BIM 2 6 2004-12-25T10:04:00Z 2004-12-25T10:04:00Z 83 55768 317878 TBMM 2648 635 390376 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 66       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

26 ncı Birleşim

3 Aralık 2004 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın, Türkiye'de tarımın içinde bulunduğu sorunlar ile çiftçi ve köylülerin karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorluklara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya Mevlana kültür ve turizm kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Fakültesinin içinde bulunduğu sorunlar ile Üniversitenin kadro kanununun çıkarılamamasının çalışanlar üzerinde yarattığı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 63 milletvekilinin, İMKB'nin 8 yıllık kesintisiz eğitimi desteklemek amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen okul inşaat ihalelerinde usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)

V . - SÖYLEVLER

1. - Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles'in, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığı ile Türkiye'nin Avrupa ve bölge için önemine ilişkin Genel Kurula hitaben konuşması

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa-Akçakale Gümrük Kapısının birinci sınıf olabilmesi için yapılacak çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/3812)

2. - Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, bir İngilizce ders kitabında yer alan Atatürk hakkındaki ifadeye ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3821)

3. - Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta İlindeki öğretmen açığına ve yapılacak atamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3824)

4. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki Uludağ İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3860)

5. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Bakanlığa bağlı sağlık eğitim merkezlerinin Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3861)

6. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, zorunlu yer değiştirmeye tâbi tutulan kamu personeli ile ilgili uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3863)

7. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Özel İletişim Vergisinin yaygınlaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3931)

8. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa’ya bağlı bazı köylerin yol ve içmesuyu sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4007)

9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, anaokulu öğretmenlerinin çalışma koşullarına ve özlük haklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4025)

10. - Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Osmaniye İl Millî Eğitim Müdürü hakkında idarî bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4026)

11. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, felsefe grubu öğretmenliği atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4027)

12. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sığır yetiştiricilerine ödenek teşvik primine,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, kestane ve kestaneşekeri üreticilerinin sorunlarına,

- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, İnanlı Tarım İşletmesinin kiralamasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4029, 4030, 4031)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, tarımda kullanılan kimyasal gübreye,

- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, genetiği bozulmuş tarım ürünlerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4059, 4060)

14. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır İlköğretim Okulu binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4088)

15. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, sığır yetiştiricilerine yapılan teşviklere,

- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, pancar üreticilerinin bazı bölgelerde karşılaştığı aşırı verim ve kota sorununa,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4093, 4094)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar, Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle, özürlülerin sorunlarına,

Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, organ bağışının önemi ile bağışın daha da yaygın hale getirilmesi için alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptı.

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, yurda kaçak akaryakıt sokulmasının ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Ali Babacan cevap verdi.

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün (3/389) (S. Sayısı: 571, ),

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün (3/390, 3/403, 3/405) (S. Sayısı: 572, 573, 575)

Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın (3/404) (S. Sayısı: 574)

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Avrupa Birliği Komisyonu raporu ışığında Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili olarak alınacak karardan önce Türkiye'nin izleyeceği tutum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 107 nci sırasında yer alan 687 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 5 inci sırasında yer alan 632 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 31 inci sırasında yer alan 676 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 72 nci sırasında yer alan 681 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 74 üncü sırasında yer alan 685 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 108 inci sırasında yer alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 109 uncu sırasında yer alan 696 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 2.12.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının 48 saat geçmeden, 9 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun 3.12.2004 Cuma günü 14.00-23.00 saatleri arasında, 4.12.2004 Cumartesi günü de saat 12.00'de toplanarak 698 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

9 uncu sırasına alınan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

2 nci sırasına alınan, Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/927) (S.Sayısı: 687),

3 üncü sırasına alınan, Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/557) (S. Sayısı: 632),

Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben;

4 üncü sırasına alınan, Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu ile 491 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/895) (S.Sayısı: 676) Kanun Tasarısı ile,

5 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Lüksemburg Büyük Dükalığı Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün (1/914) (S. Sayısı: 681),

6 ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın (1/884) (S.Sayısı: 685),

7 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslamî Geçiş Devleti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının (1/864) (S. Sayısı: 695),

8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hırvatistan Cumhuriyeti El Sanatları ve KOBİ Bakanlığı Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının (1/877) (S. Sayısı: 696),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini takiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;

Kabul edilip, kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, 3 Aralık 2004 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.35'te son verildi.

                       

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Çanakkale

Kırklareli

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Harun Tüfekci

 

 

Konya

 

 

Kâtip Üye

 

 


No: 35

II. - GELEN KÂĞITLAR

3 Aralık 2004 Cuma

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, çocuk sağlığı ve annelik eğitimi konusundaki çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1347) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

2. - Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, Ücret Garanti Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1348) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

3. - Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bozüyük-Bilecik-Sakarya karayolu için sağlanan dış kaynaklı krediye ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1349) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

4. - Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Giresun İl Müdürlüğünün ödenek ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1350) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Eşref ERDEM'in, görevden alınan ve yeni atanan üst düzey  yöneticiler ile TEDAŞ'a ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4211) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

2. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Lara-Kundu Turizm Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4212) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'nin, AB vize negatif listesine uygun olarak bazı ülkelere vize uygulamasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4213) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

4.  Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, TÜBİTAK Başkanı ve Bilim Kurulu üyelerinin atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4214) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

5. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Kamu İhale Kurulunun Millî Eğitim Bakanlığının okul ihaleleriyle ilgili raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4215) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

6. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bankacılık işlemlerinden alınan ücretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4216) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

7. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, kamu kuruluşlarına alınan sözleşmeli personele ve işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4217) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

8. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, okul ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4218) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubunun TMSF'na borçlarına ve yapılan bazı atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4219) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2004)

10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Demirbank'a el konulmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4220) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

11. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Star Grubu çalışanlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4221) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

12. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kredi Kuruluşları Kanun Tasarısına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4222) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

13. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İş Bankası-Aria ortaklığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4223) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

14. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Halk Bankasının tahsil edilemeyen kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4224) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, IMF'nin belediye borçları konusundaki değerlendirmesine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4225) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, vergi ödemeleri için yapılması planlanan yeni uygulamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4226) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

17. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, umuma mahsus pasaportlardan alınan harçlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4227) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, kestane ağaçlarının korunmasına ve kestane üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4228) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

19. - Samsun Milletvekili Mustafa ÇAKIR'ın, Gelemen Tarım İşletmesinin kiralanması için açılan ihaleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4229) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, ipekböcekçiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4230) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

21. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan bir tefsire ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4231) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

22. - Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, TEKEL'in anason ve üzüm alımını özelleştirmesinin Isparta-Senirkent'teki üzüm üreticisine etkilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4232) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

23. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çan Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4233) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

24. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, 4455 sayılı Kanunun emniyet personeline uygulanma yöntemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4234) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

25. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, özel tiyatrolara verilen ödeneğin gecikme nedenine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4235) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

26. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Anadolu Ajansı muhabirlerinin yurtiçi ve yurtdışı gezilerine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4236) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

27. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, TCDD'nin bir denizcilik şirketiyle imzaladığı sözleşmeye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4237) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)

28. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4238) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

29. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, eczacılık ürünleri ithalatındaki artışa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4239) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, tütün ve tütün mamulü ihracatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4240) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Algan HACALOĞLU ve 63 Milletvekilinin İMKB'nin sekiz yıllık kesintisiz eğitimi desteklemek amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen okul inşaat ihalelerinde usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması  açılmasına ilişkin önergesi (9/11) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2004)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

3 Aralık 2004 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Bugün önemli bir birleşimi yaşayacağız; Avrupa Parlamentosu Başkanı da gelecek. Sayın grup yöneticileri, mümkün olduğu kadar, milletvekili arkadaşımızın salonda bulunmasını sağlayalım, onları uyaralım.

Teşekkür ediyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz yoklama yaparsanız hepsi gelirler.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk sözü Sayın Ümmet Kandoğan istemişti; fakat, Sayın Kandoğan, söz hakkını, Elazığ Milletvekili ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Kemal Ağar'a devrettiğini belirten bir başvuruda bulundu. O nedenle, Elazığ Milletvekili ve Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Kemal Ağar'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Ağar. (DYP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın, Türkiye'de tarımın içinde bulunduğu sorunlar ile çiftçi ve köylülerin karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorluklara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Dünya Engelliler Günü. Tüm engelli vatandaşlarımızın, değerli insanlarımızın problemleri, bu günlerinde yine Yüce Meclisin gözlerinin önündedir; meseleleri, Yüce Meclisin çalışma alanı içerisindedir; şahsım ve bütün arkadaşlarım adına, kendilerine yaşamlarında kolaylık, Allah'tan yardım diliyorum ve problemlerinin çözümünde de Meclisimizin gayretli ve destekli çalışmalarının devam edegeleceğini ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Bugün gündemdışı söz almamızın temel nedeni, Türkiye'nin gerçek gündemiyle ilgili meseleleri Yüce Meclisin ve Yüce Milletimizin gözlerinin önüne koymaktır.

Türkiye'nin en temel meselelerinden birisi, hiç şüphesiz ki, tarımdır, tarımla birlikte çiftçi ve köylümüzün karşı karşıya kaldıkları zorluklardır. Kim ne derse desin, bugün ortaya gelen şartlar, ülkemizin içinde yaşadığı durum, tarımda yapısal bir dönüşümün değil, toptan bir çöküşün yaşandığı bir vakıa vardır. Tarımda, 20 000 000'u aşkın insan, ülke nüfusunun üçte 1'i, ne yapacağını bilemez durumda, çaresizlikler içerisindedir.

Türkiye'nin dört bir yanından Partimize, şahsıma gelen feryatlar içler acısı durumdadır. Şehirde iş yok, köyde çiftçilik geçim sağlamaktan uzaktır. En son 2001 yılında -ve bugün de öyle- tarımda hektar başına destek Türkiye'de 99 dolarken, Avrupa Birliğinde 676 dolardır. Arada, böylesine büyük bir fark vardır. Doğrudan gelir desteği adı altında, sadece Türkiye'de ve Brezilya'da uygulanan bu sistemin çiftçi meselelerini çözebilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, 2004 yılında da, henüz bu destekten ödenebilmiş hiçbir şey yoktur. Sistem, ürünü üreteni değil tapuyu ve toprak sahibini diri tutan bir sistemdir, çiftçiyi üretmekten alıkoyar haldedir.

Baktığınız vakit, en son iktidardan ayrıldığımızda 6 200 000 000 dolar civarında olan tarım destekleri bugün 2 milyar doların altına inmiş durumdadır. Bunun taşınabilmesi mümkün değil; ülkede, köylü üretemez durumdadır.

Bir haftadan beri devam edegelen telefonlar... Akdeniz Bölgesinden başlayalım. Mersin, Antalya tarafında limon ağaçtadır; 200 000 lira civarındadır, 400 000 lira ile 600 000 lira arasında maliyetler vardır. Serada domatesi, biberi, patlıcanı kalmıştır, yok pahasına köylünün elinden çıkmak üzeredir, dermansız durumdadırlar.

Geçin oradan Ege Bölgesine; Denizlisi, Aydını, Manisası, İzmiri; kuruüzümde büyük bir çöküntü, yaşüzümde bir yandan donun getirdiği felaketler, bir yandan fiyatların aşağı gidişi.

Pamuğa dönüp baktığınız vakit, dünyayla rekabet edemez durumda olan Türkiye, âdeta, bir pamuk ithal cenneti durumuna düşmüştür. Halin bu şekilde gidebilmesi mümkün değildir. 1 100 000 liranın, 1 200 000 liranın üzerinde olan pamuk, 700 000-800 000 liralarda, bazı yerlerde, Denizli yöresinde, 600 000-650 000 liralar civarındadır.

Kuruüzüm, 900 000 lira, 800 000 lira, bazı bölgelerde 700 000 lira civarındadır; geçen sene 1 400 000 lira civarındadır. Yaşüzüm, 400 000 liranın altına düşmüştür.

Buğday fiyatlarına gelince; bugün, Anadolu'da, Konyasından tutun Çukurovasına, Diyarbakır Ovasına, Urfasına, Harranına kadar, 250 000 liraya kadar düşen bölgeler olmuştur. Hiçbir yerde maliyetler fiyatlarla yarışabilecek durumda değildir. Pamuk ekim alanlarının aşırı derecede gerilenmesiyle, insanlar, dikemez, biçemez, satamaz haldedirler.

Dönün şekerpancarına; iktidara gelirken, burada, pancar kotalarını kaldırmayı ve genişletmeyi vaat eden iktidarınız, bütün bunların hepsini aşağıya doğru çekmiştir. Üretim düşmüştür, pancar çiftçisi perişan haldedir.

Bir tek ayçiçeğinde görülen minik artışlar bile maliyetleri karşılamaktan uzaktır, karşılayamamaktadır. Bugün, hâlâ, 500 000 ton civarındaki ayçiçeği açığı ithalatla karşılanmaktadır. Kendi çiftçinize vermediğinizi elin çiftçisine verir durumdasınız; bunun kabul edilebilirliği yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Ağar.

MEHMET KEMAL AĞAR (Devamla) - Dikkat edeceğiniz gibi, seçim beyannamenizden çok küçük bir bölüm okuyacağım: "Son yıllarda, mazot, gübre, ilaç, tohumluk, makine gibi tarım girdilerinin fiyatlarında büyük artışlar meydana gelirken, tarım ürünlerinin fiyatlarındaki artış sınırlı kalmıştır. 1998 yılında 2 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabilen köylümüz, bugün 6 kilogram buğday parasıyla 1 litre mazot alabilmektedir." AKP'nin seçim beyannamesi!..

Bugün, manzara daha beter durumdadır. Bunu söylediğiniz vakit, düzeltmeniz lazım. O dediğiniz, bahse konu tarih de, bizim iktidardan ayrılmış olduğumuz dönemdir. Fiyatlarda öylesine astronomik bir düşüş vardır ki, inanmak mümkün değildir. Evvelsi gün, Geyve'den bir köylü telefonla arayıp "geçen sene, 1 000 000-1 100 000'e sattığımız soğanı  55 000 liraya satıyoruz" dedi. Bunun insafla bağdaşabilir hali yoktur.

Yine, AKP'nin vaat politikalarından bir küçük konuyu daha ifade etmek istiyorum. "Türkiye'de, tarım sektörünün gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 14'e gerilemiştir, kabul etmek mümkün değildir" denilirken, iki senelik iktidar süresinde de yüzde 12'ye gerilemiştir. Bunun nasıl kabul edilebileceğini de anlayabilmek mümkün değildir.

Aynı şekilde, mukayese yaptığınızda, 1997'de 1 kilogram şeker 2,5 kilogram buğdayla alınırken, bugün 5 kilograma yakın buğday satmak mecburiyeti vardır. Gübrede, akıl almaz ölçüde zamlar gelmiştir. 1 kilogram amonyumnitrat gübresi yarım kilogram buğdayla alınırken, şimdi 1 kilogram buğdayı satabilmek mecburiyeti vardır.

Türkiye'de, hiç kimsenin, tarımdaki bütün bu manzarayı görmezlikten gelerek hayatını devam ettirebilmesi mümkün değildir. İki seneden beri söylüyoruz; zamansız verilen kararlar, Hazineye verilen talimatlarla, Karadenizde fındık erken zamanda satılmış ve 300 trilyonu aşkın bir zarar oluşmuştur. Bunu anlayabilmek de mümkün değildir. Bizim söylediğimiz, fındık Karadeniz için önemlidir; büyük bir don olayı olmuştur, verilen yardımın yaraları sarması mümkün değildir. Fındığı savunmak Karadenizi, Karadenizi savunmak Türkiye'yi savunmaktır. Bütün bir bölgenin hayatiyetini sürdüren bir tek ürünü, bu ölçüler içerisinde, yanlış politikalarla harap etmenin anlaşılır tarafı yoktur.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki -hükümet sıralarında kimseyi göremiyorum- bu seneki tarım şûrasına Partimiz davet edilmemiştir. Bunu anlayabilmek mümkün değildir. Mektepleri kapatarak maarifi idare edemezsiniz. Şûrada, sadece duymayı istediğiniz sözleri dinleyerek tarımı idare edemezsiniz. Türkiye'de çiftçi ve köylünün hiçbir tarihte bu ölçüde sıkıntıya düştüğü görülmemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, bu Meclis, devletin o fukara halinde, o zor halinde, öşür vergisini kaldırmıştır. Cumhuriyetin her döneminde çiftçiye ve köylüye özel bir önem atfedilmiştir.

Yine, henüz, millet karşısında tavzihini ve özrünü göremediğimiz, Sayın Başbakanın Erzurum meydanındaki sözlerini de anlayabilmek mümkün değil. Anadolu'nun mayası, ruhu olan köylüyü, çiftçiyi, kimse, üçüncü sınıf insan olarak görme hakkına sahip değildir ve bu insanlara yanlış bir bakış açısıyla hiç kimse bakamaz; bunun bir sürçülisan olduğunu duymak istiyoruz, millet de istiyor, biz de istiyoruz. Aksi halde, sizi iktidara taşıyan bu asil yapı, bu haysiyetli yapı, siyasetten tasfiye etmek konusunda da bir an bile tereddüt etmeyecektir.

Sözümü, Anadolumuzun, çiftçimizin bir özdeyişiyle kapatmadan evvel, hayvancılıkla ilgili de küçük bir paragraf açmak istiyorum.

Ağrı'da, bugün, 4 000 000 liradır etin kilosu, Orta Anadoluya doğru gittiğinizde 7 000 000'a ancak ulaşmaktadır. Hayvancılık primlerinin 1 000 000'dan 500 000 liraya neden indirildiğini de anlayabilmemiz, doğrusu, mümkün olamamıştır. Türkiye'nin dört bir tarafı da kaçak hayvan cennetine dönmüş durumdadır.

Bütün bunların hepsinin, hükümet tarafından acilen gündemin en öncelikli, en önemli meselesi haline getirilmesi mecburiyeti vardır; aksi takdirde, milletin dediği gibi, tarlada izi olmayanın harmanda da yüzü olmayacaktır. Bunu çok açık dille, hükümetin bütün üyelerinin kulağına küpe olacak şekilde, millet adına ifade etmeyi bir borç biliyorum.

Müsamahanız için teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Konya Mevlana kültür ve turizm kutlamalarıyla ilgili söz isteyen, Konya Milletvekili Ahmet Işık'a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya Mevlana kültür ve turizm kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mevlana'yı anma ve şehrimizi tanıtma amaçlı gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Mevlana diyarı Konyamız, milattan önce 7000'li yıllarda başlayıp, yerleşim merkezi haline dönüşerek, değişik medeniyetlere zemin oluşturmuş, dünyanın en eski yerleşim merkezleri arasında yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük düşünür Mevlana Celaleddin Rumî, 30 Eylül 1207 tarihinde Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası, Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup "bilginlerin sultanı" unvanını almış olan Bahaeddini Veled'dir, annesi ise Belh Emirinin kızı Mümine Hatundur.

Moğol istilası nedeniyle 1212 yılında Belh Şehrinden ayrılmak zorunda kalan Mevlana ailesi, Anadolu Selçuklu Devletinin Sultanı Alaeddin Keykubat'ın daveti üzerine, dönemin ilim ve sanat merkezi haline gelen ve Anadolu Selçuklunun başkenti olan Konya'ya 1228 yılında yerleşmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, ölüm gününü yeniden doğuş, sevdiğine kavuşma, yani, Allah'a kavuşma olarak gören Mevlana, ölüm anını, düğün gecesi manasına gelen "şebi arus" olarak nitelendirmiş ve hayatı "hamdım, piştim, yandım" kavramlarıyla özetleyerek, umutsuzluktan umuda çağrısını, ayırımsız olarak, yüzyılları aşarcasına yapmış olan Mevlana'nın şebi arusu ise, 17 Aralık 1273 tarihi olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimiz sınırlarındaki Çatalhöyük, dünya platformunda ateşin kullanıldığı, yerleşik hayata geçilerek tarımın yapıldığı, yemek kültürünün başladığı merkez olarak bilinmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinin iki asır başkentliğini yapmış olan Konya, Osmanlı Devleti zamanında da etkinliğini sürdürmüş olup, tarihi süreçte "muhteşem Türk şehri" unvanını da almış bulunmaktadır. Mevlana Celaleddin Rumî, Kadı Siraceddin Urmemi, Sadreddin Konevî, Şemsi Tebrizî, Muhyiddin Arabî gibi büyük düşünürler, Konya'da büyük eserler vererek, dünyaya ışık saçmışlardır. İnanç turizminde Topkapı Sarayından sonra en çok turist alan, şehrimizdeki Mevlana Müzesi olup, coğrafyamızda bulunan Kilistra ise başka bir önemli inanç turizmi merkezidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetler havzası konumundaki Konyamızın tarihî süreçte çağa bakışını daha yakından ortaya koyabilmek için, birkısım resimleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, şu göstermiş olduğum fotoğraf, 1906 yılına ait bir fotoğraf olup, doksandokuz yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu fotoğrafta, ilk defa Konya'da kullanılan atlı tramvay görülmektedir. Yirmidört yıl yük ve yolcu taşımacılığında kullanılmış atlı tramvay, doksandokuz yıllık bir tarihe sahiptir ve Konyamıza 1920 yılında ikisi özel, bir tanesi ticarî amaçlı üç otomobil gelmiş, ilk defa otobüs taşımacılığı ise 1938 yılında başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, şu fotoğraf Konyalı hemşerilerimizin ve tüm milletimizin gurur ve onur duyduğu bir fotoğraftır. Bu fotoğrafta, büyük taarruzdan önce Mustafa Kemal Atatürk'ün, Konya-Akşehir'de, düşmanı yanıltmak, dikkat dağıtmak amaçlı organize ettiği ve izlediği futbol müsabakasındaki sporcularının görüntüsü yer almaktadır. Bu vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve bu sporcularımızı rahmetle anıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, şu fotoğraf ise, tarihte, yetmişaltı yıllık bir süreçte Konya'da eskrim sporunun yaygın olduğunu göstermektedir. Konya'da eskrim sporunun tarihi aslında bir asırlık bir sürece yaygındır ve burada futbol takımı, güreşçilerimiz, koşucularla birlikte eskrim takımının görüntüsü yer almaktadır.

Çok değerli milletvekilleri, şu fotoğraf ise, yine, neredeyse, doksan yıllık bir tarihe ışık tutmaktadır ve Konya'da yaygın olan bisiklet sporunun bir görüntüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, toparlayalım.

AHMET IŞIK (Devamla) - Bu fotoğrafta, bir hanın önünde mola vermiş bisiklet takımı yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, şu fotoğraf ise, seksenbeş yıllık bir fotoğraf olup, Konya'nın futbola bakış açısını göstermektedir. Konya'daki futbol tarihi neredeyse bir asrın üzerindedir.

Yine, aynı şekilde, basketbol noktasında -Konya'da, basketbol da, neredeyse seksen yıllık bir tarihe sahiptir- burada, bir basketbol potası altında bir basketbol sporcusunu görmekteyiz.

Son olarak ise "tenis halkın sporudur" sloganıyla sokak çocuklarını tenis kortlarına çekmeye çalışan Konya tenis il temsilcisi ve federasyon başkan adayı Orhan Şener'in, Sayın Başbakana ve bana takdim etmiş olduğu bir tenis fotoğrafını sizlere takdim etmek istiyorum. Bu fotoğraf ise, 1927 yılına ait olup, yetmişsekiz yıllık bir tarihe sahiptir. Burada, Konya'da iki tane tenis kortu görülmektedir. Yetmişsekiz yıl önce Konya'da tenis sporu yaygındı ve -bu alt kısımda da, 2'si bayan olmak üzere 3 sporcu var- tenis kortlarında yaygın bir şekilde spor yapılmaktaydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görsel ve işitsel medya yayıncılığında Mevlana diyarı Konya'yı uydu yayınıyla dünyaya açan ve şehrimizin tanıtımına büyük katkı sağlayacak olan bölge televizyonu KON- TV'nin Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Özer ile Mustafa Tatlısu, Nurettin Bay ve Şükrü Hıdıroğlu başta olmak üzere tüm televizyon çalışanlarına Yüce Meclisin huzurunda teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Fakültesiyle ilgili söz isteyen, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Fakültesinin içinde bulunduğu sorunlar ile Üniversitenin kadro kanununun çıkarılamamasının çalışanlar üzerinde yarattığı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Özürlüler Derneğinden bir arkadaşım bir davetiye göndermiş ve şunu yazmış: "Bize acımayın ve biz de susmayacağız." Ben, dilerdim ki, Dünya Özürlüler Gününü, özürlüler günü olarak değil, özürlülerin sorunlarını çözümleme günü olarak kutlayalım ve ben, buradan, tüm özürlülere bundan sonraki yaşamlarında mutluluklar diliyorum, Tanrı, artık, kimseyi özürlü yapmasın dileklerimi de iletiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezi; Türk siyasetine damgasını vuran ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak görev yapan rahmetli İnönü'nün adını taşıyan bir üniversite ve yine, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak görev yapan rahmetli Turgut Özal'ın ismini taşıyan Turgut Özal Tıp Merkezi.

İnönü Üniversitesi, 1975 yılında kurulmuş. Devlet, 200 000 000 dolar para harcamış ve buraya, 1990 yılında, son derece modern, Türkiye'nin en modern tıp fakültesini kurmaya karar vermiş ve hâlâ bitmemiş. Öyle modern bir bina yapmış; ama, hâlâ bitmiyor. Bunu bırakın... Yükseköğretim Kurumu, ne iş yaparsın sen?! Buraya bu üniversiteyi yaptıracaksın "burası Türkiye'nin en modern tıp merkezi olacak" diyeceksin, bu Üniversitede, bu fakültede çalışan 1 800 personelin 1 000 tanesi temizlik şirketi kadrosunda olacak!.. Dikkatinizi çekiyorum; temizlik şirketi kadrosunda olacak sayın milletvekillerim!.. 400 tane akademik personel, 400 idarî personeli var, öbür 200 idarî personelini de, bir şekilde, hastanede işler yürüsün diye, üniversitenin diğer birimlerinden zoraki getireceksin!.. Burada, 1 hemşire asil kadroda, 5 hemşire yedek kadroda; yani, işçi kadrosunda, daimî işçi, yani temizlik şirketi... Bu hastanede iş barışı olur mu?! Bu hastanede hastalara iyi bakılır mı?! Bu hastanede huzur olur mu?! Bu hastanede çalışan 1 000 arkadaşım mutlu olur mu?! Siz, on yıl önce hemşire diye almışsınız temizlik şirketi kadrosuyla, 25 yaşındayken almışsınız, gelmiş 35 yaşına, hâlâ, daha, temizlik şirketi işçisi olarak çalışıyor; bu, hak mıdır?! Bu üniversitenin kadro kanunu çıktığı zaman, bu insanlar devlet memuru olacak mı?.. Bu insanlara yazık değil mi?!

Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem başladığı zaman, AK Parti ve CHP'den Malatya doğumlu 16 arkadaşımızla bir yasa teklifi verdik. Bugüne kadar, yirmi yıldır bu YÖK bunu görmüyor mu?! Yirmi yıldır bu ülkeyi yöneten insanlar, burada bir üniversite var, buranın kadro kanunu yok diye acaba düşünmüyorlar mı?! Ey YÖK, sen ne iş yaparsın?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, ülkeyi yöneten siyasiler de aynı şekilde... İki yıl geçti, Malatya Milletvekili Muharrem Bey kardeşim ve Süleyman Bey kardeşimi burada gördüm, yani, AK Parti ve CHP Gruplarından Malatya doğumlu 16 arkadaşım kadro kanunu teklifi verdik. Sayın Maliye Bakanım, 15 Aralık 2003 tarihinde, bu kadro kanun teklifinin bir kısmını uygun gördü ve Başbakanlık Müsteşarlığına gönderdi, bir yıl geçti... Ey Başbakanlık Müsteşarlığım, Malatya bunu hak etmiyor mu?! Yazık değil mi, Malatya'ya yazık değil mi, o hastalara yazık değil mi?! Ey YÖK'üm, sen, trafik memurluğu mu yapıyorsun, bir gün gittin mi, bir gün gördün mü o üniversiteyi?! Acaba, sevdiğin üniversite-sevmediğin üniversite ayırımı mı yapıyorsun?! Hayır arkadaş, Malatya İnönü Üniversitesi Malatya'nın üniversitesidir, herkes onu sevmek zorundadır. Benim üniversitem...

Değerli arkadaşlarım, yirmi yıl önce öğrenci yurtlarının temeli atıldı, yirmi yıl önce!.. Ey Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürüm, yirmi yıl oldu, yirmi yıl... Yahu, acaba çok mu görüyorsunuz?! yirmi yıl...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü ne yapsın?..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, o zaman, orada o işin temelini atmayacaksın, o zaman bu işi yapmayacaksın! Kim olursa olsun, devletin devamlılığı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayınız efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, ben, haykırıyorum! Benim, orada, hastalarımı kimsenin perişan etmeye hakkı yoktur!

Siz, üçbuçuk yıl önce Bakanlar Kurulu kararıyla buraya üç fakülte açılsın diye karar vereceksiniz... YÖK'üm, sevgili YÖK'üm!..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - YÖK ise konu, YÖK'ü değiştirelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ya, kardeşim, açılsın diye karar alacaksın, ne binaya ödenek vereceksin ne adam alacaksın ne kadro vereceksin!.. O zaman, niye açıyorsun kardeşim burayı yahu?! Niye açıyorsun?! Nedir?.. Anlı şanlı YÖK, Malatya'ya üç tane fakülte hediye etti! Neyi hediye etti kardeşim?! Nerede? Nerede? Sadece tabelası var. Ne kadro veriyor...

Değerli milletvekilleri, bu çok acı bir olay. Malatyalı bunu hak etmiyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Haklısın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben, burada, Sayın Başbakanıma geçen gün konuyu arz ettim, buradan herkese bir kez daha sesleniyorum: Ben, gidip o üniversitenin önünde yatacağım. O 1 000 arkadaşım perişandır ve eğer, orada çalışan arkadaşlarımın şahsî gayretleri olmasa o üniversitedeki hastalarım da perişan olacaktır.

Aklıma geliyor, ne geliyor aklıma biliyor musunuz? Don oluyor, her türlü ürüne Afet Kanunundan para veriliyor; kayısıya, Malatya'da 50 000 çiftçinin kayısısı bu sene yok olmuş, verilmiyor.

Düşünüyorum, acaba diyorum... Sanki kayısı donmadı, öbürlerinin ağaçları mı dondu? Aklıma geliyor... Acaba bu üniversite Sayın İsmet İnönü'nün adını taşıdığı için mi, acaba bu tıp fakültesi Sayın Turgut Özal'ın adını taşıdığı için mi bu yapılmıyor? Bunu da düşünmüyor değilim.

Değerli milletvekilleri, onun için, Malatya bizim. Bize bunu çok görmeyin, oradaki insanlarımıza çok görmeyin. Bu Üniversite doğunun en çağdaş, en modern üniversitesi olmuştur. Sadece ilim yapmak için, sadece oradaki çocuklarımızı Türkiye'ye hayırlı bir vatandaş olarak yetiştirmek için kurulmuş bir üniversitedir. Huzur vardır, güven vardır; ama, maalesef, yirmi yıldır kadro kanunu çıkarılmayan bir üniversite nasıl yaşar, nasıl kendi kendini idame ettirir, 1 000 işçinin çalıştırılması döner sermayeden nasıl karşılanır?.. Sayın yetkililerimden bir daha rica ediyorum; iki yıldır bekliyor bu kanun teklifi, iki yıldır...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kime söylüyorsun; bakan yok, kimse yok, bir tane adam yok!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Allah'a söylüyorum, Allah'a! Halil Ağa, kimse duymasın, Malatya'nın hakkını ben yedirmem; giderim, Başbakanlıkta yatarım!..

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Lokman Ayva, yerinizden konuşma talebinizi aldık.

Buyurun.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, aziz milletimin kıymetli vekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle söz talep etmemin Sayın Başkan ve Grup yönetimimiz tarafından teşviki nedeniyle, hem teşekkür ediyor hem de bugünün, önemli ve başarılı çalışmaların bir başlangıcı olmasını temenni ediyorum.

Türkiye'de ve yurt dışında yaşayan özürlü soydaşlarımız ve vatandaşlarımızın sorunlarının çözümleri başlamış; fakat, ivmeli olarak, artışı beklenmektedir. Çözümlerin ivmeli bir şekilde hız kazanması ve çözümlerin bir an evvel hayata geçirilmesi arzusu, hem milletimizde hem de özürlü vatandaşlarımızda ciddî bir beklenti olarak gözönünde durmaktadır.

Burada, şu bakış açısını, siz değerli milletvekillerimizin huzurunda, sizlerin aracılığınızla, bütün milletimizden bekliyoruz. O bakış açısı da şu: Özürlü vatandaşlarımızı defolu birer ürün gibi görme anlayışından çıkarak, şartlar hazırlandığı takdirde, eğitim görecekleri, eğitim gördükleri alanlarda, meslek edindikleri alanlarda üretim yapabilecekleri ve toplumun her alanına tam bir şekilde katılabilecekleri konusunda fikir birliği ve kültür değişikliği, bakış açısı değişikliğine ihtiyacımız var. Bu şu demek: Bir vatandaş, ister özürlü olsun ister özürsüz olsun, imkânlar hazırlanmadığında nasıl o vasıfları kazanamıyorsa, özürlü vatandaş da, doğal olarak kazanamaz. Yani, toplumumuzda bir söz var: "Eli bağlı duvara tırmanmak." Hakikaten, kim olursa olsun, eli bağlı duvara tırmanma imkânı yoktur. O yüzden de, imkân verilmediği sürece, bunun faturasının da özürlü insanlara çıkarılması çok doğru bir davranış ve yaklaşım olamaz.

Başka bir bakış açımız da, sadece Türkiye'deki değil, yurt dışındaki özürlü vatandaşlarımızın da sorunlarının gündeme gelmesi. Maalesef, çok uzun süre önce yurt dışına gitmiş vatandaşlarımız,  özürlülerle ilgili Türkiye'de hızla değişen bakış açısına uyamamakta ve orada kapalı bir yapı göstererek, oradaki özürlü vatandaşlarımızın, oranın medeniyet imkânlarına, oradaki toplumsal hayata katılmalarına imkân verememektedirler. O açıdan, sizlerin aracılığınızla, sizlerin huzurunda, kendilerinden, çocuklarını, yakınlarını topluma katma konusundaki bakış açılarını ve davranışlarını değiştirmelerini bekliyoruz.

Şu anda, belki, önümüzdeki en önemli sorun şudur: Bu yüce çatı altında çıkardığımız birçok kanun var, bu kanunlara istinaden çıkarılmış yönetmelik, tüzük, genelge, benzeri mevzuat var. Bunlar, maalesef, kamu görevlilerinin, kamuda çalışan vatandaşlarımızın sakat bakış açısına denk geldiği için, uygulamada arzu ettiğimiz sonuçları alamamaktayız. Yani, özürlü vatandaşlarımız, birtakım okul müdürlerinin, birtakım öğretmenlerin yanlış düşünceleri, sakat bakış açıları yüzünden, tabiri caizse, özürlü bakış açıları yüzünden, eğitim imkânlarından yararlanamamaktadır. Hiçbir kişi, bu kanunlardan, bu temel hak ve hürriyetlerden nasıl hiç kimseyi mahrum etme yetkisine ve hakkına sahip değilse, özürlü vatandaşlarımızın da temel  hak ve hürriyetlerini kullanmaları ve kamunun kendilerine tahsis ettiği, hatta, bu çatı altında kanunla garanti edilmiş haklarından ve hizmetlerden yararlanmalarını engelleme gücüne, yetkisine sahip  değildir. Onun da, bütün Türkiye'deki ilgili kişi ve kuruluşlar tarafından bilinmesini özellikle arzu ediyorum.

Ben, Türkiye'nin, kabuğunu kırma aşamasında olduğunu biliyorum ve özellikle, Türkiye'deki güzelliklerin ve iyiliklerin garantisi olarak gördüğüm Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun devam edeceğini, sürekli çıkacak kanunlarda da aynı hassasiyetin devam edeceğini biliyorum.

Bu nedenle, bu söz fırsatını tanıyan Sayın Başkanımıza ve bütün milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Şu ana kadar yaklaşımlarından dolayı başta, Başbakanımız, hükümetimiz, AK Parti milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve bütün Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerine şükranlarımı arz ediyorum ve "iyi ki, varsınız" diyorum. Türkiye'nin, bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olduğu sürece, bu şekilde bir hükümeti, bu şekilde de Cumhurbaşkanı olduğu sürece, en azından özürlüler konusunda sırtını kimse yere getiremeyecektir ve Türkiye'nin yarını da daha aydınlık olacaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN- İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre yerinden söz talebinde bulunan Lokman Ayva'nın konuşması da bitti.

Başkanlığın Genel Kurula  diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır, önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, Meclis soruşturması önergesini okutup bilgilerinize sunacağım.

Önergeyi, kâtip üyenin oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 63 milletvekilinin, İMKB'nin 8 yıllık kesintisiz eğitimi desteklemek amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen okul inşaat ihalelerinde usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanlığının "8 Yıllık Kesintisiz Zorunlu Temel Eğitimi" desteklemek amacıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının sağladığı 500 trilyon liralık kaynakla, 44 ilde yaklaşık 130 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili olarak yapılan 62 adet ihalede usulsüzlüklerde bulunulması, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullanması ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine uyması nedeniyle, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılması amacıyla aşağıda sunduğumuz önergemizi, gereği için bilgilerinize arz ederiz.

Saygılarımızla.

1.-  Algan Hacaloglu                                                (İstanbul)

2.-  Muharrem İnce                                                         (Yalova)

3.-  Ahmet Ersin                                                       (İzmir)

4.-  Osman Kaptan                                                    (Antalya)

5.-  Mehmet Ali Özpolat                                            (İstanbul)

6.-  Mustafa Gazalcı                                                    (Denizli)

7.-  Yücel Artantaş                                                  (Iğdır)

8.-  Hüseyin Özcan                                                     (Mersin)

9.-  Ersoy Bulut                                                       (Mersin)

10.- Memduh Hacıoğlu                                                  (İstanbul)

11.- Engin Altay                                                      (Sinop)

12.- Berhan Şimşek                                                    (İstanbul)

13.- İnal Batu                                  (Hatay)

14.- Mustafa Özyürek                                                 (Mersin)

15.- Hasan Aydın                                                     (İstanbul)

16.- Yılmaz Kaya                                                       (İzmir)

17.- Fikret Ünlü                                                        (Karaman)

18.- Erol Tınastepe                                                (Erzincan)

19.- Mehmet Şerif Ertuğrul                                          (Muş)

20.- Halil Tiryaki                                                    (Kırıkkale)

21.- Mustafa Özyurt                                                    (Bursa)

22.- Tuncay Ercenk                                                     (Antalya)

23.- Ali Cumhur Yaka                                          (Muğla)

24.- Orhan Ziya Diren                                              (Tokat)

25.- Feramus Şahin                                                       (Tokat)

26.- Kemal Sağ                                                                (Adana)

27.- Uğur Aksöz                                                     (Adana)

28.- Muhsin Koçyiğit                                                  (Diyarbakır)

29.- Necati Uzdil                                                       (Osmaniye)

30.- Ahmet Yılmazkaya                                             (Gaziantep)

31.- Osman Özcan                                                     (Antalya)

32.- Nadir Saraç                                                       (Zonguldak)

33.- Nezir Büyükcengiz                                           (Konya)

34.- Ahmet Küçük                                                     (Çanakkale)

35.- Mehmet Ziya Yergök                                            (Adana)

36.- Nuri Çilingir                                                    (Manisa)

37.- Bülent Baratalı                                                   (İzmir)

38.- Türkân Miçooğulları                                           (İzmir)

39.- Erdal Karademir                                               (İzmir)

40.- İsmet Atalay                                                     (İstanbul)

41.- Abdurrezzak Erten                                 (İzmir)

42.- Atilla Kart                                                        (Konya)

43.- Kemal Kılıçdaroğlu                                            (İstanbul)

44.- İsmail Özay                                                       (Çanakkale)

45.- Nuretin Sözen                                                      (Sivas)

46.- Mehmet Yıldırım                                                   (Kastamonu)

47.- Canan Arıtman                                                  (İzmir)

48.- İzzet Çetin                                                       (Kocaeli)

49.- Hüseyin Ekmekcioğlu                                           (Antalya)

50.- Oya Araslı                                                      (Ankara)

51.- Birgen Keleş                                                       (İstanbul)

52.- Yakup Kepenek                                                 (Ankara)

53.- İsmail Değerli                                                    (Ankara)

54.- Vezir Akdemir                                                  (İzmir)

55.- Mehmet Mesut Özakcan                                      (Aydın)

56.- Mehmet Boztaş                                                    (Aydın)

57.- Zekeriya Akıncı                                                     (Ankara)

58.- Tacidar Seyhan                                                    (Adana)

59.- Hüseyin Bayındır                                                  (Kırşehir)

60.- Nejat Gencan                                                    (Edirne)

61.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                   (Ankara)

62.- Selami Yiğit                                                        (Kars)

63.- Abdulaziz Yazar                                                      (Hatay)

64.- Hakkı Ülkü                                                        (İzmir)

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik Hakkında Soruşturma Önergesinin Gerekçesi:

Bilindiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı (Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanlığı), 7.6.2004 tarihinde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının (İMKB) 8 yıllık temel eğitimi desteklemek amacıyla, kendi kaynaklarından sağladığı 500 trilyon liralık kaynakla 44 farklı ilde toplam 958 166 metrekarelik 135 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili bir paket içinde 62 adet ihaleyi yaptı. Akabinde, Bakanlık, değerlendirmesini tamamlayarak sonuçları ihaleyi kazananlara bildirdi.

Fennî yönden benzeri teknik özelliklere ve yapı standartlarına sahip olan bu 44 farklı yerdeki 62 adet ilköğretim okulu ihalesinde, Bakanlık tarafından onaylanan tekliflere ait ihale birim fiyatları, 346 000 000 TL/m2 ile 512 000 000 TL/m2 arasında değişmektedir.

Örneğin; Sayın Bakan tarafından onaylanan ilköğretim okulu ihalelerinde birim "metrekare ihale fiyatı";

Diyarbakır'da 13 647 m2 inşaat için 346 000 000 TL,

Rize'de 13 647 m2 inşaat için 365 000 000 TL,

Gaziantep'te 13 647 m2 inşaat için 367 000 000 TL,

Denizli'de 12 871 m2 inşaat için 370 000 000 TL,

Konya'da 19 950 m2 inşaat için 373 000 000 TL

Olduğu halde;

Aynı paket içindeki diğer okul ihalelerinde Sayın Bakan tarafından onaylanan fiyatlar çok daha yüksektir. Örneğin;

Artvin'de 12 539 m2 inşaat için 408 000 000 TL,

Ordu Merkez'de 12 659 m2 inşaat için 411 000 000 TL,

Balıkesir'de 11 532 m2 inşaat için 414 000 000 TL,

Zonguldak'ta 15 010 m2 inşaat için 417 000 000 TL,

Mardin'de 12 336 m2 inşaat için 417 000 000 TL,

Van-Bitlis'te 18 172 m2 inşaat için 428 000 000 TL,

İstanbul Küçükçekmece'de 16 417 m2 inşaat için 429 000 000 TL,

Gümüşhane'de 9 476 m2 inşaat için 432 000 000 TL,

Trabzon Merkez'de 12 334 m2 inşaat için 447 000 000 TL,

Ankara Etimesgut ve Sincan'da 16 417 m2 inşaat için 512 000 000 TL'dir.

Oysa, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının okul inşaatlarıyla ilgili 2004 yılı m2 maliyet fiyatları (yüzde 25 kâr dahil);

Büyük okul binaları için (spor salonu vb. dahil) 360 000 000 TL/m2,

Normal okul inşaatları için ise 322 000 000 TL/m2'dir.

Bir taraftan, farklı illerde aynı klas ve standartta inşaatlar için yukarıdaki gibi çok farklı fiyatlar onaylanırken; diğer taraftan, aynı ihalede teklif edilen en düşük fiyatlar gözardı edilmiş, kabul edilen teklifler daima ortalamanın üstünde fiyat veren firmalara ait olmuştur.

En düşük fiyatlı teklif birinci sıra olmak ve tüm tekliflerin küçükten büyüğe doğru sıralanması halinde, toplam 62 ihale içinde, örneğin, "en ucuz teklif sıralamasında" birinci, ikinci ve üçüncü firmalara hiç ihale verilmemiştir.

Buna karşın, "en ucuz teklif sıralamasına göre";

Dördüncü sırada teklif veren (1), beşinci sırada teklif veren (4),

Altıncı sırada teklif veren (5), sekizinci sırada teklif veren (2),

Dokuzuncu sırada teklif veren (4), onuncu sırada teklif veren (4),

Onbirinci sırada teklif veren (2), onikinci sırada teklif veren (2),

Onüçüncü sırada teklif veren (5), ondördüncü sırada teklif veren (3),

Onbeşinci sırada teklif veren (3), onaltıncı sırada teklif veren (5),

Onyedinci sırada teklif veren (4), onsekizinci sırada teklif veren (3),

Ondokuzuncu sırada teklif veren (1), yirminci sırada teklif veren (1),

Yirmiikinci sırada teklif veren (2), yirmiüçüncü sırada teklif veren (1),

Yirmibeşinci sırada teklif veren (1), otuzdördüncü sırada teklif veren (1),

Otuzbeşinci sırada tüm teklifler için de, 512 000 000 TL/m2'yle en pahalı teklif veren (1) firmanın teklifi, Bakanlık tarafından onaylanarak ihale verilmiştir.

Oysa, geçen yıl Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ihale edilen benzeri fennî standartlardaki;

EFİKAP2.M3.P01 proje nolu iş kapsamındaki okul ihalesi (Millî Eğitim Bakanlığının 18 Ağustos 2003 tarih ve 5 sayılı kararıyla), 10 trilyon 340 milyar TL ile en düşük fiyatı veren YDA İnşaat firmasına,

EFİKAP2.M3.PO2 proje nolu iş kapsamındaki okul ihalesi (Millî Eğitim Bakanlığının 18 Ağustos 2003 tarih ve 6 sayılı kararıyla), 8 trilyon 075 milyar TL'yle en düşük fiyatı veren AKSA İnşaat firmasına verilmesinde Sayın Bakan tarafından hiçbir sakınca görülmemişti.

Özetle, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan 62 ilköğretim okulu ihalesinin hepsinin, "en düşük fiyat teklifi olan firmaya" değil, aksine, neredeyse "en yüksek fiyat" teklifi olan firmalara verilmesi, Bakan tarafından onaylanmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, özellikle belirli firmalara ait, genellikle ortalamanın üzerindeki yüksek teklifler temel alınarak onaylanan toplam 988 166 metrekarelik 62 adet ayrı işten oluşan paket ihalede;

İşin toplam bedeli, 379 943 600 000 000 lira,

İşin ortalama birim metrekare bedeli 385 000 000 TL/m2,

Ortalama müteahhit kâr oranı (benzeri işler için Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yüzde 25 oranında genel giderler ve müteahhit kârı dikkate alınarak hesaplanmış 2004 yılı okul inşaatları ortalama birim fiyatı olan 322 000 000 TL/m2 temel alınarak) yüzde 49,5 olarak gerçekleşmiştir.

Oysa, MEB tarafından dışlanan en düşük teklifler dikkate alınmış olsaydı;

İşin toplam bedeli 293 652 900 000 000 TL,

İşin ortalama birim metrekare bedeli 297 000 000 TL/m2,

Ortalama müteahhit kâr oranı ise (benzeri işler için Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yüzde 25 oranında genel giderler ve müteahhit kârı dikkate alınarak hesaplanmış 2004 yılı okul inşaatları ortalama birim fiyatı olan 322 000 000 TL/m2 temel alınarak) yüzde 15,3 olarak gerçekleşebilirdi.

Sonuç olarak; Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, en yüksek teklifleri onaylayarak (KDV hariç) 86 trilyon 291 milyar liraya kadar bir kamu kaynağı kaybına yol açacak işlemlere göz yummakta hiçbir sakınca görmemiştir.

MEB'in onayladığı fiyatlarla ihale toplamı 379 944 000 000 TL,

MEB'in reddettiği en düşük fiyatlarla ihale toplamı 293 653 000 000 TL,

Kamu kaynağı kaybı 86 trilyon 291 milyar TL,

KDV dahil kamu kaynağı kaybı 101 trilyon 823 milyar TL.

İhalelerde, çok sayıda katılan firma olmasına rağmen, gerekli rekabet ortamı sağlanmadığı, "işaret edilen firmalara" işlerin dağıtıldığına ilişkin yaygın ve güçlü iddialar vardır. İhaleye katılan 220 müteahhit firmanın verdiği 1 700'e yakın teklif içinde, 10 firma, gerçekleştirilen 62 ihale arasından 30'unu kazanabilmiştir. Bu kapsamda;

Bu ihalelere "YDA İnşaat, AKSA İnşaat, BİS İnşaat, NET Yapı, YADİGAR İnşaat" gibi kendisiyle çok yakın ilişkili olduğu belirtilen firmalarla katılıp çok sayıda ihale kazanan ve Malatya'da tarikat ilişkileriyle tanındığı bilinen Cüneyt Arslan'ın,

MEB ihalelerine olan bu yakın ilgisini,

Kendisine yakın olarak bilinen firmaların "en yüksek birim fiyatlara yakın" yüksek birim fiyatlarla çok sayıda ihale kazanmış olmalarının normal karşılanması mümkün değildir.

Benzeri şekilde, Sayın Abdullah Gül'ün "yakın aile dostum" olarak tanımladığı, kendisiyle beraber ailece Girit gezisine katılan Kayserili Celal Poyraz'ın sahibi olduğu Poyraz İnşaat'ın bu ihalelerde yüksek bedellerle;

EFİKAP M1.İP 09 kodlu 16 718 m2'lik İstanbul Pendik inşaatı işini (metrekare fiyatı 393 000 000 TL üzerinden, sıralamada 16 ncı firma olduğu halde),

EFİKAP M1.İP 02 kodlu 18 316 m2'lik Bursa-Yalova inşaatı işini, (metrekare fiyatı 407 000 000 TL üzerinden, sıralamada 15 inci firma olduğu halde),

EFİKAP M4.İP 04 kodlu 18 750 m2'lik Erzurum Oltu inşaatı işini (metrekare fiyatı 403 000 000 TL üzerinden, sıralamada 9 uncu firma olduğu halde),

Kazanmış olmasının doğal karşılanması mümkün değildir.

Sayın Bakan tarafından onaylanan bu işlemler, "ihaleye fesat karıştırılmasının", "belirli firmaların kayırılmasının" açık örnekleridir.

Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "kamunun zarara sokulması, ihaleye fesat karıştırılması, belirli firmaların kayırılması, diğer bazı firmaların haksızlığa uğratılması" fiillerini içerdiği çok açık olan bu ihale işlemlerine karşı, sözlü soru sorarak TBMM'nin denetim mekanizmasını kullanmak isteyen, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun 7/3676, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in 7/3601, Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın 7/3671 sıra nolu sözlü soru önergelerini, aradan geçen iki ayı aşkın zamana rağmen yanıtlama ihtiyacını duymayarak, bu ihalelerle ilgili haksız, sakat ve kamu yararı gözetmeyen davranışlarında hesaplı ve kararlı olduğunu, bu işlemlerinin TBMM'de açıklığa kavuşturulmasından kaçarak ortaya koymuştur.

Halen, her üç soru önergesi de, TBMM'nin "Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri" listesinde yer almaktadır.

Bakan, bilerek hukuka karşı gelmiştir. Kamu İhale Kurumu da, bu ihalelerle ilgili kendisine yapılan başvuruları inceleyerek, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından onaylanan işlemleri yasaya aykırı bulmuştur.

Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı, Sayın Bakanın sonuçlarını onayladığı bu ihalelerden, aşağıdaki tabloda gösterilen 14'ü hakkında Kamu İhale Kuruluna (KİK) şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.

KİK, haklarında doğrudan şikâyet olan yukarıdaki 14 ihaleyle ilgili şikâyet başvurularını 4734 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi kapsamında inceleyerek, Sayın Bakan tarafından onaylanmış olan ihale kararlarının tümü konusunda, "fiyat tekliflerinin aşırı düşük olduğu konusunda keyfî değerlendirme yaparak ihale kararları verildiğini" saptayarak, "düzeltici işlem/kısmî iptal" kararı vermiştir. KİK, ihale kararlarının iptal edilerek tekliflerin yeniden değerlendirilmesini istemiştir.

KİK, yaptığı incelemeler sonucunda, Millî Eğitim Bakanlığının bu eylemini, "4734 sayılı Kanunun 5 inci maddesindeki açıklık, şeffaflık, rekabet, güvenirlilik vb. ilkelerine aykırı olduğuna" karar vermiştir.

KİK, Millî Eğitim Bakanlığına, "Yasanın 5 inci maddesindeki ilkelere aykırı olan bu işlemi iptal ederek, bizim genelgemizde tespit ettiğimiz formülü uygulayarak teklifleri yeniden değerlendir ve kararını ona göre oluştur" demiştir.

KİK, incelemesini sadece kendisine doğrudan şikâyet konusu yapılan 14 ihaleyle sınırlı tutmamış, 62 ihalenin bir paket içinde yapıldığından hareketle, haklarında şikâyet olmayan diğer ihaleleri de aynı Kanunun 53 üncü maddesinden kaynaklanan yetkisi çerçevesinde incelemiştir.

Bilindiği gibi, KİK; "fiyat tekliflerini aşırı düşük bularak keyfî bir biçimde değerlendirmedışı tutulmasını" engellemek için bir genelge yayımlamıştır. 8.6.2004 tarihinde 25486 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan bu genel tebliğde, KİK, formül değerler ve katsayılar geliştirerek "aşırı düşük fiyat teklifi gerekçesiyle verilen bir teklifin ihale dışında bırakmada keyfî değerlendirme yapılmasının" önüne geçmiştir.

Ancak, ne yazık ki, Millî Eğitim Bakanlığı yaptığı 62 adet ilköğretim okulu ihalelerinin tümünde, KİK'in bu genelgesi doğrultusunda işlem yapmak yerine, tamamen keyfî olarak belirlenmiş değerlere göre bazı teklifleri aşırı düşük bularak değerlendirme dışında tutmuştur. Her ihalede farklı sınır saptayarak, sınırın altında kalanları elemiştir. Sayın Bakanın onayladığı bu ihale işlemleri, açıkça, yasaların ihlali ve bazı firmaların kayırılması sonucunu doğurmuştur.

Tüm bu ve diğer veriler ve tespitler; Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, 44 farklı ilde toplam 958 166 metrekarelik, 135 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili bir paket içinde 62 adet ihaleye ilişkin olarak onay yetkisini kullanırken,

Kamunun 86 290 700 000 000 TL'ye kadar ulaşabilecek kaynak kaybına yol açabilecek işlemlere onay vermesi,

Teklif veren bazı firmaların kayırılması, bazı firmaların haklarının çiğnenmesi; bu çerçevede, ihalede fesat karıştırılması işlemlerine göz yumması,

4734 sayılı Kanunun gereklerini yerine getirmemesi,

Bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmaması,

Gibi ve diğer nedenlerle, görevini kötüye kullanması ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine uyması nedeniyle, kendisi hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılması gerekli görülmektedir.

Avrupa Birliğinden tam üyelik müzakerelerine başlama ve en kısa zamanda tam üye olma hedefine ulusça kilitlendiğimiz bu zaman kesitinde, en önemli Kopenhag Kriteri olan "temiz siyaset, dürüst yönetim" ilkesinin de çok açık ihlali niteliğinde olan bu konuyu Yüce Meclisin takdirlerine sunarız.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Joseph Borrell Fontelles, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 698 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, ceza yargılama hukukuna sadece yargılama işlevini ve pür yargılama kavramını çok aşan, onun ötesinde, onun çok ilerisinde anlamlar yüklenmiştir. Ceza yargılama hukuku, hukuk devleti iddiasının da, çağdaşlaşmanın da, demokratikleşmenin de, açıklığın da ölçütü ve göstergesi olarak da değerlendirilmektedir. Ceza yargılama hukuku geleneksel adil yargılama, yargı güvencesi, sarsılmaz adalet duygusu gibi değerlerin yanı sıra, artık, kamusal düzenin, toplumsal esenliğin, barış ve özgürlük özlemlerinin de güvencesi olarak değerlendirilmektedir. Bütün bunlara ek olarak, bireyin korkusuz yaşama özgürlüğünün kalıcılaştırılması, haksızlığa uğrama korkusundan ebediyen arındırılması, insan haklarına dokunulmazlığın kurumlaştırılması da ceza yargılama hukukuna yönelik beklentiler arasına girmiştir. Ceza yargılama hukuku, bu nedenle artık, aydınlanmanın neresinde olduğumuzun da kanıtıdır.

Daha özlü ve anlamlı sözcük ve söylemlerle tanımlanabilecek önemdeki ceza yargılamasına ilişkin bir yasal düzenlemenin, doğal olarak, bu önemine yaraşır bir özen ve duyarlılıkla hazırlanması, tartışılması ve olgunlaştırılması gerekirdi. Ancak, görüşmekte olduğumuz tasarının böylesi bir sürecin ürünü olduğunu kabul ve ifade edemediğim için üzgünüm. Akademisyenlerden ve uygulamacılardan oluşan yetkin bir kurulun hazırladığı ve hükümet tarafından benimsenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen hükümet tasarısı, önce altkomisyonda, sonra asıl komisyonda büyük ölçüde ve ciddî değişikliklere uğramıştır.

Sayın milletvekilleri, bu nedenle, bugün, hükümet tasarısından çok farklı, ona çok benzemez bir metni görüşüyoruz; ilişkileri kopmuş bir metin var elimizde; gerekçeleri ile maddeleri birbirini kaybetmiş bir metni çözmeye, anlamaya ve bundan bir yasa çıkarmaya çalışıyoruz.

Komisyon ve altkomisyon çalışmaları çok kısa bir zaman dilimine sıkıştırıldığından, tasarının son hali, bilim adamlarının, uygulayıcıların görüş ve tartışmalarına sunulamamış, bu çevrelerin katkı ve mutabakatları alınamamıştır. Hukuk dünyamızda ceza yargılaması konusunda oluşmuş çok değerli birikimler bu tasarıya yansıtılamamıştır. Bu nedenle, tasarı -mümkün olduğu halde- yeterince olgunlaştırılamamış, yeterince geniş bir çevrede paylaşılamamış, ortak bir ürün olması şansı kullanılamamıştır. Bu tasarı açısından ciddî bir noksanlıktır.

Vurgulamak zorundayım ki, bu yöntem, son zamanlarda İktidar Partisi yöneticileri tarafından alışkanlık haline getirilmiştir. Benzer bir uygulamayı Ceza Yasası görüşmelerinde de yaşadık. Bu, doğru değil. Bunu, sayısal olanağın sağladığı bir kolaylık ve kurnazlık olarak sürdürmek şık değil, yakışıklı değil. Ulusal hedeflerimiz ve çıkarlarımız açısından 17 Aralık gibi bazı tarihler önemli olabilir, belirleyici olabilir, zorunluluklar ve dayatmalar getirebilir. Cumhuriyet Halk Partisi, o tür zorlukları daima anlayışla karşılamıştır. Benzer zorlukları yine birlikte aşabiliriz; ancak, sayın milletvekilleri, bu tür gerekçelerle yasama, yasa yapma görevini anlamsızlaştıran, içini boşaltan, böylesi aceleye getirme tutumundan vazgeçilmelidir. Sipariş üzerine fason imalat mantığıyla yasama görevi yerine getirilemez. Bu yaklaşım, Yüce Meclise yönelik bu türlü haksızlıklar sürgit devam etmemelidir. Kendimize ve görevimize saygımızı yitirmemeliyiz, yitirtmemeliyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının içeriğine ilişkin görüş ve önerilerimiz, maddelerin görüşülmesi aşamasında sözcülerimiz tarafından ayrıntılı biçimde sunulacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, önemli ve öncelikli gördüğümüz birkaç konuyu da ben dikkatinize sunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, adlî kolluk, yıllardır konuştuğumuz, oluşturulmasının gerekliliğini paylaştığımız bir örgütlenme sorunumuzdur. Adlî kolluk, tüm yargılama sürecinde ve özellikle soruşturma ve kovuşturma aşamalarında adlî görevlerin özel, uzman bir örgüt tarafından, en gelişmiş yöntem ve teknikler kullanılarak yerine getirilmesini sağlayacak bir yapı olarak hedeflendi. Bu yapı, hem yargılamanın şüphe ve tartışmalardan arındırılacak veri ve kanıtlara dayandırılmasını, bu yolla yargısal gerçeğe, gerçek adalete ulaşılmasını sağlayacak hem de genel kolluğa, adlî görevi nedeniyle yönelen işkence gibi yıpratıcı eleştiri ve ekgörev yükünden, ayrıca, iki ayrı amire bağlı olmak zorluğundan kurtaracak bir çözüm olarak da önerilmekteydi. Görüşmekte olduğumuz tasarı, bu konuda hiçbir ilerleme ve iyileştirme getirmemiştir, getirememiştir; adlî kolluk, gerçek, çağdaş anlamda kurulamamıştır; mevcut eskimiş ve yetersiz yapı aşılamamıştır. Bizim açımızdan adlî kolluk sorununun çözümü, anlamsız, gereksiz ve yararsız bir çekingenlikle, dokunulamadan, üzerine gidilemeden geçiştirilmiştir. Önümüze getirilen düzenleme çözüm değildir değerli milletvekilleri. Bu konuda çözüm ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, dikkatinize sunmak istediğim bir konu da, savunma kurumunun yargı düzenimizdeki konumuna ilişkindir. Yargılama görevinin, iddia, savunma ve hükümlü makamları tarafından birlikte yerine getirildiği gerçeği, maalesef, uygulamada yeterince somutlaştırılamamıştır. Bu eşitsizlik, Anayasadan başlayarak diğer düzenlemelere de yansımıştır. Baroların, Anayasanın yargı bölümünde değil de meslek kuruluşları bölümünde yer almış olması, giderilmesi gecikmiş bir düzenleme yanlışıdır. Avukatların yargı yeri düzenindeki konumu da, yargılama görevindeki rol ve etkinliğine yaraşır düzeyde yeniden saptanmalıdır. Bu konuda gecikilmemelidir. Tasarı, bu alanda da bir yenilik ve iyileştirme getirememiştir.

Sayın milletvekilleri, hukuka uygunluk konusunda duyarlılık iddiası sergileyen bu tasarıda, aynı zamanda gizli izleme, gizli dinleme, gizli soruşturmacı görevlendirme gibi tüm uçları kötü kullanmaya açık, vicdanları rahatsız edici yöntemlerin de düzenlenmesi, yargının tartışılmaz saygınlığına yakışmamaktadır. Açık yargılama, yüce adalet, dokunulmaz insan hak ve özgürlükleri, özel yaşamın kutsallığı ve benzeri soylu kavramların yanında gizlilik ve sinsilikle donatılmış yöntemler, gerçekten yakışmamaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu düzenleme, yargı makamlarının hukuka uygunluk özen ve duyarlılıklarını zorlamakta, zedelemekte, incitmekte, tartışılır düzeye indirmektedir. Bu tür ya da benzer düzenlemelere kaçınılmaz düzeyde zorunluluk olduğu düşünülüyorsa -ki, buna kesinlikle katılmıyoruz, katılamayız- yeri, yargı güvencesini kurumlaştırmak iddiasındaki bu tasarı olmamalıdır. Kaldı ki, suç öncesi, yani, eylem öncesi döneme ve özel yaşam alanına kaymasının denetlenemeyeceği böyle bir uygulama, pek çok özgürlükleri kısıtlayıcı, tehdit edici bir taciz terörü iğrençliğini resmîleştirebilir. Bundan kaçınmalıyız; buna müsaade etmemeliyiz; bu gidişin önünü, bugün, burada kesmeliyiz.

Sayın milletvekilleri, benzer uygunsuz bir düzenlemeyi de, 77 nci maddede görmekteyiz. "Kadının muayenesi" başlıklı bu madde, lütfen, hemen geriye çekilerek yeniden yazılmalıdır. Anılan maddede sergilenen bakış açısı, toplumsal düzeyimize de, kadınlarımıza da, Türk hekimlerine de yeterli saygı ve güveni taşımamaktadır. (CHP sıralarından alkışlar) Yasalar, haksızlık ve incitme aracı olmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, toplumlar, ancak kalıcılığı sağlanmış özgürlükler ortamında gelişir, kalkınır, gönence ulaşır. Kişiler de, ancak özgür koşullarda yeteneklerini geliştirir, başarılı ve mutlu olurlar. Sevgi ve mutluluk, özgürlüğün öteki adıdır. Özgürlüğün güvencesi ise, demokratik hukuk devletinin doğal ürünü olan adalet ve güven duygusudur. Bu kavramlar, yargılama düzeniyle sebep - sonuç ilişkisi içerisindedir.

Hukuk devletinin vazgeçilmezlerinden biri, tabiî hâkim -yani, doğal yargıç- diğeri, olağan yargı yeridir. Hukuk devletinde, özgürlükçü yapılarda olağandışı, olağanüstü yargı ve yargılama olmaz, olmamalıdır. Olağandışı yargı, çağdaşlık aydınlığını karartır, söndürür. Görüşmekte olduğumuz tasarının Beşinci Kitabının Birinci Kısmının Dördüncü Bölümünde, 250, 251 ve 252 nci maddelerinde, olağandışı yargılama getirilmekte, olağandışı mahkemeler kurulması öngörülmektedir. Anılan olağandışı yargılamanın soruşturma, kovuşturma ve tüm aşamaları için özel kurallar konulmakta; mahkemelerin oluşturulması, yargı çevrelerinin saptanması, görev ve yetkilerinin belirlenmesi, genel geçer kurallardan farklı kurallara bağlanmaktadır. Bu bölümde, tasarı, açıkçası, devlet güvenlik mahkemeleri benzeri olağandışı yargı yerlerini, yargı düzenimizin sürekli bir bölümü, olağandışı yargı yöntemlerini de kimi konu, eylem ve sanıklar için kalıcı hale getirmektedir. Yargı yeri kurma ve yargılamada tabiî hâkim kuralına böylesi pervasız ölçüde ve düzeyde aykırı olan, olağandışı yargılamayı kalıcılaştıran, kurumlaştıran bu düzenleme, katiyen kabul edilemez. Hukuk saygısı ve özgürlük tutkusu buna izin veremez. Onun tecelli edeceği yer de bu Yüce Meclistir. Toplumumuzu böyle ağır bir tehdit altında yaşamaya müebbeten mahkûm edemeyiz, etmemeliyiz, o sorumluluğu üstlenmemeliyiz.

Dikkatinize ve duyarlılığınıza saygıyla sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu hakkında AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 nci Yasama Dönemi, 3 Kasımdan sonra, cumhuriyetin başlangıcında olduğu gibi, hukuk alanında büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı yıllar olmuştur. Meclisin teşekkülünden bu yana, adalet akademisinin kurulması, bölge adliye mahkemelerinin kurulması ve yıllardır söylenen istinaf usulünün kabulü, yine, sizlerin oylarıyla Türk Ceza Kanununun Meclisimizden değiştirilerek geçmesi, Avrupa Birliği uyum paketleri ve nihayet huzurlarınızda bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı, bu demette yer alan hukuk reformu niteliğindeki değişme ve gelişmelerden birkaçıdır. Böylesine kapsamlı bir değişim, Osmanlıdan cumhuriyete geçiş döneminde, cumhuriyetin başlangıcında yaşanmıştı. İkinci değişim, ikinci dönüşüm, bu dönemde AK Parti İktidarıyla, 22 nci dönem Meclisinin iktidar ve muhalefetiyle yaşanmaktadır.

Ben, bu vesileyle, böylesi değişim ve dönüşümlere öncülük eden AK Parti Hükümetine ve başta Sayın Başbakanımıza, bu konudaki çalışmaları büyük bir basiret ve ferasetle yöneten Sayın Adalet Bakanımıza, Adalet Komisyonu Başkanımıza, komisyonun değerli üyelerine ve teknik danışmanlık yapanlara ve özellikle bu çalışmalara katkı veren Yüce Meclisin siz saygıdeğer üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum, bu vesileyle şükranlarımı arz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu, devletin vatandaşla, milletle en fazla karşı karşıya geldiği, suç ve suçlulukla mücadele konusunda temas alanında bulunduğu bir hukuk dalıdır. Dolayısıyla, bu alan, insan haklarının, hukuk devletinin, demokratikleşmenin en güzel, somut göstergesini teşkil etmektedir. Bir ülkenin somut, demokratik, hukuk devleti olduğunun en iyi göstergesi, o devletin yakalama gibi, sorgu gibi, ifade gibi, yargılama gibi, duruşma gibi, daha ziyade, suçla, suçluyla, bireylerle, şüpheliyle olan münasebetlerindeki davranışları, hoşgörüsü, bakışıyla alakalıdır. Bunlar, acaba, insan haklarına dayanıyor mu dayanmıyor mu; bunlar hukuk devletinin gereklerine uygun mu değil mi; bunlar, acaba, demokrasinin gelişmişlik düzeyine uygun mu değil mi; bununla yakından alakalıdır.

Bizde Ceza Muhakemesi Kanununun başlangıcı cumhuriyet öncesi döneme dayanır. 1870 tarihinde, ilk, bugünkü anlamda bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısını görüyoruz. Daha sonra, yine, bu alanda, 1879 tarihli Usulü Muhakemati Cezaiye Kanunu Muvakkati vardır; bu da, 1808 tarihli Fransız Ceza Usulü Kanunundan alınmıştır. Halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ise, 1887 tarihli Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasından alınmıştır.

Tabiî, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası, yapıldığı dönem itibariyle, önemli değişmelere sahne olmuş dünyamızda, özellikle Fransız İhtilalinin getirdiği yenilikleri, güzellikleri, değişiklikleri insana, bireye bakışı bünyesinde barındırdığı için, alındığı dönem itibariyle, ileri bir yasaydı; fakat, zaman içerisinde büyük değişimler yaşandı. Özellikle, değerli milletvekilleri, 1945 yılından sonra, İkinci Dünya Savaşının yıkıntıları arasında insanlık ve uluslararası camia, insanın kıymetini, değerini, rejim merkezli, devlet merkezli, birtakım endişe ve kaygı merkezli bakışların yerini, insan merkezli, birey merkezli, insanı yaşatma, yaşattırma, koruma, kollama merkezli ve insan öncelikli anlayışlara yerini bıraktı ve bu manada, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası alanda insanı, insan haklarını, hukuk devletini, demokratik anlayışı koruyan, kollayan düzenlemeler yapıldı. Eskiden, insanlar, bu düzenlemelerin, yani bireysel hak ve hürriyetlerin anayasal güvence altına alınmasını kâfi görürken, zaman içerisinde, bu yetmedi, millî, yani, ulusal düzeyde güvencelerin yanına uluslararası düzeyde güvenceler de getirildi.

İşte, bundan sonra, yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kurulması ve uluslararası denetim mekanizmalarının öngörülmesinden sonradır ki, daha önceleri sadece ulusal düzeyde hukuk öznesi olan bireyler, insanlar, uluslararası düzeyde de hukukun öznesi haline gelmiş; insan haklarıyla ilgili ihlaller, hem ulusal yargı denetimine hem de uluslararası yargı denetimine açılmıştır.

Türkiye de bu manada önemli değişimleri yaşamış; pozitif manada dünyadaki bu gelişmelerden, bu değişmelerden etkilenmiş ve bu noktada pek çok çalışma yapılmış. İşte, o çalışmalar süresi içerisinde, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 27 defa değiştirildiğini görüyoruz. Tabiî, bu değişiklikler değişik iktidarların döneminde yapıldığı için, o dönemdeki siyasî iktidarın olaylara bakışını, değişik bilim komisyonları tarafından altyapısı oluşturulduğu için onların bakışını da yansıtıyordu. Bu nedenle, Ceza Muhakemesi Kanunu içerisindeki anlayış birliği, bütünlüğü bozulmuştu; sistematik bozulmuştu; 1929'ların Türkçesi yeni kuşaklar tarafından anlaşılmaz hale gelmişti. İnsan hakları, demokratikleşme ve hukuk devleti alanındaki dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerin Ceza Muhakemesi Kanununa yansıtılması gerekiyordu. Dünyada olan bu değişime Almanya, Fransa, İtalya, kendi ceza muhakemeleri kanunlarını yenileyerek ayak uydururken, Türkiye'nin de bundan geri kalmaması gerekiyordu ve bu ihtiyaç bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç da değildi.

1940'lardan sonra, özellikle 1945'ten sonra dünyada esen insan merkezli rüzgârlar çerçevesinde, ülkemizde, bakıyoruz, 1946 yılında bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı var; ancak, kanunlaşma imkânı bulamıyor. 1957 yılında bir başka Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı var, bu, Genel Kurula kadar da iniyor; ancak, bunun da kanunlaşma imkânı bulamadığını görüyoruz. 1992 yılında geniş kapsamlı değişiklikler yapıldı ve o günün koşullarında hakikaten önemli adımlardı, her şeye rağmen cesaretli adımlardı. Türkiye, sanık haklarını, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden dahi daha ileri bir düzeye getirebilmişti. Arkasından, 2001 tasarısı hazırlandı. En son 2003 tasarısı, Mecliste, Adalet Komisyonunda, altkomisyonda görüşüldükten sonra huzurlarınıza getirildi.

Ben, bu hikâyeyi şunun için anlattım: Görüşmekte olduğumuz tasarı, onbeş günlük, yirmi günlük, bir aylık bir çalışmanın ürünü olarak huzurlarınızda değildir. Bu tasarı, yaklaşık altmış yıllık bir çalışmanın, bir birikimin, bir tecrübenin, bir emeğin, bir kalitenin huzurlarınıza bir demet halinde sunulmasından ibarettir.

Biz, bunu yaparken, bu tasarı çalışmaları sürerken, hem Adalet Komisyonunda hem diğer komisyonlarda, ülkemizin yetişmiş bilim adamları, Yargıtayımızın yetkin, uzman üyeleri, Adalet Bakanlığımızın temsilcileri, Barolar Birliğimizin temsilcileri ve siz değerli milletvekillerinin arasından seçilen temsilciler, altmış yıllık bu birikimi süzerek, içerisindeki çelişkileri gidererek, çağa uymayanları çıkararak, güzelleri daha güzel hale getirerek, en güzelini yapabilmek için elinden gelenleri yapmışlardır. Bu, önemli bir gelişmedir, bir değişmedir. Onun için, hazırlık süresinin kısa tutulduğuna fazla itibar etmemek lazım; ancak, gönül isterdi ki, tabiî, Adalet Komisyonu ile Genel Kurul arasındaki süre biraz daha uzun olsun; ancak, bu olamadı; fakat, buna rağmen, altmış yıllık birikimin huzurlarınıza takdiminden dolayı, eminim, güzel bir ceza muhakemesiyle, Türk Milleti ve Devleti, bundan sonra, uygulama alanında karşı karşıya olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu kanun yapılırken, Avrupa Birliği istedi diye bunu yaptığını söylemek de doğru değil. Biliyorsunuz, yapılan bütün insan hakları, hukuk devleti ve demokratikleşme alanındaki değişim ve dönüşümler Avrupa Birliğinin kriterleri veya sadece orada yaşayan insanların talepleri değil, Türk insanının da talepleri, Türk insanının da arzuları, Türk insanının da en az onlar kadar hak ettiği güzellikler, imkânlardır.

Burada eleştiri yapacağımız, neden bugün Avrupa Birliği sürecinde bu meselenin gündeme getirildiği değil de, esasında, neden bugüne kadar böylesi güzelliklerin, böylesi yeniliklerin, böylesi iyiliklerin değiştirilerek, dönüştürülerek iyi bir noktaya götürülmediği noktasında, bizim kendi kendimizi eleştirmemiz lazımdır. Bu Meclis, bugüne kadar gecikeni, ama, toplumun ve milletin, devletin ihtiyacı olanı bugün somut hale dönüştürmek üzeredir. Onun için, önemli bir adımdır. Bunu başka yönlerle gölgelendirmek, güneşi balçıkla sıvamak gibi olur ve doğru olmaz.

Farz edelim ki, Türkiye, Avrupa Birliği üyesi oldu veya olmadı; yapılan bu düzenlemeler, bu milletin evlatlarına, Türk insanına lazım değil mi, gerekli değil mi, ihtiyaç değil mi; gerekli ve ihtiyaç. Onun için, bizim, burada, milletimiz için gerekli olanların böylesi bir sürece girilmeden önce neden yapılamadığını bir kez daha sorgulamamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Ceza Muhakemesi Kanunumuz, önemli değişiklikleri, değişimleri beraberinde getirmektedir. Bu kanunda en önemli değişim ve değişiklik, insan hakları, bireysel hak ve özgürlükler alanında hukukî ve yargısal teminatların insanımıza kazandırılmış olmasıdır. Maddelerin başından sonuna kadar takip ettiğiniz takdirde, Türk Ceza Kanununun içerisinde yer alan insan merkezli güzelliklerin Ceza Muhakemesi Kanunu içerisinde de yer aldığını, paralel değişikliklerin olduğunu çok iyi göreceksiniz. Ceza Muhakemesi Kanunu hazırlanırken, hukuk devletinin temel prensipleri de alabildiğince Ceza Muhakemesi Kanununun içerisine yansıtılmaya çalışılmıştır. Onun için, bu kanun, hukuk devletini, Türkiye'de bulunduğu noktadan bir adım daha ileri götüren bir kanundur.

Değerli milletvekilleri, CHP adına konuşan değerli milletvekili, 250 nci maddeden sonra özel mahkemelerin kurulduğunu ve bunun da özel durumda olan yargılamanın genele teşmil edilmek suretiyle, hukuk devleti ilkesinin daraltıldığı veyahut çiğnendiği anlamına gelebilecek ifadeler kullandı. Doğru, 250 nci madde buraya geldi ve hatırlarsanız, bu Meclis, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasını görüşürken, örgütlü suçlarla mücadele anlamında ağır ceza mahkemeleri kurulmasına karar vermişti. İşte, biz, o kapsamda, örgütlü suçlarla ilgili 4422 sayılı Yasanın içini boşaltıp Ceza Muhakemesi Kanununa koyduk ve o yasanın içerisindeki ucu bucağı belli olmayan soyut uygulama alanlarını daralttık, katalog haline getirdik, somutlaştırdık, olağandışı bir düzenlemeyi çıkardık, olağan hale getirdik, iyileştirdik. Zannedersem, bu iyileşme görülmedi. Eğer mukayese edilirse, bu iyileştirmenin iyi bir noktaya geldiği çok açık, çok net bir biçimde görülecektir.

Değerli milletvekilleri, burada önemli olan değişimlerden bir tanesi de, şeffaflığın öne çıkarılmasıdır. Bakın, Ceza Muhakemesi Kanununda bir suç olgusuna ilişkin bilgilerin devlet sırrı olarak saklanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Hatırlarsanız, bundan önceki dönemlerde, değişik suçları işleyen failler, mahkeme huzurunda veya savcıların huzurunda veya kolluk huzurunda "ben çok şeyler biliyorum, bunları söylersem yer yerinden oynar, Türkiye'de oynanmadık, rahatsız olmadık insan kalmaz. Bunlar devlet sırrı, ben bunları açıklayamam" diyordu, sırrın arkasına kirli fiillerini saklayabiliyordu. Peki, bunun istisnası yok muydu; vardı, yetkili makamlar sırrın açıklanmasına izin verirse, sırra dair bilgi ortaya konuluyordu. Bu kaldırıldı, bunun yerine, bir suç olgusuna dair bilgilerin hiçbir sır altında saklanamayacağı, gizlenemeyeceği kabul edildi, böylesi duruma açıklık getirildi, şeffaflık getirildi. Bu, çok çok önemli bir adımdır.

Diğer bir nokta, Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı kapsamında, soruşturma makamı, ayrıca savunma, ayrıca savunmanın temsilcileri, ayrıca katılan ve temsilcileri, yani, ceza muhakemesinin süjeleri dediğimiz ilgilileri, tarafları, mevcut Ceza Muhakemesi Kanununa göre daha da fazla güçlendirilmiştir.

İddianamenin iadesi müessesesinin kabulü suretiyle, bugüne kadar cumhuriyet başsavcılarının veya savcılarının yeteri kadar araştırma yapmaksızın çalakalem düzenledikleri iddianamelerle dava açtıkları dönem geride kalmıştır; çünkü, savcılar, bundan sonra, çalakalem, yeteri kadar bilgi, belge, delil elde olmaksızın dava açamayacaklardır. Dava açtığı zaman da, mahkeme -hangi mahkemeye açılmışsa- yedi gün içerisinde iddianamenin iadesine karar verecektir. Bu, soruşturmanın, kovuşturma aşamasındaki ciddiyete benzer bir ciddiyet içerisinde, daha iyi, daha etkin, daha verimli sürdürülmesi açısından ve "delillerin takdiri mahkemeye ait olmak üzere" denilmek suretiyle, pek çok masum insanın kamuoyu nezdinde lekelenmesine, sonra mahkeme kararıyla aklansa dahi bu lekeyi silememe gibi bir duruma düşmesine mâni olan bir düzenlemedir.

Onun için, biz, soruşturmayı da kovuşturmayı da ve bu aşamalara katılan bütün süjeleri de güçlendiren, kuvvetlendiren düzenlemeleri bu tasarının içerisine koyduk. Onun için "adlî kolluk ve görevi" diye, adlî kolluğu, belki, sayın konuşmacının, değerli büyüğümün söylediği gibi, tam manasıyla kuramadık, getiremedik. Gönül isterdi ki, adlî kolluk, bütün imkânlarıyla, bütün güzellikleriyle getirilebilsin; ancak, ülkemizin imkânları açısından bunu tam manasıyla gerçekleştiremedik; ama, adlî kolluğa dair bir düzenlemenin ilk defa Ceza Muhakemesi Kanununun içerisine konulmuş olması dahi, başlıbaşına bir yeniliktir, başlıbaşına bir devrimdir, başlıbaşına ciddî bir adımdır.

Artık, savcıların adlî kolluk üzerindeki egemenlikleri biraz daha fazla artmıştır; çünkü, savcıların daha önceki görevlerinin yanına, adlî kolluk hakkında, bir de onlarla ilgili değerlendirme raporu düzenleme imkânı getirilmiştir ve bu değerlendirme raporu, elbette ki, adlî kolluk görevi yapanların, görevlerini daha iyi, daha ciddî, daha güzel, daha uygun bir biçimde yapmalarına katkı sağlayacaktır. Bu rapor, mahkemeler tarafından, mülkî idare amirleri tarafından, elbette ki, ilgili kişi hakkında değerlendirilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen toparlayın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Toparlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemelerle, savcılık makamını güçlendirdik; soruşturmanın daha etkin, daha donanımlı olan süjelerle yapılmasını temin edecek düzenlemeleri de getirdik, koyduk; ama, cumhuriyet savcıları ile müdafaada veyahut da katılan vekili olarak mahkemede görev yapanların durumu hakkında bir düzenlemeyi getirmedik.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki, devlet güvenlik mahkemeleri gibi ve buna benzer değişik konular, bu ülkenin gündeminde uzun zaman tartışılmamış, konuşulmamıştı; ama, bu Meclis, bunları alkışlarla değiştirdi. İnşallah, Türkiye, zaman içerisinde, bunu değiştirme olanağı da bulacaktır; ancak, ülkemizin içerisinde bulunduğu koşullarda, yargılamanın suç ve suçlulukla mücadelesinin daha aktif bir biçimde yürütülebilmesi açısından, bugünkü konumun muhafazasında fayda olduğu kanaatindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, yapılan bu düzenlemelerin, ülkemizin demokratik hukuk devleti alanında gelişmesine önemli katkı sağlayacağına inandığımı ifade ediyorum. Ayrıca, burada, CHP adına konuşan değerli büyüğümüzün ifade ettiği alanda, özgürlükleri kısıtlar gibi görünen alanlardaki değişikliklerin de, bizden çok CHP'li arkadaşların gayretleriyle o halde muhafaza edildiğinin de Yüce Heyet tarafından bilinmesini arz ediyor, tasarının hayırlı uğurlu olmasını, milletimizin aydınlık geleceğinde, insan hakları, demokratikleşme ve hukuk devleti alanında önemli gelişmelere katkıda bulunmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz talebinde bulunan Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün burada gündemdışı bir konuşma yapan Sayın Genel Başkanımızın konuşmaları anında hükümet sıralarında maalesef hiçbir bakanın bulunmaması son derece yadırganacak bir husus. Bir partinin sayın genel başkanı, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu en önemli sıkıntıların başında gelen tarımla ilgili bir konuşma yapıyor ve burada tarımla ilgili çok ciddî eleştirilerde bulunuyor, memleketin her köşesinde tarımla uğraşan insanların feryatlarını dile getiriyor; ancak, bu konunun takibiyle ilgili olarak, ne Tarım Bakanı ne de bir başka bakan hükümet sıralarında bulunuyor; maalesef hiç kimse bulunmuyor. Ben, bu hususu tutanaklara geçmesi açısından öncelikle ifade ederek sözlerime başladım.

Değerli milletvekilleri, bugün, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı Meclisin gündemine getirildi; 342 sayfa ve 335 maddeden ibaret bu kitapçık maalesef dün öğleden sonra bizlere intikal ettirildi. Buradan, huzurlarınızda, bütün milletvekillerime seslenmek istiyorum: Hangi milletvekilimiz, 342 sayfalık, 335 maddelik bu kanun tasarısını ciddî bir şekilde okudu, inceledi?! Şu anda, Genel Kurul Salonunda, görüyorum, yaklaşık 60-70 milletvekili var. Bu da şunu gösteriyor ki; milletvekillerimiz, bu kanun tasarısını okumadıkları için, incelemedikleri için, herhangi bir katkıda bulunamayacakları için, bugün, Meclis Genel Kurul Salonuna gelmemişlerdir. Dünyanın hangi ülkesinde, toplumun  tümünü ilgilendiren, 70 000 000 insanı ilgilendiren bir kanun tasarısı, Mecliste 60-70 milletvekilinin bulunduğu bir oturumda ele alınıyor, tartışılıyor ve kısa bir süre içerisinde de kanunlaştırılarak yürürlüğe giriyor?! Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, bir anayasa kadar, toplumun bütün fertlerini ilgilendiren ve 70 000 000 insanın her an ihtiyaç duyabileceği çok önemli bir kanundur.

Burada, çok tasarı ve teklif yasalaştırdık. Dün akşam, SSK ile ilgili bir tasarıyı kanunlaştırdık; o kanun, sadece SSK'lıları ilgilendiriyordu, bir başka kanun Bağ-Kurluyu ilgilendiriyordu, bir başkası çiftçiyi ilgilendiriyordu; ama, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı, 70 000 000 insanı ilgilendiren bir kanun tasarısıdır.

AK Parti Grubu adına konuşan çok değerli milletvekilimiz şunları söyledi: "Bu kanun tasarısı elli yıldır Türkiye'nin gündeminde." Bu, elli yıldır Türkiye'nin gündeminde; ama, ilk defa, Meclisin gündemine bu kadar ciddî bir şekilde getirilmiş. Bakıyoruz, bu kanun tasarısı, altkomisyonda 12, Adalet Komisyonunda da 5 gün görüşülmüş. Biz milletvekilleri olarak, Meclis olarak noter görevi mi yapıyoruz ki, bürokratların hazırladığı, üzerinde yeterince tartışılmayan, eleştirilmeyen, bilim adamları tarafından üzerinde  ciddî bir şekilde tartışılmayan ve en önemlisi, milletvekillerinin bu konuda bilgilendirilmediği bir kanun tasarısını, önümüze gelen böyle önemli bir kanun tasarısını da 48 saat içerisinde kanunlaştırıp yürürlüğe sokacağız?!

Evet, Avrupa Birliği, 17 Aralık... 17 Aralık tarihi, aylar, yıllar öncesinden bilinen bir tarihtir. Elbette, bunların 17 Aralığa kadar kanunlaşması için bizler de destek vereceğiz, bizler de katkı sağlayacağız. Avrupa Birliği uyum müktesebatıyla ilgili olarak bugüne kadar Meclis gündemine gelen kanunlar, CHP tarafından, Doğru Yol Partisi tarafından nasıl desteklenmişse, bu kanun tasarısı da, bizler tarafından elbette desteklenecektir; ancak "17 Aralığa yetiştireceğiz, Avrupa Birliğiyle ilgili o önemli tarihten önce bunları kanunlaştıracağız" derseniz, Meclis, bunu, üzerine bir noter görevi almış gibi değerlendirirse, bunun yanlış olduğunu, hatalı olduğunu ifade etmek istiyorum. Sadece bu değil, Ceza Kanunu da aynı şekilde getirildi, Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı da aynı şekilde getirildi.

Bakınız, dün, burada, SSK ile ilgili bir kanun tasarısı görüştük. Sadece 4 maddeydi arkadaşlar; 2 maddesi yürürlük ve yürütme idi. Diğer 2 maddesi burada kabul edildi; çok aceleye getirildiği için, maalesef, bir yanlışlıktan dolayı, Meclis çalışmalarına ara verildi, içeriye gidildi, orada tartışıldı, görüşüldü, sonra tekrar Meclise gelinip, o 2 maddesi burada yeniden müzakere edildi. Böyle çalışan bir Meclisin çıkarmış olduğu kanunların sağlıklı olduğunu ne ölçüde iddia edebiliriz?! Sağlıklı olmadığından, kanunlar, büyük çoğunlukla Cumhurbaşkanımızdan geri dönmektedir.

Değerli milletvekilleri, o bakımdan, benim sayın hükümetten isteğim, bundan sonra gündeme gelecek olan kanun tasarıları, en azından, ne olur, komisyonlarda daha fazla tartışılsın, ne olur, milletvekillerimiz tarafından Mecliste daha fazla tartışılsın, en doğrusu, en güzeli bulunsun.

Ben, çıkarılacak bu kanunun, hakikaten, çok faydalı olduğuna inanıyorum. Bazı maddelerinde eleştiri hakkımı saklı tutmak şartıyla bunu söylüyorum; ancak, Ceza Kanunu çıkarıldıktan sonra, böyle bir kanunun da mutlaka çıkarılması gerekiyordu; çağa ve günümüze uygun bir Ceza Muhakemesi Kanununun çıkarılması gerekiyordu. Çıkacak bu kanun, büyük ölçüde bunlara cevap verebilecek olan bu kanundur; ancak, tekrar ediyorum, bunların, mutlaka, daha önceden çok iyi çalışılmış bir şekilde kanunlaşmasında fayda var.

Avrupa Birliğiyle ilgili olarak birkaç cümle söylemek istiyorum. 17 Aralığa çok az bir süre kaldı. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, 17 Aralığa kadar, ülkemizin menfaatı için, milletimizin menfaatı için yapmamız gerekenleri, Avrupa Birliği için değil, bu ülkenin şartlarına cevap vermesi için destekliyoruz, kanunlaşmasını istiyoruz; ancak, burada, Meclis olarak dik bir duruş sergilememizin de lazım olduğu inancındayım.

Bakınız, 17 Aralığa iki hafta kaldı. Son üç beş günden beri dünyanın birçok köşesinden sistemli bir şekilde Türkiye'nin üzerine gelinmeye başlandı. Bakınız, Patrik meselesiyle ilgili son konu bir anda gündeme geldi; Kıbrıs'ın tanınmasıyla ilgili mesele bir anda gündeme geldi; daha dün Slovakya Meclisinden Ermenilerle ilgili bir karar çıktı. Daha dün devlet olmuş olan Slovakya, meclisinden, 70 000 000'luk dev bir ülkeyle ilgili bir karar tasarısı geçiriyor; ama, bugün bakıyorum, bu karar tasarısına karşı, Patrikle ilgili Yunanların konuşmalarına karşı ve buna benzer Kıbrıs'la ilgili konularda Türkiye'den dik bir duruş, dik bir ses bekliyorum; ama, maalesef, bugün o sesi Türkiye'den duyamadık. İnşallah, Meclisimizde, hükümetin gösteremediği bu dik duruşu, yapacağı genel görüşmelerle, bu konularda yapacağı çalışmalarla, hem ülkemize hem de dünyaya, 70 000 000'luk  bir ülkenin nasıl bir büyük ülke olduğunu, nasıl güçlü bir ülke olduğunu, Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz bir şart olmadığını çok yüksek ve gür bir sesle bütün dünyaya haykırmanın zamanı gelmiştir.

Ne demek ucu açık müzakere; ne demek sonu belli olmayan bir müzakere; ne demek diğer ülkelere uygulanmayan ve şartlar taşıyan bir şekilde üyeliğe kabul edilme meselesi! Bunların mutlaka ciddî bir şekilde ele alınıp, ciddî bir şekilde değerlendirilip, mutlaka, ama mutlaka bütün Avrupa'ya, bütün dünyaya ikaz edilmesi lazım.

Bakınız, bugün Amerika Birleşik Devletlerinden bir ses daha çıktı; Türkiye'nin tavrını not etmişler. Nasıl not ederseniz edin; ama, 70 000 000'luk bir ülke bunun karşısında en güzel cevabı verecek güçtedir. Ama, bakıyorum, bugün, hükümetten de bu konuda en küçük bir açıklama yok. Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'nin çok haklı olduğu bir konudaki tavrı karşısında "ben bunu bir yere not ediyorum, zamanı gelince bunun hesabını soracağım" sözlerinin karşılığı, yine, tekrar ifade ediyorum, gür bir şekilde, bugün, Türkiye'den Amerika'ya ulaşması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bu duygu ve düşüncelerle, bu kanun tasarısının, inşallah, kanunlaşırsa, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum; ancak, demin de ifade ettiğim gibi, bu kanun tasarısının katılmadığımız bazı maddeleri var ve yeri geldiğinde onlarla ilgili düşüncelerimizi de ifade edeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Şahsı adına, Sayın Hasan Fehmi Güneş.

Sayın Güneş, bir önceki konuşmanızda zamana uyduğunuz için, Divan olarak size teşekkür ediyoruz ve bunda da aynı titizliği göstereceğinize inanıyoruz.

Buyurun.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul)- Efendim, ben söyleyeceklerimi ifade ettim; bu hakkımı kullanmayacağım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ceza hukuku alanıyla ilgili üç temel yasadan ikincisini bugün görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Birincisi, Türk Ceza Kanunu idi ve geçtiğimiz eylül ayı içerisinde, Meclis, olağanüstü bir toplantı yapmak suretiyle, onu yasalaştırdı ve 1 Nisan 2005 tarihi itibariyle o yasa yürürlüğe girmiş olacak.

Tabiatıyla, Ceza Kanunu çıkarıldıktan sonra, ona dayalı, eğer felsefesi farklıysa, sistematiği farklıysa, öncelikleri farklıysa, ona uygun bir usul yasasının çıkarılması da, bunun tabiî sonucudur. O sebeple, Ceza Kanunu çıkmadan, Ceza Muhakemesi Yasasını görüşmek doğru olmazdı, teknik olarak da doğru olmazdı. Eylülde yapılan o görüşmelerin sonucunda, Ceza Kanununu Yüce Meclis kabul ettikten sonra, şüphesiz, çıkarılması gereken ikinci yasa, bugün müzakeresine başladığımız yasadır. Bu tasarı yasalaştıktan sonradır ki, bunun tabiî sonucu olarak da, Ceza İnfaz Yasasını görüşmemiz gerekecektir; bunun akabinde, Genel Kurulumuzda, ümit ediyoruz ki, muhtemelen önümüzdeki hafta veya daha sonraki günlerde onu da konuşmuş olacağız. Böylece üç tane temel yasayı arka arkaya gündeme getirmiş oluyoruz.

Tabiatıyla, bu tasarının hazırlanması, huzurunuza gelmesi, ifade ettiğim kadar kolay olmamıştır. Bu tasarının huzurunuza gelmesinde emeği geçen pek çok insan var. Müsaade ederseniz, bu tarihî dönemde, tarihî müzakerede onları burada şükranla anmak isterim. Bunların başında, en evvel, Adalet Komisyonunun altkomisyon başkan ve üyeleri, sonra, Adalet Komisyonu üyelerinin hakikaten insanüstü çabası ve gayreti olmuştur; Komisyon Başkanımızın bu konuda çok büyük gayreti, çok büyük çabası olmuştur; onlara huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca, bu müzakereler sırasında, Yargıtayın, çok olumlu, çok pozitif katkıları oldu, oradan katılan çok değerli üyeler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından katılan savcı arkadaşlarımız, akademisyenler oldu, kamu kurum ve kuruluşlarından, emniyetimizden, jandarmamızdan katılanlar oldu, konuya ilgi duyan Barolar Birliğinden bir arkadaşımız bu müzakereleri takip etti, başka türlü bize intikal eden ne varsa, bunların hepsini, biz, en ince ayrıntısına varıncaya kadar değerlendirmeye, huzurunuza iyi bir yasa tasarısıyla gelmeye gayret ettik. Dolayısıyla, hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Şüphesiz, bugün yürürlükte olan yasa, tam yetmişbeş yıllık bir yasadır. Bu yetmişbeş yıllık süre içerisinde, 1929'dan bugüne gelinceye kadar, dünyada meydana gelen gelişmeler, özellikle hak ve özgürlükler alanında meydana gelen gelişmeler, ceza hukuku alanındaki anlayış değişiklikleri, felsefî değişiklikler, insana verilen önem ya da içinden geçilen sürecin ortaya koyduğu birkısım şartlara göre nasıl Ceza Kanunu 70'ten fazla değişikliğe maruz kaldıysa, bunun tabiî sonucu olarak da 32 defa, o yetmişbeş yıllık süre içerisinde, bu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu değişikliğe maruz kalmıştır.

Demek ki, bir temel yasada değişen ihtiyaçlara göre 32 defa değişiklik yapma ihtiyacı hâsıl olduysa, bu yasanın bütünlüğü bozulmuş demektir. Bu yasanın, artık, parça parça, içinden 3 maddeyi, 5 maddeyi değiştirmek suretiyle ceza adaletini tesis etmek fiilen mümkün değildir. Onun içindir ki, bu yasanın, hem öncelikleri hem sistematiği hem felsefesi hem de oturduğu temel akslar itibariyle yeni baştan gözden geçirilmesine zaruret hâsıl olmuştur.

Esas itibariyle, bu yetmişbeş yıllık dönem içerisinde, evvela 1946'da tepeden tırnağa bir usul yasası yapma ihtiyacı hâsıl olmuş, o günün şartları içerisinde bu gerçekleşememiş. Çokpartili hayata geçtiğimizde, 1951'de, yepyeni bir ceza usul yasası, ceza muhakemeleri yasası değişikliği yapılmak istenmiş, o günün şartlarında da buna imkân olmamıştır.

İşte, 22 nci Dönem Parlamentosu, diğer pek çok alanda olduğu gibi, yetmişbeş yıllık dönemde gerçekleştirilemeyen bir başka ilki daha gerçekleştirmeye, temel yasalardan ikincisini tepeden tırnağa değiştirmeye muvaffak olmuş bulunmaktadır. Bundan dolayı, bu Meclisin, hiç şüphesiz takdir edilmesi lazım, bundan dolayı şükran duygularımızı burada ifade etmemiz gerekiyor.

Şüphesiz, bu değişiklik ihtiyacının çok değişik sebepleri var. Bunların başında, evvela, insan hakları ve özgürlükleri alanında, güvenlik anlayışında ve önceliklerde meydana gelen değişiklikler bulunmaktadır. İçinden geçilen her sürecin kendine göre öncelikleri var. Özellikle soğuk savaş döneminde öncelikler daha çok güvenlik ihtiyacına dayanmaktadır. İster Ceza Kanunu ister ona dayalı Ceza Muhakemeleri Yasası olsun, ister istemez güvenliği öne alan ve bunun öne çıkarılmasına imkân veren bir anlayışla hazırlanır. Halbuki, içinden geçtiğimiz süreçte, özellikle Avrupa Birliğiyle bağlantılı meseleye baktığımızda, esas olan, insan hakları ve özgürlükleridir. O halde, öyle bir yasa yapmalıyız ki, hem Ceza Kanununda hem de ona dayalı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında insan hakları ve özgürlüklerinin öne çıkması lazım, onun teminat altına alınması lazım.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyin altını çiziyorum: Bizi burada dinleyen sayın milletvekillerimiz var, televizyonlardan dinleyenlerimiz var. Getirdiğimiz bu Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısına -çok iddialı bir şey söyleyeceğim- Batı'da uygulaması olmayan hiçbir hükmü, Batı'da uygulaması olmayan hiçbir kavramı, Batı'da uygulaması olmayan hiçbir kurumu ithal etmedik. Bunu söyleyişimin sebebi şu: Yasa tasarısını yeteri kadar inceleme imkânını bulamayanlar, ola ki, bizim dışımızda, acaba, hak ve özgürlükler kısıtlanıyor mu gibi bir endişeye kapılabilirler. Bir değerlendirme yapılacaksa, bu getirilen tasarının bütününe bakmak lazım, felsefesine bakmak lazım, bunu hazırlayan heyetin hangi zaruretlerle, hangi önceliklerle meseleyi önümüze getirdiğine bakmak lazım.

Biz, özgürlüklerden yanayız. Yaptığımız her işte, attığımız her adımda, her yasal düzenlemede, bugünkünden daha özgür bir Türkiye meydana gelsin, hak ve özgürlükler teminat altına alınsın, yaşadığımız geriye dönük sıkıntılar varsa, bu sıkıntıları bu toplumun fertleri, bu ülkenin vatandaşları yaşamasın anlayışı içerisinde biz bunları hazırladık, hazırlıyoruz. Ola ki, zaman zaman, kanun tasarısı metninde, bazı yerlerde geçen "gizli" lafına bakarak, hemencecik, Türkiye'de bir polis devleti mi kuruluyor gibi bir anlayış, bence, doğru olmaz. Onun için tekrar ifade ediyorum ki, bu getirilen düzenlemenin içerisinde, insan hak ve özgürlüklerine olabildiğince önem verildiği kabul edilerek, bizim de içerisinde yer almaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde, o dünya içerisinde, oradaki uygulamalar içerisinde olmayan hiçbir kavram, hiçbir hüküm, hiçbir düzenleme bu kanun tasarısı metninde yoktur. Bu noktada arkadaşlarımızın emin olması lazım gelir diye buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının maksadı, amacı, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır, gerçeği orta yere çıkararak adaletin tecelli ettirilmesidir. Gerçeği orta yere çıkarırken, yasa hazırlayanların, bizlerin dikkat ettiği iki husus var; bunlardan bir tanesi hak ve özgürlükler, ikincisi ise sosyal düzenin, kamu düzeninin sağlanmasıdır. Bir yasa bunlardan sadece birini esas alır, buna ağırlık verir öbürünü gözardı ederse, bundan en evvel zarar görecek olan şey, bizatihi hak ve özgürlüklerin kendisidir. Eğer, bir ülkede kamu düzeni tesis edilemiyorsa, orada sağlıklı işleyen bir kamu otoritesi yoksa, bunun kuralları belli değilse, hiç şüphesiz, Türkiye, geriye dönük pek çok tecrübeyle de yaşamıştır ki, bundan en evvel zarar gören, haklar ve özgürlüklerdir.

Türkiye 1980 öncesinin sıkıntılarını yaşadı. Ben Yozgat'ta avukatlık yapıyordum, Ankara'da duruşmalara gelirdim. Anayasamızda seyahat hürriyeti vardı; ama, biz, Yozgatlılar olarak "66" plakayla Kızılay'a inemezdik. Anayasada kişilerin istedikleri yere gitme imkânı vardı, seyahat etme özgürlüğü vardı; bir caddeden öbürüne geçmek mümkün değildi, bir kahvehaneden öbür tarafa gitmek mümkün değildi. Neden; sebebi ne olursa olsun, Türkiye'de kamu düzeniyle ilgili ciddî sıkıntılar vardı, kamu otoritesi sarsılmıştı.

O halde, biz, bir taraftan hak ve özgürlükleri koruyacağız; ama, öbür tarafta da kamu düzenini tesis etmemiz lazım; aksi halde, bu düzenin bozulmuş olması halinde, yasalar neyi yazarsa yazsın, en evvel, bundan, hak ve özgürlükler zarar görür. Bundan sonraki maddelerin değerlendirilmesi sırasında, arkadaşlarımızın, bu çerçevede, bu anlayış içerisinde bu tasarının hazırlandığını görmeleri ya da en azından değerlendirmeleri bu açıdan yapmalarında fayda var.

Bir başka husus, hak ve özgürlükler alanında meydana gelen gelişmelere paralel olarak, öbür tarafta, hem nüfusun artması, çarpık şehirleşme, suçların niteliğindeki farklılıklar, teknolojideki gelişme, yeni suç şekillerini ya da aynı suçların değişik imkânlarla, değişik vasıtalarla, değişik mekânlarda işlenmesine imkân doğurmuştur. Dolayısıyla, eski usul yasaları bu değişiklikleri karşılayamadığı için, parça parça değişiklikler yapılmak suretiyle, maalesef, sistem bütünlüğü de bozulduğu için, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasını yeni baştan ele alıp, bugünkü şekliyle ortaya koyma mecburiyeti hâsıl olmuştur.

Şüphesiz, arkadaşlarımızın dile getirdiği bir hususa ben de katılıyorum. Keşke, önümüzde çok uzun zaman olsaydı. Bu Parlamento, zaman sıkıntısı çekiyor. Ben, şu kadar zamandır bu Parlamentoda görev yapıyorum, hiçbir dönem, bugünkü Parlamento dönemi kadar çalışma temposu yüksek bir dönem yaşamamıştır. Neden; çünkü, Türkiye'nin, artık, kaybedecek zamanı yok. Kırk yılın çarşambası, hepsi bir araya gelmiş toplanmış. Avrupa Birliği hedefi, 1963 anlaşmasından hesap edersek, tam kırkbir yıllık mazisi olan bir mücadele, Türkiye'nin varmak istediği bir nokta. Siz, geriye dönük, on sene evvel yapmanız gereken birkısım çalışmaları son iki yıla getirirseniz, bu Parlamento, ister istemez... Bugün, aslında, cuma günü; cumartesi günü, pazar günü bu Parlamentonun olağan çalışma günleri değildir; ama, ne yapalım ki, tarih, hepinizin omzuna, hepimizin omzuna, böylesine önemli, şerefli, ancak, sorumluluk taşıyarak çalışma yapmamızı gerektirecek bir zaman darlığını da getirip koymuştur. Keşke, önümüzde beş ay olsaydı, beş sene olabilseydi; belki, bugün zaman dardı, yeteri kadar tartışamadık gerekçesini ortadan kaldıracak bir imkâna da sahip olurduk.

Dediğim gibi, bu tasarının Meclise sevki aşağı yukarı iki sene olmuştur. İki sene içerisinde bu Parlamento hiçbir şey yapmadı değil, gece yarılarına kadar çalıştı; ama, Türkiye'nin üstlendiği ulusal programın hedefleri yakalayabilmesi ve 17 Aralıkta -ki, hepimiz önemsiyoruz, Parlamento alarak önemsiyoruz, iktidar ve muhalefet olarak önemsiyoruz, millet olarak önemsiyoruz- buradan önemli bir tarihin alınabilmesi açısından yapmamız gereken işlerin süratle yapılması gerekiyor. Bu Parlamento bu sıkıntıyı çekiyor, Adalet Komisyonu da çekiyor, gece yarılarına kadar arkadaşlarımız çalıştı ve Hükümet olarak biz de çekiyoruz. Takdir edersiniz ki, bu Parlamentonun çıkardığı yasaların önemli bir kısmı, siyasî kriterlerle alakalıdır ve Adalet Bakanlığının sevk ettiği tasarılardır ve günlerce siz emek verip, bu tasarıları yasalaştırmaya gayret ettiniz. Onun için, aslında, belki, somut yasa açısından yasa tasarısı açısından yeteri kadar zaman bulunamamış olabilir; ama, Ceza Kanunu vesilesiyle de ifade ettim ki, bakınız, 32 defa Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda değişiklik, ilgi duyanların gündemine gelmiştir. Bu tasarı, Meclise sevk edileli iki sene oldu. Bu tasarı, Meclise sevk edilirken, çok değişik çevrelerin de, geriye dönük pek çok çalışmaları var. Demek ki, o dönemlerde de bunlar konuşulmuş; yani, işin açıkçası, bugün, müzakeresine başladığımız tasarıyla ilgili olarak geriye dönük, konuşulmadık konu, söylenmedik söz, yazılmadık yazı da kalmamıştır. Bütün mesele, bunları sentez yapmak suretiyle, bunlardan iyi bir yasa tasarısı ortaya çıkarmak ve bunu toplumun istifadesine sunmaktır.

Bizim yapmak istediğimiz şey de, bu kısa süre içerisinde, olabildiğince, bunlardan istifade etmek suretiyle, bir taraftan sosyal düzeni tesis edecek, öbür taraftan da hak ve özgürlükleri teminat altına alacak bir önemli düzenlemeyi gündeme getirmektir.

Bu tasarı hazırlanırken, aynen Ceza Kanununda olduğu gibi, bir başka hususa özel dikkat edilmiştir. Maalesef, hem Ceza Kanununda hem de bunda, bunlar temel yasa olmasına rağmen, özel yasalarda, pek çok özel usul hükümleri vardır. Ceza Kanunu dışında, nasıl, ceza hükmü içeren özel yasalar var, bu alanda bütünlük bozulmuş ise de, Usul Yasasıyla ilgili olarak da özel yasalarda usul hükümleri vardı. Bu da, uygulamada sıkıntılar çıkarıyor, farklılıklar meydana getiriyordu. Bu yapılan düzenlemelerle, olabildiğince, başta 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanunu dahil olmak üzere, daha evvel Devlet Güvenlik Mahkemeleriyle ilgili birkısım yasalarda ve benzeri yasalardaki özel usul hükümleri de dahil olmak üzere, olabildiğince bunlardan ayıklama yapılmış, mümkünse, bu alandaki bütün usul hükümlerinin, bu konuştuğumuz temel yasa içerisinde yer almasına, buraya derc edilmesine de azamî gayret sarf edilmiştir. Bu da, ileride, meseleye bir bütünlük açısından bakılmasına imkân verecektir, fırsat verecektir.

Şüphesiz, getirdiğimiz bu yasanın en mükemmel yasa olduğunu söyleme imkânımız hiçbir zaman olmaz. Hukuk hayatı, dinamik bir hayattır; her gün değişiyor, her sene değişiyor, devamlı değişiyor. Bu değişiklikleri olabildiğince uzunca süre karşılayabilecek ilkeleri, sistemleri buraya getirmeye; öbür taraftan, suçla mücadelede olabildiğince, delilden sanığa gitmeyi mümkün kılacak bir felsefî değişikliği getirmeye; ama, öbür tarafta da, arkasından çıkaracağımız yasayla, maalesef, bugün Türkiye'de etkinliği kalmamış olan cezada caydırıcılığı öne çıkarmak suretiyle, Türkiye'de, gerçekten, hukuku egemen kılmaya, insanların daha özgür bir ortamda faaliyetlerini sürdürmelerine imkân verecek bir anlayışla bu tasarıyı huzurlarınıza getirmiş oluyoruz.

Şüphesiz, maddelerin görüşülmesi sırasında ihtiyaç hâsıl oldukça daha neleri getirmeye çalıştık; mevcut yürürlükteki yasadan farklı, çok çağdaş, çok yeni, günün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni kurumlar da getirilmiştir; çünkü, bugünkü hukuk sistemimiz içerisinde, bir insan ya tutuklanır ya serbest bırakılır; üçüncü bir ihtimal söz konusu değil.

Adlî kontrol sistemini getirmek gibi, çağdaş hukuk dünyasında itibar gören bazı kurumları da buraya olabildiğince yerleştirmeye ve uygulamaya sokmaya çalıştık.

Ümit ediyorum ki, bu ikinci yasanın çıkmasıyla birlikte önemli bir boşluğu dolduracağız; arkasından da elbirliğiyle infaz yasasını çıkarmak suretiyle ceza hukuku alanındaki en çağdaş düzenlemeyi 22 nci Dönem Parlamentosu Türk Milletine armağan edecektir.

Ben, şimdiden, katkılarınıza, göstereceğiniz ilgiye peşinen teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

CEZA MUHAKEMESİ KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KİTAP

Genel Hükümler

BİRİNCİ KISIM

Kapsam, Tanımlar, Görev ve Yetki

BİRİNCİ BÖLÜM

Kapsam ve Tanımlar

Kanunun kapsamı

MADDE 1. - (1) Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Muzaffer Bey, şahsen de konuşma istemişsiniz; ikisinin süresini birleştirmek ister misiniz?

MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkan, gerekirse, kişisel konuşma süresini de kullanacağım.

BAŞKAN - Peki.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki yıldır, iktidarı ve muhalefetiyle, birçok tasarıyı, burada, bir uzlaşı içerisinde görüşerek kanunlaştırdık. Yaptığımız bu çalışmalar, aziz milletimizin çok uzun zamandan beri beklediği; ama, gerçekleştirilmesi, kanunlaştırılması bir türlü mümkün olmamış çalışmalardır ve bütün konuşmacı arkadaşlarımızın söylediklerine, gerek eleştiri anlamında gerekse katkı anlamında söylenilen bütün sözlere katılmakla birlikte, yaptığımız işler, düzenlediği alanın her birisinde, âdeta, milat olmuştur.

Bugün, burada çalışmalarını yaptığımız Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı da, inşallah, yürürlüğe girdiğinde, kendi alanında böyle bir nitelik arz edecektir.

Değerli arkadaşlar, bu çalışmaları yaparken, elbette, Avrupa birliği müktesebatına uyum diye bir hedefimiz var. Zaman zaman, hazırlanacak olan rapor dolayısıyla, sıkıntı yaşadığımız, bazı konuları hızlıca görüşmek ve kanunlaştırmak gibi bir mecburiyeti yaşadığımız da oluyor; ama, bu değişiklikleri yaparken, bu yasaları burada hazırlıyorken, kabul ediyorken, inanıyorum ki, ben, iktidarıyla da muhalefetiyle de her zaman bir konuda hemfikir olduk; bu da, artık, üçüncü binyıla girdiğimiz bir dönemde bu temel hak ve hürriyetleri, yetmiş milyonuyla bizim milletimizin hak ettiğidir. Önümüzde bir Avrupa Birliği hedefi olmasa bile, bizim, bunları, acil bir şekilde, süratle yapıp bitirmemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, peşpeşe değiştirdiğimiz bu temel kanunların tamamına yakını, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Batı hukukunun kabulüyle birlikte, çoğu da tercüme yoluyla, hukukumuza kazandırılmış ve birçoğu, hem o gün için hem bugün için bizim insanımızı esas itibariyle tarif etmeyen, zaman içerisinde yaşanan değişikliklere paralel olarak, bu kanunlar sosyal hayata uyum sağlayamamış ve bugün, hepsi, karşımızda, peşi peşine değiştirilmesi gereken bir zaruret içerisinde durmaktadır.

Toplumun önünü tıkayan, temel hak ve özgürlükleri olabildiğince kısıtlamış, âdeta, devleti milletten koruyan bir mantık içerisinde olan bu durumu, bu yapıyı kırıp, insanların daha özgür inandığı, daha özgür düşündüğü, daha özgür yaşadığı bir toplumsal yapıyı hep birlikte inşa edeceğiz ve bu süreci başlattık, birlikte de yürütmeye devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, eylül ayı içerisinde Türk Ceza Kanununu değiştirdik, gerek Türk Ceza Kanununda gerekse iki yıllık süre içerisinde birçok özel kanunda yaptığımız değişikliklerle ve şimdi de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısıyla, bireyi hukukun merkezine koyduk. Bireyin hukukun merkezine koyduk. Bireyin hukukunu her şeyin önüne aldığımız bir sistemi inşa ediyoruz. Bu, modern dünyanın her tarafında böyledir. Artık, insan hakları, çağımızın en önemli değerlerinden birisi haline gelmiştir ve bu insan hakları, temel hak ve hürriyetler, gerek uluslararası yargı tarafından gerekse ulusal yargı tarafından güvence altına alınmıştır ve tabiî ki, esas olan, aslolan, bu düzenlemelerin hukuk metinleri içerisine girmesi değil, bunların geniş bir uygulama alanına kavuşturulması, bir etkin güvence sistemine ulaştırılmış olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, iki yıllık döneme geriye dönüp baktığımızda, iktidar ve muhalefet olarak, ben, 22 nci Dönem Parlamentosunun, temel hak ve özgürlükler anlamında, üzerine düşeni yaptığını ve bu konuda iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum ve bu, sadece benim fikrim olarak da ifade edilmiş bir konu değildir; hem içeride hem de Avrupa Birliği nezdinde yaptığımız çalışmalar büyük bir takdirle takip edilmektedir; hatta, o kadar ki, Avrupa Birliği çevrelerinde, bizim iki yılda yaşadığımız bu değişiklik, bu hızlı süreci nasıl oluşturduğumuz onların bile kafasını karıştırır durumdadır; çünkü, onlar da, yıllarca, Türkiye'de, çok söz söyleyen "seçmene selam, yola devam" diyen bir mantıkla siyaset yapıldığını görmüşler, ona alışmışlar ve 22 nci Dönem Parlamentosundan da onu beklemişlerdir; ama, biz, bu konuda üzerimize düşen her şeyi yaptık ve bulunduğumuz noktayla, onurla, gururla iftihar edebiliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir köklü değişiklikten, bir reformdan bahsediyoruz. Hiçbir yerde sancısız bir doğumun olduğu görülmemiştir; eğer, köklü değişiklikler varsa, orada, mutlaka, eleştiri olacaktır ve o geniş değişim içerisinde, mutlaka, eksik yapılan, yanlış yapılan işler olacaktır. Üzerine ne kadar titrersek titreyelim, ne kadar çalışırsak çalışalım, yine, eksik kalan bir yanı mutlaka olacaktır.

Hele, bu değişiklikler ceza hukuku alanıyla ilgili olursa, yani, Türk Ceza Kanunu gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gibi, Ceza İnfaz Kanunu gibi, yaşlısıyla genciyle, fakiriyle zenginiyle, amiriyle memuruyla toplumun bütün toplumsal kesimlerini ilgilendiren bir temel yasa ise, bu eleştirilerin olması kaçınılmazdır ve söylediğim gibi, ne kadar üzerinde uzun süreli çalışırsak çalışalım, yine, bu eksikler olmaya devam edecektir.

Az önce, Sayın Bakanımız da ifade ettiler. Keşke, biz, bugün, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak, peşpeşe bu değişiklikleri yapmak zorunda olmasaydık. Zamanında, günü geldiğinde bu değişiklikler yapılmış olsaydı da, biz de, bugün, tasarılar üzerinde daha uzun tartışarak, daha uzun çalışarak tasarıları kanunlaştırma imkânına sahip olsaydık. Ama, az önce Bekir Bey ifade etti; elli yıldır bu ülkenin gündeminde olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun değişikliği ancak bu Parlamentoya nasip olmuştur; Türk Ceza Kanunu da yıllardır tartışılmasına rağmen bu Parlamentoya nasip olmuştur.

Bir sayın milletvekilimiz, eleştiri adına dedi ki: "Meclise hiç gelmemiş, elli yıldır bu Parlamentoda gelip gelip gidenler var." Söyledikten sonra, acaba cevap verilir mi diye beklemeden dışarıya çıkmış beyefendi arkadaşımız. Keşke, önceden yapılsaydı, önceden yapılsaydı da, biz, bugün, Meclis tarihinin hiç tanık olmadığı bir yoğunlukla, bu tartışmaları, bu çalışmaları yapmak zorunda olmasaydık.

Değerli arkadaşlarım, Anamuhalefet Partimizin de, aceleye getirilmiş bir yasa tasarısı olduğu, panik tasarısı olduğu yönünde eleştirileri vardır; ama, vakti çok iyi kullanmak gibi bir mecburiyetimiz var. Hukukçu olan arkadaşlarım uzunca bir zamandan beri biliyorlar, hukukçu olmayan arkadaşlarım da parlamenter olarak çalışmaya başlayınca gördüler ki, yasa tasarılarının hazırlanmasında çok uzun sürelerin geçmesi, ne yazık ki, onların çok olgun, sosyal yaşamda çok faydalı olacak, hukuk alanında çok faydalı olacak tasarılar olduğu anlamına gelmiyor. Öğrencilik yıllarımdan hatırlıyorum; Sulhi Dönmezer Hoca, Türk Ceza Kanunuyla ilgili hemen her hafta Ankara'ya gelirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sürenizi uzatalım mı, 10 dakikayı dahil edelim mi?

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Lütfen Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ama, gelinen nokta o olmuştur ki, yapılan bütün çalışmalar, harcanan bütün emekler bir tarafa bırakılmış ve bugünün ihtiyaçları neyse, bugünün gerekleri neyse ona göre bir Türk Ceza Kanunu hazırlanmıştır. Aynı şey bu tasarı için de söz konusu; eğer, biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısını bugün gündeme getirip de bir yıl sonra Genel Kurula getirseydik, emin olun, bundan çok daha uzun bir mesafe kat etmiş olmayacaktık.

Değerli arkadaşlarım, zamanı iyi kullanmak zorundayız. "3 Kasımdan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diye sizin de, bizim de meydanlarda verdiğimiz söze, Parlamento çalışmaları da dahildir ve bunu da çok güzel bir örnek olarak ortaya koyduğumuza inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir konu da, AK Parti milletvekillerinin, komisyon çalışmalarında, polis devleti ile hukuk devletini karıştırdıkları iddiasıdır. Değerli arkadaşlar, bu isnat, en fazla AK Parti milletvekillerini üzer; çünkü, biz, bu tür uygulamaların, yani hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun tesis olunduğu belli bir dönemde bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödedik. Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımız, okuduğu şiir yüzünden siyasî yasaklı haline getirildi. Mahkemenin kararını tartışmıyorum; ama, cezasını çekip, yasal süresi dolduktan sonra sicilden terkin için başvurması üzerine, yerel mahkemenin verdiği kararı, usulde böyle bir yöntem de olmadığı halde, Yargıtay Başsavcısı telefonla Ankara'ya isteyip, yine, usulde olmadığı bir şekilde bozarak, seçimlere girmesinin önüne geçmişlerdir. İşte, polis devleti budur ve bunun bedelini, en ağır şekilde, AK Parti olarak biz ödemişizdir. Onun için, bu iddiayı kabul etmiyoruz; zaten, komisyon çalışmasında vermeye çalıştığımız, sizin tekliflerinize, önergelerinize vermeye çalıştığımız katkıyla da, böyle bir düşünce içerisinde olamayacağımızı ifade ettiğimizi, ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye'yi, bir hukuk devleti yapmaya çalışıyoruz. Yine altını çiziyorum, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte yapıyoruz; ama, adaletini hiç kimsenin tartışmadığı bir ülke haline gelmeden de, hukuk devleti olduğumuzu söyleyebilmemiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun kaynak kanunu olan Alman Usul Kanununda, 1960 yılından beri, çok değişiklik yapılmıştır ve bizim kanunumuz buna uyum sağlayamamıştır. Şimdi, Alman Usul Kanununu tamamen Türkçeye çevirerek inceledik, Fransız Usul Kanununun tamamına yakınını Türkçeye çevirerek inceledik, İtalyan sistemini inceledik, common law sistemini inceledik; yetmedi, uluslararası 5 enstitü tarafından yapılan sempozyumlardaki raporları inceledik ve mukayeseli bir çalışmayla, Askerî Yargıtayımızın ve Yargıtayımızın yerleşik kararlarını da dikkate alarak bu tasarıyı önünüze getirdik. İnanıyorum ki, çok daha demokratik, özgürlüklerin çok daha güvence altına alındığı, zarurî halin olmadığı, gecikmesinde sakınca bulunan halin olmadığı durumlarda, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısını birlikte hazırlayarak takdirlerinize sunduk.

Daha özgürlükçüdür, bireyin hürriyetini daha esas almıştır, adil yargılamayı temel karakter olarak bünyesinde barındırmaktadır ve bu yapılırken bir taraftan da hukukun evrensel ilkelerine, temel ilkelerine dikkat edilmiştir ve o temel kavramların zedelenmemesi için azamî gayret gösterilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Külcü, toparlayın lütfen.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu amacı sağlayabilmek için, bir temel kanunun hazırlanması için yapılması gereken çalışma ne ise onu yapmaya gayret gösterdik. İnanıyorum ki, bu tasarının kabulüyle birlikte, milletimiz, devletiyle daha fazla kucaklaşacak, hürriyetlerini daha güvence altında görecek, kendisini daha özgür hissedecek, daha özgür düşünecek, daha özgür yaşayacaktır.

Bu duygularla, tasarının hayırlı olmasını ve kanunumuzun kabul edilmesiyle birlikte hukuk dünyamıza ve bütün Türkiyemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - (1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,

d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,

Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,

Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,

İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,

Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,

Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,

Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısına ilişkin olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, bu yasa tasarısına ilişkin olmak üzere sunulan görüşlerden şu anlam çıkıyor: Bizler, Türkiye Cumhuriyeti Yüce Meclisi üyeleri olarak, bugüne kadar önümüze getirilen tasarıların temeline baktığımızda, hemen hemen hepsinde bir Avrupa Birliği takıntısı olduğunu görüyoruz. Elbette, Avrupa Birliği yoluna girmek için, ulusça hepimizin umutla beklemiş olduğu ve ulusun, bu yön göstermesi doğrultusunda -partili partisiz, hangi partiden olursa olsun- milletin vekilleri olarak, bizler de, ulusun gösterdiği yolu takip edeceksek, Avrupa Birliği yolundaki bu uyuma oybirliğiyle karar vereceğiz, bu hususta yapılması gereken bütün eylemleri, bütün yasal çalışmaları destekleyeceğiz. Böyle bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.

Bu yasanın adı, tasarı şeklinde sunulan yasanın adı, ceza yargılama hukukunun gerçekten temel bir yasası olan Ceza Yargılama Kanunu Tasarısıdır. Konuşmalardan ve tarihten sabit olduğu üzere, mevcut yasanın kabul edilmesi, 1929 yılından bugüne kadar uygulanagelen ve olabildiğince de ihtiyaç hâsıl oldukça değişikliğe uğrayan böyle bir yasanın, Türk toplumunun yapısı, temel taşı olan ve bütün insanları ilgilendiren, kamu hukukunun bir parçası olan, Türk Ceza Kanununun kabulünden sonra görüşülmesi ve bu şekilde huzura getirilmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Meclise getirilmesini, bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hepimiz olağan karşıladık, olması gerekir diye karşıladık.

1929 yılından bugüne kadar uygulanan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, elbette çok çeşitli ihtiyaçlara cevap vermekten uzak kalmaya başlamıştı. Bunun da ötesinde, hepimizin dilinden düşürmediği insan temel hak ve özgürlüklerini, bütün temel kanunlarda, Anayasamızda, Türk Ceza Kanununda ve yargılama ceza hukukunda yer alan bir sistemi ve bu hak ve özgürlükleri nasıl olur da daha geniş bir anlatımla, daha geniş bir uygulama alanıyla gündeme getirip uygulama imkânına kavuşturabiliriz; hepimizin derdi buydu. Bu derdimizi, milletimizin yaşamış olduğu belli sıkıntıları, Ceza Kanunu gibi veya usul kanunları gibi kanunlarla keşke giderebilsek diye düşündüğümüzde, elbette bu yasalara karşı çıkmamız da mümkün değildir. Dizi yasalar adı altında, önümüzdeki günlerde, ceza hukuku alanındaki eksikliğin giderilmesi gereken bir noktada, ceza infaz ve tedbirlerin uygulanmasına ilişkin yasa tasarısı da -sizlere bilgi sunmak açısından- pazartesi günü Adalet Komisyonumuza gelmiştir ve görüşülecektir.

Bu doğrultuda olmak üzere, tasarının 2 nci maddesinde belirtilen tanımlarda, gerçekten, önceki, daha doğrusu şu anda uygulanmakta olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki tanımlara göre birhayli değişiklik söz konusudur. Örneğin, 2 nci maddede yer alan şüphelinin tarifi netliğe kavuşturulmuş, sanığın tarifi netliğe kavuşturulmuştur. Anayasamızın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükme paralel olarak "Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi" denilmek suretiyle, net bir tarif ortaya konulmuştur. Dahası, müdafi ve vekilin tanımı, soruşturma ve kovuşturmanın tanımı, önceki yasaya göre daha net bir hale getirilmiş bulunmaktadır. Devamında "sorgu"dan tutalım "malen sorumlu" tanımına kadar, "suçüstü" tarifine "toplu suç" tanımına "disiplin hapsi" tanımına "ağır cezalı işler" tanımına kadar yapılan  bu tanımların, gerçekten, uygulanmakta olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki tanımlara göre daha sade ve sistematik olduğunu da bildirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, elbette, bu tasarıda kanunun adının kısaltılması, daha önceki "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu" şeklindeki adın "Ceza Muhakemesi Kanunu" şeklinde kısaltılması olumludur.

Yine, az önce saydığımız sistematik ve dil açısından, hiç olmazsa, biraz daha sadeleştirilmiş olması da olumlu bir noktadır; ancak, her ne kadar "muhakeme" ile "yargılama" birbirini karşılamıyor diye "muhakeme" tabiri getirildiyse de, bizim görüşümüz, gerçekten "yargılama" tabirinin "muhakeme" tabirini karşıladığı yönünde idi. Bu noktada, Türk Dil Kurumunca -açıklamalarında olsun, sözlüklerinde olsun- bu tabirlerin birbirini karşıladığının belirtildiğini de sizlere sunmak istiyorum.

Bunlar, önümüzdeki tasarının olumlu yönleri. Olumsuz yönleri, bizden önce grup adına konuşan Sayın Işık tarafından dile getirildi. Bunları tekrar ederek sizlerin vaktini almak istemiyoruz; ancak, gerçekten, bizlerin, burada, milletvekilleri olarak, grup olarak birbirini ikna etmesi önemli değildir değerli arkadaşlarım. Önemli olan, halkımızın, milletimizin, bizler tarafından ikna edilmiş olmasıdır. Eğer böyle bir tasarı için, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hukukun gerçekten üst düzeydeki kuruluşları, Barolar Birliği tarafından "aceleyle getirilmiş" şeklinde birtakım şüpheler ve iddialar var ise budur önemli olan. Eğer biz, Meclis olarak, iktidardaki AKP olarak, muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunu, milletimize ve kamuoyuna anlatamadıysak, aktaramadıysak, önemli olan, buradaki aceleciliğin, kamuoyu tarafından da bu şekilde algılandığı ve görüldüğüdür. Yoksa, bizlerin, burada, AKP'li milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak birbirimizi ikna etmemiz çok kolay olabilir.

Biz, aylarca, Adalet Komisyonunda, altkomisyonda görev yaptık, bu tasarıları getirdik. Daha önce yasalaştırdığımız Türk Ceza Kanunu, on ay, hatta bir yıla yakın süre içerisinde altkomisyon ve Adalet Komisyonunda görüşüldü ve sonra kanunlaştı; ama, bakıyoruz ki, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu adı altında olmasa da, Ceza Yargılama Usulü Kanunu Tasarısı -gerçekten, kamuoyunca da haklı biçimde eleştirildiği gibi- çok aceleci bir halde huzurumuza getirilmiş oluyor. Bizler, bunu, hukukçu olarak aceleci görmüş olmayabiliriz; ama, önemli olan, az önce dediğimiz gibi, kamuoyunun vicdanlarında "aceleyle, panik içerisinde getirilmiş" kuşkusunun kamuoyuna yerleştirilmesi ve bu şekilde vicdanlarda kalmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, burada yasa tasarısını görüşürken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi için olumlu destek vermiş değiliz. Adalet ve Kalkınma Partisi de Cumhuriyet Halk Partisinin gönlünü alalım diye bu tür yasaları bize getirmiş değil. Elbette ki, kamuoyunun göstermiş olduğu, kamuoyunun duymuş olduğu ihtiyaçlar doğrultusunda getirilen yasa tasarılarının da bu şekilde Mecliste görüşülüp, kamuoyunun vicdanlarını rahatlatacak şekilde çıkarılmasında büyük fayda olacaktır.

Sayın milletvekilleri, topluma karşı sorumluluk anlayışıyla, bu dizi yasaların AB'ye uyum yasaları adı altında, artık, söylenilmesinden gerçekten bizler rahatsız olmaya başladık. Bundan toplumumuz da rahatsız olmaya başladı; ama, eğer, AB'ye girmek için bu tür yasaların bir an önce çıkarılması için elimizden geleni yapmamız gerekirse, toplumun beklentisi, kamuoyunun beklentisi bu ise bizler yapmaya hazırız, elbette bu katkıyı vereceğiz. Bu yönde getirilen tasarılara "AB yolunda... Aman ha, aman engel olunmasın" şeklindeki toplumun beklentisine, Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizlerin vereceği bir ihtiyaç cevabıdır, katkımızı yapacağız; ancak, eksiklikleri de, mutlaka, maddeler görüşülürken, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım veya diğer milletvekili arkadaşlarım da sizlere sunacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sorumluluk anlayışı içerisinde, elbette, bizlerin feda etmemesi gereken değerler vardır. Eğer, egemenliğimizin birkısım parçasını feda edebildiğimiz doğrultusunda toplumda endişeler varsa, burada düşünmemiz gerekir. Eğer, bizler, ulusal davamız dediğimiz Kıbrıs davasında AB yolunda ödün vermek gibi bir duruş göstereceksek, burada oturup düşünmemiz gerekir. Bu tür ödünleri vermemek için, Ermeni soykırım kararı bir ülke parlamentosu tarafından çıkarılıyorsa, bunun karşısında, AKP Hükümeti olarak, gerçekten, yüksek sesle, ulusça duramıyorsak burada da düşünmemiz gerekir. Eğer, Lozan'ı deldirmek istemiyorsak, eğer ulusal davamız Kıbrıs'tan ödün vermek istemiyorsak, hiçbir zaman için kabul etmediğimiz, bizlere yakışmayan Ermeni soykırımına hayır diye yüksek sesle bağırmak zorundaysak, bunları da AB yolunda feda etmeyelim. Egemenliğimizi ve özgürce yaşamak isteyen, bağımsız bir şekilde yaşamak isteyen Kıbrıs'ı da hiçbir şekilde feda etmeyeceğimizi, edemeyeceğimizi yüksek sesle bağıralım.

Sayın Başkanım, iki hususa cevap verip, daha sonra konuşmamı bitireceğim. Bunlardan bir tanesi, çok değerli milletvekili arkadaşım Bekir Bozdağ bir konuşmasında -hep birlikte çalıştık gerek Türk Ceza Kanunu çalışmalarında gerekse bu yasa tasarısı çalışmalarında; kendisinin de, şahsen, sevdiğim bir arkadaşım olduğunu bildirmekten dolayı gerçekten mutluluğumu ifade ediyorum; ancak,şunu kabul edemedim- insan hak ve özgürlüklerinde -bazı maddelerle ilgili görüşmelerinde ve konuşmalarında- Cumhuriyet Halk Partili üyeler tarafından, maalesef, geri adım atılmak suretiyle daha da geriye düşülmesi ve insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması anlamındaki maddelere Cumhuriyet Halk Partisinin destek verdiği şeklinde bir ifade kullandı. Kesinlikle böyle bir ifadeyi Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak kabul etmemiz mümkün değildir.

Bunun devamında, Sayın Bekir Bozdağ ve çok sevgili arkadaşım, meslektaşım Çorum Milletvekilimiz Sayın Külcü'nün değindiği hususu da -bir kez daha hafızalarımızı yoklamamız açısından, unutkan olmamamız açısından- şu şekilde cevaplamak istiyorum: Eğer, bizler, özgürlükleri kısıtlayan, özgürlüklerden yana olmayan bir Cumhuriyet Halk Partisi olsaydık, Sayın Başbakan Erdoğan'la ilgili Anayasa değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi olarak evet oyu vermezdik; belki de, şu anda, Sayın Başbakan, huzurunuzda Başbakan olamayacaktı, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olamayacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın hatip, toparlayın lütfen.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önümüzde bulunan bu tasarıyı, hiçbir şekilde, toplumun çıkarları doğrultusunun aksine engelleyeceğimiz anlamı çıkmasın diyorum. Atılacak adımlara, toplumun beklentisinin öncüsü ve önderi olan her adıma Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizlerin de destek vereceğini bildiriyorum; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.43

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.54

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

2 nci madde üzerinde, şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.  (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 2 nci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, 2 nci madde, tanımlar maddesidir. Bu yasanın oluşmasında emeği çok geçen bir insan neden tanımlar maddesinde söz aldı, bunun ne önemi vardır diye sorarsanız; bunu açıklamak istiyorum.

2 nci maddede, hükümetin teklif ettiği metinde "gecikmesinde sakınca bulunan hal" deyimi, derhal işlem yapılmadığı takdirde, suçun, delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan kaybolması olasılığının ortaya çıkması hali olarak tanımlanıyordu. Bu tanım, merhum Sulhi Dönmezer başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan tanım, doğrusu, gecikmesinde sakınca bulunan hali de tanımlıyordu, yeterli bir tanımdı. Her ne hikmetse, bu tanım, komisyon görüşmeleri sırasında çıkarıldı.

Değerli arkadaşlarım, ben buna karşı çıktım; çünkü, ileride göreceksiniz ki, bu tasarıda belki 50 maddede, belki 60 maddede gecikmesinde sakınca bulunan hal diye, hâkimin, savcının yetkisini direkt kolluğa veren hükümler vardır. İşte, demokratlık, demokrasi buradadır, ince ayrıntılardadır. İstisna için düzenlenen bir hükmün genel kural haline gelmesi işten bile değildir. Bu maddede böyle bir tanıma ihtiyaç vardır. Bu, adil yargılanmanın da gereğidir; soruşturmanın selametle, hukuk çevrelerince yapılmasının da gereğidir.

Değerli arkadaşlarım, elimde komisyon tutanakları var. Bu konuyu komisyonda dile getirdim, üç defa söz aldım, hatta Sayın Adalet Komisyonu Başkanımın da sabrını taşırmış olacağım; yani, üçüncü sözü de biraz "çok oluyor" anlamına gelen bir tavırla verdi; ısrarcı oldum; gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlayalım... Bu tasarıda gecikmesinde sakınca bulunan hal kavramı -ileride göreceksiniz- 50 maddede var arkadaşlar. Eğer bu tanımı dört köşeli olarak tanımlamazsanız; bunu, kolluk istediği gibi tanımlayacaktır. Gecikmesinde sakınca bulunan hal gördüm, savcı devredışı kaldı; gecikmesinde sakınca  bulunan hal gördüm. Hâkim devredışı kaldı; yani, istisna için koyduğunuz bir şeyin genel kural haline gelmesi işten bile değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda duyarlılığınızı harekete geçirmek için söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşım Bekir Bozdağ "burada antidemokratik hükümler varsa, o da CHP'liler sayesindedir" dedi. Bu, bu tasarıdaki bütün antidemokratik hükümlerin hepsinden daha ağırdır. Gecikmesinde sakınca bulunan hal tanımının olmaması hepsinden daha ağır bir haldir; çünkü, bu kavram en az 50 maddede vardır. Ne idüğü belli değil. Kanun metninde içeriğini tanımlamadığınız için, içeriğini herkes kendince yorumlayabilecektir. Nedir bu; delillerin gecikmesi halinde delillerin kararacağı endişesi. Bunu, burada tanımlamalıyız değerli arkadaşlarım; tanımlamazsak, bu, keyfî uygulamalara neden olabilir, adil yargılama konusunda Türkiye sıkıntılar yaşayabilir. Tabiî Sayın Bozdağ'ın, ağzından çıkanı kulağı duymuyor ya da bu işin felsefesini kavrayamadı.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sataşma var Sayın Başkan.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sataşmaya cevap veriyorum. İzin verin de cevap vereyim.

Bazı şeyler, çok demokratik zannettiğiniz anda demokratik olmaz. Demokrasi demekle, hak demekle, adalet demekle her zaman hak, adalet olmaz; onu tecelli ettirebilmek, böyle, çok küçük, masum zannettiğiniz kimi kavramları doğru ve yerli yerinde tanımlamakla olur.

Değerli arkadaşlarım, bu duyarlılığınızı tahrik etmek için, bu duyarlılığınızı harekete geçirmek için söylüyorum; gecikmesinde sakınca bulunan hal tanımı hükümet tasarısında vardı ve tanım doğru bir tanımdı, gerekçe de doğru bir gerekçeydi. 50 kadar maddede yer alan, yollama yapılan bir şeyin tanımının olmaması yasada eksikliktir. Keyfî uygulamaya yol açacağını düşünüyorum; bu endişemi belirtiyor ve duyarlılığınızı harekete geçirmek istiyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles, şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine Yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.

Alınan karar gereğince, Sayın Borrell Fontelles'i, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Borrell Fontelles. (Alkışlar)

V . - SÖYLEVLER

1. - Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles'in, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığı ile Türkiye'nin Avrupa ve bölge için önemine ilişkin Genel Kurula hitaben konuşması

AVRUPA PARLAMENTOSU BAŞKANI JOSEP BORRELL FONTELLES - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bayanlar, baylar; benim için bugün sizlerle beraber olmak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde sizlere hitap etmek büyük bir ayrıcalık ve büyük bir onur. Bu sebepten ötürü, sizlere öncelikle davetiniz için teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Birbirimizi uzun yıllardır tanıyoruz; ama, birbirimizi olduğundan daha iyi tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllar içerisinde birçok toplantıda birlikte çalıştık. Bu toplantılar arasında AGİT, Avrupa Konseyi ve Anayasal Konvansiyonda hep birlikteydik, beraber çalıştık ve Türk gözlemcilerle burada beraber faaliyetlerimiz gerçekleşti.

Sayın Başkan, Avrupa'nın, çeşitli değerlerin buluştuğu kendine has bir coğrafya olduğu söylenir; ama, bu coğrafya neden ibarettir; başka bir deyişle Avrupa'nın sınırları nerede başlar, nerede biter? Bu soruya bir cevap bulmaya çalışırken, Türkiye, bu tartışmaların ortasında bir odak noktası haline gelmiştir; çok önemli kararların odağında bulunmaktadır.

Önümüzdeki günlerde bu tartışmalar daha da hararetlenecekken, bugün, sizlere, duygusallıktan uzak; ama, onun yerine daha akılcı bir şekilde hitap etmek ve böyle bir konuşma yapmak istiyorum.

Türkiye'ye "evet" demek ya da "hayır" demek, Avrupa Birliğinin üyesi olarak söylüyorum, çok büyük bir tarihî sorumluluğu içerir. Türkiye'yle ya da Türkiyesiz Avrupa Birliği, tabiat itibariyle çok farklı olacaktır. Aynı bağlamda, Türkiye ve de şüphesiz dünya da eskisi gibi olmayacaktır.

Başlamak için şunu söyleyeyim: Türkiye, çoktan aday olmuş bir ülke ve adaylığı, beş yıl önce onaylandı. Bu beş yıl içerisinde, Meclisiniz, anayasal ve yasal reformları, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir hızla gerçekleştirdi; hem bu ülkenin hem de diğer adaylık statüsüne kavuşmuş olan ülkelerin tarihinde görülmemiş ölçüde büyük bir reform hareketi başlatıldı.

Bu temel üzerine inşa edilerek, fikirleri doğrultusunda, Avrupa Komisyonu, geçen ekim ayında, Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunmuştur. Bu tarihten itibaren, Türkiye, Avrupa'da, bütün basın kuruluşlarında, en aşağı 100 makaleyle işlenerek, basının ve toplumların odak ilgi noktası olmuştur ve tabiatıyla Avrupa Parlamentosu da bu tartışmalardan uzak duramaz. Türkiye'nin muhtemel üyeliği, Avrupa halkları arasında, hem hayret hem arzu hem de merak yaratmaktadır, takdir edersiniz ki.

14 Aralıkta, Avrupa Parlamentosu, müzakerelerin başlatılmasına ilişkin fikrini beyan edecek ve bundan üç gün sonra da, Konsey bu bağlamda bir karar verecek. Hepinizin de bildiği gibi, Avrupa Parlamentosunun rolü; şu an içerisinde, müzakerelerin başlatılması ya da başlatılmamasına ilişkin bir fikir beyan etme durumunda değildir, daha doğrusu bir karar verebilme yetkisine sahip değildir. Bizim fikrimiz, bizim tavsiyelerimizin yasal bağlayıcılığı yoktur; ama, unutulmamalıdır ki, bizim tavsiyemiz, Avrupa Parlamentosu olarak çok büyük bir siyasî etkiye sahiptir; çünkü, Brüksel'in kararlarının nihayetinde duracağı kapı, bizim kapımız olacaktır. Hiçbir ülke, Avrupa Parlamentosundan onay almadan Avrupa Birliğinin üyesi olamaz. İşte bu sebepten ötürü, Avrupa Parlamentosu, bu sürecin en başından itibaren, bir parça haline gelirse, Türkiye'nin çıkarına olacaktır; çünkü, Avrupa Birliği, birlik olması itibariyle, ikili meşruiyete dayanır. İkili meşruiyetin gerekliliği itibariyle de, hükümetlerin sadece belirli konularda mutabakata varması yeterli olmayacaktır, hükümetler ile halklar arasında bir mutabakat gerekmektedir. İşte, bu sebepten ötürü, tekrarlamakta yarar görüyorum ki, Avrupa Parlamentosunun bu sürece çok yakından entegre olması, en başından itibaren bu süreçte büyük bir rol sahibi olması çok önemlidir.

Hepinizin bildiğinden eminim ki, Dış İlişkiler Komitesi, 50'ye 18 oyla, geçtiğimiz hafta bir raporu kabul etti ve bu 50 oy, Avrupa Birliği tarafından Türkiye'yle müzakerelerin başlatılması yönünde gerçekleşti. Bu rapor, Avrupa Konseyine, Türkiye'yle müzakerelere artık gecikmeksizin başlanılması gerektiği tavsiyesini ifade etmektedir. Size, şu anda, plenier ve oturumlarda, 14 Aralıkta ne gibi bir karar çıkacağını söyleyemem; ama, tahmin edersiniz ki -benim de tahminim bu yönde- Komitedeki katılımcıların büyük bir çoğunluğu pozitif yönde oy kullanacaktır. Size, bu konuda herhangi bir taahhüt veremiyorum; fakat, buradaki sonucun pozitif olması kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Her şekilde, hem Türkiye hem de Avrupa Birliği olarak, müzakerelerin başlatılmasının, çok uzun bir süreci başlatacak bir hareket olduğunu kabul etmeliyiz ve bu süreç, direkt Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği anlamına gelmemektedir. Tabiî ki, Türkiye'nin nihaî amacı ve Avrupa Birliğinin de nihaî amacı, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin tam üyesi haline gelmesi yönündedir; fakat, bu amaca ulaşma, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında karşılıklı çabalarla söz konusu olacaktır ve ifade ettiğim gibi, son yayımlanan raporlar doğrultusunda söylüyorum, iki topluluk arasında halihazırda yapılması gereken çok iş var.

Şunu da hatırlatmanın gerekliliğini düşünüyorum; İspanya, yani benim ülkem ile Avrupa Birliği arasındaki müzakereler yaklaşık onbir yıl sürdü; buna benzer olarak, Polonya'yla olan müzakereler, Berlin Duvarının yıkılmasından sonra yaklaşık onbeş yıl sürdü ve Romanya ile Bulgaristan'ın halen bu müzakerelerde yapacak çok işi var ve onların kabul süreci çok daha uzun sürecek.

Birbirimize açık olalım; herkesin bildiği gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliğine muhtemel katılımı bazı üye devletler arasında şüpheler uyandırdı ve bazı önemli dinî ve siyasî kişilikler, kendi fikirlerini, kendi görüşlerini, özellikle olumsuz olan görüşlerini yüksek sesle ifade ettiler. Bu ifadeler genellikle din konusu üzerine odaklandı. Şunun altını çizmenin gerekliliğine inanıyorum; Avrupa'nın halihazırdaki sınırları, kesinlikle medeniyetler çatışmasına bağlı olarak çizilmemiş, çizilmemelidir. Bazı kitleler, bazı kişiler, bunun bu yönde cereyan etmesini arzu etmelerine rağmen, dinî inançlar, bir ülkenin Avrupa Birliğine katılımının kabul edilmesi ya da edilmemesiyle ilgili olarak bağlayıcı etken olamaz. Ne kendi aramızda ne de üye devletler arasında, dinî değerlerin böyle bir bağlayıcı kuvveti vardır.

Türk insanları çoğunlukla Müslümanlardan oluşmaktadır; ama, Avrupa, aklınızdan çıkmasın, hiçbir şekilde bir Hıristiyan kulübü değildir ve asla da bir Hıristiyan kulübü olmamalıdır. Her şekilde, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde 12 000 000'dan fazla Müslüman vatandaş yaşamakta ve bunların yaklaşık 4 000 000'u Türk vatandaşlarından oluşmaktadır. Herkese şu hususu hatırlatmak istiyorum: Avrupa Birliğine tam üye olmak üzere yola çıkan iki potansiyel aday olan Arnavutluk ve Bosna'nın nüfuslarının yüzde 90'ı da Müslüman ve bu ülkeler de, aynı Türkiye gibi, Ortodoks, Katolik ya da Yahudi inancına sahip olanlar kadar Avrupalıdır.

Türkiye'nin vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu Müslüman; ama, buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Atatürk tarafından kurulmuş ve Atatürk tarafından, Türkiye, demokratik ve laik ilkeler üzerine inşa edilmiştir. Bunun ötesinde, Türkiye, hızlı çağdaşlaşma dalgasıyla dünyada büyük bir yankı yaratmış ve yeni bir çağ başlatmıştır diyebiliriz. Benim, dinle ilgili ifade edilen hususlara cevabım bu şekildedir efendim.

Bu fikirlerime rağmen, yapılan anketler sonucunda, Avrupa Birliği kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam katılımıyla ilgili birtakım çekinceleri olduğunu ortaya koymuştur ve bu bağlamda tartışmalar birçok farklı konuyla gündeme gelmektedir. Bunlar arasında, Türkiye'nin boyutları, Türkiye'nin nüfussal ağırlığı, şüphesiz, düşük gelir seviyesi, kırsal yoksulluğu ve de Türkiye'nin boyutları uyarınca yararlanacağı fonlar ve yardımlar, ülkelerar asında tartışmaya sebep olmaktadır. Bununla beraber, farklı kültürel ve dinî menşeler, tehlikeli sınırlar ve Avrupadışı coğrafyası, üye ülkeler arasında, kamuoyunda belirli çekincelere sebep olmaktadır. Bununla beraber, Avrupa Birliğinin bir bölümü de, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımından büyük heyecan duymakta; çünkü, ekonomik gelişmesi, genç ve dinamik nüfusu, Avrupa Birliğinin yaşlanan nüfusunu telafi edebilecek kuvvettedir. Ayrıca, Türk toplumunda çoğulculuk ve çokkültürlülük giderek artan bir hızla kabul görmekte ve Türkiye'nin stratejik pozisyonu da Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında büyük heyecan yaratmaktadır.

Türk kamuoyu, Avrupa Birliğine katılımı tam olarak desteklemektedir, Avrupa Birliğindeki ayırımlara rağmen. Son zamanlarda Türkiye ile ilgili birtakım alternatifler olacağı dedikoduları dolaşmaya başladı. Bu dedikodular arasında, tam üyeliğe alternatif olmak üzere "ayrıcalıklı ortaklık" fikri ortaya atılmıştı; fakat, bizim Dışişleri Komitemiz tarafından bu tavsiye tamamıyla reddedilmiştir, geçtiğimiz Parlamento oturumunda, aralık ayında gördüğünüz gibi.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı, daha doğrusu, Türkiye sorunu, Avrupalıları belirli temel soruları sormaya zorlamaktadır. Bu sorular, bizim kim olduğumuza ilişkindir; bizim Birliğimiz hangi paylaşılan değerler üzerine inşa edilmiştir ve biz ne tarz bir toplum istiyoruz? İşte, bunlar, Türkiye'nin olası katılımıyla ilgili düşüncelerimizle ortaya çıkan sorulardır. Çünkü, biz, küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve dünya ne kadar birbirine bağımlı hale gelirse, ülkeler arasındaki ilişkiler ne kadar yakınlaşırsa, o denli, farklılıklar değer bilinecek ve o kadar dünya halkları bilinmeyenden korkacak ve ortak yönlerine sarılacaktır. Bu, hem Avrupa Birliği üye ülkeleri için geçerlidir hem de Türkiye için geçerlidir.

Avrupa toplumlarının birçoğu büyük bir hızla laik bir tabiata sahip olmakla beraber, asıl paradoks burada ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki birçok insan, ne yazık ki, kiliselerin, minarelerle simgelenen diğer kimlikten farklı olduğunu gösteren kültürel ibareler haline geldiğini düşünmektedir. Farklılıklarını ortaya koyan kimlik unsurları olarak değerlendirmektedir Hıristiyanlığı ve Hıristiyanların eserlerini. Avrupa'da, biz, birliğimiz itibariyle, yıllarca bize acı çektiren ve gözyaşı dökmemize sebep olan farklılıklarımızı ortadan kaldırma yoluna gidiyoruz. Biz, birliğin peşinde koşuyoruz, birlik olma peşinde, ortak bir kimlik yaratmaya çalışıyoruz ve bu paylaşılan değerler üzerine inşa ettiğimiz bu kimliğin bir parçası da acaba Türkiye olabilecek mi; bizim aklımızdaki soru budur efendim.

Birçoğumuz bu soruya cevabın "evet, olabilir" olduğunu düşünüyoruz; ama, bazı üye ülkelerde de halen önyargı söz konusudur. Birkaç dakika önce de belirli tartışmalar yaşadık önyargılarla ilgili konularda; hâlâ çok fazla önyargı var.

Özellikle oryantalizm, 18 inci Yüzyılda, Avrupa vatandaşları üzerinde, özellikle ressamlarda ve yazarlar üzerinde büyük bir etki sahibi oldu ve belirli klişeler sonucunda ne yazık ki, sürekli fırına verilen, temcit pilavı gibi ısıtılarak sürekli önümüze getirilen "Geceyarısı Ekspresi" (Midnight Express) isimli film ve İspanyol filmi olan "Bir Türk Arzusu" filmi sanatsal açıdan ortaya koydukları ifadelerle Türkiye'nin de pek yardımcısı olmamıştır takdir edersiniz ki; ama, biz, Avrupa olarak, Türkiye'yi önyargılarımızla yola çıkarak değerlendirmemeliyiz. Çünkü, biz, Avrupa ülkeleri olarak kendi aramızda zaten bu sıkıntıları çok yoğunlukla yaşıyoruz. Hepinizin çok iyi bildiğini biliyorum; ama, Avrupa Birliği insanları bu fikre sahip mi ya da bu bilgiye sahip mi değil mi, bilmiyorum; ama, tekrarlama gereğini duyuyorum. Türkiye'de insanlar, özellikle kadınlar, seçme ve seçilme hakkına 1930 yılında kavuştular; ama, Fransız ihtilaline rağmen, Fransız kadınları, 1944 yılına kadar, İtalyan kadınları da 1945 yılına kadar bu haklarını elde etmek için beklediler. Bizim, Avrupa'yla ilgili fikrimiz medeniyetler çatışması üzerine inşa edilmemiştir. Biz, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve de temel özgürlüklerin bağrımıza basıldığı evrensel değerler üzerine bir kıta oluşturmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda, bu bahsettiğim laik ilkeler ancak, dinî ardışık var olmayı mümkün kılabilir efendim.

Biz, genişlemeye çalışıyoruz, genişlemenin peşinde koşuyoruz ve Avrupa Birliği, çok uzun yıllardır, sizin Kopenhag Kriterlerini doldurmanızla ilgili ifadelerini dile getirmekte ve ben, bunların çoktan yerine getirildiğini düşünmekteyim, o yüzden tekrarlamayacağım.

Dış İlişkiler Komitesi olarak, Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerini ziyadesiyle yerine getirdiğine inandığımız için gecikme olmaksızın müzakerelerin bu ülkeyle başlaması yönünde tavsiyelerde bulunduk. Tabiî ki de, bu müzakereler başlamadan önce, sizin yasalarınızın 6 önemli parçası, halihazırda üzerinde çalıştığınız 6 yasanın da bir an önce Meclisinizden geçirilmesi gerekmekte ve bu yasalar arasında Dinî Vakıflar Yasası da mevcut bulunmaktadır.

Sayın Başkan, bu yasalarla ilgili, bu yasaların görüşülmesiyle ilgili sizden çok sevindirici haberler aldım bu sabah ve bu duyduğum haberler, 14 Aralıkta alınacak kararın, tavsiye kararının üzerinde büyük etki sahibi olacaktır.

İlk aşamada, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki müzakereler başlatıldığında, özellikle, siyasî kriterlerin uygulanması üzerine odaklanılacaktır; insan hakları ve temel özgürlüklerle ilgili siyasî kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine bakılacaktır.

Komite, şunun da altını çizmek ister; Türkiye ile müzakerelerle ilgili görüşmelerin askıya alınması kararı, Avrupa Parlamentosuyla konsültasyon yapılmadan alınamaz.

Çok kökten ve çok başarılı değişimlere sahne olmakla beraber Türkiye, Türkiye'de alınan bu kararların gerçek hayata uygulanabilmesi ne yazık ki, zaman alacaktır.

Bu bağlamda, bu sürece katkımız olabilmesi için somut birtakım tekliflerle karşınıza çıkmak umudunu taşıyoruz ve bu bağlamda, müzakerelerin daha sağlıklı başlatılabileceğini düşünüyoruz.

Size iki tavsiyem olacak bu konuda: Bağımsız bir denetim mekanizmasıyla, Türkiye'deki tutukevlerinin denetlenmesi ve bu bağlamda, Türkiye'nin, işkenceyi önlemeye yönelik kararlılığını ifade etmesini bekliyoruz.

Türkiye, bugüne kadar çok büyük zorlukların üstesinden gelmiştir ve beraber çalışma, bir takım ruhuyla yola çıkarak, karşılıklı olarak eksikliklerimizi giderme yoluna gitmemizin gerekliliğini düşünüyorum.

Avrupalılar olarak bizler, istikrarlı ve refah içinde bir Türkiye'nin, dünya barışı ve istikrarının eksik olmaması gereken bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Ortadoğu'nun geleceği, hem İslamî kültür değerlerini hem de demokratik değerlerini bir potada eritip, demokratik varlığını sürdürebilen bir ülkenin varlığıyla söz konusu olacaktır. Bu tehlikeli coğrafya üzerinde, Türkiye, komşularına örnek teşkil edecektir.

Afganistan, Irak ve Ortadoğu stratejik olarak ele alındığında, Türkiye, bu bölgede çok önemli bir role sahiptir. Türkiye, tamamen Türk hâkimiyetinde, barış içinde, bin yıldır varlığını sürdürebilen bir ülkedir. Türkiye, ayrıca, Avrupa Birliğinin özellikle Ortadoğu'da rolünün artırılmasına sebep olabilir. Bu bağlamda, Türkiye'yle Avrupa Birliğinin dış politikasının birbirine yakınlaştığını son zamanlarda görmekteyiz ve bunun artırılabileceğini düşünüyoruz.

Kıbrıs'la ilgili olarak da, çok önemli ve yapıcı adımlar attığınızı kabul ediyoruz efendim; bu, asla gözardı edilmemektedir; ama, yine de, size dürüst olmak istiyorum. Müzakere süreci ve 25 ülkeyle yapıldığı şekilde bu müzakere süreci, Kıbrıs'ın tanınmasıyla ilgilidir ve bu, yeni bir husus, yeni bir şart değildir. Şimdiye kadar yaptığınız ilerlemeleri gözardı etmemize sebep olacak bir şart değildir; ama, Avrupa Birliğiyle müzakere masasına oturduğunuzda bu husus gündemde olacaktır ve bütün bu hususları tanımanız gerekecektir efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, konuşmamı sonlandırmak arzusundayım. Hepimiz, tüm Avrupa ülkeleri olarak, Türkiye'nin, çok daha çağdaş ve ileri bir döneme geçtiğinin farkındayız. Avrupa'yla ortak değerleri, ortak ilkeleri paylaştığınızın ve bu konuda ilerleme kaydettiğinizin çok iyi farkındayız. Avrupa Birliğine üye olma yolunda, Türkiye, üzerine düşen görevleri yerine getirirse ve bu değerleri gerçek hayatta uygularsa, nihaî üyeliği kaçınılmaz olacaktır. Türkiye, bu bağlamda, Avrupa Parlamentosunun birçok gereksinimlerini ve de tavsiyelerini yerine getirmiştir. Bu tavsiyeler içerisinde, ölüm cezasının kaldırılması, önemli temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve askerî mevcudiyetin siyasetteki payının azaltılması gibi hususlar sıralanabilir ve de güneydoğuda olağanüstü halin kaldırılması da bu hususların en önemli adımlarından bir tanesidir. DEP milletvekillerinin hapishaneden salıverilmeleri ve de adil yargılama sürecine yeniden dahil edilmeleri, şiddet içermeyen fikir beyanından ötürü daha önce ceza almış olmaları hususunun ortadan kaldırılması, bu konudaki kararlılığınızı kanıtlayan en önemli adımlardan biri olmuştur efendim.

Önünüzdeki yol ve şimdiye kadar katettiğiniz yol, karşınıza çıkabilecek her türlü engeli aşabileceğiniz yolunda bize sinyaller vermektedir. Türkiye, Avrupalı olma rüyasından asla vazgeçmemelidir; ama, karşısındaki zorlulukların da farkında olmak zorundadır.

Ben, bugün, burada, size akıl vermek için bulunmuyorum. Ben, sadece kendi deneyimlerimi hatırlayarak, size, birtakım hususlarda hitap etme arzusuyla geldim. Çok fazla zaman harcadık ve Avrupa Birliğinin bir parçası olabilmek için çok fazla çaba sarf ettik ve karşımıza çok engel çıktı. İşte, bu deneyimlerden yola çıkarak sabır ve hayalgücü gerekmekte bu saniyelerde size. Bu aşamada ihtiyacınız olan şey bu kuvvettir. Avrupa Birliği ve Türkiye, daha iyi ve daha güvenli bir dünyanın sağlanması için çok önemli bir gücü paylaşmakta ve çok önemli bir görevi paylaşmaktadır.

Ben, bu bağlamda, sizin, karşınıza çıkan zorlukların üstesinden gelmekte ve başarılı olmakta ihtiyacınız olan güce sahip olduğunuzu düşünüyorum.

Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, eşzamanlı çevirme cihazlarının toplanması için birleşime 5 dakika ara veriyoruz.

 

Kapanma Saati: 17.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.40

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı tasarı üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

2 nci madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci madde üzerinde kâfi derecede konuşuldu; zaten, madde de, konuşmayı gerektirmeyecek kadar açık olan bir madde.

Ben, bu madde üzerinde, benden önce konuşan değerli arkadaşımın beyanları üzerine söz aldım; zira, benim bir önceki konuşmama atıfta bulunmak suretiyle, hukuk devleti ve özgürlüklerden yana olan tavrım noktasında farklı değerlendirmelerde bulundu, benim anlayamadığımı veya anlayamadığım anlamına gelecek laflar söyledi. Ben, doğrudur -bir şey demiyorum arkadaşıma- anlayamadım; zira, ben, hayatım boyunca, anlayamadığım konularda çok anlamış gibi konuşmasını hiç beceremedim, bilmediğim konularda bilmiş gibi konuşmasını da, bir türlü anlayıp, millete takdim etme becerisini gösteremedim; bildiğim konuları takdim ettim, bilmediğim konuları bilenlerden her zaman öğrenmeyi, onların öğrencisi olmayı kendime şiar ettim. İki fakülteyi birincilikle bitirmiş bir arkadaşınız olarak bundan da bugüne kadar hiç sapmadım; ama, ne hikmetse, bilgiç edasıyla konuşmayı bir türlü beceremedim. Yüksek Heyetinizin huzurunda bunu kabul ediyorum.

Ancak, bir hususu da tashih etmekte fayda görüyorum. Denildi ki: Özgürlüklerden yana tavırlar... Ben, CHP'li arkadaşlarımı tenzih ediyorum; zira, onların büyük bir kısmı bizimle beraber bu konularda tavır koydular, ama, telefon kayıtlarının kayda alınmasıyla ilgili maddenin görüşmeleri sırasında, tutanaklara geçen şu ifadeleri okuyacağım; birinci okuduğum ifade, benim ifadelerimden. Şimdi, bu maddenin dinleme kaydı kapsamına, devlet güvenliği aleyhine işlenen suçların da alınmasını Orhan Bey önermişti, biz de, onlara karşı çıkmıştık. Ben "Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; Bahri Hocam da söyledi, gerçekten altkomisyonda bunun üzerinde çok duruldu ve hepimizin devletin güvenliğiyle ilgili konularda aynı hassasiyeti paylaştığımızdan benim şüphem yok, bizim düşüncemiz de aynı; devleti zaafa uğratmayacak, devletin birliğini, dirliğini, düzenini payidar kılacak düzenlemeler yapmak. Ancak, burada bir dengeyi de iyi kurmak lazım; kantarın topuzunu da kaçırmamak icap ediyor. Onun için, orada bu suçların ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenebileceğinden, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmemesi halinin de yüzde 1, belki binde 1 olacağından, bunun kapsamını genişletmenin düşünce özgürlüğü alanına müdahale olacağından maddenin geldiği gibi kabul edilmesi gerekir" şeklinde komisyona önermiştim. Değerli arkadaşım da orada "bunun içerisinde casusluk suçları yok"dedi; onların 13 üncü maddede, katalogda sayıldığını söyledik. Arkasından bu maddelerin kapsamını söyledi; devletin birliğine, anayasal düzene ve benzeri suçlara ilişkin kapsamları olduğunu söyledi. Zaten, biz de, devletin birliği, dirliği, düzeni konusunda aynı kanaatteyiz. Hiçbir ihtilafımız yok...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - O zaman niye konuşuyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ancak, devletin birliğini, dirliğini koruyalım, gözetelim derken, hukuku ayaklar altına, adaleti ayaklar altına alarak bunu temin edemeyeceğimiz de bir gerçektir. Atatürk'ün ifadesiyle "Adalet Mülkün Temelidir." Mülkün temeline, biz, adaleti koyduğumuz zaman, o mülkü ayakta tutarız; ancak, mülkü ayakta tutmak için, hukuksuzluğu, hukuk haline getirip, adaleti ayaklarımızın altına aldığımız zaman, zulümle âbâd olanların akıbetine düşmemiz hiç de zor olmaz. Onun için biz buna karşı çıktık, yatak odalarına kadar insanların takibi, kontrolü, izlenmesine muhalefet ettik.

Bakın, Orhan Bey ne dedi, tutanaktan aynen okuyorum: "Şimdi, bunlar, çok basit şeyler değil, müebbet cezayı gerektiren suçu dinlemedışı tutuyorsunuz, bunun tutarlı da olması lazım. On yılı gerektiren suçu dinlemeye alıyorsunuz. Bu bir teknik takip. Bu tür suçlar, zaten, hep teknik şeylerle şey yapılıyor. Ben de özgürlükçüyüm ve bütün gün, bütün çabalarım da özgürlük alanlarının genişletilmesi... Ama, şimdi, devleti zaafa düşürecek diye de özgürlük olmaz arkadaşlar. Onun için Sayın Başkanın saydığı suçların tek tek sayılmasını istirham ediyorum."  Şimdi, burada farklı şeyler söyledi, ben sataşmak için değil, sadece tutanakta olan bir hususu belirtmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, hem toparlayın hem de daha fazla sataşmaya neden olacak konuşmalar yapmayın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, sadece, tutanakta olanları naklettim, kendi kanaatimi, arkadaşıma sataşacak biçimde işin içine kesinlikle katma durumunda değilim. Orhan Beyin hukuki bilgisini, görgüsünü, zaten komisyondaki arkadaşlar da biliyor, biz de biliyoruz, takdir ediyoruz, ona bir diyeceğimiz yok; ancak, bir gerçeğin altını çizmek istedim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, sataşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika, Orhan Bey...

Bekir Bey, ben, sizi, sözünüzün başından sonuna kadar dinledim. Şimdi siz konuşmanızda tutanaklardan örnekler de verdiniz; fakat, bu tutanaklar yüzlerce sayfadır. Bir konuşmadan verdiğiniz örnek, aynı konuşmacının başka bir konuşmasıyla bir araya geldiği zaman başka anlamlar da taşıyabilir. Tabiî, biz sizin komisyondaki tüm tartışmalarınızı bilemeyiz; ama, sizin konuşma tarzınız sataşma durumu ortaya çıkardı. Sataşma nedeniyle, açıklama yapmak üzere Sayın Orhan Eraslan'a söz vermek durumunda kaldım.

Buyurun Sayın Eraslan.

5 dakikada tamamlamanızı rica ediyorum.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bekir Bozdağ tarafından şahsıma sataşıldığı için ve bazı şeyler de bütününden koparılarak farklı yansıtıldığı için cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Avrupa Parlamentosu Başkanını dinlediniz. Yani, doğrusu, böyle önemli bir yasa tasarısının görüşmelerinde bir polemik konusu yaratmak gibi bir amacım yoktu. Öncelikle bunun bilinmesini istiyorum.

Sayın Bozdağ'ın, hiç gereği yokken ve hiç anlamlı değilken, tasarının bütünü üzerinde konuşurken söylediklerini buradan huzurunuzda okuyorum:

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, yapılan bu düzenlemelerin ülkemizin demokratik hukuk devleti alanında gelişmesine önemli katkı sağlayacağına inandığımı ifade ediyorum. Ayrıca, burada CHP adına konuşan değerli büyüğümüzün ifade ettiği alanda, özgürlükleri kısıtlar gibi görünen alanlardaki değişikliklerin de, bizden çok CHP'li arkadaşların gayretleriyle o halde muhafaza edildiğinin de Yüce Heyet tarafından bilinmesini arz ediyorum."

Buyurun!.. Yani, neyi anlatmak istiyor; derdi ne, sıkıntısı ne?! Hangi maddeyse, o madde gelince konuşuruz. Bunun üzerine -size doğrusunu söyleyeyim- ben böyle bir tartışma açmayı böyle sıkışık bir program içerisinde görüşme yapmayı gerekli görmüyordum; ama, Sayın Bozdağ bunu deyince, bu yasaya demokratik karakterini verecek en önemli tanım -en az 50 maddede var- gecikmesinde sakınca bulunan hal...

Buyurun, tutanaklardan okuyalım. 3 defa söz almışım arkadaşlar. "Gecikmesinde sakınca bulunan hal" tanımı, belalı bir tanımdır. İstisna için getiriliyor bu, istisna için konulan bir şey. Bunu tanımlamazsanız, ana kural haline gelir; aramada var, telefon dinlemede var, her şeyde var gecikmesinde sakınca bulunan hal.

O zaman, "tanımlar" maddesinde, hükümet tasarısında varmış; Rahmetli Sulhi Dönmezer'in başkanlığındaki komisyonun tasarısında, gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlamışlar, daraltmışlar tanımla.

Şimdi, bu tanımı çıkarınca, kolluk, istediği durumu, gecikmesinde sakınca bulunan hal biçiminde yorumlayabilir. Gelin, bunu düzeltelim, tanımlayalım, eksik kalmasın; eksik kalırsa, bu madde, istenildiği gibi yorumlanır, istisna, kural haline gelir dedim.

Demokratım diyen, daha özgürlükçüyüm diyen arkadaşım, bu konuda herhangi bir kanaat izhar etmedi, Sayın Bakan da "bu düzenleme yeterlidir" dedi ve Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın oyuyla bu madde olduğu gibi geçti.

Şimdi, bunların, sen daha çok özgürlükçüsün, ben daha çok özgürlükçüyüm biçiminde değerlendirilmesine girersek sıkıntı yaşarız.

Gelelim, kontrollü teslimat konusunda Sayın Bozdağ'ın verdiği önergeye.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti, suçla etkin mücadele eden devlettir. Suçla etkin mücadeleyi yapmayan devlet, hukuk devleti değildir. Özgürlükleri veriyorum diye, sokağı eşkiyaya teslim ederseniz, orada hukuk devleti yoktur. İnsanlar, evlerinden çıkmaya korkarlarsa, orada hukuk devletinden bahsetmeye olanak yoktur.

Şimdi, bunun için, istisnaî hallerde, hâlâ, yasada da var olan -4422 sayılı Yasada var olan- kimi düzenlemelerin, daha da yargıç güvencesi altına alınarak yapılmasını savunmanın, affedersiniz, demokrat olmamakla ne ilgisi var?! Suçla mücadele etmeyeceğiz de, hukuk devletini nasıl kuracağız?! Sokağı eşkiyaya teslim edeceğiz, alan alacak, vuran vuracak, ihaleleri çeteler dağıtacak, hukuk yerine mafyalar alacak tahsiline bakacak, burada hukuk devleti olacak, özgürlük olacak; öyle mi?! Yok böyle bir şey!.. Yok böyle bir şey!.. Tanımları doğru koyalım. Orada kaos olur. Kaos, özgürlük değildir. Kaos düzeninde eşkiyanın özgürlüğü olur, yurttaşın özgürlüğü olmaz.

Değerli arkadaşlarım, başka bir şey için kullandığım bir argümanı, ilgisiz bir yere getirip yapıştırırsan, doğru bir şey yapmış olmazsın. Yarın, o konuştuğun, senin önüne pranga olarak çıkar. Komisyon tutanaklarının tamamı yanımda; o maddeler gelince çıkıp açıklayacağım. Uzatmak istemiyordum, çıkıp açıklayacağım, Yüce Heyet görsün kim özgürlükleri gerçekten savunuyor kim savunur gibi yapıp numara yapıyor; Yüce Heyet görsün! Suçla mücadele etmeden hukuk devleti olmaz. Dünyada bunun örneği yoktur. Çeteye teslim edeceksin sokakları, ülkeyi, devleti; ihaleyi onlar dağıtacak, efendime söyleyeyim, tahsilatı onlar yapacak, eşkiyalığı onlar yapacak, onunla mücadele edince, hukuk devleti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Orhan Bey.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Efendim, hukuk devletinin olabilmesi için, devletin olması lazım. Kaos düzeninde hukuk devleti olmaz. Biz, 5020 sayılı Yasayı, Anayasa sınırlarını zorladığı halde, Sayın Bakanınıza yetki verdik, hortumcularla mücadele etsin diye. Niye verdik; suçla etkin mücadele etsin diye. Muhalefet partisi olarak "anayasal sınırlar zorlandığı halde burada destek veriyoruz" dedik. Niye; milletin varlığı sömürülmesin, hortumlanmasın, suçla mücadele edilsin diye.

Yani, Anamuhalefet Partisinin şöyle bir kompleksi yoktur: Kimse, bizim demokratlığımızı tescil etme hakkına sahip değil, biz, zaten, bunu, çoktan tescil ettirmişiz. Bu konuda, kaygımız yok, endişemiz yok. Onun için, bize demokrat derler mi; acaba, suçla şöyle mücadele yöntemi benimsersek olur mu; acaba olmaz mı endişesi içerisinde değiliz.

Arkadaşlar, teknik bir düzenleme yapıyoruz ve burada, şova yönelik, gerçeği yansıtmayan, başka bir şey için anlatılan bir beyanı alıp, burada başka bir şeye yapıştırarak, açıklamalar talihsiz beyanlardır; üzüntü vericidir. Böyle bir polemiğe de ben yol açmış değilim.

Gerektiği her noktada, her sözümün sonuna kadar arkasındayım.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin yazılışıyla ilgili teknik bir konuda Komisyon Başkanımız bir açıklama yapacak.

Buyurun Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, maddeye bakıldığı zaman açıkça da görüldüğü üzere bir baskı hatası var ve iki bent, aynı harfi almış; iki tane "d" var orada; o nedenle "d" lerden bir tanesinin çıkarılması ve bentlerin ona göre yeniden teselsül ettirilmesi gerekir; onu düzeltiyorum.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Anlaşılmıştır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - "ç" olacak...

BAŞKAN - Zaten, Sayın Komisyon Başkanı, teselsül ettireceklerini, arka arkaya sıralayacaklarını söyledi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - "ç" olacak...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Onu düzenleyecekler.

BAŞKAN - "ç" harfini bazen kullanıyorlar, bazen kullanmıyorlar; yani, a, b, c, d diye gidiyorlar.

Anlaşıldı mı Sayın Milletvekilim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşıldı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Şimdi, 2 nci maddeyi, Komisyon Başkanının açıkladığı düzeltmeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Görev

Görev

MADDE 3. - (1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Re'sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık

MADDE 4. - (1) Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar verebilir. 6 ncı madde hükmü saklıdır.

(2) Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Görevsizlik kararı verilmesi gereken hâl ve sonucu

MADDE 5. - (1) İddianamenin kabulünden sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.

(2) Adlî yargı içerisindeki mahkemeler bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Görevsizlik kararı verilemeyecek hâl

MADDE 6. - (1) İddianamenin kabulünden sonra, yargılamanın alt dereceli bir mahkemeye ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilemez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri

MADDE 7. - (1) Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Bağlantılı Davalar

Bağlantı kavramı

MADDE 8. - (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.

(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Davaların birleştirilerek açılması

MADDE 9. - (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Görülmekte olan davaların birleştirilmesi ve ayrılması

MADDE 10. - (1) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.

(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.

(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Geniş bağlantı sebebiyle birleştirme

MADDE 11. - (1) Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Yetki

Yetkili mahkeme

MADDE 12. - (1) Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.

(2) Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.

(3) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer mahkemesi de yetkilidir.

(4) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.

(5) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de yetkilidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Özel yetki

MADDE 13. - (1) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

(2) Şüpheli veya sanığın Türkiye'de yerleşim yeri yoksa Türkiye'de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

(3) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Yabancı ülkede işlenen suçlarda yetki

MADDE 14. - (1) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.

(2) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.

(3) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık Türkiye'de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.

(4) Yabancı ülkelerde bulunup da diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk kamu görevlilerinin işledikleri suçlardan dolayı yetkili mahkeme Ankara mahkemesidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Deniz, hava ve demiryolu taşıtlarında veya bu taşıtlarla işlenen suçlarda yetki

MADDE 15. - (1) Suç, Türk bayrağını taşıma yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan mahkeme yetkilidir.

(2) Türk bayrağını taşıma hakkına sahip olan hava taşıtları ile demiryolu taşıtları hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.

(3) Ülke içerisinde deniz, hava veya demiryolu taşıtlarında ya da bu taşıtlarla işlenen suçlarda, bunların ilk ulaştığı yer mahkemesi de yetkilidir.

(4) Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında işlendiği takdirde, suçun işlendiği yere en yakın veya geminin Türkiye'de ilk uğradığı limanın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum.

Bağlantılı suçlarda yetki

MADDE 16. - (1) Yukarıdaki maddelere göre her biri değişik mahkemelerin yetkisi içinde bulunan bağlantılı ceza davaları, yetkili mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilerek görülebilir.

(2) Bağlantılı ceza davalarının değişik mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, Cumhuriyet savcılarının istemlerine uygun olmak koşuluyla, mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir.

(3) Uyuşulmazsa, Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup olmadığına ve gerek varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir.

(4) Birleştirilmiş olan davaların ayrılması da bu suretle olur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yetkide olumlu veya olumsuz uyuşmazlık

MADDE 17. - (1) Birkaç hâkim veya mahkeme arasında olumlu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli mahkeme, yetkili hâkim veya mahkemeyi belirler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Yetkisizlik iddiası

MADDE 18.- (1) Sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme raporunun okunmasından önce bildirir.

(2) Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge adliye mahkemelerinde duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.

(3) Yetkisizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Davanın nakli

MADDE 19. - (1) Yetkili hâkim veya mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye nakline karar verir.

(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Yetkili olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri

MADDE 20.- (1) Yetkili olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler, sadece yetkisizlik nedeniyle hükümsüz sayılmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yapılan işlemler

MADDE 21.- (1) Bir hâkim veya mahkeme, yetkili olmasa bile, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, yargı çevresi içerisinde gerekli işlemleri yapar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Hâkimin Davaya Bakamaması ve Reddi

Hâkimin davaya bakamayacağı hâller

MADDE 22.- (1) Hâkim;

a) Suçtan kendisi zarar görmüşse,

b) Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,

c) Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,

d) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,

e) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa

f) Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,

g) Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,

h) Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,

Hâkimlik görevini yapamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; salonun bu halini görünce mutluluk duyuyorum! Bu, hukukçulara ve Adalet Komisyonuna duyduğunuz güveni gösteriyor, teşekkür ediyorum, kutluyorum sizi.

Yasa tasarısının 22 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Aslında, bu madde, hâkimler ile halk arasındaki ilişkileri düzenliyor. Bu konuda, komisyonun üyeleri arasında bir görüş birliği var; ama, ben birtakım gerçekleri burada tekrar etmek ve halka duyurmak istiyorum; çünkü, komisyon çalışmalarından, altkomisyon çalışmalarından yeteri kadar bilgilendirilmeyen halkımız, Meclisteki görüşmelerin böyle süratle gelişmesi karşısında birtakım konuların tartışılmadan geçtiği izlenimini edinebilir. Buradaki maddelerin büyükçe bir bölümünde uzlaşma sağlanmış olması, teknik konulara ilişkin olmasından kaynaklanıyor. İhtilaf doğuran maddeleri de ayrıca tartışacağız.

Bu madde, hâkimin hangi davalara bakamayacağını düzenliyor. Bu düzenleme, şu anda yürürlükte olan yasamızda da var; yani, yeni bir düzenleme değil. Ancak, "şüpheli" kavramı bu yasayla hukukumuza girdiği için, ona ilişkin bir ek yapılmış.

Madde okunduğu için tekrar etmek istemiyorum. Bu düzenlemenin, bir zorunluluktan kaynaklandığını biliyoruz; çünkü, son söz sanığındır; ama, kararı hâkim veriyor, o yüzden hâkimin ilişkilerinin, tavrının mutlaka kontrol altında tutulması gerekiyor.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Maddeye gel.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Söylediklerim bu maddeyle çok ilgili.

Hâkim, davaya bakmasına engel oluşturan durumlarda davaya bakarsa, tabiî ki, ret kavramı, ret müessesesi devreye giriyor ve bu kavram içinde de hâkim, bakamayacağı davalara bakmaktan alıkonuluyor.

Şimdi, Anayasamıza ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının güvence altına alınması gerekiyor. Bu da, hâkimin yansızlığıyla, taraflarla ilişkili olmamasıyla bağlantılı bir durum. Yukarıda sayılan durumlar; yani, hâkimin akrabalık ilişkileri ve benzerleri, hâkimin tarafsızlığına yönelik bir karine olarak algılanıyor. Tabiî, karine kavramı, hâkimlere ve hâkimlik müessesesine yönelik bir eleştiri gibi algılanmamalı. Bu, hâkimlere duyulan güvensizlikten de kaynaklanmıyor. Biz, Türkiye'de hâkimlerin içinde bulundukları çok zor şartlara rağmen... Belki birkaç düzeltmeyle şartlar yumuşatılmış olabilir; ama, hâkimlerin hangi zor şartlarda görev yaptıklarını, daha doğrusu bütün adliye mensuplarının hangi şartlarda görev yaptıklarını biliyoruz. Bu şartlar içinde hataların da oluşabileceğini biliyoruz; ama, nedense, Türkiye'de, son bir yıldan beri, tartışılması gereken birçok kavram ve organ böylesine şiddetli bir tarzda tartışılmadı; hâkimler, bir iki münferit olay nedeniyle olağanüstü bir ilgiye mazhar oldular ve tartışıldılar. Bu, halkımızın bu müesseseye gösterdiği ilgiden kaynaklanıyor; çünkü, her yerde çürük cevizler olabilir; ama, yargı kavramı içerisinde bunların olmaması gerektiği yönünde halkımızda oluşmuş bir kanaat olduğunu biliyoruz. Bu çerçeve içerisinde, çok az sayıdaki yargı mensubunun adının birtakım söylentilere karışmasının bu müesseseye zarar vermemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Nitekim, Yargıtay Başkanlığına seçilen Sayın Osman Arslan, ilk yaptığı açıklamada -çok kısa bir açıklama yaptı kendisi- çok dikkati çekiyor; yargının siyasetdışı, gayrisiyasî bir organ olduğunu söyleme ihtiyacı duymuş; ayrıca, devletin diğer erkleri olan yasama ve yürütmenin dışında bir anlam taşıdığını söylemiş. İlk demecinde böylesine bir hususa değinmiş olması ilgi çekici. Böylesine bir tartışmanın Yargıtay mensuplarını rahatsız ettiğini, böylece, bir kez daha öğrenmiş oluyoruz.

Bu vesileyle, Sayın Yargıtay Başkanımıza, seçildiği bu görevde Cumhuriyet Halk Partisi olarak başarılar diliyoruz. Yargımızın her türlü baskıdan uzak bir ortamda ve adil yargılama görevini yerine getirmesini diliyoruz.

Bu yasa tasarısının halkın adil yargılama güvencesine olumlu katkılar getirmesini umut ediyoruz; bunu diliyoruz; ama, bu yasa tasarısının çıkarılma aşamasında kimi eksikliklerin olduğunu da söylemek zorundayım. Tabiî, hiçbir yasanın mükemmel olması mümkün değildir; ama, sanıyorum, altkomisyonda 11 günde, bizim komisyonumuzda 6 günde tartışılmıştır ve tasarı bu aşamada değerli arkadaşlarımın da katkısıyla, geniş çapta değişmiştir. Arkadaşlarımın katkıları şöyle olmuştur: Önümüze hükümet tasarısı olarak geldi. Biz, bunu okuduk, tam anladık -çok teknik bölümler de vardı- altkomisyonda tasarı çok değişti, farklı şeyler geldi, gerekçeler tartışılır hale geldi, yeni gerekçeler üretildi. Bizim komisyonumuza, Adalet Komisyonuna geldi. Buradaki uygulamayı çok hoş anılar olarak burada nakletmek istiyorum.

Adalet Komisyonunda bir madde tartışılıyor. Tam madde tartışılırken bir değişiklik önergesi geliyor; görme imkânımızı sağlamak için diretiyoruz, görüyoruz. Bu, zaman zaman, bir lütuf olarak algılanıyor. O değişiklik önergesi tartışılıyor ve kabul edileceği sırada değişiklik önergesini değiştirmek için bir önerge geliyor. Buna ilişkin 4 tane örnek var, saymamı istemediğinizi sanıyorum.

HASAN KARA (Kilis) - Kolay iş yapılmıyor; 4  madde fazla değil.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -  Evet; ama, bir süre sonra değişiklik önergesini değiştirmek için verilen önergenin de değiştirilmesi için bir önerge gelirse, bu da mı iyi bir iş yapmak olur?! Yani, burada kanun yapıyoruz. O zaman, ben, şunu söylerim size; bu tartışma süresi çok uzasaydı şunu yapacaktınız: Değiştirme önergesini değiştirmek için verilen önergeyi değiştirmek için verilen önergeyi de değiştirmek için, şimdi bir önerge verecektiniz. O zaman kutluyorum.... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Konuşmacıya müdahale etmeyelim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, ben rahatsız olmuyorum Sayın Başkan.

HASAN KARA (Kilis) - Biz konuşmacıyı çok seviyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kürsü özgürlüğünü alabildiğine kullansın Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, ben, son derece özgür kullanıyorum; arkadaşların müdahalesi de beni mutlu ediyor, yeni konular oluşuyor. Böylece, bu tartışmanın kısa sürede bitmiş olmasını sağladık.

Arkadaşlar, ben, size başkaca laf etme imkânı vermemek için, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yargılamaya katılamayacak hâkim

MADDE 23. - (1) Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.

(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.

(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde bulunabilecekler

MADDE 24. - (1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.

(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler.

(3) Bunlardan herhangi biri istediği takdirde, karar veya hükme katılacak hâkimlerin isimleri kendisine bildirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi

MADDE 25. - (1) Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir.

(2) Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması şarttır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Ret isteminin usulü

MADDE 26. - (1) Hâkimin reddi, mensup olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak  düzenlenmesi için başvurulması suretiyle  yapılır.

(2) Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret sebeplerinin tümünü bir defada açıklamak ve süresi içinde olguları ile birlikte ortaya koymakla yükümlüdür.

(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Hâkimin reddi istemine karar verecek mahkeme

MADDE 27. - (1) Hâkimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;

a) Reddi istenen hâkim asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesine,

b) Reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,

Aittir.

(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.

(3) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.

(4) Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Ret istemi üzerine verilecek kararlar ve başvurulacak kanun yolları

MADDE 28. - (1) Ret isteminin kabulüne ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte incelenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Reddi istenen hâkimin yapabileceği işlemler

MADDE 29. - (1) Reddi istenen hâkim, ret hakkında bir karar verilinceye kadar yalnız gecikmesinde sakınca olan işlemleri yapar.

(2) Ancak, hâkimin oturum sırasında reddedilmesi hâlinde, bu konuda bir karar verilebilmesi için oturuma ara vermek gerekse bile ara vermeksizin devam olunur. Şu kadar ki, 216 ncı madde uyarınca tarafların iddia ve sözlerinin dinlenilmesine geçilemez ve ret konusunda bir karar verilmeden reddedilen hâkim tarafından veya onun katılımıyla bir sonraki oturuma başlanamaz.

(3) Ret isteminin kabulüne karar verildiğinde, gecikmesinde sakınca bulunan hâl nedeniyle yapılmış işlemler dışında, duruşma tekrarlanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Hâkimin çekinmesi ve inceleme mercii

MADDE 30. - (1) Hâkim, yasaklılığını gerektiren sebeplere dayanarak çekindiğinde; merci, bir başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirir.

(2) Hâkim, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin uygun olup olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.

(3) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yapılan işler hakkında 29 uncu madde hükmü uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Ret isteminin geri çevrilmesi

MADDE 31. - (1) Mahkeme, kovuşturma evresinde ileri sürülen hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir:

a) Ret istemi süresinde yapılmamışsa.

b) Ret sebebi ve delili gösterilmemişse.

c) Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı ile yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.

(2) Bu hâllerde ret istemi, toplu mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla, tek hâkimli mahkemelerde de reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.

(3) Bu konudaki kararlara karşı itiraz yoluna başvurulabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

Zabıt kâtibinin reddi veya çekinmesi

MADDE 32. - (1) Bu Bölümde yazılı hükümler zabıt kâtipleri hakkında da uygulanır.

(2) Zabıt kâtibinin reddi veya kendisinin reddini gerektiren sebepleri bildirerek görevden çekinmesi hâlinde gereken karar, yanında çalıştığı mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir.

(3) Aynı işte zabıt kâtibinin hâkim ile birlikte reddi istemi hakkında veya çekinmelerine karar verecek merci, hâkime göre belirlenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Kararlar, Açıklanması ve Tebliği, Süreler ve Eski Hâle Getirme

BİRİNCİ BÖLÜM

Kararlar, Açıklanması ve Tebliği

Kararların verilmesi usulü

MADDE 33. - (1) Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Kararların gerekçeli olması

MADDE 34. - (1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.

(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

Kararların açıklanması ve tebliği

MADDE 35. - (1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.

(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hukuken geçerli mazerete dayanarak hazır bulanamayan ilgilisine tebliğ olunur.

(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Tebligat ve yazışma usulü

MADDE 36. - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim, her türlü tebligatı, tüm gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri veya kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili yazışmaları yapar.

(2) İnfaz edilecek kararlar, Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

Tebligat usulleri

MADDE 37. - (1) Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen hükümlere göre yapılır.

(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan tebligat

MADDE 38. - (1) Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan tebligat, tebliği gereken evrakın aslının verilmesi suretiyle olur. Tebliğ ile bir süre işlemeye başlıyorsa verildiği gün, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından evrakın aslına yazılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Süreler ve Eski Hâle Getirme

Sürelerin hesaplanması

MADDE 39. - (1) Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.

(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.

(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.

(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

Eski hâle getirme

MADDE 40. - (1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kırkbir kere maşallah.

41 inci maddeyi okutuyorum:

Eski hâle getirme dilekçesi

MADDE 41. - (1) Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.

(2) Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi okutuyorum:

Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar

MADDE 42. - (1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir.

(2) Eski hâle getirme isteminin kabulüne ilişkin karar kesindir; reddine ilişkin karara karşı itiraz yoluna gidilebilir.

(3) Eski hâle getirme dilekçesi, kararın yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi erteleyebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Tanıklık, Bilirkişi İncelemesi ve Keşif

BİRİNCİ BÖLÜM

Tanıklık

Tanıkların çağrılması

MADDE 43. - (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.

(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.

(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.

(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.

(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin sayesinde, Türkiye'nin en büyük dönüşüm projesi olan ceza hukuku projesini gerçekleştiriyoruz. Bu yaptığımız iş, sadece Türkiye'de, Türk hukukçuları arasında değil, bizi izleyen yabancı hukukçular arasında da çok geniş bir yankı buluyor. 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının Üçüncü Kısmı olan tanıklık, bilirkişi incelemesi ve keşif bölümünü düzenleyen 43 üncü ve devamı maddeler üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanunun Üçüncü Kısmının Birinci Bölümünde, tanıklık müessesesi düzenlenmiştir. Bilindiği gibi, tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı bir konudur. Toplumsal bir görev olup, kişiler bu görevi yerine getirmek zorundadır. Bu müessesede bazı yenilikler getirilmiştir. Tanıklar, çağrı kâğıdıyla çağrılabileceği gibi, telefon, telgraf, faks ve elektronik posta yoluyla çağrılma yoluna da gidilebilecektir. Bu olay, mahkeme sürecini hızlandıracağı gibi, mahkemelerimizin modern tekniklerden yararlanması sonucunu da doğuracaktır.

Yine, burada, özellikle Cumhurbaşkanlığı makamına ait bir düzenleme getirilmiştir. 4 üncü fıkrada "Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir" hükmü getirilmiştir. Bu fıkrayla, Cumhurbaşkanlığı makamının temsil makamı olması, saygınlığı ve sorumsuz bir makam olması sebebiyle, tanıklık hususu, Cumhurbaşkanının kendi takdirine bırakılmıştır.

Yine, bazı mesleklerle ilgili bazı düzenlemeler getirilmiştir. Bunlar, hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler, bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensupları ile malî işlerde görevli müşavirler ve noterlerin verdikleri hizmetler dolayısıyla öğrendikleri meslek bilgileri gereği tanıklıktan çekinme hakları vardır; fakat, bunlar, ilgilinin rızası olduğu zaman, tanıklıktan çekinemezler. Sadece, avukatlar veya stajyerleri ve yardımcıları, ilgilinin rızası olsa bile tanıklıktan çekinme hakkına sahiptirler.

Yine, bu bölüm içerisinde belki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunda yaptığımız komple değişiklikler içerisinde en ciddî, en önemli, reform sayılabilecek nitelikte bir değişiklik de, devlet sırrı niteliğindeki ilgili tanıklık olayında düzenlenmiştir. Geçmişte yaşadığımız bazı olaylar hepimizin hafızasındadır. Özellikle Susurluk ve benzeri oluşumlarda, bunların aydınlatılmasında karşımıza hep devlet sırrı çıkmıştır. Birileri "devlet sırrı" demiş, birileri "ticarî sır" demiş, bunların üzeri hep kapatılmıştır. Geçmişte suç işleyenler ve bu suçla ilgili soruların muhatapları, devlet sırrı kavramı giydirilerek bu suçların ortaya çıkarılmasını engelliyorlardı. Devletin suça ait bir sırrı olamaz. Geriye dönük olarak yaşadığımız birtakım olaylara baktığımızda, pek çok şeyin sır kavramı adı altında örtbas edildiğini biliyoruz. İster ticarî sır isterse başkaca bir ad altında sır olsun, pek çok olumsuz gelişmelere, özellikle ekonomik alandaki gelişmelere, sır kavramı adı altında, Meclis soruşturmalarında bile cevap verilmediğine çok rastlanılmıştır. Neticede, pek çok kişi kendisine tanınan yetkiyi kötüye kullanarak sır kavramının arkasına sığınmıştır. Bu düzenlemeyle, toplumdaki bu kargaşalığa son verilmek istenmiştir.

Bu düzenlemenin diğer bir başka yanı ise, gerçekten devlet sırrı olan bazı şeylerin ortalığa dökülmemesi ve uluslararası ilişkileri sekteye uğratmaması için ince ayar yapılarak hazırlanmış bir metin olmasıdır.

Bu maddede, devlet sırrı olgusunun ne olduğunu biz belirlemiyoruz. Burada yapılmak istenen, bir bilginin devlet sırrı olduğundan bahisle mahkemeye bir maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması amacıyla sunulmamasının önüne geçilmesidir. Bu hususun, bu bilginin, bu belgenin devlet sırrı olduğundan bahisle mahkemenin önüne sunulmasını, sınırlı birtakım şartlarla uygulanabilir hale getiriyoruz; ancak, bu bilgiler herkesin önünde açılıp savrulmuyor, bu kapalı bir oturumda da yapılmıyor. Kapalı oturumda yapılsa, mahkeme sürecine katılan diğer kişilerin bundan bilgisinin olması mümkün olur. Bu da çeşitli sıkıntılara sebebiyet vereceğinden, kapalı oturumda dahi bu yapılmıyor.

Burada öngörülen husus, devlet sırrı niteliğinde olan şeyin sadece mahkeme tarafından dinlenilmesidir. Burada sadece mahkeme heyeti bunu dinleyecek, eğer bu bilgilerin içeriği suç olgusunu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte bazı veriler taşıyorsa, o zaman, bunu hükmüne yansıtacaktır. Diğer mahkeme süjeleri, bu hususta, ancak hükme yansıyan kısım itibariyle haberdar olacaklardır. Bu sistemin getirdiği yapı budur; yani, sadece devlet sırrı olduğu hususu mahkemeye karşı gizli tutulmayacaktır. Burada önemli olan husus, hâkime değil mahkemeyedir; yani, bir soruşturma evresinde değil, bir kovuşturma evresinde, gizlilik adı altında bu iş saklanamayacaktır. Bizim, burada, hâkime ve heyete güven beslememiz lazım geldiğini düşünüyorum. Devlet kendi hâkimine güvenmeyecek de kime güvenecek?! Aksi halde, yerli yersiz pek çok bilgi devlet sırrı adıyla, maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması açısından gerekli olmasına rağmen mahkemelere sunulmayacaktır.

Burada, ayrıca bir daraltıcı fıkra da eklenerek: "bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır"  hükmü getirilmiştir.

Yine, tanıkların dinlenmesinde görüntü ve seslerin kayda alınabileceği hükmü getirilmiş; özellikle, mağdur çocuklar açısından bu husus zorunluluk olarak ortaya konulmuştur. Bunun sebebi ise, mağdur çocukların ikinci, üçüncü tanıklıklarında aynı olayı bir daha yaşayıp da, mağduriyetlerini daha fazla devam ettirmemektir.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yeni bir müessese getiriyoruz; tanığın korunması müessesesi. Bu düzenlemeyle, daha demokrat daha özgürlükçü olunması, maddî gerçeğin daha iyi ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bir yargılama yapılırken ilkönce düşünülen, gerçeğin meydana çıkması, başka bir deyişle adil bir yargılanmadır. Adil yargılanmanın ana sebebi, asıl gayesi, gerçeğin meydana çıkarılmasıdır. Gerçeğin meydana çıkarılması için dinleyeceğimiz tanık, eğer başkaları tarafından tehdit ediliyor ve hayatı ağır bir tehlike altında bulunuyorsa, bu tanığın doğru söylemesi kesinlikle mümkün değildir. Bunun için bu tanığı bir şekilde korumak zorundayız. Bundan dolayı da iki farklı düzenleme getirilmiştir; bir tanesi, tanığın kimliğinin korunması; diğeri, tanığın görüntüsünün korunmasıdır. Bazı durumlarda tanığın sadece kimliğinin korunması yoluna gidilmiş, bazı durumlarda, başka bir odaya alınmak suretiyle, gerekirse tanığın görüntüsünün veya sesinin değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu, özellikle, terör örgütleri ile çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili davalarda sıkça görülmektedir. Bu örgütlerle ilgili tanıklıkta bulunmak isteyen insanlar, bir şekilde tehdit altında olduklarından dolayı bu tanıklığı yapamamaktadırlar. Devlet, bunları korumak suretiyle, örgütlerin çökertilmesinde çok ciddî bir mesafe alacaktır.

Yine, bilirkişi uygulamasıyla ilgili iki hususu da belirtip, sözlerime son vermek istiyorum. Bilirkişi uygulamasına, temel şart olarak, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde gidilmesi gerekirken ve "hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgiyle çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez" hükmüne rağmen, ne yazık ki, uygulamada hâkimlerimiz, her konuda, hukukî olayların çözümünde dahi bilirkişiye gidiyor. Bu, ne yazık ki, hâkimin dosyaya hâkimiyetinden çok, bilirkişinin dosyaya hâkimiyeti sonucunu doğuruyor ve bilirkişilerin verdikleri raporlar doğrultusunda, hâkimler motamo karar vermek zorunda kalıyorlar. Bu da yargıda ciddî sıkıntılar meydana getiriyor.

Yine, bilirkişilik müessesesinin çok iyi düzenlenmesi gerekmektedir. Sayın Adalet Bakanımız, komisyonda, bu hususta çalışma yapıldığını belirtmişti. Ben de, Grubum ve şahsım adına, bir an önce çalışma yapılarak, bu bilirkişilik müessesesi konusunun Meclis gündemine getirilmesini arzu ediyorum, bekliyorum.

Diğer hususlarla ilgili de çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. O maddelere gelindiği zaman, onlarla ilgili, Grubumuz adına düşüncelerimizi açıklayacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi okutuyorum:

Çağrıya uymayan tanıklar

MADDE 44. - (1) Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır.

(2) Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi okutuyorum:

Tanıklıktan çekinme

MADDE 45. - (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.

b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.

e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.

(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi okutuyorum:

Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme

MADDE 46. - (1) Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:

a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler,

b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler,

c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi okutuyorum:

Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık

MADDE 47. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.

(2) Tanıklık konusu bilgilerin devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.

(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.

(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi okutuyorum:

Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme

MADDE 48. - (1) Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi okutuyorum:

Tanıklıktan çekinme sebebinin bildirilmesi

MADDE 49. - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin verdirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi okutuyorum:

Yemin verilmeyen tanıklar

MADDE 50. - (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:

a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.

b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.

c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi okutuyorum:

Tanıklıktan çekinebilecek kimsenin çekinmemesi

MADDE 51. - (1) 45 inci madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun kendisine bildirilmesi gereklidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi okutuyorum:

Tanıkların dinlenmesi

MADDE 52. - (1) Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.

(2) Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler.

(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;

a) Mağdur çocukların,

b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,

Tanıklığında bu kayıt zorunludur.

(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

53 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanığa görevinin önemini anlatma

MADDE 53. - (1) Tanığa;

a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemi,

b) Gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,

c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği,

d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği,

Anlatılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

54 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanıklara yemin verilmesi

MADDE 54. - (1) Tanıklar, tanıklıktan önce ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin tanıklığından sonraya bırakılabilir.

(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları da tanıklara yemin verirler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

55 inci maddeyi okutuyorum:

Yeminin biçimi

MADDE 55. - (1) Tanığa verilecek yemin, tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." ve 54 üncü maddeye göre tanıklıktan sonra verilmesi hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçiminde olur.

(2) Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

56 ncı maddeyi okutuyorum:

Yeminin yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini

MADDE 56. - (1) Tanık, yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak yemin eder.

(2) Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

57 nci maddeyi okutuyorum:

Tanığın tekrar dinlenmesi

MADDE 57. - (1) Yemin ile dinlenen tanığın aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde, yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

58 inci maddeyi okutuyorum:

Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması

MADDE 58. - (1) Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.

(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.

(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır. 

(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.

(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

59 uncu maddeyi okutuyorum:

Tanığa söylenecek şeyler ve sorulacak sorular

MADDE 59. - (1) Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak mahkeme başkanı veya hâkim tarafından, kendisine bilgi verilir; hazır olan sanık, tanığa gösterilir. Sanık hazır değilse kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.

(2) Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

60 ıncı maddeyi okutuyorum:

Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme

MADDE 60. - (1) Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhal serbest bırakılır.

(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.

(3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.

(4) Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi okutuyorum:

Tanığa verilecek tazminat ve giderler

MADDE 61. - (1) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.

(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

62 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Bilirkişi İncelemesi

Bilirkişilere uygulanacak hükümler

MADDE 62. - (1) Tanıklara ilişkin hükümlerden aşağıdaki maddelere aykırı olmayanlar bilirkişiler hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

63 üncü maddeyi okutuyorum:

Bilirkişinin atanması

MADDE 63. - (1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.

(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.

(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

64 üncü maddeyi okutuyorum

Bilirkişi olarak atanabilecekler

MADDE 64. - (1) Bilirkişiler, il adlî yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de bilirkişi seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine veya listelerde yer verilenlerin çıkarılmalarına ilişkin esas ve usuller, yönetmelikte gösterilir.

(2) Atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle, birinci fıkrada belirtilen listelere girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilir.

(3) Kanunların belirli konularda görevlendirdiği resmî bilirkişiler öncelikle atanırlar. Ancak kamu görevlileri, bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda bilirkişi olarak atanamazlar.

(4) Bilirkişi olarak atanan bir tüzel kişi ise, kendisi adına incelemeyi yapacak gerçek kişi veya kişilerin isimlerini, bilirkişi atayacak yargı merciinin onayına sunar.

(5) Listelere kaydedilen bilirkişiler, il adlî yargı adalet komisyonu huzurunda "Görevimi adalete bağlı kalarak, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." sözlerini tekrarlayarak yemin ederler. Bu bilirkişilere görevlendirildikleri her işte yeniden yemin verilmez.

(6) Listelerde yer almamış bilirkişiler, görevlendirildiklerinde kendilerini atamış olan merci huzurunda yukarıdaki fıkrada öngörülen biçimde yemin ederler. Yeminin yapıldığına ilişkin tutanak hâkim veya Cumhuriyet savcısı, zabıt kâtibi ve bilirkişi tarafından imzalanır.

(7) Engel bulunan hâllerde yemin yazılı olarak verilebilir ve metni dosyaya konulur. Ancak bu hâle ilişkin gerekçenin kararda gösterilmesi zorunludur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

65 inci maddeyi okutuyorum:

Bilirkişiliği kabul yükümlülüğü

MADDE 65. - (1) Aşağıda belirtilen kişi veya kurumlar, bilirkişilik görevini kabul etmekle yükümlüdürler:

a) Resmî bilirkişilikle görevlendirilmiş olanlar ve 64 üncü maddede belirtilen listelerde yer almış bulunanlar.

b) İncelemenin yapılması için bilinmesi gerekli fen ve sanatları meslek edinenler.

c) İncelemenin yapılması için gerekli mesleği yapmaya resmen yetkili olanlar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

66 ncı maddeyi okutuyorum:

Atama kararı ve incelemelerin yürütülmesi

MADDE 66. - (1) Bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin kararda, cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorularla inceleme konusu ve görevin yerine getirileceği süre belirtilir. Bu süre, işin niteliğine göre üç ayı geçemez. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre, bilirkişinin istemi üzerine, kendisini atayan merciin gerekçeli kararıyla en çok üç ay daha uzatılabilir.

(2) Belirlenen süre içinde raporunu vermeyen bilirkişi hemen değiştirilebilir. Bu durumda bilirkişi, o ana kadar yaptığı işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevi sebebiyle kendisine teslim edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verir. Bu bilirkişi, 64 üncü maddede öngörülen listelerden çıkarılabileceği gibi; gecikme dolayısıyla uğranılmış zararları ödemesine de karar verilebilir.

(3) Bilirkişi, görevini, kendisini atamış olan merci ile ilişki içinde yerine getirir, gerektiğinde bu mercie incelemelerindeki gelişmeler hakkında bilgi verir, yararlı görülecek tedbirlerin alınmasını isteyebilir.

(4) Bilirkişi, görevini yerine getirmek amacıyla bilgi edinmek için şüpheli veya sanık dışındaki kimselerin de bilgilerine başvurabilir. Bilirkişi, uzmanlık alanına girmeyen bir sorun bakımından aydınlatılmasını isteyecek olursa; hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, nitelikli ve konusunda bilgisiyle tanınmış kişilerle bir araya gelmesine izin verebilir. Bu şekilde çağrılan kişiler yemin eder ve verecekleri raporlar, bilirkişi raporunun tamamlayıcı bir bölümü olarak dosyaya konulur.

(5) İlgililer de merciinden, incelemeler yapılırken bilirkişiye teknik nitelikte bilgiler verebilecek olan ve ismen belirleyecekleri kişileri dinlemeleri veya bazı araştırmaların yapılması hususlarında karar verilmesini isteyebilir.

(6) Gerekli olması halinde, bilirkişi, mağdur, şüpheli veya sanığa mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı aracılığı ile soru sorabilir. Ancak, mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı, bilirkişinin doğrudan soru sormasına da izin verebilir. Muayene ile görevlendirilen hekim bilirkişi, görevini yerine getirirken zorunlu saydığı soruları, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve müdafi bulunmadan da mağdur, şüpheli veya sanığa doğrudan doğruya yöneltebilir.

(7) Bilirkişiye inceleyeceği şeyler mühür altında verilmeden önce bunların listesi ve sayımı yapılır. Bu hususlar bir tutanakla belirlenir. Bilirkişi, mühürlerin açılmasını ve yeniden konulmasını yine tutanakla belirtmek ve bir liste düzenlemekle yükümlüdür.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

67 nci maddeyi okutuyorum:

Bilirkişi raporu, uzman mütalaası

MADDE 67. - (1) İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.

(2) Birden çok atanmış bilirkişiler değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.

(3) Bilirkişi raporunda, hâkim tarafından yapılması gereken hukuki değerlendirmelerde bulunulamaz.

(4) Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye doğrudan verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.

(5) Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye süre verilir. Bu kişilerin istemleri reddedildiğinde, üç gün içinde bu hususta gerekçeli bir karar verilir.

(6) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

68 inci maddeyi okutuyorum:

Duruşmada bilirkişinin açıklaması

MADDE 68. - (1) Mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada dinlenmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi halinde de açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir.

(2) Yaptıkları açıklamalardan sonra mahkeme başkanı veya hâkim, çekilmelerine izin vermedikçe, bilirkişiler duruşma salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu değildir.

(3) Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine bilimsel mütalaa hazırlayan uzmanın duruşmada dinlenmesi hususunda da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

69 uncu maddeyi okutuyorum:

Bilirkişinin reddi

MADDE 69. - (1) Hâkimin reddini gerektiren sebepler, bilirkişi hakkında da geçerlidir.

(2) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, ret hakkını kullanabilirler. Hâkim veya mahkeme tarafından atanan bilirkişinin adı ve soyadı, engel sebepler olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilir.

(3) Ret istemini davayı görmekte olan hâkim veya mahkeme inceler. Soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısınca kabul edilmeyen ret istemi sulh ceza hâkimince incelenir. Reddi isteyen kişi, bunun nedenini, dayandığı olguları göstererek açıklamakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

70 inci maddeyi okutuyorum:

Bilirkişilikten çekinme, bilirkişi olarak dinlenemeyenler

MADDE 70. - (1) Tanıklıktan çekinmeyi gerektirecek sebepler bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişi, geçerli diğer sebeplerle de görüş bildirmekten çekinebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

71 inci maddeyi okutuyorum:

Görevini yapmayan bilirkişi hakkındaki işlem

MADDE 71. - (1) Usulünce çağrıldığı hâlde gelmeyen veya gelip de yeminden, oy ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler hakkında 60 ıncı maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

72 nci maddeyi okutuyorum:

Bilirkişi gider ve ücreti

MADDE 72.- (1) Bilirkişiye, inceleme ve seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

73 üncü maddeyi okutuyorum:

Sahte para ve değerler üzerinde yapılacak incelemeler

MADDE 73. - (1) Para ve Devlet tarafından çıkarılan tahvil ve Hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında, elkonulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine incelettirilir.

(2) Yabancı devletlerin paraları ve değerleri hakkında da, yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

74 üncü maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Gözlem Altına Alınma, Muayene, Keşif ve Otopsi

Gözlem altına alınma

MADDE 74. - (1) Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.

(2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.

(3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.

(4) Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.

(5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

75 inci maddeyi okutuyorum:

Şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması

MADDE 75. - (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek için, şüpheli veya sanığın bedeninin tıbbî muayenesine ya da vücudundan kan veya cinsel salgı gibi örnekler alınmasına, Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar verilebilir. Bu müdahaleler ancak hekim tarafından veya hekim gözetiminde sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir. Şüpheli veya sanığın vücudundan saç, tükürük ve tırnak gibi örnekler alınabilmesine Cumhuriyet savcısı da karar verebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.

(2) Tıbbî muayenenin yapılabilmesi veya vücuttan örnekler alınabilmesi için; müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme tehlikesinin bulunmaması gerekir.

(3) Üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda kişi üzerinde beden muayenesi yapılamaz; kişiden kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnek alınamaz.

(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

76 ncı maddeyi okutuyorum:

Diğer kişilerin beden muayenesi

MADDE 76. - (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla, mağdurun bedeni üzerinde tıbbi muayene yapılabilmesine veya kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnekler alınabilmesine; sağlığını tehlikeye düşürmemek koşuluyla, Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar verilebilir.

(2) Çocuğun soy bağının araştırılmasına gerek duyulması halinde, bu araştırmanın yapılabilmesi için, birinci fıkra hükmüne göre karar alınması gereklidir.

(3) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile muayeneden veya bedenden örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuklar ve akıl hastalarının çekinmesi konusunda kanuni temsilcileri karar verirler. Kanuni temsilci de şüpheli veya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu hâlde elde edilen deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanuni temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.

(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.

BAŞKAN -Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının "Diğer kişilerin beden muayenesi" başlıklı 76 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü arz ve teklif ederiz.

                 

İrfan Gündüz

K.Kemal Anadol

Mehmet Nuri Saygun

 

 

İstanbul

İzmir

Tekirdağ

 

Vahdet Sinan Yerlikaya

Bekir Bozdağ

Mehmet Daniş

 

Tunceli

Yozgat

Çanakkale

(3) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile muayeneden veya bedenden örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuk ve akıl hastasının çekinmesi konusunda kanunî temsilcisi karar verir. Çocuk veya akıl hastasının, tanıklığın hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda olması halinde, görüşü de alınır. Kanunî temsilci de şüpheli veya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu halde elde edilen deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanunî temsilcinin izni olmadıkça kullanılmaz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyle ilgili gerekçeyi mi okutalım, yoksa, önerge sahipleri konuşmak isterler mi?

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) -Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun.(CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi, iktidar ve muhalefet birlikte, ortak verdik; yalnız, önergede, benim kanaatime göre bir hata yaptık. Şöyle ki; gerekçeye baktığımızda, gerekçe, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12 nci maddesine dayanıyor. Yani, çocukların, böylesine bir yargı önünde bulundukları konumda, eğer, görüşlerini ifade edebilecek yetenek ve becerileri var ise, daha doğrusu, o yaş kemaline ulaşmışlarsa, görüşlerinin alınması gerekiyor. Bizim düzenlediğimiz ilk metin o mealdeydi. Daha sonra, uzlaşma sonrasında, çocukların ve akıl hastalarının birlikte mütalaa edildiğini ve önergeyle, hem çocukların hem de akıl hastalarının, görüşlerini ifade edebilecek durumda olmaları halinde, görüşlerinin alınması söz konusu oldu. Eğer, şimdi, madde metninde, bu yönde bir değişiklik önergesiyle yola çıkarsak, bu sefer, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12 nci maddesine dayalı olan gerekçenin, bir nebze de olsa, boşlukta kalacağı düşüncesindeyim. Bu yüzden, bu önergedeki "akıl hastasının" ibaresinin, bir redaksiyonla veyahut da Hükümetin veya Komisyonun kabulü halinde, çıkarılması suretiyle, konunun sadece çocuklara hasredilmesini ve o şekilde değerlendirme yapılmasını uygun buluyorum.

Aksi halde, burada bir başka sorun daha çıkacak; akıl hastalarının, görüşlerini ifade edip edemeyecek nitelikte olup olmadıklarına karar verebilmek için burada bir hekime de ihtiyaç duyulacaktır diye düşünüyorum. Bu tabloda, bir hekim talep etmeyeceğimize göre "akıl hastasının" ibaresinin bu önerge metninden çıkarılması uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi bu haliyle mi oylarınıza sunalım, yoksa...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu haliyle efendim; üzerinde mutabık kaldık.

BAŞKAN - Peki.

Üzerinde mutabakat sağlanan, değişik partilerden arkadaşların imzaladığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

76 ncı maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

77 nci maddeyi okutuyorum:

Kadının muayenesi

MADDE 77. - (1) Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak bulunmadığında, muayene edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır bulundurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu madde, sadece ismi bile, madde başlığı bile yanlış olan bir madde. Bu, bir cinsiyet ayırımcılığı maddesi; hem de çift yönlü bir cinsiyet ayırımcılığı maddesi; hem hekimlik mesleğini icra eden insanlara karşı uygulanan bir ayırımcılık var hem de muayene edilecek kişiye karşı uygulanan bir ayırımcılık. Dolayısıyla, bir cinsiyet ayırımcılığı söz konusu olduğu için de, Anayasanın eşitlik ilkesine, yani Anayasamızın 10 uncu maddesine de aykırıdır.

Bu maddenin savunuculuğunu yaparken, lütfen, pozitif ayırımcılık terimini ve bazı uluslararası metinleri, CEDAW gibi bir metni kullanmaya kalkmamanızı öneririm; çünkü, pozitif ayırımcılık olduğu konusundaki sav doğru değildir. Pozitif ayırımcılık, eğer cinsler arasında bir eşitsizlik söz konusu ise, o eşitsizlik giderilinceye kadarki uygulamalardır. Bu maddenin zaten kendisi bizatihî bir eşitsizlik maddesidir. Dolayısıyla, burada bir pozitif ayırımcılıktan söz edilemez.

CEDAW, yani, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine de aykırıdır. Bu sözleşmenin 1, 2, 4, 5 ve 12 nci maddelerine aykırılık teşkil eder. Çağdaş hukuk normlarında cinsiyete dayalı düzenlemeler yapılmamalıdır.

Bakın değerli milletvekilleri, yeni Türk Ceza Yasa Tasarısını hazırlarken "Tanımlar" maddesinde "kadın" tanımlamasını çıkardık. Neden çıkardık; çünkü, o tanımlamanın "kadın" ifadesinin bile bir cinsiyet ayırımcılığı olduğu konusunda hemfikir olduk ve birlikte onu çıkardık.

Değerli milletvekilleri, bir kere, burada yapılacak olan muayene bir hekim muayenesidir, bir tıbbî muayenedir; yani, herhangi bir üst arama, bir kontrol, güvenlik güçlerinin yaptığı bir kontrol değildir. Buradaki muayene, tıp eğitimi almış, uluslararası tıp etiğine bağlı olma zorunluluğu olan ve namusu ve şerefi üzerine Hipokrat yemini, yani, hekimlik yemini etmiş bir hekim tarafından yapılacak muayenedir. Onun için, karıştırmayalım, kavram kargaşası yaratmayalım.

Hekimler mesleklerini icra ettikleri zaman, hem kendilerinin hem de muayene ve tedavi edecekleri kişinin cinsiyeti kaybolur.

Hekimler, mesleklerini icra edecekleri kişinin, ırkını, etnik kökenini, dilini, dinini, rengini, cinsiyetini görmezler; hele hele, cinsel obje olarak asla görmezler. Muayene edeceği o kişi, sadece o hekime emanet edilmiş kutsal bir varlıktır.

İnsanlar da kendilerini muayene eden hekimleri bir cinsel obje olarak görmezler; çünkü, böyle bir düşünme, çok ahlakî, çok şık bir düşünce de olmaz. Otuzüç yıllık bir hekim olarak şunu söylemek istiyorum; özellikle Anadolu kadını, hekimine her zaman saygı ve güven duymuştur; asla bir ayırımcılık yapmaz ve eşine bile söylemediği birçok şeyi, sadece ve sadece hekimine söyler.

Şimdi, bu düzenleme, bir kere, erkek meslektaşlarımızı zan altında bırakacak bir düşünce ve hekimlik mesleğinde bir cinsiyet ayırımcılığına gitmek. Böyle bir düzenleme, her şeyden önce, dünyanın en kutsal mesleklerinden biri olan hekimlik mesleğine haksızlıktır, saygısızlıktır; kabul edilemez. Burada, hem hekimlere hem de kadınlarımıza karşı bir haksızlık, bir güvensizlik ve bir saygısızlık söz konusu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Allah korusun, bir kalp krizi geçirip düştünüz yere veya bir trafik kazası geçirdiniz, çok ciddî hayatî tehdit altındasınız. O anda, belki, hemen orada bulunabilen bir hekim, belki de üzerindeki tek iyi elbiseyle, yerde kan mı var, çamur mu var, ne var, hiçbir şeye bakmadan, yere dizüstü çöküp, saniyelerle yarışarak, sizin hayatınızı kurtarmaya çalışır. Acaba, sizin için, o hekimin cinsiyetinin bir önemi var mıdır; yoksa, hayatınızın kurtarılması mı önemlidir!

Bir örnek daha vermek istiyorum. Çok zor bir doğum; hekime ulaşamayan, ulaştırılamayan bir ana ve bebek, hekime ulaşamadığı için o doğumda her ikisi birden hayatını kaybediyor. O kadının eşini, o bebeğin babasını düşünün; acaba, onun için, hekimin cinsiyeti mi, yoksa, bir hekime ulaşabilip de eşinin ve bebeğinin hayatının kurtulması mı önemliydi!

Bir örnek daha: Bakın, bizim ülkemizde ürolog yok. Bir adlî vaka, bir işkence vakası, travmaya maruz kalmış bir kadın, idrar yollarından çok ciddî, hayatî bir kanama geçiriyor. Şimdi, ürolog yok; eh, yasada da böyle yazarsak, o da ille "ben kadın hekim isterim" derse ne olacak? Ölüme mi terk edeceğiz o kadını?!

Değerli arkadaşlarım, tecavüz vakalarında, cinsel saldırı vakalarında tabiî ki, buna maruz kalmış insanın geçirdiği bir psişik travma vardır. O insanları muayene ederken, çok dikkatli olmak lazım. Muayenenin de artı bir travmaya neden olmamasına dikkat etmek lazım. Burada, önemli olan -bir hekim olarak, bir kadın doğum uzmanı olarak söylüyorum bunu- hekimin cinsiyeti değil, bu işte ehil olmasıdır. Hekimin, hastayla, muayene edeceği kişiyle iletişim kurabilmesi, empati kurabilmesi ve onun güvenini sağlayabilmesi önemlidir. Eğer, bunları temin edemezsek, cinsiyeti ne olursa olsun yararlı olamaz.

Şimdi, bir başka açıdan daha bakmak istiyorum: Siz, bu yasa tasarısında, mağdur, şüpheli, sanık konumundaki bir kadına böyle bir ayırımcılık tanırsanız, yarın öbür gün, kamu sağlık kuruluşlarında, normal vatandaşların da çok doğal olarak talebi olacaktır ve yasal olarak da bunun önünde durmak mümkün olmayacaktır.

Dolayısıyla, ilk bakışta, kadının yararına, lehine gibi görünen bu uygulama, ileride, kadının zararına olur. Nasıl mı olur değerli arkadaşlarım; gün gelir, bu ülkede, kadına "ancak kadın doktor varsa muayene olabilirsin, kadın doktor yoksa muayene olamazsın" denir. Bakın, Taliban yönetiminde, Afganistan'da böyle oldu. Orada dediler ki kadınlara, kadın doktora muayene olabilirsiniz; ama, bir yandan da kadınların çalışmasını yasakladılar. Doktora muayene olamadıkları için, binlerce, onbinlerce kadın hayatını kaybetti.

Şimdi, bu muayene sadece bir jinekolojik muayene de değildir; cilt muayenesi olur, göz muayenesi olur, kulak muayenesi olur, nörolojik muayene olur; yani, Türkiye'nin her yerinde, her branşta, her iki cinsten de hekim bulundurmak mümkün müdür?! Değerli arkadaşlarım, bakın, gelin, önce, bu ülkedeki her vatandaşımıza, her kadınımıza, ulaşabileceği bir hekim bulalım; cinsiyeti ne olursa olsun, en ücra köydeki, mezradaki kadınımız bile hekimsiz kalmasın, hekimsizlikten ölmesin.

Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bizim dinimizde, İslam Dininde, hekim seksüel bir kişi değildir. Önünde utanılmayacak, cinsiyet ayırımına gitmeden, kendinizi emanet edeceğiniz kutsal bir meslektir.

Şimdi, Avrupa'nın birçok ülkesinde bu tür düzenlemeler var deniliyor; yani, olabilir Avrupa ülkelerinde; mesela, Avusturya; Avusturya'nın bir Afganistan olma tehlikesi yok; ama, bizim ülkemizin özel şartları var; bunu da gözden kaçırmayalım. Almanya CMUK'unda böyle bir düzenleme varmış. Değerli arkadaşlarım, Alman ceza hukuku, geçtiğimiz eylül ayında, böyle bir düzenlemeyi çıkarmış ve cinsiyet ayırımcılığına dayanmayan yeni bir düzenleme yapmış; getirdim, hem Türkçesi hem de Almancası var; arzu eden arkadaşıma veririm; ama, yabancı ülkelerden örnek vermek itiyorsak, şunu söylemek isterim ki, İran'da var, Suudî Arabistan'da var ve oralarda yürürlükte.

Şimdi, çağdaş hukuk normlarına göre yasa yapmaya çalışırken, bazı şerî hükümleri, aynı zinada olduğu gibi, yasalarımıza sokmaya çalışmayalım; bu, yanlış oluyor; bu, kadına ve hekime kötü bir bakış açısı, çarpık bir bakış açısı; iyi olmayan bir ideolojik bakış ve doğru olmayan bir dünya görüşünün de yasalara yansıtılmasıdır, Anayasaya da aykırı olarak hem de.

Şimdi, bu düzenlemenin madde gerekçesini okursak, deniliyor ki: " Genel ahlak anlayışına uygun düzenlemedir bu."

Değerli arkadaşlarım, şu anda yürürlükte olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 1924 yılından beri yürürlüktedir; yani, seksen yıldır bu ülkede böyle bir uygulama yokken, böyle bir madde yokken, bu kanun, genel ahlaka aykırı olarak mı uygulandı?!

Şimdi, bu bakış açısını, bir de, Adalet Komisyonunun ilgili maddesi görüşülürken, tutanaklarından değerlendirmek istiyorum; isim vermeden söyleyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen toparlayalım.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Biraz müsamaha...

Bakın, bir AKP'li milletvekili arkadaşım -isterseniz tutanakları veririm; burada isim söylemek istemiyorum- Isparta milletvekili diyor ki:"Bu, insanın kendi mahremiyeti, ahlakî yapısına da uygun bir tercihtir. Bizim örfümüze, geleneklerimize, âdetlerimize de uygun olur diye düşünüyorum."

Bir başka AKP milletvekili "bayan tuvaleti de vardır, erkek tuvaleti de vardır; daha evveliyatında hamamlar vardır. Rusya'da varmış; kadın erkek beraber hamama girerlermiş...". Değerli arkadaşlarım, bu, tuvalet işi, hamam işi midir; bu, bir insanın muayenesidir; yani, ciddiyete davet etmek istiyorum.

Mesela, Sayın Bakanımız diyor ki: "Kadın-erkek birçok noktada eşittir, teorik olarak eşittir." Yani, uygulamada eşit değildir anlamına mı geliyor bu düzenleme?!

AKP Adıyaman milletvekilimiz diyor ki: "Bu madde, benim genel ahlak anlayışıma ve benim gibi düşünenlerin genel ahlak anlayışına da uygun bir maddedir, düzenlemedir."

AKP Uşak milletvekili diyor ki: "Yapı olarak, fıtraten kadın ve erkek farklıdır, görevleri de bazen farklıdır. Hele hele, kendilerine fıtraten yüklenen görevler, analık-babalık; yurtlar ayrıdır, tuvaletler ayrıdır ve neticede, yolda giderken, bir otobüste dahi, kadınla kadın yan yana oturmaya özen gösterir." Değerli arkadaşlarım, çok fazla bir şey söylemeye gerek yok; yani, bakış açısı bu, işin gerçeği bu, dünya görüşü bu....

Değerli arkadaşlarım, bir AKP milletvekilimiz daha, asla kabul edilemeyecek bir beyanda bulundu; izninizle, ismini vereceğim; AKP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan diyor ki: "Bir kadın mağduru muayene eden erkek doktorların, o muayeneyi dışarıda ballandıra ballandıra anlattıklarına hepimiz şahit olduk. Bu madde gayet uygun. Kadınların haysiyetini korumaya yönelik bir şey." Değerli milletvekilleri, bu, kabul edilemez. Hiçbir hekim böyle bir şey yapmaz, böyle bir şey söylemez; bu, hekimlik mesleğine saygısızlıktır; bu, kadına saygısızlıktır. Ben, bu milletvekilini "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen Yüce Atatürk'ün huzurunda, Türk Milletinin huzurunda, aziz Türk hekimlerinden özür dilemeye davet ediyorum. Kendisi de bir hukukçudur, böyle bir şeye şahit olduysa neden gereğini yapmadı; o hekim, o zaman meslekten men edilirdi; eğer, gereğini yapmadıysa -bu söylediği doğru değildir- gelip "yanılsamamdır" deyip, özür dilemesi gerekir; aksi takdirde, müfteridir, hekimlere iftira etmiştir ve gereği de yapılır.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, laik bir ülkede kamu hizmeti sunulurken ve alınırken cinsiyete dayalı uygulamalar yapılamaz; aksi halde, içinden çıkamayacağımız durumlarla karşı karşıya kalırız. Bakın, diyelim ki, bir cinsel saldırı, bir tecavüz...

BAŞKAN - Sayın Arıtman, süreyi çok aştık; lütfen toparlayalım.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Ben söz hakkımı veriyorum Sayın Başkan.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, arkadaşım söz hakkını veriyor; teşekkür ediyorum.

Bakın, böyle bir davada mağdur diyebilir ki "ben, kadın savcı istiyorum, kadın hâkim istiyorum." Değerli arkadaşlarım, yani... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!

CANAN ARITMAN (Devamla) - Doğrudur, tabiî ki... Bakın, değerli arkadaşlarım, böyle bir olayı yabancılara anlatmak, hekime muayene olmaktan çok daha zordur; bunu, bir hekim olarak söylüyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hiç alakası yok.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Yani, o zaman, kadın hâkim, kadın savcı, kadın mübaşir, vesaire vesaire gideceğiz. Bakın, tıp eğitiminde...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yabancılara anlatmak, size anlatmaktan daha kolay.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Yani, siz, hâkimi, savcıyı tabiî ki yabancı kabul etmeyeceksiniz; ama, mübaşire ne diyeceksiniz, zabıt kâtibine ne diyeceksiniz?! Burada yabancı demeyeceğiniz, burada cinsiyetsiz göreceğiniz kişi hekimdir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, tıp mesleğinin icrasında kadın muayenesi-erkek muayenesi diye bir ayırım yoktur; sadece organ muayeneleri olabilir, karaciğer gibi, kalp gibi; ama, biz, muayene ederken kadın kalbi-erkek kalbi gibi bir ayırımı asla yapmayız.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, size çok önemli bir uluslararası belge göstereceğim. Bu belge, Birleşmiş Milletlerin belgesidir. İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için İstanbul Protokolü; yani, ülkemizin en büyük kentinin ismini de taşıyan uluslararası bir belge. Şimdi, size, bu belgenin bir maddesini okuyacağım. Evet, bunun 154 üncü maddesi, tecavüze uğrayan erkeklerle ilgili düzenleme; deniliyor ki: "Mağdur erkekse, çoğunlukla ya da tümüyle erkekler tarafından taciz edilmiş olacaktır. Bazı erkekler, diğer erkeklere yönelik korkuları çok yoğun olduğu için başlarından geçenleri kadınlara anlatmayı tercih edeceklerdir; bazıları ise bu tür kişisel meseleleri bir kadının önünde konuşmak istemeyebilirler." Ne olacak şimdi?! Bakın, uluslararası tıbbî ve hukukî bir belgedir; bütün dünyada, Birleşmiş Milletlere üye bütün ülkelerde uygulanan bir düzenlemedir. O zaman, bu yasa tasarısında niye böyle bir uygulama yapmıyorsunuz?! Yani, tecavüze uğrayan bir erkeğin kadın hekime muayene olma istemi daha çoktur.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?.. Hiçbir alakası yok.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,  çok ilgisi var.

Şimdi, burada, size, yine bu belgeden bir iki şey daha anlatayım. Mesela, bu belgenin bir maddesinde "eğer tercüman gerekiyorsa -çünkü, farklı dili konuşabilir, tercüman alınabilir- tercüman, o kişinin güvenliği açısından ve sırların saklanması açısından yöresinden olamaz, bir başka yöreden olmak zorundadır" deniliyor.

Bu tasarıdaki bu düzenlemenin bir bölümü daha var; kadın doktor yoksa, o zaman ya kadının bir yakını alınır veya bir başka kadın alınır. Şimdi, olmaz bu arkadaşlar; hasta haklarına göre olmaz, Türk hekimlerinin bağlı olduğu uluslararası tıbbî etik kurallarına göre olmaz, hukuksal kurallara göre olmaz. "Bir başka kadın..." Kim?.. Gardiyan mı, polis mi, sokaktan geçen, sokaktan çevrilecek herhangi bir kadın mı? Olmaz... Bakın, hastanın yakını da olmaz. Biz hekimler, bağlı olduğumuz uluslararası etik kurallar ve hasta hakları çerçevesinde, hastanın rızası olmaksızın hastanın yakınını yanına alamayız, muayeneye alamayız; ancak rıza gösterirse alabiliriz. Neden alamayız biliyor musunuz; onun güvenliğini korumak içindir. Bakın, hasta veya muayene edilecek kişi en yakınının bile bilmesini istemediği sırları olur; biz hekimlerin, hastanın sırlarını ve bilgisini saklamak gibi bir mecburiyetimiz, etik kurallarımız ve yasal zorunluluğumuz vardır. Eğer o bilgiler hasta yakınına ulaşırsa, muayene edilecek kişinin hayatı tehlikeye girebilir veya yakınları, bir tecavüz olayı ise eğer bu, intikam alma yoluna gidebilirler. Onun için, muayene edilecek insanı korumak açısından rızası olmadan yakınını yanına alamazsınız. Bu aykırı bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu uluslararası belgeden bir örnek vermek istiyorum. "Gerektiğinde hekimin güvenliğini korumak için muayene esnasında ve hekim isterse bir güvenlik görevlisi alınabilir" deniliyor; ama o güvenlik görevlisi, muayene edilecek kişiye işitme mesafesinden uzak olacaktır, ancak görüş mesafesi içerisinde olabilecektir.

Değerli arkadaşlarım, netice olarak, bu düzenlemenin -tekrar söylemek istiyorum- hekimlik mesleğine, kadınlara saygısızlık, güvensizlik içerdiğini, cinsiyet ayırımcılığı içerdiğini, Anayasamıza uymadığını, uluslararası hukuka da uymadığını; yani, insanlığa yakışmadığını, bu Meclise yakışmadığını, 21 inci Yüzyılda çağdaş hukuk normlarına göre hazırlanan bir Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısına yakışmadığını söylemek istiyorum. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu maddenin bütünüyle geri çekilmesini talep ediyoruz. Bu görüşle, geri çekmediğiniz takdirde bu maddeye ret oyu vereceğimizi beyan eder, Yüce Meclisi, hazırunu, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Tam 10 dakika oldu Sayın Başkan.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Şahsı adına söz alan arkadaşım, söz hakkını verdi, onu kullandım.

BAŞKAN - Yok, 9 dakika 51 saniye, 10 dakika değil.

Değerli milletvekilleri, 20.30'a kadar yemek arası veriyorum; 20.30'da kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

Kapanma Saati:19.28
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı tasarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 77 nci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bozdağ.

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 77 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, değerlendirilirken, birdenbire şüpheli veya sanığın hakkı olmaktan çıktı, hekimlerin hakkı gibi takdim edilir hale geldi. Hekimlerin hakkından öte, burada, hukukî bir zeminde, hukukî bir tartışma yapıyoruz. Burada, şüpheli veya sanık durumunda olan kadının hakkıyla alakadar bir konuyu değerlendirdiğimizi, sözlerimin başında öncelikle ifade etmek istiyorum.

Madde metni şöyle: "Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak bulunmadığında, muayene edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır bulundurulur."

Değerli milletvekilleri, maddeye baktığımız zaman, eşitliği açık bir biçimde, başta, ortaya konulmuş. Cinsiyet ayırımı yapmaksızın, kadın ve erkek açısından temel esasın eşitlik olduğunu maddenin içerisinde görmek mümkündür; ama, burada, eşitlikten öte, şüpheli veya sanık durumundaki kadına bir tercih hakkı tanınmıştır. Onun bu hakkı kullanması tamamen kendi iradesine bırakılmıştır. Kadının iradesine bırakılan bu konuyu farklı değerlendirmek doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın içerisinde yer alan maddeler ve uluslararası alandaki birtakım sözleşmeler, tamamıyla, bu maddenin gerekçesinde yer alan; yani, genel ahlak nedeniyle,  maddenin konulduğuna dair gerekçeyle uyum içerisindedir. Biliyorsunuz, Anayasamızın 20 nci maddesi özel hayatın gizliliği ve korunmasını, 21 inci maddesi konut dokunulmazlığını, 22 nci maddesi haberleşme hürriyetini, 28 inci maddesi basın hürriyetini, 33 üncü maddesi dernek kurma hürriyetini belirtir ve benzeri maddelerde bu hürriyetlerin genel ahlak gerekçesiyle sınırlanabileceğini bizim Anayasamız kabul etmiştir.

Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 29/2 nci maddesinde de buna yollama yapılmak suretiyle; yani, bu manada, taraf ülkelerin yapacağı düzenlemelerin ayırımcılık olarak nitelendirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bunları, ben şunun için ifade ediyorum: Genel ahlak, bizim Anayasamızın kabul ettiği ve kendisine hukukî sonuç bağladığı bir ahlaktır. Uluslararası sözleşmelerde de kabul edilen bir anlayıştır, bir ahlaktır. Bu nedenle, bu konuyu farklı değerlendirmenin, şerî rejimlerle ilgili bağlantı kurmanın "bu niye böyle düzenleniyor" demenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira, bizim, mevcut, yürürlükteki Ceza Kanunumuzda da, ahlaken hoş olmayan birtakım fiillerin suç olduğunu hepimiz biliyoruz. Örneğin, -affedersiniz- bir tecavüz fiili ahlaken çirkin mi değil mi; adam öldürmeyi ahlak hoş mu görür, yoksa bunu, çirkin mi görür; hırsızlık yapmayı ahlak hoş mu görür, yoksa, çirkin mi görür; yol kesmeyi, gasbı ahlak hoş mu görür, yoksa çirkin mi görür? Bunlara bakarsanız, bunların tamamının temelinde, bir noktada, toplumun ahlak anlayışının da olduğunu görürüz. Hukuk metinleri, bu ahlak anlayışları, eğer kamusal düzen için gerekliyse, onlara birtakım müeyyideler bağlanmasını kamu düzeninin korunması açısından zarurî görmüşse bunların yapılması mümkündür.

Bu nedenle, bu tip bir gerekçeyi farklı noktalara çekmek yanlıştır. Zira, bizim toplumumuzdaki genel ahlak anlayışı da, Türk Milletinin tarihî, millî, dinî, sosyal kökenleri itibariyle geçmişten günümüze kadar süzülüp gelen anlayışlarının özeti mahiyetindedir. Biz, bu özete saygılıyız. O nedenle, bu düzenlemenin genel ahlak anlayışına aykırı olmadığı ve bu anlayışın da Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle aykırılık oluşturmadığı kanaatindeyiz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; ikincisi, Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine de aykırı bir düzenleme söz konusu değildir. Burada, hem hekimler arasında cinsiyet ayırımına dayanan bir düzenleme söz konusu değil hem de şüpheli ve sanıklar arasında böylesi bir ayırım yapılması söz konusu değildir. Biliyorsunuz, normalde hasta olan bir erkek veya kadının, muayeneye gitmek istediği zaman, özel bir doktor seçmek istediği zaman, bunun seçeceği doktorun cinsiyetine hiçbirimiz karışmıyoruz. Onlar, dilediği gibi doktorlarını seçme hürriyetine sahiptir; bu da hasta haklarının gereğidir; hastaların diledikleri hekimlere tedavi olmalarının bir gereğidir. Bu, bir haktır ve buna saygı duyulması gerekir; ama, şüpheli veya sanık durumunda olan, hürriyeti sınırlanmış durumda olan bir kadına, hür ortamda olan birine tanınan bir hakkı ve imkânı tanımamanın, Anayasanın burada öngörülen eşitlik anlayışıyla ne kadar bağdaştığını Yüce Heyetin takdirlerine arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, biliyorsunuz, biz, Ceza Muhakemesi Kanununda, savunmayı güçlendirmek için müdafi seçilebileceğini de söyledik. İnsanlar, eğer kendi müdafileri varsa bunları getirebilirler, çağırabilirler;  yoksa, bunlara yetkili makamlar, müdafi atayabilirler.

Şimdi, sanık veya şüpheli durumunda olan şahıs, bir bayan müdafi çağırabileceği gibi, pekâla, bir erkek müdafi de çağırabilir. Biz, buna, sen niye erkek müdafi çağırıyorsun veya niye bayan müdafi çağırıyorsun diye müdahale etme hak ve yetkisine sahip değilsek, bu, hukuk devleti anlayışı bakımından son derece yanlış bir şey ise, aynı biçim ve şekilde, şüpheli ve sanık durumunda olan -müdafi seçmeye göre- durumunun gerektirdiği koşullar gereği daha farklı durumda bulunan kadına bizim bu hakkı vermememiz esasen bir haksızlıktır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bunun ötesinde, Anayasamızda da buna benzer düzenlemeler vardır. Örneğin, Anayasanın 49 uncu maddesinde, çalışma hürriyetini düzenleyen maddede, herkesin çalışma hürriyetine sahip olduğu ifade edilirken, aynı 50 nci maddede şöyle deniliyor: "Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar." Anayasanın hükmü bu; erkeklerden farklı düzenleme yapıp, koruyacaksın diye, Anayasa amir hüküm koymuş.

Öte yandan, 41 inci maddede, ananın korunmasıyla ilgili de, yine, Anayasanın amir hükmü vardır. Ayrık düzenleme yapılabilir; bu, bir ayırımcılık değildir.

Öte yandan, uluslararası sözleşmelere baktığımızda da durum farklı değildir. Örneğin...

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Erkek doktor isterse ne olacak?..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla)- Biz, burada, doktorun haklarından bahsetmiyoruz; başta altını çizdim.

CANAN ARITMAN (İzmir)- Zanlı, tutuklu...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla)-  Burada bahis konusu olan, şüpheli ya da sanık durumundaki kadının hakkıdır, mağdurun hakkıdır. Biz, mağdurun hakkı üzerinde konuşuyoruz; yoksa, o mağdurun seçeceği kişinin hakkı üzerinde konuşmuyoruz.

Ben, Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 4 üncü maddesinin sadece bir fıkrasını okuyorum: "Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler işbu sözleşmede belirtilen cinsten bir ayırım olarak mütalaa edilemeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik ve farklı standartların muhafazası sonucunu doğurmayacaktır."

Yine, çalışma koşullarıyla ilgili Avrupa Sosyal Şartında da, sözleşmeci taraflarca, çalışan kadınların korunma hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere kadın lehine düzenlemeler yapılabileceği ve bunun ayırımcılık olarak nitelendirilemeyeceği açıkça hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan, bizim, burada huzurlarınızda görüşüp kanunlaştırdığımız İş Kanununda da buna benzer düzenlemeler vardır. Yine, öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da benzer düzenlemeler olduğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, toparlar mısınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...yani, doğum izni gibi, emzirme izni gibi, kadının yapısı gereği farklı davranılmasını gerektiren konularda, ona o noktada imkân verildiğini, seçenek tanındığını görüyoruz. Özellikle, sendikalar, toplu sözleşme görüşmeleri yapılırken, bu görüşmeler sırasında, kadınlarla ilgili farklı farklı düzenlemeleri işverenden talep ediyorlar. Sosyal demokrat sendikaların da, sağcı sendikaların da benzer talepleri var.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; sözlerimi bitiriyorum.

Peki, bu nedir derseniz; bu, tamamen pozitif ayırımcılığın bir başka görüntüsünden başka bir şey değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Eğer, bu pozitif ayırımcılıksa, siz hukuk bilmiyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Uygulamada, bugün, bakın, fiilen yapılan şey, zaten, bizim burada koyduğumuz maddenin bir benzeridir. Ne yapılıyor uygulamada; yine, kadını, kadın olan hekim muayene ediyor veya yanında bir yakını olması suretiyle muayenesi yapılıyor. Burada somut hale gelen hüküm, tamamıyla uygulamanın yasal dayanak haline getirilmesinden başka bir şey değildir.

Bakın, ben bir şey söylüyorum...

CANAN ARITMAN (İzmir) -Bu, çağdaş hukuk değil, şerî hukuk.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Erkekler doğum yapmıyor!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bir şey söylüyorum, 7.5.2004 tarihinde, Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında, CHP adına verilen önergede "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici özel önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılamaz" deniliyordu.

Bu, bunun benzeri bir düzenlemedir.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Ama, siz, böyle yapmıyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir şey daha söylüyorum...

CANAN ARITMAN (İzmir) - Çarpıtıyorsunuz...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, takdiri size bırakıyorum.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, kanaatlerimi söyleyip bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen, toparlayalım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sözlerimi tamamlıyorum Sayın Başkan.

Özellikle, şüpheli ve sanık hakları açısından konuya baktığımızda, uluslararası alanda bu konuda yapılan düzenlemelerde neler yazılıyor, iki tanesini okuyacağım.

Bir tanesi, Birleşmiş Milletlerin herhangi bir şekilde gözaltında bulunan ve hapsedilen kadınlarla ilgili düzenlemesi; deniliyor ki: "Kadınların, özellikle de hamile ve bebekli kadınların, çocukların ve küçüklerin, yaşlıların, hasta ya da özürlü kişilerin sadece haklarını ve özel durumlarını korumak amacıyla alınan ve hukuka göre uygulanan tedbirler ayırımcılık sayılamaz.

Öte yandan, kadın mahpuslarla, sadece kadın görevliler ilgilenecek ve nezaret edecektir." (AK Parti sıralarından alkışlar)

Onun için de, bugün, bakın, kadın tutukevleri, kadın cezaevleri erkeklerden farklıdır.

Yine "kadın mahpusların özel sağlık ihtiyaçları cezaevi yetkililerince tanınmalıdır. Mümkün olan her yerde muayene için kadın doktorların hazır bulunması gerekir. Aynı zamanda, kadın mahpuslar, kadın hastalıkları konusunda bir uzmana ulaşabilmelidir" deniliyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, biz, kadınların lehine bir düzenleme yapıyoruz. Burada, başka ülkelerde olan ileri düzeydeki düzenlemeleri savunmamız gerekirken, o haklardan kendi insanımızı mahrum etmemiz doğru değildir. Avusturya Ceza Usul Yasasında da var, Danimarka'da da var. "Vücut muayenesinin mümkün olduğu kadar, şartları elverdiği kadar mülayim bir şekilde yapılması gerekir. Bu nedenle, vücut muayenesini yapacak sağlık personelinin, sanığın mahcubiyet durumunu da gözönünde bulundurarak, aynı cinsiyetten olması gerekir. Vücut muayenesini yapan kişinin ve sağlık personelinin ilgili kişiyi soymak durumunda olduğu zaman, arayacağı kişiyle aynı cinsiyetten olması zorunludur." Danimarka Ceza Usul Yasası, madde 792/e. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu orada. Biz Avrupa Birliğine gidiyoruz, Avrupa Birliğinde olan düzenlemeleri hep müdafaa ediyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Bu, erkekler için de geçerlidir; sen çarpıtıyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, bu konuda arkadaşlarımızla verdiğimiz bir değişiklik önergesi vardır. Biz, orada şunu öneriyoruz: Kadının muayenesinin, istemi halinde...

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, bunu, önerge görüşüldüğü zaman söylersiniz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tamam; önergemde söz almayacağım.

BAŞKAN - Hem sürenizi çok aştınız hem de konu dışına çıkıyorsunuz. Önerge, önerge görüşüldüğü sırada konuşulur. Önergeyi, önerge görüşüldüğü sırada konuşursunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arz ettiğim hususları vicdanlarınıza emanet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Bayanlara da bayan avukat verilsin o zaman!

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Yeri gelmişken, Mecliste de bu sorunu çözümleyelim; kadınlarla erkekleri ayıralım! En sonunda, o noktaya gidilecek zaten!

BAŞKAN - Şahsı adına, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney; buyurun. (Alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu madde görüşmelerinin elektriklendiği bir anda söz aldım. Umarım, bu elektriklenmeyi çözebilecek bir katalizör olabilirim diye düşünüyorum. Bunun nedeni de, uzun bir meslek hayatım olması ve deneyimlerimdir.

Değerli milletvekilleri, bu konuda arkadaşlarımız konuştular, çok detaylı bilgiler verdiler. Çok değerli Bakanımız, komisyonumuz, yıllarca, benim Parlamentoda bulunduğum yirmi yıldan beri hep yapılması istenen; ama, bir türlü yapılamayan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu -ki, temel bir kanundur- hakikaten, büyük bir özveriyle hazırladılar, buraya getirdiler; bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Türkiye'deki kamuoyunun, bu kanunla ilgili son derece müspet bir kanaati vardır. Bu hakkı burada tespit ediyorum, tescil ediyorum ve bunun doğruluğuna, yapılması gerektiğine, hatta, gecikerek yapıldığına da inanan bir arkadaşınızım. Kendilerini kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ancak, bir şey söylemem lazım: Şimdi, 330 madde koyduk, araya da getirmiş 77 nci maddeyi koymuşuz. Şimdi, orada bizi rahatsız eden bir şey var. Bu Parlamentoda oturan çok sayıda hekim arkadaşım var, onlar da benim söyleyeceğimi, çıkıp, burada ifade edebilirler. Şimdi maddeyi okuyalım, ne deniyor: "Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından yapılır." Doğrudur; bizim geldiğimiz yörelerde, bizim yetişme tarzımıza göre bu doğrudur. Benim annem veya kardeşim ister, istiyor da, sizlerin de öyle, sizlerin de öyle; benim buna bir itirazım yok ve bu mümkün olduğu takdirde de yapılıyor. Hatta, bize, seçmenlerimiz zaman zaman geliyorlar "Bayburt'a ille bir kadın doğum doktoru tayin ettir" diyorlar. Ettireyim dediğimde "ama, eğer mümkünse kadın olsun" diyorlar, bunu da diyorlar. Bu bizim yapımız, bunu inkâr edemeyiz; buraya kadar tamam; ama, değerli milletvekilleri, arkadan bir şey daha diyoruz: "Buna olanak bulunmadığında -olanak yok- muayene edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır bulundurulur." Niye bulundurulur; biz hekimler o zaman şöyle düşünüyoruz; "bize itimat  yok; ne olur ne olmaz, biz, onun yakınlarını da alalım, onlar da gelsin yanımızda bulunsunlar, biz kadını öyle muayene edelim." Jinekolojik muayenedir, göz muayenesidir, kulak muayenesidir vesaire....

Şimdi, arkadaşlar, bu, bizim mesleğimize, dünyanın en ulvî mesleği olan -her meslek ulvîdir- hekimliğe bu... Bu maddeye bu cümlenin konulmaması lazım. Hekimler bundan rahatsızdır, bütün hekimler bundan rahatsızdır. Biz, orada bir hastayı muayene ederken, Hipokrat yemini yapmış -orada hastayı muayene eden- bir hekime "yok kardeşim; sen, bunun kardeşini de alacaksın, babasını da  alacaksın, yoksa böyle muayene olmaz..."

Şimdi, arkadaşlar geriye bir dönün, bakın kendi hayatınıza; bu, zaten uygulanıyor. Belki bu, biraz aceleyle yazılmış. Savcı gönderdi, koluna mühür bastı gönderdi "bu kadını muayene et..." Gittiği yerde, hükümet tabibinin yanında hemşire her zaman vardır, hastabakıcısı var; uygulama böyledir, bugüne kadar böyle olmuştur. Ben yıllarca hükümet tabipliği yaptım, yarım asra yakın bir hekimlik hayatım var; ama, burada, "böyle olmaz, siz aileden de birini alacaksınız" diye vazederseniz, bunun ileride çok büyük sıkıntıları olur.

 En basiti; bazı hastalar vardır ki -biz yaşadık- akrabalarının ve yakınlarının yanında konuşmaz; biz bunları yaşadık, biz bunları görüyoruz, biliyoruz. Bunu çıkarın, bunu çıkarırsanız bu maddeye, her yönüyle, hiç kimsenin bir diyeceği kalmaz; ama, uygulanamayacak, ileride sıkıntılar doğuracak bu cümlenin buradan çıkarılması lazım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Çıkaracağız.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla)- Bunu istiyorum. Dün böyle bir olay olmuştu; Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili tasarıdaki önergede, sizin göstermiş olduğunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun göstermiş olduğu yakınlığa ben teşekkür ederim; bir düzeltme  yaptık dün, bu da bir düzeltmedir.

Bir şey daha var,  onu da bir hekim olarak söyleyeceğim..

Değerli arkadaşlarım, hepinizin hekim yakınları var, kızlarınız, kardeşleriniz, eşleriniz var; ama, bir milletvekili arkadaşımızın -bana göre, maksadını aşmıştır- bir komisyonda, hekimler için "bir hekim, bir hanımı muayene ettikten sonra, çıkıp, kahvede, ben şöyle yaptım, böyle yaptım..." Bunu ayıplıyorum, esefle karşılıyorum ve o arkadaşıma  yakıştıramıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)

Hekimler, yemin etmiş insanlardır. Bu insanlarımızın hanımlarının veya eşlerinin veya kardeşlerinin bilmediği sırları bizdedir ve onlar, hep, bizde saklı kalmıştır. Her meslekte yanlış insanlar olabilir, ben, olmuyor demiyorum -bu, bir istisnadır- ama, Türk hekimleri, inanın ki, tümüyle, fedakâr, onurlu, şerefli, özverili insanlardır; çünkü, onlar, sizin ve bizim birer parçamızdır diyorum ve bu cümlenin buradan çıkarılmasını istirham ediyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Düzeltiyoruz Sayın Vekilim, önergeyi verdik.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY  (Devamla) - Bu kadar mükemmel hazırlanmış, emek verilmiş -Sayın Bakan emek vermiş, komisyon emek vermiş- 335 maddeli bir temel yasa çıkarıyoruz; hepinizi kutluyorum. Biraz evvel ifade ettim; biz, yirmi yıl bununla uğraştık, çıkaramadık. Bunları çıkarmak çok zordur, bunları kotarmak, buraya getirmek çok zordur. Onun için, bu tip kanunlarda, araya, böyle, maksadı aşan bazı şeyleri yazmamak lazım, herhangi bir kesimi, hele hele hekimleri üzmemek lazımdır diye düşünüyorum.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Şahsı adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçi, ilgili madde üzerinde hemen hemen her şey söylenildi. Ben, çok küçük birkaç şey eklemek istiyorum. Gerçi, arkadaşlarımızın hemen hepsi, madde metnini okudular; ama, ilk cümlesi şöyle: "Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından yapılır.". "İstemi halinde" deniyor; yani, bir seçim var, bir ihtiyarîlik var, isterse bunu yapabilir, bir dayatma yok. Karşı çıkılan noktanın da ne olduğunu anlayamadım?!..

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sonunda dayatma olur.

MEHMET DANİŞ (Devamla) - Canan Hanım, buraya çıktı, konuştu, mesleğinde çok iyi olduğunu biliyorum. Âcizane, ben de, avukatlık yaptığım süre içerisinde, sadece ceza davalarına baktım ve çok değişik zamanlarda, değişik suç işleyen ve mağdur olan insanların müdafiliğini yaptım, avukatlığını yaptım, vekilliğini yaptım.

Şimdi, Grubumuz adına konuşan Bekir Bozdağ arkadaşımız da, genellikle cümlelerinde hep şu ifadeyi kullandı: "Sanık ve şüpheli kadının muayenesi." Değil; burada mağdur kadının muayenesi de söz konusudur.

Ülkü Bey, gerçekten çok samimî olarak ifade etti. Özellikle, bütün bölgelerimiz incelendiğinde, bu tür suçlar, ülkemizin kırsal alanlarında daha fazla yaşanmaktadır. Siz, hayatında belki bir defa dahi erkekle beraber olmamış bir kadının, bir kızın tecavüze uğradığını düşünün ve muayenesinin yapılması gerektiğini düşünün. Bunda, bu kadar tartışılacak, başka yerlere çekilecek, inanın hiçbir şey yok. Bunu, bu mesleğin içinden gelen birisi olarak söylüyorum ve ceza avukatlığı severek yaptığım bir işti. Bunu topluma anlatmakta, belki zaman zaman zorlanabilirsiniz; suçluların avukatlığı yapılır mı gibi, böyle önyargılar da vardır; ama, gerçekten, ben bu maddenin, kişi hak ve hürriyetleri açısından gayet demokratik olduğunu düşünüyorum, insana saygı olarak bu ifadenin burada yer aldığını düşünüyorum.

Ayrıca, bu maddesine kadar, gerçekten, mutabakatla giden bir tasarıyı, hep beraber çıkarıyoruz. Bakın, 77 nci maddeye geldik, önerge sayısı çok az, konuşma talebi çok az. Gerçekten, ben, hem Sayın Bakana, hem komisyonda çalışan bütün sayın arkadaşlarıma, Türkiye'nin geleceği açısından da teşekkür ediyorum.

Bu maddenin ve tasarının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Soru sormak isteyen, Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun, sorun sorunuzu.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Sayın Bakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2 milletvekili, hekimlerle ilgili, gerçekten ağza alınmayacak kelimeler sarf ettiler.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)- Ne zaman söylendi?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Ne zaman?!

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Her doktor, hastasını muayene ederken, yanında, mutlaka hemşire, sağlık memuru veyahut da teknisyen bulundurur. Sayın Ülkü Beyin de dediği gibi, bütün muayenelerde hekimin yanında bir yardımcı olur

Şimdi, benim bazı sorularım var.

1- Acaba bu nasıl olacak; eşcinselleri, lezbiyenleri kim muayene edecek?

2- Bu arkadaşlar bütün hekimlere Meclis çatısı altında hakaret ettiler. Bu kürsüde özür dilemelerini uygun görüyor musunuz?

3- Bu davranışlar hasta haklarına aykırı değil midir? Eşitlik ilkesine aykırı değil midir?

4- Acaba bu arkadaşlarımız hasta muayenesini sadece jinekolojik muayene olarak mı algılıyorlar? Kırık çıkığı, diğer yaralanmaları, diğer hastalıkları doktorlar muayene etmiyor mu?

5-Peki, erkekler de erkek doktor isterse ne olacaktır? O zaman, bayan suçluları erkek avukatlar savunmasın, bayan avukatlar savunsun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Ne alakası var?!

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Yani, bu, sonunda bu ayırıma gitmiyor mu? Böyle bir uygulamayı doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Başka soru soran yok.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müsaade ederseniz, bu maddenin ne maksatla düzenlendiğini kısaca ifade etmek istiyorum.

Hiç şüphesiz, hekimlik mesleği, son derece saygın ve yüce bir meslektir. Bütün doktorlarımıza, bütün hekimlerimize, hepimizin saygısı var; çünkü, insan sağlığıyla alakalı, insanla alakalı bir konudur.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Komisyonda niye müdahale etmediniz?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bir dinle!.. Bir dinle!..

CANAN ARITMAN (İzmir) - "Dinle" demekle olmuyor!

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Dolayısıyla, bu düzenleme, hukukî bir düzenlemedir, hekimlikle alakalı, doğrudan bir düzenleme konusu değildir.

Bu tasarı 1999 yılında Meclise sevk edildiğinde, Alman Ceza Usul Yasasından alınan bir maddenin buraya geçirilmesidir.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Ama, değiştirdiler Sayın Bakanım; şu anda yürürlükte değil.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bildiğiniz gibi, 1929 yılında, biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu Almanya'dan aldık. Şüphesiz, bu kanunda bir değişiklik ihtiyacı zuhur ettiğinde de, her defasında, acaba, Almanya'da bu konuda ne gelişmeler vardır diye düşünülür, araştırılır ve oradaki gelişmeler de olabildiğince Türkiye'ye yansıtılmaya çalışılır.

1999 yılında tasarı hazırlanırken, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 81/d maddesi, aynen, buradaki düzenlemedir. Hatta, şöyle bir tereddüt hâsıl oldu.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Alman hukukundan çıkmış bir maddeyi söylemeyin.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ben, sadece, doğru bilgiyi ortaya koymak adına söylüyorum. Baştan da ifade ettim; hekimlik mesleğiyle alakalı doğrudan bir düzenleme değil. Biz, bir hukukî düzenleme yapıyoruz, ceza hukuku alanıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. 1999 yılında bu madde tasarıya aktarılırken, neden ve nereden geldi, onu ortaya koymak adına bunu söyledim.

Sonradan bir tereddüt hâsıl oldu; acaba, önceden böyle bir düzenleme vardı, sonradan, ola ki, Alman Usul Yasasında bu değişiklik oldu mu diye. Nitekim, en son, 1 Eylül 2004 tarihinde bir değişiklik daha yapmışlar. Yani, bizim, bu Parlamentoda Ceza Kanunuyla ilgili düzenlemeyi yaptığımız günlerde Alman Parlamentosunda da bir düzenleme yapılmış. Daha evvelki düzenleme aynen şöyle, 81/d maddesi: "Kadının muayenesi, utanma duygusunu rencide ediyorsa, bir kadın veya tabip tarafından yapılır. Muayene sırasında kadının istemesi halinde, bir kadın veya yakınının hazır bulundurulmasına izin verilir." Şimdi tartışılan madde, aynen 81/d.

1 Eylül 2004'te bunu değiştirmişler; o zaman aynen şöyle olmuş: "Vücudun muayenesi, utanma duygusunu rencide ederse, aynı cinsiyetten bir kişi veya bir doktor -erkek veya kadın- tarafından yapılır" diye daha genel bir ifade kullanmışlar.

Şimdi, bununla söylemek istediğim şey şu: Tasarının geneli üzerinde de konuşulurken, bu tasarıdaki hiçbir kavram, hiçbir hüküm, hiçbir cümle, uygulaması olmayan bir husus değil; Batı hukukunda da olabilen bir husus. Neticede, Avrupa Birliği müktesebatıyla da uyum içerisinde bu düzenleme yapıldığına göre, bize mahsus, ilk defa bizde ortaya çıkan değil, Almanya'da da, Avusturya'da da var.

Şimdi, verilen 2 tane önerge var; birisinde "madde, tasarı metninden çıkarılsın" deniyor, ikinci önergede de Avusturya Ceza Usul Yasasının 133 üncü maddesi var. Belki, bu, Sayın Güney'in büyük bir hassasiyetle ve nezaketle dile getirdiği, belki doktorlarımız açısından yanlış anlamaya imkân verecek hususları da ortadan kaldıracak tarzda bir düzenleme. Orada,  Avusturya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 133 üncü maddesinde şöyle deniliyor: "Kadının bedeninin muayenesinde mümkün ise, bir kadın hekim görevlendirilir." Önergede ise "istemi halinde ve imkânlar elverirse" deyip, ikinci cümle çıkarılırsa, belki, bu endişeleri de ortadan kaldıracak bir orta yol bulunmuş, bir düzenleme yapılmış olur. Bunu bilgi olarak sunuyorum.

Sayın Değerli'nin bana sorduğu sorular, Hükümetin tasarrufuyla ilgili, hükümetin icraatlarıyla alakalı değil. Ben, burada hükümeti temsilen bulunuyorum, teker teker arkadaşlarımızın beyanlarıyla ilgili benim bir şey söylemem mümkün değil, yorum yapmak benim görevim değil; ama, şunu biliyorum, o arkadaşlarımızın da, hepimizin de bu ülkede hekimlere saygımız var, hepimiz, hekimliğin yüce bir meslek olduğunun idraki, öneminin bilinci içerisindeyiz. Yanlış anlaşılan bir husus varsa, eğer, arkadaşlarım izin verirse, ben, onlar adına da özür dilerim; çünkü, hepimiz hata yapabiliriz. Siyaset adamıyız; yeri geldiğinde de özür dileyebiliriz, dilemeliyiz; bunda bir mahzur da yoktur. Belki, zaman zaman, yorgunluk sebebiyle, şu veya bu şekilde kastı aşan cümleler de olabilir; meseleyi, ben, böyle değerlendiriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakanım, teşekkür ederim. İyi ki o arkadaşlarımız doktor olmamış; yoksa, bütün sırları ifşa ederlerdi.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı tasarının 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü saygıyla arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Bekir Bozdağ

Ahmet Yeni

 

İstanbul

Yozgat

Samsun

 

Fahri Keskin

Alaettin Güven

Tevfik Ziyaeddin Akbulut

 

Eskişehir

Kütahya

Tekirdağ

 

Mehmet Daniş

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kadının muayenesi

Madde 77- (1) Kadının muayenesi, istemi halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın tabip tarafından yapılır.

BAŞKAN - Şimdi okutacağım ikinci önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olduğu için, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 77 nci maddesinin  tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Canan Arıtman

Feridun Ayvazoğlu

 

Malatya

İzmir

Çorum

 

Mehmet Küçükaşık

Feridun Fikret Baloğlu

Halil Ünlütepe

 

Bursa

Antalya

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Mehmet Nuri Saygun

Yılmaz Kaya

 

Artvin

Tekirdağ

 İzmir

 

Atilla Kart

Atila Emek

Ziya Yergök

 

Konya

Antalya

Adana

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Konuşacağız Sayın Başkan; söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Saygun.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu saate kadar, Ceza Muhakemesi Yasası Tasarısıyla ilgili ahenk içinde, birlikte, tüm eksikliklerine rağmen, Anamuhalefet Partisinin de katkılarıyla, pek de küçümsenmeyecek oranda çalışmalar yaptık ve 77 nci maddeye kadar ulaştık; ama, ne yazık ki, 77 nci madde, uzlaşma zeminini, iki siyasî parti arasında anlayış farklılığından doğan, bana göre, siyasal gerekçelerle, bu madde için ortadan kaldırdı.

Efendim, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bugün, şu yasa maddesi olmasa dahi, uygulamalar, zaten, bu merkezde.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Mesele yok o zaman...

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - İzin verin...

Bu ve benzeri taleplerde bulunan insanlara, ama kadın, ama erkek, zaten, bunu, bugünlere kadar, imkânların elverdiği oranda sağlamışız. Bunu bir yasa maddesi olarak düzenlemenin pratikte hiçbir yararı yok; olsa olsa, siyasal bir gerekçesi var; tabanınıza mesaj vermek. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin, bu maddenin tasarı metnine alınmasındaki temel gerekçesini böyle algılıyorum; böyle algılamam için başka gerekçeler var.

Demin, Adalet ve Kalkınma Partisi adına Bekir Bey bir konuşma yaptı. Bekir Beyin konuşmasından bir iki not belirtmek istiyorum.

Efendim, öncelikle, bu maddenin, kadın-erkek eşitliğine dayalı olduğu iddia edildi; ama, bu kadın-erkek eşitliğine dayalı ve eğer, pozitif ayırımcılık söz konusuysa, ona katılıyoruz; ama, buradaki ayırımcılığın pozitif değil, negatif bir ayırımcılık olduğu düşüncesindeysek -ki, böyle düşünüyoruz- o zaman buna katılmamız mümkün değil.

Bekir Bey bir de örnek verdi, geçmiş yıllarda Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki düzenlemelerinden bahsetti; ama, sanıyorum, o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi pozitif ayırımcılığı doğru tahlil ederken, bu kadar sene geçmiş, siz, hâlâ, tahlil edemiyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ne alakası olduğunu da şöyle tamamlayalım: Bekir Bey, yine konuşmasında bir şey söyledi; "bireyler ihtiyaç duyarlarsa, kadın veya erkek doktoru tercih ederler"; doğrudur, bu bireysel bir haktır; ama, biz, burada, bir yasal düzenleme yapıyoruz, yapmış olduğumuz yasal düzenlemede genel ahlaka uygunluk gerekçesi koyuyoruz ve getiriyoruz. Şimdi, Türkiye'deki bayanların cümlesinin bir bayan doktor isteyeceğini herhalde hep birlikte düşünmüyoruz; içlerinde böyle talebi olmayanlar da var.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsteyen istediği yere gider.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Tamam.

Şimdi, efendim, eğer bir gerekçe getirirseniz ve bunu genel ahlaka bağlarsanız, kadın doktor isteyenler genel ahlak kurallarına uyumlu olur, peki istemeyenler sizce ne olur?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsteyen istediği kişiye muayene olur.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi, böyle bir mantıkla, böyle bir gerekçeyle bu düzenleme olmaz! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir şey yok orada!

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Efendim, aynen öyle; Bekir Beyin de ifadesi budur.

Şimdi, komisyonda bu madde tartışılırken, neden, bilmiyorum, hükümet, ısrarla, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasından bahsederek oradan alıntı yaptığını iddia etti. Sonra, biz, burada bir değişikliğin söz konusu olduğunu ve böyle bir alıntının Alman Ceza Muhakemeleri Yasasından alınmış olmasının söz konusu olamayacağını söyledik. O dakikada, bürokratlar gerekli girişimlerde bulundular "evet, doğru söylüyorsunuz; bu, Alman yasasından değil, Avusturya yasasından alınmıştır" dediler; çünkü, Alman yasası değişmişti, yeni bir gerekçe yaratmanız gerekiyordu, yeni gerekçeyi Avusturya'da buldunuz; eğer orada da değişmiş olsaydı, mutlaka yeni bir ülke yine bulunurdu.

CANAN ARITMAN (İzmir) - İran'da var işte!

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi, efendim, yine çarpıcı bir gerekçesi var bunun -Bekir Beyi göremiyorum ama- cezaevindeki kadın mahkûmların kadın gardiyanlar tarafından gözetim altında tutulduğundan bahsetti. Arkadaşlar, cezaevindeki kadın mahkûmlar yaşamlarını orada sürdürüyorlar; yani, bir yerde, o koğuşlar, onların özel yaşam alanı.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Hiç de özel yaşam alanı değil.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi, özel yaşam alanındaki yapılanmayı ayıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım...

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ama, burada bir özel yaşam alanı söz konusu değil.

Bir de, gene, bir örnek verildi; eğer, avukat seçeceksek kadın-erkek fark etmez; ama, sadece hekimde bu ayırımcılığı yapalım... Bakın, biz, komisyonda bunu defalarca tartıştık. Bu yasal düzenlemenin kadınlara bir hak vereceğine inanmıyoruz. Özellikle pozitif ayırımcılık yönünden hiçbir yararı olmayacaktır ve genel ahlak anlamında da, ülkede, korkarım, kadınların farklı düşünceleri, hiç de hoş olmayan, farklı şekilde değerlendirilecektir. Bu da, ülke içinde, korkarım bazı sıkıntılara neden olacaktır.

AHMET YENİ (Samsun) - Olmaz... Merak etme...

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Gelin, olayı, bir siyasal tercih halinde tutmanın bir anlamı olmadığını düşünelim. Bu olayın...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Korkmayın, sakin olun!..

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Efendim, korkulacak bir şey yok, korkulacak bir şey yok. Korkumuz şu: Bu yapmaya çalıştığınız yöntemle, yarın öbür gün, hastanelerde, bu taleplerin hepsi pekiştirilir ve geliştirilirse, bu yarattığınız yoldan devam ederseniz ve Bekir Beyin, hiç sarf etmediğimiz, bugüne kadar komisyonda bir kez bile söylenilmemiş olmasına rağmen, her nedense "şerî düzen iddiamız yoktur" şeklinde bir savunmaya geçmesinin arkasında, acaba gelecekte hastanelerde ve benzeri yerlerde haremlik-selamlık yaratmak istiyorsanız, bunları, gelin, burada açık açık söyleyin diye düşünüyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Korkmayın, korkmayın!.. Yok öyle bir şey...

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal!..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Senaryo yazıyorsun, senaryo!..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayal bunlar, hayal!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı tasarının 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü saygıyla arz ve teklif ederiz.

İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

Kadının muayenesi

Madde 77.- (1) Kadının muayenesi istemi halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır.

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulamada kolaylık sağlamak ve çıkabilecek muhtelif sorunları gidermek amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 77 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

78 inci maddeyi okutuyorum:

Moleküler genetik incelemeler

MADDE 78. - (1) 75 ve 76 ncı maddelerde öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soybağının veya elde edilen bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler yasaktır.

(2) Birinci fıkra uyarınca yapılabilen incelemeler, bulunan ve kime ait olduğu belli olmayan beden parçaları üzerinde de yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi, bu hâlde de uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

79 uncu maddeyi okutuyorum:

Hâkimin kararı ve inceleme yapılması

MADDE 79. - (1) 78 inci madde uyarınca moleküler genetik incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar verebilir. Kararda inceleme ile görevlendirilen bilirkişi de gösterilir.

(2) Yapılacak incelemeler için resmen atanan veya bilirkişilikle yükümlü olan ya da soruşturma veya kovuşturmayı yürüten makama mensup olmayan veya bu makamın soruşturma veya kovuşturmayı yürüten dairesinden teşkilât yapısı itibarıyla ve objektif olarak ayrı bir birimine mensup olan görevliler, bilirkişi olarak görevlendirilebilirler. Bu kişiler, teknik ve teşkilât bakımından uygun tedbirlerle yasak moleküler genetik incelemelerin yapılmasını ve yetkisiz üçüncü kişilerin bilgi edinmesini önlemekle yükümlüdürler. İncelenecek bulgu, bilirkişiye ilgilinin adı ve soyadı, adresi, doğum tarihi bildirilmeksizin verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

80 inci maddeyi okutuyorum:

Genetik inceleme sonuçlarının gizliliği

MADDE 80. - (1) 75, 76 ve 78 inci maddeler hükümlerine göre alınan örnekler üzerinde yapılan inceleme sonuçları, kişisel veri niteliğinde olup, başka bir amaçla kullanılamaz; dosya içeriğini öğrenme yetkisine sahip bulunan kişiler tarafından bir başkasına verilemez. Bu bilgiler, kovuşturmaya yer olmadığı, beraat kararı verilmesi veya verilen hükmün kesinleşmesi halinde Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

81 inci maddeyi okutuyorum:

Fizik kimliğin tespiti

MADDE 81. - (1) Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya hâkim kararıyla, fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve ayak izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.

(2) Kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

82 nci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 82. - (1) 75 ilâ 81 inci maddelerde öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usuller yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

83 üncü maddeyi okutuyorum:

Keşif

MADDE 83. - (1) Keşif, hâkim veya mahkeme veya naip hâkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır.

(2) Keşif tutanağına, var olan durum ile olayın özel niteliğine göre varlığı umulup da elde edilemeyen delillerin yokluğu da yazılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

84 üncü maddeyi okutuyorum:

Keşifte, tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde bulunabilecekler

MADDE 84. - (1) Keşif yapılması sırasında şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.

(2) Tanık veya bilirkişinin duruşma sırasında hazır bulunamayacağı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle bulunmasının güç olduğu anlaşılırsa, bu tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Mağdur, şüpheli veya sanığın huzuru, tanıklardan birinin gerçeğe uygun tanıklık etmesine engel olabilecekse, o işte şüpheli veya sanığın bulunmamasına karar verilebilir.

(4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı olanlar, işin geri bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması gününden önce haberdar edilirler.

(5) Şüpheli veya sanık tutuklu ise, hâkim veya mahkeme tarafından ancak zorunlu sayılan hâllerde keşifte hazır bulundurulmasına karar verilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

85 inci maddeyi okutuyorum:

Yer gösterme

MADDE 85. - (1) Yer gösterme işlemi hakkında 83 ve 84 üncü madde hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

86 ncı maddeyi okutuyorum:

Ölünün kimliğini belirleme ve adlî muayene

MADDE 86. - (1) Engelleyici sebepler olmadıkça ölü muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir şüpheli veya sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.

(2) Ölünün adlî muayenesinde tıbbî belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.

(3) Bu muayene, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

87 nci maddeyi okutuyorum:

Otopsi

MADDE 87. - (1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.

(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.

(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.

(4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.

(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

88 inci maddeyi okutuyorum:

Yeni doğanın cesedinin adlî muayenesi veya otopsi

MADDE 88. - (1) Yeni doğanın cesedi üzerinde adlî muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

89 uncu maddeyi okutuyorum:

Zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlem

MADDE 89. - (1) Zehirlenme şüphesi olan hâllerde organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı, tanımlanır. Ölüde veya başka yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler, görevlendirilen uzman tarafından incelenerek tahlil edilir.

(2) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemenin, hekimin katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar verebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

90 ıncı maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Koruma Tedbirleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Yakalama ve Gözaltı

Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler

MADDE 90. - (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.

b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.

(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.

(4) Kolluk, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.

(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi, düzenlenecek soruşturma belgesiyle birlikte hemen Cumhuriyet savcılığına gönderilir.

(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhal iadesi istenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

91 inci maddeyi okutuyorum:

Gözaltı

MADDE 91. - (1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez.

(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır.

(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.

(4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.

(5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili  yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.

(6) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

92 nci maddeyi okutuyorum:

Gözaltı işlemlerinin denetimi

MADDE 92. - (1) Cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

93 üncü maddeyi okutuyorum:

Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli

MADDE 93. - (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

94 üncü maddeyi okutuyorum:

Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi

MADDE 94. - (1) Yakalanan kişi, hakkında kamu davası açılmış ise hemen yetkili mahkemeye; kamu davası açılmamış ise, en yakın sulh ceza hâkimliğine götürülür.

(2) Hâkim veya mahkeme, aynı gün yakalananın serbest bırakılmasına veya adlî kontrol altına alınmasına veya tutuklanmasına karar verir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

95 inci maddeyi okutuyorum:

Yakalanan veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi

MADDE 95. - (1) Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.

(2) Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

96 ncı maddeyi okutuyorum:

Yakalamanın ilgililere bildirilmesi

MADDE 96. - (1) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olan suç hakkında 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına göre şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalama bildirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

97 nci maddeyi okutuyorum:

Yakalama tutanağı

MADDE 97. - (1) Yakalama işlemi bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı açıkça yazılır.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

98 inci maddeyi okutuyorum:

Yakalama emri ve nedenleri

MADDE 98. - (1) Soruşturma evresinde şüpheli kaçak ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir.

(2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.

(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.

(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli, bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği gösterilir.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

99 uncu maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 99. - (1) Gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı, gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak kurallar, yönetmelikte gösterilir.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

100 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Tutuklama

Tutuklama nedenleri

MADDE 100. - (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),

2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

3. İşkence (madde 94, 95)

4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

7. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

8. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

9. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.

d) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

f) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

101 inci maddeyi okutuyorum:

Tutuklama kararı

MADDE 101. - (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.

(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır.

(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.

(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen, Aydın Milletvekili Semiha Öyüş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan ve değerli üyeler; 698 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 101 ilâ 156 ncı maddeleri arasındaki düzenlemeler üzerinde, genel olarak, görüşlerimizi bildirmek üzere söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 100 üncü maddesiyle tutuklama nedenleri olarak öngörülen haller sırayla belirtilmiş ve bu alandaki, düzenlemeye göre, tutuklama nedenleri azaltılmıştır.

100 üncü maddeyle "kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde, bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir" denilmiştir.

Soruşturma aşamasında kişi şüpheli durumdadır. Bu halde, şüpheli hakkında soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı, sulh ceza hâkiminden tutuklama kararı verilmesini talep eder. Kovuşturma esnasında kişi sanık durumundadır. Bu halde, sanık hakkında, cumhuriyet savcısı talebiyle ya da resen mahkeme tutuklama kararı verir.

Bu taleplerde gerekçe gösterilmelidir ve ayrıca, ceza adalet sistemimizde yeni bir düzenleme olarak yer alacak olan adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının hukukî ve fiilî nedenleri izah edilir.

Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda bu kararın alınmasına dayanak olan hukukî ve fiilî sebepler gösterilecektir. Karar içeriği, şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilirken, ayrıca yazılı suretinin verildiği, kararda belirtilmelidir.

Şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımını da talep edebilir.

Tutuklama kararı verilmezse şüpheli veya sanık hemen serbest bırakılır. Tutuklama sebepleri ve tutuklama kararına itiraz edilebilir.

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler dışında, tutuklama süresi en fazla altı aydır. Gerektiğinde, sebebi belirtilerek dört ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi, en fazla iki yıl, gerektiğinde, sebebi gösterilerek, üç yıla kadar uzatılabilir.

Bu maddeyle, tutuklulukta geçecek süre, soyut bir ceza süresine bağlı olmak yerine, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen suçlar ayırımı yapılarak düzenlenmiş ve buna göre, en az tutukluluk süresi altı ay, en çok iki yıl; altı aylık süre gerektiğinde dört ay uzatılabilmeli, iki yıllık süre bir yıl daha uzatılabilmeli şeklinde düzenlenmiştir.

Cumhuriyet savcısı,  şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir; hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler; bu halde, üç gün içerisinde talebin kabulü ya da reddine karar verilmelidir.

Soruşturma evresinde, cumhuriyet savcısı, adlî kontrol ya da tutuklamanın gereksiz olduğuna kanaat getirirse, kovuşturmaya yer olmadığına karar verir ve resen şüpheliyi serbest bırakır. Şüpheli veya sanığın, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında, tutuklama kararının kaldırılmasını talep hakkı vardır ve ret kararına karşı itiraz edilebilir.

Usulü hakkında düzenlemede, şüpheli veya sanık müdafiinin dinlenmek üzere, duruşmadan kırksekiz saat önce, iadeli taahhütlü bir mektupla veya varsa telefonla çağrılacağı belirtilmektedir. Telefonla davet, teknolojiden yararlanma yönünde yeni bir uygulama olacaktır.

Salıverilme kararıyla, şüpheli ve sanığa, soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişikliği bildirmesi ihtar edilecektir. Böylelikle, bundan önce yaşanılan bilinen adreste bulunamama sıkıntısı aşılmış olacaktır ve yargılamanın gecikmesine neden olan bu durum ortadan kaldırılmış olacaktır.

Tutuklananın durumunu yakınlarına bildirmesinde, tutuklama veya tutukluluğunun devamına ilişkin her karar tutuklunun bir yakınına veya istediği kişiye hâkim kararıyla ve durum uygun ise, bizzat kendisi tarafından haber verilir.

"Tutuklanan şüpheli veya sanık yabancıysa, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bilgi verilir" denilerek, yabancılar bakımından yeni bir düzenleme getirilmektedir.

100 üncü madde gözönünde tutularak, soruşturma evresinde şüphelinin tutukluluk halinin incelenmesi en geç otuzar günlük süreler itibariyle cumhuriyet savcısı ve şüpheli tarafından sulh ceza hâkiminden istenebilir. "Hâkim resen de dikkate alır" şeklindeki düzenlemeyle de, tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunun mahkemece belli aralıklarla incelenmesi ve kişi özgürlüğünü geçici olarak sınırlayan tutuklama kararının gereksiz yere uzamaması amaçlanmıştır.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 109 uncu maddesiyle yargılama sistemimize bir  yenilik getirilmektedir. Adlî kontrol, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 119 uncu maddesine göre, tutuklamayı gerektirecek bir suç işlendiğinde, cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkimi, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasını isteyebilecektir. Adlî kontrol, tutuklamanın uygulamada yarattığı sakıncaları önleyebilecek önemli bir müessese olarak düzenlenmiştir. Mevcut sistemde serbest bırakılması istemiyle hâkim huzuruna gelen kişi tutuklanıyor veya serbest bırakılıyordu. Tutuklandığı zaman hürriyetinden yoksun kalması dolayısıyla kişinin zarara uğraması söz konusu olabiliyordu. Serbest bırakıldığı zaman da kaçma riski taşıyordu. Adlî kontrol sistemiyle, tutuklamanın, kişiyi hürriyetinden tamamen yoksun bırakmakla doğan zararlar ortadan kaldırılmakta, diğer taraftan, kaçma riski minimuma indirilmektedir.

Bu yeni uygulama hem özgürlükçü hem de kamu düzenini koruyucu niteliktedir. Uygulanacak yaptırımlar, hâkimin belirlediği çevre sınırları dışına çıkmamak; bazı yerlere gidememek ya da ancak bazı yerlere gidebilmek; belirlenen sınırlar dışına her çıkışta cumhuriyet savcısına veya hâkime haber vermek; belli mercilere belli süreler içinde düzenli olarak müracaat etmek, kimlik belirten belgeyi makbuz karşılığı teslim etmek; belirli kişilerle görüşmek veya görüşememek; belli taşıtları kullanmak veya kullanamamak; özellikle, uyuşturucudan arınmak için tedavi olmak; şüphelinin maddî durumuna göre belirlenecek güvence miktarı yatırmak; suç, bir mesleğin icraı veya sosyal faaliyetler  nedeniyle işlenmiş ise, bunlardan men; çek kullanamamak, silah bulunduramamak ve taşıyamamak; suç mağdurunun haklarını güvenceye almak için aynî veya kişisel güvenceye bağlamak; aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve nafakayı ödeyeceğine dair güvence vermek şeklinde özetlenebilecektir.

Şüpheli, cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararıyla soruşturmanın her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir; adlî kontrol uygulanan bir veya birden çok yükümlülük altına konulabilir, bu yükümlülük kaldırılabilir, değiştirilebilir, bazılarına uymaktan geçici olarak muafiyet tanınabilir. Adlî kontrol kararını soruşturma evresinde, cumhuriyet savcısının istemiyle sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde, görevli ve yetkili merci 100 üncü maddeyi de gözönünde tutarak, 109 uncu maddedeki yükümlülükleri azaltıp çoğaltabilecek veya tümünü kaldırabilecektir. Amacın gerçekleşmesine yönelik tam bir esneklik sağlanarak yasanın insanî yönü vurgulanmaktadır. Bu kararların kaldırılması istenebilir ve itiraz edilebilir. Tedbir kararına uymama halinde, tutuklama kararı verilebilecektir. Şüpheli veya sanığın her türlü yükümlülüğünü yerine  getireceğine dair alınacak güvence, ihlal halinde, hazineye irat kaydedilecektir.

Güvence, ayrıca, masrafların, zararların, nafaka borçlarının, kamusal giderlerin ve para cezalarının karşılığıdır. Bu hükümle, mağdurun hakları koruma altına alınmaktadır. Hükümlü yükümlülüklerini yerine getirmişse, kovuşturmaya yer olmadığına veya beraat kararı verilmişse güvence geri verilebilecektir. "Şüpheli veya sanıkla ilgili arama" madde başlığıyla, yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği konusunda şüphe varsa, şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilecektir.

Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece arama yapılmaması esas olmakla birlikte, suçüstü halinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, firar eden kişi, tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanmasında gece de arama yapılabilecektir.

Arama kararını hâkimin vermesi asıl olmakla birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının, cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin emriyle kolluk görevlileri arama yapabilir.

Arama kararında, arama nedeni, arama yapılacak yer veya eşya ve arama süresi açıkça belirtilmelidir. Arama esnasında ilgili veya yakını veya temsilcisi hazır bulunabilir. Arama sonucunda el konulan eşya varsa, listesi, aranan kimsenin isteği üzerine, belge olarak verilir. Aramada belge veya kâğıtların incelenmesi için cumhuriyet savcısı ve hâkim yetkilidir.

Suçun delili olması ihtimali olduğu görülen eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri ile rızayla teslim edilmeyen eşyaya da elkonulabilir.

125 inci maddeyle "içeriği devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi" başlığıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 328 inci maddesiyle paralellik sağlanmış ve "bir suç olgusuna ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamayacağı" hüküm altına alınmıştır. Bu belgeleri, ancak mahkeme hâkimi ve heyeti inceleyebilecektir. Kovuşturma konusu suçu açıklayabilecek nitelikte görülen bu belgelerin içeriği hakkında hükümde açıklama yapılmalıdır ki, bu yöndeki savunma hakkı kullanılabilsin.

Elkoyma kararını esas olarak hâkim verir. Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcısının yazılı emriyle, kolluk görevlileri elkoyma işlemini yapabilirler. Bu hal de 24 saat içerisinde hâkimin onayına sunulur, hâkim 48 saat içerisinde kararını açıklamazsa, elkoyma kendiliğinden kalkar.

Şüpheli veya sanık ile tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektup ve belgelere, bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.

Suç konusu olan veya bu yoldan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait taşınmaz, alacak ve diğer mal varlığı değerleri, şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyedinde bulunsa dahi, 128 inci maddenin ikinci fıkrasında sayılı suçlar söz konusu olduğunda, elkonulma kararı hâkim tarafından verilip, bu karar, tapuya, ilgili sicile, ilgili gerçek ve tüzelkişiye bildirilerek, icra edilir. Elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 289 uncu maddesi gereğince, muhafaza görevini kötüye kullanma hükümleri uygulanacaktır.

Suçun delillerini oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması, soruşturma ve kovuşturmanın selameti için adliyenin elinde bulunması gerekli sayılan ve sanık tarafından veya sanığa gönderilen posta hizmeti veren, resmî ve özel kuruluş elinde bulunan gönderilere, asıl olarak hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı kararıyla elkonulabilecektir. Kolluk güçleri, sadece hâkimin kararını veya cumhuriyet savcısının emrini yerine getirecektir.

Postada elkoyma konusu, haberleşme özgürlüğünün demokratik hayat içindeki önemi ve üstün değeri nedeniyle ayrıca düzenlenmiştir. Hâkim postayı açıp açmamaya karar verir. Açılıp da içeriği adliyenin eli altında tutulmasına gerek olmayan gönderiler hemen ilgililere teslim edilecektir. Bu hüküm, Anayasada öngörülen özel hayatın gizliliğinin korunmasına yöneliktir.

Avukat bürolarında arama, elkoyma ve postada elkoyma 130 uncu maddeyle düzenlenmiştir.

Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.

Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.

Avukatlığın amacı, hukukî münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukukî mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını, her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat, bu amaçla, hukukî bilgi ve tecrübelerini, adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis etmeye yetkilidir.

Avukatların sır saklama görevleri vardır; bu nedenle, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi gerekse Türkiye Barolar Birliği ve baro organlarındaki görevleri dolayısıyla, öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır.

Avukat bürolarında arama, elkoyma ve avukatlarla ilgili postada yapılacak belge ve varakalara elkoymayla ilgili ve suç nedeniyle yapılacak işlemler, ayrı ve genel hükümlere göre, farklı usullere ve özel hükümlere tabi tutulmuştur; çünkü, savunma hakkı kutsaldır; savunma, yargının kurucu unsurlarındandır. Avukatların meslekleriyle ilgili bildiklerini ve müvekkillerinin sırlarını saklamaları esastır. Avukat büroları, ancak mahkeme kararı ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak, cumhuriyet savcısının denetimiyle aranabilir.

BAŞKAN - Sayın Öyüş, pozitif ayırımcılık yapıp tolerans gösteriyoruz; ama...

SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Sürem 20 dakika değil mi efendim?

BAŞKAN - Vaktinizi bayağı aştınız, toparlarsanız memnun oluruz.

SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Sağ olun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yeter... Yeter...

BAŞKAN - Hanımefendi gereğini yapacaktır.

Lütfen toparlayın.

SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Avukat büroları, ancak mahkeme kararı ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak, cumhuriyet savcısının denetimiyle aranabilir. Baro başkanı ve bürosu aranan avukat ile vekili avukat, aramada hazır bulundurulur. Elkonulması kararı verilen şeyler bakımından, aramada hazır bulunanlarca, avukat ile müvekkil arasındaki ilişkiye ait olduğundan bahisle itiraz edildiğinde, bu şey ayrı bir zarf veya pakete konulup mühürlenir ve yetkili hâkimin itirazı haklı bulması halinde, elkonulan şey derhal avukata iade edilir.

BAŞKAN - Sayın Öyüş, lütfen toparlayın.

SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Toparlıyorum.

Savunma hakkı kutsaldır ve bu haktan yararlanma engellenemez. Müdafi görevini yerine getirmediğinde -müdafi tayin edilirse bir suçlu veya şüpheliye- hâkim, derhal başka bir müdafi tayini ister.

Sanığın kanunî temsilcisi ve eşi, duruşma gün ve saatinde hazır bulunabilir ve istemi üzerine dinlenebilirler.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Hakkında hüküm verilinceye kadar sanık masumdur. Bu ilke doğrultusunda, tasarıda düzenlemeler yapılmıştır.

Uygulamanın yasa koyucunun iradesini tam olarak yansıtması dileğiyle ve yasa tasarısının hayırlı olması dileğiyle, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

102 nci maddeyi okutuyorum:

Tutuklulukta geçecek süre

MADDE 102. - (1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak, bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir.

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek, uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.

(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

103 üncü maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınmasını istemesi

MADDE 103. - (1) Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler. Bu hâlde sulh ceza hâkimi, Cumhuriyet savcısı ile şüpheli ve müdafiini dinledikten sonra üç gün içinde karar verir.

(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

104 üncü maddeyi okutuyorum:

Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri

MADDE 104. - (1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.

(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

105 inci maddeyi okutuyorum:

Usul

MADDE 105. - (1) Adlî kontrolün tümüyle veya kısmen kaldırılması veya salıverilme istemleri hakkında merciince, Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafii dinlendikten sonra karar verilir. Adli kontrol altındaki şüpheli, sanık ve müdafii iadeli taahhütlü bir mektupla veya varsa telefonla duruşmadan en az kırksekiz saat önce çağrılırlar. Karar, adı geçenler dinlendikten sonra, en çok üç gün içinde verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

106 ncı maddeyi okutuyorum:

Salıverilenin yükümlülükleri

MADDE 106. - (1) Salıverilmeden önce şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür.

(2) Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

107 nci maddeyi okutuyorum:

Tutuklananın durumunun yakınlarına bildirilmesi

MADDE 107. - (1) Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.

(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.

(3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

108 inci maddeyi okutuyorum:

Tutukluluğun incelenmesi

MADDE 108. - (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.

(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

109 uncu maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Adlî Kontrol

Adlî kontrol

MADDE 109. - (1) 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.

(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.

(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:

a) Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.

e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.

f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında  adlî emanete teslim etmek.

h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.

i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.

(4) Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir.

(5) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

110 uncu maddeyi okutuyorum:

Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler

MADDE 110. - (1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.

(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir. 

(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 inci maddeyi okutuyorum:

Adlî kontrol kararının kaldırılması

MADDE 111. - (1) Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.

(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tür çalışmaların önemli bir kısmı yüzdesi, protokoldür. O protokollerden birisi de, el kaldırmaktır. Maddeyi oylarınıza sunduğum zaman, lütfen, burada olanlar el kaldırsınlar; şekil şartına da uymamız gerekiyor.

112 nci maddeyi okutuyorum:

Tedbirlere uymama

MADDE 112. - (1) Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 üncü maddeyi okutuyorum:

Güvence

MADDE 113. - (1) Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:

a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması.

b) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:

1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.

2. Kamusal giderler.

3. Para cezaları.

(2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114 üncü maddeyi okutuyorum:

Önceden ödetme

MADDE 114. - (1) Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir.

(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

115 inci maddeyi okutuyorum:

Güvencenin geri verilmesi

MADDE 115. - (1) Hükümlü, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.

(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.

(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

116 ncı maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Arama ve Elkoyma

Şüpheli veya sanıkla ilgili arama

MADDE 116. - (1) Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

117 nci maddeyi okutuyorum:

Diğer kişilerle ilgili arama

MADDE 117. - (1) Şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer bir kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.

(2) Bu hâllerde aramanın yapılması, aranılan kişinin veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır.

(3) Bu sınırlama, şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile, izlendiği sırada girdiği yerler hakkında geçerli değildir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

118 inci maddeyi okutuyorum:

Gece yapılacak arama

MADDE 118. - (1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.

(2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 dakikalık vakti de kullanmayacağım; çok kısa, bir konuya işaret etmek istiyorum.

Bu tasarı, gerçekten, devrim niteliğinde bir tasarı. "Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz" deniliyor. Son derece memnun oldum, altını çizdim; fakat, altını tekrar okuyunca, çok da devrim mahiyetinde bir kanun olmadığını gördüm.

Maalesef, bu kanun tasarısı, dün öğleden sonra elime geçti; alelacele okumaya çalışıyorum; okudukça da, tabiî, birtakım noktaların yanlışlığının farkına varıyorum.

Bir defa, şunu, çok açık ve net söylemek istiyorum: Kanun tasarıları, lütfen, zamanında ulaştırılsın. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Meclis Başkanını aradım. Meclis Başkanına, Türk Ceza Kanunu görüşülürken de söylemiştim; bu kanun tasarılarının -bunlar temel kanun- onbeş gün, bir ay önce elimizde olması lazım. Ben, şahsen, bu kanunun hiçbirisinde şey kullanmıyorum. Neden; çünkü, bunlar önemli.

Bir gün hapishanede yatmamış bir adam kanun hazırlıyor, kanun tasarısı... Hapishanede nasıl yatılır, sıkıntıları nedir, nasıl suçlu olunur, nedir; bunları düşünmeden, araştırmadan, efendim, yapılır, edilir; iş bitiyor.

Şimdi, burada, 12 Eylülden sonra ve günümüze kadar, suçlular, evlerinde, gece saat 01.00'de, 02.00'de, kimsenin haberi olmadan... Devlet, bir defa, gizli iş yapmaz, devlet açık ve şeffaftır. Gizli iş yapan devlet, çok tehlikeli bir devlettir; bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bir devlet gizli iş yapıyorsa, mesela, gizli telefon dinliyorsa, gizli tanık kullanıyorsa, o devlet yıkılmaya mahkûm bir devlet demektir. Devlet gizli iş yapmaz; devlet vatandaşına karşı şeffaf olur, gayet açık, şeffaf olur.

Şimdi, burada, üst tarafta "konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz" güzel; fakat, suçüstü... Tamam, suçüstünde de yapılsın; ama "gecikmesinde sakınca bulunan haller..." Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller?

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Demin ben söyledim; destek vermediniz.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) - Hayır, ben destek veriyorum size.

Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller? Yani, gecikmesinde sakınca bulunan haller, bu kanunda tek tek sayılmalıdır; yani "şu, şu, şu olaylar, gecikmesinde sakınca bulunan hallerdir" denilmelidir.

Bu maddenin bir sonrasını biraz sonra görüşeceğiz; orada söz almayacağım için, onu da vurgulamak istiyorum.

Bu yasa tasarısının bir eksik yönü var. Bu yasa tasarısı, cumhuriyet savcısını hâkimlere ortak etmiştir, yargıçlara ortak etmiştir. "Yargıç yoksa, cumhuriyet savcısı karar verir" deniliyor; her tarafında böyle... Cumhuriyet savcısı karar veremez, cumhuriyet savcısı taraftır. Cumhuriyet savcısı, taraf olduğu için, iddianame hazırlayan olduğu için, hiçbir konuda karar veremez; her kararı hâkim verir, yargıç verir. Bu kanun tasarısı, baştan sona, cumhuriyet savcılarını yargıçlara ortak ediyor; yani, farkında olmadan yargıçlara ortak ediyor.

Bir diğer konu, gecikmesinde sakınca bulunan haller... Bunun, mutlaka, tek tek, madde madde açıklanması lazım; hangi hallerin gecikmesi sakıncalı.

119 uncu maddede deniliyor ki: "Cumhuriyet savcısının emrinin alınmadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler." Bu, çok tehlikeli bir madde. Yani, hangi halde; olağanüstü hallerde; yine, gecikmesinde sakınca olan haller... Bir emniyet müdürü -gece- kızar vatandaşın birisine, arama çıkartır; diyebilir ki, gecikmesinde çok sakıncalı haller vardı, evinde eroin vardı, kaçma ihtimali vardı, aradım. Ne diyebiliriz?! Şimdi, herkes iyi niyetlidir, hiçbir bürokratın iyi niyetinden asla şüphemiz yoktur; ama, bütün iyi niyetlere karşın tedbirlerimizi almak durumundayız.

Grup Başkanvekilimiz, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi Gruplarının beraberce bu çalışmayı yürüttüklerini, dolayısıyla değişikliklerin beraberce verilmesi gerektiği konusunda görüş ifade ettiler. Burada, "suçüstü" kelimesinden sonra gelen "gecikmesinde sakınca bulunan haller" kısmı çıkarılmalıdır veya bu haller sayılmalıdır. Yani, hangi haller gecikmesinde sakınca bulunan hallerdir, bunlar sayılmalıdır. O zaman, devrim niteliğinde bir yasa olabilir; yoksa, aynen bizim Anayasamız gibi... Anayasamız, ilkönce hürriyetleri veriyor, arkasından "ama, şu şu şartlarda bu haklar kullanılamaz" diyor. Bu maddenin ikinci fıkrası da, bizim Anayasamıza benzemiş.

Onun için, bu hususu grup yöneticilerinin takdirlerine arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

119 uncu maddeyi okutuyorum:

Arama kararı

MADDE 119. - (1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının veya Cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler.

(2) Arama karar veya emrinde;

a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,

b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,

c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi,

Açıkça gösterilir.

(3) Arama tutanağına işlemi yapanların açık kimlikleri yazılır. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu olduğunda 127 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.

(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.

(5) Askerî mahallerde yapılacak arama, hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 uncu madde üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Öncelikle, Sayın Ersönmez Yarbay'ın, 118 inci maddenin 2 nci fıkrasıyla ilgili ifade ettiğim bir gerçeği görerek hakkı teslim etmiş olmasından dolayı teşekkür ediyorum. Ben, bu tasarının komisyonda görüşülmesinde de, her noktada yırtındım; arkadaşlar, bu yasa, gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası oldu; gecikmesinde sakınca bulunan haller yasasında özgürlükler olmaz; o halleri istisna da koysanız, uygulamada o haller esas hale gelir diye. Allah rahmet eylesin, Sulhi Dönmezer başkanlığındaki komisyon -ki, rahmetli Sulhi Hocamız otoriter cezacılardandı- bile, gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlamış. Hükümet tasarısında var olan -o doğru tanımdır üstelik de, gerekçesiyle birlikte doğru tanımdır- tanım, gerekçesiyle birlikte aynen geri gelmelidir. Hangi akla hizmet; tutuldu, çıkarıldı. Ben, konuşmamda, bu yasa, gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası oldu diye söylemişim. Şimdi, bakacaksınız, peşi peşine sıralanacak; hep, gecikmesinde sakınca bulunan hal. Bu olabilir, gecikmesinde sakınca bulunan hal olabilir. Nedir; suçlu kaçmak üzeredir... Hangi haller olduğu tek tek sayılacak; yoksa, herkes, her şeyi, gecikmesinde sakınca bulunan hal... Ben, bunu, 2 nci maddede işaret ettim; yüksek heyetiniz, bu konuda bir arzu, istek göstermediniz.

Şimdi, bir başka değerli arkadaşım, Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik olmayan önerileri getirdiğini söyledi. Ben, onu, başka bir şekilde karşılamaya çalıştım; mahcup olacağını biliyorum. Şurada, elimde tutanak var. Değerli arkadaşlarım, bu madde, en uzun görüşülen maddelerden biridir. Bu maddede -Sayın Bakan da burada- zabıtaya arama yetkisi alabilmek için, görüşüldükten sonra bu madde öğleden sonraya ertelenmiştir. Tüm Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun üyeleri ve İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımızdan da bir grup üyelerin oylarıyla zabıtaya yetki verilmemiştir. Zabıtaya yetki verilmemiştir; ama hayret, heyhat! Madde metnine bakıyorum ki, zabıta yetkilendirilmiş. Komisyon tutanaklarını inceliyorum, komisyon tutanaklarında bu önergeyi reddettik biz arkadaşlar; bu önergenin çok değişik versiyonları geldi, her versiyonunu kabul etmediğimizi bildirdik. Şimdi burada maddeye bakın, ne kadar vahim: "Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının veya -cumhuriyet savcısının kararında da gecikmesinde sakınca olursa- cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emriyle, kolluk görevlileri tarafından arama yapılır." Bunun adı şudur: Uzman çavuş arar, karakol onbaşısı arar, polis memuru arar, önüne gelen arar.

Anayasanın 21 inci maddesine açıkça aykırıdır: Üstelik, komisyonda görüşülürken bu önerge reddedildi değerli arkadaşlarım. Ben, bunu, biraz önce kendisine çok değer verdiğim, saygı duyduğum Sayın Toptan'a arz ettim, izah ettim, Sayın Başkan, biz bunu reddetmiştik diye "sehven yazılmış" dedi. İnanıyorum, kendisine güveniyorum, sehven yazıldığını düşünüyorum; ama, yani, arkadaşlar, hem bir gün öğleye kadar hem bir de öğleden sonra çok uzun tartışılıp, bunun yedi sekiz versiyonu getirildiği için, insanın aklına şeytan bin türlü vesvese sokuyor. Neyse... Ben o kısmında durmak istemiyorum. Esas, Sayın Toptan öyle dedikten sonra, ben o olaya inanıyorum, kendisine inanmak da istiyorum, güvenerek, o konunun üzerinde o noktada duracak değilim; ama bakınız, değerli arkadaşlarım, hukuk devletini ve polis devletini tanıyacağız, tanımlayacağız. Polis devleti deyince, zabıta devleti, kolluk anlaşılmaz değerli arkadaşlarım, iç kamu kudretini anlatan bir anlam taşır, doğrudan doğruya polisle bağlantılı değildir, otoriter devlet anlamını taşır, idarenin müdahalesi anlamını taşır. Bunun tipik örneğini yaşıyoruz burada; bu maddede; defalarca örneğini yaşadık, bu yasa tasarısının yapılmasında da yaşadık. Demin, Sayın Yarbay dedi ki, "hapse düşmeyen, hapse düşmeyle ilgili yasayı yapmaz." Doğru söylüyor; yani, damdan düşmeyince nereden bilecek damdan düşmenin anlamını. Buna katılıyorum,  doğru söylüyor.

O itibarla, özgürlüklerin nerede sınırlandığını, nerede sınırlanmadığını, müdahale ederek anlamaya çalıştık. Bunu, bazı arkadaşlarımız anlamadılar. İnsanlar, geçmişte yaşadıkları kimi travmatik vakaları, bir gerçekmiş, hayatın gerçeğiymiş, ta kendisiymiş gibi genelleyemezler; ama, bu gecikmesinde sakınca bulunan hal çok tehlikeli  bir deyimdir. Bunun tanımlanması lazım. Bu tanımlanmazsa polis devletine doğru gidersiniz, hukuk devleti yapalım derken; buradaki lafların hepsi süslü kalır, başka bir şey yok, aksesuar... Bu, bu kadar önemli.

Bir başka şey de, arkadaşlarımız tuttu, antidemokratik şeyler CHP'den kaldı... Neymiş o; polis, kontrollü teslimat yapabilsin; kime karşı; çıkar amaçlı suç örgütlerinde; yani, teknik araçlarla yapabilsin. Bu, yine demokrasi içindi arkadaşlar, bu yine özgürlükler içindi. Özgürlüklerde müdahaleyi nerede yapacağımızı doğru bileceğiz. Polisin elini kolunu bağlamayacağız; ama, insanların özel alanlarını, konutlarını, üstünü başını arama, bunları da... Kusura bakmasın hiç kimse, polise güvensizlik değil, ben polisimizi de çok seviyorum, çok zor koşullarda görev yapıyor, kesinlikle çok zor koşullarda görev yapıyor; ama, soruşturmanın bütünlüğü diye bir şey vardır. Bizde soruşturmayı savcı yapar, soruşturmanın bütünlüğü ve savcılığın bütünlüğü ilkesi vardır. Böyle bir düzenlemede, bunu tanımlamadığınız anda, savcılığın bütünlüğü ilkesi kendiliğinden gider değerli arkadaşlarım, kendiliğinden gider. Bunun için önerge de hazırlandı. O önerge çerçevesi içerisinde, yine kolluk amirinin yazılı emriyle aramayı mutlaka çıkarmamız lazım. Ben, onun kaza olduğuna inanmak istiyorum, Sayın Başkanın açıklaması o çerçevede; ama, bu madde bu haliyle de sorunlu değerli arkadaşlarım. Bundan sonra sıkça göreceksiniz gecikmesinde sakınca bulunan halleri,  ben söylemiştim; işte, özgürlükler oralardan kısıtlanacak. Yoksa, hâkim kararıyla kolluğa yetki vereceksin, şunu şunu teknik izleme yap diye, hâkim kararıyla gizli soruşturmacı görevlendireceksin. Bundan dolayı özgürlükler kısıtlanmaz. Üstelik de, bu, kuvvetli suç şüphesi ve toplu suç şüphesi durumlarında olacak; yani, kimi suçlarla ilgili olarak, uyuşturucu, vesaire... Bununla özgürlük kısıtlanmaz. Neyi, nerede kısıtlayacağınızı doğru tayin edeceksiniz, doğru tayin edeceksiniz. "Polis" lafı geçiyor diye, adından korkmayacaksınız. Polis bir kamu görevlisidir ve hukuk devletinin emrinde olmak durumundadır.

Bu soruşturma noktasında da, yine bu maddeyle ilgili tartışmalarda -ileride yeri gelecek, söyleyeyim- dile getirdik, adlî kolluksuz bir savcılık yarım savcılıktır arkadaşlar, yarım savcılıktır. Yeri gelince ona da değineceğiz. Bu eksiklikleri taşıyan... Arkadaşlar çok iddialı laflar ediyorlar. Biz, bu, 17 Aralık tarihine yetişsin dedik. Bu, daha, çok su kaldırır, çok tartışılır özgürlükler noktasında. Yani, burada sorumluluğumun gereği olarak bulunuyorum. Aman, 17 Aralık tarihine yetişsin... Yoksa, bu yetişmez, bunu biliyorsunuz.

Sayın Yarbay'ın söylediği her sözün altına imzamı atıyorum, hepsi çok doğru. Söylediğinde bir dirhem fazla yok, eksiği var belki, belki ilave edilecekler var; ama, zaman baskısıyla daha azını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bu duygularla, bu uyarılarla, umuyorum 2 nci maddede o tanım yeniden yapılır düşüncesiyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde Komisyonun söz istemi var.

Buyurun Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Bir hususu değerli arkadaşlarıma açıklamak durumundayım.

Gerçekten, 119 uncu maddenin komisyonumuzdaki müzakereleri sırasında uzun uzun tartışmalar yapıldı; kolluk kuvvetlerine cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde yetki verilmesi gerekir mi gerekmez mi; bu, uygulamada bir sorun çıkarır mı çıkarmaz mı; uzun uzun tartışıldı.

Sonunda, bir arkadaşımızın bugün metinde bulunan "veya Cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin" sözcüklerinin metne eklenmesine dair önergesini oyladım, önerge kabul edilmedi; bu da, aynen zabıtlara geçti; fakat, metne, sanki bu önerge kabul edilmiş gibi, bu ithal edilmiş.

Bu tasarıyı, Komisyonda, bir zaman baskısı içerisinde görüştük; Genel Kurulda da şimdi aynı şeyi yapıyoruz. Bunu bir mazeret olarak söylemiyorum; ama, bir taraftan Komisyon müzakereleri sürerken, önergeler kabul edilirken, reddedilirken, öbür yandan da biz kabul edilen metinleri madde metnine dahil ederek, bugün, bu tasarıya Genel Kurulda başlamak için bir zaman yarışı yaptık. Ben gözden de geçirdim. Arkadaşlarımızla birlikte, hocayla birlikte, bütün metin bittikten sonra, Başkanlığa vermeden önce, kendimize göre  virgülüne kadar da dikkat ederek, iki değerli profesör arkadaşımız, uzman arkadaşımızla bir çalışma yaptık; önergeleri tek tek yeniden kıyasladık; yani, aşağı yukarı beş altı saat bu çalışmayı yaptık, ondan sonra bunu Başkanlığa sunduk; ama, nasıl olduysa, burada bir atlama yapmışız. Bunun sorumluluğunu ben üzerime alıyorum ve Genel Kuruldan da özür diliyorum.

Ancak, sanki bir şey kaçırılıyormuş gibi bir şey söylenmesinden de, doğrusunu isterseniz, fevkalade üzüntü duydum. Biz, bunu, bugün, değerli arkadaşlarımızın da yardımıyla fark edince, derhal, saat 16.38'de iki grubun ortak önerisi olarak Meclis Başkanlığına bir de önerge verdik. Bunun düzeltilmesi, yani, olması lazım gelen hale getirilmesi için iki parti grubu ortak bir önerge verdi taa 16.38'de; yani, bu saatlerde değil. Demek ki, bir yanlışlık oldu.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ben sözü ondan önce istedim Başkanım.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Bir yanlışlık oldu. O yanlışlık, bu şekilde de, şimdi, inşallah, oylarınızla düzeltilecektir.

Yani, herkesin, bir şüphecilikten, kendi kafasını, gönlünü kurtarması lazım. Burada kimse kimseden bir şey kaçırmıyor; ama, işte, acele işe şeytan karışır misali, bunda da, böyle bir yanlışlık oldu. Dediğim gibi, sorumluluk, kuşkusuz, bana ait; ama, inşallah, biraz sonra bu düzeltilecektir.

Yani, biz niye savcıdan bir şeyi kaçıralım da, polise verelim?! Elbette, tartışılabilir bir konu vardır. Batı hukukunda da, Batı usul hukukunda da kolluk kuvvetlerinin bu tür yetkileri vardır. Burada önemli olan bir denge tutturmaktır. Biz, bu usul yasasında bu dengeyi çok iyi tutturmaya çalıştık; yani, bir taraftan, kolluk kuvvetlerinin görevden kaçmasına neden olacak önlemleri alırken, öbür taraftan da savcıyı ve hâkimi çok geniş yetkilerle donatmak suretiyle, bu dengeyi bir yerde tutmaya çalıştık. Başarabildiğimiz ölçüde de,  inşallah, bunun nasıl sonuçlar vereceğini uygulamada kontrol etme imkânını bulacağız. Umuyorum ki, iyi olacaktır.

Bir taraftan, demokratikleşme yolunda, bizi Batı'ya daha da yaklaştıran hukuk açısından çok önemli bir adımdır bu usul yasası; öbür taraftan da, uygulamadan kaynaklanan pek çok şikâyetin ortadan kalkacağı bir uygulama göreceğimizi umuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Bakanın da bir konuşma istemi var.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu madde ve bundan sonra da, zaman zaman, bu ifadelere rastlayacağız. Bu vesileyle, bir iki hususu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, hep söyleniyor, işte, acele geldi, vesaire geldi, zaman sıkıntısı... Hükümetin değil, Türkiye'nin zaman sıkıntısı var. Ben, tasarının geneli üzerinde konuşurken de söyledim; siz, Avrupa Birliği gibi bir medeniyet projesinin tüm yükümlülüklerini getirip, bir iki yılda yapmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya kalırsanız, geldiğimiz nokta budur.

Bu tasarı Meclise sevk edileli aşağı yukarı iki sene olmuştur. Kimse de "Adalet Komisyonu çalışmadı" diyemez "Adalet Bakanlığı çalışmadı" diyemez "bu Parlamento çalışmadı" diyemez. Geç saatlere kadar çalışıyoruz; hepimizin zamanı 24 saat; bunu yetiştirmeye çalışıyoruz. Daha biraz evvel Avrupa Parlamentosu Başkanının konuşmasını dinledik. 14 Aralığa kadar bu tasarıların çıkması gerekiyor. Bu tarihi koyan biz değiliz, bu tarihi koyan hükümet değil, bu tarihi koyan bu Parlamento değil; ama, bir zaman baskısı altındayız. Bunu arkadaşlarımızın da, bize veya Parlamentoya, Hükümete bir nakısa gibi söylemesi ya da böyle anlaşılması yanlış olur; bir.

İkincisi; biz, bu yasa tasarını hazırlarken -yine başta da ifade ettik- iki şeyi gözetmeye çalışıyoruz; birincisi, evvela hak ve özgürlükleri olabildiğince teminat altına almak. Bu kesin. Burada hiçbir arkadaşımız özgürlüklere karşı bir tavır içerisinde değildir, biz de değiliz; ama, bir taraftan özgürlükleri korurken, öbür taraftan da kamu düzeninin işlemez olduğu, kamu düzeninin bozulduğu, kamu otoritesinin zaafa uğradığı bir yerde özgürlüklerin kullanılamayacağını da biltecrübe yaşamış bir ülkenin insanları olarak, siyasetçileri olarak, acaba Batı düzeninde -şimdi bunların hepsi Avrupa Birliği bağlamında yapılıyor- bu düzenleme var mı?.. Onun için de ben dedim ki, zaman zaman karşılaşacağımız bazı kavramlar, acaba ilk defa bizim Ceza Usul Yasamızda mı var, Batı'da yok mu, Batı'da uygulaması yok mu ve onun cevabını da şöyle söyledim: İlk defa, bizim tarafımızdan bu yasa metnine dahil edilmiş hiçbir kavram yok, hiçbir kural yok. Mesela, Alman Ceza Usul Yasası; hep Alman Ceza Usul Yasasına atıf yapıyoruz. Sebebi; uygulanmakta olan 1412 sayılı Yasanın mehazı Alman Ceza Usul Yasasıdır. Hemen önümde var, 100 üncü maddesinde "gecikmesinde sakınca bulunan hallerde" deniliyor. Demek ki "gecikmesinde sakınca bulunan hal" Avrupa hukukunda da var olan bir kavram. Dolayısıyla...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Orada varsa, bakın, oranın demokrasi anlayışı farklı, felsefesi farklı!

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Tanımlayalım efendim.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Müsaade ederseniz, bir dakika, bir şey söyleyeceğim.

Sayın Başkan...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Şimdi, demek ki orada var. Peki...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Orada varsa, burada nasıl olacak?!

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Böyle bir konuşma âdetimiz yok ki; yani, ben, aynı anda... Müsaade ederseniz, fikrimi bitireyim, bir madde üzerinde söz alın.

Yani, söylemek istediğim şey şu: Tasarıda 1990...

BAŞKAN - Konuşmacıya konuşma imkânı verelim, gerekirse soru sorma hakkınız var madde üzerinde.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Tabiatıyla; yani, olabildiğince bildiğim her şeyi söylerim, bir şeyden alınganlığımız da yok, olabildiğince düzgün bir yasa yapmaya çalışıyoruz.

Şimdi, tasarıda varken, müzakere ettiğimiz metne niye konulmadı; arkadaşlarımızın endişe ettiği sebepten dolayı konulmadı; çünkü, tasarıda şöyle bir ifade var: Bakın, gecikmesinde sakınca bulunan hal nasıl tarif edilmiş: "Derhal işlem yapılmadığı takdirde, suçun delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan kaybolması olasılığının ortaya çıkması hali." Bununla, gecikmesinde sakınca bulunan meçhul bir kavramı, arka arkaya başka meçhul kavramlarla izah etmeye kalkışıyoruz; dolayısıyla, bu da, çok geniş bir uygulama alanı bulur ve bundan da özgürlükler zarar görür mantığıyla; yoksa, bu, madde metninde var. Eğer, sizin için bu kadarı yetiyorsa, bütün sorumluluğu size ait olmak üzere, ben, bu teklifi, bu metni, bu izahı buraya aynen alırım, bunda hiç mahzur yok. Ama, demişiz ki biz, endişe ettiğiniz gerekçelerle, madem ki özgürlükçü bir yasa yapmaya çalışıyoruz,  bu kadar meçhul kavramı arka arkaya sıraladığımızda, bundan özgürlükler zarar görür, bir arama söz konusu olduğunda, bir yakalama söz konusu olduğunda "eser ortadan kalkacaktı, iz ortadan kalkacaktı, emare ortadan kalkacaktı da ondan dolayı bu kararı verdim, bu adımı attım" tarzında keyfî uygulamaya meydan vermemek adına, tasarıda sevk edilmiş olan tarif, müzakere ettiğimiz metne dahil edilmemiştir. Bu da, bir tercih konusu olmuştur; kaldı ki, zaten, 24.5.2003 tarihli Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinde aşağı yukarı benzer tarif var; yani, mevzuatımızda, kabataslak dahi olsa, meçhul dahi olsa, buna benzer tarifler de yapılmıştır. Ama, şunu bilmemiz lazım; ister Ceza Kanunu ister Usul Yasası, önünde sonunda insanların uygulayabileceği, insanların takdirine ister istemez yer veren bir yasadır. Olabildiğince, biz, bu yasada, bunu hukukî temellere, mümkünse anlaşılabilir, uygulanabilir kriterlere bağlamaya çalıştık.

İşin esası da budur; takdirlerinize arz ediyorum.

BAŞKAN- Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının "Arama kararı" başlıklı 119 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "veya Cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Nuri Saygun

Kemal Anadol

Sadullah Ergin

 

Tekirdağ

İzmir

Hatay

 

Zeyid Aslan

Ahmet Gökhan Sarıçam

Feridun Ayvazoğlu

 

Tokat

Kırklareli

Çorum

 

Erdoğan Özegen

Mehmet Daniş

 

 

Niğde

Çanakkale

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, çok suijenerist bir durumla karşı karşıyayız. İçtüzüğe belki aykırı, onu biliyorum; ama, bizim Komisyon olarak bir hatamızı düzelttiği için önergeye katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Biz, onu, İçtüzüğe uygun bir şekilde, sizin olumlu görüşünüz olarak alabilir miyiz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Peki Sayın Başkanım, uygun görüşle Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Aramanın, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ancak cumhuriyet savcısının yazılı emriyle yapılabileceği düşüncesiyle; söz konusu ibarenin madde metninden çıkarılmasına gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

120 nci maddeyi okutuyorum:

Aramada hazır bulunabilecekler

MADDE 120. - (1) Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur.

(2) 117 nci maddenin birinci fıkrasında gösterilen hâllerde zilyet ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir.

(3) Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, söz talebim vardı.

BAŞKAN - Oylamayı bir tamamlayalım...

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Madde kabul edildi; artık, bir sonraki maddede söz alırım.

BAŞKAN - 121 inci maddeyi okutuyorum:

Arama sonunda verilecek belge

MADDE 121. - (1) Aramanın sonunda hakkında arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve 117 nci maddelere göre yapıldığını ve 116 ncı maddede gösterilen durumda soruşturma veya kovuşturma konusu fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir.

(2) Birinci fıkrada belirtilen belgelerde, hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına da yer verilir.

(3) Koruma altına alınan veya elkonulan eşyanın tam bir defteri yapılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya bir işaret konulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi var.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Gerçekten, çok önemli bir yasa üzerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini ortaya koymakta ve çok önemli bir çalışmayı sürdürmektedir.

1992 yılını ben de anımsıyorum. Burada, bu yasa tasarısının genel gerekçesinde ifade edildiği gibi, uzun yıllardır, Türkiye, bu alanda, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında defeatle düzenlemeler yapmak istemiştir, bazı aşamalardan geçmiştir. Tabiî, bu arada, Türkiye'nin ihtiyaçları, uygulamaları, kültürü değişmekte, teknoloji gelişmekte, yeni ihtiyaçlar doğmaktadır. Bu yasa, bu bütünlük içinde ele alınmış, yeterince, bizim açımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından incelenememiş, komisyonlarda çalışmaları yapılmış; ama, biraz evvel Sayın Komisyon Başkanımızın ve Bakanımızın da ifade ettiği gibi, çok kısa sürede komisyondan geçirilerek buraya getirilmiştir.

Ben, çok kısaca, iki konu üzerinde durmak istiyorum. Bu çatı altında çok yasalar geçmiştir, daha da geçecektir. Türkiye'nin, hem demokrasi hem ekonomi hem de sosyal yapılanma alanında birçok eksiklikleri var. Şu Meclis çatısı altında, üç dönem milletvekilliği yaptım. Eski Bakanımız olan Sayın Komisyon Başkanına, ortaya koyduğu özeleştiri nedeniyle teşekkür ediyorum. Yani "Komisyonda böyle karar alınmıştı; ancak, buraya yanlışlıkla şöyle geldi" şeklindeki ifadesinde, ben, tabiatıyla, o acullüğün getirdiği engellenemez hatalardan biriyle karşı karşıya olduğumuzu üzülerek saptadığımızı ifade ediyorum. Bu, daha evvel de görülmüş. Keşke, daha o madde görüşülürken Sayın Komisyon söz alsaydı ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşım Grup adına konuşmadan önce bu durumun tespitini dile getirmiş olsaydı. Bu tür hatalar bu Parlamentonun saygınlığına gölge düşürür; ama, hatadan dönmek de büyük bir olgunluktur; bu geçer.

Ama, Sayın Bakanın söylediği bir şeyi, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, içime sindiremediğimi çok açıklıkla ifade etmek istiyorum. Sayın Bakan, bu yasayla ilgili, bu yasanın acele çıkarılmasına ilişkin ihtiyacı dile getirirken... Ki, bu, doğaldır, ilk defa olmuyor. Bu çatıdan, bu Meclisten, birçok yasalar, maalesef, yeterince incelenemeden çıkarıldı, acullük sergilendi, oysa, demokrasilerde, Batı demokrasilerinde, gerçekten, yasama görevi, bu tür davranışları pek kaldırmaz; ama, böyle bir olayla karşı karşıyayız. Sayın Bakan, bunun gerekçesini açıklarken "bakınız, bugün, biraz evvel burada konuşan - mealen o ifade içinde ben öyle algıladım- Avrupa Parlamentosu Başkanı da, bu yasanın 14 Aralıktan evvel geçmesi gerektiğini ifade etti" dedi. Ben, bunu, bir sürçülisan olarak alıyorum, ben, bunu, bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanına yakıştıramıyorum. Bu cümle, hatta, zabıtlardan çıkarılmalıdır, iki nedenle, birincisi, cümle doğru değil. Elimde zabıt var, cümle böyle değil. Cümle diyor ki: "6 yasanın müzakerelerden evvel çıkarılması gerekir" şeklinde bir ifadedir. Aynen okuyorum: "Dış İlişkiler Komitesi olarak, Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerini ziyadesiyle yerine getirdiğine inandığımız için, gecikme olmaksızın müzakerelerin bu ülkeyle başlaması yönünde tavsiyede bulunduk. Tabiî ki de, bu müzakereler başlamadan önce, sizin yasalarınızın 6 önemli parçası, halihazırda üzerinde çalıştığınız 6 yasanın da bir an önce Meclisinizden geçirilmesi gerekmektedir." Nedir müzakerenin başlama tarihi? Herhalde, hepimiz, şu içinden geçmekte olduğumuz önemli sürecin kavramlarından haberdarız.

Tabiî, AB Meclis Başkanı da sürekli yanlış tarih verdi. 17 Aralıkta bize verilecek olan müzakerenin başlama tarihidir. O tarihin de ne zaman olduğunu kestiremiyoruz. Bence, Sayın Dışişleri Bakanımızın 8 maddelik açıklaması son derece yerindeydi. Bir an evvel kesin olarak tarih verilsin ve müzakereler, tam üyeliği hedef alan bir anlayış içinde, sürdürülebilir bir içerikle yerine getirilsin.

Sayın Bakan, bu, gerçekten... Yanlış duymuş olabilirsiniz; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ... henüz üyesi olmadığımız, olmak istediğimiz, Sayın Başbakanın "15 yıl sonra olabiliriz" dediğini bize yabancıların Brüksel'de ifade ettiği bir kurumsallaşmayla ilgili bir meclisin başkanı bugün buraya gelecek "bu yasayı çıkarın"diyecek; dediği farklı olmakla beraber, Sayın Bakan onu "hemen, derhal çıkarılmalı, 14 Aralığa kadar çıkarılmalı" olarak algılayacak ve Meclise bunu, bu yasanın çıkarılma şeklini, zamanını belirleyecek gerekçe olarak ortaya koyacak! Hiçbir güç,Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna bir dayatmada bulunamaz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Bunu, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu milletvekili arkadaşlarımın da yürekten paylaştığını biliyorum. Aramızda, çok sayıda yetkin arkadaşım, dış ülkelerde sürekli bu konuda temaslarda bulunuyor. Şu elimde, Sayın Yakış'ın da elinde bulunan, henüz Dışişleri Bakanlığına muhtemelen intikal etmemiş olan,  bundan üç gün evvel, yani 30 Kasımda Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonundan  geçirilmiş olan, kabul edilmiş olan, üzerinde 500 adet değişiklik önergesi verilmiş raportörün raporu üzerinde, 500 değişiklik önergesi değerlendirilerek sonuçlandırılmış rapor var.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum;  1 dakika 44...

Pardon, geçirdim zamanımı, özür diliyorum Sayın Başkan, bitiriyorum. Zannediyorum, konunun önemi nedeniyle bana 1 dakika daha müsaade edersiniz. Burada 6-7 dakika uzatan arkadaşlarım da  oldu.

BAŞKAN -Peki, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Şimdi arkadaşlar, şu rapor, ben grup başkanvekillerinize de bıraktım, Sayın Yakış'ta var; dün gelir gelmez ben Genel Başkanıma verdim, Sayın Yakış'ın da Sayın Başbakana verdiğini biliyorum ve burada da, hiçbir şekilde, bu yasaların 17 Aralığa kadar çıkarılması diye herhangi bir ifade yok; aksine, yeni hukukî düzenlemelerin, ihtiyaç duyulan bu düzenlemelerin, müzakereler başlamadan evvel; aynen Kıbrıs'ın üyeliği konusunda, Kıbrıs'ı tanıma konusunda getirilmiş olan madde gibi; buradaki ifade odur.

Bu nedenle söz almış bulunuyorum, üzüntümü ifade ediyorum; Sayın Bakanın Yüce Meclisimize bu konuda bir açıklama yapacağı umuduyla, saygılarımı ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Açıklama ne oldu?!

BAŞKAN - 122 nci maddeyi okutuyorum:

Belge veya kâğıtları inceleme yetkisi

MADDE 122. - (1) Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısı ve hâkime aittir.

(2) Belge ve kâğıtların zilyedi veya temsilcisi kendi mührünü de koyabilir veya imzasını atabilir. İleride mührün kaldırılmasına ve kâğıtların incelenmesine karar verildiğinde bu işlemin yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi ya da müdafii veya vekili çağrılır; çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılır.

(3) Hâkim, incelemesi sonucu suça ilişkin olduğunu saptadığı belge veya kâğıtları Cumhuriyet savcılığına verir. Soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya kâğıtlar ilgilisine geri verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 122 nci maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesine karar verilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Sadullah Ergin

Kemal Anadol

 

İstanbul

Hatay

İzmir

 

Muharrem Kılıç

M. Nuri Saygun

Mehmet Daniş

 

Malatya

Tekirdağ

Çanakkale

 

Mehmet Küçükaşık

 

 

 

Bursa

 

 

 

"(3) İnceleme sonucu soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya kâğıtlar ilgilisine geri verilir."

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede inceleme yetkisi cumhuriyet savcısına da tanındığından, böyle bir düzenleme zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Komisyonun Genel Kurulun takdirine bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

123 üncü maddeyi okutuyorum:

Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması

MADDE 123. - (1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.

(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

124 üncü maddeyi okutuyorum:

İstenen eşyayı vermeyenler hakkında yapılacak işlem

MADDE 124. - (1) 123 üncü maddede yazılı eşya veya diğer malvarlığı değerlerini yanında bulunduran kişi, istem üzerine bu şeyi göstermek ve teslim etmekle yükümlüdür.

(2) Kaçınma hâlinde bu şeyin zilyedi hakkında 60 ıncı maddede yer alan disiplin hapsine ilişkin hükümler uygulanır. Ancak, şüpheli veya sanık ya da tanıklıktan çekinebilecekler hakkında bu hüküm uygulanmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

125 inci maddeyi okutuyorum:

İçeriği devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi

MADDE 125. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.

(2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.

(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

126 ncı maddeyi okutuyorum:

Elkonulamayacak mektuplar, belgeler

MADDE 126. - (1) Şüpheli veya sanık ile 45 ve 46 ncı maddelere göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere; bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

127 nci maddeyi okutuyorum:

Elkoyma kararını verme yetkisi

MADDE 127. - (1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.

(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği, elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.

(3) Cumhuriyet savcısının yazılı emri yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar.

(4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir.

(5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura gecikmeksizin bildirilir.

(6) Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma işlemi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

128 inci maddeyi okutuyorum:

Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma

MADDE 128. - (1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;

a) Taşınmazlara,

b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,

c) Banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba,

d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,

e) Kıymetli evraka,

f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,

g) Kiralık kasa mevcutlarına, 

h) Diğer malvarlığı değerlerine,

Elkonulabilir. Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir.

(2) Birinci fıkra hükmü;

a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;

1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),

2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),

3. Hırsızlık (madde 141, 142),

4. Yağma (madde 148, 149),

5. Güveni kötüye kullanma (madde 155),

6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),

7. Hileli iflas (madde 161),

8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

9. Parada sahtecilik (madde 197),

10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),

11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),

12. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde 236),

13. Zimmet (madde 247),

14. İrtikap (madde 250)

15. Rüşvet (madde 252),

16. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308),

17. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315) suçları,

18. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337), suçları.

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,

c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,

d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,

e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar,

Hakkında uygulanır.

(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.

(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur.

(5) Banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya mali kuruma derhal bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya mali kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.

(6) Şirketteki ortaklık paylarına elkoyma kararı, ilgili şirket yönetimine ve şirketin kayıtlı bulunduğu ticaret sicili müdürlüğüne teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili şirkete ve ticaret sicili müdürlüğüne ayrıca tebliğ edilir. 

(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ edilir.

(8) Bu madde hükmüne göre alınan elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi halinde, Türk Ceza Kanununun "Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289 uncu maddesi hükümleri uygulanır.

(9) Bu madde hükmüne göre elkoymaya ancak hâkim karar verebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

129 uncu maddeyi okutuyorum:

Postada elkoyma

MADDE 129. - (1) Suçun delillerini oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturma ve kovuşturmada adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp, posta hizmeti veren her türlü resmi veya özel kuruluşta bulunan gönderilere, hâkimin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararı ile elkonulabilir.

(2) Hâkim kararının veya Cumhuriyet savcısının emrinin kendilerine bildirilmesi üzerine elkoyma işlemini yerine getiren kolluk memurları, birinci fıkrada belirtilen gönderilerin içinde bulunduğu zarfları veya paketleri açamazlar. Elkonulan gönderiler, ilgili posta görevlilerinin huzuru ile mühür altına alınıp derhâl elkoyma kararını veya emrini veren hâkim veya Cumhuriyet savcısına teslim edilir.

(3) Soruşturma ve kovuşturmanın amacına zarar vermek olasılığı bulunmadıkça, alınmış tedbirler ilgililere bildirilir.

(4) Açılmamasına veya açılıp da içeriği bakımından adliyenin eli altında tutulmasına gerek bulunmadığına karar verilen gönderiler, hemen ilgililerine teslim olunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

130 uncu maddeyi okutuyorum:

Avukat bürolarında arama, elkoyma ve postada elkoyma

MADDE 130. - (1) Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat aramada hazır bulundurulur.

(2) Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, elkonulan şey derhal avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar, yirmidört saat içinde verilir.

(3) Postada elkoyma durumunda bürosunda arama yapılan avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın karşı koyması üzerine ikinci fıkrada belirtilen usuller uygulanır.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz doldu.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Aralık 2004 Cumartesi günü saat 12.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.00