Yardımcısı olarak, yargının verdiği bu kararları yürütme olarak
uygulayacak mısınız, uygulamayacak mısınız? Hukukun üstünlüğü ilkesini, bir
Başbakan Yardımcısı olarak, yürütmeden sorumlu bir kişi olarak, yaşama
geçirecek misiniz, geçirmeyecek misiniz? Yoksa, döneminizde, TÜBİTAK, yaptığınız
hukuk darbesiyle Türk siyasî tarihinde yerini alacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
2 dakika 30 saniyelik
süre kullandınız ve sırada soru sormak için 14 kişi var.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Efendim, benim sorum Sayın Bakanım Kürşad Tüzmen Beyefendiye.
Bu ülkede katmadeğer
yaratan, yüzde yüz ülkenin kendi ürünleri ile sadece ithal ikamesine dayalı
ikame edilip, küçük bir proses sonucu ihraç edilen ürünler arasında hiçbir fark
yoktur. Ülkenin kendi özmalı olan ürünlerin ihracını teşvik etmek açısından,
ithal ikamesine dayalı, sadece küçük prosesle işlem gören ihracat arasında
hiçbir fark olmadığı sürece... Bu ülkenin kendi özkaynağından, kendi
üretiminden yapılan ihracat ülkeye çok katmadeğer yaratmalı. Mutlaka, bu mallar
arasında bir farklılık yaratılmalı. Kendi kaynaklarımızın ihracatına, mutlaka,
dünyada rekabet için bir prim verilmeli. Bu açıdan, acaba bunu düşünüyorlar mı?
Yüzde yüz kendi özkaynağımız olan malların ihracatında ayrı bir sistem
düşünürler mi?
İkinci bir husus, bu
ülkede, bu ülkenin ihracatında hiç kimseyi ayırmadan, herkese eşit ve herkese
son derece mütevazı davranan Eximbank yönetimine, Genel Müdürü şahsında,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Kepenek?.. Yok.
Sayın Koral?.. Yok.
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Başbakana bir soru yöneltmek
istiyorum.
Bilindiği gibi, yakın
geçmişte, bilgilenme hakkı konusunda bir yasa kabul ettik ve Başbakanlığa bağlı
bir kurul kurduk. Oysa, ne yazık ki, çok temel bu konuda, Avrupa Birliği
konusunda milletvekillerinin bilgilenmesi hususunda Başbakanlığın ve
ilgililerin yeterince duyarlı davranmadığını görmekteyiz.
Sayın Başbakana şunu
iletmek istiyorum: Tüm Avrupa çiftçilerinin yararlandığı sübvansiyonlardan, tüm
Avrupalının doğal hakkı olan serbest dolaşım hakkından, tüm Avrupa'nın geri
kalmış yörelerinin kalkındırılması için uygulanmakta olan kalkınma
desteklerinden, belli ki, 17 Aralıkta Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'ye
ilişkin olarak kabul edilen kararlar çerçevesinde, biz, Türkiye olarak Avrupa
Birliğinin üyesi haline geldiğimiz zaman, bizim çiftçimiz, bizim insanlarımız,
geri kalmış bölgelerin kalkınması konusunda yararlanamayacaklar. Avrupa
Konseyinin bu konuda bize getirmiş olduğu kalıcı kısıtlamaların bu belgede yer
aldığı görülmektedir.
Sorum şudur Sayın Başkan:
Dünkü tartışmalarda ortaya çıktı ki, Meclis, özellikle Meclisin İktidar Partisi
milletvekilleri bu konuda yeterince bilgi sahibi değiller. Sayın Dışişleri
Bakanı, dün, burada, bazı şeyler söyledi, Sayın Başbakan da, onun adına,
bunları kabullendi. Sayın Başbakan, 17 Aralıkta Türkiye adına kabul edilmiş,
Türkiye için alınmış olan o kararlar çerçevesinde, özellikle bu kararların 23
üncü maddesinin üçüncü paragrafında yer alan kalıcı kısıtlamalar konusunda
gerçek nedir?
Bizim tespit ettiğimiz
gerçek, bu alanlarda Türkiye'ye yönelik olarak kalıcı uygulamaların Komisyonun
kararıyla yaşama geçirilebileceğidir.
Elimizdeki belgeler resmî
belgeler. Burada, gereksiz tartışmalarla bulanıklık yaratıldı. Sayın Başbakan,
bu konudaki gerçekleri, özelikle AKP'li milletvekili arkadaşlarımıza ve
halkımıza açıklayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Hacaloğlu.
Buyurun Sayın Özakcan.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Dış Ticaret
Müsteşarlığından sorumlu Bakan Sayın Kürşad Tüzmen'e olacak.
1- Dış Ticaret
Müsteşarlığınca devlet yardımları hangi kriterler çerçevesinde kullandırılıyor?
2- Dış Ticaret
Müsteşarlığına bağlı kuruluş olan İhracatçı Birlikleri kanalıyla
ihracatçılardan kesilen kesintilerin Müsteşarlık tarafından kullanılmasındaki
kriterler nelerdir?
3- Sayın Bakan, göreve
geldiğiniz zaman, komşu ülkelerle olan ticaret hacminin ve ihracatın
artırılması stratejisini savunmuş ve bununla ilgili çalışmaları başlatmıştınız.
Ancak, göreve geldiğiniz günden bugüne kadar geçen sürede, komşu ülkelerle olan
ihracattaki artış Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerindeki artıştan neden geri
kalmıştır?
4- Bilindiği üzere,
dünyada, ülkelerin komşularıyla olan ticaret hacimleri yaklaşık olarak yüzde
25-30 civarındadır. Ancak, bu, Türkiye için yüzde 10'un altındadır. Plan ve
Bütçe Komisyonunda, bu rakamın yüzde 26,2 olduğunu ifade etmiştiniz. Bu rakamın
tespitinde bir manipülasyon mu vardır? Türkiye, ticaret hacmini artırmak için
komşu ülkelerle neden serbest ticaret anlaşması yapamıyor? Eğer, buna gümrük
birliği neden oluyorsa, Avrupa Birliğinin diğer üçüncü ülkelerle olan serbest
ticaret anlaşmalarını onaylama konusunda, Gümrük Birliği Anlaşması içerisinde
olmasına rağmen, neden Türkiye'nin oy hakkı yoktur?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özakcan.
Buyurun Sayın Daloğlu.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Teşekkür ederim.
Devlet Bakanımız Sayın
Kürşad Tüzmen'e bir soru yöneltmek istiyorum. Kurban Bayramı yaklaşırken, kaçak
hayvancılıkla ilgili, Tarım Bakanımıza ve İçişleri Bakanımıza, sıkıntılarımızı
arz etmiştik. Geçen gün Diyarbakır'da yapılan toplantıyı da izleme fırsatımız
oldu. Şu anda kuliste de besicilerimiz bulunmaktadır.
Tabiî, canlı hayvanlar
gümrüklerden geçmiyor; onu biliyoruz, elini kolunu sallayarak geçmez, özellikle
Batı'dan ve denizyoluyla gelen "karkas et" diye tabir ettiğimiz
şeylerde sorunlar yaşanıyor. Bu konuda ilgili birimlere verilen direktifleri de
biliyoruz; ancak, Kurban Bayramı yaklaştığı için, daha ciddî ve hızlı önlemler
alınmasını sizlerden talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri,
soru sorma süresi bitmiştir.
Sayın Bakan, sorulara 10
dakika süreyle cevap verebilirsiniz.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
bana iki sayın milletvekili arkadaşımız soru yönelttiler; birisi Sayın Koç, bir
diğeri de Sayın Hacaloğlu. Her iki arkadaşımın sorularına da kısaca cevap
vermeye çalışacağım.
Sayın Koç, TÜBİTAK eski
Başkanı Sayın Pak'la ilgili yargı kararını uygulayıp uygulamayacağımızı
sordular.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Pak'ın yanı sıra, 4 TÜBİTAK üyesi de idarî dava açmışlardır. Bu
davalardan Sayın Namık Kemal Pak'la ilgili davada idare mahkemesi yürütmeyi
durdurma kararı vermişse de, adları geçen diğer kişilerle ilgili davalarda idare
mahkemesi yürütmenin durdurulması isteklerini Başbakanlık lehine reddetmiş;
ayrıca, bu kararlara ilgililerin vekili tarafından yapılan itirazları da Ankara
Bölge İdare Mahkemesi reddetmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Koç, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 4.10.2004 tarih ve 2004/32232
sayılı takipsizlik kararından bahsettiler. Bu takipsizlik kararı üzerine,
Ankara Sincan Ağır Ceza Mahkemesine, bu kararın kaldırılması için Başbakanlıkça
başvuruldu.
İzin verirseniz, Sincan
Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/1183 değişik-İş ve 2004/4183 müteferrik nolu
kararını okumak istiyorum:
"Karar 1.- İtiraz
eden Başbakanlığın itirazı haklı ve yerinde görüldüğünden, yerinde görülmeyen
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 4.12.2004 tarih ve 2004/67454 hazırlık,
2004/32232 karar sayılı takipsizlik kararının Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
165-158 maddeleri gereğince kaldırılmasına,
Karar 2.- Sanıklar Namık
Kemal Pak, Tuğrul Yılmaz, İlknur Gürcan ve Onur Temizsoylu'nun Türk Ceza
Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca yargılanmaları için haklarında kamu davası
açılması lüzumuna..."
Şimdi, haklarında kamu
davası açılan kişi veya kişilerin göreve başlatılması talebiyle karşı
karşıyayız. Bu süreç tamamlanmadan ve ilgililer aklanmadan göreve başlatmayı
düşünmüyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Niye
Sincan Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Hacaloğlu, bilgi edinme hakkıyla
ilgili...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kimse tatmin olmadı Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI ve BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...çıkarılmış olan yasanın
Başbakanlıkça ve ilgili kuruluşlarca titizlikle uygulanmasını, gerek
Başbakanlığın gerek Hükümetimizin gerekse ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
bu konuda daha duyarlı olmalarını ifade ettiler, bu konudaki düşüncelerini dile
getirdiler. Bu duyarlılıkları sebebiyle ben de Sayın Hacaloğlu'na teşekkür
ediyorum.
Hükümetimizin önemli
icraatlarından biri de, vatandaşlarımızın bilgi edinme hakkına sahip
olmalarıdır. Bunu sağlayacak yasal düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçmiş, yasalaşmıştır. Uygulamada bazı aksaklıklar meydana gelirse, sorunlar
yaşanırsa, kuşkusuz ki, bunları çözmek de iktidar olarak bizim görevimizdir. Bu
konuda duyarlı olmamızı tavsiye eden Hacaloğlu'na teşekkür ediyoruz. Bu konuda,
Hükümet olarak kamu kurum ve kuruluşlarını bir kez daha uyaracağımızı
huzurunuzda ifade ediyor, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun)- Niye
Sincan Sayın Bakan; balans ayarı mı?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Bilmem... Sincan, başka bir ülkenin
mahkemesi mi?! Ne bileyim; benim önüme o geldi!
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul)- Sayın Bakan, benim sorum haklıydı. İlk satırı tuttu; ama, gerisi
tutmadı. Yine de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Sayın Tüzmen,
buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benimle ilgili iki soruya
cevap vermek istiyorum.
Sayın Aslanoğlu'nun, bu
katmadeğer yaratan ürünlerin ihracatına ağırlık verilmesi konusundaki görüşüne
ben aynen katılıyorum tabiî. Yani, daha yüksek katmadeğerli ve yüksek teknoloji
ürünleri ihracatının daha fazla artırılması için zaten elimizden geleni yapmaya
çalışıyoruz; ama, ihracatın kompozisyonuna baktığınız zaman, ithal ettiğimiz
ürünleri, proses edip, işleyip, tekrar ihracata yönlendirme de çok önemli.
Özellikle, ülkede girdi maliyetlerini çok aşağı doğru çekemediğiniz dönemde,
dışarıdan aldığınız girdilerle dış ülkelere satışınızda rekabet gücünüzü
artırabiliyorsanız, o zaman yine bu işlev sanayiini aynı şekilde
çalıştırabilirsiniz. Bunu yapmaya çalışıyoruz ve dahilde işleme politikaları
adını verdiğimiz dahilde işleme rejimi de, ihracat politikaları açısından
kullandığımız, bu kapsamda önemli bir araç. Tabiî, ana değil bir araç politika.
Biz, burada, tamamıyla ihracatın bu amaçla desteklenmesi için, özellikle Türk
ürünleri ve Türkiye'de tamamıyla katmadeğeri elde edilen ürünlerin bu şekildeki
satışlarını artırabilmek amacıyla, bu sene yaklaşık 276 trilyon lira, yani 205
000 000 dolar civarında bir kaynak, 2005 için de yaklaşık 217 000 000 dolarlık
bir kaynak ayırmış durumdayız.
Tabiî, özellikle burada
bizim amaçladığımız, sonuçta yüksek katmadeğere ve yüksek teknolojiye dönük
ihracat kompozisyonunu artırmak, toplam ihracatımız içinde; ama, bu kolay
değildir. Özellikle, gelişmekte olan bir ülke için hiç kolay değildir; fakat,
Türkiye, şu son zamanlarda, son derece sofistike alım gücü olan, sofistike
tüketici tercihi olan Avrupa pazarlarına önemli miktarda ürün satmaya
başlamıştır. Mesela, şu anda İngiltere'de satılan her 3 televizyondan, her 3
çamaşır makinesinden, her 3 buzdolabından 1 tanesi Türk malıdır. Pazar payımız,
İngiltere'de yüzde 33'tür. Avrupa Birliği içerisinde, bazı ülkelerde,
televizyon alanında, elektronik eşya alanında yüzde 50 pazar payımız var. Yani,
o konuda çok ciddî bir ivme kazandığımızı ve giderek bunun arttığını
söyleyebilirim.
Burada, Sayın Özakçam'ın
sormuş olduğu -yaklaşık 4 tane- devlet yardımlarıyla ilgili, ihracatçı
birlikleriyle ilgili konuda da, zamanım kaldığınca cevap vermeye çalışayım.
Şimdi, burada, özellikle
devlet yardımlarında uygulama kriterlerimiz çok detaylı; yani, burada, bu kadar
kısa zamanda bunu veremem; ama, sonuçta, ihracata olan katkısı, yeni bir ürün
getirmesi, marka yaratması gibi, diğer marka, moda teşvikimizin de içerisinde
yer aldığı araştırma- geliştirme faaliyetleri, eğitim faaliyetleri, uzman
personel çalıştırması, yurtdışı ofis, mağaza açması gibi çeşitli kriterlerin
hepsi, son derece şeffaf bir şekilde değerlendirilir, açık ortalama alınır ve
ondan sonra bu şekilde devlet yardımları kullanılır. Zaten, bununla ilgili
olarak, öncelikle Bakanlar Kurulu kararı vardır, arkasından Dış Ticaret
Müsteşarlığınca getirilen ve bizim imzamızla çıkan yönetmelikler vardır; yani,
o yönetmelikler çerçevesinde bunu yaparız.
İhracatçı birliklerinde
de aynı şekilde. Orada, kesintiler olsun, ihracatçı birliklerine ayrılan
kaynaklar olsun, bunlar, tamamıyla, yönetmelikler çerçevesinde, Dış Ticaret
Müsteşarlığının ihracat-ithalat rejimi çerçevesinde ve bizim dışticaret
mevzuatımız içerisinde bulunan kurallar çerçevesinde yapılmaktadır.
Komşu ülkeler
çerçevesinde baktığımız zaman, komşu ülkelere ihracat artışımız, genel ihracat
artışımız trendini daha da aşmıştır. Yani, bizim, şu anda Avrupa Birliğiyle
olan ihracatımız, toplam ihracatımızın yaklaşık yarısıdır; ama, komşu ülkelere
ihracatımızın toplam ihracatımız içerisindeki payı eskiden -yaklaşık üç dört
sene evvel- yüzde 3'ler, yüzde 4'ler seviyesindeyken, şu anda yüzde 26'lara,
yüzde 29'lara çıkmıştır. Önemli olan, komşu ülkelere yapılan ihracatın
yüzdesinin artmasıdır; bu, bizim açımızdan son derece önemli.
Diğer bir konu, serbest
ticaret anlaşmaları. Tabiî, biz, istiyoruz ki, bütün ülkelerle yapalım. Komşu
ülkelerle yapabilmek için, onların Avrupa Birliğiyle bir serbest ticaret
anlaşması ilişkisine girmesi lazım; oradan aldığınız derogasyonla, siz, daha
sonra komşu ülkelerle serbest ticaret anlaşması yapabilirsiniz. Mesela, Sayın
Başbakanımızla, yarın Suriye'yle imzalayacağımız serbest ticarete anlaşmasının;
önünde Avrupa Birliğinin Suriye'yle yaptığı çalışmalar yer almıştır; biz de, o
paralelde Suriye'yle serbest ticaret anlaşması konusunda çalışmalar yaptık ve
ondan sonra, ancak şimdi imza aşamasına geldi; biliyorsunuz, önce, burada, ben
parafe ettim; ama, son aşaması hazırlandı. Yani, uzunca bir süreç sonucunda,
çalışmalar yapılıp, karşılıklı olarak listeler belirlendikten sonra bunlar
yapılıyor.
Sayın Daloğlu'nun
söylediği kaçak hayvan girişi ve et konusunda, zaten denetimlerimizi yapıyoruz.
Birazdan Gümrük Müsteşarlığı bütçesini burada sizlere sunarken, onları da arz
edeceğim; çok ciddî çalışmalar yapıyoruz, elimizden geldiği kadar bunu azaltıcı
yönde çalışmalarımız oluyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
soru ve cevap işlemi bitmiştir.
Sayın Kumkumoğlu,
kendisine sataşıldığı gerekçesiyle söz istemişti; tutanakları inceledim;
kendisine, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince söz vereceğim; ancak, Sayın
Kumkumoğlu, yeni bir sataşmaya sebebiyet verilmemesi gerekmektedir.
Buyurun.
V. - AÇIKLAMALAR VE
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu’nun, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
ben, konuşmamda sistemi yıpratmaya dönük çabaların olduğunu ifade etmiştim;
doğrudur bu. Ancak, Sayın Bakan, benim, özellikle Alevî kökenli yurttaşlarımızın
faaliyetlerini yürütme konusuyla bunu bütünleştirdi; katiyen benim böyle bir
yaklaşımım olmamıştır. Bunu, tam aksine, ben, dışarıdan Türkiye'ye dönük
saldırılar biçiminde değerlendirdim. Mesela, Sayın Başbakanlık Müsteşarının
sistemin yıpratılmasına dönük gayretler içerisinde olduğunu söyledim; eğer,
Sayın Bakan bunu yanıtlamaya çalışsaydı, mesela, hayır o öyle dememiştir,
cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş olduğu ilkelerin artık anlamı yoktur
ifadesi Sayın Başbakanlık Müsteşarına ait değildir veya biz, bunu duyduktan
sonra, onu bu etkin görevden geri aldık demiş olsa ve bu şekilde benim
eleştirilerimi karşılamış olsaydı, bunun bir anlamı olurdu.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, 2003 bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde, Diyanet
İşleri Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Aydın ne söylüyor; uzun
da, bir kısmını okuyorum: "Ha, ondan sonra, ne gibi bir uygulama, pratikte
neler yapılabilir, kurumlaşma düzeyinde neler yapılabilir, oturulur, konuşulur
bu ülkede; bilim adamları konuşur, Alevî inanca sahip arkadaşlarımız konuşur
vesaire..." Yani, Diyanet İşleri Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanımız
bile, artık, bunun bir ihtiyaç olduğunu, toplumun çok geniş bir kesimini
ilgilendiren çok ciddî bir sorun olduğunu belirtiyor. Biz bunu yok saysak bile,
bu insanların kendilerini böyle algıladıklarını ve bunun, Türkiye'ye dönük
birtakım sıkıntılı süreçler yaratmaya çalışan, özellikle dış çevreler
tarafından ısrarla kullanılmaya çalışıldığını hepimiz görüyoruz. Türkiye'nin bu
gerçeğine göz yummamız halinde, bu sorun giderek büyür ve başımıza sorunlar
açar diye ifade kullandım ben.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Bakın, Sayın Bakan, "bugüne kadar hiç böyle bir şey
olmamıştır" dedi; ama, daha önceki uygulamalarda, 1998 yılında 425 milyar,
2001 yılında 90 milyar, 2002 yılında 140 milyar lira, Alevî kuruluşlarına,
sembolik anlamda bile olsa, bir devlet yardımı yapılmıştır. Rakamın küçüklüğü
büyüklüğü önemli değildir; önemli olan, devlet tarafından böyle bir ihtiyacın
varlığının, bir iz biçiminde de olsa, kabul edilmiş olmasıdır.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, toparlar mısınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu, Türkiye'nin
gerçeğidir. Buradan, bir milletvekili, bir yurttaş olarak tekrar sesleniyorum:
İki yıldan bu yana, bu hükümet döneminde, bu sorun görmezlikten gelinmektedir.
Birçok alanda özgürlükler tanımlaması yeniden yapılırken, bu alan görmezlikten
gelinmektedir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Türkiye'de en çok kurcalanacak,
Türkiye'de sorun, sıkıntı haline dönüştürülebilmek için hakkında en çok çaba
gösterilecek, Türkiye'de etnik anlamda bölücülük yapmaya çalışanların ittifak
arayışları içerisinde en fazla üzerine gitmeye çalıştıkları kesim bu kesimdir ve
devlet, bu yurttaşlarına eşit bir şekilde baktığını mutlaka göstermek
zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Bu, Türkiye Cumhuriyetinin sorumluluğudur diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2005 mali
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu bütçeyle ilgili olarak
verilmiş 2 adet önerge vardır.
Önergelerin Kâtip Üye
tarafından oturarak okunmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Başbakanlık bütçesi içinde yer alan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü 5251 sayılı Kanunla yeniden yapılandırıldığından, bu doğrultuda bütçe
cetvellerindeki adının da "Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü" olarak
değiştirilmesini ve tasarıda kurumla ilgili ödeneklerin ekli listede yer aldığı
şekliyle yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Nükhet Hotar Göksel |
Azmi Ateş |
|
Bursa |
İzmir |
İstanbul |
|
Mustafa Demir |
Sedat Kızılcıklı |
Yekta Haydaroğlu |
|
Samsun |
Bursa |
Van |
Yeniden Düzenlenen Ödenek
Cetveli:
2005 Yılı Ödeneği
(YTL)
Açıklama
Kurumsal 07-73
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 963 000
Kurumsal 07-73-02
Özel Kalem 77
000
Kurumsal 07-73-02
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 77 000
Kurumsal 07-73-02
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel Giderleri 50 000
Kurumsal 07-73-02
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 19 000
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 177 500
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel Giderleri 81 000
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri 18
000
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 49 600
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-4-9-00
Temel Araştırma Hizmetleri 28 900
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 23 400
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 05
Cari Transferler 5 500
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri 7
000
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 28 500
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 06
Sermaye Giderleri 39 000
Kurumsal 24
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel Giderleri 38 000
Kurumsal 24
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri 8
000
Kurumsal 24
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 02-2
Sözleşmeli Personel 4 000
Kurumsal 24
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 3 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 46 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Genel Bütçe 46
000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel Giderleri 27 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01-1
Memurlar 9
000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 14
000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01
Genel kamu hizmetleri 92 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Genel bütçe 92
000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel giderleri 32 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01-1
Memurlar 12
000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01-2
Sözleşmeli personel 20 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal güvenlik kurumlarına
devlet primi giderleri 7
000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 06
Sermaye giderleri 35 000
Kurumsal 32
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel giderleri 21 000
Kurumsal 32
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve hizmet alım
giderleri 291
000
Kurumsal 33
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Genel bütçe 96
000
Kurumsal 33
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primi giderleri 8
000
Kurumsal 33
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve hizmet alım
giderleri 21
000
Kurumsal 33
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 06
Sermaye giderleri 20 000
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Anayasanın bütçe
görüşmelerini düzenleyen 162 nci maddesinin "değişiklik önergeleri,
üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur" hükmü gereğince
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
27 Ekim 2004 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 6 Kasım 2004 tarih ve 25635
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 5251 sayılı Kanunla, Kadının Statüsü
ve Sorunları Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılmıştır. Bu sebeple, Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü için, Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçe
Tasarısında 07.73 kurumsal koduyla yer alan ödeneklerin gider artışı olmaksızın
yeni yapıya uygun hale getirilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Başbakanlık bütçesi içinde yer alan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı 5256
sayılı Kanunla yeniden yapılandırıldığından, bu doğrultuda bütçe
cetvellerindeki adının da "Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü" olarak değiştirilmesini ve tasarıda kurumla ilgili ödeneklerin
ekli listede yer aldığı şekliyle yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Nükhet Hotar Göksel |
Mustafa Demir |
|
Bursa |
İzmir |
Samsun |
|
Sedat Kızılcıklı |
Azmi Ateş |
Yekta Haydaroğlu |
|
Bursa |
İstanbul |
Van |
Yeniden Düzenlenen Ödenek
Cetveli:
2005 Yılı Ödeneği
(YTL)
Açıklama
Kurumsal 07-71
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2 755 000
Kurumsal 07-71-02
Özel kalem 247 000
Kurumsal 07-71-02
Fonksiyonel 01
Genel kamu hizmetleri 247 000
Kurumsal 07-71-02
Fonksiyonel 01-4
Temel araştırma
hizmetleri 247 000
Kurumsal 07-71-02
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01-2
Sözleşmeli personel 31 100
Kurumsal 07-71-02
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primi giderleri 32
000
Kurumsal 07-71-02
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve hizmet alım
giderleri 29 000
Kurumsal 04
İnsan Kaynakları ve
Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı 862
000
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 01-2
Sözleşmeli personel 56 900
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri 53
000
Kurumsal 04
Fonksiyonel 01-3-9-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 72 000
Fonksiyonel 4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 452 000
Fonksiyonel 4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 05
Cari Transferler 21 00
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 166 000
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01-2
Sözleşmeli Personel 25 100
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 21 000
Kurumsal 23
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Sermaye Giderleri 50 000
Kurumsal 30
Aile ve Sosyal Sorunları
Araştırma Dairesi Başkanlığı 978
000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 978 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4
Temel Araştırma
Hizmetleri 978 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Ekonomik 01
Personel Giderleri 360 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri 66
000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 162 000
Kurumsal 30
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 06
Sermaye Giderleri 390 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01
Eğitim,Yayın ve
Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı 266 000
Genel Kamu Hizmetleri 266 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 01
Personel Giderleri 159 000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri 31
000
Kurumsal 31
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 46 000
Kurumsal 32
Dış İlişkiler Dairesi
Başkanlığı 236 000
Kurumsal 32
Fonksiyonel 01
Genel Kamu Hizmetleri 236 000
Kurumsal 32
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 02
Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri 29
000
Kurumsal 32
Fonksiyonel 01-4-2-00
Finansal 1
Ekonomik 03
Mal ve Hizmet Alım
Giderleri 56 000
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Anayasanın bütçe
görüşmelerini düzenleyen 162 nci maddesinin "değişiklik önergeleri,
üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur" hükmü gereğince
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
10 Kasım 2004 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 13 Kasım 2004 tarih ve 25643
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında 5256 sayılı Kanunla, Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı yeniden yapılandırılmıştır. Bu sebeple, Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı için, Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçe Tasarısında
07.71 kurumsal koduyla yer alan ödeneklerin gider artışı olmaksızın yeni yapıya
uygun hale getirilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Şimdi de Başbakanlık 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerini okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 819.604.800
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 22.672.200
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 298.019.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 16.357.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 59.350.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 656.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 39.809.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 46.800.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 2.684.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2005 malî
yılı bütçesinin bölümleri, kabul edilen iki önerge doğrultusunda kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 1.086.589.845.200
000
- Toplam Harcama : 1.012.583.114.900 000
- İptal Edilen Ödenek : 74.104.296.700 000
- Ödenek Dışı Harcama : 97.566.400 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla
Devreden : 803.854.350 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.83 - DIŞ TİCARET
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 25.029.670
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 169.550
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 51.704.780
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 66
263 500 000 000
- Toplam Harcama : 56 381 750 800 000
- İptal Edilen Ödenek : 9 333 402 850 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek :
548 346 350 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Başbakanlık ve
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Şimdi, üçüncü tur görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü turda, Gümrük
Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
E) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yeniden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ordu
Milletvekili Kâzım Türkmen, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu, İstanbul
Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz; AK Parti
Grubu adına, Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu, İzmir Milletvekili Nükhet Hotar
Göksel, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe, Yozgat Milletvekili Mehmet
Çiçek, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu; şahısları adına, lehinde
olmak üzere, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan, Bingöl Milletvekili
Abdurrahman Anik, Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık; aleyhinde olmak üzere,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu;
buyurun.
Konuşma süreniz 7 dakika
30 saniyedir.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gümrük Müsteşarlığı
bütçesiyle ilgili, Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu bütçenin ülkemiz için
ve tüm gümrük çalışanları için hayırlı olması dileklerimi iletirim.
Değerli milletvekilleri,
birkaç rakamla başlamak istiyorum; yani, 2004 yılı sonunda, ülkemizin, ihracat,
ithalat, dışticaret açığı ve cari
işlemler açığı rakamlarını bir kez daha size sunmak istiyorum: İhracat 51 500
000 000 dolar hedeflenmiş, 62 000 000 000 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
İthalat 75 500 000 000 dolar hedeflenmiş, 95 500 000 000 dolara ulaşacağı
tahmin ediliyor. Dışticaret açığının ise, yıl sonu itibariyle, 33 500 000 000
dolar olacağı ve cari işlemler dengesi açığının da 7 600 000 000 dolar yerine
14 600 000 000 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Bu rakamlar ışığında
birtakım şeyleri irdelememiz lazım. Ben, öncelikle, ülkenin kurtuluşunun, bu
ülkedeki çocuklarımızın, herkesin kurtuluşunun ihracatta olduğuna inanan bir
insanım. Üretim ve ihracat... Eğer, biz, ithal ikamesine, eğer, biz, bu tüketim
ekonomisinin, dünyadaki küreselleşmenin getirdiği olguyla bu tüketim şırıngası
aşılanan bir toplum olmaya devam edersek, biz, bu ülkenin insanını doyuramayız;
bu ülke insanını bir gün aç bırakırız. O açıdan, ben, kurtuluşun,
çocuklarımızın geleceğinin, tek bir şekilde, ülkede üretmek ve ihraç etmekte
olduğunun, bir kez daha altını çiziyorum.
Burada, tabiî, gümrük
idarelerimize çok önemli görevler düşmektedir. Gümrük idareleri, özellikle
ihracatçının bir neferi olmalıdır. Bu ülkede çalışan herkes, bu ülkede
bürokrasi ve bu ülkede görev yapan herkes, Türk ihracatçısının birer neferi
olmalıdır; çünkü, onlar, Türkiye'ye döviz getiren, ülkemize kaynak yaratan
birer neferdir. Ben, onun için, buradan, tüm ihracatçıların, dürüst, namuslu ve
şerefli ihracatçılarımın önünde saygıyla eğiliyorum.
Tabiî, bürokrasi, engel
çıkarmak demek değildir; bürokrasi, işi çözmek, bir an evvel kolayca ve
beklemeksizin bu ihracatçılarımızın önünü açmak demektir. Ben, Gümrük
Müsteşarlığından şahsen bunu beklerim ve ihracatçılarımızın neferi olmaya
hazırım ben şahsen, onların da birer nefer olmasını yürekten temenni ediyorum;
ancak, burada, özellikle gümrüklerimiz arasındaki bazı sorunlardan bahsedeceğim.
Bir kere, gümrükler,
özellikle ağırlıklı gümrüklerimiz elektronik ortama geçti. Yalnız, gümrüklerin
gümrükler arasındaki konuşmasını hâlâ daha temin edemedik; yani, gümrük
beyannamesi tescili başladığında, fatura yanında diğer tüm evraklar isteniyor.
Halbuki, bu beyanname açılışında, faturanın yanında, sağlıkla ilgili veya diğer
belgeler istenmemeli. Bunlar ihracatçı, beyanname açıp, sadece faturayla
açıp, daha sonra çıkışta, yani,
gümrükleme sürecinde diğer belgeler istenirse, onların zaman kaybına ve onları
bir sürü prosedüre boğmamış oluruz. Bu, özellikle ihracatçılar açısından büyük
bir sorun; yani, özellikle bir çiçek ihracatçısı, faturayı kesip, beyanname
açtırıp, arkasından diğer belgelerle birlikte çiçekleri ihraç ettiği zaman, diğer
belgeleri gümrükleme anında vermesinin çok doğal olduğunu ve özellikle
ihracatçıya büyük zaman kolaylığı sağlayacağına inanıyorum.
Yine, ayrıca, gümrük
beyannamesinin açıldığı gümrük ile çıkış gümrüğü arasında büyük sorunlar
yaşanıyor; yani, bu açıdan, özellikle çıkış gümrükleri ile beyannamenin
açıldığı gümrüklerin, bu dosya hangi gümrükte açılıyorsa, anında, çıkış
gümrüğünden beyannamenin açıldığı gümrüğe, elektronik ortamda, bu dosyanın
transfer edilebilir hale getirilmesi lazım; çünkü, çok zaman kaybediliyor.
İhracatçı zamana karşı yarışıyor, ihracatçı fiyata karşı yarışıyor; yani,
özellikle son iki yılda Türk ihracatçılarını kutlamak gerekir; çünkü, dünya
fiyatlarıyla rekabet etmenin ne kadar zor olduğunu, döviz kurlarında ve
belirsizlik ortamında, dünyadaki paritedeki belirsizlik ortamında, bu
insanların ne kadar güçlüklerle mücadele ettiğini, hepinizin takdirine, bir kez
daha, sunuyorum.
Tabiî, bir başka konuyu
arz ediyorum. Bir başka konu, serbest ticaret anlaşması. Sayın Bakanım, 2005
yılı sürecinde, Türkiye'nin ekonomik ve ticarî menfaatlarının korunup gelişmesi
için, serbestçe, menfaatlara uygun bir biçimde, bütün ülkelerle serbest ticaret
anlaşması imzalanması, mutlak, zarurî hale gelmiştir. Oysa, sadece Avrupa
Birliğinin serbest ticaret anlaşması imzaladığı üçüncü ülkelerle anlaşma
yapılabilmektedir. Bu, Türkiye için önemli bir sorundur. Avrupa Birliği müsaade
etmediği sürece, gümrük birliği anlaşmasından dolayı, üçüncü ülkelerle ve
serbest ticaret anlaşması olmayan ülkelerle veya Dünya Ticaret Örgütüne üye
ülkelerle karşılıklı kotalar kaldırılıyor. Bunun, mutlaka, 2005 yılı sürecinde
ele alınması, özellikle Türk ürünlerinin, serbest ticaret anlaşmamız olmayan ve
üçüncü dünya ülkeleriyle olan sorunlarımızın, öncelikle ihracatımız açısından
mutlak giderilmesi gerekir.
Sayın milletvekilleri,
Habur gümrük kapısı, çile kapısı. Bunu, Sayın Bakanım, aynen böyle söylüyorum.
Habur, Türkiye'nin önemli bir kapısıdır. Habur, hakikaten, Türkiye ihracatında
temel bir kapıdır; ama, burası çile kapısı olmaya devam etmektedir. Bu kapıda,
burada, Türk ihracatçıları kaderleriyle baş başa bırakılmaktadır. Orada, Irak
tarafında çeteler türemiştir. Türk ihraç ürünlerini Irak içine taşımak için bir
sürü insana avanta paralar verilmektedir ve ben senin malını götürürüm diye bir
sürü çete türemiştir. Özellikle ihracatçılar bu konudan son derece rahatsızdır.
Tabiî, bir başka şeyi
söyleyeceğim. Tabiî, bu, Dışişleri Bakanlığının... Tabiî, Türkiye'nin tüm
ürünlerini her tarafa satmaya çalışıyoruz; ama, maalesef, yabancı büyükelçiliklerin
Türk insanına karşı uyguladığı vize çilesini de burada kınıyorum. Türk
insanının onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altında. Sabah geçerken bakın bir
büyükelçiliğin önüne. Artık hangi çağda yaşıyoruz, hangi devirde yaşıyoruz! Tüm
bu vize işlemleri için insanlarımız sabah 5'te oraya yığılıp, orada saatlerce
bekletilip, insanlarımızın onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altına alınıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Özellikle Dışişleri Bakanlığımızın, Türk insanına uygulanan vize
zulmünün çözümlenmesi yönünde, mutlaka büyük çaba göstermesi lazım.
Sayın Bakanım aslında
söylenecek o kadar çok konu var ki... Sayın Bakanım, Ermenistan vatandaşları,
Trabzon, İstanbul, Ankara gümrüklerinden yolcu beraberinde eşya getirebiliyor
ve transfer yapabiliyor; ama, iki adım bitişiği Iğdır Kapısı, Kars Kapısı;
acaba, bu kapılar niçin açılmıyor, acaba bu kapılar Kars'taki, Iğdır'daki
vatandaşlarımızın, orada gördükleri zulme önemli bir gösterge mi?
Son bir görüşüm efendim:
Türkiye, tüm gümrük kapılarında birer serbest bölge oluşturup, komşu ülkelerin
vatandaşları kolayca bu serbest bölgeye girip Türk malları alamadıkları sürece,
komşu ülkelerle bizim ticarî ilişkilerimiz önemli bir yere gelemez. Onun için,
her gümrük kapımızın dibinde, her Türk ürününün satıldığı birer serbest bölge
oluşturmak zarureti vardır.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Türkmen, konuşma
süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesiyle ilgili olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, burada, Çocuk
Esirgeme Kurumunun 2005 yılı bütçesini görüşürken, bu bütçenin işlevleri
hakkında oldukça geniş bir yelpaze oluşmaktadır. Çocuk yuvaları ve yetiştirme
yurtları, kreşler ve gündüz bakımevleri, çocuk ve gençlik merkezleri,
huzurevleri, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri, özürlü bakım ve
rehabilitasyon merkezleri, toplama merkezleri gibi birçok kuruluştan
oluşmaktadır. Ancak, gerçekten, bugün, sosyal devlet diye övündüğümüz zaman ve
geriye baktığımız zaman, Çocuk Esirgeme Kurumu ve onun işlevleri, bugün
Türkiye'nin içerisinde bulunduğu koşullarla uyum sağlıyor mu dediğimiz zaman,
ne yazık ki, bunun hiç de uyum sağlamadığını görmüş olacağız.
Sayın Bakan, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, bugün, 30 000 kişiye -çocuklarımıza,
gençlerimize, kadınlarımıza, yaşlılarımıza ve özürlülerimize- burasının hizmet
verdiğini, ancak, bu hizmetin 350 trilyon lira gibi bir parayla çok zor yerine
getirildiğini, orada kendileri de ifade ettiler. Bugün, dolaylı bir biçimde, bu
kurum, 1 000 000 insanımıza hizmet vermektedir. Dolayısıyla, 1 000 000 insan,
yekûn içerisinde belki az gibi görünebilir; ama, hiç olmazsa, 1 000 000 insana
vermiş olduğu hizmet bu parayla ölçüldüğü zaman, kişi başına 350 000 000 Türk
Lirası düşmektedir. Sadece günde bir ekmek alsanız bile, Türkiye'nin bütün ortalamasına
göre, senede bu 500 000 000 Türk Lirası etmektedir. Peki, bizim, sadece bir
ekmek parası 500 000 000 Türk Lirası iken, bu insanlarımızı 350 000 000 Türk
Lirası gibi bir parayla geçindirmemiz mümkün müdür?!
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin gündeminde olan, Parlamentonun gündeminde olan, bugün özellikle
büyük kentlerimizdeki, tinerci dediğimiz çocukların yarattığı kapkaç olayları,
tüm ülkeyi üzmektedir; çünkü, buradaki yapı, gecekondulaşmadan, özellikle doğu
ve güneydoğudaki büyük göçlerden ve toplumsal yıkımdan, malî güçsüzlükten
kaynaklanmaktadır; ama, bugün, âdeta, bakanından milletvekiline kadar bütün
insanlarımız, bütün kurumlarımız arasında, medyanın da desteğiyle, bu
gençlerimizin, tinerci dediğimiz çocuklarımızın kapkaç olayıyla ilgili ağır
cezalara çarptırılması konusunda bir oluşum sağlandı. Buna, çocuklarımızın
hangi şartlarda buraya düştüğünün hesabı yapılmadan, hangi koşullarda sokak
çocuğu olduğunu görmeden asla bir çözüm getiremeyiz. Korkarım ki, Türkiye'de,
sokak çocuklarına karşı, tüm toplumda ciddî bir kin, nefret oluştu.
Unutmamalıyız ki, 1980 yılında, bu olayın en acı biçimi Brezilya'da yaşandı.
Öylesine ki, insanlar bir araya geldiler, âdeta sürek avına çıkmış gibi,
çocukları gece avlayarak öldürmeye başladılar. Bu olay, yalnız Brezilya'nın
değil tüm dünyanın gündeminde yer aldı. Oradaki insanlar, ilk başlarda, âdeta
düğün bayram yaptılar; hatta, her gün öldürdükleri çocukların listesini
vererek, bunu övünç saydılar; ama, görüldü ki dünya farklı bir yere doğru
gidiyor, çocuklar öldürülerek, âdeta safari yapılıyor. Türkiye bundan ders
almak zorundadır. AB'ye girmek istediğimiz bir dönemde "sokak
çocukları" deyimi Avrupalıların gündeminde yoktur, bu deyim Türkiye'nin
gündeminde vardır; ama, biz bu bütçeyle asla bunu başaramayız.
Sayın milletvekilleri,
ortaokula giden bir öğrenciye, anası yok, babası yok, kimsesi yok, ayda vermiş
olduğunuz para 38 000 000 lira; bunun altındaki çocuklara da ayda 11 000 000
ilâ 17 000 000 lira para ödüyorlar. Bu parayla, sadece bir simit alsa ve çay
içmiş olsa bile kendine bakma gücüne sahip değil; biz, devlet olarak, bu
çocukları çalmaya, vurmaya, öldürmeye, tiner çekmeye zaten kendimiz sevk
ediyoruz. O zaman, yapılacak iş, hiç şüphe yok ki, bunlara verilen aylık
ödeneklerin mutlaka artırılması gerekmektedir. Ödenekler yetmiyor; Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülen olaylarda bütçenin azlığı gibi konular asla burada
bahane edilemez. Devletsek, ana olmak, baba olmak zorundayız; bu çocukları, bir
kere, kendi ellerimizle sokağa itmemek zorundayız. Kaldı ki, buradaki
çocukların büyük bir bölümü, Türkiye'nin içinde bulunduğu birçok şartların
kurbanıdır. 1988 yılında çıkarılan bir yasayla, tüm devlet kadrolarının binde
1'i ölçeğindeki sayısal rakam, çocuklarımız kendi arasında imtihan edilerek işe
yerleştiriliyordu. 21 850 kişi bu şekilde işe yerleştirildi. Her sene ortalama
2 000 insanımız işe yerleştirildi; ama, ne yazık ki, geçen sene 900, şu anda da
450 kişi işe yerleştirildi. 4 500 insanımız bu sene, yurtlarını bitirmekte
olacak olan 1 500 kişi de bu sene olmak üzere 6 000 insanımız tekrar iş için
sıra bekliyor.
Sevgili milletvekilleri,
özellikle kendimize bakalım, ailemize ve çocuklarımıza bakalım. Özellikle,
buradaki kız çocuklarını bir işe yerleştirmeden sokağa bırakmış olmanın
getirdiği o korkunç olayı her birimiz yüreğimizde, beynimizde yaşattığımız
zaman, mutlak bu kadroların kullanılması gerektiğine yürekten inanıyorum.
Sonra, bu kurum, hiçbir kuruma benzemez. Bu kurumda görev alanların yüreğinde
çocuk sevgisi, anne, baba sevgisi, kardeş sevgisi, bacı sevgisi olmak
zorundadır.
Sayın Bakanım göreve
geldiği günden bugüne kadar hiçbir asil genel müdür göreve getirilmemiştir. Şu
anda, hiçbir deneyimi olmayan, çocuk eğitimi ihtisası olmayan Gölcük Belediye
Başkanı, bu kurumun başında kurumu yönetmektedir. Bu işleri konuşurken işin
sadece siyasî boyutunu değil, işin gerçeğini ortaya koymak lazım. Zaman zaman
komisyonlarda görüşüyoruz; hukuku belli bir konuda tutmak, hukuka saygılı olmak
ve onun güvencesini yüreğimizde hissetmek için, tüm uygulayıcıların, önce,
hukukun gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Şu anda, ne yazık ki, bu kurumda
alabildiğine yozlaşma, alabildiğine kabalaşma var.
Bakın, bir örnek vereyim:
Ordu İl Müdürü, 10 defa bu devlette çalıştığından dolayı özel mükafat almış.
Önce, Malatya'ya müdür yardımcısı olarak tayin ediliyor. Kanunlar "hayır,
haksız verildi" diyor, geriye dönüyor. Peşinden, Adıyaman'a tayin
ediliyor; hukuk "yanlış, olmaz" diyor. Hiçbir deneyimi olmayan
-sevgili milletvekilleri, burada, bazıları istismar edilebilir; ama, ben
istismar etmiyorum- bir din dersi görevlisi arkadaşımız şimdi, Ordu'ya müdür
tayin ediliyor, o arkadaş da Konya'ya gidiyor. Bu örneklerin sayısı
alabildiğine çoktur.
Sonra, her gittiğimiz
yerde bakınız bu kurumlara; atılmış, itilmiş, kakılmış kurumlar. Binalar, artık
tamir edilmez hale gelmiş. Türkiye'nin her tarafında, bu kuruma bağlı tüm
binalar atıl durumdadır. Araçlarının yaşı ortalama 20'dir. Hani, sosyal
devletin tam manasıyla kucaklaması gereken böylesine bir kurum, böylesine
atılarak, bu gençlerimizi huzura kavuşturabilir miyiz?!
Sevgili milletvekilleri,
bu Meclisin araştırma komisyonuna göre, şu anda sizlerin yaptığı komisyon
çalışmalarına göre, 40 000 çocuğumuz dışarıda, sokakta yaşıyor, 635 000
çocuğumuz ise, dolaylı sokakta yaşıyor; bunların toplamı, sadece, 50 il için...
Şu anda, 4 500 özürlü insanımız -ki, bunların 3 000 küsuru zihinsel özürlüdür-
bu kurumun kapısında işe girmek için sıra bekliyor. Bunların hepsine devletin
sıcak elinin uzanabilmesi için, önce, bu kurumun kimliğine, kişiliğine, sosyal
yapısına, bakanından her birine kadar, herkesin saygılı olması lazım. Bu
kurumda görev alacak insanların yüreğinin insan sevgisi ve çocuk sevgisiyle
dolu olması lazım. Bunu başardığımız an, sosyal devleti de başarıyoruz
demektir. Bütün bunlardan ders alarak, o kurum, herkesin güvendiği bir kurum
haline gelebilir diye düşünüyor, bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÜLDAL
OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu 2005 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimiz biliyoruz ki,
SHÇEK, yaşlı, hasta, bakıma muhtaç, kimsesiz, sahipsiz insanları koruması
gereken, bu insanlara yardım elini uzatması gereken, kurumsal hizmetlerden
yararlandırması gereken çok önemli bir kurumumuzdur.
Bu kurum bütçesi hakkında
konuşmaya başlamadan önce, ben, dün, Musul'da şehit düşen güvenlik
görevlilerimizin, onların basına yansıyan "güle güle canım babacığım"
diyen çocuklarının çığlıklarını ve karalar bağlamış analarının acılarını,
ağıtlarını paylaştığımızı, derinden kalbimizde hissettiğimizi paylaşarak
konuşmama başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
SHÇEK önemli bir kurum. Türkiye gibi sosyal yaraların derin olduğu, toplumun
büyük bir yüzdesinin sahipsiz olduğu bir ülkede bir o kadar daha önemli bir
kurum. Siyasal görüş farklılıklarımız, uygulama politikalarındaki farklı
yaklaşımlarımız ne olursa olsun, bence, böyle bir kurum konuşulurken, burada,
insan yüreği ve vicdanı konuşabilir sadece ve ben, konuşmama, kurumun başındakilere,
kurumu yönetenlere, bu yönetim anlayışına ve muhtaçlara uzanan bu kurumsal
yardım eline, yaptıklarına, doğrusu, teşekkür ederek başlayabilmeyi çok
isterdim; ama, kuruma bir dokunduğunuzda, sorunlarını, bütçesini, yaptıklarını,
yapamadıklarını vicdanlı bir şekilde görmeye başladığınızda, ülkenin kanayan en
derin yaralarından biri olduğu gerçeğine de ulaşıyorsunuz ve sorumlu bir insan
olarak da, bu gerçeği bu kürsüden dile getirmekten başka seçenek kalmıyor size.
Değerli milletvekilleri,
SHÇEK'in nasıl bir anlayışla yönetildiğini, giderek nasıl kan kaybettiğini,
giderek nasıl prestij kaybettiğini ve giderek kendi gündemine bile nasıl hâkim
olamadığını dile getirmek istiyorum ve bu dile getirişte de, sadece geçmiş
dönemde kalan birtakım uygulama örneklerini, bu uygulama örneklerinden ortaya
çıkan soruları Yüce Meclisin gündemine taşımak istiyorum.
Bir kere, hepimizin
bilmesi gereken bir gerçek, SHÇEK'in bir ihtisas kurumu olduğudur ve genel
müdürden başlayarak bütün çalışanlarının da bu ihtisas yapısı içerisinden
geçmesi gerektiğidir. Ben örnek vermek istiyorum. Yeni dönem başladığından bu
yana, yani, Sayın Bakan göreve geldiğinden bu yana kaçıncı genel müdür
görevlendirilmiştir; daha doğrusu, bu genel müdür vekilleri, fiilen, kimler
tarafından görevlendirilmiştir? Bunları öğrenmek istiyorum. Bunların pek çoğu,
kendi kurumlarındaki personele bile, bakanlarının ilk revizyonda değişeceğini
ifade eden bir söylemi dile getirme alışkanlığını ya da cesaretini
bulmuşlardır. Bundan önce, Sağlık Bakanlığından getirilen bir personelin bir
dönem genel müdür vekili yapılması, lojman kullanması; sonra, ardından, bir AKP
aday adayının, daha sonra, eski bir belediye başkanı adayının genel müdür
vekili yapılması, hangi liyakat anlayışıyla açıklanabilir, ben, bunu öğrenmek
istiyorum. Göreve gelen vekilin de belediyeden getirdiği arkadaşlarıyla hiç
bilmediği bir kurumu yönetmeye, hatta, bütün kadroları değiştirme hazırlığına
girişmesi -ki, bu kadrolar da, daha önce aynı Bakanlık tarafından atanmış
kadrolar- nasıl açıklanabilir?
Sorularımı art arda
dizmek istiyorum: Diyor ki Sayın Bakan: "Yeni çocuk yuvalarına acil
ihtiyaç vardır." Doğrudur, yeni çocuk yuvalarına acil ihtiyaç vardır.
Peki, genel müdür vekili, İstanbul'un en köklü, en çok bağış alan yuvasını,
Küçükyalı'yı, üstelik bahçesinde okulu bulunan, binası çocuk hizmeti dışında
kullanılamayacak yuvayı kapatacağını gazetelere açıklamıştır; gerekçesini
öğrenmek isteriz.
Her mesleğin kutsal
olduğunu biliriz; ancak, bir laborantın kız yetiştirme yurduna müdür yapılmasının
izahını nasıl yaparız, bunu bilmek isterim ve bu müdür, ne kadar kıymetlidir
ki, aynı zamanda, sözleşmeli maaş alarak rehabilitasyon merkezi müdürlüğü
yapmaktadır. Bir yılda 200 gün rapor kullanan ve açıktan atanıp kız yurdu
müdürü yapılan bu personelle ilgili, kız çocuklarının, Emniyet Çocukları Koruma
Şubesine intikal ettirdikleri ağır şikâyetler var mıdır?
Mesela, batı illerimizden
birinin il müdür yardımcısı, haksız ve birden çok kez refakat ücreti almaktan
savcılığa verilmiş olmasına karşın, hâlâ görevde midir?
İstanbul'da bayan
personeli taciz eden müdür nereye atanmıştır?
"Bir Halk
Düşmanı" isimli oyunun tertip komitesinde yer alıp, halkı silahlı isyana
teşvikten DGM'de yargılanan kaç kişi, nerelerde yönetici yapılmıştır?
Atatürk'ün kurdurduğu
Atatürk Çocuk Yuvasının, giysi bağışı adı altında, yırtık giysili, yalınayak
çocuk görüntülü afişlerine nasıl izin verilmiştir?
0-12 yaş çocukları için
ayrı ayrı kız-erkek mescitleri açtırıp, tarikat dergileri bu yuvalarda
dağıtılmaya başlanmış mıdır? Buralardaki çocuklara şiddet uygulayan yöneticiler
var mıdır?
Gittiği her yerde sudan
gerekçelerle insanları görevden alan bir müfettiş hakkındaki taciz iddialarını
kim soruşturacak? Kurum dışından soruşturmacı talep edilmesi düşünülmekte
midir? Bu müfettişin, gasp ve eşini çocuklarının önünde boğazlayan bir kişinin
dilekçesine dayanarak kaç yöneticinizi görevden aldırdığını ve gasp, cinayet
hükümlüsü kişinin çocuklarının da bu nedenle mağdur kaldığını biliyor musunuz?
Müfettişlere, neredeyse
çalışma hayatları boyunca hizmet tahsisli onlarca lojman verirken, hatta,
kuruma kadrosu bile gelmeden bu lojmanlara insan yerleştirirken "ev tipi
bakım için yer arıyoruz" demenin bir tutarlılığı var mıdır?
Devam etmek istiyorum.
Adalet Bakanlığı, Çocuk Mahkemeleri Kanunu gereği, suça itilmiş çocuklar için
özel kuruluşlar açmak zorunda. Bu konuda ne yapıldığını bilmek istiyoruz. Bu
çocukların korunmaya muhtaç diğer çocukların yanına gönderilip, ondan sonra da,
Küçükyalı örneğindeki gibi, buraları kapatmaya dönük etkinlikler süreci daha
uzun mudur, fazla mıdır; bunu bilmek istiyoruz.
Çocuk Esirgeme Kurumunun
düne kadar 30'a yakın kreşi varken, bugün, kreş sayısının niçin 8'e ve çocuk
sayının da niçin 500'e indiğini, doğrusu, bilmek istiyoruz.
SHÇEK'in 2004'ün ikinci
yarısında 15'e yakın yeni kuruluşunun hizmete açılacağı, bütçe tasarısında
öngörülüyor, bildiriliyor. Aralık 2004'ün 21'inci gününde, Muş, Gümüşhane,
Tekirdağ, Burdur, Diyarbakır çocuk yuvaları, Sakarya, Diyarbakır, İzmir, Çorlu
huzurevleri ve kadın misafirhanelerinin önümüzdeki hafta hizmete açılıp
açılmayacağını bilmek istiyoruz; açılmayacaksa, böyle bir günün sunuş mantığını
anlamak istiyoruz.
Aslında, bu sorular ya da
bu bilgi ihtiyaçları, koca dosyalar oluşturabilir nitelikte. Ben, sonuncusuyla
burayı kapatmak ve şunu öğrenmek istiyorum: Ankara'da bir huzurevine yönetici
yaptığınız ve yine, sosyal hizmetlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir
personelinizin, huzurevindeki 70 yaşındaki bayanların bile elini sıkmadığını,
sizin ziyaretinizde bile tokalaşmamak için oradan uzaklaştığını biliyor
musunuz?
Atama yönetmelikleriyle
oynayarak bir hukuk faciası yaratılmıştır. Liyakat ve meslekî yeterliliği
ortadan kaldırmak için düpedüz kanuna karşı hile olduğu açık bir biçimde, daha
üst görev olan il sosyal hizmetler müdürlüklerine kısa süreli atamalar yapılıp,
oradan sınavsız bir biçimde kuruluş müdürlüklerine kaç kişi atanmıştır ya da en
son genel müdür müşaviri kadrosuna birkaç günlük ataması yapılıp, oradan genel
müdürlük şube müdürü yapılan personel var mıdır? Bu konuda yargıdan dönmüş
kararlara karşı yanlışta ısrar edilmekte midir?
Kurum ağır para sıkıntısı
çekerken, kaloriferi yanmayan kuruluş ya da sizin yazdığınız haliyle bile
Seyranbağları Huzurevi perişanken, genel müdürlük hizmet binası onarımına ne
kadar harcanmaktadır?
Tahliye edilecek olan
Necatibey Caddesindeki binaya onarım için 2004'de para harcanmış mıdır?
Kış ortasında, Ulus'ta,
kurumun emektar kiracılarının tahliye edilerek ve onlarca işçisiyle mağdur
edilerek buraların kapalı garaja çevrilmesi doğru bulunmakta mıdır?
Ben, soruları ve bu
sorularla bağlantılı olarak kendi yorumlarımı Genel Kurula aktarmayı gerekli
görmüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Okuducu,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütün bu sorulan ve
sorulamayan soruların bir açıklaması varsa, duymak istiyorum; ama, siz, en iyi
bilgiyle donatılmış, en ikna edici cümlelerle oluşturulmuş açıklamaları ne
kadar sunarsanız sunun, böylesi kurumlar üzerinde, böylesi partizanlık, böylesi
yandaşlık ve yanlış yönetme politikalarını ne kendi vicdanınıza
sindirebilirsiniz ne de bunu kamu vicdanının anlamasını sağlayabilirsiniz.
Politik tavrı anlıyorum,
kadrolaşmayı anlıyorum, yandaşlığı anlıyorum, adam kayırmayı anlıyorum,
devletin bazı kurumlarında ve bazı politikalarda bunların yapılabileceğini
kabul ediyorum; ama, muhtaçların, kimsesizlerin, zavallıların, hastaların,
çocukların hakları üzerinde bunun yapılabilmesinin vicdanla bağdaşır bir
yanının olmadığı kanısında olduğumu da Yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Okuducu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, Ali Rıza Gülçiçek.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 7 dakika
30 saniyedir.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
GÜLÇİÇEK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarısının Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesi bölümü üzerinde görüşlerimi aktarmak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde tek etnik yapı ve tek inanç, Anadolumuzun tarihsel
ve toplumsal gerçeklerine ters düşer; çünkü, Anadolu, bir uygarlıklar beşiği ve
kavşağı, bir inançlar ve kültürler çeşitliliğinin coğrafyasıdır.
Hiçbir inanç kendisini
diğerinden üstün göremez. Kendisini asıl öğe görüp, kendi gibi düşünmeyen ve
inanmayanı da öteki sayamaz. Çoğulculuk, günümüzün yadsınamaz bir gerçekliği
olarak dar düşünce kalıplarını zorlamaktadır. Bu konuda değişim ve gelişme,
insanların, toplumun ve devletin demokratikleşmesi ve demokrasi kültürünün
içselleştirilmesine bağlıdır.
Değerli arkadaşlarım, sağ
siyasî iktidarlar, son 40 yıldan beri, daha tutucu bir toplum yaratma
seferberliğini sürdürdü; yasaları çiğnedi; kurumlar aracılığıyla otobüse,
trene, deniz taşıtına ve her yere cami, mescit yaptırdı; kamu arsalarını
bedelsiz tahsis etti, kaçak inşaat yapılmasına göz yumdu. Mitinglerde bir
elinde kutsal Kur'an bir elinde bayrak, kürsülerde "Türkiye Kur'andır,
Türkiye ezandır" istismarını yaparak "camiler arka bahçemizdir"
diyerek dini siyasallaştırdılar.
Dinin devlet işlerinden
ayrılması, 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle sağlanmıştır;
ancak, fiilî durum öyle değil. Son dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığı
kadrolarının başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere diğer bakanlıklara
aktarılmasıyla, din ile devletin iç içe girdiği daha belirgin hale gelmiştir.
Ülkemizde millî gelirin
yüzde 2'si din işlerine, yüzde 0,5'i araştırma ve geliştirmeye, yüzde 1,7'si
ise eğitime ayrılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesinin, birçok
bakanlık bütçesinden kat kat fazla olması, yukarıdaki gelişmelerin bir
kanıtıdır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Anayasamızın 10 uncu maddesinde şöyle denilmektedir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar."
Yine, Anayasamızın 24
üncü maddesinde "din ve ahlak eğitimi ve öğretimi Devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır" denilmektedir.
Anayasanın verdiği görev,
laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî ve dinî görüş ve düşüncelerin
üzerinde kalarak, ulusça dayanışma ve bütünleşmenin amaç edinilmesi,
vatandaşların talep ettikleri dinsel ve inançsal gereksinmelere yanıt vermek
üzere plan ve organizasyon yapılması ve bu süreçlerdeki gözetim ve denetim
işlevinin yerine getirilmesidir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının üstlendiği görev ise, sadece belirli bir dinsel-inançsal bakış
açısı doğrultusunda bazı görevleri üstlenerek, bunları ülke çapında yaygın
olarak sürdürmek şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu da, farklılıkları gözardı
ettiğinden, belli bir bakış açısının, ister istemez, tüm topluma empozesini
gündeme getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, din
ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu dersler arasında yer alması, uluslararası
sözleşmelere ve Anayasaya aykırıdır. Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi
dersleri, Anayasamızın belirlediği çerçevenin dışında, gerçeklerden uzak,
sadece dinî bir yorum kapsamında verilmektedir. Oysa, din kültürü ve ahlak
bilgisi derslerinin genelde verilmesi gerekmektedir. Devletin, herkese, isteği
ve talebi dışında, aynı tarzda bir din eğitimi ve öğretimi empoze etmeye de hakkı
ve yetkisi olmamalıdır; çünkü, laik bir devlette, hiçbir devlet organı
inançlara karışmaz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; 21 Kasım 2004 tarihinde Diyanet İşleri Başkanımız "Aleviler
azınlık değil, İslamın alt inanç grubudur; her gruba hizmet götüremeyiz; böyle
olursa, Aczmendiler talepte bulundukları zaman ne olur" diye basına bir
demeç vermiştir.
Değerli arkadaşlarım,
dinci yorumların, dinimizin özüyle, ruhuyla, amacıyla ilgisi yoktur. Zaten,
bunların eylemlerinden bu durum anlaşılmaktadır ve bu sapık yorum, toplumumuz
tarafından reddedilmektedir. Oysa, Alevi ve Sünnî yorumu, toplumumuzun çoğu
tarafından kabul edilmektedir. Alevilik İslamın alt inanç grubuysa, Sünnîlik de
alt inanç grubudur.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; şimdi soruyorum: Aczmendileri kim yarattı; Müslüm Gündüz'ü kim
yarattı; Hizbullahı, Kaplancıları kim yarattı?! 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta
"cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak" sloganlarıyla 30
insanımızı otelde yakanları kim yarattı; Maraş'ta yüzlerce kişiyi katledenleri
kim yarattı?! Maraş'ta ve Sivas'ta bu katliamları gerçekleştirenler camileri üs
olarak kullanmadılar mı; bunlara karşı hangi önlemler alındı, neler yapıldı?!
Diyanet İşleri Başkanlığımızın görevi bu muydu değerli arkadaşlarım?!
Bu anlayış, laik demokratik
cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve devrimlerine, ulusal bütünlüğümüze sahip çıkan
Alevî yurttaşlarımıza hakaret ve haksızlıktır; bunun bir an önce düzeltilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 24
Aralık Maraş olaylarının yıldönümüdür. Bir daha böyle olayların olmaması
dileğiyle, yaşamını yitirenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Sayın Diyanet İşleri Başkanının, kısa bir süre önce, yılbaşı
kutlamalarıyla ilgili camilerde bir hutbenin okutulmasını istemesi ayrı bir
gaftır. Avrupa Birliğine gireceğimiz bir süreçte böyle açıklamalar ülkemize
yarar getirmeyeceği gibi, tam tersine, zina konusunda olduğu gibi, tepki
çektiği ve büyük kuşku duyulduğu bir gerçektir.
Yurt dışında faaliyet
gösteren Diyanet İşleri Başkanına bağlı Türk İslam Birliği de, Avrupa'da
radikal İslamcı gruplara karşı görevini tam yerine getirmemiştir. Değerli
arkadaşlarım, bazı Avrupa Birliği ülkeleri bunu açıkça söylemeseler de, son
zina yasasında yaşanan krizle, bu kuşku ve güvensizlik daha da belirgin hale
gelmiştir.
21 Kasımda, Almanya'da,
Federal Mecliste, Hıristiyan Birlik Partilerinin önergesiyle, siyasî İslam
üzerinde genel görüşme yapıldı. 11 sayfalık gerekçede şu konulara
değinilmektedir: Siyasal İslama karşı mücadele, Anayasaya bağlı Müslümanlara
destek. 2003 yılı Anayasa Koruma Örgütünün raporuna göre "Almanya'da
yaşayan Müslümanların yüzde 1'i, yani, 32 000 kişi, İslam dinini kullanarak
bizim temel değerlerimizi tehdit etmektedir" denilmektedir.
Hollanda'da, film
yapımcısı Van Gogh'un öldürülmesinden sonra yaşanan olaylar, bardağı taşıran
son damla oldu. Bugün, Avrupa'nın en önemli gündem maddesi siyasî İslam ve
radikal İslamdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla) - Bu konuda Sayın Bakanımızın çabalarını mutlulukla izliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 6
Ekimde yayımlanan AB İlerleme Raporunda kendilerinden azınlık olarak söz edilen
Alevi yurttaşlarımız, böyle bir tanımlamadan incinmiş, rencide olmuşlardır. Bu
duruma tepki göstererek, böyle bir ifadeyi reddetmişlerdir. Alevi
yurttaşlarımızın, kendilerini bu ülkenin asıl unsurları olarak görmekte
olduklarını ifade etmeleri sonucu "azınlık" ibaresi rapordan
çıkarılmıştır.
AB sürecinde İmar
Yasasında yapılan değişiklikle, cami, kilise ve sinagogun ibadethane olarak
kabul edilmesine karşın, cemevlerinin halen ibadethane olarak kabul edilmemesi
anlaşılmaz bir durumdur.
Sayın Başbakanımızın, 7
Aralıkta, Antalya'da Dinler Bahçesinin, kilise, sinagog ve camiin yan yana
olduğu mekânın açılışını yapmasını önemli ve sevindirici buluyorum. Sayın
Başbakanın, bir cemevinin de açılışını yapması ve aynı duyarlılığı göstermesi,
Alevi yurttaşlarımızı mutlu edecektir ve bununla da hatasını düzeltmiş olur.
Sayın arkadaşlarım,
değerli milletvekilleri; din istismarı demokrasi önünde en büyük engeldir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek,
teşekkür eder misiniz.
Buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla) - Din, kamusal alandan çıkarılıp, siyasîler eliyle maniple edilme
olanağı ortadan kalkmadığı sürece bu istismar sürecek ve demokrasiye
erişilemeyecektir. Bu yüzden, dile getirilen vasıfların demokrasi ve laiklik
ilkeleriyle çelişkisi nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden
yapılanması kaçınılmazdır.
Bu duygularla, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Alevi istismarlığı da aynıdır.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gülçiçek.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Akyüz, sürenizden
sayıldı bu gelişiniz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Biraz alacağım vardı, oradan düşün Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşma süreniz
10 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı yaklaşık 80 sene önce, yani 1924'te kurulmuş, bugün
de Anayasamızda kuruluş amaçları yerini almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı,
cumhuriyetimizin temel ilkelerine uygun olarak, laiklik ilkesine, vatandaşlara
hangi dinden, hangi mezhepten olurlarsa olsunlar eşit davranma ilkesine bağlı
kalmak kaydıyla kurulmuştur. Şimdi, durum böyle olmuş mudur, onu bir gözden
geçirmemiz gerekiyor.
1950 yılından bu yana
Diyanet İşleri Başkanlığı, maalesef, toplumumuzun tümüne mutluluk getirmemiştir.
Toplumun önemli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığının ve kadrolarının
toplumun mutluluğuna hizmet etmediğini söylüyor ve bunu hep birlikte görüyoruz.
Öncelikle beni mutlu etmemiştir arkadaşlar. Türkiye'de, yarım asırdan beri,
özellikle son yirmi-otuz yıldır, eğer solcu isen senden Müslüman olmaz anlayışı
vardır. Bu anlayışın ortadan kalkmasına, Diyanet İşleri Başkanlığı veya
kadroları hiç yardımcı olmamışlardır. Yani, bize, siz mademki solcusunuz, siz
Müslüman sayılmazsınız veya iyi Müslüman değilsiniz... (AK Parti sıralarından
"Hayır, hayır" sesleri) Bakın, hayır diyen arkadaşlarım vardır
mutlaka. Herkes için bunu söylemiyorum; ama, önemli bir kesim bunu böyle kabul
etmiştir.
Arkadaşlar, Türkiye'de
-bilimsel bir araştırma sonucudur- bizim yurttaşlarımızın yüzde 20'si din
duygularıyla, etkilenerek oy kullanırlar. Bakın, bunu kimse inkâr etmesin;
bunların yarısı Cumhuriyet Halk Partilileri dinsiz kabul eder.
NEVZAT YALÇINTAŞ
(İstanbul) - Yok canım, olmaz öyle şey!
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Vallahi öyle... Yahu öyle hocam, öyle... Hocam, ben yaşadım, ıstırabını ben
çektim.
Diğer yarısı, Cumhuriyet
Halk Partilileri de Müslüman bilir; ama, galiba bu sağcılar daha Müslümandır
diye oy kullanırlar.
Şimdi, bu mutsuzluğu
yaşayan, Müslüman ve iyi Müslüman bir aileden gelen birisiyim; yani, benim
ailemde çok iyi din bilginleri vardır, çok iyi doktorlar vardır. Valla, ben de
kötü bir siyasetçi saymıyorum kendimi; siyasî hayatımda, hiçbir yerde yalan
söylemedim. Bu ıstırabı biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak çektik.
Toplumun başka bir
kesimi, Alevi kesimi, demokrasinin gelişmediği, insan haklarının gelişmemiş
olduğu dönemlerde, baskı altında inançlarını dile getiremediler. Yalan mı bu?!
Şimdi, Türkiye'de insan hakları geliştikçe, demokrasi geliştikçe, onlar da
seslerini, kendi inançları doğrultusunda ibadet edebilme yolunda ortaya
koymaya, yükseltmeye başladılar. Yani, şimdi Avrupa Birliğinin bazı üyeleri
veya komisyon raportörleri "Türkiye'de Aleviler, Kürtler azınlıktır"
derken, sanıyorum, Alevi yurttaşlarımızın seslerini yükseltmiş olmalarını bir
fırsat bilerek bunu yapmaktadırlar; ama, Sayın Bakan da söyledi; Türkiye'de
Aleviler, Sünnîler ve diğerleri, hepimiz kardeşiz; biz, yurttaşlık birliği
içinde bir ülkeyiz. Kaldı ki, Alevi yurttaşlarımız, hoşgörü bakımından,
toplumun en önemli, en duyarlı kesimidir; bunu biliyoruz. Yani, 12 nci, 13
üncü, 14 üncü asırlarda, Avrupa'da insanlar birbirini boğazlarken, hoşgörüyü,
insanlığı Anadolu'ya yayan Hacı Bektaş Veliler var, Mevlanalar var. Bu
bakımdan, Alevi yurttaşlarımızın Sünnî yurttaşlarımızla kardeşliği değil
sadece, Alevi yurttaşlarımız hoşgörü bakımından herkesle iyi geçinirler.
Dolayısıyla, Diyanet İşlerinin, bunların inançlarına önem vermesi, saygı
göstermesi gerekiyor.
Ben inceledim, yıllardan
beri bu kürsüde her Diyanet İşleri bütçesi görüşmelerinde bu konu gündeme
getiriliyor; ama, hiçbir çözüm getirilmiyor. Şimdi, Diyanetin, ruhsal bakımdan,
insanları mutlu etmek gibi çok önemli bir görevi vardır. İnançlarını özgürce,
istedikleri gibi kullanabilen insanlar daha mutlu olurlar, hepimiz bunu
biliriz; ama, cemevlerinde -arkadaşlar, ben bu işin uzmanı değilim; ama,
siyaset adamıyım, toplumun her sorunuyla ilgiliyim- kendi yöntemleriyle nasıl
ibadet edeceklerini bir statüye bağlamanın Türkiye Cumhuriyetine, ulusal
birliğimize bir zararı var mı?! Diyanet İşleri Başkanlığımızın, toplumumuzun bu
kesimini, bu inanç grubunu temsil edecek bir düzenleme yapması, bizim ulusal
bütünlüğümüze bir zarar verir mi arkadaşlar?! Yıllardan beri bunlar burada
söyleniyor. Ben inceledim; her sene, her Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi
görüşmelerinde bu konu anlatılıyor; ama, bir türlü bir çözüm bulunamıyor.
"biz kardeşiz" denilip geçiliyor. Elbette kardeşiz. Aleviler öz
yurttaşlarımızdırlar, elbette bunu biliyoruz. Kendileri de, böyle azınlık
laflarına katiyen iltifat etmemişlerdir, bunu çok net de açıklamışlardır.
Şimdi, Sayın Bakan,
burada "2005 yılına biraz mutlu girelim, iyi şeyler söyleyelim" dedi.
Ben de iyi şeyler söylemeyi çok istiyorum; ama, eğer Diyanet İşleri Başkanı veya
Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu Sayın Bakan, gelip, burada "bu
konuda bir düzenleme yapacağız, merak etmeyin" derse, emin olun,
Türkiye'de mutsuz olan bu kesimler 2005 yılına mutlu gireceklerdir. Yani,
mutluluk arıyorsak, mutluluğu gerektiren, mutluluğu yaratacak bir eylemin
içinde olmalıyız. Sayın Bakan, herhalde bu konuya bir yanıt verecektir.
Değerli arkadaşlarım,
biz, sosyaldemokratlar olarak bütün din kadrolarımıza açıkça söylemeliyiz ki,
sosyaldemokrat evrensel ilkeler ile İslam dini arasında, İslamî ilkeler
arasında hiçbir çelişki yoktur. Bunu çok iyi bilelim. Bu, şimdiye kadar çelişki
varmış gibi ifade edildi. Diyanet İşleri kadroları, bizi, artık "bunlar
yandan Müslüman" gibi göstermesinler. Toplumsal barış için bu çok önemlidir.
Aksine, biz, sosyaldemokrat ilkeler İslam dini ilkeleriyle örtüşüyor, gelin,
bunu söyleyin demiyoruz, böyle bir şey istemiyoruz; ama, hiç olmazsa, evrensel
insan hakları, demokrasi, laiklik konularında Cumhuriyet Halk Partisinin ne
kadar duyarlı olduğunu herkes biliyor. Bunların hiçbirisi bizim dinimizle ters
düşmez, aksine, örtüşür. Biz, ne dinin bir baskı altında olmasını ne de dinin
bir baskı unsuru olmasını isteriz. Diyanet İşleri bunu sağlamak zorundadır ve
kadrolarını da toplumun bir kesimine yan bakmaktan vazgeçirmeli ve eğitmelidir.
Elbette, çok iyi din adamlarımız vardır, elbette dünya çapında din adamlarımız
vardır, benim onlara söyleyecek bir sözüm yok; ama, genelde, sizin, sağ
partilerin değirmenine su taşıyan imamlara da söyleyecek sözüm vardır. Yapmayın.
Şunun için yapmayın; toplumun barışına katkı sağlayın, taraf tutmayın.
Kaldı ki, bütün sağ
partileri tuttunuz, onlar da hep iktidar oldu da ne aldınız ki? Yani, ne
verdiler ki size? Siz, asgarî ücrete yakın bir ücretle durmadan ter dökersiniz,
zaman zaman camilerde, medreselerde propaganda yaparsınız ki, Cumhuriyet Halk
Partisine oy vermeyin, sağ partilerden hangisi varsa ona oy verin. (AK Parti
sıralarından "hayır, hayır" sesleri)
Demiyorlar mı artık
demiyorlar mı? Hayır, demiyorlarsa, bir diyeceğim yok. Aman demesinler;
yazıktır, bu millete, yazıktır birliğimize!.. Huzurumuzu bozmaya...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akyüz,
tamamlayabilir misiniz; buyurun.
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Başkanım, biraz süre rica ediyorum.
BAŞKAN - Ama, yürüyüşü
sürenizden düştük Sayın Akyüz(!)
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Sayın imamlardan da bunu rica ediyorum. Çok değerli imamlarımız vardır, bir şey
demiyorum; ama, önemli bir kısmı da bizim Müslümanlığımıza yan bakmasın ve yan
baktırmayız yani.
Kaldı ki, sizin de
imamlara verdiğiniz hiçbir şey yok; yani, asgarî ücrete yakın bir ücretle
onları çalıştırıyorsunuz. Sosyaldemokrat bir yönetimde, diğer memurlarda ve
işçilerde olduğu gibi, imamlar da, daha rahat, geçim düzeyleri daha yüksek bir
duruma getirileceklerdir.
Şimdi, Diyanet İşleri
kadro istiyor. Biz, elbette, sosyal devletin olmazsa olmazı olarak eğitimi ve
sağlığı kabul ederiz, eğitimde ve sağlıkta eksik kadroları tamamlayalım; ama,
Diyanet İşlerinde de tamamlayalım. İmam bekleyen bir camimiz varsa, orada bir
mutsuzluk var demektir; o mutsuzluğu giderelim, ondan da yanayım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bizim toplumsal değerlerimize ters düşmemiz mümkün
değildir arkadaşlar.
Şimdi, eğitimde ve
sağlıkta kadroya çok ihtiyaç var; onu gözardı ediyorsunuz, imam kadrosu alalım
diyorsunuz. Bütçe de müsait değil...
AHMET IŞIK (Konya) -
Eşzamanlı olsun.
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Siz, Türkiye'yi zenginleştirin, bütçeyi o hale getirin ve bütün
eksikliklerimizi tamamlayalım. Bundan kim mutlu olmaz ki?! (Alkışlar)
Şimdi, ben şunu
bekliyorum arkadaşlar: Önümüzdeki yıl, bu bütçeyle ilgili, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesiyle ilgili tartışmaları yaparken, artık, toplumun bir
kesiminin mutsuz olduğunu söylemeyelim, bir yıl zarfında buna bir çare bulalım.
Bu bir gerçektir; bunun, hiçbir sakıncalı, zararlı yanı, en ufak bir zararı
yoktur. Şu mutsuz olan kesimleri mutlu edecek bir uygulama, bir düzenleme
yapalım ve gelecek sene burada konuşurken...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Bir cümlem kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akyüz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
..."evet, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda, toplumu mutlu edecek bir
adım atmıştır, makul bir adım atmıştır; bunu daha da ileriye götürebilir"
diyelim, kendisini kutlayalım, teşekkür edelim ve artık, bu sıkıntıları, bir
daha, burada konuşmayalım.
Düzeleceğine inanıyorum.
Elbette, bu Meclisin ve bu hükümetin bu konuda yetkisi vardır; bakmasın
Aleviler şuna buna oy veriyor; bakmasın arkadaşlar, bakmasın...
TEVFİK AKBAK (Çankırı) -
Bize oy veriyorlar.
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Size veriyorlar diye kabul edin ve bunu düzeltin.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akyüz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 17.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Müzakerelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708,
709) (x) (Devam)
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
E) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerinde.
AK Parti Grubu adına söz
isteyen, Van Milletvekili Sayın Yekta Haydaroğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Haydaroğlu, konuşma
süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
YEKTA HAYDAROĞLU (Van)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Gümrük Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi
bildirmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
1980'li yılların başından itibaren, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi
yolunda atılan önemli adımlar, bölgesel ekonomik entegrasyonların genişlemesi
ve derinleşmesi, ticarette tarife engellerinin kaldırılması ve hızlı teknolojik
gelişmenin bir sonucu olarak, dünya ticaretinin hızında ve hacminde, patlama
olarak nitelendirilecek bir artış gerçekleştirilmiştir.
Dünya Ticaret Örgütü
kayıtlarına göre, 1948'den sonra dünya üzerinde 76 adet serbest ticaret alanı
kurulmuş, bunların yarısı, 1990'dan sonra oluşturulmuştur. Bu gelişmeler, ülke
ekonomilerinin birbirine giderek daha fazla açılmalarına ve ülkelerin
dışticaret politikalarının, artık, ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte alınan
kararlarla şekillenmesine neden olmuştur. Yaşanan bu değişim, gümrük
idarelerinin geleneksel bazı işlevlerini azaltır veya ortadan kaldırırken, yeni
işlevler üstlenmelerini de zorunlu kılmaktadır.
Gümrük idareleri, dünyada
kapalı ekonomilerin egemen olduğu dönem ve tarihsel süreç boyunca üstlendikleri
gümrük tarifeleri yoluyla, içpazarın ve yerli üretimin korunması ve vergi tahsilatı
rollerini terk ederek, dışticaret politikalarının şekillendirilmesi ve
uygulamasındaki etkin rolleriyle önplana çıkmakta; bu doğrultuda, bir yandan,
ticareti kolaylaştırıcı tedbirler uygularken, diğer yandan, özellikle 11 Eylül
sonrası uluslararası terörizm tehdidinin gündeme gelmesi, silah ve uyuşturucu
madde kaçakçılığının uluslararası terör boyutu, karapara ve kayıtdışı
ekonomiyle mücadelenin önem kazanmasıyla birlikte, etkin bir denetim
mekanizması tesis etmeye çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde, sınır kavramı, iki ülkeyi birbirinden ayıran bir
çizgi olmaktan çok ötede anlamlar ifade etmektedir. Gümrük idareleri, artık,
yasal dışticaretin akışını hızlandıracak tedbirleri almak, aynı zamanda,
yasadışı eşya trafiğini ve kaçakçılığı engellemek gibi eşzamanlı olarak yerine
getirilmesi çok zor iki yeni görevi üstlenmiş durumdadır. Bu doğrultuda, tüm
dünyada, gümrükler, idarî performansları test ederek, değişen uluslararası
ticaret koşullarının getirdiği rekabeti taşıyabilecek modern ve esnek
yapılanmalara gitme çabalarını artırmaktadır. Öte yandan, son dönemde, dünyada
ve özellikle bölgemizde yaşanan gelişmeler, Türk gümrük idaresinin taşıdığı
stratejik önemi her geçen gün biraz daha artırmaktadır.
Dünyada yaşanan tüm bu
gelişmelerin gümrük idarelerine getirdiği yeni zor görevlerle birlikte,
ülkemizin coğrafî konumu ile mevcut ekonomik ve sosyal yapısı, Gümrük
Müsteşarlığının işini biraz daha zorlaştırmaktadır. Bahsedilen bu gelişmelere
paralel olarak Gümrük Müsteşarlığı da hızlı bir değişim içine girmiştir. Gerek
otomasyon konusunda gerekse kaçakçılıkla mücadele konusunda kurulan altyapı,
kabuk reform olarak kalmamış, idarenin çehresini, olumsuz imajını değiştirmeye
yönelik çok ciddî sonuçlar doğurmuştur. Bugün itibariyle, Gümrük Müsteşarlığı,
özellikle başarıyla hayata geçirdiği Gümrük İdarelerinin Modernizasyonu Projesi
sayesinde gümrük işlemlerinin yüzde 99,5'ini elektronik ortama taşıyarak,
e-devlet projesinde öncü rol oynamıştır. Bugün, dışticaret erbabı, Gümrük Müsteşarlığının
sunduğu teknolojik imkânlar sayesinde beyannamelerinin yüzde 65'ini gümrük
müdürlüklerine gitmeden ofislerinden doldurmaktadırlar. Gümrük İdarelerinin
Modernizasyonu Projesi, gümrük işlemlerinin elektronik ortama taşınmasının yanı
sıra, sağladığı teknolojik altyapı olanakları sayesinde dışticaretle ilgili
diğer kuruluşların da işlemlerini elektronik ortama taşımalarına imkân
sağlamıştır.
Gümrük Müsteşarlığı,
sahip olduğu altyapı ve bilgi birikimini başka kurumlarla paylaşarak, kamu
yönetiminde sürekli eleştirilen kurumların sahip oldukları bilgileri
birbirlerinden saklama alışkanlıklarına da bir son vermiştir. Bu çerçevede, son
olarak "GÜVAS" adı verilen Gümrük Veri Ambarı Sisteminde toplanan
dışticaret verilerinin, dışticarette karar verici konumundaki kurum ve
kuruluşlar ile firmaların kullandıkları internet üzerinden paylaşıma açılması
çalışması yapılmıştır. Böylece, aynı bölgedekilerin birden fazla kuruma gitmesi
ve buralarda bilgisayar sitelerine mükerrer olarak girilmesi, postayla teyit alınması,
sahte belgeyle taahhütlerin kapatılması gibi uygulamaların önüne de geçilerek
etkin kontrollerin yapılacağı şeffaf ve katılımcı bir model oluşturulmaktadır.
Aşamalı olarak gerçekleştirilen bu çalışmada, gümrük müşavirleri, sistemi
kullanmaya başlamışlardır.
Avrupa Birliği
Komisyonunun aday ülkelerle ilgili hazırladığı 2001 ve 2002 Türkiye İlerleme
Raporunda, mevzuat uyumu açısından en ileri durumda olan kurumun gümrükler
olduğu belirtilmiştir.
Gümrük idaresinin taşra
teşkilatında yeniden yapılandırmaya gidilerek, gümrük işlemlerinin tek elden
yürütülmesi temin edilmiştir. Gümrük işlemlerinde basitleştirilmiş usul
uygulamalarına geçilerek, belli kriterleri sağlayan dışticaret erbabının gümrük
işlemlerini çok daha hızlı bitirmesi sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ürün çeşitliliği ve istihdam
yaratacak ve bu sayede bölge halkının gelir ve refah seviyesinin artırılmasında
büyük katkıları olacak sınır ticaret merkezlerinin kurulabilmesi için gerekli
mevzuat altyapısı oluşturularak, İran sınırında Gürbulak, Esendere, Kapıköy'de
sınır ticaret merkezleri faaliyete geçirilmiştir.
Uzakdoğu kaynaklı
ithalatta haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan denetimler artırılmış, bu
çerçevede birçok firma hakkında incelemeler başlatılmıştır. Yasal ticaretin
kolaylaştırılması için atılan adımların yanında, yasadışı faaliyetlerin
engellenmesini teminen de mesafe katedilerek, Türk gümrük idaresinin her türlü
kaçakçılıkla mücadele etme kapasitesi artırılmıştır.
Günün koşullarına uyum
sağlayacak nitelikte bir kaçakçılıkla mücadele kanununun oluşturulmasını
teminen, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 10.7.2003 tarihinde Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde
yaşayan vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren ve deposunda 20-30 litre mazot
bulundurduğu için 1918 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun kapsamında
müsadere edilen binlerce aracın bir defaya mahsus olmak üzere affedilmesi
hususunda da çalışmalar yapılmaktadır.
Yakın zamanda
komisyonlara getirilecek olan geçici bir maddenin bu kanuna ilave edilerek
sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi hususunda,
bir bölge milletvekili olarak, muhalefet partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızdan da özellikle destek vermelerini istirham ediyorum.
Kasım 2004 itibariyle el
konulan toplam kaçakçılık olay sayısı, 2003'ün aynı dönemine göre yaklaşık
yüzde 100 artış göstermiştir. Bu olaylarda yakalanan kaçak eşyanın değeri,
bugün itibariyle, yaklaşık 341 000 000 dolardır. Denizlerde yapılan akaryakıt
kaçakçılığına yönelik yapılan çalışmalar neticesinde, yetersiz kalmış gümrük
filosunun yenilenmesiyle, özellikle Marmara Denizinde, kaçakçılık olayları
büyük ölçüde azaltılmıştır; ancak, Gümrük Müsteşarlığı, az önce ifade ettiğim
tüm faaliyetleri başarıyla yürütürken, özellikle personel sayısının
yetersizliği nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Haydaroğlu, tamamlayabilir misiniz...
Buyurun.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Devamla) - Türk gümrük idaresinin personel sayısı, Avrupa Birliği ve diğer
modern gümrük idarelerindeki personel sayısıyla kıyaslandığında son derece
yetersizdir. Personel ücret ve teşkilatlanma sorunlarının çözümü için, Gümrük Müsteşarlığı
teşkilat kanununun acil olarak çıkarılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
son dönemde gümrük idarelerinin fizikî imkânlarının, hizmet binalarının büyük
bir bölümü, yap-işlet-devret modeli veya bölge sanayi ve ticaret odalarının
katılımıyla iyileştirilmiştir. Bu aşamada inşaatı devam eden, projeleri
hazırlanan birçok yerde yeniden yapılanma çalışmaları bulunmaktadır. Bu konuda
uzun yıllardır süren ihmali telafi edebilmek için, diğer gümrük idarelerini de
içine alacak şekilde bu çalışmaların devam ettirilmesi ve geçen yıl açılan
Gürbulak gümrük kapımız gibi tüm gümrüklerin, özellikle Van Kapıköy sınır
kapısının ıslahı ve transit taşımacılığa açılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YEKTA HAYDAROĞLU (Devamla)
- 1 dakika müsaade istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Haydaroğlu.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Devamla) - Ayrıca, İran'a 240 kilometre sınırı olan Van İlinde bulunan gümrük
müdürlüğünün, başmüdürlük olacak şekilde yeniden yapılandırılması, bölge
insanına ve ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.
Bu vesileyle, gümrük
idaremizin son dönemdeki başarılı çalışmalarının sağladığı olumlu sonuçlardan
dolayı, başta Sayın Bakanımız Kürşad Tüzmen Bey ve Gümrük Müsteşarlığının tüm
çalışanlarını tebrik ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Gümrük Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Haydaroğlu.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel.
Buyurun Sayın Göksel. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 9
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesi
üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, devlet
bütçesinin genel mantığıyla bir giriş yapmak istiyorum. Bütçe, devletin
ekonomik hayatta sorumluluk yüklenmesinin sonucu olarak, genel ekonomi
politikasının aracı olmuştur. Dolayısıyla, bütçe kalemlerine bakarak, devletin
iktisadî ve sosyal politikaları hakkında bir fikir sahibi olmak mümkündür. Bu
açıdan, bütçenin ekonomik ve malî bir işlevi vardır. Bütçe, devletin kamu
hizmetlerini yaparken bir malî plan içerisinde hizmetlerin öncelik
sıralamasıyla, bu hizmetlerin en etkin biçimde yapılmasını temin eder. Bütçenin
iktisadî mantığı, mevcut kaynakla, yani ödenekle, toplumsal yarar ve verimliliğin
maksimum düzeye çıkarılmasını öngörür. Dolayısıyla, bütçeye konulan ödeneğin
büyüklüğünden ziyade, konulan ödeneğin etkin ve verimli bir şekilde
kullanılması, bütçenin işlevini yerine getirip getirmediğini gösterir. Bütçe,
aynı zamanda bir dengedir ve ölçüdür; ülkenin sınırlı kaynakları ile
öncelikleri arasında bir denge kurar. Bu dengenin başarıyla oluşturulmasını ise
başarılı hükümetler sağlar. Bütçe uygulamaları, hükümetlerin performansını
gösterir.
Bütçe ödenekleri
hazırlanırken, hizmet öncelikleri ve kamu yararı dikkate alınır demiştik.
Sosyal devlet, doğası gereği, sosyal hizmet üretmek zorundadır. Bir sosyal
hukuk devleti olan ülkemizde, sosyal politikaların oluşturulması ve sosyal
refahın gerçekleştirilmesinde sosyal hizmet kurumu işlevi gören Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, devletin sorumluluğunda
önemli bir kurum haline gelmiştir. Bu kurum, toplumsal değişime bağlı olarak
ortaya çıkan yeni sorunlara, yoksullara, risk gruplarına yönelik sistematik ve
gerektiğinde sürekli destek hizmetleri sağlamakla yükümlüdür.
Ülkemizde, 2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda, sosyal hizmetler, kişi ve
alilerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kendi kontrolleri dışında
oluşan maddî, manevî ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının
karşılanmasına, sosyal sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı
olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini
amaçlayan, sistemli ve programlı hizmetler bütünü olarak tanımlanmıştır.
17 Aralık 2004 tarihi
itibariyle müzakere tarihi aldığımız Avrupa Birliği, sosyal hizmet kavramına
yeni bir içerik kazandırmıştır; sosyal hizmetler çeşitlenmiş, devlet yeni
yükümlülükler üstlenmiştir. Sosyal hizmet üreten kurumlar, sosyal fayda
üretirler. Sosyal hizmetin performans kriterini, sosyal fayda belirler. Sosyal
hizmetin alıcısının tatmin düzeyi, hizmetin hangi düzeyde yerine getirildiğini
gösterir. Kamu yararı ve sosyal hizmetin bütünleştiği, neredeyse tek kurum,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürlüğüdür. Dolayısıyla, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin, kamu yararı en
yüksek hizmet üreten kurumlarının başında gelmektedir. 2003- 2004 bütçeleri bu
gerçeği dikkate alarak hazırlanmıştır, 2005 bütçesinde de bu olgudan hareket
edilecektir. Hükümetimiz, bütçe imkânlarıyla, Türkiye'nin sosyal gerçeklerini
bağdaştırarak optimal bir tercih belirleyecektir.
Dikkat edilirse, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi her yıl artmaktadır. Bu artış,
doğal olarak, devlet bütçesinin sınırlarının paralelinde olmaktadır. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesinin artmasını zorunlu kılan,
Türkiye'nin sosyolojik gerçekleridir. Bu gerçekler, SHÇEK'in hizmet sunumunu
artırmakta, hizmet taleplerini çeşitlendirmektedir. Daha önce değişik
kuruluşların sorumluluğu altında bulunan sosyal hizmetler, 2828 sayılı Kanunla,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü adı altında
toplanmıştır. SHÇEK, görevlerini, Devlet Bakanlığı aracılığıyla yerine
getirmektedir. SHÇEK Genel Müdürlüğünün 81 il ve 35 ilçe teşkilatı vardır.
Yapılan araştırmalara göre yeni kuruluşlara ihtiyaç bulunmaktadır. 10 000'i
aşkın personeli ve birimleriyle SHÇEK Genel Müdürlüğü, birçok bakanlıktan büyük
bir kamu kuruluşudur.
SHÇEK Genel Müdürlüğünün
hizmetleri, aile ve çocuk, yetiştirme yurtları, genel sosyal hizmetler, yaşlı
hizmetleri, özürlüler, kadın sığınma evleri, gençlik merkezleri ve felçlilerin
rehabilitasyonu şeklinde gruplandırılabilir. Bu başlıklar bile SHÇEK Genel
Müdürlüğünün ne kadar büyük bir kitleyi ilgilendirdiğini göstermekte ve bire
bir olarak kurum 370 000 kişiye hizmet etmektedir. SHÇEK, ilgilendiği
kategoriler dikkate alındığında tüm toplumu ilgilendirmektedir. Toplum, birçok
açıdan sosyal hizmetin ilgi alanına girmektedir. Bütün bunların dikkate
alınmasıyla 2004 yılı SHÇEK bütçesine aynî ve nakdî yardımlar için 11,4 trilyon
liralık ödenek konulmuştur. Yoğun taleplerin karşılanabilmesi amacıyla 2005
yılı bütçesinde artış sağlanarak bu ödenek 16 trilyon liraya çıkarılmıştır.
Sosyal hizmetler açısından bu kadar önemli olan kurumun gelirleri, sadece
yapılacak hazine yardımından oluşmamaktadır; bunun dışında, az da olsa
dönersermaye gelirleri; kuruma ait taşınır ve taşınmazlardan elde edilen
gelirler; kurum tarafından veya kurum yararına başka kuruluşlarca düzenlenecek
sosyal faaliyetler ile her türlü teşebbüs gelirleri; gerçek ve tüzelkişilerce
uluslararası resmî ve özel kuruluşlar ve yabancı kuruluşlar tarafından
yapılacak aynî ve nakdî, taşınır ve taşınmaz şartlı bağışlar; Türk Hava
Kurumunca toplanacak kurban derisi, fitre, zekât gelirlerinden kuruma ayrılan
paylar; yine, Millî Piyangodan yüzde 1 kuruma aktarılma; belediye sınırları
içerisinde düzenlenen festival, sergi ve benzeri yerlere giriş biletlerinden
alınan paylar gibi.
Genel bütçeden yapılacak
hazine yardımı hariç diğer gelirleri yüksek oranda artırmak zordur;
dolayısıyla, SHÇEK Genel Müdürlüğünün hizmet kapasitesini artırmanın finansman
boyutu düşünüldüğünde, genel bütçeden yapılacak olan hazine yardımının önemi
daha iyi anlaşılmaktadır.
SHÇEK Genel Müdürlüğünün
bütçesi 1984 yılından bu yana artmıştır. Bu artışın yeterli olup olmadığı
tartışılabilir. Ancak, 3 Kasım 2002'de iktidar olan hükümetimiz, sosyal hizmet
kavramına yeni bir boyut kazandırmıştır. Hükümetimiz, ilk kez, özürlüler ve
yaşlıları sosyal hizmet kavramının merkezine yerleştirmiştir. Partimiz
muhafazakâr kimliği aile değerlerine önem vermekle, parçalanmış ailelerin aile
bireyleri üzerinde yarattığı trajediyi önlemek için projeler önermektedir.
Bütün bunların yanı sıra,
hızla artan yoksulluğun önlenmesi, partimizin hedefleri içinde bulunmaktadır.
2004'ün sonu itibariyle, Türkiye'nin sosyal hizmet alanı daha çok ilgi
beklemektedir.
Türkiye toplumu,
muhafazakâr değerlere AK Parti İktidarıyla hızla bir dönüş yapmıştır. Bu dönüş,
toplumsal dokudaki çözülmeye radikal bir tepkidir. Dolayısıyla, toplumsal
değerin tamirine yönelik toplumdan gelen desteğin, devletin sosyal hizmetiyle
kompanse edilmesi Türkiye için bir şanstır. Bu şansı, hükümetimiz, layıkıyla
kullanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Göksel,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
NÜKHET HOTAR GÖKSEL
(Devamla)- SHÇEK Genel Müdürlüğünün hedef kitlesinin arttığı düşünülerek, bütçesi
2005 yılı itibariyle artırılması zorunludur. Ancak, bu zorunluluğun sınırlarını
belirleyecek olan genel bütçeye ayrılan meblağdır. Hükümetimizin, genel
bütçenin imkânlarıyla, SHÇEK Genel Müdürlüğünün sosyal hizmet yükümlülüklerini
bağdaştıracak optimal bütçe tercihini belirleyeceğine inanıyorum ve bu yüzden
de, 2005 yılı bütçesinde, SHÇEK'in gerçekleştireceği hizmetler ile günün 24
saatinde hizmet veren personelin ekonomik açıdan desteklenmesi için eködenek
imkânının isabet olacağını düşünüyorum.
Sözlerime burada son
verirken, 2005 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Göksel.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 bütçesi üzerinde, AK
Parti Grubu adına, görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuşmama geçmeden önce, Irak'ta kaybettiğimiz şehitlerimize Allah'tan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Avrupa Birliği
sürecinde elde edilen başarının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum; bu aşamada, hükümetimizi de tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin, sorunlarını aşma yolunda attığı adımların en
önemli semeresi, milletin kalbine doğan umut ışığıdır. Bu, milletin uzun yıllar
sabırla beklediği aydınlık, artık, ak ile karayı ayırmaya yetecek kadar
yükselmiştir. Türkiye, AK Parti hükümetleriyle sorunlarının çözümünün mümkün
olduğunu görmüştür. Yersiz gerilimlerle, gereksiz çatışmalarla gelişme
enerjisini kaybeden Türkiye için, bugün, hepimiz rahatlıkla söyleyebiliriz ki,
yeniden toparlanmakta, yeniden yola hızlı bir şekilde koyulmaktayız. AK Parti
İktidarıyla Türkiye, güçlü bir dünya devleti olduğunu bütün dünyaya gösterme
fırsatı bulmuştur; ancak, hiçbir başarı ve hatta, hiçbir zafer, sorunlarımızı
yok saymamıza neden olamaz.
Ülkemizin, ağır
sorunlarının odağında duran kurumların başında Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu gelmektedir. Yoksulluğun, çaresizliğin, kimsesizliğin, yıllar
içerisinde kangrene dönüşmüş daha pek çok sorunun akla gelen ilk çözüm adresi
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur. Yetim, yoksul, yaşlı, düşkün,
fakir fukaranın, zor gönünde çalacağı devlet kapısı vardır; o da, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur.
Ülkemizde, sosyal
hizmetler ve yardım yükünün bir hayli fazla olduğunu hepimiz biliyoruz.
Özellikle gelir dağılımındaki adaletsizlik, yıllar içerisinde biriken işsizlik
ordusu, aile kurumunun genel olarak zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine
getirememesi, bu yükü daha ağırlaştırmıştır. Yaşlısına, özürlüsüne ve çocuğuna
bakamayan aile, kamuya, altından kalkılması mümkün olmayan bir yük
getirmektedir. Geleceğin Türkiyesi için büyük bir risk olan sokak çocukları
konusu, bunlardan sadece biridir.
Göç ve kentleşmeye bağlı
olarak, büyük şehirlerimizin de sosyal hizmet ve yardım yükü artmaktadır. 70
000 000'u aşan ülkemizde, bu rakamın ne ölçüde yeterli olduğunu, takdirinize
bırakıyorum.
Genel Müdürlüğün birçok
birimi, kapasitesinin üstünde hizmet vermektedir; ancak, kabul etmek gerekir
ki, bu kapasite, gerçek ihtiyacı karşılamaktan hayli uzaktır. Bu noktada
çalışan arkadaşlarımız, gerçekten, büyük bir fedakârlık içerisinde
çalışmaktadırlar.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı çocuk yuvalarında, yetiştirme
yurtlarında, huzurevlerinde, kadın konukevlerinde, çocuk ve gençlik merkezleri
ile bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, kadın, çocuk, genç, yaşlı,
özürlülere 24 saat kesintisiz hizmet verilmektedir. Kurumun, gündüzlü
hizmetlerini sunan toplum merkezleri, yaşlı danışma merkezleri ile kreş ve
gündüz bakımevleri bulunmaktadır.
Yöneticilerin ve
çalışanların insanüstü çabasına rağmen, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları,
huzurevleri, gençlik merkezleri, aile ve toplum merkezleri, rehabilitasyon
merkezleri gibi birimlerde verilen hizmetlerin düşük standartta olduğunu
söylemek, sanırım, haksız olmaz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; kurumun öncelikli hedefi, koruyucu, önleyici ve eğitici hizmetleri
geliştirmektir. Mevcut hizmet ağının, artan sorun yükü karşısında kalıcı bir
çözüm olmadığı açıktır. Kalıcı çözüm, bu sorunların yerinden yönetimidir. Kamu
yönetim reformunda öngörüldüğü gibi, sosyal hizmet ve yardım faaliyetleri yerel
yönetimlere bırakıldığında, bu alanda daha hızlı yol aldığımız görülecektir.
Nitekim, son dönemlerde, belediyelerimizin bu alanda takdire şayan girişimler
içinde olduklarını görüyoruz. Sokak çocukları konusunda, aynî ve nakdî
yardımlar konusunda, aşevleri konusunda pek çok belediyemiz ciddî gayretler
içerisindedir. Bu vesileyle, buradan, bu belediye başkanlarımıza teşekkür
ediyorum. Merkezî yönetimin burada üstlenmesi gereken rol, düzenleme ve
denetleme faaliyetidir.
Diğer bir husus da, bu
alanda hizmeti hangi kurum yürütürse yürütsün, mutlaka, gönüllü kuruluşlarla
işbirliği halinde olmak zorundadır. Örneğin, 2004 yılı içerisinde, toplumda
şiddeti önleme platformu kuruldu; üniversiteler, kurumlar, siyasî partiler,
sivil toplum örgütleri ve medya temsilcilerinin içinde bulunduğu bir platform
oluşturuldu. Bu platformda, şu anda, altçalışma grupları, Sayın Bakanımız
Güldal Akşit'in himayesinde, çalışmaları yürütmektedir. Tamamen gönüllü bir
birlikteliktir. Bu çerçevede, Denizli'de de, özellikle iki ismi sizlerle
paylaşmak istiyorum, ki, bu arkadaşlarımız, gece-gündüz, Denizli'de, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yetişemediği yoksul ailelere,
kimsesizlere yetişmektedir; bunlardan birisi Ali Eskicioğlu biri de Ömer
Tekinkaya'dır. Bu iki arkadaşımıza, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Kabul etmemiz gereken
gerçek şudur ki, pek çok alanda olduğu gibi, bu alanda da kaynak israfı söz
konusudur. Ayrı ayrı bakıldığında, pek çok kurumun aynı konuyla ilgili hizmet
yönetim birimleri olduğunu görüyoruz; ancak, uygulamada, bu dağınıklığın,
israfa ve koordinasyonsuzluğa yol açtığı görülmektedir. Bu hizmetlerin yerel
yönetimlerin çatısı altında yürütülmesi, koordinasyon ve işbirliği bakımından
önemli kolaylıklar sağlayacaktır.
Sosyal hizmetleri ve
yardımları ele alırken, gözardı edemeyeceğimiz en önemli gerçek ailedir.
Ailelere yönelik destek programlarını acilen hayata geçirmek zorundayız; çünkü,
en mutlu birey ailesiyle birlikte olan bireydir. Güçlü, sorun çözme kabiliyeti
yüksek, değerlerine bağlı bir aile, pek çok sorunun çözüm adresi olmaktadır.
Özellikle çocukların ve yaşlıların aileyle birlikte kalmaları, aile içerisinde
barınmaları yönündeki yeni hizmet modellerine ihtiyaç vardır.
Türkiye, genel nüfusunun
yüzde 40'ını aşan genç ve dinamik nüfusuyla gurur duyan bir ülkedir. Böyle bir
nüfus, gelecek için en büyük teminattır; ancak, bu genç nüfus, sağlık ve eğitim
alanında önemli bir sorumluluk gerektirmektedir. Yaşlı nüfusun, önümüzdeki beş
on yıl içerisinde, bugünkünün iki katına çıkması beklenmektedir. Özellikle
radikal tedbirler almazsak, önümüzdeki yıllarda, sosyal hizmet yükü, altından
kalkılamaz boyutlara varacaktır.
Değerli arkadaşlar,
sosyal politikalar insanî gelişmenin en önemli göstergesidir ve mutlaka, halka
yayılması ve halkla birlikte yürütülmesi gereken politikalardır.
2005 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yüksektepe.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Çiçek, Sayın
Yüksektepe'nin konuşmasından 1 dakika kaldı; sürenize ekliyorum.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçesi hakkında Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet
İşleri Teşkilatı, cumhuriyetimizin ilk kurulan müesseselerindendir. 1920
yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinde, Meşihat Şeriyye ve
Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır. 1923'te kurulan cumhuriyet
hükümeti döneminde de bu statü aynen devam etmiştir. 3 Mart 1924'te bakanlık
vasfı kaldırılmış, 429 sayılı Kanunla Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete
bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur. Bakanlığın "evkaf" bölümü
Diyanetten ayrılarak, Evkaf Müdürlüğü, bilahara, Vakıflar Genel Müdürlüğü
kurulmuştur. Diyanet İşleri Reisliği ismi de, daha sonra, Diyanet işleri
Başkanlığı haline getirilmiştir.
1961 ve 1982
Anayasalarının ilgili maddelerinde Diyanet İşleri Başkanlığının çalışma
programı ve statüsü belirlenmiştir.
Atatürk tarafından,
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
şeyhülislamlık makamının aşağı yukarı aynı özellikleriyle kurulmuştur.
Atatürk zamanında
bakanlık seviyesinde temsil edilen bu kurum, evvela başkanlık statüsüne
indirilmiş, sonra da 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kanununun bazı
maddeleri 1979 yılında Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ne yazık ki, bu tarihten itibaren, siyasî görüşü
birbirinden farklı -ihtilal hükümetleri de dahil- birçok hükümet kurulmuştur.
Üvey evlat muamelesi gören Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının teşkilat
kanunu maalesef çıkarılamamıştır. İki yıldan beri hükümetimiz de bu kanunla
ilgili çalışmaları yapıp Parlamentomuzun, sizlerin önüne getirememiştir.
Türkiye'nin üç haneli bir
köyünde bile temsilcisi bulunan, kadrosuz, kadrolu temsilcisi bulunan bu teşkilat,
genelgelerle idare edilmeye mahkûm edilmiştir. Türkiye'nin dinî problemlerinin
çözümündeki odak olan bu teşkilat, maalesef, bütün iç ve dış mihrakların hedefi
halindedir ve kendisini koruyacak kanunu yoktur.
Teşkilatın emrine, 1999
yılından beri hiç kadro tahsisi yapılmamıştır. Kadro ihtiyacı her geçen gün
artmakta, kadrosuz camilerin adedi hızla çoğalmaktadır. Başkanlığın imam hatip
kadrolarının 13 717 adedi halen boştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, diğer taraftan, ibadete açık olduğu halde kadrosu bulunmayan 9
825 cami de dikkate alındığında, 23 542 camide hiç görevli yoktur. Bunun
manası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 23 542 camide temsil edilmemektedir. Bu
boşluk, iç ve dış düşmanlarımızın yüce dinimizi dejenere etmek, dinî
uygulamalardaki farklılıklarımızı, ülkemizi bölme ve parçalama istikametinde
kullanma istek ve arzusuna imkân hazırlamaktadır.
Şunu burada hemen ifade
etmek istiyorum: Benden önce konuşan arkadaşlarımız, buraya, bu dinî görüş
farklılığımızı taşıma durumunda olmuşlardır.
Arkadaşlar, dinî
hayatımızın genleriyle uğraşırsanız, içsavaşı başlatırsınız; insanların
genleriyle uğraşırsanız, insanları azman haline getirirsiniz.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Şimdi bu söylediğin doğru mu yani?!
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Diyanet İşleri Başkanlığının görevli (kadrolu-kadrosuz) tayin edemediği
camilerin kontrolsüzlüğü, zaman zaman, bu camilerimizi, yabancı şer güçlerin
çalışma alanı haline getirmektedir. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığında
münhal bulunan kadrolar için yeterince açıktan atamaya izin verilmesi şarttır.
Bunun için, Diyanet İşleri Başkanlığının kendi statüsüne uygun sınav yapılmalı
ve merkezî sistem sınavından çıkarılmalıdır.
Maalesef, Başkanlık,
bugün, ihtiyaçlarını, vekil imam ve hatiplerle karşılamaya çalışmaktadır.
Halen, kasaba ve köylerimizde 10 000'e yakın vekil imam görev yapmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerinden Japonya'ya kadar dünyanın dört
bucağında dıştemsilciliklerimiz aracılığıyla dinî hizmet faaliyeti gösteren bu
teşkilat, sadece bulundukları ülkelerdeki Türklere değil, İslamı tanımak
isteyen herkese hizmet sunmaktadır.
17 Aralıkta Avrupa
Birliğinin eşiğinden içeriye adım attık. Hiç şüphesiz, Avrupa'nın her ülkesinin
en güçlü ve organize teşkilatları, hâlâ, kiliseler ve dinî vakıflardır. Bu
güçlü dinî kuruluşların malî varlığı ve manevî otoritesi, neredeyse,
devletlerinin bütçesinden daha güçlüdür ve manevî etkileri, devlet
başkanlarından daha büyüktür. Laik olmalarına rağmen, Almanya, Fransa,
İngiltere, İtalya gibi Avrupa Birliğinin güçlü ülkelerinin anayasalarına göre,
Hıristiyan dogmalarına aykırı kanun teklifinde bulunulamaz.
Ülkemizin, bu kadar köklü
ve teşkilatlı Hıristiyan kuruluşlar karşısında durabilmesi için şu üç temel
kuruluşumuzun en mükemmel tarzda ele alınması ve güçlendirilmesi şarttır.
Bunlardan birisi olarak, kültür ve medeniyetimizin varlığı ve bekası ve
Hıristiyan kültür ve medeniyeti karşısında galip gelmemiz için Kültür
Bakanlığımız ve teşkilatları en güçlü hale getirilmelidir. Ülkemiz insanının,
Batı eğitim sistemi karşısında dejenere olmaması ve galip gelmesi için, Millî
Eğitim Bakanlığımız ve kuruluşları, mutlaka, en güçlü hale getirilmelidir. Akıl
almaz ve sınır tanımaz imkânlarla ülkemiz insanını Hıristiyanlaştırmaya çalışan
kilise teşkilatları karşısında Diyanet İşleri Başkanlığımız ve kuruluşları her
türlü imkânlarla donatılmalıdır. Bu tedbirler gecikmeden hemen alınmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının yurtiçi ve yurtdışı kuruluşları her türlü
donanımla takviye edilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, ülkemizin her
türlü dinî, ahlakî, kültürel, ekonomik problemlerinin çözümünde daha aktif rol
almalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ayırımcılığın her türlüsünü ortadan kaldırmayı hedeflemiş,
önyargılardan uzak, özgür, dinamik, gerçekçi düşünen, asrın imkânlarının
tamamını teşkilatının hizmetinde kullanabilen, en iyi yetişmiş, özü sözü bir,
inandığı gibi yaşayan, toplumun her kesimince örnek kabul edilmiş, toplumun
bütününü hiçbir ayırıma tabi tutmadan özvarlığı gibi sevebilen, her türlü
radikallikten uzak, bilgili, becerikli, halkını her türlü konuda aydınlatabilen
din adamlarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. 1683 Viyana
bozgunundan bu yana devam eden mağlubiyetlerimizin temelinde ehliyetsiz,
liyakatsiz, milletiyle bütünleşmeyen, milletin değerlerine yabancı, onunla alay
eden veya savaşan yöneticiler vardır. Dinî değerlerimiz milletimizin müşterek
malıdır. Toplumun her ferdinin bu konuda eşit hakkı vardır. Kimse onu inhisarı
altına alamaz; alırsa, toplumun dengeleri bozulur ve sancılar başlar.
Türkiye'nin üzerinde
emelleri olan, her geçen gün güçlenerek teşkilatlanan kuruluşların durumuna
bakalım. Hıristiyan misyonerlik teşkilatlarının Vatikan ve Patrikhane merkezli
organizasyonlarının Anadolu ve Türk cumhuriyetleri için yılda ayırdığı para, 1997
yılı itibariyle 200 milyar dolardır. Buna ilaveten, 3 000 000 civarında
ücretsiz İncil dağıtılmıştır. Bu bağlamda, 5 000 000 civarında misyoner, bu
bölgede aktif olarak çalışmaktadır. Sadece Türkiye'de legal ve illegal faaliyet
gösteren yüzlerce kuruluş olduğunu, emniyet teşkilatımız tespit etmiştir.
Mahallî radyolarıyla
Hıristiyanlık propagandası yapılıyor, her gün yeni kiliseler açılıyor; çeşitli
promosyonlarla bu kiliselere müntesipler toplanılmaya çalışılıyor.
Maalesef, basın yayın
organlarımızın bazılarında da, dinimizin en kutsal müesseseleri, ahlakî
değerlerimiz ve kültürel varlığımız, yetersiz ve sorumsuz kişilerce alaycı
üslupla tartışılırken; kiliseler birliğinin denetiminden geçmemiş hiçbir film,
hiçbir çizgi film, hiçbir tiyatro eseri... Dünya çapında faaliyet gösteren 3
400 radyo ve televizyon istasyonlarında denetimden geçtikten sonra, insanların
beyinlerini yıkamak için mesaj olarak sunuluyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biz, kendi iç meselelerimizle en basit konuları büyüterek
ortaya koyarken, Hıristiyan misyonerlik teşkilatlarının temel hedefi ise, 2025
yılında 875 milyar dolar harcanacak, 10 000 radyo ve televizyon faaliyet
gösterecek, 7 000 misyoner aktif halde çalışacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çiçek,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Saygıdeğer milletvekilleri, siz, bu faaliyetlerin önüne, çıkardığınız
kanunlarla geçemezsiniz, bunları engelleyemezsiniz; çünkü, internet siteleri ve
uydulararası yayınlar sınır tanımıyor.
Asrın her türlü
imkânlarıyla donatılmış, rakiplerimizden daha iyi ve organizeli, bilgi
toplumunun bütün değerleriyle mücehhez olmuş, her türlü maddî ve manevî
eğitimini tamamlamış, gönül ehlî din adamlığı kadrolarına ihtiyacımız var;
asrımızın Yunus Emrelerine, Hacı Bektaş Velilerine, Hacı Bayram Velilerine,
gönül ehlî liderlere ihtiyacımız var.
Kim ne derse desin,
dünyamızda topyekûn savaş devam ediyor sayın vekiller. Savaş deyince, sadece
Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da veya dünyanın şurasında burasında devam
eden savaşlar hatırınıza gelmesin; savaş, ekonomik olarak devam ediyor; savaş,
siyasî, dinî, ahlakî, kültürel değerlerin her bir alanında devam ediyor.
Verdiğimiz bütün tavizlere rağmen, kendimizi her yönüyle tanıtmamıza rağmen,
Batı'nın, bize ve bizim değerlerimize bakışı neden değişmiyor?!.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çiçek.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
En iyi niyetliler bile
bize şüpheyle bakıyor. Her fırsatta, her konuda karşımıza ittifak halinde
çıkıyor.
Şu bir gerçek ki, eğer,
biz her yönüyle güçlü değilsek, problemlerimizi iyi tespit edip, millî birlik
ve bütünlüğümüz içerisinde çözemiyorsak, başkalarına muhtaç isek, finans
kurumlarının kapısında hâlâ bekliyorsak, her zaman itiliriz, kakılırız.
Ülkemizin kaynaklarının
çalınması bizi fakirleştirmiştir. Borç almaya alışanlar, buyruk almaya da
alışırlar. Buyruk almamamız ve rakiplerimiz olan medeniyetler ve milletler
karşısında güçlü olmamız için, bugün olduğu gibi, iktidarıyla muhalefetiyle,
asker-sivil bürokrasisiyle ve bütün sivil toplum kuruluşlarıyla dinî, millî,
ulusal kimliğimizin gurur ve şuuruyla çalışmalarımızı devam ettirmemiz lazım.
Sayın milletvekilleri, bu
duygu ve düşüncelerle, Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçesinin
bu teşkilatımıza ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
AK Parti Grubu adına
beşinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerimin başında Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı, şu hassas dönemde gerçekten zor ve nazik görevler
üstlenmiş bir kurumumuzdur. Bu kısa süre içerisinde, önemli gördüğüm bir iki
hususa dikkatlerinizi çekmekle yetineceğim.
Öncelikle, Diyanet İşleri
Başkanlığının uzun yıllardan beri bir yasa sorunu vardır. Bunun safahatını uzun
uzadıya anlatacak değilim; ancak, 1981 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından biçim
ve şekil yönünden iptal edilen yasa yerine henüz bir yasa çıkarılamamıştır.
Avrupa Birliğiyle çok yoğun ilişkilere girdiğimiz şu dönemde Başkanlığın
çalışma şevkini ve azmini artıracak, ayaklarının sağlam bir zemine basmasını
sağlayacak bir yasa bugüne kadar çıkarılamamıştır; ancak, ciddi bir hazırlığın
olduğunu da biliyoruz, Sayın Bakan sanırım bu konuda bilgi de vereceklerdir.
Herhalde, zamanlaması yapılmak suretiyle en kısa süre içerisinde bir yasa
huzurunuza gelecektir ve böylece Diyanet İşleri Başkanlığı; ayaklarını yere
daha sağlam basmak suretiyle başarılı bir şekilde yürüttüğü hizmetlerini çok
daha aktif bir duruma getirecektir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının çok zor ve hassas görevler üstlendiğini söylemiştim, bunu çok
kısa bir misalle şöyle ifade edebilirim: Ülkemizde her cuma günü 20 000 000
civarında insan camilere gider, burada aşağı yukarı bir iki saat arasında,
tabiri caizse yaygın bir din eğitimi söz konusudur; yani, hatiplerin hitabını
dinler, ondan sonra da hutbesini dinler. Hafta içinde, bir haftada 20 000 000'a
yakın insana bu şekilde hitap etme imkânı çok müthiş bir imkândır, çok büyük
bir fırsattır; fakat, acaba bu hitabı yapanların durumu nedir? Burada,
Atatürk'ten bir alıntı yaparak konuyu bağlamak istiyorum. 1922 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisini açarken yaptığı bir konuşmada -konuşmanın aslını vermek
isterdim; ama, vakit darlığından veremiyorum- özetle ve kısaltılmış olarak
şöyle ifade ediyor: "Efendiler, camilerin kutsal minberleri, halkın,
ruhanî, ahlakî gıdalarına en yüksek ve en verimli kaynaklardır... Ancak,
hutbeyi yapanların sahip olmaları gereken bilimsel nitelik ve özel yeterlik ve
dünyadaki olayların durumunu anlama yeteneği büyük önem taşımaktadır."
Şimdi, bu, seksen küsur
yıl önce yapılmış bir tespit. Bu tespit, günümüzde de, aynen, satırı satırına
yapılabilir; çünkü, bu önemli hizmet insan eliyle yapılan bir hizmettir.
Aslında, her hizmet insan eliyle yapılır; fakat, bu, çok nazik ve hassas bir
alan olduğu için, bu hizmeti veren insanlar, ne kadar birikimli, ne kadar
donanımlı, ne kadar yeterli olursa, verecekleri hizmet de o ölçüde başarılı
olur. Bunu sağlamak için, Diyanet İşleri Başkanlığının yıllardan beri
sürdürdüğü dev eğitim projeleri vardır; çok kısa olarak onları ifade etmek
istiyorum.
Bir defa, aşağı yukarı
büyük çoğunluğu imam hatip lisesi mezunu olan görevliler eliyle bu cami
hizmetleri yürütülür; fakat, son yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığının,
açıköğretim imkânlarından da istifade ederek yürüttüğü eğitim hizmetleri
sonucunda, şu anda, 30 000'in üzerinde Diyanet mensubu, bu programlara devam
etmektedir. Bu sayıda, eğitim programına devam eden başka bir alanı ben
hatırlayamıyorum.
Bu eğitimin sonunda,
1990'lı yıllarda yüzde 4 ve 5'lerde seyreden dinî yükseköğrenim görmüş din
görevlisi sayısı yüzde 4'lerden, 5'lerden, bugün yüzde 40'lara ulaşmıştır; bu
kadar kısa süre içerisinde bu orana ulaşmıştır ve her yıl, bu oran, yüzde 3
veya 5 artarak, önümüzdeki yıllarda yüzde 80'lere veyahut da daha yukarılara
doğru tırmanacaktır. Tabiî, bu, yeterli midir; hayır, kesinlikle yeterli
değildir; iki yıllık bu eğitim programının, lisans tamamlama eğitimiyle
beraber, dört yıla tamamlanması gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının, bu
konuda da yoğun çabası vardır. Sanırım, çok kısa bir süre içerisinde,
önümüzdeki yıllarda -bu iki yıllık eğitimi tamamlayanlar- dört yıllık eğitimi
tamamlamak suretiyle, çok daha nitelikli, kaliteli ve insanımızın özlediği
hizmeti verecek duruma mutlaka geleceklerdir.
Burada, şunu da ifade
etmek istiyorum: Avrupa Birliği kapılarına dayanan ve önümüzdeki aylarda
müzakerelere başlayacak olan Türkiye'de, her kurum, hizmet anlayışını ve
stratejisini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Kanaatime göre, bu
kurumların başında da Diyanet İşleri Başkanlığı gelir; çünkü, çok genç bir
nüfusa sahip, dinamik bir ülke ve bu ülkenin insanları çok daha iyi hizmetlere
layık. Değerli dostum Halil Akyüz buradan ifade ettiler: "İnsanlarımızın
hepsini mutlu edecek bir hizmet" dediler. Bu hizmete insanımız layıktır;
ama, maalesef, bu hizmet, birkaç yıllık bir gayretle veyahut da genelgelerle,
yazılarla olmuyor; bu insanları eğitmek suretiyle oluyor. İşte, Diyanet İşleri
Başkanlığı bu yoldadır; bu yol, zaman alan, meşakkatli bir yoldur, semeresi
seneler sonra alınır; ama, girilen doğru yoldur ve yakın sürede bunun
semerelerini almaya başlayacağız.
Avrupa Birliğiyle
beraber, ülkemiz, çok yoğun bir rekabet ortamının içerisinde kendisini
bulacaktır. Bu rekabet, sadece sanayide, ekonomide, ticarette değil, sosyal ve
kültürel alanlarda daha çok kendini hissettirecektir.
Biraz daha konuyu
daraltırsak, özellikle, dinî alanda bu yoğun rekabeti yaşayacağız. Artık,
bundan böyle, yasaların arkasına saklanarak misyonerlikle mücadele imkânı
kalmamıştır, bu dönemi geçtik. Nasıl olacaktır bu iş; herkes, bu rekabet ortamı
içerisinde kendi ürününü pazarlayacaktır; kim en iyi pazarlamayı yaparsa, o
alıp götürecektir.
Bizim, burada,
çekineceğimiz, korkacağımız bir durumumuz da yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığı,
gerçekten, bu zor şartlar altında, imkânlarının yetersiz olmasına karşın,
başarılı bir hizmet sürdürmektedir. Yaptığı bu eğitim hamleleriyle birlikte,
çok daha yoğun ve çok daha nitelikli bir eğitime, bir hizmet yapma imkânına
kavuşacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
eğitimin sonu yoktur; içine girmeye çalıştığımız, müzakere sürecine
başlayacağımız Avrupa'da, bugün, "sürekli eğitim" diye bir kavram
tartışılıyor. Sürekli eğitimden kasıt, eğitimini tamamlamış belli bir kamu
görevinde veyahut da özel birkısım görevlerde bulunan insanların, bu çok yoğun,
çok hızlı değişen dünyada eskiyen bilgilerini tazelemek ve yeni bilgileri
iletmektir. Avrupa ve dünya, bu bilgileri acaba nasıl tazelerizi, bu insanlara
nasıl iletirizi arıyor. Yani, eğitim, yüksekeğitim de olsa, öyle dört yılda
yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmıştır; sürekli, hayat boyu devam eden bir
aktiviteyi, bir faaliyeti gerektiriyor; işte, Avrupa ve dünya bunu arıyor. Biz,
şimdi, önce iki yıllık, ondan sonra da dört yıllık bir eğitimle Diyanet İşleri
Başkanlığı mensuplarını daha iyi bir noktaya getirmeye çalışıyoruz; fakat, iş
bununla da bitmiyor. Bu görevlilere, sürekli yenilenen bilgileri, her alanda
olduğu gibi, acaba nasıl taşırızın arayışını da şimdiden düşünmemiz, bunun
üzerinde gerekli çalışmaları yapmamız, gerekli projeleri de üretmemiz lazım.
Bu arada, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türkiye'nin bu alanda ulaştığı akademik birikimden mutlaka istifade
etmelidir; hatta, uygun gördüğü konularda, belki arzu ettiği konularda
yükseklisans ve doktora yaptırmak suretiyle, ondan sonra da onu kendi
süzgecinden geçirerek bu toplumun hizmetine sunmak durumundadır. Türkiye, bilim
alanında bu kadar israfı kaldırabilecek bir durumda değildir. Gerçekten çok
ciddî araştırmalar yapılıyor; Diyanet İşleri Başkanlığı, bu araştırmaları alıp
halkımıza ulaştıracak yolu bulabilmelidir. Tabiî ki, akademik araştırmalar
topluma direkt sunulamaz; ama, bunu belli imbiklerden süzerek, topluma
sunulacak bir şekle getirip, halkımızın istifadesine sunmak durumundadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, kendi özeleştirisini de yapabilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
gerçekten çok eleştirilen bir kurumdur; cumhuriyet tarihi boyunca, laiklikle
bağlantılı olarak, meşruiyeti, statüsü, yetkileri, sorumlulukları ve
faaliyetleri en çok tartışılan kurumların başında gelir. Bu tartışmalar, bu
eleştiriler olumlu olduğu sürece bu kuruma katkıda bulunur; ama, bazen
eleştirilerin dozu kaçıyor, yapıcı olmaktan ziyade, yıkıcı oluyor. Diyanet
İşleri Başkanlığı da, bu eleştirilere tahammül göstermelidir; hatta, kendi
kendisini de eleştirebilme özgüvenine kavuşmalıdır, kendi kendisini
eleştirebilmelidir, bir özeleştiri de yapabilmelidir; çünkü, kendisini
eleştiremeyen, eleştirmeyen bireyler ve kurumlar, bir adım dahi ileri
gidemezler. Eleştiriden çekinmemek lazım, onlardan istifade etmek lazım ve
hizmeti nasıl daha iyiye götürebilirizin arayışında olmak lazım.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, bildiğiniz gibi, diğer din mensuplarıyla diyalog çalışmaları da
yapan bir kurumumuzdur; elbette, bunda faydalar vardır. Özellikle, Avrupa
Birliği bağlamında, sık sık, bu kurumlarla, bu müesseselerle yan yana gelip,
bazı konular tartışılıyor. Başka dine mensup insanlarla diyalog yapan bir
kurumun kendi insanlarıyla daha sıkı bir diyalog içinde olmasından daha tabiî
bir şey olamaz. Onun için, burada dile getirilen -şimdi, isimlendirmek istemiyorum,
vaktimiz de yok- değişik görüşlere sahip insanlarımızla da, çok rahat bir
diyalog imkânı bulabilmeli ve onları da mutlaka rahatlatabilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Yazıcıoğlu, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
O insanlarımız da,
kendilerinin de Diyanet bünyesinde temsil edildiği, onların da bir kurumu
olduğu hissiyatına mutlaka sahip olmalıdır. Hangi kesimden olursa olsun,
bilimsel bir anlayışla, tüm vatandaşlarımızı kucaklayacak, mezhep, meşrep ve
siyasetüstü tüm kesimlerin saygısını kazanmış bir kurum hüviyetiyle ortaya
konulacak hizmet anlayışı, başarı için, mutlaka, vazgeçilmez bir kriterdir.
Diyanetin sorumluluk
alanları, tabiî, ülkenin dışına da taşmıştır. Bugün, Avrupa ülkelerinde yaşayan
3 000 000'u aşkın insanımız vardır, Balkan ülkelerinde soydaşlarımız vardır,
Türk cumhuriyetlerinde soydaşlarımız vardır. Diyanetin hizmet ve etki alanı
buralara kadar uzanmıştır; dolayısıyla, bu, çok büyük bir güç ve enerji
demektir. Bu enerjiyi en iyi şekilde değerlendirmek, Diyanet İşleri
Başkanlığının vazgeçilmez görevleri içerisindedir.
Ben, bu kısa süre
içerisinde, bu hususları dile getirmeyi bir görev bildim.
2005 yılı bütçesinin,
Diyanet İşleri Başkanlığına, ondan hizmet alan tüm kesimlere, ülkemize, hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.
Şahsı adına Gümüşhane
Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde toplumların medeniyet seviyeleri artık sadece bilim ve teknolojide
kat ettikleri mesafeyle ölçülmüyor, büyük ölçekli şirketlerin kıymetli
bilançolarına bakılarak değerlendirilmiyor. Devletler de, şirketler de
kendilerini toplumuna karşı sosyal konularda sorumlu buluyor ve sosyal
hizmetlere ağırlık verecek projelere fon ayırıyorlar. Sosyal sorumluluk
projeleri hem milletlerin dünya nezdindeki imajına hem de şirketlerin tüketici
gözündeki imajına olumlu katkıda bulunuyor.
Geçmişiyle her zaman
öğündüğümüz milletimizin tarihinde de sosyal hizmet amaçlı müesseseler
kurulmuştur. Ulu Önder Atatürk'ün söylediği gibi, cumhuriyet dönemi de bu
manada dolu dolu geçirilmiştir. Zira "cumhuriyet kimsesizlerin
kimsesidir" sözü Ulu Öndere aittir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, şimdi de müsaade ederseniz sosyal hizmetlerin tarihçesi
hakkında genel bilgileri başlıklar altında izah etmek istiyorum. Ülkemizde
sosyal hizmetlerin cumhuriyet öncesine dayanan köklü bir geçmişi bulunmaktadır.
Türk toplumlarında
İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası sosyal yardımlaşmanın güzel örnekleri
olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde
yoksul, dul, yetim, kimsesiz ve sakatlara yönelik sosyal yardım hizmetleri
vakıflar, loncalar, hayratlar gibi geleneksel kurumlar aracılığıyla, gelenek ve
göreneklerimizle bağlantılı bir biçimde sürdürülmüştür. Avarız ve müessesatı
hayriye adını taşıyan kurumlar muhtaç kişilere sosyal yardımları organize edici
görevleri de üstlenmiştir.
Geçmiş dönemlerde
yürütülen sosyal hizmet çalışmalarından biraz örnek vermek istiyorum. Fatih
Sultan Mehmet Han Vakfiyesinde şöyle bir cümle vardır: "İmaretten, dul
kalmış saliha hanımlar için yemek verilip, namus ve iffetlerinin muhafaza
edilmesi." Yine Yavuz Sultan Selim Hanın, her gün iyi cins undan 100 ekmek
pişirilip fakir halka dağıtılması talimatlarını, fermanlarını biliyoruz. Emir
Buharî Hazretleri Türbesi civarında yetim çocukların okuması veya okutulması
için yaptırılan okulun her türlü masrafının görülmesi de Bursa'da İbrahim Bey
Kızı Hatice Hatun Vakfının vakfiyesinde vardır. Yine Manisalı Çakıroğlu Mehmet
bin Hasan bin Mehmet Vakfı ve benzer vakıflarda da, sosyal hizmetlerle alakalı
talimatlar bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1915'te, savaşlarda yakınlarını kaybetmiş çocukların
korunmaları ve yetiştirilmesi amacıyla darüleytamlar, yani yetiştirme yurtları
kurulmuştur. Sosyal hizmetlerle ilgili çalışmalara millî mücadelenin sürdüğü
Kurtuluş Savaşı döneminde de devam edilmiştir. İstanbul Himayei Etfal Cemiyeti
6 Mart 1917'de kurulmuştur. Himayei Etfal Cemiyeti, ülkemizde de birçok sosyal
hizmet çalışmasına imza atmıştır. Bu cemiyetin Ankara merkezi 1921'de Mustafa
Kemal Atatürk'ün himayelerinde, bir grup hamiyetperver devlet erkânı ve
gönüllüler tarafından kurulmuştur. Daha sonra, 1935 yılında cemiyetin adı
Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu,
1983 yılında çıkan 2828 sayılı Kanunla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu adını alarak, bugün Başbakanlığa bağlı bir kurum olarak hizmetlerini
yürütmektedir. Bu kanunla, Türkiye'deki farklı kuruluşların sorumluluğunda
bulunan sosyal hizmetler bir çatı altında toplanmıştır.
2828 sayılı Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununa, 1988 yılında bir ek yapılarak, bu
yurtlarda yetiştirilen her evladımızdan binde 1'inin kamu kurum ve
kuruluşlarına yerleştirilip iş sahibi olmaları sağlanmıştır. İstihdam konusu,
gerçekten, yetiştirme yurdunda yetişenler için çok önemli ve ivedilikle çözülmesi
gereken bir konudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplumumuzda kanayan bir yarayı, yani hepimizin ortak derdi
olan, uyuşturucu kullanan, yaz kış sokaklarda, köprü altlarında, harabelerde
yaşayan, ümidini kaybetmiş, yüzü solmuş, benzi sararmış çocuklarımızı da
unutmamamız lazım geldiğini buradan hatırlatmak isterim.
Kapkaç olaylarındaki
artış göz önüne alınırsa, sokak çocuklarına gerekli yardım eli uzatılmayınca,
ne denli sosyal endikasyonların meydana çıkacağına, en bariz örneği
oluşturduklarını görüyoruz. Her gün yüzlerce kapkaç olayına şahit oluyoruz ki,
bu, İstanbul İlimiz için günde 300 olay olarak ifade edilmektedir.
Yoksulluğun, aileiçi
geçimsizliklerin, plansız kentleşme ve duyarsızlığın sonucu olarak karşımıza
çıkan kapkaççılar, uyuşturucu bağımlısı, balici, bahtsız çocuklar, sadece
ailelerinin değil, toplumumuzun da ortak sorunudur. Bu sorunun çözümü de,
şüphesiz, iktidar ve muhalefetiyle hepimizin ortak çalışmalarıyla
gerçekleşecektir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumumuz, sosyal patlamaya karşı bir sigortadır. Koruyucu ve eğitici
hizmetler konsepti yaygınlaştırılmalıdır. Fakir ailelere yardım miktarı
artırılarak çocukların ailelerinin yanında yetişmeleri temin edilmelidir.
Hükümetimiz, bu konuda aynî ve nakdî yardım yapan hayırseverlere yüzde 100
vergi muafiyeti sağlanmasını da gerçekleştirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bir
sosyal konu da radyo ve televizyonlarımızda bu kurumlarla ilgili çıkan
denetimsiz yayınlardır. Buradan RTÜK Başkanlığına yeniden hem hatırlatmak hem
de uyarmak istiyorum. Bu kurumlarımızla ilgili televizyonlarda yayınlanan
programları izleyen hiçbirimiz bir yakınımızın bu yurtlarda barınmasını arzu
etmemektedir. Bu vesileyle de bu tür yayınların önceden denetlenmesi ve
hepimize örnek olacak "Deniz Feneri" ve "Kimse Yok mu"
formatındaki programların sayısının çoğaltılması gerektiğini söylüyorum.
Anayasamızın 61 inci
maddesinde vurgu yapıldığı gibi, devlet, korunmaya muhtaç çocukları topluma
kazandırma çalışmaları yapar, yaşlılarını ve özürlülerini korur. Sosyal
Hizmetler Kurumumuz da, işte, Anayasanın 2 nci ve 61 inci maddelerinde
vurgulanan bu görevlerini ifa etmeye çalışıyor.
Sokak çocukları,
korunmaya muhtaç çocuklar, yaşlı ve kimsesizler için yapılacak hizmetler,
ülkemizdeki sıkıntıları azaltacaktır. Her şeyden önce, devlet ve toplum
tarafından gösterilecek ilgi ve şefkat ve bunun devamında gerekli bilimsel
çalışma, kurumsal uygulama ve faaliyetler meselenin çözümünde önemli bir rol
oynayacaktır. Kendisine sahip çıkılan yaşlı, genç ve kimsesizler, topluma
kazandırılan ve kendisine güvenen, kendisini toplumun bir parçası sayan
bireyler olarak karşımıza çıkacaktır. Aksi halde, bu kişilerin birer suçlu ve
topluma zarar veren kişiler olarak yarın karşımıza çıkmayacağına kim garanti
verebilir?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; SHÇEK, gerçekten, Türkiye'nin en kalabalık ailelerinden
birisidir. Bir aile düşünün ki, aile nüfusu 317 000'dir. Takdir edersiniz ki,
böyle bir aileyi idare etmek, yönetmek çok kolay bir iş değildir. Bunun için
ihtiyaç olan meslek elemanı -psikolog, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimcisi,
bakıcı anne- halen eksik ve yetersizdir.
Kurum kayıtlarına göz
attığımızda şunu görüyoruz: Yaklaşık 4 000 çocuğumuz yurtlarda barınıyor; ama,
4 000'e yakın çocuğumuz da yurtlara yerleşmek için sıra bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Varan,
tamamlayabilir misiniz; buyurun.
SABRİ VARAN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan, Sayın Bakanıma, hem bir
teşekkür hem de bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Sayın Bakanım, sizlerin
destekleriyle, Gümüşhane'de, 1 trilyon liranın üzerinde bir kaynakla,
yetiştirme yurdumuz ve yuvamız bitmiş, hizmete açılmıştır; ancak, ilave 100
çocuğumuza hizmet verecek yuvamız da, çocukları yurda kabul etmek için talimatınızı
beklemektedir.
Değerli milletvekilleri,
ekonomik ve sosyal sistemlere, felsefî ve ahlakî akım ve düşüncelere
baktığımızda, hemen hepsinin temelinde insan faktörü olduğunu görüyoruz. İnsanı
temel alan, insana değer veren düşünce ve sistemlerin, sağlıklı bir şekilde
devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Sayın Başbakanımızın da "insanı yaşat ki,
devlet yaşasın" sözüne sık sık atıfta bulunmasının manası açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Varan.
SABRİ VARAN (Devamla) -
Hele, bu insan, kimsesiz, yoksul, muhtaç ve özürlüyse. AK Partimiz de insana
hizmeti felsefe olarak kabul etmiştir; kendini, halkın vicdanının en müstesna
yerinde görmesinin sebeplerinden biri, hatta birincisi de bu felsefeye inanması
ve bu amaç için çalışmasıdır.
Problem, sadece Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun değil, iktidar ve muhale-fetiyle
hepimizindir.
Oyumun kabul olduğunu
belirtir, hepinize, bizi ekranları başında izleyen yetiştirme yurdu
öğrencilerimize, yaşlılar yurdu ve huzurevi sakinlerimize saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Varan.
Hükümet adına, Devlet
Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen konuşacaklardır.
Sayın Tüzmen, kaç dakika
süre kullanacaksınız?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - 15 dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tüzmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaret
politikalarının başarılı bir şekilde belirlenmesi ve uygulanmasında, gümrük idareleri,
anahtar rol oynayan kurumlardan biri haline geldi; yani, bu kapsamda, sorunsuz
hizmet sorumlu idare anlayışıyla, gümrüklerimiz, bir yandan yasal ticaretin
akışını kolaylaştırma işlemini yerine getirirken, diğer yandan da, yasadışı
ticaretin önlenmesinde etkin bir görev üstlendi.
Dünya ticaretinin
günümüzde ulaştığı hacim ve işlem hızındaki artış karşısında gümrük
işlemlerinin tamamlanma süresi, rekabet gücünü belirleyen bir faktör ve önemli
bir maliyet unsuru niteliği kazanmıştır; yani, artık, gümrükler, eski gümrükler
gibi değil, vergi tahsil edilen yerler değil, bilgi üretim merkezleri, ayrıca
-gümrük idarelerindeki bürokrasiyi azaltırsanız, ihracatınızı hızlandırdığınız
için, dışticaretinizi hızlandırdığınız için- rekabet gücü yaratan yerler oluyor.
Bence, gümrük idareleri açısından, 21 inci Yüzyılın en önemli ayırımı bu.
Tabiî, biz, çağdaş bir
gümrük idaresinde bulunması gereken özelliklerin başında sunulan hizmetin
kalitesi, hızı ve uygulamaların yeknesaklığına çok dikkat ediyoruz. Bu nedenle,
hukukî, fizikî, beşerî ve teknik olarak sağlam altyapıya sahip, dinamik bir
gümrük idaremiz olması bir zorunluluktur. Bu gerçekten hareketle, gümrük
hizmetlerini çağdaş standartlara kavuşturmak, böylece mükelleflerin talep ve
beklentilerine etkin bir şekilde cevap vermek amacıyla, gümrüklerimizde önemli
yapısal reformlara imza attık. Öncelikle, hükümetimizin üzerinde önemle durduğu
bürokratik engellerin kaldırılması hususunda, dışticareti ve özellikle ihracatı
kolaylaştırıcı pek çok düzenleme yapıldı. Bu suretle, ülkemiz ihracatçılarının
uluslararası piyasalarda rekabet güçlerinin artırılmasına, ihracat
stratejimizde belirtilen hedeflere yaklaşılmasına yardımcı olundu.
Bu kapsamda, gümrük
idarelerinin taşra teşkilatlarını yeniden yapılandırdık. Acil Eylem Planı ve
Hükümet Programının özünü oluşturan kamuda idarî yapının yeniden düzenlenmesi
taahhüdü kapsamında, taşra teşkilatında çok başlı yönetim anlayışına son
verilerek, 36 olan başmüdürlük sayısını 18'e indirdik ve daha etkin bir hizmet
veriyoruz şu anda. Yani, eskiden, gümrük muhafaza müdürlükleri ayrıydı, gümrük
müdürlükleri ayrıydı; gümrük başmüdürlükleri, gümrük muhafaza
başmüdürlükleri... Bunların sayısını 36'dan 18'e indirerek, iki ayrı kapıyı
bıraktık, tek bir yerden, tek bir merciden bütün işlemlerin tamamlanmasını
sağladık.
Ayrıca, sizlerle beraber
bir devrim yaptık, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununu çıkardık. Bu,
1932 yılından beri, ithal ikameci ve aşırı korumacı ve tekelci ekonomik
politikaların izlendiği dönemin kanunuydu ve günümüz ihtiyaçlarına cevap
vermiyordu. Bu kadar sene de kimse el atmamıştı bu işe; çünkü, çok zordu, kolay
bir kanun değildi. 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun, IMF
taahhütlerimiz çerçevesinde yürürlükten kaldırıldı ve Avrupa Birliği normlarına
ve çağın gereklerine uygun, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlüğe
girdi.
Yine, aynı şekilde, 4458
sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısını da Meclise sevk ettik. Burada, tabiî, amaç, Avrupa Birliğine olan
yükümlülüklerimiz çerçevesinde, Gümrük Kanununun, Topluluk gümrük koduna
uyumunu sağlamak ve bu uygulamadan doğan aksaklıkları gidererek, bürokratik
formaliteleri azaltmak ve bu çerçevede, ihracatçılarımızın uluslararası pazarda
rekabet güçlerini artırmak amacıyla hazırlanan kanun değişikliği taslağı halihazırda komisyonların gündeminde.
Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerindeki sınır illerinde sınır ticaret merkezlerinin kurulması
konusunda hukukî altyapıyı tamamladık ve İran'la sınır ticareti uygulamasını
başlattık.
Yine -burada devam ediyor
tabiî çalışmalarımız- özellikle bu yıl içerisinde Sarısu-Gürbulak,
Esendere-Sero, Kapıköy-Razi'de sınır ticaret merkezleri çalışmaya başladı.
Suriye ve Gürcistan'la- tabiî, burada, karşı ülkenin de yaklaşımı çok önemli;
iki ülke tarafından da kabul görmesi lazım ki, aynı, ortak yerde, bunu, sınır
ticareti olarak kuralım- çalışmalarımız da devam ediyor.
Bir kere, onaylanmış kişi
uygulaması başlattık; bu, başlı başına bir yenilik; yani, belirli bir ihracat
ve dışticaret performansına, istihdam hacmine ve sermaye yapısına sahip,
güvenilirlik açısından kendilerini kanıtlamış imalatçı ihracatçıların gümrük
işlemlerinin basitleştirilmesi, böylece, ihracatçılarımızın önlerindeki
bürokratik sürecin azaltılması ve uluslararası piyasalarda rekabet güçlerinin
artırılmasını sağladık. Artık, belli bir büyüklüğe ulaşmış ihracatçımızın
işlemleri çok daha hızlı bir şekilde yapılıyor.
Taşra teşkilatında gümrük
işlemlerinin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için yeni gümrük idareleri
açtık. İhracatta kıymet araştırması bürokratik bir engel olmaktan çıkartıldı ve
mal akışını durdurmayacak şekilde yeniden düzenlendi.
Yine, Uzakdoğu kaynaklı
ithalatta haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan denetimleri artırdık.
Burada daha fazla vakit almamak için bunların detaylarına girmiyorum; ancak,
dampingli ve çifte faturalı ithalatın önlenmesi, biliyorsunuz, bu suretle yerli
sanayimizin ithalata karşı korunması, ticaret politikasına tabi eşyanın
ithalinde menşe şahadetnamesi, ticaret politikası önlemlerine tabi olsun
olmasın mensucat cinsi eşyanın ithalatında yine referans fiyat uygulamalarını
getirdik.
Yine, artan ithalata
karşı önlem almak ve yerli sanayimizi haksız rekabete karşı korumak ve bu
çerçevede, kıymet, tarife, menşe ve standartlar yönünde etkin denetim yapılması
amacıyla ihtisas gümrükleri uygulamasını genişlettik. Bu kapsamda, 2003 ve 2004
yıllarında düz cam, halı, ayakkabı ihtisas gümrükleri uygulamasına geçildi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 yılında ana uğraş konularımızdan bir tanesi de
kaçakçılıkla mücadele oldu. Günümüzde kaçakçılık ve yasadışı ticaretin yöntem
ve teknikleri de, teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak farklılaşmakta
ve giderek daha karmaşık hale gelmektedir. Ülkelerarası fiyat farklılıkları,
sigara, içki, akaryakıt gibi kimi ürünlerdeki yüksek vergi oranları ise gümrük
kaçakçılığını körüklemektedir. Başta uyuşturucu madde kaçakçılığı olmak üzere,
her türlü yasadışı eşya, insan, araç trafiğinin izlenmesi ve önlenmesine yönelik
olarak gümrük kapılarını, teknolojinin sağladığı en modern imkânlarla donatmak
ve her bakımdan sağlıklı bir altyapıya kavuşturmak konusundaki çalışmalarımıza
hız verdik. Bu amaçla, GÜMSİS adını verdiğimiz Gümrük Kapıları Güvenlik
Sistemleri Projesini geliştirdik. Proje kapsamında, araç konteyner tarama
sistemi, x-ray sistemi, araç takip sistemi, plaka okuma sistemi, kapalı devre
televizyon sistemi gibi değişik alt projeleri yürürlüğe koyduk.
GÜMSİS projesi
kapsamında, öncelikle Kapıkule, İpsala ve Habur Kapılarına x-ray sistemlerini
kurduk. Bu cihazların toplam maliyetleri 5 milyon dolar. 2002 yılı sonundan
bugüne kadar yaklaşık 190 milyon dolarlık, yani, başka bir ifadeyle, koyduğumuz
x-ray cihazının 38 katı yakalama oranı gerçekleştirdik. Yani, teknoloji ne
kadar önemli gümrüklerde; onu söylemeye çalışıyorum. 2005 yılında 4 x-ray
sistemi daha alacağız.
Proje kapsamında, kapalı
devre televizyon sistemi kurulumu, Kapıkule, İpsala, Sarp, Gürbulak ve Habur'da
da bu proje tamamlanıyor. Böylece, sadece Ankara'dan, gümrük mahallindeki bütün
yerleri, 24 saat süreyle, eşzamanlı olarak anında kontrol etme ve izleme
imkânını buluyoruz.
Yine, kaçakçılıkla
mücadelede hedeflediğimiz, özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla mücadeleye
gereken önemi vermeye çalıştık. Deniz yoluyla yapılan bu kaçakçılığın önüne
geçmek amacıyla, 10 adet deniz botuna ve her geçen yıl kullanmaya başladığımız,
yeni kullanmaya başladığımız yüksek donanımlı motor bota ilaveten,
biliyorsunuz, Sayın Başbakanımızın katılımıyla, geçtiğimiz hafta içerisinde,
yüksek performanslı 2 tane botu daha hizmete soktuk ve ciddî bir ivme kazandı
kaçakçılıkla mücadelemiz. Bu geçtiğimiz yıl kullanmaya başladığımız motor
botla, 2004 yılı içerisinde 7 olayda 1,7 trilyon liralık kaçak akaryakıta el
konuldu. 2005 yılında 1 adet deniz botu daha almayı planlıyoruz ve botun
maliyeti de yaklaşık 1,2 trilyon. Yani, baktığınız zaman, bir bot, hemen, kendi
parasını rahatlıkla çıkarabiliyor.
Yine, kasım ayı sonu
itibariyle, 1 204 olayda kaçakçılıkla ilgili olarak 225 trilyon 155 milyon
dolar civarında ticarî eşya, 42 olayda 269 trilyon liralık (yaklaşık 185 milyon
dolarlık) değerinde uyuşturucu madde olmak üzere, 1 246 olayda yaklaşık 495
trilyon liralık (yaklaşık 341 milyon dolarlık) kaçakçılık olayı ortaya
çıkarıldı. Gümrük Müsteşarlığının 2005 bütçesinin 201 trilyon olduğunu göz
önüne alırsanız, bütçemize nazaran yakalama performansımızın boyutu çok daha
iyi bir şekilde ortaya çıkar.
Tabiî, 2005 yılında,
sizlerden aldığımız destekle çalışmalarımızı daha da yoğunlaştıracağız, daha da
hızlandıracağız. Bu kapsamda, geçmiş dönemlerde fizik ve teknik kapasite
açısından yetersiz kalmış Türk gümrük idaresinin, özellikle son dönemde atılan
adımlarla, fiziksel altyapı ve teknik donanım açısından çağa yakışır bir
çehreye kavuşturulmasını sağladık. Artık, geleneksel gümrük devrine son
verildi, e-gümrük devri başlatıldı. Bu kapsamda, Gümrük İdaresinin
Modernizasyonu Projesinin (GİMOP) tamamlanmasıyla, dış ticaret işlemlerinin
işlem hacmi yüzde 99,5 olarak otomasyona geçmiş oldu. 2004 yılında, İskenderun,
İsdemir ve Sakarya Gümrük Müdürlüklerinin de otomasyona dahil edilmesiyle, 68
gümrük idaresi otomasyona geçti. 2005 yılında Aydın Gümrük Müdürlüğünün de
otomasyona geçmesini planlıyoruz.
Mükelleflerin gümrük
idaresine gelmeksizin kendi bürolarından elektronik yolla gönderdiği beyan ve
gönderme tescil ettirme oranı 2003 yılı sonu itibariyle yüzde 55 iken, bu oranı
bu sene yüzde 65'e çıkardık ve ihracat beyannamelerinin yüzde 96'sının, ithalat
beyannamelerinin de yüzde 78'sinin gümrük işlemlerini ilk yirmidört saat
içerisinde tamamlayabiliyoruz. Amacımız, ihracatta beyannamelerin yüzde 90'ının
işlemini ilk iki saatte, ithalat beyannamelerinin ise yüzde 80'inin işlemlerini
gümrük işlemleri başladıktan sonra ilk sekiz saat içerisinde bitirebilecek
noktaya gelmek; bu da hedefimiz.
2004 yılında
başlattığımız en önemli uygulama, deniz yoluyla gelen taşıtların takibi
projesi; bunu da başlattık. Detaylarını, daha sonra isterseniz sizlere
verebilirim; bu da çok önemli projelerden bir tanesi.
Tabiî, elektronik devlet
çalışmasında önemli rol oynadı gümrük idarelerimiz. İhracatçımıza büyük
kolaylıklar sağlayan elektronik birlik kaydı (e-birlik) hizmetini başlattık.
Tamamıyla ihracat işlemlerinin yüzde 75'ini elektronik birlik kaydıyla
yapıyoruz. Gelirler Genel Müdürlüğüyle de anında paralel bağlantı kuruldu. Aynı
bilgi ortamında ve direkt hatlı çalışıldığı için, çok daha hızla KDV iadelerini
yerine getirmeye başladık. Devlet İstatistik Enstitüsüyle de aynı şekilde
bağlantılıyız. Biliyorsunuz, eskiden üç dört ay sonra gelirdi istatistikler; şu
anda, anında izleyebilir hale gelmeye başladık.
Dış Ticaret
Müsteşarlığında dahilde işleme kapsamında yapılan ithalat ve ihracat
bilgilerinden, karşılıklı olarak, gümrük idareleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri, Devlet İstatistik Enstitüsü
ve Maliye Bakanlığı, aynı bilgi ortamından yararlanır hale geldi.
Ulaştırma Bakanlığıyla
yine ortak bir proje yaptık. Gümrük idareleri ve ulaştırma projeleri elektronik
veri tabanını artık ulaşnet'le sağlar hale geldiler. Bu konuda çok değerli
arkadaşlarla çalışıyorum gümrük idarelerinde. Hakikaten, bu elektronik ortamın
gümrük idarelerine çok hızla yayılmasını bunlar sağladı.
Akıllı kart (e-belge)
çalışmalarımız, 2005 yılında yapacağımız çalışmalar. Bu, bir bürokrasi devrimi,
bir teknoloji devrimi. Kâğıdı ve insanı gümrükten kaldırırsak, gümrüklerde o
hep söylenilen sıkıntıların önünü hep beraber geçeriz diye düşünüyoruz. Onun
için, bu elektronik kart sistemini getireceğiz gümrük idarelerinde; para
geçerli olmayacak, elektronik kart geçerli olacak. Bu konudaki çalışmalarımızı,
inşallah, sizlere 2005 yılında sunma imkânımız olacak.
Yine, yap-işlet-devret
modeliyle, Yunanistan sınırında bulunan İpsala gümrük tesisi ile İran sınırında
bulunan Gürbulak gümrük tesisi çok kısa sürede tamamlandı ve bütçeye herhangi
bir ilave yük getirmeden hizmete sokuldu.
Yine, bu çalışmalar
çerçevesinde, Bulgaristan sınırında Dereköy, Suriye sınırında Cilvegözü,
Karkamış, Gürcistan sınırında bulunan Sarp ve Irak sınırında bulunan Habur
gümrük kapıları ile İstanbul Halkalı Gümrük Müdürlüğünün yap-işlet-devret
modeliyle yapılması için çalışmalarımız süratle devam ediyor. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğiyle, Habur sınır kapısının yap-işlet modelinin protokolünü, bu
hafta veya önümüzdeki hafta içerisinde işleme sokacak hale geleceğiz. Diğer
çalışmalarımız da devam ediyor.
Önümüzdeki dönemde de,
koordinasyon ve kapasite konularında, özellikle, kapasitesi, koordinasyonu
güçlü, operasyonel işlevler yönünden verimli ve etkin, politika oluşturulması
ve kararların uygulanması bakımından saydam, vatandaşına karşı sorumlu,
piyasaya mekanizmasının işleyişine saygılı bir idare olma yolunda
çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tüzmen,
süreye çok dikkatli riayet ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sağ olun Sayın Başkanım; size layık olmaya çalışıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet adına
söz isteyen, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, 17 Aralıkta Irak'ta pusuya düşürülerek şehit edilen 5 güvenlik
görevlimize Allah'tan rahmet, ailelerine, meslektaşlarına başsağlığı ve sabır,
yaralı güvenlik görevlimiz için de acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak
istiyorum; böyle elim olayların bir daha yaşanmaması dileğiyle, hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, sosyal
devlet olmanın gereği olarak, önemli işlevleri olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunun 2005 malî yılı bütçesi üzerinde Genel Kurul görüşmeleri
yapıyoruz.
Sizlerin de bildiği gibi,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları,
kreş ve gündüz bakımevleri, çocuk ve gençlik merkezleri, huzurevleri, yaşlı
bakım ve rehabilitasyon merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezleri,
toplum merkezleri, aile danışma merkezleri ve kadın konukevleri gibi kuruluşlarıyla
toplumun ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisindeki her kesiminin derdine derman
olmaya çalışmaktadır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, adı geçen hizmet birimlerinde, bugün için, 8 939 çalışanıyla,
570 kuruluşta, 32 000'e yakın insanımıza yatılı olarak 24 saat hizmet
vermektedir ve bu hizmet süreklidir; 317 000'i aşkın insanımıza ise, gündüzlü
olarak, koruyucu ve önleyici, eğitici hizmetler verilmektedir. Ayrıca, kurum
tarafından 16 478 kişiye aynî, nakdî yardımda bulunularak, aile yanındaki
çocuk, özürlü ve yaşlı desteklenmektedir.
Zaman içerisinde
toplumumuzda yaşanan kırsal kesimlerden şehirlere yapılan göç, ekonomik
sıkıntılar ve eğitimsizlikten kaynaklanan sorunlar, sosyokültürel
değişiklikler, sosyal hizmetlerin daha da yaygınlaştırılmasını
gerektirmektedir. Her insan için ideal olan, sağlıklı bir aile içinde doğup
büyümek ve sağlıklı bir toplum içinde yaşamaktır. Kurumumuzun öncelikli
hedeflerinden biri, çocukların aile ortamında büyümelerini sağlamaktır. Bunun
için, bir yandan aynî ve nakdî yardımları artırarak kurum bakımındaki
çocukların bir kısmının aile yanına dönüşünü, bir yandan da maddî
yetersizlikler nedeniyle kuruma gelen talepleri önlemek için, aileleri aynî ve
nakdî yardımlarla destekleyerek çocukların ailesinin yanında kalmasını
hedeflemekteyiz.
Diğer yandan, her yönüyle
devletin himayesine ve bakımına ihtiyacı olan çocukların daha iyi
yetiştirilmeleri için, mevcut yurt ve yuvalarımızın, ıslah edilmek suretiyle, koğuş sisteminden ev sistemine
dönüşümünü sağlamaya çalışmaktayız. Kurumumuzda bugün itibariyle, 92 çocuk
yuvasında, 0-12 yaş grubundaki toplam 9 542 çocuğumuza yatılı kurum bakım
hizmeti sunulmaktadır. 2004 yılı içinde 6 çocuk yuvasını hizmete açmış
bulunuyoruz.
109 yetiştirme yurdumuzda
ise, 13-18 yaş grubundaki toplam 10 510 gencimize yatılı kurum bakım hizmeti
verilmektedir.
18 yaşını dolduran
çocuklarımızın kamu kurum ve kuruluşlarımızda işe girmelerine imkân sağlayan,
1988 yılında çıkarılan 3413 sayılı Kanunla, her yıl, ortalama 1 500 gencimiz
işe yerleştirilmektedir. Kanun kapsamında, bugüne kadar, 24 038 gencimiz işe
yerleştirilmiş bulunmaktadır.
3413 sayılı Kanun
kapsamına giren gençlerimizin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı hususunun
2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında, kamu kurum ve kuruluşlarının açıktan
atama izinleriyle belirlenen sınırlamanın dışında tutulmasından dolayı, ben,
huzurlarınızda, Maliye Bakanlığımıza ve sizlere teşekkür etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sokakta yaşamak ve çalışmak zorunda kalan çocuklarımız ciddî
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu, benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım, değerli milletvekillerimiz tarafından da ifade edilmiş
bulunmaktadır. Bu nedenle, kurumun 42 çocuk ve gençlik merkezinde, çocuk ve
gençlerin rehabilitasyonu, okula yönlendirilmeleri, aileye kazandırılmaları ve
işe yerleştirilmeleri sağlanarak, bu çocuklarımızın topluma faydalı bireyler
olarak yetiştirilmelerine çalışılmaktadır. Çocuk ve gençlik merkezlerimizde,
bugüne kadar 40 205 çocuğumuza ulaşılmıştır. Son iki yılda ise, 42 çocuk ve
gençlik merkezimiz aracılığıyla 16 333 çocuğumuza ulaşılmış ve bunlardan 5
569'u ailelerinin yanına döndürülmüş, 1 767'si okula başlatılmış, 334'ü işe
yerleştirilmiştir, 3 822'si ise aynî ve nakdî yardımlarla desteklenmektedir.
Son yıllarda sokak
çocuklarında artış görüldüğünden, 2003 ve 2004 yıllarında 19 çocuk ve gençlik
merkezini daha hizmete açmış bulunuyoruz.
Sorumluluklarını yerine
getirmeyen ailelere de caydırıcı yasal yaptırımlar süreci başlatılmış
bulunmaktadır. Kurumumuz, koruyucu aile ve evlat edindirme uygulamasına da
büyük önem vermektedir. Bu çerçevede, 7 671 çocuk evlat edindirilmiştir, 3 000
aile de evlat edinmek için sırada beklemektedir.
Burada, bir hususa
değinmeden geçemeyeceğim; bizim kurumlarımız hakkında yanlış bir bilgi
bulunmaktadır. Zannedilmektedir ki, kurumdaki mevcut bütün çocuklar evlat
edinmeye müsait ve yasal olarak buna imkân vardır. Halbuki, bu, gerçekdışıdır.
Kurumlarımızdaki çocukların ancak yüzde 10 civarı evlat edinmeye müsaittir ve
dolayısıyla, zannedildiği kadar çok çocuk sıra beklememektedir.
Koruyucu aile uygulaması
kampanyaları geliştirilerek devam etmektedir. Bugüne kadar 595 çocuğumuz
koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir.
Nüfusumuzun yüzde 41'i
0-18 yaş arasında olan ülkemizin çocuk ve gençleri göçler, yoksulluk, çok
çocuklu aile sorunları gibi önemli konuları beraberinde getirdiği ciddî
problemlerle karşı karşıyadır. Takdir edersiniz ki, bu konular, sadece SHÇEK'in
tek başına çözebileceği sorunlar değildir. Konunun, ailenin güçlendirilmesi,
sağlık, eğitim, istihdam politikası ve diğer sektörlerle de yakından ilgisi
bulunmaktadır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, koruyucu, eğitici hizmetler kapsamında, 60 toplum merkezimizde
40 000 insanımıza ulaşarak, bu merkezlerimiz aracılığıyla, göç alan büyük
illerde ve sosyoekonomik yönden yetersiz olan yörelerde hizmet vermektedir. Bu
merkezlerimizde, toplumsal kalkınmanın dengeli olması için, kaynaklara
ulaşmakta güçlük çeken ve risk altında bulunan kişilere ulaşılması ve bu kişilerin
desteklenmesine çalışılmaktadır.
22 aile danışma
merkezimizde, özellikle aile içi iletişim sorunlarından ve ailelerin
sosyoekonomik yetersizliklerinden kaynaklanan ve aileleri boşanmanın eşiğine
kadar getiren sorunların çözümüne çalışılmaktadır.
İstismara uğrayan veya
şiddet mağduru olan kadınlarımıza, 8 kadın konukevinde, psikososyal destek
sağlamak, sorunlarını paylaşarak birlikte çözümler üretmek, acil barınma,
sağlık, hukukî yardım gibi ihtiyaçlarını gidermek, üretime yönlendirmek için
çeşitli el becerileri kazandırmak amacıyla önemli hizmetler sunulmaktadır;
ancak, bu 8 kadın konukevi, maalesef, yeterli değildir. Bu konuda başlattığımız
çalışmalar devam etmektedir ve önümüzdeki günlerde, bu sayıyı artırmayı
hedeflemekteyiz. Ayrıca, yine, 2004 yılında, buna 2 konukevi daha ilave edilmiş
bulunmaktadır ve bu çalışmalarımız da -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- hızla
devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ifade etmeye çalıştığım bu önleyici çalışmalarla,
kurumumuz, dezavantajlı kesimlere, gücü yettiğince, devlet ve toplum adına, ev
olmaya, yuva olmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, çocuk ve gençlerimizin çocuk
yuvasının ve yetiştirme yurdunun çocuğu olma kimliğini, gizlenecek bir kimlik
olmaktan çıkarmaya çalışıyoruz; yani, onların buralarda yaşamaları bir utanç
kaynağı olmamalı; bilakis, bir iftihar vesilesi olsun diye gayret sarf
etmekteyiz.
Çocuklarımızın eğitim
başarılarının artırılması için önemli çalışmaları da hızla sürdürmekteyiz;
toplumla kaynaşmaları, bütünleşmeleri ve hayata hazırlanmaları için,
sosyokültürel ve sportif etkinliklere katılmalarına büyük önem verilmektedir.
Kurum, özürlü bireylerin
de sorunlarına çözüm getirmekte, özürlülerin toplum içerisinde üretken ve
bağımsız yaşamalarını sağlayacak hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılması
konusuna büyük önem vermektedir. 63 adet rehabilitasyon merkezimizde, 2 443
yatılı, 2 878 gündüzlü olmak üzere, 5 321 özürlü kişiye hizmet verilmektedir;
ancak, 200'ü çocuk olmak üzere, 4 317 özürlü, hizmet alabilmek için de halen
sıra beklemektedir. Bu nedenle, 2004 yılı içerisinde, 3 ilimizde daha
rehabilitasyon merkezi açılmış bulunmaktadır.
Nüfusumuzun bugün yüzde
7,14'ü 60 yaş ve üzerindedir. 62 huzurevimizde 5 370 yaşlımıza, halen, hizmet
verilmeye devam edilmektedir. 2010 yılında yaşlı nüfus oranının yüzde 15'in
üzerine çıkacağı tahmin edilen ülkemizde, bu hizmetin önemi git gide
artmaktadır. Son iki yılda, ek yapılan binalarla, huzurevlerine 1 016 yatak
kapasitesi ilave edilmiş bulunmaktadır. Yaşlılarımızın sosyal ve kültürel
dayanışmalarını sağlamak amacıyla, 5 yaşlı dayanışma merkezi faaliyetlerini
sürdürmektedir. Diğer taraftan, SHÇEK dışında, kamu kurum ve kuruluşları ile
çeşitli dernek, vakıf ve özel kişilerce işletilmekte olan 126 huzurevinde 9 717
yaşlıya hizmet verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2005 malî yılı bütçemiz 350 580 460 YTL olarak uygun
görülmüştür. 2005 malî yılı bütçesine esas olmak üzere, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından onaylanan 20 adet ana proje yatırım programına alınmış
bulunmaktadır. Bunların proje değeri 130 900 000 Yeni Türk Lirasıdır. 2005 yılı
programına 30 584 000 YTL ödenek konulabilmiştir. Söz konusu projeler arasında,
2 adet çocuk yuvası inşaatı yer almaktadır.
Kırıkkale ve Batman'da
250'şer kişilik çocuk yuvasının önümüzdeki yıl hizmete açılması
planlanmaktadır.
3 adet yetiştirme yurdu
yapımı planlanmış olup, bunlardan 72 kapasiteli İzmir ve 150 kapasiteli
Diyarbakır kız yetiştirme yurdunun 2005 yılında açılması planlanmaktadır.
Yine, Antalya'daki 100
kapasiteli erkek yetiştirme yurdunun açılması 2006 yılında
gerçekleştirilecektir.
Yatırım programımızda yer
alan 7 adet huzurevinden 4'ü 2005 yılında hizmete açılabilecektir. Bunlar, her
biri 80 kişilik kapasiteli olan Bilecik, Tekirdağ, Konya-Ereğli huzurevleri ile
Konya-Çumra yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleridir.
2006 yılında ise,
Konya-Beyşehir, Antalya-Alanya ve Tunceli'de toplam 180 kapasiteli 3 huzurevi
açılması planlanmaktadır.
Samsun 100 kişilik
rehabilitasyon merkezi 2005 yılında hizmete açılacaktır.
2006 yılında bitirilmesi
hedeflenen 5 adet 692 kapasiteli rehabilitasyon merkezleri ise; 400 kişilik
Yozgat yatalak ve yaşlılar özel bakım ve rehabilitasyon merkezi, 50 kapasiteli
Ankara-Şereflikoçhisar rehabilitasyon merkezi, 90 kapasiteli Aksaray
rehabilitasyon merkezi, 80 kapasiteli Giresun rehabilitasyon merkezi ve 72
kapasiteli Manisa-Akhisar rehabilitasyon merkezidir.
Kocaeli anne ve çocuk
sağlığı ağırlıklı toplum merkezi inşaatı ise 2006 yılında tamamlanacaktır.
Bunlara ilave olarak,
mevcut binalarımızın bakım ve onarımı için 10 000 000 Yeni Türk Lirası, yeni
açılacak binalarımızın makine-teçhizat ve donanımı için 4 500 000 Yeni Türk
Lirası ödenek ayrılabilmiştir.
Taşıt alımlarında ise, 15
ambulans, 25 minibüs ve 1'er adet station wagon ve binek taşıtın bağış yoluyla
alımına imkân tanınmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; SHÇEK'in hizmet verdiği bir başka alan da sosyal yardımlar
konusudur. Sosyal yardımlar, yoksulluk içerisinde olup temel ihtiyaçlarını
karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdüremeyen kişi ve
ailelere karşılık olarak sağlanan aynî ve nakdî yardımları kapsamaktadır. Bu
yardımlar, en yüksek devlet memuru aylığının -ekgösterge dahil- yüzde 20'si
olup, şu anda 73 350 000 Türk Lirasıdır.
Aylık sosyal yardım
rakamlarının yüzde 100 artırılması için çalışmaktayız; çünkü, bugün itibariyle
çocuk yuvalarımızda toplam kapasite 8 318 olduğu halde, 9 542 çocuğumuza...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akşit,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (Devamla) - ...yetiştirme yurtlarımızda ise toplam kapasite 8 886 olduğu
halde, 10 500 gencimize yatılı kurum bakım hizmeti verilmektedir.
Tabiî, burada
sıralayacağımız çok şey var; ancak, ben, sürenin kısıtlı olması sebebiyle ve
benden sonraki Bakan arkadaşımın süresini almamak bakımından, değerli
milletvekili arkadaşlarımızın değindiği, özellikle Sayın Okuducu'nun biraz da
itham edici sözlerine cevap vererek konuşmama son vermek istiyorum.
Personel konusunda, tabiî
ki, bazı atamalarımızda yanlışlıklar olabilir, isabetli kararlar alınamamış
olabilir; ancak, spesifik olayları genellemek çok yanlıştır. Biliyorsunuz, bu
tür atamalar yargı denetimine tabidir ve daha önceki dönemlerle kıyasladığımız
takdirde de, yargıdan dönen çok fazla işlemimiz bulunmamaktadır.
Sonra, liyakat konusuna
geldiğimiz zaman; Hükümet olduğumuz günden önce bu kurumun başında bir mühendis
arkadaşımız vardı ve gelinen nokta ortadadır. Ben, tabiî, burada, Genel
Müdürümüz hakkında söylenilen sözleri cevaplamadan da geçemeyeceğim Sayın
Okuducu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (Devamla) - Liyakati olmadığını iddia ettiniz. Ancak, ben size şunu
söylemek istiyorum: Bakın, biz, öyle bir hükümetiz ki, liyakat sahibi
olmadığını hissettiğimiz anda, zaten bu değişikliği kendimiz yapıyoruz. Bu,
yaptığımız genel müdür değişikliğinin en önemli gerekçesidir. Şu andaki Genel
Müdürümüzün, gerek yaptığı on yıllık Gölcük Belediye Başkanlığı gerekse daha önceki
yirmibeş yıllık devlet deneyimi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında
başladığı bürokrasi hayatı karşısında liyakati olmadığını söylemek, başarılı
olamayacağını söylemek, bence, birazcık, iyi niyetten uzaktır. Sizin "ben,
politik yaklaşımı, yandaşlığı anlıyorum" sözleriniz karşısında, ben
anlamıyorum diye ifade edeceğim; çünkü, bu kurumlar, üzerinden siyaset
yapılacak, üzerinden siyasî prim yapılacak kurumlar değildir. Ancak
gönüllülükle, ancak gönül huzuruyla hizmet edilirse bir netice alınabilecek
kurumlardır. Dolayısıyla, bu hususa da değinmeden geçemeyeceğim.
Ayrıca, neden kreşler
kapatılıyor diye bir soru yöneltilmişti ki, kapatılan kreşler, ihtiyaç olmadığı
için kapatılan kreşlerdir ve kurumun en fazla ihtiyacı olduğu yurt ve yuvaya
dönüştürülmesi amacıyla bu yapılmaktadır. Dolayısıyla, ortada siyasî bir
çalışma bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (Devamla) - Bu konuları da bu şekilde cevapladıktan sonra, ben, hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve katkılarınız için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akşit.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.00
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.05
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Müzakerelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IV.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
E) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Hükümet adına üçüncü söz,
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, benden önce
konuşan arkadaşlarım gibi, Musul'da şehit olan evlatlarımız için, kardeşlerimiz
için Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Ayrıca, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bütçesiyle ilgili görüşlerinizden, eleştirilerinizden,
önerilerinizden dolayı da hepinize teşekkür etmek istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi,
Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal bir
çerçeve içerisinde faaliyet göstermek durumunda olan bir kurum; dolayısıyla,
Diyanet İşleri Başkanlığı, görevini, işlevini, elindeki mevcut yasaya göre
yapmak durumunda. Bu görev de, herkesin anlayabileceği bir açıklıkla
tanımlanmış durumdadır ve bu, ta başından beri böyledir; bir cumhuriyet kurumu
olarak, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanı, başından beri, açık bir
biçimde belirlenmiş durumdadır.
Üç alana inhisar ediyor:
Bunlardan biri inanç alanıdır -eski dinî ifadeyle, itikat alanıdır- ikincisi
ibadet alanıdır, üçüncüsü ahlak alanıdır. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu
üç temel alanda faaliyet gösteren, toplumu aydınlatmaya çalışan, bu gayret
içerisinde olan bir kurumdur.
Sayın milletvekilleri, bu
alanların özü konusunda, cumhuriyet tarihimiz boyunca hiçbir ciddî tartışma
olmamıştır; yani, ibadetin ne olduğu konusunda, itikadın ne olduğu konusunda,
temel ahlak ilkelerinin ne olduğu konusunda, tereddüte mahal verecek, tereddüt
uyandıracak hiçbir tartışma olmamıştır.
Niçin; çünkü, bunların ne olduğu bellidir. İnanç dediğimiz nedir;
Allah'a inanmaktır. İnanç dediğimiz nedir; vahye inanmaktır, peygamberlere
inanmaktır. İnanç dediğimiz nedir; ölümden sonra hayatın var olduğuna
inanmaktır. İnsanlar bunlara inanıp inanmama hürriyetini kullanabilirler; ama,
bunlar, İslamın değişmez ilkeleridir.
Şimdi, inancı tarif
ederken, imanı tarif ederken, başka birsürü zenginlikle tarif edebilirsiniz,
etmişiz de zaten. Yani, "iman nedir" sorusuna "tasdiktir"
diye cevap verirsiniz; ama, "tasdik"e ilaveten "sevgi"
olarak da tanımlayabilirsiniz. Aynı zamanda, "bu sevginin, bu inancın
yapıp etme dünyamıza yansıması" şeklinde de tarif edebilirsiniz. Yine,
aynı şekilde "ibadet" dediğimiz zaman bellidir. Hangi kitaba
bakarsanız bakın, İngilizce, Fransızca, Almanca yazılmış İslama giriş kitabını,
gidelim Bilkent Kütüphanesinden, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kütüphanesinden,
ilahiyat fakültesi kütüphanesinden, İslam nedir, İslama giriş adlı bir kitabı
alalım, orada İslamın ibadetler konusunda söylediği neyse, bu da evrenseldir.
Bu da Pakistan'dan Türkiye'ye, Türkiye'den Mağrib'e, Fas'a değişen bir şey
değil; ama, siz namaz denen o ibadet şeklini, o ibadeti fıkhî bir bakımdan da
çerçeveleyebilirsiniz; doğrudur bu, tanımlarsınız; ama, ona tasavvufî bir yorum
da getirebilirsiniz. Namazla ilgili, oruçla ilgili, hacla ilgili o kadar
manevî, ruhanî, tasavvufî güzel yorumlar vardır ki, onlar da bu inancın bir
zenginliği ve genişliğidir; ama, namaz vardır, oruç vardır, zekât vardır.
Önemli olan, evvela, esasın kabul edilmesi ve sonra o esasla ilgili, her
insanın iç dünyasının zenginliğine bağlı olarak birtakım yorumların
yapılmasıdır. Yorumlar muhteliftir; ama, öz birdir, esas birdir. Dinle ilgili
hangi türden konuşmayı ve tartışmayı öne sürüyorsak, bu ana çerçeveyi düşünmek
ve ona göre konuşmak durumundayız.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, gerçekten, çok önemli bir hizmet yapan kurumdur ve gerçekten,
bugün, bu hizmetin ne kadar önemli olduğunu sadece Türkiye değil, özellikle
Avrupa Birliği ülkeleri, bugün bu önemi çok daha iyi fark etmeye başladılar ve
bu fark edişlerini de hem yazdıkları raporlarda hem de zaten karşılaştığımız
her yerde sözlü olarak bize iletiyorlar.
Yurt içinde çok önemli
bir hizmeti var. Sayın Yazıcıoğlu söyledi, 20 000 000 insana bir hafta içinde
ulaşabiliyorsunuz; bir cuma günü 23 000 000 insana ulaşıyor. Eğer bunu iyi
kullanabilirsek, camilerimiz, mescitlerimiz bir eğitim kurumu olduklarına göre
aynı zamanda, onların eğitim fonksiyonunu, işlevini iyi kullanabilirsek, yani
konuşmalarımızı, insana ilettiğimiz bilgileri çağdaş dinî bilgilerle... Çünkü,
nihayet din dediğimiz hayatın içinde olup bittiğine göre, hayattaki her bilgi,
yansımasını orada da buluyor; dolayısıyla, dinin özü değişmiyor; ama, dinle
ilgili bilgilerde ve yorumlarda değişme var. Bunun en güzel örneği, mesela,
kadın konusundadır. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı çok ciddi bir çalışma
içinde, gerçekten, felsefe hocasıyım bu tabiri kullanmama izin veriniz, kadın
epistemolojisini değiştiriyor. Kadın diye başlıyoruz, sonunda bir dizi cümleler
söylüyoruz; ne dinde ne bilimde ne aslı var ne astarı var. Kadın-erkek
eşitliğini eğer bilgi temeline oturtacaksak, o zaman bizim bu konudaki
bilgilerimizin yanlışlarının atılması, sağlam bilgilerin, güvenilir bilgilerin
elimizde olması lazım. Evvela, sağlam bilgi, yeni bilgi, taze düşünce üretmemiz
lazım ki, kurumlarımız kanalıyla biz onu geniş halk kitlesine ve bugünün
bağlamı içinde geniş insanlık kütlesine ulaştırmak gibi bir vazifeyi yerine
getirebilelim.
İkincisi arkadaşlar, yine
bu konuyu lütfen dikkate alarak çerçevemizi çizersek daha iyi olur: Elimizdeki
yasa ki, onu da huzurunuza getireceğiz, arkadaşlar o konudaki eksikliğimizi
işaret ettiler, huzurunuza getireceğiz ve ümit ediyorum, inşallah, hiç kimse
bunun üzerinde, ama hiç kimse bunun üzerinde siyaset yapmaz, yapmamalıdır; bu
hepimizin mukaddesatıdır, hepimizin görevidir ve ümit ediyorum Diyanet İşleri
Başkanlığımız çok çağdaş bir yasal çerçeveye, şu anda delik deşik bir
çerçeveyle idare ediyoruz çünkü, çok çağdaş bir yasaya yakında kavuşur;
getireceğiz, her türlü hazırlığımız bitti; ama, şunu, mevcut yasamızdaki durumu
size anlatmak istiyorum. Orada diyor ki: "Din görevlileri aynı zamanda
cami ve mesacidin -yani mescitlerin... Tabir budur- tedviri, tanzimi ve
tanzifiyle..." Temizliğinden tutunuz yönetimine, oradan başka şeylerine
varıncaya kadar, Diyanet İşleri Başkanlığının sorumluluğu altındadır. Yani, ne
yapacağımızı, zaten, yasal çerçeve bize sunuyor; yönetimde, biz, ne
yapacağımızı, bu görevleri nerede yapacağımızı biliyoruz; ama bu görevi camide
yapıyoruz diye, biz, halka, çıkıp, konferans vermiyor muyuz, seminer vermiyor
muyuz, sempozyum yapmıyor muyuz; bunların hepsini yapıyoruz ve yapmaya da devam
edeceğiz; ama, işin hukukî çerçevesine bakarak, ibadet konusunu ve itikat konusunu
çok dikkatli bir biçimde formüle etmek zorundayız. Hiç kimse, kalkıp da...
Burada bir arkadaşımız söyledi; bildiği varsa, hemen söylesin, hakkında
soruşturma başlatalım. Hiç kimse hiç kimseye, bu ülkede "ben
Müslümanım" dediği zaman "Müslüman değilsin deme" hakkına sahip
değildir; Diyanette, hiç kimse, bunu yapamaz. (Alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Yapıyorlar, yapıyorlar... Yapanlar var...
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Yapıyorsa, o, kendi şeyidir. Yani, her meslekte insan vardır;
her meslekte yapan vardır. Siyasetçinin de iyisi kötüsü vardır.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Müftü bizim yanımıza gelmiyor Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Efendim, gelmiyorsa, diyalog kurun...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Cevap vermediniz... Soruşturma açmadınız...
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Sizin yanınıza gelmiyor diye soruşturma açamam ben. Diyalog
kurun; önce, ilk inisiyatifi siz kullanın; tebessüm ederek gidin "hocam,
merhaba, sizi ziyarete geldim; çayınızı içmeye geldim" deyin. Sizi kabul
etmiyorsa, lütfen bana haber verin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İkincisi, arkadaşlar,
yine, biz -tekrar ediyorum- hakikaten, şu anda, tarihinde belki olmadığı ölçüde
bilim ile hizmeti bir araya getirdik. İlahiyat fakültelerimizle organik bir çalışma
içindeyiz. Bakınız, Diyanet İşleri Başkanımız kendi alanında iyi yetişmiş bir
bilim adamıdır; şu anda üç yardımcısı var; üçü de akademik kariyerli bilim
adamıdır; çünkü, bilim olmadan hizmet olmaz. Bilimin rasyonelliğini
yakalayamazsanız, hizmetin rasyonelliğini yakalamanız mümkün değildir. O
bakımdan, biz, bilimle, fakültelerimizle, sadece ilahiyat değil, sosyal
bilimler fakültelerimizle, psikoloji, sosyoloji, antropoloji çalışan
arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz ve bu çalışmayı böyle devam ettirmek
zorundayız; çünkü, din, hayatın her alanında etkisi olan bir güçtür ve bu gücün
de, tabiî, bilgiyle gitmesi gerekiyor. O halde, bugün, ben, mesela, kadın
konusunda, kadın psikolojisi konusunda konuşacaksam, eski bir kitaba bakarak
konuşamam bunu; bugünün gelmiş, bize ulaşmış olan en son verilerine göre
konuşmak zorundayım; o veriler yarın değişirse bilimsel olarak, o yeni
değişikliğe kendimi uydurmak zorundayım.
O bakımdan, Diyanete
desteğinizi biliyorum; iktidarıyla, muhalefetiyle biliyorum; bütçe görüşmelerinde,
zaten, komisyonda da iki senedir, üç senedir, her defasında buna şahit oldum ve
bundan dolayı da teşekkür ediyorum. Lütfen, ben, bütün titizliğimi
-arkadaşlarımla- gösteriyorum. Tanrı şahidimdir; bir tek insanın atanmasında,
naklinde siyasî bir mülahaza güdülmemiştir; güdülmüş diyen var ise, açıkçası,
buyurun söylesin... Hayır, yapmayız bunu. Mukaddesatımız üzerinden siyaset
yapmayız, yapmamalıyız, hiç kimseye faydası olmaz bunun, hiç kimseye faydası
olmaz bunun. (Alkışlar) Gelip geçici olarak bugün faydası varmış gibi görünür;
ama, yarın olmaz. Bizim mukaddeslerimiz, hepimizin mukaddesleridir.
Yurtdışıyla ilgili birkaç
noktaya da temas edeyim.
Arkadaşlar, Avrupa
Birliğiyle ilgili, hepiniz biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığına çok önemli
bir alan açıldı. Bakınız, birsürü rapor hazırlandı, Türkiye raporu hazırlandı;
iki tanesini örnek vereyim.
Sayın Ahtisari'nin
başkanlığında "Bir Başka Türkiye" Raporu; son derece önemli bir yazı,
son derece önemli bir rapor. Ayrıca, kısaca "WRR" dedikleri, Hollanda
Bilim Akademisinin, hükümete politika üretmede yardımcı olan Bilim Akademisinin
uzunca bir "Türkiye Raporu" vardır; ayrıca, komisyon raporu var ve
diğerleri.
O raporlara baktığınız
zaman, dinin önemli ölçüde merkezî bir yerinin olduğunu görürsünüz.
Ahtisari'nin raporunda deniliyor ki: "Bugün, Avrupa'da, kültür kavramı
altında sürdürülmekte olan, yürütülmekte olan tartışmalar, aslında, İngilizce
tabiriyle bir 'ufemizm'dir (euphemism), bir isim değiştirmedir; esasında, dini
konuşuyor ve tartışıyorlar." Kültür kavramı altında din konuşuluyor,
konuşulsun; ama, çok enteresan, bu din, aynı zamanda karar verici siyasî
çevrelerde de konuşuluyor, tartışılıyor. O yüzden, din konusu, son derece
önemlidir, son derece hayatîdir. Şimdi, biz, buna göre kendimizi
hazırlamazsak... Çok şükür, belki bugün bir onbeş dakika Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili konuşma şerefine nail oldum; ben, birbuçuk senedir
vaktimin yüzde 80'ini Avrupa Birliğinin bu boyutuna hasrettim; kültür
boyutudur, tarih boyutudur, değerler boyutudur ve aynı zamanda inançla ilgili
tartışmalardır.
Biliyorsunuz, komisyon
raporunun üç büyük sütunu var; üçüncü ayağı, üçüncü sütunu, Türkiye ile Avrupa
halkları arasında diyalog. Bu diyalog, elbette sadece din ve kültür değil;
sanattır, musikimizdir, tiyatromuzdur, kültür adı altında toplayabileceğimiz
her türlü faaliyetlerdir; ama, dinin orada çok önemli olduğunu da unutmamamız
lazım.
Arkadaşlar, bu yüzden, en
azından din konusunda... Tabiî, herkes aynı şeyi söyleyecek değil; orada da
çoğulculuk var, orada da yorumlar farklı, onları da saygıyla dinlememiz lazım,
onların üzerinde de durmamız lazım. Alevîlik çok konuşuldu. Diyanet
"Alevîlik için ne yapabiliriz, yani Alevîlik konusunda hizmetimiz ne
olabilir" sorusunu ciddî olarak kendisine çoktandır soruyor zaten; ama,
lütfen, bundan getirip de bir inanç tanımı beklemeyin Diyanetten. Diyanet ne
yapabilir; bugün üzerinde çalıştıkları büyük bir proje var: 20 Alevî ve Bektaşî
kurucu şahsiyeti, temel şahsiyeti, temel kişiliği seçtiler ve Alevî bilim adamlarımızla
birlikte, onların eserlerini, şahsiyetlerini, hizmetlerini kitaplaştırmak için
ciddî bir çalışmaya girdiler. Zannediyorum, 8-10 çalışmaları da çok yakın bir
tarihte, inşallah, su yüzüne çıkacak, hepimizin istifadesine sunulacak.
Hepimizin istifadesine derken, evvela kendi yararımıza onu söyleyeyim. Önce,
kendi din adamlarımızı, "din adamı" tabirini kullanmıyoruz, din
görevlilerimizi, kendimizi, Alevîlik, Bektaşîlik ve öteki konularda, belki
bugüne kadar eksik görüp de tamamlamak için imkân bulamadığımız konularda
evvela kendimizi eğitmeyi bir görev biliyoruz. Alevîlik hakkında, Bektaşîlik
hakkında konuşurken din görevlilerimiz hangi konuda konuştuğunu bilmeli.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aydın.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim, toparlayayım.
Hangi konuda
konuştuğumuzu bilmemiz ve bunun sorumluluğunu duymamız lazım; ama, bu, sadece
bizim için değil. Arkadaşlar, hakikaten, Türkiye'de, Alevîlik çok az biliniyor;
Türkiye'de Sünnîlerimiz Alevîliği çok az biliyor; Türkiye'de Alevîlerimiz
Sünnîliği çok az biliyor. Bu bilgi fıkdanını, bu bilgi yokluğunu gidermek
mecburiyetindeyiz; bilgi olmadan hiçbir şey olmaz, bilgide korkma olmaz,
çekinme olmaz. Bilelim, nasıl anlatıyor insanımız, kaynaklarımız nasıl
anlatıyor; Bektaşîlik nedir, Hazreti Ali'ye nasıl bakıyoruz, ehlibeyte nasıl
bakıyoruz; bunlar, zaten bizim değerlerimiz. Bu da, kavga konusu olamaz,
olmamalıdır; siyasetin, hiç konusu olmamalıdır. (Alkışlar) Lütfen,
uyarılarınızı eksik etmeyin; eğer, varsa bir hatamız, gelin, bunu söyleyin;
eğer, siyasî mülahazayla bir atamamız olmuşsa, gelin, bunu bize söyleyin.
Hatadan dönmek erdemdir deriz, erdemliliktir deriz, döneriz ve o hatamızı
telafi ederiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Ben söyledim hatanızı; ama, cevap bile vermediniz.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Efendim, evvela, bir defa, ne dedim ben; söyleme, bir
çerçevedir dedim. Sayın milletvekilim, bu söylediğiniz -beni bağışlayın-
evvela, burada konuşan bir bakan, orada, hemen, böyle bir girdiyle ortaya çıkan
şeye cevap veremez; o zaman...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Mektup yazdım Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Mektup yazmışsanız, o mektuba cevap verilmiştir; eğer,
yeniyse, bekleyin, verilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bir sene oldu...
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Çünkü, bugüne kadar, hiçbir milletvekilimizin bana sorduğu
soru cevapsız kalmamıştır; ama, lütfen, yolda yürürken gördüğünüz her şeyi de
bana yazmayın. Bazı arkadaşlarımız, bana, günde 4 mektup yazıyor; İstanbul'da
falan adamı böyle gördüm, şalvarının şu tarafında eğrilik vardı... Ben ne
yapayım canım, işimi gücümü bırakıp, şalvarla şeyle mi uğraşayım yani?! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Benim o kadar bol zamanım yok...
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (Devamla) - Hayır, sizin için demiyorum; bunu, sizin için demiyorum,
üzerinize alınmayın; ama, hiçbir arkadaşımın mektubu cevapsız kalmaz; bu,
sadece siyasî ve hukukî bir zorunluluk değil; ama, aynı zamanda bir etik
zorunluluktur. O soruya, biz, cevap veririz, o mektuba biz cevap yazarız.
Uzatmayayım, suiistimal
etmeyeyim. Ben, tekrar, Sayın Yazıcıoğlu'nun söylediğini hatırlatıyorum;
eleştiriye hazırız; ama, bu eleştirinin, mutlaka, sağlam, güvenilir bilgiye
dayanması lazım. Küpe girmeden sirke olunmaz. Önce öğrenelim, bilelim, ne
yapılıyor sağlam olsun ve sonra, onu eleştiri olarak, yapıcı, kılıcı bir
eleştiri olarak bize iletin ki, biz de onu, varoluşumuz içinde anlamlandıralım
ve değerlendirelim.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahsı adına, aleyhinde
olmak üzere, söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Irak'ta şehit olan emniyet
mensuplarımıza, şoförlerimize rahmet diliyorum, ailelerine de başsağlığı
diliyorum.
Ben bütçe konuşmamı iki
bölümde yapacağım. Yarın 90 ıncı yılını anacağımız Sarıkamış şehitleriyle
ilgili konuşacağım, daha sonra bütçeye geçeceğim.
Değerli arkadaşlar,
1914'te yani 90 yıl önce Enver Paşa komutasında, Osmanlı - Rus Savaşında 90 000
askerimiz Allahüekber Dağında ve Soğanlı Dağında donarak şehit oldu, kefensiz
gömüldüler. Öncelikle bu şehitlere saygı ve rahmet sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
şehitlerimiz için, bir kurşun atmadan şehit oldu diyen bazı arkadaşlarımız var.
Hayır, bu şehitlerimiz bir kurşun atmadan değil, Erzurum'da, Köprüköy'de,
Bardız'da ve Sarıkamış'ta göğüs göğüse çarpışarak, zaferler kazanarak, ondan
sonra yanlış bir taktikle Allahüekber Dağında ve Soğanlı Dağında yığılma sonucu
şehit olmuşlardır. Yani oradaki çocuklarımız, evlatlarımız, şehitlerimiz
savaşlar kazanarak, zaferler kazanarak, bu ülkenin topraklarını vatan yaparak şehit
olmuşlardır. Bunları herkes böyle bilsin, bu yanılgıyı da böyle düzeltmiş
olalım.
O dönem, Erzurum 9 uncu
Kolordu 17 nci Tümen bu organizasyonu yapmıştır ve zaferle, başarıyla
yapmıştır. Yine dikkatinizi çekiyorum, çok önemli, o dönem, Enver Paşanın komutanlığında
Alman generallerin yönetiminde bir savaş olmuştur. Niye Alman generalleri;
çünkü, Rusya, Avrupa'yı alıyordu, işgal ediyordu. 90 yıl sonra gelinen konuma
bakın. Türkiye, o zaman, Rusya Avrupa tarafındaki askerlerini Türkiye'ye
getirsin, Avrupa'yı işgal etmesin diye bu savaşı açtı, 90 000 şehit verdi,
Avrupa'yı kurtardı. Bugün Avrupa'nın, bizim Avrupa Birliğine girmemizdeki el
uzatmasına bakın, bir de bizim o günkü evlatlarımızın, Avrupa için orada
donarak ölmesine bakın. Yani, Türkiye, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu, 90 000
şehit vererek Avrupa'yı kurtardı. Evet, bu tarihî bir gerçektir değerli
arkadaşlar. Orada ölenler kimlerdi biliyor musunuz; Trakya'dan, Ege'den,
Akdeniz'den, Karadeniz'den, Toroslar'dan, İç Anadolu'dan giden, tüm Türkiye'den
giden evlatlarımız, 15 ile 32 yaş arasındaki çocuklarımız, ince giysilerle,
ayağında çarıklarıyla, orada donarak öldüler, şehit oldular. Ama tarihe bakın,
Enver Paşanın 3 çocuğu var; 2 kızı, 1 oğlu var. Oğlunun ismi Ali Enver. Ali
Enver, yıllar sonra, Avustralya'da donarak öldü. Allah'ın hikmetine bakın, o da
donarak öldü. Bu ibret sahnesini, tarihe ve zapta geçirmek için anlattım.
Pazar günü -yani ayın
25'inde- Erzurum'dan 60 tane cip, 30 tane otobüsle 9 uncu Kolordu
Komutanlığından bir grup Allahüekber Dağlarına hareket edecek, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerinden oluşan bir grup da Kars'a gidecek, Kars'taki
ilgililerle birleşip, Kars'tan gelecek ve Allahüekber Dağlarında şehitlerimizi
anacağız; herkesi davet ediyorum.
90 ıncı yılında 90 000 şehidimizi
anacak olan Genelkurmay Başkanlığımıza, Kara Kuvvetleri Komutanlığımıza, Kars,
Ardahan, Iğdır Vakfına, Erzurum Vakfına, dünyaca ünlü kalp damar cerrahı Prof.
Dr. Bingür Sönmez'e ve arkadaşlarına huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, başta
Erzurumlu, Karslı olmak üzere, o bölgenin ve Türkiye'nin milletvekillerini,
Türkiye'nin şehitlerini anmak için herkesi Kars'a, Sarıkamış'a davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Çocuk
Esirgeme Kurumuyla ilgili konuşmama geliyorum. Burada, illere göre en çok bebek
ölümlerini araştırdım. UNICEF'in araştırmasına göre, iller arasında en çok
bebek ölümü Ardahan'da, yüzde 77; ikinci sırada yüzde 65'le Kars, üçüncü sırada
yüzde 65'le Erzurum; Van, Siirt diye devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, 90
yıl önce insanlarımız soğuktan donarak şehit oldular. Bugün, yine, 21 inci
Yüzyılda, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, çocuklarımız, bebeklerimiz orada
donarak ölüyor ve bebek ölüm oranı da yüzde 77. Niçin ölüyorlar biliyor
musunuz; hava şartlarından dolayı yollar kapalı olduğu için, şehre gidip gelme
mümkün olmadığı için. Köylerde sağlık ocakları yok; varsa bile, terk edilmiş,
doktor yok, ebe yok, hemşire yok. Ben, bu konuda sayısız soru önergesi verdim.
Şimdi, sayın hükümetten, Sayın Bakandan istirham ediyorum, rica ediyorum: İklim
şartlarından zor gidilen yerleri pilot bölge yapın ve o bölgelere doktor,
hemşire, ebe gönderin; çocuklarımız ölmesin, onlar bizim geleceğimiz.
Değerli arkadaşlar, biz
sınır bölgesindeyiz. Ermenistan güçleniyor; ama, devlet, o bölgeyi boşaltmak
için elinden gelen ne varsa yapıyor. Ölümlerde birinciyiz, sağlıkta sonuncuyuz;
göçte birinciyiz, eğitimde sonuncuyuz; yani, bu Ardahan'ın, bu Kars'ın, bu Doğu
Anadolu'nun çektiği nedir bu cumhuriyet hükümetlerinden?! Böyle bir devlet olur
mu? Böyle bir devleti yönetenler olur mu? Ama, tabiî ki, bu yük, AK Partiye de
değil; geçmiş hükümetlerin büyük kabahati var; ama, rica ediyorum, AK Parti
bunu telafi etsin.
Değerli arkadaşlar,
bizim, halk ozanı Aşık Mürsel Sinan var; çok güzel bir dörtlük söylemiş, onu
demeden geçmeyeceğim. Bu dörtlük göçle ilgili; çünkü, çok göç verdik, nüfusumuz
çok azaldı. Diyor ki:
"Öğretmenim sürgün
gitti,
Doktorum ilaçsız kaldı,
Hastamız kızakta öldü;
Ben köyümden göçer
miydim?"
Bizim insanımız ölmese,
doktorumuz ilaçsız kalmasa, eğitimimiz olsa, çocuklarımız üniversiteyi kazansa,
ekonomimiz iyi olsa, niye göçelim?
Şimdi, gümrüklere
geliyorum.
Ardahan'ın 2 tane gümrük
kapısı var. Çıldır Kapısı kapalı -açık gözüküyor- Posof Kapısı da yarım yamalak
çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, çok
dikkat edin -Sayın Bakan buradaysa, lütfen, not alsın- bir ara, Posof-Türközü
Gümrük Kapısından mazot ticareti yapıldı, hakikaten bölge kalkındı. Büyük
şirketlerin, petrol şirketlerinin isteği üzerine, kapı kapatıldı, millet
perişan oldu. Nereden baksanız, devlete 100 trilyona yakın borçları var. Halk
perişan, icra kapıda. Her gün, Ardahanlıya, Karslıya, o bölgedeki insana icra
gidiyor.
Şimdi, zenginlik...
Petrol var orada kardeşim. Çiftçiye ucuz mazot dedik; verin oradan, sınır
ticareti gelişsin, kalkınsın.
Hele, bir şey daha
söyleyeceğim, aklınız duracak. Şimdi, Türkiye'ye yurt dışından gelen kamyonlar
var, Türkiye'den mal almak isteyen kamyonlar var. Posof-Türközü Gümrük
Kapısından geçtiği zaman, özel izin belgesi alacak. Özel izin belgesini
Posof'tan veremiyoruz; Erzurum'a gidecek, alacak, tekrar Posof'a gelecek.
Sayın Bakan, bu öküzü
tereğe çıkarmaktır. Bıçağı indirin, öküzü öyle kesin arkadaş. Yani, öküz tereğe
çıkar mı?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, adam, gelecek, Türkiye'den mal alacak, ihracat yapacağız,
Türkiye para kazanacak, kalkınacak; bunu engellemek için elimizden geleni
yapıyoruz. Sağ elle sol kulağı gösteriyoruz. Posof'ta işlem yapılamaz,
Erzurum'da yap, gel kardeşim... Demin de dediğim gibi, bu, öküzü tereğe
çıkarmaktır. Bıçak iner, öküz öyle kesilir kardeşim.
Lütfen, Sayın Bakandan
rica ediyorum, bu işi düzeltsin, Posof-Türközü Gümrük Kapısında çalışma yapsın
ve mazot ticaretini de serbest bıraksın.
Bakın, Türközü Köyünde
Yılmaz Hançer. Kendisi ismini söylediği için burada söylüyorum. Bu yaz, Yılmaz
Hançer bana ne dedi biliyor musunuz? Aynen onun tabiriyle söylüyorum:
"Sayın milletvekilim, biz, burada sükût adamız. Devletimize karşı
çıkmıyoruz, vatanımızı seviyoruz, bayrağımızı seviyoruz. Ben de Ahıska
Türküyüm; ama, devlet de, benim sırtıma vurdukça vuruyor. Ben de, artık, ne
yapayım, düşünüyorum; acaba, Güneydoğulular gibi silahı alıp dağa mı çıkayım,
belki o zaman devlet bana yardım eder." Bunu Yılmaz Hançer söylüyor.
Artık, millette bıçak kemiğe dayandı.
Sayın bakanlarım, rica
ediyorum, bu konuda, Doğu Anadolu'da, sınır ticareti olan illerde... Bölgemiz
zayıf, fakir. Türkiye'de, eğitimde sonuncuyuz, sağlıkta sonuncuyuz, göçte
birinciyiz, ölümlerde birinciyiz. Yahu, Allah rızası için, elinizi vicdanınıza
koyun biraz da. Yani, pilot bölge yapın, bu bölgeyi kalkındırın. Nasıl
kalkındırılır; işte, söylüyorum: Sınır ticareti yaptırın. Hiç olmazsa, sınır
illeri faydalanacak şekilde, az da olsa mazot getirilmesine müsaade edin, günde
500 litreye, 1 000 litreye müsaade edin, bölge kalkınsın, Doğu Anadolu
kalkınsın. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri kalkınmadan Türkiye'yi
kalkındırmak mümkün değil değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, doğu ve
güneydoğunun pilot bölge olması lazım.
Hele hayvancılık...
Şimdi, duyuyorsa Tarım ve Köyişleri Bakanı, lütfen not alsın. Geçen ay...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, 1 dakika
daha eksüre veriyorum.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
...kaçak hayvan giren illere, 45 000 tane hayvan küpesi gitti, daha önce 200
000 tane gitti. Bu iddiadır; ben buradan iddia ediyorum, duyumlarımı
söylüyorum. Sayın Bakan gelsin, desin ki "hayır, kardeşim biz 245 000 küpe
göndermedik güneydoğu, kaçak hayvan giren bölgelere." Bu bölgelere küpe
gönderiyorlar, kaçak hayvanlara küpe takıyorlar, hayvan üçte 1 fiyatına
satılıyor; yerli üretim bitiyor, çiftçi bitiyor, köylü bitiyor. Zaten zor şartlarda
yaşıyorlar insanlar, can çekişiyorlar!
Dün, Erzurumlu 15 muhtar
gelmiş; "senden rica ediyoruz, hiç olmazsa çık, bu derdimizi söyle"
diyorlar. Sayın Bakanım, sizden istirham ediyorum, kurbanlar, hayvan merkezi
olan Erzurum'da kesilsin. Diyanet Vakfı, kurbanlarını, hayvan merkezi olan
Erzurum'da keserse, Ardahan da, Kars da, Ağrı da, her yer faydalanır; ama,
Erzurum'un dışına taşarsa, o zaman bunun altında art niyet aranır.
Bu nedenle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Bir teşekkür edip ineceğim Sayın Başkanım.
Bu nedenle değerli
arkadaşlarım, ülke bizim, devlet bizim, bayrak bizim, millet bizim; hep
beraber, bir bütün olarak, muhalefetiyle iktidarıyla...
BAŞKAN - Teşekkür eder
misiniz Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
... sorunları da birlikte, uzlaşarak çözüp, ülkemize yararlı olalım.
2005 bütçesinin
milletimize ve devletimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
20 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma süresi 10 dakikadır.
Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sorumu Sayın Bakan Akşit'e yöneltiyorum Sayın Başkanım.
Efendim, 22 Ocak 2004
tarihinde, İnsan Hakları Komisyonundan oluşan bir heyet Saray Rehabilitasyon
Merkezinde incelemelerde bulunmuş. Bu heyetin içinde bizim Aydın
Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu da vardı. İnceleme sırasında, 12-13
yaşlarındaki gençlerin, özürlü çocukların boş odalarda kilitli olduklarını
tespit etmişler ve bu odalarda, kendilerinin tespitine göre -basın açıklaması
da yapmışlar arkadaşlarımız- bu çocukların psikolojik işkence altında oldukları
tespit edilmiş ve ayrıca, meczup muamelesi yapıldığı konusunda tespitler
yapılmış.
Şimdi, Sayın Bakanım, bu
anlayış ve bu uygulama, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu felsefesine
uygun bir davranış mıdır ve bu uygulamayı personel yetersizliğine bağlamak doğru
mudur? Ayrıca, bu tarihten itibaren, bugüne kadar, bu merkezde, Saray
Rehabilitasyon Merkezinde çocuklarımızın yaşam koşullarının düzeltilmesiyle
ilgili herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın Coşkunoğlu?.. Yok.
Sayın Türkmen, buyurun.
Yalnız, özür dilerim;
Sayın Türkmen, sizden sonra 20 arkadaşımız sırada bekliyor; soruları net olarak
sorarsanız diğer arkadaşlarımıza da sıra gelir.
Buyurun.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Ben, Sayın Bakan Güldal Hanımın cevap vermesi dileğiyle bir soru soracağım.
1988 yılında çıkan 3413
sayılı Yasayla tüm devlet kadrolarının binde 1'i, kendi aralarında imtihan
yapmak kaydıyla, yetiştirme yurdunda kalan çocuklar işe yerleştiriliyordu. Bu,
her sene 2 000 öğrencinin işe yerleşmesi demektir. Sizin iktidarınız döneminde,
birinci sene 900, bu sene de 450 kişi ancak işe yerleştirildi. Neden bu yasayı
uygulayarak bu fakir fukara çocukları, devleti ana-baba gören çocukları işe
yerleştiremiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Sayın Bulut, buyurun.
MEHMET ALİ BULUT
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sorum, Diyanetten sorumlu Bakan Sayın Mehmet
Aydın Beye.
Mehmet Bey, gerçekten,
iyi bir bilim adamımız; güzel de konuşur. Din Felsefesi kitabı da 20'ye yakın
baskı yapmış bir kaynak kitap; ancak, Diyanet İşleri Başkanlığını, kalite ve
kantite olarak devraldığı durum neydi, bugün kalite ve kantite olarak ne hale,
hangi aşamaya getirmiştir?
Kadro açığımız ne kadar?
Bu açığı tamamlamak üzere ne gibi çalışmalar yapıyor veya ne zaman bu açık
tamamlanacak? Çünkü, seçim bölgelerimizde mahallelere, köylere gittiğimizde
sürekli kadro açığından bahsedip imam istediklerini, müezzin istediklerini
ifade etmektedirler. Buradaki konuşmalarında da...
BAŞKAN - Sayın Bulut,
sorunuzu sorar mısınız.
MEHMET ALİ BULUT
(Kahramanmaraş) - ..."inanç, ibadet, ahlak konusu, Diyanetin konusu"
dedi ve bu konuda da cumhuriyet tarihî boyunca hiçbir problem olmadığını ifade
etti. Türkiye'de bir örtünme konusu var. Bu örtünme meselesi, bu üç konunun,
daha doğrusu Diyanetin konusu dışında mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Özcan, buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan şunları öğrenmek istiyorum: Önceki
dönemlerde sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar yatılı bölge okullarına
gönderiliyordu. Bu uygulama devam ediyor mu? 2003 ve 2004 yıllarında kaç çocuk
ilköğretim bölge okullarına gönderilmiştir?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkanım, Devlet Bakanımıza bir soru yöneltiyorum.
Elimde, 31.12.2004
tarihinde hutbe olarak okutulmak üzere, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanı bir
arkadaşın bir yazısı var; gazetelere de yansıdı. Yalnızca bir iki cümlesini
okuyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
sizden sonra 15 sayın milletvekilimiz soru sormak için sıra bekliyor; lütfen,
soru sorar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Peki.
"Bu yılbaşı
eğlenceleri kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. İçki..."
Devam ediyor ve "...millî ve dinî değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün
değildir" diyor. Yılbaşı için bu genelge çıkıyor. Ben merak ediyorum. 2
Temmuz 1993'te 37 kişi Sivas'ta yakıldı; Diyanet İşleri bu konuda bir cümle
açıklama yaptı mı diye soruyorum.
Hemen ikinci soruma
geçiyorum: Personel ihtiyacı olduğunu söylüyor Sayın Bakan. Benim elimde yazılı
soru önergelerine verilmiş bir cevapta, işte "Diyanet İşlerinden başka
bakanlıklara giden 909" demiş kendisi; yalnız Millî Eğitim Bakanlığına
giden 735 kişi var. Gerçekten gereksinimi varsa, Diyanet İşleri Başkanlığından
bunca kişinin başka bakanlıklara olur verilmesi nedendir?
Başka sorularım da vardı;
ama, süreyi arkadaşlarımıza bırakmak için kesiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Sayın Gülçiçek, buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakanım Mehmet
Aydın'a iki sorum olacak.
Sayın Bakanım, 29
Kasımda, bir gazetemizde, gizli Anayasada en kritik madde olarak, Alevilik ve
mezhepler tehlikeli olarak görülmektedir. Bunu basından öğreniyoruz.
Yine, basınımızda ifade
ediliyor ki, patrikhane tehdit olmaktan çıkmıştır; Dışişleri Bakanımız, Millî
Güvenlik Kuruluna yazdığı bir yazıda, ruhban okulunun tehdit olarak görülmesine
son verilmesini öneren bir mektup göndermiştir. Yani, ne oldu da bu tehdit
olmaktan çıktı? Bu birincisi.
İkincisi: Mezhepler
içinde Aleviliğe, Alevi yurttaşlarımıza bu haksızlığı, bu zan altında kalmayı
nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda yanıtınızı bekliyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın Kılıç?.. Yok.
Sayın Güyüldar?.. Yok.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sorum Sayın Kürşad Tüzmen Bakanıma olacak.
Soruyorum. Efendim,
otomotiv sektöründe ciddî pay sahibi olan bir üretici firmayla ilgili olarak,
ithal ettiği yedek parçaları Türk Standartları onayı olmadan gümrükten
geçirdiği, bu olayla ilgili 20 000 adet ithalat belgesinin incelenmesinin
savsaklandığı ve sürüncemede bırakıldığı yolunda kamuoyuna yansıyan bilgi ve
suçlamalar söz konusu. Bu iddialar, tarafımdan, 5 ayrı soru önergesine konu
yapıldı. Bu önergelerin ayrıntılarına girmeyeceğim, sadece bir konuyla sınırlı
olarak sorumu yönelteceğim.
Bu kaçakçılığı, olayın
seyrini ve teknik boyutlarını bilen bir kişinin ihbarı üzerine, çıkan bu olay
üzerine, ihbar üzerine soruşturma başlatıldığını biliyoruz. Bu gelişme üzerine,
ihbarı yapan ve olayın ortaya çıkmasına yol açan bu kişinin can güvenliğinin
korunamadığı ve hayatının tehlikede olduğu yolundaki bilgilerin doğru olup
olmadığını sordum. Bu kişiye, 4926 sayılı Yasanın 16 ncı maddesindeki hükme
rağmen, neden yeni kimlik verilmediğini sormuştum.
İlginçtir, sanki bu
sorular sorulmamış gibi, Sayın Bakan, 12 Kasım 2004 tarihli cevabında, bir
taraftan "isminin saklı tutulmasını isteyen muhbir" demiş, devamında
ise bu kişinin ismini açıklamıştır. Sayın Bakanın özel bir kasıtla bu
açıklamayı yaptığını elbette iddia etmiyorum.
Bu açıklamalar ışığında
sorumu soruyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Kart, süre
tamamlanmıştır; sorunuzu sorar mısınız...
ATİLLA KART (Konya) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Soruyu soruyorum: İhbarı
yapan ve olayın ortaya çıkmasına yol açan kişinin can güvenliğinin sağlanması
yolunda ne gibi tedbirler alınmıştır? Adı geçenin aile bireylerinin can
güvenliği teminat altında mıdır? Bu kişiye, ilgili mevzuat gereğince başvuruda
bulunmasına rağmen neden yeni kimlik verilmemiştir, verilmekten
kaçınılmaktadır? Sayın Bakan, adı geçen kişinin kimlik bilgilerini kasten
açıklamayacağına göre, bu açıklamayı hangi gerekçeyle yapmıştır? Bu konuda
kendisine bilgi veren ve bu kişinin kimlik bilgilerini kamuoyuna açıklayan, bu
bilgilerin sızdırılmasına yol açan ilgili bürokratlar hakkında yasal ve idarî
süreç başlatılmış mıdır? Bu konudaki gelişmeler nedir Sayın Bakan?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Buyurun Sayın Tüzmen.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Şimdi, 3'er dakika veya 3,5-4 dakika olarak cevap
vereceğiz. Onun için, ben, bu soruya, Sayın Kart'ın sorusuna cevap vereyim.
Şimdi, defalarca, tabiî,
yazışmalar yapıldı; ama, biz, en son gönderdiğimiz yazıda, özellikle bu firma
hakkında ihbarda bulunan kişiye ilişkin soru önergesinde, bir nüshasını
kendisine zaten gönderdik, cevabımızı da gönderdik.
Şimdi, burada, söz konusu
şahsın sürekli takip edildiği, taciz edildiği konusunda Bakanlığa, Gümrük
Müsteşarlığına herhangi bir bilgi ve belge gelmedi açık söylemek gerekirse. Söz
konusu kişinin, yeni kimlik ve pasaport verilmesi yönünde de herhangi bir
talebi yok. Yani, burada, ihbarda bulunan kişi/kişilerin kimlik bilgilerini
belli etmeye yarayan bilgi ve belgelerin basına ve kamuoyuna sızdırılması söz
konusu olmadığı gibi, yalnızca, siz Sayın Milletvekiline, ilgi A'da, daha önce
göndermiş olduğunuz bu yazılarla ilgili olarak, (7/3872) esas numaralı yazılı
soru önergesine istinaden Meclis Başkanlığına bilgi verildi ve bu bilgi sadece
size verildi. Yalnızca, incelemesi ve soruşturması devam eden olayla ve
iddialarla ilgili olarak, burada sadece sizin bilgilenmeniz amaçlandı; basının
ve kamuoyunun bilgilenmesi yönünde herhangi bir amaç güdülmedi.
Diğer taraftan, yine aynı
şekilde, bu firmayla ilgili denetim ve diğer iddialarla ilgili görev yapmayan
kamu personeline ilişkin bir önerge daha göndermiştiniz, hatırlarsanız ona da
cevap vermiştik ve Gümrük Müsteşarlığı denetim elemanlarınca bu iş etraflıca
soruşturuluyor. Soruşturma şu anda devam ediyor. Yani, üretici firmanın
birtakım kamu görevlileri tarafından himaye edilmesi de hiçbir zaman söz konusu
değil. Ayrıca, bu şahsın da herhangi bir şekilde kimlik, pasaport verilmesi
veya taciz edildiği yolunda herhangi bir bilgi de bizim tarafımıza ulaşmadı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Akşit.
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Ben de, öncelikle Saray Rehabilitasyon Merkezindeki olayla
başlamak istiyorum.
Bu olay, spesifik bir
olaydır ve tamamen orada çalışan bir personelin basını bilgilendirmesi ve bu
işin organize edilmesiyle duyum alınmıştır. Sizlerin de bildiği gibi, buradaki
çocuklar özürlü çocuklardır ve çoğu zihinsel özürlüdür. Bunlardan üç kızın
kurumdan kaçma gayretleri karşısında, güvenliklerini sağlamak adına, oradaki
yöneticinin bunları bir odaya koymasıyla gerçekleşmiştir. Bunun üzerine de
soruşturma başlatılmıştır. Tasvip edilebilecek bir olay tabiî ki değildir;
ancak, basına yansıtılış şekli ve oraya giden basın mensuplarının ve
milletvekillerinin bunu sunuş şekli, sanki bir işkence olarak lanse edilmiştir
ki, böyle bir şey yoktur. Soruşturma neticesinde de bu noktaya varılmıştır.
Yine bir başka konu
-Sayın Türkmen'in sorusuydu- 3413 sayılı Yasa gereği, bizim yurtlardan yetişen
çocuklara ilişkin işe yerleştirmenin neden az olduğuyla ilgiliydi. Haklı Sayın
Türkmen; çünkü, biz de istiyoruz ki, buradan çıkan çocuklarımız daha fazla iş
sahibi olsun; ancak, bunun en önemli nedeni, kamuya personel alımında son
yıllarda azalma olmasıdır; bundan kaynaklanmaktadır. Ancak, 2005 yılı Bütçe
Kanunu Tasarısıyla, bu sorun kısmen aşılabilecektir; çünkü, bu çocuklar, kamuya
ayrılan 48 000 kadronun dışında tutulmuşlardır ve Maliye Bakanlığından bizim bu
konuda bir talebimiz vardı, bunun karşılığında bu düzenleme yapılmıştır.
İnanıyorum ki, bu önümüzdeki dönemde bu sayı biraz daha artacaktır.
Yine, Sayın Osman
Özcan'ın sorusu, bu ilköğretim okullarına, yani, YBO'lara yerleştirilen çocuk
sayısı hakkındaydı. 2004 yılında, yuvalardan 42, yetiştirme yurtlarından da 651
çocuk, yani, toplam 693 çocuk YBO'lara yerleştirilmiştir. Bu konudaki bilgiyi
de arz etmek istiyorum.
Ayrıca, sokak
çocuklarıyla ilgili bir soru oldu zannediyorum. Bu sokak çocuklarına ilişkin
olarak da, bizim 42 çocuk ve gençlik merkezimizde, çocuk ve gençlerin
rehabilitasyonu, okula yönlendirilmeleri, aileye kazandırılmaları ve işe
yerleştirilmeleri konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Bugüne kadar 40 205
çocuğa ulaşılmıştır ve son iki yılda ise, 42 çocuk ve gençlik merkezimizde 16
333 çocuğumuza ulaşılmış; bunlardan 5 569'u ailelerinin yanına döndürülmüş, 1
767'si okula başlatılmış, 334'ü işe yerleştirilmiş, 3 822'si ise aynî, nakdî yardımla
desteklenmiştir.
Ayrıca, sokak çocukları
konusunda, bildiğiniz gibi, Meclisimizde oluşturulan bir komisyon vardır ve
ayrıca, hükümet olarak da, bakanlıklardan oluşan beşli bir komisyon
oluşturulmuştur. Bizim Bakanlığımız başkanlığında, Millî Eğitim Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığıyla birlikte, koordineli
bir çalışma yapılmaktadır ve işin gerek sağlık, eğitim boyutu gerek İçişleri
Bakanlığı açısından güvenlik ve Adalet Bakanlığı açısından yasal düzenlemeler
boyutu ve tabiî ki, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı olduğu
Bakanlık olarak bizim koordinasyonumuzda, sokak çocuklarıyla mücadele ve bu
çocukların sokaktan korunması -çünkü, olay iki boyutludur, hem toplumun
korunması- hem çocukların korunması yönünde çalışmalar yapılmaktadır ve etkin
neticelere ulaşacağımıza inanıyorum.
Ben, çok daha fazla
vaktinizi almamak nedeniyle, saygılar sunuyorum; sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Efendim, ben de saygılarımı sunuyorum.
İlk soru: Nasıl bir
Diyanet devraldınız kalite ve kantite yönünden ve bugün ne duruma geldi? Tabiî,
bu soruya, kendimle çelişkiye düşerek cevap vermek istemem. Yani, bu konuda,
elimizde yeteri kadar güvenilir bilgi yok. Zannediyorum, güvenilir bilgi temin
etmek o kadar kolay da değil. Yani, Diyanetin yakın tarihini kalite itibariyle
ölçmek son derece zor. Kantite kolay da, ne kadar insan, ne kadar personel var;
ama, kalitesi itibariyle bir ölçü ortaya koymak kolay değil; ama, konuşmamda da
söyledim, elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.
Diyanet İşleri
Başkanlığında kalite demek, bilgi ve hizmet demektir, bilgiye göre hizmet
demektir. Ona göre eğitim öğretim faaliyetlerimiz var, eğitim kurumlarımız var.
Bunların bir kısmını akademik düzeye çıkarmak üzereyiz, hatta, bir kısmının adı
eğitim merkezi olarak kaldı; ama, içi, niteliği akademik bir hüviyete kavuştu.
Artık, Avrupa'ya, Avrupa'nın sorunlarını, Avrupa'daki hizmetin çerçevesini
düşünerek insan yetiştirmeye başladık. Devam edegelen gelen iyi şeyler vardı;
biz bunu daha iyiye, daha güzele götürmeye çalışıyoruz.
Açık ne zaman kapanacak?
Açığın bir kısmı, Sayın Maliye Bakanının göstereceği teveccühle kapanacak;
çünkü, şu anda, boş olan, 13 712 caminin kadrosu var; ama, bütçe imkânlarından
dolayı atama yapamıyoruz; dolayısıyla, görevli yok. Ayrıca, kadrosu olmayan
cami sayısı da aşağı yukarı 10 000 civarında, 9 800 küsur, toplam 23 542
ihtiyaç görünüyor. Bu ihtiyacın bir kısmının giderilmesi, en azından, camilere
kadro verip de, hiç değilse onun Diyanetle bağlantısını sağlamak, ama, bütçe
imkânı elverdiği zaman oraya atama yapmak, bence, aslında, bizim, birbuçuk sene
önce huzurunuza getirdiğimiz ve geniş tartışmalara sebep olan konuydu. O konuda
içimde bir burukluğun olduğunu, bir incinmenin olduğunu da ifade etmek
istiyorum; çünkü, maksat, kadro sayısını şişirmek veya artırmak değil, ortada
ihtiyaç varsa, bu ihtiyacı devlet kurumları, Diyanetin dışındaki devlet
kurumları da tespit ve tayin etmişse, bu bilgiyi ve bu ihtiyacı sizin
huzurunuza çıkarmaktı; ama, orada yanlış anlaşıldık, orada, yine, siyaset,
zannediyorum, önplanda uğradı ve hâlâ Mecliste bekliyor. El ele verin lütfen
muhalefet ile iktidar, milletvekillerimiz el ele versinler, yukarıda bekleyen o
kadro talebi aşağıya gelsin; gelse de zaten şu anda -o gün de söyledik- atama
imkânımız bütçe sıkıntılarından dolayı yoktur; ama, hiç değilse bu
camilerimizin, vatandaşımız bilsin ki, onun kadroları vardır, kadrosu vardır.
Diğer bir konu örtünme
konusuydu. Örtünme konusu, zaten, Diyanet İşleri Başkanlığına her fırsat
düştüğünde, kendisine her soru sorulduğunda, bunun din içi bir mesele olduğunu,
bunun dinde yerinin olduğunu zaten söylemiştir. 1980'lerde -tam tarihini
hatırlamıyorum, arkadaşlar da hatırlamıyorlar- fetva niteliğinde, bunun dinî
niteliğini ifade eden bir fetva niteliğinde bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma
hâlâ Diyanetin uygulaması içindedir; yani, sorulduğu zaman uygulaması
içindedir. Dolayısıyla "o konunun dinle ilgisi yoktur" şeklindeki herhangi
bir şeyi Diyanet bugüne kadar söylememiştir, söylemez de zaten.
Hutbe konusu; konuşmamda
da söyledim, bazı sosyal konulara da temas etmek durumu ortaya çıkıyor. Benim
elimde, hutbeyi açıkçası kendim görmedim; ama, basındaki yansımalarını ben de biliyorum,
Diyanet İşleri Bakanlığı onunla ilgili olarak bir açıklama yapmış, evvela basın
açıklaması yapmış. Bu basın açıklamasında hutbelerin nasıl hazırlandığını
söylüyor; bir komisyon tarafından hazırlanıyor ve bunlara Din İşleri Yüksek
Kurulu tarafından son şekil veriliyor. Diyanetin başka kurumlarının,
birimlerinin müdahale hakkı yoktur. Yasa gereği, son sözü Din İşleri Yüksek
Kurulu söyler ve Din İşleri Yüksek Kurulu bağımsız bir kuruldur.
Aynı zamanda, burada yine
ifade edilen -onu tekrar etmek durumundayız- şudur: Yılbaşı, geçen sene
Başkanlığımıza yapılan ve web sayfamızda da bulunan açıklamada da ifade
edildiği gibi, değişik kültürleri bir araya getiren, evrensel nitelikte bir
olgudur. Her ülkenin, kendine özgü eğlence biçimiyle bunu kutlaması doğaldır.
Eğlence ve kutlamanın bizzat kendisi olumlu veya olumsuz bir değer taşımadığı
için, hutbede eğlence olgusuna değil, bu olguyla ilgili uygulamada görülen bazı
yanlışlıklara işaret edilmiş; israf, vesaire gibi dinimizin uygun görmediği
davranışlarla yılbaşı kutlamasının, davranışlarla birlikte böyle bir kutlamanın
yapılmaması gerektiği üzerinde durulmuştur. Yani, arkadaşlar, tekrar ediyorum:
Diyanete ne zaman sorarsanız sorun, dindeki helaller helaldir, dindeki haramlar
haramdır; bu, size, aynıyla, her zaman, kıyamete kadar böyle bildirilir. Dinin
özü, özelliği de zaten budur.
Nakil meselesine gelince,
Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum; çünkü, bu da çok yanlış anlaşılan bir konu.
Diyanet İşleri Başkanlığı, tam rakam vermeyeyim, zannediyorum on onbir sene
dışarıya hiçbir nakil imkânı bulamadı. Sebepleri malumdur, onun üzerinde
durmayayım, onu açmayayım; ama, insanlar, anayasal haklarını kullanamaz
oldular. Normal olarak müracaat ediyor, nakil için ciddî gerekçeleri var, nakil
için mahkeme kararı var; ama, bu kararlar uygulanmamıştır, Diyanet İşlerinden
aman ha başka bir kuruma kimse gitmesin diye. Sebeplerini anlatmama gerek yok;
çünkü, sorunun cevabı, sebebi hepimizce malum.
Ben geldiğim zaman,
beklemekte olan mahkeme kararları
vardı. 30 hanelik bir köyümüzde, 30 yaşındaki bir delikanlı veteriner
fakültesini bitirmiş, iktisat fakültesini bitirenler var, işletme fakültesini
bitirenler var, başka fakülteleri bitirenler var ve bunlar, kendilerine göre
yeni bir işe müracaat etmişler, kabul edilmiş.
BAŞKAN- Sayın Bakan, süre
tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir)- Bu cümleyi bitireyim o zaman; bunun süreye girdiğini
düşünmediğim için...
O yönüyle de, bu, hukukun
uygulanması gereği olarak, bu dediğimiz arkadaşların nakline müsaade
edilmiştir. Elimden gelse, adil davranmak durumunda kalmasaydım, Diyanetten bir
tek kişinin ayrılmasını istemezdim.
Öbür sorulara yazılı
cevap vereceğiz, gerekirse.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, sırasıyla, üçüncü
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Gümrük Müsteşarlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 198.781.770
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 135.180
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.931.050
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 201.848.000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 137
190 305 750 000
- Toplam Harcama : 122 935 609 750 000
- İptal Edilen Ödenek : 15 004 706 700 000
- Ödenek Dışı Harcama : 2 139 958 500 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 1
389 947 800 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 14 662 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 335
918 460
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD Açıklama YTL
02 Vergi Dışı Gelirler 99 989 697
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 10 303
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 250 580 460
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 262
775 289 900 000
- Toplam Harcama : 240 279 050 550 000
- İptal Edilen Ödenek : 18 459 475 150 000
- Ödenek Dışı Harcama : 955 086 600 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 4
991 850 800 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 229 993 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 228 311
856 800 000
BAŞKAN - (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 16.999.073
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 679.423
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 215.607
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.107.857.897
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 289.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 873
106 500 000 000
- Toplam Harcama : 862 010 233 100 000
- İptal Edilen Ödenek : 13 172 330 200 000
- Ödenek Dışı Harcama : 2 076 063 300 000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Gümrük
Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve
Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri,
ikinci ve üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
bugünkü programlarda yer alan bütçelerin görüşmeleri tamamlanmıştır. Programa
göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık
2004 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.12