BIM 2 4 2005-01-11T12:25:00Z 2005-01-11T12:25:00Z 83 54409 310134 TBMM 2584 620 380866 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT: 70

 

36 ncı Birleşim

21 Aralık 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/234)

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/720)

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/723)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit'e bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almalarından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/721)

5.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almalarından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/722)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)

A) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, 3 Kasım seçimlerinden bugüne kaçak elektrik kullanan sanayicilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3959)

2.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, ASKİ'nin bozuk su sayaçları nedeniyle abonelerden tahsil ettiği fazla ücrete ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4021)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı stadların ruhsat ve izinlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4111)

4.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası İstanbul Hasanpaşa Şubesinde hayali Hazine Bonosu satışı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/4134)

5.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT tarafından kurum dışında yaptırılan programlara ve ödenen ücrete ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4157)

6.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığının ve bağlı bazı kurumların müsteşar, başkan ve genel müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4163)

7.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığına ve bağlı bazı kurumların başkan ve genel müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4168)

8.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bakanlığına ve bağlı bazı kurumların başkan ve genel müdürlerinin aylık gelirlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4170)

9.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, TRT'de bazı yöneticilerin kurum araçlarını özel işleri için kullandıkları iddiasına,

- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TRT Genel Müdürünün sadece oruç tutan personelle bayramlaştığı iddiasına,

- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT arşivinde bulunan bir dizinin yeniden çektirildiği iddialarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4197, 4198, 4199)

10.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, TÜBİTAK Başkanı ve Bilim kurulu üyelerinin atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4214)

11.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Spor Toto Teşkilât Müdürlüğünün 2001 yılında yaptığı bir ihaleye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4242)

12.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, belediyelerin borçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4263)

13.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Mercedes Benz Türk AŞ. hakkında ihbarda bulunan kişiye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4276)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturumlar

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için müzakere tarihi alması nedeniyle, emeği geçenleri kutlayan; Musul yakınlarında şehit edilen beş güvenlik görevlimizin yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.

Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle,

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de meselenin anlaşılması bakımından,

Bir açıklamada bulundu.

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Başkan

 

 

Mehmet Daniş

 

Ahmet Küçük

 

Çanakkale

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

23.12.2004 Perşembe günü görüşülecek olan Çevre ve Orman Bakanlığı Bütçesi ile 24.12.2004 Cuma günü görüşülecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bütçelerinin karşılıklı olarak yerlerinin değiştirildiğine ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.

2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878, 3/669; 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam olunarak;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 21 Aralık 2004 Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.58'de son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Ahmet Küçük

 

Kırklareli

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                           No. : 47

II. - GELEN KÂĞITLAR

21 Aralık 2004 Salı

Raporlar

 

1.-      Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 10/A Maddesine Bir Fıkra İlave Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/186) (S. Sayısı: 719) (Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)

2.-           Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 3067 Sayılı Kalkınma Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğün Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/235) (S. Sayısı: 720) (Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)

3.-         Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin; Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721) (Dağıtma tarihi: 21.12.2004) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3995)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, İLKSAN ile ilgili bazı iddialara ve 5043 sayılı Kanuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3996)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Lozan Antlaşmasının bir maddesinin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4010)

4.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AŞTİ'de taşıyıcılık işlerini yürüten firmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4014)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Vatikan'ın yayımladığı bir resmi belgedeki Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4015)

6.- İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, Trabzon Havalimanının Irak'ta lojistik destek amacıyla kullanıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4016)

7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, dalkavuklarla ilgili olarak basında yer alan açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4042)

8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı firmalarca Başbakanlığa hediye edilen Mercedes ve Hyundai araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4043)

9.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Maliye ve Millî Eğitim bakanlıkları arasında okul-aile birlikleri ile ilgili olarak imzalanan protokole ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4045)

10.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, THY'ye uçak alımları karşılığında yabancı bir firmadan hediye talep edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4046)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kıbrıs'ta soykırıma maruz kalan Türk köylerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4066)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Yaser Arafat'ın tedavi için Türkiye ile bir teması olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4067)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kerkük'teki gelişmeler konusunda TBMM'ye bir tezkere sunulup sunulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4068)

14.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, MİT'in istihbaratta faydalandığı kişilerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4069)

15.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, Avrupa Birliği Anayasası ve ilerleme raporu Türkçe metinlerinin milletvekillerine dağıtılıp dağıtılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4071)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

21 Aralık 2004 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/234)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 7, 10 ve 25 inci sıralarında yer alan (6/672, 679 ve 701) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                 Atilla Başoğlu

                                                                              Adana

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/720)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 27 Kasım - 1 Aralık 2004 tarihleri arasında Cezayir'e ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

Liste:

Atilla Başoğlu                   (Adana)

M. Necati Çetinkaya   (Elazığ)

Abdullah Veli Seyda          (Şırnak)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/723)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 15.12.2004 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

"Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, hastalığı nedeniyle 3.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Ordu Milletvekili Hamit Taşçı, hastalığı nedeniyle 8.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, hastalığı nedeniyle 27.11.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, milletvekillerine ödenek ve yolluğun verilmesi için iki tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit'e bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almasından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/721)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki ayan fazla izin alan Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit'e İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 8.12.2004 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almasından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/722)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 8.12.2004 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.

İkinci turda Başbakanlık, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (x)

A) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yeniden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

İkinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına; İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Şanlıurfa Milletvekili Faruk Bayrak, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Karabük Milletvekili Ali Öğüten; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu; şahısları adına; lehinde, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde; Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik.

İlk söz, Ak Parti Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Burhan Kuzu'ya aittir.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Başbakanlık bütçesi üzerinde konuşmak üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Başbakanlık kurumu üzerinde biraz tahlil yapmak istiyorum.

Başbakanlık, malumunuz, Osmanlı'da sadrazam kurumundan gelme bir müessese. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğunda bu kuruma yer verilmediğini biliyoruz. Kuvvetler birliği sebebiyle, Meclis Başkanı, aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı olarak görev yapmaktadır.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, 1920'de 2 Mayıstan itibaren, cumhurbaşkanının başvekili atayacağı belirtiliyor ve ilk kez, 20 Mayıs 1933'ten itibaren de Başvekâlet Teşkilat Yasası çıkıyor. Bu kurum ilk kurulduğunda 7 ünite ve 34 personelle çalışıyor; 1983'ten itibaren 24 üniteye çıkıyor, 970 personel çalışıyor. Tabiî, daha sonra, zaman içerisinde öyle bir hale geliyor ki bu kurum, âdeta bir başbakanlıklar bakanlığı diyebileceğimiz ya da bakanlıklar bakanlığı diyebileceğimiz bir yapıya bürünüyor. Tabiî, bunun temelinde, sadece başbakanlık kurumunun işlerinin artması değil, özellikle sus payı türünden, gönül alma babından koalisyon dönemlerinde birçok kişiye bakanlık dağıtılmasıyla alakalı bir mesele vardır. Tek kurum, iki kurumun bağlı olduğu birtakım bakanlıklarla sayı 38'e kadar çıkmıştır.

Bu yapılanmaya ilk defa 58 inci ve 59 uncu hükümetler döneminde, yani AK Parti Hükümeti döneminde müdahale edilmiştir; bakanlık sayısı 36'dan 23'e indirilmiş; ayrıca, koalisyon dönemindeki o birçok bağlı kurumlar da ilgili yerlerine dönmek suretiyle, artık, başbakanlık gerçek fonksiyonunu, yani koordine dediğimiz görevini yapar konuma doğru götürülmüştür.

Tüm bu küçülmelere rağmen -bir şeyin altını çizmek istiyorum- 1982 Anayasası güçlendirilmiş başbakanlık modelini getirmiştir ve böylece, bakanları, başbakana karşı sorumlu hale koymuştur; adeta siyasî amiri konumundadır; yani, başbakan, bakanların siyasî amiri konumundadır; isterse bir bakanın görevden alınması konusunda cumhurbaşkanından talepte bulunabilir.

Bu yapılanma, idarî hukukundaki hiyerarşik bağ anlamına gelmez; yani, bir amirin memur üzerindeki etkisi kadar, o anlamdaki bir yapılanma değil; ama, yine de, bahsettiğim gibi, siyasî amir konumundadır; hatta, bunu şöyle ifade edebiliyoruz: Hiyerarşik amir olmamakla beraber en üst amir ifadesi kullanmıyor. Bu da, Başbakanlık Teşkilat Yasasında yer alan ifade. Belki şöyle denilebilir: Başbakan, eşitler arasında birinci konuma getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, aslında, Başbakanlığın bu gücü parlamenter modelden kaynaklanıyor. Buradan da biraz farklı bir alana doğru geçmek istiyorum. Şimdi, parlamenter model, bilindiği gibi, İngiltere'de doğmuş olan bir sistemdir. Zaman içerisinde, Başbakanlık kurumu, sistemin mihenk taşı haline gelmiştir. Tabiî, bunun nedeni, basın ve diğer birçok kurum ve kuruluşların, hükümetle ilgili her alandaki sorunları başbakana yöneltmiş olmaları ve işin büyük bir bölümüne, sorumluluk kısmına göğüs gerer duruma getirilmiş olması.

Tabiî, sorumluluk üstlenen başbakan, aynı zamanda yetkilendirilmiş bir başbakan durumuna gelmiştir ve zaman içerisinde öyle hale gelmiş ki, başbakanlar bu modelin bir numaralı ismi olmuş ve başkanlık adı da bunların soyadına göre verilmiştir. Ne demektir bu; mesela, İnönü Hükümeti diyoruz, Menderes Hükümeti diyoruz, Demirel Hükümeti, Özal, Çiller, Yılmaz, Erbakan, Ecevit Hükümeti diyoruz; hatta, ararejimlere döndüğünüz zaman, Erim, Talu, Ulusu Hükümeti diyorsunuz.

Fakat, bir şey dikkatimi çekti; bunu beraber tahlil etmek isterim. Mesela, 58 ve 59 uncu hükümet, şimdiki hükümet dönemlerinde, artık, soyada göre isimlendirme unutuluyor toplumda; mesela, Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, Abdullah Gül Hükümeti diyorlar. Zannediyorum, bunun temelinde halka biraz daha yakınlık, biraz kendinden bilme gibi bir fark mı var diye düşünüyorum. Bu da benim şahsî kanaatim ya da bu alanda belki bir değişim Türkiye'de yaşanıyor.

1982 Anayasası bununla kalmamış, bir taraftan başbakanı kuvvetlendirmiş; ama, olmaması gereken bir işi de yapmış; o da, yürütme organının başı olarak cumhurbaşkanına parlamenter modelde olmayacak yetkiler vermiş ve cumhurbaşkanını sorumlu kılmadığı halde yetkili kılmış. Oysa, bilindiği gibi, bir modelde şayet -tabiî, demokratik modeli kastediyorum- sorumlu olan biri varsa, o, yetkilidir, yetki vermediğin şahsa sorumluluk da veremezsin; ama, bizdeki yapılanmaya baktığımız zaman -dünyada olmayan bir yapılanmadır bu- hem yetki veriyorsun hem de sorumlu tutmuyorsun. Bunun izahını yapmak mümkün değildir.

Tabiî, bununla da kalmamış Anayasa -Sayın cumhurbaşkanı, belki, bunu çok sık kullanmıyor ama- cumhurbaşkanına şöyle bir yetki vermiş: Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek. Bu, aslında, tipik bir yarı başkanlık modelindeki, Fransız Anayasasının 5 inci maddesinin tıpkı aktarılmasıdır. Oraya baktığımız zaman, orada da -Fransız Anayasasından bahsediyorum- "Cumhurbaşkanı, anayasaya itaat ve saygıya göz kulak olur" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bilelim ki, Fransa'da De Gaulle bu maddeyi çok sık kullanmıştır; ama, şunu da bilmeniz lazım ki, Fransa'da cumhurbaşkanları halk tarafından seçilmektedir; yani, kullanmasının temelinde, halktan aldığı güç yatmaktadır. Şu halde, Türkiye'de, evvela, birinci planda bu yetki dağılımındaki yanlışlığı gidermemiz lazım. Bunu gidermede birkaç yöntem var; birisi, parlamenter modelin ıslahı çalışması olabilir. Benim şahsî kanaatim, bu ıslah olacak bir yapılanma değildir; ama, yine de, eğer, iyi niyetli oturulursa, belki cumhurbaşkanının yetkilerini, bir anlamda parlamenter model, 61'de olduğu gibi, o modele doğru çekmek olabilir ya da bir adım daha ileri giderek, yarı başkanlık, başkanlık modellerine geçilebilir.

Şimdi, elimizdeki model, parlamenter sistem, bize hangi güvenceyi veriyor; deniliyor ki, eşitlik denge sistemidir bu model. İlk etapta öyle gibi gözüküyor. Nedir eşitlik denge; hükümet ve onun başı olan cumhurbaşkanı, gerektiği zaman, parlamentoyu fesheder; parlamento da, gerektiğinde, bir bakan ya da başbakanı ya da hükümeti düşürebilir. Şimdi size soruyorum: Hangi parlamenter modelde bugüne kadar bakan ya da başbakan düşürülebilmiştir?! Bunun sayısı oldukça az, yok denecek kadar azdır. Bunun sebebi, hükümet ile parlamento çoğunluğunun aynı yönde bulunmuş olmasıdır. Hani, Anadoludaki, hepimizin bildiği gibi "oğlan bizim, kız bizim" meselesidir aslında bu iş. Şimdi, bir defa, eşitlik ilkesi, denge ilkesi çalışmıyor.

Pekala, hadisenin başka bir boyutu var; mesela, şu anda milletvekillerimiz -belki başka işleri var; onu bilemem ama- neden acaba, parlamenter modellerde Parlamentoya fazla gelmek istemezler, kulisi tercih ederler; hiç bunu düşündük mü biz acaba? Bunun temelinde yatan gerçek faktör bilesiniz ki değerli arkadaşlar, bu modellerde milletvekilinin yetkisinin, katkısının neredeyse yok denecek kadar az olmasıdır. Neye katkısının az olmasıdır; yasama faaliyetine katkısının az olmasıdır. Halbuki aslî fonksiyonunun bu olması lazım. Komisyonlarda olsun, Genel Kurulda olsun, muhalefetten gelen önergelere sıcak bakılmaz, kendi partisinden gelen önergelere sıcak bakılmaz, bakanın katılmadığı bir önergenin geçme şansı neredeyse yok denecek kadar azdır; ama, bunu söylerken şunu da belirtmemiz lazım, parlamenter rejim başka türlü çalışamaz.  Ya buna bir şekilde birlikte razı gelip devam edeceğiz ya da aktif hale gelmek istiyorsak, o zaman, bizi gerçek anlamda aktif kılan başkanlık modeli gibi birtakım  başka modellere geçmemiz lazım.

Şimdi, sanmayın ki, sadece bizde böyle; İngiltere'de de bu iş böyle, Almanya'da da bu iş böyle, İtalya'da da bu iş böyle. Parlamenter rejim nerede var... Çünkü, sonuç itibariyle hastalık ondan kaynaklanıyor. İngiliz Parlamenter Taleyran'ın bir sözünü nakledeyim: "Bugüne kadar Parlamentoda çok  nutuklar dinledim. Bunların birçoğu benim kanaatimi değiştirdi; ama, hiçbiri oyumu değiştirmedi." Çok net, doğal, güzel bir sözdür bu. Bu, bir itiraftır ve doğru bir itiraftır.

Kanun yapma konusunda, şu ana kadar geçen parlamenter modellerdeki oranları tespit ettim; yüzde 98'i hükümetten geldiği şekliyle geçip giden tasarılardır; kalan yüzde 1-2'si belki teklif şeklinde olur; onu da, hükümetler, kendi yapmak istemedikleri bazı teklifleri milletvekillerine verdirirler. Böyle bir yol da çalışabilir.

Şimdi, bakın, Parlamentoya yasayı getiren hükümet, tatbik eden hükümet. Bütçeyi görüşüyoruz; hazırlayan hükümet, uygulayan hükümet; yani, hem yasama faaliyeti onun elinde hem de bütçe onun elinde. Peki, şimdi soruyorum, kuvvetler ayrılığı nerede o zaman bu Anayasada söyler misiniz; uygulamada böyle bir şey var mı; böyle bir şey yok. Bunları niçin söylüyorum; zannediliyor ki, Amerika'daki başkanlık modeli ya da benzeri bir modelde çok daha yetkili. İddia ediyorum -zamanla bunu birlikte de konuşabiliriz- parlamenter modeldeki başbakan, Amerikan Başkanından en az iki kat daha yetkilidir. Bunu net olarak söyleyeyim.

Şimdi, geçen dönemde, 2001'de, hatırlarsınız, buraya bir danışman geldi, başkan danışmanı. Burada, bu kürsüdeki konuşmasında -eski hükümet dönemlerinde- dediği şu: "Bizim hükümetin adı yanlış konulmuş; başkanlık değil, kongre; yani, parlamentonun hükümeti anlamına gelir esasen; çünkü, yetkili olan odur. Kuruş harcayamaz hükümet parlamentonun izni olmadan." Hükümetler malum, orada güçler tamamen ayrılmıştır, bir tarafta yürütme bir tarafta yasama. Evet, Başkan yetkili. Neyle yetkili; sırf yürütmede yetkili, o kadar.

Yani, hakikaten, zaman zaman, başkanlar, Amerika'da bir ülkeye yardım sözü verdiklerinde "parlamentoya götüreceğim" der. İşte, o ülkenin vatandaş ya da siyasileri "yine yan çizmeye başladı" gibi laflar ederler. Adam doğrusunu söylüyor, hakikaten, Kongreden geçiremeyebilir onu. Yani, biz, başka mantıkla baktığımız zaman, Başbakan isteyecek de Parlamentodan geçmeyecek; böyle bir şey düşünülemeyeceği için, oradaki model de böyle zannediyoruz ve orada dikkat edin, mesela en son Irak olaylarında yaşandı, Kerry ve arkadaşları Başkan Bush'un Irak'a müdahalesine "evet" dediği halde, kendi partisinden birçok vekil "hayır" diyebilmiştir. Nedir peki bunun altında yatan düşünce?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuzu, 45 dakikalık süreyi 4'e bölmek suretiyle fazla süre verdik. 1 dakikalık süre içerisinde sözlerinizi tamamlayabilirseniz sevinirim.

Buyurun.

BURHAN KUZU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

O zaman son sözüm -son söz derken, kürsüdeki son sözüm, yanlış anlaşılmasın- şu olsun: Şimdi, Türkiye'de koalisyonlar döneminde başbakanların fonksiyonları da dağınık bir vaziyete geliyor. Dönüşümlü başbakanlık gibi, böyle birtakım farklı, benim hiç alışık olmadığım, havsalamın almadığı modeller bulunmaya çalışılıyor, sorumluluk dağılıyor, Türkiye'yi kimin yönettiği belli olmuyor, filan filan...

Sayın Başkanım, bir rakam vererek konuşmamı tamamlayayım. Şimdi, cumhuriyetimiz 81 inci yılında. Bakın, bunu vereyim ve bunun üzerinde hep beraber düşünelim. 81 inci yılındayız, 59 uncu hükümet var. 59'u çarpalım 4'le -hükümetlerin ortalama dört yıl ömrü olduğunu düşünün, olması gereken ömrünü söylüyorum- 236 yapar. Ne demektir biliyor musunuz bu; normalde cumhuriyetin 81 inci yılında kurduğumuz 59 uncu hükümetin, esasen cumhuriyetin 236 ncı yılında kurulması gerekiyordu; konu bu kadar basit ve nettir.

Bunları düşünerek tekrar bir gözden geçirelim. Muhalefet partimize samimi olarak bir şeyim var; yüzde 65-yüzde 35 gibi, eskiden beri yapılan klasik sağ-sol ayırımına kesinlikle takılmasınlar. Ben inanıyorum ki, bu modelde de her zaman için sol ya da sağ partiler iktidara gelebilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kuzu.

AK Parti Grubu adına, ikinci konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Faruk Bayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık GAP İdaresi Başkanlığı bütçesine ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, içerisinde bulunduğumuz dönem, birçok konuda muhasebe yapmak için uygun bir dönem. Türkiye, 17 Aralıkta, çok önemli bir kilometre taşını daha geride bırakmıştır. Ayrıca, hepiniz kabul edersiniz ki, Türkiye, son yılların en önemli değişimlerinden birini ekonomide yaşadı. Çok ağır bir krizin sonuçlarını telafi etme konusunda millet olarak büyük başarı gösterdik. Bugün, bir yanda enflasyon kontrol altına alınırken, diğer yanda sürdürülebilir bir ekonomik büyüme mümkün olabilmektedir. İç ve dış fiyatlardaki dalgalanmalara rağmen, tüketim talebi ve yatırımlardaki canlanma sürüyor. Enflasyon, sene sonu hedeflerini önemli ölçüde yakalayacak bir seyir izliyor. Faiz oranları, enflasyondaki olumlu gidişe paralel bir eğilim sergiliyor ve yılın ikinci çeyreğinde yaşanan istihdam artışı, henüz istenilen seviyeye erişmemesine rağmen, ekonominin yeniden istihdam oluşturma sürecine girdiğinin sinyallerini veriyor.

Değerli milletvekilleri, ülkedeki bu gelişmelerin yansıması, GAP Bölgesinde de etkisini hissettirmeye başlamıştır. Türkiye'nin 2003 yılı toplam ihracatı, bir önceki yıla göre yüzde 31 düzeyinde artarken, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan ihracattaki artış yüzde 44,5 seviyesine ulaşmış ve Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleşmiştir. Bölgedeki 7 organize sanayi bölgesinde, yaklaşık 1 300 sanayi işletmesi, 1 milyar dolardan fazla ihracatı, GAP kapsamında planlanan hidroelektrik santrallarının yüzde 73 oranında gerçekleşmesi ve yılda yaklaşık 16 milyar kilovat/saat enerji üretimiyle sağladığı 1 milyar dolarlık katmadeğer ve bugün, yine, 17 000 000 dekarlık sulama alanında yüzde 13 gerçekleşmeyle bile Türkiye pamuk üretiminin yarısının bölgede üretilmesi gibi katmadeğerler bölge ekonomisine olumlu mesajlar vermektedir; fakat, bu olumlu gelişmelere rağmen, maalesef, GAP'tan hedeflenen potansiyelden bölgenin ve ülkemizin yeterince yararlanıp yararlanmadığını da yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müsaade ederseniz, bu soruyu sizlerle paylaşarak, sadece bölgemizin değil, Türkiye'nin de kalkınmasında lokomotif olabilecek böylesine dev bir projeyi sürekli olarak gündemde tutmak ve bir marka olma yolunda büyük adımlar atan GAP bölgesindeki bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Marka Güçtür" sloganını âdeta birebir tanımlayan GAP, bugün, Ortadoğu'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Amerika'ya, tüm dünyanın ilgisini üzerine odaklayan bir marka olmuştur; Türk insanının, mühendisinin, işçisinin, çiftçisinin haklı gururu olarak emsalsiz bir güçtür.

Saygıdeğer milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, günümüzde, projenin kısa ismi olan GAP olarak bilinmekte ve bölge, yaygın olarak da GAP ismiyle anılmaktadır. Bakın, işte, bu noktadan itibaren, markamız oluşmaya başlamıştır. Tüm bu dinamikleri bir araya getiren GAP markasıdır, başrolde ise markayı oluşturan en büyük güç halkımızdır.

Bildiğiniz gibi, Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, sahip olduğu doğal kaynaklar, sosyokültürel yapısı, ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmışlığı, jeopolitik konumu, sınıraşan suları, diğer ülkelerin yoğun ilgisi ve geçmişte yaşanan terör olaylarının izleriyle ülkemizin diğer bölgelerinden çok farklı ve özel bir konumdadır.

Bölgenin tarımsal üretim kapasitesi, turizm potansiyeli ve yeraltı zenginlikleri, imalat sanayiinden turizm sektörüne kadar birçok alanda yapılacak yatırımlar açısından son derece önemli avantajlar sunmaktadır.

Bölgenin her ili, farklı alanlarda, yatırımcılara değişik imkânlar ve avantajlar sunmaktadır. Maalesef, bölgemizin yüksek potansiyeline rağmen, kişi başına gayri safî millî hâsıla rakamlarına bakıldığında, bölge illerinin tamamının Türkiye ortalamasının altında olduğu gözlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, artık, kaybedilecek zamanımız kalmamıştır. Uyuyan dev GAP'ın uyandırılarak ülkemiz kalkınmasının lokomotifi haline getirilmesi gerekmektedir. Bölgenin tüm özelliklerine ve önceliklerine rağmen, GAP kapsamındaki yatırımlarda istenilen düzeye ulaşılamamış, öngörülen hedefler gerçekleştirilememiştir. 2003 yılı sonu itibariyle enerji yatırımlarındaki fiziksel gerçekleşme yüzde 73 olmasına karşın, tarım sektöründe ancak yüzde 12 düzeyine ulaşılabilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, dünyada böyle rantabl bir proje var mıdır. GAP kapsamında bugüne kadar yaklaşık 16 600 000 000 dolarlık bir yatırım yapılmış ve bu harcamayla, projede yüzde 52 düzeyinde bir gerçekleşme sağlanmıştır. Bugüne kadar enerjide yüzde 73 gerçekleşme sağlanmıştır. Bu yüzde 73'lük gerçekleşme, yine, bugüne kadar, ülkemize, yaklaşık 13 milyar dolarlık katmadeğer kazandırmıştır. Yılda yaklaşık 16 milyar kilovat/saat enerji üretimi, ülke ekonomisine yılda 1 milyar dolardan fazla katmadeğer oluşturmaktadır. GAP'a yapılan toplam 16 milyar dolarlık yatırımın sadece yüzde 73'ü olan enerji yatırımı bile, projenin kendisini amorti etmiştir.

GAP'ın hızla canlandırılması ve ülkemizin kalkınmasına yapacağı büyük katkıların kısa zamanda gerçekleştirilebilmesi için acilen neler yapmamız gerekmektedir. GAP'ta toprak ve su kaynakları geliştirme programı temel yatırımlarını oluşturan barajlar, hidroelektrik santrallar büyük ölçüde tamamlanmış; sıra, kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarına gelmiştir. Bu, ülkemizin, bence, şu anda önünde bulunan en önemli fırsatlardan biridir. Hepiniz takdir edersiniz ki, kaynakları kısıtlı olan ülkemizde devam eden, yeni başlanması gereken yüzlerce yatırım mevcuttur, bu yatırımlar da ödenek beklemektedir.

Biz, ülkemizin her ilini, bölgesini kendi memleketimiz olarak görmekteyiz; fakat, şimdi size sunacağım GAP'taki bu tabloyu sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bugüne kadar, GAP'taki sulama ve enerji yatırımlarına kamu bütçesinden 7,58 katrilyon lira harcanmıştır. Harcanan 7,58 katrilyonla barajların büyük bir kısmı tamamlanarak, toplam 10 000 000 dekar alanı sulayacak su, sulamada kullanım için hazır hale getirilmiştir. Artık, sulama için, sadece, basit bir ifadeyle, hortumu bağlamak kalmıştır. Kalan sulama şebekelerinin tamamlanmaması halinde ise, bugüne kadar harcanan 7,58 katrilyon liralık yatırım -barajlar, tüneller, pompa istasyonları ve ana kanallar- amacına ulaşamayacak ve âdeta ölü bir yatırım haline gelecektir.

Kısa sürede kendini amorti edebilecek, rantabl bir proje olan GAP'ta, yaklaşık 6 milyar dolar harcama yapılarak, sulama yatırımlarının tamamlanması halinde, sulamaya açılacak 17 000 000 dekar alanın, sulama faydası olarak yılda yaklaşık 2 100 000 000 dolar ve enerji faydası olarak da 1 600 000 000 dolar olmak üzere, ulusal ekonomiye, yılda, toplam 3 700 000 000 dolar katkı sağlaması planlanmıştır. Sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla o bölgede elde edilecek ürünler dolayısıyla tarımsal ürün ithalatı için harcanan yıllık 1 milyar ABD Doları ülkemizde kalacaktır. Tarımsal ürünlerin sanayie yönlendirilmesiyle yıllık katmadeğer 17 milyar doları bulacaktır. Ülkemiz, tarıma dayalı sanayi ürünleri açısından dünyanın ihracat üssü olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP bölgesinin, ülkemize olan ekonomik katkılarının yanında, stratejik açıdan da önemli bir yeri vardır. GAP, bölgesel barış konusunda tüm Ortadoğuda bir kalkınma modeli olacaktır. İyi değerlendirilebilir ve bir an önce bitirilebilirse, GAP, bölgesel barış ve istikrarın getirilmesinde öncü bir rol oynayacaktır. Ülkemizin yer aldığı coğrafyada su ve gıda açısından Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki stratejik konumu, GAP'a daha fazla önem ve öncelik kazandırmış durumdadır. Özellikle, petrole karşı suyun eşdeğer, hatta daha değerli olacağı düşüncesiyle, bölge kaynaklarının daha şimdiden etkin planlanması ve kullanılması kaçınılmaz görülmektedir. Türkiye olarak komşu ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek zorundayız. Bu ilişkilerin iyi ilişkilere dönüştürülmesinin temelini ticaret oluşturmaktadır. GAP, ülkemize, yer aldığı coğrafyada su ve gıda açısından stratejik olarak kontrol gücü sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, yapılan çalışmalar sonucunda, 2005-2050 projeksiyonları, nüfus artışının bu hızla devam etmesi halinde, bu bölgede büyük bir su problemi ve gıda açığı yaşanacağını ortaya koymaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, önemli tarımsal ürün ithalatçısı ülkelerdir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin ve Avrupa'nın, yıllık 170 milyar dolar ithalat kapasitesine sahip Ortadoğu pazarına açılan kapısıdır.

GAP bölgesi, Ortadoğu pazarına giriş açısından son derece önemli bir konuma sahip olup, ithalatındaki öncelikli ürünler bölgeden kolaylıkla ihraç edilebilecek durumdadır. GAP'ta sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla; üretilecek bitkisel ürünler ve bu ürünlerin işlenmesiyle birlikte, ülkemiz, Ortadoğu pazarında önemli bir paya sahip olacaktır.

GAP, sadece, Ortadoğu ülkelerinde ülkemize stratejik önem kazandırmayacak, aynı zamanda, Avrupa Birliği ülkeleri ve Ortaasya ülkeleri açısından da önemli bir koz olacaktır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, uzun bir süre boyunca, Irak'a uygulanan ambargo ve çok kısa bir süre öncesine kadar Türkiye ve Suriye arasındaki zayıf ilişkiler nedeniyle ticarî potansiyeline ulaşamamıştır. Ancak, gerek Irak'a uygulanan ambargonun kaldırılmış olması, gerekse Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde kaydedilen gelişmeler, GAP'ın dışticaretine olumlu katkılarda bulunacaktır. Anılan gelişmeler şimdiden ticaret rakamlarını etkilemeye başlamıştır.

İşte, bizim bu pazarda önemli rol oynayabilmemiz için, Türkiye'nin en büyük, dünyanın ise sayılı uluslararası havalimanlarından birisi olan Şanlıurfa Uluslararası Havalimanının da bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Hükümetimizin, bu konuyu gerektiği gibi değerlendireceğine ve düzelen ekonomik yapımızla birlikte gerekli kaynak aktarımını yaparak, Şanlıurfa Uluslararası Havalimanının da bir an önce bitirileceğine inanıyorum.

GAP bölgesinin karayolu altyapısı da hızla gelişmektedir. Şanlıurfa-Gaziantep arasında inşa edilmekte olan 196 kilometre uzunluğundaki otobanın bir an önce tamamlanması gerekmektedir; çünkü, bu yol, GAP'ı Akdeniz'e, Akdeniz'deki limanlara ve önemli sanayi merkezlerine bağlamaktadır. Diğer yandan, Avrupa ülkeleri ile Ortadoğu ülkeleri arasında da kavşak konumda olup, önemli katkılar sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de bahsettiğim gibi, bölgenin tarımsal üretim kapasitesi, turizm potansiyeli ve yeraltı zenginlikleri, imalat sanayiinden turizm sektörüne kadar birçok alanda yapılacak yatırımlar açısından son derece önemli avantajlar sunmaktadır.

Bakınız, GAP bölgesini yılda yaklaşık olarak 500 000 turist ziyaret etmektedir. Dünya turizm trendindeki gelişmeler gözönüne alındığında, Türkiye'nin -turizm geliri ve turist sayısında son onyedi yılda yüzde 17'lik ortalama artışla- en önemli destinasyonlardan biridir.

Doğru planlama, tanıtım ve kültürel mirasın korunarak kullanılmasıyla birlikte, GAP bölgesini, 2015 yılında, yaklaşık olarak 5 000 000 turistin ziyaret edeceği tahmin edilmektedir. Bu da, 4 milyar dolar turizm geliri ve 1 500 000 kişiye doğrudan istihdam anlamına gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bayrak, toparlayabilir misiniz...

Buyurun.

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, rakamlarla GAP'ın doğal kaynakları, jeopolitik konumu, sınıraşan sularının yanında ekonomik yapısıyla ülkemiz için öneminin fotoğrafını çekmeye çalıştım.

GAP'ın bitirilmesiyle 3 800 000 kişiye istihdam sağlanacaktır. GAP, sağlayacağı gelir artışı, istihdam, eğitim ve sağlıktaki faydalarıyla terörün kaynağını tam olarak kurutacaktır.

Bölgede, son yıllarda güvenlik tedbirleriyle sağlanmış olan huzur, bölgenin millî gelirden aldığı payın artırılması ve işgücüne yeni istihdam alanlarının oluşturulmasıyla sürdürülebilecektir.

Bütün bunların hızla gerçekleştirilmesinin ve GAP'tan elde edilecek katmadeğerin ülke ekonomisini canlandırmasının, bölgede ve Türkiye'de istihdam sorununa kalıcı çözüm bulunabilmesinin en önemli ayaklarından birisi de, sulamayla beraber elde edilecek ürünlerin sanayi tesislerinde işlenmesidir. Bu konuda gerekli olan tesislerin kurulabileceği organize sanayi bölgeleri yetersizdir, var olanların da altyapı problemleri vardır. Hükümetimiz, en kısa sürede bu problemi de çözecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayrak.

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Meclis kürsüsünden, yaklaşık bir yıl önce, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenerek ekonomiye kazandırılması sayesinde 100 000 kişiye iş imkânı sağlanmasının, 35 000 hektarlık arazi büyüklüğüne sahip olan ve yaklaşık seksen yıldır el değmemiş bu topraklarda özellikle organik tarım konusunda ciddî çalışmaların yapılmasının, bölge ekonomisine canlılık kazandıracağını dile getirmiştim.

Bu proje, aynı zamanda, Kıbrıs'ın yüzölçümüne tekabül eden kıymetli tarım arazilerinin ekonomiye kazandırılması projesidir. Bu konuda önemli mesafeler kaydedilmiştir.

Başta, konuyla ilgili ve GAP'a yapmış olduğu katkılarından dolayı Sayın Bakanımız Abdüllatif Şener Beyin şahsında, emeği geçen tüm kurumlarımıza da teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

GAP bölgesi, yine, barındırdığı kültür mozaiğiyle de bir markadır; Kürt, Arap, Türk, Süryanî vatandaşlarımızın hoşgörü içerisinde yaşadığı bir marka, dinlerin ve dillerin buluştuğu bir markadır.

Sözlerimi tamamlarken, 2005 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olması temennisiyle, bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Sözlerimi, Avrupa Birliğine doğru ilerleyen ülkemizin 2000'li yıllardaki en büyük markalarından biri GAP'tır diyerek tamamlıyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayrak.

AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 malî yılı Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum.

2005 yılı bütçesine ve 2005'teki dışticaret hedeflerine geçmeden önce, 2004'teki siyasî ve ekonomik gelişmelere bir göz attığımızda 2005'i daha iyi anlayacağımızı düşündüğümden dolayı, sizlerle bunları paylaşmak istiyorum.

Türkiye, kapı komşusu Irak'taki savaşın ve istikrarsız ortamın yaygınlaşmamasını ve Irak'ta bir an önce istikrarın sağlanmasını temenni etmektedir. Irak'taki savaş, petrol fiyatlarını varil başına 50 doların üzerine çıkardığı gibi, sınır ticaretimizi de olumsuz etkilemektedir.

Türkiye, bu tür olumsuz konjonktürle mücadele ederken, öte yandan da, Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda önemli kavşakları dönmektedir ve Türkiye, yeni ufuklara yelken açmaya başlamaktadır.

2004 yılında, dünya ekonomisindeki iyileşme artarak sürmüştür. Dünya gayri safî hâsılasının 2004 yılında yüzde 5 büyümesi beklenmektedir. 2004 yılı için yüzde 4,1 büyümenin öngörüldüğü düşünülecek olursa, beklenenin üzerinde bir performans sergilenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'nın büyüme hızları beklentilerin altında gerçekleşmesine rağmen, yükselen pazarlar iyi performans göstermiştir. Euro bölgesi ekonomilerinde gözle görülür iyileşmeler gözlenmekle birlikte, halen göreceli olarak zayıftır.

Yükselen petrol fiyatları, üretim açıklarının düşmesi gibi faktörler gözönünde bulundurulduğunda, 2005 yılında dünya ekonomisinin yüzde 4,3 büyümesi beklenmektedir.

Önümüzdeki dönemde, dünya ekonomisini olumsuz etkileyecek durumlar da yok değildir. Petrol fiyatlarındaki artışların sürmesi ve Çin ekonomisinin düşüşe geçmesi ihtimali endişe yaratmaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye ölçeğinde değerlendirmemizi sürdürdüğümüzde, genel ekonomik veriler itibariyle Türkiye fotoğrafına baktığımızda, iyice kronikleşen enflasyon canavarının beli kırılmış ve uzun yıllardan sonra ilk defa yüzde 10'un altına inmiştir. Aynı şekilde, borçlanma faiz oranlarında da büyük düşüşler yaşanmış olup, faizler yüzde 70'lerden yüzde 20'lere kadar gerilemiştir. Avrupa Birliğinin tarih vermesiyle birlikte borsa da coşmuştur.

Bütün bunlar dışticaretteki sıçramayı tetiklemiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 2004'ün 10 aylık diliminde dışticaret hacmi 128 700 000 000 dolara ulaşmıştır. İhracat rakamlara rekor üstüne rekorlar kırarak 62 milyar doları aşmıştır. Denilebilir ki: "Efendim, ihracat artıyor da, ithalat yerinde mi duruyor, ithalat daha fazla artıyor." İhracattaki artışı görüp de ithalattaki artışı görmemek mümkün değildir. Nitekim, ihracat rakamları 62 milyar dolar olurken, ithalat rakamları da 95 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır. Ekonominin ilk altı ayda yüzde 13,5 büyüdüğü bir ülkede ithalatın artmaması mümkün müdür? Çünkü, Türkiye, ekonomisi ve ihracatı artarken, hâlâ dışbağımlılığını, aramalı ithalatına gereksinimini sürdürmektedir. Nitekim, ithalatın yüzde 85'i aramalı ve hammadde ithalatıdır. Tabiatıyla, Türk Lirasının değerlenmesi ithalatı özendirmektedir. Tüketim malları ithalatında da bir canlanma söz konusudur; ama, aynı zamanda, bu durumun, yıllardır baskılanmış ve ötelenmiş taleplerle de ilgili olduğunu unutmamak gerekir. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, nihayet, ithalat belli bir doygunluğa ulaşmıştır, bundan sonra tüketim malları ithalatında aşırı bir artış beklenmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin dışticaret açığı sorunu her ne kadar bir vakıa ise de, bunun ciddî manada bir soruna dönüştüğü iddiası gerçeği yansıtmamaktadır; çünkü, Türkiye ekonomisi 237 milyar dolarlık gayri safî millî hâsılasıyla Avrupa'nın 10 uncu büyük ekonomisi haline gelmiştir. Turizm gelirlerinden tutun, müteahhitlik hizmetlerine varıncaya kadar birçok sektörde dünya çapında başarı sergilenmektedir.

Dışticaretimiz, hükümetimizin ve Sayın Bakanımızın dinamizmini bire bir yansıtmaktadır. Türk ekonomisinin transformasyonunun başladığı 1980'li yıllarda bir yılda gerçekleştirdiği ihracatın çok daha fazlasını, bugün, Türkiye, bir ayda gerçekleştiriyorsa, hem durup düşünmek, eleştirirken daha ölçülü olmak hem de bu başarı karşısında şapka çıkarmak gerekmez mi?

İhracattaki bu artış göz kamaştırmaktadır; fakat, buraya takılıp kalmadan bir şeyi daha dikkatlerden uzak tutmamak lazımdır; ihracatımız yapısal değişim içerisine girmiş ve bazılarımız fark etmese de, yapısal dönüşümü büyük oranda gerçekleştirmeye başlamıştır. İhracatın onda 9'u sanayi ürünlerinden oluşmaktadır. Otomotiv, tekstil, konfeksiyon ve makine ürünlerinin payı giderek artmakta ve bu üç sektörün ihracat içindeki payı yüzde 30'ları bulmaktadır.

Bütün bunlar iyi güzel de, biraz da sorunlardan bahsedelim denilebilir. Mesela, döviz kurlarındaki pozisyonun ihracat için ne denli büyük olumsuzluklar içerdiğinden, rekabet gücünü zayıflattığından söz edilebilir.

Ancak, ne var ki, Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kazanmasının, aramadde ve hammadde ihtiyaçlarının karşılanmasında maliyet avantajı getirdiği de unutulmamalıdır. Onun için, Türk Lirasının değer kazanmasının, makro planda ekonomiye katkılarını da gözden ırak tutmamak gerekiyor.

Öte yandan, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları uyarınca, 2005'ten itibaren kotaların kaldırılacak olmasının tekstil ve konfeksiyon sanayiinde sıkıntılara neden olacağı tartışmaları vardır. Elbette, Türkiye'nin, bu konuyu yakından izlemesi ve timingi iyi ayarlanmış tedbirleri kararlılıkla uygulamaya koyması gerekmektedir. Nitekim, hükümetimiz tarafından, moda-marka teşviki ve Turquality mekanizmalarından oluşan modern destek sistematiği getirilmiştir. Artık, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü, kendisine üst kalite katmanlarını hedef seçmiştir.

Türk tekstil sektörünün, ihracatımızın yaklaşık üçte 1'ini karşıladığını ve gayri resmî rakamlarla 2 300 000 kişiye istihdam sağladığını, diğer sektörleri de yakından etkilediğini düşünecek olursak, tekstille ilgili olarak 2005 yılında sürekli istim üstünde olmak gerekmektedir.

İhracatımızın belini doğrulttuğu bu dönemde sistematik olarak desteklenmesi, hem bu gelişim sürecinin sürekliliği açısından hem de ihracatta yapısal bir başarı için gerekmektedir. Bunun bilincinde olarak, Eximbank, 2004 yılında ihracatçıya büyük destek sağlamıştır. Aralık ayı itibariyle, kredi, sigorta ve garanti programları kapsamında, ihracatçıya, toplam 6 900 000 000 destek sağlanmıştır. Faiz oranları düşürülmüş, kısa vadeli kredi vadeleri bir yıla çıkarılmıştır. İhracatçı KOBİ kredileri hayata geçirilmiştir. Keza, genel bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna 205 000 000 dolar tahsis yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, ihracat rakamlarının rekorlar kırması büyük devlet olarak gecikmiş bir başarı olsa da, elbette, göğsümüzü kabartmaktadır. Ne var ki, Türkiye'nin dışticarette strateji değişikliğine gitmesi rakamsal başarılar kadar önemlidir. Türk ihracatında Avrupa Birliği ülkelerinin ve ABD'nin ağırlıklı yeri vardır. Halbuki, bunun çeşitlenmesi gereği ortadadır. Bu bağlamda, komşu ülkelerle ilişkiler büyük önem arz etmektedir.

Sayın Bakanımız, bir ayağı Türkiye'de, bir ayağı dışarıda olarak, sürekli dış programlara katılmaktadır. Nitekim, bunun sonucu olarak, Türkiye, yıllardır ihmal edilen Ortadoğu pazarına, Asya pazarına ve Uzakdoğu pazarına açılmaya başlamıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine ihracatı yüzde 29,6 artarken, Birleşik Devletler Topluluğuna ihracatı yüzde 32,6, Ortadoğu'ya yüzde 40,9, Kuzey Afrika ülkelerine yüzde 31,1 artmıştır; Amerika Birleşik Devletlerine olan ihracatında ise, yüzde 27,6'lık bir artış gözükmektedir. 2005 yılı ihracatı 71 000 000 000 dolar olarak hedeflenmiştir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesini konuşurken, ihracattaki başarı tablosu baş köşeyi almak durumundadır. Ancak, ne var ki, dünyadaki trendden de bahsetmek suretiyle, dışticaret stratejisine katkı yapmak gereği vardır.

Türk dışticaretinin strateji kurarken mutlaka dikkat etmesi gereken belli başlı hususlar bağlamında şunlar söylenebilir: Türkiye'nin öncü olduğu tekstil, konfeksiyon, demir çelik gibi sektörlerin dünya ticaretinden aldıkları paylar azalmaktadır. Türkiye'nin üstün olduğu sektörler maalesef kaybeden sektörlerdir. Dünya ticaretinin payını en hızlı artıran ofis ve büro malzemeleri sektöründe Türkiye pay alamamaktadır. Otomotivde Türkiye'nin son yıllardaki ihracat artışı dünya ihracatının gelişimiyle paralellik arz etmektedir. Taşıma kolaylığı, tarih ve din birliği gibi unsurlara rağmen, Türkiye'nin çevresindeki çok büyük bir potansiyel yıllardır ihmal edilmiş, âdeta yok sayılmıştır. Hükümetimizin komşu ve çevre ülkelerle ticaret stratejisi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasî bir açılımı da sağlamaktadır. Bu pazarlara yönelik ihracatımızın genel ihracat rakamları içerisindeki payı yüzde 30'lara yaklaşmıştır.

Türkiye dışticaret stratejisini bu gelişmeleri dikkate almak suretiyle geliştirmektedir. Avrupa Birliği sürecindeki olumlu gelişmelerin de, Türkiye'nin dışticaretine ve makroekonomik gelişmelere müspet katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Bütün bunlar, AK Parti Hükümetinin sağlamış olduğu istikrar trendinin böyle devam etmesi halinde, Türk ekonomisine, nihayet, sağlıklı bir gelişme sürecini yaşatacaktır. Ekonomisinin gelişmesi ve güçlenmesi ise, Türkiye'yi, dünya siyasetinde baş aktör haline getirecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, toparlar mısınız.

Buyurun.

FATMA ŞAHİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu duygularla, 2005 yılının, ülkemiz ekonomisinin gelişeceği, bölge barışının ve dünya barışının sağlanacağı bir yıl olmasını diliyorum. Sayın Bakanıma ve çalışma arkadaşlarına, bu ihracat rakamlarından dolayı teşekkür ediyorum ve lütfen, bu rekorları kırmaya devam edin diyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Karabük Milletvekili Sayın Ali Öğüten'dir.

Buyurun Sayın Öğüten. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 12 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, yüce milletimizi, onların değerli temsilcilerinin bulunduğu Yüce Meclisimizi ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin de içerisinde bulunduğu bölgenin dışpolitika ve ekonomi alanlarında çok zorlu bir dönemden geçtiği bugünlerde, bürokrasimizin güzide kurumlarından biri olan Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.

Hepinizin malumu olduğu üzere, ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması yönünde çok önemli bir adım olan Brüksel Zirvesi, gündemin en sıcak konularından birini oluşturmaktadır. Öte yandan, belki de kısa vadede ülkemizi hem ekonomik hem de politik açıdan en fazla ilgilendiren ve yaklaşık iki yıldır devam eden Irak savaşı, içinde bulunduğumuz coğrafî bölgedeki gelişmeleri derinden etkilemeye devam etmektedir. Tam manasıyla ifade etmek gerekirse, ülkemiz bir ateş çemberinin içinde bulunmakta ve tarihî bir dönemeçten geçmektedir.

Dışpolitikada yaşanan bu gelişmelere paralel olarak, ülkemiz, 2001 yılında yaşamış olduğu büyük ekonomik krizin yaralarını sarmış ve hızlı büyüme sürecine girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 10 dakikalık süre içerisinde belki satırbaşlarıyla ifade edebileceğim ve teferruata girmeyeceğim. Genelde, Dış Ticaret Müsteşarlığının birimleriyle ilgili, yapması gereken şeyler ve beklentilerimizle ilgili -Sayın Bakanımız da buradalar- konulara değinmek istiyorum ağırlıklı olarak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ekonomisindeki büyümenin en önemli tetikleyicilerinden biri de, ihracatımızda görülen olağanüstü artış olmuştur. 2004 yılında yaşanan yüksek oranlı artış, Türkiye'de bazı şeylerin gerçekten değişmekte olduğunun en önemli göstergesi sayılmalıdır. Yaşanan tüm bu zorluklara rağmen Türk üretici ve ihracatçısı çok kısa bir sürede dış pazarlara yönelmesini bilmiş, uluslararası koşullarda yaşanan gelişme ve şoklar karşısında esnek davranabilme özelliklerini en iyi şekilde ortaya koymuştur.

Dış Ticaret Müsteşarlığının çok önemli birimlerinden birisi İhracat Genel Müdürlüğüdür. İhracatımız, 2004 yılının ilk 10 aylık döneminde yaklaşık yüzde 31 oranında artarak 50 600 000 000 dolar olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılının birçok ayında 5 milyar dolar barajını geçen ihracat rakamları, bu performansın 2005 yılında da devam edeceği sinyallerini vermiştir.

Nitekim, 2005 yılı programında, ihracatın 71 milyar dolara ulaşmasının beklendiği ifade edilmektedir. Uluslararası standart ticaret sınıflamasına göre, 2004 yılında tarım ürünleri ihracatının payı yüzde 10'a gerilemiş; ancak, buna rağmen, 5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Madencilik ürünleri ihracatının payı yüzde 4,5'e ulaşarak, 2 300 000 000 dolar seviyesine yükselmiştir.

Sanayi ürünleri ise, ihracat içerisindeki payını artırmaya devam etmiştir. 2004 yılı ocak-ekim döneminde, sanayi ürünleri ihracatının payı yüzde 85'in üzerine çıkarak, 43 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.

Ayrıca, ihracatımızda yaşanan sektörel gelişmeler, Türkiye'de teknoloji/yoğun ürünlerin üretimine hızlı bir geçiş yaşandığını göstermektedir. Otomotiv, büro ve haberleşme cihazları gibi yüksek teknoloji ürünlerini içeren makineler ve ulaşım araçları ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 28 seviyesine yükselmiş, 14 500 000 000 dolara ulaşmıştır.

Yine, aynı şekilde, katmadeğeri yüksek olduğu ve üretiminin ar-geye dayandığı kimyasal ürünler ihracatında yaşanan genel ihracat artışının üzerinde olan yüzde 33 oranındaki artış da, kayda değer bir artıştır. Bu artış sonucu, kimyasal ürünler ihracatı 2 milyar dolara ulaşmıştır.

Yine, aynı şekilde, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bilinçli bir şekilde yürütmekte olduğu stratejiler sonucu, komşu ve çevre ülkelere ihracatımız, 2004 yılının ilk on aylık döneminde yüzde 37,3 oranında artarak, yaklaşık 14 milyar dolara yükselirken, Afrika ülkelerine ihracat yüzde 32,7 oranında artarak, 2 400 000 000 dolar seviyesine yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılında ithalatımız, ihracatımız gibi hızlı bir büyüme kaydetmiştir. Türkiye gibi yüksek hızda bir büyüme gösteren ve sermaye birikimi yeterli olmayan ülkelerde bu olgu kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.

2004 yılının ocak-ekim döneminde ithalat, yüzde 39,9 oranında artarak, 78,2 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. 2003 yılında artan imalat sanayii üretimi kapasite kullanım oranlarına paralel olarak -biliyorsunuz, kapasite kullanım oranları, 2001 ve 2002 yıllarında çok düşük seviyedeydi, 2003 ve 2004 yıllarında bu kapasite kullanım oranları, Türkiye'deki sanayicilerimizde, yüzde 80-85'lere çıkmıştır- aramalı ithalatı hızlı bir artış kaydederken, 2004 yılında yeni yatırımların bir göstergesi olarak yatırım malları ithalatı genel ithalat artışının üzerinde bir gelişme kaydetmiş, toplam ithalat içindeki payını yüzde 18'e yükselterek 13,8 milyar dolara ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Ticaret Örgütünün kurulması, ülkemizin Avrupa Birliği gümrük birliğine girmesinden sonra ihracatı teşvik mekanizmaları yeniden gözden geçirilmiş ve bu çerçevede uluslararası taahhütlerimizle uyumlu yeni destekleme mekanizmaları yürürlüğe konulmuştur. 1995 yılında çıkarılan ihracatta devlet yardımları kararı kapsamında, ihracatçılarımızın ar-ge, pazar araştırması, istihdam, eğitim, yurtiçi ve dışı fuarlara katılım, yurtdışı ofis ve mağaza açma, moda ve marka oluşturma gibi faaliyetlerini desteklemeyi amaçlayan programlar uygulamaya konulmuştur.

Yine, uluslararası taahhütlerimize uygun olmak üzere, bazı tarımsal ürünlerimizin ihracatına nakdî teşvik verilmesine devam edilmektedir.

Üreticilerimize dünya fiyatlarından hammadde ve aramadde temini sağlayan ve bu yolla ihracat aşamasında önemli bir maliyet avantajı getiren "dahilde işleme rejimi" uygulamasına devam edilmektedir.

Dış Ticaret Müsteşarlığının ihracatımızı geliştirme kapsamında diğer bir uygulaması ise tanıtım faaliyetleridir. Bu faaliyetler kapsamında, bir yandan, dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenmekte olan uluslararası fuarlara firmalarımızın katılımı desteklenmekte, yine bu kapsamda, ülkemiz ihracatçılarının yabancı ithalatçılarla doğrudan temaslarını sağlayan ticaret ve alım heyetleri programları düzenlenmekte, başta komşu ülkelerimiz olmak üzere, hedef pazarlarımıza öncelik verilmektedir. Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'in de çok önem verdiğini ifade ettiği komşu ve çevre ülkeler stratejisinin ne kadar önemli olduğuna da vurgu yapmak isterim. Aynı coğrafyada yaşamakta olduğumuz, dil, din, kültür ve tarih birlikteliğimiz olan ülkelerle ticarî ilişkilerimizin kısa sürede daha makul seviyelere çıkarılması yönünde yapılan çalışmaları desteklediğimi belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce sadece kısaca değindiğim bu faaliyetler yürütülürken, üzülerek belirmek isterim ki, ihracatçılarımıza yeterli desteğin verildiğini söylemek pek mümkün görülmemektedir. Özellikle, nakdî ödemelerin gerçekleştirildiği devlet yardımları kapsamında yapılan ödemelerin, ihracatçılarımıza, zorlu dış pazar koşullarında verilmesi gereken desteğin çok uzağında olduğu bir gerçektir. Önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, 2004 yılında ihracatımızın bir önceki yıla göre yüzde 31 oranında artarak 62 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir; ancak, Destekleme Fiyat İstikrar Fonuna (DFİF) ayrılan ödenek, Türk Lirası bazında, bir önceki yıla göre yüzde 7 oranında gerilemiştir.

Eximbank konusuyla ilgili, değerli arkadaşımız bazı bilgileri ifade ettiler; ben atlıyorum.

Müsteşarlığın, elektronik ticaretin yaygınlaşması amacıyla Türkiye'de bilgi iletişim teknolojisi kullanımı, kamu hizmetlerinin elektronik ortamdan yürütülmesine yönelik çalışmaları belli bir noktaya getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaret politikasının önemli araçlarından olan serbest bölgeler, 2003 ve 2004 yıllarında, hem dışticarete yönelmek isteyen küçük ve orta ölçekli işletmeler hem de dışticarette uzmanlaşmış ve pazar imkânlarından seri şekilde yararlanmak için lojistik merkezler arayan firmalar için önemli bir yatırım yeri tercihi olmuştur. Bugün itibariyle, uluslararası standartlara uygun 21 adet serbest bölge, faaliyetlerini sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının çok önemsediğim diğer bir önemli görevine daha değinmek istiyorum; bu da, Dış Ticaret Müsteşarlığının yurtdışı teşkilatını oluşturan ticaret müşavirliklerinin işlevidir. Türkiye'nin jeoekonomik konumu, güçlü bir ticarî diplomasiyi gerekli kılmaktadır. Bu meyanda, ticaret müşavirlikleri, Türkiye'nin uluslararası ticarî menfaatlarının korunması, dışticaretinin geliştirilmesi, mal ve hizmet ihracatı ile döviz girdisini artırıcı faaliyetlerde bulunulması gibi, Türk malının imaj ve tanıtımının yapılması hususlarında önemli görevler yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüten, toparlar mısınız.

ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bu kadar önemli görevler üstlenen Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesine değinmek istiyorum. 2005 yılı bütçesinde Dış Ticaret Müsteşarlığına ayrılan pay 76,9 trilyon liradır. Bu meblağ, toplam bütçenin yalnızca onbinde 4'ünü oluşturmaktadır. Bu oranı, ne bu kurumun üstlendiği önemli görevler açısından ne de diğer ülkelerdeki benzer kurumların bütçelerinin büyüklüğü açısından makul saymak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni eder, 2005 yılının, özellikle ihracatımız açısından çok başarılı bir yıl olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüten.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokratik yönetimlerin tümünde, başbakanlık, yürütme organının temel unsurlarından biridir. Özellikle parlamenter sistemlerde ve teoride yaygın olarak Başbakana verilen rol, eşgüdümleyicilik (koordinatörlük) olarak isimlendirilebilir. 1961 Anayasasının Başbakanla ilgili düzenlemeleri, bu anlayışın ürünüdür.

Bu nedenle, 1961 Anayasasının 105 inci maddesi, Başbakanı, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak tanımlamış, görevlerini de, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak ve genel siyaseti gözetmek olarak belirlemiştir. Bir başka anlatımla, 1961 Anayasasına göre Başbakan, Bakanlar Kurulu içinde, eşitler arasında birinci olarak konumlandırılmıştır.

Bugün yürürlükte olan 1982 Anayasasının belirleyici niteliği, güçlü bir yürütme oluşturmaya yönelmiş olmasıdır. Bu yönelişin doğal sonucu olarak, Başbakanlık da parlamenter sistemin sınırlarını zorlayan yetkilerle donatılarak güçlendirilmiştir. Bu cümleden olarak, Anayasamızın 112 nci maddesine göre, her bakan, öncelikle Başbakana karşı sorumludur. Aynı maddeye göre, ayrıca, Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanıdır, bakanlar arasında işbirliğini sağlar, genel siyasetin yürütülmesini gözetir; bakanların görevlerinin Anayasaya ve yasalara uygun olarak yürütülmesini gözetmek ve bu konuda düzenleyici önlemler almakla yetkilidir. Yine Anayasanın 109 uncu maddesine göre, Başbakan, bakanları seçip, belirleyip, Cumhurbaşkanına sunmak ve gerektiğinde bakanların görevine son vermeyi önermek yetkisine de sahiptir. Ayrıca, Anayasanın 124 üncü maddesiyle, Başbakana, yönetmelik çıkarma yetkisi de verilmektedir. 3056 sayılı Teşkilat Yasasının 3 üncü maddesinde de, Başbakanın, Bakanlar Kurulunun başkanı, bakanlıkların ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiri olduğu kuralı konulmuştur. Bu düzenlemeler, Başbakanlığı "bakanlıklar bakanlığı" düzeyinde güçlendirmiştir. Bu donanımıyla Başbakanlık, klasik parlamenter sistemin sınırlarını aşan, aşırı güçlü, süper Başbakanlık statüsüne yükseltilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söylemek istediğim şudur: Cumhuriyet tarihimiz boyunca, Başbakanlık kurumu, hiç bu düzeyde etkili, yetkili ve güçlü olmamıştır. Başbakanlık, bugün, tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye yeter derecede yetki ve görevle donatılmıştır. Buna rağmen, daha fazla güç, daha yüksek konum ve statü özlem ve arayışlarının yapay gerekçelerle gündeme getirilme zorlamalarına tanık olmaktayız. Bu, yanlış, yararsız, gereksiz ve gerekçesiz bir girişimdir sayın milletvekilleri. Sistem arayışlarını, belli kişi ya da kişiliğe biçilen bir rol özlemine indirgemek, öncelikle objektif ve bilimsel değildir. Her ulusun yönetim dizgesi, o ulusun özgün koşullarının, ülke çıkarlarının, toplumsal duyarlılıklarının, siyasal birikimlerinin bileşkesi olarak şekillenir. Unutmamalıyız ki, her yönetim sisteminin, hem çok başarılı hem de çok başarısız örnekleri vardır. Her topluma, her ülkeye, her dönemde uyacak tek tip başarılı yönetim şablonları yoktur. Başka toplum ve ülkelerin koşullarının ürünü olan yönetim kalıplarına tutsak olamayız, bel bağlayamayız. İstikrar gerekçeleriyle, demokrasiden vazgeçemeyiz, demokrasiden cayamayız.

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetimizin ilanından bu yana, özellikle 1924 Anayasasından bu yana uygulayageldiğimiz parlamenter sistem içinde çok yol katettik. Üniter yapımıza, ülke gereklerine, tarihsel geçmişimize, toplumsal gereksinmelerimize, demokratik, çağdaşlaşma yönelişimize uygun, bize özgü, bizim, birikimler edindik, siyasal gelenekler oluşturduk, yazılı yazısız, siyasal, etnik kurallar geliştirdik. Öncelikle, sorunumuz, bu azımsanmayacak kazanımlarımız üzerinde var olan yönetim sistemimizi tam işletebilmektir, onu mükemmelleştirmektir, onu iyi yönetim kavramına uygun yönde geliştirmektir, etkin, üretken yönde, sürekli yenileştirmektir, tüm siyasal yapımızı, partilerimizden başlayarak demokratikleştirmektir.

Laik, demokratik cumhuriyeti, çağdaşlaşma ülkümüzü tehlikeye sokmadan, esirgeyerek, ülkemizi yönetmeyi öğrenmek ve becermek zorundayız, başkalarına imrenmeden başarmak zorundayız. Bunu, Türkiye'yi, Bush Amerikasına ya da De Gaulle Fransasına benzetme özentisi sonucu, Peron Arjantinine ya da Weimar Cumhuriyetine dönüştürmek yanlışına düşmeden yapmalıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık ,yürütme erkinin önemli bir unsurudur, temel, başat, belirleyici bir unsurudur; ancak, o kadar! Başbakanlığı bir yargı yeri konumuna getirme girişimleri eğer bilerek yapılıyorsa, çok ciddî bir sapma ve olumsuzluk göstergesidir. Örneğin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kaldırılmasıyla ilgili yasa tasarısının 8 inci maddesinde ve bazı kurumların sağlık birimlerinin devredilmesine ilişkin yasa tasarısının 7 nci maddesinde Başbakana yargısal yetkiler verilmesi önerilmektedir. Bu hukukdışı, ölçüdışı, kural tanımaz gayretkeşliği düz akılla anlamak mümkün değildir. Böyle bir düzenlemeyi hiçbir yönetim sistemine sığdıramazsınız.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan bir konuşmasında bakın ne diyor: "Biz, bürokratik oligarşiyi maalesef halledemedik. Zaman zaman bana başkanlık sistemini soruyorlar. Ben, işte, başkanlık sistemini bundan istiyorum. Aksi takdirde, nasılsa buraya devlet kapısı diyor, bürokrat oraya yerleşti mi, yerleşti; nasılsa girdim diyor. Yani bir tüccar gibi alıp kapıya koyamazsınız; öyle bir yetkiniz yok. Ya? Emekli olana kadar kalacak. Ondan daha garantisi yok. Bundan dolayı, biz istediğimiz kadar yasal düzenlemeler yapalım; olumsuzluklar devam ediyor; peki, kim kaybediyor; millet kaybediyor."

Başbakan, burada, bürokratik oligarşi olarak kimi, kimleri, hangi kamu görevlilerini kastediyor: Kimi, kimleri kapıya koymak istemektedir de koyamamaktadır? Kimi, kimleri kapıya koymak için başkanlık sistemini istemektedir?

BAŞKAN - Sayın Güneş, bir saniye... Müsaadenizle...

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu anda Moğolistan İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Sayın Batbayar ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir; kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları:  706, 707, 708, 709) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güneş.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Bir başka konuşmasında Sayın Başbakan "başkanlık sisteminde 2/B gibi sorunlar yaşanmaz" diyor. Yasanın Cumhurbaşkanınca geri gönderilmesine tepki göstererek başkanlık sistemini istemektedir. Bu kadar basit mi, bu kadar kolay mı?! Bir Başbakanın bunları söylediğine inanmak gerçekten güç; inanamıyorum. Böylesi sudan gerekçelerle, devletler devleti niteliğindeki, federal devletler birliği niteliğindeki devlet yapısıyla, disiplin ve ideoloji açısından az yoğunluklu siyasî partilerin etkinlediği siyasal düzeniyle, örgütlü lobilerin yönlendirdiği toplumsal özellikleriyle bize hiç benzemeyen Amerika Birleşik Devletlerinin yönetim sistemine özenmek gerçekçi, akılcı bir tercih olamaz, ciddiye de alınamaz.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, hepimiz biliyoruz ki, devlet, Başbakanlıktan ibaret değildir ve olamaz. Demokratik hukuk devleti bir kurumlar dizgesidir, birbirini dengeleyen ve tamamlayan kurumlar bütünüdür. Bu kurumların her biri, kendi yasal sınırları içinde görevlerini tam olarak yerine getirerek, devlet aygıtının uyumunu ve bütünlüğünü sağlar. Hiçbir birimin temsilcisi, kendini, devlet aygıtının, bu sistemin merkezi sanamaz, sayamaz.

Başarısızlıkların suçunu ve sorumluluğunu sisteme atmak kolaycılığı devlet adamlığıyla da bağdaşmamaktadır. Gerçek devlet adamları bu tür kurnazlıklara tenezzül etmemektedirler, edemezler, etmemelidirler. Kaldı ki, hiçbir demokratik yönetim anlayışı, yöneticilere, hukukun üzerinde, layüsel yetkiler ve güç vermez, vermemektedir, vermeyecektir. Daha önceleri de, başkalarına özenerek, kendini abartarak daha güçlü konum ve statülere ulaşmak isteyenler oldu. Bunun için yandaş ulemadan sipariş fetvalar tedarik edildi; bu da çok oldu; ancak, o yolun, o yönelişin çıkmaz sokak olduğu gerçeği hiç değişmedi. Bugün de o yol, o yöneliş çıkmaz sokaktır, değişmemiştir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, kalan süremi Sayın Kumkumoğlu kullanacak.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güneş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Ali Kemal Kumkumoğlu.

Buyurun Sayın Kumkumoğlu; Sayın Güneş'ten kalan 3 dakikalık süreyi de kullanacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Başbakanlık bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Güneş'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum; çünkü, gerçekten, ülkemiz, sadece bugün AKP adına konuşan Sayın Kuzu'nun Başbakanlık bütçesi üzerinde yaptığı görüşmelerde değil, uzun zamandan bu yana, Türkiye'de sistem, rejim, bizatihi kendisi, bazen açık bazen kapalı biçimde, ama yoğun olarak tartışılmaktadır. Sorun, sadece tartışmalardan ibaret de bırakılmamaktadır. Aynı zamanda, sistemin çalışmadığının, işlemediğinin, yıprandığının, artık bu yapıyla yürüyebilmenin mümkün olamayacağının yurttaş tarafından, toplum tarafından kabullenilebilmesi, benimsenebilmesi için de özel çabalar, özel gayretler gösterilmektedir.

Yıllardan bu yana, devletin yaptığı her işin, mutlaka eksik olduğu, mutlaka içerisinde hatalar taşıdığı, mutlaka pahalı olduğu, mutlaka yanlış olduğu biçimindeki bir kanaat toplumun bütün kesimlerinde bilinçli bir biçimde, sistemli bir biçimde yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Eğer bir işi memur yaptıysa mutlaka yanlıştır, mutlaka içerisinde rüşvet vardır, mutlaka onun içerisine bir şekilde yolsuzluk bulaşmıştır; eğer bir şeyi devlet üretiyorsa, mutlaka devlet onu pahalıya üretiyordur; eğer bir hizmeti devlet görmeye çalışıyorsa, mutlaka o hizmet eksik görülüyordur, istismar ediliyordur biçimindeki bir ideolojik yaklaşım, yıllardan bu yana Türkiye'de sürdürülmektedir. Üstelik, bu ideolojik yaklaşımı sürdürenler, devlet de birtakım hizmetleri götürebilir, yürütebilir, özellikle bizim gibi henüz gelişmesini tamamlayamamış, sanayileşmesini tamamlayamamış ülkelerde, bölgeleri arasında yoğun dengesizliklerin, farklılıkların ortaya çıktığı ülkelerde, yurttaşlarının asgarî çağdaş ihtiyaçlarını karşılama noktasında henüz sistemin kendisini toparlayamadığı, bu ihtiyaçlara karşılık veremediği süreçlerde devletin bu hizmetlerin bir kısmını taşıması son derece normaldir, doğaldır diyenlere karşı da "siz devletçisiniz, siz zaten seksen yıldan bu yana bu devletçi politikadan bir tek gün geri adım atmadınız" biçimindeki bir anlayışla, bir yaklaşımla, aynı zamanda, ideolojik bir saldırı yürütmektedirler, sürdürmektedirler.

1980 yılından bu yana, Türkiye, böyle bir bilinçli kampanyayla karşı karşıyadır ve şimdi geldiğimiz noktada, artık, bu Meclisin kürsüsünden, Başbakanlık bütçesi görüşülürken, iktidar partisine mensup birinci sözcü konumunda olan ve bu tür düzenlemelerde iktidar partisi adına çok ciddî çalışmalar yapan bir milletvekili arkadaşımız, başkanlık sistemini tartışmanın zamanının geldiğini hem Parlamentodaki milletvekilleriyle hem Türkiye kamuoyuyla paylaşabilmektedir.

BURHAN KUZU (İstanbul) - Adını söyle, adını!

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru söylüyor.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tabiî, bu noktaya birden gelinmemiştir. Bu noktaya bizi bu süreç getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bakıldığı zaman, Başbakanlık, hem yürütmenin kendi içerisindeki koordinasyonundan sorumlu hem de yürütme ile devletin diğer birimleri arasındaki sorumluluğu üstlenmiş olan en önemli kurumlarımızdan, mekanizmalarımızdan birisidir.

Şimdi, bakalım, Başbakanlık, bu sürece, bu anlamda, Sayın Kuzu'nun burada ifade etmeye çalıştığı ve Türkiye'yi götürmeye çalıştığı yaklaşıma, ne anlamda, hangi noktalarda, nasıl hizmetlerde bulunmuş?

Değerli arkadaşlarım, en sıradan konularda, Sayın Başbakan, çözüm üretebilmenin, çözüm bulabilmenin yerine, sistemin çalışmadığından şikâyetle, sistem ile yurttaş arasına mesafe koymaya, sistem ile yurttaş arasındaki mesafeyi açmaya çalışmaktadır.

Biraz önce Sayın Güneş burada ifade ettiler; Sayın Başbakan, oligarşik bürokrasiden şikâyetçi olmaktadır. Hangi Başbakan; onbinlerce bürokratı, şu iki yıllık iktidar dönemi içerisinde, kendi isteğine, kendi taleplerine göre almış, değiştirmiş, ilçelerde, sıradan müdürlüklere kadar, bütün okullardaki okul müdürlerine kadar, bürokraside, alabildiğine, cumhuriyet tarihinin en önemli değişikliklerinin yapıldığı bir dönemde, Sayın Başbakan, oligarşik diktatörlükten şikâyetçi olmaktadır. Hanginiz oligarşisiniz değerli bürokratlar, sizedir bu ifadeler?!

Sayın Başbakan söz vermiş, kendisine yakın bulduğu belli kesimlere...

AHMET YENİ (Samsun) - Halkın hepsi yakın!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - ...bu imam- hatiplerin karşı karşıya olduğu sorunları çözeceğim diye; çözememiş. Gidip, Sayın Başbakandan talepte bulunuyorlar: "Sayın Başbakan, niye bu işi çözemedin?" Sayın Başbakan diyor ki, sistem beni engelliyor, siz sokağa çıkmadınız, siz bana yeterince destek olmadınız; dolayısıyla, kusura bakmayın, ben de bu sorunu çözemedim.

HACI BİNER (Van) - Başbakanın öyle bir sözü yok.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, siyaseten çözemediği, çözemeyeceğini bildiği bir sorun konusunda bile, vatandaşı, devlete karşı sokağa çağırabilmektedir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu kadar yanlış yorum olmaz!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakan, bu cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün değerlerin artık anlamını yitirdiğini ifade eden, globalizmin gelişmesinin ulus devleti parçalayacağını, ulus devletin parçalanmasından sonra yerel kültürlerin öne çıkacağını, yerel yönetimlerin, yerel merkezlerin güçleneceğini ifade eden ve bu anlamda, globalizme karşı direnmenin Türkiye için yanlış olduğunu Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarına anlatmaya çalışan bir Başbakanlık Müsteşarını, hâlâ, ısrarla bu görevde tutmaktadır. 

AHMET YENİ (Samsun) - Başarılı adam...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kaçıncı defadır ben bunu buradan tekrar ediyorum; cumhuriyetin başlangıçta ortaya koyduğu bütün değerlerin bugün anlamını yitirdiğini ifade eden bir kişi, hangi sebeple, cumhuriyet hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini sürdürmeye devam etmektedir?! (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu Başbakanlık Müsteşarlığı birimi, Türkiye'de, bugün bize yaptırılmak istenilen bütün değişikliklerin koordinatörü olarak görev yapmaktadır ve cumhuriyetin yerine yerel kültürler öne çıkacaktır, bizim yerel kültürümüz siyasal İslamdır diyebilen bir anlayışı, Türkiye toplumuna âdeta dayatmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, peki, tek başına Sayın Başbakanlık Müsteşarı mı bunu yapıyor; hayır. "Türkiye, Avrupa Birliğine girmelidir." Niye?.. "Çünkü, bizim İslamı yaşama biçimimiz, yaşama tarzımız, İslamın yaşandığı diğer ülkelerden farklıdır.  O sebeple, bizi Avrupa Birliğinin içerisine alırsanız, ılımlı İslamı yaşatan Türkiye'yi Avrupa Birliği içerisine alırsanız; bu, medeniyetler bütünleşmesi olur."

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin, bir devlet olarak, devletin taşıdığı bir yönetim biçimi olarak kendisini tanımlaması gereken biçim, kendisini çağdaş dünyaya takdim etmesi gereken biçim, Türkiye'nin ılımlı İslamı yaşatan bir ülke olması mıdır; yoksa, seksen yıldan bu yana, çağdaş, demokratik, laik bir cumhuriyeti yaşatabilen bir Türkiye olması mıdır?! (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, siz, eğer Türkiye'nin bu yanını öne çıkarırsanız, başkaları da size dönüp, sizde bulunan başka yanları öne çıkarırlar. Neleri öne çıkarırlar; sizdeki etnik farklılıkları öne çıkarırlar, sizdeki mezhepsel farklılıkları öne çıkarırlar. Allah'tan, Kurtuluş Savaşında bu işin mayası kanla öyle bir tutturulmuş ki, hiç kimse, bu ülke insanlarının birliğini, beraberliğini, bütünlüğünü bozamıyor, bozamayacak.

Bu tür girişimlere karşı, bu coğrafyada yaşayan ve bu ülkenin aslî yurttaşları olduğunu, kurucu yurttaşları olduğunu, onurla, şerefle taşıdıklarını ifade eden, farklı etnik kökenlerden, farklı inanç gruplarından yurttaşlarımız, dışarıdan yöneltilen bu girişimlere karşı "biz bunu kendimize hakaret sayarız, biz bu ülkenin aslî unsurlarıyız, kurucu unsurlarıyız" dediklerinde, hepimizin hoşuna gidiyor, hepimiz beğeniyoruz bu ifadeleri; ama, aynı yurttaşlarımız "biz, en az 10 000 000 kişiyiz ve farklı bir inanç grubundayız; İslamı, Sünnî kökenli yurttaşlarımızın algıladığı, anladığı biçimde anlamıyoruz; bizim ibadet yerimiz camiler değildir, cem evleridir; şu bütçeden, şu cem evlerine de bir şey ayırın" dediğinde "yok, hayır, siz bilmiyorsunuz; sizin ibadet yeriniz cem evi olamaz, camidir..."

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Plak gibi aynı şeyleri söyleme.

BAŞKAN - Sayın Göksu, lütfen...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Peki, nedir buralar; buralar kültür evleridir, buralarda kültürel faaliyetler yürütülür. Evet; peki, öyle düşünelim; buralarda kültürel faaliyetler yürütülür. Sizin "kültürel faaliyet yürütülür" dediğiniz, 10 000 000'u aşkın yurttaşımızın "ibadet yeri" diye algıladığı bir mekânı...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O sizin yorumunuz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - ...ve buraya dönük, hükümetten talep edilen katkıyı, Başbakanlık bütçesinden alamadı.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Diyanet bütçesinde söyle bunları.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Peki, 10 000 000 yurttaşımızın kültürel faaliyetlerini yürüttüğünü Sayın Başbakanın ifade ettiği bir birime Kültür Bakanlığı bütçesinden ne ayrılmıştır, kaç lira ayrılmış Sayın Başbakan, 10 000 000 yurttaşımızın kültürel faaliyetleri yürüttüğünü ifade ettiğiniz bu birimlere Kültür Bakanlığı bütçesinden ne ayrılmıştır? Böyle bir çifte standart olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığında, yani, kan bağıyla, ırk bağıyla değil, yurttaşlık bağıyla oluşmuş olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlık bağını tek tip bir insan modeli biçiminde algılarsak, daha doğrusu, işimize geldiğinde tek tip bir insan modeli, işimize gelmediğinde farklı farklı insan tipleri, insan modelleri biçiminde algılarsak bu çifte standartla kimseyi ikna edemeyiz. Bugün, dışarıdan gelen bu telkinlere karşı direnenler, belki, yelin kayadan aparabildiği kadar bile bir şey aparamayabilirler; ama, gün olur, bu duyarsızlıklar, devletin bu ilgisizliği, yurttaşlarımızın bu taleplerine ve beklentilerine rağmen devletin ortaya koymuş olduğu bu çifte standartlı yaklaşımlar, giderek, bu yurttaşlarımızı da bu tür etkilenmelerin, bu tür olumsuzlukların, bu tür olumsuz girişimlerin etkisi altında bırakabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlar mısınız...

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bilmeliyiz, bu çatı, hepimizin ortak çatısıdır. Bu çatıya bir şey olduğunda, bu çatının altında herkes kalır. Hemen yanı başımızda, hiç beğenmediğimiz; sistemini, rejimini, uygulamalarını vesairelerini hiç beğenmediğimiz ülkelerde çatıların çökmesi halinde o ülkelerin başına neler geldiğini; kartalların, kurtların, akbabaların, çakalların, o ülkenin insanlarının başına nasıl üşüştüğünü; o ülkelerin kaynaklarını alıp götürebilmek, sömürebilmek için hangi girişimlerin içerisine girdiğini, hep birlikte, canlı tanıkları olarak görüyor ve yaşıyoruz.

Ben, hepimizi, yakın coğrafyamızda yaşanan bu gerçekleri dikkate alan bir duyarlılıkla göreve ve sorumluluğa çağırıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Dışticaretimizin performansı üzerine çok söz söylendi. Bu konuda kısaca bir açıklama da ben yapmak istiyorum.

2004 yılında ihracatın 62 milyar dolara çıkacağı, yani, geçen seneye göre yüzde 31 artacağı bekleniyor. Bunun yanında, sene sonu itibariyle de, tahminler, ithalatın da 95,5 milyar dolara çıkacağı, geçen seneye göre yüzde 40 artacağı öngörülüyor.

Değerli arkadaşlarım, ihracatımızın nasıl arttığını iyi anlamalıyız ki, var olan politikaları iyi değerlendirelim ve olması gereken politikalar üzerine daha bilinçli bir tartışma yürütebilelim.

 Bu, ihracat artışı nereden kaynaklandı? Üstelik üstelik Türk Lirasının değerlendiği iddiası altında bu ihracat artışı bu kadar yüksek bir performans nereden kaynaklandı? Bunun iki önemli kaynağını çok iyi bilmemiz lazım; bir tanesi, reel ücretler düşüyor; fakat, verimlilik artıyor. Bir yandan reel ücretlerin düşmesi, bir yandan verimliliğin artması birim işgücü maliyeti dediğimiz maliyeti düşürmüştür. İşgücünün Türkiye'de pahalı olduğu iddia edilir; fakat -işverene göre birtakım vergiler nedeniyle pahalı olabilir- birim işgücü maliyeti Türkiye'de düşmektedir. Dolayısıyla, işçimizi daha mahrum kılarak, yurt içindeki geliri daha azaltarak ihracatı artırmak gibi bir politikayı benimsemek mümkün değildir. Bunu, belki Afrika ülkeleri kendine benimseyebilir; ama, Türkiye için bu iyi bir amaç, doğru bir amaç değildir. Dolayısıyla, görüyoruz ki, hâlâ ucuz işgücüne dayalı rekabet anlayışı sürmektedir. Bunu iyi anlamalıyız ve bunu değiştirmek zorunda olduğumuzu da kabul etmeliyiz.

Ayrıca, kurlar nedeniyle ithalat ucuzlayınca, yani aramalı ve sermaye malı ithal etmek daha ucuzlayınca, ithalata dayalı ihracat elbette bir patlama gösteriyor. Burada bir fasit daireye giriliyor: İthalat artıyor, ihracat artıyor; fakat, cari açık da bu gidişle tabiî ciddî boyutlarda artıyor. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Ucuzlayan ithalatın pompaladığı ve birim işgücü maliyetindeki düşüşün pompaladığı bir ihracat artışı görüyoruz. Bu, çok da övünülecek bir performans değildir.

Esas olan, Türkiye'nin rekabet gücüdür. Türkiye'nin rekabet gücünü, Dünya Ekonomik Forumunun her yıl yayınladığı rekabet gücü sıralamasında izleyebiliyoruz. Rekabet gücünü, kabaca mikro ve makro düzeylerde ele alabiliriz. Mikro düzeyinde Türkiye'nin rekabet gücü, 2002 yılında 54 üncü sıradayken, 2003 yılında 51 inci sıraya yükselmiştir; 3 basamak yükselmiştir. 2004 rakamları henüz yok. Bu, iyi bir şey gibi görülebilir; ama, şunu da hatırlatmak isterim. Mikro düzeydeki Türkiye'nin rekabet gücü, 2001 krizinden sonra düşmüştür. Ondan önce, 29, 31, 29 gibi sıralardaydı. Yani, şimdi, biz, 51 inci, 54 üncü sıradayız. Bu da, yine, mikro düzeydeki rekabet gücümüzün pek parlak olmadığını gösteriyor. Makro düzeydeki rekabet gücümüz olarak 65 inci sıradayız, 2003 yılında 65 inci sıradayız. Bu, bir hesaplamaya göre, 2002'ye göre, 61'den 65'e düşmüştür; başka bir hesaplamaya göre, 69'dan 65'e çıkmıştır; ama, her halükârda düşük bir performanstır; yani, mikro ve makro düzeyde ülkemizin rekabet gücünün arttığını görmüyoruz; esas olan da budur.

Şimdi, ne yapılıyor? Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Tüzmen, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşma ve medyaya verdiği açıklamalarda, bana, izninizle, iktidar içerisinde bir muhalefet sözcüsü gibi geliyor. Doğru saptamalar, Sayın Bakanın yaptığı saptamalar doğru; fakat, bu doğru saptamaları muhalefet yapmalı; iktidarın yapması, iktidarda üstelik bir bakanın yapması yadırgatıcı oluyor.

Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi: "Bölgesel ve sektörel bağımlılık, ihracatımızın büyük oranda katmadeğeri düşük olan ürünlerden oluşması, finansman sıkıntısı, girdi maliyetleri, ürünlerin dış pazarlarda rekabet gücünü olumsuz etkilemiştir." Doğru bir saptama; ama, politikalar, bu doğru saptama yönünde mi; bence değil; onu açıklamaya uğraşayım.

Bu saptamadan sonra, şimdi ne yapılıyor; yani, büyük oranda katmadeğeri düşük, bölgesel, sektörel bağımlılık var, finansman sıkıntısı, girdi maliyetleri... Zamanım elvermeyeceği için, sadece katmadeğerle ilgili kısma değineceğim. Katmadeğeri yükseltmek için ne yapılıyor? Dış Ticaret Müsteşarlığının, şu anda, 2004 yılı için iki önemli çalışmasından söz edilebilir: Birisi, Turquality Projesi, yani, Türk malının kalitesini dünyaya tanıtmak için bir proje ve Sayın Bakan, bu konuda, gayet aktif ve dinamik bir şekilde çalışıyor. 2004 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığının gerçekleştirdiği ikinci önemli proje de, İhracat Stratejik Planının geliştirilmiş olması. Bu ikisinin de, şu andaki Türkiye'nin rekabet gücünü artırması için doğru politikalar ve projeler, doğru içerikleri olan politikalar ve projeler olmadığına inanıyorum. Bunu çok kısaca açıklamaya çalışayım.

Şimdi, Turquality, yani, Türk malının kaliteli olması ve marka yaratma konusunda bir çaba var. Bir kere, bir ülkenin ürünleri, o ülkenin adıyla değil, o ülkenin yarattığı kaliteli ürünlerle dünya piyasalarında imaj yaratır; yani, biz Türkler kaliteli ürün imal ediyoruz diye ortaya çıkmak -bunu basitleştirerek söylediğimin farkındayım- doğru bir strateji değildir, ürünlerin kalitesidir esas olan. Japonlar bu şekilde dünya piyasalarına önemli giriş yapmışlardır.

Öte yandan, marka yaratmak dendiği zaman, yeni marka yaratmak hevesi, iyi olabilir; ama, insanın aklına gelen, bütün dünyada zaten marka olmuş Türk ürünlerinin... Nedir bunlar; yoğurt, bütün dünyada Türk ürünü olarak bilinir. Nedir bunlar; Uşak halısı, bütün dünyada Türk ürünü ve Uşak ürünü olarak bilinir. Nedir bunlar; Eşme kilimi. Bunları biz koruyamadık. Bunları korumak için bir devlet politikası yok. Öte yandan, Havana purosunu, Küba gibi, Küba boyutunda bir ülke koruyabiliyor; ama, Türk tütününün dünya markası olmasını koruyamadık. Bunlar, dış baskılar altında teslim olmuş politikaların sonucudur.

Kısacası, yapılmakta olan Stratejik Plan ve Turquality Projelerini zayıf görüyorum. Ne yapmalı; bir kere, birinci ligde oynamaya hazır olmalıyız, buna hazırlanmalıyız. Ne demek bu; rekabet gücü stratejisi. Bir rekabet gücü stratejisinin belirlenmesi lazım. Ben, bunu, şimdi zamanım yok bahsetmeye; fakat, İhracat Sratejik Planında görmüyorum; çok mikro, işletme düzeyinde stratejik amaç olarak nitelenmiş, iyi niyetli beş tane amacı var; fakat, ülkenin rekabet gücünü artırıcı bir strateji görmüyorum; bir.

İkincisi, artık, dünyadaki piyasaların organizasyonuyla ilgili konularda da Türkiye daha aktif olmak zorundadır; yani, küreselleşme politikalarının ve bu politikayı, hâkim olan ülkelere bırakmak, seyirci olmak, reaktif olmak yerine, küreselleşmenin proaktif...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Küreselleşme karşısında seyirci olmaktan çıkmalıyız. Bunun çok somut örneği, Kankun'da başlamış olan,  tarımımızı çok yakından ilgilendiren konu, bir anlaşma ki -bu senenin temmuz sonunda bir çerçeve anlaşması ortaya çıkmıştır- biz bunda  pasif kaldık. Bütün küreselleşme politikalarında Türkiye pasif kalıyor. Oysa, küreselleşme, bugün, dünyanın her yerinde sadece radikal elamanlar tarafından değil, Amerika'nın önde gelen ekonomistleri tarafından da eleştirilmektedir. IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankasının -üç kız kardeşler diye adlandırılan bu üç kurumun- yeniden yapılanması için tartışmalar dünya gündemindedir. Buralarda Türkiye'nin ve dışticaret politikamızın çok önemli katkıları olabilir.

Son olarak da, özellikle tarımımızı çok ilgilendiren küreselleşme stratejisinde aktif rol oynamalıyız, rekabet gücünü artıracak; yani, teknoloji üretmeye, ar-geyi artırmaya, ar-geye dayalı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - ...ürün ihracatına yönelik politikaları geliştirmek zorundayız. Sözlerimi burada bitirmek zorundayım anlaşılan.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEMDUH HACIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili bölümü hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye bu haftaya yeni bir heyecanla başladı. Kırkbir yılın sonunda, artık önümüzde ulaşacağımız hedeflerin, yapılacak reformların ve yeneceğimiz zorlukların belli olduğu bir on yıl var. Diğer alternatiflerin artık defteri kapandı. Türkiye'nin önündeki sis perdesi de kalktı. Başta biz siyasîler olmak üzere, toplumun her kesimine önemli görev ve sorumluluklar yüklendi. Bu haftadan itibaren, her birimizin, her gün kendimize soracağımız soru: Bugün Avrupa Birliği konusunda ne yaptım? Bugün, artık sadece günü kurtarmak için siyaset sona erdi. Toplum, her gün alınan mesafeyi ölçmeye başladı bile.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi bu çerçeve içinde açıklamak istiyorum. Türkiye'nin dışticaret hedeflerinin sağlayacağı başarı, Avrupa Birliğiyle olan farklılıkları gidermedeki en önemli kozu olacaktır. Gerçek anlamda her yıl yüzde 6 oranında sürdürülebilir ve sağlıklı büyüme hızını, ancak, yeni bir dışticaret politikasıyla yakalayabiliriz.

Neden yeni dışticaret politikasına ihtiyacımız var; bir bakalım bugünkü durum neyi gösteriyor: 61 milyar dolar ihracat, 95 milyar dolar ithalat, sonuç 34 milyar dolar dışticaret açığı. Her geçen gün rekabet gücü zayıflayan bir sanayi yapısı, yurtiçinde mevcut hammaddesi ve ara malları dünyayla rekabet edemediği için sürekli artan ithalatla ayakta durmaya çalışan bir sanayi. Bunun yanında "Türk Lirası değerli diyen bu işi bilmiyor" açıklamasını yapan Hazineden sorumlu bir Devlet Bakanı. Dışticaretten sorumlu Sayın Devlet Bakanı, siz bu görüşe katılıyor musunuz?! Siz de bu kafada iseniz, size kötü bir haberim olacak. Bu duruma seyirci kalırsanız, korkarım, 3 Ekim 2005 tarihinde, müzakere masasına çok olumsuz koşullarda oturmak zorunda kalacaksınız.

Bugün, kur dalgalı deniliyor. Bence, durum farklı; kurlarla dalga geçen sıcak para simsarlarının Türkiye ekonomisine sağladığı geçici refah ve bunun karşılığında yüzde 20'lere varan reel faiz tahsilatındaki artışa dikkatinizi çekiyorum. Bugün, sıcak para miktarı 20 milyar doların üzerine çıkmıştır; getirisi yılda 4-5 milyar dolardır. Bu getiri nerede; sadece Türkiye'de. Türkiye, bu parayı onbeş yıldır ödemeye devam etmektedir. Neden bir ülke buna bir çare bulamaz? Bu durum nasıl onbeş yıl devam edebilir? Bundan kimler sorumludur? Bu durumdan kimler yarar sağlar, kimler zarar görür? Bu soruların cevapları kamuoyundan saklandıkça, işimiz çok zor arkadaşlar.

Türkiye'nin tam üyelik görüşmelerine başlıyor olması, sıcak para simsarlarının iştahlarını daha da kabartmıştır. Hazineden sorumlu Bakan ne yapıyor; sadece bakıyor. İleride ne yapacak; sanırım, yine seyirci olacak. Sayın Bakan, siz tribünde oturmuyorsunuz, siz oyuncusunuz; size hatırlatıyorum, topa müdahale edin, yoksa golü kalenizde göreceksiniz.

İhracatımızdan 34 milyar dolar daha fazla ithalat yapmamızın neyi ifade ediyor olmasını bir düşünelim arkadaşlar; 34 milyar dolarlık fazla ithalat. Yurt içinde üretilebilecek mal ve hizmetlerden bu oranda vazgeçip, bu hacimdeki mal ve hizmeti dışarıdan temin etmeyi tercih ediyoruz. Bu oranda kazanılacak katmadeğerden vazgeçiyoruz. Bu oranda, her gün durumları daha kötüye giden ve sayıları sürekli artmakta olan işsizler ordusunu görmezden geliyoruz. Sanırım, sadece bu nedenle bile, dışticaret politikalarımızda köklü ve reformist bir değişime ihtiyacımız var.

Bakın dünyaya: Amerika Birleşik Devletleri hariç, tüm kalkınmış ülkeler dışticaret fazlası verir; bir tesadüf olmasa gerek bu. Kalkınmakta olan ülke statüsünden kalkınmış ülke statüsüne geçiş, ancak ve ancak dışticaret fazlası vererek gerçekleşebilir. Bakınız Japonya'ya: Bu, çok basit bir örnektir. Dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi, dünya fiyatlarından 3 misli daha pahalı ekim yapmasına rağmen, pirinç ekiminden vazgeçmez. Bakınız ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine: Tümünde, tarım üretimine sağladıkları destekler neden yapılmaktadır? Bakınız Türkiye'ye: İthalatla rekabet edemeyip pamuğunu tarladan kaldıramayan perişan çiftçi... Doğal afetlere karşı sigortası olmayan, kaderi ve işi Allah'a kalmış çiftçi...

Değerli arkadaşlar, bu tablo, maalesef, Türkiye'ye yakışmıyor. Birinci tercihimiz, dünya ticaretine açık mallarımızın üretimini en üst seviyeye çıkarmak olmalıdır; ancak bu sayede sürdürülebilir, sağlıklı ekonomik büyümeyi gerçekleştirebiliriz. İhracatçının dünyayla rekabet gücünü artırmak zorundasınız. Bu, sadece boş vaatlerle gerçekleşemez. Onu, Türkiye'de üretilen hammaddeyi işlemek yerine, rekabette ayakta kalmak için, ithal hammaddesine mahkûm etmeyin. Türkiye'yi, sıcak para simsarlarına mahkûm durumdan hızla kurtarmak zorundayız. Pazar ekonomisinde korumacılık önlemleri asgarîye indirilmiştir. Rekabetçi kur politikaları, bu nedenle dışticarette en önemli silah olarak görülmektedir. Bunun en önemli örneği de Çin'dir arkadaşlar. Çin, yıllar yılı, başarılı, sürdürülebilir büyük ekonomik büyümesini rekabetçi kur politikaları sayesinde kazanmıştır. Bakınız, son beş yılda, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Çin arasındaki rekabete, bakınız oradaki kurlardaki dalgalanmalara. Ortaya temel bir ekonomik gerçek çıkmakta; rekabet gücünü kaybeden, ihracatı azalan ülkenin parası da değer kaybetmeye başlıyor. Aynı ülke akıllıysa, bir süre sonra, düşük kur politikaları sayesinde rekabet gücünü, üretimini ve ihracatını artırıp parasını tekrar değerli kılıyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde son yıllarda dışticaret açığı yükseldikçe doların değeri düşmektedir; ama, Türkiye'ye bakın, dışticaret açığı yükseldikçe TL'nin kıymeti artmaktadır. Bu işi kim biliyor, bilmiyorum arkadaşlar; ama, sanıyorum, Amerika'nın bilmediğini söylemek de biraz cahillik olsa gerek.

Türkiye şu tercihi hemen yapmak zorundadır; sıcakparayı desteklemeye devam edip sanal bir refah ortamını sürdürmeye devam mı; yoksa, dünyanın önde gelen kalkınmış ülkelerinin uyguladığı reel ekonomik politikaları uygulamak mı; sanırım, tercih yapmakta zorlanmamamız gerekli. Zor olan, sanal refah ortamından kendimizi sıyırmak; bu, siyasî iktidarın tercihini gecikmeksizin açıklamasıyla gerçekleşir; ancak bu sayede, rekabetçi dalgalı kur sistemi ülke yararına çalışmaya başlar; ancak bu sayede, ülkenin üretimi, üretim potansiyeli, işsiz insanımıza iş potansiyeli artar ve artan üretim sayesinde vergi gelirleri artırılabilir.

Sözlerime son verirken, bir kurbağa örneğini vermek istiyorum: Kurbağayı ılık suya atıp altına ateşi hafif açtıklarında kurbağa, suyun hafif ısınmasıyla yavaş yavaş gevşemekte, uykusu gelmekte ve uykuya dalmakta, o arada su kaynamakta ve kurbağa kendini o kaptan dışarı atamamaktadır, fakat kurbağayı doğrudan kaynar suyun içine attıklarında kurbağa kaynar suyun içine girer girmez hemen sıçrayıp o sudan kurtulmaktadır.

Şimdi, bugün, Türkiye'de bizim için sıçrama vaktidir. Bu sıcak paradan, bu uyuşukluktan kurtulup, Türkiye'nin gerçeklerini daha iyi görmemizin zamanıdır. Günü geçiştirme ve kurtarma yerine, doğruları, daha fazla gecikmeksizin ve ülke ekonomisine daha fazla zarar vermeksizin yapmak zorunda olduğumuzu hatırlatır, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacıoğlu.

Şahsı adına, lehinde olmak üzere, söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin.

Buyurun Sayın Keskin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık ve bağlı kuruluşların 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde şahsî duygu ve düşüncelerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Anayasamızda ve Başbakanlık Teşkilat Kanununda Başbakanlığın görevleri açık ve net bir biçimde belirtilmiştir. Buna göre Başbakanlık, bakanlar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin, genel siyasetin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmekle görevlendirilmiştir. Başbakanlığın aslî işlevi, icracı olmaktan çok, koordinasyon görevidir. Başbakanlık, ilk kez, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la büyük ölçüde aslî görevine dönmüştür. Başbakanlığın teşkilatı içerisinde yer alan, işlevsiz, sadece kadro deposu olarak kullanılan birimlerin birleştirilmesi, etkin ve verimli bir yapıya kavuşturulması son derece gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 15 Mart 2003 tarihinde resmen Başbakanlık görevine başlamıştır. O günden bugüne, Türkiye'de çok şeyler değişmiştir. Kendisinin demokratik muhafazakâr kişiliği, reformist, yenilikçi anlayışı ve çağdaş Türkiye'yi oluşturma kararlılığı sayesinde, ülkemizde büyük mesafeler alınmıştır. Artık, hiçbir şey eskisi gibi değildir. Artık, her gün zamla yatıp, zamla kalkmıyoruz. Geçmiş dönemlerde yaşanan ekonomik krizler sonrasında, ülkemizin yaşadığı ağır ekonomik ve sosyal sorunlar, hızla aşılmış ve sürdürülebilir bir büyüme oranı sağlanarak gerilerde bırakılmıştır. Bununla ilgili kanunî düzenlemeler yapılarak, ülke düzeyinde reformlar gerçekleştirilmektedir.

3 Kasım öncesi seçim meydanlarında ne söz verildiyse, tek tek yerine getirilmektedir. "Canavar" olarak nitelendirilen enflasyon, 40 yıl sonra, ilk defa, bu dönemde tek haneli rakamlarla tanışmıştır. Halkın siyasetten umudunu kestiği, ülkenin siyaseten düzelemeyeceği kanaatinin yaygınlaşmaya başladığı bir dönemde, Başbakanımız, ülkeyi uçurumun kenarından düze çıkarmıştır. "Türkiye Arjantin olur mu" endişesi geride kalmıştır. Emekli ve memurumuzun maaşını ay sonunda alıp alamayacağı endişesi gerilerde kalmıştır. Halkın bankadaki mevduatını günü geldiğinde çekip çekemeyeceği korkusu ortada yoktur bugün. Artık, ekonomimiz ve sosyal yapımız daha güçlü bir haldedir. Bir Anayasa kitapçığının fırlatılmasından dolayı ortaya çıkan kriz, bugün, artık görülmemektedir. İktidarımız döneminde bölgemizde cereyan eden harpler, bölgemizdeki siyasî çalkantılar, sosyal ve ekonomik yapımızda hiçbir değişikliğe sebep olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" prensibiyle hareket eden hükümetimiz, etrafındaki bütün komşularıyla sorunlu bir Türkiye yerine, dünyayla dost bir Türkiye ortaya koymuştur. Bugün, bütün komşularımızla dostuz. Sayın Başbakanımızın ilk günden itibaren sergilediği diplomasi trafiği herkesi hayretler içerisine düşürmektedir. Komşularımızla ilişkilerimiz en üst seviyededir.

Arkadaşlar, Türkiye'de ilkler yaşanmaktadır. 43 ülkenin devlet başkanlarının katıldığı NATO toplantısı ülkemizde düzenlenmiştir. 63 Müslüman ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısına, yine ülkemiz, evsahipliğinde bulunmuştur; ilk kez bir Türk, Genel Sekreterliğe getirilmiştir. Bu da, bizim için büyük bir başarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin dışpolitikada birinci önceliği, ülkemizin Avrupa Birliğine girmesi olayıdır. Bununla ilgili, gerekli uyum paketleri bu Meclis tarafından çıkarılarak, dünyayı şaşırtan bir performansla hareket edilmiştir. Bunun neticesi, 17 Aralık 2004'te, Brüksel'de, kararlı bir politikayla tarih alınmasını sağlamıştır. Bana göre, büyük bir zafer elde edilmiştir. Tarih bunu ileride yazacaktır. Tüm emeği geçenlerden Allah razı olsun; 41 yıllık hülya gerçekleşmiş olmaktadır.

Yukarıdaki başarıyı küçümsememek lazımdır. Rum ve Yunan gazetelerini okuyarak, Kıbrıs'ı en iyi tanıyan Rauf Denktaş'ı dinleyerek bu işin ehemmiyetini ve önemini kavrayabiliriz. Vatandaşa güven gelmiştir. Ülke istikrara kavuşmuştur. Kapanan fabrikalar tekrar açılma dönemine girmiştir. Cumhuriyet tarihinde bir rekor sayılabilecek yüzde 85 kapasite kullanılma oranına ulaşılmıştır. Cumhuriyet tarihinde yapılan duble yolun yarısı, bizim iktidarımızın bir yıllık döneminde gerçekleşmiştir. Devlet, daha ucuz borç para bulma imkânına kavuşmuştur. Bu ülkede yaşayan 72 000 000 vatandaşımızın içerisinde 13 000 000 yeşil kart kullanma imkânına kavuşan fakir ve fukaramız mevcuttur. Köylünün borçları yeniden yapılandırılmış, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları zamana yayılmış, kullanacağı kredinin faiz oranı da yüzde 50'lerden yüzde 25'lere düşürülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, AK Parti döneminde Başbakanlıkta yapılan tasarruflardan birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum.

Bakanlık sayısı 38'den 23'e düşürülmüştür. Bunun, nihayetinde, inşallah, önümüzdeki zaman zarfında, 15'lere de düşürülmesi hedeflenmektedir.

2002 yılında Başbakanlıkta 329 binek aracı bulunmaktayken, bu sayı 246'ya düşürülmüş, 83 araç tasfiye edilmiştir.

Yine, 2002 yılında araç bakım gideri olarak 1 trilyon 234 milyar lira harcama yapılırken, hükümetimiz döneminde, bu rakam 657 milyar liraya düşürülmüş, yüzde 47 tasarruf sağlanmıştır.

Akaryakıt gideri olarak, 2002 yılında 1 trilyon 232 milyar lira harcama yapılırken, son iki yılda gelen zamlara rağmen, 2004 yılında bu rakam 868 milyar liraya düşürülmüş, yüzde 30 tasarruf sağlanmıştır.

2002 yılında 93 adet araç telefonu mevcutken, şu anda bunların tamamı iptal edilmiştir. Cep telefon hattı 2002'de 209 iken, bugün itibariyle 117'ye düşürülmüş, 92 hattın sözleşmesi iptal edilmiştir. Sabit telefon hattı 2002'de 1 035 iken, hükümetimizce israf olarak görülen 203 hat iptal edilerek, mevcut hat sayısı 832'ye düşürülmüştür.

Bu uygulamalar neticesinde, 2002 yılında haberleşme gideri olarak 1 trilyon 675 milyar liralık fatura ödenmişken, yapılan zamlara rağmen, 2004 yılında haberleşme gideri, 1 trilyon 335 milyar liraya düşürülmüştür. Yapılan bu uygulamayla, yüzde 20'ye yaklaşan bir tasarruf sağlanmıştır.

Bu rakamların ışığı altında, hükümetimiz döneminde, Başbakanlıkta sadece belirtilen üç kalemde, araç, yakıt ve haberleşme faslında 1 trilyon 248 milyar liralık tasarruf sağlanmıştır.

Arkadaşlar "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" hükmünce, hükümetimizin performansını göstermesi bakımından çarpıcı bir istatistik vereceğim. Meclis ve komisyonlarda devamlı çalışma sağlanmıştır. Aylarca toplanamayan Bakanlar Kurulu, muntazaman toplanır hale getirilmiştir. Meclisimizin bu dönemde gösterdiği çalışmayla, 2003 yılında 240, 2004 yılında 230 olmak üzere, toplam 470 adet kanun çıkarılmıştır. Geçmişte, yani, önceki üç yıllık dönemde, bir yılda toplam 90 kanun çıkarılırken, hükümetimiz zamanında yılda ortalama 235 kanun çıkarılmıştır. Bu eser Yüce Meclisindir.

Ayrıca, halkımıza sıkıntı veren bürokratik engeller kademe kademe kaldırılmış ve yok edilme yoluna girilmiştir.

SSK'da ilaç kuyruklarına yılbaşından itibaren son verilmektedir. SSK ve devlet hastaneleri tek çatı altında toplanma yoluna gidilmektedir.

Hastanelerde rehin kalma olayına hükümetimiz döneminde son verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Sonuç olarak, Türkiye, artık, yıldızı parlayan, dış yardım alan, yavaş yavaş dünya devletlerinin dikkatini üzerine çeken, insanların yurt içinde ve yurt dışında başlarının dik dolaşabildiği bir ülke durumuna girmiştir.

Başlatılan yeniden yapılanma mücadelemiz her kesimden destek almaktadır. Bireylerden sivil toplum örgütlerine, partimize oy verenden vermeyene, esnafımızdan çiftçimize, memurumuzdan işçimize herkes bizimle aynı heyecanı paylaşmaktadır. Unutmayınız ki, bilinen bir ifadeyi tekrar edecek olursak, hepimiz bu geminin içindeyiz; dolayısıyla, hükümetin başarısı hepimizin başarısını ifade eder.

Bu duygu ve düşüncelerle, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

Birleşime, 14.10'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.10

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.14

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları:  706, 707, 708, 709) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

İkinci turda, hükümet adına ilk söz, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.

Sayın Tüzmen, sürenin kaç dakikasını kullanacaksınız?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - 20-25 dakika yeter.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz 22,5 yapın da ortası olsun Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Ortalama olsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Tüzmen, o zaman, konuşma süreniz 22 dakika.

Buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hatırlarsınız, sizlerle, burada, daha önce, 2003 ve 2004 bütçe tasarıları sırasında da görüşmeler yapmıştık, hedeflerimizi ortaya koymuştuk ve bugün gelinen noktada, bu hedefleri sizlerle beraber gerçekleştirmekten büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum; çünkü, o zaman, ticaretimizin ne olduğunu, hangi aşamalardan geçeceğini, anastratejilerimizin neler olduğunu beraberce tespit etmiştik.

Tabiî, bunu yaparken, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Eximbank, İhracatı Geliştirme Merkezi, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve ihracatçı birliklerimiz gibi değerli kuruluşlarımızdaki arkadaşlarla beraber güzel bir çalışma yaptık ve geldiğimiz noktada da, 2004 yılı, bizim açımızdan, rekorlar yılı olarak adlandırılacak bir yıl olarak artık arkada kalıyor. Konuşmamın sonunda da bazı rakamları sizlere vermeye çalışacağım.

Şimdi, sürdürülebilir ihracat artışının ve ihracattaki bütün döviz gelirlerinin sağlanabilmesi için, kaliteli, katmadeğeri yüksek ve farklı ürünleri üretebilmek önem kazanıyor. Yani, 21 inci Yüzyıl, aslında, sanayi ekonomisinden bilgi ekonomisine geçiş dönemi oluyor. Bilgi, gelecekte işletmeler arasında ve milletlerarasındaki rekabetin temel unsuru olacak. Uluslararası rekabette öne geçmek için artık kalite tek başına yeterli olamıyor. Kalite, olmazsa olmaz bir şart haline geldi. Özellikle, ne tip artı değerler koyabileceğiz bu rekabet gücünün üzerine, bu önem kazanıyor; bu da, bilgi. Bilgiyi bunun üzerine koyduğumuz zaman, açıkçası, rekabet gücü artıyor.

Üretimi yapılan mal geleneksel sanayi ürünlerinden biri de olsa, bunun bilgiyle dönüştürülebilmesi rekabet şansını belirliyor. Mesela, tekstil gibi geleneksel, hafif sanayi tipi bir sektörde bile bazı unsurlar önemli. Yanmaz, leke tutmaz veya sivrisinek uzaklaştırıcı tipinde birtakım kumaşlar, teknik tekstil üretebiliyorsanız, o zaman bu alanda, eski alanda dahi rekabetinizi sürdürebilecek çeşitli gelişmeler yapabiliyorsunuz. Tabiî, ürünlerine daha fazla bilgi, daha fazla katmadeğer ekleyebilen ülkeler dünya pazarlarında başarılı olmaktadır.

Dünya ticaretinde düşük teknolojili malların oranı gittikçe azalıyor, yüksek teknolojili malların da ticareti gittikçe artıyor. Buna paralel olarak son yıllarda ihracatımızda katmadeğeri yüksek sektörlerin payının arttığını sevinerek gözlemlemekteyiz. Bunlar, otomotiv sektörü, makine sektörü ve elektronik sektörümüz; son yıllarda Türkiye'nin ihracat artışına en yüksek katkıyı yapan sektörler oldular.

Mesela, dünya ticaretinde son yıllarda büro ve haberleşme cihazları ticaretindeki artış öne çıkıyor. Türkiye'de bu grubun toplam ihracat içindeki payı 2003 yılı itibariyle yüzde 4,2 seviyesine ulaştı. 2004 yılının ilk on ayında, geçen yılın aynı dönemine göre, büro ve haberleşme cihazları için baktığımızda, genel ihracat artışının da çok üzerinde bir ihracat artışı görüyoruz. Yani, 2003'te sadece yüzde 4,2 oranında bir yer alıyordu. Bu sene, baktığımız zaman, bu alanda ihracat artışı yüzde 48,6; yani, doğru ürünlerin, doğru sektörlerin tespit edilip, onların üzerine ağırlıkla gidilmesinin sonucu bunlar.

Tabiî, pazarlama ve tanıtım, dışticaretin çok önemli iki ayağı. Ne kadar kaliteli, ne kadar iyi ürününüz olursa olsun, tanıtım ve pazarlamasını iyi yapamazsanız, satış yapma şansınız olmuyor. Bu sebeple, bu faaliyetlere büyük önem veriliyor.

Dış Ticaret Müsteşarlığınca, 2004 yılının ilk onbir ayında Ukrayna, Yunanistan, Rusya Federasyonu, Libya, Güney Afrika, Azerbaycan ve Tunus'a ticaret heyeti programları düzenlenmiş ve söz konusu heyetler kapsamında toplam 255 firma, anılan ülkelerdeki potansiyel alıcılarıyla bir araya getirilmiştir.

Yine, 2004 yılının ilk onbir ayında 20 adet alım heyeti programı kapsamında, toplam 44 ülkeden 14 resmî temsilci, 238 firma temsilcisi ve 44 editör ülkemize getirilmiştir. 153 fuara da, millî düzeyde iştirak ettik.

"Turquality" ibaresinin, ülkemizin rekabet avantajını elinde bulundurduğu ürün gruplarının üretiminden pazarlanmasına, satışından satış sonrası hizmetlerine kadar bütün süreçleri kapsayan bir akreditasyon sistemi haline getirilebilmesi amacıyla, Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde 31 ihracatçı birliğimiz tarafından hazırlanan Turquality projeleri çalışması başlatıldı.

23 Kasım 2004 tarihinde Turquality lansman gecesini düzenledik. Turquality projesi kapsamında 15 firma ve 3 tasarımcıya sertifikalarını verdik. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde Moskova'da, Turquality projesi somut bir şekilde start aldı. Uzun vadeli hedefimiz olarak, on yılda 10 markamızı dünya markası haline getirmeyi hedefliyoruz. Bahse konu markalar, Türkiye'nin, âdeta, marka elçileri olarak görev yapacaklardır. Böylece, bu marka elçilerimiz, ürün ve şirket imajlarıyla Türkiye'nin ülke imajına da büyük katkıda bulunacaklardır.

Sayın Osman Coşkunoğlu söylediler; bu, rekabet gücü açısından, aslında, önem verdiğimiz alanlardan bir tanesi; yani, eksikleri olabilir; ama, Turquality, sadece bir ülkede, Türkiye'de üretilen ürün anlamına gelmiyor; ileride endüstrinin kayışına göre, başka ülkelerde de elde ettiğimiz ürünlerin katmadeğerinde Türk unsur varsa, o "Turkquality" ibaresini alabiliyor. Yani, biz, sadece ülke imajını önplana çıkarmıyoruz; turkuaz kıyılarımızı belirten logosunda, Türkiye kıyılarını belirten o turkuaz mavisi var; içinde "Türk" ve "kalite" kelimelerini birleştiren "Turkquality" var. Ancak, içimizden birileri dışarıda elde ettiği bir çalışmayı getirdiği zaman, içerisinde eğer bizim katmadeğerimiz varsa, o da kullanabiliyor; yani, evrensel bir logo haline gelebiliyor. Dolayısıyla, bu tarafta herhangi bir sıkıntısı olmayacaktır. Sadece Türkiye'yle de sınırlı kalmayacaktır; bütün dünyaya, globalleşen dünyaya göre, bu marka bilincinin yerleştirilmesi amacıyla, çok uzun vadeli bir hedef konulmuştur ve sadece, daha, bir tek iyi örnek, bir pilot sektörden başladık, konfeksiyondan başladık; diğer sektörler de bunu takip edecek.

Tabiî, o arada rekabet gücü konusunda, sizinle ondört sene evvel tartıştığımız için, değerli çalışmalar yaptığımız için, benim ne düşündüğümü biliyorsunuz. Rekabet gücünü, faktör şartlarını, talep şartlarını, firma şartlarını, destekleyici endüstriyi, hepsini birlikte, Türkiye'nin şu andaki ortamında en parlatıcı, en güzel noktaya getirmeye çalışıyoruz; ama, konuşmamın bu bölümünü sadece buna ayırmak istemiyorum. Dolayısıyla, açıkçası, ben, burada, hani Hükümetin içerisinde muhalefet eden birisi değilim; ben, Hükümetin içerisinde doğruları söylemeye ve doğruları yapmaya çalışıyorum diğer bütün arkadaşlarım gibi; tamam mı; olay bu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Söylemeyenler mi var, yapmayanlar mı var?!

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Neyi ispat etmeye çalışıyorsun?!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Şimdi, bakın, tekstil ve konfeksiyonda da, özellikle fiyattan ziyade artık kaliteye dönen bir yapıyı görüyoruz ve moda ve markayı hedefliyoruz; özellikle sadece ucuz işgücünde değil, diğer kaliteli işgüçlerinde de bunu yaratmaya çalışıyoruz.

Tasarım çok önemli; moda ve markanın imaj kavramlarının önemli bir veçhesi tasarım. Uygun tasarımlar yapabilme özelliği ve bu yeteneği geliştirmek, katmadeğeri yüksek ürün üretimi ve ihracatını artırmak, moda ve tasarım konularında yüksek nitelikli insan kaynağı oluşturmak, KOBİ'lerin koleksiyon oluşturma ve tasarım geliştirme kapasitelerini artırmak gibi projeler. İşte, İTKİB bünyesinde, bir moda enstitüsü kurulmasını da içerecek şekilde, moda ve tekstil kümesi projesini, 2005 yılı içinde fiilen başlatıyoruz. Biliyorsunuz, moda enstitüsünü açtık, çalışmalarına başladı; yani, aslında, adım adım, Türkiye, modayı, markayı yaratan ülke konumuna gelecek; önümüzdeki yıllarda esas hedefimiz bu.

Tabiî, 2005'te dünya tekstil konfeksiyon ticaretinde uygulanan kotaların kalkması, yaşanacak şiddetli rekabete uygun bir strateji belirlemesi amacıyla, 2005 yılı ve sonrası strateji koordinasyon grubunu oluşturduk. Tabiî, bu arada, İhracatı Geliştirme Merkezimiz de, 2004 yılında 6 adet dışpazar araştırması yaptı; 81 ilde, ithalat- ihracat kavram bilincinin oluşturulması amacıyla programlar düzenledi, sürekli olarak illerimizde de eğitim programları verdi; ayrıca, 6 ülkede millî fuar düzenledi, 1 000'e yakın KOBİ nitelikli -özellikle küçük ve orta boy işletmelere dönük çalışmalarımızı İGM'yle yapıyoruz- bu firmalarımızı fuara götürdük. Pazara giriş konusunda da, İGM'nin araştırmaları, bütün dünyaca kaynak gösterilen araştırmalar halindedir.

Tabiî, bir uygulama yaptık; komşu ve çevre ülkelerle ticareti geliştirme çerçevesinde bir strateji ortaya koyduk. Toplam nüfusu 600 000 000'u aşkın, gayri safî yurtiçi hâsılası 1,3 trilyon doları bulan, ithal talebi 300 milyar dolar olan ve 47 ülkeden oluşan bu pazara Türkiye'nin ihracatı, İhracatçı Birlikleri kayıt rakamlarına göre, 2004 yılının ocak-kasım ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 37,2 oranında arttı; 12,2 milyar dolardan 16,8 milyar dolara yükseldi ve böylelikle, ihracatımız, toplam Türkiye ihracatının içerisinde komşu ülkelere yaptığımız ihracat yüzde 29,3 noktasına ulaştı; eskiden, dikkat ederseniz, bu rakam yüzde 3, yüzde 5 arasında oynuyordu. Tabiî, bu komşu ve çevre ülkeler potansiyelinden daha fazla yararlanmak amacıyla, 2004 yılında, yoğun bir şekilde faaliyetlere devam edildi. Azerbaycan'la uzun vadeli ekonomik işbirliği anlaşmaları imzalandı; Fas, Cezayir ve Libya'yla karma ekonomik komisyon toplantıları gerçekleştirildi; Slovenya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Sırbistan Karadağ, Bosna-Hersek, Ukrayna, Moldova, Kazakistan, Beyaz Rusya, Tacikistan ve Rusya Federasyonuyla karma ekonomik komisyon toplantıları gerçekleştirildi. Yine, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi stratejisi çerçevesinde, Kenya ve Tanzanya'yla ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşmaları imzalandı; Vietnam, Yeni Zelanda, Hindistan, Moğolistan'la işbirliği anlaşmaları imzalandı; Kuzey Kore'yle ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalandı.

Komşu ve çevre ülkelerle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisinin devamı olarak, 2003 yılında, Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisini -biliyorsunuz- uygulamaya koyduk. Bu çerçevede, Dış Ticaret Müsteşarlığı yurtdışı kadroları yeniden yapılandırıldı, stratejik ülkelere atamalar yapıldı.

Bundan sonraki amacımız, 2005 yılında uygulamaya konulacak Uzakdoğu ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisi ve 2006 yılından itibaren yürütülecek olan Amerika ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisi... Bu çerçevede, söz konusu ülkelere olan ihracatımızın artırılması çalışmalarını başlatmış bulunuyoruz.

Tabiî, gümrük birliğinin, Avrupa Birliğine üyelik perspektifinde ülkemiz lehine gelişmesi için gerekli tedbirleri Dış Ticaret Müsteşarlığınca alıyoruz. AB'nin tercihli rejimlerinin üstlenilmesi ve ihracatçılarımıza yeni pazarların açılması amacıyla serbest ticaret anlaşmalarının akdedilmesi yönünde önemli gelişmeler kaydettik. 2004 yılında Fas, Tunus ve Filistin'le serbest ticaret anlaşmaları imzalandı; Suriye'yle parafe ettik, yarın Sayın Başbakanımızla beraber Suriye'ye gidiyoruz ve orada serbest ticaret anlaşmasına -Türkiye ve Suriye arasında- Sayın Başbakanımız imza atacak.

Yine bu yıl, Afrika, Karayip, Pasifik ülkeleriyle, Körfez İşbirliği Konseyiyle serbest ticaret anlaşmaları imzalamak üzere gerekli çalışmalara başlandı.

Görüldüğü üzere, Türkiye'nin dışticaret diplomasisi 2004 yılında olağanüstü başarılı bir sene yaşadı. Açık ekonomi, serbest ticaret gibi temeller üzerine kurulu bu kavramın esas odak noktası, artık, pazara giriş oldu. Bu açıdan baktığımızda, özellikle hukuksal altyapı boyutuyla 2004 senesi oldukça tatminkâr geçti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, müteahhitlik firmalarımız yurtdışında başarılı işlere imza atmakta ve ülkemize döviz kazandırmaya devam etmektedir. Türk müteahhitlik firmalarınca 2003 yılında 3,4 milyar dolarlık, 250 yurtdışı müteahhitlik projesi, 2004 yılının ilk on ayında ise 5 200 000 000 dolar tutarında 262 proje üstlenilmiştir. Yurtdışı müteahhitlik alanında ciddî bir sıçramanın eşiğindeyiz hep beraber. Özellikle, artan petrol fiyatları neticesinde petrol ekonomilerinin artan gelirleri... Bizim, bu ülkelere yönelik aktif ve yoğun politikalarımız sonucunda, müteahhitlik sektöründe hedefimiz, en az 6 milyar dolar ama, 2005 yılında 7 milyar dolara yakın bir rakama ulaşmak; bu hedefi de gerçekleştireceğimize inanıyoruz. 2010'dan önce, senelik müteahhitlik geliri rakamımız 10 milyar dolar olacak. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Cezayir, Fas, Afganistan ve Umman'a müteahhitlik heyetleri düzenledik. 2004'te çok sayıda karma ekonomik komisyon toplantısı yaptık, 2005'te yine bu karma ekonomik komisyon toplantılarına devam edeceğiz.

Tabiî, İhracata Yönelik Devlet Yardımları Tebliğini, Dış Ticaret Müsteşarlığınca, firmalarımızın dışpazardaki rekabet güçlerini artıracak şekilde geliştirmeye çalışıyoruz. Burada yardımlar ve ihracat iadeleri kapsamında 2003 yılında 302 trilyon, 2004 yılı 1 Ocak-26 Ekim döneminde 276 trilyon lira civarında ödeme yapıldı.

İhracatımıza sağlanan destekler, genel bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna (DFİF) tahsis edilen ödenekten karşılanıyor. 2004 yılı için DFİF'e genel bütçeden 205 000 000 ABD Doları tahsis edildi, 2005 yılında ayrılan kaynak 217 000 000 dolar. Bu rakam, ihracat taahhüdümüz olan ve özellikle ihracat tahmini olarak verdiğimiz 71 milyar doların sadece binde 3'üne tekabül ediyor.

Aslında, elimizde ihracata destekte en önemli araç olarak kullandığımız ve ihracatçının yanında olan bankamız Eximbank. Türk Eximbankın 1 Ocak-15 Aralık 2004 döneminde kullandırdığı kısa vadeli ihracat kredileri geçen yılın aynı dönemine göre dolar bazında yüzde 6 arttı, 3 200 000 000 dolar ve bu kredilerin yüzde 40'ı da küçük ve orta boy işletmelere kullandırıldı. Eximbank, günde ortalama 13 000 000 dolar tutarında kısa vadeli ihracat kredisi kullandırdı. 1 Ocak-15 Aralık 2004 döneminde bankadan kredi kullanan firmaların sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10 arttı. Bundan, 3 020 firma yararlandı. Bu firmaların, yaklaşık yüzde 70'i de -2 115 firma- küçük ve ortaboy işletme niteliğinde.

Yine, söz konusu dönemde, kısa vadeli ihracat kredi sigortası programı kapsamında sigortalanan sevkıyat tutarı 3 100 000 000 dolar. 1 Ocak-15 Aralık 2004 döneminde, Türk Eximbankın ihracat sektörüne sağladığı toplam kredi, sigorta garantisi desteği 6 300 000 000 dolar düzeyinde gerçekleşti. Bankanın, 2004 yılı sonu itibariyle toplam 6 900 000 000 dolar ihracata destek hacmi yaratması bekleniyor.

Bu arada, Eximbank, faiz oranlarını 2003 yılından itibaren, toplam 31 puan indirdi. Aslında, girdi maliyetleri açısından belki de en önemli maliyet olan finans maliyetini aşağı doğru çektik. Mevcut durumda faiz oranları, Türk Lirası kredilerinde yüzde 12,20, döviz kredilerinde ise LİBOR + 0,50 veya LİBOR + yüzde 3 aralığında. Kredi vadeleri altı aydan bir yıla yükseltildi. KOBİ ihracata hazırlık kredisi uygulamaya konuldu. Havayolu taşımacılığı da bu kapsama alınmaya çalışıldı. Kredi teminat oranları aşağı çekildi, onaylanmış kişi statü belgesi verildi; bunlar da, ihracatı destek kapsamında Eximbankın programına alındı. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri teminat mektuplarının haksız nakde çevrilmesi sigorta programını, biliyorsunuz, 2004 yılı başında yürürlüğe koyduk. Sevk öncesi dönem ihracat kredisi sigortası programını yürürlüğe koyduk. Sigorta kapsamındaki ülke sayısı 176'ya yükseltildi ve Eximbankı kredi taleplerini de, artık, bir hafta gibi kısa bir sürede karşılar hale getirdik. Daha çok ihracatçıya ulaşıldı ve belge sayısında, yani bürokraside de önemli bir azalma sağladık. Kredi, sigorta ve garanti programları müşterilerine daha uygun koşullar sağlamaya gayret ettik.

Tabiî, özellikle 2004 yılı içinde sınır ticaretinin düzenlenmesi, dahilde işleme teşviki, pazar araştırması desteği kapsamında işlerin kolaylaştırılmasına da ağırlık verdik.

Türk ürünlerinin yurt dışında markalaşması ve Türk malı imajının yerleşmesine yönelik faaliyetlerin desteklenmesi hakkında tebliği çıkardık.

Yine, yurt dışında, ofis, mağaza açma, işletme, marka tanıtım faaliyetlerinin desteklenmesi kapsamında tebliğ; ki, biliyorsunuz bunun içerisine yazılım şirketleri de giriyor; çünkü, çok önemli yeni sektörleri de bunların içerisine dahil etmeye çalışıyoruz. Özellikle yazılım ve bilişim ihracatını artırmak, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın ana hedeflerinden bir tanesi; tabiî, bu arada, ithalat da.

İthalatta haksız rekabetin önlenmesi hakkında mevzuat 1989 yılından beri yürürlükte. Çok sayıda ülkeye, 164 damping soruşturması başlattık. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, ülkemiz, 2004 yılı ilk altı aylık döneminde en fazla önlem alan üçüncü ülke ve en çok soruşturma başlatan ikinci ülke oldu.

Dış Ticaret Müsteşarlığınca, halen 24 değişik ülke menşeli ürünler için 63 adet dampinge karşı kesin önlem uygulanmakta, 7 adet soruşturma da devam etmektedir.

Ülkemize karşı açılan damping soruşturmalarında, ihracatçımıza mevcut tecrübe ve bilgi aktarılıyor ve firmalarımızın teknik ve hukukî savunmalarına da yardımcı olunuyor.

Biliyorsunuz, hampetrolün ithalatımızda yüzde 7-10 civarında bir payı var. Bu fatura, 2004 yılında, 4 milyar dolardan 5 milyar dolara çıktı; bunda, petrol fiyatlarının artması etkili oldu ve özellikle -bunun diğer yansımaları da var tabiî, dolaylı etkileri var; ama -son dönemlerde 40 dolar civarına düştüğü için, dünya petrol fiyatlarının Türkiye ekonomisi üzerinde, artık, olumsuz etkisinin de azaldığı bir döneme doğru giriyoruz.

Tabiî, aynı dönemde, ilkönce, yılın başında, geçen yılın on aylık dönemine göre karşılaştırdığımız zaman, ithalat yüzde 39,9'luk bir artış gösterdi; ekim ayında hız seyri biraz azaldı, yüzde 21'e düştü; artışın devam edeceğini, bu şekilde inişe doğru trendin devam edeceğini düşünüyoruz. 2004 yılında yaklaşık 95 500 000 000 dolar, 2005'te de yaklaşık 104 milyar dolarlık bir ithalatımız olacak.

Sonuç olarak, dışticaretimiz 150 milyar doları aşıyor. Bu sene, tahmin ediyorum, 160 milyar dolar dışticaretimiz olacak. Doğru, açığımız da var; ama, dışticaret açığımızın toplam dışticaretimize oranı yüzde 20 seviyesinde; ki, bu, biliyorsunuz, eskiden yüzde 30'lar, yüzde 40'lar seviyesinde giderdi; yani, rahatlıkla çevrilebilir bir orana da ulaşmış durumdayız.

Kur konusunda, İstanbul Milletvekili Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylediklerine, burada... Şöyle: Benim, kur konusunda iki senedir ne söylediğim ortada. Ben, bunu, burada tekrarlamak istemiyorum, benim söylediklerim ortada; ama, emin olun, daima, elimizden geldiği kadar, kur konusunda, ihracatçımızın girdi maliyetlerini azaltma konusunda çalışma göstermeye gayret ediyoruz.

Biliyorsunuz, teşkilatımız, yurtdışında, 1925'ten bu yana mesleğinde yetişmiş, nitelikli kadrolarla görev yapıyor, bu sayının artırılmasına gayret ediyoruz. Tabiî, bunlar için kadro almak lazım.

Aynı zamanda, bu konularda, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle beraber yürüttüğümüz çalışmalar var; dışarıdaki elemanların sayısının artırılması, dışticaret elemanının olması, onlar tarafından ofislerin desteklenmesi, teknik personel kadrolarının desteklenmesi konusunda çalışmalarımız var.

Ben, size, son olarak, kayıtlara girmesi açısından, ihracatımızdan birkaç rakam vermek istiyorum; çünkü, 21 Aralıktayız, seneyi tamamlıyoruz.

Şu ana kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Müsaade ederseniz 4 tane rakam vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin süresinden keseriz Sayın Bakan.

Ne kadar süre kullanacağınızı kendiniz takdir edin Sayın Bakan; buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcım, 1 dakika müsaade ederseniz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Buyurun lütfen.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

Hep beraber, iktidar ve muhalefet olarak, biraz moralli girelim 2005'e diye...

Bakın, şu an, 20 Aralık itibariyle, taşıt araçları yan sanayii ihracatımız, 10 200 000 000 dolara ulaştı. Geçen senenin aynı dönemine göre ihracat artışları yüzde 48,6 ve ihracatımızdaki payı da yüzde 16,8'e ulaştı.

Elektrik elektroniğe baktığımız zaman, şu ana kadar yaklaşık 5 700 000 000 dolarlık bir ihracat görüyoruz, geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 40,3'lük ihracat artışına karşılık geliyor ve ihracattaki payı da yüzde 9,4'e ulaştı.

Makine ve aksamlarında -ki, bu saydıklarım, üçü de yüksek teknoloji alanına giren sektörlerdir- şu ana kadar 1 900 000 000 dolarlık ihracat yapılıyor, geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 41,3'lük ihracat artışı var ve baktığınız zaman, payları da yüzde 3,3'e geldi.

Sonuç olarak, geçen senenin aynı dönemine göre sanayi ürünleri ihracat artışımız yüzde 34,8; şu ana kadar 52 700 000 000 dolarlık ihracat yapıldı ve ihracatımızda sanayi ürünlerinin toplam payı yüzde 86.

Tarım ürünlerinde ihracat artışımız, yüzde 24,6; toplam ihracat 7 200 000 000 dolar şu ana kadar; ihracatta tarım ürünlerinin payı, yüzde 11,9.

20 Aralık itibariyle, bugüne kadar yaptığımız ihracat 61 100 000 000 dolarlık. Bugünden geriye doğru oniki aya baktığımız zaman da, 63 200 000 000 dolarlık ihracat yaptık. Biz, bunu, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Merkezi, Eximbank, Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri ve tüm ihracatçılarımızla beraber yapıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Ak Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Hükümet adına ikinci konuşmacı, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 21 dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; Başbakanlığın, bağlı kuruluşların, ilgili ve ilişkili kuruluşların 2005 malî yılı bütçe kanunu tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz.

Bu turda, gruplar adına konuşmalar yapıldı, değerlendirmeler ortaya konuldu. Tüm arkadaşlarımıza, gerek İktidar Grubuna gerek Muhalefet Grubuna mensup arkadaşlarımıza, katkıları ve değerli önerileri sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Kuşkusuz ki, bunlardan yararlandık, bundan sonra da yararlanmaya gayret edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Başbakanlık, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Kanununa göre görevler yürüten ve görevleri, bu kanunda açıkça, tek tek sayılan bir kurum. Görevleri, bu turda arkadaşlarımızın da kısaca ifade ettiği gibi, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almak; ayrıca, devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir şekilde işlemesini temin edecek prensipleri tespit etmek, hükümet programları ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek gibi; bu görevler, 3050 sayılı Yasada sayılmış, Başbakanlık makamı da bu görevleri yerine getirmenin gayreti ve çabası içerisindedir.

Biz, Başbakanlık makamını, koordinasyon görevini yapan, denetim görevini yapan, şu anda yılların birikimiyle bürünmüş olduğu hantal yapıdan kurtulmasını sağlayacak bir düşünceyi taşıyoruz. Nitekim, kamuda yeniden yapılanma çalışmalarını Parlamentoya sevk etmiş, hatta, bu kanunları çıkarmış; ama, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilerek komisyonlarda bekleyen o yasal düzenlemeleri de biz bu amaçla yaptık. Yani, merkezde toplanmış olan yetkilerin bir bölümünü yerinden yönetim organlarına devretmek suretiyle, Türkiye'de, başta Başbakanlık olmak üzere, diğer bakanlıkların ve kuruluşların yükünü yerele bir nebze aktarmak düşüncesinde olan bir siyasî iktidarız ve geldiğimiz günden beri bu konuda yapmış olduğumuz çalışmaları ve atmış olduğumuz adımları biliyorsunuz.

Benim, fikirlerine son derece itibar ettiğim, tecrübeli devlet adamı Sayın Güneş, bizim Meclise sevk etmiş olduğumuz iki kanun tasarısıyla, Başbakanlığın bir yargı yeri haline getirilmeye çalışıldığını ifade ettiler. Kendilerinin konuşmasında bahsettiği o iki kanun tasarısı -ki, şu anda Meclis komisyonlarındadır; biraz önce ilgili arkadaşlardan bilgi aldım, kendim de tasarıya baktım- hangi maddesinde, Başbakanlığa âdeta, bir yargı yeri yetkisi vermektedir, doğrusu anlayamadım. Eğer, bizi biraz daha net şekilde bilgilendirirlerse, komisyonlardaki arkadaşlarımızı bu konuda uyarırlarsa delilleri ve gerekçeleriyle birlikte, inanıyorum ki, bize de yardımcı olmuş olurlar. Bizim asla böyle bir düşüncemiz yok. Böyle bir niyetle ve böyle bir amaç için herhangi bir tasarı falan da sevk etmiş değiliz. Eğer, gözden kaçan bir şey varsa, kuşkusuz ki, bunu komisyonlarda düzeltmek, yasama organının ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın da görevidir.

Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık, kuşkusuz, şu anda, 24 bağlı kuruluş, katma bütçeli idare, Başbakanlık bütçesinde yer alan idareler olmak üzere birçok kuruluşu bünyesinde toplamaktadır. İşte, burada, belki, yarından itibaren, bütçeleri müstakil olarak görüşülecek olan Başbakanlığa bağlı genel bütçeli idareler var. İşte, Devlet Planlama Teşkilatı bunlardan biridir; Gümrük Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı bunlardan biridir. Devlet İstatistik Enstitüsü ve Diyanet İşleri Başkanlığı; ki, onların bütçeleri de, bilindiği gibi, burada müstakilen görüşülecektir.

Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinde -sanıyorum, yarın görüşülecek- belki gündeme gelmesi muhtemel olan bir konuyu, Sayın Kumkumoğlu, biraz önce CHP adına yaptığı konuşmada dile getirdi. Kendisi hükümetimize şöyle bir ithamda bulundu: "Sistemin yıpratılması konusunda çaba gösteriyorsunuz" dedi ve arkasından da bir soru sordu, hükümetimize dönerek. "Cem evlerine ne kadar para ayırdınız, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinde cem evleri için ne kadar para ayrıldı; bunu hükümet adına burada bulunan arkadaşlar açıklasınlar" dedi. Böyle bir soru yöneltildiği için, tabiî, bunların cevapsız kalmaması gerektiği düşüncesindeyim! Bu, son derece hassas bir konudur. "Ne kadar para ayırdınız" sorusuna nasıl cevap vereyim?! O zaman, benim, Sayın Kumkumoğlu'na şöyle bir soru yöneltmem lazım: Siz, Cumhuriyet Halk Parti iktidarları döneminde ne kadar para ayırmıştınız?! Hiç ayırmadınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN AYDIN (İstanbul) - O zaman cem evi yoktu Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bakın, Diyanet İşleri Başkanlığı bir cumhuriyet kurumudur. Cumhuriyet kurulduğunda üç makamın makam arabası vardı: Biri, Cumhurbaşkanının, Atatürk'ün; biri, Genelkurmay Başkanının; bir de, Diyanet İşleri Başkanının makam arabası vardı. Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, haklı olarak, Cumhuriyet Halk Partisini, cumhuriyeti kuran parti olarak değerlendirirler; doğrudur. Yirmiyedi yıl tek başına iktidarda kalmış bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Diyanet İşleri Başkanlığına hangi statüyü vermişse, ona hangi misyonu yüklemişse, biz de, AK Parti olarak o misyonun arkasındayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN AYDIN (İstanbul) - Ne alakası var?!.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Lütfen, siz de o misyonun arkasında durun. Bu ülkenin, kendisini Alevî olarak tanımlayan Müslümanları ile kendisini Sünnî olarak tanıyan Müslümanları arasına nifak tohumu sokmak, saçmak isteyenlere, lütfen, prim vermeyelim, onlara malzeme vermeyelim; çünkü, bu ülkenin, kendisini Alevî olarak tanımlayan vatandaşları ile Sünnî olarak tanımlayan vatandaşları birbirinin kardeşidir; bunlar, aynı Allah'a, aynı Kitaba, aynı Peygambere inanırlar. Eğer, cumhuriyet kurulurken Diyanet İşleri Başkanlığına tanınan o statü, özenle, bu şekilde konmuşsa, bunun bir sebebi vardır. Bunu, Türkiye'nin en genç partilerinden biri olan AK Partiden ziyade, Cumhuriyet Halk Partisinin değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.

O bakımdan, böylesine hassas konuların uluorta konuşulmamasını temenni ettiğimi, hükümetin bir üyesi olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak ifade etmeden geçemeyeceğim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sorunun cevabı ne oldu Sayın Bakan?

SONER AKSOY (Kütahya) - Söyledi cevabını...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Söyledim. Siz ne kadar ayırdınız?.. (AK Parti sıralarından "Eşit... Eşit..." sesleri"

Bakın, yirmiyedi yıl tek başına iktidarda kaldınız, 1960'dan sonra rahmetli İnönü'nün Başbakanlığında koalisyonun büyük ortağı olarak iktidarda kaldınız, 1973'te koalisyonun büyük ortağı olarak iktidarda kaldınız. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Diyanet İşleri eski Başkanı Dr. Lütfi Doğan'dı. Ne kadar ayırmışsanız, biz de o kadar ayırdık diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir bakın... Bir bakın... 1991'de Doğru Yol Partisiyle hükümet kurdunuz; o hükümetlerde Genel Başkanınız Başbakan Yardımcılığı görevini yaptı. Bu konuyu o zaman gündeme getirdiniz mi; ne kadar ayırdınız?!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, yirmiyedi yıldır hiç bilgisayar almadık biz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve cumhuriyet hükümetleri olarak bu konuya nasıl yaklaşıyorsanız, biz de cumhuriyet hükümeti olarak öyle yaklaşıyoruz, öyle bakıyoruz. Böylesine hassas konuyu politik malzeme yapmayalım. Bunu ifade etmek için söyledim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tarikatlara da aynı şekilde yaklaşın Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biraz önce de ifade ettim, Sayın Güneş, Başbakanlığın daha da güçlendirilmeye çalışıldığını ifade ettiler. Sayın Kumkumoğlu da binlerce bürokratı mağdur ettiğimizi ve çok ciddî kadrolaşma çalışmaları içerisinde bulunduğumuzu ileri sürdüler.

Şimdi, Başbakanlık bütçesi üzerinde yapılan görüşmelerde bunlar iddia edildi. Şimdi bakıyorum. Biz göreve geldiğimizde Başbakanlıktaki personel sayısı nedir, bir bakalım. Göreve geldiğimizde Başbakanlıktaki toplam personel sayısı 2 857'dir. Bunun 1 662'si kadroludur, 464'ü sözleşmelidir, 731'i geçici görevli; ki, biz göreve geldiğimizde 1 662 geçici görevliydi; 58 inci hükümet döneminde bu 1 662 sayısı 731'e indirildi; toplam 2 857. Eğer bu kadrolaşma iddiaları doğru olsaydı, bu 2 857'nin 3 000'e, 3 500'e çıkması gerekirdi, değil mi? Peki ne olmuş; 2003 yılında 2 507'ye inmiş, şimdi 2 373'e inmiş. Demek ki, biz, Başbakanlığı daha da güçlendiren, onu daha da hantal hale getiren, kadroları oraya daha da çok yığan bir politika takip etmiyoruz. Onun kadrolarını daha da azaltmaya çalışan; ama, işlevsel hale gelmesi konusunda gayret eden bir tutum içerisindeyiz.

Biraz önce, yemek arasından önce, kişisel görüşlerini açıklamak için huzurunuza çıkan Eskişehir Milletvekili arkadaşımız Sayın Fahri Keskin Bey, Başbakanlıkta yapılan tasarrufa yönelik bazı bilgiler verdiler. Ben, önemli olduğu için birkaçını tekrar etmek istiyorum. Örneğin, Başbakanlıkta 329 tane araç vardı. Biz, 83 tane aracı tasfiye ederek, bunu 246'ya indirdik; indirdik de ne oldu; yüzde 46,74 tasarruf sağladık. Peki, akaryakıt giderleri... Akaryakıt, biliyorsunuz, dışa bağımlı olarak fiyatları artan bir kalemdir. Buna rağmen, Başbakanlık olarak, akaryakıt giderlerinde yüzde 30 tasarruf sağlamışız.

Haberleşme giderleri... Biraz önce Sayın Keskin bunları saydı; ama, önemli olduğu için ben de tekrar ediyorum. 2002 yılında araç telefonu sayısı 93 iken, bunların tamamı iptal edilmiştir. Cep telefonu hattı, 2002 yılında 209 iken, bugün itibariyle 117 adete düşürülmüş, 92 adet hattın sözleşmesi iptal edilmiştir. Sabit telefon hattı 1 035 iken, 2004 yılında bu hat sayısı 852'ye düşürülmüş ve 203 adet hat iptal edilmiştir.

Peki, arkadaşlar, tasarruf nedir; tasarruf yüzde 20 civarındadır. Dolayısıyla, biz, Başbakanlığı hantal yapısından uzaklaştıracağız, koordinasyon ve denetim görevi yapan bir organ haline getireceğiz, tasarruflu davranacağız, savurganlığa karşı mücadele edeceğiz dedik; işte, bunu Başbakanlık bünyesinde uyguladığımızın birkaç çarpıcı örneğini huzurlarınızda ifade etme imkânı buluyorum.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hizmette verimliliği artırmak zorundayız. Hizmetleri süratlendirmek, vatandaş memnuniyetini önplana çıkarmak zorundayız. Bu konuda da Başbakanlık örnek bir kuruluş haline gelmeli. Bunun çalışmaları ve gayreti içerisindeyiz. Mesela ne yaptınız; Başbakanlığın önemli genel müdürlüklerinden bir tanesi, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğüdür. Demin ismini verdiğim 3056 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde "Başbakanlık, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelgelerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir" denilmektedir. Başbakanlık sık sık genelge yayımlar; ancak, bu genelgeler, biz göreve geldiğimizde, evrak dağıtım sistemiyle kamu kuruluşlarına dağıtılıyordu. Bu, en az bir hafta, on gün alıyordu. Peki siz ne yaptınız; bütün bu genelgeleri, şimdi, Resmî Gazetede yayımlatıyoruz. Bu Resmî Gazeteler elektronik ortamda yayımlandığı için, bir vatandaş, bir kurum aynı gün, aynı dakikada hangi genelge yayımlanmış, hemen internete girmek suretiyle bunu öğrenme imkânına sahip oldu. Peki bununla ne yaptınız; bununla şunu yaptık: Zaman kaybını önledik, yüksek maliyeti düşürdük ve işgücü kaybını da önemli ölçüde azalttık. Peki parasal olarak bunun bir hesabını yaptınız mı, ne kadar tasarruf sağlamışsınız; Türk parası cinsinden, 10 trilyonu aşkın tasarruf sağlamışız. Bunlar basit önlemler. Aslında, bu önlemleri tüm kamu kurum ve kuruluşları alsın diye, biz Başbakanlık olarak bu tedbirleri alıyoruz. Tabiî ki, onların da, bu tedbirleri alması konusunu ciddî şekilde takip ediyoruz.

Arkadaşlar, 12 Eylül harekâtından sonra, suçlu ve zanlıların devlet dairelerine müracaatları halinde yakalanmalarını sağlamaya yönelik olarak, 1981/2 sayılı genelgeyle, vatandaşla doğrudan ilişki içinde bulunan nüfus müdürlükleri, tapu daireleri gibi kamu kurum ve kuruluşlarının kayıtlarına işaret konulması talimatlandırılmış. Bir vatandaş tapuya gittiğinde, onun hanesine bir işaret konuyor. Genelge var, 1981'de çıkarılmış. Şimdi, hükümet olarak programımızda bir şey vaat ettik; devletin vatandaşa bakış açısı değişmeli. Bunun bir gereği olarak, bu genelge çok kısa bir süre önce yürürlükten kaldırılarak, aradan geçen zaman ve bu konuda geliştirilen yeni yöntemler nedeniyle bu uygulamaya son verilmiştir. Bu, devletin vatandaşa bakış açısındaki bir değişikliği göstermesi bakımından önemlidir diye huzurunuzda ifade etme imkânı buldum.

Değerli arkadaşlarım, 4,5 dakika kadar bir zamanım kaldı; Sayın Başkan, tabiî programı zamanında yetiştirebilmek için haklı olarak bizi uyarıyor; o nedenle, sizlere ifade edeceğim bazı hususları atlamak durumundayım.

Personeli azalttınız, demin söylediğim tedbirleri aldınız; peki, performansta düşme oldu mu; olur ya... Şimdi, bu sorunun da izin verirseniz cevabını vermeye çalışayım.

Bakın, 2000 ve 2001 yıllarında, iki yılda, Başbakanlıkça Meclise sevk edilip kanunlaşan tasarı sayısı 227'dir. 2003 ile 2004 yıllarında -2004 bitiyor biliyorsunuz- Başbakanlıkça Meclise sevk edilip kanunlaşan tasarı sayısı 470'tir. Demek ki, geçtiğimiz iki yıl ile bizim dönemimizin iki yılını kıyasladığınızda, üretim bakımından ve kanun çıkarma bakımından yüzde 102 oranında bir performans artışı olduğunu görüyorsunuz. Bütün  bu çalışmaları da Başbakanlıkta ilgili birimler yapıyor. O bakımdan, Başbakanlık, şu anda kamu hizmetlerinin görülmesinde bir öncü kurum olarak yeniden yapılanıyor kendi içerisinde. Hizmetteki kaliteyi artırmaya, daha ucuz hale getirmeye çalışılıyor ve bunun için de, vatandaş memnuniyetini önplana alarak bir çalışma yapıyor. Bu sözümü ispat için demin o bilgileri size verme ihtiyacını hissettim.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, yine, Başbakanlıkla ilgili kuruluşlardan birinden, -zamanım çok daraldı- Toplu Konut İdaresi Başkanlığının faaliyetlerinden size bazı bilgiler vermek istiyorum. Bizim, hükümet olarak, Acil Eylem Planımızda, yerel yönetimlerle işbirliği sağlanarak, kentlerimizdeki gecekondulaşmanın önlenmesi ve mevcut gecekondu alanlarının dönüştürülmesi hedeflerimizden biridir.

Ayrıca, yine bizim hükümet programımızda, dargelirlilerin kira öder gibi ve kısa sürede evsahibi olmalarının sağlanması hedeflenmiştir. Peki, iki yıllık süre içerisinde, Başbakanlığa bağlı bir kurum olan TOKİ, yani, Toplu Konut İdaresi kanalıyla bu hedeflerinizin neresindesiniz? Şimdi, bu sorunun cevabını verecek olursam şu gerçeklerle karşılaşıyoruz: Toplam olarak 73 il merkezi ve bu illere bağlı ilçelerle birlikte 290 noktada 164 180 konut uygulaması projeksiyonu hedeflenmiştir. Bugünkü tarih itibariyle, sosyal donatı ve çevre düzenlemeleriyle birlikte 61 il ve bazı ilçelerde olmak üzere 119 noktada, toplam 84 597 konutun ihaleleri tamamlanmıştır. 76 000 konut inşaatı başlatılmış ve diğerleri de başlama aşamasındadır. Bu konutlar arasında, 14 ilde 23 bölgede, toplam 5 606 konutun inşaatları tamamlanmış ve hak sahiplerine teslim edilmiştir. Bunlar kira öder gibi ödeme yaparak bu dairelere sahip olmaktadırlar.

Şimdi, asıl vurgulamak istediğim husus şu: TOKİ tarafından yapımı başlatılan bu 84 000 konut, yaklaşık olarak 12 000 000 metrekare inşaat alanı demektir, 300 kule vinç demektir, 5 000 000 metreküp beton demektir, 500 000 ton demir demektir, 6 000 000 metrekare seramik demektir. Şimdi arkadaşlarımın bana verdiği bilgiye göre, TOKİ uygulamalarındaki beton, demir, seramik ve kule vinç ihtiyacı sebebiyle, inşaat sektörü bu talepleri karşılamakta artık zorlanır hale gelmiştir.

Şimdi, sadece TOKİ'nin bu inşaî faaliyetleri sebebiyle ne kadar istihdam meydana getirilmiştir; şu anda, TOKİ inşaatlarında doğrudan 200 000, dolaylı olarak da 400 000 civarında kişi çalışmaktadır. Önümüzdeki yıl TOKİ'nin faaliyetleri daha da artacağı için, en az 500 000 insan, TOKİ'nin faaliyetlerinde istihdam edilme imkânına sahip olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALI ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla, Başbakanlık olarak, bize bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları, halkımıza daha verimli hizmet yapması konusunda sürekli yönlendiriyoruz, takip ediyoruz, teşvik ediyoruz; bir kısmını söylediğim, bir kısmını vakit darlığı sebebiyle söyleyemediğim hizmetleri ortaya koyuyoruz.

Ben, 2005 yılı Başbakanlık bütçesinin, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarımıza hayırlı olması temennisinde bulunuyor; tekrar, Muhterem Heyeti saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, ismimi kullanarak, söylemediğim şeyleri bana atfeden bir konuşma yaptı. Müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Ne söyledi Sayın Kumkumoğlu?

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Yani, mezhep ayırımcılığı konusunda tahrikçi bir tavrım olduğu gibi, zımnen de olsa bir ifade de bulundu Sayın Bakan.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Zımnen bulundu!..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Tamamen, benim konuşmamın dışında, hiçbir surette konuşma metnimin içerisinde yer almayan, ona farklı bir anlam yükleyen bir değerlendirmede bulundu Sayın Bakan, ismimi de vererek. Müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum; bu, hakkım Sayın Başkan.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yeni bir tartışma yaratmadan verilebilir efendim.

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, tutanakları isteteceğim, ona göre söz vereceğim.

Şimdi, şahsı adına, aleyhinde söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına, aleyhte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, 17 Aralık günü hain bir saldırı sonucu Musul'da katledilen 5 güvenlik görevlimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, ailelerine ve Yüce Türk Ulusuna başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu insanlar, devlet görevlisi olarak, Bağdat Büyükelçiliğimizin güvenliğini sağlamak üzere, tehlikeli bir bölgeden geçerek görev yerlerine gitmekte iken şehit edilmişlerdir. Onları, güvenli bir şekilde görev yerlerine ulaştırmak, hükümetin aslî bir görevi olmalıdır. Hiçbir koruma önlemi alınmadan, yüzümüze gülen hainlerin kol gezdiği bir bölgeden geçmek durumunda olan güvenlik görevlilerimiz pusuya düşürülmüştür. Televizyonlardan öğrendiğimize göre, yeni güvenlik görevlileri havayoluyla Bağdat'a gideceklerdir. Böyle bir imkân mevcut olduğu halde, bu görevliler niçin karayoluyla gönderilirler, anlamak mümkün değil. Bizim insanımızın hayatı bu kadar değersiz mi? Sayıları 63'ü geçen kamyon şoförlerimize yapılan saldırılar ve onların haince katledilmeleri gündemde iken, niçin gerekli tedbirler alınmaz?

Değerli arkadaşlarım, bütçeler, her yıl, hükümetlerin yaptığı, yapmayı düşündükleri işlerin değerlendirildiği, hükümetlerin elindeki önemli bir ekonomik politika aracıdır. Bütçeler, devletin elindeki iktisadî gücün, hükümetler tarafından, devletin Anayasa tarafından sınırları çizilmiş olan işlevi çerçevesinde, toplumsal faydaya çevrilmesini hedefleyen ekonomi idaresinin ayrılmaz parçasıdır; bu nedenle, öncelikli gayesinin toplumsal refahı sağlamak olması gerekir. Görüşülmekte olan bu bütçenin, bu amacı gerçekleştireceği konusunda derin kaygılarımız olduğunu ifade etmeliyim.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Başbakanlık, bakanlıklararası eşgüdüm ve gözetimden sorumlu yüce bir kuruluştur; yatırım bakanlığı değil, eşgüdümden sorumlu bakanlıktır. Bu itibarla, burada Başbakanlık bütçesinin kalemlerini konuşmak yerine, 59 uncu cumhuriyet hükümetinin uygulamakta olduğu IMF dayatmalı, baskıcı ekonomi politikasının bu toplumda yarattığı olumsuzlukları kısa başlıklar halinde dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bugün gelinen noktada, hükümetin ısrarla uygulamaya çalıştığı; ancak, geçmişte parti olarak tenkit ettiği IMF politikaları sonucu, özellikle toplumun dargelirli kesimleri büyük bir sıkıntıya düşmüş ve bu sıkıntı halen devam etmektedir.

Tarımda, sanayide, ulaşımda, sağlıkta, eğitimde, hizmet sektöründe çalışanların, işçinin, köylünün, esnafın, memurun geçim sıkıntıları dayanılmaz bir noktaya ulaşmıştır.

İnsanlarımızı geçim sıkıntısı içinde, hayat şartlarıyla mücadele etmeye sevk ettiğimiz bir noktada, dışticaret açığı ve borç stoku miktarının ulaştığı nokta ekonominin tümünü tehdit etmektedir.

Artırmakla övündüğümüz ihracatımız karşısında ithalat, tabiri caizse patlamış, dışticaret açığımız 33-34 milyar dolara ulaşmıştır.

Ülkemiz insanının 17 000 000'u yoksul, 10 000 000'u ise aç yatar hale gelmiştir. Bu ülkede açlık sınırı 496 000 000 Türk Lirasına, yoksulluk sınırı ise 1 590 000 000 Türk Lirasına çıkmıştır, asgarî ücret ise 318 000 000 Türk Lirasıdır. Bu, ne demektir; Türkiye'de asgarî ücretle yaşamaya çalışan milyonlarca insanımız, yoksulluk sınırının beşte 1'i kadar geliriyle, hem karnını doyurmak hem de temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu, kanayan bir yaradır; benim vicdanımı sızlatıyor, İktidar Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımın da bu tablodan üzüntü duyduklarına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman bu kürsüde konuşmalar yapılıyor, hükümet yetkilileri, doğal olarak her şeyi iyi göstermeye çalışıyorlar; ama, şahsı adına veya grup adına yapılan konuşmalarda da öyle tablolar çiziliyor ki, insanın aklına ister istemez şöyle bir şüphe geliyor; acaba bu arkadaşlarımız Türkiye'yi uzay gemisi Atılgandan mı seyrediyorlar diye düşünmek içinizden geliyor. Tablo bu değildir. Seçim zamanlarında çiftçilere yaptıkları vaatleri burada tekrar etmek istemiyorum, vaatlerini tekrar etmek istemiyorum; ancak, bu kesimin hayatından memnun olmadığı, her yıl girdi fiyatları artarken elde ettikleri gelirin düştüğü de bir vakıadır. Milletin temsilcileri olarak gittiğimiz yerlerde bu sıkıntıları görüyoruz; her şeye rağmen, birtakım pembe tablolar yaratmamak gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Hükümet, Türk tarımını kendi kaderine terk etmiştir; tarımın tüm sektörleri bir açmaz içindedir. Ülke tarımının bu açmazdan kurtulabilmesi için gerekli tedbirlerin alındığına dair 2005 yılı bütçesinde de bir işaret göremiyoruz. Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde konuşulurken gündeme getirilmesi gereken çok şey var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; IMF'nin dayattığı, AKP hükümetinin de ısrarla savunduğu yüzde 6,5 oranlı faizdışı fazla politikasıyla, Türkiye, düzlüğe değil, toplumsal krize taşınır. Sadece, borç ödemeye çalışarak, faizdışı gelir yaratıp, yatırım yapmadan, üretmeden, ekonominin rekabet gücünü artırmadan, iç ve dışborç yükünü aşmamız mümkün değildir. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı fazla hedefini, IMF politikalarını tatbik eden bazı ülkelerin yaptığı gibi makul seviyelere indirmeliyiz, aradaki farkın yatırımlara ve dolayısıyla istihdam yaratmaya ayrılması gerektiğini düşünmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, ihracatımızda büyük bir artış görülüyor ve haklı olarak bununla övünüyoruz. Ancak, bu işle görevli Dış Ticaret Müsteşarlığının, 2005 yılı bütçesinden aldığı pay 76 trilyon 904 milyar Türk Lirasıdır ve toplam bütçenin yalnızca onbinde 5'ini oluşturmaktadır. Bu oranı, böyle bir kurumun yüklendiği görevler düşünüldüğünde makul saymak mümkün değildir. Önümüzdeki dönemde Dış Ticaret Müsteşarlığını daha etkin çalıştıracak tedbirlerin alınmasında fayda vardır.

Komşularımızla olan ihracatımızda tutar olarak, miktar olarak önemli artışlar olduğu bir vakıadır. Özellikle, Irak'a önemli bir pay atfedilmektedir; ama, bunu ne pahasına gerçekleştiriyoruz. Orada insanlarımızı sürekli olarak kaybediyoruz. İnsanlarımız vahşice katlediliyor. Yüreğimiz kan ağlıyor; ancak, üzülerek ifade etmek isterim ki, hükümetimiz, bu ölümler karşısında bir türlü gerekli tepkiyi gösteremiyor. Ekmek uğruna ölüm tehlikesini bile bile oralara giden insanlarımıza sahip çıkmak zorundayız.

İhracat kalemleri içinde sanayi üretiminin büyük bir pay sahibi olduğu görülmektedir; ancak, bu ihracat kaleminin yüzde 70'inin ithalatla karşılandığı da bilinmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Önder, toparlayabilir misiniz...

Buyurun.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) - Türkiye'nin kurtuluşu, girdisi olmayan tarıma dayalı sanayiin geliştirilmesi ve bu kalemlerin ihraç edilmesindedir. Yeterli devlet desteği olmadığı için üreticimiz malını ihraç edemiyor. Maalesef, son yıllarda tarımı küçümsemeye başladık; ancak, unutmamalıyız ki, bu ülke, Osmanlı Devletinden kalan borçlarını tütününü, fındığını, pamuğunu, incirini, üzümünü ihraç ederek ödeyebilmiştir. Ülkemizin elinde büyük bir tarım potansiyeli mevcuttur. Bu potansiyeli gerekli yatırımlar yapmadığımız için kullanamıyoruz. Bu konuda kendi seçim bölgem olan Samsun'dan bir örnek vererek konuşmamı tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en güzel ovalarından iki tanesi Samsun İlindedir. Yıllardır burada sulama kanalları yapılmaya çalışılıyor; ancak, her yıl 1,5 trilyon lira gibi, 2 trilyon lira gibi komik ödenekler bütçeye konulduğu için bir türlü bu sulama kanalları yapılamıyor. Ben, önümüzdeki yılda da bütçeye yine bu kanallar için, sulama tesisi için ödeneğin az konulacağını düşünüyorum.

Bütçenin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme giren sayın milletvekillerini okuyorum: Sayın Koç, Sayın Aslanoğlu, Sayın Kepenek, Sayın Koral, Sayın Hacaloğlu, Sayın Özakcan, Sayın Daloğlu, Sayın Kart, Sayın Gazalcı, Sayın Kaptan, Sayın Keleş, Sayın Ercenk, Sayın Özbek, Sayın Coşkunoğlu.

Soru sorma süremiz 10 dakikadır.

Sayın milletvekilleri eğer sürelerini dikkatli kullanırlarsa, diğer arkadaşlarımız da soru sorabilirler.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Şahin, devri iktidarınızda, bilim adamlarının ve bunların oluşturduğu temel kurumların oldukça yara aldığı çok yalın bir gerçek. TÜBİTAK'tan bahsediyorum Sayın Bakan. TÜBİTAK'la ilgili, biliyorsunuz, bilim adamlarının kendi seçtiği yöneticileri değil de, Sayın Başbakanın, bir defalığına ben atayayım tarzında bir mantığa dayandırdığı bir kanunu geçirdiniz. Bu kanun Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi; tekrar ısrar ettiniz; biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anayasa Mahkemesine gidip, yürürlüğü durdurduk. Bu arada, sizin tabirinize göre ya da beklentinize göre "atı alan Üsküdar'ı geçmişti" ve TÜBİTAK yeni bir yapılanma dönemine sokuldu. Daha sonra bu konuyla ilgili sorularımız karşısında "TÜBİTAK eski Başkanı Sayın Prof. Dr. Namık Kemal Pak hakkında yürütülmekte olan bir soruşturma nedeniyle, bu aşamada göreve başlatılması uygun görülmemiştir. Mahkeme kararının uygulanmaması söz konusu değildir. Devam eden soruşturmanın sonucuna göre, göreve başlatmak da dahil, gereğinin yapılacağı tabiîdir" deyimi, sizin, bir soru önergesine verdiğiniz cevaptır Sayın Şahin. Şimdi, bu dönem de geçilmiştir ve çok ilginç olarak, Cumhuriyet Halk Partisi, mahkeme kararlarının yerine getirilmemesinin gerekçelerini, önergelerle hükümetten istemiştir. Hükümet, Prof. Dr. Pak hakkında soruşturma olduğu için, soruşturma sonucuna göre mahkeme kararlarının yerine getirileceğini bildirmiştir; tarafınızdan söyleneni ifade ettim. Böyle bir hukuksal gerekçe olamaz; ama, onun da olduğunu varsayalım; sonunda, mahkeme, 4 Ekim 2004 tarihinde, Prof. Dr. Pak hakkında takipsizlik kararı vermiştir.

Sayın Şahin, sığınabileceğiniz hiçbir hukuk limanı kalmamıştır. Şimdi, yürütmeden sorumlu bir Başbakan Yardımcısı olarak, yargının verdiği bu kararları yürütme olarak uygulayacak mısınız, uygulamayacak mısınız? Hukukun üstünlüğü ilkesini, bir Başbakan Yardımcısı olarak, yürütmeden sorumlu bir kişi olarak, yaşama geçirecek misiniz, geçirmeyecek misiniz? Yoksa, döneminizde, TÜBİTAK, yaptığınız hukuk darbesiyle Türk siyasî tarihinde yerini alacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

2 dakika 30 saniyelik süre kullandınız ve sırada soru sormak için 14 kişi var.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, benim sorum Sayın Bakanım Kürşad Tüzmen Beyefendiye.

Bu ülkede katmadeğer yaratan, yüzde yüz ülkenin kendi ürünleri ile sadece ithal ikamesine dayalı ikame edilip, küçük bir proses sonucu ihraç edilen ürünler arasında hiçbir fark yoktur. Ülkenin kendi özmalı olan ürünlerin ihracını teşvik etmek açısından, ithal ikamesine dayalı, sadece küçük prosesle işlem gören ihracat arasında hiçbir fark olmadığı sürece... Bu ülkenin kendi özkaynağından, kendi üretiminden yapılan ihracat ülkeye çok katmadeğer yaratmalı. Mutlaka, bu mallar arasında bir farklılık yaratılmalı. Kendi kaynaklarımızın ihracatına, mutlaka, dünyada rekabet için bir prim verilmeli. Bu açıdan, acaba bunu düşünüyorlar mı? Yüzde yüz kendi özkaynağımız olan malların ihracatında ayrı bir sistem düşünürler mi?

İkinci bir husus, bu ülkede, bu ülkenin ihracatında hiç kimseyi ayırmadan, herkese eşit ve herkese son derece mütevazı davranan Eximbank yönetimine, Genel Müdürü şahsında, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Kepenek?.. Yok.

Sayın Koral?.. Yok.

Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Başbakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Bilindiği gibi, yakın geçmişte, bilgilenme hakkı konusunda bir yasa kabul ettik ve Başbakanlığa bağlı bir kurul kurduk. Oysa, ne yazık ki, çok temel bu konuda, Avrupa Birliği konusunda milletvekillerinin bilgilenmesi hususunda Başbakanlığın ve ilgililerin yeterince duyarlı davranmadığını görmekteyiz.

Sayın Başbakana şunu iletmek istiyorum: Tüm Avrupa çiftçilerinin yararlandığı sübvansiyonlardan, tüm Avrupalının doğal hakkı olan serbest dolaşım hakkından, tüm Avrupa'nın geri kalmış yörelerinin kalkındırılması için uygulanmakta olan kalkınma desteklerinden, belli ki, 17 Aralıkta Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'ye ilişkin olarak kabul edilen kararlar çerçevesinde, biz, Türkiye olarak Avrupa Birliğinin üyesi haline geldiğimiz zaman, bizim çiftçimiz, bizim insanlarımız, geri kalmış bölgelerin kalkınması konusunda yararlanamayacaklar. Avrupa Konseyinin bu konuda bize getirmiş olduğu kalıcı kısıtlamaların bu belgede yer aldığı görülmektedir.

Sorum şudur Sayın Başkan: Dünkü tartışmalarda ortaya çıktı ki, Meclis, özellikle Meclisin İktidar Partisi milletvekilleri bu konuda yeterince bilgi sahibi değiller. Sayın Dışişleri Bakanı, dün, burada, bazı şeyler söyledi, Sayın Başbakan da, onun adına, bunları kabullendi. Sayın Başbakan, 17 Aralıkta Türkiye adına kabul edilmiş, Türkiye için alınmış olan o kararlar çerçevesinde, özellikle bu kararların 23 üncü maddesinin üçüncü paragrafında yer alan kalıcı kısıtlamalar konusunda gerçek nedir?

Bizim tespit ettiğimiz gerçek, bu alanlarda Türkiye'ye yönelik olarak kalıcı uygulamaların Komisyonun kararıyla yaşama geçirilebileceğidir.

Elimizdeki belgeler resmî belgeler. Burada, gereksiz tartışmalarla bulanıklık yaratıldı. Sayın Başbakan, bu konudaki gerçekleri, özelikle AKP'li milletvekili arkadaşlarımıza ve halkımıza açıklayacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Buyurun Sayın Özakcan.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Bakan Sayın Kürşad Tüzmen'e olacak.

1- Dış Ticaret Müsteşarlığınca devlet yardımları hangi kriterler çerçevesinde kullandırılıyor?

2- Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlı kuruluş olan İhracatçı Birlikleri kanalıyla ihracatçılardan kesilen kesintilerin Müsteşarlık tarafından kullanılmasındaki kriterler nelerdir?

3- Sayın Bakan, göreve geldiğiniz zaman, komşu ülkelerle olan ticaret hacminin ve ihracatın artırılması stratejisini savunmuş ve bununla ilgili çalışmaları başlatmıştınız. Ancak, göreve geldiğiniz günden bugüne kadar geçen sürede, komşu ülkelerle olan ihracattaki artış Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerindeki artıştan neden geri kalmıştır?

4- Bilindiği üzere, dünyada, ülkelerin komşularıyla olan ticaret hacimleri yaklaşık olarak yüzde 25-30 civarındadır. Ancak, bu, Türkiye için yüzde 10'un altındadır. Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu rakamın yüzde 26,2 olduğunu ifade etmiştiniz. Bu rakamın tespitinde bir manipülasyon mu vardır? Türkiye, ticaret hacmini artırmak için komşu ülkelerle neden serbest ticaret anlaşması yapamıyor? Eğer, buna gümrük birliği neden oluyorsa, Avrupa Birliğinin diğer üçüncü ülkelerle olan serbest ticaret anlaşmalarını onaylama konusunda, Gümrük Birliği Anlaşması içerisinde olmasına rağmen, neden Türkiye'nin oy hakkı yoktur?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özakcan.

Buyurun Sayın Daloğlu.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Teşekkür ederim.

Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'e bir soru yöneltmek istiyorum. Kurban Bayramı yaklaşırken, kaçak hayvancılıkla ilgili, Tarım Bakanımıza ve İçişleri Bakanımıza, sıkıntılarımızı arz etmiştik. Geçen gün Diyarbakır'da yapılan toplantıyı da izleme fırsatımız oldu. Şu anda kuliste de besicilerimiz bulunmaktadır.

Tabiî, canlı hayvanlar gümrüklerden geçmiyor; onu biliyoruz, elini kolunu sallayarak geçmez, özellikle Batı'dan ve denizyoluyla gelen "karkas et" diye tabir ettiğimiz şeylerde sorunlar yaşanıyor. Bu konuda ilgili birimlere verilen direktifleri de biliyoruz; ancak, Kurban Bayramı yaklaştığı için, daha ciddî ve hızlı önlemler alınmasını sizlerden talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.

Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi bitmiştir.

Sayın Bakan, sorulara 10 dakika süreyle cevap verebilirsiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bana iki sayın milletvekili arkadaşımız soru yönelttiler; birisi Sayın Koç, bir diğeri de Sayın Hacaloğlu. Her iki arkadaşımın sorularına da kısaca cevap vermeye çalışacağım.

Sayın Koç, TÜBİTAK eski Başkanı Sayın Pak'la ilgili yargı kararını uygulayıp uygulamayacağımızı sordular.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Pak'ın yanı sıra, 4 TÜBİTAK üyesi de idarî dava açmışlardır. Bu davalardan Sayın Namık Kemal Pak'la ilgili davada idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermişse de, adları geçen diğer kişilerle ilgili davalarda idare mahkemesi yürütmenin durdurulması isteklerini Başbakanlık lehine reddetmiş; ayrıca, bu kararlara ilgililerin vekili tarafından yapılan itirazları da Ankara Bölge İdare Mahkemesi reddetmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Koç, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 4.10.2004 tarih ve 2004/32232 sayılı takipsizlik kararından bahsettiler. Bu takipsizlik kararı üzerine, Ankara Sincan Ağır Ceza Mahkemesine, bu kararın kaldırılması için Başbakanlıkça başvuruldu.

İzin verirseniz, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/1183 değişik-İş ve 2004/4183 müteferrik nolu kararını okumak istiyorum:

"Karar 1.- İtiraz eden Başbakanlığın itirazı haklı ve yerinde görüldüğünden, yerinde görülmeyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 4.12.2004 tarih ve 2004/67454 hazırlık, 2004/32232 karar sayılı takipsizlik kararının Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 165-158 maddeleri gereğince kaldırılmasına,

Karar 2.- Sanıklar Namık Kemal Pak, Tuğrul Yılmaz, İlknur Gürcan ve Onur Temizsoylu'nun Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca yargılanmaları için haklarında kamu davası açılması lüzumuna..."

Şimdi, haklarında kamu davası açılan kişi veya kişilerin göreve başlatılması talebiyle karşı karşıyayız. Bu süreç tamamlanmadan ve ilgililer aklanmadan göreve başlatmayı düşünmüyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye Sincan Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Hacaloğlu, bilgi edinme hakkıyla ilgili...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kimse tatmin olmadı Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI ve BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...çıkarılmış olan yasanın Başbakanlıkça ve ilgili kuruluşlarca titizlikle uygulanmasını, gerek Başbakanlığın gerek Hükümetimizin gerekse ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bu konuda daha duyarlı olmalarını ifade ettiler, bu konudaki düşüncelerini dile getirdiler. Bu duyarlılıkları sebebiyle ben de Sayın Hacaloğlu'na teşekkür ediyorum.

Hükümetimizin önemli icraatlarından biri de, vatandaşlarımızın bilgi edinme hakkına sahip olmalarıdır. Bunu sağlayacak yasal düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş, yasalaşmıştır. Uygulamada bazı aksaklıklar meydana gelirse, sorunlar yaşanırsa, kuşkusuz ki, bunları çözmek de iktidar olarak bizim görevimizdir. Bu konuda duyarlı olmamızı tavsiye eden Hacaloğlu'na teşekkür ediyoruz. Bu konuda, Hükümet olarak kamu kurum ve kuruluşlarını bir kez daha uyaracağımızı huzurunuzda ifade ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun)- Niye Sincan Sayın Bakan; balans ayarı mı?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Bilmem... Sincan, başka bir ülkenin mahkemesi mi?! Ne bileyim; benim önüme o geldi!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Bakan, benim sorum haklıydı. İlk satırı tuttu; ama, gerisi tutmadı. Yine de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Tüzmen, buyurun. 

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benimle ilgili iki soruya cevap vermek istiyorum.

Sayın Aslanoğlu'nun, bu katmadeğer yaratan ürünlerin ihracatına ağırlık verilmesi konusundaki görüşüne ben aynen katılıyorum tabiî. Yani, daha yüksek katmadeğerli ve yüksek teknoloji ürünleri ihracatının daha fazla artırılması için zaten elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; ama, ihracatın kompozisyonuna baktığınız zaman, ithal ettiğimiz ürünleri, proses edip, işleyip, tekrar ihracata yönlendirme de çok önemli. Özellikle, ülkede girdi maliyetlerini çok aşağı doğru çekemediğiniz dönemde, dışarıdan aldığınız girdilerle dış ülkelere satışınızda rekabet gücünüzü artırabiliyorsanız, o zaman yine bu işlev sanayiini aynı şekilde çalıştırabilirsiniz. Bunu yapmaya çalışıyoruz ve dahilde işleme politikaları adını verdiğimiz dahilde işleme rejimi de, ihracat politikaları açısından kullandığımız, bu kapsamda önemli bir araç. Tabiî, ana değil bir araç politika. Biz, burada, tamamıyla ihracatın bu amaçla desteklenmesi için, özellikle Türk ürünleri ve Türkiye'de tamamıyla katmadeğeri elde edilen ürünlerin bu şekildeki satışlarını artırabilmek amacıyla, bu sene yaklaşık 276 trilyon lira, yani 205 000 000 dolar civarında bir kaynak, 2005 için de yaklaşık 217 000 000 dolarlık bir kaynak ayırmış durumdayız.

Tabiî, özellikle burada bizim amaçladığımız, sonuçta yüksek katmadeğere ve yüksek teknolojiye dönük ihracat kompozisyonunu artırmak, toplam ihracatımız içinde; ama, bu kolay değildir. Özellikle, gelişmekte olan bir ülke için hiç kolay değildir; fakat, Türkiye, şu son zamanlarda, son derece sofistike alım gücü olan, sofistike tüketici tercihi olan Avrupa pazarlarına önemli miktarda ürün satmaya başlamıştır. Mesela, şu anda İngiltere'de satılan her 3 televizyondan, her 3 çamaşır makinesinden, her 3 buzdolabından 1 tanesi Türk malıdır. Pazar payımız, İngiltere'de yüzde 33'tür. Avrupa Birliği içerisinde, bazı ülkelerde, televizyon alanında, elektronik eşya alanında yüzde 50 pazar payımız var. Yani, o konuda çok ciddî bir ivme kazandığımızı ve giderek bunun arttığını söyleyebilirim.

Burada, Sayın Özakçam'ın sormuş olduğu -yaklaşık 4 tane- devlet yardımlarıyla ilgili, ihracatçı birlikleriyle ilgili konuda da, zamanım kaldığınca cevap vermeye çalışayım.

Şimdi, burada, özellikle devlet yardımlarında uygulama kriterlerimiz çok detaylı; yani, burada, bu kadar kısa zamanda bunu veremem; ama, sonuçta, ihracata olan katkısı, yeni bir ürün getirmesi, marka yaratması gibi, diğer marka, moda teşvikimizin de içerisinde yer aldığı araştırma- geliştirme faaliyetleri, eğitim faaliyetleri, uzman personel çalıştırması, yurtdışı ofis, mağaza açması gibi çeşitli kriterlerin hepsi, son derece şeffaf bir şekilde değerlendirilir, açık ortalama alınır ve ondan sonra bu şekilde devlet yardımları kullanılır. Zaten, bununla ilgili olarak, öncelikle Bakanlar Kurulu kararı vardır, arkasından Dış Ticaret Müsteşarlığınca getirilen ve bizim imzamızla çıkan yönetmelikler vardır; yani, o yönetmelikler çerçevesinde bunu yaparız.

İhracatçı birliklerinde de aynı şekilde. Orada, kesintiler olsun, ihracatçı birliklerine ayrılan kaynaklar olsun, bunlar, tamamıyla, yönetmelikler çerçevesinde, Dış Ticaret Müsteşarlığının ihracat-ithalat rejimi çerçevesinde ve bizim dışticaret mevzuatımız içerisinde bulunan kurallar çerçevesinde yapılmaktadır.

Komşu ülkeler çerçevesinde baktığımız zaman, komşu ülkelere ihracat artışımız, genel ihracat artışımız trendini daha da aşmıştır. Yani, bizim, şu anda Avrupa Birliğiyle olan ihracatımız, toplam ihracatımızın yaklaşık yarısıdır; ama, komşu ülkelere ihracatımızın toplam ihracatımız içerisindeki payı eskiden -yaklaşık üç dört sene evvel- yüzde 3'ler, yüzde 4'ler seviyesindeyken, şu anda yüzde 26'lara, yüzde 29'lara çıkmıştır. Önemli olan, komşu ülkelere yapılan ihracatın yüzdesinin artmasıdır; bu, bizim açımızdan son derece önemli.

Diğer bir konu, serbest ticaret anlaşmaları. Tabiî, biz, istiyoruz ki, bütün ülkelerle yapalım. Komşu ülkelerle yapabilmek için, onların Avrupa Birliğiyle bir serbest ticaret anlaşması ilişkisine girmesi lazım; oradan aldığınız derogasyonla, siz, daha sonra komşu ülkelerle serbest ticaret anlaşması yapabilirsiniz. Mesela, Sayın Başbakanımızla, yarın Suriye'yle imzalayacağımız serbest ticarete anlaşmasının; önünde Avrupa Birliğinin Suriye'yle yaptığı çalışmalar yer almıştır; biz de, o paralelde Suriye'yle serbest ticaret anlaşması konusunda çalışmalar yaptık ve ondan sonra, ancak şimdi imza aşamasına geldi; biliyorsunuz, önce, burada, ben parafe ettim; ama, son aşaması hazırlandı. Yani, uzunca bir süreç sonucunda, çalışmalar yapılıp, karşılıklı olarak listeler belirlendikten sonra bunlar yapılıyor.

Sayın Daloğlu'nun söylediği kaçak hayvan girişi ve et konusunda, zaten denetimlerimizi yapıyoruz. Birazdan Gümrük Müsteşarlığı bütçesini burada sizlere sunarken, onları da arz edeceğim; çok ciddî çalışmalar yapıyoruz, elimizden geldiği kadar bunu azaltıcı yönde çalışmalarımız oluyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap işlemi bitmiştir.

Sayın Kumkumoğlu, kendisine sataşıldığı gerekçesiyle söz istemişti; tutanakları inceledim; kendisine, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince söz vereceğim; ancak, Sayın Kumkumoğlu, yeni bir sataşmaya sebebiyet verilmemesi gerekmektedir.

Buyurun.

V. -  AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu’nun, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

 ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, ben, konuşmamda sistemi yıpratmaya dönük çabaların olduğunu ifade etmiştim; doğrudur bu. Ancak, Sayın Bakan, benim, özellikle Alevî kökenli yurttaşlarımızın faaliyetlerini yürütme konusuyla bunu bütünleştirdi; katiyen benim böyle bir yaklaşımım olmamıştır. Bunu, tam aksine, ben, dışarıdan Türkiye'ye dönük saldırılar biçiminde değerlendirdim. Mesela, Sayın Başbakanlık Müsteşarının sistemin yıpratılmasına dönük gayretler içerisinde olduğunu söyledim; eğer, Sayın Bakan bunu yanıtlamaya çalışsaydı, mesela, hayır o öyle dememiştir, cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş olduğu ilkelerin artık anlamı yoktur ifadesi Sayın Başbakanlık Müsteşarına ait değildir veya biz, bunu duyduktan sonra, onu bu etkin görevden geri aldık demiş olsa ve bu şekilde benim eleştirilerimi karşılamış olsaydı, bunun bir anlamı olurdu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 2003 bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde, Diyanet İşleri Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Aydın ne söylüyor; uzun da, bir kısmını okuyorum: "Ha, ondan sonra, ne gibi bir uygulama, pratikte neler yapılabilir, kurumlaşma düzeyinde neler yapılabilir, oturulur, konuşulur bu ülkede; bilim adamları konuşur, Alevî inanca sahip arkadaşlarımız konuşur vesaire..." Yani, Diyanet İşleri Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanımız bile, artık, bunun bir ihtiyaç olduğunu, toplumun çok geniş bir kesimini ilgilendiren çok ciddî bir sorun olduğunu belirtiyor. Biz bunu yok saysak bile, bu insanların kendilerini böyle algıladıklarını ve bunun, Türkiye'ye dönük birtakım sıkıntılı süreçler yaratmaya çalışan, özellikle dış çevreler tarafından ısrarla kullanılmaya çalışıldığını hepimiz görüyoruz. Türkiye'nin bu gerçeğine göz yummamız halinde, bu sorun giderek büyür ve başımıza sorunlar açar diye ifade kullandım ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bakın, Sayın Bakan, "bugüne kadar hiç böyle bir şey olmamıştır" dedi; ama, daha önceki uygulamalarda, 1998 yılında 425 milyar, 2001 yılında 90 milyar, 2002 yılında 140 milyar lira, Alevî kuruluşlarına, sembolik anlamda bile olsa, bir devlet yardımı yapılmıştır. Rakamın küçüklüğü büyüklüğü önemli değildir; önemli olan, devlet tarafından böyle bir ihtiyacın varlığının, bir iz biçiminde de olsa, kabul edilmiş olmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlar mısınız.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu, Türkiye'nin gerçeğidir. Buradan, bir milletvekili, bir yurttaş olarak tekrar sesleniyorum: İki yıldan bu yana, bu hükümet döneminde, bu sorun görmezlikten gelinmektedir. Birçok alanda özgürlükler tanımlaması yeniden yapılırken, bu alan görmezlikten gelinmektedir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Türkiye'de en çok kurcalanacak, Türkiye'de sorun, sıkıntı haline dönüştürülebilmek için hakkında en çok çaba gösterilecek, Türkiye'de etnik anlamda bölücülük yapmaya çalışanların ittifak arayışları içerisinde en fazla üzerine gitmeye çalıştıkları kesim bu kesimdir ve devlet, bu yurttaşlarına eşit bir şekilde baktığını mutlaka göstermek zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bu, Türkiye Cumhuriyetinin sorumluluğudur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları:  706, 707, 708, 709) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık 2005 mali yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu bütçeyle ilgili olarak verilmiş 2 adet önerge vardır.

Önergelerin Kâtip Üye tarafından oturarak okunmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Başbakanlık bütçesi içinde yer alan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 5251 sayılı Kanunla yeniden yapılandırıldığından, bu doğrultuda bütçe cetvellerindeki adının da "Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü" olarak değiştirilmesini ve tasarıda kurumla ilgili ödeneklerin ekli listede yer aldığı şekliyle yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Nükhet Hotar Göksel

Azmi Ateş

 

Bursa

İzmir

İstanbul

 

Mustafa Demir

Sedat Kızılcıklı

Yekta Haydaroğlu

 

Samsun

Bursa

Van

 

Yeniden Düzenlenen Ödenek Cetveli:

                                                           2005 Yılı Ödeneği

                                                                              (YTL)

                                         Açıklama

Kurumsal 07-73

                        Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü                                 963 000

Kurumsal 07-73-02

                        Özel Kalem                                77 000

Kurumsal 07-73-02

Fonksiyonel 01

                        Genel Kamu Hizmetleri                                 77 000

Kurumsal 07-73-02

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

                        Personel Giderleri                                 50 000

Kurumsal 07-73-02

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

                        Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                19 000

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01

                        Genel Kamu Hizmetleri                                 177 500

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 01

                        Personel Giderleri                                 81 000

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 02

                        Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri                                18 000

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 03

                        Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                 49 600

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-4-9-00

                        Temel Araştırma Hizmetleri                                28 900

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

                        Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                 23 400

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 05

                        Cari Transferler        5 500

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

                        Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri                                7 000

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

                        Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                28 500

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 06

                        Sermaye Giderleri                                39 000

Kurumsal 24

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 01

                        Personel Giderleri                                 38 000

Kurumsal 24

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 02

                        Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri                                8 000

Kurumsal 24

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 02-2

                        Sözleşmeli Personel                                4 000

Kurumsal 24

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 03

                        Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                 3 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01

                        Genel Kamu Hizmetleri                                 46 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

                        Genel Bütçe                                46 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

                        Personel Giderleri                                27 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01-1

                        Memurlar                                9 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri                                 14 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01

Genel kamu hizmetleri                                92 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Genel bütçe                                     92 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

Personel giderleri                                32 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01-1

Memurlar                                        12 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01-2

Sözleşmeli personel                                20 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri                                7 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 06

Sermaye giderleri                                35 000

Kurumsal 32

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

Personel giderleri                                21 000

Kurumsal 32

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve hizmet alım giderleri                                291 000

Kurumsal 33

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Genel bütçe                                     96 000

Kurumsal 33

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri                                8 000

Kurumsal 33

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve hizmet alım giderleri                                21 000

Kurumsal 33

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 06

Sermaye giderleri                                20 000

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anayasanın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162 nci maddesinin "değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur" hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

27 Ekim 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 6 Kasım 2004 tarih ve 25635 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 5251 sayılı Kanunla, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılmıştır. Bu sebeple, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü için, Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçe Tasarısında 07.73 kurumsal koduyla yer alan ödeneklerin gider artışı olmaksızın yeni yapıya uygun hale getirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Başbakanlık bütçesi içinde yer alan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı 5256 sayılı Kanunla yeniden yapılandırıldığından, bu doğrultuda bütçe cetvellerindeki adının da "Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü" olarak değiştirilmesini ve tasarıda kurumla ilgili ödeneklerin ekli listede yer aldığı şekliyle yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Nükhet Hotar Göksel

Mustafa Demir

 

Bursa

İzmir

Samsun

 

Sedat Kızılcıklı

Azmi Ateş

Yekta Haydaroğlu

 

Bursa

İstanbul

Van

 

Yeniden Düzenlenen Ödenek Cetveli:

                                                           2005 Yılı Ödeneği

                                                                              (YTL)

Açıklama

Kurumsal 07-71

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2 755 000

Kurumsal 07-71-02

Özel kalem 247 000

Kurumsal 07-71-02

Fonksiyonel 01

Genel kamu hizmetleri   247 000

Kurumsal 07-71-02

Fonksiyonel 01-4

Temel araştırma hizmetleri                   247 000

Kurumsal 07-71-02

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01-2

Sözleşmeli personel       31 100

Kurumsal 07-71-02

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri     32 000

Kurumsal 07-71-02

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve hizmet alım giderleri 29 000

Kurumsal 04

İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı                   862 000

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 01-2

Sözleşmeli personel       56 900

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri    53 000

Kurumsal 04

Fonksiyonel 01-3-9-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri     72 000

Fonksiyonel 4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri   452 000

Fonksiyonel 4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 05

Cari Transferler     21 00

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01

Genel Kamu Hizmetleri 166 000

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01-2

Sözleşmeli Personel       25 100

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri     21 000

Kurumsal 23

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Sermaye Giderleri       50 000

Kurumsal 30

Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Dairesi Başkanlığı                    978 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01

Genel Kamu Hizmetleri  978 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4

Temel Araştırma Hizmetleri  978 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Ekonomik 01

Personel Giderleri     360 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri    66 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri   162 000

Kurumsal 30

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 06

Sermaye Giderleri     390 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01

Eğitim,Yayın ve Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı                      266 000

Genel Kamu Hizmetleri  266 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 01

Personel Giderleri     159 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri    31 000

Kurumsal 31

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri     46 000

Kurumsal 32

Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı                   236 000

Kurumsal 32

Fonksiyonel 01

Genel Kamu Hizmetleri  236 000

Kurumsal 32

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 02

Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri    29 000

Kurumsal 32

Fonksiyonel 01-4-2-00

Finansal 1

Ekonomik 03

Mal ve Hizmet Alım Giderleri     56 000

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Anayasanın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162 nci maddesinin "değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur" hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

10 Kasım 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 13 Kasım 2004 tarih ve 25643 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında 5256 sayılı Kanunla, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı yeniden yapılandırılmıştır. Bu sebeple, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı için, Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçe Tasarısında 07.71 kurumsal koduyla yer alan ödeneklerin gider artışı olmaksızın yeni yapıya uygun hale getirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi de Başbakanlık 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerini okutuyorum:

 

07 -  BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                Açıklama                                                       YTL      

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                819.604.800

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                22.672.200

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                298.019.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                16.357.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                59.350.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                656.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                39.809.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                46.800.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                2.684.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri, kabul edilen iki önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Başbakanlık 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                      Lira            

- Genel Ödenek Toplamı    :  1.086.589.845.200 000

- Toplam Harcama                 :  1.012.583.114.900 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 74.104.296.700 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :       97.566.400 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                :     803.854.350 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 -  DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.-  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                             Açıklama                                                            YTL  

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                25.029.670

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                169.550

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                51.704.780

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                   Lira          

- Genel Ödenek Toplamı    : 66 263 500 000 000

- Toplam Harcama                 : 56 381 750 800 000

- İptal Edilen Ödenek                   :  9 333 402 850 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek :    548 346 350 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Başbakanlık ve Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Şimdi, üçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü turda, Gümrük Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yeniden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Üçüncü turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz; AK Parti Grubu adına, Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu, İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu; şahısları adına, lehinde olmak üzere, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik, Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık; aleyhinde olmak üzere, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 7 dakika 30 saniyedir.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gümrük Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili, Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu bütçenin ülkemiz için ve tüm gümrük çalışanları için hayırlı olması dileklerimi iletirim.

Değerli milletvekilleri, birkaç rakamla başlamak istiyorum; yani, 2004 yılı sonunda, ülkemizin, ihracat, ithalat,  dışticaret açığı ve cari işlemler açığı rakamlarını bir kez daha size sunmak istiyorum: İhracat 51 500 000 000 dolar hedeflenmiş, 62 000 000 000 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. İthalat 75 500 000 000 dolar hedeflenmiş, 95 500 000 000 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Dışticaret açığının ise, yıl sonu itibariyle, 33 500 000 000 dolar olacağı ve cari işlemler dengesi açığının da 7 600 000 000 dolar yerine 14 600 000 000 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Bu rakamlar ışığında birtakım şeyleri irdelememiz lazım. Ben, öncelikle, ülkenin kurtuluşunun, bu ülkedeki çocuklarımızın, herkesin kurtuluşunun ihracatta olduğuna inanan bir insanım. Üretim ve ihracat... Eğer, biz, ithal ikamesine, eğer, biz, bu tüketim ekonomisinin, dünyadaki küreselleşmenin getirdiği olguyla bu tüketim şırıngası aşılanan bir toplum olmaya devam edersek, biz, bu ülkenin insanını doyuramayız; bu ülke insanını bir gün aç bırakırız. O açıdan, ben, kurtuluşun, çocuklarımızın geleceğinin, tek bir şekilde, ülkede üretmek ve ihraç etmekte olduğunun, bir kez daha altını çiziyorum.

Burada, tabiî, gümrük idarelerimize çok önemli görevler düşmektedir. Gümrük idareleri, özellikle ihracatçının bir neferi olmalıdır. Bu ülkede çalışan herkes, bu ülkede bürokrasi ve bu ülkede görev yapan herkes, Türk ihracatçısının birer neferi olmalıdır; çünkü, onlar, Türkiye'ye döviz getiren, ülkemize kaynak yaratan birer neferdir. Ben, onun için, buradan, tüm ihracatçıların, dürüst, namuslu ve şerefli ihracatçılarımın önünde saygıyla eğiliyorum.

Tabiî, bürokrasi, engel çıkarmak demek değildir; bürokrasi, işi çözmek, bir an evvel kolayca ve beklemeksizin bu ihracatçılarımızın önünü açmak demektir. Ben, Gümrük Müsteşarlığından şahsen bunu beklerim ve ihracatçılarımızın neferi olmaya hazırım ben şahsen, onların da birer nefer olmasını yürekten temenni ediyorum; ancak, burada, özellikle gümrüklerimiz arasındaki bazı sorunlardan bahsedeceğim.

Bir kere, gümrükler, özellikle ağırlıklı gümrüklerimiz elektronik ortama geçti. Yalnız, gümrüklerin gümrükler arasındaki konuşmasını hâlâ daha temin edemedik; yani, gümrük beyannamesi tescili başladığında, fatura yanında diğer tüm evraklar isteniyor. Halbuki, bu beyanname açılışında, faturanın yanında, sağlıkla ilgili veya diğer belgeler istenmemeli. Bunlar ihracatçı, beyanname açıp, sadece faturayla açıp,  daha sonra çıkışta, yani, gümrükleme sürecinde diğer belgeler istenirse, onların zaman kaybına ve onları bir sürü prosedüre boğmamış oluruz. Bu, özellikle ihracatçılar açısından büyük bir sorun; yani, özellikle bir çiçek ihracatçısı, faturayı kesip, beyanname açtırıp, arkasından diğer belgelerle birlikte çiçekleri ihraç ettiği zaman, diğer belgeleri gümrükleme anında vermesinin çok doğal olduğunu ve özellikle ihracatçıya büyük zaman kolaylığı sağlayacağına inanıyorum.

Yine, ayrıca, gümrük beyannamesinin açıldığı gümrük ile çıkış gümrüğü arasında büyük sorunlar yaşanıyor; yani, bu açıdan, özellikle çıkış gümrükleri ile beyannamenin açıldığı gümrüklerin, bu dosya hangi gümrükte açılıyorsa, anında, çıkış gümrüğünden beyannamenin açıldığı gümrüğe, elektronik ortamda, bu dosyanın transfer edilebilir hale getirilmesi lazım; çünkü, çok zaman kaybediliyor. İhracatçı zamana karşı yarışıyor, ihracatçı fiyata karşı yarışıyor; yani, özellikle son iki yılda Türk ihracatçılarını kutlamak gerekir; çünkü, dünya fiyatlarıyla rekabet etmenin ne kadar zor olduğunu, döviz kurlarında ve belirsizlik ortamında, dünyadaki paritedeki belirsizlik ortamında, bu insanların ne kadar güçlüklerle mücadele ettiğini, hepinizin takdirine, bir kez daha, sunuyorum.

Tabiî, bir başka konuyu arz ediyorum. Bir başka konu, serbest ticaret anlaşması. Sayın Bakanım, 2005 yılı sürecinde, Türkiye'nin ekonomik ve ticarî menfaatlarının korunup gelişmesi için, serbestçe, menfaatlara uygun bir biçimde, bütün ülkelerle serbest ticaret anlaşması imzalanması, mutlak, zarurî hale gelmiştir. Oysa, sadece Avrupa Birliğinin serbest ticaret anlaşması imzaladığı üçüncü ülkelerle anlaşma yapılabilmektedir. Bu, Türkiye için önemli bir sorundur. Avrupa Birliği müsaade etmediği sürece, gümrük birliği anlaşmasından dolayı, üçüncü ülkelerle ve serbest ticaret anlaşması olmayan ülkelerle veya Dünya Ticaret Örgütüne üye ülkelerle karşılıklı kotalar kaldırılıyor. Bunun, mutlaka, 2005 yılı sürecinde ele alınması, özellikle Türk ürünlerinin, serbest ticaret anlaşmamız olmayan ve üçüncü dünya ülkeleriyle olan sorunlarımızın, öncelikle ihracatımız açısından mutlak giderilmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, Habur gümrük kapısı, çile kapısı. Bunu, Sayın Bakanım, aynen böyle söylüyorum. Habur, Türkiye'nin önemli bir kapısıdır. Habur, hakikaten, Türkiye ihracatında temel bir kapıdır; ama, burası çile kapısı olmaya devam etmektedir. Bu kapıda, burada, Türk ihracatçıları kaderleriyle baş başa bırakılmaktadır. Orada, Irak tarafında çeteler türemiştir. Türk ihraç ürünlerini Irak içine taşımak için bir sürü insana avanta paralar verilmektedir ve ben senin malını götürürüm diye bir sürü çete türemiştir. Özellikle ihracatçılar bu konudan son derece rahatsızdır.

Tabiî, bir başka şeyi söyleyeceğim. Tabiî, bu, Dışişleri Bakanlığının... Tabiî, Türkiye'nin tüm ürünlerini her tarafa satmaya çalışıyoruz; ama, maalesef, yabancı büyükelçiliklerin Türk insanına karşı uyguladığı vize çilesini de burada kınıyorum. Türk insanının onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altında. Sabah geçerken bakın bir büyükelçiliğin önüne. Artık hangi çağda yaşıyoruz, hangi devirde yaşıyoruz! Tüm bu vize işlemleri için insanlarımız sabah 5'te oraya yığılıp, orada saatlerce bekletilip, insanlarımızın onuru, şerefi, haysiyeti ayaklar altına alınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Özellikle Dışişleri Bakanlığımızın, Türk insanına uygulanan vize zulmünün çözümlenmesi yönünde, mutlaka büyük çaba göstermesi lazım.

Sayın Bakanım aslında söylenecek o kadar çok konu var ki... Sayın Bakanım, Ermenistan vatandaşları, Trabzon, İstanbul, Ankara gümrüklerinden yolcu beraberinde eşya getirebiliyor ve transfer yapabiliyor; ama, iki adım bitişiği Iğdır Kapısı, Kars Kapısı; acaba, bu kapılar niçin açılmıyor, acaba bu kapılar Kars'taki, Iğdır'daki vatandaşlarımızın, orada gördükleri zulme önemli bir gösterge mi?

Son bir görüşüm efendim: Türkiye, tüm gümrük kapılarında birer serbest bölge oluşturup, komşu ülkelerin vatandaşları kolayca bu serbest bölgeye girip Türk malları alamadıkları sürece, komşu ülkelerle bizim ticarî ilişkilerimiz önemli bir yere gelemez. Onun için, her gümrük kapımızın dibinde, her Türk ürününün satıldığı birer serbest bölge oluşturmak zarureti vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Türkmen, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, Çocuk Esirgeme Kurumunun 2005 yılı bütçesini görüşürken, bu bütçenin işlevleri hakkında oldukça geniş bir yelpaze oluşmaktadır. Çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları, kreşler ve gündüz bakımevleri, çocuk ve gençlik merkezleri, huzurevleri, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezleri, toplama merkezleri gibi birçok kuruluştan oluşmaktadır. Ancak, gerçekten, bugün, sosyal devlet diye övündüğümüz zaman ve geriye baktığımız zaman, Çocuk Esirgeme Kurumu ve onun işlevleri, bugün Türkiye'nin içerisinde bulunduğu koşullarla uyum sağlıyor mu dediğimiz zaman, ne yazık ki, bunun hiç de uyum sağlamadığını görmüş olacağız.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, bugün, 30 000 kişiye -çocuklarımıza, gençlerimize, kadınlarımıza, yaşlılarımıza ve özürlülerimize- burasının hizmet verdiğini, ancak, bu hizmetin 350 trilyon lira gibi bir parayla çok zor yerine getirildiğini, orada kendileri de ifade ettiler. Bugün, dolaylı bir biçimde, bu kurum, 1 000 000 insanımıza hizmet vermektedir. Dolayısıyla, 1 000 000 insan, yekûn içerisinde belki az gibi görünebilir; ama, hiç olmazsa, 1 000 000 insana vermiş olduğu hizmet bu parayla ölçüldüğü zaman, kişi başına 350 000 000 Türk Lirası düşmektedir. Sadece günde bir ekmek alsanız bile, Türkiye'nin bütün ortalamasına göre, senede bu 500 000 000 Türk Lirası etmektedir. Peki, bizim, sadece bir ekmek parası 500 000 000 Türk Lirası iken, bu insanlarımızı 350 000 000 Türk Lirası gibi bir parayla geçindirmemiz mümkün müdür?!

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gündeminde olan, Parlamentonun gündeminde olan, bugün özellikle büyük kentlerimizdeki, tinerci dediğimiz çocukların yarattığı kapkaç olayları, tüm ülkeyi üzmektedir; çünkü, buradaki yapı, gecekondulaşmadan, özellikle doğu ve güneydoğudaki büyük göçlerden ve toplumsal yıkımdan, malî güçsüzlükten kaynaklanmaktadır; ama, bugün, âdeta, bakanından milletvekiline kadar bütün insanlarımız, bütün kurumlarımız arasında, medyanın da desteğiyle, bu gençlerimizin, tinerci dediğimiz çocuklarımızın kapkaç olayıyla ilgili ağır cezalara çarptırılması konusunda bir oluşum sağlandı. Buna, çocuklarımızın hangi şartlarda buraya düştüğünün hesabı yapılmadan, hangi koşullarda sokak çocuğu olduğunu görmeden asla bir çözüm getiremeyiz. Korkarım ki, Türkiye'de, sokak çocuklarına karşı, tüm toplumda ciddî bir kin, nefret oluştu. Unutmamalıyız ki, 1980 yılında, bu olayın en acı biçimi Brezilya'da yaşandı. Öylesine ki, insanlar bir araya geldiler, âdeta sürek avına çıkmış gibi, çocukları gece avlayarak öldürmeye başladılar. Bu olay, yalnız Brezilya'nın değil tüm dünyanın gündeminde yer aldı. Oradaki insanlar, ilk başlarda, âdeta düğün bayram yaptılar; hatta, her gün öldürdükleri çocukların listesini vererek, bunu övünç saydılar; ama, görüldü ki dünya farklı bir yere doğru gidiyor, çocuklar öldürülerek, âdeta safari yapılıyor. Türkiye bundan ders almak zorundadır. AB'ye girmek istediğimiz bir dönemde "sokak çocukları" deyimi Avrupalıların gündeminde yoktur, bu deyim Türkiye'nin gündeminde vardır; ama, biz bu bütçeyle asla bunu başaramayız.

Sayın milletvekilleri, ortaokula giden bir öğrenciye, anası yok, babası yok, kimsesi yok, ayda vermiş olduğunuz para 38 000 000 lira; bunun altındaki çocuklara da ayda 11 000 000 ilâ 17 000 000 lira para ödüyorlar. Bu parayla, sadece bir simit alsa ve çay içmiş olsa bile kendine bakma gücüne sahip değil; biz, devlet olarak, bu çocukları çalmaya, vurmaya, öldürmeye, tiner çekmeye zaten kendimiz sevk ediyoruz. O zaman, yapılacak iş, hiç şüphe yok ki, bunlara verilen aylık ödeneklerin mutlaka artırılması gerekmektedir. Ödenekler yetmiyor; Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen olaylarda bütçenin azlığı gibi konular asla burada bahane edilemez. Devletsek, ana olmak, baba olmak zorundayız; bu çocukları, bir kere, kendi ellerimizle sokağa itmemek zorundayız. Kaldı ki, buradaki çocukların büyük bir bölümü, Türkiye'nin içinde bulunduğu birçok şartların kurbanıdır. 1988 yılında çıkarılan bir yasayla, tüm devlet kadrolarının binde 1'i ölçeğindeki sayısal rakam, çocuklarımız kendi arasında imtihan edilerek işe yerleştiriliyordu. 21 850 kişi bu şekilde işe yerleştirildi. Her sene ortalama 2 000 insanımız işe yerleştirildi; ama, ne yazık ki, geçen sene 900, şu anda da 450 kişi işe yerleştirildi. 4 500 insanımız bu sene, yurtlarını bitirmekte olacak olan 1 500 kişi de bu sene olmak üzere 6 000 insanımız tekrar iş için sıra bekliyor.

Sevgili milletvekilleri, özellikle kendimize bakalım, ailemize ve çocuklarımıza bakalım. Özellikle, buradaki kız çocuklarını bir işe yerleştirmeden sokağa bırakmış olmanın getirdiği o korkunç olayı her birimiz yüreğimizde, beynimizde yaşattığımız zaman, mutlak bu kadroların kullanılması gerektiğine yürekten inanıyorum. Sonra, bu kurum, hiçbir kuruma benzemez. Bu kurumda görev alanların yüreğinde çocuk sevgisi, anne, baba sevgisi, kardeş sevgisi, bacı sevgisi olmak zorundadır.

Sayın Bakanım göreve geldiği günden bugüne kadar hiçbir asil genel müdür göreve getirilmemiştir. Şu anda, hiçbir deneyimi olmayan, çocuk eğitimi ihtisası olmayan Gölcük Belediye Başkanı, bu kurumun başında kurumu yönetmektedir. Bu işleri konuşurken işin sadece siyasî boyutunu değil, işin gerçeğini ortaya koymak lazım. Zaman zaman komisyonlarda görüşüyoruz; hukuku belli bir konuda tutmak, hukuka saygılı olmak ve onun güvencesini yüreğimizde hissetmek için, tüm uygulayıcıların, önce, hukukun gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Şu anda, ne yazık ki, bu kurumda alabildiğine yozlaşma, alabildiğine kabalaşma var.

Bakın, bir örnek vereyim: Ordu İl Müdürü, 10 defa bu devlette çalıştığından dolayı özel mükafat almış. Önce, Malatya'ya müdür yardımcısı olarak tayin ediliyor. Kanunlar "hayır, haksız verildi" diyor, geriye dönüyor. Peşinden, Adıyaman'a tayin ediliyor; hukuk "yanlış, olmaz" diyor. Hiçbir deneyimi olmayan -sevgili milletvekilleri, burada, bazıları istismar edilebilir; ama, ben istismar etmiyorum- bir din dersi görevlisi arkadaşımız şimdi, Ordu'ya müdür tayin ediliyor, o arkadaş da Konya'ya gidiyor. Bu örneklerin sayısı alabildiğine çoktur.

Sonra, her gittiğimiz yerde bakınız bu kurumlara; atılmış, itilmiş, kakılmış kurumlar. Binalar, artık tamir edilmez hale gelmiş. Türkiye'nin her tarafında, bu kuruma bağlı tüm binalar atıl durumdadır. Araçlarının yaşı ortalama 20'dir. Hani, sosyal devletin tam manasıyla kucaklaması gereken böylesine bir kurum, böylesine atılarak, bu gençlerimizi huzura kavuşturabilir miyiz?!

Sevgili milletvekilleri, bu Meclisin araştırma komisyonuna göre, şu anda sizlerin yaptığı komisyon çalışmalarına göre, 40 000 çocuğumuz dışarıda, sokakta yaşıyor, 635 000 çocuğumuz ise, dolaylı sokakta yaşıyor; bunların toplamı, sadece, 50 il için... Şu anda, 4 500 özürlü insanımız -ki, bunların 3 000 küsuru zihinsel özürlüdür- bu kurumun kapısında işe girmek için sıra bekliyor. Bunların hepsine devletin sıcak elinin uzanabilmesi için, önce, bu kurumun kimliğine, kişiliğine, sosyal yapısına, bakanından her birine kadar, herkesin saygılı olması lazım. Bu kurumda görev alacak insanların yüreğinin insan sevgisi ve çocuk sevgisiyle dolu olması lazım. Bunu başardığımız an, sosyal devleti de başarıyoruz demektir. Bütün bunlardan ders alarak, o kurum, herkesin güvendiği bir kurum haline gelebilir diye düşünüyor, bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 2005 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimiz biliyoruz ki, SHÇEK, yaşlı, hasta, bakıma muhtaç, kimsesiz, sahipsiz insanları koruması gereken, bu insanlara yardım elini uzatması gereken, kurumsal hizmetlerden yararlandırması gereken çok önemli bir kurumumuzdur.

Bu kurum bütçesi hakkında konuşmaya başlamadan önce, ben, dün, Musul'da şehit düşen güvenlik görevlilerimizin, onların basına yansıyan "güle güle canım babacığım" diyen çocuklarının çığlıklarını ve karalar bağlamış analarının acılarını, ağıtlarını paylaştığımızı, derinden kalbimizde hissettiğimizi paylaşarak konuşmama başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, SHÇEK önemli bir kurum. Türkiye gibi sosyal yaraların derin olduğu, toplumun büyük bir yüzdesinin sahipsiz olduğu bir ülkede bir o kadar daha önemli bir kurum. Siyasal görüş farklılıklarımız, uygulama politikalarındaki farklı yaklaşımlarımız ne olursa olsun, bence, böyle bir kurum konuşulurken, burada, insan yüreği ve vicdanı konuşabilir sadece ve ben, konuşmama, kurumun başındakilere, kurumu yönetenlere, bu yönetim anlayışına ve muhtaçlara uzanan bu kurumsal yardım eline, yaptıklarına, doğrusu, teşekkür ederek başlayabilmeyi çok isterdim; ama, kuruma bir dokunduğunuzda, sorunlarını, bütçesini, yaptıklarını, yapamadıklarını vicdanlı bir şekilde görmeye başladığınızda, ülkenin kanayan en derin yaralarından biri olduğu gerçeğine de ulaşıyorsunuz ve sorumlu bir insan olarak da, bu gerçeği bu kürsüden dile getirmekten başka seçenek kalmıyor size.

Değerli milletvekilleri, SHÇEK'in nasıl bir anlayışla yönetildiğini, giderek nasıl kan kaybettiğini, giderek nasıl prestij kaybettiğini ve giderek kendi gündemine bile nasıl hâkim olamadığını dile getirmek istiyorum ve bu dile getirişte de, sadece geçmiş dönemde kalan birtakım uygulama örneklerini, bu uygulama örneklerinden ortaya çıkan soruları Yüce Meclisin gündemine taşımak istiyorum.

Bir kere, hepimizin bilmesi gereken bir gerçek, SHÇEK'in bir ihtisas kurumu olduğudur ve genel müdürden başlayarak bütün çalışanlarının da bu ihtisas yapısı içerisinden geçmesi gerektiğidir. Ben örnek vermek istiyorum. Yeni dönem başladığından bu yana, yani, Sayın Bakan göreve geldiğinden bu yana kaçıncı genel müdür görevlendirilmiştir; daha doğrusu, bu genel müdür vekilleri, fiilen, kimler tarafından görevlendirilmiştir? Bunları öğrenmek istiyorum. Bunların pek çoğu, kendi kurumlarındaki personele bile, bakanlarının ilk revizyonda değişeceğini ifade eden bir söylemi dile getirme alışkanlığını ya da cesaretini bulmuşlardır. Bundan önce, Sağlık Bakanlığından getirilen bir personelin bir dönem genel müdür vekili yapılması, lojman kullanması; sonra, ardından, bir AKP aday adayının, daha sonra, eski bir belediye başkanı adayının genel müdür vekili yapılması, hangi liyakat anlayışıyla açıklanabilir, ben, bunu öğrenmek istiyorum. Göreve gelen vekilin de belediyeden getirdiği arkadaşlarıyla hiç bilmediği bir kurumu yönetmeye, hatta, bütün kadroları değiştirme hazırlığına girişmesi -ki, bu kadrolar da, daha önce aynı Bakanlık tarafından atanmış kadrolar- nasıl açıklanabilir?

Sorularımı art arda dizmek istiyorum: Diyor ki Sayın Bakan: "Yeni çocuk yuvalarına acil ihtiyaç vardır." Doğrudur, yeni çocuk yuvalarına acil ihtiyaç vardır. Peki, genel müdür vekili, İstanbul'un en köklü, en çok bağış alan yuvasını, Küçükyalı'yı, üstelik bahçesinde okulu bulunan, binası çocuk hizmeti dışında kullanılamayacak yuvayı kapatacağını gazetelere açıklamıştır; gerekçesini öğrenmek isteriz.

Her mesleğin kutsal olduğunu biliriz; ancak, bir laborantın kız yetiştirme yurduna müdür yapılmasının izahını nasıl yaparız, bunu bilmek isterim ve bu müdür, ne kadar kıymetlidir ki, aynı zamanda, sözleşmeli maaş alarak rehabilitasyon merkezi müdürlüğü yapmaktadır. Bir yılda 200 gün rapor kullanan ve açıktan atanıp kız yurdu müdürü yapılan bu personelle ilgili, kız çocuklarının, Emniyet Çocukları Koruma Şubesine intikal ettirdikleri ağır şikâyetler var mıdır?

Mesela, batı illerimizden birinin il müdür yardımcısı, haksız ve birden çok kez refakat ücreti almaktan savcılığa verilmiş olmasına karşın, hâlâ görevde midir?

İstanbul'da bayan personeli taciz eden müdür nereye atanmıştır?

"Bir Halk Düşmanı" isimli oyunun tertip komitesinde yer alıp, halkı silahlı isyana teşvikten DGM'de yargılanan kaç kişi, nerelerde yönetici yapılmıştır?

Atatürk'ün kurdurduğu Atatürk Çocuk Yuvasının, giysi bağışı adı altında, yırtık giysili, yalınayak çocuk görüntülü afişlerine nasıl izin verilmiştir?

0-12 yaş çocukları için ayrı ayrı kız-erkek mescitleri açtırıp, tarikat dergileri bu yuvalarda dağıtılmaya başlanmış mıdır? Buralardaki çocuklara şiddet uygulayan yöneticiler var mıdır?

Gittiği her yerde sudan gerekçelerle insanları görevden alan bir müfettiş hakkındaki taciz iddialarını kim soruşturacak? Kurum dışından soruşturmacı talep edilmesi düşünülmekte midir? Bu müfettişin, gasp ve eşini çocuklarının önünde boğazlayan bir kişinin dilekçesine dayanarak kaç yöneticinizi görevden aldırdığını ve gasp, cinayet hükümlüsü kişinin çocuklarının da bu nedenle mağdur kaldığını biliyor musunuz?

Müfettişlere, neredeyse çalışma hayatları boyunca hizmet tahsisli onlarca lojman verirken, hatta, kuruma kadrosu bile gelmeden bu lojmanlara insan yerleştirirken "ev tipi bakım için yer arıyoruz" demenin bir tutarlılığı var mıdır?

Devam etmek istiyorum. Adalet Bakanlığı, Çocuk Mahkemeleri Kanunu gereği, suça itilmiş çocuklar için özel kuruluşlar açmak zorunda. Bu konuda ne yapıldığını bilmek istiyoruz. Bu çocukların korunmaya muhtaç diğer çocukların yanına gönderilip, ondan sonra da, Küçükyalı örneğindeki gibi, buraları kapatmaya dönük etkinlikler süreci daha uzun mudur, fazla mıdır; bunu bilmek istiyoruz.

Çocuk Esirgeme Kurumunun düne kadar 30'a yakın kreşi varken, bugün, kreş sayısının niçin 8'e ve çocuk sayının da niçin 500'e indiğini, doğrusu, bilmek istiyoruz.

SHÇEK'in 2004'ün ikinci yarısında 15'e yakın yeni kuruluşunun hizmete açılacağı, bütçe tasarısında öngörülüyor, bildiriliyor. Aralık 2004'ün 21'inci gününde, Muş, Gümüşhane, Tekirdağ, Burdur, Diyarbakır çocuk yuvaları, Sakarya, Diyarbakır, İzmir, Çorlu huzurevleri ve kadın misafirhanelerinin önümüzdeki hafta hizmete açılıp açılmayacağını bilmek istiyoruz; açılmayacaksa, böyle bir günün sunuş mantığını anlamak istiyoruz.

Aslında, bu sorular ya da bu bilgi ihtiyaçları, koca dosyalar oluşturabilir nitelikte. Ben, sonuncusuyla burayı kapatmak ve şunu öğrenmek istiyorum: Ankara'da bir huzurevine yönetici yaptığınız ve yine, sosyal hizmetlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir personelinizin, huzurevindeki 70 yaşındaki bayanların bile elini sıkmadığını, sizin ziyaretinizde bile tokalaşmamak için oradan uzaklaştığını biliyor musunuz?

Atama yönetmelikleriyle oynayarak bir hukuk faciası yaratılmıştır. Liyakat ve meslekî yeterliliği ortadan kaldırmak için düpedüz kanuna karşı hile olduğu açık bir biçimde, daha üst görev olan il sosyal hizmetler müdürlüklerine kısa süreli atamalar yapılıp, oradan sınavsız bir biçimde kuruluş müdürlüklerine kaç kişi atanmıştır ya da en son genel müdür müşaviri kadrosuna birkaç günlük ataması yapılıp, oradan genel müdürlük şube müdürü yapılan personel var mıdır? Bu konuda yargıdan dönmüş kararlara karşı yanlışta ısrar edilmekte midir?

Kurum ağır para sıkıntısı çekerken, kaloriferi yanmayan kuruluş ya da sizin yazdığınız haliyle bile Seyranbağları Huzurevi perişanken, genel müdürlük hizmet binası onarımına ne kadar harcanmaktadır?

Tahliye edilecek olan Necatibey Caddesindeki binaya onarım için 2004'de para harcanmış mıdır?

Kış ortasında, Ulus'ta, kurumun emektar kiracılarının tahliye edilerek ve onlarca işçisiyle mağdur edilerek buraların kapalı garaja çevrilmesi doğru bulunmakta mıdır?

Ben, soruları ve bu sorularla bağlantılı olarak kendi yorumlarımı Genel Kurula aktarmayı gerekli görmüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okuducu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütün bu sorulan ve sorulamayan soruların bir açıklaması varsa, duymak istiyorum; ama, siz, en iyi bilgiyle donatılmış, en ikna edici cümlelerle oluşturulmuş açıklamaları ne kadar sunarsanız sunun, böylesi kurumlar üzerinde, böylesi partizanlık, böylesi yandaşlık ve yanlış yönetme politikalarını ne kendi vicdanınıza sindirebilirsiniz ne de bunu kamu vicdanının anlamasını sağlayabilirsiniz.

Politik tavrı anlıyorum, kadrolaşmayı anlıyorum, yandaşlığı anlıyorum, adam kayırmayı anlıyorum, devletin bazı kurumlarında ve bazı politikalarda bunların yapılabileceğini kabul ediyorum; ama, muhtaçların, kimsesizlerin, zavallıların, hastaların, çocukların hakları üzerinde bunun yapılabilmesinin vicdanla bağdaşır bir yanının olmadığı kanısında olduğumu da Yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okuducu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ali Rıza Gülçiçek.

Buyurun Sayın Gülçiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7 dakika 30 saniyedir.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarısının Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi bölümü üzerinde görüşlerimi aktarmak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde tek etnik yapı ve tek inanç, Anadolumuzun tarihsel ve toplumsal gerçeklerine ters düşer; çünkü, Anadolu, bir uygarlıklar beşiği ve kavşağı, bir inançlar ve kültürler çeşitliliğinin coğrafyasıdır.

Hiçbir inanç kendisini diğerinden üstün göremez. Kendisini asıl öğe görüp, kendi gibi düşünmeyen ve inanmayanı da öteki sayamaz. Çoğulculuk, günümüzün yadsınamaz bir gerçekliği olarak dar düşünce kalıplarını zorlamaktadır. Bu konuda değişim ve gelişme, insanların, toplumun ve devletin demokratikleşmesi ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesine bağlıdır.

Değerli arkadaşlarım, sağ siyasî iktidarlar, son 40 yıldan beri, daha tutucu bir toplum yaratma seferberliğini sürdürdü; yasaları çiğnedi; kurumlar aracılığıyla otobüse, trene, deniz taşıtına ve her yere cami, mescit yaptırdı; kamu arsalarını bedelsiz tahsis etti, kaçak inşaat yapılmasına göz yumdu. Mitinglerde bir elinde kutsal Kur'an bir elinde bayrak, kürsülerde "Türkiye Kur'andır, Türkiye ezandır" istismarını yaparak "camiler arka bahçemizdir" diyerek dini siyasallaştırdılar.

Dinin devlet işlerinden ayrılması, 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle sağlanmıştır; ancak, fiilî durum öyle değil. Son dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarının başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere diğer bakanlıklara aktarılmasıyla, din ile devletin iç içe girdiği daha belirgin hale gelmiştir.

Ülkemizde millî gelirin yüzde 2'si din işlerine, yüzde 0,5'i araştırma ve geliştirmeye, yüzde 1,7'si ise eğitime ayrılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesinin, birçok bakanlık bütçesinden kat kat fazla olması, yukarıdaki gelişmelerin bir kanıtıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Anayasamızın 10 uncu maddesinde şöyle denilmektedir: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

Yine, Anayasamızın 24 üncü maddesinde "din ve ahlak eğitimi ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır" denilmektedir.

Anayasanın verdiği görev, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî ve dinî görüş ve düşüncelerin üzerinde kalarak, ulusça dayanışma ve bütünleşmenin amaç edinilmesi, vatandaşların talep ettikleri dinsel ve inançsal gereksinmelere yanıt vermek üzere plan ve organizasyon yapılması ve bu süreçlerdeki gözetim ve denetim işlevinin yerine getirilmesidir.

Diyanet İşleri Başkanlığının üstlendiği görev ise, sadece belirli bir dinsel-inançsal bakış açısı doğrultusunda bazı görevleri üstlenerek, bunları ülke çapında yaygın olarak sürdürmek şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu da, farklılıkları gözardı ettiğinden, belli bir bakış açısının, ister istemez, tüm topluma empozesini gündeme getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, din ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu dersler arasında yer alması, uluslararası sözleşmelere ve Anayasaya aykırıdır. Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri, Anayasamızın belirlediği çerçevenin dışında, gerçeklerden uzak, sadece dinî bir yorum kapsamında verilmektedir. Oysa, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin genelde verilmesi gerekmektedir. Devletin, herkese, isteği ve talebi dışında, aynı tarzda bir din eğitimi ve öğretimi empoze etmeye de hakkı ve yetkisi olmamalıdır; çünkü, laik bir devlette, hiçbir devlet organı inançlara karışmaz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 21 Kasım 2004 tarihinde Diyanet İşleri Başkanımız "Aleviler azınlık değil, İslamın alt inanç grubudur; her gruba hizmet götüremeyiz; böyle olursa, Aczmendiler talepte bulundukları zaman ne olur" diye basına bir demeç vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, dinci yorumların, dinimizin özüyle, ruhuyla, amacıyla ilgisi yoktur. Zaten, bunların eylemlerinden bu durum anlaşılmaktadır ve bu sapık yorum, toplumumuz tarafından reddedilmektedir. Oysa, Alevi ve Sünnî yorumu, toplumumuzun çoğu tarafından kabul edilmektedir. Alevilik İslamın alt inanç grubuysa, Sünnîlik de alt inanç grubudur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi soruyorum: Aczmendileri kim yarattı; Müslüm Gündüz'ü kim yarattı; Hizbullahı, Kaplancıları kim yarattı?! 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta "cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak" sloganlarıyla 30 insanımızı otelde yakanları kim yarattı; Maraş'ta yüzlerce kişiyi katledenleri kim yarattı?! Maraş'ta ve Sivas'ta bu katliamları gerçekleştirenler camileri üs olarak kullanmadılar mı; bunlara karşı hangi önlemler alındı, neler yapıldı?! Diyanet İşleri Başkanlığımızın görevi bu muydu değerli arkadaşlarım?!

Bu anlayış, laik demokratik cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve devrimlerine, ulusal bütünlüğümüze sahip çıkan Alevî yurttaşlarımıza hakaret ve haksızlıktır; bunun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 24 Aralık Maraş olaylarının yıldönümüdür. Bir daha böyle olayların olmaması dileğiyle, yaşamını yitirenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Diyanet İşleri Başkanının, kısa bir süre önce, yılbaşı kutlamalarıyla ilgili camilerde bir hutbenin okutulmasını istemesi ayrı bir gaftır. Avrupa Birliğine gireceğimiz bir süreçte böyle açıklamalar ülkemize yarar getirmeyeceği gibi, tam tersine, zina konusunda olduğu gibi, tepki çektiği ve büyük kuşku duyulduğu bir gerçektir.

Yurt dışında faaliyet gösteren Diyanet İşleri Başkanına bağlı Türk İslam Birliği de, Avrupa'da radikal İslamcı gruplara karşı görevini tam yerine getirmemiştir. Değerli arkadaşlarım, bazı Avrupa Birliği ülkeleri bunu açıkça söylemeseler de, son zina yasasında yaşanan krizle, bu kuşku ve güvensizlik daha da belirgin hale gelmiştir.

21 Kasımda, Almanya'da, Federal Mecliste, Hıristiyan Birlik Partilerinin önergesiyle, siyasî İslam üzerinde genel görüşme yapıldı. 11 sayfalık gerekçede şu konulara değinilmektedir: Siyasal İslama karşı mücadele, Anayasaya bağlı Müslümanlara destek. 2003 yılı Anayasa Koruma Örgütünün raporuna göre "Almanya'da yaşayan Müslümanların yüzde 1'i, yani, 32 000 kişi, İslam dinini kullanarak bizim temel değerlerimizi tehdit etmektedir" denilmektedir.

Hollanda'da, film yapımcısı Van Gogh'un öldürülmesinden sonra yaşanan olaylar, bardağı taşıran son damla oldu. Bugün, Avrupa'nın en önemli gündem maddesi siyasî İslam ve radikal İslamdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Bu konuda Sayın Bakanımızın çabalarını mutlulukla izliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 6 Ekimde yayımlanan AB İlerleme Raporunda kendilerinden azınlık olarak söz edilen Alevi yurttaşlarımız, böyle bir tanımlamadan incinmiş, rencide olmuşlardır. Bu duruma tepki göstererek, böyle bir ifadeyi reddetmişlerdir. Alevi yurttaşlarımızın, kendilerini bu ülkenin asıl unsurları olarak görmekte olduklarını ifade etmeleri sonucu "azınlık" ibaresi rapordan çıkarılmıştır.

AB sürecinde İmar Yasasında yapılan değişiklikle, cami, kilise ve sinagogun ibadethane olarak kabul edilmesine karşın, cemevlerinin halen ibadethane olarak kabul edilmemesi anlaşılmaz bir durumdur.

Sayın Başbakanımızın, 7 Aralıkta, Antalya'da Dinler Bahçesinin, kilise, sinagog ve camiin yan yana olduğu mekânın açılışını yapmasını önemli ve sevindirici buluyorum. Sayın Başbakanın, bir cemevinin de açılışını yapması ve aynı duyarlılığı göstermesi, Alevi yurttaşlarımızı mutlu edecektir ve bununla da hatasını düzeltmiş olur.

Sayın arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; din istismarı demokrasi önünde en büyük engeldir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Din, kamusal alandan çıkarılıp, siyasîler eliyle maniple edilme olanağı ortadan kalkmadığı sürece bu istismar sürecek ve demokrasiye erişilemeyecektir. Bu yüzden, dile getirilen vasıfların demokrasi ve laiklik ilkeleriyle çelişkisi nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden yapılanması kaçınılmazdır.

Bu duygularla, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Alevi istismarlığı da aynıdır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Akyüz, sürenizden sayıldı bu gelişiniz.

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Biraz alacağım vardı, oradan düşün Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşma süreniz 10 dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı yaklaşık 80 sene önce, yani 1924'te kurulmuş, bugün de Anayasamızda kuruluş amaçları yerini almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin temel ilkelerine uygun olarak, laiklik ilkesine, vatandaşlara hangi dinden, hangi mezhepten olurlarsa olsunlar eşit davranma ilkesine bağlı kalmak kaydıyla kurulmuştur. Şimdi, durum böyle olmuş mudur, onu bir gözden geçirmemiz gerekiyor.

1950 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı, maalesef, toplumumuzun tümüne mutluluk getirmemiştir. Toplumun önemli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığının ve kadrolarının toplumun mutluluğuna hizmet etmediğini söylüyor ve bunu hep birlikte görüyoruz. Öncelikle beni mutlu etmemiştir arkadaşlar. Türkiye'de, yarım asırdan beri, özellikle son yirmi-otuz yıldır, eğer solcu isen senden Müslüman olmaz anlayışı vardır. Bu anlayışın ortadan kalkmasına, Diyanet İşleri Başkanlığı veya kadroları hiç yardımcı olmamışlardır. Yani, bize, siz mademki solcusunuz, siz Müslüman sayılmazsınız veya iyi Müslüman değilsiniz... (AK Parti sıralarından "Hayır, hayır" sesleri) Bakın, hayır diyen arkadaşlarım vardır mutlaka. Herkes için bunu söylemiyorum; ama, önemli bir kesim bunu böyle kabul etmiştir.

Arkadaşlar, Türkiye'de -bilimsel bir araştırma sonucudur- bizim yurttaşlarımızın yüzde 20'si din duygularıyla, etkilenerek oy kullanırlar. Bakın, bunu kimse inkâr etmesin; bunların yarısı Cumhuriyet Halk Partilileri dinsiz kabul eder.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Yok canım, olmaz öyle şey!

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Vallahi öyle... Yahu öyle hocam, öyle... Hocam, ben yaşadım, ıstırabını ben çektim.

Diğer yarısı, Cumhuriyet Halk Partilileri de Müslüman bilir; ama, galiba bu sağcılar daha Müslümandır diye oy kullanırlar.

Şimdi, bu mutsuzluğu yaşayan, Müslüman ve iyi Müslüman bir aileden gelen birisiyim; yani, benim ailemde çok iyi din bilginleri vardır, çok iyi doktorlar vardır. Valla, ben de kötü bir siyasetçi saymıyorum kendimi; siyasî hayatımda, hiçbir yerde yalan söylemedim. Bu ıstırabı biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak çektik.

Toplumun başka bir kesimi, Alevi kesimi, demokrasinin gelişmediği, insan haklarının gelişmemiş olduğu dönemlerde, baskı altında inançlarını dile getiremediler. Yalan mı bu?! Şimdi, Türkiye'de insan hakları geliştikçe, demokrasi geliştikçe, onlar da seslerini, kendi inançları doğrultusunda ibadet edebilme yolunda ortaya koymaya, yükseltmeye başladılar. Yani, şimdi Avrupa Birliğinin bazı üyeleri veya komisyon raportörleri "Türkiye'de Aleviler, Kürtler azınlıktır" derken, sanıyorum, Alevi yurttaşlarımızın seslerini yükseltmiş olmalarını bir fırsat bilerek bunu yapmaktadırlar; ama, Sayın Bakan da söyledi; Türkiye'de Aleviler, Sünnîler ve diğerleri, hepimiz kardeşiz; biz, yurttaşlık birliği içinde bir ülkeyiz. Kaldı ki, Alevi yurttaşlarımız, hoşgörü bakımından, toplumun en önemli, en duyarlı kesimidir; bunu biliyoruz. Yani, 12 nci, 13 üncü, 14 üncü asırlarda, Avrupa'da insanlar birbirini boğazlarken, hoşgörüyü, insanlığı Anadolu'ya yayan Hacı Bektaş Veliler var, Mevlanalar var. Bu bakımdan, Alevi yurttaşlarımızın Sünnî yurttaşlarımızla kardeşliği değil sadece, Alevi yurttaşlarımız hoşgörü bakımından herkesle iyi geçinirler. Dolayısıyla, Diyanet İşlerinin, bunların inançlarına önem vermesi, saygı göstermesi gerekiyor.

Ben inceledim, yıllardan beri bu kürsüde her Diyanet İşleri bütçesi görüşmelerinde bu konu gündeme getiriliyor; ama, hiçbir çözüm getirilmiyor. Şimdi, Diyanetin, ruhsal bakımdan, insanları mutlu etmek gibi çok önemli bir görevi vardır. İnançlarını özgürce, istedikleri gibi kullanabilen insanlar daha mutlu olurlar, hepimiz bunu biliriz; ama, cemevlerinde -arkadaşlar, ben bu işin uzmanı değilim; ama, siyaset adamıyım, toplumun her sorunuyla ilgiliyim- kendi yöntemleriyle nasıl ibadet edeceklerini bir statüye bağlamanın Türkiye Cumhuriyetine, ulusal birliğimize bir zararı var mı?! Diyanet İşleri Başkanlığımızın, toplumumuzun bu kesimini, bu inanç grubunu temsil edecek bir düzenleme yapması, bizim ulusal bütünlüğümüze bir zarar verir mi arkadaşlar?! Yıllardan beri bunlar burada söyleniyor. Ben inceledim; her sene, her Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşmelerinde bu konu anlatılıyor; ama, bir türlü bir çözüm bulunamıyor. "biz kardeşiz" denilip geçiliyor. Elbette kardeşiz. Aleviler öz yurttaşlarımızdırlar, elbette bunu biliyoruz. Kendileri de, böyle azınlık laflarına katiyen iltifat etmemişlerdir, bunu çok net de açıklamışlardır.

Şimdi, Sayın Bakan, burada "2005 yılına biraz mutlu girelim, iyi şeyler söyleyelim" dedi. Ben de iyi şeyler söylemeyi çok istiyorum; ama, eğer Diyanet İşleri Başkanı veya Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu Sayın Bakan, gelip, burada "bu konuda bir düzenleme yapacağız, merak etmeyin" derse, emin olun, Türkiye'de mutsuz olan bu kesimler 2005 yılına mutlu gireceklerdir. Yani, mutluluk arıyorsak, mutluluğu gerektiren, mutluluğu yaratacak bir eylemin içinde olmalıyız. Sayın Bakan, herhalde bu konuya bir yanıt verecektir.

Değerli arkadaşlarım, biz, sosyaldemokratlar olarak bütün din kadrolarımıza açıkça söylemeliyiz ki, sosyaldemokrat evrensel ilkeler ile İslam dini arasında, İslamî ilkeler arasında hiçbir çelişki yoktur. Bunu çok iyi bilelim. Bu, şimdiye kadar çelişki varmış gibi ifade edildi. Diyanet İşleri kadroları, bizi, artık "bunlar yandan Müslüman" gibi göstermesinler. Toplumsal barış için bu çok önemlidir. Aksine, biz, sosyaldemokrat ilkeler İslam dini ilkeleriyle örtüşüyor, gelin, bunu söyleyin demiyoruz, böyle bir şey istemiyoruz; ama, hiç olmazsa, evrensel insan hakları, demokrasi, laiklik konularında Cumhuriyet Halk Partisinin ne kadar duyarlı olduğunu herkes biliyor. Bunların hiçbirisi bizim dinimizle ters düşmez, aksine, örtüşür. Biz, ne dinin bir baskı altında olmasını ne de dinin bir baskı unsuru olmasını isteriz. Diyanet İşleri bunu sağlamak zorundadır ve kadrolarını da toplumun bir kesimine yan bakmaktan vazgeçirmeli ve eğitmelidir. Elbette, çok iyi din adamlarımız vardır, elbette dünya çapında din adamlarımız vardır, benim onlara söyleyecek bir sözüm yok; ama, genelde, sizin, sağ partilerin değirmenine su taşıyan imamlara da söyleyecek sözüm vardır. Yapmayın. Şunun için yapmayın; toplumun barışına katkı sağlayın, taraf tutmayın.

Kaldı ki, bütün sağ partileri tuttunuz, onlar da hep iktidar oldu da ne aldınız ki? Yani, ne verdiler ki size? Siz, asgarî ücrete yakın bir ücretle durmadan ter dökersiniz, zaman zaman camilerde, medreselerde propaganda yaparsınız ki, Cumhuriyet Halk Partisine oy vermeyin, sağ partilerden hangisi varsa ona oy verin. (AK Parti sıralarından "hayır, hayır" sesleri)

Demiyorlar mı artık demiyorlar mı? Hayır, demiyorlarsa, bir diyeceğim yok. Aman demesinler; yazıktır, bu millete, yazıktır birliğimize!.. Huzurumuzu bozmaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, tamamlayabilir misiniz; buyurun.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Başkanım, biraz süre rica ediyorum.

BAŞKAN - Ama, yürüyüşü sürenizden düştük Sayın Akyüz(!)

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Sayın imamlardan da bunu rica ediyorum. Çok değerli imamlarımız vardır, bir şey demiyorum; ama, önemli bir kısmı da bizim Müslümanlığımıza yan bakmasın ve yan baktırmayız yani.

Kaldı ki, sizin de imamlara verdiğiniz hiçbir şey yok; yani, asgarî ücrete yakın bir ücretle onları çalıştırıyorsunuz. Sosyaldemokrat bir yönetimde, diğer memurlarda ve işçilerde olduğu gibi, imamlar da, daha rahat, geçim düzeyleri daha yüksek bir duruma getirileceklerdir.

Şimdi, Diyanet İşleri kadro istiyor. Biz, elbette, sosyal devletin olmazsa olmazı olarak eğitimi ve sağlığı kabul ederiz, eğitimde ve sağlıkta eksik kadroları tamamlayalım; ama, Diyanet İşlerinde de tamamlayalım. İmam bekleyen bir camimiz varsa, orada bir mutsuzluk var demektir; o mutsuzluğu giderelim, ondan da yanayım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizim toplumsal değerlerimize ters düşmemiz mümkün değildir arkadaşlar.

Şimdi, eğitimde ve sağlıkta kadroya çok ihtiyaç var; onu gözardı ediyorsunuz, imam kadrosu alalım diyorsunuz. Bütçe de müsait değil...

AHMET IŞIK (Konya) - Eşzamanlı olsun.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Siz, Türkiye'yi zenginleştirin, bütçeyi o hale getirin ve bütün eksikliklerimizi tamamlayalım. Bundan kim mutlu olmaz ki?! (Alkışlar)

Şimdi, ben şunu bekliyorum arkadaşlar: Önümüzdeki yıl, bu bütçeyle ilgili, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili tartışmaları yaparken, artık, toplumun bir kesiminin mutsuz olduğunu söylemeyelim, bir yıl zarfında buna bir çare bulalım. Bu bir gerçektir; bunun, hiçbir sakıncalı, zararlı yanı, en ufak bir zararı yoktur. Şu mutsuz olan kesimleri mutlu edecek bir uygulama, bir düzenleme yapalım ve gelecek sene burada konuşurken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Bir cümlem kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akyüz.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - ..."evet, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda, toplumu mutlu edecek bir adım atmıştır, makul bir adım atmıştır; bunu daha da ileriye götürebilir" diyelim, kendisini kutlayalım, teşekkür edelim ve artık, bu sıkıntıları, bir daha, burada konuşmayalım.

Düzeleceğine inanıyorum. Elbette, bu Meclisin ve bu hükümetin bu konuda yetkisi vardır; bakmasın Aleviler şuna buna oy veriyor; bakmasın arkadaşlar, bakmasın...

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Bize oy veriyorlar.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Size veriyorlar diye kabul edin ve bunu düzeltin.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.                                                                            Kapanma Saati: 17.00

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Müzakerelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları:  706, 707, 708, 709) (x) (Devam)

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

AK Parti Grubu adına söz isteyen, Van Milletvekili Sayın Yekta Haydaroğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Haydaroğlu, konuşma süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA YEKTA HAYDAROĞLU (Van)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Gümrük Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi bildirmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1980'li yılların başından itibaren, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi yolunda atılan önemli adımlar, bölgesel ekonomik entegrasyonların genişlemesi ve derinleşmesi, ticarette tarife engellerinin kaldırılması ve hızlı teknolojik gelişmenin bir sonucu olarak, dünya ticaretinin hızında ve hacminde, patlama olarak nitelendirilecek bir artış gerçekleştirilmiştir.

Dünya Ticaret Örgütü kayıtlarına göre, 1948'den sonra dünya üzerinde 76 adet serbest ticaret alanı kurulmuş, bunların yarısı, 1990'dan sonra oluşturulmuştur. Bu gelişmeler, ülke ekonomilerinin birbirine giderek daha fazla açılmalarına ve ülkelerin dışticaret politikalarının, artık, ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte alınan kararlarla şekillenmesine neden olmuştur. Yaşanan bu değişim, gümrük idarelerinin geleneksel bazı işlevlerini azaltır veya ortadan kaldırırken, yeni işlevler üstlenmelerini de zorunlu kılmaktadır.

Gümrük idareleri, dünyada kapalı ekonomilerin egemen olduğu dönem ve tarihsel süreç boyunca üstlendikleri gümrük tarifeleri yoluyla, içpazarın ve yerli üretimin korunması ve vergi tahsilatı rollerini terk ederek, dışticaret politikalarının şekillendirilmesi ve uygulamasındaki etkin rolleriyle önplana çıkmakta; bu doğrultuda, bir yandan, ticareti kolaylaştırıcı tedbirler uygularken, diğer yandan, özellikle 11 Eylül sonrası uluslararası terörizm tehdidinin gündeme gelmesi, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığının uluslararası terör boyutu, karapara ve kayıtdışı ekonomiyle mücadelenin önem kazanmasıyla birlikte, etkin bir denetim mekanizması tesis etmeye çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, sınır kavramı, iki ülkeyi birbirinden ayıran bir çizgi olmaktan çok ötede anlamlar ifade etmektedir. Gümrük idareleri, artık, yasal dışticaretin akışını hızlandıracak tedbirleri almak, aynı zamanda, yasadışı eşya trafiğini ve kaçakçılığı engellemek gibi eşzamanlı olarak yerine getirilmesi çok zor iki yeni görevi üstlenmiş durumdadır. Bu doğrultuda, tüm dünyada, gümrükler, idarî performansları test ederek, değişen uluslararası ticaret koşullarının getirdiği rekabeti taşıyabilecek modern ve esnek yapılanmalara gitme çabalarını artırmaktadır. Öte yandan, son dönemde, dünyada ve özellikle bölgemizde yaşanan gelişmeler, Türk gümrük idaresinin taşıdığı stratejik önemi her geçen gün biraz daha artırmaktadır.

Dünyada yaşanan tüm bu gelişmelerin gümrük idarelerine getirdiği yeni zor görevlerle birlikte, ülkemizin coğrafî konumu ile mevcut ekonomik ve sosyal yapısı, Gümrük Müsteşarlığının işini biraz daha zorlaştırmaktadır. Bahsedilen bu gelişmelere paralel olarak Gümrük Müsteşarlığı da hızlı bir değişim içine girmiştir. Gerek otomasyon konusunda gerekse kaçakçılıkla mücadele konusunda kurulan altyapı, kabuk reform olarak kalmamış, idarenin çehresini, olumsuz imajını değiştirmeye yönelik çok ciddî sonuçlar doğurmuştur. Bugün itibariyle, Gümrük Müsteşarlığı, özellikle başarıyla hayata geçirdiği Gümrük İdarelerinin Modernizasyonu Projesi sayesinde gümrük işlemlerinin yüzde 99,5'ini elektronik ortama taşıyarak, e-devlet projesinde öncü rol oynamıştır. Bugün, dışticaret erbabı, Gümrük Müsteşarlığının sunduğu teknolojik imkânlar sayesinde beyannamelerinin yüzde 65'ini gümrük müdürlüklerine gitmeden ofislerinden doldurmaktadırlar. Gümrük İdarelerinin Modernizasyonu Projesi, gümrük işlemlerinin elektronik ortama taşınmasının yanı sıra, sağladığı teknolojik altyapı olanakları sayesinde dışticaretle ilgili diğer kuruluşların da işlemlerini elektronik ortama taşımalarına imkân sağlamıştır.

Gümrük Müsteşarlığı, sahip olduğu altyapı ve bilgi birikimini başka kurumlarla paylaşarak, kamu yönetiminde sürekli eleştirilen kurumların sahip oldukları bilgileri birbirlerinden saklama alışkanlıklarına da bir son vermiştir. Bu çerçevede, son olarak "GÜVAS" adı verilen Gümrük Veri Ambarı Sisteminde toplanan dışticaret verilerinin, dışticarette karar verici konumundaki kurum ve kuruluşlar ile firmaların kullandıkları internet üzerinden paylaşıma açılması çalışması yapılmıştır. Böylece, aynı bölgedekilerin birden fazla kuruma gitmesi ve buralarda bilgisayar sitelerine mükerrer olarak girilmesi, postayla teyit alınması, sahte belgeyle taahhütlerin kapatılması gibi uygulamaların önüne de geçilerek etkin kontrollerin yapılacağı şeffaf ve katılımcı bir model oluşturulmaktadır. Aşamalı olarak gerçekleştirilen bu çalışmada, gümrük müşavirleri, sistemi kullanmaya başlamışlardır.

Avrupa Birliği Komisyonunun aday ülkelerle ilgili hazırladığı 2001 ve 2002 Türkiye İlerleme Raporunda, mevzuat uyumu açısından en ileri durumda olan kurumun gümrükler olduğu belirtilmiştir.

Gümrük idaresinin taşra teşkilatında yeniden yapılandırmaya gidilerek, gümrük işlemlerinin tek elden yürütülmesi temin edilmiştir. Gümrük işlemlerinde basitleştirilmiş usul uygulamalarına geçilerek, belli kriterleri sağlayan dışticaret erbabının gümrük işlemlerini çok daha hızlı bitirmesi sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ürün çeşitliliği ve istihdam yaratacak ve bu sayede bölge halkının gelir ve refah seviyesinin artırılmasında büyük katkıları olacak sınır ticaret merkezlerinin kurulabilmesi için gerekli mevzuat altyapısı oluşturularak, İran sınırında Gürbulak, Esendere, Kapıköy'de sınır ticaret merkezleri faaliyete geçirilmiştir.

Uzakdoğu kaynaklı ithalatta haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan denetimler artırılmış, bu çerçevede birçok firma hakkında incelemeler başlatılmıştır. Yasal ticaretin kolaylaştırılması için atılan adımların yanında, yasadışı faaliyetlerin engellenmesini teminen de mesafe katedilerek, Türk gümrük idaresinin her türlü kaçakçılıkla mücadele etme kapasitesi artırılmıştır.

Günün koşullarına uyum sağlayacak nitelikte bir kaçakçılıkla mücadele kanununun oluşturulmasını teminen, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 10.7.2003 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren ve deposunda 20-30 litre mazot bulundurduğu için 1918 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun kapsamında müsadere edilen binlerce aracın bir defaya mahsus olmak üzere affedilmesi hususunda da çalışmalar yapılmaktadır.

Yakın zamanda komisyonlara getirilecek olan geçici bir maddenin bu kanuna ilave edilerek sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi hususunda, bir bölge milletvekili olarak, muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızdan da özellikle destek vermelerini istirham ediyorum.

Kasım 2004 itibariyle el konulan toplam kaçakçılık olay sayısı, 2003'ün aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 100 artış göstermiştir. Bu olaylarda yakalanan kaçak eşyanın değeri, bugün itibariyle, yaklaşık 341 000 000 dolardır. Denizlerde yapılan akaryakıt kaçakçılığına yönelik yapılan çalışmalar neticesinde, yetersiz kalmış gümrük filosunun yenilenmesiyle, özellikle Marmara Denizinde, kaçakçılık olayları büyük ölçüde azaltılmıştır; ancak, Gümrük Müsteşarlığı, az önce ifade ettiğim tüm faaliyetleri başarıyla yürütürken, özellikle personel sayısının yetersizliği nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Haydaroğlu, tamamlayabilir misiniz...

Buyurun.

YEKTA HAYDAROĞLU (Devamla) - Türk gümrük idaresinin personel sayısı, Avrupa Birliği ve diğer modern gümrük idarelerindeki personel sayısıyla kıyaslandığında son derece yetersizdir. Personel ücret ve teşkilatlanma sorunlarının çözümü için, Gümrük Müsteşarlığı teşkilat kanununun acil olarak çıkarılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, son dönemde gümrük idarelerinin fizikî imkânlarının, hizmet binalarının büyük bir bölümü, yap-işlet-devret modeli veya bölge sanayi ve ticaret odalarının katılımıyla iyileştirilmiştir. Bu aşamada inşaatı devam eden, projeleri hazırlanan birçok yerde yeniden yapılanma çalışmaları bulunmaktadır. Bu konuda uzun yıllardır süren ihmali telafi edebilmek için, diğer gümrük idarelerini de içine alacak şekilde bu çalışmaların devam ettirilmesi ve geçen yıl açılan Gürbulak gümrük kapımız gibi tüm gümrüklerin, özellikle Van Kapıköy sınır kapısının ıslahı ve transit taşımacılığa açılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YEKTA HAYDAROĞLU (Devamla) - 1 dakika müsaade istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Haydaroğlu.

YEKTA HAYDAROĞLU (Devamla) - Ayrıca, İran'a 240 kilometre sınırı olan Van İlinde bulunan gümrük müdürlüğünün, başmüdürlük olacak şekilde yeniden yapılandırılması, bölge insanına ve ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.

Bu vesileyle, gümrük idaremizin son dönemdeki başarılı çalışmalarının sağladığı olumlu sonuçlardan dolayı, başta Sayın Bakanımız Kürşad Tüzmen Bey ve Gümrük Müsteşarlığının tüm çalışanlarını tebrik ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gümrük Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haydaroğlu.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel.

Buyurun Sayın Göksel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, devlet bütçesinin genel mantığıyla bir giriş yapmak istiyorum. Bütçe, devletin ekonomik hayatta sorumluluk yüklenmesinin sonucu olarak, genel ekonomi politikasının aracı olmuştur. Dolayısıyla, bütçe kalemlerine bakarak, devletin iktisadî ve sosyal politikaları hakkında bir fikir sahibi olmak mümkündür. Bu açıdan, bütçenin ekonomik ve malî bir işlevi vardır. Bütçe, devletin kamu hizmetlerini yaparken bir malî plan içerisinde hizmetlerin öncelik sıralamasıyla, bu hizmetlerin en etkin biçimde yapılmasını temin eder. Bütçenin iktisadî mantığı, mevcut kaynakla, yani ödenekle, toplumsal yarar ve verimliliğin maksimum düzeye çıkarılmasını öngörür. Dolayısıyla, bütçeye konulan ödeneğin büyüklüğünden ziyade, konulan ödeneğin etkin ve verimli bir şekilde kullanılması, bütçenin işlevini yerine getirip getirmediğini gösterir. Bütçe, aynı zamanda bir dengedir ve ölçüdür; ülkenin sınırlı kaynakları ile öncelikleri arasında bir denge kurar. Bu dengenin başarıyla oluşturulmasını ise başarılı hükümetler sağlar. Bütçe uygulamaları, hükümetlerin performansını gösterir.

Bütçe ödenekleri hazırlanırken, hizmet öncelikleri ve kamu yararı dikkate alınır demiştik. Sosyal devlet, doğası gereği, sosyal hizmet üretmek zorundadır. Bir sosyal hukuk devleti olan ülkemizde, sosyal politikaların oluşturulması ve sosyal refahın gerçekleştirilmesinde sosyal hizmet kurumu işlevi gören Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, devletin sorumluluğunda önemli bir kurum haline gelmiştir. Bu kurum, toplumsal değişime bağlı olarak ortaya çıkan yeni sorunlara, yoksullara, risk gruplarına yönelik sistematik ve gerektiğinde sürekli destek hizmetleri sağlamakla yükümlüdür.

Ülkemizde, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda, sosyal hizmetler, kişi ve alilerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kendi kontrolleri dışında oluşan maddî, manevî ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan, sistemli ve programlı hizmetler bütünü olarak tanımlanmıştır.

17 Aralık 2004 tarihi itibariyle müzakere tarihi aldığımız Avrupa Birliği, sosyal hizmet kavramına yeni bir içerik kazandırmıştır; sosyal hizmetler çeşitlenmiş, devlet yeni yükümlülükler üstlenmiştir. Sosyal hizmet üreten kurumlar, sosyal fayda üretirler. Sosyal hizmetin performans kriterini, sosyal fayda belirler. Sosyal hizmetin alıcısının tatmin düzeyi, hizmetin hangi düzeyde yerine getirildiğini gösterir. Kamu yararı ve sosyal hizmetin bütünleştiği, neredeyse tek kurum, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürlüğüdür. Dolayısıyla, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin, kamu yararı en yüksek hizmet üreten kurumlarının başında gelmektedir. 2003- 2004 bütçeleri bu gerçeği dikkate alarak hazırlanmıştır, 2005 bütçesinde de bu olgudan hareket edilecektir. Hükümetimiz, bütçe imkânlarıyla, Türkiye'nin sosyal gerçeklerini bağdaştırarak optimal bir tercih belirleyecektir.

Dikkat edilirse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi her yıl artmaktadır. Bu artış, doğal olarak, devlet bütçesinin sınırlarının paralelinde olmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesinin artmasını zorunlu kılan, Türkiye'nin sosyolojik gerçekleridir. Bu gerçekler, SHÇEK'in hizmet sunumunu artırmakta, hizmet taleplerini çeşitlendirmektedir. Daha önce değişik kuruluşların sorumluluğu altında bulunan sosyal hizmetler, 2828 sayılı Kanunla, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü adı altında toplanmıştır. SHÇEK, görevlerini, Devlet Bakanlığı aracılığıyla yerine getirmektedir. SHÇEK Genel Müdürlüğünün 81 il ve 35 ilçe teşkilatı vardır. Yapılan araştırmalara göre yeni kuruluşlara ihtiyaç bulunmaktadır. 10 000'i aşkın personeli ve birimleriyle SHÇEK Genel Müdürlüğü, birçok bakanlıktan büyük bir kamu kuruluşudur.

SHÇEK Genel Müdürlüğünün hizmetleri, aile ve çocuk, yetiştirme yurtları, genel sosyal hizmetler, yaşlı hizmetleri, özürlüler, kadın sığınma evleri, gençlik merkezleri ve felçlilerin rehabilitasyonu şeklinde gruplandırılabilir. Bu başlıklar bile SHÇEK Genel Müdürlüğünün ne kadar büyük bir kitleyi ilgilendirdiğini göstermekte ve bire bir olarak kurum 370 000 kişiye hizmet etmektedir. SHÇEK, ilgilendiği kategoriler dikkate alındığında tüm toplumu ilgilendirmektedir. Toplum, birçok açıdan sosyal hizmetin ilgi alanına girmektedir. Bütün bunların dikkate alınmasıyla 2004 yılı SHÇEK bütçesine aynî ve nakdî yardımlar için 11,4 trilyon liralık ödenek konulmuştur. Yoğun taleplerin karşılanabilmesi amacıyla 2005 yılı bütçesinde artış sağlanarak bu ödenek 16 trilyon liraya çıkarılmıştır. Sosyal hizmetler açısından bu kadar önemli olan kurumun gelirleri, sadece yapılacak hazine yardımından oluşmamaktadır; bunun dışında, az da olsa dönersermaye gelirleri; kuruma ait taşınır ve taşınmazlardan elde edilen gelirler; kurum tarafından veya kurum yararına başka kuruluşlarca düzenlenecek sosyal faaliyetler ile her türlü teşebbüs gelirleri; gerçek ve tüzelkişilerce uluslararası resmî ve özel kuruluşlar ve yabancı kuruluşlar tarafından yapılacak aynî ve nakdî, taşınır ve taşınmaz şartlı bağışlar; Türk Hava Kurumunca toplanacak kurban derisi, fitre, zekât gelirlerinden kuruma ayrılan paylar; yine, Millî Piyangodan yüzde 1 kuruma aktarılma; belediye sınırları içerisinde düzenlenen festival, sergi ve benzeri yerlere giriş biletlerinden alınan paylar gibi.

Genel bütçeden yapılacak hazine yardımı hariç diğer gelirleri yüksek oranda artırmak zordur; dolayısıyla, SHÇEK Genel Müdürlüğünün hizmet kapasitesini artırmanın finansman boyutu düşünüldüğünde, genel bütçeden yapılacak olan hazine yardımının önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

SHÇEK Genel Müdürlüğünün bütçesi 1984 yılından bu yana artmıştır. Bu artışın yeterli olup olmadığı tartışılabilir. Ancak, 3 Kasım 2002'de iktidar olan hükümetimiz, sosyal hizmet kavramına yeni bir boyut kazandırmıştır. Hükümetimiz, ilk kez, özürlüler ve yaşlıları sosyal hizmet kavramının merkezine yerleştirmiştir. Partimiz muhafazakâr kimliği aile değerlerine önem vermekle, parçalanmış ailelerin aile bireyleri üzerinde yarattığı trajediyi önlemek için projeler önermektedir.

Bütün bunların yanı sıra, hızla artan yoksulluğun önlenmesi, partimizin hedefleri içinde bulunmaktadır. 2004'ün sonu itibariyle, Türkiye'nin sosyal hizmet alanı daha çok ilgi beklemektedir.

Türkiye toplumu, muhafazakâr değerlere AK Parti İktidarıyla hızla bir dönüş yapmıştır. Bu dönüş, toplumsal dokudaki çözülmeye radikal bir tepkidir. Dolayısıyla, toplumsal değerin tamirine yönelik toplumdan gelen desteğin, devletin sosyal hizmetiyle kompanse edilmesi Türkiye için bir şanstır. Bu şansı, hükümetimiz, layıkıyla kullanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Göksel, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla)- SHÇEK Genel Müdürlüğünün hedef kitlesinin arttığı düşünülerek, bütçesi 2005 yılı itibariyle artırılması zorunludur. Ancak, bu zorunluluğun sınırlarını belirleyecek olan genel bütçeye ayrılan meblağdır. Hükümetimizin, genel bütçenin imkânlarıyla, SHÇEK Genel Müdürlüğünün sosyal hizmet yükümlülüklerini bağdaştıracak optimal bütçe tercihini belirleyeceğine inanıyorum ve bu yüzden de, 2005 yılı bütçesinde, SHÇEK'in gerçekleştireceği hizmetler ile günün 24 saatinde hizmet veren personelin ekonomik açıdan desteklenmesi için eködenek imkânının isabet olacağını düşünüyorum.

Sözlerime burada son verirken, 2005 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2005 bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama geçmeden önce, Irak'ta kaybettiğimiz şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, Avrupa Birliği sürecinde elde edilen başarının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum; bu aşamada, hükümetimizi de tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, sorunlarını aşma yolunda attığı adımların en önemli semeresi, milletin kalbine doğan umut ışığıdır. Bu, milletin uzun yıllar sabırla beklediği aydınlık, artık, ak ile karayı ayırmaya yetecek kadar yükselmiştir. Türkiye, AK Parti hükümetleriyle sorunlarının çözümünün mümkün olduğunu görmüştür. Yersiz gerilimlerle, gereksiz çatışmalarla gelişme enerjisini kaybeden Türkiye için, bugün, hepimiz rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yeniden toparlanmakta, yeniden yola hızlı bir şekilde koyulmaktayız. AK Parti İktidarıyla Türkiye, güçlü bir dünya devleti olduğunu bütün dünyaya gösterme fırsatı bulmuştur; ancak, hiçbir başarı ve hatta, hiçbir zafer, sorunlarımızı yok saymamıza neden olamaz.

Ülkemizin, ağır sorunlarının odağında duran kurumların başında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu gelmektedir. Yoksulluğun, çaresizliğin, kimsesizliğin, yıllar içerisinde kangrene dönüşmüş daha pek çok sorunun akla gelen ilk çözüm adresi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur. Yetim, yoksul, yaşlı, düşkün, fakir fukaranın, zor gönünde çalacağı devlet kapısı vardır; o da, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur.

Ülkemizde, sosyal hizmetler ve yardım yükünün bir hayli fazla olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle gelir dağılımındaki adaletsizlik, yıllar içerisinde biriken işsizlik ordusu, aile kurumunun genel olarak zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine getirememesi, bu yükü daha ağırlaştırmıştır. Yaşlısına, özürlüsüne ve çocuğuna bakamayan aile, kamuya, altından kalkılması mümkün olmayan bir yük getirmektedir. Geleceğin Türkiyesi için büyük bir risk olan sokak çocukları konusu, bunlardan sadece biridir.

Göç ve kentleşmeye bağlı olarak, büyük şehirlerimizin de sosyal hizmet ve yardım yükü artmaktadır. 70 000 000'u aşan ülkemizde, bu rakamın ne ölçüde yeterli olduğunu, takdirinize bırakıyorum.

Genel Müdürlüğün birçok birimi, kapasitesinin üstünde hizmet vermektedir; ancak, kabul etmek gerekir ki, bu kapasite, gerçek ihtiyacı karşılamaktan hayli uzaktır. Bu noktada çalışan arkadaşlarımız, gerçekten, büyük bir fedakârlık içerisinde çalışmaktadırlar.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında, huzurevlerinde, kadın konukevlerinde, çocuk ve gençlik merkezleri ile bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde, kadın, çocuk, genç, yaşlı, özürlülere 24 saat kesintisiz hizmet verilmektedir. Kurumun, gündüzlü hizmetlerini sunan toplum merkezleri, yaşlı danışma merkezleri ile kreş ve gündüz bakımevleri bulunmaktadır.

Yöneticilerin ve çalışanların insanüstü çabasına rağmen, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, huzurevleri, gençlik merkezleri, aile ve toplum merkezleri, rehabilitasyon merkezleri gibi birimlerde verilen hizmetlerin düşük standartta olduğunu söylemek, sanırım, haksız olmaz.

Sayın Başkan, değerli üyeler; kurumun öncelikli hedefi, koruyucu, önleyici ve eğitici hizmetleri geliştirmektir. Mevcut hizmet ağının, artan sorun yükü karşısında kalıcı bir çözüm olmadığı açıktır. Kalıcı çözüm, bu sorunların yerinden yönetimidir. Kamu yönetim reformunda öngörüldüğü gibi, sosyal hizmet ve yardım faaliyetleri yerel yönetimlere bırakıldığında, bu alanda daha hızlı yol aldığımız görülecektir. Nitekim, son dönemlerde, belediyelerimizin bu alanda takdire şayan girişimler içinde olduklarını görüyoruz. Sokak çocukları konusunda, aynî ve nakdî yardımlar konusunda, aşevleri konusunda pek çok belediyemiz ciddî gayretler içerisindedir. Bu vesileyle, buradan, bu belediye başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Merkezî yönetimin burada üstlenmesi gereken rol, düzenleme ve denetleme faaliyetidir.

Diğer bir husus da, bu alanda hizmeti hangi kurum yürütürse yürütsün, mutlaka, gönüllü kuruluşlarla işbirliği halinde olmak zorundadır. Örneğin, 2004 yılı içerisinde, toplumda şiddeti önleme platformu kuruldu; üniversiteler, kurumlar, siyasî partiler, sivil toplum örgütleri ve medya temsilcilerinin içinde bulunduğu bir platform oluşturuldu. Bu platformda, şu anda, altçalışma grupları, Sayın Bakanımız Güldal Akşit'in himayesinde, çalışmaları yürütmektedir. Tamamen gönüllü bir birlikteliktir. Bu çerçevede, Denizli'de de, özellikle iki ismi sizlerle paylaşmak istiyorum, ki, bu arkadaşlarımız, gece-gündüz, Denizli'de, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yetişemediği yoksul ailelere, kimsesizlere yetişmektedir; bunlardan birisi Ali Eskicioğlu biri de Ömer Tekinkaya'dır. Bu iki arkadaşımıza, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Kabul etmemiz gereken gerçek şudur ki, pek çok alanda olduğu gibi, bu alanda da kaynak israfı söz konusudur. Ayrı ayrı bakıldığında, pek çok kurumun aynı konuyla ilgili hizmet yönetim birimleri olduğunu görüyoruz; ancak, uygulamada, bu dağınıklığın, israfa ve koordinasyonsuzluğa yol açtığı görülmektedir. Bu hizmetlerin yerel yönetimlerin çatısı altında yürütülmesi, koordinasyon ve işbirliği bakımından önemli kolaylıklar sağlayacaktır.

Sosyal hizmetleri ve yardımları ele alırken, gözardı edemeyeceğimiz en önemli gerçek ailedir. Ailelere yönelik destek programlarını acilen hayata geçirmek zorundayız; çünkü, en mutlu birey ailesiyle birlikte olan bireydir. Güçlü, sorun çözme kabiliyeti yüksek, değerlerine bağlı bir aile, pek çok sorunun çözüm adresi olmaktadır. Özellikle çocukların ve yaşlıların aileyle birlikte kalmaları, aile içerisinde barınmaları yönündeki yeni hizmet modellerine ihtiyaç vardır.

Türkiye, genel nüfusunun yüzde 40'ını aşan genç ve dinamik nüfusuyla gurur duyan bir ülkedir. Böyle bir nüfus, gelecek için en büyük teminattır; ancak, bu genç nüfus, sağlık ve eğitim alanında önemli bir sorumluluk gerektirmektedir. Yaşlı nüfusun, önümüzdeki beş on yıl içerisinde, bugünkünün iki katına çıkması beklenmektedir. Özellikle radikal tedbirler almazsak, önümüzdeki yıllarda, sosyal hizmet yükü, altından kalkılamaz boyutlara varacaktır.

Değerli arkadaşlar, sosyal politikalar insanî gelişmenin en önemli göstergesidir ve mutlaka, halka yayılması ve halkla birlikte yürütülmesi gereken politikalardır.

2005 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yüksektepe.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Çiçek, Sayın Yüksektepe'nin konuşmasından 1 dakika kaldı; sürenize ekliyorum.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Teşkilatı, cumhuriyetimizin ilk kurulan müesseselerindendir. 1920 yılında kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinde, Meşihat Şeriyye ve Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır. 1923'te kurulan cumhuriyet hükümeti döneminde de bu statü aynen devam etmiştir. 3 Mart 1924'te bakanlık vasfı kaldırılmış, 429 sayılı Kanunla Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur. Bakanlığın "evkaf" bölümü Diyanetten ayrılarak, Evkaf Müdürlüğü, bilahara, Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Diyanet İşleri Reisliği ismi de, daha sonra, Diyanet işleri Başkanlığı haline getirilmiştir.

1961 ve 1982 Anayasalarının ilgili maddelerinde Diyanet İşleri Başkanlığının çalışma programı ve statüsü belirlenmiştir.

Atatürk tarafından, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki şeyhülislamlık makamının aşağı yukarı aynı özellikleriyle kurulmuştur.

Atatürk zamanında bakanlık seviyesinde temsil edilen bu kurum, evvela başkanlık statüsüne indirilmiş, sonra da 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kanununun bazı maddeleri 1979 yılında Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ne yazık ki, bu tarihten itibaren, siyasî görüşü birbirinden farklı -ihtilal hükümetleri de dahil- birçok hükümet kurulmuştur. Üvey evlat muamelesi gören Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının teşkilat kanunu maalesef çıkarılamamıştır. İki yıldan beri hükümetimiz de bu kanunla ilgili çalışmaları yapıp Parlamentomuzun, sizlerin önüne getirememiştir.

Türkiye'nin üç haneli bir köyünde bile temsilcisi bulunan, kadrosuz, kadrolu temsilcisi bulunan bu teşkilat, genelgelerle idare edilmeye mahkûm edilmiştir. Türkiye'nin dinî problemlerinin çözümündeki odak olan bu teşkilat, maalesef, bütün iç ve dış mihrakların hedefi halindedir ve kendisini koruyacak kanunu yoktur.

Teşkilatın emrine, 1999 yılından beri hiç kadro tahsisi yapılmamıştır. Kadro ihtiyacı her geçen gün artmakta, kadrosuz camilerin adedi hızla çoğalmaktadır. Başkanlığın imam hatip kadrolarının 13 717 adedi halen boştur.

Saygıdeğer milletvekilleri, diğer taraftan, ibadete açık olduğu halde kadrosu bulunmayan 9 825 cami de dikkate alındığında, 23 542 camide hiç görevli yoktur. Bunun manası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 23 542 camide temsil edilmemektedir. Bu boşluk, iç ve dış düşmanlarımızın yüce dinimizi dejenere etmek, dinî uygulamalardaki farklılıklarımızı, ülkemizi bölme ve parçalama istikametinde kullanma istek ve arzusuna imkân hazırlamaktadır.

Şunu burada hemen ifade etmek istiyorum: Benden önce konuşan arkadaşlarımız, buraya, bu dinî görüş farklılığımızı taşıma durumunda olmuşlardır.

Arkadaşlar, dinî hayatımızın genleriyle uğraşırsanız, içsavaşı başlatırsınız; insanların genleriyle uğraşırsanız, insanları azman haline getirirsiniz.

AHMET ERSİN (İzmir) - Şimdi bu söylediğin doğru mu yani?!

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Diyanet İşleri Başkanlığının görevli (kadrolu-kadrosuz) tayin edemediği camilerin kontrolsüzlüğü, zaman zaman, bu camilerimizi, yabancı şer güçlerin çalışma alanı haline getirmektedir. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığında münhal bulunan kadrolar için yeterince açıktan atamaya izin verilmesi şarttır. Bunun için, Diyanet İşleri Başkanlığının kendi statüsüne uygun sınav yapılmalı ve merkezî sistem sınavından çıkarılmalıdır.

Maalesef, Başkanlık, bugün, ihtiyaçlarını, vekil imam ve hatiplerle karşılamaya çalışmaktadır. Halen, kasaba ve köylerimizde 10 000'e yakın vekil imam görev yapmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerinden Japonya'ya kadar dünyanın dört bucağında dıştemsilciliklerimiz aracılığıyla dinî hizmet faaliyeti gösteren bu teşkilat, sadece bulundukları ülkelerdeki Türklere değil, İslamı tanımak isteyen herkese hizmet sunmaktadır.

17 Aralıkta Avrupa Birliğinin eşiğinden içeriye adım attık. Hiç şüphesiz, Avrupa'nın her ülkesinin en güçlü ve organize teşkilatları, hâlâ, kiliseler ve dinî vakıflardır. Bu güçlü dinî kuruluşların malî varlığı ve manevî otoritesi, neredeyse, devletlerinin bütçesinden daha güçlüdür ve manevî etkileri, devlet başkanlarından daha büyüktür. Laik olmalarına rağmen, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi Avrupa Birliğinin güçlü ülkelerinin anayasalarına göre, Hıristiyan dogmalarına aykırı kanun teklifinde bulunulamaz.

Ülkemizin, bu kadar köklü ve teşkilatlı Hıristiyan kuruluşlar karşısında durabilmesi için şu üç temel kuruluşumuzun en mükemmel tarzda ele alınması ve güçlendirilmesi şarttır. Bunlardan birisi olarak, kültür ve medeniyetimizin varlığı ve bekası ve Hıristiyan kültür ve medeniyeti karşısında galip gelmemiz için Kültür Bakanlığımız ve teşkilatları en güçlü hale getirilmelidir. Ülkemiz insanının, Batı eğitim sistemi karşısında dejenere olmaması ve galip gelmesi için, Millî Eğitim Bakanlığımız ve kuruluşları, mutlaka, en güçlü hale getirilmelidir. Akıl almaz ve sınır tanımaz imkânlarla ülkemiz insanını Hıristiyanlaştırmaya çalışan kilise teşkilatları karşısında Diyanet İşleri Başkanlığımız ve kuruluşları her türlü imkânlarla donatılmalıdır. Bu tedbirler gecikmeden hemen alınmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının yurtiçi ve yurtdışı kuruluşları her türlü donanımla takviye edilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, ülkemizin her türlü dinî, ahlakî, kültürel, ekonomik problemlerinin çözümünde daha aktif rol almalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ayırımcılığın her türlüsünü ortadan kaldırmayı hedeflemiş, önyargılardan uzak, özgür, dinamik, gerçekçi düşünen, asrın imkânlarının tamamını teşkilatının hizmetinde kullanabilen, en iyi yetişmiş, özü sözü bir, inandığı gibi yaşayan, toplumun her kesimince örnek kabul edilmiş, toplumun bütününü hiçbir ayırıma tabi tutmadan özvarlığı gibi sevebilen, her türlü radikallikten uzak, bilgili, becerikli, halkını her türlü konuda aydınlatabilen din adamlarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. 1683 Viyana bozgunundan bu yana devam eden mağlubiyetlerimizin temelinde ehliyetsiz, liyakatsiz, milletiyle bütünleşmeyen, milletin değerlerine yabancı, onunla alay eden veya savaşan yöneticiler vardır. Dinî değerlerimiz milletimizin müşterek malıdır. Toplumun her ferdinin bu konuda eşit hakkı vardır. Kimse onu inhisarı altına alamaz; alırsa, toplumun dengeleri bozulur ve sancılar başlar.

Türkiye'nin üzerinde emelleri olan, her geçen gün güçlenerek teşkilatlanan kuruluşların durumuna bakalım. Hıristiyan misyonerlik teşkilatlarının Vatikan ve Patrikhane merkezli organizasyonlarının Anadolu ve Türk cumhuriyetleri için yılda ayırdığı para, 1997 yılı itibariyle 200 milyar dolardır. Buna ilaveten, 3 000 000 civarında ücretsiz İncil dağıtılmıştır. Bu bağlamda, 5 000 000 civarında misyoner, bu bölgede aktif olarak çalışmaktadır. Sadece Türkiye'de legal ve illegal faaliyet gösteren yüzlerce kuruluş olduğunu, emniyet teşkilatımız tespit etmiştir.

Mahallî radyolarıyla Hıristiyanlık propagandası yapılıyor, her gün yeni kiliseler açılıyor; çeşitli promosyonlarla bu kiliselere müntesipler toplanılmaya çalışılıyor.

Maalesef, basın yayın organlarımızın bazılarında da, dinimizin en kutsal müesseseleri, ahlakî değerlerimiz ve kültürel varlığımız, yetersiz ve sorumsuz kişilerce alaycı üslupla tartışılırken; kiliseler birliğinin denetiminden geçmemiş hiçbir film, hiçbir çizgi film, hiçbir tiyatro eseri... Dünya çapında faaliyet gösteren 3 400 radyo ve televizyon istasyonlarında denetimden geçtikten sonra, insanların beyinlerini yıkamak için mesaj olarak sunuluyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz, kendi iç meselelerimizle en basit konuları büyüterek ortaya koyarken, Hıristiyan misyonerlik teşkilatlarının temel hedefi ise, 2025 yılında 875 milyar dolar harcanacak, 10 000 radyo ve televizyon faaliyet gösterecek, 7 000 misyoner aktif halde çalışacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiçek, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, siz, bu faaliyetlerin önüne, çıkardığınız kanunlarla geçemezsiniz, bunları engelleyemezsiniz; çünkü, internet siteleri ve uydulararası yayınlar sınır tanımıyor.

Asrın her türlü imkânlarıyla donatılmış, rakiplerimizden daha iyi ve organizeli, bilgi toplumunun bütün değerleriyle mücehhez olmuş, her türlü maddî ve manevî eğitimini tamamlamış, gönül ehlî din adamlığı kadrolarına ihtiyacımız var; asrımızın Yunus Emrelerine, Hacı Bektaş Velilerine, Hacı Bayram Velilerine, gönül ehlî liderlere ihtiyacımız var.

Kim ne derse desin, dünyamızda topyekûn savaş devam ediyor sayın vekiller. Savaş deyince, sadece Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da veya dünyanın şurasında burasında devam eden savaşlar hatırınıza gelmesin; savaş, ekonomik olarak devam ediyor; savaş, siyasî, dinî, ahlakî, kültürel değerlerin her bir alanında devam ediyor. Verdiğimiz bütün tavizlere rağmen, kendimizi her yönüyle tanıtmamıza rağmen, Batı'nın, bize ve bizim değerlerimize bakışı neden değişmiyor?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çiçek.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

En iyi niyetliler bile bize şüpheyle bakıyor. Her fırsatta, her konuda karşımıza ittifak halinde çıkıyor.

Şu bir gerçek ki, eğer, biz her yönüyle güçlü değilsek, problemlerimizi iyi tespit edip, millî birlik ve bütünlüğümüz içerisinde çözemiyorsak, başkalarına muhtaç isek, finans kurumlarının kapısında hâlâ bekliyorsak, her zaman itiliriz, kakılırız.

Ülkemizin kaynaklarının çalınması bizi fakirleştirmiştir. Borç almaya alışanlar, buyruk almaya da alışırlar. Buyruk almamamız ve rakiplerimiz olan medeniyetler ve milletler karşısında güçlü olmamız için, bugün olduğu gibi, iktidarıyla muhalefetiyle, asker-sivil bürokrasisiyle ve bütün sivil toplum kuruluşlarıyla dinî, millî, ulusal kimliğimizin gurur ve şuuruyla çalışmalarımızı devam ettirmemiz lazım.

Sayın milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçesinin bu teşkilatımıza ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerimin başında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, şu hassas dönemde gerçekten zor ve nazik görevler üstlenmiş bir kurumumuzdur. Bu kısa süre içerisinde, önemli gördüğüm bir iki hususa dikkatlerinizi çekmekle yetineceğim.

Öncelikle, Diyanet İşleri Başkanlığının uzun yıllardan beri bir yasa sorunu vardır. Bunun safahatını uzun uzadıya anlatacak değilim; ancak, 1981 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından biçim ve şekil yönünden iptal edilen yasa yerine henüz bir yasa çıkarılamamıştır. Avrupa Birliğiyle çok yoğun ilişkilere girdiğimiz şu dönemde Başkanlığın çalışma şevkini ve azmini artıracak, ayaklarının sağlam bir zemine basmasını sağlayacak bir yasa bugüne kadar çıkarılamamıştır; ancak, ciddi bir hazırlığın olduğunu da biliyoruz, Sayın Bakan sanırım bu konuda bilgi de vereceklerdir. Herhalde, zamanlaması yapılmak suretiyle en kısa süre içerisinde bir yasa huzurunuza gelecektir ve böylece Diyanet İşleri Başkanlığı; ayaklarını yere daha sağlam basmak suretiyle başarılı bir şekilde yürüttüğü hizmetlerini çok daha aktif bir duruma getirecektir.

Diyanet İşleri Başkanlığının çok zor ve hassas görevler üstlendiğini söylemiştim, bunu çok kısa bir misalle şöyle ifade edebilirim: Ülkemizde her cuma günü 20 000 000 civarında insan camilere gider, burada aşağı yukarı bir iki saat arasında, tabiri caizse yaygın bir din eğitimi söz konusudur; yani, hatiplerin hitabını dinler, ondan sonra da hutbesini dinler. Hafta içinde, bir haftada 20 000 000'a yakın insana bu şekilde hitap etme imkânı çok müthiş bir imkândır, çok büyük bir fırsattır; fakat, acaba bu hitabı yapanların durumu nedir? Burada, Atatürk'ten bir alıntı yaparak konuyu bağlamak istiyorum. 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisini açarken yaptığı bir konuşmada -konuşmanın aslını vermek isterdim; ama, vakit darlığından veremiyorum- özetle ve kısaltılmış olarak şöyle ifade ediyor: "Efendiler, camilerin kutsal minberleri, halkın, ruhanî, ahlakî gıdalarına en yüksek ve en verimli kaynaklardır... Ancak, hutbeyi yapanların sahip olmaları gereken bilimsel nitelik ve özel yeterlik ve dünyadaki olayların durumunu anlama yeteneği büyük önem taşımaktadır."

Şimdi, bu, seksen küsur yıl önce yapılmış bir tespit. Bu tespit, günümüzde de, aynen, satırı satırına yapılabilir; çünkü, bu önemli hizmet insan eliyle yapılan bir hizmettir. Aslında, her hizmet insan eliyle yapılır; fakat, bu, çok nazik ve hassas bir alan olduğu için, bu hizmeti veren insanlar, ne kadar birikimli, ne kadar donanımlı, ne kadar yeterli olursa, verecekleri hizmet de o ölçüde başarılı olur. Bunu sağlamak için, Diyanet İşleri Başkanlığının yıllardan beri sürdürdüğü dev eğitim projeleri vardır; çok kısa olarak onları ifade etmek istiyorum.

Bir defa, aşağı yukarı büyük çoğunluğu imam hatip lisesi mezunu olan görevliler eliyle bu cami hizmetleri yürütülür; fakat, son yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığının, açıköğretim imkânlarından da istifade ederek yürüttüğü eğitim hizmetleri sonucunda, şu anda, 30 000'in üzerinde Diyanet mensubu, bu programlara devam etmektedir. Bu sayıda, eğitim programına devam eden başka bir alanı ben hatırlayamıyorum.

Bu eğitimin sonunda, 1990'lı yıllarda yüzde 4 ve 5'lerde seyreden dinî yükseköğrenim görmüş din görevlisi sayısı yüzde 4'lerden, 5'lerden, bugün yüzde 40'lara ulaşmıştır; bu kadar kısa süre içerisinde bu orana ulaşmıştır ve her yıl, bu oran, yüzde 3 veya 5 artarak, önümüzdeki yıllarda yüzde 80'lere veyahut da daha yukarılara doğru tırmanacaktır. Tabiî, bu, yeterli midir; hayır, kesinlikle yeterli değildir; iki yıllık bu eğitim programının, lisans tamamlama eğitimiyle beraber, dört yıla tamamlanması gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının, bu konuda da yoğun çabası vardır. Sanırım, çok kısa bir süre içerisinde, önümüzdeki yıllarda -bu iki yıllık eğitimi tamamlayanlar- dört yıllık eğitimi tamamlamak suretiyle, çok daha nitelikli, kaliteli ve insanımızın özlediği hizmeti verecek duruma mutlaka geleceklerdir.

Burada, şunu da ifade etmek istiyorum: Avrupa Birliği kapılarına dayanan ve önümüzdeki aylarda müzakerelere başlayacak olan Türkiye'de, her kurum, hizmet anlayışını ve stratejisini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Kanaatime göre, bu kurumların başında da Diyanet İşleri Başkanlığı gelir; çünkü, çok genç bir nüfusa sahip, dinamik bir ülke ve bu ülkenin insanları çok daha iyi hizmetlere layık. Değerli dostum Halil Akyüz buradan ifade ettiler: "İnsanlarımızın hepsini mutlu edecek bir hizmet" dediler. Bu hizmete insanımız layıktır; ama, maalesef, bu hizmet, birkaç yıllık bir gayretle veyahut da genelgelerle, yazılarla olmuyor; bu insanları eğitmek suretiyle oluyor. İşte, Diyanet İşleri Başkanlığı bu yoldadır; bu yol, zaman alan, meşakkatli bir yoldur, semeresi seneler sonra alınır; ama, girilen doğru yoldur ve yakın sürede bunun semerelerini almaya başlayacağız.

Avrupa Birliğiyle beraber, ülkemiz, çok yoğun bir rekabet ortamının içerisinde kendisini bulacaktır. Bu rekabet, sadece sanayide, ekonomide, ticarette değil, sosyal ve kültürel alanlarda daha çok kendini hissettirecektir.

Biraz daha konuyu daraltırsak, özellikle, dinî alanda bu yoğun rekabeti yaşayacağız. Artık, bundan böyle, yasaların arkasına saklanarak misyonerlikle mücadele imkânı kalmamıştır, bu dönemi geçtik. Nasıl olacaktır bu iş; herkes, bu rekabet ortamı içerisinde kendi ürününü pazarlayacaktır; kim en iyi pazarlamayı yaparsa, o alıp götürecektir.

Bizim, burada, çekineceğimiz, korkacağımız bir durumumuz da yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığı, gerçekten, bu zor şartlar altında, imkânlarının yetersiz olmasına karşın, başarılı bir hizmet sürdürmektedir. Yaptığı bu eğitim hamleleriyle birlikte, çok daha yoğun ve çok daha nitelikli bir eğitime, bir hizmet yapma imkânına kavuşacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu eğitimin sonu yoktur; içine girmeye çalıştığımız, müzakere sürecine başlayacağımız Avrupa'da, bugün, "sürekli eğitim" diye bir kavram tartışılıyor. Sürekli eğitimden kasıt, eğitimini tamamlamış belli bir kamu görevinde veyahut da özel birkısım görevlerde bulunan insanların, bu çok yoğun, çok hızlı değişen dünyada eskiyen bilgilerini tazelemek ve yeni bilgileri iletmektir. Avrupa ve dünya, bu bilgileri acaba nasıl tazelerizi, bu insanlara nasıl iletirizi arıyor. Yani, eğitim, yüksekeğitim de olsa, öyle dört yılda yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmıştır; sürekli, hayat boyu devam eden bir aktiviteyi, bir faaliyeti gerektiriyor; işte, Avrupa ve dünya bunu arıyor. Biz, şimdi, önce iki yıllık, ondan sonra da dört yıllık bir eğitimle Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarını daha iyi bir noktaya getirmeye çalışıyoruz; fakat, iş bununla da bitmiyor. Bu görevlilere, sürekli yenilenen bilgileri, her alanda olduğu gibi, acaba nasıl taşırızın arayışını da şimdiden düşünmemiz, bunun üzerinde gerekli çalışmaları yapmamız, gerekli projeleri de üretmemiz lazım.

Bu arada, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin bu alanda ulaştığı akademik birikimden mutlaka istifade etmelidir; hatta, uygun gördüğü konularda, belki arzu ettiği konularda yükseklisans ve doktora yaptırmak suretiyle, ondan sonra da onu kendi süzgecinden geçirerek bu toplumun hizmetine sunmak durumundadır. Türkiye, bilim alanında bu kadar israfı kaldırabilecek bir durumda değildir. Gerçekten çok ciddî araştırmalar yapılıyor; Diyanet İşleri Başkanlığı, bu araştırmaları alıp halkımıza ulaştıracak yolu bulabilmelidir. Tabiî ki, akademik araştırmalar topluma direkt sunulamaz; ama, bunu belli imbiklerden süzerek, topluma sunulacak bir şekle getirip, halkımızın istifadesine sunmak durumundadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi özeleştirisini de yapabilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, gerçekten çok eleştirilen bir kurumdur; cumhuriyet tarihi boyunca, laiklikle bağlantılı olarak, meşruiyeti, statüsü, yetkileri, sorumlulukları ve faaliyetleri en çok tartışılan kurumların başında gelir. Bu tartışmalar, bu eleştiriler olumlu olduğu sürece bu kuruma katkıda bulunur; ama, bazen eleştirilerin dozu kaçıyor, yapıcı olmaktan ziyade, yıkıcı oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da, bu eleştirilere tahammül göstermelidir; hatta, kendi kendisini de eleştirebilme özgüvenine kavuşmalıdır, kendi kendisini eleştirebilmelidir, bir özeleştiri de yapabilmelidir; çünkü, kendisini eleştiremeyen, eleştirmeyen bireyler ve kurumlar, bir adım dahi ileri gidemezler. Eleştiriden çekinmemek lazım, onlardan istifade etmek lazım ve hizmeti nasıl daha iyiye götürebilirizin arayışında olmak lazım.

Diyanet İşleri Başkanlığı, bildiğiniz gibi, diğer din mensuplarıyla diyalog çalışmaları da yapan bir kurumumuzdur; elbette, bunda faydalar vardır. Özellikle, Avrupa Birliği bağlamında, sık sık, bu kurumlarla, bu müesseselerle yan yana gelip, bazı konular tartışılıyor. Başka dine mensup insanlarla diyalog yapan bir kurumun kendi insanlarıyla daha sıkı bir diyalog içinde olmasından daha tabiî bir şey olamaz. Onun için, burada dile getirilen -şimdi, isimlendirmek istemiyorum, vaktimiz de yok- değişik görüşlere sahip insanlarımızla da, çok rahat bir diyalog imkânı bulabilmeli ve onları da mutlaka rahatlatabilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

O insanlarımız da, kendilerinin de Diyanet bünyesinde temsil edildiği, onların da bir kurumu olduğu hissiyatına mutlaka sahip olmalıdır. Hangi kesimden olursa olsun, bilimsel bir anlayışla, tüm vatandaşlarımızı kucaklayacak, mezhep, meşrep ve siyasetüstü tüm kesimlerin saygısını kazanmış bir kurum hüviyetiyle ortaya konulacak hizmet anlayışı, başarı için, mutlaka, vazgeçilmez bir kriterdir.

Diyanetin sorumluluk alanları, tabiî, ülkenin dışına da taşmıştır. Bugün, Avrupa ülkelerinde yaşayan 3 000 000'u aşkın insanımız vardır, Balkan ülkelerinde soydaşlarımız vardır, Türk cumhuriyetlerinde soydaşlarımız vardır. Diyanetin hizmet ve etki alanı buralara kadar uzanmıştır; dolayısıyla, bu, çok büyük bir güç ve enerji demektir. Bu enerjiyi en iyi şekilde değerlendirmek, Diyanet İşleri Başkanlığının vazgeçilmez görevleri içerisindedir.

Ben, bu kısa süre içerisinde, bu hususları dile getirmeyi bir görev bildim.

2005 yılı bütçesinin, Diyanet İşleri Başkanlığına, ondan hizmet alan tüm kesimlere, ülkemize, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.

Şahsı adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde toplumların medeniyet seviyeleri artık sadece bilim ve teknolojide kat ettikleri mesafeyle ölçülmüyor, büyük ölçekli şirketlerin kıymetli bilançolarına bakılarak değerlendirilmiyor. Devletler de, şirketler de kendilerini toplumuna karşı sosyal konularda sorumlu buluyor ve sosyal hizmetlere ağırlık verecek projelere fon ayırıyorlar. Sosyal sorumluluk projeleri hem milletlerin dünya nezdindeki imajına hem de şirketlerin tüketici gözündeki imajına olumlu katkıda bulunuyor.

Geçmişiyle her zaman öğündüğümüz milletimizin tarihinde de sosyal hizmet amaçlı müesseseler kurulmuştur. Ulu Önder Atatürk'ün söylediği gibi, cumhuriyet dönemi de bu manada dolu dolu geçirilmiştir. Zira "cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir" sözü Ulu Öndere aittir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi de müsaade ederseniz sosyal hizmetlerin tarihçesi hakkında genel bilgileri başlıklar altında izah etmek istiyorum. Ülkemizde sosyal hizmetlerin cumhuriyet öncesine dayanan köklü bir geçmişi bulunmaktadır.

Türk toplumlarında İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası sosyal yardımlaşmanın güzel örnekleri olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yoksul, dul, yetim, kimsesiz ve sakatlara yönelik sosyal yardım hizmetleri vakıflar, loncalar, hayratlar gibi geleneksel kurumlar aracılığıyla, gelenek ve göreneklerimizle bağlantılı bir biçimde sürdürülmüştür. Avarız ve müessesatı hayriye adını taşıyan kurumlar muhtaç kişilere sosyal yardımları organize edici görevleri de üstlenmiştir.

Geçmiş dönemlerde yürütülen sosyal hizmet çalışmalarından biraz örnek vermek istiyorum. Fatih Sultan Mehmet Han Vakfiyesinde şöyle bir cümle vardır: "İmaretten, dul kalmış saliha hanımlar için yemek verilip, namus ve iffetlerinin muhafaza edilmesi." Yine Yavuz Sultan Selim Hanın, her gün iyi cins undan 100 ekmek pişirilip fakir halka dağıtılması talimatlarını, fermanlarını biliyoruz. Emir Buharî Hazretleri Türbesi civarında yetim çocukların okuması veya okutulması için yaptırılan okulun her türlü masrafının görülmesi de Bursa'da İbrahim Bey Kızı Hatice Hatun Vakfının vakfiyesinde vardır. Yine Manisalı Çakıroğlu Mehmet bin Hasan bin Mehmet Vakfı ve benzer vakıflarda da, sosyal hizmetlerle alakalı talimatlar bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1915'te, savaşlarda yakınlarını kaybetmiş çocukların korunmaları ve yetiştirilmesi amacıyla darüleytamlar, yani yetiştirme yurtları kurulmuştur. Sosyal hizmetlerle ilgili çalışmalara millî mücadelenin sürdüğü Kurtuluş Savaşı döneminde de devam edilmiştir. İstanbul Himayei Etfal Cemiyeti 6 Mart 1917'de kurulmuştur. Himayei Etfal Cemiyeti, ülkemizde de birçok sosyal hizmet çalışmasına imza atmıştır. Bu cemiyetin Ankara merkezi 1921'de Mustafa Kemal Atatürk'ün himayelerinde, bir grup hamiyetperver devlet erkânı ve gönüllüler tarafından kurulmuştur. Daha sonra, 1935 yılında cemiyetin adı Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu, 1983 yılında çıkan 2828 sayılı Kanunla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu adını alarak, bugün Başbakanlığa bağlı bir kurum olarak hizmetlerini yürütmektedir. Bu kanunla, Türkiye'deki farklı kuruluşların sorumluluğunda bulunan sosyal hizmetler bir çatı altında toplanmıştır.

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununa, 1988 yılında bir ek yapılarak, bu yurtlarda yetiştirilen her evladımızdan binde 1'inin kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilip iş sahibi olmaları sağlanmıştır. İstihdam konusu, gerçekten, yetiştirme yurdunda yetişenler için çok önemli ve ivedilikle çözülmesi gereken bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzda kanayan bir yarayı, yani hepimizin ortak derdi olan, uyuşturucu kullanan, yaz kış sokaklarda, köprü altlarında, harabelerde yaşayan, ümidini kaybetmiş, yüzü solmuş, benzi sararmış çocuklarımızı da unutmamamız lazım geldiğini buradan hatırlatmak isterim.

Kapkaç olaylarındaki artış göz önüne alınırsa, sokak çocuklarına gerekli yardım eli uzatılmayınca, ne denli sosyal endikasyonların meydana çıkacağına, en bariz örneği oluşturduklarını görüyoruz. Her gün yüzlerce kapkaç olayına şahit oluyoruz ki, bu, İstanbul İlimiz için günde 300 olay olarak ifade edilmektedir.

Yoksulluğun, aileiçi geçimsizliklerin, plansız kentleşme ve duyarsızlığın sonucu olarak karşımıza çıkan kapkaççılar, uyuşturucu bağımlısı, balici, bahtsız çocuklar, sadece ailelerinin değil, toplumumuzun da ortak sorunudur. Bu sorunun çözümü de, şüphesiz, iktidar ve muhalefetiyle hepimizin ortak çalışmalarıyla gerçekleşecektir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, sosyal patlamaya karşı bir sigortadır. Koruyucu ve eğitici hizmetler konsepti yaygınlaştırılmalıdır. Fakir ailelere yardım miktarı artırılarak çocukların ailelerinin yanında yetişmeleri temin edilmelidir. Hükümetimiz, bu konuda aynî ve nakdî yardım yapan hayırseverlere yüzde 100 vergi muafiyeti sağlanmasını da gerçekleştirmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir sosyal konu da radyo ve televizyonlarımızda bu kurumlarla ilgili çıkan denetimsiz yayınlardır. Buradan RTÜK Başkanlığına yeniden hem hatırlatmak hem de uyarmak istiyorum. Bu kurumlarımızla ilgili televizyonlarda yayınlanan programları izleyen hiçbirimiz bir yakınımızın bu yurtlarda barınmasını arzu etmemektedir. Bu vesileyle de bu tür yayınların önceden denetlenmesi ve hepimize örnek olacak "Deniz Feneri" ve "Kimse Yok mu" formatındaki programların sayısının çoğaltılması gerektiğini söylüyorum.

Anayasamızın 61 inci maddesinde vurgu yapıldığı gibi, devlet, korunmaya muhtaç çocukları topluma kazandırma çalışmaları yapar, yaşlılarını ve özürlülerini korur. Sosyal Hizmetler Kurumumuz da, işte, Anayasanın 2 nci ve 61 inci maddelerinde vurgulanan bu görevlerini ifa etmeye çalışıyor.

Sokak çocukları, korunmaya muhtaç çocuklar, yaşlı ve kimsesizler için yapılacak hizmetler, ülkemizdeki sıkıntıları azaltacaktır. Her şeyden önce, devlet ve toplum tarafından gösterilecek ilgi ve şefkat ve bunun devamında gerekli bilimsel çalışma, kurumsal uygulama ve faaliyetler meselenin çözümünde önemli bir rol oynayacaktır. Kendisine sahip çıkılan yaşlı, genç ve kimsesizler, topluma kazandırılan ve kendisine güvenen, kendisini toplumun bir parçası sayan bireyler olarak karşımıza çıkacaktır. Aksi halde, bu kişilerin birer suçlu ve topluma zarar veren kişiler olarak yarın karşımıza çıkmayacağına kim garanti verebilir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SHÇEK, gerçekten, Türkiye'nin en kalabalık ailelerinden birisidir. Bir aile düşünün ki, aile nüfusu 317 000'dir. Takdir edersiniz ki, böyle bir aileyi idare etmek, yönetmek çok kolay bir iş değildir. Bunun için ihtiyaç olan meslek elemanı -psikolog, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimcisi, bakıcı anne- halen eksik ve yetersizdir.

Kurum kayıtlarına göz attığımızda şunu görüyoruz: Yaklaşık 4 000 çocuğumuz yurtlarda barınıyor; ama, 4 000'e yakın çocuğumuz da yurtlara yerleşmek için sıra bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Varan, tamamlayabilir misiniz; buyurun.

SABRİ VARAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan, Sayın Bakanıma, hem bir teşekkür hem de bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Sayın Bakanım, sizlerin destekleriyle, Gümüşhane'de, 1 trilyon liranın üzerinde bir kaynakla, yetiştirme yurdumuz ve yuvamız bitmiş, hizmete açılmıştır; ancak, ilave 100 çocuğumuza hizmet verecek yuvamız da, çocukları yurda kabul etmek için talimatınızı beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik ve sosyal sistemlere, felsefî ve ahlakî akım ve düşüncelere baktığımızda, hemen hepsinin temelinde insan faktörü olduğunu görüyoruz. İnsanı temel alan, insana değer veren düşünce ve sistemlerin, sağlıklı bir şekilde devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Sayın Başbakanımızın da "insanı yaşat ki, devlet yaşasın" sözüne sık sık atıfta bulunmasının manası açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Varan.

SABRİ VARAN (Devamla) - Hele, bu insan, kimsesiz, yoksul, muhtaç ve özürlüyse. AK Partimiz de insana hizmeti felsefe olarak kabul etmiştir; kendini, halkın vicdanının en müstesna yerinde görmesinin sebeplerinden biri, hatta birincisi de bu felsefeye inanması ve bu amaç için çalışmasıdır.

Problem, sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun değil, iktidar ve muhale-fetiyle hepimizindir.

Oyumun kabul olduğunu belirtir, hepinize, bizi ekranları başında izleyen yetiştirme yurdu öğrencilerimize, yaşlılar yurdu ve huzurevi sakinlerimize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Varan.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen konuşacaklardır.

Sayın Tüzmen, kaç dakika süre kullanacaksınız?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - 15 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaret politikalarının başarılı bir şekilde belirlenmesi ve uygulanmasında, gümrük idareleri, anahtar rol oynayan kurumlardan biri haline geldi; yani, bu kapsamda, sorunsuz hizmet sorumlu idare anlayışıyla, gümrüklerimiz, bir yandan yasal ticaretin akışını kolaylaştırma işlemini yerine getirirken, diğer yandan da, yasadışı ticaretin önlenmesinde etkin bir görev üstlendi.

Dünya ticaretinin günümüzde ulaştığı hacim ve işlem hızındaki artış karşısında gümrük işlemlerinin tamamlanma süresi, rekabet gücünü belirleyen bir faktör ve önemli bir maliyet unsuru niteliği kazanmıştır; yani, artık, gümrükler, eski gümrükler gibi değil, vergi tahsil edilen yerler değil, bilgi üretim merkezleri, ayrıca -gümrük idarelerindeki bürokrasiyi azaltırsanız, ihracatınızı hızlandırdığınız için, dışticaretinizi hızlandırdığınız için- rekabet gücü yaratan yerler oluyor. Bence, gümrük idareleri açısından, 21 inci Yüzyılın en önemli ayırımı bu.

Tabiî, biz, çağdaş bir gümrük idaresinde bulunması gereken özelliklerin başında sunulan hizmetin kalitesi, hızı ve uygulamaların yeknesaklığına çok dikkat ediyoruz. Bu nedenle, hukukî, fizikî, beşerî ve teknik olarak sağlam altyapıya sahip, dinamik bir gümrük idaremiz olması bir zorunluluktur. Bu gerçekten hareketle, gümrük hizmetlerini çağdaş standartlara kavuşturmak, böylece mükelleflerin talep ve beklentilerine etkin bir şekilde cevap vermek amacıyla, gümrüklerimizde önemli yapısal reformlara imza attık. Öncelikle, hükümetimizin üzerinde önemle durduğu bürokratik engellerin kaldırılması hususunda, dışticareti ve özellikle ihracatı kolaylaştırıcı pek çok düzenleme yapıldı. Bu suretle, ülkemiz ihracatçılarının uluslararası piyasalarda rekabet güçlerinin artırılmasına, ihracat stratejimizde belirtilen hedeflere yaklaşılmasına yardımcı olundu.

Bu kapsamda, gümrük idarelerinin taşra teşkilatlarını yeniden yapılandırdık. Acil Eylem Planı ve Hükümet Programının özünü oluşturan kamuda idarî yapının yeniden düzenlenmesi taahhüdü kapsamında, taşra teşkilatında çok başlı yönetim anlayışına son verilerek, 36 olan başmüdürlük sayısını 18'e indirdik ve daha etkin bir hizmet veriyoruz şu anda. Yani, eskiden, gümrük muhafaza müdürlükleri ayrıydı, gümrük müdürlükleri ayrıydı; gümrük başmüdürlükleri, gümrük muhafaza başmüdürlükleri... Bunların sayısını 36'dan 18'e indirerek, iki ayrı kapıyı bıraktık, tek bir yerden, tek bir merciden bütün işlemlerin tamamlanmasını sağladık.

Ayrıca, sizlerle beraber bir devrim yaptık, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununu çıkardık. Bu, 1932 yılından beri, ithal ikameci ve aşırı korumacı ve tekelci ekonomik politikaların izlendiği dönemin kanunuydu ve günümüz ihtiyaçlarına cevap vermiyordu. Bu kadar sene de kimse el atmamıştı bu işe; çünkü, çok zordu, kolay bir kanun değildi. 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun, IMF taahhütlerimiz çerçevesinde yürürlükten kaldırıldı ve Avrupa Birliği normlarına ve çağın gereklerine uygun, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlüğe girdi.

Yine, aynı şekilde, 4458 sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısını da Meclise sevk ettik. Burada, tabiî, amaç, Avrupa Birliğine olan yükümlülüklerimiz çerçevesinde, Gümrük Kanununun, Topluluk gümrük koduna uyumunu sağlamak ve bu uygulamadan doğan aksaklıkları gidererek, bürokratik formaliteleri azaltmak ve bu çerçevede, ihracatçılarımızın uluslararası pazarda rekabet güçlerini artırmak amacıyla hazırlanan kanun değişikliği taslağı  halihazırda komisyonların gündeminde.

Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki sınır illerinde sınır ticaret merkezlerinin kurulması konusunda hukukî altyapıyı tamamladık ve İran'la sınır ticareti uygulamasını başlattık.

Yine -burada devam ediyor tabiî çalışmalarımız- özellikle bu yıl içerisinde Sarısu-Gürbulak, Esendere-Sero, Kapıköy-Razi'de sınır ticaret merkezleri çalışmaya başladı. Suriye ve Gürcistan'la- tabiî, burada, karşı ülkenin de yaklaşımı çok önemli; iki ülke tarafından da kabul görmesi lazım ki, aynı, ortak yerde, bunu, sınır ticareti olarak kuralım- çalışmalarımız da devam ediyor.

Bir kere, onaylanmış kişi uygulaması başlattık; bu, başlı başına bir yenilik; yani, belirli bir ihracat ve dışticaret performansına, istihdam hacmine ve sermaye yapısına sahip, güvenilirlik açısından kendilerini kanıtlamış imalatçı ihracatçıların gümrük işlemlerinin basitleştirilmesi, böylece, ihracatçılarımızın önlerindeki bürokratik sürecin azaltılması ve uluslararası piyasalarda rekabet güçlerinin artırılmasını sağladık. Artık, belli bir büyüklüğe ulaşmış ihracatçımızın işlemleri çok daha hızlı bir şekilde yapılıyor.

Taşra teşkilatında gümrük işlemlerinin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için yeni gümrük idareleri açtık. İhracatta kıymet araştırması bürokratik bir engel olmaktan çıkartıldı ve mal akışını durdurmayacak şekilde yeniden düzenlendi.

Yine, Uzakdoğu kaynaklı ithalatta haksız rekabetin önlenmesi amacıyla yapılan denetimleri artırdık. Burada daha fazla vakit almamak için bunların detaylarına girmiyorum; ancak, dampingli ve çifte faturalı ithalatın önlenmesi, biliyorsunuz, bu suretle yerli sanayimizin ithalata karşı korunması, ticaret politikasına tabi eşyanın ithalinde menşe şahadetnamesi, ticaret politikası önlemlerine tabi olsun olmasın mensucat cinsi eşyanın ithalatında yine referans fiyat uygulamalarını getirdik.

Yine, artan ithalata karşı önlem almak ve yerli sanayimizi haksız rekabete karşı korumak ve bu çerçevede, kıymet, tarife, menşe ve standartlar yönünde etkin denetim yapılması amacıyla ihtisas gümrükleri uygulamasını genişlettik. Bu kapsamda, 2003 ve 2004 yıllarında düz cam, halı, ayakkabı ihtisas gümrükleri uygulamasına geçildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılında ana uğraş konularımızdan bir tanesi de kaçakçılıkla mücadele oldu. Günümüzde kaçakçılık ve yasadışı ticaretin yöntem ve teknikleri de, teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak farklılaşmakta ve giderek daha karmaşık hale gelmektedir. Ülkelerarası fiyat farklılıkları, sigara, içki, akaryakıt gibi kimi ürünlerdeki yüksek vergi oranları ise gümrük kaçakçılığını körüklemektedir. Başta uyuşturucu madde kaçakçılığı olmak üzere, her türlü yasadışı eşya, insan, araç trafiğinin izlenmesi ve önlenmesine yönelik olarak gümrük kapılarını, teknolojinin sağladığı en modern imkânlarla donatmak ve her bakımdan sağlıklı bir altyapıya kavuşturmak konusundaki çalışmalarımıza hız verdik. Bu amaçla, GÜMSİS adını verdiğimiz Gümrük Kapıları Güvenlik Sistemleri Projesini geliştirdik. Proje kapsamında, araç konteyner tarama sistemi, x-ray sistemi, araç takip sistemi, plaka okuma sistemi, kapalı devre televizyon sistemi gibi değişik alt projeleri yürürlüğe koyduk.

GÜMSİS projesi kapsamında, öncelikle Kapıkule, İpsala ve Habur Kapılarına x-ray sistemlerini kurduk. Bu cihazların toplam maliyetleri 5 milyon dolar. 2002 yılı sonundan bugüne kadar yaklaşık 190 milyon dolarlık, yani, başka bir ifadeyle, koyduğumuz x-ray cihazının 38 katı yakalama oranı gerçekleştirdik. Yani, teknoloji ne kadar önemli gümrüklerde; onu söylemeye çalışıyorum. 2005 yılında 4 x-ray sistemi daha alacağız.

Proje kapsamında, kapalı devre televizyon sistemi kurulumu, Kapıkule, İpsala, Sarp, Gürbulak ve Habur'da da bu proje tamamlanıyor. Böylece, sadece Ankara'dan, gümrük mahallindeki bütün yerleri, 24 saat süreyle, eşzamanlı olarak anında kontrol etme ve izleme imkânını buluyoruz.

Yine, kaçakçılıkla mücadelede hedeflediğimiz, özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla mücadeleye gereken önemi vermeye çalıştık. Deniz yoluyla yapılan bu kaçakçılığın önüne geçmek amacıyla, 10 adet deniz botuna ve her geçen yıl kullanmaya başladığımız, yeni kullanmaya başladığımız yüksek donanımlı motor bota ilaveten, biliyorsunuz, Sayın Başbakanımızın katılımıyla, geçtiğimiz hafta içerisinde, yüksek performanslı 2 tane botu daha hizmete soktuk ve ciddî bir ivme kazandı kaçakçılıkla mücadelemiz. Bu geçtiğimiz yıl kullanmaya başladığımız motor botla, 2004 yılı içerisinde 7 olayda 1,7 trilyon liralık kaçak akaryakıta el konuldu. 2005 yılında 1 adet deniz botu daha almayı planlıyoruz ve botun maliyeti de yaklaşık 1,2 trilyon. Yani, baktığınız zaman, bir bot, hemen, kendi parasını rahatlıkla çıkarabiliyor.

Yine, kasım ayı sonu itibariyle, 1 204 olayda kaçakçılıkla ilgili olarak 225 trilyon 155 milyon dolar civarında ticarî eşya, 42 olayda 269 trilyon liralık (yaklaşık 185 milyon dolarlık) değerinde uyuşturucu madde olmak üzere, 1 246 olayda yaklaşık 495 trilyon liralık (yaklaşık 341 milyon dolarlık) kaçakçılık olayı ortaya çıkarıldı. Gümrük Müsteşarlığının 2005 bütçesinin 201 trilyon olduğunu göz önüne alırsanız, bütçemize nazaran yakalama performansımızın boyutu çok daha iyi bir şekilde ortaya çıkar.

Tabiî, 2005 yılında, sizlerden aldığımız destekle çalışmalarımızı daha da yoğunlaştıracağız, daha da hızlandıracağız. Bu kapsamda, geçmiş dönemlerde fizik ve teknik kapasite açısından yetersiz kalmış Türk gümrük idaresinin, özellikle son dönemde atılan adımlarla, fiziksel altyapı ve teknik donanım açısından çağa yakışır bir çehreye kavuşturulmasını sağladık. Artık, geleneksel gümrük devrine son verildi, e-gümrük devri başlatıldı. Bu kapsamda, Gümrük İdaresinin Modernizasyonu Projesinin (GİMOP) tamamlanmasıyla, dış ticaret işlemlerinin işlem hacmi yüzde 99,5 olarak otomasyona geçmiş oldu. 2004 yılında, İskenderun, İsdemir ve Sakarya Gümrük Müdürlüklerinin de otomasyona dahil edilmesiyle, 68 gümrük idaresi otomasyona geçti. 2005 yılında Aydın Gümrük Müdürlüğünün de otomasyona geçmesini planlıyoruz.

Mükelleflerin gümrük idaresine gelmeksizin kendi bürolarından elektronik yolla gönderdiği beyan ve gönderme tescil ettirme oranı 2003 yılı sonu itibariyle yüzde 55 iken, bu oranı bu sene yüzde 65'e çıkardık ve ihracat beyannamelerinin yüzde 96'sının, ithalat beyannamelerinin de yüzde 78'sinin gümrük işlemlerini ilk yirmidört saat içerisinde tamamlayabiliyoruz. Amacımız, ihracatta beyannamelerin yüzde 90'ının işlemini ilk iki saatte, ithalat beyannamelerinin ise yüzde 80'inin işlemlerini gümrük işlemleri başladıktan sonra ilk sekiz saat içerisinde bitirebilecek noktaya gelmek; bu da hedefimiz.

2004 yılında başlattığımız en önemli uygulama, deniz yoluyla gelen taşıtların takibi projesi; bunu da başlattık. Detaylarını, daha sonra isterseniz sizlere verebilirim; bu da çok önemli projelerden bir tanesi.

Tabiî, elektronik devlet çalışmasında önemli rol oynadı gümrük idarelerimiz. İhracatçımıza büyük kolaylıklar sağlayan elektronik birlik kaydı (e-birlik) hizmetini başlattık. Tamamıyla ihracat işlemlerinin yüzde 75'ini elektronik birlik kaydıyla yapıyoruz. Gelirler Genel Müdürlüğüyle de anında paralel bağlantı kuruldu. Aynı bilgi ortamında ve direkt hatlı çalışıldığı için, çok daha hızla KDV iadelerini yerine getirmeye başladık. Devlet İstatistik Enstitüsüyle de aynı şekilde bağlantılıyız. Biliyorsunuz, eskiden üç dört ay sonra gelirdi istatistikler; şu anda, anında izleyebilir hale gelmeye başladık.

Dış Ticaret Müsteşarlığında dahilde işleme kapsamında yapılan ithalat ve ihracat bilgilerinden, karşılıklı olarak, gümrük idareleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Maliye Bakanlığı, aynı bilgi ortamından yararlanır hale geldi.

Ulaştırma Bakanlığıyla yine ortak bir proje yaptık. Gümrük idareleri ve ulaştırma projeleri elektronik veri tabanını artık ulaşnet'le sağlar hale geldiler. Bu konuda çok değerli arkadaşlarla çalışıyorum gümrük idarelerinde. Hakikaten, bu elektronik ortamın gümrük idarelerine çok hızla yayılmasını bunlar sağladı.

Akıllı kart (e-belge) çalışmalarımız, 2005 yılında yapacağımız çalışmalar. Bu, bir bürokrasi devrimi, bir teknoloji devrimi. Kâğıdı ve insanı gümrükten kaldırırsak, gümrüklerde o hep söylenilen sıkıntıların önünü hep beraber geçeriz diye düşünüyoruz. Onun için, bu elektronik kart sistemini getireceğiz gümrük idarelerinde; para geçerli olmayacak, elektronik kart geçerli olacak. Bu konudaki çalışmalarımızı, inşallah, sizlere 2005 yılında sunma imkânımız olacak.

Yine, yap-işlet-devret modeliyle, Yunanistan sınırında bulunan İpsala gümrük tesisi ile İran sınırında bulunan Gürbulak gümrük tesisi çok kısa sürede tamamlandı ve bütçeye herhangi bir ilave yük getirmeden hizmete sokuldu.

Yine, bu çalışmalar çerçevesinde, Bulgaristan sınırında Dereköy, Suriye sınırında Cilvegözü, Karkamış, Gürcistan sınırında bulunan Sarp ve Irak sınırında bulunan Habur gümrük kapıları ile İstanbul Halkalı Gümrük Müdürlüğünün yap-işlet-devret modeliyle yapılması için çalışmalarımız süratle devam ediyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle, Habur sınır kapısının yap-işlet modelinin protokolünü, bu hafta veya önümüzdeki hafta içerisinde işleme sokacak hale geleceğiz. Diğer çalışmalarımız da devam ediyor.

Önümüzdeki dönemde de, koordinasyon ve kapasite konularında, özellikle, kapasitesi, koordinasyonu güçlü, operasyonel işlevler yönünden verimli ve etkin, politika oluşturulması ve kararların uygulanması bakımından saydam, vatandaşına karşı sorumlu, piyasaya mekanizmasının işleyişine saygılı bir idare olma yolunda çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tüzmen, süreye çok dikkatli riayet ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sağ olun Sayın Başkanım; size layık olmaya çalışıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet adına söz isteyen, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 17 Aralıkta Irak'ta pusuya düşürülerek şehit edilen 5 güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet, ailelerine, meslektaşlarına başsağlığı ve sabır, yaralı güvenlik görevlimiz için de acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum; böyle elim olayların bir daha yaşanmaması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sosyal devlet olmanın gereği olarak, önemli işlevleri olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2005 malî yılı bütçesi üzerinde Genel Kurul görüşmeleri yapıyoruz.

Sizlerin de bildiği gibi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, kreş ve gündüz bakımevleri, çocuk ve gençlik merkezleri, huzurevleri, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezleri, toplum merkezleri, aile danışma merkezleri ve kadın konukevleri gibi kuruluşlarıyla toplumun ekonomik ve sosyal yoksunluk içerisindeki her kesiminin derdine derman olmaya çalışmaktadır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, adı geçen hizmet birimlerinde, bugün için, 8 939 çalışanıyla, 570 kuruluşta, 32 000'e yakın insanımıza yatılı olarak 24 saat hizmet vermektedir ve bu hizmet süreklidir; 317 000'i aşkın insanımıza ise, gündüzlü olarak, koruyucu ve önleyici, eğitici hizmetler verilmektedir. Ayrıca, kurum tarafından 16 478 kişiye aynî, nakdî yardımda bulunularak, aile yanındaki çocuk, özürlü ve yaşlı desteklenmektedir.

Zaman içerisinde toplumumuzda yaşanan kırsal kesimlerden şehirlere yapılan göç, ekonomik sıkıntılar ve eğitimsizlikten kaynaklanan sorunlar, sosyokültürel değişiklikler, sosyal hizmetlerin daha da yaygınlaştırılmasını gerektirmektedir. Her insan için ideal olan, sağlıklı bir aile içinde doğup büyümek ve sağlıklı bir toplum içinde yaşamaktır. Kurumumuzun öncelikli hedeflerinden biri, çocukların aile ortamında büyümelerini sağlamaktır. Bunun için, bir yandan aynî ve nakdî yardımları artırarak kurum bakımındaki çocukların bir kısmının aile yanına dönüşünü, bir yandan da maddî yetersizlikler nedeniyle kuruma gelen talepleri önlemek için, aileleri aynî ve nakdî yardımlarla destekleyerek çocukların ailesinin yanında kalmasını hedeflemekteyiz.

Diğer yandan, her yönüyle devletin himayesine ve bakımına ihtiyacı olan çocukların daha iyi yetiştirilmeleri için, mevcut yurt ve yuvalarımızın,  ıslah edilmek suretiyle, koğuş sisteminden ev sistemine dönüşümünü sağlamaya çalışmaktayız. Kurumumuzda bugün itibariyle, 92 çocuk yuvasında, 0-12 yaş grubundaki toplam 9 542 çocuğumuza yatılı kurum bakım hizmeti sunulmaktadır. 2004 yılı içinde 6 çocuk yuvasını hizmete açmış bulunuyoruz.

109 yetiştirme yurdumuzda ise, 13-18 yaş grubundaki toplam 10 510 gencimize yatılı kurum bakım hizmeti verilmektedir.

18 yaşını dolduran çocuklarımızın kamu kurum ve kuruluşlarımızda işe girmelerine imkân sağlayan, 1988 yılında çıkarılan 3413 sayılı Kanunla, her yıl, ortalama 1 500 gencimiz işe yerleştirilmektedir. Kanun kapsamında, bugüne kadar, 24 038 gencimiz işe yerleştirilmiş bulunmaktadır.

3413 sayılı Kanun kapsamına giren gençlerimizin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı hususunun 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında, kamu kurum ve kuruluşlarının açıktan atama izinleriyle belirlenen sınırlamanın dışında tutulmasından dolayı, ben, huzurlarınızda, Maliye Bakanlığımıza ve sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokakta yaşamak ve çalışmak zorunda kalan çocuklarımız ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım, değerli milletvekillerimiz tarafından da ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, kurumun 42 çocuk ve gençlik merkezinde, çocuk ve gençlerin rehabilitasyonu, okula yönlendirilmeleri, aileye kazandırılmaları ve işe yerleştirilmeleri sağlanarak, bu çocuklarımızın topluma faydalı bireyler olarak yetiştirilmelerine çalışılmaktadır. Çocuk ve gençlik merkezlerimizde, bugüne kadar 40 205 çocuğumuza ulaşılmıştır. Son iki yılda ise, 42 çocuk ve gençlik merkezimiz aracılığıyla 16 333 çocuğumuza ulaşılmış ve bunlardan 5 569'u ailelerinin yanına döndürülmüş, 1 767'si okula başlatılmış, 334'ü işe yerleştirilmiştir, 3 822'si ise aynî ve nakdî yardımlarla desteklenmektedir.

Son yıllarda sokak çocuklarında artış görüldüğünden, 2003 ve 2004 yıllarında 19 çocuk ve gençlik merkezini daha hizmete açmış bulunuyoruz.

Sorumluluklarını yerine getirmeyen ailelere de caydırıcı yasal yaptırımlar süreci başlatılmış bulunmaktadır. Kurumumuz, koruyucu aile ve evlat edindirme uygulamasına da büyük önem vermektedir. Bu çerçevede, 7 671 çocuk evlat edindirilmiştir, 3 000 aile de evlat edinmek için sırada beklemektedir.

Burada, bir hususa değinmeden geçemeyeceğim; bizim kurumlarımız hakkında yanlış bir bilgi bulunmaktadır. Zannedilmektedir ki, kurumdaki mevcut bütün çocuklar evlat edinmeye müsait ve yasal olarak buna imkân vardır. Halbuki, bu, gerçekdışıdır. Kurumlarımızdaki çocukların ancak yüzde 10 civarı evlat edinmeye müsaittir ve dolayısıyla, zannedildiği kadar çok çocuk sıra beklememektedir.

Koruyucu aile uygulaması kampanyaları geliştirilerek devam etmektedir. Bugüne kadar 595 çocuğumuz koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir.

Nüfusumuzun yüzde 41'i 0-18 yaş arasında olan ülkemizin çocuk ve gençleri göçler, yoksulluk, çok çocuklu aile sorunları gibi önemli konuları beraberinde getirdiği ciddî problemlerle karşı karşıyadır. Takdir edersiniz ki, bu konular, sadece SHÇEK'in tek başına çözebileceği sorunlar değildir. Konunun, ailenin güçlendirilmesi, sağlık, eğitim, istihdam politikası ve diğer sektörlerle de yakından ilgisi bulunmaktadır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, koruyucu, eğitici hizmetler kapsamında, 60 toplum merkezimizde 40 000 insanımıza ulaşarak, bu merkezlerimiz aracılığıyla, göç alan büyük illerde ve sosyoekonomik yönden yetersiz olan yörelerde hizmet vermektedir. Bu merkezlerimizde, toplumsal kalkınmanın dengeli olması için, kaynaklara ulaşmakta güçlük çeken ve risk altında bulunan kişilere ulaşılması ve bu kişilerin desteklenmesine çalışılmaktadır.

22 aile danışma merkezimizde, özellikle aile içi iletişim sorunlarından ve ailelerin sosyoekonomik yetersizliklerinden kaynaklanan ve aileleri boşanmanın eşiğine kadar getiren sorunların çözümüne çalışılmaktadır.

İstismara uğrayan veya şiddet mağduru olan kadınlarımıza, 8 kadın konukevinde, psikososyal destek sağlamak, sorunlarını paylaşarak birlikte çözümler üretmek, acil barınma, sağlık, hukukî yardım gibi ihtiyaçlarını gidermek, üretime yönlendirmek için çeşitli el becerileri kazandırmak amacıyla önemli hizmetler sunulmaktadır; ancak, bu 8 kadın konukevi, maalesef, yeterli değildir. Bu konuda başlattığımız çalışmalar devam etmektedir ve önümüzdeki günlerde, bu sayıyı artırmayı hedeflemekteyiz. Ayrıca, yine, 2004 yılında, buna 2 konukevi daha ilave edilmiş bulunmaktadır ve bu çalışmalarımız da -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- hızla devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ifade etmeye çalıştığım bu önleyici çalışmalarla, kurumumuz, dezavantajlı kesimlere, gücü yettiğince, devlet ve toplum adına, ev olmaya, yuva olmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, çocuk ve gençlerimizin çocuk yuvasının ve yetiştirme yurdunun çocuğu olma kimliğini, gizlenecek bir kimlik olmaktan çıkarmaya çalışıyoruz; yani, onların buralarda yaşamaları bir utanç kaynağı olmamalı; bilakis, bir iftihar vesilesi olsun diye gayret sarf etmekteyiz.

Çocuklarımızın eğitim başarılarının artırılması için önemli çalışmaları da hızla sürdürmekteyiz; toplumla kaynaşmaları, bütünleşmeleri ve hayata hazırlanmaları için, sosyokültürel ve sportif etkinliklere katılmalarına büyük önem verilmektedir.

Kurum, özürlü bireylerin de sorunlarına çözüm getirmekte, özürlülerin toplum içerisinde üretken ve bağımsız yaşamalarını sağlayacak hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılması konusuna büyük önem vermektedir. 63 adet rehabilitasyon merkezimizde, 2 443 yatılı, 2 878 gündüzlü olmak üzere, 5 321 özürlü kişiye hizmet verilmektedir; ancak, 200'ü çocuk olmak üzere, 4 317 özürlü, hizmet alabilmek için de halen sıra beklemektedir. Bu nedenle, 2004 yılı içerisinde, 3 ilimizde daha rehabilitasyon merkezi açılmış bulunmaktadır.

Nüfusumuzun bugün yüzde 7,14'ü 60 yaş ve üzerindedir. 62 huzurevimizde 5 370 yaşlımıza, halen, hizmet verilmeye devam edilmektedir. 2010 yılında yaşlı nüfus oranının yüzde 15'in üzerine çıkacağı tahmin edilen ülkemizde, bu hizmetin önemi git gide artmaktadır. Son iki yılda, ek yapılan binalarla, huzurevlerine 1 016 yatak kapasitesi ilave edilmiş bulunmaktadır. Yaşlılarımızın sosyal ve kültürel dayanışmalarını sağlamak amacıyla, 5 yaşlı dayanışma merkezi faaliyetlerini sürdürmektedir. Diğer taraftan, SHÇEK dışında, kamu kurum ve kuruluşları ile çeşitli dernek, vakıf ve özel kişilerce işletilmekte olan 126 huzurevinde 9 717 yaşlıya hizmet verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 malî yılı bütçemiz 350 580 460 YTL olarak uygun görülmüştür. 2005 malî yılı bütçesine esas olmak üzere, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından onaylanan 20 adet ana proje yatırım programına alınmış bulunmaktadır. Bunların proje değeri 130 900 000 Yeni Türk Lirasıdır. 2005 yılı programına 30 584 000 YTL ödenek konulabilmiştir. Söz konusu projeler arasında, 2 adet çocuk yuvası inşaatı yer almaktadır.

Kırıkkale ve Batman'da 250'şer kişilik çocuk yuvasının önümüzdeki yıl hizmete açılması planlanmaktadır.

3 adet yetiştirme yurdu yapımı planlanmış olup, bunlardan 72 kapasiteli İzmir ve 150 kapasiteli Diyarbakır kız yetiştirme yurdunun 2005 yılında açılması planlanmaktadır.

Yine, Antalya'daki 100 kapasiteli erkek yetiştirme yurdunun açılması 2006 yılında gerçekleştirilecektir.

Yatırım programımızda yer alan 7 adet huzurevinden 4'ü 2005 yılında hizmete açılabilecektir. Bunlar, her biri 80 kişilik kapasiteli olan Bilecik, Tekirdağ, Konya-Ereğli huzurevleri ile Konya-Çumra yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleridir.

2006 yılında ise, Konya-Beyşehir, Antalya-Alanya ve Tunceli'de toplam 180 kapasiteli 3 huzurevi açılması planlanmaktadır.

Samsun 100 kişilik rehabilitasyon merkezi 2005 yılında hizmete açılacaktır.

2006 yılında bitirilmesi hedeflenen 5 adet 692 kapasiteli rehabilitasyon merkezleri ise; 400 kişilik Yozgat yatalak ve yaşlılar özel bakım ve rehabilitasyon merkezi, 50 kapasiteli Ankara-Şereflikoçhisar rehabilitasyon merkezi, 90 kapasiteli Aksaray rehabilitasyon merkezi, 80 kapasiteli Giresun rehabilitasyon merkezi ve 72 kapasiteli Manisa-Akhisar rehabilitasyon merkezidir.

Kocaeli anne ve çocuk sağlığı ağırlıklı toplum merkezi inşaatı ise 2006 yılında tamamlanacaktır.

Bunlara ilave olarak, mevcut binalarımızın bakım ve onarımı için 10 000 000 Yeni Türk Lirası, yeni açılacak binalarımızın makine-teçhizat ve donanımı için 4 500 000 Yeni Türk Lirası ödenek ayrılabilmiştir.

Taşıt alımlarında ise, 15 ambulans, 25 minibüs ve 1'er adet station wagon ve binek taşıtın bağış yoluyla alımına imkân tanınmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; SHÇEK'in hizmet verdiği bir başka alan da sosyal yardımlar konusudur. Sosyal yardımlar, yoksulluk içerisinde olup temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdüremeyen kişi ve ailelere karşılık olarak sağlanan aynî ve nakdî yardımları kapsamaktadır. Bu yardımlar, en yüksek devlet memuru aylığının -ekgösterge dahil- yüzde 20'si olup, şu anda 73 350 000 Türk Lirasıdır.

Aylık sosyal yardım rakamlarının yüzde 100 artırılması için çalışmaktayız; çünkü, bugün itibariyle çocuk yuvalarımızda toplam kapasite 8 318 olduğu halde, 9 542 çocuğumuza...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akşit, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - ...yetiştirme yurtlarımızda ise toplam kapasite 8 886 olduğu halde, 10 500 gencimize yatılı kurum bakım hizmeti verilmektedir.

Tabiî, burada sıralayacağımız çok şey var; ancak, ben, sürenin kısıtlı olması sebebiyle ve benden sonraki Bakan arkadaşımın süresini almamak bakımından, değerli milletvekili arkadaşlarımızın değindiği, özellikle Sayın Okuducu'nun biraz da itham edici sözlerine cevap vererek konuşmama son vermek istiyorum.

Personel konusunda, tabiî ki, bazı atamalarımızda yanlışlıklar olabilir, isabetli kararlar alınamamış olabilir; ancak, spesifik olayları genellemek çok yanlıştır. Biliyorsunuz, bu tür atamalar yargı denetimine tabidir ve daha önceki dönemlerle kıyasladığımız takdirde de, yargıdan dönen çok fazla işlemimiz bulunmamaktadır.

Sonra, liyakat konusuna geldiğimiz zaman; Hükümet olduğumuz günden önce bu kurumun başında bir mühendis arkadaşımız vardı ve gelinen nokta ortadadır. Ben, tabiî, burada, Genel Müdürümüz hakkında söylenilen sözleri cevaplamadan da geçemeyeceğim Sayın Okuducu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Liyakati olmadığını iddia ettiniz. Ancak, ben size şunu söylemek istiyorum: Bakın, biz, öyle bir hükümetiz ki, liyakat sahibi olmadığını hissettiğimiz anda, zaten bu değişikliği kendimiz yapıyoruz. Bu, yaptığımız genel müdür değişikliğinin en önemli gerekçesidir. Şu andaki Genel Müdürümüzün, gerek yaptığı on yıllık Gölcük Belediye Başkanlığı gerekse daha önceki yirmibeş yıllık devlet deneyimi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında başladığı bürokrasi hayatı karşısında liyakati olmadığını söylemek, başarılı olamayacağını söylemek, bence, birazcık, iyi niyetten uzaktır. Sizin "ben, politik yaklaşımı, yandaşlığı anlıyorum" sözleriniz karşısında, ben anlamıyorum diye ifade edeceğim; çünkü, bu kurumlar, üzerinden siyaset yapılacak, üzerinden siyasî prim yapılacak kurumlar değildir. Ancak gönüllülükle, ancak gönül huzuruyla hizmet edilirse bir netice alınabilecek kurumlardır. Dolayısıyla, bu hususa da değinmeden geçemeyeceğim.

Ayrıca, neden kreşler kapatılıyor diye bir soru yöneltilmişti ki, kapatılan kreşler, ihtiyaç olmadığı için kapatılan kreşlerdir ve kurumun en fazla ihtiyacı olduğu yurt ve yuvaya dönüştürülmesi amacıyla bu yapılmaktadır. Dolayısıyla, ortada siyasî bir çalışma bulunmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Bu konuları da bu şekilde cevapladıktan sonra, ben, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve katkılarınız için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akşit.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.00

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.05

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Müzakerelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E)    DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Hükümet adına üçüncü söz, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, benden önce konuşan arkadaşlarım gibi, Musul'da şehit olan evlatlarımız için, kardeşlerimiz için Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütçesiyle ilgili görüşlerinizden, eleştirilerinizden, önerilerinizden dolayı da hepinize teşekkür etmek istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, yasal  bir çerçeve içerisinde faaliyet göstermek durumunda olan bir kurum; dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı, görevini, işlevini, elindeki mevcut yasaya göre yapmak durumunda. Bu görev de, herkesin anlayabileceği bir açıklıkla tanımlanmış durumdadır ve bu, ta başından beri böyledir; bir cumhuriyet kurumu olarak, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanı, başından beri, açık bir biçimde belirlenmiş durumdadır.

Üç alana inhisar ediyor: Bunlardan biri inanç alanıdır -eski dinî ifadeyle, itikat alanıdır- ikincisi ibadet alanıdır, üçüncüsü ahlak alanıdır. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu üç temel alanda faaliyet gösteren, toplumu aydınlatmaya çalışan, bu gayret içerisinde olan bir kurumdur.

Sayın milletvekilleri, bu alanların özü konusunda, cumhuriyet tarihimiz boyunca hiçbir ciddî tartışma olmamıştır; yani, ibadetin ne olduğu konusunda, itikadın ne olduğu konusunda, temel ahlak ilkelerinin ne olduğu konusunda, tereddüte mahal verecek, tereddüt uyandıracak hiçbir tartışma olmamıştır.  Niçin; çünkü, bunların ne olduğu bellidir. İnanç dediğimiz nedir; Allah'a inanmaktır. İnanç dediğimiz nedir; vahye inanmaktır, peygamberlere inanmaktır. İnanç dediğimiz nedir; ölümden sonra hayatın var olduğuna inanmaktır. İnsanlar bunlara inanıp inanmama hürriyetini kullanabilirler; ama, bunlar, İslamın değişmez ilkeleridir.

Şimdi, inancı tarif ederken, imanı tarif ederken, başka birsürü zenginlikle tarif edebilirsiniz, etmişiz de zaten. Yani, "iman nedir" sorusuna "tasdiktir" diye cevap verirsiniz; ama, "tasdik"e ilaveten "sevgi" olarak da tanımlayabilirsiniz. Aynı zamanda, "bu sevginin, bu inancın yapıp etme dünyamıza yansıması" şeklinde de tarif edebilirsiniz. Yine, aynı şekilde "ibadet" dediğimiz zaman bellidir. Hangi kitaba bakarsanız bakın, İngilizce, Fransızca, Almanca yazılmış İslama giriş kitabını, gidelim Bilkent Kütüphanesinden, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kütüphanesinden, ilahiyat fakültesi kütüphanesinden, İslam nedir, İslama giriş adlı bir kitabı alalım, orada İslamın ibadetler konusunda söylediği neyse, bu da evrenseldir. Bu da Pakistan'dan Türkiye'ye, Türkiye'den Mağrib'e, Fas'a değişen bir şey değil; ama, siz namaz denen o ibadet şeklini, o ibadeti fıkhî bir bakımdan da çerçeveleyebilirsiniz; doğrudur bu, tanımlarsınız; ama, ona tasavvufî bir yorum da getirebilirsiniz. Namazla ilgili, oruçla ilgili, hacla ilgili o kadar manevî, ruhanî, tasavvufî güzel yorumlar vardır ki, onlar da bu inancın bir zenginliği ve genişliğidir; ama, namaz vardır, oruç vardır, zekât vardır. Önemli olan, evvela, esasın kabul edilmesi ve sonra o esasla ilgili, her insanın iç dünyasının zenginliğine bağlı olarak birtakım yorumların yapılmasıdır. Yorumlar muhteliftir; ama, öz birdir, esas birdir. Dinle ilgili hangi türden konuşmayı ve tartışmayı öne sürüyorsak, bu ana çerçeveyi düşünmek ve ona göre konuşmak durumundayız.

Diyanet İşleri Başkanlığı, gerçekten, çok önemli bir hizmet yapan kurumdur ve gerçekten, bugün, bu hizmetin ne kadar önemli olduğunu sadece Türkiye değil, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri, bugün bu önemi çok daha iyi fark etmeye başladılar ve bu fark edişlerini de hem yazdıkları raporlarda hem de zaten karşılaştığımız her yerde sözlü olarak bize iletiyorlar.

Yurt içinde çok önemli bir hizmeti var. Sayın Yazıcıoğlu söyledi, 20 000 000 insana bir hafta içinde ulaşabiliyorsunuz; bir cuma günü 23 000 000 insana ulaşıyor. Eğer bunu iyi kullanabilirsek, camilerimiz, mescitlerimiz bir eğitim kurumu olduklarına göre aynı zamanda, onların eğitim fonksiyonunu, işlevini iyi kullanabilirsek, yani konuşmalarımızı, insana ilettiğimiz bilgileri çağdaş dinî bilgilerle... Çünkü, nihayet din dediğimiz hayatın içinde olup bittiğine göre, hayattaki her bilgi, yansımasını orada da buluyor; dolayısıyla, dinin özü değişmiyor; ama, dinle ilgili bilgilerde ve yorumlarda değişme var. Bunun en güzel örneği, mesela, kadın konusundadır. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı çok ciddi bir çalışma içinde, gerçekten, felsefe hocasıyım bu tabiri kullanmama izin veriniz, kadın epistemolojisini değiştiriyor. Kadın diye başlıyoruz, sonunda bir dizi cümleler söylüyoruz; ne dinde ne bilimde ne aslı var ne astarı var. Kadın-erkek eşitliğini eğer bilgi temeline oturtacaksak, o zaman bizim bu konudaki bilgilerimizin yanlışlarının atılması, sağlam bilgilerin, güvenilir bilgilerin elimizde olması lazım. Evvela, sağlam bilgi, yeni bilgi, taze düşünce üretmemiz lazım ki, kurumlarımız kanalıyla biz onu geniş halk kitlesine ve bugünün bağlamı içinde geniş insanlık kütlesine ulaştırmak gibi bir vazifeyi yerine getirebilelim.

İkincisi arkadaşlar, yine bu konuyu lütfen dikkate alarak çerçevemizi çizersek daha iyi olur: Elimizdeki yasa ki, onu da huzurunuza getireceğiz, arkadaşlar o konudaki eksikliğimizi işaret ettiler, huzurunuza getireceğiz ve ümit ediyorum, inşallah, hiç kimse bunun üzerinde, ama hiç kimse bunun üzerinde siyaset yapmaz, yapmamalıdır; bu hepimizin mukaddesatıdır, hepimizin görevidir ve ümit ediyorum Diyanet İşleri Başkanlığımız çok çağdaş bir yasal çerçeveye, şu anda delik deşik bir çerçeveyle idare ediyoruz çünkü, çok çağdaş bir yasaya yakında kavuşur; getireceğiz, her türlü hazırlığımız bitti; ama, şunu, mevcut yasamızdaki durumu size anlatmak istiyorum. Orada diyor ki: "Din görevlileri aynı zamanda cami ve mesacidin -yani mescitlerin... Tabir budur- tedviri, tanzimi ve tanzifiyle..." Temizliğinden tutunuz yönetimine, oradan başka şeylerine varıncaya kadar, Diyanet İşleri Başkanlığının sorumluluğu altındadır. Yani, ne yapacağımızı, zaten, yasal çerçeve bize sunuyor; yönetimde, biz, ne yapacağımızı, bu görevleri nerede yapacağımızı biliyoruz; ama bu görevi camide yapıyoruz diye, biz, halka, çıkıp, konferans vermiyor muyuz, seminer vermiyor muyuz, sempozyum yapmıyor muyuz; bunların hepsini yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz; ama, işin hukukî çerçevesine bakarak, ibadet konusunu ve itikat konusunu çok dikkatli bir biçimde formüle etmek zorundayız. Hiç kimse, kalkıp da... Burada bir arkadaşımız söyledi; bildiği varsa, hemen söylesin, hakkında soruşturma başlatalım. Hiç kimse hiç kimseye, bu ülkede "ben Müslümanım" dediği zaman "Müslüman değilsin deme" hakkına sahip değildir; Diyanette, hiç kimse, bunu yapamaz. (Alkışlar)

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Yapıyorlar, yapıyorlar... Yapanlar var...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Yapıyorsa, o, kendi şeyidir. Yani, her meslekte insan vardır; her meslekte yapan vardır. Siyasetçinin de iyisi kötüsü vardır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Müftü bizim yanımıza gelmiyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Efendim, gelmiyorsa, diyalog kurun...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Cevap vermediniz... Soruşturma açmadınız...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Sizin yanınıza gelmiyor diye soruşturma açamam ben. Diyalog kurun; önce, ilk inisiyatifi siz kullanın; tebessüm ederek gidin "hocam, merhaba, sizi ziyarete geldim; çayınızı içmeye geldim" deyin. Sizi kabul etmiyorsa, lütfen bana haber verin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi, arkadaşlar, yine, biz -tekrar ediyorum- hakikaten, şu anda, tarihinde belki olmadığı ölçüde bilim ile hizmeti bir araya getirdik. İlahiyat fakültelerimizle organik bir çalışma içindeyiz. Bakınız, Diyanet İşleri Başkanımız kendi alanında iyi yetişmiş bir bilim adamıdır; şu anda üç yardımcısı var; üçü de akademik kariyerli bilim adamıdır; çünkü, bilim olmadan hizmet olmaz. Bilimin rasyonelliğini yakalayamazsanız, hizmetin rasyonelliğini yakalamanız mümkün değildir. O bakımdan, biz, bilimle, fakültelerimizle, sadece ilahiyat değil, sosyal bilimler fakültelerimizle, psikoloji, sosyoloji, antropoloji çalışan arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz ve bu çalışmayı böyle devam ettirmek zorundayız; çünkü, din, hayatın her alanında etkisi olan bir güçtür ve bu gücün de, tabiî, bilgiyle gitmesi gerekiyor. O halde, bugün, ben, mesela, kadın konusunda, kadın psikolojisi konusunda konuşacaksam, eski bir kitaba bakarak konuşamam bunu; bugünün gelmiş, bize ulaşmış olan en son verilerine göre konuşmak zorundayım; o veriler yarın değişirse bilimsel olarak, o yeni değişikliğe kendimi uydurmak zorundayım.

O bakımdan, Diyanete desteğinizi biliyorum; iktidarıyla, muhalefetiyle biliyorum; bütçe görüşmelerinde, zaten, komisyonda da iki senedir, üç senedir, her defasında buna şahit oldum ve bundan dolayı da teşekkür ediyorum. Lütfen, ben, bütün titizliğimi -arkadaşlarımla- gösteriyorum. Tanrı şahidimdir; bir tek insanın atanmasında, naklinde siyasî bir mülahaza güdülmemiştir; güdülmüş diyen var ise, açıkçası, buyurun söylesin... Hayır, yapmayız bunu. Mukaddesatımız üzerinden siyaset yapmayız, yapmamalıyız, hiç kimseye faydası olmaz bunun, hiç kimseye faydası olmaz bunun. (Alkışlar) Gelip geçici olarak bugün faydası varmış gibi görünür; ama, yarın olmaz. Bizim mukaddeslerimiz, hepimizin mukaddesleridir.

Yurtdışıyla ilgili birkaç noktaya da temas edeyim.

Arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle ilgili, hepiniz biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığına çok önemli bir alan açıldı. Bakınız, birsürü rapor hazırlandı, Türkiye raporu hazırlandı; iki tanesini örnek vereyim.

Sayın Ahtisari'nin başkanlığında "Bir Başka Türkiye" Raporu; son derece önemli bir yazı, son derece önemli bir rapor. Ayrıca, kısaca "WRR" dedikleri, Hollanda Bilim Akademisinin, hükümete politika üretmede yardımcı olan Bilim Akademisinin uzunca bir "Türkiye Raporu" vardır; ayrıca, komisyon raporu var ve diğerleri.

O raporlara baktığınız zaman, dinin önemli ölçüde merkezî bir yerinin olduğunu görürsünüz. Ahtisari'nin raporunda deniliyor ki: "Bugün, Avrupa'da, kültür kavramı altında sürdürülmekte olan, yürütülmekte olan tartışmalar, aslında, İngilizce tabiriyle bir 'ufemizm'dir (euphemism), bir isim değiştirmedir; esasında, dini konuşuyor ve tartışıyorlar." Kültür kavramı altında din konuşuluyor, konuşulsun; ama, çok enteresan, bu din, aynı zamanda karar verici siyasî çevrelerde de konuşuluyor, tartışılıyor. O yüzden, din konusu, son derece önemlidir, son derece hayatîdir. Şimdi, biz, buna göre kendimizi hazırlamazsak... Çok şükür, belki bugün bir onbeş dakika Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili konuşma şerefine nail oldum; ben, birbuçuk senedir vaktimin yüzde 80'ini Avrupa Birliğinin bu boyutuna hasrettim; kültür boyutudur, tarih boyutudur, değerler boyutudur ve aynı zamanda inançla ilgili tartışmalardır.

Biliyorsunuz, komisyon raporunun üç büyük sütunu var; üçüncü ayağı, üçüncü sütunu, Türkiye ile Avrupa halkları arasında diyalog. Bu diyalog, elbette sadece din ve kültür değil; sanattır, musikimizdir, tiyatromuzdur, kültür adı altında toplayabileceğimiz her türlü faaliyetlerdir; ama, dinin orada çok önemli olduğunu da unutmamamız lazım.

Arkadaşlar, bu yüzden, en azından din konusunda... Tabiî, herkes aynı şeyi söyleyecek değil; orada da çoğulculuk var, orada da yorumlar farklı, onları da saygıyla dinlememiz lazım, onların üzerinde de durmamız lazım. Alevîlik çok konuşuldu. Diyanet "Alevîlik için ne yapabiliriz, yani Alevîlik konusunda hizmetimiz ne olabilir" sorusunu ciddî olarak kendisine çoktandır soruyor zaten; ama, lütfen, bundan getirip de bir inanç tanımı beklemeyin Diyanetten. Diyanet ne yapabilir; bugün üzerinde çalıştıkları büyük bir proje var: 20 Alevî ve Bektaşî kurucu şahsiyeti, temel şahsiyeti, temel kişiliği seçtiler ve Alevî bilim adamlarımızla birlikte, onların eserlerini, şahsiyetlerini, hizmetlerini kitaplaştırmak için ciddî bir çalışmaya girdiler. Zannediyorum, 8-10 çalışmaları da çok yakın bir tarihte, inşallah, su yüzüne çıkacak, hepimizin istifadesine sunulacak. Hepimizin istifadesine derken, evvela kendi yararımıza onu söyleyeyim. Önce, kendi din adamlarımızı, "din adamı" tabirini kullanmıyoruz, din görevlilerimizi, kendimizi, Alevîlik, Bektaşîlik ve öteki konularda, belki bugüne kadar eksik görüp de tamamlamak için imkân bulamadığımız konularda evvela kendimizi eğitmeyi bir görev biliyoruz. Alevîlik hakkında, Bektaşîlik hakkında konuşurken din görevlilerimiz hangi konuda konuştuğunu bilmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim, toparlayayım.

Hangi konuda konuştuğumuzu bilmemiz ve bunun sorumluluğunu duymamız lazım; ama, bu, sadece bizim için değil. Arkadaşlar, hakikaten, Türkiye'de, Alevîlik çok az biliniyor; Türkiye'de Sünnîlerimiz Alevîliği çok az biliyor; Türkiye'de Alevîlerimiz Sünnîliği çok az biliyor. Bu bilgi fıkdanını, bu bilgi yokluğunu gidermek mecburiyetindeyiz; bilgi olmadan hiçbir şey olmaz, bilgide korkma olmaz, çekinme olmaz. Bilelim, nasıl anlatıyor insanımız, kaynaklarımız nasıl anlatıyor; Bektaşîlik nedir, Hazreti Ali'ye nasıl bakıyoruz, ehlibeyte nasıl bakıyoruz; bunlar, zaten bizim değerlerimiz. Bu da, kavga konusu olamaz, olmamalıdır; siyasetin, hiç konusu olmamalıdır. (Alkışlar) Lütfen, uyarılarınızı eksik etmeyin; eğer, varsa bir hatamız, gelin, bunu söyleyin; eğer, siyasî mülahazayla bir atamamız olmuşsa, gelin, bunu bize söyleyin. Hatadan dönmek erdemdir deriz, erdemliliktir deriz, döneriz ve o hatamızı telafi ederiz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben söyledim hatanızı; ama, cevap bile vermediniz.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Efendim, evvela, bir defa, ne dedim ben; söyleme, bir çerçevedir dedim. Sayın milletvekilim, bu söylediğiniz -beni bağışlayın- evvela, burada konuşan bir bakan, orada, hemen, böyle bir girdiyle ortaya çıkan şeye cevap veremez; o zaman...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Mektup yazdım Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Mektup yazmışsanız, o mektuba cevap verilmiştir; eğer, yeniyse, bekleyin, verilir.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir sene oldu...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Çünkü, bugüne kadar, hiçbir milletvekilimizin bana sorduğu soru cevapsız kalmamıştır; ama, lütfen, yolda yürürken gördüğünüz her şeyi de bana yazmayın. Bazı arkadaşlarımız, bana, günde 4 mektup yazıyor; İstanbul'da falan adamı böyle gördüm, şalvarının şu tarafında eğrilik vardı... Ben ne yapayım canım, işimi gücümü bırakıp, şalvarla şeyle mi uğraşayım yani?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim o kadar bol zamanım yok...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Hayır, sizin için demiyorum; bunu, sizin için demiyorum, üzerinize alınmayın; ama, hiçbir arkadaşımın mektubu cevapsız kalmaz; bu, sadece siyasî ve hukukî bir zorunluluk değil; ama, aynı zamanda bir etik zorunluluktur. O soruya, biz, cevap veririz, o mektuba biz cevap yazarız.

Uzatmayayım, suiistimal etmeyeyim. Ben, tekrar, Sayın Yazıcıoğlu'nun söylediğini hatırlatıyorum; eleştiriye hazırız; ama, bu eleştirinin, mutlaka, sağlam, güvenilir bilgiye dayanması lazım. Küpe girmeden sirke olunmaz. Önce öğrenelim, bilelim, ne yapılıyor sağlam olsun ve sonra, onu eleştiri olarak, yapıcı, kılıcı bir eleştiri olarak bize iletin ki, biz de onu, varoluşumuz içinde anlamlandıralım ve değerlendirelim.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, aleyhinde olmak üzere, söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Irak'ta şehit olan emniyet mensuplarımıza, şoförlerimize rahmet diliyorum, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Ben bütçe konuşmamı iki bölümde yapacağım. Yarın 90 ıncı yılını anacağımız Sarıkamış şehitleriyle ilgili konuşacağım, daha sonra bütçeye geçeceğim.

Değerli arkadaşlar, 1914'te yani 90 yıl önce Enver Paşa komutasında, Osmanlı - Rus Savaşında 90 000 askerimiz Allahüekber Dağında ve Soğanlı Dağında donarak şehit oldu, kefensiz gömüldüler. Öncelikle bu şehitlere saygı ve rahmet sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu şehitlerimiz için, bir kurşun atmadan şehit oldu diyen bazı arkadaşlarımız var. Hayır, bu şehitlerimiz bir kurşun atmadan değil, Erzurum'da, Köprüköy'de, Bardız'da ve Sarıkamış'ta göğüs göğüse çarpışarak, zaferler kazanarak, ondan sonra yanlış bir taktikle Allahüekber Dağında ve Soğanlı Dağında yığılma sonucu şehit olmuşlardır. Yani oradaki çocuklarımız, evlatlarımız, şehitlerimiz savaşlar kazanarak, zaferler kazanarak, bu ülkenin topraklarını vatan yaparak şehit olmuşlardır. Bunları herkes böyle bilsin, bu yanılgıyı da böyle düzeltmiş olalım.

O dönem, Erzurum 9 uncu Kolordu 17 nci Tümen bu organizasyonu yapmıştır ve zaferle, başarıyla yapmıştır. Yine dikkatinizi çekiyorum, çok önemli, o dönem, Enver Paşanın komutanlığında Alman generallerin yönetiminde bir savaş olmuştur. Niye Alman generalleri; çünkü, Rusya, Avrupa'yı alıyordu, işgal ediyordu. 90 yıl sonra gelinen konuma bakın. Türkiye, o zaman, Rusya Avrupa tarafındaki askerlerini Türkiye'ye getirsin, Avrupa'yı işgal etmesin diye bu savaşı açtı, 90 000 şehit verdi, Avrupa'yı kurtardı. Bugün Avrupa'nın, bizim Avrupa Birliğine girmemizdeki el uzatmasına bakın, bir de bizim o günkü evlatlarımızın, Avrupa için orada donarak ölmesine bakın. Yani, Türkiye, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu, 90 000 şehit vererek Avrupa'yı kurtardı. Evet, bu tarihî bir gerçektir değerli arkadaşlar. Orada ölenler kimlerdi biliyor musunuz; Trakya'dan, Ege'den, Akdeniz'den, Karadeniz'den, Toroslar'dan, İç Anadolu'dan giden, tüm Türkiye'den giden evlatlarımız, 15 ile 32 yaş arasındaki çocuklarımız, ince giysilerle, ayağında çarıklarıyla, orada donarak öldüler, şehit oldular. Ama tarihe bakın, Enver Paşanın 3 çocuğu var; 2 kızı, 1 oğlu var. Oğlunun ismi Ali Enver. Ali Enver, yıllar sonra, Avustralya'da donarak öldü. Allah'ın hikmetine bakın, o da donarak öldü. Bu ibret sahnesini, tarihe ve zapta geçirmek için anlattım.

Pazar günü -yani ayın 25'inde- Erzurum'dan 60 tane cip, 30 tane otobüsle 9 uncu Kolordu Komutanlığından bir grup Allahüekber Dağlarına hareket edecek, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden oluşan bir grup da Kars'a gidecek, Kars'taki ilgililerle birleşip, Kars'tan gelecek ve Allahüekber Dağlarında şehitlerimizi anacağız; herkesi davet ediyorum.

90 ıncı yılında 90 000 şehidimizi anacak olan Genelkurmay Başkanlığımıza, Kara Kuvvetleri Komutanlığımıza, Kars, Ardahan, Iğdır Vakfına, Erzurum Vakfına, dünyaca ünlü kalp damar cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez'e ve arkadaşlarına huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, başta Erzurumlu, Karslı olmak üzere, o bölgenin ve Türkiye'nin milletvekillerini, Türkiye'nin şehitlerini anmak için herkesi Kars'a, Sarıkamış'a davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili konuşmama geliyorum. Burada, illere göre en çok bebek ölümlerini araştırdım. UNICEF'in araştırmasına göre, iller arasında en çok bebek ölümü Ardahan'da, yüzde 77; ikinci sırada yüzde 65'le Kars, üçüncü sırada yüzde 65'le Erzurum; Van, Siirt diye devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, 90 yıl önce insanlarımız soğuktan donarak şehit oldular. Bugün, yine, 21 inci Yüzyılda, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, çocuklarımız, bebeklerimiz orada donarak ölüyor ve bebek ölüm oranı da yüzde 77. Niçin ölüyorlar biliyor musunuz; hava şartlarından dolayı yollar kapalı olduğu için, şehre gidip gelme mümkün olmadığı için. Köylerde sağlık ocakları yok; varsa bile, terk edilmiş, doktor yok, ebe yok, hemşire yok. Ben, bu konuda sayısız soru önergesi verdim. Şimdi, sayın hükümetten, Sayın Bakandan istirham ediyorum, rica ediyorum: İklim şartlarından zor gidilen yerleri pilot bölge yapın ve o bölgelere doktor, hemşire, ebe gönderin; çocuklarımız ölmesin, onlar bizim geleceğimiz.

Değerli arkadaşlar, biz sınır bölgesindeyiz. Ermenistan güçleniyor; ama, devlet, o bölgeyi boşaltmak için elinden gelen ne varsa yapıyor. Ölümlerde birinciyiz, sağlıkta sonuncuyuz; göçte birinciyiz, eğitimde sonuncuyuz; yani, bu Ardahan'ın, bu Kars'ın, bu Doğu Anadolu'nun çektiği nedir bu cumhuriyet hükümetlerinden?! Böyle bir devlet olur mu? Böyle bir devleti yönetenler olur mu? Ama, tabiî ki, bu yük, AK Partiye de değil; geçmiş hükümetlerin büyük kabahati var; ama, rica ediyorum, AK Parti bunu telafi etsin.

Değerli arkadaşlar, bizim, halk ozanı Aşık Mürsel Sinan var; çok güzel bir dörtlük söylemiş, onu demeden geçmeyeceğim. Bu dörtlük göçle ilgili; çünkü, çok göç verdik, nüfusumuz çok azaldı. Diyor ki:

"Öğretmenim sürgün gitti,

Doktorum ilaçsız kaldı,

Hastamız kızakta öldü;

Ben köyümden göçer miydim?"

Bizim insanımız ölmese, doktorumuz ilaçsız kalmasa, eğitimimiz olsa, çocuklarımız üniversiteyi kazansa, ekonomimiz iyi olsa, niye göçelim?

Şimdi, gümrüklere geliyorum.

Ardahan'ın 2 tane gümrük kapısı var. Çıldır Kapısı kapalı -açık gözüküyor- Posof Kapısı da yarım yamalak çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, çok dikkat edin -Sayın Bakan buradaysa, lütfen, not alsın- bir ara, Posof-Türközü Gümrük Kapısından mazot ticareti yapıldı, hakikaten bölge kalkındı. Büyük şirketlerin, petrol şirketlerinin isteği üzerine, kapı kapatıldı, millet perişan oldu. Nereden baksanız, devlete 100 trilyona yakın borçları var. Halk perişan, icra kapıda. Her gün, Ardahanlıya, Karslıya, o bölgedeki insana icra gidiyor.

Şimdi, zenginlik... Petrol var orada kardeşim. Çiftçiye ucuz mazot dedik; verin oradan, sınır ticareti gelişsin, kalkınsın.

Hele, bir şey daha söyleyeceğim, aklınız duracak. Şimdi, Türkiye'ye yurt dışından gelen kamyonlar var, Türkiye'den mal almak isteyen kamyonlar var. Posof-Türközü Gümrük Kapısından geçtiği zaman, özel izin belgesi alacak. Özel izin belgesini Posof'tan veremiyoruz; Erzurum'a gidecek, alacak, tekrar Posof'a gelecek.

Sayın Bakan, bu öküzü tereğe çıkarmaktır. Bıçağı indirin, öküzü öyle kesin arkadaş. Yani, öküz tereğe çıkar mı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, adam, gelecek, Türkiye'den mal alacak, ihracat yapacağız, Türkiye para kazanacak, kalkınacak; bunu engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Sağ elle sol kulağı gösteriyoruz. Posof'ta işlem yapılamaz, Erzurum'da yap, gel kardeşim... Demin de dediğim gibi, bu, öküzü tereğe çıkarmaktır. Bıçak iner, öküz öyle kesilir kardeşim.

Lütfen, Sayın Bakandan rica ediyorum, bu işi düzeltsin, Posof-Türközü Gümrük Kapısında çalışma yapsın ve mazot ticaretini de serbest bıraksın.

Bakın, Türközü Köyünde Yılmaz Hançer. Kendisi ismini söylediği için burada söylüyorum. Bu yaz, Yılmaz Hançer bana ne dedi biliyor musunuz? Aynen onun tabiriyle söylüyorum: "Sayın milletvekilim, biz, burada sükût adamız. Devletimize karşı çıkmıyoruz, vatanımızı seviyoruz, bayrağımızı seviyoruz. Ben de Ahıska Türküyüm; ama, devlet de, benim sırtıma vurdukça vuruyor. Ben de, artık, ne yapayım, düşünüyorum; acaba, Güneydoğulular gibi silahı alıp dağa mı çıkayım, belki o zaman devlet bana yardım eder." Bunu Yılmaz Hançer söylüyor. Artık, millette bıçak kemiğe dayandı.

Sayın bakanlarım, rica ediyorum, bu konuda, Doğu Anadolu'da, sınır ticareti olan illerde... Bölgemiz zayıf, fakir. Türkiye'de, eğitimde sonuncuyuz, sağlıkta sonuncuyuz, göçte birinciyiz, ölümlerde birinciyiz. Yahu, Allah rızası için, elinizi vicdanınıza koyun biraz da. Yani, pilot bölge yapın, bu bölgeyi kalkındırın. Nasıl kalkındırılır; işte, söylüyorum: Sınır ticareti yaptırın. Hiç olmazsa, sınır illeri faydalanacak şekilde, az da olsa mazot getirilmesine müsaade edin, günde 500 litreye, 1 000 litreye müsaade edin, bölge kalkınsın, Doğu Anadolu kalkınsın. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri kalkınmadan Türkiye'yi kalkındırmak mümkün değil değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, doğu ve güneydoğunun pilot bölge olması lazım.

Hele hayvancılık... Şimdi, duyuyorsa Tarım ve Köyişleri Bakanı, lütfen not alsın. Geçen ay...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, 1 dakika daha eksüre veriyorum.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - ...kaçak hayvan giren illere, 45 000 tane hayvan küpesi gitti, daha önce 200 000 tane gitti. Bu iddiadır; ben buradan iddia ediyorum, duyumlarımı söylüyorum. Sayın Bakan gelsin, desin ki "hayır, kardeşim biz 245 000 küpe göndermedik güneydoğu, kaçak hayvan giren bölgelere." Bu bölgelere küpe gönderiyorlar, kaçak hayvanlara küpe takıyorlar, hayvan üçte 1 fiyatına satılıyor; yerli üretim bitiyor, çiftçi bitiyor, köylü bitiyor. Zaten zor şartlarda yaşıyorlar insanlar, can çekişiyorlar!

Dün, Erzurumlu 15 muhtar gelmiş; "senden rica ediyoruz, hiç olmazsa çık, bu derdimizi söyle" diyorlar. Sayın Bakanım, sizden istirham ediyorum, kurbanlar, hayvan merkezi olan Erzurum'da kesilsin. Diyanet Vakfı, kurbanlarını, hayvan merkezi olan Erzurum'da keserse, Ardahan da, Kars da, Ağrı da, her yer faydalanır; ama, Erzurum'un dışına taşarsa, o zaman bunun altında art niyet aranır.

Bu nedenle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bir teşekkür edip ineceğim Sayın Başkanım.

Bu nedenle değerli arkadaşlarım, ülke bizim, devlet bizim, bayrak bizim, millet bizim; hep beraber, bir bütün olarak, muhalefetiyle iktidarıyla...

BAŞKAN - Teşekkür eder misiniz Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - ... sorunları da birlikte, uzlaşarak çözüp, ülkemize yararlı olalım.

2005 bütçesinin milletimize ve devletimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma süresi 10 dakikadır.

Sayın Ercenk, buyurun.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sorumu Sayın Bakan Akşit'e yöneltiyorum Sayın Başkanım.

Efendim, 22 Ocak 2004 tarihinde, İnsan Hakları Komisyonundan oluşan bir heyet Saray Rehabilitasyon Merkezinde incelemelerde bulunmuş. Bu heyetin içinde bizim Aydın Milletvekilimiz Sayın Özlem Çerçioğlu da vardı. İnceleme sırasında, 12-13 yaşlarındaki gençlerin, özürlü çocukların boş odalarda kilitli olduklarını tespit etmişler ve bu odalarda, kendilerinin tespitine göre -basın açıklaması da yapmışlar arkadaşlarımız- bu çocukların psikolojik işkence altında oldukları tespit edilmiş ve ayrıca, meczup muamelesi yapıldığı konusunda tespitler yapılmış.

Şimdi, Sayın Bakanım, bu anlayış ve bu uygulama, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu felsefesine uygun bir davranış mıdır ve bu uygulamayı personel yetersizliğine bağlamak doğru mudur? Ayrıca, bu tarihten itibaren, bugüne kadar, bu merkezde, Saray Rehabilitasyon Merkezinde çocuklarımızın yaşam koşullarının düzeltilmesiyle ilgili herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Sayın Coşkunoğlu?.. Yok.

Sayın Türkmen, buyurun.

Yalnız, özür dilerim; Sayın Türkmen, sizden sonra 20 arkadaşımız sırada bekliyor; soruları net olarak sorarsanız diğer arkadaşlarımıza da sıra gelir.

Buyurun.

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Ben, Sayın Bakan Güldal Hanımın cevap vermesi dileğiyle bir soru soracağım.

1988 yılında çıkan 3413 sayılı Yasayla tüm devlet kadrolarının binde 1'i, kendi aralarında imtihan yapmak kaydıyla, yetiştirme yurdunda kalan çocuklar işe yerleştiriliyordu. Bu, her sene 2 000 öğrencinin işe yerleşmesi demektir. Sizin iktidarınız döneminde, birinci sene 900, bu sene de 450 kişi ancak işe yerleştirildi. Neden bu yasayı uygulayarak bu fakir fukara çocukları, devleti ana-baba gören çocukları işe yerleştiremiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

Sayın Bulut, buyurun.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sorum, Diyanetten sorumlu Bakan Sayın Mehmet Aydın Beye.

Mehmet Bey, gerçekten, iyi bir bilim adamımız; güzel de konuşur. Din Felsefesi kitabı da 20'ye yakın baskı yapmış bir kaynak kitap; ancak, Diyanet İşleri Başkanlığını, kalite ve kantite olarak devraldığı durum neydi, bugün kalite ve kantite olarak ne hale, hangi aşamaya getirmiştir?

Kadro açığımız ne kadar? Bu açığı tamamlamak üzere ne gibi çalışmalar yapıyor veya ne zaman bu açık tamamlanacak? Çünkü, seçim bölgelerimizde mahallelere, köylere gittiğimizde sürekli kadro açığından bahsedip imam istediklerini, müezzin istediklerini ifade etmektedirler. Buradaki konuşmalarında da...

BAŞKAN - Sayın Bulut, sorunuzu sorar mısınız.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - ..."inanç, ibadet, ahlak konusu, Diyanetin konusu" dedi ve bu konuda da cumhuriyet tarihî boyunca hiçbir problem olmadığını ifade etti. Türkiye'de bir örtünme konusu var. Bu örtünme meselesi, bu üç konunun, daha doğrusu Diyanetin konusu dışında mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Özcan, buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakandan şunları öğrenmek istiyorum: Önceki dönemlerde sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar yatılı bölge okullarına gönderiliyordu. Bu uygulama devam ediyor mu? 2003 ve 2004 yıllarında kaç çocuk ilköğretim bölge okullarına gönderilmiştir?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkanım, Devlet Bakanımıza bir soru yöneltiyorum.

Elimde, 31.12.2004 tarihinde hutbe olarak okutulmak üzere, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanı bir arkadaşın bir yazısı var; gazetelere de yansıdı. Yalnızca bir iki cümlesini okuyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sizden sonra 15 sayın milletvekilimiz soru sormak için sıra bekliyor; lütfen, soru sorar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Peki.

"Bu yılbaşı eğlenceleri kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. İçki..." Devam ediyor ve "...millî ve dinî değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir" diyor. Yılbaşı için bu genelge çıkıyor. Ben merak ediyorum. 2 Temmuz 1993'te 37 kişi Sivas'ta yakıldı; Diyanet İşleri bu konuda bir cümle açıklama yaptı mı diye soruyorum.

Hemen ikinci soruma geçiyorum: Personel ihtiyacı olduğunu söylüyor Sayın Bakan. Benim elimde yazılı soru önergelerine verilmiş bir cevapta, işte "Diyanet İşlerinden başka bakanlıklara giden 909" demiş kendisi; yalnız Millî Eğitim Bakanlığına giden 735 kişi var. Gerçekten gereksinimi varsa, Diyanet İşleri Başkanlığından bunca kişinin başka bakanlıklara olur verilmesi nedendir?

Başka sorularım da vardı; ama, süreyi arkadaşlarımıza bırakmak için kesiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Gülçiçek, buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakanım Mehmet Aydın'a iki sorum olacak.

Sayın Bakanım, 29 Kasımda, bir gazetemizde, gizli Anayasada en kritik madde olarak, Alevilik ve mezhepler tehlikeli olarak görülmektedir. Bunu basından öğreniyoruz.

Yine, basınımızda ifade ediliyor ki, patrikhane tehdit olmaktan çıkmıştır; Dışişleri Bakanımız, Millî Güvenlik Kuruluna yazdığı bir yazıda, ruhban okulunun tehdit olarak görülmesine son verilmesini öneren bir mektup göndermiştir. Yani, ne oldu da bu tehdit olmaktan çıktı? Bu birincisi.

İkincisi: Mezhepler içinde Aleviliğe, Alevi yurttaşlarımıza bu haksızlığı, bu zan altında kalmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda yanıtınızı bekliyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.

Sayın Kılıç?.. Yok.

Sayın Güyüldar?.. Yok.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sorum Sayın Kürşad Tüzmen Bakanıma olacak.

Soruyorum. Efendim, otomotiv sektöründe ciddî pay sahibi olan bir üretici firmayla ilgili olarak, ithal ettiği yedek parçaları Türk Standartları onayı olmadan gümrükten geçirdiği, bu olayla ilgili 20 000 adet ithalat belgesinin incelenmesinin savsaklandığı ve sürüncemede bırakıldığı yolunda kamuoyuna yansıyan bilgi ve suçlamalar söz konusu. Bu iddialar, tarafımdan, 5 ayrı soru önergesine konu yapıldı. Bu önergelerin ayrıntılarına girmeyeceğim, sadece bir konuyla sınırlı olarak sorumu yönelteceğim.

Bu kaçakçılığı, olayın seyrini ve teknik boyutlarını bilen bir kişinin ihbarı üzerine, çıkan bu olay üzerine, ihbar üzerine soruşturma başlatıldığını biliyoruz. Bu gelişme üzerine, ihbarı yapan ve olayın ortaya çıkmasına yol açan bu kişinin can güvenliğinin korunamadığı ve hayatının tehlikede olduğu yolundaki bilgilerin doğru olup olmadığını sordum. Bu kişiye, 4926 sayılı Yasanın 16 ncı maddesindeki hükme rağmen, neden yeni kimlik verilmediğini sormuştum.

İlginçtir, sanki bu sorular sorulmamış gibi, Sayın Bakan, 12 Kasım 2004 tarihli cevabında, bir taraftan "isminin saklı tutulmasını isteyen muhbir" demiş, devamında ise bu kişinin ismini açıklamıştır. Sayın Bakanın özel bir kasıtla bu açıklamayı yaptığını elbette iddia etmiyorum.

Bu açıklamalar ışığında sorumu soruyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Kart, süre tamamlanmıştır; sorunuzu sorar mısınız...

ATİLLA KART (Konya) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Soruyu soruyorum: İhbarı yapan ve olayın ortaya çıkmasına yol açan kişinin can güvenliğinin sağlanması yolunda ne gibi tedbirler alınmıştır? Adı geçenin aile bireylerinin can güvenliği teminat altında mıdır? Bu kişiye, ilgili mevzuat gereğince başvuruda bulunmasına rağmen neden yeni kimlik verilmemiştir, verilmekten kaçınılmaktadır? Sayın Bakan, adı geçen kişinin kimlik bilgilerini kasten açıklamayacağına göre, bu açıklamayı hangi gerekçeyle yapmıştır? Bu konuda kendisine bilgi veren ve bu kişinin kimlik bilgilerini kamuoyuna açıklayan, bu bilgilerin sızdırılmasına yol açan ilgili bürokratlar hakkında yasal ve idarî süreç başlatılmış mıdır? Bu konudaki gelişmeler nedir Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Buyurun Sayın Tüzmen.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Şimdi, 3'er dakika veya 3,5-4 dakika olarak cevap vereceğiz. Onun için, ben, bu soruya, Sayın Kart'ın sorusuna cevap vereyim.

Şimdi, defalarca, tabiî, yazışmalar yapıldı; ama, biz, en son gönderdiğimiz yazıda, özellikle bu firma hakkında ihbarda bulunan kişiye ilişkin soru önergesinde, bir nüshasını kendisine zaten gönderdik, cevabımızı da gönderdik.

Şimdi, burada, söz konusu şahsın sürekli takip edildiği, taciz edildiği konusunda Bakanlığa, Gümrük Müsteşarlığına herhangi bir bilgi ve belge gelmedi açık söylemek gerekirse. Söz konusu kişinin, yeni kimlik ve pasaport verilmesi yönünde de herhangi bir talebi yok. Yani, burada, ihbarda bulunan kişi/kişilerin kimlik bilgilerini belli etmeye yarayan bilgi ve belgelerin basına ve kamuoyuna sızdırılması söz konusu olmadığı gibi, yalnızca, siz Sayın Milletvekiline, ilgi A'da, daha önce göndermiş olduğunuz bu yazılarla ilgili olarak, (7/3872) esas numaralı yazılı soru önergesine istinaden Meclis Başkanlığına bilgi verildi ve bu bilgi sadece size verildi. Yalnızca, incelemesi ve soruşturması devam eden olayla ve iddialarla ilgili olarak, burada sadece sizin bilgilenmeniz amaçlandı; basının ve kamuoyunun bilgilenmesi yönünde herhangi bir amaç güdülmedi.

Diğer taraftan, yine aynı şekilde, bu firmayla ilgili denetim ve diğer iddialarla ilgili görev yapmayan kamu personeline ilişkin bir önerge daha göndermiştiniz, hatırlarsanız ona da cevap vermiştik ve Gümrük Müsteşarlığı denetim elemanlarınca bu iş etraflıca soruşturuluyor. Soruşturma şu anda devam ediyor. Yani, üretici firmanın birtakım kamu görevlileri tarafından himaye edilmesi de hiçbir zaman söz konusu değil. Ayrıca, bu şahsın da herhangi bir şekilde kimlik, pasaport verilmesi veya taciz edildiği yolunda herhangi bir bilgi de bizim tarafımıza ulaşmadı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Akşit.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Ben de, öncelikle Saray Rehabilitasyon Merkezindeki olayla başlamak istiyorum.

Bu olay, spesifik bir olaydır ve tamamen orada çalışan bir personelin basını bilgilendirmesi ve bu işin organize edilmesiyle duyum alınmıştır. Sizlerin de bildiği gibi, buradaki çocuklar özürlü çocuklardır ve çoğu zihinsel özürlüdür. Bunlardan üç kızın kurumdan kaçma gayretleri karşısında, güvenliklerini sağlamak adına, oradaki yöneticinin bunları bir odaya koymasıyla gerçekleşmiştir. Bunun üzerine de soruşturma başlatılmıştır. Tasvip edilebilecek bir olay tabiî ki değildir; ancak, basına yansıtılış şekli ve oraya giden basın mensuplarının ve milletvekillerinin bunu sunuş şekli, sanki bir işkence olarak lanse edilmiştir ki, böyle bir şey yoktur. Soruşturma neticesinde de bu noktaya varılmıştır.

Yine bir başka konu -Sayın Türkmen'in sorusuydu- 3413 sayılı Yasa gereği, bizim yurtlardan yetişen çocuklara ilişkin işe yerleştirmenin neden az olduğuyla ilgiliydi. Haklı Sayın Türkmen; çünkü, biz de istiyoruz ki, buradan çıkan çocuklarımız daha fazla iş sahibi olsun; ancak, bunun en önemli nedeni, kamuya personel alımında son yıllarda azalma olmasıdır; bundan kaynaklanmaktadır. Ancak, 2005 yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla, bu sorun kısmen aşılabilecektir; çünkü, bu çocuklar, kamuya ayrılan 48 000 kadronun dışında tutulmuşlardır ve Maliye Bakanlığından bizim bu konuda bir talebimiz vardı, bunun karşılığında bu düzenleme yapılmıştır. İnanıyorum ki, bu önümüzdeki dönemde bu sayı biraz daha artacaktır.

Yine, Sayın Osman Özcan'ın sorusu, bu ilköğretim okullarına, yani, YBO'lara yerleştirilen çocuk sayısı hakkındaydı. 2004 yılında, yuvalardan 42, yetiştirme yurtlarından da 651 çocuk, yani, toplam 693 çocuk YBO'lara yerleştirilmiştir. Bu konudaki bilgiyi de arz etmek istiyorum.

Ayrıca, sokak çocuklarıyla ilgili bir soru oldu zannediyorum. Bu sokak çocuklarına ilişkin olarak da, bizim 42 çocuk ve gençlik merkezimizde, çocuk ve gençlerin rehabilitasyonu, okula yönlendirilmeleri, aileye kazandırılmaları ve işe yerleştirilmeleri konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Bugüne kadar 40 205 çocuğa ulaşılmıştır ve son iki yılda ise, 42 çocuk ve gençlik merkezimizde 16 333 çocuğumuza ulaşılmış; bunlardan 5 569'u ailelerinin yanına döndürülmüş, 1 767'si okula başlatılmış, 334'ü işe yerleştirilmiş, 3 822'si ise aynî, nakdî yardımla desteklenmiştir.

Ayrıca, sokak çocukları konusunda, bildiğiniz gibi, Meclisimizde oluşturulan bir komisyon vardır ve ayrıca, hükümet olarak da, bakanlıklardan oluşan beşli bir komisyon oluşturulmuştur. Bizim Bakanlığımız başkanlığında, Millî Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığıyla birlikte, koordineli bir çalışma yapılmaktadır ve işin gerek sağlık, eğitim boyutu gerek İçişleri Bakanlığı açısından güvenlik ve Adalet Bakanlığı açısından yasal düzenlemeler boyutu ve tabiî ki, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı olduğu Bakanlık olarak bizim koordinasyonumuzda, sokak çocuklarıyla mücadele ve bu çocukların sokaktan korunması -çünkü, olay iki boyutludur, hem toplumun korunması- hem çocukların korunması yönünde çalışmalar yapılmaktadır ve etkin neticelere ulaşacağımıza inanıyorum.

Ben, çok daha fazla vaktinizi almamak nedeniyle, saygılar sunuyorum; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Aydın.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Efendim, ben de saygılarımı sunuyorum.

İlk soru: Nasıl bir Diyanet devraldınız kalite ve kantite yönünden ve bugün ne duruma geldi? Tabiî, bu soruya, kendimle çelişkiye düşerek cevap vermek istemem. Yani, bu konuda, elimizde yeteri kadar güvenilir bilgi yok. Zannediyorum, güvenilir bilgi temin etmek o kadar kolay da değil. Yani, Diyanetin yakın tarihini kalite itibariyle ölçmek son derece zor. Kantite kolay da, ne kadar insan, ne kadar personel var; ama, kalitesi itibariyle bir ölçü ortaya koymak kolay değil; ama, konuşmamda da söyledim, elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.

Diyanet İşleri Başkanlığında kalite demek, bilgi ve hizmet demektir, bilgiye göre hizmet demektir. Ona göre eğitim öğretim faaliyetlerimiz var, eğitim kurumlarımız var. Bunların bir kısmını akademik düzeye çıkarmak üzereyiz, hatta, bir kısmının adı eğitim merkezi olarak kaldı; ama, içi, niteliği akademik bir hüviyete kavuştu. Artık, Avrupa'ya, Avrupa'nın sorunlarını, Avrupa'daki hizmetin çerçevesini düşünerek insan yetiştirmeye başladık. Devam edegelen gelen iyi şeyler vardı; biz bunu daha iyiye, daha güzele götürmeye çalışıyoruz.

Açık ne zaman kapanacak? Açığın bir kısmı, Sayın Maliye Bakanının göstereceği teveccühle kapanacak; çünkü, şu anda, boş olan, 13 712 caminin kadrosu var; ama, bütçe imkânlarından dolayı atama yapamıyoruz; dolayısıyla, görevli yok. Ayrıca, kadrosu olmayan cami sayısı da aşağı yukarı 10 000 civarında, 9 800 küsur, toplam 23 542 ihtiyaç görünüyor. Bu ihtiyacın bir kısmının giderilmesi, en azından, camilere kadro verip de, hiç değilse onun Diyanetle bağlantısını sağlamak, ama, bütçe imkânı elverdiği zaman oraya atama yapmak, bence, aslında, bizim, birbuçuk sene önce huzurunuza getirdiğimiz ve geniş tartışmalara sebep olan konuydu. O konuda içimde bir burukluğun olduğunu, bir incinmenin olduğunu da ifade etmek istiyorum; çünkü, maksat, kadro sayısını şişirmek veya artırmak değil, ortada ihtiyaç varsa, bu ihtiyacı devlet kurumları, Diyanetin dışındaki devlet kurumları da tespit ve tayin etmişse, bu bilgiyi ve bu ihtiyacı sizin huzurunuza çıkarmaktı; ama, orada yanlış anlaşıldık, orada, yine, siyaset, zannediyorum, önplanda uğradı ve hâlâ Mecliste bekliyor. El ele verin lütfen muhalefet ile iktidar, milletvekillerimiz el ele versinler, yukarıda bekleyen o kadro talebi aşağıya gelsin; gelse de zaten şu anda -o gün de söyledik- atama imkânımız bütçe sıkıntılarından dolayı yoktur; ama, hiç değilse bu camilerimizin, vatandaşımız bilsin ki, onun kadroları vardır, kadrosu vardır.

Diğer bir konu örtünme konusuydu. Örtünme konusu, zaten, Diyanet İşleri Başkanlığına her fırsat düştüğünde, kendisine her soru sorulduğunda, bunun din içi bir mesele olduğunu, bunun dinde yerinin olduğunu zaten söylemiştir. 1980'lerde -tam tarihini hatırlamıyorum, arkadaşlar da hatırlamıyorlar- fetva niteliğinde, bunun dinî niteliğini ifade eden bir fetva niteliğinde bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma hâlâ Diyanetin uygulaması içindedir; yani, sorulduğu zaman uygulaması içindedir. Dolayısıyla "o konunun dinle ilgisi yoktur" şeklindeki herhangi bir şeyi Diyanet bugüne kadar söylememiştir, söylemez de zaten.

Hutbe konusu; konuşmamda da söyledim, bazı sosyal konulara da temas etmek durumu ortaya çıkıyor. Benim elimde, hutbeyi açıkçası kendim görmedim; ama, basındaki yansımalarını ben de biliyorum, Diyanet İşleri Bakanlığı onunla ilgili olarak bir açıklama yapmış, evvela basın açıklaması yapmış. Bu basın açıklamasında hutbelerin nasıl hazırlandığını söylüyor; bir komisyon tarafından hazırlanıyor ve bunlara Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından son şekil veriliyor. Diyanetin başka kurumlarının, birimlerinin müdahale hakkı yoktur. Yasa gereği, son sözü Din İşleri Yüksek Kurulu söyler ve Din İşleri Yüksek Kurulu bağımsız bir kuruldur.

Aynı zamanda, burada yine ifade edilen -onu tekrar etmek durumundayız- şudur: Yılbaşı, geçen sene Başkanlığımıza yapılan ve web sayfamızda da bulunan açıklamada da ifade edildiği gibi, değişik kültürleri bir araya getiren, evrensel nitelikte bir olgudur. Her ülkenin, kendine özgü eğlence biçimiyle bunu kutlaması doğaldır. Eğlence ve kutlamanın bizzat kendisi olumlu veya olumsuz bir değer taşımadığı için, hutbede eğlence olgusuna değil, bu olguyla ilgili uygulamada görülen bazı yanlışlıklara işaret edilmiş; israf, vesaire gibi dinimizin uygun görmediği davranışlarla yılbaşı kutlamasının, davranışlarla birlikte böyle bir kutlamanın yapılmaması gerektiği üzerinde durulmuştur. Yani, arkadaşlar, tekrar ediyorum: Diyanete ne zaman sorarsanız sorun, dindeki helaller helaldir, dindeki haramlar haramdır; bu, size, aynıyla, her zaman, kıyamete kadar böyle bildirilir. Dinin özü, özelliği de zaten budur.

Nakil meselesine gelince, Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum; çünkü, bu da çok yanlış anlaşılan bir konu. Diyanet İşleri Başkanlığı, tam rakam vermeyeyim, zannediyorum on onbir sene dışarıya hiçbir nakil imkânı bulamadı. Sebepleri malumdur, onun üzerinde durmayayım, onu açmayayım; ama, insanlar, anayasal haklarını kullanamaz oldular. Normal olarak müracaat ediyor, nakil için ciddî gerekçeleri var, nakil için mahkeme kararı var; ama, bu kararlar uygulanmamıştır, Diyanet İşlerinden aman ha başka bir kuruma kimse gitmesin diye. Sebeplerini anlatmama gerek yok; çünkü, sorunun cevabı, sebebi hepimizce malum.

Ben geldiğim zaman, beklemekte olan  mahkeme kararları vardı. 30 hanelik bir köyümüzde, 30 yaşındaki bir delikanlı veteriner fakültesini bitirmiş, iktisat fakültesini bitirenler var, işletme fakültesini bitirenler var, başka fakülteleri bitirenler var ve bunlar, kendilerine göre yeni bir işe müracaat etmişler, kabul edilmiş.

BAŞKAN- Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir)- Bu cümleyi bitireyim o zaman; bunun süreye girdiğini düşünmediğim için...

O yönüyle de, bu, hukukun uygulanması gereği olarak, bu dediğimiz arkadaşların nakline müsaade edilmiştir. Elimden gelse, adil davranmak durumunda kalmasaydım, Diyanetten bir tek kişinin ayrılmasını istemezdim.

Öbür sorulara yazılı cevap vereceğiz, gerekirse.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Gümrük Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                             Açıklama                         YTL         

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                198.781.770

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                135.180

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                2.931.050

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                 TOPLAM                                201.848.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gümrük Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                  Lira         

- Genel Ödenek Toplamı    : 137 190 305 750 000

- Toplam Harcama                 : 122 935 609 750 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 15 004 706 700 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  2 139 958 500 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek :  1 389 947 800 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                       Açıklama                                                       YTL    

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                14 662 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                335 918 460

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                 Açıklama                                                                     YTL    

02                              Vergi Dışı Gelirler                              99 989 697

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                              Sermaye Gelirleri                              10 303

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                              Alınan Bağış ve Yardımlar                              250 580 460

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                Lira         

- Genel Ödenek Toplamı    : 262 775 289 900 000

- Toplam Harcama                 : 240 279 050 550 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 18 459 475 150 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :     955 086 600 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek :  4 991 850 800 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                      Lira         

- Bütçe tahmini                   : 229 993 000 000 000

- Yılı tahsilatı  : 228 311 856 800 000

BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Bölümleri okutuyorum:

07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                  Açıklama                                                    YTL    

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                16.999.073

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                679.423

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                215.607

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                1.107.857.897

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                289.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 873 106 500 000 000

- Toplam Harcama                 : 862 010 233 100 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 13 172 330 200 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  2 076 063 300 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Gümrük Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, ikinci ve üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bugünkü programlarda yer alan bütçelerin görüşmeleri tamamlanmıştır. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık 2004 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.12