DÖNEM : 22 CİLT : 66 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
26 ncı Birleşim
3 Aralık 2004 Cuma
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal
Ağar'ın, Türkiye'de tarımın içinde bulunduğu sorunlar ile çiftçi ve köylülerin
karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorluklara ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
Konya Mevlana kültür ve turizm kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun Malatya İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Fakültesinin içinde
bulunduğu sorunlar ile Üniversitenin kadro kanununun çıkarılamamasının
çalışanlar üzerinde yarattığı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu
ve 63 milletvekilinin, İMKB'nin 8 yıllık kesintisiz eğitimi desteklemek
amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen okul inşaat ihalelerinde
usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini
zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)
V . -
SÖYLEVLER
1. - Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep
Borrell Fontelles'in, Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylığı ile Türkiye'nin
Avrupa ve bölge için önemine ilişkin Genel Kurula hitaben konuşması
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Şanlıurfa-Akçakale Gümrük Kapısının birinci sınıf olabilmesi için
yapılacak çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/3812)
2. - Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, bir İngilizce ders kitabında yer alan Atatürk hakkındaki ifadeye
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3821)
3. - Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, Isparta İlindeki öğretmen açığına ve yapılacak atamalara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3824)
4. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa'daki Uludağ İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3860)
5. - Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Bakanlığa bağlı sağlık eğitim merkezlerinin Sağlık Bakanlığına
devrine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3861)
6. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
zorunlu yer değiştirmeye tâbi tutulan kamu personeli ile ilgili uygulamalara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3863)
7. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Özel İletişim Vergisinin yaygınlaştırılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3931)
8. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Şanlıurfa’ya bağlı bazı köylerin yol ve içmesuyu sorunlarına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4007)
9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
anaokulu öğretmenlerinin çalışma koşullarına ve özlük haklarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4025)
10. - Osmaniye Milletvekili Necati
UZDİL'in, Osmaniye İl Millî Eğitim Müdürü hakkında idarî bir işlem yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/4026)
11. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
felsefe grubu öğretmenliği atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/4027)
12. - Iğdır Milletvekili Dursun
AKDEMİR'in, sığır yetiştiricilerine ödenek teşvik primine,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
kestane ve kestaneşekeri üreticilerinin sorunlarına,
- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın,
İnanlı Tarım İşletmesinin kiralamasına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4029, 4030, 4031)
13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
tarımda kullanılan kimyasal gübreye,
- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
genetiği bozulmuş tarım ürünlerine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4059, 4060)
14. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan-Çıldır İlköğretim Okulu binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4088)
15. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, sığır yetiştiricilerine yapılan teşviklere,
- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
pancar üreticilerinin bazı bölgelerde karşılaştığı aşırı verim ve kota
sorununa,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4093, 4094)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar, Dünya
Özürlüler Günü münasebetiyle, özürlülerin sorunlarına,
Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, organ
bağışının önemi ile bağışın daha da yaygın hale getirilmesi için alınması
gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptı.
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in,
yurda kaçak akaryakıt sokulmasının ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerine ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Ali
Babacan cevap verdi.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün (3/389)
(S. Sayısı: 571, ),
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün
(3/390, 3/403, 3/405) (S. Sayısı: 572, 573, 575)
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın
(3/404) (S. Sayısı: 574)
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Avrupa Birliği Komisyonu raporu
ışığında Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili
olarak alınacak karardan önce Türkiye'nin izleyeceği tutum konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 107 nci sırasında yer alan
687 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 5 inci sırasında
yer alan 632 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 31 inci sırasında
yer alan 676 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 72 nci sırasında
yer alan 681 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 74 üncü sırasında
yer alan 685 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 108 inci sırasında
yer alan 695 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 109 uncu sırasında
yer alan 696 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 2.12.2004 tarihli
gelen kâğıtlarda yayımlanan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Tasarısının 48 saat geçmeden, 9 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun
3.12.2004 Cuma günü 14.00-23.00 saatleri arasında, 4.12.2004 Cumartesi günü de
saat 12.00'de toplanarak 698 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
bitimine kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul
edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
9 uncu sırasına alınan, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
2 nci sırasına alınan, Sosyal Sigortalar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/927) (S.Sayısı: 687),
3 üncü sırasına alınan, Karayolları Trafik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/557) (S. Sayısı: 632),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini
müteakiben;
4 üncü sırasına alınan, Türk Uluslararası
Gemi Sicili Kanunu ile 491 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/895) (S.Sayısı: 676)
Kanun Tasarısı ile,
5 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Lüksemburg Büyük Dükalığı Arasında Gelir ve Servet Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün (1/914) (S. Sayısı: 681),
6 ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın (1/884) (S.Sayısı: 685),
7 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Afganistan İslamî Geçiş Devleti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının (1/864) (S. Sayısı: 695),
8 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hırvatistan Cumhuriyeti El Sanatları
ve KOBİ Bakanlığı Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının (1/877) (S. Sayısı:
696),
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini takiben elektronik cihazla yapılan
açıkoylamalardan sonra;
Kabul edilip, kanunlaştıkları açıklandı.
Alınan karar gereğince, 3 Aralık 2004 Cuma
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.35'te son verildi.
Ali Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Çanakkale |
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Harun Tüfekci |
|
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
No: 35
II. - GELEN
KÂĞITLAR
3 Aralık
2004 Cuma
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
çocuk sağlığı ve annelik eğitimi konusundaki çalışmalara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1347) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
2. - Balıkesir Milletvekili Sedat
PEKEL'in, Ücret Garanti Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1348) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
3. - Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün,
Bozüyük-Bilecik-Sakarya karayolu için sağlanan dış kaynaklı krediye ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1349) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.11.2004)
4. - Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın,
Giresun İl Müdürlüğünün ödenek ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1350) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili Eşref ERDEM'in,
görevden alınan ve yeni atanan üst düzey
yöneticiler ile TEDAŞ'a ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4211) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
2. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Lara-Kundu Turizm Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4212) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Türkiye'nin, AB vize negatif listesine uygun olarak bazı ülkelere vize
uygulamasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4213)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
4.
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, TÜBİTAK Başkanı ve Bilim
Kurulu üyelerinin atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4214)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
5. - Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Kamu İhale Kurulunun Millî Eğitim Bakanlığının okul ihaleleriyle
ilgili raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4215) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2004)
6. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
bankacılık işlemlerinden alınan ücretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4216) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
7. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
kamu kuruluşlarına alınan sözleşmeli personele ve işçilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4217) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
8. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
okul ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4218) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Uzan Grubunun TMSF'na borçlarına ve yapılan bazı atamalara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/4219) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2004)
10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Demirbank'a el konulmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4220)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
11. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Star
Grubu çalışanlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4221) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2004)
12. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Kredi Kuruluşları Kanun Tasarısına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4222) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2004)
13. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
İş Bankası-Aria ortaklığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4223) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2004)
14. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Halk Bankasının tahsil edilemeyen kredilerine ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4224) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.11.2004)
15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
IMF'nin belediye borçları konusundaki değerlendirmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4225) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2004)
16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
vergi ödemeleri için yapılması planlanan yeni uygulamalara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4226) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
17. - İstanbul Milletvekili Gürsoy
EROL'un, umuma mahsus pasaportlardan alınan harçlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4227) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
kestane ağaçlarının korunmasına ve kestane üreticilerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4228) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2004)
19. - Samsun Milletvekili Mustafa
ÇAKIR'ın, Gelemen Tarım İşletmesinin kiralanması için açılan ihaleye ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4229) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2004)
20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
ipekböcekçiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4230) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
21. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan bir tefsire ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4231) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2004)
22. - Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, TEKEL'in anason ve üzüm alımını özelleştirmesinin
Isparta-Senirkent'teki üzüm üreticisine etkilerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4232) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
23. - Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Çan Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4233) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2004)
24. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, 4455 sayılı Kanunun emniyet personeline uygulanma yöntemine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4234) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2004)
25. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, özel tiyatrolara verilen ödeneğin gecikme nedenine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4235) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2004)
26. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
Anadolu Ajansı muhabirlerinin yurtiçi ve yurtdışı gezilerine ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4236) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2004)
27. - Antalya Milletvekili Nail
KAMACI'nın, TCDD'nin bir denizcilik şirketiyle imzaladığı sözleşmeye ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4237) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2004)
28. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4238) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
29. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
eczacılık ürünleri ithalatındaki artışa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4239) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
30. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
tütün ve tütün mamulü ihracatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN)
yazılı soru önergesi (7/4240) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2004)
Meclis
Soruşturması Önergesi
1. - İstanbul Milletvekili Algan HACALOĞLU
ve 63 Milletvekilinin İMKB'nin sekiz yıllık kesintisiz eğitimi desteklemek
amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen okul inşaat ihalelerinde
usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini
zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
3 Aralık
2004 Cuma
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Bugün önemli bir birleşimi yaşayacağız;
Avrupa Parlamentosu Başkanı da gelecek. Sayın grup yöneticileri, mümkün olduğu
kadar, milletvekili arkadaşımızın salonda bulunmasını sağlayalım, onları
uyaralım.
Teşekkür ediyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz yoklama
yaparsanız hepsi gelirler.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk sözü Sayın Ümmet Kandoğan
istemişti; fakat, Sayın Kandoğan, söz hakkını, Elazığ Milletvekili ve Doğru Yol
Partisi Genel Başkanı Sayın Mehmet Kemal Ağar'a devrettiğini belirten bir
başvuruda bulundu. O nedenle, Elazığ Milletvekili ve Doğru Yol Partisi Genel
Başkanı Sayın Mehmet Kemal Ağar'ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Ağar. (DYP sıralarından
alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Elazığ
Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın, Türkiye'de tarımın içinde bulunduğu sorunlar
ile çiftçi ve köylülerin karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorluklara ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün Dünya Engelliler Günü. Tüm engelli
vatandaşlarımızın, değerli insanlarımızın problemleri, bu günlerinde yine Yüce
Meclisin gözlerinin önündedir; meseleleri, Yüce Meclisin çalışma alanı
içerisindedir; şahsım ve bütün arkadaşlarım adına, kendilerine yaşamlarında
kolaylık, Allah'tan yardım diliyorum ve problemlerinin çözümünde de Meclisimizin
gayretli ve destekli çalışmalarının devam edegeleceğini ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
Bugün gündemdışı söz almamızın temel
nedeni, Türkiye'nin gerçek gündemiyle ilgili meseleleri Yüce Meclisin ve Yüce
Milletimizin gözlerinin önüne koymaktır.
Türkiye'nin en temel meselelerinden
birisi, hiç şüphesiz ki, tarımdır, tarımla birlikte çiftçi ve köylümüzün karşı
karşıya kaldıkları zorluklardır. Kim ne derse desin, bugün ortaya gelen
şartlar, ülkemizin içinde yaşadığı durum, tarımda yapısal bir dönüşümün değil,
toptan bir çöküşün yaşandığı bir vakıa vardır. Tarımda, 20 000 000'u aşkın
insan, ülke nüfusunun üçte 1'i, ne yapacağını bilemez durumda, çaresizlikler
içerisindedir.
Türkiye'nin dört bir yanından Partimize,
şahsıma gelen feryatlar içler acısı durumdadır. Şehirde iş yok, köyde çiftçilik
geçim sağlamaktan uzaktır. En son 2001 yılında -ve bugün de öyle- tarımda
hektar başına destek Türkiye'de 99 dolarken, Avrupa Birliğinde 676 dolardır.
Arada, böylesine büyük bir fark vardır. Doğrudan gelir desteği adı altında,
sadece Türkiye'de ve Brezilya'da uygulanan bu sistemin çiftçi meselelerini
çözebilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, 2004 yılında da, henüz bu destekten
ödenebilmiş hiçbir şey yoktur. Sistem, ürünü üreteni değil tapuyu ve toprak
sahibini diri tutan bir sistemdir, çiftçiyi üretmekten alıkoyar haldedir.
Baktığınız vakit, en son iktidardan
ayrıldığımızda 6 200 000 000 dolar civarında olan tarım destekleri bugün 2
milyar doların altına inmiş durumdadır. Bunun taşınabilmesi mümkün değil; ülkede,
köylü üretemez durumdadır.
Bir haftadan beri devam edegelen
telefonlar... Akdeniz Bölgesinden başlayalım. Mersin, Antalya tarafında limon
ağaçtadır; 200 000 lira civarındadır, 400 000 lira ile 600 000 lira arasında
maliyetler vardır. Serada domatesi, biberi, patlıcanı kalmıştır, yok pahasına
köylünün elinden çıkmak üzeredir, dermansız durumdadırlar.
Geçin oradan Ege Bölgesine; Denizlisi,
Aydını, Manisası, İzmiri; kuruüzümde büyük bir çöküntü, yaşüzümde bir yandan
donun getirdiği felaketler, bir yandan fiyatların aşağı gidişi.
Pamuğa dönüp baktığınız vakit, dünyayla
rekabet edemez durumda olan Türkiye, âdeta, bir pamuk ithal cenneti durumuna
düşmüştür. Halin bu şekilde gidebilmesi mümkün değildir. 1 100 000 liranın, 1
200 000 liranın üzerinde olan pamuk, 700 000-800 000 liralarda, bazı yerlerde,
Denizli yöresinde, 600 000-650 000 liralar civarındadır.
Kuruüzüm, 900 000 lira, 800 000 lira, bazı
bölgelerde 700 000 lira civarındadır; geçen sene 1 400 000 lira civarındadır.
Yaşüzüm, 400 000 liranın altına düşmüştür.
Buğday fiyatlarına gelince; bugün,
Anadolu'da, Konyasından tutun Çukurovasına, Diyarbakır Ovasına, Urfasına,
Harranına kadar, 250 000 liraya kadar düşen bölgeler olmuştur. Hiçbir yerde
maliyetler fiyatlarla yarışabilecek durumda değildir. Pamuk ekim alanlarının
aşırı derecede gerilenmesiyle, insanlar, dikemez, biçemez, satamaz haldedirler.
Dönün şekerpancarına; iktidara gelirken,
burada, pancar kotalarını kaldırmayı ve genişletmeyi vaat eden iktidarınız,
bütün bunların hepsini aşağıya doğru çekmiştir. Üretim düşmüştür, pancar
çiftçisi perişan haldedir.
Bir tek ayçiçeğinde görülen minik artışlar
bile maliyetleri karşılamaktan uzaktır, karşılayamamaktadır. Bugün, hâlâ, 500
000 ton civarındaki ayçiçeği açığı ithalatla karşılanmaktadır. Kendi çiftçinize
vermediğinizi elin çiftçisine verir durumdasınız; bunun kabul edilebilirliği
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Ağar.
MEHMET KEMAL AĞAR (Devamla) - Dikkat
edeceğiniz gibi, seçim beyannamenizden çok küçük bir bölüm okuyacağım:
"Son yıllarda, mazot, gübre, ilaç, tohumluk, makine gibi tarım
girdilerinin fiyatlarında büyük artışlar meydana gelirken, tarım ürünlerinin
fiyatlarındaki artış sınırlı kalmıştır. 1998 yılında 2 kilogram buğdayla 1 litre
mazot alabilen köylümüz, bugün 6 kilogram buğday parasıyla 1 litre mazot
alabilmektedir." AKP'nin seçim beyannamesi!..
Bugün, manzara daha beter durumdadır. Bunu
söylediğiniz vakit, düzeltmeniz lazım. O dediğiniz, bahse konu tarih de, bizim
iktidardan ayrılmış olduğumuz dönemdir. Fiyatlarda öylesine astronomik bir
düşüş vardır ki, inanmak mümkün değildir. Evvelsi gün, Geyve'den bir köylü
telefonla arayıp "geçen sene, 1 000 000-1 100 000'e sattığımız soğanı 55 000 liraya satıyoruz" dedi. Bunun
insafla bağdaşabilir hali yoktur.
Yine, AKP'nin vaat politikalarından bir
küçük konuyu daha ifade etmek istiyorum. "Türkiye'de, tarım sektörünün
gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 14'e gerilemiştir, kabul etmek
mümkün değildir" denilirken, iki senelik iktidar süresinde de yüzde 12'ye
gerilemiştir. Bunun nasıl kabul edilebileceğini de anlayabilmek mümkün
değildir.
Aynı şekilde, mukayese yaptığınızda,
1997'de 1 kilogram şeker 2,5 kilogram buğdayla alınırken, bugün 5 kilograma
yakın buğday satmak mecburiyeti vardır. Gübrede, akıl almaz ölçüde zamlar
gelmiştir. 1 kilogram amonyumnitrat gübresi yarım kilogram buğdayla alınırken,
şimdi 1 kilogram buğdayı satabilmek mecburiyeti vardır.
Türkiye'de, hiç kimsenin, tarımdaki bütün
bu manzarayı görmezlikten gelerek hayatını devam ettirebilmesi mümkün değildir.
İki seneden beri söylüyoruz; zamansız verilen kararlar, Hazineye verilen
talimatlarla, Karadenizde fındık erken zamanda satılmış ve 300 trilyonu aşkın
bir zarar oluşmuştur. Bunu anlayabilmek de mümkün değildir. Bizim söylediğimiz,
fındık Karadeniz için önemlidir; büyük bir don olayı olmuştur, verilen yardımın
yaraları sarması mümkün değildir. Fındığı savunmak Karadenizi, Karadenizi
savunmak Türkiye'yi savunmaktır. Bütün bir bölgenin hayatiyetini sürdüren bir
tek ürünü, bu ölçüler içerisinde, yanlış politikalarla harap etmenin anlaşılır
tarafı yoktur.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki -hükümet
sıralarında kimseyi göremiyorum- bu seneki tarım şûrasına Partimiz davet
edilmemiştir. Bunu anlayabilmek mümkün değildir. Mektepleri kapatarak maarifi
idare edemezsiniz. Şûrada, sadece duymayı istediğiniz sözleri dinleyerek tarımı
idare edemezsiniz. Türkiye'de çiftçi ve köylünün hiçbir tarihte bu ölçüde
sıkıntıya düştüğü görülmemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, bu Meclis, devletin
o fukara halinde, o zor halinde, öşür vergisini kaldırmıştır. Cumhuriyetin her
döneminde çiftçiye ve köylüye özel bir önem atfedilmiştir.
Yine, henüz, millet karşısında tavzihini
ve özrünü göremediğimiz, Sayın Başbakanın Erzurum meydanındaki sözlerini de
anlayabilmek mümkün değil. Anadolu'nun mayası, ruhu olan köylüyü, çiftçiyi,
kimse, üçüncü sınıf insan olarak görme hakkına sahip değildir ve bu insanlara
yanlış bir bakış açısıyla hiç kimse bakamaz; bunun bir sürçülisan olduğunu
duymak istiyoruz, millet de istiyor, biz de istiyoruz. Aksi halde, sizi
iktidara taşıyan bu asil yapı, bu haysiyetli yapı, siyasetten tasfiye etmek
konusunda da bir an bile tereddüt etmeyecektir.
Sözümü, Anadolumuzun, çiftçimizin bir
özdeyişiyle kapatmadan evvel, hayvancılıkla ilgili de küçük bir paragraf açmak
istiyorum.
Ağrı'da, bugün, 4 000 000 liradır etin
kilosu, Orta Anadoluya doğru gittiğinizde 7 000 000'a ancak ulaşmaktadır.
Hayvancılık primlerinin 1 000 000'dan 500 000 liraya neden indirildiğini de
anlayabilmemiz, doğrusu, mümkün olamamıştır. Türkiye'nin dört bir tarafı da
kaçak hayvan cennetine dönmüş durumdadır.
Bütün bunların hepsinin, hükümet
tarafından acilen gündemin en öncelikli, en önemli meselesi haline getirilmesi
mecburiyeti vardır; aksi takdirde, milletin dediği gibi, tarlada izi olmayanın
harmanda da yüzü olmayacaktır. Bunu çok açık dille, hükümetin bütün üyelerinin
kulağına küpe olacak şekilde, millet adına ifade etmeyi bir borç biliyorum.
Müsamahanız için teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (DYP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Konya
Mevlana kültür ve turizm kutlamalarıyla ilgili söz isteyen, Konya Milletvekili
Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2. - Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya Mevlana kültür ve turizm kutlamalarına
ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Mevlana'yı anma ve şehrimizi tanıtma amaçlı gündemdışı söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Mevlana diyarı Konyamız, milattan önce
7000'li yıllarda başlayıp, yerleşim merkezi haline dönüşerek, değişik
medeniyetlere zemin oluşturmuş, dünyanın en eski yerleşim merkezleri arasında
yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
büyük düşünür Mevlana Celaleddin Rumî, 30 Eylül 1207 tarihinde Horasan'ın Belh
şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası, Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup
"bilginlerin sultanı" unvanını almış olan Bahaeddini Veled'dir, annesi
ise Belh Emirinin kızı Mümine Hatundur.
Moğol istilası nedeniyle 1212 yılında Belh
Şehrinden ayrılmak zorunda kalan Mevlana ailesi, Anadolu Selçuklu Devletinin
Sultanı Alaeddin Keykubat'ın daveti üzerine, dönemin ilim ve sanat merkezi
haline gelen ve Anadolu Selçuklunun başkenti olan Konya'ya 1228 yılında
yerleşmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ölüm gününü
yeniden doğuş, sevdiğine kavuşma, yani, Allah'a kavuşma olarak gören Mevlana,
ölüm anını, düğün gecesi manasına gelen "şebi arus" olarak nitelendirmiş
ve hayatı "hamdım, piştim, yandım" kavramlarıyla özetleyerek,
umutsuzluktan umuda çağrısını, ayırımsız olarak, yüzyılları aşarcasına yapmış
olan Mevlana'nın şebi arusu ise, 17 Aralık 1273 tarihi olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimiz
sınırlarındaki Çatalhöyük, dünya platformunda ateşin kullanıldığı, yerleşik
hayata geçilerek tarımın yapıldığı, yemek kültürünün başladığı merkez olarak
bilinmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinin iki asır başkentliğini yapmış olan
Konya, Osmanlı Devleti zamanında da etkinliğini sürdürmüş olup, tarihi süreçte
"muhteşem Türk şehri" unvanını da almış bulunmaktadır. Mevlana
Celaleddin Rumî, Kadı Siraceddin Urmemi, Sadreddin Konevî, Şemsi Tebrizî,
Muhyiddin Arabî gibi büyük düşünürler, Konya'da büyük eserler vererek, dünyaya
ışık saçmışlardır. İnanç turizminde Topkapı Sarayından sonra en çok turist
alan, şehrimizdeki Mevlana Müzesi olup, coğrafyamızda bulunan Kilistra ise
başka bir önemli inanç turizmi merkezidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetler
havzası konumundaki Konyamızın tarihî süreçte çağa bakışını daha yakından
ortaya koyabilmek için, birkısım resimleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, şu göstermiş
olduğum fotoğraf, 1906 yılına ait bir fotoğraf olup, doksandokuz yıllık bir
geçmişe sahiptir. Bu fotoğrafta, ilk defa Konya'da kullanılan atlı tramvay
görülmektedir. Yirmidört yıl yük ve yolcu taşımacılığında kullanılmış atlı
tramvay, doksandokuz yıllık bir tarihe sahiptir ve Konyamıza 1920 yılında ikisi
özel, bir tanesi ticarî amaçlı üç otomobil gelmiş, ilk defa otobüs taşımacılığı
ise 1938 yılında başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, şu fotoğraf
Konyalı hemşerilerimizin ve tüm milletimizin gurur ve onur duyduğu bir
fotoğraftır. Bu fotoğrafta, büyük taarruzdan önce Mustafa Kemal Atatürk'ün,
Konya-Akşehir'de, düşmanı yanıltmak, dikkat dağıtmak amaçlı organize ettiği ve
izlediği futbol müsabakasındaki sporcularının görüntüsü yer almaktadır. Bu
vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve bu sporcularımızı
rahmetle anıyorum.
Çok değerli milletvekilleri, şu fotoğraf
ise, tarihte, yetmişaltı yıllık bir süreçte Konya'da eskrim sporunun yaygın
olduğunu göstermektedir. Konya'da eskrim sporunun tarihi aslında bir asırlık
bir sürece yaygındır ve burada futbol takımı, güreşçilerimiz, koşucularla
birlikte eskrim takımının görüntüsü yer almaktadır.
Çok değerli milletvekilleri, şu fotoğraf
ise, yine, neredeyse, doksan yıllık bir tarihe ışık tutmaktadır ve Konya'da
yaygın olan bisiklet sporunun bir görüntüsüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık, toparlayalım.
AHMET IŞIK (Devamla) - Bu fotoğrafta, bir
hanın önünde mola vermiş bisiklet takımı yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, şu fotoğraf ise,
seksenbeş yıllık bir fotoğraf olup, Konya'nın futbola bakış açısını
göstermektedir. Konya'daki futbol tarihi neredeyse bir asrın üzerindedir.
Yine, aynı şekilde, basketbol noktasında
-Konya'da, basketbol da, neredeyse seksen yıllık bir tarihe sahiptir- burada,
bir basketbol potası altında bir basketbol sporcusunu görmekteyiz.
Son olarak ise "tenis halkın
sporudur" sloganıyla sokak çocuklarını tenis kortlarına çekmeye çalışan
Konya tenis il temsilcisi ve federasyon başkan adayı Orhan Şener'in, Sayın
Başbakana ve bana takdim etmiş olduğu bir tenis fotoğrafını sizlere takdim
etmek istiyorum. Bu fotoğraf ise, 1927 yılına ait olup, yetmişsekiz yıllık bir
tarihe sahiptir. Burada, Konya'da iki tane tenis kortu görülmektedir.
Yetmişsekiz yıl önce Konya'da tenis sporu yaygındı ve -bu alt kısımda da, 2'si
bayan olmak üzere 3 sporcu var- tenis kortlarında yaygın bir şekilde spor
yapılmaktaydı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görsel ve işitsel medya yayıncılığında Mevlana diyarı Konya'yı uydu yayınıyla
dünyaya açan ve şehrimizin tanıtımına büyük katkı sağlayacak olan bölge
televizyonu KON- TV'nin Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Özer ile Mustafa Tatlısu,
Nurettin Bay ve Şükrü Hıdıroğlu başta olmak üzere tüm televizyon çalışanlarına
Yüce Meclisin huzurunda teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, İnönü
Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Fakültesiyle ilgili söz isteyen, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
3. -
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya İnönü Üniversitesi ve
Turgut Özal Tıp Fakültesinin içinde bulunduğu sorunlar ile Üniversitenin kadro
kanununun çıkarılamamasının çalışanlar üzerinde yarattığı sıkıntılara ilişkin
gündemdışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü.
Özürlüler Derneğinden bir arkadaşım bir davetiye göndermiş ve şunu yazmış:
"Bize acımayın ve biz de susmayacağız." Ben, dilerdim ki, Dünya
Özürlüler Gününü, özürlüler günü olarak değil, özürlülerin sorunlarını
çözümleme günü olarak kutlayalım ve ben, buradan, tüm özürlülere bundan sonraki
yaşamlarında mutluluklar diliyorum, Tanrı, artık, kimseyi özürlü yapmasın
dileklerimi de iletiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Malatya İnönü
Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezi; Türk siyasetine damgasını vuran ve
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
ve Cumhurbaşkanı olarak görev yapan rahmetli İnönü'nün adını taşıyan bir
üniversite ve yine, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak
görev yapan rahmetli Turgut Özal'ın ismini taşıyan Turgut Özal Tıp Merkezi.
İnönü Üniversitesi, 1975 yılında kurulmuş.
Devlet, 200 000 000 dolar para harcamış ve buraya, 1990 yılında, son derece
modern, Türkiye'nin en modern tıp fakültesini kurmaya karar vermiş ve hâlâ
bitmemiş. Öyle modern bir bina yapmış; ama, hâlâ bitmiyor. Bunu bırakın...
Yükseköğretim Kurumu, ne iş yaparsın sen?! Buraya bu üniversiteyi yaptıracaksın
"burası Türkiye'nin en modern tıp merkezi olacak" diyeceksin, bu
Üniversitede, bu fakültede çalışan 1 800 personelin 1 000 tanesi temizlik
şirketi kadrosunda olacak!.. Dikkatinizi çekiyorum; temizlik şirketi kadrosunda
olacak sayın milletvekillerim!.. 400 tane akademik personel, 400 idarî
personeli var, öbür 200 idarî personelini de, bir şekilde, hastanede işler
yürüsün diye, üniversitenin diğer birimlerinden zoraki getireceksin!.. Burada,
1 hemşire asil kadroda, 5 hemşire yedek kadroda; yani, işçi kadrosunda, daimî
işçi, yani temizlik şirketi... Bu hastanede iş barışı olur mu?! Bu hastanede
hastalara iyi bakılır mı?! Bu hastanede huzur olur mu?! Bu hastanede çalışan 1
000 arkadaşım mutlu olur mu?! Siz, on yıl önce hemşire diye almışsınız temizlik
şirketi kadrosuyla, 25 yaşındayken almışsınız, gelmiş 35 yaşına, hâlâ, daha,
temizlik şirketi işçisi olarak çalışıyor; bu, hak mıdır?! Bu üniversitenin
kadro kanunu çıktığı zaman, bu insanlar devlet memuru olacak mı?.. Bu insanlara
yazık değil mi?!
Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem
başladığı zaman, AK Parti ve CHP'den Malatya doğumlu 16 arkadaşımızla bir yasa
teklifi verdik. Bugüne kadar, yirmi yıldır bu YÖK bunu görmüyor mu?! Yirmi
yıldır bu ülkeyi yöneten insanlar, burada bir üniversite var, buranın kadro
kanunu yok diye acaba düşünmüyorlar mı?! Ey YÖK, sen ne iş yaparsın?! (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, ülkeyi yöneten siyasiler
de aynı şekilde... İki yıl geçti, Malatya Milletvekili Muharrem Bey kardeşim ve
Süleyman Bey kardeşimi burada gördüm, yani, AK Parti ve CHP Gruplarından
Malatya doğumlu 16 arkadaşım kadro kanunu teklifi verdik. Sayın Maliye Bakanım,
15 Aralık 2003 tarihinde, bu kadro kanun teklifinin bir kısmını uygun gördü ve
Başbakanlık Müsteşarlığına gönderdi, bir yıl geçti... Ey Başbakanlık
Müsteşarlığım, Malatya bunu hak etmiyor mu?! Yazık değil mi, Malatya'ya yazık
değil mi, o hastalara yazık değil mi?! Ey YÖK'üm, sen, trafik memurluğu mu
yapıyorsun, bir gün gittin mi, bir gün gördün mü o üniversiteyi?! Acaba, sevdiğin
üniversite-sevmediğin üniversite ayırımı mı yapıyorsun?! Hayır arkadaş, Malatya
İnönü Üniversitesi Malatya'nın üniversitesidir, herkes onu sevmek zorundadır.
Benim üniversitem...
Değerli arkadaşlarım, yirmi yıl önce
öğrenci yurtlarının temeli atıldı, yirmi yıl önce!.. Ey Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürüm, yirmi yıl oldu, yirmi yıl... Yahu, acaba çok mu görüyorsunuz?!
yirmi yıl...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürü ne yapsın?..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi,
o zaman, orada o işin temelini atmayacaksın, o zaman bu işi yapmayacaksın! Kim
olursa olsun, devletin devamlılığı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayınız efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Beyefendi, ben, haykırıyorum! Benim, orada, hastalarımı kimsenin perişan etmeye
hakkı yoktur!
Siz, üçbuçuk yıl önce Bakanlar Kurulu
kararıyla buraya üç fakülte açılsın diye karar vereceksiniz... YÖK'üm, sevgili
YÖK'üm!..
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - YÖK ise konu, YÖK'ü
değiştirelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ya,
kardeşim, açılsın diye karar alacaksın, ne binaya ödenek vereceksin ne adam
alacaksın ne kadro vereceksin!.. O zaman, niye açıyorsun kardeşim burayı yahu?!
Niye açıyorsun?! Nedir?.. Anlı şanlı YÖK, Malatya'ya üç tane fakülte hediye
etti! Neyi hediye etti kardeşim?! Nerede? Nerede? Sadece tabelası var. Ne kadro
veriyor...
Değerli milletvekilleri, bu çok acı bir
olay. Malatyalı bunu hak etmiyor.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Haklısın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben,
burada, Sayın Başbakanıma geçen gün konuyu arz ettim, buradan herkese bir kez
daha sesleniyorum: Ben, gidip o üniversitenin önünde yatacağım. O 1 000
arkadaşım perişandır ve eğer, orada çalışan arkadaşlarımın şahsî gayretleri olmasa
o üniversitedeki hastalarım da perişan olacaktır.
Aklıma geliyor, ne geliyor aklıma biliyor
musunuz? Don oluyor, her türlü ürüne Afet Kanunundan para veriliyor; kayısıya,
Malatya'da 50 000 çiftçinin kayısısı bu sene yok olmuş, verilmiyor.
Düşünüyorum, acaba diyorum... Sanki kayısı
donmadı, öbürlerinin ağaçları mı dondu? Aklıma geliyor... Acaba bu üniversite
Sayın İsmet İnönü'nün adını taşıdığı için mi, acaba bu tıp fakültesi Sayın
Turgut Özal'ın adını taşıdığı için mi bu yapılmıyor? Bunu da düşünmüyor
değilim.
Değerli milletvekilleri, onun için,
Malatya bizim. Bize bunu çok görmeyin, oradaki insanlarımıza çok görmeyin. Bu
Üniversite doğunun en çağdaş, en modern üniversitesi olmuştur. Sadece ilim
yapmak için, sadece oradaki çocuklarımızı Türkiye'ye hayırlı bir vatandaş
olarak yetiştirmek için kurulmuş bir üniversitedir. Huzur vardır, güven vardır;
ama, maalesef, yirmi yıldır kadro kanunu çıkarılmayan bir üniversite nasıl
yaşar, nasıl kendi kendini idame ettirir, 1 000 işçinin çalıştırılması döner sermayeden
nasıl karşılanır?.. Sayın yetkililerimden bir daha rica ediyorum; iki yıldır
bekliyor bu kanun teklifi, iki yıldır...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kime
söylüyorsun; bakan yok, kimse yok, bir tane adam yok!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Allah'a
söylüyorum, Allah'a! Halil Ağa, kimse duymasın, Malatya'nın hakkını ben
yedirmem; giderim, Başbakanlıkta yatarım!..
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Lokman Ayva, yerinizden
konuşma talebinizi aldık.
Buyurun.
LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan,
aziz milletimin kıymetli vekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle
söz talep etmemin Sayın Başkan ve Grup yönetimimiz tarafından teşviki
nedeniyle, hem teşekkür ediyor hem de bugünün, önemli ve başarılı çalışmaların
bir başlangıcı olmasını temenni ediyorum.
Türkiye'de ve yurt dışında yaşayan özürlü
soydaşlarımız ve vatandaşlarımızın sorunlarının çözümleri başlamış; fakat,
ivmeli olarak, artışı beklenmektedir. Çözümlerin ivmeli bir şekilde hız
kazanması ve çözümlerin bir an evvel hayata geçirilmesi arzusu, hem
milletimizde hem de özürlü vatandaşlarımızda ciddî bir beklenti olarak
gözönünde durmaktadır.
Burada, şu bakış açısını, siz değerli
milletvekillerimizin huzurunda, sizlerin aracılığınızla, bütün milletimizden
bekliyoruz. O bakış açısı da şu: Özürlü vatandaşlarımızı defolu birer ürün gibi
görme anlayışından çıkarak, şartlar hazırlandığı takdirde, eğitim görecekleri,
eğitim gördükleri alanlarda, meslek edindikleri alanlarda üretim
yapabilecekleri ve toplumun her alanına tam bir şekilde katılabilecekleri
konusunda fikir birliği ve kültür değişikliği, bakış açısı değişikliğine
ihtiyacımız var. Bu şu demek: Bir vatandaş, ister özürlü olsun ister özürsüz
olsun, imkânlar hazırlanmadığında nasıl o vasıfları kazanamıyorsa, özürlü
vatandaş da, doğal olarak kazanamaz. Yani, toplumumuzda bir söz var: "Eli
bağlı duvara tırmanmak." Hakikaten, kim olursa olsun, eli bağlı duvara
tırmanma imkânı yoktur. O yüzden de, imkân verilmediği sürece, bunun
faturasının da özürlü insanlara çıkarılması çok doğru bir davranış ve yaklaşım
olamaz.
Başka bir bakış açımız da, sadece
Türkiye'deki değil, yurt dışındaki özürlü vatandaşlarımızın da sorunlarının
gündeme gelmesi. Maalesef, çok uzun süre önce yurt dışına gitmiş
vatandaşlarımız, özürlülerle ilgili
Türkiye'de hızla değişen bakış açısına uyamamakta ve orada kapalı bir yapı
göstererek, oradaki özürlü vatandaşlarımızın, oranın medeniyet imkânlarına,
oradaki toplumsal hayata katılmalarına imkân verememektedirler. O açıdan,
sizlerin aracılığınızla, sizlerin huzurunda, kendilerinden, çocuklarını,
yakınlarını topluma katma konusundaki bakış açılarını ve davranışlarını
değiştirmelerini bekliyoruz.
Şu anda, belki, önümüzdeki en önemli sorun
şudur: Bu yüce çatı altında çıkardığımız birçok kanun var, bu kanunlara
istinaden çıkarılmış yönetmelik, tüzük, genelge, benzeri mevzuat var. Bunlar,
maalesef, kamu görevlilerinin, kamuda çalışan vatandaşlarımızın sakat bakış
açısına denk geldiği için, uygulamada arzu ettiğimiz sonuçları alamamaktayız.
Yani, özürlü vatandaşlarımız, birtakım okul müdürlerinin, birtakım
öğretmenlerin yanlış düşünceleri, sakat bakış açıları yüzünden, tabiri caizse,
özürlü bakış açıları yüzünden, eğitim imkânlarından yararlanamamaktadır. Hiçbir
kişi, bu kanunlardan, bu temel hak ve hürriyetlerden nasıl hiç kimseyi mahrum
etme yetkisine ve hakkına sahip değilse, özürlü vatandaşlarımızın da temel hak ve hürriyetlerini kullanmaları ve
kamunun kendilerine tahsis ettiği, hatta, bu çatı altında kanunla garanti
edilmiş haklarından ve hizmetlerden yararlanmalarını engelleme gücüne,
yetkisine sahip değildir. Onun da,
bütün Türkiye'deki ilgili kişi ve kuruluşlar tarafından bilinmesini özellikle
arzu ediyorum.
Ben, Türkiye'nin, kabuğunu kırma
aşamasında olduğunu biliyorum ve özellikle, Türkiye'deki güzelliklerin ve
iyiliklerin garantisi olarak gördüğüm Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun
devam edeceğini, sürekli çıkacak kanunlarda da aynı hassasiyetin devam
edeceğini biliyorum.
Bu nedenle, bu söz fırsatını tanıyan Sayın
Başkanımıza ve bütün milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Şu
ana kadar yaklaşımlarından dolayı başta, Başbakanımız, hükümetimiz, AK Parti
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve bütün Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üyelerine şükranlarımı arz ediyorum ve "iyi ki,
varsınız" diyorum. Türkiye'nin, bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri olduğu sürece, bu şekilde bir hükümeti, bu şekilde de Cumhurbaşkanı
olduğu sürece, en azından özürlüler konusunda sırtını kimse yere getiremeyecektir
ve Türkiye'nin yarını da daha aydınlık olacaktır.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN- İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre
yerinden söz talebinde bulunan Lokman Ayva'nın konuşması da bitti.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis soruşturması önergesi vardır,
önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, Meclis soruşturması
önergesini okutup bilgilerinize sunacağım.
Önergeyi, kâtip üyenin oturduğu yerden
okuması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Önergeyi okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 63 milletvekilinin, İMKB'nin 8 yıllık
kesintisiz eğitimi desteklemek amacıyla sağladığı kaynakla gerçekleştirilen
okul inşaat ihalelerinde usulsüzlük yaptığı, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk
iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanlığının "8 Yıllık
Kesintisiz Zorunlu Temel Eğitimi" desteklemek amacıyla İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasının sağladığı 500 trilyon liralık kaynakla, 44 ilde yaklaşık
130 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili olarak yapılan 62 adet ihalede
usulsüzlüklerde bulunulması, bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının
tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullanması ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine uyması nedeniyle, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci
maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılması amacıyla aşağıda sunduğumuz
önergemizi, gereği için bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
1.- Algan Hacaloglu (İstanbul)
2.- Muharrem İnce (Yalova)
3.- Ahmet Ersin (İzmir)
4.- Osman Kaptan (Antalya)
5.- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
6.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
7.- Yücel Artantaş (Iğdır)
8.- Hüseyin Özcan (Mersin)
9.- Ersoy Bulut (Mersin)
10.- Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
11.- Engin Altay (Sinop)
12.- Berhan Şimşek (İstanbul)
13.- İnal Batu (Hatay)
14.- Mustafa Özyürek (Mersin)
15.- Hasan Aydın (İstanbul)
16.- Yılmaz Kaya (İzmir)
17.- Fikret Ünlü (Karaman)
18.- Erol Tınastepe (Erzincan)
19.- Mehmet Şerif
Ertuğrul (Muş)
20.- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
21.- Mustafa Özyurt (Bursa)
22.- Tuncay Ercenk (Antalya)
23.- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
24.- Orhan Ziya Diren (Tokat)
25.- Feramus Şahin (Tokat)
26.- Kemal Sağ (Adana)
27.- Uğur Aksöz (Adana)
28.- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
29.- Necati Uzdil (Osmaniye)
30.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
31.- Osman Özcan (Antalya)
32.- Nadir Saraç (Zonguldak)
33.- Nezir Büyükcengiz (Konya)
34.- Ahmet Küçük (Çanakkale)
35.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
36.- Nuri Çilingir (Manisa)
37.- Bülent Baratalı (İzmir)
38.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
39.- Erdal Karademir (İzmir)
40.- İsmet Atalay (İstanbul)
41.- Abdurrezzak Erten (İzmir)
42.- Atilla Kart (Konya)
43.- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
44.- İsmail Özay (Çanakkale)
45.- Nuretin Sözen (Sivas)
46.- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
47.- Canan Arıtman (İzmir)
48.- İzzet Çetin (Kocaeli)
49.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
50.- Oya Araslı (Ankara)
51.- Birgen Keleş (İstanbul)
52.- Yakup Kepenek (Ankara)
53.- İsmail Değerli (Ankara)
54.- Vezir Akdemir (İzmir)
55.- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
56.- Mehmet Boztaş (Aydın)
57.- Zekeriya Akıncı (Ankara)
58.- Tacidar Seyhan (Adana)
59.- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
60.- Nejat Gencan (Edirne)
61.- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
62.- Selami Yiğit (Kars)
63.- Abdulaziz Yazar (Hatay)
64.- Hakkı Ülkü (İzmir)
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik Hakkında
Soruşturma Önergesinin Gerekçesi:
Bilindiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı
(Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanlığı), 7.6.2004 tarihinde, İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasının (İMKB) 8 yıllık temel eğitimi desteklemek amacıyla, kendi
kaynaklarından sağladığı 500 trilyon liralık kaynakla 44 farklı ilde toplam 958
166 metrekarelik 135 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili bir paket içinde
62 adet ihaleyi yaptı. Akabinde, Bakanlık, değerlendirmesini tamamlayarak sonuçları
ihaleyi kazananlara bildirdi.
Fennî yönden benzeri teknik özelliklere ve
yapı standartlarına sahip olan bu 44 farklı yerdeki 62 adet ilköğretim okulu
ihalesinde, Bakanlık tarafından onaylanan tekliflere ait ihale birim fiyatları,
346 000 000 TL/m2 ile 512 000 000 TL/m2 arasında değişmektedir.
Örneğin; Sayın Bakan tarafından onaylanan
ilköğretim okulu ihalelerinde birim "metrekare ihale fiyatı";
Diyarbakır'da 13 647 m2 inşaat için 346
000 000 TL,
Rize'de 13 647 m2 inşaat için 365 000 000
TL,
Gaziantep'te 13 647 m2 inşaat için 367 000
000 TL,
Denizli'de 12 871 m2 inşaat için 370 000
000 TL,
Konya'da 19 950 m2 inşaat için 373 000 000
TL
Olduğu halde;
Aynı paket içindeki diğer okul
ihalelerinde Sayın Bakan tarafından onaylanan fiyatlar çok daha yüksektir.
Örneğin;
Artvin'de 12 539 m2 inşaat için 408 000
000 TL,
Ordu Merkez'de 12 659 m2 inşaat için 411
000 000 TL,
Balıkesir'de 11 532 m2 inşaat için 414 000
000 TL,
Zonguldak'ta 15 010 m2 inşaat için 417 000
000 TL,
Mardin'de 12 336 m2 inşaat için 417 000
000 TL,
Van-Bitlis'te 18 172 m2 inşaat için 428
000 000 TL,
İstanbul Küçükçekmece'de 16 417 m2 inşaat
için 429 000 000 TL,
Gümüşhane'de 9 476 m2 inşaat için 432 000
000 TL,
Trabzon Merkez'de 12 334 m2 inşaat için
447 000 000 TL,
Ankara Etimesgut ve Sincan'da 16 417 m2
inşaat için 512 000 000 TL'dir.
Oysa, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
okul inşaatlarıyla ilgili 2004 yılı m2 maliyet fiyatları (yüzde 25 kâr dahil);
Büyük okul binaları için (spor salonu vb.
dahil) 360 000 000 TL/m2,
Normal okul inşaatları için ise 322 000
000 TL/m2'dir.
Bir taraftan, farklı illerde aynı klas ve
standartta inşaatlar için yukarıdaki gibi çok farklı fiyatlar onaylanırken;
diğer taraftan, aynı ihalede teklif edilen en düşük fiyatlar gözardı edilmiş,
kabul edilen teklifler daima ortalamanın üstünde fiyat veren firmalara ait
olmuştur.
En düşük fiyatlı teklif birinci sıra olmak
ve tüm tekliflerin küçükten büyüğe doğru sıralanması halinde, toplam 62 ihale
içinde, örneğin, "en ucuz teklif sıralamasında" birinci, ikinci ve
üçüncü firmalara hiç ihale verilmemiştir.
Buna karşın, "en ucuz teklif
sıralamasına göre";
Dördüncü sırada teklif veren (1), beşinci
sırada teklif veren (4),
Altıncı sırada teklif veren (5), sekizinci
sırada teklif veren (2),
Dokuzuncu sırada teklif veren (4), onuncu
sırada teklif veren (4),
Onbirinci sırada teklif veren (2),
onikinci sırada teklif veren (2),
Onüçüncü sırada teklif veren (5),
ondördüncü sırada teklif veren (3),
Onbeşinci sırada teklif veren (3),
onaltıncı sırada teklif veren (5),
Onyedinci sırada teklif veren (4),
onsekizinci sırada teklif veren (3),
Ondokuzuncu sırada teklif veren (1),
yirminci sırada teklif veren (1),
Yirmiikinci sırada teklif veren (2),
yirmiüçüncü sırada teklif veren (1),
Yirmibeşinci sırada teklif veren (1),
otuzdördüncü sırada teklif veren (1),
Otuzbeşinci sırada tüm teklifler için de,
512 000 000 TL/m2'yle en pahalı teklif veren (1) firmanın teklifi, Bakanlık
tarafından onaylanarak ihale verilmiştir.
Oysa, geçen yıl Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından ihale edilen benzeri fennî standartlardaki;
EFİKAP2.M3.P01 proje nolu iş kapsamındaki
okul ihalesi (Millî Eğitim Bakanlığının 18 Ağustos 2003 tarih ve 5 sayılı
kararıyla), 10 trilyon 340 milyar TL ile en düşük fiyatı veren YDA İnşaat
firmasına,
EFİKAP2.M3.PO2 proje nolu iş kapsamındaki
okul ihalesi (Millî Eğitim Bakanlığının 18 Ağustos 2003 tarih ve 6 sayılı
kararıyla), 8 trilyon 075 milyar TL'yle en düşük fiyatı veren AKSA İnşaat
firmasına verilmesinde Sayın Bakan tarafından hiçbir sakınca görülmemişti.
Özetle, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yapılan 62 ilköğretim okulu ihalesinin hepsinin, "en düşük fiyat teklifi
olan firmaya" değil, aksine, neredeyse "en yüksek fiyat" teklifi
olan firmalara verilmesi, Bakan tarafından onaylanmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından,
özellikle belirli firmalara ait, genellikle ortalamanın üzerindeki yüksek
teklifler temel alınarak onaylanan toplam 988 166 metrekarelik 62 adet ayrı
işten oluşan paket ihalede;
İşin toplam bedeli, 379 943 600 000 000 lira,
İşin ortalama birim metrekare bedeli 385
000 000 TL/m2,
Ortalama müteahhit kâr oranı (benzeri
işler için Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yüzde 25 oranında genel giderler
ve müteahhit kârı dikkate alınarak hesaplanmış 2004 yılı okul inşaatları ortalama
birim fiyatı olan 322 000 000 TL/m2 temel alınarak) yüzde 49,5 olarak
gerçekleşmiştir.
Oysa, MEB tarafından dışlanan en düşük
teklifler dikkate alınmış olsaydı;
İşin toplam bedeli 293 652 900 000 000 TL,
İşin ortalama birim metrekare bedeli 297
000 000 TL/m2,
Ortalama müteahhit kâr oranı ise (benzeri
işler için Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yüzde 25 oranında genel giderler
ve müteahhit kârı dikkate alınarak hesaplanmış 2004 yılı okul inşaatları
ortalama birim fiyatı olan 322 000 000 TL/m2 temel alınarak) yüzde 15,3 olarak
gerçekleşebilirdi.
Sonuç olarak; Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik, en yüksek teklifleri onaylayarak (KDV hariç) 86 trilyon 291 milyar
liraya kadar bir kamu kaynağı kaybına yol açacak işlemlere göz yummakta hiçbir
sakınca görmemiştir.
MEB'in onayladığı fiyatlarla ihale toplamı
379 944 000 000 TL,
MEB'in reddettiği en düşük fiyatlarla
ihale toplamı 293 653 000 000 TL,
Kamu kaynağı kaybı 86 trilyon 291 milyar
TL,
KDV dahil kamu kaynağı kaybı 101 trilyon
823 milyar TL.
İhalelerde, çok sayıda katılan firma
olmasına rağmen, gerekli rekabet ortamı sağlanmadığı, "işaret edilen
firmalara" işlerin dağıtıldığına ilişkin yaygın ve güçlü iddialar vardır.
İhaleye katılan 220 müteahhit firmanın verdiği 1 700'e yakın teklif içinde, 10
firma, gerçekleştirilen 62 ihale arasından 30'unu kazanabilmiştir. Bu kapsamda;
Bu ihalelere "YDA İnşaat, AKSA
İnşaat, BİS İnşaat, NET Yapı, YADİGAR İnşaat" gibi kendisiyle çok yakın
ilişkili olduğu belirtilen firmalarla katılıp çok sayıda ihale kazanan ve
Malatya'da tarikat ilişkileriyle tanındığı bilinen Cüneyt Arslan'ın,
MEB ihalelerine olan bu yakın ilgisini,
Kendisine yakın olarak bilinen firmaların
"en yüksek birim fiyatlara yakın" yüksek birim fiyatlarla çok sayıda
ihale kazanmış olmalarının normal karşılanması mümkün değildir.
Benzeri şekilde, Sayın Abdullah Gül'ün
"yakın aile dostum" olarak tanımladığı, kendisiyle beraber ailece
Girit gezisine katılan Kayserili Celal Poyraz'ın sahibi olduğu Poyraz İnşaat'ın
bu ihalelerde yüksek bedellerle;
EFİKAP M1.İP 09 kodlu 16 718 m2'lik
İstanbul Pendik inşaatı işini (metrekare fiyatı 393 000 000 TL üzerinden,
sıralamada 16 ncı firma olduğu halde),
EFİKAP M1.İP 02 kodlu 18 316 m2'lik
Bursa-Yalova inşaatı işini, (metrekare fiyatı 407 000 000 TL üzerinden,
sıralamada 15 inci firma olduğu halde),
EFİKAP M4.İP 04 kodlu 18 750 m2'lik
Erzurum Oltu inşaatı işini (metrekare fiyatı 403 000 000 TL üzerinden,
sıralamada 9 uncu firma olduğu halde),
Kazanmış olmasının doğal karşılanması
mümkün değildir.
Sayın Bakan tarafından onaylanan bu
işlemler, "ihaleye fesat karıştırılmasının", "belirli firmaların
kayırılmasının" açık örnekleridir.
Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik,
"kamunun zarara sokulması, ihaleye fesat karıştırılması, belirli
firmaların kayırılması, diğer bazı firmaların haksızlığa uğratılması"
fiillerini içerdiği çok açık olan bu ihale işlemlerine karşı, sözlü soru
sorarak TBMM'nin denetim mekanizmasını kullanmak isteyen, İstanbul Milletvekili
Algan Hacaloğlu'nun 7/3676, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in 7/3601, Antalya
Milletvekili Osman Kaptan'ın 7/3671 sıra nolu sözlü soru önergelerini, aradan
geçen iki ayı aşkın zamana rağmen yanıtlama ihtiyacını duymayarak, bu
ihalelerle ilgili haksız, sakat ve kamu yararı gözetmeyen davranışlarında hesaplı
ve kararlı olduğunu, bu işlemlerinin TBMM'de açıklığa kavuşturulmasından
kaçarak ortaya koymuştur.
Halen, her üç soru önergesi de, TBMM'nin
"Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri" listesinde
yer almaktadır.
Bakan, bilerek hukuka karşı gelmiştir.
Kamu İhale Kurumu da, bu ihalelerle ilgili kendisine yapılan başvuruları
inceleyerek, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından onaylanan işlemleri
yasaya aykırı bulmuştur.
Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı, Sayın
Bakanın sonuçlarını onayladığı bu ihalelerden, aşağıdaki tabloda gösterilen
14'ü hakkında Kamu İhale Kuruluna (KİK) şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.
KİK, haklarında doğrudan şikâyet olan
yukarıdaki 14 ihaleyle ilgili şikâyet başvurularını 4734 sayılı Kanunun 56 ncı
maddesi kapsamında inceleyerek, Sayın Bakan tarafından onaylanmış olan ihale
kararlarının tümü konusunda, "fiyat tekliflerinin aşırı düşük olduğu
konusunda keyfî değerlendirme yaparak ihale kararları verildiğini"
saptayarak, "düzeltici işlem/kısmî iptal" kararı vermiştir. KİK,
ihale kararlarının iptal edilerek tekliflerin yeniden değerlendirilmesini
istemiştir.
KİK, yaptığı incelemeler sonucunda, Millî
Eğitim Bakanlığının bu eylemini, "4734 sayılı Kanunun 5 inci maddesindeki
açıklık, şeffaflık, rekabet, güvenirlilik vb. ilkelerine aykırı olduğuna"
karar vermiştir.
KİK, Millî Eğitim Bakanlığına,
"Yasanın 5 inci maddesindeki ilkelere aykırı olan bu işlemi iptal ederek,
bizim genelgemizde tespit ettiğimiz formülü uygulayarak teklifleri yeniden
değerlendir ve kararını ona göre oluştur" demiştir.
KİK, incelemesini sadece kendisine
doğrudan şikâyet konusu yapılan 14 ihaleyle sınırlı tutmamış, 62 ihalenin bir
paket içinde yapıldığından hareketle, haklarında şikâyet olmayan diğer
ihaleleri de aynı Kanunun 53 üncü maddesinden kaynaklanan yetkisi çerçevesinde
incelemiştir.
Bilindiği gibi, KİK; "fiyat
tekliflerini aşırı düşük bularak keyfî bir biçimde değerlendirmedışı
tutulmasını" engellemek için bir genelge yayımlamıştır. 8.6.2004 tarihinde
25486 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan bu genel tebliğde, KİK, formül değerler
ve katsayılar geliştirerek "aşırı düşük fiyat teklifi gerekçesiyle verilen
bir teklifin ihale dışında bırakmada keyfî değerlendirme yapılmasının"
önüne geçmiştir.
Ancak, ne yazık ki, Millî Eğitim Bakanlığı
yaptığı 62 adet ilköğretim okulu ihalelerinin tümünde, KİK'in bu genelgesi
doğrultusunda işlem yapmak yerine, tamamen keyfî olarak belirlenmiş değerlere
göre bazı teklifleri aşırı düşük bularak değerlendirme dışında tutmuştur. Her
ihalede farklı sınır saptayarak, sınırın altında kalanları elemiştir. Sayın
Bakanın onayladığı bu ihale işlemleri, açıkça, yasaların ihlali ve bazı
firmaların kayırılması sonucunu doğurmuştur.
Tüm bu ve diğer veriler ve tespitler;
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, 44 farklı ilde toplam 958 166
metrekarelik, 135 adet ilköğretim okulu inşaatıyla ilgili bir paket içinde 62
adet ihaleye ilişkin olarak onay yetkisini kullanırken,
Kamunun 86 290 700 000 000 TL'ye kadar
ulaşabilecek kaynak kaybına yol açabilecek işlemlere onay vermesi,
Teklif veren bazı firmaların kayırılması,
bazı firmaların haklarının çiğnenmesi; bu çerçevede, ihalede fesat
karıştırılması işlemlerine göz yumması,
4734 sayılı Kanunun gereklerini yerine
getirmemesi,
Bu ihalelerle ilgili yolsuzluk
iddialarının tahkikini zamanında yaptırmaması,
Gibi ve diğer nedenlerle, görevini kötüye
kullanması ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddelerine
uyması nedeniyle, kendisi hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci
maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılması gerekli görülmektedir.
Avrupa Birliğinden tam üyelik
müzakerelerine başlama ve en kısa zamanda tam üye olma hedefine ulusça
kilitlendiğimiz bu zaman kesitinde, en önemli Kopenhag Kriteri olan "temiz
siyaset, dürüst yönetim" ilkesinin de çok açık ihlali niteliğinde olan bu
konuyu Yüce Meclisin takdirlerine sunarız.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade
olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara
bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair
Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın
Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa
Parlamentosu Başkanı Joseph Borrell Fontelles, Genel Kurula hitaben bir konuşma
yapmak istemişlerdir.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı
ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu
Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
2. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 698 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, ceza yargılama
hukukuna sadece yargılama işlevini ve pür yargılama kavramını çok aşan, onun
ötesinde, onun çok ilerisinde anlamlar yüklenmiştir. Ceza yargılama hukuku,
hukuk devleti iddiasının da, çağdaşlaşmanın da, demokratikleşmenin de,
açıklığın da ölçütü ve göstergesi olarak da değerlendirilmektedir. Ceza
yargılama hukuku geleneksel adil yargılama, yargı güvencesi, sarsılmaz adalet
duygusu gibi değerlerin yanı sıra, artık, kamusal düzenin, toplumsal esenliğin,
barış ve özgürlük özlemlerinin de güvencesi olarak değerlendirilmektedir. Bütün
bunlara ek olarak, bireyin korkusuz yaşama özgürlüğünün kalıcılaştırılması,
haksızlığa uğrama korkusundan ebediyen arındırılması, insan haklarına
dokunulmazlığın kurumlaştırılması da ceza yargılama hukukuna yönelik
beklentiler arasına girmiştir. Ceza yargılama hukuku, bu nedenle artık,
aydınlanmanın neresinde olduğumuzun da kanıtıdır.
Daha özlü ve anlamlı sözcük ve söylemlerle
tanımlanabilecek önemdeki ceza yargılamasına ilişkin bir yasal düzenlemenin,
doğal olarak, bu önemine yaraşır bir özen ve duyarlılıkla hazırlanması,
tartışılması ve olgunlaştırılması gerekirdi. Ancak, görüşmekte olduğumuz
tasarının böylesi bir sürecin ürünü olduğunu kabul ve ifade edemediğim için
üzgünüm. Akademisyenlerden ve uygulamacılardan oluşan yetkin bir kurulun
hazırladığı ve hükümet tarafından benimsenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edilen hükümet tasarısı, önce altkomisyonda, sonra asıl komisyonda büyük
ölçüde ve ciddî değişikliklere uğramıştır.
Sayın milletvekilleri, bu nedenle, bugün,
hükümet tasarısından çok farklı, ona çok benzemez bir metni görüşüyoruz;
ilişkileri kopmuş bir metin var elimizde; gerekçeleri ile maddeleri birbirini
kaybetmiş bir metni çözmeye, anlamaya ve bundan bir yasa çıkarmaya çalışıyoruz.
Komisyon ve altkomisyon çalışmaları çok
kısa bir zaman dilimine sıkıştırıldığından, tasarının son hali, bilim
adamlarının, uygulayıcıların görüş ve tartışmalarına sunulamamış, bu çevrelerin
katkı ve mutabakatları alınamamıştır. Hukuk dünyamızda ceza yargılaması
konusunda oluşmuş çok değerli birikimler bu tasarıya yansıtılamamıştır. Bu
nedenle, tasarı -mümkün olduğu halde- yeterince olgunlaştırılamamış, yeterince
geniş bir çevrede paylaşılamamış, ortak bir ürün olması şansı
kullanılamamıştır. Bu tasarı açısından ciddî bir noksanlıktır.
Vurgulamak zorundayım ki, bu yöntem, son
zamanlarda İktidar Partisi yöneticileri tarafından alışkanlık haline
getirilmiştir. Benzer bir uygulamayı Ceza Yasası görüşmelerinde de yaşadık. Bu,
doğru değil. Bunu, sayısal olanağın sağladığı bir kolaylık ve kurnazlık olarak
sürdürmek şık değil, yakışıklı değil. Ulusal hedeflerimiz ve çıkarlarımız
açısından 17 Aralık gibi bazı tarihler önemli olabilir, belirleyici olabilir,
zorunluluklar ve dayatmalar getirebilir. Cumhuriyet Halk Partisi, o tür
zorlukları daima anlayışla karşılamıştır. Benzer zorlukları yine birlikte
aşabiliriz; ancak, sayın milletvekilleri, bu tür gerekçelerle yasama, yasa
yapma görevini anlamsızlaştıran, içini boşaltan, böylesi aceleye getirme
tutumundan vazgeçilmelidir. Sipariş üzerine fason imalat mantığıyla yasama
görevi yerine getirilemez. Bu yaklaşım, Yüce Meclise yönelik bu türlü
haksızlıklar sürgit devam etmemelidir. Kendimize ve görevimize saygımızı
yitirmemeliyiz, yitirtmemeliyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının içeriğine ilişkin görüş ve önerilerimiz, maddelerin görüşülmesi
aşamasında sözcülerimiz tarafından ayrıntılı biçimde sunulacaktır. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, önemli ve öncelikli gördüğümüz birkaç konuyu da ben
dikkatinize sunmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, adlî kolluk,
yıllardır konuştuğumuz, oluşturulmasının gerekliliğini paylaştığımız bir
örgütlenme sorunumuzdur. Adlî kolluk, tüm yargılama sürecinde ve özellikle
soruşturma ve kovuşturma aşamalarında adlî görevlerin özel, uzman bir örgüt
tarafından, en gelişmiş yöntem ve teknikler kullanılarak yerine getirilmesini
sağlayacak bir yapı olarak hedeflendi. Bu yapı, hem yargılamanın şüphe ve
tartışmalardan arındırılacak veri ve kanıtlara dayandırılmasını, bu yolla
yargısal gerçeğe, gerçek adalete ulaşılmasını sağlayacak hem de genel kolluğa,
adlî görevi nedeniyle yönelen işkence gibi yıpratıcı eleştiri ve ekgörev
yükünden, ayrıca, iki ayrı amire bağlı olmak zorluğundan kurtaracak bir çözüm
olarak da önerilmekteydi. Görüşmekte olduğumuz tasarı, bu konuda hiçbir
ilerleme ve iyileştirme getirmemiştir, getirememiştir; adlî kolluk, gerçek,
çağdaş anlamda kurulamamıştır; mevcut eskimiş ve yetersiz yapı aşılamamıştır.
Bizim açımızdan adlî kolluk sorununun çözümü, anlamsız, gereksiz ve yararsız
bir çekingenlikle, dokunulamadan, üzerine gidilemeden geçiştirilmiştir. Önümüze
getirilen düzenleme çözüm değildir değerli milletvekilleri. Bu konuda çözüm
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, dikkatinize sunmak
istediğim bir konu da, savunma kurumunun yargı düzenimizdeki konumuna ilişkindir.
Yargılama görevinin, iddia, savunma ve hükümlü makamları tarafından birlikte
yerine getirildiği gerçeği, maalesef, uygulamada yeterince
somutlaştırılamamıştır. Bu eşitsizlik, Anayasadan başlayarak diğer
düzenlemelere de yansımıştır. Baroların, Anayasanın yargı bölümünde değil de
meslek kuruluşları bölümünde yer almış olması, giderilmesi gecikmiş bir
düzenleme yanlışıdır. Avukatların yargı yeri düzenindeki konumu da, yargılama
görevindeki rol ve etkinliğine yaraşır düzeyde yeniden saptanmalıdır. Bu konuda
gecikilmemelidir. Tasarı, bu alanda da bir yenilik ve iyileştirme
getirememiştir.
Sayın milletvekilleri, hukuka uygunluk
konusunda duyarlılık iddiası sergileyen bu tasarıda, aynı zamanda gizli izleme,
gizli dinleme, gizli soruşturmacı görevlendirme gibi tüm uçları kötü kullanmaya
açık, vicdanları rahatsız edici yöntemlerin de düzenlenmesi, yargının
tartışılmaz saygınlığına yakışmamaktadır. Açık yargılama, yüce adalet,
dokunulmaz insan hak ve özgürlükleri, özel yaşamın kutsallığı ve benzeri soylu
kavramların yanında gizlilik ve sinsilikle donatılmış yöntemler, gerçekten
yakışmamaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu düzenleme, yargı makamlarının hukuka
uygunluk özen ve duyarlılıklarını zorlamakta, zedelemekte, incitmekte,
tartışılır düzeye indirmektedir. Bu tür ya da benzer düzenlemelere kaçınılmaz
düzeyde zorunluluk olduğu düşünülüyorsa -ki, buna kesinlikle katılmıyoruz,
katılamayız- yeri, yargı güvencesini kurumlaştırmak iddiasındaki bu tasarı
olmamalıdır. Kaldı ki, suç öncesi, yani, eylem öncesi döneme ve özel yaşam
alanına kaymasının denetlenemeyeceği böyle bir uygulama, pek çok özgürlükleri
kısıtlayıcı, tehdit edici bir taciz terörü iğrençliğini resmîleştirebilir.
Bundan kaçınmalıyız; buna müsaade etmemeliyiz; bu gidişin önünü, bugün, burada
kesmeliyiz.
Sayın milletvekilleri, benzer uygunsuz bir
düzenlemeyi de, 77 nci maddede görmekteyiz. "Kadının muayenesi"
başlıklı bu madde, lütfen, hemen geriye çekilerek yeniden yazılmalıdır. Anılan
maddede sergilenen bakış açısı, toplumsal düzeyimize de, kadınlarımıza da, Türk
hekimlerine de yeterli saygı ve güveni taşımamaktadır. (CHP sıralarından
alkışlar) Yasalar, haksızlık ve incitme aracı olmamalıdır.
Sayın milletvekilleri, toplumlar, ancak
kalıcılığı sağlanmış özgürlükler ortamında gelişir, kalkınır, gönence ulaşır.
Kişiler de, ancak özgür koşullarda yeteneklerini geliştirir, başarılı ve mutlu
olurlar. Sevgi ve mutluluk, özgürlüğün öteki adıdır. Özgürlüğün güvencesi ise,
demokratik hukuk devletinin doğal ürünü olan adalet ve güven duygusudur. Bu
kavramlar, yargılama düzeniyle sebep - sonuç ilişkisi içerisindedir.
Hukuk devletinin vazgeçilmezlerinden biri,
tabiî hâkim -yani, doğal yargıç- diğeri, olağan yargı yeridir. Hukuk
devletinde, özgürlükçü yapılarda olağandışı, olağanüstü yargı ve yargılama
olmaz, olmamalıdır. Olağandışı yargı, çağdaşlık aydınlığını karartır, söndürür.
Görüşmekte olduğumuz tasarının Beşinci Kitabının Birinci Kısmının Dördüncü
Bölümünde, 250, 251 ve 252 nci maddelerinde, olağandışı yargılama getirilmekte,
olağandışı mahkemeler kurulması öngörülmektedir. Anılan olağandışı yargılamanın
soruşturma, kovuşturma ve tüm aşamaları için özel kurallar konulmakta;
mahkemelerin oluşturulması, yargı çevrelerinin saptanması, görev ve
yetkilerinin belirlenmesi, genel geçer kurallardan farklı kurallara
bağlanmaktadır. Bu bölümde, tasarı, açıkçası, devlet güvenlik mahkemeleri
benzeri olağandışı yargı yerlerini, yargı düzenimizin sürekli bir bölümü,
olağandışı yargı yöntemlerini de kimi konu, eylem ve sanıklar için kalıcı hale
getirmektedir. Yargı yeri kurma ve yargılamada tabiî hâkim kuralına böylesi
pervasız ölçüde ve düzeyde aykırı olan, olağandışı yargılamayı kalıcılaştıran,
kurumlaştıran bu düzenleme, katiyen kabul edilemez. Hukuk saygısı ve özgürlük
tutkusu buna izin veremez. Onun tecelli edeceği yer de bu Yüce Meclistir.
Toplumumuzu böyle ağır bir tehdit altında yaşamaya müebbeten mahkûm edemeyiz,
etmemeliyiz, o sorumluluğu üstlenmemeliyiz.
Dikkatinize ve duyarlılığınıza saygıyla
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporu hakkında AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22
nci Yasama Dönemi, 3 Kasımdan sonra, cumhuriyetin başlangıcında olduğu gibi,
hukuk alanında büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı yıllar olmuştur.
Meclisin teşekkülünden bu yana, adalet akademisinin kurulması, bölge adliye
mahkemelerinin kurulması ve yıllardır söylenen istinaf usulünün kabulü, yine,
sizlerin oylarıyla Türk Ceza Kanununun Meclisimizden değiştirilerek geçmesi,
Avrupa Birliği uyum paketleri ve nihayet huzurlarınızda bulunan Ceza Muhakemesi
Kanunu Tasarısı, bu demette yer alan hukuk reformu niteliğindeki değişme ve
gelişmelerden birkaçıdır. Böylesine kapsamlı bir değişim, Osmanlıdan cumhuriyete
geçiş döneminde, cumhuriyetin başlangıcında yaşanmıştı. İkinci değişim, ikinci
dönüşüm, bu dönemde AK Parti İktidarıyla, 22 nci dönem Meclisinin iktidar ve
muhalefetiyle yaşanmaktadır.
Ben, bu vesileyle, böylesi değişim ve
dönüşümlere öncülük eden AK Parti Hükümetine ve başta Sayın Başbakanımıza, bu
konudaki çalışmaları büyük bir basiret ve ferasetle yöneten Sayın Adalet
Bakanımıza, Adalet Komisyonu Başkanımıza, komisyonun değerli üyelerine ve
teknik danışmanlık yapanlara ve özellikle bu çalışmalara katkı veren Yüce
Meclisin siz saygıdeğer üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum, bu vesileyle
şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ceza Muhakemesi Kanunu, devletin vatandaşla, milletle en fazla karşı karşıya
geldiği, suç ve suçlulukla mücadele konusunda temas alanında bulunduğu bir
hukuk dalıdır. Dolayısıyla, bu alan, insan haklarının, hukuk devletinin,
demokratikleşmenin en güzel, somut göstergesini teşkil etmektedir. Bir ülkenin
somut, demokratik, hukuk devleti olduğunun en iyi göstergesi, o devletin
yakalama gibi, sorgu gibi, ifade gibi, yargılama gibi, duruşma gibi, daha
ziyade, suçla, suçluyla, bireylerle, şüpheliyle olan münasebetlerindeki
davranışları, hoşgörüsü, bakışıyla alakalıdır. Bunlar, acaba, insan haklarına
dayanıyor mu dayanmıyor mu; bunlar hukuk devletinin gereklerine uygun mu değil
mi; bunlar, acaba, demokrasinin gelişmişlik düzeyine uygun mu değil mi; bununla
yakından alakalıdır.
Bizde Ceza Muhakemesi Kanununun başlangıcı
cumhuriyet öncesi döneme dayanır. 1870 tarihinde, ilk, bugünkü anlamda bir Ceza
Muhakemesi Kanunu Tasarısını görüyoruz. Daha sonra, yine, bu alanda, 1879
tarihli Usulü Muhakemati Cezaiye Kanunu Muvakkati vardır; bu da, 1808 tarihli
Fransız Ceza Usulü Kanunundan alınmıştır. Halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ise, 1887 tarihli Alman Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasından alınmıştır.
Tabiî, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasası, yapıldığı dönem itibariyle, önemli değişmelere sahne olmuş dünyamızda,
özellikle Fransız İhtilalinin getirdiği yenilikleri, güzellikleri,
değişiklikleri insana, bireye bakışı bünyesinde barındırdığı için, alındığı
dönem itibariyle, ileri bir yasaydı; fakat, zaman içerisinde büyük değişimler
yaşandı. Özellikle, değerli milletvekilleri, 1945 yılından sonra, İkinci Dünya
Savaşının yıkıntıları arasında insanlık ve uluslararası camia, insanın
kıymetini, değerini, rejim merkezli, devlet merkezli, birtakım endişe ve kaygı
merkezli bakışların yerini, insan merkezli, birey merkezli, insanı yaşatma, yaşattırma,
koruma, kollama merkezli ve insan öncelikli anlayışlara yerini bıraktı ve bu
manada, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve uluslararası alanda insanı, insan haklarını, hukuk devletini,
demokratik anlayışı koruyan, kollayan düzenlemeler yapıldı. Eskiden, insanlar,
bu düzenlemelerin, yani bireysel hak ve hürriyetlerin anayasal güvence altına
alınmasını kâfi görürken, zaman içerisinde, bu yetmedi, millî, yani, ulusal
düzeyde güvencelerin yanına uluslararası düzeyde güvenceler de getirildi.
İşte, bundan sonra, yani, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kurulması ve uluslararası denetim mekanizmalarının
öngörülmesinden sonradır ki, daha önceleri sadece ulusal düzeyde hukuk öznesi
olan bireyler, insanlar, uluslararası düzeyde de hukukun öznesi haline gelmiş;
insan haklarıyla ilgili ihlaller, hem ulusal yargı denetimine hem de
uluslararası yargı denetimine açılmıştır.
Türkiye de bu manada önemli değişimleri
yaşamış; pozitif manada dünyadaki bu gelişmelerden, bu değişmelerden etkilenmiş
ve bu noktada pek çok çalışma yapılmış. İşte, o çalışmalar süresi içerisinde,
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 27 defa değiştirildiğini görüyoruz. Tabiî, bu
değişiklikler değişik iktidarların döneminde yapıldığı için, o dönemdeki siyasî
iktidarın olaylara bakışını, değişik bilim komisyonları tarafından altyapısı
oluşturulduğu için onların bakışını da yansıtıyordu. Bu nedenle, Ceza
Muhakemesi Kanunu içerisindeki anlayış birliği, bütünlüğü bozulmuştu;
sistematik bozulmuştu; 1929'ların Türkçesi yeni kuşaklar tarafından anlaşılmaz
hale gelmişti. İnsan hakları, demokratikleşme ve hukuk devleti alanındaki
dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerin Ceza Muhakemesi Kanununa yansıtılması
gerekiyordu. Dünyada olan bu değişime Almanya, Fransa, İtalya, kendi ceza
muhakemeleri kanunlarını yenileyerek ayak uydururken, Türkiye'nin de bundan
geri kalmaması gerekiyordu ve bu ihtiyaç bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç da
değildi.
1940'lardan sonra, özellikle 1945'ten
sonra dünyada esen insan merkezli rüzgârlar çerçevesinde, ülkemizde, bakıyoruz,
1946 yılında bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı var; ancak, kanunlaşma imkânı
bulamıyor. 1957 yılında bir başka Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı var, bu,
Genel Kurula kadar da iniyor; ancak, bunun da kanunlaşma imkânı bulamadığını
görüyoruz. 1992 yılında geniş kapsamlı değişiklikler yapıldı ve o günün
koşullarında hakikaten önemli adımlardı, her şeye rağmen cesaretli adımlardı.
Türkiye, sanık haklarını, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden dahi daha ileri bir
düzeye getirebilmişti. Arkasından, 2001 tasarısı hazırlandı. En son 2003
tasarısı, Mecliste, Adalet Komisyonunda, altkomisyonda görüşüldükten sonra
huzurlarınıza getirildi.
Ben, bu hikâyeyi şunun için anlattım:
Görüşmekte olduğumuz tasarı, onbeş günlük, yirmi günlük, bir aylık bir
çalışmanın ürünü olarak huzurlarınızda değildir. Bu tasarı, yaklaşık altmış
yıllık bir çalışmanın, bir birikimin, bir tecrübenin, bir emeğin, bir kalitenin
huzurlarınıza bir demet halinde sunulmasından ibarettir.
Biz, bunu yaparken, bu tasarı çalışmaları
sürerken, hem Adalet Komisyonunda hem diğer komisyonlarda, ülkemizin yetişmiş
bilim adamları, Yargıtayımızın yetkin, uzman üyeleri, Adalet Bakanlığımızın
temsilcileri, Barolar Birliğimizin temsilcileri ve siz değerli
milletvekillerinin arasından seçilen temsilciler, altmış yıllık bu birikimi
süzerek, içerisindeki çelişkileri gidererek, çağa uymayanları çıkararak,
güzelleri daha güzel hale getirerek, en güzelini yapabilmek için elinden
gelenleri yapmışlardır. Bu, önemli bir gelişmedir, bir değişmedir. Onun için,
hazırlık süresinin kısa tutulduğuna fazla itibar etmemek lazım; ancak, gönül
isterdi ki, tabiî, Adalet Komisyonu ile Genel Kurul arasındaki süre biraz daha
uzun olsun; ancak, bu olamadı; fakat, buna rağmen, altmış yıllık birikimin
huzurlarınıza takdiminden dolayı, eminim, güzel bir ceza muhakemesiyle, Türk
Milleti ve Devleti, bundan sonra, uygulama alanında karşı karşıya olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tabiî, bu kanun
yapılırken, Avrupa Birliği istedi diye bunu yaptığını söylemek de doğru değil.
Biliyorsunuz, yapılan bütün insan hakları, hukuk devleti ve demokratikleşme
alanındaki değişim ve dönüşümler Avrupa Birliğinin kriterleri veya sadece orada
yaşayan insanların talepleri değil, Türk insanının da talepleri, Türk insanının
da arzuları, Türk insanının da en az onlar kadar hak ettiği güzellikler,
imkânlardır.
Burada eleştiri yapacağımız, neden bugün
Avrupa Birliği sürecinde bu meselenin gündeme getirildiği değil de, esasında,
neden bugüne kadar böylesi güzelliklerin, böylesi yeniliklerin, böylesi
iyiliklerin değiştirilerek, dönüştürülerek iyi bir noktaya götürülmediği
noktasında, bizim kendi kendimizi eleştirmemiz lazımdır. Bu Meclis, bugüne
kadar gecikeni, ama, toplumun ve milletin, devletin ihtiyacı olanı bugün somut
hale dönüştürmek üzeredir. Onun için, önemli bir adımdır. Bunu başka yönlerle
gölgelendirmek, güneşi balçıkla sıvamak gibi olur ve doğru olmaz.
Farz edelim ki, Türkiye, Avrupa Birliği
üyesi oldu veya olmadı; yapılan bu düzenlemeler, bu milletin evlatlarına, Türk
insanına lazım değil mi, gerekli değil mi, ihtiyaç değil mi; gerekli ve
ihtiyaç. Onun için, bizim, burada, milletimiz için gerekli olanların böylesi
bir sürece girilmeden önce neden yapılamadığını bir kez daha sorgulamamız
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Ceza Muhakemesi
Kanunumuz, önemli değişiklikleri, değişimleri beraberinde getirmektedir. Bu
kanunda en önemli değişim ve değişiklik, insan hakları, bireysel hak ve
özgürlükler alanında hukukî ve yargısal teminatların insanımıza kazandırılmış
olmasıdır. Maddelerin başından sonuna kadar takip ettiğiniz takdirde, Türk Ceza
Kanununun içerisinde yer alan insan merkezli güzelliklerin Ceza Muhakemesi
Kanunu içerisinde de yer aldığını, paralel değişikliklerin olduğunu çok iyi
göreceksiniz. Ceza Muhakemesi Kanunu hazırlanırken, hukuk devletinin temel
prensipleri de alabildiğince Ceza Muhakemesi Kanununun içerisine yansıtılmaya
çalışılmıştır. Onun için, bu kanun, hukuk devletini, Türkiye'de bulunduğu
noktadan bir adım daha ileri götüren bir kanundur.
Değerli milletvekilleri, CHP adına konuşan
değerli milletvekili, 250 nci maddeden sonra özel mahkemelerin kurulduğunu ve
bunun da özel durumda olan yargılamanın genele teşmil edilmek suretiyle, hukuk
devleti ilkesinin daraltıldığı veyahut çiğnendiği anlamına gelebilecek ifadeler
kullandı. Doğru, 250 nci madde buraya geldi ve hatırlarsanız, bu Meclis, devlet
güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasını görüşürken, örgütlü suçlarla mücadele
anlamında ağır ceza mahkemeleri kurulmasına karar vermişti. İşte, biz, o
kapsamda, örgütlü suçlarla ilgili 4422 sayılı Yasanın içini boşaltıp Ceza
Muhakemesi Kanununa koyduk ve o yasanın içerisindeki ucu bucağı belli olmayan
soyut uygulama alanlarını daralttık, katalog haline getirdik, somutlaştırdık,
olağandışı bir düzenlemeyi çıkardık, olağan hale getirdik, iyileştirdik.
Zannedersem, bu iyileşme görülmedi. Eğer mukayese edilirse, bu iyileştirmenin
iyi bir noktaya geldiği çok açık, çok net bir biçimde görülecektir.
Değerli milletvekilleri, burada önemli
olan değişimlerden bir tanesi de, şeffaflığın öne çıkarılmasıdır. Bakın, Ceza
Muhakemesi Kanununda bir suç olgusuna ilişkin bilgilerin devlet sırrı olarak
saklanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Hatırlarsanız, bundan önceki
dönemlerde, değişik suçları işleyen failler, mahkeme huzurunda veya savcıların
huzurunda veya kolluk huzurunda "ben çok şeyler biliyorum, bunları
söylersem yer yerinden oynar, Türkiye'de oynanmadık, rahatsız olmadık insan
kalmaz. Bunlar devlet sırrı, ben bunları açıklayamam" diyordu, sırrın
arkasına kirli fiillerini saklayabiliyordu. Peki, bunun istisnası yok muydu;
vardı, yetkili makamlar sırrın açıklanmasına izin verirse, sırra dair bilgi
ortaya konuluyordu. Bu kaldırıldı, bunun yerine, bir suç olgusuna dair
bilgilerin hiçbir sır altında saklanamayacağı, gizlenemeyeceği kabul edildi,
böylesi duruma açıklık getirildi, şeffaflık getirildi. Bu, çok çok önemli bir
adımdır.
Diğer bir nokta, Ceza Muhakemesi Kanunu
Tasarısı kapsamında, soruşturma makamı, ayrıca savunma, ayrıca savunmanın
temsilcileri, ayrıca katılan ve temsilcileri, yani, ceza muhakemesinin süjeleri
dediğimiz ilgilileri, tarafları, mevcut Ceza Muhakemesi Kanununa göre daha da
fazla güçlendirilmiştir.
İddianamenin iadesi müessesesinin kabulü
suretiyle, bugüne kadar cumhuriyet başsavcılarının veya savcılarının yeteri kadar
araştırma yapmaksızın çalakalem düzenledikleri iddianamelerle dava açtıkları
dönem geride kalmıştır; çünkü, savcılar, bundan sonra, çalakalem, yeteri kadar
bilgi, belge, delil elde olmaksızın dava açamayacaklardır. Dava açtığı zaman
da, mahkeme -hangi mahkemeye açılmışsa- yedi gün içerisinde iddianamenin
iadesine karar verecektir. Bu, soruşturmanın, kovuşturma aşamasındaki ciddiyete
benzer bir ciddiyet içerisinde, daha iyi, daha etkin, daha verimli sürdürülmesi
açısından ve "delillerin takdiri mahkemeye ait olmak üzere" denilmek
suretiyle, pek çok masum insanın kamuoyu nezdinde lekelenmesine, sonra mahkeme
kararıyla aklansa dahi bu lekeyi silememe gibi bir duruma düşmesine mâni olan
bir düzenlemedir.
Onun için, biz, soruşturmayı da
kovuşturmayı da ve bu aşamalara katılan bütün süjeleri de güçlendiren,
kuvvetlendiren düzenlemeleri bu tasarının içerisine koyduk. Onun için
"adlî kolluk ve görevi" diye, adlî kolluğu, belki, sayın
konuşmacının, değerli büyüğümün söylediği gibi, tam manasıyla kuramadık, getiremedik.
Gönül isterdi ki, adlî kolluk, bütün imkânlarıyla, bütün güzellikleriyle
getirilebilsin; ancak, ülkemizin imkânları açısından bunu tam manasıyla
gerçekleştiremedik; ama, adlî kolluğa dair bir düzenlemenin ilk defa Ceza
Muhakemesi Kanununun içerisine konulmuş olması dahi, başlıbaşına bir
yeniliktir, başlıbaşına bir devrimdir, başlıbaşına ciddî bir adımdır.
Artık, savcıların adlî kolluk üzerindeki
egemenlikleri biraz daha fazla artmıştır; çünkü, savcıların daha önceki
görevlerinin yanına, adlî kolluk hakkında, bir de onlarla ilgili değerlendirme
raporu düzenleme imkânı getirilmiştir ve bu değerlendirme raporu, elbette ki,
adlî kolluk görevi yapanların, görevlerini daha iyi, daha ciddî, daha güzel,
daha uygun bir biçimde yapmalarına katkı sağlayacaktır. Bu rapor, mahkemeler
tarafından, mülkî idare amirleri tarafından, elbette ki, ilgili kişi hakkında
değerlendirilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen toparlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Toparlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenlemelerle, savcılık makamını güçlendirdik; soruşturmanın daha etkin, daha
donanımlı olan süjelerle yapılmasını temin edecek düzenlemeleri de getirdik,
koyduk; ama, cumhuriyet savcıları ile müdafaada veyahut da katılan vekili
olarak mahkemede görev yapanların durumu hakkında bir düzenlemeyi getirmedik.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki,
devlet güvenlik mahkemeleri gibi ve buna benzer değişik konular, bu ülkenin
gündeminde uzun zaman tartışılmamış, konuşulmamıştı; ama, bu Meclis, bunları
alkışlarla değiştirdi. İnşallah, Türkiye, zaman içerisinde, bunu değiştirme
olanağı da bulacaktır; ancak, ülkemizin içerisinde bulunduğu koşullarda,
yargılamanın suç ve suçlulukla mücadelesinin daha aktif bir biçimde
yürütülebilmesi açısından, bugünkü konumun muhafazasında fayda olduğu
kanaatindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken, yapılan bu düzenlemelerin, ülkemizin demokratik hukuk
devleti alanında gelişmesine önemli katkı sağlayacağına inandığımı ifade
ediyorum. Ayrıca, burada, CHP adına konuşan değerli büyüğümüzün ifade ettiği
alanda, özgürlükleri kısıtlar gibi görünen alanlardaki değişikliklerin de,
bizden çok CHP'li arkadaşların gayretleriyle o halde muhafaza edildiğinin de
Yüce Heyet tarafından bilinmesini arz ediyor, tasarının hayırlı uğurlu
olmasını, milletimizin aydınlık geleceğinde, insan hakları, demokratikleşme ve
hukuk devleti alanında önemli gelişmelere katkıda bulunmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz talebinde bulunan
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün burada
gündemdışı bir konuşma yapan Sayın Genel Başkanımızın konuşmaları anında
hükümet sıralarında maalesef hiçbir bakanın bulunmaması son derece yadırganacak
bir husus. Bir partinin sayın genel başkanı, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu
en önemli sıkıntıların başında gelen tarımla ilgili bir konuşma yapıyor ve
burada tarımla ilgili çok ciddî eleştirilerde bulunuyor, memleketin her
köşesinde tarımla uğraşan insanların feryatlarını dile getiriyor; ancak, bu
konunun takibiyle ilgili olarak, ne Tarım Bakanı ne de bir başka bakan hükümet
sıralarında bulunuyor; maalesef hiç kimse bulunmuyor. Ben, bu hususu
tutanaklara geçmesi açısından öncelikle ifade ederek sözlerime başladım.
Değerli milletvekilleri, bugün, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı Meclisin gündemine getirildi; 342 sayfa ve
335 maddeden ibaret bu kitapçık maalesef dün öğleden sonra bizlere intikal
ettirildi. Buradan, huzurlarınızda, bütün milletvekillerime seslenmek
istiyorum: Hangi milletvekilimiz, 342 sayfalık, 335 maddelik bu kanun
tasarısını ciddî bir şekilde okudu, inceledi?! Şu anda, Genel Kurul Salonunda,
görüyorum, yaklaşık 60-70 milletvekili var. Bu da şunu gösteriyor ki;
milletvekillerimiz, bu kanun tasarısını okumadıkları için, incelemedikleri
için, herhangi bir katkıda bulunamayacakları için, bugün, Meclis Genel Kurul
Salonuna gelmemişlerdir. Dünyanın hangi ülkesinde, toplumun tümünü ilgilendiren, 70 000 000 insanı
ilgilendiren bir kanun tasarısı, Mecliste 60-70 milletvekilinin bulunduğu bir
oturumda ele alınıyor, tartışılıyor ve kısa bir süre içerisinde de
kanunlaştırılarak yürürlüğe giriyor?! Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, bir
anayasa kadar, toplumun bütün fertlerini ilgilendiren ve 70 000 000 insanın her
an ihtiyaç duyabileceği çok önemli bir kanundur.
Burada, çok tasarı ve teklif
yasalaştırdık. Dün akşam, SSK ile ilgili bir tasarıyı kanunlaştırdık; o kanun,
sadece SSK'lıları ilgilendiriyordu, bir başka kanun Bağ-Kurluyu ilgilendiriyordu,
bir başkası çiftçiyi ilgilendiriyordu; ama, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Tasarısı, 70 000 000 insanı ilgilendiren bir kanun tasarısıdır.
AK Parti Grubu adına konuşan çok değerli
milletvekilimiz şunları söyledi: "Bu kanun tasarısı elli yıldır Türkiye'nin
gündeminde." Bu, elli yıldır Türkiye'nin gündeminde; ama, ilk defa,
Meclisin gündemine bu kadar ciddî bir şekilde getirilmiş. Bakıyoruz, bu kanun
tasarısı, altkomisyonda 12, Adalet Komisyonunda da 5 gün görüşülmüş. Biz
milletvekilleri olarak, Meclis olarak noter görevi mi yapıyoruz ki,
bürokratların hazırladığı, üzerinde yeterince tartışılmayan, eleştirilmeyen,
bilim adamları tarafından üzerinde
ciddî bir şekilde tartışılmayan ve en önemlisi, milletvekillerinin bu
konuda bilgilendirilmediği bir kanun tasarısını, önümüze gelen böyle önemli bir
kanun tasarısını da 48 saat içerisinde kanunlaştırıp yürürlüğe sokacağız?!
Evet, Avrupa Birliği, 17 Aralık... 17
Aralık tarihi, aylar, yıllar öncesinden bilinen bir tarihtir. Elbette, bunların
17 Aralığa kadar kanunlaşması için bizler de destek vereceğiz, bizler de katkı
sağlayacağız. Avrupa Birliği uyum müktesebatıyla ilgili olarak bugüne kadar
Meclis gündemine gelen kanunlar, CHP tarafından, Doğru Yol Partisi tarafından
nasıl desteklenmişse, bu kanun tasarısı da, bizler tarafından elbette
desteklenecektir; ancak "17 Aralığa yetiştireceğiz, Avrupa Birliğiyle
ilgili o önemli tarihten önce bunları kanunlaştıracağız" derseniz, Meclis,
bunu, üzerine bir noter görevi almış gibi değerlendirirse, bunun yanlış olduğunu,
hatalı olduğunu ifade etmek istiyorum. Sadece bu değil, Ceza Kanunu da aynı
şekilde getirildi, Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı da aynı şekilde getirildi.
Bakınız, dün, burada, SSK ile ilgili bir
kanun tasarısı görüştük. Sadece 4 maddeydi arkadaşlar; 2 maddesi yürürlük ve
yürütme idi. Diğer 2 maddesi burada kabul edildi; çok aceleye getirildiği için,
maalesef, bir yanlışlıktan dolayı, Meclis çalışmalarına ara verildi, içeriye
gidildi, orada tartışıldı, görüşüldü, sonra tekrar Meclise gelinip, o 2 maddesi
burada yeniden müzakere edildi. Böyle çalışan bir Meclisin çıkarmış olduğu
kanunların sağlıklı olduğunu ne ölçüde iddia edebiliriz?! Sağlıklı
olmadığından, kanunlar, büyük çoğunlukla Cumhurbaşkanımızdan geri dönmektedir.
Değerli milletvekilleri, o bakımdan, benim
sayın hükümetten isteğim, bundan sonra gündeme gelecek olan kanun tasarıları,
en azından, ne olur, komisyonlarda daha fazla tartışılsın, ne olur,
milletvekillerimiz tarafından Mecliste daha fazla tartışılsın, en doğrusu, en
güzeli bulunsun.
Ben, çıkarılacak bu kanunun, hakikaten,
çok faydalı olduğuna inanıyorum. Bazı maddelerinde eleştiri hakkımı saklı
tutmak şartıyla bunu söylüyorum; ancak, Ceza Kanunu çıkarıldıktan sonra, böyle
bir kanunun da mutlaka çıkarılması gerekiyordu; çağa ve günümüze uygun bir Ceza
Muhakemesi Kanununun çıkarılması gerekiyordu. Çıkacak bu kanun, büyük ölçüde
bunlara cevap verebilecek olan bu kanundur; ancak, tekrar ediyorum, bunların,
mutlaka, daha önceden çok iyi çalışılmış bir şekilde kanunlaşmasında fayda var.
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak birkaç
cümle söylemek istiyorum. 17 Aralığa çok az bir süre kaldı. Biz Türkiye
Cumhuriyeti olarak, 17 Aralığa kadar, ülkemizin menfaatı için, milletimizin
menfaatı için yapmamız gerekenleri, Avrupa Birliği için değil, bu ülkenin
şartlarına cevap vermesi için destekliyoruz, kanunlaşmasını istiyoruz; ancak,
burada, Meclis olarak dik bir duruş sergilememizin de lazım olduğu
inancındayım.
Bakınız, 17 Aralığa iki hafta kaldı. Son
üç beş günden beri dünyanın birçok köşesinden sistemli bir şekilde Türkiye'nin
üzerine gelinmeye başlandı. Bakınız, Patrik meselesiyle ilgili son konu bir
anda gündeme geldi; Kıbrıs'ın tanınmasıyla ilgili mesele bir anda gündeme
geldi; daha dün Slovakya Meclisinden Ermenilerle ilgili bir karar çıktı. Daha dün
devlet olmuş olan Slovakya, meclisinden, 70 000 000'luk dev bir ülkeyle ilgili
bir karar tasarısı geçiriyor; ama, bugün bakıyorum, bu karar tasarısına karşı,
Patrikle ilgili Yunanların konuşmalarına karşı ve buna benzer Kıbrıs'la ilgili
konularda Türkiye'den dik bir duruş, dik bir ses bekliyorum; ama, maalesef,
bugün o sesi Türkiye'den duyamadık. İnşallah, Meclisimizde, hükümetin
gösteremediği bu dik duruşu, yapacağı genel görüşmelerle, bu konularda yapacağı
çalışmalarla, hem ülkemize hem de dünyaya, 70 000 000'luk bir ülkenin nasıl bir büyük ülke olduğunu,
nasıl güçlü bir ülke olduğunu, Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz bir şart
olmadığını çok yüksek ve gür bir sesle bütün dünyaya haykırmanın zamanı
gelmiştir.
Ne demek ucu açık müzakere; ne demek sonu
belli olmayan bir müzakere; ne demek diğer ülkelere uygulanmayan ve şartlar
taşıyan bir şekilde üyeliğe kabul edilme meselesi! Bunların mutlaka ciddî bir
şekilde ele alınıp, ciddî bir şekilde değerlendirilip, mutlaka, ama mutlaka
bütün Avrupa'ya, bütün dünyaya ikaz edilmesi lazım.
Bakınız, bugün Amerika Birleşik
Devletlerinden bir ses daha çıktı; Türkiye'nin tavrını not etmişler. Nasıl not
ederseniz edin; ama, 70 000 000'luk bir ülke bunun karşısında en güzel cevabı
verecek güçtedir. Ama, bakıyorum, bugün, hükümetten de bu konuda en küçük bir
açıklama yok. Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'nin çok haklı olduğu bir
konudaki tavrı karşısında "ben bunu bir yere not ediyorum, zamanı gelince
bunun hesabını soracağım" sözlerinin karşılığı, yine, tekrar ifade
ediyorum, gür bir şekilde, bugün, Türkiye'den Amerika'ya ulaşması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Toparlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bu duygu ve
düşüncelerle, bu kanun tasarısının, inşallah, kanunlaşırsa, ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum; ancak, demin de ifade ettiğim gibi, bu kanun
tasarısının katılmadığımız bazı maddeleri var ve yeri geldiğinde onlarla ilgili
düşüncelerimizi de ifade edeceğim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Şahsı adına, Sayın Hasan Fehmi
Güneş.
Sayın Güneş, bir önceki konuşmanızda
zamana uyduğunuz için, Divan olarak size teşekkür ediyoruz ve bunda da aynı
titizliği göstereceğinize inanıyoruz.
Buyurun.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul)- Efendim, ben
söyleyeceklerimi ifade ettim; bu hakkımı kullanmayacağım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Ceza hukuku alanıyla ilgili üç temel yasadan
ikincisini bugün görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Birincisi, Türk Ceza Kanunu
idi ve geçtiğimiz eylül ayı içerisinde, Meclis, olağanüstü bir toplantı yapmak
suretiyle, onu yasalaştırdı ve 1 Nisan 2005 tarihi itibariyle o yasa yürürlüğe
girmiş olacak.
Tabiatıyla, Ceza Kanunu çıkarıldıktan
sonra, ona dayalı, eğer felsefesi farklıysa, sistematiği farklıysa, öncelikleri
farklıysa, ona uygun bir usul yasasının çıkarılması da, bunun tabiî sonucudur.
O sebeple, Ceza Kanunu çıkmadan, Ceza Muhakemesi Yasasını görüşmek doğru
olmazdı, teknik olarak da doğru olmazdı. Eylülde yapılan o görüşmelerin
sonucunda, Ceza Kanununu Yüce Meclis kabul ettikten sonra, şüphesiz,
çıkarılması gereken ikinci yasa, bugün müzakeresine başladığımız yasadır. Bu
tasarı yasalaştıktan sonradır ki, bunun tabiî sonucu olarak da, Ceza İnfaz
Yasasını görüşmemiz gerekecektir; bunun akabinde, Genel Kurulumuzda, ümit
ediyoruz ki, muhtemelen önümüzdeki hafta veya daha sonraki günlerde onu da
konuşmuş olacağız. Böylece üç tane temel yasayı arka arkaya gündeme getirmiş
oluyoruz.
Tabiatıyla, bu tasarının hazırlanması,
huzurunuza gelmesi, ifade ettiğim kadar kolay olmamıştır. Bu tasarının
huzurunuza gelmesinde emeği geçen pek çok insan var. Müsaade ederseniz, bu
tarihî dönemde, tarihî müzakerede onları burada şükranla anmak isterim.
Bunların başında, en evvel, Adalet Komisyonunun altkomisyon başkan ve üyeleri,
sonra, Adalet Komisyonu üyelerinin hakikaten insanüstü çabası ve gayreti
olmuştur; Komisyon Başkanımızın bu konuda çok büyük gayreti, çok büyük çabası
olmuştur; onlara huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca, bu müzakereler
sırasında, Yargıtayın, çok olumlu, çok pozitif katkıları oldu, oradan katılan
çok değerli üyeler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından katılan savcı
arkadaşlarımız, akademisyenler oldu, kamu kurum ve kuruluşlarından,
emniyetimizden, jandarmamızdan katılanlar oldu, konuya ilgi duyan Barolar
Birliğinden bir arkadaşımız bu müzakereleri takip etti, başka türlü bize
intikal eden ne varsa, bunların hepsini, biz, en ince ayrıntısına varıncaya
kadar değerlendirmeye, huzurunuza iyi bir yasa tasarısıyla gelmeye gayret
ettik. Dolayısıyla, hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Şüphesiz, bugün yürürlükte olan yasa, tam
yetmişbeş yıllık bir yasadır. Bu yetmişbeş yıllık süre içerisinde, 1929'dan
bugüne gelinceye kadar, dünyada meydana gelen gelişmeler, özellikle hak ve
özgürlükler alanında meydana gelen gelişmeler, ceza hukuku alanındaki anlayış
değişiklikleri, felsefî değişiklikler, insana verilen önem ya da içinden
geçilen sürecin ortaya koyduğu birkısım şartlara göre nasıl Ceza Kanunu 70'ten
fazla değişikliğe maruz kaldıysa, bunun tabiî sonucu olarak da 32 defa, o
yetmişbeş yıllık süre içerisinde, bu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu değişikliğe
maruz kalmıştır.
Demek ki, bir temel yasada değişen
ihtiyaçlara göre 32 defa değişiklik yapma ihtiyacı hâsıl olduysa, bu yasanın
bütünlüğü bozulmuş demektir. Bu yasanın, artık, parça parça, içinden 3 maddeyi,
5 maddeyi değiştirmek suretiyle ceza adaletini tesis etmek fiilen mümkün
değildir. Onun içindir ki, bu yasanın, hem öncelikleri hem sistematiği hem
felsefesi hem de oturduğu temel akslar itibariyle yeni baştan gözden
geçirilmesine zaruret hâsıl olmuştur.
Esas itibariyle, bu yetmişbeş yıllık dönem
içerisinde, evvela 1946'da tepeden tırnağa bir usul yasası yapma ihtiyacı hâsıl
olmuş, o günün şartları içerisinde bu gerçekleşememiş. Çokpartili hayata
geçtiğimizde, 1951'de, yepyeni bir ceza usul yasası, ceza muhakemeleri yasası
değişikliği yapılmak istenmiş, o günün şartlarında da buna imkân olmamıştır.
İşte, 22 nci Dönem Parlamentosu, diğer pek
çok alanda olduğu gibi, yetmişbeş yıllık dönemde gerçekleştirilemeyen bir başka
ilki daha gerçekleştirmeye, temel yasalardan ikincisini tepeden tırnağa
değiştirmeye muvaffak olmuş bulunmaktadır. Bundan dolayı, bu Meclisin, hiç
şüphesiz takdir edilmesi lazım, bundan dolayı şükran duygularımızı burada ifade
etmemiz gerekiyor.
Şüphesiz, bu değişiklik ihtiyacının çok
değişik sebepleri var. Bunların başında, evvela, insan hakları ve özgürlükleri
alanında, güvenlik anlayışında ve önceliklerde meydana gelen değişiklikler
bulunmaktadır. İçinden geçilen her sürecin kendine göre öncelikleri var.
Özellikle soğuk savaş döneminde öncelikler daha çok güvenlik ihtiyacına
dayanmaktadır. İster Ceza Kanunu ister ona dayalı Ceza Muhakemeleri Yasası
olsun, ister istemez güvenliği öne alan ve bunun öne çıkarılmasına imkân veren
bir anlayışla hazırlanır. Halbuki, içinden geçtiğimiz süreçte, özellikle Avrupa
Birliğiyle bağlantılı meseleye baktığımızda, esas olan, insan hakları ve
özgürlükleridir. O halde, öyle bir yasa yapmalıyız ki, hem Ceza Kanununda hem
de ona dayalı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında insan hakları ve
özgürlüklerinin öne çıkması lazım, onun teminat altına alınması lazım.
Değerli arkadaşlarım, bir şeyin altını
çiziyorum: Bizi burada dinleyen sayın milletvekillerimiz var, televizyonlardan
dinleyenlerimiz var. Getirdiğimiz bu Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısına
-çok iddialı bir şey söyleyeceğim- Batı'da uygulaması olmayan hiçbir hükmü,
Batı'da uygulaması olmayan hiçbir kavramı, Batı'da uygulaması olmayan hiçbir
kurumu ithal etmedik. Bunu söyleyişimin sebebi şu: Yasa tasarısını yeteri kadar
inceleme imkânını bulamayanlar, ola ki, bizim dışımızda, acaba, hak ve
özgürlükler kısıtlanıyor mu gibi bir endişeye kapılabilirler. Bir değerlendirme
yapılacaksa, bu getirilen tasarının bütününe bakmak lazım, felsefesine bakmak
lazım, bunu hazırlayan heyetin hangi zaruretlerle, hangi önceliklerle meseleyi
önümüze getirdiğine bakmak lazım.
Biz, özgürlüklerden yanayız. Yaptığımız
her işte, attığımız her adımda, her yasal düzenlemede, bugünkünden daha özgür
bir Türkiye meydana gelsin, hak ve özgürlükler teminat altına alınsın,
yaşadığımız geriye dönük sıkıntılar varsa, bu sıkıntıları bu toplumun fertleri,
bu ülkenin vatandaşları yaşamasın anlayışı içerisinde biz bunları hazırladık,
hazırlıyoruz. Ola ki, zaman zaman, kanun tasarısı metninde, bazı yerlerde geçen
"gizli" lafına bakarak, hemencecik, Türkiye'de bir polis devleti mi
kuruluyor gibi bir anlayış, bence, doğru olmaz. Onun için tekrar ifade ediyorum
ki, bu getirilen düzenlemenin içerisinde, insan hak ve özgürlüklerine
olabildiğince önem verildiği kabul edilerek, bizim de içerisinde yer almaya
çalıştığımız Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde, o dünya içerisinde, oradaki uygulamalar
içerisinde olmayan hiçbir kavram, hiçbir hüküm, hiçbir düzenleme bu kanun
tasarısı metninde yoktur. Bu noktada arkadaşlarımızın emin olması lazım gelir
diye buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Ceza Muhakemeleri
Usulü Yasasının maksadı, amacı, gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır, gerçeği orta
yere çıkararak adaletin tecelli ettirilmesidir. Gerçeği orta yere çıkarırken,
yasa hazırlayanların, bizlerin dikkat ettiği iki husus var; bunlardan bir
tanesi hak ve özgürlükler, ikincisi ise sosyal düzenin, kamu düzeninin
sağlanmasıdır. Bir yasa bunlardan sadece birini esas alır, buna ağırlık verir
öbürünü gözardı ederse, bundan en evvel zarar görecek olan şey, bizatihi hak ve
özgürlüklerin kendisidir. Eğer, bir ülkede kamu düzeni tesis edilemiyorsa,
orada sağlıklı işleyen bir kamu otoritesi yoksa, bunun kuralları belli değilse,
hiç şüphesiz, Türkiye, geriye dönük pek çok tecrübeyle de yaşamıştır ki, bundan
en evvel zarar gören, haklar ve özgürlüklerdir.
Türkiye 1980 öncesinin sıkıntılarını yaşadı.
Ben Yozgat'ta avukatlık yapıyordum, Ankara'da duruşmalara gelirdim.
Anayasamızda seyahat hürriyeti vardı; ama, biz, Yozgatlılar olarak
"66" plakayla Kızılay'a inemezdik. Anayasada kişilerin istedikleri
yere gitme imkânı vardı, seyahat etme özgürlüğü vardı; bir caddeden öbürüne
geçmek mümkün değildi, bir kahvehaneden öbür tarafa gitmek mümkün değildi.
Neden; sebebi ne olursa olsun, Türkiye'de kamu düzeniyle ilgili ciddî
sıkıntılar vardı, kamu otoritesi sarsılmıştı.
O halde, biz, bir taraftan hak ve özgürlükleri
koruyacağız; ama, öbür tarafta da kamu düzenini tesis etmemiz lazım; aksi
halde, bu düzenin bozulmuş olması halinde, yasalar neyi yazarsa yazsın, en
evvel, bundan, hak ve özgürlükler zarar görür. Bundan sonraki maddelerin
değerlendirilmesi sırasında, arkadaşlarımızın, bu çerçevede, bu anlayış
içerisinde bu tasarının hazırlandığını görmeleri ya da en azından
değerlendirmeleri bu açıdan yapmalarında fayda var.
Bir başka husus, hak ve özgürlükler
alanında meydana gelen gelişmelere paralel olarak, öbür tarafta, hem nüfusun
artması, çarpık şehirleşme, suçların niteliğindeki farklılıklar, teknolojideki
gelişme, yeni suç şekillerini ya da aynı suçların değişik imkânlarla, değişik
vasıtalarla, değişik mekânlarda işlenmesine imkân doğurmuştur. Dolayısıyla,
eski usul yasaları bu değişiklikleri karşılayamadığı için, parça parça
değişiklikler yapılmak suretiyle, maalesef, sistem bütünlüğü de bozulduğu için,
Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasını yeni baştan ele alıp, bugünkü şekliyle ortaya
koyma mecburiyeti hâsıl olmuştur.
Şüphesiz, arkadaşlarımızın dile getirdiği
bir hususa ben de katılıyorum. Keşke, önümüzde çok uzun zaman olsaydı. Bu
Parlamento, zaman sıkıntısı çekiyor. Ben, şu kadar zamandır bu Parlamentoda
görev yapıyorum, hiçbir dönem, bugünkü Parlamento dönemi kadar çalışma temposu
yüksek bir dönem yaşamamıştır. Neden; çünkü, Türkiye'nin, artık, kaybedecek
zamanı yok. Kırk yılın çarşambası, hepsi bir araya gelmiş toplanmış. Avrupa
Birliği hedefi, 1963 anlaşmasından hesap edersek, tam kırkbir yıllık mazisi olan
bir mücadele, Türkiye'nin varmak istediği bir nokta. Siz, geriye dönük, on sene
evvel yapmanız gereken birkısım çalışmaları son iki yıla getirirseniz, bu
Parlamento, ister istemez... Bugün, aslında, cuma günü; cumartesi günü, pazar
günü bu Parlamentonun olağan çalışma günleri değildir; ama, ne yapalım ki,
tarih, hepinizin omzuna, hepimizin omzuna, böylesine önemli, şerefli, ancak,
sorumluluk taşıyarak çalışma yapmamızı gerektirecek bir zaman darlığını da
getirip koymuştur. Keşke, önümüzde beş ay olsaydı, beş sene olabilseydi; belki,
bugün zaman dardı, yeteri kadar tartışamadık gerekçesini ortadan kaldıracak bir
imkâna da sahip olurduk.
Dediğim gibi, bu tasarının Meclise sevki
aşağı yukarı iki sene olmuştur. İki sene içerisinde bu Parlamento hiçbir şey yapmadı
değil, gece yarılarına kadar çalıştı; ama, Türkiye'nin üstlendiği ulusal
programın hedefleri yakalayabilmesi ve 17 Aralıkta -ki, hepimiz önemsiyoruz,
Parlamento alarak önemsiyoruz, iktidar ve muhalefet olarak önemsiyoruz, millet
olarak önemsiyoruz- buradan önemli bir tarihin alınabilmesi açısından yapmamız
gereken işlerin süratle yapılması gerekiyor. Bu Parlamento bu sıkıntıyı
çekiyor, Adalet Komisyonu da çekiyor, gece yarılarına kadar arkadaşlarımız
çalıştı ve Hükümet olarak biz de çekiyoruz. Takdir edersiniz ki, bu
Parlamentonun çıkardığı yasaların önemli bir kısmı, siyasî kriterlerle
alakalıdır ve Adalet Bakanlığının sevk ettiği tasarılardır ve günlerce siz emek
verip, bu tasarıları yasalaştırmaya gayret ettiniz. Onun için, aslında, belki,
somut yasa açısından yasa tasarısı açısından yeteri kadar zaman bulunamamış
olabilir; ama, Ceza Kanunu vesilesiyle de ifade ettim ki, bakınız, 32 defa Ceza
Muhakemesi Usulü Kanununda değişiklik, ilgi duyanların gündemine gelmiştir. Bu
tasarı, Meclise sevk edileli iki sene oldu. Bu tasarı, Meclise sevk edilirken,
çok değişik çevrelerin de, geriye dönük pek çok çalışmaları var. Demek ki, o
dönemlerde de bunlar konuşulmuş; yani, işin açıkçası, bugün, müzakeresine
başladığımız tasarıyla ilgili olarak geriye dönük, konuşulmadık konu,
söylenmedik söz, yazılmadık yazı da kalmamıştır. Bütün mesele, bunları sentez
yapmak suretiyle, bunlardan iyi bir yasa tasarısı ortaya çıkarmak ve bunu
toplumun istifadesine sunmaktır.
Bizim yapmak istediğimiz şey de, bu kısa
süre içerisinde, olabildiğince, bunlardan istifade etmek suretiyle, bir
taraftan sosyal düzeni tesis edecek, öbür taraftan da hak ve özgürlükleri
teminat altına alacak bir önemli düzenlemeyi gündeme getirmektir.
Bu tasarı hazırlanırken, aynen Ceza
Kanununda olduğu gibi, bir başka hususa özel dikkat edilmiştir. Maalesef, hem
Ceza Kanununda hem de bunda, bunlar temel yasa olmasına rağmen, özel yasalarda,
pek çok özel usul hükümleri vardır. Ceza Kanunu dışında, nasıl, ceza hükmü
içeren özel yasalar var, bu alanda bütünlük bozulmuş ise de, Usul Yasasıyla
ilgili olarak da özel yasalarda usul hükümleri vardı. Bu da, uygulamada
sıkıntılar çıkarıyor, farklılıklar meydana getiriyordu. Bu yapılan
düzenlemelerle, olabildiğince, başta 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile
Mücadele Kanunu dahil olmak üzere, daha evvel Devlet Güvenlik Mahkemeleriyle
ilgili birkısım yasalarda ve benzeri yasalardaki özel usul hükümleri de dahil
olmak üzere, olabildiğince bunlardan ayıklama yapılmış, mümkünse, bu alandaki
bütün usul hükümlerinin, bu konuştuğumuz temel yasa içerisinde yer almasına,
buraya derc edilmesine de azamî gayret sarf edilmiştir. Bu da, ileride,
meseleye bir bütünlük açısından bakılmasına imkân verecektir, fırsat
verecektir.
Şüphesiz, getirdiğimiz bu yasanın en
mükemmel yasa olduğunu söyleme imkânımız hiçbir zaman olmaz. Hukuk hayatı,
dinamik bir hayattır; her gün değişiyor, her sene değişiyor, devamlı değişiyor.
Bu değişiklikleri olabildiğince uzunca süre karşılayabilecek ilkeleri,
sistemleri buraya getirmeye; öbür taraftan, suçla mücadelede olabildiğince,
delilden sanığa gitmeyi mümkün kılacak bir felsefî değişikliği getirmeye; ama,
öbür tarafta da, arkasından çıkaracağımız yasayla, maalesef, bugün Türkiye'de
etkinliği kalmamış olan cezada caydırıcılığı öne çıkarmak suretiyle, Türkiye'de,
gerçekten, hukuku egemen kılmaya, insanların daha özgür bir ortamda
faaliyetlerini sürdürmelerine imkân verecek bir anlayışla bu tasarıyı
huzurlarınıza getirmiş oluyoruz.
Şüphesiz, maddelerin görüşülmesi sırasında
ihtiyaç hâsıl oldukça daha neleri getirmeye çalıştık; mevcut yürürlükteki
yasadan farklı, çok çağdaş, çok yeni, günün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni
kurumlar da getirilmiştir; çünkü, bugünkü hukuk sistemimiz içerisinde, bir
insan ya tutuklanır ya serbest bırakılır; üçüncü bir ihtimal söz konusu değil.
Adlî kontrol sistemini getirmek gibi,
çağdaş hukuk dünyasında itibar gören bazı kurumları da buraya olabildiğince
yerleştirmeye ve uygulamaya sokmaya çalıştık.
Ümit ediyorum ki, bu ikinci yasanın
çıkmasıyla birlikte önemli bir boşluğu dolduracağız; arkasından da elbirliğiyle
infaz yasasını çıkarmak suretiyle ceza hukuku alanındaki en çağdaş düzenlemeyi
22 nci Dönem Parlamentosu Türk Milletine armağan edecektir.
Ben, şimdiden, katkılarınıza,
göstereceğiniz ilgiye peşinen teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
CEZA
MUHAKEMESİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KİTAP
Genel Hükümler
BİRİNCİ KISIM
Kapsam, Tanımlar, Görev ve Yetki
BİRİNCİ BÖLÜM
Kapsam ve Tanımlar
Kanunun kapsamı
MADDE 1. - (1) Bu Kanun, ceza
muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin
hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Muzaffer Bey, şahsen de konuşma
istemişsiniz; ikisinin süresini birleştirmek ister misiniz?
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkan,
gerekirse, kişisel konuşma süresini de kullanacağım.
BAŞKAN - Peki.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ
(Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ceza
Muhakemesi Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun
görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve
şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iki yıldır, iktidarı
ve muhalefetiyle, birçok tasarıyı, burada, bir uzlaşı içerisinde görüşerek
kanunlaştırdık. Yaptığımız bu çalışmalar, aziz milletimizin çok uzun zamandan
beri beklediği; ama, gerçekleştirilmesi, kanunlaştırılması bir türlü mümkün
olmamış çalışmalardır ve bütün konuşmacı arkadaşlarımızın söylediklerine, gerek
eleştiri anlamında gerekse katkı anlamında söylenilen bütün sözlere katılmakla
birlikte, yaptığımız işler, düzenlediği alanın her birisinde, âdeta, milat
olmuştur.
Bugün, burada çalışmalarını yaptığımız
Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı da, inşallah, yürürlüğe girdiğinde, kendi
alanında böyle bir nitelik arz edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu çalışmaları
yaparken, elbette, Avrupa birliği müktesebatına uyum diye bir hedefimiz var.
Zaman zaman, hazırlanacak olan rapor dolayısıyla, sıkıntı yaşadığımız, bazı
konuları hızlıca görüşmek ve kanunlaştırmak gibi bir mecburiyeti yaşadığımız da
oluyor; ama, bu değişiklikleri yaparken, bu yasaları burada hazırlıyorken,
kabul ediyorken, inanıyorum ki, ben, iktidarıyla da muhalefetiyle de her zaman
bir konuda hemfikir olduk; bu da, artık, üçüncü binyıla girdiğimiz bir dönemde
bu temel hak ve hürriyetleri, yetmiş milyonuyla bizim milletimizin hak
ettiğidir. Önümüzde bir Avrupa Birliği hedefi olmasa bile, bizim, bunları, acil
bir şekilde, süratle yapıp bitirmemiz gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, peşpeşe
değiştirdiğimiz bu temel kanunların tamamına yakını, cumhuriyetin ilanıyla
birlikte, Batı hukukunun kabulüyle birlikte, çoğu da tercüme yoluyla,
hukukumuza kazandırılmış ve birçoğu, hem o gün için hem bugün için bizim
insanımızı esas itibariyle tarif etmeyen, zaman içerisinde yaşanan
değişikliklere paralel olarak, bu kanunlar sosyal hayata uyum sağlayamamış ve
bugün, hepsi, karşımızda, peşi peşine değiştirilmesi gereken bir zaruret içerisinde
durmaktadır.
Toplumun önünü tıkayan, temel hak ve
özgürlükleri olabildiğince kısıtlamış, âdeta, devleti milletten koruyan bir
mantık içerisinde olan bu durumu, bu yapıyı kırıp, insanların daha özgür
inandığı, daha özgür düşündüğü, daha özgür yaşadığı bir toplumsal yapıyı hep
birlikte inşa edeceğiz ve bu süreci başlattık, birlikte de yürütmeye devam
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, eylül ayı içerisinde
Türk Ceza Kanununu değiştirdik, gerek Türk Ceza Kanununda gerekse iki yıllık
süre içerisinde birçok özel kanunda yaptığımız değişikliklerle ve şimdi de,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısıyla, bireyi hukukun merkezine koyduk.
Bireyin hukukun merkezine koyduk. Bireyin hukukunu her şeyin önüne aldığımız
bir sistemi inşa ediyoruz. Bu, modern dünyanın her tarafında böyledir. Artık,
insan hakları, çağımızın en önemli değerlerinden birisi haline gelmiştir ve bu
insan hakları, temel hak ve hürriyetler, gerek uluslararası yargı tarafından
gerekse ulusal yargı tarafından güvence altına alınmıştır ve tabiî ki, esas
olan, aslolan, bu düzenlemelerin hukuk metinleri içerisine girmesi değil,
bunların geniş bir uygulama alanına kavuşturulması, bir etkin güvence sistemine
ulaştırılmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, iki yıllık döneme
geriye dönüp baktığımızda, iktidar ve muhalefet olarak, ben, 22 nci Dönem
Parlamentosunun, temel hak ve özgürlükler anlamında, üzerine düşeni yaptığını
ve bu konuda iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum ve bu, sadece benim fikrim
olarak da ifade edilmiş bir konu değildir; hem içeride hem de Avrupa Birliği
nezdinde yaptığımız çalışmalar büyük bir takdirle takip edilmektedir; hatta, o
kadar ki, Avrupa Birliği çevrelerinde, bizim iki yılda yaşadığımız bu
değişiklik, bu hızlı süreci nasıl oluşturduğumuz onların bile kafasını
karıştırır durumdadır; çünkü, onlar da, yıllarca, Türkiye'de, çok söz söyleyen
"seçmene selam, yola devam" diyen bir mantıkla siyaset yapıldığını
görmüşler, ona alışmışlar ve 22 nci Dönem Parlamentosundan da onu
beklemişlerdir; ama, biz, bu konuda üzerimize düşen her şeyi yaptık ve
bulunduğumuz noktayla, onurla, gururla iftihar edebiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir köklü
değişiklikten, bir reformdan bahsediyoruz. Hiçbir yerde sancısız bir doğumun
olduğu görülmemiştir; eğer, köklü değişiklikler varsa, orada, mutlaka, eleştiri
olacaktır ve o geniş değişim içerisinde, mutlaka, eksik yapılan, yanlış yapılan
işler olacaktır. Üzerine ne kadar titrersek titreyelim, ne kadar çalışırsak
çalışalım, yine, eksik kalan bir yanı mutlaka olacaktır.
Hele, bu değişiklikler ceza hukuku alanıyla
ilgili olursa, yani, Türk Ceza Kanunu gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
gibi, Ceza İnfaz Kanunu gibi, yaşlısıyla genciyle, fakiriyle zenginiyle,
amiriyle memuruyla toplumun bütün toplumsal kesimlerini ilgilendiren bir temel
yasa ise, bu eleştirilerin olması kaçınılmazdır ve söylediğim gibi, ne kadar
üzerinde uzun süreli çalışırsak çalışalım, yine, bu eksikler olmaya devam
edecektir.
Az önce, Sayın Bakanımız da ifade ettiler.
Keşke, biz, bugün, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak, peşpeşe bu değişiklikleri
yapmak zorunda olmasaydık. Zamanında, günü geldiğinde bu değişiklikler yapılmış
olsaydı da, biz de, bugün, tasarılar üzerinde daha uzun tartışarak, daha uzun
çalışarak tasarıları kanunlaştırma imkânına sahip olsaydık. Ama, az önce Bekir
Bey ifade etti; elli yıldır bu ülkenin gündeminde olan Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun değişikliği ancak bu Parlamentoya nasip olmuştur; Türk Ceza Kanunu da
yıllardır tartışılmasına rağmen bu Parlamentoya nasip olmuştur.
Bir sayın milletvekilimiz, eleştiri adına
dedi ki: "Meclise hiç gelmemiş, elli yıldır bu Parlamentoda gelip gelip
gidenler var." Söyledikten sonra, acaba cevap verilir mi diye beklemeden
dışarıya çıkmış beyefendi arkadaşımız. Keşke, önceden yapılsaydı, önceden
yapılsaydı da, biz, bugün, Meclis tarihinin hiç tanık olmadığı bir yoğunlukla,
bu tartışmaları, bu çalışmaları yapmak zorunda olmasaydık.
Değerli arkadaşlarım, Anamuhalefet
Partimizin de, aceleye getirilmiş bir yasa tasarısı olduğu, panik tasarısı
olduğu yönünde eleştirileri vardır; ama, vakti çok iyi kullanmak gibi bir
mecburiyetimiz var. Hukukçu olan arkadaşlarım uzunca bir zamandan beri
biliyorlar, hukukçu olmayan arkadaşlarım da parlamenter olarak çalışmaya
başlayınca gördüler ki, yasa tasarılarının hazırlanmasında çok uzun sürelerin
geçmesi, ne yazık ki, onların çok olgun, sosyal yaşamda çok faydalı olacak,
hukuk alanında çok faydalı olacak tasarılar olduğu anlamına gelmiyor.
Öğrencilik yıllarımdan hatırlıyorum; Sulhi Dönmezer Hoca, Türk Ceza Kanunuyla
ilgili hemen her hafta Ankara'ya gelirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sürenizi uzatalım mı, 10 dakikayı
dahil edelim mi?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Lütfen Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ama, gelinen
nokta o olmuştur ki, yapılan bütün çalışmalar, harcanan bütün emekler bir
tarafa bırakılmış ve bugünün ihtiyaçları neyse, bugünün gerekleri neyse ona
göre bir Türk Ceza Kanunu hazırlanmıştır. Aynı şey bu tasarı için de söz
konusu; eğer, biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısını bugün gündeme
getirip de bir yıl sonra Genel Kurula getirseydik, emin olun, bundan çok daha
uzun bir mesafe kat etmiş olmayacaktık.
Değerli arkadaşlarım, zamanı iyi kullanmak
zorundayız. "3 Kasımdan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diye
sizin de, bizim de meydanlarda verdiğimiz söze, Parlamento çalışmaları da
dahildir ve bunu da çok güzel bir örnek olarak ortaya koyduğumuza inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konu da, AK Parti
milletvekillerinin, komisyon çalışmalarında, polis devleti ile hukuk devletini
karıştırdıkları iddiasıdır. Değerli arkadaşlar, bu isnat, en fazla AK Parti
milletvekillerini üzer; çünkü, biz, bu tür uygulamaların, yani hukukun
üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun tesis olunduğu belli bir dönemde bunun
bedelini çok ağır bir şekilde ödedik. Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımız,
okuduğu şiir yüzünden siyasî yasaklı haline getirildi. Mahkemenin kararını
tartışmıyorum; ama, cezasını çekip, yasal süresi dolduktan sonra sicilden
terkin için başvurması üzerine, yerel mahkemenin verdiği kararı, usulde böyle
bir yöntem de olmadığı halde, Yargıtay Başsavcısı telefonla Ankara'ya isteyip,
yine, usulde olmadığı bir şekilde bozarak, seçimlere girmesinin önüne
geçmişlerdir. İşte, polis devleti budur ve bunun bedelini, en ağır şekilde, AK
Parti olarak biz ödemişizdir. Onun için, bu iddiayı kabul etmiyoruz; zaten,
komisyon çalışmasında vermeye çalıştığımız, sizin tekliflerinize,
önergelerinize vermeye çalıştığımız katkıyla da, böyle bir düşünce içerisinde
olamayacağımızı ifade ettiğimizi, ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, Türkiye'yi, bir
hukuk devleti yapmaya çalışıyoruz. Yine altını çiziyorum, iktidarıyla
muhalefetiyle birlikte yapıyoruz; ama, adaletini hiç kimsenin tartışmadığı bir
ülke haline gelmeden de, hukuk devleti olduğumuzu söyleyebilmemiz mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun kaynak kanunu olan Alman Usul Kanununda, 1960
yılından beri, çok değişiklik yapılmıştır ve bizim kanunumuz buna uyum
sağlayamamıştır. Şimdi, Alman Usul Kanununu tamamen Türkçeye çevirerek
inceledik, Fransız Usul Kanununun tamamına yakınını Türkçeye çevirerek
inceledik, İtalyan sistemini inceledik, common law sistemini inceledik;
yetmedi, uluslararası 5 enstitü tarafından yapılan sempozyumlardaki raporları
inceledik ve mukayeseli bir çalışmayla, Askerî Yargıtayımızın ve Yargıtayımızın
yerleşik kararlarını da dikkate alarak bu tasarıyı önünüze getirdik. İnanıyorum
ki, çok daha demokratik, özgürlüklerin çok daha güvence altına alındığı, zarurî
halin olmadığı, gecikmesinde sakınca bulunan halin olmadığı durumlarda,
özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısını birlikte
hazırlayarak takdirlerinize sunduk.
Daha özgürlükçüdür, bireyin hürriyetini
daha esas almıştır, adil yargılamayı temel karakter olarak bünyesinde
barındırmaktadır ve bu yapılırken bir taraftan da hukukun evrensel ilkelerine,
temel ilkelerine dikkat edilmiştir ve o temel kavramların zedelenmemesi için
azamî gayret gösterilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Külcü, toparlayın lütfen.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
Bu amacı sağlayabilmek için, bir temel
kanunun hazırlanması için yapılması gereken çalışma ne ise onu yapmaya gayret
gösterdik. İnanıyorum ki, bu tasarının kabulüyle birlikte, milletimiz,
devletiyle daha fazla kucaklaşacak, hürriyetlerini daha güvence altında
görecek, kendisini daha özgür hissedecek, daha özgür düşünecek, daha özgür
yaşayacaktır.
Bu duygularla, tasarının hayırlı olmasını
ve kanunumuzun kabul edilmesiyle birlikte hukuk dünyamıza ve bütün Türkiyemize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 1 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlandı.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç
şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından
itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza
muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya
malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,
Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce
suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle
başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,
İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri
veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak
dinlenmesini,
Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya
mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak
dinlenmesini,
Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme
bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak
hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin
işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından
takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren
eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi
bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak
amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek
yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan,
şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil
kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 698 sıra sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısına ilişkin olmak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, burada, bu yasa tasarısına ilişkin
olmak üzere sunulan görüşlerden şu anlam çıkıyor: Bizler, Türkiye Cumhuriyeti
Yüce Meclisi üyeleri olarak, bugüne kadar önümüze getirilen tasarıların
temeline baktığımızda, hemen hemen hepsinde bir Avrupa Birliği takıntısı
olduğunu görüyoruz. Elbette, Avrupa Birliği yoluna girmek için, ulusça
hepimizin umutla beklemiş olduğu ve ulusun, bu yön göstermesi doğrultusunda
-partili partisiz, hangi partiden olursa olsun- milletin vekilleri olarak,
bizler de, ulusun gösterdiği yolu takip edeceksek, Avrupa Birliği yolundaki bu
uyuma oybirliğiyle karar vereceğiz, bu hususta yapılması gereken bütün
eylemleri, bütün yasal çalışmaları destekleyeceğiz. Böyle bir yasa tasarısıyla
karşı karşıyayız.
Bu yasanın adı, tasarı şeklinde sunulan
yasanın adı, ceza yargılama hukukunun gerçekten temel bir yasası olan Ceza
Yargılama Kanunu Tasarısıdır. Konuşmalardan ve tarihten sabit olduğu üzere,
mevcut yasanın kabul edilmesi, 1929 yılından bugüne kadar uygulanagelen ve
olabildiğince de ihtiyaç hâsıl oldukça değişikliğe uğrayan böyle bir yasanın,
Türk toplumunun yapısı, temel taşı olan ve bütün insanları ilgilendiren, kamu
hukukunun bir parçası olan, Türk Ceza Kanununun kabulünden sonra görüşülmesi ve
bu şekilde huzura getirilmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Meclise
getirilmesini, bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hepimiz olağan
karşıladık, olması gerekir diye karşıladık.
1929 yılından bugüne kadar uygulanan 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, elbette çok çeşitli ihtiyaçlara cevap
vermekten uzak kalmaya başlamıştı. Bunun da ötesinde, hepimizin dilinden
düşürmediği insan temel hak ve özgürlüklerini, bütün temel kanunlarda,
Anayasamızda, Türk Ceza Kanununda ve yargılama ceza hukukunda yer alan bir
sistemi ve bu hak ve özgürlükleri nasıl olur da daha geniş bir anlatımla, daha
geniş bir uygulama alanıyla gündeme getirip uygulama imkânına kavuşturabiliriz;
hepimizin derdi buydu. Bu derdimizi, milletimizin yaşamış olduğu belli
sıkıntıları, Ceza Kanunu gibi veya usul kanunları gibi kanunlarla keşke giderebilsek
diye düşündüğümüzde, elbette bu yasalara karşı çıkmamız da mümkün değildir.
Dizi yasalar adı altında, önümüzdeki günlerde, ceza hukuku alanındaki
eksikliğin giderilmesi gereken bir noktada, ceza infaz ve tedbirlerin
uygulanmasına ilişkin yasa tasarısı da -sizlere bilgi sunmak açısından-
pazartesi günü Adalet Komisyonumuza gelmiştir ve görüşülecektir.
Bu doğrultuda olmak üzere, tasarının 2 nci
maddesinde belirtilen tanımlarda, gerçekten, önceki, daha doğrusu şu anda
uygulanmakta olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki tanımlara göre birhayli
değişiklik söz konusudur. Örneğin, 2 nci maddede yer alan şüphelinin tarifi
netliğe kavuşturulmuş, sanığın tarifi netliğe kavuşturulmuştur. Anayasamızın 38
inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükme paralel olarak "Sanık:
Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi
altında bulunan kişiyi" denilmek suretiyle, net bir tarif ortaya
konulmuştur. Dahası, müdafi ve vekilin tanımı, soruşturma ve kovuşturmanın
tanımı, önceki yasaya göre daha net bir hale getirilmiş bulunmaktadır.
Devamında "sorgu"dan tutalım "malen sorumlu" tanımına
kadar, "suçüstü" tarifine "toplu suç" tanımına
"disiplin hapsi" tanımına "ağır cezalı işler" tanımına
kadar yapılan bu tanımların, gerçekten,
uygulanmakta olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki tanımlara göre daha sade
ve sistematik olduğunu da bildirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, elbette, bu
tasarıda kanunun adının kısaltılması, daha önceki "Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu" şeklindeki adın "Ceza Muhakemesi Kanunu" şeklinde
kısaltılması olumludur.
Yine, az önce saydığımız sistematik ve dil
açısından, hiç olmazsa, biraz daha sadeleştirilmiş olması da olumlu bir
noktadır; ancak, her ne kadar "muhakeme" ile "yargılama"
birbirini karşılamıyor diye "muhakeme" tabiri getirildiyse de, bizim
görüşümüz, gerçekten "yargılama" tabirinin "muhakeme"
tabirini karşıladığı yönünde idi. Bu noktada, Türk Dil Kurumunca
-açıklamalarında olsun, sözlüklerinde olsun- bu tabirlerin birbirini
karşıladığının belirtildiğini de sizlere sunmak istiyorum.
Bunlar, önümüzdeki tasarının olumlu
yönleri. Olumsuz yönleri, bizden önce grup adına konuşan Sayın Işık tarafından
dile getirildi. Bunları tekrar ederek sizlerin vaktini almak istemiyoruz;
ancak, gerçekten, bizlerin, burada, milletvekilleri olarak, grup olarak
birbirini ikna etmesi önemli değildir değerli arkadaşlarım. Önemli olan,
halkımızın, milletimizin, bizler tarafından ikna edilmiş olmasıdır. Eğer böyle
bir tasarı için, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hukukun
gerçekten üst düzeydeki kuruluşları, Barolar Birliği tarafından "aceleyle
getirilmiş" şeklinde birtakım şüpheler ve iddialar var ise budur önemli
olan. Eğer biz, Meclis olarak, iktidardaki AKP olarak, muhalefetteki Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bunu, milletimize ve kamuoyuna anlatamadıysak,
aktaramadıysak, önemli olan, buradaki aceleciliğin, kamuoyu tarafından da bu
şekilde algılandığı ve görüldüğüdür. Yoksa, bizlerin, burada, AKP'li
milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak
birbirimizi ikna etmemiz çok kolay olabilir.
Biz, aylarca, Adalet Komisyonunda,
altkomisyonda görev yaptık, bu tasarıları getirdik. Daha önce yasalaştırdığımız
Türk Ceza Kanunu, on ay, hatta bir yıla yakın süre içerisinde altkomisyon ve Adalet
Komisyonunda görüşüldü ve sonra kanunlaştı; ama, bakıyoruz ki, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu adı altında olmasa da, Ceza Yargılama Usulü Kanunu
Tasarısı -gerçekten, kamuoyunca da haklı biçimde eleştirildiği gibi- çok
aceleci bir halde huzurumuza getirilmiş oluyor. Bizler, bunu, hukukçu olarak
aceleci görmüş olmayabiliriz; ama, önemli olan, az önce dediğimiz gibi,
kamuoyunun vicdanlarında "aceleyle, panik içerisinde getirilmiş"
kuşkusunun kamuoyuna yerleştirilmesi ve bu şekilde vicdanlarda kalmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, biz, burada yasa tasarısını görüşürken, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi için olumlu destek vermiş değiliz. Adalet ve
Kalkınma Partisi de Cumhuriyet Halk Partisinin gönlünü alalım diye bu tür
yasaları bize getirmiş değil. Elbette ki, kamuoyunun göstermiş olduğu,
kamuoyunun duymuş olduğu ihtiyaçlar doğrultusunda getirilen yasa tasarılarının
da bu şekilde Mecliste görüşülüp, kamuoyunun vicdanlarını rahatlatacak şekilde
çıkarılmasında büyük fayda olacaktır.
Sayın milletvekilleri, topluma karşı
sorumluluk anlayışıyla, bu dizi yasaların AB'ye uyum yasaları adı altında,
artık, söylenilmesinden gerçekten bizler rahatsız olmaya başladık. Bundan
toplumumuz da rahatsız olmaya başladı; ama, eğer, AB'ye girmek için bu tür
yasaların bir an önce çıkarılması için elimizden geleni yapmamız gerekirse,
toplumun beklentisi, kamuoyunun beklentisi bu ise bizler yapmaya hazırız,
elbette bu katkıyı vereceğiz. Bu yönde getirilen tasarılara "AB yolunda...
Aman ha, aman engel olunmasın" şeklindeki toplumun beklentisine,
Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizlerin vereceği bir ihtiyaç cevabıdır,
katkımızı yapacağız; ancak, eksiklikleri de, mutlaka, maddeler görüşülürken,
değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım veya diğer milletvekili
arkadaşlarım da sizlere sunacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
sorumluluk anlayışı içerisinde, elbette, bizlerin feda etmemesi gereken
değerler vardır. Eğer, egemenliğimizin birkısım parçasını feda edebildiğimiz
doğrultusunda toplumda endişeler varsa, burada düşünmemiz gerekir. Eğer,
bizler, ulusal davamız dediğimiz Kıbrıs davasında AB yolunda ödün vermek gibi
bir duruş göstereceksek, burada oturup düşünmemiz gerekir. Bu tür ödünleri
vermemek için, Ermeni soykırım kararı bir ülke parlamentosu tarafından
çıkarılıyorsa, bunun karşısında, AKP Hükümeti olarak, gerçekten, yüksek sesle,
ulusça duramıyorsak burada da düşünmemiz gerekir. Eğer, Lozan'ı deldirmek
istemiyorsak, eğer ulusal davamız Kıbrıs'tan ödün vermek istemiyorsak, hiçbir
zaman için kabul etmediğimiz, bizlere yakışmayan Ermeni soykırımına hayır diye
yüksek sesle bağırmak zorundaysak, bunları da AB yolunda feda etmeyelim. Egemenliğimizi
ve özgürce yaşamak isteyen, bağımsız bir şekilde yaşamak isteyen Kıbrıs'ı da
hiçbir şekilde feda etmeyeceğimizi, edemeyeceğimizi yüksek sesle bağıralım.
Sayın Başkanım, iki hususa cevap verip,
daha sonra konuşmamı bitireceğim. Bunlardan bir tanesi, çok değerli
milletvekili arkadaşım Bekir Bozdağ bir konuşmasında -hep birlikte çalıştık
gerek Türk Ceza Kanunu çalışmalarında gerekse bu yasa tasarısı çalışmalarında;
kendisinin de, şahsen, sevdiğim bir arkadaşım olduğunu bildirmekten dolayı
gerçekten mutluluğumu ifade ediyorum; ancak,şunu kabul edemedim- insan hak ve
özgürlüklerinde -bazı maddelerle ilgili görüşmelerinde ve konuşmalarında-
Cumhuriyet Halk Partili üyeler tarafından, maalesef, geri adım atılmak
suretiyle daha da geriye düşülmesi ve insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması
anlamındaki maddelere Cumhuriyet Halk Partisinin destek verdiği şeklinde bir
ifade kullandı. Kesinlikle böyle bir ifadeyi Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak kabul etmemiz mümkün değildir.
Bunun devamında, Sayın Bekir Bozdağ ve çok
sevgili arkadaşım, meslektaşım Çorum Milletvekilimiz Sayın Külcü'nün değindiği
hususu da -bir kez daha hafızalarımızı yoklamamız açısından, unutkan olmamamız
açısından- şu şekilde cevaplamak istiyorum: Eğer, bizler, özgürlükleri kısıtlayan,
özgürlüklerden yana olmayan bir Cumhuriyet Halk Partisi olsaydık, Sayın
Başbakan Erdoğan'la ilgili Anayasa değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi olarak
evet oyu vermezdik; belki de, şu anda, Sayın Başbakan, huzurunuzda Başbakan
olamayacaktı, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olamayacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın hatip, toparlayın lütfen.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önümüzde
bulunan bu tasarıyı, hiçbir şekilde, toplumun çıkarları doğrultusunun aksine
engelleyeceğimiz anlamı çıkmasın diyorum. Atılacak adımlara, toplumun
beklentisinin öncüsü ve önderi olan her adıma Cumhuriyet Halk Partililer olarak
bizlerin de destek vereceğini bildiriyorum; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.54
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki
müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
2 nci madde üzerinde, şahsı adına, Niğde
Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 2 nci madde üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, 2 nci madde,
tanımlar maddesidir. Bu yasanın oluşmasında emeği çok geçen bir insan neden
tanımlar maddesinde söz aldı, bunun ne önemi vardır diye sorarsanız; bunu
açıklamak istiyorum.
2 nci maddede, hükümetin teklif ettiği
metinde "gecikmesinde sakınca bulunan hal" deyimi, derhal işlem
yapılmadığı takdirde, suçun, delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan kaybolması
olasılığının ortaya çıkması hali olarak tanımlanıyordu. Bu tanım, merhum Sulhi
Dönmezer başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan tanım, doğrusu,
gecikmesinde sakınca bulunan hali de tanımlıyordu, yeterli bir tanımdı. Her ne
hikmetse, bu tanım, komisyon görüşmeleri sırasında çıkarıldı.
Değerli arkadaşlarım, ben buna karşı
çıktım; çünkü, ileride göreceksiniz ki, bu tasarıda belki 50 maddede, belki 60
maddede gecikmesinde sakınca bulunan hal diye, hâkimin, savcının yetkisini
direkt kolluğa veren hükümler vardır. İşte, demokratlık, demokrasi buradadır,
ince ayrıntılardadır. İstisna için düzenlenen bir hükmün genel kural haline
gelmesi işten bile değildir. Bu maddede böyle bir tanıma ihtiyaç vardır. Bu,
adil yargılanmanın da gereğidir; soruşturmanın selametle, hukuk çevrelerince
yapılmasının da gereğidir.
Değerli arkadaşlarım, elimde komisyon
tutanakları var. Bu konuyu komisyonda dile getirdim, üç defa söz aldım, hatta
Sayın Adalet Komisyonu Başkanımın da sabrını taşırmış olacağım; yani, üçüncü
sözü de biraz "çok oluyor" anlamına gelen bir tavırla verdi; ısrarcı
oldum; gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlayalım... Bu tasarıda
gecikmesinde sakınca bulunan hal kavramı -ileride göreceksiniz- 50 maddede var
arkadaşlar. Eğer bu tanımı dört köşeli olarak tanımlamazsanız; bunu, kolluk
istediği gibi tanımlayacaktır. Gecikmesinde sakınca bulunan hal gördüm, savcı
devredışı kaldı; gecikmesinde sakınca
bulunan hal gördüm. Hâkim devredışı kaldı; yani, istisna için koyduğunuz
bir şeyin genel kural haline gelmesi işten bile değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda
duyarlılığınızı harekete geçirmek için söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşım
Bekir Bozdağ "burada antidemokratik hükümler varsa, o da CHP'liler
sayesindedir" dedi. Bu, bu tasarıdaki bütün antidemokratik hükümlerin
hepsinden daha ağırdır. Gecikmesinde sakınca bulunan hal tanımının olmaması
hepsinden daha ağır bir haldir; çünkü, bu kavram en az 50 maddede vardır. Ne
idüğü belli değil. Kanun metninde içeriğini tanımlamadığınız için, içeriğini
herkes kendince yorumlayabilecektir. Nedir bu; delillerin gecikmesi halinde
delillerin kararacağı endişesi. Bunu, burada tanımlamalıyız değerli
arkadaşlarım; tanımlamazsak, bu, keyfî uygulamalara neden olabilir, adil
yargılama konusunda Türkiye sıkıntılar yaşayabilir. Tabiî Sayın Bozdağ'ın,
ağzından çıkanı kulağı duymuyor ya da bu işin felsefesini kavrayamadı.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sataşma var Sayın
Başkan.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sataşmaya cevap
veriyorum. İzin verin de cevap vereyim.
Bazı şeyler, çok demokratik zannettiğiniz
anda demokratik olmaz. Demokrasi demekle, hak demekle, adalet demekle her zaman
hak, adalet olmaz; onu tecelli ettirebilmek, böyle, çok küçük, masum
zannettiğiniz kimi kavramları doğru ve yerli yerinde tanımlamakla olur.
Değerli arkadaşlarım, bu duyarlılığınızı
tahrik etmek için, bu duyarlılığınızı harekete geçirmek için söylüyorum;
gecikmesinde sakınca bulunan hal tanımı hükümet tasarısında vardı ve tanım
doğru bir tanımdı, gerekçe de doğru bir gerekçeydi. 50 kadar maddede yer alan,
yollama yapılan bir şeyin tanımının olmaması yasada eksikliktir. Keyfî
uygulamaya yol açacağını düşünüyorum; bu endişemi belirtiyor ve duyarlılığınızı
harekete geçirmek istiyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi
ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles, şu
anda Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine Yüce Meclisimiz adına hoş
geldiniz diyorum.
Alınan karar gereğince, Sayın Borrell
Fontelles'i, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Borrell Fontelles.
(Alkışlar)
V . -
SÖYLEVLER
1. - Avrupa
Parlamentosu Başkanı Josep Borrell Fontelles'in, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
adaylığı ile Türkiye'nin Avrupa ve bölge için önemine ilişkin Genel Kurula
hitaben konuşması
AVRUPA PARLAMENTOSU BAŞKANI JOSEP BORRELL
FONTELLES - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bayanlar, baylar; benim için
bugün sizlerle beraber olmak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde sizlere hitap
etmek büyük bir ayrıcalık ve büyük bir onur. Bu sebepten ötürü, sizlere
öncelikle davetiniz için teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Birbirimizi uzun yıllardır tanıyoruz; ama,
birbirimizi olduğundan daha iyi tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz
yıllar içerisinde birçok toplantıda birlikte çalıştık. Bu toplantılar arasında
AGİT, Avrupa Konseyi ve Anayasal Konvansiyonda hep birlikteydik, beraber
çalıştık ve Türk gözlemcilerle burada beraber faaliyetlerimiz gerçekleşti.
Sayın Başkan, Avrupa'nın, çeşitli
değerlerin buluştuğu kendine has bir coğrafya olduğu söylenir; ama, bu coğrafya
neden ibarettir; başka bir deyişle Avrupa'nın sınırları nerede başlar, nerede
biter? Bu soruya bir cevap bulmaya çalışırken, Türkiye, bu tartışmaların
ortasında bir odak noktası haline gelmiştir; çok önemli kararların odağında
bulunmaktadır.
Önümüzdeki günlerde bu tartışmalar daha da
hararetlenecekken, bugün, sizlere, duygusallıktan uzak; ama, onun yerine daha
akılcı bir şekilde hitap etmek ve böyle bir konuşma yapmak istiyorum.
Türkiye'ye "evet" demek ya da
"hayır" demek, Avrupa Birliğinin üyesi olarak söylüyorum, çok büyük
bir tarihî sorumluluğu içerir. Türkiye'yle ya da Türkiyesiz Avrupa Birliği,
tabiat itibariyle çok farklı olacaktır. Aynı bağlamda, Türkiye ve de şüphesiz
dünya da eskisi gibi olmayacaktır.
Başlamak için şunu söyleyeyim: Türkiye,
çoktan aday olmuş bir ülke ve adaylığı, beş yıl önce onaylandı. Bu beş yıl
içerisinde, Meclisiniz, anayasal ve yasal reformları, tarihte eşi benzeri
görülmemiş bir hızla gerçekleştirdi; hem bu ülkenin hem de diğer adaylık
statüsüne kavuşmuş olan ülkelerin tarihinde görülmemiş ölçüde büyük bir reform hareketi
başlatıldı.
Bu temel üzerine inşa edilerek, fikirleri
doğrultusunda, Avrupa Komisyonu, geçen ekim ayında, Türkiye'yle üyelik
müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunmuştur. Bu tarihten itibaren,
Türkiye, Avrupa'da, bütün basın kuruluşlarında, en aşağı 100 makaleyle
işlenerek, basının ve toplumların odak ilgi noktası olmuştur ve tabiatıyla
Avrupa Parlamentosu da bu tartışmalardan uzak duramaz. Türkiye'nin muhtemel
üyeliği, Avrupa halkları arasında, hem hayret hem arzu hem de merak yaratmaktadır,
takdir edersiniz ki.
14 Aralıkta, Avrupa Parlamentosu,
müzakerelerin başlatılmasına ilişkin fikrini beyan edecek ve bundan üç gün
sonra da, Konsey bu bağlamda bir karar verecek. Hepinizin de bildiği gibi,
Avrupa Parlamentosunun rolü; şu an içerisinde, müzakerelerin başlatılması ya da
başlatılmamasına ilişkin bir fikir beyan etme durumunda değildir, daha doğrusu
bir karar verebilme yetkisine sahip değildir. Bizim fikrimiz, bizim
tavsiyelerimizin yasal bağlayıcılığı yoktur; ama, unutulmamalıdır ki, bizim
tavsiyemiz, Avrupa Parlamentosu olarak çok büyük bir siyasî etkiye sahiptir;
çünkü, Brüksel'in kararlarının nihayetinde duracağı kapı, bizim kapımız
olacaktır. Hiçbir ülke, Avrupa Parlamentosundan onay almadan Avrupa Birliğinin
üyesi olamaz. İşte bu sebepten ötürü, Avrupa Parlamentosu, bu sürecin en
başından itibaren, bir parça haline gelirse, Türkiye'nin çıkarına olacaktır;
çünkü, Avrupa Birliği, birlik olması itibariyle, ikili meşruiyete dayanır.
İkili meşruiyetin gerekliliği itibariyle de, hükümetlerin sadece belirli
konularda mutabakata varması yeterli olmayacaktır, hükümetler ile halklar
arasında bir mutabakat gerekmektedir. İşte, bu sebepten ötürü, tekrarlamakta
yarar görüyorum ki, Avrupa Parlamentosunun bu sürece çok yakından entegre
olması, en başından itibaren bu süreçte büyük bir rol sahibi olması çok
önemlidir.
Hepinizin bildiğinden eminim ki, Dış
İlişkiler Komitesi, 50'ye 18 oyla, geçtiğimiz hafta bir raporu kabul etti ve bu
50 oy, Avrupa Birliği tarafından Türkiye'yle müzakerelerin başlatılması yönünde
gerçekleşti. Bu rapor, Avrupa Konseyine, Türkiye'yle müzakerelere artık
gecikmeksizin başlanılması gerektiği tavsiyesini ifade etmektedir. Size, şu
anda, plenier ve oturumlarda, 14 Aralıkta ne gibi bir karar çıkacağını
söyleyemem; ama, tahmin edersiniz ki -benim de tahminim bu yönde- Komitedeki
katılımcıların büyük bir çoğunluğu pozitif yönde oy kullanacaktır. Size, bu
konuda herhangi bir taahhüt veremiyorum; fakat, buradaki sonucun pozitif olması
kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Her şekilde, hem Türkiye hem de Avrupa Birliği
olarak, müzakerelerin başlatılmasının, çok uzun bir süreci başlatacak bir
hareket olduğunu kabul etmeliyiz ve bu süreç, direkt Türkiye'nin Avrupa
Birliğine tam üyeliği anlamına gelmemektedir. Tabiî ki, Türkiye'nin nihaî amacı
ve Avrupa Birliğinin de nihaî amacı, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin tam üyesi
haline gelmesi yönündedir; fakat, bu amaca ulaşma, Avrupa Birliği ile Türkiye
arasında karşılıklı çabalarla söz konusu olacaktır ve ifade ettiğim gibi, son
yayımlanan raporlar doğrultusunda söylüyorum, iki topluluk arasında halihazırda
yapılması gereken çok iş var.
Şunu da hatırlatmanın gerekliliğini
düşünüyorum; İspanya, yani benim ülkem ile Avrupa Birliği arasındaki
müzakereler yaklaşık onbir yıl sürdü; buna benzer olarak, Polonya'yla olan
müzakereler, Berlin Duvarının yıkılmasından sonra yaklaşık onbeş yıl sürdü ve
Romanya ile Bulgaristan'ın halen bu müzakerelerde yapacak çok işi var ve
onların kabul süreci çok daha uzun sürecek.
Birbirimize açık olalım; herkesin bildiği
gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliğine muhtemel katılımı bazı üye devletler
arasında şüpheler uyandırdı ve bazı önemli dinî ve siyasî kişilikler, kendi
fikirlerini, kendi görüşlerini, özellikle olumsuz olan görüşlerini yüksek sesle
ifade ettiler. Bu ifadeler genellikle din konusu üzerine odaklandı. Şunun
altını çizmenin gerekliliğine inanıyorum; Avrupa'nın halihazırdaki sınırları,
kesinlikle medeniyetler çatışmasına bağlı olarak çizilmemiş, çizilmemelidir.
Bazı kitleler, bazı kişiler, bunun bu yönde cereyan etmesini arzu etmelerine
rağmen, dinî inançlar, bir ülkenin Avrupa Birliğine katılımının kabul edilmesi
ya da edilmemesiyle ilgili olarak bağlayıcı etken olamaz. Ne kendi aramızda ne
de üye devletler arasında, dinî değerlerin böyle bir bağlayıcı kuvveti vardır.
Türk insanları çoğunlukla Müslümanlardan
oluşmaktadır; ama, Avrupa, aklınızdan çıkmasın, hiçbir şekilde bir Hıristiyan
kulübü değildir ve asla da bir Hıristiyan kulübü olmamalıdır. Her şekilde,
Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde 12 000 000'dan fazla Müslüman vatandaş
yaşamakta ve bunların yaklaşık 4 000 000'u Türk vatandaşlarından oluşmaktadır.
Herkese şu hususu hatırlatmak istiyorum: Avrupa Birliğine tam üye olmak üzere
yola çıkan iki potansiyel aday olan Arnavutluk ve Bosna'nın nüfuslarının yüzde
90'ı da Müslüman ve bu ülkeler de, aynı Türkiye gibi, Ortodoks, Katolik ya da
Yahudi inancına sahip olanlar kadar Avrupalıdır.
Türkiye'nin vatandaşlarının büyük bir
çoğunluğu Müslüman; ama, buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Atatürk tarafından
kurulmuş ve Atatürk tarafından, Türkiye, demokratik ve laik ilkeler üzerine
inşa edilmiştir. Bunun ötesinde, Türkiye, hızlı çağdaşlaşma dalgasıyla dünyada
büyük bir yankı yaratmış ve yeni bir çağ başlatmıştır diyebiliriz. Benim, dinle
ilgili ifade edilen hususlara cevabım bu şekildedir efendim.
Bu fikirlerime rağmen, yapılan anketler
sonucunda, Avrupa Birliği kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun, Türkiye'nin Avrupa
Birliğine tam katılımıyla ilgili birtakım çekinceleri olduğunu ortaya koymuştur
ve bu bağlamda tartışmalar birçok farklı konuyla gündeme gelmektedir. Bunlar
arasında, Türkiye'nin boyutları, Türkiye'nin nüfussal ağırlığı, şüphesiz, düşük
gelir seviyesi, kırsal yoksulluğu ve de Türkiye'nin boyutları uyarınca
yararlanacağı fonlar ve yardımlar, ülkelerar asında tartışmaya sebep
olmaktadır. Bununla beraber, farklı kültürel ve dinî menşeler, tehlikeli
sınırlar ve Avrupadışı coğrafyası, üye ülkeler arasında, kamuoyunda belirli
çekincelere sebep olmaktadır. Bununla beraber, Avrupa Birliğinin bir bölümü de,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımından büyük heyecan duymakta; çünkü,
ekonomik gelişmesi, genç ve dinamik nüfusu, Avrupa Birliğinin yaşlanan nüfusunu
telafi edebilecek kuvvettedir. Ayrıca, Türk toplumunda çoğulculuk ve
çokkültürlülük giderek artan bir hızla kabul görmekte ve Türkiye'nin stratejik
pozisyonu da Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında büyük heyecan yaratmaktadır.
Türk kamuoyu, Avrupa Birliğine katılımı
tam olarak desteklemektedir, Avrupa Birliğindeki ayırımlara rağmen. Son
zamanlarda Türkiye ile ilgili birtakım alternatifler olacağı dedikoduları
dolaşmaya başladı. Bu dedikodular arasında, tam üyeliğe alternatif olmak üzere
"ayrıcalıklı ortaklık" fikri ortaya atılmıştı; fakat, bizim Dışişleri
Komitemiz tarafından bu tavsiye tamamıyla reddedilmiştir, geçtiğimiz Parlamento
oturumunda, aralık ayında gördüğünüz gibi.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı,
daha doğrusu, Türkiye sorunu, Avrupalıları belirli temel soruları sormaya
zorlamaktadır. Bu sorular, bizim kim olduğumuza ilişkindir; bizim Birliğimiz
hangi paylaşılan değerler üzerine inşa edilmiştir ve biz ne tarz bir toplum
istiyoruz? İşte, bunlar, Türkiye'nin olası katılımıyla ilgili düşüncelerimizle
ortaya çıkan sorulardır. Çünkü, biz, küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve
dünya ne kadar birbirine bağımlı hale gelirse, ülkeler arasındaki ilişkiler ne
kadar yakınlaşırsa, o denli, farklılıklar değer bilinecek ve o kadar dünya
halkları bilinmeyenden korkacak ve ortak yönlerine sarılacaktır. Bu, hem Avrupa
Birliği üye ülkeleri için geçerlidir hem de Türkiye için geçerlidir.
Avrupa toplumlarının birçoğu büyük bir
hızla laik bir tabiata sahip olmakla beraber, asıl paradoks burada ortaya
çıkmaktadır. Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki birçok insan, ne yazık ki,
kiliselerin, minarelerle simgelenen diğer kimlikten farklı olduğunu gösteren
kültürel ibareler haline geldiğini düşünmektedir. Farklılıklarını ortaya koyan
kimlik unsurları olarak değerlendirmektedir Hıristiyanlığı ve Hıristiyanların
eserlerini. Avrupa'da, biz, birliğimiz itibariyle, yıllarca bize acı çektiren ve
gözyaşı dökmemize sebep olan farklılıklarımızı ortadan kaldırma yoluna
gidiyoruz. Biz, birliğin peşinde koşuyoruz, birlik olma peşinde, ortak bir
kimlik yaratmaya çalışıyoruz ve bu paylaşılan değerler üzerine inşa ettiğimiz
bu kimliğin bir parçası da acaba Türkiye olabilecek mi; bizim aklımızdaki soru
budur efendim.
Birçoğumuz bu soruya cevabın "evet,
olabilir" olduğunu düşünüyoruz; ama, bazı üye ülkelerde de halen önyargı
söz konusudur. Birkaç dakika önce de belirli tartışmalar yaşadık önyargılarla
ilgili konularda; hâlâ çok fazla önyargı var.
Özellikle oryantalizm, 18 inci Yüzyılda,
Avrupa vatandaşları üzerinde, özellikle ressamlarda ve yazarlar üzerinde büyük
bir etki sahibi oldu ve belirli klişeler sonucunda ne yazık ki, sürekli fırına
verilen, temcit pilavı gibi ısıtılarak sürekli önümüze getirilen
"Geceyarısı Ekspresi" (Midnight Express) isimli film ve İspanyol
filmi olan "Bir Türk Arzusu" filmi sanatsal açıdan ortaya koydukları
ifadelerle Türkiye'nin de pek yardımcısı olmamıştır takdir edersiniz ki; ama,
biz, Avrupa olarak, Türkiye'yi önyargılarımızla yola çıkarak
değerlendirmemeliyiz. Çünkü, biz, Avrupa ülkeleri olarak kendi aramızda zaten
bu sıkıntıları çok yoğunlukla yaşıyoruz. Hepinizin çok iyi bildiğini biliyorum;
ama, Avrupa Birliği insanları bu fikre sahip mi ya da bu bilgiye sahip mi değil
mi, bilmiyorum; ama, tekrarlama gereğini duyuyorum. Türkiye'de insanlar,
özellikle kadınlar, seçme ve seçilme hakkına 1930 yılında kavuştular; ama,
Fransız ihtilaline rağmen, Fransız kadınları, 1944 yılına kadar, İtalyan
kadınları da 1945 yılına kadar bu haklarını elde etmek için beklediler. Bizim,
Avrupa'yla ilgili fikrimiz medeniyetler çatışması üzerine inşa edilmemiştir.
Biz, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve de temel özgürlüklerin bağrımıza basıldığı
evrensel değerler üzerine bir kıta oluşturmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda, bu
bahsettiğim laik ilkeler ancak, dinî ardışık var olmayı mümkün kılabilir
efendim.
Biz, genişlemeye çalışıyoruz, genişlemenin
peşinde koşuyoruz ve Avrupa Birliği, çok uzun yıllardır, sizin Kopenhag
Kriterlerini doldurmanızla ilgili ifadelerini dile getirmekte ve ben, bunların
çoktan yerine getirildiğini düşünmekteyim, o yüzden tekrarlamayacağım.
Dış İlişkiler Komitesi olarak, Türkiye'nin
Kopenhag Kriterlerini ziyadesiyle yerine getirdiğine inandığımız için gecikme
olmaksızın müzakerelerin bu ülkeyle başlaması yönünde tavsiyelerde bulunduk.
Tabiî ki de, bu müzakereler başlamadan önce, sizin yasalarınızın 6 önemli
parçası, halihazırda üzerinde çalıştığınız 6 yasanın da bir an önce Meclisinizden
geçirilmesi gerekmekte ve bu yasalar arasında Dinî Vakıflar Yasası da mevcut
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, bu yasalarla ilgili, bu
yasaların görüşülmesiyle ilgili sizden çok sevindirici haberler aldım bu sabah
ve bu duyduğum haberler, 14 Aralıkta alınacak kararın, tavsiye kararının
üzerinde büyük etki sahibi olacaktır.
İlk aşamada, Avrupa Birliği ile Türkiye
arasındaki müzakereler başlatıldığında, özellikle, siyasî kriterlerin
uygulanması üzerine odaklanılacaktır; insan hakları ve temel özgürlüklerle
ilgili siyasî kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine bakılacaktır.
Komite, şunun da altını çizmek ister;
Türkiye ile müzakerelerle ilgili görüşmelerin askıya alınması kararı, Avrupa
Parlamentosuyla konsültasyon yapılmadan alınamaz.
Çok kökten ve çok başarılı değişimlere
sahne olmakla beraber Türkiye, Türkiye'de alınan bu kararların gerçek hayata
uygulanabilmesi ne yazık ki, zaman alacaktır.
Bu bağlamda, bu sürece katkımız olabilmesi
için somut birtakım tekliflerle karşınıza çıkmak umudunu taşıyoruz ve bu
bağlamda, müzakerelerin daha sağlıklı başlatılabileceğini düşünüyoruz.
Size iki tavsiyem olacak bu konuda:
Bağımsız bir denetim mekanizmasıyla, Türkiye'deki tutukevlerinin denetlenmesi
ve bu bağlamda, Türkiye'nin, işkenceyi önlemeye yönelik kararlılığını ifade
etmesini bekliyoruz.
Türkiye, bugüne kadar çok büyük
zorlukların üstesinden gelmiştir ve beraber çalışma, bir takım ruhuyla yola
çıkarak, karşılıklı olarak eksikliklerimizi giderme yoluna gitmemizin
gerekliliğini düşünüyorum.
Avrupalılar olarak bizler, istikrarlı ve
refah içinde bir Türkiye'nin, dünya barışı ve istikrarının eksik olmaması
gereken bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Ortadoğu'nun geleceği, hem İslamî
kültür değerlerini hem de demokratik değerlerini bir potada eritip, demokratik
varlığını sürdürebilen bir ülkenin varlığıyla söz konusu olacaktır. Bu
tehlikeli coğrafya üzerinde, Türkiye, komşularına örnek teşkil edecektir.
Afganistan, Irak ve Ortadoğu stratejik
olarak ele alındığında, Türkiye, bu bölgede çok önemli bir role sahiptir.
Türkiye, tamamen Türk hâkimiyetinde, barış içinde, bin yıldır varlığını
sürdürebilen bir ülkedir. Türkiye, ayrıca, Avrupa Birliğinin özellikle
Ortadoğu'da rolünün artırılmasına sebep olabilir. Bu bağlamda, Türkiye'yle
Avrupa Birliğinin dış politikasının birbirine yakınlaştığını son zamanlarda
görmekteyiz ve bunun artırılabileceğini düşünüyoruz.
Kıbrıs'la ilgili olarak da, çok önemli ve
yapıcı adımlar attığınızı kabul ediyoruz efendim; bu, asla gözardı
edilmemektedir; ama, yine de, size dürüst olmak istiyorum. Müzakere süreci ve
25 ülkeyle yapıldığı şekilde bu müzakere süreci, Kıbrıs'ın tanınmasıyla
ilgilidir ve bu, yeni bir husus, yeni bir şart değildir. Şimdiye kadar
yaptığınız ilerlemeleri gözardı etmemize sebep olacak bir şart değildir; ama,
Avrupa Birliğiyle müzakere masasına oturduğunuzda bu husus gündemde olacaktır
ve bütün bu hususları tanımanız gerekecektir efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, konuşmamı sonlandırmak arzusundayım. Hepimiz, tüm Avrupa ülkeleri
olarak, Türkiye'nin, çok daha çağdaş ve ileri bir döneme geçtiğinin
farkındayız. Avrupa'yla ortak değerleri, ortak ilkeleri paylaştığınızın ve bu
konuda ilerleme kaydettiğinizin çok iyi farkındayız. Avrupa Birliğine üye olma
yolunda, Türkiye, üzerine düşen görevleri yerine getirirse ve bu değerleri
gerçek hayatta uygularsa, nihaî üyeliği kaçınılmaz olacaktır. Türkiye, bu
bağlamda, Avrupa Parlamentosunun birçok gereksinimlerini ve de tavsiyelerini
yerine getirmiştir. Bu tavsiyeler içerisinde, ölüm cezasının kaldırılması,
önemli temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve askerî mevcudiyetin
siyasetteki payının azaltılması gibi hususlar sıralanabilir ve de güneydoğuda
olağanüstü halin kaldırılması da bu hususların en önemli adımlarından bir
tanesidir. DEP milletvekillerinin hapishaneden salıverilmeleri ve de adil
yargılama sürecine yeniden dahil edilmeleri, şiddet içermeyen fikir beyanından
ötürü daha önce ceza almış olmaları hususunun ortadan kaldırılması, bu konudaki
kararlılığınızı kanıtlayan en önemli adımlardan biri olmuştur efendim.
Önünüzdeki yol ve şimdiye kadar
katettiğiniz yol, karşınıza çıkabilecek her türlü engeli aşabileceğiniz yolunda
bize sinyaller vermektedir. Türkiye, Avrupalı olma rüyasından asla
vazgeçmemelidir; ama, karşısındaki zorlulukların da farkında olmak zorundadır.
Ben, bugün, burada, size akıl vermek için
bulunmuyorum. Ben, sadece kendi deneyimlerimi hatırlayarak, size, birtakım
hususlarda hitap etme arzusuyla geldim. Çok fazla zaman harcadık ve Avrupa
Birliğinin bir parçası olabilmek için çok fazla çaba sarf ettik ve karşımıza
çok engel çıktı. İşte, bu deneyimlerden yola çıkarak sabır ve hayalgücü
gerekmekte bu saniyelerde size. Bu aşamada ihtiyacınız olan şey bu kuvvettir.
Avrupa Birliği ve Türkiye, daha iyi ve daha güvenli bir dünyanın sağlanması
için çok önemli bir gücü paylaşmakta ve çok önemli bir görevi paylaşmaktadır.
Ben, bu bağlamda, sizin, karşınıza çıkan
zorlukların üstesinden gelmekte ve başarılı olmakta ihtiyacınız olan güce sahip
olduğunuzu düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, eşzamanlı
çevirme cihazlarının toplanması için birleşime 5 dakika ara veriyoruz.
Kapanma
Saati: 17.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı tasarı üzerindeki
müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.
2 nci madde üzerinde, şahsı adına söz
isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2 nci madde üzerinde kâfi derecede konuşuldu; zaten,
madde de, konuşmayı gerektirmeyecek kadar açık olan bir madde.
Ben, bu madde üzerinde, benden önce
konuşan değerli arkadaşımın beyanları üzerine söz aldım; zira, benim bir önceki
konuşmama atıfta bulunmak suretiyle, hukuk devleti ve özgürlüklerden yana olan
tavrım noktasında farklı değerlendirmelerde bulundu, benim anlayamadığımı veya
anlayamadığım anlamına gelecek laflar söyledi. Ben, doğrudur -bir şey demiyorum
arkadaşıma- anlayamadım; zira, ben, hayatım boyunca, anlayamadığım konularda
çok anlamış gibi konuşmasını hiç beceremedim, bilmediğim konularda bilmiş gibi
konuşmasını da, bir türlü anlayıp, millete takdim etme becerisini gösteremedim;
bildiğim konuları takdim ettim, bilmediğim konuları bilenlerden her zaman
öğrenmeyi, onların öğrencisi olmayı kendime şiar ettim. İki fakülteyi
birincilikle bitirmiş bir arkadaşınız olarak bundan da bugüne kadar hiç
sapmadım; ama, ne hikmetse, bilgiç edasıyla konuşmayı bir türlü beceremedim.
Yüksek Heyetinizin huzurunda bunu kabul ediyorum.
Ancak, bir hususu da tashih etmekte fayda
görüyorum. Denildi ki: Özgürlüklerden yana tavırlar... Ben, CHP'li
arkadaşlarımı tenzih ediyorum; zira, onların büyük bir kısmı bizimle beraber bu
konularda tavır koydular, ama, telefon kayıtlarının kayda alınmasıyla ilgili
maddenin görüşmeleri sırasında, tutanaklara geçen şu ifadeleri okuyacağım;
birinci okuduğum ifade, benim ifadelerimden. Şimdi, bu maddenin dinleme kaydı
kapsamına, devlet güvenliği aleyhine işlenen suçların da alınmasını Orhan Bey
önermişti, biz de, onlara karşı çıkmıştık. Ben "Sayın Bakanım, değerli
arkadaşlar; Bahri Hocam da söyledi, gerçekten altkomisyonda bunun üzerinde çok
duruldu ve hepimizin devletin güvenliğiyle ilgili konularda aynı hassasiyeti paylaştığımızdan
benim şüphem yok, bizim düşüncemiz de aynı; devleti zaafa uğratmayacak,
devletin birliğini, dirliğini, düzenini payidar kılacak düzenlemeler yapmak.
Ancak, burada bir dengeyi de iyi kurmak lazım; kantarın topuzunu da kaçırmamak
icap ediyor. Onun için, orada bu suçların ancak bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenebileceğinden, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmemesi
halinin de yüzde 1, belki binde 1 olacağından, bunun kapsamını genişletmenin
düşünce özgürlüğü alanına müdahale olacağından maddenin geldiği gibi kabul
edilmesi gerekir" şeklinde komisyona önermiştim. Değerli arkadaşım da
orada "bunun içerisinde casusluk suçları yok"dedi; onların 13 üncü
maddede, katalogda sayıldığını söyledik. Arkasından bu maddelerin kapsamını
söyledi; devletin birliğine, anayasal düzene ve benzeri suçlara ilişkin
kapsamları olduğunu söyledi. Zaten, biz de, devletin birliği, dirliği, düzeni
konusunda aynı kanaatteyiz. Hiçbir ihtilafımız yok...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - O zaman niye
konuşuyorsun?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ancak, devletin
birliğini, dirliğini koruyalım, gözetelim derken, hukuku ayaklar altına,
adaleti ayaklar altına alarak bunu temin edemeyeceğimiz de bir gerçektir.
Atatürk'ün ifadesiyle "Adalet Mülkün Temelidir." Mülkün temeline, biz,
adaleti koyduğumuz zaman, o mülkü ayakta tutarız; ancak, mülkü ayakta tutmak
için, hukuksuzluğu, hukuk haline getirip, adaleti ayaklarımızın altına
aldığımız zaman, zulümle âbâd olanların akıbetine düşmemiz hiç de zor olmaz.
Onun için biz buna karşı çıktık, yatak odalarına kadar insanların takibi,
kontrolü, izlenmesine muhalefet ettik.
Bakın, Orhan Bey ne dedi, tutanaktan aynen
okuyorum: "Şimdi, bunlar, çok basit şeyler değil, müebbet cezayı
gerektiren suçu dinlemedışı tutuyorsunuz, bunun tutarlı da olması lazım. On
yılı gerektiren suçu dinlemeye alıyorsunuz. Bu bir teknik takip. Bu tür suçlar,
zaten, hep teknik şeylerle şey yapılıyor. Ben de özgürlükçüyüm ve bütün gün,
bütün çabalarım da özgürlük alanlarının genişletilmesi... Ama, şimdi, devleti
zaafa düşürecek diye de özgürlük olmaz arkadaşlar. Onun için Sayın Başkanın
saydığı suçların tek tek sayılmasını istirham ediyorum." Şimdi, burada farklı şeyler söyledi, ben
sataşmak için değil, sadece tutanakta olan bir hususu belirtmek istedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, hem toparlayın hem
de daha fazla sataşmaya neden olacak konuşmalar yapmayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, sadece,
tutanakta olanları naklettim, kendi kanaatimi, arkadaşıma sataşacak biçimde
işin içine kesinlikle katma durumunda değilim. Orhan Beyin hukuki bilgisini,
görgüsünü, zaten komisyondaki arkadaşlar da biliyor, biz de biliyoruz, takdir
ediyoruz, ona bir diyeceğimiz yok; ancak, bir gerçeğin altını çizmek istedim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
sataşmaya cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika, Orhan Bey...
Bekir Bey, ben, sizi, sözünüzün başından
sonuna kadar dinledim. Şimdi siz konuşmanızda tutanaklardan örnekler de
verdiniz; fakat, bu tutanaklar yüzlerce sayfadır. Bir konuşmadan verdiğiniz
örnek, aynı konuşmacının başka bir konuşmasıyla bir araya geldiği zaman başka
anlamlar da taşıyabilir. Tabiî, biz sizin komisyondaki tüm tartışmalarınızı
bilemeyiz; ama, sizin konuşma tarzınız sataşma durumu ortaya çıkardı. Sataşma
nedeniyle, açıklama yapmak üzere Sayın Orhan Eraslan'a söz vermek durumunda
kaldım.
Buyurun Sayın Eraslan.
5 dakikada tamamlamanızı rica ediyorum.
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın,
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Bekir Bozdağ tarafından şahsıma sataşıldığı için ve bazı şeyler de bütününden
koparılarak farklı yansıtıldığı için cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce Avrupa
Parlamentosu Başkanını dinlediniz. Yani, doğrusu, böyle önemli bir yasa
tasarısının görüşmelerinde bir polemik konusu yaratmak gibi bir amacım yoktu.
Öncelikle bunun bilinmesini istiyorum.
Sayın Bozdağ'ın, hiç gereği yokken ve hiç
anlamlı değilken, tasarının bütünü üzerinde konuşurken söylediklerini buradan
huzurunuzda okuyorum:
"Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, yapılan bu düzenlemelerin ülkemizin
demokratik hukuk devleti alanında gelişmesine önemli katkı sağlayacağına
inandığımı ifade ediyorum. Ayrıca, burada CHP adına konuşan değerli büyüğümüzün
ifade ettiği alanda, özgürlükleri kısıtlar gibi görünen alanlardaki
değişikliklerin de, bizden çok CHP'li arkadaşların gayretleriyle o halde
muhafaza edildiğinin de Yüce Heyet tarafından bilinmesini arz ediyorum."
Buyurun!.. Yani, neyi anlatmak istiyor;
derdi ne, sıkıntısı ne?! Hangi maddeyse, o madde gelince konuşuruz. Bunun
üzerine -size doğrusunu söyleyeyim- ben böyle bir tartışma açmayı böyle sıkışık
bir program içerisinde görüşme yapmayı gerekli görmüyordum; ama, Sayın Bozdağ
bunu deyince, bu yasaya demokratik karakterini verecek en önemli tanım -en az
50 maddede var- gecikmesinde sakınca bulunan hal...
Buyurun, tutanaklardan okuyalım. 3 defa
söz almışım arkadaşlar. "Gecikmesinde sakınca bulunan hal" tanımı,
belalı bir tanımdır. İstisna için getiriliyor bu, istisna için konulan bir şey.
Bunu tanımlamazsanız, ana kural haline gelir; aramada var, telefon dinlemede
var, her şeyde var gecikmesinde sakınca bulunan hal.
O zaman, "tanımlar" maddesinde,
hükümet tasarısında varmış; Rahmetli Sulhi Dönmezer'in başkanlığındaki
komisyonun tasarısında, gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlamışlar,
daraltmışlar tanımla.
Şimdi, bu tanımı çıkarınca, kolluk,
istediği durumu, gecikmesinde sakınca bulunan hal biçiminde yorumlayabilir.
Gelin, bunu düzeltelim, tanımlayalım, eksik kalmasın; eksik kalırsa, bu madde,
istenildiği gibi yorumlanır, istisna, kural haline gelir dedim.
Demokratım diyen, daha özgürlükçüyüm diyen
arkadaşım, bu konuda herhangi bir kanaat izhar etmedi, Sayın Bakan da "bu
düzenleme yeterlidir" dedi ve Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın
oyuyla bu madde olduğu gibi geçti.
Şimdi, bunların, sen daha çok
özgürlükçüsün, ben daha çok özgürlükçüyüm biçiminde değerlendirilmesine
girersek sıkıntı yaşarız.
Gelelim, kontrollü teslimat konusunda
Sayın Bozdağ'ın verdiği önergeye.
Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti, suçla
etkin mücadele eden devlettir. Suçla etkin mücadeleyi yapmayan devlet, hukuk
devleti değildir. Özgürlükleri veriyorum diye, sokağı eşkiyaya teslim
ederseniz, orada hukuk devleti yoktur. İnsanlar, evlerinden çıkmaya
korkarlarsa, orada hukuk devletinden bahsetmeye olanak yoktur.
Şimdi, bunun için, istisnaî hallerde,
hâlâ, yasada da var olan -4422 sayılı Yasada var olan- kimi düzenlemelerin,
daha da yargıç güvencesi altına alınarak yapılmasını savunmanın, affedersiniz,
demokrat olmamakla ne ilgisi var?! Suçla mücadele etmeyeceğiz de, hukuk
devletini nasıl kuracağız?! Sokağı eşkiyaya teslim edeceğiz, alan alacak, vuran
vuracak, ihaleleri çeteler dağıtacak, hukuk yerine mafyalar alacak tahsiline
bakacak, burada hukuk devleti olacak, özgürlük olacak; öyle mi?! Yok böyle bir
şey!.. Yok böyle bir şey!.. Tanımları doğru koyalım. Orada kaos olur. Kaos,
özgürlük değildir. Kaos düzeninde eşkiyanın özgürlüğü olur, yurttaşın özgürlüğü
olmaz.
Değerli arkadaşlarım, başka bir şey için
kullandığım bir argümanı, ilgisiz bir yere getirip yapıştırırsan, doğru bir şey
yapmış olmazsın. Yarın, o konuştuğun, senin önüne pranga olarak çıkar. Komisyon
tutanaklarının tamamı yanımda; o maddeler gelince çıkıp açıklayacağım. Uzatmak
istemiyordum, çıkıp açıklayacağım, Yüce Heyet görsün kim özgürlükleri gerçekten
savunuyor kim savunur gibi yapıp numara yapıyor; Yüce Heyet görsün! Suçla
mücadele etmeden hukuk devleti olmaz. Dünyada bunun örneği yoktur. Çeteye
teslim edeceksin sokakları, ülkeyi, devleti; ihaleyi onlar dağıtacak, efendime
söyleyeyim, tahsilatı onlar yapacak, eşkiyalığı onlar yapacak, onunla mücadele
edince, hukuk devleti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Orhan Bey.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Efendim, hukuk devletinin olabilmesi için,
devletin olması lazım. Kaos düzeninde hukuk devleti olmaz. Biz, 5020 sayılı
Yasayı, Anayasa sınırlarını zorladığı halde, Sayın Bakanınıza yetki verdik,
hortumcularla mücadele etsin diye. Niye verdik; suçla etkin mücadele etsin
diye. Muhalefet partisi olarak "anayasal sınırlar zorlandığı halde burada
destek veriyoruz" dedik. Niye; milletin varlığı sömürülmesin,
hortumlanmasın, suçla mücadele edilsin diye.
Yani, Anamuhalefet Partisinin şöyle bir
kompleksi yoktur: Kimse, bizim demokratlığımızı tescil etme hakkına sahip
değil, biz, zaten, bunu, çoktan tescil ettirmişiz. Bu konuda, kaygımız yok,
endişemiz yok. Onun için, bize demokrat derler mi; acaba, suçla şöyle mücadele
yöntemi benimsersek olur mu; acaba olmaz mı endişesi içerisinde değiliz.
Arkadaşlar, teknik bir düzenleme yapıyoruz
ve burada, şova yönelik, gerçeği yansıtmayan, başka bir şey için anlatılan bir
beyanı alıp, burada başka bir şeye yapıştırarak, açıklamalar talihsiz
beyanlardır; üzüntü vericidir. Böyle bir polemiğe de ben yol açmış değilim.
Gerektiği her noktada, her sözümün sonuna
kadar arkasındayım.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)
(Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin
yazılışıyla ilgili teknik bir konuda Komisyon Başkanımız bir açıklama yapacak.
Buyurun Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, maddeye bakıldığı zaman açıkça da görüldüğü üzere
bir baskı hatası var ve iki bent, aynı harfi almış; iki tane "d" var
orada; o nedenle "d" lerden bir tanesinin çıkarılması ve bentlerin
ona göre yeniden teselsül ettirilmesi gerekir; onu düzeltiyorum.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Anlaşılmıştır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "ç"
olacak...
BAŞKAN - Zaten, Sayın Komisyon Başkanı,
teselsül ettireceklerini, arka arkaya sıralayacaklarını söyledi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "ç"
olacak...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Onu
düzenleyecekler.
BAŞKAN - "ç" harfini bazen
kullanıyorlar, bazen kullanmıyorlar; yani, a, b, c, d diye gidiyorlar.
Anlaşıldı mı Sayın Milletvekilim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşıldı Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
Şimdi, 2 nci maddeyi, Komisyon Başkanının
açıkladığı düzeltmeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Görev
Görev
MADDE 3. - (1) Mahkemelerin görevleri
kanunla belirlenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Re'sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık
MADDE 4. - (1) Davaya bakan mahkeme,
görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar
verebilir. 6 ncı madde hükmü saklıdır.
(2) Görev konusunda mahkemeler arasında
uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Görevsizlik kararı verilmesi gereken hâl
ve sonucu
MADDE 5. - (1) İddianamenin kabulünden
sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı
anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.
(2) Adlî yargı içerisindeki mahkemeler
bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Görevsizlik kararı verilemeyecek hâl
MADDE 6. - (1) İddianamenin kabulünden
sonra, yargılamanın alt dereceli bir mahkemeye ait olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı verilemez.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin
işlemleri
MADDE 7. - (1) Yenilenmesi mümkün
olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler
hükümsüzdür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bağlantılı Davalar
Bağlantı kavramı
MADDE 8. - (1) Bir kişi, birden fazla
suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık
bulunursa bağlantı var sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu
kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de
bağlantılı suç sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Davaların birleştirilerek açılması
MADDE 9. - (1) Bağlantılı suçlardan her
biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek
suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Görülmekte olan davaların birleştirilmesi
ve ayrılması
MADDE 10. - (1) Kovuşturma evresinin her
aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına
yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları
gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan
davalara aynı mahkemede devam olunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Geniş bağlantı sebebiyle birleştirme
MADDE 11. - (1) Mahkeme, bakmakta olduğu
birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede
gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu
davaların birleştirilmesine karar verebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yetki
Yetkili mahkeme
MADDE 12. - (1) Davaya bakmak yetkisi,
suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.
(2) Teşebbüste son icra hareketinin
yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(3) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı
eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir.
Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım
merkezi dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer
mahkemesi de yetkilidir.
(4) Soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun
işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o yer mahkemesi de
yetkilidir.
(5) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu
maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de
yetkilidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Özel yetki
MADDE 13. - (1) Suçun işlendiği yer belli
değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri
mahkemesi yetkilidir.
(2) Şüpheli veya sanığın Türkiye'de
yerleşim yeri yoksa Türkiye'de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi
yetkilidir.
(3) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi
olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Yabancı ülkede işlenen suçlarda yetki
MADDE 14. - (1) Yabancı ülkede işlenen ve
kanun hükümleri uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.
(2) Bununla birlikte Cumhuriyet
savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
(3) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık
Türkiye'de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme, Adalet
Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay
tarafından belirlenir.
(4) Yabancı ülkelerde bulunup da
diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk kamu görevlilerinin işledikleri
suçlardan dolayı yetkili mahkeme Ankara mahkemesidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Deniz, hava ve demiryolu taşıtlarında veya
bu taşıtlarla işlenen suçlarda yetki
MADDE 15. - (1) Suç, Türk bayrağını taşıma
yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken
işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan
mahkeme yetkilidir.
(2) Türk bayrağını taşıma hakkına sahip
olan hava taşıtları ile demiryolu taşıtları hakkında da yukarıdaki fıkra
hükümleri uygulanır.
(3) Ülke içerisinde deniz, hava veya
demiryolu taşıtlarında ya da bu taşıtlarla işlenen suçlarda, bunların ilk
ulaştığı yer mahkemesi de yetkilidir.
(4) Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı
taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında işlendiği takdirde, suçun işlendiği
yere en yakın veya geminin Türkiye'de ilk uğradığı limanın bulunduğu yer
mahkemesi yetkilidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum.
Bağlantılı suçlarda yetki
MADDE 16. - (1) Yukarıdaki maddelere göre
her biri değişik mahkemelerin yetkisi içinde bulunan bağlantılı ceza davaları,
yetkili mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilerek görülebilir.
(2) Bağlantılı ceza davalarının değişik
mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, Cumhuriyet savcılarının istemlerine
uygun olmak koşuluyla, mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu
davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir.
(3) Uyuşulmazsa, Cumhuriyet savcısı veya
sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup
olmadığına ve gerek varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir.
(4) Birleştirilmiş olan davaların
ayrılması da bu suretle olur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Yetkide olumlu veya olumsuz uyuşmazlık
MADDE 17. - (1) Birkaç hâkim veya mahkeme
arasında olumlu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli
mahkeme, yetkili hâkim veya mahkemeyi belirler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
Yetkisizlik iddiası
MADDE 18.- (1) Sanık, yetkisizlik
iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye
mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme
raporunun okunmasından önce bildirir.
(2) Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar,
ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge adliye mahkemelerinde
duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme
raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında
bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.
(3) Yetkisizlik kararlarına karşı itiraz
yoluna gidilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Davanın nakli
MADDE 19. - (1) Yetkili hâkim veya
mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde
bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede
bir mahkemeye nakline karar verir.
(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan
mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa,
davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
Yetkili olmayan hâkim veya mahkemenin
işlemleri
MADDE 20.- (1) Yetkili olmayan hâkim veya
mahkemece yapılan işlemler, sadece yetkisizlik nedeniyle hükümsüz sayılmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
yapılan işlemler
MADDE 21.- (1) Bir hâkim veya mahkeme,
yetkili olmasa bile, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, yargı çevresi
içerisinde gerekli işlemleri yapar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Hâkimin Davaya Bakamaması ve Reddi
Hâkimin davaya bakamayacağı hâller
MADDE 22.- (1) Hâkim;
a) Suçtan
kendisi zarar görmüşse,
b) Sonradan
kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık
ilişkisi bulunmuşsa,
c) Şüpheli,
sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri
ise,
d) Şüpheli,
sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
e) Şüpheli,
sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa
f) Evlilik
sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece
dahil kayın hısımlığı varsa,
g) Aynı
davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği
veya mağdur vekilliği yapmışsa,
h) Aynı
davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,
Hâkimlik görevini yapamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; salonun bu halini görünce
mutluluk duyuyorum! Bu, hukukçulara ve Adalet Komisyonuna duyduğunuz güveni
gösteriyor, teşekkür ediyorum, kutluyorum sizi.
Yasa tasarısının 22 nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Aslında, bu madde, hâkimler ile
halk arasındaki ilişkileri düzenliyor. Bu konuda, komisyonun üyeleri arasında
bir görüş birliği var; ama, ben birtakım gerçekleri burada tekrar etmek ve
halka duyurmak istiyorum; çünkü, komisyon çalışmalarından, altkomisyon
çalışmalarından yeteri kadar bilgilendirilmeyen halkımız, Meclisteki
görüşmelerin böyle süratle gelişmesi karşısında birtakım konuların
tartışılmadan geçtiği izlenimini edinebilir. Buradaki maddelerin büyükçe bir
bölümünde uzlaşma sağlanmış olması, teknik konulara ilişkin olmasından
kaynaklanıyor. İhtilaf doğuran maddeleri de ayrıca tartışacağız.
Bu madde, hâkimin hangi davalara
bakamayacağını düzenliyor. Bu düzenleme, şu anda yürürlükte olan yasamızda da
var; yani, yeni bir düzenleme değil. Ancak, "şüpheli" kavramı bu
yasayla hukukumuza girdiği için, ona ilişkin bir ek yapılmış.
Madde okunduğu için tekrar etmek
istemiyorum. Bu düzenlemenin, bir zorunluluktan kaynaklandığını biliyoruz;
çünkü, son söz sanığındır; ama, kararı hâkim veriyor, o yüzden hâkimin
ilişkilerinin, tavrının mutlaka kontrol altında tutulması gerekiyor.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Maddeye gel.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -
Söylediklerim bu maddeyle çok ilgili.
Hâkim, davaya bakmasına engel oluşturan
durumlarda davaya bakarsa, tabiî ki, ret kavramı, ret müessesesi devreye
giriyor ve bu kavram içinde de hâkim, bakamayacağı davalara bakmaktan
alıkonuluyor.
Şimdi, Anayasamıza ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine göre, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının güvence altına
alınması gerekiyor. Bu da, hâkimin yansızlığıyla, taraflarla ilişkili
olmamasıyla bağlantılı bir durum. Yukarıda sayılan durumlar; yani, hâkimin
akrabalık ilişkileri ve benzerleri, hâkimin tarafsızlığına yönelik bir karine
olarak algılanıyor. Tabiî, karine kavramı, hâkimlere ve hâkimlik müessesesine
yönelik bir eleştiri gibi algılanmamalı. Bu, hâkimlere duyulan güvensizlikten
de kaynaklanmıyor. Biz, Türkiye'de hâkimlerin içinde bulundukları çok zor şartlara
rağmen... Belki birkaç düzeltmeyle şartlar yumuşatılmış olabilir; ama,
hâkimlerin hangi zor şartlarda görev yaptıklarını, daha doğrusu bütün adliye
mensuplarının hangi şartlarda görev yaptıklarını biliyoruz. Bu şartlar içinde
hataların da oluşabileceğini biliyoruz; ama, nedense, Türkiye'de, son bir
yıldan beri, tartışılması gereken birçok kavram ve organ böylesine şiddetli bir
tarzda tartışılmadı; hâkimler, bir iki münferit olay nedeniyle olağanüstü bir
ilgiye mazhar oldular ve tartışıldılar. Bu, halkımızın bu müesseseye gösterdiği
ilgiden kaynaklanıyor; çünkü, her yerde çürük cevizler olabilir; ama, yargı
kavramı içerisinde bunların olmaması gerektiği yönünde halkımızda oluşmuş bir
kanaat olduğunu biliyoruz. Bu çerçeve içerisinde, çok az sayıdaki yargı mensubunun
adının birtakım söylentilere karışmasının bu müesseseye zarar vermemesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Nitekim, Yargıtay Başkanlığına seçilen
Sayın Osman Arslan, ilk yaptığı açıklamada -çok kısa bir açıklama yaptı
kendisi- çok dikkati çekiyor; yargının siyasetdışı, gayrisiyasî bir organ
olduğunu söyleme ihtiyacı duymuş; ayrıca, devletin diğer erkleri olan yasama ve
yürütmenin dışında bir anlam taşıdığını söylemiş. İlk demecinde böylesine bir
hususa değinmiş olması ilgi çekici. Böylesine bir tartışmanın Yargıtay
mensuplarını rahatsız ettiğini, böylece, bir kez daha öğrenmiş oluyoruz.
Bu vesileyle, Sayın Yargıtay Başkanımıza,
seçildiği bu görevde Cumhuriyet Halk Partisi olarak başarılar diliyoruz.
Yargımızın her türlü baskıdan uzak bir ortamda ve adil yargılama görevini
yerine getirmesini diliyoruz.
Bu yasa tasarısının halkın adil yargılama
güvencesine olumlu katkılar getirmesini umut ediyoruz; bunu diliyoruz; ama, bu
yasa tasarısının çıkarılma aşamasında kimi eksikliklerin olduğunu da söylemek
zorundayım. Tabiî, hiçbir yasanın mükemmel olması mümkün değildir; ama,
sanıyorum, altkomisyonda 11 günde, bizim komisyonumuzda 6 günde tartışılmıştır
ve tasarı bu aşamada değerli arkadaşlarımın da katkısıyla, geniş çapta
değişmiştir. Arkadaşlarımın katkıları şöyle olmuştur: Önümüze hükümet tasarısı
olarak geldi. Biz, bunu okuduk, tam anladık -çok teknik bölümler de vardı-
altkomisyonda tasarı çok değişti, farklı şeyler geldi, gerekçeler tartışılır
hale geldi, yeni gerekçeler üretildi. Bizim komisyonumuza, Adalet Komisyonuna
geldi. Buradaki uygulamayı çok hoş anılar olarak burada nakletmek istiyorum.
Adalet Komisyonunda bir madde
tartışılıyor. Tam madde tartışılırken bir değişiklik önergesi geliyor; görme
imkânımızı sağlamak için diretiyoruz, görüyoruz. Bu, zaman zaman, bir lütuf
olarak algılanıyor. O değişiklik önergesi tartışılıyor ve kabul edileceği
sırada değişiklik önergesini değiştirmek için bir önerge geliyor. Buna ilişkin
4 tane örnek var, saymamı istemediğinizi sanıyorum.
HASAN KARA (Kilis) - Kolay iş yapılmıyor;
4 madde fazla değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Evet; ama, bir süre sonra değişiklik
önergesini değiştirmek için verilen önergenin de değiştirilmesi için bir önerge
gelirse, bu da mı iyi bir iş yapmak olur?! Yani, burada kanun yapıyoruz. O
zaman, ben, şunu söylerim size; bu tartışma süresi çok uzasaydı şunu
yapacaktınız: Değiştirme önergesini değiştirmek için verilen önergeyi
değiştirmek için verilen önergeyi de değiştirmek için, şimdi bir önerge
verecektiniz. O zaman kutluyorum.... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Konuşmacıya müdahale etmeyelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır,
ben rahatsız olmuyorum Sayın Başkan.
HASAN KARA (Kilis) - Biz konuşmacıyı çok
seviyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kürsü özgürlüğünü alabildiğine
kullansın Sayın Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır,
ben, son derece özgür kullanıyorum; arkadaşların müdahalesi de beni mutlu
ediyor, yeni konular oluşuyor. Böylece, bu tartışmanın kısa sürede bitmiş
olmasını sağladık.
Arkadaşlar, ben, size başkaca laf etme
imkânı vermemek için, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - 22 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Yargılamaya katılamayacak hâkim
MADDE 23. - (1) Bir karar veya hükme
katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar
veya hükme katılamaz.
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev
yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde,
önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde
bulunabilecekler
MADDE 24. - (1) Hâkimin davaya
bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye
düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık
veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde
bulunabilirler.
(3) Bunlardan herhangi biri istediği
takdirde, karar veya hükme katılacak hâkimlerin isimleri kendisine bildirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Tarafsızlığını şüpheye düşürecek
sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi
MADDE 25. - (1) Tarafsızlığını şüpheye
düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde
sanığın sorgusu başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde
inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından
yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde,
inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir.
(2) Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen
sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir.
Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde
yapılması şarttır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
Ret isteminin usulü
MADDE 26. - (1) Hâkimin reddi, mensup
olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir
tutanak düzenlenmesi için başvurulması suretiyle yapılır.
(2) Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret
sebeplerinin tümünü bir defada açıklamak ve süresi içinde olguları ile birlikte
ortaya koymakla yükümlüdür.
(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
Hâkimin reddi istemine karar verecek
mahkeme
MADDE 27. - (1) Hâkimin reddi istemine
mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye
katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;
a) Reddi istenen hâkim asliye ceza
mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza
mahkemesine,
b) Reddi istenen hâkim ağır ceza
mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin
bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire
için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması
hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,
Aittir.
(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı
ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı
ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
(3) Bölge adliye mahkemesi ceza
dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye
katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.
(4) Ret isteminin kabulü halinde, davaya
bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
Ret istemi üzerine verilecek kararlar ve
başvurulacak kanun yolları
MADDE 28. - (1) Ret isteminin kabulüne
ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz
yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte
incelenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
Reddi istenen hâkimin yapabileceği
işlemler
MADDE 29. - (1) Reddi istenen hâkim, ret
hakkında bir karar verilinceye kadar yalnız gecikmesinde sakınca olan işlemleri
yapar.
(2) Ancak, hâkimin oturum sırasında
reddedilmesi hâlinde, bu konuda bir karar verilebilmesi için oturuma ara vermek
gerekse bile ara vermeksizin devam olunur. Şu kadar ki, 216 ncı madde uyarınca
tarafların iddia ve sözlerinin dinlenilmesine geçilemez ve ret konusunda bir
karar verilmeden reddedilen hâkim tarafından veya onun katılımıyla bir sonraki
oturuma başlanamaz.
(3) Ret isteminin kabulüne karar
verildiğinde, gecikmesinde sakınca bulunan hâl nedeniyle yapılmış işlemler
dışında, duruşma tekrarlanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
Hâkimin çekinmesi ve inceleme mercii
MADDE 30. - (1) Hâkim, yasaklılığını
gerektiren sebeplere dayanarak çekindiğinde; merci, bir başka hâkimi veya
mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirir.
(2) Hâkim, tarafsızlığını şüpheye
düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin uygun olup
olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.
(3) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
yapılan işler hakkında 29 uncu madde hükmü uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi okutuyorum:
Ret isteminin geri çevrilmesi
MADDE 31. - (1) Mahkeme, kovuşturma evresinde
ileri sürülen hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir:
a) Ret istemi süresinde yapılmamışsa.
b) Ret sebebi ve delili gösterilmemişse.
c) Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı
ile yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.
(2) Bu hâllerde ret istemi, toplu
mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla, tek hâkimli
mahkemelerde de reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.
(3) Bu konudaki kararlara karşı itiraz
yoluna başvurulabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi okutuyorum:
Zabıt kâtibinin reddi veya çekinmesi
MADDE 32. - (1) Bu Bölümde yazılı hükümler
zabıt kâtipleri hakkında da uygulanır.
(2) Zabıt kâtibinin reddi veya kendisinin
reddini gerektiren sebepleri bildirerek görevden çekinmesi hâlinde gereken
karar, yanında çalıştığı mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir.
(3) Aynı işte zabıt kâtibinin hâkim ile
birlikte reddi istemi hakkında veya çekinmelerine karar verecek merci, hâkime
göre belirlenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Kararlar, Açıklanması ve Tebliği, Süreler ve
Eski Hâle Getirme
BİRİNCİ BÖLÜM
Kararlar, Açıklanması ve Tebliği
Kararların verilmesi usulü
MADDE 33. - (1) Duruşmada verilecek
kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer
ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının
yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
Kararların gerekçeli olması
MADDE 34. - (1) Hâkim ve mahkemelerin her
türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında
230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da
gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun
yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi okutuyorum:
Kararların açıklanması ve tebliği
MADDE 35. - (1) İlgili tarafın yüzüne
karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de
verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar
hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları,
hukuken geçerli mazerete dayanarak hazır bulanamayan ilgilisine tebliğ olunur.
(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi
veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum:
Tebligat ve yazışma usulü
MADDE 36. - (1) Mahkeme başkanı veya
hâkim, her türlü tebligatı, tüm gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri veya kamu
kurum ve kuruluşları ile ilgili yazışmaları yapar.
(2) İnfaz edilecek kararlar, Cumhuriyet
Başsavcılığına verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi okutuyorum:
Tebligat usulleri
MADDE 37. - (1) Tebligat, bu Kanunda
belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen
hükümlere göre yapılır.
(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı
belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla
gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü
posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan tebligat
MADDE 38. - (1) Cumhuriyet Başsavcılığına
yapılan tebligat, tebliği gereken evrakın aslının verilmesi suretiyle olur.
Tebliğ ile bir süre işlemeye başlıyorsa verildiği gün, Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından evrakın aslına yazılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Süreler ve Eski Hâle Getirme
Sürelerin hesaplanması
MADDE 39. - (1) Gün ile belirlenen
süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise,
tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün
mesai saati bitiminde sona erer.
(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise,
tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai
saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün
yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.
(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre,
tatilin ertesi günü biter.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
Eski hâle getirme
MADDE 40. - (1) Kusuru olmaksızın bir
süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine
bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kırkbir kere maşallah.
41 inci maddeyi okutuyorum:
Eski hâle getirme dilekçesi
MADDE 41. - (1) Eski hâle getirme
dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda
usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
(2) Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde
kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar.
Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi okutuyorum:
Eski hâle getirme dilekçesi üzerine
verilecek karar
MADDE 42. - (1) Süresi içinde usul işlemi
yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi
hakkında da o mahkeme karar verir.
(2) Eski hâle getirme isteminin kabulüne
ilişkin karar kesindir; reddine ilişkin karara karşı itiraz yoluna gidilebilir.
(3) Eski hâle getirme dilekçesi, kararın
yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi erteleyebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Tanıklık, Bilirkişi İncelemesi ve Keşif
BİRİNCİ BÖLÜM
Tanıklık
Tanıkların çağrılması
MADDE 43. - (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile
çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde
tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan
getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar
hakkındaki işlem uygulanır.
(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks,
elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak,
çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında
hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır
bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.
(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile
tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda
alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak
Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde
uygulanabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARA (Kilis) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin sayesinde, Türkiye'nin en büyük
dönüşüm projesi olan ceza hukuku projesini gerçekleştiriyoruz. Bu yaptığımız
iş, sadece Türkiye'de, Türk hukukçuları arasında değil, bizi izleyen yabancı
hukukçular arasında da çok geniş bir yankı buluyor. 698 sıra sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının Üçüncü Kısmı olan tanıklık, bilirkişi
incelemesi ve keşif bölümünü düzenleyen 43 üncü ve devamı maddeler üzerinde söz
almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun Üçüncü Kısmının Birinci
Bölümünde, tanıklık müessesesi düzenlenmiştir. Bilindiği gibi, tanıklık, kamu
yararının ağırlık taşıdığı bir konudur. Toplumsal bir görev olup, kişiler bu
görevi yerine getirmek zorundadır. Bu müessesede bazı yenilikler getirilmiştir.
Tanıklar, çağrı kâğıdıyla çağrılabileceği gibi, telefon, telgraf, faks ve
elektronik posta yoluyla çağrılma yoluna da gidilebilecektir. Bu olay, mahkeme
sürecini hızlandıracağı gibi, mahkemelerimizin modern tekniklerden yararlanması
sonucunu da doğuracaktır.
Yine, burada, özellikle Cumhurbaşkanlığı
makamına ait bir düzenleme getirilmiştir. 4 üncü fıkrada "Cumhurbaşkanı
kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde
beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir" hükmü
getirilmiştir. Bu fıkrayla, Cumhurbaşkanlığı makamının temsil makamı olması,
saygınlığı ve sorumsuz bir makam olması sebebiyle, tanıklık hususu, Cumhurbaşkanının
kendi takdirine bırakılmıştır.
Yine, bazı mesleklerle ilgili bazı
düzenlemeler getirilmiştir. Bunlar, hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler,
bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensupları ile
malî işlerde görevli müşavirler ve noterlerin verdikleri hizmetler dolayısıyla
öğrendikleri meslek bilgileri gereği tanıklıktan çekinme hakları vardır; fakat,
bunlar, ilgilinin rızası olduğu zaman, tanıklıktan çekinemezler. Sadece,
avukatlar veya stajyerleri ve yardımcıları, ilgilinin rızası olsa bile
tanıklıktan çekinme hakkına sahiptirler.
Yine, bu bölüm içerisinde belki Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunda yaptığımız komple değişiklikler içerisinde en ciddî,
en önemli, reform sayılabilecek nitelikte bir değişiklik de, devlet sırrı niteliğindeki
ilgili tanıklık olayında düzenlenmiştir. Geçmişte yaşadığımız bazı olaylar
hepimizin hafızasındadır. Özellikle Susurluk ve benzeri oluşumlarda, bunların
aydınlatılmasında karşımıza hep devlet sırrı çıkmıştır. Birileri "devlet
sırrı" demiş, birileri "ticarî sır" demiş, bunların üzeri hep
kapatılmıştır. Geçmişte suç işleyenler ve bu suçla ilgili soruların
muhatapları, devlet sırrı kavramı giydirilerek bu suçların ortaya çıkarılmasını
engelliyorlardı. Devletin suça ait bir sırrı olamaz. Geriye dönük olarak
yaşadığımız birtakım olaylara baktığımızda, pek çok şeyin sır kavramı adı
altında örtbas edildiğini biliyoruz. İster ticarî sır isterse başkaca bir ad
altında sır olsun, pek çok olumsuz gelişmelere, özellikle ekonomik alandaki
gelişmelere, sır kavramı adı altında, Meclis soruşturmalarında bile cevap
verilmediğine çok rastlanılmıştır. Neticede, pek çok kişi kendisine tanınan
yetkiyi kötüye kullanarak sır kavramının arkasına sığınmıştır. Bu düzenlemeyle,
toplumdaki bu kargaşalığa son verilmek istenmiştir.
Bu düzenlemenin diğer bir başka yanı ise,
gerçekten devlet sırrı olan bazı şeylerin ortalığa dökülmemesi ve uluslararası
ilişkileri sekteye uğratmaması için ince ayar yapılarak hazırlanmış bir metin
olmasıdır.
Bu maddede, devlet sırrı olgusunun ne
olduğunu biz belirlemiyoruz. Burada yapılmak istenen, bir bilginin devlet sırrı
olduğundan bahisle mahkemeye bir maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması
amacıyla sunulmamasının önüne geçilmesidir. Bu hususun, bu bilginin, bu
belgenin devlet sırrı olduğundan bahisle mahkemenin önüne sunulmasını, sınırlı
birtakım şartlarla uygulanabilir hale getiriyoruz; ancak, bu bilgiler herkesin
önünde açılıp savrulmuyor, bu kapalı bir oturumda da yapılmıyor. Kapalı
oturumda yapılsa, mahkeme sürecine katılan diğer kişilerin bundan bilgisinin
olması mümkün olur. Bu da çeşitli sıkıntılara sebebiyet vereceğinden, kapalı
oturumda dahi bu yapılmıyor.
Burada öngörülen husus, devlet sırrı
niteliğinde olan şeyin sadece mahkeme tarafından dinlenilmesidir. Burada sadece
mahkeme heyeti bunu dinleyecek, eğer bu bilgilerin içeriği suç olgusunu
açıklığa kavuşturabilecek nitelikte bazı veriler taşıyorsa, o zaman, bunu
hükmüne yansıtacaktır. Diğer mahkeme süjeleri, bu hususta, ancak hükme yansıyan
kısım itibariyle haberdar olacaklardır. Bu sistemin getirdiği yapı budur; yani,
sadece devlet sırrı olduğu hususu mahkemeye karşı gizli tutulmayacaktır. Burada
önemli olan husus, hâkime değil mahkemeyedir; yani, bir soruşturma evresinde
değil, bir kovuşturma evresinde, gizlilik adı altında bu iş saklanamayacaktır.
Bizim, burada, hâkime ve heyete güven beslememiz lazım geldiğini düşünüyorum.
Devlet kendi hâkimine güvenmeyecek de kime güvenecek?! Aksi halde, yerli yersiz
pek çok bilgi devlet sırrı adıyla, maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması açısından
gerekli olmasına rağmen mahkemelere sunulmayacaktır.
Burada, ayrıca bir daraltıcı fıkra da
eklenerek: "bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha
fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır" hükmü getirilmiştir.
Yine, tanıkların dinlenmesinde görüntü ve
seslerin kayda alınabileceği hükmü getirilmiş; özellikle, mağdur çocuklar
açısından bu husus zorunluluk olarak ortaya konulmuştur. Bunun sebebi ise,
mağdur çocukların ikinci, üçüncü tanıklıklarında aynı olayı bir daha yaşayıp da,
mağduriyetlerini daha fazla devam ettirmemektir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yeni bir
müessese getiriyoruz; tanığın korunması müessesesi. Bu düzenlemeyle, daha
demokrat daha özgürlükçü olunması, maddî gerçeğin daha iyi ortaya çıkarılması
amaçlanmaktadır. Bir yargılama yapılırken ilkönce düşünülen, gerçeğin meydana
çıkması, başka bir deyişle adil bir yargılanmadır. Adil yargılanmanın ana
sebebi, asıl gayesi, gerçeğin meydana çıkarılmasıdır. Gerçeğin meydana
çıkarılması için dinleyeceğimiz tanık, eğer başkaları tarafından tehdit
ediliyor ve hayatı ağır bir tehlike altında bulunuyorsa, bu tanığın doğru
söylemesi kesinlikle mümkün değildir. Bunun için bu tanığı bir şekilde korumak
zorundayız. Bundan dolayı da iki farklı düzenleme getirilmiştir; bir tanesi,
tanığın kimliğinin korunması; diğeri, tanığın görüntüsünün korunmasıdır. Bazı
durumlarda tanığın sadece kimliğinin korunması yoluna gidilmiş, bazı
durumlarda, başka bir odaya alınmak suretiyle, gerekirse tanığın görüntüsünün
veya sesinin değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu, özellikle, terör örgütleri
ile çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili davalarda sıkça görülmektedir. Bu
örgütlerle ilgili tanıklıkta bulunmak isteyen insanlar, bir şekilde tehdit
altında olduklarından dolayı bu tanıklığı yapamamaktadırlar. Devlet, bunları
korumak suretiyle, örgütlerin çökertilmesinde çok ciddî bir mesafe alacaktır.
Yine, bilirkişi uygulamasıyla ilgili iki
hususu da belirtip, sözlerime son vermek istiyorum. Bilirkişi uygulamasına,
temel şart olarak, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde gidilmesi
gerekirken ve "hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgiyle
çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez" hükmüne rağmen, ne
yazık ki, uygulamada hâkimlerimiz, her konuda, hukukî olayların çözümünde dahi
bilirkişiye gidiyor. Bu, ne yazık ki, hâkimin dosyaya hâkimiyetinden çok,
bilirkişinin dosyaya hâkimiyeti sonucunu doğuruyor ve bilirkişilerin verdikleri
raporlar doğrultusunda, hâkimler motamo karar vermek zorunda kalıyorlar. Bu da
yargıda ciddî sıkıntılar meydana getiriyor.
Yine, bilirkişilik müessesesinin çok iyi
düzenlenmesi gerekmektedir. Sayın Adalet Bakanımız, komisyonda, bu hususta
çalışma yapıldığını belirtmişti. Ben de, Grubum ve şahsım adına, bir an önce
çalışma yapılarak, bu bilirkişilik müessesesi konusunun Meclis gündemine
getirilmesini arzu ediyorum, bekliyorum.
Diğer hususlarla ilgili de çok fazla
vaktinizi almak istemiyorum. O maddelere gelindiği zaman, onlarla ilgili,
Grubumuz adına düşüncelerimizi açıklayacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - 43 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
Çağrıya uymayan tanıklar
MADDE 44. - (1) Usulüne uygun olarak
çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve
gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının
tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini
haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler
kaldırılır.
(2) Fiilî hizmette bulunan askerler
hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi okutuyorum:
Tanıklıktan çekinme
MADDE 45. - (1) Aşağıdaki kimseler
tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya
sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından
veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece
dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında
evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya
akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda
olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler.
Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda
karar veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan
kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu
kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi okutuyorum:
Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle
tanıklıktan çekinme
MADDE 46. - (1) Meslekleri ve sürekli
uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları
şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya
yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi
sebebiyle öğrendikleri bilgiler,
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar,
ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları
mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları
hakkında öğrendikleri bilgiler,
c) Malî işlerde görevlendirilmiş
müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler
hakkında öğrendikleri bilgiler.
(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde
belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde,
tanıklıktan çekinemez.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi okutuyorum:
Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle
ilgili tanıklık
MADDE 47. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin
bilgiler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması,
Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar
verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek
nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.
(2) Tanıklık konusu bilgilerin devlet
sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti
tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı,
daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa
kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt
sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu
olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir
eder.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
48 inci maddeyi okutuyorum:
Kendisi veya yakınları aleyhine
tanıklıktan çekinme
MADDE 48. - (1) Tanık, kendisini veya 45
inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına
uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap
vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi okutuyorum:
Tanıklıktan çekinme sebebinin bildirilmesi
MADDE 49. - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim
veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci
maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını
oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin
verdirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi okutuyorum:
Yemin verilmeyen tanıklar
MADDE 50. - (1) Aşağıdaki kimseler
yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını
doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları
nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu
suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü
olanlar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi okutuyorum:
Tanıklıktan çekinebilecek kimsenin
çekinmemesi
MADDE 51. - (1) 45 inci madde gereğince
tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin
takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun
kendisine bildirilmesi gereklidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
52 nci maddeyi okutuyorum:
Tanıkların dinlenmesi
MADDE 52. - (1) Her tanık, ayrı ayrı ve
sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.
(2) Tanıklar, kovuşturma evresine kadar
ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin
hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler.
(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki
görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;
a) Mağdur çocukların,
b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve
tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,
Tanıklığında bu kayıt zorunludur.
(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması
suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde
kullanılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
53 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanığa görevinin önemini anlatma
MADDE 53. - (1) Tanığa;
a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin
önemi,
b) Gerçeği söylememesi halinde yalan
tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,
c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin
edeceği,
d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin
açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği,
Anlatılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
54 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanıklara yemin verilmesi
MADDE 54. - (1) Tanıklar, tanıklıktan önce
ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla
dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin tanıklığından
sonraya bırakılabilir.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcıları da tanıklara yemin verirler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
55 inci maddeyi okutuyorum:
Yeminin biçimi
MADDE 55. - (1) Tanığa verilecek yemin,
tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım
üzerine yemin ederim." ve 54 üncü maddeye göre tanıklıktan sonra verilmesi
hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin
ederim." biçiminde olur.
(2) Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
56 ncı maddeyi okutuyorum:
Yeminin yerine getirilmesi, sağır veya
dilsizin yemini
MADDE 56. - (1) Tanık, yüksek sesle tekrar
ederek veya okuyarak yemin eder.
(2) Okuma ve yazma bilen sağır veya
dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve
yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman
aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
57 nci maddeyi okutuyorum:
Tanığın tekrar dinlenmesi
MADDE 57. - (1) Yemin ile dinlenen tanığın
aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde,
yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
58 inci maddeyi okutuyorum:
Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve
tanığın korunması
MADDE 58. - (1) Tanığa, ilk önce adı,
soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin
adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye
kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle
şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.
(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin
kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir
tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler
alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve
vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması
için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda
dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü
önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike
oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı
dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır.
Soru sorma hakkı saklıdır.
(4) Tanıklık görevinin yapılmasından
sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması
hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.
(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra
hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
59 uncu maddeyi okutuyorum:
Tanığa söylenecek şeyler ve sorulacak
sorular
MADDE 59. - (1) Tanık, dinlenmeden önce
hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından, kendisine bilgi verilir; hazır olan sanık, tanığa gösterilir. Sanık
hazır değilse kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin
bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.
(2) Tanıklık edilen konuları aydınlatmak,
tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek
için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
60 ıncı maddeyi okutuyorum:
Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme
MADDE 60. - (1) Yasal bir sebep olmaksızın
tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere
hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava
hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin
hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması
halinde, derhal serbest bırakılır.
(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve
istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.
(3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler
alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra
o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.
(4) Disiplin hapsi kararına itiraz
edilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
61 inci maddeyi okutuyorum:
Tanığa verilecek tazminat ve giderler
MADDE 61. - (1) Cumhuriyet savcısı veya
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet
Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir
tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol
giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de
karşılanır.
(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden
ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın,
ödenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
62 nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Bilirkişi İncelemesi
Bilirkişilere uygulanacak hükümler
MADDE 62. - (1) Tanıklara ilişkin
hükümlerden aşağıdaki maddelere aykırı olmayanlar bilirkişiler hakkında da
uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
63 üncü maddeyi okutuyorum:
Bilirkişinin atanması
MADDE 63. - (1) Çözümü uzmanlığı, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına
re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın,
müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı
konularda bilirkişi dinlenemez.
(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe
gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye
aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de
aynı biçimde karar verilir.
(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
64 üncü maddeyi okutuyorum
Bilirkişi olarak atanabilecekler
MADDE 64. - (1) Bilirkişiler, il adlî
yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan
gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve
hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer
illerde oluşturulmuş listelerden de bilirkişi seçebilirler. Bu listelerin
düzenlenmesine veya listelerde yer verilenlerin çıkarılmalarına ilişkin esas ve
usuller, yönetmelikte gösterilir.
(2) Atama kararında, gerekçesi de
gösterilmek suretiyle, birinci fıkrada belirtilen listelere girmeyenler
arasından da bilirkişi seçilebilir.
(3) Kanunların belirli konularda
görevlendirdiği resmî bilirkişiler öncelikle atanırlar. Ancak kamu görevlileri,
bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda bilirkişi olarak atanamazlar.
(4) Bilirkişi olarak atanan bir tüzel kişi
ise, kendisi adına incelemeyi yapacak gerçek kişi veya kişilerin isimlerini,
bilirkişi atayacak yargı merciinin onayına sunar.
(5) Listelere kaydedilen bilirkişiler, il
adlî yargı adalet komisyonu huzurunda "Görevimi adalete bağlı kalarak,
bilim ve fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve
vicdanım üzerine yemin ederim." sözlerini tekrarlayarak yemin ederler. Bu
bilirkişilere görevlendirildikleri her işte yeniden yemin verilmez.
(6) Listelerde yer almamış bilirkişiler,
görevlendirildiklerinde kendilerini atamış olan merci huzurunda yukarıdaki
fıkrada öngörülen biçimde yemin ederler. Yeminin yapıldığına ilişkin tutanak
hâkim veya Cumhuriyet savcısı, zabıt kâtibi ve bilirkişi tarafından imzalanır.
(7) Engel bulunan hâllerde yemin yazılı
olarak verilebilir ve metni dosyaya konulur. Ancak bu hâle ilişkin gerekçenin
kararda gösterilmesi zorunludur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
65 inci maddeyi okutuyorum:
Bilirkişiliği kabul yükümlülüğü
MADDE 65. - (1) Aşağıda belirtilen kişi
veya kurumlar, bilirkişilik görevini kabul etmekle yükümlüdürler:
a) Resmî bilirkişilikle görevlendirilmiş
olanlar ve 64 üncü maddede belirtilen listelerde yer almış bulunanlar.
b) İncelemenin yapılması için bilinmesi
gerekli fen ve sanatları meslek edinenler.
c) İncelemenin yapılması için gerekli
mesleği yapmaya resmen yetkili olanlar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
66 ncı maddeyi okutuyorum:
Atama kararı ve incelemelerin yürütülmesi
MADDE 66. - (1) Bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına ilişkin kararda, cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren sorularla inceleme konusu ve görevin yerine getirileceği
süre belirtilir. Bu süre, işin niteliğine göre üç ayı geçemez. Özel sebepler
zorunlu kıldığında bu süre, bilirkişinin istemi üzerine, kendisini atayan merciin
gerekçeli kararıyla en çok üç ay daha uzatılabilir.
(2) Belirlenen süre içinde raporunu
vermeyen bilirkişi hemen değiştirilebilir. Bu durumda bilirkişi, o ana kadar
yaptığı işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevi sebebiyle kendisine
teslim edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verir. Bu bilirkişi, 64 üncü
maddede öngörülen listelerden çıkarılabileceği gibi; gecikme dolayısıyla
uğranılmış zararları ödemesine de karar verilebilir.
(3) Bilirkişi, görevini, kendisini atamış
olan merci ile ilişki içinde yerine getirir, gerektiğinde bu mercie
incelemelerindeki gelişmeler hakkında bilgi verir, yararlı görülecek
tedbirlerin alınmasını isteyebilir.
(4) Bilirkişi, görevini yerine getirmek
amacıyla bilgi edinmek için şüpheli veya sanık dışındaki kimselerin de
bilgilerine başvurabilir. Bilirkişi, uzmanlık alanına girmeyen bir sorun
bakımından aydınlatılmasını isteyecek olursa; hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet
savcısı, nitelikli ve konusunda bilgisiyle tanınmış kişilerle bir araya
gelmesine izin verebilir. Bu şekilde çağrılan kişiler yemin eder ve verecekleri
raporlar, bilirkişi raporunun tamamlayıcı bir bölümü olarak dosyaya konulur.
(5) İlgililer de merciinden, incelemeler
yapılırken bilirkişiye teknik nitelikte bilgiler verebilecek olan ve ismen
belirleyecekleri kişileri dinlemeleri veya bazı araştırmaların yapılması
hususlarında karar verilmesini isteyebilir.
(6) Gerekli olması halinde, bilirkişi,
mağdur, şüpheli veya sanığa mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı
aracılığı ile soru sorabilir. Ancak, mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet
savcısı, bilirkişinin doğrudan soru sormasına da izin verebilir. Muayene ile
görevlendirilen hekim bilirkişi, görevini yerine getirirken zorunlu saydığı
soruları, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve müdafi bulunmadan da mağdur, şüpheli
veya sanığa doğrudan doğruya yöneltebilir.
(7) Bilirkişiye inceleyeceği şeyler mühür
altında verilmeden önce bunların listesi ve sayımı yapılır. Bu hususlar bir
tutanakla belirlenir. Bilirkişi, mühürlerin açılmasını ve yeniden konulmasını yine
tutanakla belirtmek ve bir liste düzenlemekle yükümlüdür.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
67 nci maddeyi okutuyorum:
Bilirkişi raporu, uzman mütalaası
MADDE 67. - (1) İncelemeleri sona erdiğinde
bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu,
kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili
mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir
veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.
(2) Birden çok atanmış bilirkişiler
değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık
görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.
(3) Bilirkişi raporunda, hâkim tarafından yapılması
gereken hukuki değerlendirmelerde bulunulamaz.
(4) Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor
örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline,
şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye doğrudan verilebileceği
gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.
(5) Bilirkişi incelemeleri
tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların
bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet
savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni
temsilciye süre verilir. Bu kişilerin istemleri reddedildiğinde, üç gün içinde
bu hususta gerekçeli bir karar verilir.
(6) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili,
şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, yargılama konusu olayla
ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere
ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler.
Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
68 inci maddeyi okutuyorum:
Duruşmada bilirkişinin açıklaması
MADDE 68. - (1) Mahkeme, her zaman
bilirkişinin duruşmada dinlenmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden
birinin istemesi halinde de açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir.
(2) Yaptıkları açıklamalardan sonra
mahkeme başkanı veya hâkim, çekilmelerine izin vermedikçe, bilirkişiler duruşma
salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak
dinlenmeleri zorunlu değildir.
(3) Cumhuriyet savcısının, katılanın,
vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiin veya kanuni temsilcinin istemi
üzerine bilimsel mütalaa hazırlayan uzmanın duruşmada dinlenmesi hususunda da
yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
69 uncu maddeyi okutuyorum:
Bilirkişinin reddi
MADDE 69. - (1) Hâkimin reddini gerektiren
sebepler, bilirkişi hakkında da geçerlidir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili,
şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, ret hakkını kullanabilirler.
Hâkim veya mahkeme tarafından atanan bilirkişinin adı ve soyadı, engel sebepler
olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilir.
(3) Ret istemini davayı görmekte olan
hâkim veya mahkeme inceler. Soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısınca kabul
edilmeyen ret istemi sulh ceza hâkimince incelenir. Reddi isteyen kişi, bunun
nedenini, dayandığı olguları göstererek açıklamakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
70 inci maddeyi okutuyorum:
Bilirkişilikten çekinme, bilirkişi olarak
dinlenemeyenler
MADDE 70. - (1) Tanıklıktan çekinmeyi
gerektirecek sebepler bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişi, geçerli
diğer sebeplerle de görüş bildirmekten çekinebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
71 inci maddeyi okutuyorum:
Görevini yapmayan bilirkişi hakkındaki
işlem
MADDE 71. - (1) Usulünce çağrıldığı hâlde
gelmeyen veya gelip de yeminden, oy ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler
hakkında 60 ıncı maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
72 nci maddeyi okutuyorum:
Bilirkişi gider ve ücreti
MADDE 72.- (1) Bilirkişiye, inceleme ve
seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
73 üncü maddeyi okutuyorum:
Sahte para ve değerler üzerinde yapılacak
incelemeler
MADDE 73. - (1) Para ve Devlet tarafından
çıkarılan tahvil ve Hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik
suçlarında, elkonulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle
çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine incelettirilir.
(2) Yabancı devletlerin paraları ve
değerleri hakkında da, yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar
verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
74 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Gözlem Altına Alınma, Muayene, Keşif ve Otopsi
Gözlem altına alınma
MADDE 74. - (1) Fiili işlediği yolunda
kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını,
akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları
üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet
savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem
altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde
mahkeme tarafından karar verilebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa
hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
(3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu
sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her
seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin
toplamı üç ayı geçemez.
(4) Gözlem altına alınma kararına karşı
itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.
(5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin
sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken
hâllerde de uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
75 inci maddeyi okutuyorum:
Şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve
vücudundan örnek alınması
MADDE 75. - (1) Bir suça ilişkin delil
elde etmek için, şüpheli veya sanığın bedeninin tıbbî muayenesine ya da
vücudundan kan veya cinsel salgı gibi örnekler alınmasına, Cumhuriyet savcısı
veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar
verilebilir. Bu müdahaleler ancak hekim tarafından veya hekim gözetiminde
sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir. Şüpheli veya
sanığın vücudundan saç, tükürük ve tırnak gibi örnekler alınabilmesine
Cumhuriyet savcısı da karar verebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört
saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme,
yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve
elde edilen deliller kullanılamaz.
(2) Tıbbî muayenenin yapılabilmesi veya
vücuttan örnekler alınabilmesi için; müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme
tehlikesinin bulunmaması gerekir.
(3) Üst sınırı iki yıldan daha az hapis
cezasını gerektiren suçlarda kişi üzerinde beden muayenesi yapılamaz; kişiden
kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnek alınamaz.
(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya
mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
76 ncı maddeyi okutuyorum:
Diğer kişilerin beden muayenesi
MADDE 76. - (1) Bir suça ilişkin delil
elde etmek amacıyla, mağdurun bedeni üzerinde tıbbi muayene yapılabilmesine
veya kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnekler alınabilmesine;
sağlığını tehlikeye düşürmemek koşuluyla, Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da
re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar verilebilir.
(2) Çocuğun soy bağının araştırılmasına
gerek duyulması halinde, bu araştırmanın yapılabilmesi için, birinci fıkra
hükmüne göre karar alınması gereklidir.
(3) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile
muayeneden veya bedenden örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuklar ve akıl
hastalarının çekinmesi konusunda kanuni temsilcileri karar verirler. Kanuni
temsilci de şüpheli veya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir.
Ancak, bu hâlde elde edilen deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya
sanık olmayan kanuni temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.
(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya
mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.
BAŞKAN -Madde üzerinde 1 önerge vardır;
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu
Tasarısının "Diğer kişilerin beden muayenesi" başlıklı 76 ncı
maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü arz ve
teklif ederiz.
İrfan Gündüz |
K.Kemal Anadol |
Mehmet Nuri Saygun |
|
|
İstanbul |
İzmir |
Tekirdağ |
|
Vahdet Sinan Yerlikaya |
Bekir Bozdağ |
Mehmet Daniş |
|
Tunceli |
Yozgat |
Çanakkale |
(3) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile
muayeneden veya bedenden örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuk ve akıl
hastasının çekinmesi konusunda kanunî temsilcisi karar verir. Çocuk veya akıl
hastasının, tanıklığın hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda
olması halinde, görüşü de alınır. Kanunî temsilci de şüpheli veya sanık ise bu
konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu halde elde edilen deliller davanın
ileri aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanunî temsilcinin izni olmadıkça
kullanılmaz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN -Hükümet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)-
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyle ilgili gerekçeyi mi okutalım, yoksa, önerge
sahipleri konuşmak isterler mi?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) -Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, Tekirdağ Milletvekili
Mehmet Nuri Saygun.(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi, iktidar ve muhalefet
birlikte, ortak verdik; yalnız, önergede, benim kanaatime göre bir hata yaptık.
Şöyle ki; gerekçeye baktığımızda, gerekçe, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12
nci maddesine dayanıyor. Yani, çocukların, böylesine bir yargı önünde
bulundukları konumda, eğer, görüşlerini ifade edebilecek yetenek ve becerileri
var ise, daha doğrusu, o yaş kemaline ulaşmışlarsa, görüşlerinin alınması
gerekiyor. Bizim düzenlediğimiz ilk metin o mealdeydi. Daha sonra, uzlaşma
sonrasında, çocukların ve akıl hastalarının birlikte mütalaa edildiğini ve
önergeyle, hem çocukların hem de akıl hastalarının, görüşlerini ifade
edebilecek durumda olmaları halinde, görüşlerinin alınması söz konusu oldu.
Eğer, şimdi, madde metninde, bu yönde bir değişiklik önergesiyle yola çıkarsak,
bu sefer, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12 nci maddesine dayalı olan
gerekçenin, bir nebze de olsa, boşlukta kalacağı düşüncesindeyim. Bu yüzden, bu
önergedeki "akıl hastasının" ibaresinin, bir redaksiyonla veyahut da
Hükümetin veya Komisyonun kabulü halinde, çıkarılması suretiyle, konunun sadece
çocuklara hasredilmesini ve o şekilde değerlendirme yapılmasını uygun
buluyorum.
Aksi halde, burada bir başka sorun daha
çıkacak; akıl hastalarının, görüşlerini ifade edip edemeyecek nitelikte olup
olmadıklarına karar verebilmek için burada bir hekime de ihtiyaç duyulacaktır
diye düşünüyorum. Bu tabloda, bir hekim talep etmeyeceğimize göre "akıl
hastasının" ibaresinin bu önerge metninden çıkarılması uygun olacaktır
diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi bu haliyle mi oylarınıza
sunalım, yoksa...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu
haliyle efendim; üzerinde mutabık kaldık.
BAŞKAN - Peki.
Üzerinde mutabakat sağlanan, değişik
partilerden arkadaşların imzaladığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
76 ncı maddeyi, kabul edilen bu önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
77 nci maddeyi okutuyorum:
Kadının muayenesi
MADDE 77. - (1) Kadının muayenesi, istemi
halinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak bulunmadığında, muayene
edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır
bulundurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu madde, sadece ismi bile, madde başlığı
bile yanlış olan bir madde. Bu, bir cinsiyet ayırımcılığı maddesi; hem de çift
yönlü bir cinsiyet ayırımcılığı maddesi; hem hekimlik mesleğini icra eden
insanlara karşı uygulanan bir ayırımcılık var hem de muayene edilecek kişiye karşı
uygulanan bir ayırımcılık. Dolayısıyla, bir cinsiyet ayırımcılığı söz konusu
olduğu için de, Anayasanın eşitlik ilkesine, yani Anayasamızın 10 uncu
maddesine de aykırıdır.
Bu maddenin savunuculuğunu yaparken,
lütfen, pozitif ayırımcılık terimini ve bazı uluslararası metinleri, CEDAW gibi
bir metni kullanmaya kalkmamanızı öneririm; çünkü, pozitif ayırımcılık olduğu
konusundaki sav doğru değildir. Pozitif ayırımcılık, eğer cinsler arasında bir
eşitsizlik söz konusu ise, o eşitsizlik giderilinceye kadarki uygulamalardır.
Bu maddenin zaten kendisi bizatihî bir eşitsizlik maddesidir. Dolayısıyla,
burada bir pozitif ayırımcılıktan söz edilemez.
CEDAW, yani, Birleşmiş Milletler Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine de aykırıdır. Bu sözleşmenin
1, 2, 4, 5 ve 12 nci maddelerine aykırılık teşkil eder. Çağdaş hukuk
normlarında cinsiyete dayalı düzenlemeler yapılmamalıdır.
Bakın değerli milletvekilleri, yeni Türk
Ceza Yasa Tasarısını hazırlarken "Tanımlar" maddesinde
"kadın" tanımlamasını çıkardık. Neden çıkardık; çünkü, o tanımlamanın
"kadın" ifadesinin bile bir cinsiyet ayırımcılığı olduğu konusunda
hemfikir olduk ve birlikte onu çıkardık.
Değerli milletvekilleri, bir kere, burada
yapılacak olan muayene bir hekim muayenesidir, bir tıbbî muayenedir; yani,
herhangi bir üst arama, bir kontrol, güvenlik güçlerinin yaptığı bir kontrol
değildir. Buradaki muayene, tıp eğitimi almış, uluslararası tıp etiğine bağlı
olma zorunluluğu olan ve namusu ve şerefi üzerine Hipokrat yemini, yani, hekimlik
yemini etmiş bir hekim tarafından yapılacak muayenedir. Onun için,
karıştırmayalım, kavram kargaşası yaratmayalım.
Hekimler mesleklerini icra ettikleri
zaman, hem kendilerinin hem de muayene ve tedavi edecekleri kişinin cinsiyeti
kaybolur.
Hekimler, mesleklerini icra edecekleri
kişinin, ırkını, etnik kökenini, dilini, dinini, rengini, cinsiyetini
görmezler; hele hele, cinsel obje olarak asla görmezler. Muayene edeceği o
kişi, sadece o hekime emanet edilmiş kutsal bir varlıktır.
İnsanlar da kendilerini muayene eden
hekimleri bir cinsel obje olarak görmezler; çünkü, böyle bir düşünme, çok
ahlakî, çok şık bir düşünce de olmaz. Otuzüç yıllık bir hekim olarak şunu
söylemek istiyorum; özellikle Anadolu kadını, hekimine her zaman saygı ve güven
duymuştur; asla bir ayırımcılık yapmaz ve eşine bile söylemediği birçok şeyi,
sadece ve sadece hekimine söyler.
Şimdi, bu düzenleme, bir kere, erkek
meslektaşlarımızı zan altında bırakacak bir düşünce ve hekimlik mesleğinde bir
cinsiyet ayırımcılığına gitmek. Böyle bir düzenleme, her şeyden önce, dünyanın
en kutsal mesleklerinden biri olan hekimlik mesleğine haksızlıktır,
saygısızlıktır; kabul edilemez. Burada, hem hekimlere hem de kadınlarımıza
karşı bir haksızlık, bir güvensizlik ve bir saygısızlık söz konusu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Allah
korusun, bir kalp krizi geçirip düştünüz yere veya bir trafik kazası
geçirdiniz, çok ciddî hayatî tehdit altındasınız. O anda, belki, hemen orada
bulunabilen bir hekim, belki de üzerindeki tek iyi elbiseyle, yerde kan mı var,
çamur mu var, ne var, hiçbir şeye bakmadan, yere dizüstü çöküp, saniyelerle
yarışarak, sizin hayatınızı kurtarmaya çalışır. Acaba, sizin için, o hekimin
cinsiyetinin bir önemi var mıdır; yoksa, hayatınızın kurtarılması mı önemlidir!
Bir örnek daha vermek istiyorum. Çok zor
bir doğum; hekime ulaşamayan, ulaştırılamayan bir ana ve bebek, hekime
ulaşamadığı için o doğumda her ikisi birden hayatını kaybediyor. O kadının
eşini, o bebeğin babasını düşünün; acaba, onun için, hekimin cinsiyeti mi,
yoksa, bir hekime ulaşabilip de eşinin ve bebeğinin hayatının kurtulması mı
önemliydi!
Bir örnek daha: Bakın, bizim ülkemizde
ürolog yok. Bir adlî vaka, bir işkence vakası, travmaya maruz kalmış bir kadın,
idrar yollarından çok ciddî, hayatî bir kanama geçiriyor. Şimdi, ürolog yok;
eh, yasada da böyle yazarsak, o da ille "ben kadın hekim isterim"
derse ne olacak? Ölüme mi terk edeceğiz o kadını?!
Değerli arkadaşlarım, tecavüz vakalarında,
cinsel saldırı vakalarında tabiî ki, buna maruz kalmış insanın geçirdiği bir
psişik travma vardır. O insanları muayene ederken, çok dikkatli olmak lazım.
Muayenenin de artı bir travmaya neden olmamasına dikkat etmek lazım. Burada,
önemli olan -bir hekim olarak, bir kadın doğum uzmanı olarak söylüyorum bunu-
hekimin cinsiyeti değil, bu işte ehil olmasıdır. Hekimin, hastayla, muayene
edeceği kişiyle iletişim kurabilmesi, empati kurabilmesi ve onun güvenini
sağlayabilmesi önemlidir. Eğer, bunları temin edemezsek, cinsiyeti ne olursa
olsun yararlı olamaz.
Şimdi, bir başka açıdan daha bakmak
istiyorum: Siz, bu yasa tasarısında, mağdur, şüpheli, sanık konumundaki bir
kadına böyle bir ayırımcılık tanırsanız, yarın öbür gün, kamu sağlık
kuruluşlarında, normal vatandaşların da çok doğal olarak talebi olacaktır ve
yasal olarak da bunun önünde durmak mümkün olmayacaktır.
Dolayısıyla, ilk bakışta, kadının
yararına, lehine gibi görünen bu uygulama, ileride, kadının zararına olur.
Nasıl mı olur değerli arkadaşlarım; gün gelir, bu ülkede, kadına "ancak
kadın doktor varsa muayene olabilirsin, kadın doktor yoksa muayene
olamazsın" denir. Bakın, Taliban yönetiminde, Afganistan'da böyle oldu.
Orada dediler ki kadınlara, kadın doktora muayene olabilirsiniz; ama, bir
yandan da kadınların çalışmasını yasakladılar. Doktora muayene olamadıkları için,
binlerce, onbinlerce kadın hayatını kaybetti.
Şimdi, bu muayene sadece bir jinekolojik
muayene de değildir; cilt muayenesi olur, göz muayenesi olur, kulak muayenesi
olur, nörolojik muayene olur; yani, Türkiye'nin her yerinde, her branşta, her
iki cinsten de hekim bulundurmak mümkün müdür?! Değerli arkadaşlarım, bakın,
gelin, önce, bu ülkedeki her vatandaşımıza, her kadınımıza, ulaşabileceği bir
hekim bulalım; cinsiyeti ne olursa olsun, en ücra köydeki, mezradaki kadınımız
bile hekimsiz kalmasın, hekimsizlikten ölmesin.
Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bizim
dinimizde, İslam Dininde, hekim seksüel bir kişi değildir. Önünde
utanılmayacak, cinsiyet ayırımına gitmeden, kendinizi emanet edeceğiniz kutsal
bir meslektir.
Şimdi, Avrupa'nın birçok ülkesinde bu tür
düzenlemeler var deniliyor; yani, olabilir Avrupa ülkelerinde; mesela,
Avusturya; Avusturya'nın bir Afganistan olma tehlikesi yok; ama, bizim
ülkemizin özel şartları var; bunu da gözden kaçırmayalım. Almanya CMUK'unda
böyle bir düzenleme varmış. Değerli arkadaşlarım, Alman ceza hukuku, geçtiğimiz
eylül ayında, böyle bir düzenlemeyi çıkarmış ve cinsiyet ayırımcılığına
dayanmayan yeni bir düzenleme yapmış; getirdim, hem Türkçesi hem de Almancası
var; arzu eden arkadaşıma veririm; ama, yabancı ülkelerden örnek vermek
itiyorsak, şunu söylemek isterim ki, İran'da var, Suudî Arabistan'da var ve
oralarda yürürlükte.
Şimdi, çağdaş hukuk normlarına göre yasa
yapmaya çalışırken, bazı şerî hükümleri, aynı zinada olduğu gibi, yasalarımıza
sokmaya çalışmayalım; bu, yanlış oluyor; bu, kadına ve hekime kötü bir bakış
açısı, çarpık bir bakış açısı; iyi olmayan bir ideolojik bakış ve doğru olmayan
bir dünya görüşünün de yasalara yansıtılmasıdır, Anayasaya da aykırı olarak hem
de.
Şimdi, bu düzenlemenin madde gerekçesini okursak,
deniliyor ki: " Genel ahlak anlayışına uygun düzenlemedir bu."
Değerli arkadaşlarım, şu anda yürürlükte
olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 1924 yılından beri yürürlüktedir; yani,
seksen yıldır bu ülkede böyle bir uygulama yokken, böyle bir madde yokken, bu
kanun, genel ahlaka aykırı olarak mı uygulandı?!
Şimdi, bu bakış açısını, bir de, Adalet
Komisyonunun ilgili maddesi görüşülürken, tutanaklarından değerlendirmek
istiyorum; isim vermeden söyleyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen
toparlayalım.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Biraz
müsamaha...
Bakın, bir AKP'li milletvekili arkadaşım
-isterseniz tutanakları veririm; burada isim söylemek istemiyorum- Isparta
milletvekili diyor ki:"Bu, insanın kendi mahremiyeti, ahlakî yapısına da
uygun bir tercihtir. Bizim örfümüze, geleneklerimize, âdetlerimize de uygun
olur diye düşünüyorum."
Bir başka AKP milletvekili "bayan
tuvaleti de vardır, erkek tuvaleti de vardır; daha evveliyatında hamamlar
vardır. Rusya'da varmış; kadın erkek beraber hamama girerlermiş...".
Değerli arkadaşlarım, bu, tuvalet işi, hamam işi midir; bu, bir insanın
muayenesidir; yani, ciddiyete davet etmek istiyorum.
Mesela, Sayın Bakanımız diyor ki:
"Kadın-erkek birçok noktada eşittir, teorik olarak eşittir." Yani,
uygulamada eşit değildir anlamına mı geliyor bu düzenleme?!
AKP Adıyaman milletvekilimiz diyor ki:
"Bu madde, benim genel ahlak anlayışıma ve benim gibi düşünenlerin genel
ahlak anlayışına da uygun bir maddedir, düzenlemedir."
AKP Uşak milletvekili diyor ki: "Yapı
olarak, fıtraten kadın ve erkek farklıdır, görevleri de bazen farklıdır. Hele
hele, kendilerine fıtraten yüklenen görevler, analık-babalık; yurtlar ayrıdır,
tuvaletler ayrıdır ve neticede, yolda giderken, bir otobüste dahi, kadınla
kadın yan yana oturmaya özen gösterir." Değerli arkadaşlarım, çok fazla
bir şey söylemeye gerek yok; yani, bakış açısı bu, işin gerçeği bu, dünya
görüşü bu....
Değerli arkadaşlarım, bir AKP
milletvekilimiz daha, asla kabul edilemeyecek bir beyanda bulundu; izninizle,
ismini vereceğim; AKP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan diyor ki:
"Bir kadın mağduru muayene eden erkek doktorların, o muayeneyi dışarıda
ballandıra ballandıra anlattıklarına hepimiz şahit olduk. Bu madde gayet uygun.
Kadınların haysiyetini korumaya yönelik bir şey." Değerli milletvekilleri,
bu, kabul edilemez. Hiçbir hekim böyle bir şey yapmaz, böyle bir şey söylemez;
bu, hekimlik mesleğine saygısızlıktır; bu, kadına saygısızlıktır. Ben, bu
milletvekilini "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen Yüce
Atatürk'ün huzurunda, Türk Milletinin huzurunda, aziz Türk hekimlerinden özür
dilemeye davet ediyorum. Kendisi de bir hukukçudur, böyle bir şeye şahit
olduysa neden gereğini yapmadı; o hekim, o zaman meslekten men edilirdi; eğer,
gereğini yapmadıysa -bu söylediği doğru değildir- gelip
"yanılsamamdır" deyip, özür dilemesi gerekir; aksi takdirde,
müfteridir, hekimlere iftira etmiştir ve gereği de yapılır.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bakın, laik bir ülkede kamu hizmeti sunulurken ve alınırken cinsiyete dayalı
uygulamalar yapılamaz; aksi halde, içinden çıkamayacağımız durumlarla karşı
karşıya kalırız. Bakın, diyelim ki, bir cinsel saldırı, bir tecavüz...
BAŞKAN - Sayın Arıtman, süreyi çok aştık;
lütfen toparlayalım.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Ben söz
hakkımı veriyorum Sayın Başkan.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
arkadaşım söz hakkını veriyor; teşekkür ediyorum.
Bakın, böyle bir davada mağdur diyebilir
ki "ben, kadın savcı istiyorum, kadın hâkim istiyorum." Değerli
arkadaşlarım, yani... (AK Parti sıralarından gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!
CANAN ARITMAN (Devamla) - Doğrudur, tabiî
ki... Bakın, değerli arkadaşlarım, böyle bir olayı yabancılara anlatmak, hekime
muayene olmaktan çok daha zordur; bunu, bir hekim olarak söylüyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hiç alakası yok.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Yani, o zaman,
kadın hâkim, kadın savcı, kadın mübaşir, vesaire vesaire gideceğiz. Bakın, tıp eğitiminde...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yabancılara
anlatmak, size anlatmaktan daha kolay.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Yani, siz,
hâkimi, savcıyı tabiî ki yabancı kabul etmeyeceksiniz; ama, mübaşire ne
diyeceksiniz, zabıt kâtibine ne diyeceksiniz?! Burada yabancı demeyeceğiniz,
burada cinsiyetsiz göreceğiniz kişi hekimdir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, tıp
mesleğinin icrasında kadın muayenesi-erkek muayenesi diye bir ayırım yoktur;
sadece organ muayeneleri olabilir, karaciğer gibi, kalp gibi; ama, biz, muayene
ederken kadın kalbi-erkek kalbi gibi bir ayırımı asla yapmayız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, size çok
önemli bir uluslararası belge göstereceğim. Bu belge, Birleşmiş Milletlerin
belgesidir. İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya
Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için İstanbul
Protokolü; yani, ülkemizin en büyük kentinin ismini de taşıyan uluslararası bir
belge. Şimdi, size, bu belgenin bir maddesini okuyacağım. Evet, bunun 154 üncü
maddesi, tecavüze uğrayan erkeklerle ilgili düzenleme; deniliyor ki:
"Mağdur erkekse, çoğunlukla ya da tümüyle erkekler tarafından taciz
edilmiş olacaktır. Bazı erkekler, diğer erkeklere yönelik korkuları çok yoğun
olduğu için başlarından geçenleri kadınlara anlatmayı tercih edeceklerdir;
bazıları ise bu tür kişisel meseleleri bir kadının önünde konuşmak
istemeyebilirler." Ne olacak şimdi?! Bakın, uluslararası tıbbî ve hukukî
bir belgedir; bütün dünyada, Birleşmiş Milletlere üye bütün ülkelerde uygulanan
bir düzenlemedir. O zaman, bu yasa tasarısında niye böyle bir uygulama
yapmıyorsunuz?! Yani, tecavüze uğrayan bir erkeğin kadın hekime muayene olma
istemi daha çoktur.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?..
Hiçbir alakası yok.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çok ilgisi var.
Şimdi, burada, size, yine bu belgeden bir
iki şey daha anlatayım. Mesela, bu belgenin bir maddesinde "eğer tercüman
gerekiyorsa -çünkü, farklı dili konuşabilir, tercüman alınabilir- tercüman, o
kişinin güvenliği açısından ve sırların saklanması açısından yöresinden olamaz,
bir başka yöreden olmak zorundadır" deniliyor.
Bu tasarıdaki bu düzenlemenin bir bölümü
daha var; kadın doktor yoksa, o zaman ya kadının bir yakını alınır veya bir
başka kadın alınır. Şimdi, olmaz bu arkadaşlar; hasta haklarına göre olmaz,
Türk hekimlerinin bağlı olduğu uluslararası tıbbî etik kurallarına göre olmaz,
hukuksal kurallara göre olmaz. "Bir başka kadın..." Kim?.. Gardiyan
mı, polis mi, sokaktan geçen, sokaktan çevrilecek herhangi bir kadın mı? Olmaz...
Bakın, hastanın yakını da olmaz. Biz hekimler, bağlı olduğumuz uluslararası
etik kurallar ve hasta hakları çerçevesinde, hastanın rızası olmaksızın
hastanın yakınını yanına alamayız, muayeneye alamayız; ancak rıza gösterirse
alabiliriz. Neden alamayız biliyor musunuz; onun güvenliğini korumak içindir.
Bakın, hasta veya muayene edilecek kişi en yakınının bile bilmesini istemediği
sırları olur; biz hekimlerin, hastanın sırlarını ve bilgisini saklamak gibi bir
mecburiyetimiz, etik kurallarımız ve yasal zorunluluğumuz vardır. Eğer o
bilgiler hasta yakınına ulaşırsa, muayene edilecek kişinin hayatı tehlikeye
girebilir veya yakınları, bir tecavüz olayı ise eğer bu, intikam alma yoluna
gidebilirler. Onun için, muayene edilecek insanı korumak açısından rızası olmadan
yakınını yanına alamazsınız. Bu aykırı bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu
uluslararası belgeden bir örnek vermek istiyorum. "Gerektiğinde hekimin
güvenliğini korumak için muayene esnasında ve hekim isterse bir güvenlik
görevlisi alınabilir" deniliyor; ama o güvenlik görevlisi, muayene
edilecek kişiye işitme mesafesinden uzak olacaktır, ancak görüş mesafesi
içerisinde olabilecektir.
Değerli arkadaşlarım, netice olarak, bu
düzenlemenin -tekrar söylemek istiyorum- hekimlik mesleğine, kadınlara
saygısızlık, güvensizlik içerdiğini, cinsiyet ayırımcılığı içerdiğini,
Anayasamıza uymadığını, uluslararası hukuka da uymadığını; yani, insanlığa
yakışmadığını, bu Meclise yakışmadığını, 21 inci Yüzyılda çağdaş hukuk
normlarına göre hazırlanan bir Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısına
yakışmadığını söylemek istiyorum. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu maddenin bütünüyle geri çekilmesini talep ediyoruz. Bu görüşle, geri
çekmediğiniz takdirde bu maddeye ret oyu vereceğimizi beyan eder, Yüce Meclisi,
hazırunu, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Tam 10 dakika oldu
Sayın Başkan.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Şahsı adına söz
alan arkadaşım, söz hakkını verdi, onu kullandım.
BAŞKAN - Yok, 9 dakika 51 saniye, 10
dakika değil.
Değerli milletvekilleri, 20.30'a kadar
yemek arası veriyorum; 20.30'da kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Kapanma
Saati:19.28
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.30
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı tasarının müzakerelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292) (S. Sayısı: 698)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 77 nci maddesi üzerinde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bozdağ.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi
Kanunu Tasarısının 77 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, değerlendirilirken, birdenbire
şüpheli veya sanığın hakkı olmaktan çıktı, hekimlerin hakkı gibi takdim edilir
hale geldi. Hekimlerin hakkından öte, burada, hukukî bir zeminde, hukukî bir
tartışma yapıyoruz. Burada, şüpheli veya sanık durumunda olan kadının hakkıyla
alakadar bir konuyu değerlendirdiğimizi, sözlerimin başında öncelikle ifade
etmek istiyorum.
Madde metni şöyle: "Kadının
muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak
bulunmadığında, muayene edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın
muayene sırasında hazır bulundurulur."
Değerli milletvekilleri, maddeye
baktığımız zaman, eşitliği açık bir biçimde, başta, ortaya konulmuş. Cinsiyet
ayırımı yapmaksızın, kadın ve erkek açısından temel esasın eşitlik olduğunu
maddenin içerisinde görmek mümkündür; ama, burada, eşitlikten öte, şüpheli veya
sanık durumundaki kadına bir tercih hakkı tanınmıştır. Onun bu hakkı kullanması
tamamen kendi iradesine bırakılmıştır. Kadının iradesine bırakılan bu konuyu
farklı değerlendirmek doğru değildir.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızın
içerisinde yer alan maddeler ve uluslararası alandaki birtakım sözleşmeler,
tamamıyla, bu maddenin gerekçesinde yer alan; yani, genel ahlak nedeniyle, maddenin konulduğuna dair gerekçeyle uyum
içerisindedir. Biliyorsunuz, Anayasamızın 20 nci maddesi özel hayatın gizliliği
ve korunmasını, 21 inci maddesi konut dokunulmazlığını, 22 nci maddesi
haberleşme hürriyetini, 28 inci maddesi basın hürriyetini, 33 üncü maddesi
dernek kurma hürriyetini belirtir ve benzeri maddelerde bu hürriyetlerin genel
ahlak gerekçesiyle sınırlanabileceğini bizim Anayasamız kabul etmiştir.
Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 29/2 nci maddesinde de buna yollama yapılmak suretiyle; yani, bu
manada, taraf ülkelerin yapacağı düzenlemelerin ayırımcılık olarak
nitelendirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bunları, ben şunun için ifade
ediyorum: Genel ahlak, bizim Anayasamızın kabul ettiği ve kendisine hukukî
sonuç bağladığı bir ahlaktır. Uluslararası sözleşmelerde de kabul edilen bir
anlayıştır, bir ahlaktır. Bu nedenle, bu konuyu farklı değerlendirmenin, şerî
rejimlerle ilgili bağlantı kurmanın "bu niye böyle düzenleniyor"
demenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira, bizim, mevcut, yürürlükteki Ceza
Kanunumuzda da, ahlaken hoş olmayan birtakım fiillerin suç olduğunu hepimiz
biliyoruz. Örneğin, -affedersiniz- bir tecavüz fiili ahlaken çirkin mi değil
mi; adam öldürmeyi ahlak hoş mu görür, yoksa bunu, çirkin mi görür; hırsızlık
yapmayı ahlak hoş mu görür, yoksa, çirkin mi görür; yol kesmeyi, gasbı ahlak
hoş mu görür, yoksa çirkin mi görür? Bunlara bakarsanız, bunların tamamının
temelinde, bir noktada, toplumun ahlak anlayışının da olduğunu görürüz. Hukuk
metinleri, bu ahlak anlayışları, eğer kamusal düzen için gerekliyse, onlara
birtakım müeyyideler bağlanmasını kamu düzeninin korunması açısından zarurî
görmüşse bunların yapılması mümkündür.
Bu nedenle, bu tip bir gerekçeyi farklı
noktalara çekmek yanlıştır. Zira, bizim toplumumuzdaki genel ahlak anlayışı da,
Türk Milletinin tarihî, millî, dinî, sosyal kökenleri itibariyle geçmişten
günümüze kadar süzülüp gelen anlayışlarının özeti mahiyetindedir. Biz, bu özete
saygılıyız. O nedenle, bu düzenlemenin genel ahlak anlayışına aykırı olmadığı
ve bu anlayışın da Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle aykırılık
oluşturmadığı kanaatindeyiz.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
ikincisi, Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine de aykırı
bir düzenleme söz konusu değildir. Burada, hem hekimler arasında cinsiyet
ayırımına dayanan bir düzenleme söz konusu değil hem de şüpheli ve sanıklar
arasında böylesi bir ayırım yapılması söz konusu değildir. Biliyorsunuz,
normalde hasta olan bir erkek veya kadının, muayeneye gitmek istediği zaman,
özel bir doktor seçmek istediği zaman, bunun seçeceği doktorun cinsiyetine
hiçbirimiz karışmıyoruz. Onlar, dilediği gibi doktorlarını seçme hürriyetine
sahiptir; bu da hasta haklarının gereğidir; hastaların diledikleri hekimlere
tedavi olmalarının bir gereğidir. Bu, bir haktır ve buna saygı duyulması
gerekir; ama, şüpheli veya sanık durumunda olan, hürriyeti sınırlanmış durumda
olan bir kadına, hür ortamda olan birine tanınan bir hakkı ve imkânı tanımamanın,
Anayasanın burada öngörülen eşitlik anlayışıyla ne kadar bağdaştığını Yüce
Heyetin takdirlerine arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, öte yandan,
biliyorsunuz, biz, Ceza Muhakemesi Kanununda, savunmayı güçlendirmek için
müdafi seçilebileceğini de söyledik. İnsanlar, eğer kendi müdafileri varsa
bunları getirebilirler, çağırabilirler;
yoksa, bunlara yetkili makamlar, müdafi atayabilirler.
Şimdi, sanık veya şüpheli durumunda olan
şahıs, bir bayan müdafi çağırabileceği gibi, pekâla, bir erkek müdafi de
çağırabilir. Biz, buna, sen niye erkek müdafi çağırıyorsun veya niye bayan
müdafi çağırıyorsun diye müdahale etme hak ve yetkisine sahip değilsek, bu,
hukuk devleti anlayışı bakımından son derece yanlış bir şey ise, aynı biçim ve
şekilde, şüpheli ve sanık durumunda olan -müdafi seçmeye göre- durumunun
gerektirdiği koşullar gereği daha farklı durumda bulunan kadına bizim bu hakkı
vermememiz esasen bir haksızlıktır. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Bunun ötesinde, Anayasamızda da buna benzer
düzenlemeler vardır. Örneğin, Anayasanın 49 uncu maddesinde, çalışma
hürriyetini düzenleyen maddede, herkesin çalışma hürriyetine sahip olduğu ifade
edilirken, aynı 50 nci maddede şöyle deniliyor: "Kimse, yaşına,
cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile
bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak
korunurlar." Anayasanın hükmü bu; erkeklerden farklı düzenleme yapıp,
koruyacaksın diye, Anayasa amir hüküm koymuş.
Öte yandan, 41 inci maddede, ananın
korunmasıyla ilgili de, yine, Anayasanın amir hükmü vardır. Ayrık düzenleme
yapılabilir; bu, bir ayırımcılık değildir.
Öte yandan, uluslararası sözleşmelere
baktığımızda da durum farklı değildir. Örneğin...
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Erkek doktor
isterse ne olacak?..
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)- Biz, burada,
doktorun haklarından bahsetmiyoruz; başta altını çizdim.
CANAN ARITMAN (İzmir)- Zanlı, tutuklu...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)- Burada bahis konusu olan, şüpheli ya da
sanık durumundaki kadının hakkıdır, mağdurun hakkıdır. Biz, mağdurun hakkı
üzerinde konuşuyoruz; yoksa, o mağdurun seçeceği kişinin hakkı üzerinde
konuşmuyoruz.
Ben, Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesinin 4 üncü maddesinin sadece bir fıkrasını okuyorum:
"Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak
geçici ve özel önlemler işbu sözleşmede belirtilen cinsten bir ayırım olarak
mütalaa edilemeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik ve farklı standartların
muhafazası sonucunu doğurmayacaktır."
Yine, çalışma koşullarıyla ilgili Avrupa
Sosyal Şartında da, sözleşmeci taraflarca, çalışan kadınların korunma hakkının
etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere kadın lehine düzenlemeler
yapılabileceği ve bunun ayırımcılık olarak nitelendirilemeyeceği açıkça hüküm
altına alınmıştır.
Öte yandan, bizim, burada huzurlarınızda
görüşüp kanunlaştırdığımız İş Kanununda da buna benzer düzenlemeler vardır.
Yine, öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da benzer düzenlemeler
olduğunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, toparlar mısınız.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...yani, doğum
izni gibi, emzirme izni gibi, kadının yapısı gereği farklı davranılmasını
gerektiren konularda, ona o noktada imkân verildiğini, seçenek tanındığını
görüyoruz. Özellikle, sendikalar, toplu sözleşme görüşmeleri yapılırken, bu
görüşmeler sırasında, kadınlarla ilgili farklı farklı düzenlemeleri işverenden
talep ediyorlar. Sosyal demokrat sendikaların da, sağcı sendikaların da benzer
talepleri var.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli Başkanım,
sayın milletvekilleri; sözlerimi bitiriyorum.
Peki, bu nedir derseniz; bu, tamamen
pozitif ayırımcılığın bir başka görüntüsünden başka bir şey değildir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Eğer, bu pozitif
ayırımcılıksa, siz hukuk bilmiyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Uygulamada,
bugün, bakın, fiilen yapılan şey, zaten, bizim burada koyduğumuz maddenin bir
benzeridir. Ne yapılıyor uygulamada; yine, kadını, kadın olan hekim muayene
ediyor veya yanında bir yakını olması suretiyle muayenesi yapılıyor. Burada
somut hale gelen hüküm, tamamıyla uygulamanın yasal dayanak haline
getirilmesinden başka bir şey değildir.
Bakın, ben bir şey söylüyorum...
CANAN ARITMAN (İzmir) -Bu, çağdaş hukuk
değil, şerî hukuk.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Erkekler doğum
yapmıyor!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bir şey
söylüyorum, 7.5.2004 tarihinde, Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında, CHP
adına verilen önergede "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici
özel önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılamaz"
deniliyordu.
Bu, bunun benzeri bir düzenlemedir.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Ama, siz, böyle
yapmıyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir şey daha
söylüyorum...
CANAN ARITMAN (İzmir) - Çarpıtıyorsunuz...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, takdiri size
bırakıyorum.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, kanaatlerimi
söyleyip bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen,
toparlayalım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sözlerimi
tamamlıyorum Sayın Başkan.
Özellikle, şüpheli ve sanık hakları
açısından konuya baktığımızda, uluslararası alanda bu konuda yapılan
düzenlemelerde neler yazılıyor, iki tanesini okuyacağım.
Bir tanesi, Birleşmiş Milletlerin herhangi
bir şekilde gözaltında bulunan ve hapsedilen kadınlarla ilgili düzenlemesi;
deniliyor ki: "Kadınların, özellikle de hamile ve bebekli kadınların,
çocukların ve küçüklerin, yaşlıların, hasta ya da özürlü kişilerin sadece
haklarını ve özel durumlarını korumak amacıyla alınan ve hukuka göre uygulanan
tedbirler ayırımcılık sayılamaz.
Öte yandan, kadın mahpuslarla, sadece
kadın görevliler ilgilenecek ve nezaret edecektir." (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Onun için de, bugün, bakın, kadın
tutukevleri, kadın cezaevleri erkeklerden farklıdır.
Yine "kadın mahpusların özel sağlık
ihtiyaçları cezaevi yetkililerince tanınmalıdır. Mümkün olan her yerde muayene
için kadın doktorların hazır bulunması gerekir. Aynı zamanda, kadın mahpuslar,
kadın hastalıkları konusunda bir uzmana ulaşabilmelidir" deniliyor.
Değerli milletvekilleri, bakın, biz,
kadınların lehine bir düzenleme yapıyoruz. Burada, başka ülkelerde olan ileri
düzeydeki düzenlemeleri savunmamız gerekirken, o haklardan kendi insanımızı
mahrum etmemiz doğru değildir. Avusturya Ceza Usul Yasasında da var,
Danimarka'da da var. "Vücut muayenesinin mümkün olduğu kadar, şartları
elverdiği kadar mülayim bir şekilde yapılması gerekir. Bu nedenle, vücut
muayenesini yapacak sağlık personelinin, sanığın mahcubiyet durumunu da
gözönünde bulundurarak, aynı cinsiyetten olması gerekir. Vücut muayenesini
yapan kişinin ve sağlık personelinin ilgili kişiyi soymak durumunda olduğu
zaman, arayacağı kişiyle aynı cinsiyetten olması zorunludur." Danimarka
Ceza Usul Yasası, madde 792/e. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu orada. Biz
Avrupa Birliğine gidiyoruz, Avrupa Birliğinde olan düzenlemeleri hep müdafaa
ediyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bu, erkekler için
de geçerlidir; sen çarpıtıyorsun!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken, bu konuda arkadaşlarımızla verdiğimiz
bir değişiklik önergesi vardır. Biz, orada şunu öneriyoruz: Kadının
muayenesinin, istemi halinde...
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, bunu, önerge
görüşüldüğü zaman söylersiniz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tamam; önergemde
söz almayacağım.
BAŞKAN - Hem sürenizi çok aştınız hem de
konu dışına çıkıyorsunuz. Önerge, önerge görüşüldüğü sırada konuşulur.
Önergeyi, önerge görüşüldüğü sırada konuşursunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Arz ettiğim hususları vicdanlarınıza
emanet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Bayanlara da
bayan avukat verilsin o zaman!
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Yeri
gelmişken, Mecliste de bu sorunu çözümleyelim; kadınlarla erkekleri ayıralım!
En sonunda, o noktaya gidilecek zaten!
BAŞKAN - Şahsı adına, Bayburt Milletvekili
Sayın Ülkü Güney; buyurun. (Alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, bu madde görüşmelerinin
elektriklendiği bir anda söz aldım. Umarım, bu elektriklenmeyi çözebilecek bir
katalizör olabilirim diye düşünüyorum. Bunun nedeni de, uzun bir meslek hayatım
olması ve deneyimlerimdir.
Değerli milletvekilleri, bu konuda
arkadaşlarımız konuştular, çok detaylı bilgiler verdiler. Çok değerli
Bakanımız, komisyonumuz, yıllarca, benim Parlamentoda bulunduğum yirmi yıldan
beri hep yapılması istenen; ama, bir türlü yapılamayan Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununu -ki, temel bir kanundur- hakikaten, büyük bir özveriyle hazırladılar,
buraya getirdiler; bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Türkiye'deki
kamuoyunun, bu kanunla ilgili son derece müspet bir kanaati vardır. Bu hakkı
burada tespit ediyorum, tescil ediyorum ve bunun doğruluğuna, yapılması gerektiğine,
hatta, gecikerek yapıldığına da inanan bir arkadaşınızım. Kendilerini
kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ancak, bir şey söylemem lazım: Şimdi, 330
madde koyduk, araya da getirmiş 77 nci maddeyi koymuşuz. Şimdi, orada bizi
rahatsız eden bir şey var. Bu Parlamentoda oturan çok sayıda hekim arkadaşım
var, onlar da benim söyleyeceğimi, çıkıp, burada ifade edebilirler. Şimdi
maddeyi okuyalım, ne deniyor: "Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın
hekim tarafından yapılır." Doğrudur; bizim geldiğimiz yörelerde, bizim
yetişme tarzımıza göre bu doğrudur. Benim annem veya kardeşim ister, istiyor
da, sizlerin de öyle, sizlerin de öyle; benim buna bir itirazım yok ve bu
mümkün olduğu takdirde de yapılıyor. Hatta, bize, seçmenlerimiz zaman zaman geliyorlar
"Bayburt'a ille bir kadın doğum doktoru tayin ettir" diyorlar.
Ettireyim dediğimde "ama, eğer mümkünse kadın olsun" diyorlar, bunu
da diyorlar. Bu bizim yapımız, bunu inkâr edemeyiz; buraya kadar tamam; ama,
değerli milletvekilleri, arkadan bir şey daha diyoruz: "Buna olanak
bulunmadığında -olanak yok- muayene edilecek kadının bir yakını veya başka bir
kadın muayene sırasında hazır bulundurulur." Niye bulundurulur; biz
hekimler o zaman şöyle düşünüyoruz; "bize itimat yok; ne olur ne olmaz, biz, onun yakınlarını da alalım, onlar da
gelsin yanımızda bulunsunlar, biz kadını öyle muayene edelim." Jinekolojik
muayenedir, göz muayenesidir, kulak muayenesidir vesaire....
Şimdi, arkadaşlar, bu, bizim mesleğimize,
dünyanın en ulvî mesleği olan -her meslek ulvîdir- hekimliğe bu... Bu maddeye
bu cümlenin konulmaması lazım. Hekimler bundan rahatsızdır, bütün hekimler
bundan rahatsızdır. Biz, orada bir hastayı muayene ederken, Hipokrat yemini
yapmış -orada hastayı muayene eden- bir hekime "yok kardeşim; sen, bunun
kardeşini de alacaksın, babasını da
alacaksın, yoksa böyle muayene olmaz..."
Şimdi, arkadaşlar geriye bir dönün, bakın
kendi hayatınıza; bu, zaten uygulanıyor. Belki bu, biraz aceleyle yazılmış.
Savcı gönderdi, koluna mühür bastı gönderdi "bu kadını muayene et..."
Gittiği yerde, hükümet tabibinin yanında hemşire her zaman vardır,
hastabakıcısı var; uygulama böyledir, bugüne kadar böyle olmuştur. Ben yıllarca
hükümet tabipliği yaptım, yarım asra yakın bir hekimlik hayatım var; ama,
burada, "böyle olmaz, siz aileden de birini alacaksınız" diye
vazederseniz, bunun ileride çok büyük sıkıntıları olur.
En
basiti; bazı hastalar vardır ki -biz yaşadık- akrabalarının ve yakınlarının
yanında konuşmaz; biz bunları yaşadık, biz bunları görüyoruz, biliyoruz. Bunu
çıkarın, bunu çıkarırsanız bu maddeye, her yönüyle, hiç kimsenin bir diyeceği
kalmaz; ama, uygulanamayacak, ileride sıkıntılar doğuracak bu cümlenin buradan
çıkarılması lazım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Çıkaracağız.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla)- Bunu
istiyorum. Dün böyle bir olay olmuştu; Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili
tasarıdaki önergede, sizin göstermiş olduğunuz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun göstermiş olduğu yakınlığa ben teşekkür ederim; bir düzeltme yaptık dün, bu da bir düzeltmedir.
Bir şey daha var, onu da bir hekim olarak söyleyeceğim..
Değerli arkadaşlarım, hepinizin hekim
yakınları var, kızlarınız, kardeşleriniz, eşleriniz var; ama, bir milletvekili
arkadaşımızın -bana göre, maksadını aşmıştır- bir komisyonda, hekimler için
"bir hekim, bir hanımı muayene ettikten sonra, çıkıp, kahvede, ben şöyle
yaptım, böyle yaptım..." Bunu ayıplıyorum, esefle karşılıyorum ve o
arkadaşıma yakıştıramıyorum! (CHP
sıralarından alkışlar)
Hekimler, yemin etmiş insanlardır. Bu
insanlarımızın hanımlarının veya eşlerinin veya kardeşlerinin bilmediği sırları
bizdedir ve onlar, hep, bizde saklı kalmıştır. Her meslekte yanlış insanlar
olabilir, ben, olmuyor demiyorum -bu, bir istisnadır- ama, Türk hekimleri,
inanın ki, tümüyle, fedakâr, onurlu, şerefli, özverili insanlardır; çünkü,
onlar, sizin ve bizim birer parçamızdır diyorum ve bu cümlenin buradan
çıkarılmasını istirham ediyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Düzeltiyoruz Sayın
Vekilim, önergeyi verdik.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bu kadar mükemmel hazırlanmış, emek
verilmiş -Sayın Bakan emek vermiş, komisyon emek vermiş- 335 maddeli bir temel
yasa çıkarıyoruz; hepinizi kutluyorum. Biraz evvel ifade ettim; biz, yirmi yıl
bununla uğraştık, çıkaramadık. Bunları çıkarmak çok zordur, bunları kotarmak,
buraya getirmek çok zordur. Onun için, bu tip kanunlarda, araya, böyle, maksadı
aşan bazı şeyleri yazmamak lazım, herhangi bir kesimi, hele hele hekimleri
üzmemek lazımdır diye düşünüyorum.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Şahsı adına, Çanakkale
Milletvekili Sayın Mehmet Daniş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerçi, ilgili madde üzerinde hemen hemen her şey
söylenildi. Ben, çok küçük birkaç şey eklemek istiyorum. Gerçi,
arkadaşlarımızın hemen hepsi, madde metnini okudular; ama, ilk cümlesi şöyle:
"Kadının muayenesi, istemi halinde bir kadın hekim tarafından
yapılır.". "İstemi halinde" deniyor; yani, bir seçim var, bir
ihtiyarîlik var, isterse bunu yapabilir, bir dayatma yok. Karşı çıkılan
noktanın da ne olduğunu anlayamadım?!..
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sonunda dayatma
olur.
MEHMET DANİŞ (Devamla) - Canan Hanım,
buraya çıktı, konuştu, mesleğinde çok iyi olduğunu biliyorum. Âcizane, ben de,
avukatlık yaptığım süre içerisinde, sadece ceza davalarına baktım ve çok
değişik zamanlarda, değişik suç işleyen ve mağdur olan insanların müdafiliğini
yaptım, avukatlığını yaptım, vekilliğini yaptım.
Şimdi, Grubumuz adına konuşan Bekir Bozdağ
arkadaşımız da, genellikle cümlelerinde hep şu ifadeyi kullandı: "Sanık ve
şüpheli kadının muayenesi." Değil; burada mağdur kadının muayenesi de söz
konusudur.
Ülkü Bey, gerçekten çok samimî olarak
ifade etti. Özellikle, bütün bölgelerimiz incelendiğinde, bu tür suçlar,
ülkemizin kırsal alanlarında daha fazla yaşanmaktadır. Siz, hayatında belki bir
defa dahi erkekle beraber olmamış bir kadının, bir kızın tecavüze uğradığını
düşünün ve muayenesinin yapılması gerektiğini düşünün. Bunda, bu kadar
tartışılacak, başka yerlere çekilecek, inanın hiçbir şey yok. Bunu, bu mesleğin
içinden gelen birisi olarak söylüyorum ve ceza avukatlığı severek yaptığım bir
işti. Bunu topluma anlatmakta, belki zaman zaman zorlanabilirsiniz; suçluların
avukatlığı yapılır mı gibi, böyle önyargılar da vardır; ama, gerçekten, ben bu
maddenin, kişi hak ve hürriyetleri açısından gayet demokratik olduğunu
düşünüyorum, insana saygı olarak bu ifadenin burada yer aldığını düşünüyorum.
Ayrıca, bu maddesine kadar, gerçekten,
mutabakatla giden bir tasarıyı, hep beraber çıkarıyoruz. Bakın, 77 nci maddeye
geldik, önerge sayısı çok az, konuşma talebi çok az. Gerçekten, ben, hem Sayın
Bakana, hem komisyonda çalışan bütün sayın arkadaşlarıma, Türkiye'nin geleceği
açısından da teşekkür ediyorum.
Bu maddenin ve tasarının ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum; sağ olun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Soru sormak isteyen, Ankara
Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun, sorun sorunuzu.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Sayın Bakan,
Adalet ve Kalkınma Partisinin 2 milletvekili, hekimlerle ilgili, gerçekten ağza
alınmayacak kelimeler sarf ettiler.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)- Ne
zaman söylendi?!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Ne zaman?!
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Her doktor,
hastasını muayene ederken, yanında, mutlaka hemşire, sağlık memuru veyahut da
teknisyen bulundurur. Sayın Ülkü Beyin de dediği gibi, bütün muayenelerde
hekimin yanında bir yardımcı olur
Şimdi, benim bazı sorularım var.
1- Acaba bu nasıl olacak; eşcinselleri,
lezbiyenleri kim muayene edecek?
2- Bu arkadaşlar bütün hekimlere Meclis
çatısı altında hakaret ettiler. Bu kürsüde özür dilemelerini uygun görüyor
musunuz?
3- Bu davranışlar hasta haklarına aykırı
değil midir? Eşitlik ilkesine aykırı değil midir?
4- Acaba bu arkadaşlarımız hasta
muayenesini sadece jinekolojik muayene olarak mı algılıyorlar? Kırık çıkığı,
diğer yaralanmaları, diğer hastalıkları doktorlar muayene etmiyor mu?
5-Peki, erkekler de erkek doktor isterse
ne olacaktır? O zaman, bayan suçluları erkek avukatlar savunmasın, bayan
avukatlar savunsun.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Ne alakası var?!
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Yani, bu, sonunda
bu ayırıma gitmiyor mu? Böyle bir uygulamayı doğru buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Başka soru soran yok.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
müsaade ederseniz, bu maddenin ne maksatla düzenlendiğini kısaca ifade etmek
istiyorum.
Hiç şüphesiz, hekimlik mesleği, son derece
saygın ve yüce bir meslektir. Bütün doktorlarımıza, bütün hekimlerimize,
hepimizin saygısı var; çünkü, insan sağlığıyla alakalı, insanla alakalı bir
konudur.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Komisyonda niye
müdahale etmediniz?!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bir dinle!.. Bir
dinle!..
CANAN ARITMAN (İzmir) - "Dinle"
demekle olmuyor!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Dolayısıyla, bu düzenleme, hukukî bir düzenlemedir, hekimlikle alakalı,
doğrudan bir düzenleme konusu değildir.
Bu tasarı 1999 yılında Meclise sevk edildiğinde,
Alman Ceza Usul Yasasından alınan bir maddenin buraya geçirilmesidir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Ama, değiştirdiler
Sayın Bakanım; şu anda yürürlükte değil.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Bildiğiniz gibi, 1929 yılında, biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu
Almanya'dan aldık. Şüphesiz, bu kanunda bir değişiklik ihtiyacı zuhur ettiğinde
de, her defasında, acaba, Almanya'da bu konuda ne gelişmeler vardır diye
düşünülür, araştırılır ve oradaki gelişmeler de olabildiğince Türkiye'ye
yansıtılmaya çalışılır.
1999 yılında tasarı hazırlanırken, Alman
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 81/d maddesi, aynen, buradaki düzenlemedir.
Hatta, şöyle bir tereddüt hâsıl oldu.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Alman hukukundan
çıkmış bir maddeyi söylemeyin.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkanım...
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ben,
sadece, doğru bilgiyi ortaya koymak adına söylüyorum. Baştan da ifade ettim;
hekimlik mesleğiyle alakalı doğrudan bir düzenleme değil. Biz, bir hukukî
düzenleme yapıyoruz, ceza hukuku alanıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. 1999
yılında bu madde tasarıya aktarılırken, neden ve nereden geldi, onu ortaya
koymak adına bunu söyledim.
Sonradan bir tereddüt hâsıl oldu; acaba,
önceden böyle bir düzenleme vardı, sonradan, ola ki, Alman Usul Yasasında bu
değişiklik oldu mu diye. Nitekim, en son, 1 Eylül 2004 tarihinde bir değişiklik
daha yapmışlar. Yani, bizim, bu Parlamentoda Ceza Kanunuyla ilgili düzenlemeyi
yaptığımız günlerde Alman Parlamentosunda da bir düzenleme yapılmış. Daha
evvelki düzenleme aynen şöyle, 81/d maddesi: "Kadının muayenesi, utanma
duygusunu rencide ediyorsa, bir kadın veya tabip tarafından yapılır. Muayene
sırasında kadının istemesi halinde, bir kadın veya yakınının hazır bulundurulmasına
izin verilir." Şimdi tartışılan madde, aynen 81/d.
1 Eylül 2004'te bunu değiştirmişler; o
zaman aynen şöyle olmuş: "Vücudun muayenesi, utanma duygusunu rencide
ederse, aynı cinsiyetten bir kişi veya bir doktor -erkek veya kadın- tarafından
yapılır" diye daha genel bir ifade kullanmışlar.
Şimdi, bununla söylemek istediğim şey şu:
Tasarının geneli üzerinde de konuşulurken, bu tasarıdaki hiçbir kavram, hiçbir
hüküm, hiçbir cümle, uygulaması olmayan bir husus değil; Batı hukukunda da
olabilen bir husus. Neticede, Avrupa Birliği müktesebatıyla da uyum içerisinde
bu düzenleme yapıldığına göre, bize mahsus, ilk defa bizde ortaya çıkan değil,
Almanya'da da, Avusturya'da da var.
Şimdi, verilen 2 tane önerge var;
birisinde "madde, tasarı metninden çıkarılsın" deniyor, ikinci
önergede de Avusturya Ceza Usul Yasasının 133 üncü maddesi var. Belki, bu,
Sayın Güney'in büyük bir hassasiyetle ve nezaketle dile getirdiği, belki
doktorlarımız açısından yanlış anlamaya imkân verecek hususları da ortadan
kaldıracak tarzda bir düzenleme. Orada,
Avusturya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 133 üncü maddesinde şöyle
deniliyor: "Kadının bedeninin muayenesinde mümkün ise, bir kadın hekim
görevlendirilir." Önergede ise "istemi halinde ve imkânlar
elverirse" deyip, ikinci cümle çıkarılırsa, belki, bu endişeleri de
ortadan kaldıracak bir orta yol bulunmuş, bir düzenleme yapılmış olur. Bunu
bilgi olarak sunuyorum.
Sayın Değerli'nin bana sorduğu sorular,
Hükümetin tasarrufuyla ilgili, hükümetin icraatlarıyla alakalı değil. Ben,
burada hükümeti temsilen bulunuyorum, teker teker arkadaşlarımızın beyanlarıyla
ilgili benim bir şey söylemem mümkün değil, yorum yapmak benim görevim değil;
ama, şunu biliyorum, o arkadaşlarımızın da, hepimizin de bu ülkede hekimlere
saygımız var, hepimiz, hekimliğin yüce bir meslek olduğunun idraki, öneminin
bilinci içerisindeyiz. Yanlış anlaşılan bir husus varsa, eğer, arkadaşlarım
izin verirse, ben, onlar adına da özür dilerim; çünkü, hepimiz hata
yapabiliriz. Siyaset adamıyız; yeri geldiğinde de özür dileyebiliriz,
dilemeliyiz; bunda bir mahzur da yoktur. Belki, zaman zaman, yorgunluk
sebebiyle, şu veya bu şekilde kastı aşan cümleler de olabilir; meseleyi, ben,
böyle değerlendiriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakanım,
teşekkür ederim. İyi ki o arkadaşlarımız doktor olmamış; yoksa, bütün sırları
ifşa ederlerdi.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım,
sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı
tasarının 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü saygıyla
arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Bekir Bozdağ |
Ahmet Yeni |
|
İstanbul |
Yozgat |
Samsun |
|
Fahri Keskin |
Alaettin Güven |
Tevfik Ziyaeddin Akbulut |
|
Eskişehir |
Kütahya |
Tekirdağ |
|
Mehmet Daniş |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
Kadının muayenesi
Madde 77- (1) Kadının muayenesi, istemi
halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın tabip tarafından yapılır.
BAŞKAN - Şimdi okutacağım ikinci önerge,
aynı zamanda en aykırı önerge olduğu için, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 77 nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Canan Arıtman |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
İzmir |
Çorum |
|
Mehmet Küçükaşık |
Feridun Fikret Baloğlu |
Halil Ünlütepe |
|
Bursa |
Antalya |
Afyon |
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Mehmet Nuri Saygun |
Yılmaz Kaya |
|
Artvin |
Tekirdağ |
İzmir |
|
Atilla Kart |
Atila Emek |
Ziya Yergök |
|
Konya |
Antalya |
Adana |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) -
Konuşacağız Sayın Başkan; söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Saygun.
Süreniz 5 dakikadır.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu saate kadar, Ceza Muhakemesi
Yasası Tasarısıyla ilgili ahenk içinde, birlikte, tüm eksikliklerine rağmen,
Anamuhalefet Partisinin de katkılarıyla, pek de küçümsenmeyecek oranda
çalışmalar yaptık ve 77 nci maddeye kadar ulaştık; ama, ne yazık ki, 77 nci
madde, uzlaşma zeminini, iki siyasî parti arasında anlayış farklılığından
doğan, bana göre, siyasal gerekçelerle, bu madde için ortadan kaldırdı.
Efendim, öncelikle şunu belirtmek
istiyorum: Bugün, şu yasa maddesi olmasa dahi, uygulamalar, zaten, bu merkezde.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Mesele yok o
zaman...
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - İzin
verin...
Bu ve benzeri taleplerde bulunan
insanlara, ama kadın, ama erkek, zaten, bunu, bugünlere kadar, imkânların
elverdiği oranda sağlamışız. Bunu bir yasa maddesi olarak düzenlemenin pratikte
hiçbir yararı yok; olsa olsa, siyasal bir gerekçesi var; tabanınıza mesaj
vermek. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin, bu maddenin tasarı metnine
alınmasındaki temel gerekçesini böyle algılıyorum; böyle algılamam için başka
gerekçeler var.
Demin, Adalet ve Kalkınma Partisi adına
Bekir Bey bir konuşma yaptı. Bekir Beyin konuşmasından bir iki not belirtmek
istiyorum.
Efendim, öncelikle, bu maddenin,
kadın-erkek eşitliğine dayalı olduğu iddia edildi; ama, bu kadın-erkek eşitliğine
dayalı ve eğer, pozitif ayırımcılık söz konusuysa, ona katılıyoruz; ama,
buradaki ayırımcılığın pozitif değil, negatif bir ayırımcılık olduğu
düşüncesindeysek -ki, böyle düşünüyoruz- o zaman buna katılmamız mümkün değil.
Bekir Bey bir de örnek verdi, geçmiş
yıllarda Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki düzenlemelerinden bahsetti;
ama, sanıyorum, o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi pozitif ayırımcılığı doğru
tahlil ederken, bu kadar sene geçmiş, siz, hâlâ, tahlil edemiyorsunuz! (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ne alakası
olduğunu da şöyle tamamlayalım: Bekir Bey, yine konuşmasında bir şey söyledi;
"bireyler ihtiyaç duyarlarsa, kadın veya erkek doktoru tercih
ederler"; doğrudur, bu bireysel bir haktır; ama, biz, burada, bir yasal
düzenleme yapıyoruz, yapmış olduğumuz yasal düzenlemede genel ahlaka uygunluk
gerekçesi koyuyoruz ve getiriyoruz. Şimdi, Türkiye'deki bayanların cümlesinin
bir bayan doktor isteyeceğini herhalde hep birlikte düşünmüyoruz; içlerinde
böyle talebi olmayanlar da var.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsteyen
istediği yere gider.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Tamam.
Şimdi, efendim, eğer bir gerekçe
getirirseniz ve bunu genel ahlaka bağlarsanız, kadın doktor isteyenler genel
ahlak kurallarına uyumlu olur, peki istemeyenler sizce ne olur?!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsteyen
istediği kişiye muayene olur.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi,
böyle bir mantıkla, böyle bir gerekçeyle bu düzenleme olmaz! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir şey yok
orada!
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Efendim,
aynen öyle; Bekir Beyin de ifadesi budur.
Şimdi, komisyonda bu madde tartışılırken,
neden, bilmiyorum, hükümet, ısrarla, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasından
bahsederek oradan alıntı yaptığını iddia etti. Sonra, biz, burada bir
değişikliğin söz konusu olduğunu ve böyle bir alıntının Alman Ceza Muhakemeleri
Yasasından alınmış olmasının söz konusu olamayacağını söyledik. O dakikada,
bürokratlar gerekli girişimlerde bulundular "evet, doğru söylüyorsunuz;
bu, Alman yasasından değil, Avusturya yasasından alınmıştır" dediler;
çünkü, Alman yasası değişmişti, yeni bir gerekçe yaratmanız gerekiyordu, yeni
gerekçeyi Avusturya'da buldunuz; eğer orada da değişmiş olsaydı, mutlaka yeni
bir ülke yine bulunurdu.
CANAN ARITMAN (İzmir) - İran'da var işte!
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi,
efendim, yine çarpıcı bir gerekçesi var bunun -Bekir Beyi göremiyorum ama-
cezaevindeki kadın mahkûmların kadın gardiyanlar tarafından gözetim altında
tutulduğundan bahsetti. Arkadaşlar, cezaevindeki kadın mahkûmlar yaşamlarını
orada sürdürüyorlar; yani, bir yerde, o koğuşlar, onların özel yaşam alanı.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Hiç de özel
yaşam alanı değil.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi, özel
yaşam alanındaki yapılanmayı ayıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım...
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Ama, burada
bir özel yaşam alanı söz konusu değil.
Bir de, gene, bir örnek verildi; eğer,
avukat seçeceksek kadın-erkek fark etmez; ama, sadece hekimde bu ayırımcılığı
yapalım... Bakın, biz, komisyonda bunu defalarca tartıştık. Bu yasal
düzenlemenin kadınlara bir hak vereceğine inanmıyoruz. Özellikle pozitif
ayırımcılık yönünden hiçbir yararı olmayacaktır ve genel ahlak anlamında da,
ülkede, korkarım, kadınların farklı düşünceleri, hiç de hoş olmayan, farklı
şekilde değerlendirilecektir. Bu da, ülke içinde, korkarım bazı sıkıntılara
neden olacaktır.
AHMET YENİ (Samsun) - Olmaz... Merak
etme...
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Gelin,
olayı, bir siyasal tercih halinde tutmanın bir anlamı olmadığını düşünelim. Bu
olayın...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Korkmayın, sakin
olun!..
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Efendim,
korkulacak bir şey yok, korkulacak bir şey yok. Korkumuz şu: Bu yapmaya
çalıştığınız yöntemle, yarın öbür gün, hastanelerde, bu taleplerin hepsi
pekiştirilir ve geliştirilirse, bu yarattığınız yoldan devam ederseniz ve Bekir
Beyin, hiç sarf etmediğimiz, bugüne kadar komisyonda bir kez bile söylenilmemiş
olmasına rağmen, her nedense "şerî düzen iddiamız yoktur" şeklinde
bir savunmaya geçmesinin arkasında, acaba gelecekte hastanelerde ve benzeri
yerlerde haremlik-selamlık yaratmak istiyorsanız, bunları, gelin, burada açık
açık söyleyin diye düşünüyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Korkmayın,
korkmayın!.. Yok öyle bir şey...
AHMET YENİ (Samsun) - Hayal!..
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Senaryo
yazıyorsun, senaryo!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hayal bunlar,
hayal!..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 698 sıra sayılı
tasarının 77 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü saygıyla
arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
Kadının muayenesi
Madde 77.- (1) Kadının muayenesi istemi
halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır.
BAŞKAN - Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi
okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada kolaylık sağlamak ve
çıkabilecek muhtelif sorunları gidermek amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 77
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
78 inci maddeyi okutuyorum:
Moleküler genetik incelemeler
MADDE 78. - (1) 75 ve 76 ncı maddelerde
öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soybağının veya elde edilen
bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için
zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan
örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler
yasaktır.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılabilen
incelemeler, bulunan ve kime ait olduğu belli olmayan beden parçaları üzerinde
de yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi, bu hâlde de uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
79 uncu maddeyi okutuyorum:
Hâkimin kararı ve inceleme yapılması
MADDE 79. - (1) 78 inci madde uyarınca
moleküler genetik incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar verebilir. Kararda
inceleme ile görevlendirilen bilirkişi de gösterilir.
(2) Yapılacak incelemeler için resmen
atanan veya bilirkişilikle yükümlü olan ya da soruşturma veya kovuşturmayı
yürüten makama mensup olmayan veya bu makamın soruşturma veya kovuşturmayı
yürüten dairesinden teşkilât yapısı itibarıyla ve objektif olarak ayrı bir
birimine mensup olan görevliler, bilirkişi olarak görevlendirilebilirler. Bu
kişiler, teknik ve teşkilât bakımından uygun tedbirlerle yasak moleküler
genetik incelemelerin yapılmasını ve yetkisiz üçüncü kişilerin bilgi edinmesini
önlemekle yükümlüdürler. İncelenecek bulgu, bilirkişiye ilgilinin adı ve
soyadı, adresi, doğum tarihi bildirilmeksizin verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
80 inci maddeyi okutuyorum:
Genetik inceleme sonuçlarının gizliliği
MADDE 80. - (1) 75, 76 ve 78 inci maddeler
hükümlerine göre alınan örnekler üzerinde yapılan inceleme sonuçları, kişisel
veri niteliğinde olup, başka bir amaçla kullanılamaz; dosya içeriğini öğrenme
yetkisine sahip bulunan kişiler tarafından bir başkasına verilemez. Bu
bilgiler, kovuşturmaya yer olmadığı, beraat kararı verilmesi veya verilen
hükmün kesinleşmesi halinde Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal yok edilir
ve bu husus tutanağa geçirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
81 inci maddeyi okutuyorum:
Fizik kimliğin tespiti
MADDE 81. - (1) Üst sınırı iki yıl veya
daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın,
kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya hâkim
kararıyla, fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve ayak izi, bedeninde yer almış
olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda
alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararı verilmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda
derhal yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
82 nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 82. - (1) 75 ilâ 81 inci maddelerde
öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usuller yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
83 üncü maddeyi okutuyorum:
Keşif
MADDE 83. - (1) Keşif, hâkim veya mahkeme veya
naip hâkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır.
(2) Keşif tutanağına, var olan durum ile
olayın özel niteliğine göre varlığı umulup da elde edilemeyen delillerin yokluğu
da yazılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
84 üncü maddeyi okutuyorum:
Keşifte, tanık veya bilirkişinin
dinlenmesinde bulunabilecekler
MADDE 84. - (1) Keşif yapılması sırasında
şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.
(2) Tanık veya bilirkişinin duruşma
sırasında hazır bulunamayacağı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle
bulunmasının güç olduğu anlaşılırsa, bu tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde
de birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Mağdur, şüpheli veya sanığın huzuru,
tanıklardan birinin gerçeğe uygun tanıklık etmesine engel olabilecekse, o işte
şüpheli veya sanığın bulunmamasına karar verilebilir.
(4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı
olanlar, işin geri bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması
gününden önce haberdar edilirler.
(5) Şüpheli veya sanık tutuklu ise, hâkim
veya mahkeme tarafından ancak zorunlu sayılan hâllerde keşifte hazır
bulundurulmasına karar verilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
85 inci maddeyi okutuyorum:
Yer gösterme
MADDE 85. - (1) Yer gösterme işlemi
hakkında 83 ve 84 üncü madde hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
86 ncı maddeyi okutuyorum:
Ölünün kimliğini belirleme ve adlî muayene
MADDE 86. - (1) Engelleyici sebepler
olmadıkça ölü muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve
özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir
şüpheli veya sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
(2) Ölünün adlî muayenesinde tıbbî
belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.
(3) Bu muayene, Cumhuriyet savcısının
huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
87 nci maddeyi okutuyorum:
Otopsi
MADDE 87. - (1) Otopsi, Cumhuriyet
savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan
birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya
vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk
bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi
raporunda açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği
takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında
öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu
tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi
vermesi istenebilir.
(4) Gömülmüş bulunan bir ceset,
incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki
karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme
tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye
düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl
bildirilir.
(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen
işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
88 inci maddeyi okutuyorum:
Yeni doğanın cesedinin adlî muayenesi veya
otopsi
MADDE 88. - (1) Yeni doğanın cesedi
üzerinde adlî muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam
bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak
yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya
yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
89 uncu maddeyi okutuyorum:
Zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlem
MADDE 89. - (1) Zehirlenme şüphesi olan
hâllerde organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı,
tanımlanır. Ölüde veya başka yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler,
görevlendirilen uzman tarafından incelenerek tahlil edilir.
(2) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu
incelemenin, hekimin katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar
verebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
90 ıncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ KISIM
Koruma Tedbirleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Yakalama ve Gözaltı
Yakalama ve yakalanan kişi hakkında
yapılacak işlemler
MADDE 90. - (1) Aşağıda belirtilen
hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen
kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme
olanağının bulunmaması.
(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı
veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı
bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete
bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya
güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen
suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
(4) Kolluk, yakalanan kişiye kanunî
haklarını derhal bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa
teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi,
düzenlenecek soruşturma belgesiyle birlikte hemen Cumhuriyet savcılığına
gönderilir.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine
getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması
durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin
derhal iadesi istenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
91 inci maddeyi okutuyorum:
Gözaltı
MADDE 91. - (1) Yukarıdaki maddeye göre
yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması
için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama anından
itibaren yirmidört saati geçemez.
(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma
yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek
emarelerin varlığına bağlıdır.
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda,
delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle;
Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin
uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
(4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve
gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine
karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza
hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak
derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın
veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına
varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile
Cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.
(5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza
hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan
fiille ilgili yeni ve yeterli delil
elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı
nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
(6) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en
geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir.
Sorguda müdafii de hazır bulunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
92 nci maddeyi okutuyorum:
Gözaltı işlemlerinin denetimi
MADDE 92. - (1) Cumhuriyet başsavcıları
veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
93 üncü maddeyi okutuyorum:
Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli
MADDE 93. - (1) Yakalanan veya
tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da
kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz
ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
94 üncü maddeyi okutuyorum:
Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi
MADDE 94. - (1) Yakalanan kişi, hakkında
kamu davası açılmış ise hemen yetkili mahkemeye; kamu davası açılmamış ise, en
yakın sulh ceza hâkimliğine götürülür.
(2) Hâkim veya mahkeme, aynı gün
yakalananın serbest bırakılmasına veya adlî kontrol altına alınmasına veya tutuklanmasına
karar verir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
95 inci maddeyi okutuyorum:
Yakalanan veya gözaltına alınanın
durumunun yakınlarına bildirilmesi
MADDE 95. - (1) Şüpheli veya sanık yakalandığında,
gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının
emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.
(2) Yakalanan veya gözaltına alınan
yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu
devletin konsolosluğuna bildirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
96 ncı maddeyi okutuyorum:
Yakalamanın ilgililere bildirilmesi
MADDE 96. - (1) Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı olan suç hakkında 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına göre
şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve
bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalama bildirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
97 nci maddeyi okutuyorum:
Yakalama tutanağı
MADDE 97. - (1) Yakalama işlemi bir
tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi
koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı,
hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı
açıkça yazılır.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
98 inci maddeyi okutuyorum:
Yakalama emri ve nedenleri
MADDE 98. - (1) Soruşturma evresinde
şüpheli kaçak ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından yakalama emri düzenlenebilir.
(2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin
elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan
kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri
de yakalama emri düzenleyebilirler.
(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık
hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
veya mahkeme tarafından düzenlenir.
(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli,
bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği
gösterilir.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
99 uncu maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 99. - (1) Gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi
görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı,
gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına
alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların
tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk
tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak
kurallar, yönetmelikte gösterilir.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
100 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Tutuklama
Tutuklama nedenleri
MADDE 100. - (1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama
nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde
baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
(madde 76, 77, 78),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95)
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç,
madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde
103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
7. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki,
yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
8. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 307, 308),
9. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin
İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah
kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı
Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan
zimmet suçu.
d) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan
suçlar.
f) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten
orman yakma suçları.
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren
veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama
kararı verilemez.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
101 inci maddeyi okutuyorum:
Tutuklama kararı
MADDE 101. - (1) Soruşturma evresinde
şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve
fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya
sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli
veya sanık derhâl serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince
verilen kararlara itiraz edilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen, Aydın Milletvekili Semiha Öyüş;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan ve değerli üyeler; 698 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 101 ilâ 156 ncı maddeleri arasındaki
düzenlemeler üzerinde, genel olarak, görüşlerimizi bildirmek üzere söz aldım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 100
üncü maddesiyle tutuklama nedenleri olarak öngörülen haller sırayla belirtilmiş
ve bu alandaki, düzenlemeye göre, tutuklama nedenleri azaltılmıştır.
100 üncü maddeyle "kuvvetli suç
şüphesinin varlığı halinde, bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir" denilmiştir.
Soruşturma aşamasında kişi şüpheli
durumdadır. Bu halde, şüpheli hakkında soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı,
sulh ceza hâkiminden tutuklama kararı verilmesini talep eder. Kovuşturma
esnasında kişi sanık durumundadır. Bu halde, sanık hakkında, cumhuriyet savcısı
talebiyle ya da resen mahkeme tutuklama kararı verir.
Bu taleplerde gerekçe gösterilmelidir ve
ayrıca, ceza adalet sistemimizde yeni bir düzenleme olarak yer alacak olan adlî
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının hukukî ve fiilî nedenleri izah
edilir.
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda bu kararın alınmasına
dayanak olan hukukî ve fiilî sebepler gösterilecektir. Karar içeriği, şüpheli
veya sanığa sözlü olarak bildirilirken, ayrıca yazılı suretinin verildiği,
kararda belirtilmelidir.
Şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği
veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımını da talep
edebilir.
Tutuklama kararı verilmezse şüpheli veya
sanık hemen serbest bırakılır. Tutuklama sebepleri ve tutuklama kararına itiraz
edilebilir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işler dışında, tutuklama süresi en fazla altı aydır. Gerektiğinde, sebebi
belirtilerek dört ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi, en fazla iki yıl, gerektiğinde, sebebi
gösterilerek, üç yıla kadar uzatılabilir.
Bu maddeyle, tutuklulukta geçecek süre,
soyut bir ceza süresine bağlı olmak yerine, ağır ceza mahkemesinin görevine
giren ve girmeyen suçlar ayırımı yapılarak düzenlenmiş ve buna göre, en az
tutukluluk süresi altı ay, en çok iki yıl; altı aylık süre gerektiğinde dört ay
uzatılabilmeli, iki yıllık süre bir yıl daha uzatılabilmeli şeklinde
düzenlenmiştir.
Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak
serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir; hakkında tutuklama
kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler; bu halde, üç
gün içerisinde talebin kabulü ya da reddine karar verilmelidir.
Soruşturma evresinde, cumhuriyet savcısı,
adlî kontrol ya da tutuklamanın gereksiz olduğuna kanaat getirirse,
kovuşturmaya yer olmadığına karar verir ve resen şüpheliyi serbest bırakır.
Şüpheli veya sanığın, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında, tutuklama
kararının kaldırılmasını talep hakkı vardır ve ret kararına karşı itiraz
edilebilir.
Usulü hakkında düzenlemede, şüpheli veya
sanık müdafiinin dinlenmek üzere, duruşmadan kırksekiz saat önce, iadeli taahhütlü
bir mektupla veya varsa telefonla çağrılacağı belirtilmektedir. Telefonla
davet, teknolojiden yararlanma yönünde yeni bir uygulama olacaktır.
Salıverilme kararıyla, şüpheli ve sanığa,
soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, önceden
verdiği adreslerdeki her türlü değişikliği bildirmesi ihtar edilecektir.
Böylelikle, bundan önce yaşanılan bilinen adreste bulunamama sıkıntısı aşılmış
olacaktır ve yargılamanın gecikmesine neden olan bu durum ortadan kaldırılmış
olacaktır.
Tutuklananın durumunu yakınlarına
bildirmesinde, tutuklama veya tutukluluğunun devamına ilişkin her karar
tutuklunun bir yakınına veya istediği kişiye hâkim kararıyla ve durum uygun
ise, bizzat kendisi tarafından haber verilir.
"Tutuklanan şüpheli veya sanık
yabancıysa, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde vatandaşı olduğu devletin
konsolosluğuna bilgi verilir" denilerek, yabancılar bakımından yeni bir
düzenleme getirilmektedir.
100 üncü madde gözönünde tutularak,
soruşturma evresinde şüphelinin tutukluluk halinin incelenmesi en geç otuzar
günlük süreler itibariyle cumhuriyet savcısı ve şüpheli tarafından sulh ceza
hâkiminden istenebilir. "Hâkim resen de dikkate alır" şeklindeki
düzenlemeyle de, tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunun
mahkemece belli aralıklarla incelenmesi ve kişi özgürlüğünü geçici olarak
sınırlayan tutuklama kararının gereksiz yere uzamaması amaçlanmıştır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 109 uncu
maddesiyle yargılama sistemimize bir
yenilik getirilmektedir. Adlî kontrol, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
119 uncu maddesine göre, tutuklamayı gerektirecek bir suç işlendiğinde,
cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkimi, şüphelinin tutuklanması
yerine adlî kontrol altına alınmasını isteyebilecektir. Adlî kontrol,
tutuklamanın uygulamada yarattığı sakıncaları önleyebilecek önemli bir müessese
olarak düzenlenmiştir. Mevcut sistemde serbest bırakılması istemiyle hâkim
huzuruna gelen kişi tutuklanıyor veya serbest bırakılıyordu. Tutuklandığı zaman
hürriyetinden yoksun kalması dolayısıyla kişinin zarara uğraması söz konusu
olabiliyordu. Serbest bırakıldığı zaman da kaçma riski taşıyordu. Adlî kontrol
sistemiyle, tutuklamanın, kişiyi hürriyetinden tamamen yoksun bırakmakla doğan
zararlar ortadan kaldırılmakta, diğer taraftan, kaçma riski minimuma
indirilmektedir.
Bu yeni uygulama hem özgürlükçü hem de
kamu düzenini koruyucu niteliktedir. Uygulanacak yaptırımlar, hâkimin
belirlediği çevre sınırları dışına çıkmamak; bazı yerlere gidememek ya da ancak
bazı yerlere gidebilmek; belirlenen sınırlar dışına her çıkışta cumhuriyet
savcısına veya hâkime haber vermek; belli mercilere belli süreler içinde
düzenli olarak müracaat etmek, kimlik belirten belgeyi makbuz karşılığı teslim
etmek; belirli kişilerle görüşmek veya görüşememek; belli taşıtları kullanmak
veya kullanamamak; özellikle, uyuşturucudan arınmak için tedavi olmak;
şüphelinin maddî durumuna göre belirlenecek güvence miktarı yatırmak; suç, bir
mesleğin icraı veya sosyal faaliyetler
nedeniyle işlenmiş ise, bunlardan men; çek kullanamamak, silah
bulunduramamak ve taşıyamamak; suç mağdurunun haklarını güvenceye almak için
aynî veya kişisel güvenceye bağlamak; aile yükümlülüklerini yerine getireceğine
ve nafakayı ödeyeceğine dair güvence vermek şeklinde özetlenebilecektir.
Şüpheli, cumhuriyet savcısının istemi ve
sulh ceza hâkiminin kararıyla soruşturmanın her aşamasında adlî kontrol altına
alınabilir; adlî kontrol uygulanan bir veya birden çok yükümlülük altına
konulabilir, bu yükümlülük kaldırılabilir, değiştirilebilir, bazılarına
uymaktan geçici olarak muafiyet tanınabilir. Adlî kontrol kararını soruşturma
evresinde, cumhuriyet savcısının istemiyle sulh ceza hâkimi, kovuşturma
evresinde, görevli ve yetkili merci 100 üncü maddeyi de gözönünde tutarak, 109
uncu maddedeki yükümlülükleri azaltıp çoğaltabilecek veya tümünü
kaldırabilecektir. Amacın gerçekleşmesine yönelik tam bir esneklik sağlanarak
yasanın insanî yönü vurgulanmaktadır. Bu kararların kaldırılması istenebilir ve
itiraz edilebilir. Tedbir kararına uymama halinde, tutuklama kararı
verilebilecektir. Şüpheli veya sanığın her türlü yükümlülüğünü yerine getireceğine dair alınacak güvence, ihlal
halinde, hazineye irat kaydedilecektir.
Güvence, ayrıca, masrafların, zararların,
nafaka borçlarının, kamusal giderlerin ve para cezalarının karşılığıdır. Bu
hükümle, mağdurun hakları koruma altına alınmaktadır. Hükümlü yükümlülüklerini
yerine getirmişse, kovuşturmaya yer olmadığına veya beraat kararı verilmişse
güvence geri verilebilecektir. "Şüpheli veya sanıkla ilgili arama"
madde başlığıyla, yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği
konusunda şüphe varsa, şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri
veya ona ait diğer yerler aranabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Şüpheli veya
sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer
kişilerin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler
aranabilecektir.
Konutta, işyerinde veya diğer kapalı
yerlerde gece arama yapılmaması esas olmakla birlikte, suçüstü halinde,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, firar eden kişi, tutuklu veya hükümlünün
tekrar yakalanmasında gece de arama yapılabilecektir.
Arama kararını hâkimin vermesi asıl
olmakla birlikte, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının,
cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin emriyle
kolluk görevlileri arama yapabilir.
Arama kararında, arama nedeni, arama
yapılacak yer veya eşya ve arama süresi açıkça belirtilmelidir. Arama esnasında
ilgili veya yakını veya temsilcisi hazır bulunabilir. Arama sonucunda el
konulan eşya varsa, listesi, aranan kimsenin isteği üzerine, belge olarak
verilir. Aramada belge veya kâğıtların incelenmesi için cumhuriyet savcısı ve
hâkim yetkilidir.
Suçun delili olması ihtimali olduğu
görülen eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri
ile rızayla teslim edilmeyen eşyaya da elkonulabilir.
125 inci maddeyle "içeriği devlet
sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi" başlığıyla 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 328 inci maddesiyle paralellik sağlanmış ve
"bir suç olgusuna ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı olarak
mahkemeye karşı gizli tutulamayacağı" hüküm altına alınmıştır. Bu belgeleri,
ancak mahkeme hâkimi ve heyeti inceleyebilecektir. Kovuşturma konusu suçu
açıklayabilecek nitelikte görülen bu belgelerin içeriği hakkında hükümde
açıklama yapılmalıdır ki, bu yöndeki savunma hakkı kullanılabilsin.
Elkoyma kararını esas olarak hâkim verir.
Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcısının yazılı
emriyle, kolluk görevlileri elkoyma işlemini yapabilirler. Bu hal de 24 saat
içerisinde hâkimin onayına sunulur, hâkim 48 saat içerisinde kararını
açıklamazsa, elkoyma kendiliğinden kalkar.
Şüpheli veya sanık ile tanıklıktan
çekinebilecek kimseler arasındaki mektup ve belgelere, bu kimselerin nezdinde
bulundukça elkonulamaz.
Suç konusu olan veya bu yoldan elde
edildiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait
taşınmaz, alacak ve diğer mal varlığı değerleri, şüpheli veya sanıktan başka
bir kişinin zilyedinde bulunsa dahi, 128 inci maddenin ikinci fıkrasında sayılı
suçlar söz konusu olduğunda, elkonulma kararı hâkim tarafından verilip, bu
karar, tapuya, ilgili sicile, ilgili gerçek ve tüzelkişiye bildirilerek, icra
edilir. Elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi halinde, Türk
Ceza Kanununun 289 uncu maddesi gereğince, muhafaza görevini kötüye kullanma
hükümleri uygulanacaktır.
Suçun delillerini oluşturduğundan şüphe
edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması, soruşturma ve kovuşturmanın selameti
için adliyenin elinde bulunması gerekli sayılan ve sanık tarafından veya sanığa
gönderilen posta hizmeti veren, resmî ve özel kuruluş elinde bulunan
gönderilere, asıl olarak hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
cumhuriyet savcısı kararıyla elkonulabilecektir. Kolluk güçleri, sadece hâkimin
kararını veya cumhuriyet savcısının emrini yerine getirecektir.
Postada elkoyma konusu, haberleşme özgürlüğünün
demokratik hayat içindeki önemi ve üstün değeri nedeniyle ayrıca
düzenlenmiştir. Hâkim postayı açıp açmamaya karar verir. Açılıp da içeriği
adliyenin eli altında tutulmasına gerek olmayan gönderiler hemen ilgililere
teslim edilecektir. Bu hüküm, Anayasada öngörülen özel hayatın gizliliğinin
korunmasına yöneliktir.
Avukat bürolarında arama, elkoyma ve
postada elkoyma 130 uncu maddeyle düzenlenmiştir.
Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir
meslektir.
Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan
bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.
Avukatlığın amacı, hukukî münasebetlerin
düzenlenmesini, her türlü hukukî mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve
hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak
uygulanmasını, her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel kişi,
kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat, bu amaçla, hukukî bilgi ve
tecrübelerini, adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis etmeye
yetkilidir.
Avukatların sır saklama görevleri vardır;
bu nedenle, kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi gerekse
Türkiye Barolar Birliği ve baro organlarındaki görevleri dolayısıyla,
öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır.
Avukat bürolarında arama, elkoyma ve
avukatlarla ilgili postada yapılacak belge ve varakalara elkoymayla ilgili ve
suç nedeniyle yapılacak işlemler, ayrı ve genel hükümlere göre, farklı usullere
ve özel hükümlere tabi tutulmuştur; çünkü, savunma hakkı kutsaldır; savunma,
yargının kurucu unsurlarındandır. Avukatların meslekleriyle ilgili bildiklerini
ve müvekkillerinin sırlarını saklamaları esastır. Avukat büroları, ancak
mahkeme kararı ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak, cumhuriyet
savcısının denetimiyle aranabilir.
BAŞKAN - Sayın Öyüş, pozitif ayırımcılık
yapıp tolerans gösteriyoruz; ama...
SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Sürem 20 dakika
değil mi efendim?
BAŞKAN - Vaktinizi bayağı aştınız,
toparlarsanız memnun oluruz.
SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sağ olun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yeter... Yeter...
BAŞKAN - Hanımefendi gereğini yapacaktır.
Lütfen toparlayın.
SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Avukat büroları,
ancak mahkeme kararı ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak, cumhuriyet
savcısının denetimiyle aranabilir. Baro başkanı ve bürosu aranan avukat ile
vekili avukat, aramada hazır bulundurulur. Elkonulması kararı verilen şeyler
bakımından, aramada hazır bulunanlarca, avukat ile müvekkil arasındaki ilişkiye
ait olduğundan bahisle itiraz edildiğinde, bu şey ayrı bir zarf veya pakete
konulup mühürlenir ve yetkili hâkimin itirazı haklı bulması halinde, elkonulan
şey derhal avukata iade edilir.
BAŞKAN - Sayın Öyüş, lütfen toparlayın.
SEMİHA ÖYÜŞ (Devamla) - Toparlıyorum.
Savunma hakkı kutsaldır ve bu haktan
yararlanma engellenemez. Müdafi görevini yerine getirmediğinde -müdafi tayin
edilirse bir suçlu veya şüpheliye- hâkim, derhal başka bir müdafi tayini ister.
Sanığın kanunî temsilcisi ve eşi, duruşma
gün ve saatinde hazır bulunabilir ve istemi üzerine dinlenebilirler.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Hakkında
hüküm verilinceye kadar sanık masumdur. Bu ilke doğrultusunda, tasarıda
düzenlemeler yapılmıştır.
Uygulamanın yasa koyucunun iradesini tam
olarak yansıtması dileğiyle ve yasa tasarısının hayırlı olması dileğiyle,
saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
102 nci maddeyi okutuyorum:
Tutuklulukta geçecek süre
MADDE 102. - (1) Ağır ceza mahkemesinin
görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak, bu süre,
zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek, uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları,
Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan
sonra verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
103 üncü maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının
geri alınmasını istemesi
MADDE 103. - (1) Cumhuriyet savcısı,
şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza
hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii
de aynı istemde bulunabilirler. Bu hâlde sulh ceza hâkimi, Cumhuriyet savcısı
ile şüpheli ve müdafiini dinledikten sonra üç gün içinde karar verir.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak
olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiğinde şüpheli serbest kalır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
104 üncü maddeyi okutuyorum:
Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri
MADDE 104. - (1) Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk
hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret
kararına itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya
Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye
mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya
üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
105 inci maddeyi okutuyorum:
Usul
MADDE 105. - (1) Adlî kontrolün tümüyle
veya kısmen kaldırılması veya salıverilme istemleri hakkında merciince,
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafii dinlendikten sonra karar
verilir. Adli kontrol altındaki şüpheli, sanık ve müdafii iadeli taahhütlü bir
mektupla veya varsa telefonla duruşmadan en az kırksekiz saat önce çağrılırlar.
Karar, adı geçenler dinlendikten sonra, en çok üç gün içinde verilir. Ret
kararına itiraz edilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
106 ncı maddeyi okutuyorum:
Salıverilenin yükümlülükleri
MADDE 106. - (1) Salıverilmeden önce
şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini
ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür.
(2) Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya
kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak
suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü
değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket
etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu
ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi
müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
107 nci maddeyi okutuyorum:
Tutuklananın durumunun yakınlarına
bildirilmesi
MADDE 107. - (1) Tutuklamadan ve
tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.
(3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda
tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu
devletin konsolosluğuna bildirilir.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
108 inci maddeyi okutuyorum:
Tutukluluğun incelenmesi
MADDE 108. - (1) Soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde
hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde
bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her
oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada
öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
109 uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Adlî Kontrol
Adlî kontrol
MADDE 109. - (1) 100 üncü maddede
belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha
az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada,
şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen
hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda
gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki
kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan
bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü
belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya
uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak
dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun
haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine
getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı
düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
(4) Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d)
bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında
araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir.
(5) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsi
hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm,
maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
110 uncu maddeyi okutuyorum:
Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler
MADDE 110. - (1) Şüpheli, Cumhuriyet
savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her
aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle,
adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına
koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen
kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan
geçici olarak muaf tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri,
gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da,
kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 inci maddeyi okutuyorum:
Adlî kontrol kararının kaldırılması
MADDE 111. - (1) Şüpheli veya sanığın
istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya
mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.
(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz
edilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu tür çalışmaların
önemli bir kısmı yüzdesi, protokoldür. O protokollerden birisi de, el
kaldırmaktır. Maddeyi oylarınıza sunduğum zaman, lütfen, burada olanlar el
kaldırsınlar; şekil şartına da uymamız gerekiyor.
112 nci maddeyi okutuyorum:
Tedbirlere uymama
MADDE 112. - (1) Adlî kontrol hükümlerini
isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis
cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı
verebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
113 üncü maddeyi okutuyorum:
Güvence
MADDE 113. - (1) Şüpheli veya sanık
tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini
sağlar:
a) Şüpheli veya sanığın bütün usul
işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri
yerine getirmek üzere hazır bulunması.
b) Aşağıda gösterilen sıraya göre
ödemelerin yapılması:
1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun
neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık
nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.
2. Kamusal giderler.
3. Para cezaları.
(2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye
zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
114 üncü maddeyi okutuyorum:
Önceden ödetme
MADDE 114. - (1) Hâkim, mahkeme veya
Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun
haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının,
istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini
emredebilir.
(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu
oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı
kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması
emredilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
115 inci maddeyi okutuyorum:
Güvencenin geri verilmesi
MADDE 115. - (1) Hükümlü, 113 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise
güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı
maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine
geri verilir.
(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka
alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde,
geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.
(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü
maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır,
fazlası geri verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
116 ncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Arama ve Elkoyma
Şüpheli veya sanıkla ilgili arama
MADDE 116. - (1) Yakalanabileceği veya suç
delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya
sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
117 nci maddeyi okutuyorum:
Diğer kişilerle ilgili arama
MADDE 117. - (1) Şüphelinin veya sanığın
yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer bir
kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
(2) Bu hâllerde aramanın yapılması,
aranılan kişinin veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul
edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır.
(3) Bu sınırlama, şüphelinin veya sanığın
bulunduğu yerler ile, izlendiği sırada girdiği yerler hakkında geçerli
değildir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
118 inci maddeyi okutuyorum:
Gece yapılacak arama
MADDE 118. - (1) Konutta, işyerinde veya
diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.
(2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca
bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi
veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda,
birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz
isteyen, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5 dakikalık vakti de kullanmayacağım; çok kısa, bir
konuya işaret etmek istiyorum.
Bu tasarı, gerçekten, devrim niteliğinde
bir tasarı. "Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama
yapılamaz" deniliyor. Son derece memnun oldum, altını çizdim; fakat,
altını tekrar okuyunca, çok da devrim mahiyetinde bir kanun olmadığını gördüm.
Maalesef, bu kanun tasarısı, dün öğleden
sonra elime geçti; alelacele okumaya çalışıyorum; okudukça da, tabiî, birtakım
noktaların yanlışlığının farkına varıyorum.
Bir defa, şunu, çok açık ve net söylemek
istiyorum: Kanun tasarıları, lütfen, zamanında ulaştırılsın. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Meclis Başkanını aradım. Meclis Başkanına,
Türk Ceza Kanunu görüşülürken de söylemiştim; bu kanun tasarılarının -bunlar
temel kanun- onbeş gün, bir ay önce elimizde olması lazım. Ben, şahsen, bu
kanunun hiçbirisinde şey kullanmıyorum. Neden; çünkü, bunlar önemli.
Bir gün hapishanede yatmamış bir adam
kanun hazırlıyor, kanun tasarısı... Hapishanede nasıl yatılır, sıkıntıları
nedir, nasıl suçlu olunur, nedir; bunları düşünmeden, araştırmadan, efendim,
yapılır, edilir; iş bitiyor.
Şimdi, burada, 12 Eylülden sonra ve
günümüze kadar, suçlular, evlerinde, gece saat 01.00'de, 02.00'de, kimsenin
haberi olmadan... Devlet, bir defa, gizli iş yapmaz, devlet açık ve şeffaftır.
Gizli iş yapan devlet, çok tehlikeli bir devlettir; bunu özellikle vurgulamak
istiyorum. Bir devlet gizli iş yapıyorsa, mesela, gizli telefon dinliyorsa,
gizli tanık kullanıyorsa, o devlet yıkılmaya mahkûm bir devlet demektir. Devlet
gizli iş yapmaz; devlet vatandaşına karşı şeffaf olur, gayet açık, şeffaf olur.
Şimdi, burada, üst tarafta "konutta,
işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz" güzel;
fakat, suçüstü... Tamam, suçüstünde de yapılsın; ama "gecikmesinde sakınca
bulunan haller..." Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller?
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Demin ben
söyledim; destek vermediniz.
ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) - Hayır, ben
destek veriyorum size.
Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller?
Yani, gecikmesinde sakınca bulunan haller, bu kanunda tek tek sayılmalıdır;
yani "şu, şu, şu olaylar, gecikmesinde sakınca bulunan hallerdir"
denilmelidir.
Bu maddenin bir sonrasını biraz sonra
görüşeceğiz; orada söz almayacağım için, onu da vurgulamak istiyorum.
Bu yasa tasarısının bir eksik yönü var. Bu
yasa tasarısı, cumhuriyet savcısını hâkimlere ortak etmiştir, yargıçlara ortak
etmiştir. "Yargıç yoksa, cumhuriyet savcısı karar verir" deniliyor;
her tarafında böyle... Cumhuriyet savcısı karar veremez, cumhuriyet savcısı
taraftır. Cumhuriyet savcısı, taraf olduğu için, iddianame hazırlayan olduğu
için, hiçbir konuda karar veremez; her kararı hâkim verir, yargıç verir. Bu
kanun tasarısı, baştan sona, cumhuriyet savcılarını yargıçlara ortak ediyor;
yani, farkında olmadan yargıçlara ortak ediyor.
Bir diğer konu, gecikmesinde sakınca
bulunan haller... Bunun, mutlaka, tek tek, madde madde açıklanması lazım; hangi
hallerin gecikmesi sakıncalı.
119 uncu maddede deniliyor ki:
"Cumhuriyet savcısının emrinin alınmadığı hallerde kolluk amirinin yazılı
emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler." Bu, çok tehlikeli bir
madde. Yani, hangi halde; olağanüstü hallerde; yine, gecikmesinde sakınca olan
haller... Bir emniyet müdürü -gece- kızar vatandaşın birisine, arama çıkartır;
diyebilir ki, gecikmesinde çok sakıncalı haller vardı, evinde eroin vardı,
kaçma ihtimali vardı, aradım. Ne diyebiliriz?! Şimdi, herkes iyi niyetlidir, hiçbir
bürokratın iyi niyetinden asla şüphemiz yoktur; ama, bütün iyi niyetlere karşın
tedbirlerimizi almak durumundayız.
Grup Başkanvekilimiz, Cumhuriyet Halk
Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi Gruplarının beraberce bu çalışmayı
yürüttüklerini, dolayısıyla değişikliklerin beraberce verilmesi gerektiği
konusunda görüş ifade ettiler. Burada, "suçüstü" kelimesinden sonra
gelen "gecikmesinde sakınca bulunan haller" kısmı çıkarılmalıdır veya
bu haller sayılmalıdır. Yani, hangi haller gecikmesinde sakınca bulunan
hallerdir, bunlar sayılmalıdır. O zaman, devrim niteliğinde bir yasa olabilir;
yoksa, aynen bizim Anayasamız gibi... Anayasamız, ilkönce hürriyetleri veriyor,
arkasından "ama, şu şu şartlarda bu haklar kullanılamaz" diyor. Bu
maddenin ikinci fıkrası da, bizim Anayasamıza benzemiş.
Onun için, bu hususu grup yöneticilerinin
takdirlerine arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
119 uncu maddeyi okutuyorum:
Arama kararı
MADDE 119. - (1) Hâkim kararı üzerine veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının veya Cumhuriyet
savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk
görevlileri arama yapabilirler.
(2) Arama karar veya emrinde;
a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,
b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı
konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,
c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman
süresi,
Açıkça gösterilir.
(3) Arama tutanağına işlemi yapanların
açık kimlikleri yazılır. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu
olduğunda 127 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın
konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar
heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.
(5) Askerî mahallerde yapılacak arama,
hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar
tarafından yerine getirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 uncu madde üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Öncelikle, Sayın Ersönmez Yarbay'ın, 118
inci maddenin 2 nci fıkrasıyla ilgili ifade ettiğim bir gerçeği görerek hakkı
teslim etmiş olmasından dolayı teşekkür ediyorum. Ben, bu tasarının komisyonda
görüşülmesinde de, her noktada yırtındım; arkadaşlar, bu yasa, gecikmesinde
sakınca bulunan haller yasası oldu; gecikmesinde sakınca bulunan haller
yasasında özgürlükler olmaz; o halleri istisna da koysanız, uygulamada o haller
esas hale gelir diye. Allah rahmet eylesin, Sulhi Dönmezer başkanlığındaki
komisyon -ki, rahmetli Sulhi Hocamız otoriter cezacılardandı- bile,
gecikmesinde sakınca bulunan hali tanımlamış. Hükümet tasarısında var olan -o
doğru tanımdır üstelik de, gerekçesiyle birlikte doğru tanımdır- tanım,
gerekçesiyle birlikte aynen geri gelmelidir. Hangi akla hizmet; tutuldu,
çıkarıldı. Ben, konuşmamda, bu yasa, gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası
oldu diye söylemişim. Şimdi, bakacaksınız, peşi peşine sıralanacak; hep,
gecikmesinde sakınca bulunan hal. Bu olabilir, gecikmesinde sakınca bulunan hal
olabilir. Nedir; suçlu kaçmak üzeredir... Hangi haller olduğu tek tek
sayılacak; yoksa, herkes, her şeyi, gecikmesinde sakınca bulunan hal... Ben,
bunu, 2 nci maddede işaret ettim; yüksek heyetiniz, bu konuda bir arzu, istek
göstermediniz.
Şimdi, bir başka değerli arkadaşım,
Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik olmayan önerileri getirdiğini söyledi.
Ben, onu, başka bir şekilde karşılamaya çalıştım; mahcup olacağını biliyorum.
Şurada, elimde tutanak var. Değerli arkadaşlarım, bu madde, en uzun görüşülen
maddelerden biridir. Bu maddede -Sayın Bakan da burada- zabıtaya arama yetkisi
alabilmek için, görüşüldükten sonra bu madde öğleden sonraya ertelenmiştir. Tüm
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun üyeleri ve İktidar Partisi milletvekili
arkadaşlarımızdan da bir grup üyelerin oylarıyla zabıtaya yetki verilmemiştir.
Zabıtaya yetki verilmemiştir; ama hayret, heyhat! Madde metnine bakıyorum ki,
zabıta yetkilendirilmiş. Komisyon tutanaklarını inceliyorum, komisyon
tutanaklarında bu önergeyi reddettik biz arkadaşlar; bu önergenin çok değişik
versiyonları geldi, her versiyonunu kabul etmediğimizi bildirdik. Şimdi burada
maddeye bakın, ne kadar vahim: "Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının veya -cumhuriyet savcısının
kararında da gecikmesinde sakınca olursa- cumhuriyet savcısının emrinin
alınamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emriyle, kolluk görevlileri
tarafından arama yapılır." Bunun adı şudur: Uzman çavuş arar, karakol
onbaşısı arar, polis memuru arar, önüne gelen arar.
Anayasanın 21 inci maddesine açıkça
aykırıdır: Üstelik, komisyonda görüşülürken bu önerge reddedildi değerli
arkadaşlarım. Ben, bunu, biraz önce kendisine çok değer verdiğim, saygı
duyduğum Sayın Toptan'a arz ettim, izah ettim, Sayın Başkan, biz bunu
reddetmiştik diye "sehven yazılmış" dedi. İnanıyorum, kendisine
güveniyorum, sehven yazıldığını düşünüyorum; ama, yani, arkadaşlar, hem bir gün
öğleye kadar hem bir de öğleden sonra çok uzun tartışılıp, bunun yedi sekiz
versiyonu getirildiği için, insanın aklına şeytan bin türlü vesvese sokuyor.
Neyse... Ben o kısmında durmak istemiyorum. Esas, Sayın Toptan öyle dedikten
sonra, ben o olaya inanıyorum, kendisine inanmak da istiyorum, güvenerek, o
konunun üzerinde o noktada duracak değilim; ama bakınız, değerli arkadaşlarım,
hukuk devletini ve polis devletini tanıyacağız, tanımlayacağız. Polis devleti
deyince, zabıta devleti, kolluk anlaşılmaz değerli arkadaşlarım, iç kamu
kudretini anlatan bir anlam taşır, doğrudan doğruya polisle bağlantılı
değildir, otoriter devlet anlamını taşır, idarenin müdahalesi anlamını taşır.
Bunun tipik örneğini yaşıyoruz burada; bu maddede; defalarca örneğini yaşadık,
bu yasa tasarısının yapılmasında da yaşadık. Demin, Sayın Yarbay dedi ki,
"hapse düşmeyen, hapse düşmeyle ilgili yasayı yapmaz." Doğru söylüyor;
yani, damdan düşmeyince nereden bilecek damdan düşmenin anlamını. Buna
katılıyorum, doğru söylüyor.
O itibarla, özgürlüklerin nerede
sınırlandığını, nerede sınırlanmadığını, müdahale ederek anlamaya çalıştık.
Bunu, bazı arkadaşlarımız anlamadılar. İnsanlar, geçmişte yaşadıkları kimi
travmatik vakaları, bir gerçekmiş, hayatın gerçeğiymiş, ta kendisiymiş gibi
genelleyemezler; ama, bu gecikmesinde sakınca bulunan hal çok tehlikeli bir deyimdir. Bunun tanımlanması lazım. Bu
tanımlanmazsa polis devletine doğru gidersiniz, hukuk devleti yapalım derken;
buradaki lafların hepsi süslü kalır, başka bir şey yok, aksesuar... Bu, bu
kadar önemli.
Bir başka şey de, arkadaşlarımız tuttu,
antidemokratik şeyler CHP'den kaldı... Neymiş o; polis, kontrollü teslimat
yapabilsin; kime karşı; çıkar amaçlı suç örgütlerinde; yani, teknik araçlarla
yapabilsin. Bu, yine demokrasi içindi arkadaşlar, bu yine özgürlükler içindi.
Özgürlüklerde müdahaleyi nerede yapacağımızı doğru bileceğiz. Polisin elini
kolunu bağlamayacağız; ama, insanların özel alanlarını, konutlarını, üstünü
başını arama, bunları da... Kusura bakmasın hiç kimse, polise güvensizlik
değil, ben polisimizi de çok seviyorum, çok zor koşullarda görev yapıyor,
kesinlikle çok zor koşullarda görev yapıyor; ama, soruşturmanın bütünlüğü diye
bir şey vardır. Bizde soruşturmayı savcı yapar, soruşturmanın bütünlüğü ve
savcılığın bütünlüğü ilkesi vardır. Böyle bir düzenlemede, bunu
tanımlamadığınız anda, savcılığın bütünlüğü ilkesi kendiliğinden gider değerli
arkadaşlarım, kendiliğinden gider. Bunun için önerge de hazırlandı. O önerge
çerçevesi içerisinde, yine kolluk amirinin yazılı emriyle aramayı mutlaka
çıkarmamız lazım. Ben, onun kaza olduğuna inanmak istiyorum, Sayın Başkanın
açıklaması o çerçevede; ama, bu madde bu haliyle de sorunlu değerli
arkadaşlarım. Bundan sonra sıkça göreceksiniz gecikmesinde sakınca bulunan
halleri, ben söylemiştim; işte,
özgürlükler oralardan kısıtlanacak. Yoksa, hâkim kararıyla kolluğa yetki
vereceksin, şunu şunu teknik izleme yap diye, hâkim kararıyla gizli
soruşturmacı görevlendireceksin. Bundan dolayı özgürlükler kısıtlanmaz. Üstelik
de, bu, kuvvetli suç şüphesi ve toplu suç şüphesi durumlarında olacak; yani,
kimi suçlarla ilgili olarak, uyuşturucu, vesaire... Bununla özgürlük
kısıtlanmaz. Neyi, nerede kısıtlayacağınızı doğru tayin edeceksiniz, doğru
tayin edeceksiniz. "Polis" lafı geçiyor diye, adından
korkmayacaksınız. Polis bir kamu görevlisidir ve hukuk devletinin emrinde olmak
durumundadır.
Bu soruşturma noktasında da, yine bu
maddeyle ilgili tartışmalarda -ileride yeri gelecek, söyleyeyim- dile getirdik,
adlî kolluksuz bir savcılık yarım savcılıktır arkadaşlar, yarım savcılıktır.
Yeri gelince ona da değineceğiz. Bu eksiklikleri taşıyan... Arkadaşlar çok
iddialı laflar ediyorlar. Biz, bu, 17 Aralık tarihine yetişsin dedik. Bu, daha,
çok su kaldırır, çok tartışılır özgürlükler noktasında. Yani, burada
sorumluluğumun gereği olarak bulunuyorum. Aman, 17 Aralık tarihine yetişsin...
Yoksa, bu yetişmez, bunu biliyorsunuz.
Sayın Yarbay'ın söylediği her sözün altına
imzamı atıyorum, hepsi çok doğru. Söylediğinde bir dirhem fazla yok, eksiği var
belki, belki ilave edilecekler var; ama, zaman baskısıyla daha azını söyledi.
Değerli arkadaşlarım, bu duygularla, bu
uyarılarla, umuyorum 2 nci maddede o tanım yeniden yapılır düşüncesiyle,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde Komisyonun söz istemi var.
Buyurun Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Bir hususu değerli arkadaşlarıma açıklamak
durumundayım.
Gerçekten, 119 uncu maddenin
komisyonumuzdaki müzakereleri sırasında uzun uzun tartışmalar yapıldı; kolluk
kuvvetlerine cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde yetki verilmesi
gerekir mi gerekmez mi; bu, uygulamada bir sorun çıkarır mı çıkarmaz mı; uzun
uzun tartışıldı.
Sonunda, bir arkadaşımızın bugün metinde
bulunan "veya Cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk
amirinin" sözcüklerinin metne eklenmesine dair önergesini oyladım, önerge
kabul edilmedi; bu da, aynen zabıtlara geçti; fakat, metne, sanki bu önerge
kabul edilmiş gibi, bu ithal edilmiş.
Bu tasarıyı, Komisyonda, bir zaman baskısı
içerisinde görüştük; Genel Kurulda da şimdi aynı şeyi yapıyoruz. Bunu bir
mazeret olarak söylemiyorum; ama, bir taraftan Komisyon müzakereleri sürerken,
önergeler kabul edilirken, reddedilirken, öbür yandan da biz kabul edilen
metinleri madde metnine dahil ederek, bugün, bu tasarıya Genel Kurulda başlamak
için bir zaman yarışı yaptık. Ben gözden de geçirdim. Arkadaşlarımızla
birlikte, hocayla birlikte, bütün metin bittikten sonra, Başkanlığa vermeden
önce, kendimize göre virgülüne kadar da
dikkat ederek, iki değerli profesör arkadaşımız, uzman arkadaşımızla bir
çalışma yaptık; önergeleri tek tek yeniden kıyasladık; yani, aşağı yukarı beş
altı saat bu çalışmayı yaptık, ondan sonra bunu Başkanlığa sunduk; ama, nasıl
olduysa, burada bir atlama yapmışız. Bunun sorumluluğunu ben üzerime alıyorum
ve Genel Kuruldan da özür diliyorum.
Ancak, sanki bir şey kaçırılıyormuş gibi
bir şey söylenmesinden de, doğrusunu isterseniz, fevkalade üzüntü duydum. Biz,
bunu, bugün, değerli arkadaşlarımızın da yardımıyla fark edince, derhal, saat
16.38'de iki grubun ortak önerisi olarak Meclis Başkanlığına bir de önerge
verdik. Bunun düzeltilmesi, yani, olması lazım gelen hale getirilmesi için iki
parti grubu ortak bir önerge verdi taa 16.38'de; yani, bu saatlerde değil.
Demek ki, bir yanlışlık oldu.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ben sözü ondan
önce istedim Başkanım.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Bir yanlışlık oldu. O yanlışlık, bu şekilde de, şimdi, inşallah,
oylarınızla düzeltilecektir.
Yani, herkesin, bir şüphecilikten, kendi
kafasını, gönlünü kurtarması lazım. Burada kimse kimseden bir şey kaçırmıyor;
ama, işte, acele işe şeytan karışır misali, bunda da, böyle bir yanlışlık oldu.
Dediğim gibi, sorumluluk, kuşkusuz, bana ait; ama, inşallah, biraz sonra bu
düzeltilecektir.
Yani, biz niye savcıdan bir şeyi kaçıralım
da, polise verelim?! Elbette, tartışılabilir bir konu vardır. Batı hukukunda
da, Batı usul hukukunda da kolluk kuvvetlerinin bu tür yetkileri vardır. Burada
önemli olan bir denge tutturmaktır. Biz, bu usul yasasında bu dengeyi çok iyi
tutturmaya çalıştık; yani, bir taraftan, kolluk kuvvetlerinin görevden
kaçmasına neden olacak önlemleri alırken, öbür taraftan da savcıyı ve hâkimi
çok geniş yetkilerle donatmak suretiyle, bu dengeyi bir yerde tutmaya çalıştık.
Başarabildiğimiz ölçüde de, inşallah,
bunun nasıl sonuçlar vereceğini uygulamada kontrol etme imkânını bulacağız.
Umuyorum ki, iyi olacaktır.
Bir taraftan, demokratikleşme yolunda,
bizi Batı'ya daha da yaklaştıran hukuk açısından çok önemli bir adımdır bu usul
yasası; öbür taraftan da, uygulamadan kaynaklanan pek çok şikâyetin ortadan
kalkacağı bir uygulama göreceğimizi umuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Bakanın da bir konuşma
istemi var.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bu madde ve bundan sonra da, zaman zaman, bu
ifadelere rastlayacağız. Bu vesileyle, bir iki hususu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, hep söyleniyor, işte, acele geldi,
vesaire geldi, zaman sıkıntısı... Hükümetin değil, Türkiye'nin zaman sıkıntısı
var. Ben, tasarının geneli üzerinde konuşurken de söyledim; siz, Avrupa Birliği
gibi bir medeniyet projesinin tüm yükümlülüklerini getirip, bir iki yılda
yapmak gibi bir mecburiyetle karşı karşıya kalırsanız, geldiğimiz nokta budur.
Bu tasarı Meclise sevk edileli aşağı yukarı
iki sene olmuştur. Kimse de "Adalet Komisyonu çalışmadı" diyemez
"Adalet Bakanlığı çalışmadı" diyemez "bu Parlamento
çalışmadı" diyemez. Geç saatlere kadar çalışıyoruz; hepimizin zamanı 24
saat; bunu yetiştirmeye çalışıyoruz. Daha biraz evvel Avrupa Parlamentosu
Başkanının konuşmasını dinledik. 14 Aralığa kadar bu tasarıların çıkması
gerekiyor. Bu tarihi koyan biz değiliz, bu tarihi koyan hükümet değil, bu
tarihi koyan bu Parlamento değil; ama, bir zaman baskısı altındayız. Bunu
arkadaşlarımızın da, bize veya Parlamentoya, Hükümete bir nakısa gibi söylemesi
ya da böyle anlaşılması yanlış olur; bir.
İkincisi; biz, bu yasa tasarını
hazırlarken -yine başta da ifade ettik- iki şeyi gözetmeye çalışıyoruz;
birincisi, evvela hak ve özgürlükleri olabildiğince teminat altına almak. Bu
kesin. Burada hiçbir arkadaşımız özgürlüklere karşı bir tavır içerisinde
değildir, biz de değiliz; ama, bir taraftan özgürlükleri korurken, öbür
taraftan da kamu düzeninin işlemez olduğu, kamu düzeninin bozulduğu, kamu
otoritesinin zaafa uğradığı bir yerde özgürlüklerin kullanılamayacağını da
biltecrübe yaşamış bir ülkenin insanları olarak, siyasetçileri olarak, acaba
Batı düzeninde -şimdi bunların hepsi Avrupa Birliği bağlamında yapılıyor- bu
düzenleme var mı?.. Onun için de ben dedim ki, zaman zaman karşılaşacağımız
bazı kavramlar, acaba ilk defa bizim Ceza Usul Yasamızda mı var, Batı'da yok
mu, Batı'da uygulaması yok mu ve onun cevabını da şöyle söyledim: İlk defa,
bizim tarafımızdan bu yasa metnine dahil edilmiş hiçbir kavram yok, hiçbir
kural yok. Mesela, Alman Ceza Usul Yasası; hep Alman Ceza Usul Yasasına atıf
yapıyoruz. Sebebi; uygulanmakta olan 1412 sayılı Yasanın mehazı Alman Ceza Usul
Yasasıdır. Hemen önümde var, 100 üncü maddesinde "gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde" deniliyor. Demek ki "gecikmesinde sakınca bulunan
hal" Avrupa hukukunda da var olan bir kavram. Dolayısıyla...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Orada varsa,
bakın, oranın demokrasi anlayışı farklı, felsefesi farklı!
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Tanımlayalım
efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Müsaade ederseniz, bir dakika, bir şey söyleyeceğim.
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Şimdi, demek ki orada var. Peki...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Orada varsa, burada
nasıl olacak?!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Böyle
bir konuşma âdetimiz yok ki; yani, ben, aynı anda... Müsaade ederseniz, fikrimi
bitireyim, bir madde üzerinde söz alın.
Yani, söylemek istediğim şey şu: Tasarıda
1990...
BAŞKAN - Konuşmacıya konuşma imkânı
verelim, gerekirse soru sorma hakkınız var madde üzerinde.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Tabiatıyla; yani, olabildiğince bildiğim her şeyi söylerim, bir şeyden
alınganlığımız da yok, olabildiğince düzgün bir yasa yapmaya çalışıyoruz.
Şimdi, tasarıda varken, müzakere ettiğimiz
metne niye konulmadı; arkadaşlarımızın endişe ettiği sebepten dolayı konulmadı;
çünkü, tasarıda şöyle bir ifade var: Bakın, gecikmesinde sakınca bulunan hal
nasıl tarif edilmiş: "Derhal işlem yapılmadığı takdirde, suçun delil, iz,
eser ve emarelerinin ortadan kaybolması olasılığının ortaya çıkması hali."
Bununla, gecikmesinde sakınca bulunan meçhul bir kavramı, arka arkaya başka
meçhul kavramlarla izah etmeye kalkışıyoruz; dolayısıyla, bu da, çok geniş bir
uygulama alanı bulur ve bundan da özgürlükler zarar görür mantığıyla; yoksa,
bu, madde metninde var. Eğer, sizin için bu kadarı yetiyorsa, bütün sorumluluğu
size ait olmak üzere, ben, bu teklifi, bu metni, bu izahı buraya aynen alırım,
bunda hiç mahzur yok. Ama, demişiz ki biz, endişe ettiğiniz gerekçelerle, madem
ki özgürlükçü bir yasa yapmaya çalışıyoruz,
bu kadar meçhul kavramı arka arkaya sıraladığımızda, bundan özgürlükler
zarar görür, bir arama söz konusu olduğunda, bir yakalama söz konusu olduğunda
"eser ortadan kalkacaktı, iz ortadan kalkacaktı, emare ortadan kalkacaktı
da ondan dolayı bu kararı verdim, bu adımı attım" tarzında keyfî
uygulamaya meydan vermemek adına, tasarıda sevk edilmiş olan tarif, müzakere
ettiğimiz metne dahil edilmemiştir. Bu da, bir tercih konusu olmuştur; kaldı
ki, zaten, 24.5.2003 tarihli Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinde aşağı
yukarı benzer tarif var; yani, mevzuatımızda, kabataslak dahi olsa, meçhul dahi
olsa, buna benzer tarifler de yapılmıştır. Ama, şunu bilmemiz lazım; ister Ceza
Kanunu ister Usul Yasası, önünde sonunda insanların uygulayabileceği,
insanların takdirine ister istemez yer veren bir yasadır. Olabildiğince, biz,
bu yasada, bunu hukukî temellere, mümkünse anlaşılabilir, uygulanabilir
kriterlere bağlamaya çalıştık.
İşin esası da budur; takdirlerinize arz
ediyorum.
BAŞKAN- Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu
Tasarısının "Arama kararı" başlıklı 119 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "veya Cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı
hallerde kolluk amirinin" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Mehmet Nuri Saygun |
Kemal Anadol |
Sadullah Ergin |
|
Tekirdağ |
İzmir |
Hatay |
|
Zeyid Aslan |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Tokat |
Kırklareli |
Çorum |
|
Erdoğan Özegen |
Mehmet Daniş |
|
|
Niğde |
Çanakkale |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, çok suijenerist bir durumla karşı karşıyayız. İçtüzüğe
belki aykırı, onu biliyorum; ama, bizim Komisyon olarak bir hatamızı düzelttiği
için önergeye katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Biz, onu, İçtüzüğe uygun bir
şekilde, sizin olumlu görüşünüz olarak alabilir miyiz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Peki Sayın Başkanım, uygun görüşle Genel Kurulun takdirine
sunuyorum.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Gerekçeyi
okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Aramanın, gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde ancak cumhuriyet savcısının yazılı emriyle yapılabileceği
düşüncesiyle; söz konusu ibarenin madde metninden çıkarılmasına gerek
duyulmuştur.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
120 nci maddeyi okutuyorum:
Aramada hazır bulunabilecekler
MADDE 120. - (1) Aranacak yerlerin sahibi
veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi
veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta
olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur.
(2) 117 nci maddenin birinci fıkrasında
gösterilen hâllerde zilyet ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya
başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir.
(3) Kişinin avukatının aramada hazır
bulunmasına engel olunamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan,
söz talebim vardı.
BAŞKAN - Oylamayı bir tamamlayalım...
Maddeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Madde kabul
edildi; artık, bir sonraki maddede söz alırım.
BAŞKAN - 121 inci maddeyi okutuyorum:
Arama sonunda verilecek belge
MADDE 121. - (1) Aramanın sonunda hakkında
arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve 117 nci maddelere
göre yapıldığını ve 116 ncı maddede gösterilen durumda soruşturma veya
kovuşturma konusu fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine
elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer
şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen belgelerde,
hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin
görüş ve iddialarına da yer verilir.
(3) Koruma altına alınan veya elkonulan
eşyanın tam bir defteri yapılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya bir
işaret konulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi var.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Algan Hacaloğlu; buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Gerçekten, çok önemli bir yasa üzerinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini ortaya koymakta ve çok önemli bir
çalışmayı sürdürmektedir.
1992 yılını ben de anımsıyorum. Burada, bu
yasa tasarısının genel gerekçesinde ifade edildiği gibi, uzun yıllardır,
Türkiye, bu alanda, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında defeatle düzenlemeler
yapmak istemiştir, bazı aşamalardan geçmiştir. Tabiî, bu arada, Türkiye'nin
ihtiyaçları, uygulamaları, kültürü değişmekte, teknoloji gelişmekte, yeni
ihtiyaçlar doğmaktadır. Bu yasa, bu bütünlük içinde ele alınmış, yeterince,
bizim açımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından
incelenememiş, komisyonlarda çalışmaları yapılmış; ama, biraz evvel Sayın
Komisyon Başkanımızın ve Bakanımızın da ifade ettiği gibi, çok kısa sürede
komisyondan geçirilerek buraya getirilmiştir.
Ben, çok kısaca, iki konu üzerinde durmak
istiyorum. Bu çatı altında çok yasalar geçmiştir, daha da geçecektir.
Türkiye'nin, hem demokrasi hem ekonomi hem de sosyal yapılanma alanında birçok
eksiklikleri var. Şu Meclis çatısı altında, üç dönem milletvekilliği yaptım.
Eski Bakanımız olan Sayın Komisyon Başkanına, ortaya koyduğu özeleştiri
nedeniyle teşekkür ediyorum. Yani "Komisyonda böyle karar alınmıştı;
ancak, buraya yanlışlıkla şöyle geldi" şeklindeki ifadesinde, ben,
tabiatıyla, o acullüğün getirdiği engellenemez hatalardan biriyle karşı karşıya
olduğumuzu üzülerek saptadığımızı ifade ediyorum. Bu, daha evvel de görülmüş.
Keşke, daha o madde görüşülürken Sayın Komisyon söz alsaydı ve Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekili arkadaşım Grup adına konuşmadan önce bu durumun tespitini
dile getirmiş olsaydı. Bu tür hatalar bu Parlamentonun saygınlığına gölge
düşürür; ama, hatadan dönmek de büyük bir olgunluktur; bu geçer.
Ama, Sayın Bakanın söylediği bir şeyi,
ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, içime sindiremediğimi
çok açıklıkla ifade etmek istiyorum. Sayın Bakan, bu yasayla ilgili, bu yasanın
acele çıkarılmasına ilişkin ihtiyacı dile getirirken... Ki, bu, doğaldır, ilk
defa olmuyor. Bu çatıdan, bu Meclisten, birçok yasalar, maalesef, yeterince
incelenemeden çıkarıldı, acullük sergilendi, oysa, demokrasilerde, Batı
demokrasilerinde, gerçekten, yasama görevi, bu tür davranışları pek kaldırmaz;
ama, böyle bir olayla karşı karşıyayız. Sayın Bakan, bunun gerekçesini
açıklarken "bakınız, bugün, biraz evvel burada konuşan - mealen o ifade
içinde ben öyle algıladım- Avrupa Parlamentosu Başkanı da, bu yasanın 14
Aralıktan evvel geçmesi gerektiğini ifade etti" dedi. Ben, bunu, bir
sürçülisan olarak alıyorum, ben, bunu, bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanına
yakıştıramıyorum. Bu cümle, hatta, zabıtlardan çıkarılmalıdır, iki nedenle,
birincisi, cümle doğru değil. Elimde zabıt var, cümle böyle değil. Cümle diyor
ki: "6 yasanın müzakerelerden evvel çıkarılması gerekir" şeklinde bir
ifadedir. Aynen okuyorum: "Dış İlişkiler Komitesi olarak, Türkiye'nin
Kopenhag Kriterlerini ziyadesiyle yerine getirdiğine inandığımız için, gecikme
olmaksızın müzakerelerin bu ülkeyle başlaması yönünde tavsiyede bulunduk. Tabiî
ki de, bu müzakereler başlamadan önce, sizin yasalarınızın 6 önemli parçası,
halihazırda üzerinde çalıştığınız 6 yasanın da bir an önce Meclisinizden
geçirilmesi gerekmektedir." Nedir müzakerenin başlama tarihi? Herhalde,
hepimiz, şu içinden geçmekte olduğumuz önemli sürecin kavramlarından
haberdarız.
Tabiî, AB Meclis Başkanı da sürekli yanlış
tarih verdi. 17 Aralıkta bize verilecek olan müzakerenin başlama tarihidir. O
tarihin de ne zaman olduğunu kestiremiyoruz. Bence, Sayın Dışişleri Bakanımızın
8 maddelik açıklaması son derece yerindeydi. Bir an evvel kesin olarak tarih
verilsin ve müzakereler, tam üyeliği hedef alan bir anlayış içinde,
sürdürülebilir bir içerikle yerine getirilsin.
Sayın Bakan, bu, gerçekten... Yanlış
duymuş olabilirsiniz; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ... henüz
üyesi olmadığımız, olmak istediğimiz, Sayın Başbakanın "15 yıl sonra
olabiliriz" dediğini bize yabancıların Brüksel'de ifade ettiği bir
kurumsallaşmayla ilgili bir meclisin başkanı bugün buraya gelecek "bu
yasayı çıkarın"diyecek; dediği farklı olmakla beraber, Sayın Bakan onu
"hemen, derhal çıkarılmalı, 14 Aralığa kadar çıkarılmalı" olarak
algılayacak ve Meclise bunu, bu yasanın çıkarılma şeklini, zamanını
belirleyecek gerekçe olarak ortaya koyacak! Hiçbir güç,Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosuna bir dayatmada bulunamaz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bunu, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi
mensubu milletvekili arkadaşlarımın da yürekten paylaştığını biliyorum.
Aramızda, çok sayıda yetkin arkadaşım, dış ülkelerde sürekli bu konuda
temaslarda bulunuyor. Şu elimde, Sayın Yakış'ın da elinde bulunan, henüz
Dışişleri Bakanlığına muhtemelen intikal etmemiş olan, bundan üç gün evvel, yani 30 Kasımda Avrupa
Parlamentosu Dışişleri Komisyonundan
geçirilmiş olan, kabul edilmiş olan, üzerinde 500 adet değişiklik
önergesi verilmiş raportörün raporu üzerinde, 500 değişiklik önergesi
değerlendirilerek sonuçlandırılmış rapor var.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum; 1 dakika 44...
Pardon, geçirdim zamanımı, özür diliyorum
Sayın Başkan, bitiriyorum. Zannediyorum, konunun önemi nedeniyle bana 1 dakika
daha müsaade edersiniz. Burada 6-7 dakika uzatan arkadaşlarım da oldu.
BAŞKAN -Peki, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Şimdi
arkadaşlar, şu rapor, ben grup başkanvekillerinize de bıraktım, Sayın Yakış'ta
var; dün gelir gelmez ben Genel Başkanıma verdim, Sayın Yakış'ın da Sayın
Başbakana verdiğini biliyorum ve burada da, hiçbir şekilde, bu yasaların 17
Aralığa kadar çıkarılması diye herhangi bir ifade yok; aksine, yeni hukukî
düzenlemelerin, ihtiyaç duyulan bu düzenlemelerin, müzakereler başlamadan
evvel; aynen Kıbrıs'ın üyeliği konusunda, Kıbrıs'ı tanıma konusunda getirilmiş
olan madde gibi; buradaki ifade odur.
Bu nedenle söz almış bulunuyorum, üzüntümü
ifade ediyorum; Sayın Bakanın Yüce Meclisimize bu konuda bir açıklama yapacağı
umuduyla, saygılarımı ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Açıklama ne
oldu?!
BAŞKAN - 122 nci maddeyi okutuyorum:
Belge veya kâğıtları inceleme yetkisi
MADDE 122. - (1) Hakkında arama işlemi
uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısı
ve hâkime aittir.
(2) Belge ve kâğıtların zilyedi veya
temsilcisi kendi mührünü de koyabilir veya imzasını atabilir. İleride mührün
kaldırılmasına ve kâğıtların incelenmesine karar verildiğinde bu işlemin
yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi ya da müdafii veya
vekili çağrılır; çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılır.
(3) Hâkim, incelemesi sonucu suça ilişkin
olduğunu saptadığı belge veya kâğıtları Cumhuriyet savcılığına verir.
Soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya
kâğıtlar ilgilisine geri verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu
Tasarısının 122 nci maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
düzenlenmesine karar verilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Sadullah Ergin |
Kemal Anadol |
|
İstanbul |
Hatay |
İzmir |
|
Muharrem Kılıç |
M. Nuri Saygun |
Mehmet Daniş |
|
Malatya |
Tekirdağ |
Çanakkale |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
|
|
Bursa |
|
|
"(3) İnceleme sonucu soruşturma veya
kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya kâğıtlar
ilgilisine geri verilir."
BAŞKAN - Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede inceleme yetkisi cumhuriyet
savcısına da tanındığından, böyle bir düzenleme zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Komisyonun Genel Kurulun
takdirine bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
123 üncü maddeyi okutuyorum:
Eşya veya kazancın muhafaza altına
alınması ve bunlara elkonulması
MADDE 123. - (1) İspat aracı olarak
yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan
malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla
teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
124 üncü maddeyi okutuyorum:
İstenen eşyayı vermeyenler hakkında
yapılacak işlem
MADDE 124. - (1) 123 üncü maddede yazılı
eşya veya diğer malvarlığı değerlerini yanında bulunduran kişi, istem üzerine
bu şeyi göstermek ve teslim etmekle yükümlüdür.
(2) Kaçınma hâlinde bu şeyin zilyedi
hakkında 60 ıncı maddede yer alan disiplin hapsine ilişkin hükümler uygulanır.
Ancak, şüpheli veya sanık ya da tanıklıktan çekinebilecekler hakkında bu hüküm
uygulanmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
125 inci maddeyi okutuyorum:
İçeriği devlet sırrı niteliğindeki
belgelerin mahkemece incelenmesi
MADDE 125. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin
bilgileri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
(2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri
içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu
belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte
olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt
sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
126 ncı maddeyi okutuyorum:
Elkonulamayacak mektuplar, belgeler
MADDE 126. - (1) Şüpheli veya sanık ile 45
ve 46 ncı maddelere göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki
mektuplara ve belgelere; bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
127 nci maddeyi okutuyorum:
Elkoyma kararını verme yetkisi
MADDE 127. - (1) Hâkim kararı üzerine veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile
kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği,
elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.
(3) Cumhuriyet savcısının yazılı emri
yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını
elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma
kendiliğinden kalkar.
(4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer
malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar
verilmesini isteyebilir.
(5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören
mağdura gecikmeksizin bildirilir.
(6) Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma
işlemi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar
tarafından yerine getirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
128 inci maddeyi okutuyorum:
Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma
MADDE 128. - (1) Soruşturma veya
kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım
araçlarına,
c) Banka veya diğer mali kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki
her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Bu taşınmaz, hak, alacak ve
diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
(madde 76, 77, 78),
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti
(madde 79, 80),
3. Hırsızlık (madde 141, 142),
4. Yağma (madde 148, 149),
5. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
7. Hileli iflas (madde 161),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
9. Parada sahtecilik (madde 197),
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(madde 220),
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
12. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde
236),
13. Zimmet (madde 247),
14. İrtikap (madde 250)
15. Rüşvet (madde 252),
16. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308),
17. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315) suçları,
18. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337), suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar,
Hakkında uygulanır.
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu
kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları
hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh
verilmek suretiyle icra olunur.
(5) Banka veya diğer mali kurumlardaki her
türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya
mali kuruma derhal bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka
veya mali kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra,
hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
(6) Şirketteki ortaklık paylarına elkoyma
kararı, ilgili şirket yönetimine ve şirketin kayıtlı bulunduğu ticaret sicili
müdürlüğüne teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek icra olunur. Söz
konusu karar, ilgili şirkete ve ticaret sicili müdürlüğüne ayrıca tebliğ
edilir.
(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı,
ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek
icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ
edilir.
(8) Bu madde hükmüne göre alınan elkoyma
kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi halinde, Türk Ceza Kanununun
"Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289 uncu maddesi
hükümleri uygulanır.
(9) Bu madde hükmüne göre elkoymaya ancak
hâkim karar verebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
129 uncu maddeyi okutuyorum:
Postada elkoyma
MADDE 129. - (1) Suçun delillerini
oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturma ve
kovuşturmada adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp, posta hizmeti veren
her türlü resmi veya özel kuruluşta bulunan gönderilere, hâkimin veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararı ile
elkonulabilir.
(2) Hâkim kararının veya Cumhuriyet
savcısının emrinin kendilerine bildirilmesi üzerine elkoyma işlemini yerine
getiren kolluk memurları, birinci fıkrada belirtilen gönderilerin içinde
bulunduğu zarfları veya paketleri açamazlar. Elkonulan gönderiler, ilgili posta
görevlilerinin huzuru ile mühür altına alınıp derhâl elkoyma kararını veya
emrini veren hâkim veya Cumhuriyet savcısına teslim edilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturmanın amacına
zarar vermek olasılığı bulunmadıkça, alınmış tedbirler ilgililere bildirilir.
(4) Açılmamasına veya açılıp da içeriği
bakımından adliyenin eli altında tutulmasına gerek bulunmadığına karar verilen
gönderiler, hemen ilgililerine teslim olunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
130 uncu maddeyi okutuyorum:
Avukat bürolarında arama, elkoyma ve
postada elkoyma
MADDE 130. - (1) Avukat büroları ancak
mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet
savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat
aramada hazır bulundurulur.
(2) Arama sonucu elkonulmasına karar
verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu
temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye
ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket
içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı
vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim
veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin avukatla müvekkili
arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, elkonulan şey derhal
avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır.
Bu fıkrada öngörülen kararlar, yirmidört saat içinde verilir.
(3) Postada elkoyma durumunda bürosunda
arama yapılan avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın karşı
koyması üzerine ikinci fıkrada belirtilen usuller uygulanır.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çalışma
süremiz doldu.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Aralık 2004 Cumartesi günü saat
12.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.00