DÖNEM
: 22 CİLT : 65 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
24 üncü Birleşim
1 Aralık 2004
Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edilen ve
Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı tarafından
yapılan inşaat ihalelerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı
2.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
Yaka'nın, Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı süren imar planlama
çalışmalarına ve İlin bazı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
3.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya Ovası Projelerinin son durumuna ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu
oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/710)
2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/711)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 34
milletvekilinin, pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/235)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Erzincan Milletvekili Erol
Tınastepe'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/365) (S. Sayısı : 566)
2.- Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S. Sayısı : 567)
3.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S.
Sayısı : 568)
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/379) (S. Sayısı : 569)
5.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S.
Sayısı : 570)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı : 305)
7.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/644)
(S.Sayısı : 649)
8.- Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 662)
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş,
Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümüne
ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, SSK ve
Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un,
Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü,
Cevap verdi.
Genel Kurulu ziyaret eden Belçika
Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in
(3/347) (S. Sayısı: 561),
Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
(3/349) (S. Sayısı: 562),
İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün (3/350) (S. Sayısı: 563),
İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa
Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın (3/351) (S. Sayısı: 564),
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk,
Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet
Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin (3/352) (S. Sayısı: 565),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un
(6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sorunun geri verildiği bildirildi.
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve
50 milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye
verdiği zararların (10/233),
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48
milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının (10/234),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 30 uncu sırasında yer alan
649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına;
30.11.2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının,
1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; 30.11.2004
Salı günkü birleşimde 4 üncü sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu
henüz gelmediğinden,
3 üncü sırasında bulunan, Tohumculuk
Kanunu Tasarısının (1/822) (S. Sayısı: 662) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
2 nci sırasında bulunan ve görüşmeleri bu
birleşimde tamamlanan Organik Tarım Kanunu Tasarısının (1/841) (S. Sayısı:
653), kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Muğla
Milletvekili Ali Arslan'ın,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Konuşmalarında, Gruplarına,
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, partisine,
Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada
bulundular.
1 Aralık 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 02.54'te son verildi.
Ali Dinçer |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Bayram Özçelik |
|
Çanakkale |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Harun Tüfekci |
|
Kırklareli |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 33
II. - GELEN KÂĞITLAR
1 Aralık 2004
Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam
Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/931) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2004)
2.- Polis Yüksek Öğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/932) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2004)
3.- Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun
Tasarısı (1/933) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2004)
Teklifler
1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 50
Milletvekilinin; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/350) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.11.2004)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 47
Milletvekilinin; Muhtar ve İl Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri
Hakkında Kanun Teklifi (2/351) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 46
Milletvekilinin; 14.9.1971 Tarihli ve 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/352) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)
4.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut'un; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/353) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2004)
Raporlar
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
Ekim, Kasım, Aralık 2003 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/9) (S. Sayısı: 690) (Dağıtma tarihi:
1.12.2004) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
Ocak, Şubat, Mart 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/10) (S. Sayısı: 691) (Dağıtma tarihi:
1.12.2004) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
Nisan, Mayıs, Haziran 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/11) (S. Sayısı: 692) (Dağıtma tarihi:
1.12.2004) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
Temmuz, Ağustos, Eylül 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/12) (S. Sayısı: 693) (Dağıtma tarihi:
1.12.2004) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Aydın Milletvekili
Ahmet Ertürk ve 34 Milletvekilinin, pamuk üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/235) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2004)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
1 Aralık
2004 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Millî Eğitim
Bakanlığının ihaleleriyle ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından
finanse edilen ve Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı
tarafından yapılan inşaat ihalelerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; son günlerde kamuoyunu bir hayli meşgul eden, bir
hayli eleştiri konusu olan ve son olarak da, Kamu İhale Kurumu tarafından
-Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı tarafından
yapılan ihalelerle ilgili- verilen karar üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ihaleler, EFİKAP 2 adı altında, 62
paket ihale olarak, 135 okulu kapsayan ve 7.6.2004 tarihinde açık ihale yoluyla
yapılan ihalelerdir. Bu ihaleler, kamuoyuna açık ve kamuoyunun huzurunda,
şeffaf bir şekilde yapılmıştır; ancak, bu ihalelerin karar safhasında yapılan
yanlışlıklar, yapılan usul hataları, yapılan usulsüzlükleri de, müsaade
ederseniz, dile getirmek istiyorum.
Bu ihaleler, açık ihale usulüyle
yapılmıştır. Bu ihale tekliflerinin değerlendirilmesi, ekonomik açıdan en
avantajlı teklif, teklif edilen fiyatların en düşük olanıdır esasına göre
yapılmıştır ve yine, bunların maliyeti belirlenirken, iki danışmanlık
firmasınca bu konuyla ilgili çalışmalar yapılmış, iki ayrı danışmanlık
firmasının farklı kriterlerle bu maliyetleri tespit etmiş olmasından dolayı da,
ihalelerdeki eşit muamele ilkesine aykırı davranılmış ve sübjektif uygulamadan
uzaklaşılmıştır. Kamu ihalesiyle ilgili olarak hazırlanan bir tebliğ, kamu ihale genel tebliği, bu
ihaleler neticelenmeden -bunun altını çizmek istiyorum- 23.6.2004 tarihinde yürürlüğe girmiş. Bu ihalelerin
karar tarihi, bu tebliğin yürürlüğünden sonradır. Bu tebliğde, en düşük fiyat
uygulamasıyla ilgili olarak hangi tekliflerin devredışı bırakılacağı çok açık
ve net bir şekilde yer almış. Yapılan bütün ihalelerin de bu tebliğ hükümlerine uygun olması lazım;
ancak, bu ihaleyi yapan kurumumuz,
hiçbir yerde ve mevzuatta yeri olmayan -bunun da altını çiziyorum- "asgarî
yapılabilirlilik sınırı" diye bir kıstas, bir kriter getirmiş ve ihalelerde
bu kritere, bu kıstasa göre karar vermiştir. Mevzuatta "asgarî
yapılabilirlilik sınırı" diye herhangi bir hüküm, bir uygulama mevcut
değil. Bunlar tespit edilirken, yine, iki ayrı kriter ele alınmış; 62 paket
ihalede bazı ihaleler bir kritere göre, bazı ihaleler de yine diğer bir kritere
göre... 62 paket ihalenin hepsi -bunun da altını çizmek istiyorum- aynı
kriterlerle değerlendirilmemiş.
Bütün bunları söyledikten sonra, bu
dosyalar değerlendirmeye alındığında sınır değerin altında kalan ihalelerin,
tekliflerin bazılarıyla ilgili olarak, niçin sınır değerin çok altında
olduğuyla ilgili Kamu İhale Kanununa göre soru sorulmuş, bazılarına hiç soru
sorulmamış, bazılarının cevapları değerlendirmeye alınmış, bazılarının
cevapları hiç değerlendirmeye alınmamış ve bunun neticesinde öyle enteresan
ihale kararları ortaya çıkmış ki, örneğin, bazılarında en düşük sınır değerin
altında olan bazı ihaleler, bazı müteahhitlere verilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu, tamamlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan,
bu çok önemli bir konu, müsaade ederseniz toparlayayım.
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bazı ihaleler,
sınır değerin altında olmasına rağmen müteahhitlere verilmiş; bazı ihaleler,
herhangi bir açıklama yapmadıkları halde, istenmediği halde, sınır değerin
altında diye verilmemiş; bazı ihaleler ise -çok enteresandır- tekliflerde 35
inci, 36 ncı, 37 nci sırada olmasına rağmen, yani, kendisinden daha aşağıda
teklif veren bir hayli firma olmasına rağmen, yine, herhangi bir somut gerekçe
olmadan, o müteahhitlere verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, benim elimde, Kamu
İhale Kurumunun kararı var. Bu kararı, Kamu İhale Kurumundan aldım. Şimdi, Kamu
İhale Kurumu, bu anlattıklarımın tamamını karar gerekçesinde derç etmiş ve
bunun neticesinde, bu ihalelerle ilgili olarak, 14 paket ihaleyi... Burada
okuyorum şimdi...
Biraz sonra, Sayın Bakan herhalde cevap
vermek için buraya çıkacak; ancak, Sayın Bakanın eline verilen ve biraz sonra
burada okuyacağı metni de ben arkadaşlardan aldım. Biraz sonra Sayın Bakan
buraya gelecek, ihalelerin iptal edilmediğini söyleyecek; öyle yazmışlar çünkü.
Sayın Bakanım, lütfen bir yanlışlık olmasın.
Bakınız, Kamu İhale Kurumunun kararını
okuyorum: "Açıklanan nedenlerle -yukarıdan itibaren sayıyor-
1- İdarece tesis edilen aşırı düşük teklif
sorgulamasına ilişkin işlemler ile ihale kararının iptaline..." Kamu İhale
Kurulu toplanmış, oyçokluğuyla bu kararı almış ve "ihale kararının
iptaline" denilmiş. 14 paket ihaleyle ilgili böyle bir karar var, 48
paketle ilgili olarak da ayrı bir karar var. Yalnız, onlardaki sözleşmeler
tamamlanmış olması nedeniyle, Kamu İhale Kurumuna bu şikâyetler geldiği anda
Millî Eğitim Bakanlığı ile o 48 paket ihaleyi alan müteahhitler arasında
sözleşme yapılmış olması nedeniyle, onlarla ilgili de bir karar almış Kamu
İhale Kurulu, onu da okuyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayın
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum.
"İddiaların incelenmesi kapsamında,
incelenen dosyada düzeltici işlem tesisi mümkün bulunmadığından -çünkü,
sözleşme yapılmış- mevzuata aykırı olduğu yukarıda belirtilen ihale
işlemlerinin, Kurul üyeleri -isimleri veriliyor- ... bildirmesi yeterli
olacağından, karşı oyuyla değerlendirmek, gerekiyorsa inceleme ve/veya
soruşturma yapılmak üzere Başbakanlığa bildirilmesine..."
Sevgili milletvekilleri, cumhuriyet
tarihinden beri, hiçbir dönemde, yapılmış olan ihalelerle ilgili olarak, bu
kadar büyük çapta yapılan ihalelerle ilgili olarak, böylesine alınmış bir karar
ortada mevcut değil. İlk defa, cumhuriyet hükümetleri döneminde, 137 okul
ihalesiyle ilgili olarak mevzuata aykırı davranıldığı Kamu İhale Kurulu
kararıyla da çok açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir numara mı
olmuş!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -Başbakanlık,
bununla ilgili inceleme veya soruşturma yaptıracak. Şimdi, Millî Eğitim Bakanı
o koltukta otururken, Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanı o koltukta otururken,
iptal edilen ihalelerle ve soruşturma yapılacak ihalelerle ilgili olarak nasıl
bir soruşturma yapılabilir?! Bu evrak, bu evrakı müsbiteler nasıl elde
edilebilir, nasıl değerlendirilebilir?! Bunlarla ilgili nasıl kararlar
alınabilir?! Bunları, Yüce Parlamentonun takdirine sunuyorum. Bu, öylesine,
geçiştirilecek bir konu değildir. Sayın Millî Eğitim Bakanı buraya çıkıp,
ellerini, kollarını kaldırarak, "Haktan, halka" diye birkaç sefer
konuşmuştu...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen,
toparlayalım... Çok aştınız süreyi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
...Ancak; Kamu İhale Kurulu da, devletten
müteahhide olmaz diye bu kararları vermiştir. Bu kararların
değerlendirilmesinin, mutlaka, Yüce Meclisçe çok iyi bir şekilde yapılması
lazım; çünkü, bunlarda, tüyü bitmedik yetimlerin hakkı vardır. 400 trilyonun
üzerinde bir rakama ulaşan ihale bedeli söz konusudur. Bu kadar büyük rakamlara
ulaşan bir ihalede böyle iddiaların olması, böyle kararların olması,
hiçbirimizin içine sinecek olan bir konu değildir, Millî Eğitim Bakanının da
içine sinmemesi lazım...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sözünüzü
kesiyorum artık.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... Meclisin de
içine sinmemesi lazım.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Millî Eğitim Bakanı yerine,
Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım,
ben burada oturuyorum, oradan bana laf atıyor; sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN - Tutanaklara bakalım...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Hayır; millî
eğitim denilince bana laf atıyor oradan.
BAŞKAN - Anladım; millî eğitim konularında
çok duyarlı bir parlamenter olduğunuzu varsayarak, belki sizin duyarlılığınızı
belirtmek amacıyla yapıyordur.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Kandoğan'ın Millî Eğitim Bakanlığımızın bir tasarrufuyla ilgili
gündemdışı konuşması üzerine, Millî Eğitim Bakanlığımızın açıklamasını size
sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanımız yurt dışındadır;
kendisi burada olsaydı, eminim, böyle önemli bir konuda daha geniş açıklama
yapardı.
Millî Eğitim Bakanlığınca, İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası tarafından finanse edilmek üzere, eğitim kurumlarının bina
ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla, yapımına ihtiyaç duyulan 267 ayrı
binadan oluşan 135 eğitim kurumu, 62 ayrı paket olarak ihale edilmiştir.
17 Mayıs 2004 tarihli ve 87 sayılı kamu
ihale bülteninde ve 17 Mayıs 2004 tarihli ve 25465 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanmış ve ihaleleri 7.6.2004 tarihinde kamuoyuna ve basına açık olarak,
4734 sayılı Kamu İhale Kanununa uygun olarak açık ihale usulüyle yapılmıştır.
Anılan ihale, Millî Eğitim Bakanlığı
Beşevler Kapalı Spor Salonunda, yaklaşık 1 500 kişi, tüm televizyon kanalları
ve basın önünde yapılmış, 1 758 adet teklif verilerek müracaatta bulunulmuş ve
rekabet sağlanmıştır. Bu haliyle ihalenin yapımı 16 saat sürmüştür.
Türkiye'nin, katılımcı sayısının en çok olduğu, en geniş kapsamlı ihalesi
yapılmıştır. İhale başından sonuna kadar kameralarla izlenmiş ve
kaydedilmiştir. Tüm görüntüler ekte sunulmaktadır.
4734 sayılı Yasa doğrultusunda yapılması
gereken bütün iş ve işlemler usulüne uygun olarak yerine getirilmiş, sonuçları
da, mevzuat doğrultusunda ilgililere duyurulmuştur. Bu genel bilgiyi verdikten
sonra, detaylar konusunda sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye dünyadaki
en aktif ve tehlikeli deprem kuşaklarının birinde yer aldığından, sık ve
şiddetli yaşanan depremler sonrasında ülkemizde yaşanan can ve mal kayıpları,
telafisi güç acılara sebep olmaktadır. O acıları bir daha yaşamak istemiyorsak,
çok daha dikkatli ve tedbirli olmak zorundayız.
Bilindiği gibi, Başbakanlık yatırım
genelgesinde de, bu konuya önemle işaret edilmektedir. Bingöl depremi
sonrasında Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda yaşananlar bunun en acı
örneğidir. Geçmiş yıllarda yaşadıklarımızın hemen hemen hepsinde, yüksek ihale
kırımları sonucunda kendimize ve çocuklarımıza mezar yaptırdığımızı acı
içerisinde görmedik mi? Ülkemizde yakın gelecekte beklenen büyük depremler
sonrası, umarım ve dilerim ki, bir tek öğrencimizin burnu dahi kanamaz; ama,
gerçekleri görmezlikten de gelemeyiz, tedbirlerimizi almak zorundayız.
Bakanlığımızca, bazı basın
kuruluşlarımızın desteğiyle başlatılmış olan "okullarımız yıkılmasın"
kampanyası, ucuz iş yaptırmak adına, güvensiz yapılan eğitim yapılarının var
oluşundan kaynaklanmaktadır.
Bakanlıkça tüm eğitim binalarının depreme
karşı güçlendirilmesi gibi dev bir sorunla karşı karşıyayız. Yapacağımız
güvenli binalarla, en azından bundan sonra yapacağımız binalarımızı
güçlendirmek zorunda kalmayacağız. Çürük ve yetersiz inşaatların yapılmasına
meydan vermemeliyiz. Hem zarar edip hem de "kaliteli iş yaptım"
diyebilmenin mantığını anlayabilme imkânı yoktur.
Bayındırlık Bakanlığı 2004 yılı birim
fiyatları 4/A grubu binalar için yaklaşık 364 000 000 Türk Lirası/metrekaredir.
4/B grubu binalar için ise 403 000 000 Türk Lirası/metrekaredir. Çevre
tanziminin çok az katkısının olduğu okullarda, Bakanlığımızın yapmış olduğu
ihale fiyatı, zaten, bu seviyelerin de altındadır. Bakanlığımızca yapılan ihale
kapsamında bulunan eğitim kurumlarımızın genel olarak bazıları 4/A, bazıları
ise 4/B grubuna girmesinin yanında, yapım kalitesi ve mahal listesinin günün
koşullarında, teknolojinin getirdiği her türlü yeniliğe sahip, Türkiye inşaat
sektörüne pek çok yeniliği getirmiş durumdadır. Ayrıca, her okul çevre
tanzimiyle birlikte ihale edilmiştir. Peyzaj projeleri gereği ağaçların
dikimine, çimlendirmeye kadar, okul, ihata duvarlarıyla birlikte, basketbol ve
çim futbol sahalarına kadar eksiksiz yapılacaktır.
Okul yapımları, proje aşamasından itibaren
en ciddî, en güvenilir yaklaşımla ele alınmaktadır. Tamamının projeleri çeşitli
üniversitelerce hazırlanmış, şartnamesi gereği standartları yüksek olan eğitim
kampusleridir. Yıllardan beri alışılmış okul kalitesinde değildir. Bu okulların
teknik detayları basında geniş bir şekilde yer almıştır. Özürlü rampaları ve
asansörleri, özürlü lavabo ve tuvaletleri, kapalı ve açık spor salonlarına
sahip, su pınarları bulunan, elektrik ve su giderlerini azaltacak kesicilerin
bulunduğu, inşaatın yapımı esnasında her şantiyenin ayrı ayrı 24 saat boyunca
ınternet ortamında yayınlanacak olmasına kadar her şeyin bulunduğu yüksek
kaliteye sahip akıllı binalardır.
En düşük inşaat maliyetini tespit
edebilmemiz için, Kamu İhale Kanununun ilgili maddesi gereğince, imalat
sürecinin, verilen hizmetin ve yapım yönteminin yönteminin ekonomik olması, seçilen
teknik çözümler ve teklif sahibinin işin yerine getirilmesinde kullanacağı
avantajlı koşullar gibi hususlarda, belgelendirmek ve gerçek, yapılabilir
fiyatları tespit edebilmek için yasanın verdiği yetki çerçevesinde bilgi ve
belgeler incelenmiş, belirli bir format çerçevesinde tamamen somut kriterlere
dayalı olarak ihaleler sonuçlandırılmıştır.
MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - "Mevzuata
aykırıdır" şeklinde bir hüküm var.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu
amaçla, tamamen piyasadan alınan proforma faturalar ile kârsız malzeme
fiyatları toplanmış, asgarî işçilik ve nakliye giderleri ilave edilerek kârsız
asgarî fiyatlar bulunmuş, daha sonra zorunlu vergi ve genel giderler -ki,
bunlar asgarî yüzde 7,5 seviyesindedir- üzerine eklenerek yaklaşık minimum
kârsız inşaat maliyetleri bulunmuştur.
MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - İhale iptal edildi
Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu
rakamın altında fiyat verenlerden savunma istenmiştir. Savunması ve açıklaması
uygun olan, en düşük fiyatı teklif eden firmaya iş verilmiştir. Söz konusu
ihalede uygulanan usul açık ihale usulüdür. Katılımcıların müracaatlarının
tamamı ihale komisyonu tarafından kabul edilmiş ve değerlendirilmiştir. İhale
sırasında ve sonrasında yapılan tüm iş ve işlemler tamamen ilgili yasa ve
yönetmeliklere uygun olup, her yönüyle yetkililerin ve mahkemelerimizin
incelemelerine açıktır.
Özetle, söz konusu ihale, konusunda
Türkiye'nin en kapsamlı ihalesidir. Verilen bina ihale fiyatları, Bayındırlık
Bakanlığı fiyatlarının yaklaşık yüzde 20 altındadır. İhale için verilen tüm
teklifler incelemeye alınmıştır. Aşırı düşük teklif sorgulaması, 4734 sayılı
Yasaya tamamen uygun olarak yapılmıştır. Eşitlik ve rekabet ilkesine tamamen
uyulmuştur. Tamamen objektif kriterlere göre değerlendirme yapılmıştır; hatta,
şu ana kadar yapılan 4734 sayılı Yasa uygulaması içinde en objektifidir. Tüm
kararlar tamamen somut kriterlere dayalı olarak alınmıştır.
Kamu İhale Kurumundan Bakanlığımıza EFİKAP
2 ihaleleriyle ilgili olarak gerekçeli uyuşmazlık kararı yeni intikal etmiştir.
Gerekçeli karar Bakanlığımızca değerlendirilecek ve gereği yapılacaktır.
Konuyla ilgili olarak gerekirse yargı süreci başlatılacaktır. Kamu İhale
Kurumunun kararında 62 paket ihaleden 14 tanesi için düzeltici işlem tesis
edilmiştir, ihale iptali söz konusu değildir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Bakan,
elimde karar var.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)-
Objektif kriterlere uyulmadığı iddiası, tamamen, ihale süreci başladıktan sonra
yayımlanan bir tebliğe uyulup uyulmaması konusudur. İhale, tamamen objektif
kriterler dikkate alınarak yapılmış ve sonuçlandırılmıştır. Tebliğin uygulanıp
uygulanmaması konusundaki karar, yargı sürecinden sonra değerlendirilecek bir
konudur.
17 Mayıs 2004 tarihinde yürürlükte bulunan
kanun hükümleri çerçevesinde, ihale, Resmî Gazetede ve mahallî gazetelerde ilan
edilmiştir.
7 Haziran 2004 tarihinde ihale, kamuoyuna
ve basına açık olarak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa uygun olarak açık ihale
usulüyle yapılmıştır; 1 758 adet teklif alınarak tam rekabet sağlanmıştır.
23 Haziran 2004 tarihinde Kamu İhale
Kanunuyla ilgili uygulama tebliği yürürlüğe girdi.
Görüldüğü gibi, ihale süreci devam
ederken, değerlendirme aşamasında yeni tebliğ yayımlanmıştır. İhale sürecinde
yeni tebliğin yayımlandığı andaki gelinen noktada yapılan işlemler, tarafları;
yani, Bakanlık ve teklif sahibi firmaları bağladığından, başlatılmış olan bu
işlemlerin teklif alındığı tarihte geçerli olan kanun ve mevzuata göre
sonuçlandırılması gereği açıktır.
Burada, tabiî, uzun açıklamalar var Sayın
Başkanım. İhale edilen fiyatların yüksek olduğu iddiasıyla ilgili, Bakanlığın
mukayeseli rakam açıklamaları var. Ben, bunları, tutanağa geçsin diye
okuyabilirim, biraz vaktinizi almış olacağım. İsterseniz, kısaca -tutanaklarda
bulunsun- Bakanlığın bize verdiği açıklamanın tamamını ben sizlere sunmuş
olayım.
BAŞKAN- Daha süreniz var Sayın Bakanım;
değerlendirebilirsiniz. Her şey açık olmalı...
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)-
Teşekkür ederim.
"İhale edilen fiyatların yüksek olduğu
iddiası için açıklama:
Eğitim
binalarının metrekare ihale bedelleri ve Bayındırlık birim fiyatlarıyla
karşılaştırılması:
İşin sonuna kadar fiyat farkı
verilmeyecek. İşin süresi 1 yıl kabul edildiğinde, en az yüzde 10'luk bir fark
demektir.
İşin tamamı, saha tanzimi dahildir. Bu
nedenle, gerçek bina fiyatı saha tanzim maliyeti çıkarılarak bulunmalıdır. Saha
tanzimi en az 10 Yeni Türk Lirası/metrekare, en çok 120 YTL; ortalama 50 ila 55
Yeni Türk Lirası/metrekaredir.
Bir inşaat işinde en az genel gider ve
vergi toplamıysa, yüzde 7 ilâ 8'in altına düşmemektedir. Bu ihalede uygun
bulunan fiyatlar, 346 Yeni Türk Lirası/metrekare ile 446 Yeni Türk
lirası/metrekare arasında değişmektedir; ortalama 380 ilâ 390 Yeni Türk
Lirası/metrekaredir. Dolayısıyla, ortalama fiyat 5 trilyon Türk Liralık bir
işte toplam ortalama birim metrekare fiyat 390 Yeni Türk Lirası/metrekare, saha
tanzimi vesaire gideri 50 Yeni Türk Lirası/metrekare, ödenmeyecek olan bir
yıllık fiyat farkı 39 Yeni Türk Lirası/metrekare, genel gider ve vergiler 28
Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Genel gider hariç ihale bedeli 270 ilâ 273 Yeni
Türk Lirası/metrekaredir. Genel gider dahil ihale bedeli 300 ilâ 305 Yeni Türk
Lirası/metrekaredir.
2004 yılı Bayındırlık Bakanlığı fiyatı 4/A
grubu için 364 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. 2004 yılı Bayındırlık Bakanlığı
fiyatı 4/B grubu için 402 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. 2004 yılı Bayındırlık
Bakanlığı fiyatı 4/C grubu için 483 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Görüldüğü
gibi, ihale edilen fiyatlar, Bayındırlık Bakanlığı fiyatlarının yaklaşık yüzde
20 altındadır.
Eski ihalelerin güncellenmiş
karşılaştırmalarını özet olarak şöyle sunuyorum: 1999 yılı Millî Eğitim
Bakanlığı ihalelerinde, birinci etap 447 Yeni Türk Lirası/metrekare, ikinci
etap 437 Yeni Türk Lirası/metrekare, üçüncü etap 411 Yeni Türk
Lirası/metrekaredir.
2001 yılı ihaleleri, birinci etap 476 Yeni
Türk Lirası/metrekare, ikinci etap 624 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.
2004 yılı ihaleleri, yani bu yıl, en düşük
toplam fiyat 346 Yeni Türk Lirası/metrekare, en yüksek toplam fiyat 446 Yeni
Türk Lirası/metrekaredir.
Ben, Millî Eğitim Bakanlığımızın bu
konudaki açıklamasını sizlere sunmuş oldum; tekrar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan,
yerinizden...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım,
Sayın Bakanın bu konuşma metni elimde. Hazırlanan metin, bu ihaleyi yapan
Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanının gönderdiği metin. Ben, bunu söyledim zaten;
okumayın Sayın Bakanım dedim. Karar elimizde, yani, ihalenin iptal edildiği
karar, Kamu İhale Kurulu kararı elimizde. Bu, çok somut bir şekilde burada.
Bizim iddiamız şu: Yani, biz, bunu yaparken, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, bunları
zaten konuşmanızda söylediniz. Biz, size tolerans da gösterdik, normalinden çok
uzun konuştunuz. Sayın Bakan da ne söyleyeceğini kendisi takdir etmek
durumundadır. Şimdi söyledikleriniz tekraren tutanağa geçti. Böyle bir usul de
yok, böyle bir tartışma yapamayız. Lütfen, oturun yerinize.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kamuoyu yanlış
bilgilendiriliyor. Kamu İhale Kurulu kararı elimizde. Metni, Yatırım ve
Tesisler Dairesi Başkanı, ihaleyi yapan kurumun başkanı hazırlayıp göndermiş.
Elimde karar var.
BAŞKAN - Açık, saydam bir şekilde
söylediniz. Sayın Bakan da söyleyeceklerini söyledi. Tutanaklara geçti, kamuoyu
da izledi. Kamuoyu, Meclis çalışmalarının İçtüzük hükümleri içinde olmasını da
öngörür. Böyle bir tartışmayı sürdürmek doğru değil.
Değerli milletvekilleri, gündemdışı ikinci
söz, Muğla İli özel çevre korumayla ilgili imar planlaması konusunda söz
isteyen Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'ya aittir.
Buyurun Sayın Yaka. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Muğla
Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı
süren imar planlama çalışmalarına ve İlin bazı sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan,
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Muğla İlinin bazı sorunları için söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan
önce, bugün, Dünya AIDS Günü. Ortaya çıktığı 1981 yılından bu yana, dünyada 30
000 000 kişinin ölümüne neden olan bu hastalıkla ilgili, ülkemizde de, 2004
kayıtlarına göre, 1 802 vakanın olduğu tespit edilmiştir. Tabiî, tam tarama
olmadığı için de, bu vakaların daha çok olduğu tahmin edilmektedir. Ben, bu
hastalıkla mücadele eden sivil toplum örgütlerine başarılar diliyor, Sağlık
Bakanımızın da bu konuda ilgilerini bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, 15
bölgeye hâkim olan ve bu bölgelerde çevreyi korumakla görevli Özel Çevre Koruma
Kurulu vardır. Bu kurul 1989 yılında göreve başlamış ve ilk olarak, Muğla'da, 4
adet bölgeyi kontrol altına almıştır; Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan, Gökova ve
Datça-Bozburun'dur. Buradaki bütün yapılaşmalarda, imar planlarında ve çevreyle
ilgili bütün sorunların çözümünde Özel Çevre Koruma Kurulu tek yetkilidir; imar
planlarının yapımında da, resen yapmada ya da yapılan planları onaylamada
yetkilidir.
Bu kurulumuz 1989 yılından beri
güçlendirilememiş, elemanlar teknik elemanlarla desteklenmemiş, kontrol ettiği
alanlar artmasına rağmen, bugün, bu kurulda teknik eleman sayısı emeklilik
nedeniyle azalmıştır. Bu kurulun güçlendirilmesi, özel çevre koruma
bölgelerindeki işlerin daha akışkan olmasına neden olacaktır. Bu konuya da
dikkat çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Muğla'da, bu kurulun
kontrolünde 16 belediye, 41 köy yerleşim birimi vardır. Belediyeler, kendi
ödeneklerinin oluşundan ve belediye başkanlarımızın daha çok hareketli, daha
çok özel çevreyle ilişkilerinin bulunmasından, imar sorunlarını epey halletmiş
görünmektedirler; ancak, burada bir şey söylemeden geçemeyeceğim; son günlerde,
Fethiye İlçesinde Özel Çevre Koruma Kurulunun onayladığı ve yürürlükte olan
imar planı içerisinde park ve rekreasyon alanı olarak geçen 147 000
metrekarelik alan, imar planında herhangi bir değişiklik yapılmadan, Fethiye
Belediyesine ve Özel Çevre Koruma Kuruluna herhangi bir yazı yazılıp oradan
bilgi alınmadan, Toplu Konut tarafından Hazineden devralınmıştır. Bunun neden
alındığı konusunda şaibeler vardır. 600 lüks villa yapılıp satılacağı en çok
yaygın söylentidir. Ben, bu konuda Bakanımızdan da açıklama istiyorum; çünkü,
burası, gerçekten, imar planında rekreasyon ve park alanıdır, ayrıca, sazlık ve
bataklık bir yerdir. Böyle bir yerin, Toplu Konut tarafından, villa yapılarak,
rant sağlamak için alınması da oldukça endişe vericidir. Zira, imar planları
sadece gariban vatandaşlar için değil, devlet için de aynı olmalı. Devlet
"ben istediğim yerde istediğim konutu yaparım" mantığından da
vazgeçmelidir.
Değerli arkadaşlarım, 41 köy yerleşim
biriminde, bugüne kadar, Özel Çevre Koruma Kurulunun yaptığı 12 adet imar planı
vardır. Diğer taraftaki, imar planı yapılacak olan köyler tam onbeş yıldır
inşaat yasağıyla beklemektedir. Yapılan 12 adet imar planı da henüz yürürlüğe
sokulamamıştır; çünkü, köy yerleşim birimlerinde yapılan imar planlarında
lejant hükümlerinde geçen 18 inci madde uygulaması, maalesef, mümkün
olmamaktadır. Ben, iki yılda iki defa bu konuda soru önergesi verdim. Sayın
Bakan arkadaşlarımız buralarda planlamaya geçişin şart olduğunu, daha önce
uygulanan köy yerleşim alanları tespit edilerek yerleşim yapılabilmesinin uygun
olmadığını söylediler. Tamam, uygun değil; ama, bugüne kadar, onbeş yıldır
neden bir tane imar planı uygulamaya geçmedi?.. Yapıldı, asıldı, onaylandı, her
şey tamam; ama, 18 inci madde uygulanmadığı için, buralarda 18 inci madde
uygulaması yapılamadığı için, imar planları da uygulanamıyor. Bakın, bunun
dışında kalan köylerimizde ve bu köylerde "biz imar planını yapacağız, siz
bekleyin" diye, tam onbeş seneden beri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yaka, lütfen, toparlayın.
ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Toparlıyorum
Başkanım.
...ahırını, kümesini, evinin kenarına,
çıkaracağı odayı yapamayan ve bunları yaptığı için de burada yaşayanların yüzde
60'ının 3 ile 5 milyar arasında -bazen de 6 milyar oluyor- cezalı olduğunu
hatırlatmak istiyorum. Bu insanlar neden cezalandırılıyorlar? Bu insanlar neden
eziyet çekiyorlar? Datça'da Palamutb+ükü, Mesudiye, Kızlan; Marmaris'te Çamlı,
Çetibeli, Söğüt, Bozburun ve diğer yerleşim birimlerindeki insanların suçu
nedir? Devlet tarafından eziyet çektirilen bu insanların bu cezalarını kim
ödeyecek, bu insanlar bu cezaları nasıl ödeyecek?
Bundan önce yaptığımız görüşmelerde, gerek
Özel Çevre Koruma Kurumuyla gerek bakanlarımızla yaptığımız görüşmelerde, en
kısa zamanda bu planların yapılacağı söyleniyordu. Hâlâ yapılamadı,
yapılacağına da bu köylü inanmıyor. Bu kaçak inşaatların sonu nereye
varacaktır?
Ben, koruma planlarının yapılmasından,
uygulamasından yana bir insanım; fakat, bugüne kadarki deneyimlerde bu
yapılamamış ve uygulanamamışsa, daha önce olduğu gibi, köy yerleşim
bölgelerinin tespit edilerek, bu köy yerleşim bölgelerindeki inşaatları
Bayındırlık Müdürlüğü kanalıyla ruhsatlandırarak bu şekilde bir yapılaşmaya
geçilebilir diyorum.
Bir şeyi daha söyleyeceğim: Muğla, turizm
bölgesi; Muğla İlmimizde turizmin altyapılarından da en büyük sorun yol; hâlâ
Göcek Tünelimizle ilgili çalışmaları bekliyoruz. Bundan birbuçuk ay önce gelen
ekipler, ekipmanlarıyla orayı terk ettiler. Yatağan-Milas arasındaki
Türkiye'nin en riskli yolunun bir an önce yapılmasını, Dalaman Havaalanına
bağlantıları olan Marmaris ve Fethiye yollarının da bir an önce yapılıp hizmete
açılmasını istiyoruz.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe,
Sayın Yaka'nın konuşmasına yanıt verecek.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Yaka'nın,
Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı süren planlama çalışmalarıyla ve
bölgedeki gelişmelerle alakalı yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap
vereceğim.
Tabiî, konu, tamamıyla teknik bir konu
olduğu için ve de bu konu, yöredeki vatandaşlarımız tarafından, bihakkın,
esasına, tekniğine uygun olarak malumat sahibi olunması arzu edilen bir konu
olduğu için, hem tutanaklara geçmesi hem de vatandaşlarımızın bu konuda birinci
elden en doğru bilgileri alması için sadece metinlere bağlı olarak konuşacağım.
Özel çevre koruma bölgeleri, tarihî,
doğal, kültürel değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse
dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. Bu alanlar, özelliklerinin
geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynaklarının korunarak
kullanılmasını teminen, 2872 sayılı Çevre Kanununun 9 uncu maddesine ve
ülkemizin taraf olduğu Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol
gereğince, Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilir.
Bu çerçevede, doğal kaynakların tümünü
koruyan, yerleşimlere ait gelişmeleri belli bir disiplin içinde değerlendiren,
potansiyel arz eden alanlarda, çekim unsurlarını, yürürlükteki mevzuat
çerçevesinde irdeleyen bir anlayış içerisinde planlama faaliyetleri
gerçekleştirilmektedir. Bölge ölçeğinde makro kararların oluşturulması
sürecinde tüm resmî kurum ve yatırımcı kuruluşlarla koordineli çalışmalar
sürdürülmektedir.
Orman alanları, su kaynakları, verimli
tarım alanları, SİT alanları gibi planlamaya doğrudan girdi oluşturacak veriler
elde edilmekte; ayrıca, karayolu, enerji nakil hattı gibi mevcut ve öngörülen
tüm yatırımlar gözönünde bulundurulmakta ve bu kriterler ölçeğinde çevre düzeni
planları oluşturulmaktadır. Bu planların gösterdiği hedefler doğrultusunda da,
1/5000'lik nâzım ve 1/1000'lik imar planlarının yapımı ya da yaptırılması
çalışmaları sürdürülmektedir.
Yukarıda açıklananlar doğrultusunda,
toplam 14 adet özel çevre koruma bölgesinden, Muğla İli içerisindeki
Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan, Datça-Bozburun, Gökova Özel Çevre Koruma
Bölgelerine ait 1/25000 ölçekli çevre düzeni planları onaylanmış olup, halen,
Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan ve Gökova Özel Çevre Koruma Bölgelerinde bu
planlara ilişkin revizyon çalışmaları sürdürülmektedir.
Muğla İli kapsamındaki özel çevre koruma
bölgelerinde, kentsel alanların dışında, yoğun yapılaşma ve turizm baskısı
altındaki kırsal yerleşimlerde de, düzenli gelişmenin ve koruma-kullanma
dengesinin sağlanabilmesi amacıyla, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları
yapılmakta veya yaptırılmaktadır.
Bu planlarla getirilen yapılaşma
koşullarıyla, doğal, kültürel yapıları ile ekolojik özellikleri açısından önem
arz eden bu alanların, bozulmadan gelecek nesillere aktarılması
hedeflenmektedir; ancak, bölgelere ait 1/25000 ölçekli çevre düzeni planlarının
köy yerleşim alanlarına ilişkin hükümleriyle belirlenen maksimum TAKS/İAKS,
maksimum yapı yüksekliği, minimum ifraz, kamuya ait bir yola en az 15 metre
cephesi olması ve benzeri yapılaşma koşullarının sağlanması halinde, 1/5000 ve
1/1000 ölçekli imar planları yapılmamış olan kırsal yerleşim alanlarında da
yapılaşma mümkün olabilmektedir.
Gerek kentsel gerekse köy yerleşim ve
gelişme alanlarına ait imar planlarının 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci
maddesi doğrultusunda uygulanması işlemleri ise, ilgili belediyeler ile
bayındırlık il müdürlüklerinin sorumluluğundadır. Ancak, bu konuda, kurumun
bütçe imkânları çerçevesinde yerel yönetimlere malî katkı da sağladığımızı
burada ifade etmekte fayda görüyorum.
Bu kapsamda, bölgelerde yürütülen
çalışmalara ilişkin kısa açıklamaları şu şekilde özetleyebilirim:
Fethiye - Göcek Özel Çevre Koruma
Bölgesinde, Yanıklar, Kargı, İnlice Köylerine ait 1/5000 ölçekli nâzım ve
1/1000 ölçekli uygulama imar planları Kurumumuzca onaylanmış olup, yürürlükte
bulunmaktadır.
Kayaçukuru ve civarına ait 1/5000 ölçekli
nâzım ve 1/1000 ölçekli imar planları, Kurumumuzca tamamlanmış olup, Kuruma
iletilen 8.11.2004 tarihli, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu
görüşü doğrultusunda yapılacak değerlendirmenin ardından onama işlemlerine
başlanacaktır. Söz konusu ilgili kurulun görüş ve düşünceleri doğrultusunda
onama işlemi çok kısa sürede bitirilecektir.
Yanıklar - Çayağzı (Fethiye) halihazır
harita alımı ve 1/5000 ve 1/1000 ölçekli nâzım imar ve uygulama imar planı
yapım işi, Kurumumuzca ihale edilmiş olup, halihazır harita işi teslim
edilmiştir. Kıyı kenar çizgisi tespiti beklenmektedir.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Bakanım, o
konu halen mahkemededir.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla)
- Köyceğiz - Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesinde, Ekincik ve Çandır Köylerine
ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları revizyonu
2005 yılı programına alınmıştır.
Datça -Bozburun Özel Çevre Koruma
Bölgesinde ise, Mesudiye, Orhaniye, Turgut Köylerinin 1/5000 ölçekli nâzım ve
1/1000 ölçekli uygulama imar planları onaylanmış olup, yürürlükte
bulunmaktadır; ancak, Kurumumuzca 26.4.2004 tarihinde Marmaris İlçesi Orhaniye
Köyüne ait 1/5 000 ölçekli nâzım ve 1/1 000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar
planları, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 20.5.2004 tarih
ve 3287 sayılı Kurul Kararı gereği yeni oluşan doğal SİT sınır ve dereceleri
dikkate alınarak, yerleşim bütününde yeniden revize edilecektir. Buna ilave
olarak, Turgut Köyüne ait imar uygulamaları (18 inci madde uygulaması)
itirazlar nedeniyle yürürlüğe konulamamış olup, imar planı revizyon çalışmaları
Kurumumuz tarafından sürdürülmektedir. Kurumumuzca 20.3.2001 tarihinde
onaylanan Mesudiye Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım imar planı ile 1/1000
ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planlarının 18 inci madde uygulaması için,
Kurumumuzun 2005 yılı bütçesinde ödenek ayrılmıştır.
Yakaköy Palamutbükü mevkii ile Söğüt
Köyünün imar planları onaylanmış olup, itirazlar değerlendirme aşamasındadır.
Hisarönü Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım
ve 1/1000 ölçekli imar planı Kurumumuzca tamamlanmış olup, Muğla Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun görüşlerini beklemekteyiz.
Karaköy Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım ve
1/1000 ölçekli uygulama imar planları 2005 yılı içerisinde ihale edilecektir.
Bozburun Beldesi ile Selimiye Köyüne ait
imar planı çalışmaları Kurumumuzca sürdürülmektedir.
Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesinde
Akçapınar ve Gökçe Köylerine ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli imar
planları Kurumumuzca onaylanmış olup, bunlar şu anda yürürlüktedir.
Çetibeli Köyüne ait imar planları
Kurumumuzca ihale edilmiş ve hazırlanan planlar 2004 yılı içerisinde Kurumumuz
uygun görüşüyle incelenmek üzere Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu Müdürlüğüne iletilmiş olup, söz konusu plana ilişkin Kurul görüşlerinin
tarafımıza intikalinin ardından, değerlendirilerek onaylama süreci
işleyecektir.
Çamlı Köyü imar planlarının ihalesi
yapılmış ve plan müellifi tarafından söz konusu planlar Kurumumuza iletilmiş
olup, inceleme aşamasındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karacasöğüt Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar
planları 2005 yılı içerisinde ihale edilecektir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi, Kurumca
onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının uygulanmasında belediye,
mücavir alan sınırları içerisinde belediye başkanlıkları, bu sınırlar dışında
valiliklerin bayındırlık ve iskân il müdürlükleri yetkili kılınmıştır.
Kurumumuzun, bütçe imkânları çerçevesinde
18 inci madde uygulamalarına sağlamış olduğu nakdî katkılar yanında, belediye
başkanlıkları ve il özel idare bütçe imkânlarının da, yetkili bulundukları
alanlarda uygulama işlemlerine aynı oranda önem vermeleri ve nakdî katkı
sağlamaları mümkün bulunmaktadır. Bu konuda, Özel Çevre Koruma Kurumunun tek
idare olarak algılanmaması, sorumlu bulunan tüm idarelerin de aynı oranda
yetkili olduklarını burada ifade etmekte fayda görüyorum.
Onaylı 1/1000 ölçekli uygulama imar planı
bulunan tüm alanlarda, teknik olarak 18 inci madde uygulaması (3194 sayılı İmar
Kanununun 18 inci maddesi) yapılması mümkün olmakla beraber, bu uygulamayı
yapmaktan sorumlu her idare için oldukça yüksek bedeller tutmaktadır.
Nüfus yoğunluğunun fazla, arazi kullanım
kararlarının çeşitli, ortalama parsel büyüklüklerinin 1 000 metrekarenin
altında olduğu, teknik, sosyal altyapı ihtiyaçlarının yoğunluk arz ettiği,
kısaca, kentsel doku özelliklerine sahip alanlarda imar uygulaması için 18 inci
maddenin uygulanması, uygulayıcı idareler için birçok aksaklığı çözebilecektir.
Yukarıdaki özellikleri haiz olmayan ve
daha kırsal özellik ve kullanımları içeren ortalama parsel büyüklüğünün 2 000
metrekare ve üzeri olan sahalarda, imar planına konu edilen tüm sahanın 18 inci
madde uygulamasına konu edilmesi, hem finansal hem de pratik anlamda bazı
sorunları oluşturmaktadır. Bu sebeplerle, köy yerleşik alanlarında 400 ile 1
000 metrekare arası parsel büyüklükleri olan ve yerleşim merkezini ihtiva eden
kısımlarda 18 inci madde uygulaması yapılması, diğer alanların ise başka imar
uygulama metotlarıyla çözümlenmesi mümkün olup, Kurumca, bu doğrultuda
çalışmalar yapılmaktadır.
Ayrıca, bölgelerde idarî ve hukukî
yaptırımlar ile arazi kullanım kararları alınırken çeşitli güçlükler
yaşanmakta, uygulamalarda aksamalar olmakta, farklı kurum ve kuruluşların
devreye girmesiyle yetki ve sorumluluk çatışmaları meydana gelmektedir. Bu
durum, Kurumun bölgedeki uygulamalarının gecikmesi ve etkinliğinin giderek
azalması sonucunu doğurmaktadır. Özellikle, bölgelerin büyük bölümünün SİT
kapsamında yer alması nedeniyle, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulundan söz konusu imar planlarına uygun görüş alma süreci oldukça
uzamaktadır. Dolayısıyla, plan onama işlemleri zamanında gerçekleştirilememekte
ve bu da mevzuata aykırı uygulamaları artırmak durumunda kalmaktadır.
Yine, plan yapımına esas kıyı kenar
çizgisi tespitleriyle alakalı olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, DSİ Genel
Müdürlüğü, DLHİ ve benzeri kurumların görüş ve etütlerinin Kuruma geç
iletilmesi, bizim bu planlama süreçlerimizi de etkilemektedir.
Sonuç olarak, plan onama sürecini aksatan
tüm olumsuzluklara rağmen, özel çevre koruma bölgelerinde, gerek karar verme
süreçlerinde gerekse uygulama aşamalarında, azamî ölçüde yöre halkının
katılımının ve sağlıklı olarak bilgilendirilmelerinin sağlanmasına çalışıldığı
ve doğal, kültürel, tarihî tüm değerleri koruyan bir yaklaşımla sürdürülen
planlama faaliyetlerinde, Kurum hedeflerine ulaşılmaya çalışıldığını
düşünmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özel çevre alanlarının çok önemli bir kısmının yer aldığı Muğla İline pek çok
kez yapmış olduğumuz ziyaretlerde, şikâyetçi köylülerimizle meydanlarda,
kahvehanelerde yapmış olduğumuz görüşmelerde, sorunlarının ne kadar ağır olduğu
tespit edilmiş; ama, bölgenin hassasiyeti, oradaki arazi yapısının son derece
parçalanmış olması, biraz önce de zikretmiş olduğum hususlar muvacehesinde,
çözüme ulaşmakta işimizi zorlaştırmaktadır. Ancak, Muğla'nın, Türkiye
turizminde çok önemli bir paya sahip olduğunu, önümüzdeki süreçte, Muğla'nın,
Türkiye'deki en önemli turizm adresi olacağını, markası olacağını ve bu konuda
yapılan çalışmalarda gösterilen titizliğin, hassasiyeti de, belli bir şekilde
mazur görülebileceğini düşünüyorum.
Bu konularda, vatandaşlarımıza, kamuoyuna
gerekli bilgileri ulaştırma imkânını bizlere verdiği için, Değerli Milletvekili
arkadaşımızın yapmış olduğu gündemdışı konuşmadan dolayı kendilerine teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Konya
Ovası Projesi (KOP) hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart'a
aittir.
Buyurun Sayın Kart.
3.- Konya
Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya Ovası Projelerinin son durumuna ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; KOP'la ilgili gelişmeleri değerlendirmek üzere gündemdışı söz
almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, KOP, yani Konya
Ovası Projeleri, İç Anadoluda kuraklığı ve sulama yetersizliğini önleyecek,
bölgede üretimi asgarî şartlarda 4'e, 5'e katlayacak boyutlarda olan ve 12
üniteden oluşan bir projeler demeti.
Entegre bir proje olan KOP, son dönemlerde
ihmal edilmiş, kamuoyu gündeminden de kaçırılmaya çalışılmıştır. Gerekli
tedbirler alınmadığı takdirde, beş altı yıl içinde, sekiz on yıl içinde, Konya
merkezli olan bu bölgede kuraklığın kaçınılmaz olduğu, hem teknik uzmanlar hem
de ilgili meslek kuruluşları tarafından ısrarla dile getirilmektedir.
Başta Konya olmak üzere, Karaman, Aksaray,
Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Afyon, Eskişehir, Ankara ve Kırıkkale İllerini
etkileyecek olan bu projenin akıbeti ve hayata geçirilmesi konularında,
müteaddit soru önergeleri tarafımızdan verilmiştir.
58 ve 59 uncu hükümetler döneminde, 2003
ve 2004 bütçelerinde KOP'a yönelik olarak hiçbir kayda değer ödenek ayrılmamış
iken, bu yıl için 70 trilyon civarında bir ödeneğin ayrıldığını, bu yolda
çalışmalar yapıldığını, elbette, sevinerek takip ediyoruz. Bu ödenek için
teşekkür ediyoruz.
Ancak, sorun şu değerli arkadaşlarım: Bu
Projenin büyük bölümünü teşkil eden ve Konya'nın kuzey alanına isabet eden
bölümün projeden yararlanıp yararlanmaması noktasında nasıl bir çalışma
yapılmaktadır; önemli olan konu bu. Soru önergelerine verilen cevaplarda,
KOP'un, Konya'nın kuzeyinde, yani Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Koçhisar, Ankara
ve civar alanlarda uygulanabilmesi için Göksu'nun su kaynağının yeterli
olmadığı hususuna dikkat çekilerek, sonuç olarak projenin kapsamının
genişletilmesinin mümkün olmadığı cevaben bildirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, siyasî ve ekonomik
gelişmeler, verilen bu cevapların yetersiz olduğunu, daha da önemlisi
gerçeklerin kamuoyundan gizlendiğini göstermektedir. Zira, gerek Devlet Su
İşleri gerek Devlet Planlama Teşkilatı kayıtlarına göre Göksu kaynağının
yeterli olması söz konusu olduğu gibi, teknik olarak da bu suyun terfii
mümkündür; bunu, uzmanlar ifade etmektedir. Daha da önemlisi, önemle ifade
ediyorum, Manavgat suyunun Türkiye'de ve öncelikle İç Anadoluda kullanılması
mümkündür. Bunu, Haziran 2004'te Sayın Başbakan adına soru önergesine cevap
veren Sayın Maliye Bakanı da çok açık bir şekilde ifade ediyor; Manavgat
suyunun Türkiye'de ve Anadolu'da kullanılmasının mümkün olduğunu, kaynağın yeterli
olduğunu ifade ediyor.
Ülke kalkınmasına önem veren ve sorumlu
davranan bir hükümetin bu durumda ne yapacağı bellidir değerli arkadaşlarım;
sorumluluk duygusuna sahip olan, ülke sorunlarına duyarlı davranan bir
hükümetin ne yapacağı bellidir; bu kaynağı, öncelikle ve tartışmasız olarak
kendi ülkemizde kullanmak. Hükümet ne yapıyor; bakıyoruz, Manavgat suyunu,
kendi ülkemizde, kendi kalkınmamızda kullanacağımız yerde, gizli olduğu
izlenimini vererek, bu suyu, çerçeve anlaşması kapsamında, İsrail'e
kullandırmanın ve satmanın altyapısını hazırlıyor. Bu çerçeve anlaşmanın
şartlarını ve kapsamını da, verilen soru önergelerine rağmen, her nedense
açıklamak istemiyor. 58 ve 59 uncu hükümetlerin dramatik ve talihsiz uygulamalarından
birisiyle daha karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.
Gelinen noktada, huzurunuzda, Genel Kurul
huzurunda, Sayın Başbakana ve ilgili bakanlara şu soruları yöneltiyorum:
Ülkemizin kalkınmasında ve tarımsal
sulamada şiddetle ihtiyaç olmasına rağmen, Manavgat suyunu, KOP veya benzeri
projelerde kullanmayıp, neden öncelikle İsrail'e satıyoruz?
İsrail'le yapılan çerçeve anlaşmanın
kapsam ve şartlarını neden kamuoyundan gizliyoruz, açıklamıyoruz?
Manavgat suyunun kaynağının yeterli olduğu
ve Konya Ovasına terfi ettirilmesinin mümkün olduğu resmî kayıt ve yazışmalarla
doğrulanmış olmasına rağmen, bu suyun KOP'ta kullanılması konusunda neden
siyasî iradeyi ortaya koyamıyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, toparlamanız için ek
1 dakika veriyorum.
ATİLLA KART (Devamla) - İsrail'le yapılan anlaşmaların içeriği mi
buna engel teşkil ediyor?
KOP'u revize etmek için, İsrail'le
ilişkiler içine girildiği ve GAP bünyesindeki 13 sulama kanalından 6'sının da
İsrail'e verildiği yolundaki bilgiler doğru mudur?
Ve
en nihayet, bu kaynağın, adil bir Filistin barışına katkı sağlamak adına
kullanılması gerekmez miydi?
Değerli arkadaşlarım, bu değerlendirmeler
ve gerekçelerle, hükümeti, KOP projesini revize etmeye, Konya'nın kuzeyini de
kapsayacak şekilde yeni düzenlemeler yapmaya, böylece, projenin amaca uygun
hale gelmesine ve bütünlük kazanmasına, devamında da, adil bir Filistin
barışına katkı sağlamaya, bunun yanında, doğal kaynaklarımızı, öncelikle ulusal
çıkarlarımız doğrultusunda, ülke kalkınmasını gerçekleştirmek amacıyla
kullanmaya, bu vesileyle, bir defa daha, davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı
sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu
vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.
Değerli milletvekilleri, kâtip üye
arkadaşımızın raporları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Raporları okutuyorum:
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/365) (S.
Sayısı: 566) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
yaralamaya sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan Erzincan Milletvekili
Erol Tınastepe hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
(x) 566 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Uğur Aksöz |
Mehmet Ziya Yergök |
Halil Ünlütepe |
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Oya Araslı |
Feridun F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz Kaya |
Muharrem Kılıç |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. -
Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S. Sayısı : 567) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
yaralamaya sebebiyet suçunu işlediği iddia olunan Karaman Milletvekili Yüksel
Çavuşoğlu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu
Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
(x) 567 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması,
hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılama hakkından yararlanmasına
da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Uğur
Aksöz |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
Tuncay
Ercenk |
|
Adana |
Artvin |
Antalya |
|
Yılmaz
Kaya |
Mehmet
Ziya Yergök |
Oya
Araslı |
|
İzmir |
Adana |
Ankara |
|
Atila
Emek |
Muharrem
Kılıç |
İ. Sezai
Önder |
|
Antalya |
Malatya |
Samsun |
|
Halil
Ünlütepe |
Feridun
F. Baloğlu |
Feridun
Ayvazoğlu |
|
Afyon |
Antalya |
Çorum |
|
|
Orhan
Eraslan |
|
|
|
Niğde |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S.
Sayısı: 568) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel bir tehlike doğuracak şekilde bina
yıkılmasına ve ölüme neden olmak suçunu işlediği iddia olunan Düzce
Milletvekili Fahri Çakır hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Düzce Milletvekili Fahri Çakır hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
(x) 568 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Uğur Aksöz |
Mehmet Ziya Yergök |
Halil Ünlütepe |
|
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Oya Araslı |
Feridun F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz Kaya |
Muharrem Kılıç |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S.
Sayısı: 569) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
ÊKarşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
(x) 569 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Uğur Aksöz |
Mehmet Ziya Yergök |
Halil Ünlütepe |
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Oya Araslı |
Feridun F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz Kaya |
Muharrem Kılıç |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S.
Sayısı: 570) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Ankara Milletvekili İsmail Değerli
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça
bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını
sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu
olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe
ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
(x) 570 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz |
Mehmet
Ziya Yergök |
Halil
Ünlütepe |
|
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel
Çorbacıoğlu |
Oya
Araslı |
Feridun
F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay
Ercenk |
Atila
Emek |
Feridun
Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz
Kaya |
Muharrem
Kılıç |
Orhan
Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai
Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/710)
1
Aralık 2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere, siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi
Türk Grubu
Tevhit Karakaya |
(Erzincan) |
Ali Temür |
(Giresun) |
Bülent Tanla |
(İstanbul) |
Mehmet Sevigen |
(İstanbul) |
Mustafa Baş |
(İstanbul) |
Hanefi Mahçiçek |
(Kahramanmaraş) |
Kemalettin Göktaş |
(Trabzon) |
Şevket Arz |
(Trabzon) |
İlyas Arslan |
(Yozgat) |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 34 milletvekilinin, pamuk üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/235)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde pamuk üretiminde
üreticilerimizin karşılaştığı sorunların araştırılıp, alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 22.11.2004
1. Ahmet Ertürk |
(Aydın) |
2. Mehmet Mehdi Eker |
(Diyarbakır) |
3. Ahmet Rıza Acar |
(Aydın) |
4. A. Müfit Yetkin |
(Şanlıurfa) |
5. Zülfükar İzol |
(Şanlıurfa) |
6. AIi Aydınlıoğlu |
(Balıkesir) |
7 .Mehmet Ali Suçin |
(Batman) |
8. Fikret Badazlı |
(Antalya) |
9. Burhan Kılıç |
(Antalya) |
10. Mehmet Çerçi |
(Manisa) |
11. İsmail Bilen |
(Manisa) |
12. Semiha Öyüş |
(Aydın) |
13. Orhan Erdem |
(Konya) |
14. Ayhan Sefer Üstün |
(Sakarya) |
15. Mustafa Nuri Akbulut |
(Erzurum) |
16. Hakan Taşcı |
(Manisa) |
17. Ahmet Yeni |
(Samsun) |
18. İbrahim Hakkı Birlik |
(Şırnak) |
19. Mehmet Salih Erdoğan |
(Denizli) |
20. Ramazan Can |
(Kırıkkale) |
21. Şemsettin Murat |
(Elazığ) |
22. Mehmet Yüksektepe |
(Denizli) |
23. Zülfü Demirbağ |
(Elazığ) |
24. İlhan Albayrak |
(İstanbul) |
25. Mehmet Beyazıt Denizolgun |
(İstanbul) |
26. Adem Baştürk |
(Kayseri) |
27. Selahattin Dağ |
(Mardin) |
28. Hasan AIi Çelik |
(Sakarya) |
29. Saffet Benli |
(Mersin) |
30. Orhan Yıldız |
(Artvin) |
31. Kenan Altun |
(Ardahan) |
32. Mehmet Kerim Yıldız |
(Ağrı) |
33. Ahmet Kambur |
(Tekirdağ) |
34. Cahit Can |
(Sinop) |
35. İbrahim Köşdere |
(Çanakkale) |
Gerekçe:
Son yıllarda ülkemizde uygulanan ekonomik
tedbir ve kararlar en fazla tarımsal üretimle uğraşan çiftçilerimizi
etkilemiştir. Ülkemiz açısından stratejik öneme sahip pamuk ürünü, Ege, Akdeniz
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 24 il, 676 ilçe, 12 000 köyde
üretilmektedir.
Her türlü girdide yüksek oranda fiyat
artışıyla karşı karşıya kalarak zor şartlar altında ve çok büyük meşakkatle
üretilen pamuk ekim alanları her geçen gün gerilemekte, ithalat artmakta, döviz
kaybı olmaktadır. Ayrıca, meydana gelen tabiî afetler sonucu kalite ve randıman
kaybıyla fiyatlar düşmekte, bunun sonucu toplama ücretleri ürün fiyatının yarı
nispetine varan şekilde artmaktadır.
Ana hammaddesini pamuğun oluşturduğu
tekstil sanayii ülkemizde toplam 630 000 kişiye istihdam yaratan, 40 000
firmanın faaliyet gösterdiği ve bu sayede ihracatın yüzde 34,3'ünü, GSMH'nin
yüzde 10,7'sini gerçekleştiren önemli bir sektördür. Ancak, belli bölgelerde
(Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri) ziraatı yapılabildiği gibi arz
olunduğu sebeplerden ötürü artık üreticiler tarafından pamuk üretiminden
vazgeçilmektedir. 2003 yılında 600 000 ton pamuk ithalatı yapılmış, yaklaşık
500 000 000 dolar yabancı ülke çiftçilerine döviz olarak ödenmiştir.
Üretim açısından; sektör son yıllarda
pamukta ihracatçı konumdan ithalatçı konuma geçmiş, 800 000 ton üretimimize
karşın 1 300 000 ton lif tüketimimiz bulunmaktadır. Yetiştiricilik açısından en
uygun ekolojiye sahip Ege Bölgesinden sonra GAP bölgesindeki pamuk ekim
alanlarını 800 000 hektara çıkartarak, 500 000 hektar daha fazla alanda pamuk
ekimi yaparak (bölgedeki toplam sulanabilir tarım alanının yüzde 45'i pamuk
ekilmek kaydıyla) ithalatla ikame ettiğimiz lif pamuk ihtiyacını yerli
üretimden karşılayabiliriz. Çok kısıtlı alanda yapılabilen ekim, Ege'de Büyük
Menderes Vadisinde narenciyeye, Küçük Menderes ve Bakırçay Vadisinde üzüme,
diğer bölgelerde de sebze, çiçek ekimine yönelen çiftçi, pamuktan kazanamayınca
başka bölgelerde de yetişebilen farklı ürünlere yönelmiş ve pamuk ekiminden
vazgeçerek ülkemiz daha çok ithalata mecbur kalmıştır. Böylece, üretici,
ihtiyaç duyulan pamuk üretimi yerine arz fazlası olan narenciye, üzüm gibi
ürünlerle tarım sektöründe yeni sıkıntılar yaratmaktadır.
Pamuğun lifinin tekstil sektörüne, tohumunun
işlenmesi de yağ ve hayvancılık sektörüne hammaddedir. Rakamsal olarak
ithalatımızda petrolden sonra en çok döviz ödediğimiz ikinci kalem olan hamyağ
açığımıza, 130 000 ton rafine yağ, yem sanayimize de 800 000 ton küspeyle
katkıda bulunabiliriz.
Tekstil ve konfeksiyon sektörü açısından;
tekstil ve konfeksiyon sektörü kaliteli pamuğu zamanında ve rakip ülkelerle
eşit şartlarda tedarik etmek istemekte, bu ise çoğu zaman üretici açısından
gelir kayıplarına yol açmakta veya bu sektörü ithalata yöneltmektedir. Pamuk
üretiminde maliyet unsurları içerisinde toprak işleme ve hasat, toplam
maliyetin yaklaşık yüzde 50'sini oluşturmaktadır. Azaltılmış toprak işleme
yöntemleri ve hasatta mekanizasyon uygulamalarıyla üreticiye yüzde 20 oranında
katkı sağlayabilecektir. Ucuzlayan maliyetler tekstil ve konfeksiyon sektörünün
rekabet şartlarını da kolaylaştıracaktır.
Fakat, günümüzde hâlâ pamukta kalite
kriteri olarak sadece çırçır randımanını baz alan bir anlayış hüküm
sürmektedir. Tarımda yeni ve devamlılık arz eden bir anlayışla, üretilmesinde
zorunluluk bulunan ve stratejik ürün olan pamuğun üretimi mutlaka primle
desteklenmelidir. Üretimin sürdürülebilmesi, yarattığı istihdam, katmadeğer ve
döviz girdisi dikkate alındığında, üreticilerimizin desteklenmesinde mutlak
zorunluluk vardır.
Pamuğun toplumsal ve ekonomik yaşamdaki bu
önemli yeri nedeniyle, tüm diğer üretici ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de
üretimin sürdürülebilirliği ve geliştirilmesi kamusal ve kalıcı politikaların
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/711)
30.11.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Anayasası imza törenine katılmak
üzere, 28-29 Ekim 2004 tarihlerinde İtalya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:
111 Tarihi:
1.12.2004
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alan
649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasının;
1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulun 15.00-23.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesinin; Genel Kurulun 2.12.2004 Perşembe günü saat
13.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İrfan Gündüz K. Kemal Anadol
AK Parti Grubu
Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
7. - Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/644) (S.Sayısı : 649) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 649 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; şahısları
adına, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Sabri Varan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
(x) 649 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
AK PARTİ GRUBU ADINA SABRİ VARAN
(Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısına dair konuşmak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, 59 uncu cumhuriyet
hükümetimizin gerek Acil Eylem Planında gerekse hükümet programında vurguladığı
sosyal politikaların organizasyonuyla ilgili bir kanunu daha milletimizin
hizmetine sunmanın çalışmasını hep beraber yapacağız. 29 Mayıs 1986 tarihli ve
3294 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
yerine kurulacak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısını, bugün, burada, hep beraber
yasalaştıracağız.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu, Anayasanın 2 nci maddesinde ifadesini bulan sosyal devlet ilkesinin
yerine getirilmesinde en temel sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarından
biri olmuştur. Fon, ekonomik yoksunluk durumunda bulunan insanlara çok geniş
bir yelpaze içinde sosyal yardımlar yapmaktadır. Sosyal yardımlar, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan kaynaklarla, illerde
valilerin, ilçelerde kaymakamların başkanlığında kurulan 931 adet sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakfı aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaya
çalışılmaktadır.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları,
tüzelkişiliği haiz olmasına karşın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu tüzelkişiliğe sahip değildir. Fon, kanunla kendisine verilen görevleri,
başka kamu kurumlarından sağlanan geçici görevlilerle yerine getirmeye
çalışmaktadır. Halen, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunda 81
personel çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlar, 931 vakıf şubesinin
bulunduğu bir teşkilatı düşünelim. Bugün, Türkiye'de, en büyük bankaların şube
sayısı dahi 931'e yakın rakamlardadır. Bu bankalarda binlerce insan istihdam
edilmesine ve devasa genel müdürlük binaları bulunmasına rağmen, fon
merkezimiz, yıllardır, geçici personelle, yani 81 kişiyle idare edilmeye
çalışılmıştır. Vakıflarda çalışan kişi sayısı toplam 3 000'i bulmaktadır. Bütün
bunların organizasyonu, denetimi, yönetimi, çıkarmak istediğimiz bu kanunun ne
kadar elzem olduğunu da gözler önüne sermektedir. Tabiî ki, personelin geçici
görevli olması da, personelin verimliliğinin düşmesi ve denetiminin
etkinsizleşmesi konusunda da etkili olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halk diliyle, fakir fukara fonu olarak bilinen Fak Fuk Fonun işleyişiyle
ilgili, hepimizin, zaman zaman, seçim bölgelerimizde karşılaştığımız ortak
şikâyetler vardır; her birimiz, seçim bölgelerimizde -ben de seçim bölgem
Gümüşhane'de- bunları bire bir yaşıyoruz. Genel ve yaygın bir kanaat var; nedir
bu kanaat: Fon kaynakları isabetli kullanılıyor mu? Fon kaynakları hak eden
kişilere kullandırılıyor mu? Fon kaynakları fakirlere dağıtılabiliyor mu?
Yardımı yine zenginler mi alıyor? Bunlar, hepimizin sıkça işittiği
eleştirilerin başında gelmektedir. Fon yönetiminde bulunan, mütevellideki
arkadaşlarımız, heyet, acaba, adil davranıyorlar mı? Yine "kapısında
arabası olan kişiler mi bu yardımları alıyor, bu yardımlara ulaşıyor?"
İnsanlar "ben fakirim, yoksulum; ama,
çocuğum üniversitede okuyor, çocuğuma bir burs alabilecek miyim; acaba, erişip,
devletimizden bu katkıyı sağlayabilecek miyim" diye serzenişte
bulunuyorlar ve şüphe içerisinde kalıyorlar. Hepimizin, değişik zamanlarda, bu
ve buna benzer işittiği şikâyetler vardı.
Değerli arkadaşlar, çıkaracağımız bu
teşkilat yasasıyla, Fonun merkezine bir çekidüzen vereceğiz. Uzman kişilerden
oluşan bir merkez olacak; bunlar, projeler üretecek; Fonumuzun kaynaklarını
daha objektif kriterlerle bu insanlara ulaştırmaya çalışacaklar.
Geçen yıl, Sayın Başbakanımızın bilgisi
dahilinde, bir istatistikî çalışmaya konu etmek üzere, Türkiye'de fonların
eriştiği fakir ailelerle ve kişilerle ilgili envanter çalışması yaptım. Bu
çalışma neticesinde de gördüm ki, fonlarımız, destek verdikleri, yardım
ettikleri kişilerin envanterini düzgün olarak tutmaktan dahi yoksun durumdalar.
Bunu genelleme yapmak doğru olmaz; ama, bu aksaklıkları birkaç vilayetimizde
gördükten sonra, ben, gerçekten, burada, Sayın Bakanımıza ve hükümetimize, bu
fonumuzun idaresine bir çekidüzen vermeyi amaçlayan teşkilat tasarısını acilen
huzurlarımıza getirip, kanunlaştırmayı düşünmelerinden dolayı teşekkür
ediyorum.
Bu yasadan sonra uzmanların oluşturacağı
projelerle ve Sayın Bakanımızın başkanlığında Fonumuzun bugüne kadar
oluşturduğu planlama ve icra heyetiyle, artık, Fonun konsepti de kısmen
değişmeye başlamıştır arkadaşlar. Hepimizin bildiği bir tabirle, Fon, artık,
balık dağıtmayacak; Fon, artık, ürettiği projelerle, geliştirdiği
stratejilerle, fakir ailelerin de iş sahibi olmalarına katkıda bulunacak; yani,
projelerle, balık tutmayı öğretecek konuma kavuşturulacaktır. Bunun çalışmaları
da bu yıl içerisinde yapılmıştır. Gerek sosyal riski azaltma projeleriyle
gerekse Fonun uyguladığı koyunculuk, süt sığırcılığı, arıcılık, beceri kursları
gibi alanlarda, ferde ve kooperatiflere, iki yıl ödemesiz, beş yıl vadeli çok
güzel imkânlarla sunulan hayvancılık kredileriyle, bu çalışmalar süratle
başlatılmıştır. Bu çalışmalardan, benim ilimde de, Köse İlçemizin iki köyünde,
Kelkit İlçemizin bir köyünde kurulan kooperatif, merkez ilçede de bir arıcılık
ve bir hayvancılık kooperatifimiz bu destekleri almıştır ve bu köylerimizde,
gelecekte, yardıma muhtaç olan aileler, inanıyorum ki, bu projeler neticesinde,
belli bir gelir seviyesine ulaşıp, bu sıkıntıdan kurtulacaklardır.
Onbeş yıldır, Başbakanlığa bağlı olarak,
geçici görevli personel aracılığıyla bu büyüklükte bir kaynağın
kullandırılmasının sakıncalı olduğu aşikârdır. Fona tüzelkişilik
kazandırılması, Fonun işleyişi, yönetimi ve başarılı olması için şarttır. 1997
ile 2000 yılları arasında Fondan toplam 15 693 000 kişiye 647 trilyon lira
yardım yapılmıştır. Hedef kitlesinin bu kadar fazla ve ülkenin en yoksul
kesiminden oluştuğu dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanunda öngörülen
amaçların, ancak, örgütlü, programlı, etkin ve disiplinli bir yapıyla
gerçekleştirilebileceği görülmektedir.
Bugün, Fonun dağıttığı rakamlarla bir
kıyaslama yaparsak, 2003 yılında Fon tarafından 653 trilyon lira destek
verilmiştir. Yine, 2004 yılı ekim ayı itibariyle Fonumuzun dağıttığı para 957
trilyon liradır. Buna, sosyal risk projelerini de eklediğimiz zaman 1 katrilyon
23 trilyon lirayı bulmaktadır.
Nedir bu projeler, nedir bu balık tutmayı
öğretecek projeler, Fonumuzun, merkezimizin ürettiği projeler nedir; bunlar,
gelir getirici projeler, istihdam projeleri, sosyal hizmet projeleri, toplum
kalkınması projeleri gibi "yerel girişimler bileşeni" dediğimiz
projelerdir ve bunun yanında şartlı nakit transferi de vardır. Şartlı nakit
transferinde, toplumun en yoksul yüzde 6'lık kesimini oluşturan fakir ailelere,
çocuklarının sağlık kontrollerini yaptırdıklarını belgelemeleri şartıyla, yine
çocuklarının eğitim ve öğretim kurumlarına -liseyi bitirinceye kadar- devam
ettiğini belgelemek koşuluyla nakdî yardımlar yapılmıştır, yapılmaya da devam
edilmektedir.
Bugün, bu öğretim yılında, okullarımıza,
eğitim-öğretime destek olsun diye 30 trilyon lira giyim, kırtasiye, önlük
vesaire gibi katkılar konulmuş ve bu ramazanda normal fonlara, vakıflara
gönderilen aylık aidat ödemelerinin dışında da 40 trilyon lira bir destek, artı
olarak verilmiştir.
Fonda bir şey daha değiştirilmiştir.
Bugüne kadar Fonun gelirleri değişik gayeler için kullanılmıştır; ancak, şunu
burada açıklıkla söylemek isterim ki, Fonumuzun bir kuruşu dahi amacı ve
kapsamı dışında kullandırılmamıştır.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği
üzere, biz, geçtiğimiz dönemde, yeşilkartlılarla ilgili de bir uygulama yaptık,
yeşilkartlılarımızın artık ayaktan tedavide ilaçlarını karşılamalarını
sağladık; gözlük ihtiyacı olanın gözlüğünü ve diş protezi ihtiyacı olanın da bu
protezini sağlamasını kanunlaştırdık. Burada şunu belirtmek istiyorum ki,
yeşilkartlıların sağlık giderlerinin Fonun üzerinde oluşturduğu yük bütçeye
kaydırılarak, Fonun, bahsettiğimiz alanlardaki projelere daha fazla kaynak
aktarması sağlanmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün
görev ve yetkilerinin düzenlenmesiyle, ekonomik yoksunluk içindeki
vatandaşlarımızın taleplerini karşılamak ve onların toplumdaki statülerini
yukarıya çekmek için her türlü tedbirin, yerinde, zamanında ve eksiksiz olarak
alınması, sosyal politikalar üretilmesinin sağlanması, hükümetimizin, ülkemiz
ve milletimiz için gerçekleştirdiği en güzel icraatlardan biri olacaktır.
Tüm ülkeye ilçe bazında yayılmış 931 adet
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının ve 3 000 çalışanının iş ve
işlemlerinin incelenmesi, denetlenmesi ve gerekli diğer tedbirlerin alınması
zorunluluğu açıktır.
Vakıfların denetimi, muhasebe yönünden
Vakıflar Genel Müdürlüğünce, idarî yönden ise mülkiye müfettişlerince
yapılmaktadır; ancak, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının sayılarının
ve denetime yetkili kurumların işlerinin fazlalığı nedeniyle, bunların
denetiminde yeterli etkinlik sağlanamamaktadır.
Vakıfların tüm kaynakları Fon merkezinden
gönderildiği halde, bunların üzerinde Fonun inceleme ve denetleme yetkisinin
bulunmaması uygun değildir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle, genel müdürlüğün,
vakıflarca yapılan harcamaların kanun amaçlarına uygunluğunu denetlemesi de
öngörülmektedir. Ayrıca, genel müdürlüğün, görevleriyle ilgili olarak, sivil
toplum kuruluşları, üniversiteler, yerli ve yabancı kurum ve kuruluşlarla
işbirliği yapmasının da imkânı sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal yardımlaşma ve dayanışma alanında görev yapan personelin verimliliğinin
artırılması, yapılan hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi, vakıflara projeler
için yapılan yardımların amacına ulaşıp ulaşmadığı ve sonuçlarının daha etkin
bir şekilde izlenerek, değerlendirilmesi; ayrıca, Fonun gelirlerinin zamanında
toplanarak, vakıflara yerinde ve zamanında dağıtılabilmesi, kanunun kabulüyle
mümkün olacak ve sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan yoksul, kimsesiz,
muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza ilişkin devletin sosyal sorumluluklarını
eksiksiz olarak da yerine getirebilecektir.
Teşkilat yasasının kabulü sayesinde,
ayrıca sosyal konularda istihdam edilecek uzmanlar aracılığıyla, çağdaş ve
bilimsel sosyal politikaların belirleneceğini, böylece, yapılan yardımların
daha düzenli, denetlenebilir ve belli kurallara bağlı olmasının sağlanacağını
belirtir, Grubum ve şahsım adına saygılar sunar, kanunun kabulü için
göstereceğiniz ilgi için teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarı üzerinde Grubum adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, çoğumuzun bildiği
gibi, biraz evvel Sayın Varan'ın da belirttiği gibi, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu, 3294 sayılı Yasayla, 1986 yılında kurulmuştu. Fonun
amacı, bir bakıma, sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan yoksul, kimsesiz,
muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza ilişkin devletin tüm sosyal sorumluluklarını
yerine getirmekti. Yani, bir bakıma, yoksulluğu azaltmak, ortadan kaldırmak
olarak sunulmuştu. Bunun için, bu fon, bugüne kadar, kurumsal kimliğine ilişkin
bir yasası olmamasına rağmen, onsekiz yıldan bu yana, gerçekten, yoksul
kesimlere birtakım hizmetleri götürdü; ama, nasıl, buna bir bakmak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, çoğunuz
hatırlarsınız, 1983 yılında, 12 Eylülden hemen sonra, çokpartili yaşama
geçerken, o günkü siyasal partilerimizden birisinin lideri, merhum Özal -çok
açıkça söyleyeyim- çok açıkça "ortadireği güçlendireceğiz" diyerek
propagandasını yapmış 6 Kasım seçimleri öncesi -biraz da sizin söyleminize
uygun tarzda- ve büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş idi. İktidara geldikten
kısa süre sonra uyguladığı ekonomik politikalar sonucunda, o "ortadireği
güçlendireceğiz" vaadini unuttu, ortadirek çöktü, göçtü. Bunun üzerine,
halkın hızla yoksullaşması üzerine 1986 yılında, Dayanışmayı Teşvik Fonu -halk
deyimiyle "Fak Fuk Fon" adı altında- yaratıldı. Şimdi, siz de, AKP
olarak, bunun üzerine yeni bir şey koyma amacında değilsiniz. Gerçekten,
gecikmiş olan bürokrasisini, kurumsal kimliğini yapmaktan öteye, ortaya
konulmuş yeni bir şey yok; yani, yeni bir bürokrasi oluşturuyoruz bugün bu yasa
tasarısıyla.
Siz, burada, bir bürokrasiyi
oluşturuyorsunuz; ama, Sayın Başbakan "oligarşik bürokrasiyi
aşamıyoruz" diyor. Herhalde, onsekiz yıldan bu yana, Fak Fuk Fon,
bürokrasisi olmadığı için halka hizmet götürdü diye düşünüyorum.
Başbakanlık Müsteşarından Hazine
Müsteşarına, Gümrük Müsteşarından Millî Eğitim Müsteşarına, BDDK Başkanından
Toplu Konut İdaresi Başkanına, Kızılay Başkanlığından TÜBİTAK Başkanlığına,
Emniyet Genel Müdürlüğünden Gümrükler Genel Müdürlüğüne kadar yüzlerce atama
yaptınız. Bunları siz atadınız, sizin hükümetiniz atadı. Yoksa, bu yasa
tasarısı öncesinde "oligarşik bürokrasiyi aşamıyorum" söyleminin
altında, başarısızlık, o yaratılan bürokrasinin üzerine mi fatura edilmek
isteniyor; anlayamıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bürokraside,
esasında, oligarşi yok. Monarşik, tarikatçı bir bürokrasi yarattınız. Şimdi de,
kalkıp, yarattığınız bu bürokrasiden yakınmaya pek hakkınız yok. Acil Eylem
Planınıza göre, üç ay içerisinde, acilen, açlık sınırının altındaki iller
belirlenecek idi; bu belirleme işi bugüne kadar yapılmadı. Acaba, o oligarşik
bürokrasi mi engelledi diye düşünüyorum. Üstelik, bu kurumda, bugüne kadar, bir
bürokrasi de yok!
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının,
birdenbire toplumun gündemine gelmesine şaşırdım. Gerçekten, ağustos ayı
içerisinde, Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Kanunu Tasarısı Taslağı
diye bir kanun tasarısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca, internet
sayfasında yayımlanmaya başlanmış idi. Bu, 83 maddeden oluşan bir tasarıydı. Bu
tasarı, bir bakıma, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerle ilgili olarak, bu
hizmet ve yardımların tamamının tek elde toplanması ve bunun sağlıklı bir
kurumsal yapı içerisinde sunulması için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca internet sitesine konulmuş idi.
Şimdi, bir de, önümüzdeki tasarı, ilgili
Devlet Bakanlığımız tarafından hazırlanıp Meclisin gündemine getirildi. Hangisi
doğru? Bu şaşkınlık niye?! Eğer, iki bakanlık aynı kurum üzerinde ayrı ayrı
kanun tasarı taslakları hazırlıyor ise, herhalde, hükümet şaşırmış olmalı.
Kaldı ki, eğer, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tasarı taslağı Meclis
gündemine gelirse, ona da bir bakmanızı öneriyorum. Şimdi, yapacağımız
düzenlemelerin hiçbir hükmü kalmayacak; çünkü, orada, kurumsal kimlik, sosyal
hizmetler ve sosyal yardımların nasıl uygulanacağı, gerçekten, daha ayrıntılı
bir düzenlemeyle gündeme getirilmiş idi.
Değerli arkadaşlarım, içerisinde
bulunduğumuz haftanın önemi de dikkate alınarak... Yani, önümüzdeki çarşamba günü Dünya Özürlüler Gününü
kutlayacağız. Özürlü yurttaşlarımız, işte, biraz evvel, Mecliste, bir başka
salonda toplantı yaptılar, sorunlarını gündeme getirdiler. Siz, Acil Eylem
Planınızda, özürlülere ilişkin yasa taslağını derhal Meclisin gündemine
getireceğinizi söylediniz, hatta, bu mayıs ayı içerisinde bu yıl sonuna kadar
mutlaka çıkarılacağını vaat ettiniz; o özürlü vatandaşlarımız da, gerçekten,
bunun, bir an evvel çıkarılması için çaba sarf ediyorlar, baskı uygulamaya
çalışıyorlar. Keşke o yasayı tartışsaydık!
Bu vesileyle, Türkiye'de özürlü olan
yurttaşlarımın sorunlarına çok kısaca -bu konunun içinde değerlendirilmesi
gereken bir konu olduğu için- değinmek istiyorum. Özürlüler açısından,
gerçekten, eğitim, sağlık, rehabilitasyon, sosyal yardım hizmetleri son derece
yetersiz; kentlerimiz, yollarımız, kaldırımlarımız, binalarımız onların
kullanımına uygun değil; onlar, yaşadıkları konutlara bile girip çıkmakta zorlanıyor,
büyük kentlerimizin dahi yollarında yürüyemiyorlar; sinemalara, tiyatrolara,
alışveriş merkezlerine gidemiyorlar; yaşamları, hep birinin bakım ve
korunmasına muhtaç durumda. Özellikle özürlü çocukların anneleri, onlarla
birlikte, dört duvar arasına mahkûm. Özürlüler sorunu çok büyük toplumsal bir
yara olarak karşımızda duruyor. Yakın zamana kadar bu sorun hep yok sayıldı,
görmezlikten gelindi. Siz de vaat ettiniz, siz de görmezlikten geliyorsunuz.
Artık, bu sorunu görmezlikten gelemeyiz. Özürlü insanlarımıza acıma ve merhamet
duygularıyla yaklaşmak sorunları çözmüyor; onlar da, zaten, bunu istemiyor.
Onlar, fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin elverdiği ölçüde, diğer insanlar
gibi yaşamın tüm nimetlerinden yararlanmak, eşit haklara, eşit fırsatlara,
toplumsal yaşama katılmak istiyorlar. Keşke, onlarla ilgili yasal düzenlemeyi
gündeme getirmiş olsaydınız.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün
"kimsesizlerin kimsesi" olarak tanımladığı, laik, demokratik
cumhuriyetimizin ve Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan "sosyal
devlet" anlayışının özüne uygun kurulmuş bir kurum olarak sunuluyor, lanse
ediliyor; ama, durum pek öyle değil. Gerçekten bu kurum, zaman zaman çok güzel
hizmetler sunmuş olsa bile, toplumumuzda, yoksul, açlık sınırının altında
yaşayan insanlarımızın, bizzat o fonun uygulanması için kurulan vakıflara
başvurusuyla tespit edileceğini öngörüyor. Yeni düzenleme de aynı mantıkla
hazırlanmış. Gerçekten, ülkemizde yaşayan yoksul kesimlerin, o yoksulluk içinde
olsalar bile, onurlarını incitecek tavır ve davranışlardan kaçındıklarını
biliyoruz. Sosyal devlet, o yoksul, korunmaya muhtaç kimselerin belli
merkezlere başvuru yapması yerine, o muhtaçları tespit ederek, onlara, onların
gururunu incitmeden yardım götürme, onlara -biraz evvel Sayın Varan'ın da
söylediği gibi- uzun vadede kendi kendilerine yetecek iş imkânlarına
kavuşmalarını sağlayacak düzenlemeler yapmayı gerektiriyor.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde gerçekten
ağır bir yoksulluk yaşanıyor. Böyle dönemde yaşanılan ekonomik sıkıntıların
zayıf toplum kesimleri üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için sosyal
hizmetleri geliştirmek, sosyal harcamaları artırmak gerekiyor.
Bakınız, sosyal harcamalarla ilgili olarak
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesi ile diğer ülkelerin bütçelerindeki
rakamları çok kısaca size vermek istiyorum. Bizim sosyal harcamalarımızın
toplam devlet harcamaları içerisindeki payı yüzde 25 olarak gözüküyor; ama, bu
oran, Amerika'da yüzde 56, Avrupa Topluluğu ülkelerinden Almanya'da yüzde 70,
Finlandiya'da yüzde 55,3; Hollanda'da yüzde 64, İsveç'te yüzde 53,
Yunanistan'da yüzde 35; gelişmekte olan ülkelerde ise, Arjantin'de yüzde 63,
Meksika'da yüzde 48, Şili'de yüzde 71, Malezya'da bile yüzde 42.
Değerli arkadaşlar, yoksulluk, başta maddî
olmak üzere insanının yaşadığı zamana göre belirlenen asgarî ihtiyaçların
karşılanamaması demektir. Gerçekten en önemli açlık nedeni olan yoksulluğu
Mahatma Gandi "yoksulluk, şiddetin en kötü formudur" diye tanımlıyor.
Gerçekten, bugün ülkemizde yaşadığımız şiddet olaylarının, hepimizin yüreğini
burkan o tinercilerin işlediği cinayetlerin, spor müsabakalarında hepimizin
nefretini kazanan o ölümcül vakaların hepsinin altında yatan acı gerçeği
araştırdığınız zaman, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin etkilerini görürüz. O
nedenle, Türkiye'de, sosyal devlet anlayışını bir güzel tanımlamaya ihtiyaç
vardır. Hükümet edenlerin, her kim olursa olsun, hangi siyasal parti iktidar
olursa olsun, sosyal devleti zekât devleti gibi görme, iane verme, ramazan
çadırlarında iftar sofralarına gazetecilerden, televizyonculardan habersiz
gidiyormuş gibi gidip, onlarla o iftar sofrasına oturma anlayışından
uzaklaşması gerekiyor, yurttaşlarımızın onurunu incitmemesi gerekiyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir de siz gidin!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Biz de gideriz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Tamam.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Hiç kimse hiçbir
şeyi istismar etmesin; sosyal devlet anlayışınızı gözden geçirme açısından
bunları söylemeye ihtiyaç duyuyorum.
Değerli arkadaşlar...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu hükümetin
sosyal devlet olarak hiç mi hizmeti yok?!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değineceğiz...
Merak etmeyin...
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, özellikle sizin
örnek olmanız ve hatibe müdahale etmemeniz gerekir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sadece
hatırlattım.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, AKP
hükümeti olarak, siz, sosyal hizmetler konusunda başarısızsınız. Artan
talepleri karşılamanız mümkün değil; çünkü, anlayışınıza uygun değil. Bu
tasarının özünde sosyal devlet anlayışından çok, sosyal yardım ve hizmetleri,
bir iane, sadaka, lütuf gibi verme anlayışınız yatıyor. Sosyal devlet bu değil;
çağdaş sosyal devlet, en basit tanımıyla, zayıf toplum kesimlerine, fakir
fukarasına kapılarını kapayan değil, işsizleri görmezlikten gelen değil,
çalışanların ücretlerini bastıran, memurunu sözleşmeli hale getirip iş
güvencesinden yoksun kılan devlet değil, tam aksine, korunmaya muhtaç kesimleri
devletin koruma şemsiyesi altında güvence altına alan devlet demektir.
Değerli arkadaşlarım, 1986 yılında, 3294
sayılı Yasayla kurulan Fon, o günden bu
yana, il ve ilçelerimizde, gerçekten, 931 vakıf aracılığıyla hizmet gördü,
birtakım hizmetleri götürdü; ama, bu hizmetler, kişiden kişiye, dönemden döneme
değişiklikler gösterdi. İllerde valilerin, ilçelerde kaymakamların, mülkî idare
amirlerinin başkanlığında -bugünkü yasa tasarısında biraz daha demokratikleşmiş
gibi gözüken belli katılımlarla- muhtaçlara hizmetler sunmaya çalışıldı; ama,
bu her zaman böyle olmadı.
Bakınız, size, bu tasarıyla ilgili olarak,
sosyal devlet anlayışının en kötü örneğini okumak istiyorum. Siz, bizim sosyal
devlet anlayışımızda hiç mi olumlu bir yön yok diyorsunuz. Elimde Aksaray
örneğiniz var, şimdi okuyacağım.
Değerli arkadaşlarım, yoksulluk, başarısız
bir hükümetin, yerini sağlamlaştırma, oya tahvil etme arayışına alet
edilmemeli. Bugün, pek çok, dürüst, namuslu, hayırsever vatandaş,
üniversitedeki ya da lise çağındaki çocukları okutmak için yardım yapıyor; ne
o, yardım yaptığı öğrencinin adını biliyor ne de o öğrenci, yardımı kimden
aldığını biliyor. Gerçekten, yardımın özü, amacı bu olmalı; ama, bu konuda
benim kaygım var -bu tasarının maddelerinde de bir iki noktada görüşlerimi
sizlere aktaracağım- yasa yapılırken, bunun siyasallaşmaya yönelik olarak
kullanılmasının önü mutlaka kesilmelidir.
İşte, 10 Ocak 2004 tarihli Aksaray
örneğini okuyorum: "Aksaray'da AKP
İl Başkanı Şaban Bostan, dün saat 16.00'da AKP binasında bir basın toplantısı
düzenledi. Bostan, yaptığı açıklamada 'daha önce 400 ton kömür yardımını tüm
Aksaray çapında ihtiyaç sahiplerine dağıttık, bu kömür yardımına ek olarak 2
000 ton daha kömür dağıtacağız' dedi." Bunu AKP mi dağıtıyor, yoksa,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu mu; yani, özel olarak bütçeden
kaynaklarının nasıl oluşacağı daha önce 1986'da belirlenen yasayla oluşan bir
fon aracılığıyla mı dağıtılıyor? O nedenle, bunun...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - AK Partinin
hizmeti, partinin yaptıkları anlatılır; o da anlatmış.
İZZET ÇETİN (Devamla) - O anlatmış, parti
yapıyor. Dağıttık...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Her parti
hükümetinin yaptıklarını anlatır; o da anlatmış.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Öyle anlatmamış.
Sayın Kacır, senin anlayışın bu kadar kıt mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Senin anlayışın
kıt!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Al bir daha oku,
vereyim de. Oturduğun yerden laf atma.
Değerli arkadaşlarım...
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Böyle konuşulur
mu?!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, doğrular
sizi rahatsız ediyor.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biraz üslubuna
dikkat et!
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım;
dinleyelim, sırası gelince siz de kürsüye çıkar konuşursunuz. Dinleyelim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Siz de kürsüye
çıkar konuşursunuz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu fonla
ilgili olarak söylenecek çok şey var. Fonun Türkiye'de işleyiş mekanizmalarının
çok iyi kurulması gerekiyor.
Şimdi, bu tasarıyla, bu yeni bileşeni, Fon
Başkanlığının merkezî teşkilatı oluşturuluyor; yine 901 adet vakıf aracılığıyla
bu hizmet yurttaşlara sunulmaya çalışılacak.
Yeni duruma göre, il ve ilçelerde
muhtarların kendi içlerinden seçecekleri iki kişinin fon yönetimine katılması
öngörülmüş; güzel bir yaklaşım; gerçekten doğru.
Sivil toplum örgütlerinin de katılımı
öngörülmüş. Yine, tasarıda, bu konuyla ilgili olan, sivil toplum örgütleri;
ama, aynı katılımcılık, aynı demokratik yapı sivil toplum örgütleri için
öngörülmemiş. "İl genel meclislerince belirlenecek sivil toplum
örgütleri" diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz fon dağıtacağız.
Fakir fukara yurttaşlarımıza bu yardımları iletecek bir komisyon
oluşturuyorsak, o sivil toplum kuruluşları da verecekleri iki kişiyi ya
kendileri belirlemeli ya da o alan içerisinde onları belirleme görevi
muhtarlara verilmeli.
Hayırsever yurttaş katılacak yine o yerde.
Hayırsever yurttaşın ölçütü ne olacak; yine vali ya da kaymakam. Kaymakam ya da
valinin, yeni atandığında, eğer fonun görevini yerine getirecekse, oralardaki
hayırsever vatandaşları bilmesi mümkün değil.
Ne yapmak gerekir; o hayırsever
vatandaşları, o birimleri en iyi tanıyan, bilen muhtarların ve sivil toplum
örgütlerinin ortak saptaması gündeme alınabilir; yasada bu şekilde değişiklik
yapılabilir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten,
insanların kendilerini toplumun parçası olarak hisseden vatandaşlar haline
gelmeleri isteniliyorsa; yani, onuru incinmeden, komşusundan, eşinden
dostundan, akrabasından utanmadan, sıkılmadan yaşaması isteniliyorsa, hangi
koşullarda ve ne zaman geleceğini bildikleri, kendi seçimlerini yaparak
harcayacakları bir miktar nakdin yardım olarak yapılması lazım. Kömür dağıtımı,
file dağıtımı gibi, ne zaman, nereden, nasıl geleceği belli olmadan, iane gibi
yapılan yardımların, sosyal devlet anlayışı içerisinde yeri olmamalı. O
nedenle, düzenleme yapılırken, bunun, artık, nakden yapılmasının ve belli bir
miktarda yapılmasının karar altına alınması gerekir. Bu bir tercih meselesi.
Değerli arkadaşlar, nakit yardımı
yapıldığı zaman kaynak yetersizliğinden söz edilebilir; ama, hiç haklı bir
gerekçesi olamaz. Türkiye'deki 16 000 000 hanenin en düşük gelirli yüzde
10'una, yani 1 600 000 kişiye ayda 50 dolar, yılda 600 dolar yardım yapılsa,
bunun yıllık maliyeti 960 000 000 dolar yapar ki, bu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, sürenizi aştınız;
toparlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Daha yeni başladı
Sayın Başkan.
...daha evvel bu Meclisten çıkardığımız
pek çok yasayla, başta Sayın Maliye Bakanımız olmak üzere, pek çok kişiye
tanıdığımız imtiyazlardan çok çok altta kalacak bir miktardır ve çok daha
onurlu bir yaklaşım olur.
Diğer taraftan, gerçekten, bu yardımların
toplanması, yani, yasa yaparak, zekâtın, fitrenin, sadakanın artık devlet
tarafından toplanıyor olması ve bunun da yurttaşlara devlet aracılığıyla
ulaştırılıyor olması bile incitici. Yapılması gereken, yeni istihdam
olanaklarını yaratarak, işsiz kesimlere iş bulmaktır. Yoksulluğu önlemenin
yegâne yolu, üretimi artırarak yatırım yapmak, yeni iş olanakları yaratmak, o
iş olanaklarına da, eğitime önem vererek... Yani, o -zaman darlığı nedeniyle-
geçtiğimiz hükümet döneminde dört ilde başlanan ve hükümetiniz döneminde
kaldırılan süt projesini küçümsememeniz gerekir. Onun gibi, üniversitede
gençlerin Başbakanlık bursu olarak beklediği para, Kredi Yurtlar Kurumunun kaynağına
dönüştürüldü. O gençlerin okumalarına fırsat vererek, okuma olanağı
bulamayanlara, meslek edindirme kursları açarak, onları yetiştirmek, işe
yerleştirmek ve onurluca alınterini akıtarak kazandığı parayla ailesinin
geçimini sağlayacak politikaları yaşama geçirmektir.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu yasa
tasarısı gecikmiştir; ama, yapılırken çelişkileri var, çelişkileri olmasına
rağmen, düzeltmek için çaba sarf edeceğiz, katkı vereceğiz, böyle bir yasa
tasarısının Türkiye'nin ihtiyaçlarına hizmet verebilir hale gelmesi için
sizlere destek olacağız, olumlu yaklaşacağız ve bu tasarının geçmesi için
birlikte çalışacağız. Bu duygularla, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şu anda görüşülmekte olan, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilatı ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Bakanlığımızın, Hükümetimizin görüşlerini size kısaca
sunmak istiyorum ve değerli parti sözcülerinin dile getirdiği bazı hususları da
açıklama imkânı bulacağım. Tabiî, önce, değerli konuşmacılara katkıları için,
tespitleri için, çok teşekkür ediyorum. Sizlerin burada söylediğiniz bu konuyla
ilgili düşünceleriniz bizim için daima faydalı olacaktır.
Tabiî, önce, Hükümetimizin genel olarak
sosyal politikalara verdiği önem ve sosyal alanda şu iki yıl içerisinde
gerçekleştirdikleriyle ilgili, doğrusu, burada çok uzun bilgiler sunabilirim.
Yani, genel manada hepimizin, bu Meclisteki herkesin dileği, bütün
vatandaşlarımızın iş sahibi olması, kendi geliriyle, alınteriyle geçinen onurlu
vatandaş olarak yaşaması, hepsinin bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında
olması. Bu hepimizin dileğidir; ama, Türkiye'de yaşadığımız son yılları, son
yılların önümüze getirdiği, biriktirdiği yoksullaşmayı, işsizliği de en iyi bu
Meclisteki milletvekili arkadaşlarımız biliyor. Bu, bu Meclistekilerin eseri
değil, bu iki partinin de eseri değil; ama, bizim bulduğumuz, birikmiş, hem
gelir dağılımı olarak düşük gelirli, kendini geçindirmekte zorlanan büyük bir
nüfus kesimimiz var hem de büyük bir işsizlik var. İşte bu Hükümet, başta makro
politikaları, ekonomik politikaları istikrara kavuşturma çabası verirken, bu
yönde olumlu gelişmeler sağlarken, aynı zamanda, elde edilen imkânlar,
tasarruflar sosyal politikalara daha fazla nasıl aktarılabilir şeklinde önemli
çalışmasını yapmakta, kaygısını çekmektedir.
Şunu en başta bilginize rahatlıkla
sunabilirim. Çünkü, Hükümet içinde bu konunun bir tarafındayım, daha çok sosyal
politikalar tarafında. Hükümetimiz daima, makroekonomik politikalar, en makro
seviyedeki değerlendirmelerde de, bunun sosyal yansımaları ne olabilir, düşük
gelirli, sabit gelirli kesimlere bunun getirdiği ne olabilir, bunun dikkatle
değerlendirmesini yapmaktadır, bunun takibini yapmaktadır. Fakat, değerli
arkadaşlar, şunu da ifade etmek isterim. En gelişmiş ülkelerde de belli bir
ihtiyaç sahibi vatandaş vardır, belli bir yoksul kesim vardır ve en gelişmiş
ülkelerin de sosyal yardım politikaları vardır, sosyal yardım sunan
mekanizmaları vardır. Yani, bu, sadece geri kalmışlıkla, az gelişmişlikle de
ilgili değildir. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi, 1986 yılında kurulan Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve buna bağlı olarak, aynı kanunla,
yine, bütün il ve ilçelerimizde kurulan vakıflarımızın, sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarının çalışmalarını hepimiz biliyoruz; biraz önce
arkadaşlarımız da ifade ettiler; ben, o mekanizmayı tekrar etmek istemiyorum;
ama, şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Bu fon ve vakıf irtibatı ve bu
mekanizma, ülkemizde, devlet ile vatandaş arasında iletişimi, yardımlaşmayı
sağlayan çok önemli bir yapıdır. Halka en yakın noktada hizmet veren bu yapı
içerisinde, yerel yönetici ve mütevelli heyetlerin gayret ve hassasiyeti tabiî
ki büyük önem taşımaktadır, tamamen katılıyorum Sayın Çetin'e. Yerel
yöneticilerimizin hassasiyeti, bu fon imkânlarının daha verimli kullanılmasında
daima olumlu rol oynuyor; çünkü, bu mekanizma şöyle kurulmuş arkadaşlar: Vakıf
ve bu vakfın başında yerel yöneticilerimiz -kaymakam, vali veya belediye başkanı-
aynı zamanda, il ve ilçedeki kamu yöneticileri ve sivil vatandaşın
temsilcileri. O yörede, o yörenin ihtiyacını bunlar daha iyi bilirler ve onun
için de daha isabetli kararlar verirler diye, bu kaynakların kullanımı bu
heyetlere bırakılmıştır. Bu heyetler bu konuda ne kadar büyük hassasiyet
gösterirlerse, tabiî ki, sonuç da daha başarılı olmaktadır.
Hükümetimiz, bu fona ve bu mekanizmaya çok
büyük bir değer vermiştir. Zaten, sosyal sıkıntılara, sosyal problemlere ve
fakirliğe çok duyarlı olan Hükümetimiz, bu fonun kaynaklarını, hem artırmaya
hem de bu fonun kaynaklarını en isabetli şekilde kullanmaya büyük özen
göstermiştir.
Burada ifade edildi biraz önce, bu fonun
kaynakları, bazı dönemlerde, hele bütçe imkânlarının kısıtlı olduğu dönemlerde,
bütçe ihtiyaçlarına aktarılmıştır. Bazı yıllar -elimizde bunun oranları var,
göstergeleri var- bu fonun kaynağının yüzde 80'i bütçenin diğer ihtiyaçlarına
aktarılmıştır. Şunu size rahatça söyleyebiliyorum: iki yıl içinde, Hükümetimiz
döneminde bu fonun kaynağının 1 kuruşu bile amacı dışında kullanılmamıştır,
hele hele bütçe ihtiyaçlarına hiç aktarılmamıştır. Aksine, Hükümetimiz, bu
fonun kaynağını güçlendirmek için ilk defa, 2003 ve 2004 bütçelerinde, bütçeden
bu fona ödenek koymuştur.
Ayrıca, değişik dönemlerde bu fonun
kaynaklarının gerçekten biraz keyfî de kullanıldığını sizler de ifade ettiniz,
biz de biliyoruz. Hükümetimiz döneminde benim şahsen en büyük gayretim, bu
fonun gereksiz harcamalarını önlemek, bir anlamda israfını önlemek ve tamamını
hedefi doğrultusunda harcamak şeklinde olmuştur. Mesela, zaman zaman, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yatırıma kaynak aktarılmıştırf;
yani, bazı il ve ilçelerde okul binası, yurt binası falan yaptırılmıştır. Biz,
daha hükümet olduğumuzun ilk ayında bütün yatırım projelerini durdurduk ve
buradan yatırıma hiçbir kaynak aktarılmamıştır. Çünkü, kurulurken bu fon,
kanununda, nerelere kullanılacağı yönünde kesin belirleme vardır ve biz de o
belirleme içinde bunu kullandık.
Şimdi, değerli arkadaşlar, iki yıl önceyi
tekrar hatırlarsak, bütün milletvekillerimiz bölgelerinden şu tür şikâyetler
getirmişlerdir. İşte, bu fonun, hastanelere yeşilkarttan doğan borcu var, ilaç
alımından dolayı eczanelere borcu var, ödeyemiyor; taşımalı eğitim, yemek
parasından dolayı vatandaşa, esnafa, lokantacılara borcu var, ödeyemiyor.
Bugün, bu fonun hiçbir borcu yok; kaynağı artmış; bütün ödemelerini zamanında
yapıyor ve sizlere de, eminim bu yönde, hiçbir talep ve şikâyet gelmiyor.
Bizim, 2003 yılı içinde, belki de bu fonla ilgili yaptığımız en önemli çalışma,
bir an önce bu borçların hepsinin tasfiyesi şeklinde olmuştur ve bugün, Fonun
kaynak fazlası vardır ve görevlerini tam olarak yerine getirir durumdadır.
Burada, yine, iki konuşmacımız da değindi;
Hükümetimiz döneminde, bu fonda ve vakıfların çalışmalarında, bizim yaptığımız
en önemli ilke değişikliği şudur arkadaşlar: Vatandaşlarımızı pasif alıcı
durumunda bırakan, karşılıksız, günlük ihtiyacı karşılayan yardım biçiminden,
sürdürülebilir gelir elde etmeye yönelik ve onları üretken kılabilecek kalıcı
proje desteklerine ağırlık verecek şekilde yeni politikamız düzenlenmiştir.
Vakıflarla irtibat kesilmeyecek; vakıflara daima belli bir kaynak gönderilecek
ve bunu da, artırarak, il ve ilçe vakıflarına gönderiyoruz; fakat, mümkün
olabildiğince, çalışmalarımızda, vatandaşa, artık, karşılıksız bir yardım
değil, bir defalık yardım değil, onu iş sahibi yaparak -çalışmaya gücü yeten
herkese yardım yaparken- onu çalışabilir duruma getirmek ve mümkün
olabildiğince kendi gelirini temin edebilir duruma getirmek amaçlanmıştır. Bu
yönde geliştirdiğimiz projeler var, çalışmalar var; bunları da, ben, size, kısa
kısa sunmak istiyorum. Belki, şu andaki vaktim yetmeyecek bunlara; ama,
bunların bir kısmını sunmak istiyorum.
Şimdi, bir konuyu da, yine, çok önemli
görüyoruz. Biliyorsunuz, daima, yoksul kesimlere, ihtiyaç sahiplerine yardım
ulaştırmada, psikolojik boyut çok önemli görülür; yani, bu vatandaşların
onurunu zedelememek, onları, konuşmalarda ifade edildiği gibi, iane alır falan
duruma düşürmemek; katiyen öyle bir uygulama yoktur ve biz, bu konuda en büyük
hassasiyeti gösteriyoruz. Bütün genelgelerimizde, valilerimize, kaymakamlarımıza,
mutlaka, insanımızın, vatandaşımızın onurunu, itibarını zedelemeyecek yardım
yollarını bulmamız lazım diyoruz.
Değerli milletvekilleri, bakın, bugüne
kadar, Türkiye'de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve bu
vakıflarımız, bütün özel sektörün veya sivil toplum kuruluşlarının yaptığı
yardımların toplamının çok üzerinde bir yardım yapıyor; yani, yıllık ortalama 1
katrilyon Türk Lirası, ihtiyaç sahibi vatandaşlara değişik yollarla kaynak
olarak ulaştırılıyor. Hiçbirinde, sizlerin dikkatini çekecek bir izdiham, onur
zedeleyici bir durum görülmemiştir. Yani, bazı görüntüler varsa, bunlar başka
kaynaklardan dağıtılan yardımlarla ilgilidir.
Bu konuda, hatta, giderek şu politikayı
biraz daha yaygınlaştırmaya çalışıyoruz: Sadece talep edenlere değil, siz,
tespit edeceksiniz -ki, belli seviyede tespitler yapıldı; hele küçük yerleşim
yerlerinde köylere kadar artık bu biliniyor, vakıflarımız biliyor; kimlerin,
hangi ailelerin ihtiyacı var- hiç kimsenin haberi olmadan evlerine
ulaştıracaksınız. Bu mekanizma, şu anda verimli yürüyor. İstisnai durumlar
varsa, onlar bize bilgi olarak ulaştığında, gerekli tedbirleri hemen alıyoruz.
Peki, bu süreç içinde, bu yasa tasarısını
niye getirdik; o konuda da bir iki cümle ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının amacı,
yürüttüğümüz sosyal yardım politikasının daha verimli olmasını sağlamaktır.
Şu anda sizlerin de bildiğiniz, zaman
zaman muhatap olduğunuz "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
Genel Sekreterliği" diye bir birim var. Aslında, bu bir birim değil, bu
bir sanal birim. İnsanlar var, unvanlar var; fakat, bunların hiçbirinin yasal
bir karşılığı yok. İşte, genel sekreteri var; genel sekreterin kadrosu başka
bir kurumda, özlük hakları orada; burada, sadece unvan olarak bir genel
sekreterlik. Yani, işler yürüsün diye bir hiyerarşik yapı oluşturulmuş orada.
Biz, mevcut yapıyı hukukî hale getiriyoruz; bu tasarının tek özelliği, en
önemli özelliği bu.
İkincisi; çalışan personel, değişik
kurumlardan buraya geçici olarak gelen personel; bir kısmı Başbakanlıkta
çalışıyor, bir kısmı diğer kurumlarda çalışıyor; dolayısıyla, özlük haklarından
emin değil, kurumla bütünleşemiyor. Halbuki, sosyal yardım politikası, çok
hassas bir konudur; çok iyi uzmanların yetişmesi lazım, uzmanlar elinde
yürütülmesi lazım. Dikkat ederseniz, tasarımızda öngörülen kadro, aslında,
bugün kurumda görev yapan personel sayısına çok yakındır ve o kadronun da
yarısını, uzman yardımcısı ve uzman kadrosu olarak öngördük. Sebebi, burada
sosyal yardım uzmanları yetiştirmemiz lazım. Bu, katiyen siyasî bir konu değil
arkadaşlar, iktidar-muhalefet meselesi de değil. Türkiye'de -bu, en gelişmiş
ülkelerde de söz konusudur, yoksul ülkelerde de- ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız
var, daima olacaktır; iyi bir sosyal yardım politikamız olacaktır ve bu konuda
da iyi yetişmiş uzman insanlarımız olacaktır. İşte, bu kurumun kurulmasının,
sanal durumdan hukukî duruma getirilmesinin en önemli gerekçelerinden birisi de
budur. Şu anda, burada çalışan 80 civarında elemanın yarıya yakını Başbakanlık
elemanı, yarıya yakını da başka kurumlardan gelen insanlardır. Yani, burada,
değerli konuşmacılarımızın ifade ettiği bu kadar geniş bir ağ şeklinde her il
ve ilçemizde yürüyen vakıflar ve sosyal yardım mekanizmalarının mümkün
olabildiğince daha planlı, daha verimli yürümesi için böyle bir yapılanmaya ihtiyaç
var; biz de, onun için, bunu huzurlarınıza getirmiş oluyoruz.
Ben, yardım türlerinden -burada dile
getirildi- birkaçını burada zikretmek isterim. Doğrusu, biz, önceki yıllara
göre bunlarda büyük bir artış sağladık. Mesela, sadece gelir ve gider olarak
şunu söyleyeyim; bakın, Fonun kullandığı kaynak, 2002 yılında yaklaşık 610
trilyon Türk Lirasıdır; 2003 yılında 653 trilyon Türk Lirasıdır; şu anda,
onuncu ay sonu itibariyle, 1 katrilyon 23 trilyon 603 milyar Türk Lirasıdır;
yani, bu kadar ciddî bir artış vardır. Bunda, tabiî, Hükümetimizin büyük
desteği olmuştur; Değerli Başbakanımızın, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımızın,
Maliye Bakanımızın büyük katkıları olmuştur. Onlara konuyu anlattığımızda, bu
işin önemini onlar da görmüştür ve buraya daha fazla destek vermiştir.
Sizlere, bayram öncesi, seçim
bölgelerinizle ilgili bilgi sunmuştum. Periyodik pay olarak; yani, vakıflara ne
kadar gönderiliyor: Vakıflara, 2002 yılında, biz görevi teslim aldığımızda,
aylık, yaklaşık 10 trilyon Türk Lirası kaynak gönderiliyordu, realize olan
yaklaşık 9 trilyondu; biz, bunu, 2003 yılında 15 trilyona ve bu ekim ayında da,
bildiğiniz gibi, yine, yüzde 50 artırarak 22,5 trilyona çıkardık;
vakıflarımızın kaynağı biraz daha artmış oldu. Özellikle yıl sonunda,
yeşilkartın ödemesi, ilaçla ilgili kısmı da vakıflardan alınacağı için, yine,
vakıfların kaynağı biraz daha artmış olacak. Bildiğiniz gibi, burada, belli
kriterler var; il ve ilçelerimizin nüfusuna göre ve gelişmişlik indeksine göre
bu paylar gönderiliyor.
Diğer yardım kanallarından birisi de,
bildiğiniz gibi, sağlık yardımlarıdır. Yeşilkartın ayakta tedavi kısmının hem
hastane hem de ilaç kısmı, tamamen bu fondan karşılanmaktadır. Sağlık
Bakanlığına, 2004 yılının ilk sekiz ayında, bu amaçla, yeşilkartla ilgili, 320
trilyon Türk Lirası kaynak aktarılmıştır ve ayrıca, özürlülerin protez, işitme
cihazı gibi - biraz önce Sayın Çetin değindiler, özürlülerle ilgili bir hafta
içindeyiz, çok önemli görüyorum, üzerinde çalışılıyor, özürlülerle ilgili yasa
tasarımız yakında huzurunuza gelecektir; yani şu anda imzaya açılma safhasında,
Başbakanlıkta çalışılıyor.
Sayın Çetin, değerli arkadaşlar, bu fondan
-özürlülerle ilgili tablolar var, bilgiler var bende; size sunabilirim-
özürlülere çok ciddî bir destek verilmektedir; yani, özürlülerin özellikle
kullandıkları cihazlarla ilgili ciddî bir destek verilmektedir; onu da biz çok
önemli görüyoruz.
Yine, sağlık yardımı olarak, belki
bilginizin olmayabileceği yeni başlatılmış bir uygulamamız daha var. 0-6 yaş
grubundaki, yoksulluk veya imkânsızlık sebebiyle, çocuğunu normal sağlık
kontrolüne götüremeyen aileler için bir uygulama başlatıldı. Annelere aylık
belli bir nakit ödeme yapılıyor, ki anneler adına hesap açılıyor; bu bir teşvik
unsuru; miktarı yüksek değil. Diyoruz ki onlara; doğumdan itibaren, 0-6 yaş
grubundaki çocuğunuzu sağlık kontrolüne götürün; sağlıkocakları, sağlık
kuruluşları, bunu ilgili vakfa bildiriyorlar, bu, düzenli olarak sağlık
kontrolüne geliyor diye ve o annelere destek veriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
Sayın Başkan, 2 dakikanızı alabilir miyim
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şu
anda, 275 982 çocuk için, annelerine bu yılın ilk on ayında 9 trilyon 913
milyar Türk Liralık ödeme yapılmıştır.
Eğitim desteğiyle ilgili çalışmalar var.
Bildiğiniz gibi, eğitim yılı başlarken kitaplar zaten Millî Eğitim Bakanlığınca
ilköğretimde parasız verilmiştir; ama, bu fondan da, her eğitim yılının başında
toplu bir kaynak gönderilir, kitapdışı, çocuğunun kırtasiye vesaire
ihtiyaçlarını karşılayamayan ailelere; bu sene biz bunu çok artırdık; geçen
senelerde yaklaşık 10 trilyondu, bu sene 30 trilyon olarak gönderdik. Dolayısıyla,
eğitime de bu yönde bir destek verildi.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Türkiye genelinde
taşımalı eğitimde şu anda bir yerden bir yere taşınan 573 924 öğrenci var.
Bunların hepsine öğle yemeği veriliyor ve bu öğle yemeğinin de bedeli, yine,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanıyor. Yemek parası
olarak, 2003 yılında ve bu yılın 10 uncu ayına kadar ödenen, yaklaşık 85
trilyon Türk Lirasıdır.
Burs ve kredilerde bir aksama yok. Tekrar
burada bilgi sunayım, biraz önce değinildi: 2003-2004 ders yılında, ilk defa,
burs veya kredi isteyen bütün yükseköğrenim öğrencilerine burs veya kredi
verilmiştir. Biliyorsunuz, Meclisimizin çıkardığı bir yasayla, bu, toplu hale
getirilmiştir; şu anda Kredi ve Yurtlar Kurumunda yürütülmektedir; ama, bu sene
de, başvuran herkese, kendi ihtiyaç durumuna, ailevî durumuna göre -orada
değişik kriterler var- burs veya kredi verilecektir. Hiç kimse, burssuz veya
kredisiz kalmayacaktır. Bu, zaten Hükümetimizin bir taahhüdüdür.
Ayrıca bir de, eğitimde -sağlıktakine
benzer- çocukların okula gitmesini teşvik amacıyla ilk defa bir uygulama
yapılıyor; çok yoksul durumda olan, imkânsızlıklar sebebiyle çocuğunu okula
gönderemeyen belli yoksulluk sınırı altındaki ailelere -yine annelere- aylık
belli bir kaynak verilmek suretiyle, çocukların okula gönderilmesi sağlanmaya
çalışılıyor. Annelere, ilköğretimdeki erkek çocukları için aylık 16 500 000
lira, kız çocukları için 20 000 000 lira veriliyor. Özellikle kız çocuklarının
okumasını teşvik etmek amacıyla kız
çocukları için rakamı biraz daha yüksek tuttuk ve ortaöğrenimde biraz daha
yüksek bir ödeme yapılıyor. Burada da, şu anda gerçekten ciddî bir öğrenciye
ulaşıldı. Böyle eğitim yardımları devam ediyor.
Tabiî, biraz önce değinildi, kırsal alanda
sosyal destek; yani, bizim, Fon politikası olarak, yardımların mümkün
olabildiğince kalıcı hale getirilmesi yönünde yürüttüğümüz üç projemizi de
burada sunarak sözümü bitirmek istiyorum.
Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi; bunu
biliyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlayın.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
Toparlıyorum.
Şu anda bu projede 133 kooperatifte 11 295
aileye ya iyi cins 2 süt sığırı veya 25 küçükbaş hayvan, yani, koyun
verilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızla işbirliği içinde, kooperatif
aracılığıyla o köylerdeki ailelere âdeta bir gelir kapısı olmaktadır.
Bir de, kendi işini kurmak isteyen
-bireysel bazda- kişilere, kırsal kesimde 4 500 000 000 Türk Lirası, kent
kesiminde biraz daha fazla destek verilmektedir. Bu, geri ödemesi olan; ama,
faizsiz bir kredidir. Bütün hedefimiz de, bu yardımların, mümkün olabildiğince,
kişilere iş edindirme, kendi gelirini sağlar hale getirme yönünde olmasıdır.
Ben, kömür konusuna fazla değinmek
istemiyorum, onları biliyorsunuz. Mesela, bu sene dağıtılan kömürün tutarı
yaklaşık 100 trilyon Türk Lirasıdır; sadece onu bilgi olarak arz edeyim. Biz,
mümkün olabildiğince, bu yardımların daha insanî, daha kalıcı hale getirilmesi
için çaba sarf ediyoruz. Bu kurumumuz kurulduğunda, burada iyi uzmanlar
istihdam edilecek ve bu çalışmalar daha verimli hale gelecektir.
Ben, bu tasarımıza sizin vereceğiniz
katkılar için şimdiden teşekkür ediyorum, hepinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum; Sayın Başkana da müsamahası için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına, Trabzon Milletvekili
Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, sizlere ifade etmek istediğim,
aslında çok önemli şeyler var; ama, bunların hepsi, bakıyorsunuz ki,
eğitimsizlik yoksulluğa, yoksulluk eğitimsizliğe bir kısır döngü içerisinde
birbirine bağlanmış durumda. Bunları çözmenin çok zor olduğunu biliyoruz,
hükümetin de buna gayret ettiğini oldukça sevinçle izliyoruz; fakat, bir
gariplikler dünyasında yaşıyoruz; bazı şeyler var ki uygulamalar var kanunu
yok; ama, bazı kanunlar var onların da uygulaması yok maalesef.
Bugün, burada, iki tespitimi ifade ederek
başlamak istiyorum.
Öncelikle İzzet Çetin arkadaşımıza,
gerçekten, Sağlık Komisyonumuza olan olumlu katkıları için teşekkür ediyorum ve
-muhalefet adına da gerçekten kendisine muhalefetin yakıştığını ifade etmemi de
lütfen hoş görsün- çok güzel katkılarını bekliyoruz. Hatta, kayıtlara geçsin
diye söylüyorum ki, geçen gün, komisyonda bizler için güzel şeyler de söyledi.
Kendisine teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, bugün Dünya AIDS Günü.
Yoksulluğun başka bağlantı noktalarından birisi de bu. Bunu ifade etmem
gerekiyorsa, son yapılan sayımlara göre, tespitlere göre 2 000 civarında
AIDS'li hastamız var. Bu, Türkiye için oldukça önemli bir rakam ve maalesef,
gittikçe artmaktadır. Çocuklarda görülme sıklığı, gençlerde görülme sıklığı da
artmaktadır.
Burada şunu söylüyorum: Kanunu var.
Bakınız, AIDS'in artışına sebep olan, AIDS'in yayılmasına neden olan üç ana
unsur var; birisi, kan ve kana bağlı ürünlerle olan bulaşma; bir diğeri, cinsel
yolla bulaşma; üçüncüsü de uyuşturucu -özellikle intravenöz dediğimiz damar
yoluyla uyuşturucu- kullanımına bağlı bulaşma. Tabiî, diğer nadir bulaşma
yollarını saymıyorum.
Peki, burada, prensip olarak, tek eşli ve
eşinden başkasıyla cinsel ilişkisi olmayan bir kimseye AIDS'in bulaşması mümkün
değil pratikte. Bir kişi, uyuşturucu kullanmıyor ve hani, Anadolu'da söylendiği
şekliyle harama uçkur çözmüyorsa, üç öğeden ikisini temizlemiş durumda olur;
yani, üçte 2 oranında korunmuş olur.
Peki, bunların kanunu var mı; var;
gayrimeşru hayatı yasaklayan pek çok kanun var; ama, yapılıyor. Uyuşturucu
kullanımı serbest mi ülkemizde; hayır; ama, kullanılıyor. Bunların kanunu var;
ama, uygulanmıyor, uygulanamıyor, yasaklar deliniyor; her neyse.
Diğer taraftan, fakir fukara insanları
korumak için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, öbür adıyla, halkın
bildiği adıyla Fak Fuk Fon, yaklaşık -1986'yı düşünürsek- onaltı yıldır var;
fakat, teşkilat kanunu yok. Saygıdeğer Bakanımız ve değerli hükümetimiz, bu
eksikliği tamamlamak için, bu teşkilatın kanununu önümüze getirmiştir; oldukça
önemli bir adımdır diye düşünüyorum; inşallah, hayırlara vesile olacaktır.
Bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı,
bizlere neler sağlamıştır, bunları defalarca dinledik; ama, yiyecek, giyecek,
yakacak, eğitim yardımı, burslar, sağlık yardımları, pek çok yardım, biraz önce
Sayın Bakanımız da söyledi, kitap defter yardımından, kömür yardımından, doğal
afetlerde zarar görenlere yardımdan küçük istihdam projelerine kadar, pek çok
sorunlu vatandaşımıza yardım elini uzatan bu vakfın, bu fonun mutlaka bir
teşkilat yasasının olması gerekiyordu; bu önemli bir sorundu.
Arkadaşlar, minik bir teşkilat kurulacak;
yani, zannedildiği gibi devasa bir teşkilat kurulmayacak bu kanunla. 113
personelin yanı sıra, 5 tane ana daire, 2 tane de yardımcı hizmet birimindeki
daire başkanlığı olmak üzere 7 daire başkanlığı, 1 hukuk müşavirliği gibi, 120
kişiye varmayan küçük bir yapıyla bu devasa sorunların karşısına dikilmek
isteyen bir teşkilat var. Şimdiden kendilerini tebrik ediyorum; inşallah,
hayırlı hizmetlere vesile olurlar.
Ben, bir hekim olarak, hastalarım adına,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, bu Fak Fuk Fonun çok faydası olduğunu
gördüm; çünkü, bir hastaya reçete yazıyorsunuz, yeşilkartı var -bunu alma
imkânı olsa, zaten yeşilkartı olmaz- bu tip insanlara, Fakir Fukara Fonu çok
önemli destekler sağlamıştır, inşallah, bundan sonra da sağlamaya, diğer
hizmetleriyle birlikte devam edecektir.
Burada en önemli unsur, oluşturulacak bir
komisyon tarafından, bir mütevelli heyet tarafından bu yardımların
dağıtılmasının faydası idi. Bunu da, hükümet, gayet güzel bir şekilde tasarıya
yerleştirmiş. Tasarıda, keyfîliğin ortadan kaldırılması için -yani,
yardımların, eşe dosta, tanıdığa, partiliye veya hısım akrabaya değil de hak
eden kişiye verilebilmesi amacıyla- çok geniş bir mütevelli heyeti
oluşturulmuştur. İl bazında düşünecek olursak, tabiî ki valinin başkanlığında
olan bu heyette, belediye başkanı, defterdar, il millî eğitim müdürü, il tarım
müdürü, il sağlık müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü,
il müftüsü ve hayırsever kişilerden seçilecek olanlar, artı, muhtarların kendi
aralarından seçecekleri temsilciler ve yine, bu tip hayırsever kurumların
oluşturduğu sosyal tarafların kendi aralarından seçeceği temsilciler olmak
üzere, yaklaşık 10 kişiden oluşan bir mütevelli heyeti oluşuyor. Burada,
görüldüğü gibi, sosyal taraflardan,
başta valiler olmak üzere
muhtarlardan müftüden, millî eğitim müdürüne kadar, defterdara kadar
herkes var. Burada bir suiistimalin olmasını asla ve asla düşünmüyoruz. Onun
için, bunun, çok güzel bir uygulama olarak, kanun metnine yazılmasının çok
faydalı olduğunu düşünüyorum.
Tabiî, hayırsever vatandaşlarımızı burada
bir kez daha hayırla yad etmek istiyorum. Özellikle kendim ve belki de
milletvekili arkadaşlarımızdan bazıları da, öğrencilik yıllarımızda yardım
aldı; şahsen ben yardım aldım; bunu da iftiharla söylüyorum. Bu kişilerden ve
yardım eden diğer kişilerden hayatta kalanlara sıhhatli ömür diliyorum,
ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Gerçekten, bunun, bizim için, bu kanunun
görüşülmesi sırasında bir vefa borcu olarak söylenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşkilat kanunumuzun hayırlara vesile
olmasını diliyor, Sayın Bakanı ve hükümeti, bu kanunu getirdiklerinden dolayı
tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 649 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1986 yılında 3294 sayılı Kanunla kurulan
ve o tarihten bugüne kadar Türkiye'de fakir fukaraya büyük hizmetler sunan ve
böyle bir vakfın da onaltı yıl başkanlığını yapan birisi olarak, bu kanun
tasarısı üzerindeki düşüncelerimi sizlere aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle, 1986 yılından beri bir fon
sekreteryası tarafından yürütülen bu hizmetlerin, artık, bir kanunla, oturmuş
bir kadroyla hizmet verecek olması da son derece güzel. Ben, özellikle, bu
kanun tasarısının Meclis Genel Kuruluna kadar gelmesinde emeği geçen bütün
ilgililere, Sayın Bakana huzurlarınızda teşekkür ediyorum; ancak, bu kanun
tasarısının bazı maddeleriyle ilgili eleştirilerimi de saklı tutuyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce
konuşan sayın milletvekillerimizi ve Sayın Bakanımızı dikkatli bir şekilde
takip ettim. Ben, onaltı yıl bu vakıfların başkanlığını yaptım; ancak, son
zamanlarda kamuoyunda yanlış bir imaj var. Biraz önce Sayın Cevdet Erdöl Beyin
konuşmasında da aynı şeyi yakaladım. Sayın Erdöl diyor ki: "Bu kanun
tasarısıyla yeni komisyonlar, vakıf mütevelli heyeti oluşuyor; artık, bundan
sonra eşe, dosta, yakınlara yardım yapılmayacak." Tabiî, bu, 1986 yılında
yürürlüğe giren bir kanun ve bunların başkanları da valiler ve kaymakamlar.
Belediye başkanları, daire müdürleri ve her vakıfta üç hayırsever bugüne kadar
bu vakıflarda görev aldı, belediye başkanları bu vakıflarda çalıştı. Sadece bu
kanun tasarısıyla böyle bir mütevelli heyeti oluşuyormuş, ilk defa sivil toplum
örgütlerinden kişiler bu vakıflarda, mütevelli heyetlerinde görev
yapıyorlarmış, bundan sonra, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, artık, çok
daha güzel hizmetler verilecektir şeklindeki ifadeyi de yanlış buluyorum.
Bakınız, ben, en son görev yaptığım
ilçeden bazı bilgiler aldım. Biraz önce Sayın Bakan "kömür konusuna
girmiyorum" dedi ya, sanki ilk defa Türkiye'de kömür yardımı yapılıyormuş
gibi! Benim kaymakamlık yaptığım dönemde, Ünye İlçesinde 3 500 ton kömür
dağıtmışız, 1998-2001 yılları arasında. İlk defa olan bir hadise değil.
Bakınız, orada, arıcılık, besicilik, süt inekçiliği, seracılıkla ilgili
çalışmalarımız olmuş; bunları hayata geçirmişiz. Sanki ilk defa, böyle projeler
yapılıyormuş gibi bir hava verilmesi de yanlış. Yine, Ünye İlçesinde 3 500
öğrenciye her gün iki çeşit sıcak yemek çıkarıldı benim dönemimde ve o dönemde
Ünye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı olarak 22 sigortalı işçi
çalıştırıyorduk; 22 sigortalı işçi, benim başkanlığını yaptığım vakıf
tarafından çalıştırılıyordu. Siirt Valisi olarak görev yapan Atilla Koç'la -şu
anda Meclisimizde- beraber çalıştığımız dönemde el ele verdik -ben hem
kaymakamlığını yaptım hem vali yardımcılığını- Siirt'in bütün ilçelerinde hâlâ
dimdik ayakta olan öğrenci yurtlarını yaptık ve başlarında, bizler, bir işçi
gibi çalıştık. Yani, bu vakıflar, sanki, Türkiye'de, ilk defa proje
üretiyormuş, ilk defa kömür yardımı yapıyormuş, ilk defa sivil toplum örgütü
temsilcileri bu vakıflarda yer alıyormuş gibi hava verilmesi son derece yanlış.
Bakınız, ben size rakamlar vereceğim. 2000
yılında 519 trilyon lira, 2002 yılında 610 trilyon lira, 2003 yılında da 653
trilyon lira bu fondan vatandaşlara yardım yapılmış. 2000 yılında yapılan 519
trilyon liralık yardım, enflasyonu da hesaba katacak olursak, bugünkü
rakamlarla tam 1 katrilyon 500 trilyon liraya tekabül ediyor; bakınız, daha bu
seneki, 2004 yılındaki rakam, bu rakamın çok uzağında. Geçmiş yıllarda da bu
fondan, bu vakıflardan Türkiye'deki fakir fukaraya çok büyük ölçüde yardımlar
yapıldığının en güzel örneği bu rakamlardır.
Ben Sayın Başbakana bir soru önergesiyle
sordum. Geçenlerde bir açıklama yapıyordu: "Hortumculardan kestik -aynen
el de böyleydi, ibare de böyleydi- bu kadar insana kömür yardımında
bulunduk." Sordum; geçmiş dönemlerde, bu fon, aynı yardımları yaptığına
göre, bu kaynaklar nerelerden bulunuyordu? Bu hortumcular kimlerdir, bir
isimlerini verin. Hortumculardan kestiğiniz paralarla kömür yardımı
yapıyorsunuz; ama, geçmişte de yapılmış; Ünye örneğini de verdim.
SONER AKSOY (Kütahya) - Yanlış
biliyorsunuz; kömür 1 000 000 ton.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, o bakımdan, bazı şeyleri anlatırken konuları çarpıtmamak
lazım; geçmişte yapılan hizmetleri inkâr etmemek lazım.
Ben, bu arada, 1986 yılında bu kanunun
hayata geçirilmesini sağlayan rahmetli Turgut Özal'ı, o dönemin iktidarını ve o
dönemin Meclisini de kutlamak istiyorum. Hakikaten, bunlar, vatandaşların
dertlerine derman olan, onların dertlerine çözüm olan son derece önemli
kuruluşlardır. Geçmişte, Osmanlı döneminde bu ve benzeri vakıflar bu konuda çok
büyük hizmetler yapmışlardır; 1986 yılından beri de bu vakıflar aynı hizmetleri
yapmaktadırlar ve bundan sonra da, inşallah, bu kanun tasarısı yürürlüğe
girdikten sonra, daha ciddî, artık, kadrosu olan, kanunu olan bir fon
tarafından bunun yönetilmesi son derece faydalıdır.
Bugüne kadar Fon sekreteryasında görev
yapanları da ben kutlamak istiyorum. Şu anda Fon Sekreteri olarak görev yapan,
bir meslektaşımız olan ve geldiği günden beri de bu Fonda büyük hizmetler yapan
Mevlüt Bilici'ye de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Bu kanun tasarısının bazı sakıncalarını da
ifade etmek istiyorum. Özellikle, vakıf mütevelli heyetine seçilecek olan
kişilerin seçimleri; daha önce, kaymakamlar, ilçede -üç kişi hayırsever
vatandaşlar arasından seçiliyordu- altı isim belirliyor, bunu il valisine
gönderip, il valisi bu altı isimden üçünü seçiyordu ve o hayırsever
vatandaşlarımız bu vakıf mütevelli heyetlerinde çalışıyorlardı; gerekirse,
ihtiyaç duyulursa her yıl bunlar yenileniyordu. Şimdi, kendi aralarından
seçecekleri iki muhtarın bu vakıfta görev almasını son derece olumlu görüyorum.
Muhtarlar, fakir fukarayı en iyi bilen insanlardır; böyle bir mütevelli heyetin
içerisinde olmaları faydalıdır. Sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin olması
da takdir edilecek bir husustur; ancak, sivil toplum örgütü temsilcileri ile
hayırsever vatandaşların il genel meclisleri tarafından seçilecek olmasına
karşıyım. Niye karşıyım; görünüşte son derece demokratik gibi görünüyor. Halkın
seçtikleri il genel meclisi üyelerinin böyle bir seçim yapması, demokratik
olarak yorumlanabilir; ancak, il genel meclisi üyeliğine seçilenler, bir siyasî
parti temsilcisi olarak seçime girmekteler ve o partinin listesi içerisinden
seçilmektedir.
Şimdi, ben, onaltı yıl bu vakıf mütevelli
heyetinde başkan olarak görev yaparken, bu sivil hayırsever vatandaşların
seçilmesi noktasında, siyasîlerden üzerimize çok büyük baskılar gelirdi. Ben,
bunları yaşadım. Bu hayırsever vatandaşlara "şunu seçin kaymakam bey, bunu
seçin; bu, bizim siyasî düşüncemize, anlayışımıza yakın isimdir" diye çok
büyük talepler gelirdi; şimdi de öyle olacak.
İl genel meclisleri tamamen siyasî parti
temsilcilerinden oluşuyor. Böyle bir organın, hayırsever vatandaşlar
içerisinden seçim yaparken ister istemez bir siyasî endişe, bir siyasî düşünce
içerisine girerek, öyle hareket ederek yapacağı seçimlerin çok sağlıklı
olamayabileceği endişesi bende mevcut. Onun için, ben, bu kanun tasarısının bu
maddesinin, tekrar, yeniden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - DYP'li meclis
üyeleri de var.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Burdur
Milletvekilimize söylemek istiyorum; ben, genel olarak şunu söyledim: Onaltı
yıldan beri bu vakıflarda başkanlık yapan birisi olarak... Geçmişte AK Parti
yoktu. Benim başkanlık yaptığım dönemlerde, Doğru Yol Partisi vardı, ANAP
vardı, Refah Partisi vardı; ben, genel olarak söyledim. AK Parti daha yeni
kurulmuş bir parti. O dönemlerde de bunlar oluyordu. Ben, bir siyasî parti ismi
vermedim ve bunlar tekrar olacaktır, bunlar kaçınılmaz şeylerdir.
Bakınız, çok canlı bir örnek vermek
istiyorum. Kocaeli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü -işte Sayın
Bakanımız da burada- siyasî baskılarla, pırıl pırıl, tertemiz bir vakıf müdürü
olmasına rağmen görevden el çektirilmek durumunda kaldı. Çok canlı bir örnek.
İşte, Kocaeli milletvekillerim burada. Çok kötü durumda görev teslim alan bir
müdür, bugünkü vakfı çok iyi hale getiren bir müdür, pırıl pırıl, tertemiz bir
müdür, bugün, görevinden alındı.
Onun için, bunlar, siyasî baskılara çok
müsait olan yerler. O bakımdan, bunları siyasetten uzak tutmamız lazım,
bunların siyasî baskılardan uzak tutulması lazım. Bugün AK Parti iktidardadır,
yarın bir başka parti iktidarda olur; ben genel olarak söylüyorum, bunların
yanlışlığını ifade etmek istiyorum.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sizin yorumunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Maddenin
gerekçesine de baktım, hiçbir gerekçe yok bu seçilirken; okuyorum: "...7
nci maddesinde değişiklik yapılarak vakıfların mütevelli heyetlerinin oluşumu
yeniden düzenlenmektedir." Hangi gerekçeyle?!
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Maddede herhangi bir gerekçe yok; yani,
geçmişte yapılan uygulamanın yanlış olduğu, hatalı olduğu, verimli olmadığı
yolunda herhangi bir ifade de yok. Genel bir ifade, böyle yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, onun için, bu
vakıfların iyi çalışmasını istiyorsak, geçmişten günümüze, bugüne kadar çok
büyük hizmetler yapan bu vakıfların bundan sonra daha güzel hizmetler yapmasını
istiyorsak, bu tasarının diğer bütün maddelerine gönülden katılıyorum; ancak,
bu maddesinin tekrar gözden geçirilmesinin faydalı olacağı inancıyla; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki
müzakereler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLÂT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Tanımlar, Görev ve Yetkiler
Amaç
MADDE l. - Bu Kanunun amacı, 29.5.1986
tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun
uygulanmasını sağlamak üzere Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğünün kurulması, teşkilâtı, görev ve yetkilerine ilişkin usul ve
esasları düzenlemektir.
Başbakan, bu Genel Müdürlüğün yönetimi ile
ilgili yetkilerini gerekli gördüğü takdirde bir Bakan vasıtası ile
kullanabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Alim Tunç; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanlığına arzı Bakanlar
Kurulunca 19.6.2003 tarihinde kararlaştırılan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının 1 inci
maddesiyle -teşkilatın kuruluş amacı, tanımları, görev ve yetkileriyle- ilgili
birtakım görüşlerimizi belirtmek istiyorum; ama, öncelikle, daha önce konuşan
değerli milletvekili arkadaşlarımızın birtakım sözlerine cevap vermek
istiyorum.
Değerli CHP milletvekili arkadaşımız,
Sayın Başbakanımızın, ramazan iftarları yaptığı ve fakir sofralarında bulunduğu
için, bunu sanki basından gizli yapmak istercesine, riya şeklinde yapmak
istediğini dile getirmiş. Kendisini, bu konuda, bu şekilde davrandığı için
kınıyorum; çünkü, bizim bir sözümüz var: "Hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak." Biz, bugüne kadar yapılmış siyasetlerden farklı olarak,
halkımızla bütünleşerek, sosyal sınıf ayırımı yapmadan herkesle birlikte olmak,
onlara moral vermek ve onların tam vekilleri olarak hareket etmek durumundayız
ve bunu yaptığımız için de
vatandaşımızın takdirini her zaman görmekteyiz. En yakın tarihte de, 3 Kasım
seçimlerinde de bunu gördük.
Değerli Denizli Milletvekili Arkadaşımız,
seçilen kişilerle ilgili, onlara güvenilmemesi gerektiğiyle ilgili, onların
taraf tutacağıyla ilgili olarak -yine, eskiden kalan alışkanlıklara bağlı-
taraflı olacaklarını söylüyor. Yine söylüyorum, hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak; çünkü, biz, AK Parti Hükümeti olarak, bu dönem seçilen
milletvekilleri olarak, halkımızın, seçilenlere karşı değerli olmasını;
milletvekillerinin değerinin, muhtarlarımızın değerinin, il genel meclisi
üyelerimize, belediye başkanlarımıza ve belediye meclisi üyelerimize, kısacası,
seçimle gelen arkadaşlara güven duygusunun halk tarafından benimsenmesini ve
gerçekten seçimle gelen kişilerin güvenilen kişiler olmasını göstermek
istiyoruz, gösteriyoruz ve göstereceğiz. Neden mi; bugüne kadar seçimle gelip,
seçimde vaat ettiklerini yapmayan kişileri, vatandaşımız sandığa gömdü. Bu
arkadaşlarımız halk için buralara geldiler ve halkın isteği doğrultusunda hakkı,
adaleti gözeterek görevlerini yapacaklardır. Yapmadıkları takdirde, onlar da
gömülürler.
O nedenle, kendisi yıllarca bu görevi
yapan bir arkadaşımızın bu şekilde konuşmasını gerçekten yadırgadım. Şu an
için, seçimle gelen arkadaşlarımızın, muhtarlarımızın görev almadığı yerde,
biz, seçimle gelen kişilerin ve demokratik kitle örgütlerinin bu alanlarda
görev almasını sağlamaya çalışırken, bu tür eleştirilerde bulunulmasını,
gerçekten yadırgıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bu fon
1986'da kurulmuş ve o günden beri yarım yamalak... Bugün, bu kurumun teşkilat
kanununu çıkarmak ve en önemlisi de burada çalışan insanlarımızın özlük
haklarını, daha moralli, motivasyonlu çalışmalarını sağlamak, eksiklikleri
tamamlamak için buradayız. Tabiî ki, burada, çeşitli çalışmalar yapılmıştır;
kömür dağıtılmıştır, okul yardımı yapılmıştır, yeşilkart yardımı yapılmıştır;
ama, hiçbir zaman, AK Parti Hükümeti kadar, sosyal devlet anlayışı içerisinde
yardımlar yapılmamıştır. 3 500 ton kömür nerede, 1 200 000 ton kömür nerede!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - O sadece bir
ilçe için Sayın Milletvekilim!
ALİM TUNÇ (Devamla) - Geçen yıl 600 000
ton kömürdü; bu yıl...
BAŞKAN - Sayın Tunç, tasarı üzerinde kendi
görüşlerinizi anlatın...
ALİM TUNÇ (Devamla) - Tasarı üzerinde
zaten; yani, bu...
BAŞKAN - Polemik yaratıp, şahıslardan
bahsederek sataşma iddialarına meydan vermeyin; daha etkili bir konuşma olur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Zaten sataşma var
Sayın Başkan; biraz sonra, sataşmadan dolayı söz isteyeceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Bakın, burada, bazı
iddialar var; ben de bu iddiaları cevaplamak durumundayım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz de bunları
cevaplayabilecek durumdayız Sayın Tunç.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Grubum adına söz
aldım ve bu konu da bu tasarıyla ilgilidir. O nedenle, bunlara cevap vermek
istiyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu konuda hükümetimizin aldığı kararlar
sadece bunlar değil. Biz, yoksullar için gelir getirici küçük ölçekli projeler
ve yine kırsal alanda sosyal destek projeleri hazırladık. Peki, bunların amacı
ne; bunların amacı, insanların ihtiyaçlarını sürekli karşılayabilecekleri ve
istikrarlı bir gelir elde edebilecekleri, dolayısıyla, istihdama yönelik
faaliyetler için yardım yapılması. Bunun daha yararlı olacağı inancındayız;
yani, balık vermek yerine balık tutmasını öğretmek durumundayız. Peki, balık
vermeyecek miyiz; balık da vermek zorundayız; çünkü, güçsüzler var, yaşlılar
var, çocuklar var; bunların ihtiyaçlarını da karşılamak durumundayız; ama, asıl
önemli olan, balık tutmasını öğretmektir.
Bunlarla ilgili, ilk defa, sosyal destekli
projeler, kırsal alanda koyunculuk ve inekçilik projeleri, 100x2 ve 50x25
dediğimiz, 50 aileye 25'er koyun dağıtımı ve 100 aileye 2'şer tane inek
dağıtımı bu hükümet zamanında yapılmıştır. Şu ana kadar 200 tane kooperatif
kurulmuş, bunların 60 tanesine cevap verilmiş, diğerlerine de cevap verilmeye
devam edilmektedir.
Yine, bu hükümet zamanında, yoksullar
için, gelir getirici küçük ölçekli projeler hazırlanmış, bunlarla ilgili olarak
Dünya Bankasıyla ortak projeler üretilmiş ve üretilmeye devam edilmektedir.
Bununla ilgili çalışmaların daha verimli yapılması için de bu teşkilat
kanununun bir an önce çıkarılması, yine bizim hükümetimiz dönemine
rastlamıştır.
Bugüne kadar yaptığımız, hep, diğer
hükümetlerin çıkaramadığı teşkilat ve kuruluş kanunlarının, kanun hükmünde
kararnamelerle yürütülen birtakım kurumların kanunlarının çıkarılması ve burada
çalışan insanlarımızın özlük haklarının korunması, daha gayretli çalışması,
çalışmaların daha da artırılması için, bu kanunların ivedilikle çıkarılmasını
sağlamaktır. Bugün de, bunlardan bir tanesini çıkarmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonunun yardımları 931 vakıf aracılığıyla yürütülmekte ve
bunlarla ilgili olarak, Fonda 84 kişi, vakıflarla birlikte de yaklaşık 3 000
kişi çalışmaktadır. Buralarda birkısım geçici görevliler çalışmakta ve gerekli
özlük haklarını alamamaktadır. İnşallah, yine bu sene, ilk defa, bu kanunla
bunları sağlayacağız.
Bir de, yine, bizim hükümetimiz zamanında,
her ay vakıflara ayrılan pay -2004 yılında- yüzde 50 artırılmıştır. Daha önce
15 trilyon lira olan vakıfların aylık payı 22,5 trilyon liraya çıkarılmıştır.
Bu da gösteriyor ki, bizim hükümetimiz, sosyal devlet anlayışını en iyi şekilde
çözümleyen, özümseyen bir hükümettir.
Değerli arkadaşlar, bu teşkilat kanunuyla,
teşkilata şeffaflık getirilmesi ve çalışanlarımızın onore edilmesi söz
konusudur. Buraya atanacak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Tunç.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Bu kanunun amacı, bu fonla birlikte,
fakruzaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne surette
olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek, sosyal
adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde
tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.
Kısacası, sosyal devlet anlayışını ülkemizde gerçekleştirmektir.
Buraya atanacak arkadaşlarımızın
liyakatli, ehliyetli kişiler olduğu ve bu konuda yıllarca çalışan
arkadaşlarımıza öncelik verildiği, bu kanun çıktıktan sonra mutlaka
görülecektir.
Biz, ülkemizin en üst düzeyde temsil
edilmesi ve sosyal devlet olma anlayışıyla, devletin bütün imkânlarını seferber
ederek, fakruzaruret içinde olanların, yardıma muhtaç olanların kazanç getirici
meslek edinmeleri sağlanarak, meslek edinemeyecek ya da çalışamayacak konumda
olanlara da gerekli yardımlar yapılarak, insanlarımızın sosyal refah içinde
çalışmalarını sağlayacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN - Bir
dakika... Ben, sayın konuşmacıyı, isim vererek sataşmaya neden vermemesi
konusunda uyarmıştım; ama, uyarılarıma rağmen, maalesef, sizlerden bahsetti.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
isim belirtilmedi.
BAŞKAN - Tutanakları getirtip, benim
uyarıma neden olan konuda sataşma var mı yok mu tespit edeceğim, ondan sonra,
gerekirse, aynı oturum içerisinde söz vereceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesiyle ilgili
olarak şahsım ve Parti Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının içeriğine ve maddelerine geçmeden önce
belirtmeliyim ki, bu tasarı tek başına değerlendirilecek bir tasarı değildir.
Hükümet, Türkiye Cumhuriyetinin ve halkımızın ilkelerinin, istemlerinin ve
beklentilerinin tam aksi bir doğrultuda, ısmarlama bir paket programı
uygulamaya geçirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden, burada, konuştuğumuz,
tartıştığımız her yasa tasarısının diğer tasarılarla bağlantılı olduğunu ve bu
tasarıların, Türkiye Cumhuriyetinin büyük dönüşümü; yani, hedeflerinden
saptırılması projesinin bir parçası olduklarını bilerek değerlendirmemiz
gerektiğini düşünmekteyim.
Tabiî, bu projenin hangi küresel sermaye
odakları tarafından desteklendiğini ve yönlendirildiğini söylememe bile gerek
yoktur; çünkü, kendileri de, büyük bir sorumsuzlukla, hemen, bütün yasa
gerekçelerinde, IMF, Dünya Bankası, uluslararası sermaye bağlantısını
açıklıyorlar. Bize, sadece, bu projenin, ülkemizde hangi tür sermaye, tarikat
veya rantiyecinin işine yaradığını bulmak kalıyor. O da, zaten, hükümetin,
halkı yeni bir felakete sürükleyecek son iki yıllık politikalarını
izlediğimizde de kolayca tespit edilebilir.
Değerli milletvekilleri, hükümetin
çıkardığı yasaları, gündeme getirdiği yasa tasarılarını incelediğimizde, çok
vahim bir anlayışla karşı karşıya kalıyoruz. Hükümet, sorun çözmüyor; sorunları
ya üzerinden atıyor, başkalarına devrediyor ve kendini sorumluluktan kurtarıyor
ya da sorunları kurumsallaştırıyor ve sürekli hale getiriyor. Örneğin,
ülkemizin en büyük sorunu işsizliktir. Hükümet, işsizliği önleyecek yatırım ve
istihdam politikaları üreteceğine, istihdamda kölelik rejimini getiren İş Kanununu
çıkarabilmektedir. Bu kanunla, hem işsizliğin daha da artmasına neden oluyor
hem de bu sorunu, getirdiği kölelik döneminden kalma özel istihdam büroları
düzenlemesiyle, âdeta, özelleştiriyor. Üstelik, çalışma yaşamındaki çarpıklığı,
örgütsüzlüğü, kayıtdışılığı daha da artıracak esnek çalışma ilişkilerini düzene
sokacağına, yasal hale getiriyor, meşrulaştırıyor. Yine, ülke ekonomisini
güçlendirecek, kalkınma hızımızı artıracak, cumhuriyetimizin ekonomik belkemiği
konumundaki kamu işletmelerimizin kapasitesini ve verimliliğini yükseltmek için
çaba sarf edeceğine, işsizliği, yoksulluğu, üretimsizliği artıracağını bile
bile, yok pahasına özelleştirmek istiyor.
Aynı şekilde, hükümet, gerçek anlamda bir
idarî reform yaparak, kamu yönetimini etkinleştireceğine, kamu reformu adı
altında, kamu yönetimini parçalamayı, ülkeyi küçük, özerk rantiye bölgelerine
dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Madenleri işler hale getirip, üretimi
artıracağına, çokuluslu tekellerin istemleri doğrultusunda madenlerle ilgili
yasal düzenlemeler yaparak, madenlerimizi yabancı sermayeye peşkeş
çekmektedirler.
Petrol Yasası Tasarısıyla, tam anlamıyla
enerji bağımlısı bir ülke olmamıza yol açacak bir düzenleme getirmek istiyor.
Millî servetimiz ve hayat damarımız olan ormanlarımızı koruma görevini bırakıp,
Orman Yasasıyla da ormanları yok etmeye çalışıyor.
Sosyal Sigortalar hastanelerini
etkinleştirmek, kapsamlı hizmet verir hale getirmek yerine, işçinin malını
gasbederek elden çıkarmayı hedefliyor.
Köylünün en büyük yardımcısı Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünü ıslah edeceğine, daha fazla hizmet verir hale getirmek için
çalışacağına, tamamen ortadan kaldırmak üzere yasa tasarısı hazırlıyor;
böylece, binlerce işçinin ekmeğiyle oynayarak büyük bir vebal atına girmekten
korkmuyor.
Daha nice örnekler verebiliriz. Yani,
hükümet, mevcut sorunları, çarpıklıkları, olumsuzlukları daha da geliştirmek ve
sürekli hale getirmek için âdeta bilinçli bir çaba sarf ediyor. Bu yönde epey
ilerleme katettiğini söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, şimdi görüşmekte
olduğumuz tasarı da aynı çarpık anlayışın bir tehlikeli yansımasıdır. Bu
tasarıyla hükümet, ortaya devasa bir sadaka kurumu çıkararak, işsizlik ve
yoksullukla mücadele etmeyeceğini, sosyal güvenlik sisteminin iflas ettiğini ve
artık, sosyal devletin anlamsız olduğunu, bu sorumluluğu da üzerinden atarak,
yoksul halkımızı, çaresizliğiyle birlikte, Dünya Bankasının, sivil toplum
kuruluşlarının ve yerel cemaatlerin acıma duygusuna havale edeceğini ilan etmiş
bulunmaktadır.
Hükümet, yoksulluğu da kurumsallaştırmış
ve sürekli hale getirmiştir. AKP'liler kendilerini iktidara getiren işsizliğe,
yoksulluğa ve çaresizliğe olan sadakatlerini, 1 başkan, 3 başkan yardımcısı, 5
daire başkanı, 1 hukuk müşaviri, 3 yardımcı birim, her il ve ilçede bağlı
vakıflar ve bu birimlerde çalışan binlerce kişiden oluşan dev bir anıt dikerek
göstermek istiyor. AKP'liler, iktidarlarının devamlılığı için, yoksulluğun,
çaresizliğin, muhtaçlığın devam etmesi gerektiğini çok iyi biliyorlar. Kazanla,
kepçeyle aldıkları halkın rızkını kaşıkla dağıtarak, sadakaya dönüştürerek
kendi vicdanlarını rahatlatacaklarını, çaresiz halkın duasını ve tabiî ki,
oyunu alacaklarını sanmaktadırlar. Katrilyonluk fona sahip olan bu sadaka
örgütüyle, çaresiz yoksullara bir iki lokma ekmek dağıtarak, oya endekslenmiş
vicdanlarını rahatlatırken, hangi yandaşlarının cüzdanlarını dolduracakları da
pek iyi anlaşılamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
gerekçesinde, halen yürürlükte olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun
tüzelkişiliğinin olmadığı, geçtiğimiz yıllarda bu fona 250 000 000 dolarlık
kredi desteği veren Dünya Bankasının, yardım yaparken karşılarında muhatap
olarak bir tüzelkişilik görmek istediği belirtilmekte, bu yüzden bu fonun
tüzelkişiliğe kavuşturulması gerekliliği vurgulanmaktadır. Ülkemizin içine
düşürüldüğü duruma bakınız; yoksulluğu önlemek için çalışacağımıza, kalkınma
politikaları üreteceğimize, istihdam yaratıcı yatırımlar planlayacağımıza, Dünya Bankasından sadaka niyetine devede
sinek bir yardım alabilmek için böyle bir yasa çıkarıyoruz, bir sadaka kurumu
oluşturuyoruz. Üstelik, hiç çekinmeden, sıkılmadan bu teslimiyeti, ulusal
egemenliğimizin sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan yasa tasarısının
gerekçesine yazıyor ve belgeliyoruz. İleride, onurlu bir iktidar kurulduğunda,
bu belgeler utanç vesikaları olarak, ibretlik belgeler olarak sergilenecek ve
gelecek nesillere bir şekilde ders olarak okutulacaktır.
ASIM AYKAN (Trabzon)- Onursuz mudur
hükümet!..
SADULLAH ERGİN (Hatay)- Hakaret etme!..
ENVER ÖKTEM (Devamla)- Değerli
milletvekilleri, tasarının gerekçesi, hükümetin zihniyetini tam olarak ortaya
koymaktadır.
ASIM AYKAN (Trabzon)- Bu nasıl konuşma;
utanmıyor musun?!..
ENVER ÖKTEM (Devamla)- Ne oldu, rahatsız
mı oldunuz?..
Gerekçede şu ibretlik ifadeler vardır...
BAŞKAN- Karşılıklı konuşmayalım
arkadaşlar.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Sayın Başkan,
lütfen, sözünü geri alsın.
ENVER ÖKTEM (Devamla)- 1997-2000'li yıllar
arasında fondan toplam 15 693 000 kişiye 647 trilyon 947 milyar TL yardım yapılmış.
Hedef kitlenin bu kadar fazla ve ülkenin
en yoksul kesiminden oluştuğu dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanunda
öngörülen amaçların, ancak örgütlü, programlı, etkin ve disiplinli bir yapıyla
gerçekleştirilebileceği görülmektedir.
İktidar, kafasına koymuş, hedef kitleyi
artıracak; zaten artırmış, daha da artıracak. Peki, hedef kitle ne? Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun; yani, genel tabirle Fakir Fukara Fonunun
hedef kitlesi ne olabilir? Elbette ki, fakir fukara olacaktır. Hükümet,
iktidarlarında fakir fukaranın ikiye katlanacağından o kadar emin ki, şimdiden
önlemini alıyor ve onları da iş güvencesine, sosyal güvenceye değil; ama,
sadaka güvencesine kavuşturmak için sadaka örgütünü kurabilmektedir.
Ekonomiyi yönlendiren ve bu yüzden
yoksulluğun artacağını herkesten daha iyi bilen Dünya Bankası da bunu
istediğine göre, emir demiri keser mantığıyla hükümet, aslî görevlerini
bırakıp, devleti fakir fukaraya yardım cemiyeti şekline dönüştürüyor.
Aymazlığın daha katmerlisi gerekçenin ilk
paragrafında yer alıyor. Buna göre, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu,
Anayasamızda ifadesini bulan sosyal devlet ilkesinin yerine getirilmesini
sağlayan en temel kurumlardan biriymiş. İş Kanunuyla, çalışanların sosyal
güvenlik haklarını gasbeden, sosyal güvenlik kurumlarını, ancak parası olanın
yararlanacağı bir piyasa konusu haline getirmeye çalışan, eğitim hakkını paralı
hale getirmek için YÖK Yasasını çıkarmak gayretinde olan, sosyal devletin
koruyucu örgütü olan sendikaları bitirmek için elinden geleni yapan, işsizliği,
sosyal güvencesizliği âdeta kurumsallaştıran, emeklilik kazanımlarını ortadan
kaldırmaya çalışan, bütçeden sosyal güvenliğe ayrılan payı daralttıkça
daraltan, sosyal devletin küçülmesi için ne gerekiyorsa yapan hükümet, nasıl
olduysa, bu tasarıda, diline hiç yakışmayan, bu yasanın da diline ve
felsefesine tamamen zıt olan "sosyal devlet" kelimesini telaffuz
edebilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika...
Grup adına 10 dakika süreniz vardı, onu
doldurdunuz; panodaki süre doğru değil. 5 dakikanız daha kaldı, o, 5 dakika
süre içinde de düşüncelerinizi aktarın.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sosyal devlet,
esas anlamını bir kenara bırakıp, sadece sadaka veren kurum olarak
tanımlanıyor. Yeni sosyal devlet kurum olarak bitirildikten sonra kavram olarak
da bitirilmeye çalışılmaktadır. İşte, AKP Hükümetinin ülkemizi içine düşürdüğü
durum budur. Hükümetin, yakında Meclis gündemine getirmeyi düşündüğü sosyal
güvenlik reformu paketini de dikkate alarak net bir biçimde söyleyebiliriz ki,
bu hükümetle birlikte Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi de tarihe gömülmek
istenmektedir. Yerine ne konulacaktır; sosyal yardım sistemi. Bu iki sistemin
farkı nedir; sosyal güvenlik sisteminde vatandaşlar, emekçiler öznedirler, hak
ve yetki sahibidirler; sosyal yardım sisteminde, bu haklar lütuf halini alır,
kamu hizmeti yerine ticaretin hâkim olduğu bu düzende, parası olmayana da
yardım yapılır, sadaka verilir. Tabiî, bu yardımların da bir karşılığı vardır,
bu da seçim sandığında verilecektir. Halkımız, zaten hakkı olan hizmetin,
hükümetin lütfu olduğuna inandırılırsa veya çaresizlikten inanmak zorunda
bırakılırsa, bu velinimeti, yani, AKP'yi en çok destekleyenler, en çok yardım
almayı hak etmişler olacaktır. AKP Hükümetinin sosyal güvenlik anlayışı ve
yoksullukla mücadele stratejisi budur. Aslında, geçici olması gereken ve
olağanüstü durumlarda işletilebilen ve bu anlamda elbette son derece çağdaş bir
kurum olan sosyal yardım mekanizmasını kendi çıkarları doğrultusunda
kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu anlayış, yoksulluğun da sürekli olacağını
göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının başka
çarpık yönleri de vardır. Maddeleri incelediğimizde, suiistimal konusu
olabilecek, rant aktarımı konusu olabilecek ve hatta irticaî kaynakları
besleyecek birsürü açmazla karşılaşabiliriz. Tasarıyla oluşacak kurum, hem
merkezî örgütü hem de bağlı vakıflarıyla devasa bir örgüttür ve büyük bir
bütçeye sahip olacaktır. Bu kurum, hem merkezî örgütüyle hem de bağlı
vakıflarıyla birlikte sosyal yardım projeleri hazırlayacak, yardım kriterlerini
belirleyecek, başka kişilerle, kurumlarla, sermaye gruplarıyla, gönüllü
kuruluşlarla ortak çalışma yapacak ve diğer kişi ve kuruluşların projelerini
destekleyecektir.
Kuruma bağlı 6 daire başkanlığının bir
tanesinin ismi Gönüllü Kuruluşlarla İşbirliği ve Dış İlişkiler Dairesi
Başkanlığıdır. Bu daire başkanlığının görevi, sosyal amaçlı çalışmalar yapan
gönüllü kuruluşlarla ve sosyal yardım ve hizmet amaçlı uluslararası
kuruluşlarla işbirliği yapmak, ortak projeler oluşturmak, uygulamak olarak belirtilmiştir.
AKP'nin hangi siyasî gelenekten geldiğini
ve bu geleneğin, kendi gönüllü kuruluşlarıyla, tarikat sermayesiyle nasıl
içlidışlı olduğunu, gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki gurbetçiler
arasında "sosyal yardım" adı altında toplanan paralarla nasıl bir
siyasî, ticarî, irticaî rant mekanizmasının kurulduğunu ve bunun siyasî
seçimlere kullanıldığını biliyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nereden
biliyorsun?! Ne diyorsun yahu!.. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - 28 Şubat süreciyle
daraltılan; ama, yeraltında kayıtdışı şekilde varlığını bir şekilde devam
ettirdiğini bildiğimiz bu gerici organizasyonun, böyle bir yardımlaşma kurumu
adı altında tekrar suyüzüne çıkarılamayacağının, hatta devlet garantisi altına
sokulamayacağının garantisini bu tasarının maddelerinde bulmak mümkün değildir.
Aksine, bu kaygılarımızı doğrulayan ve güçlendiren birsürü hüküm bu tasarıda
yer almaktadır. Örneğin, yasada yer alan Fonda toplanan kaynakların dağıtım
önceliklerini saptamak üzere Başbakana bağlı olarak kurulacak Fon Kurulunun
görev alanı son derece muğlak tutulmuştur. Kaynakların dağıtımı, öncelikleri
nelerdir, kim, nasıl belirleyecek, nasıl denetleyecek; yasada meçhuldür. Yani,
devasa bir bütçeye sahip, devasa bir sosyal yardım örgütü, sosyal yardım
konusunda şöhreti pek parlak olmayan bir gelenekten gelen siyasî iktidarın
eline bırakılmakta, üstelik, gönüllü olmaktan ve sosyal yardım amaçlı olmaktan
başka hiçbir kıstas aranmayan birtakım gönüllü kuruluşlara havale edilmektedir.
Hükümetin, seçimler öncesinde, Türkiye'nin
her il ve ilçesinde kolları olan bu örgütü, halkımızın nasıl bir yoksulluk
girdabı içerisinde bulunduğunu da dikkate alarak, siyasî rant için
kullanmayacağına inanmak zordur. AKP'nin, içinden geldiği siyasî geleneğin,
özellikle yerel seçimlerde kapı kapı dolaşıp çaresizlik içindeki vatandaşlara
belediye imkânlarıyla 2 ekmek 3 yumurta dağıtıp oy istediklerini bilmeyen var
mıdır? Üstelik, bu iktidar, oy vermezseniz bunu da bulamazsınız diyerek, bu
yardımı, âdeta, bir siyasî şantaj haline dönüştürebileceğini, bu sadaka
kurumunu sürekli hale getirme iradesini gerekçede açıklayarak, ortaya
koymuştur. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millet
yumurtaya oy vermiyor! Hakaret etme millete!
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sen niye rahatsız
oldun?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millete hakaret
etme!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hakaret etmeye
ne hakkı var? Sözünü geri alsın.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Niye rahatsız
oluyorsun sen?! Bu yumurtayı sen de dağıtmışsın; öyle gözüküyor!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millet
yumurtaya oy vermedi!
BAŞKAN - Karşılıklı tartışmayın
arkadaşlar. Burada, bütün sözler zapta geçiyor. Gerektiği zaman, itirazınızı,
zapta dayalı olarak yaparsınız. Bırakın, hatip, sözünü bitirsin.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu tasarıyla hiç
de yabana atılmayacak başka bir şüphemiz de, 28 Şubat sürecinde... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
burada, konuşma özgürlüğü, hakaret etme hakkını vermez. Lütfen, İçtüzüğe göre,
hatibin, Meclis mehabetini bozmayacak şekilde konuşmasını temin ediniz. Baştan
beri hakaret ediyor
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan,
sen taraflı hareket ediyorsun!
BAŞKAN - Biz, tespit ettiğimiz zaman,
gerekli uyarıyı yaparız, merak etmeyin. Siz de zabıtlardan tespit ettiğiniz
zaman gerekli başvuruyu yaparsınız; gerekli işlem yapılır. Şimdi, bırakın
konuşsun.
BAŞKAN - Hayır..
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
konuşmanın başından beri hakaret ediyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret ediliyor, sizin
kulağınız duyuyor mu?
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Taraflı
hareket ediyorsun, taraflı!
BAŞKAN - Hayır...
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Lütfen, o
kürsüyle ilgili gerekeni yapın.
BAŞKAN - Konuyla ilgili konuşması için
herkesi uyarıyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle
Başkanvekilliği olmaz Sayın Başkan!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bir hatibin
kürsü özgürlüğü, en temel özgürlüklerden biridir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millete hakaret
ediyor.
BAŞKAN - Ama, bu özgürlüğü kullanırken,
yanlış yapıyorsa, tutanakları inceleriz, yanlışını tespit ederiz, gerekeni
yaparız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret özgürlüğü
yok, böyle bir şey yok.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu kürsüden
küfrettikten sonra onu geri almasının hiçbir anlamı yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millete hakaret
ediyorsun.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ekmek
dağıtıyorsunuz, yumurta dağıtıyorsunuz... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İspatlamazsan
namertsin!
BAŞKAN - Sayın Öktem, sizin yapmanız
gereken, kürsüdeki konuşmanızı sürdürmektir, tartışmaya girmek değildir. Siz,
konuşmanızı sürdürün, tamamlayın; biz, daha sonra tutanaklara bakıp sizin de
iddialarınızı dikkate alacağız, inceleyeceğiz.
Buyurun Sayın Öktem.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Süre bitti!..
Süre bitti!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Başka bir şüphemiz
de, 28 Şubat sürecinde açıktan etkinliğini yitirmiş; ama, kayıtdışı olarak
varlığını devam ettirdiğini bildiğimiz irticaî sermayenin, yani,
yeşilsermayenin sosyal yardım adı altında kayıtdışı kaynaklarını aklayacak ve
dolaylı yoldan karşılıklı siyasî ve ticarî çıkarlara göre kullanabilme
kolaylığını sağlayacak açık kapılar bırakmış ve meşru olmayan kapılar
bırakmıştır.
Hükümetin iktidara geldiğinde yaptığı ilk
icraatlar, kayıtdışı ekonomiyi vergilendirmek ve açığa çıkarmak amaçlı
"malî milat" ve "nereden buldun" düzenlemelerini ortadan
kaldırmak olmuştur. Bu kayıtdışı ekonominin büyük kesiminin yeşilsermaye
olduğunu biliyoruz. Yine, AKP İktidarının son bir yılda kendi yandaşı olan
sermaye gruplarına ne kadar kaynak
aktardığı meçhul de olsa, büyük bir meblağ taşıdığı tartışma konusudur.
"Reel sektörü teşvik" adı altında beslenen bu sermayenin, iktidar
gücüyle ve karşılıklı siyasî, ticarî çıkarlarla daha da büyütülmeye
çalışıldığını düşünmekteyim. Ayrıca, AKP, yeşilsermayeyi güçlendirirken, ulusal
sermayeye de alternatif oluşturmaya çalışmaktadır. Yeşilsermayenin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Enver Bey, lütfen, toparlayın;
uzatma süresini de aştınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Konuşma süresi
bitti.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Elbette, sosyal
yardım sistemi de, dünyanın bütün gelişmiş demokrasilerinde olduğu gibi, çağdaş
bir şekilde oluşturulmalıdır; ancak, sosyal yardım ihtiyacının, yani,
yoksulluğun geçici olması gerektiği gözardı edilmemelidir. Halbuki, bu
tasarıda, başından sonuna kadar hâkim olan anlayış, yoksulluğun sürekli
olacağı, bu yüzden kurumsallaşması gerektiği anlayışıdır. Hükümet yoksulluğu o
kadar kanıksamış ki, sosyal yardım uzmanlığı adı altında yeni bir meslek bile
icat etmiştir. Belki, önümüzdeki dönemde, sosyal yardım fakültesi bile
açabilirsiniz. Halbuki, yoksullara yapacağınız en büyük yardım, yoksulluğu
ortadan kaldırmanızdır. Bu, sizin vicdanî sorumluluğunuz değil, aslî
görevinizdir.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanın konuşma talebi var;
konuşma talebinin gereğini yerine getirip söz veriyorum; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz 10 dakika.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, çok hassas, çok özgün bir konuyu
görüşüyoruz. Böyle bir konunun bu tür konuşmalarla değerlendirilmesi, doğrusu,
beni çok üzdü.
Değerli arkadaşlar; yani, sosyal yardım...
Yoksul vatandaş, imkânı az olan vatandaş, ihtiyacı olan vatandaşa yardımı en
iyi nasıl ulaştırırız; bunun çabası içindeyiz.
Bakın, yoksulluğun ideolojisi, siyaseti,
dini falan olmaz. Yani, içinde birazcık, zerre kadar insanlık olan, bunda
ideoloji, din vesaire aramaz, siyaset falan aramaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu elbirliğiyle -yani, ben bunu başta , konuşmamda da arz ettim-
daha iyi nasıl yapabiliriz; buna bizim gayret etmemiz lazım.
Bakın, Sayın Öktem iyi dinlememişler; bu
fonu kullanırken, Bakanlık olarak ve Hükümet olarak, yoksulluğu azaltıcı...
Sadece geçici yardımlar değil, bu yardımları kalıcı hale nasıl getiririz; yani,
kalıcı dediğim, kişilere bir defa yardım yaparak onu yardım istemeyecek duruma
nasıl getiririz; burada ana ilkemiz bu.
Değerli milletvekilleri, ben burada vakit
sınırlı olduğu için geniş rakamlar veremedim; bakın, bugün incelensin, giderek,
Fonun şu anda yaklaşık yüzde 30'u, kaynağının yüzde 30'u, bu kalıcı yardımlara
zaten yönlendirilmiş durumda ve inşallah, iyi projeler, sonucu garanti, bu
kaynağı israf etmeyeceğimiz, iyi projeler bulduğumuzda bunu giderek artıracağız
diyoruz.
Değerli milletvekilleri, ama, bir şey daha
ifade edeyim; tekrar vurguluyorum; yoksulluk, en gelişmiş ülkelerde de belli
oranda vardır; yaşlısı vardır, ihtiyaç sahibi vardır ve sosyal yardım
mekanizmaları da vardır ve bunlar -hele çok yadırgadım- iyi sosyal yardım
uzmanlarıyla yürütülür. Ülkeler, en gelişmiş ülkeler, bunu en iyi sistemlerle
ve en iyi sosyal yardım uzmanlarıyla yürütürler. Rasgele elemanlarla bunu
yürütürseniz, isabetli olmaz.
Burada, bakın "daha onurlu
iktidar" falan gibi dolaylı olarak başka şeyler söylenen ifadeleri, tabiî,
kimse kabul etmez, siz de kabul etmezsiniz; yani, elimizi vicdanımıza koyalım,
düşünelim.
Değerli arkadaşlar, ben, polemiği çok iyi
becerebilen birisi değilim, o manada siyasî bir geçmişim de yok; ama, burada,
bir siyasî partinin mensubuyum ve bu hükümetin üyesi olmaktan onur duyuyorum.
Bu hükümet, Türkiye'nin hem içeride hem dışarıda itibarını ve onurunu
yükseltmiştir; elini vicdanına koysun, herkes bunu görecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yine, bunu, siyaseten bir laf olarak da söylemiyorum,
ben, bunu, bütün gönlümle görüyorum; dışilişkilere fazla katılan, rol alan bir
Bakanım; bazen Başbakanımızın yerine veya onun heyetinde veya Dışişleri
Bakanımıza vekâleten gidince, bunu, ben, dış dünyada daha çok görüyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Dünya şahit.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
Yani, bunu, Meclis olarak da hepimiz görürüz. Bunda Meclisimizin de büyük payı
vardır. Şu iki yıllık yasama faaliyetiyle, aldığı kararlarla, çıkardığı
yasalarla bu prestijin gelişmesinde en büyük katkıyı Meclis vermiştir; iktidar
ve muhalefet olarak; bunu da teslim edelim. Yani, ülkemizin onurunu yükseltmek
hepimizin görevi değil mi; bu, hepimizi sevindirmez mi... Lütfen, konuya biraz
da böyle bakalım ve ben, bu konuda ayrıntıya da girmiyorum; ama, inanın, ben,
şunu hiç gündeme getirmedim -komisyonlarda da bazen üzerinde duruldu-
yardımların taraftarlara verilmesi, partiliye verilmesi falan... Değerli
arkadaşlar, bırakın sosyal yardımları, Hükümetimiz şunu geliştirmeye çalışıyor;
yani, istihdamda, kurumlarda işe yeni alımlarda veya bütün uygulamalarda
vatandaşa şunu dedirtebilir miyiz: Benim hakkımsa, hakkım veriliyor, ben,
hakkımı alıyorum; hakkım değilse, alamıyorum. Yani, artık, kanıksanmış,
geleneksel hale gelmiş, iliklere işlemiş; bir işe başvuracağım veya bir işimin
olması için teşebbüste bulunacağım, sonra gidip aracılar bulacağım, değerli
milletvekillerimize, başka kimselere rica edeceğim, amiyane ifadesiyle torpil
bulacağım vesaire... İnanın, biz, Hükümet olarak, bunu, birazcık azaltmak için,
kaldırmak için çok çaba sarf ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, ben buna gönülden
inanıyorum; vatandaşa bu güveni
verebilirsek; yani, bu dönem ve bundan sonra,
Türkiye'de insanlar hak ettiğini alıyor, aracı falan bulmaya da hiç
gerek yok dedirtebilirsek, siyasete de güven gelir, devlete de güven gelir,
Parlamentoya da güven gelir. Biz bunun çabası içerisindeyiz.
Bakın, değişik kurumlara -belki sizlere
gelen bile yok, takip bile etmiyorsunuz- şu sıralarda çok uzman yardımcısı
falan alınıyor; tamamen, devlet memurları sınavında, merkezî sınavda aldığı
puana göre çağırılıyor. Bana gelen yok; çünkü, biliyorlar ki, bu, artık, ciddî
ilkelerle, ciddî yöntemlerle yapılıyor. Biz bunu her konuda yapmalıyız.
Bakın, şu yardımlarda -ben, genelgelerimi
getirsem, valilerimizle, kaymakamlarımızla toplantılarımda onlara
söylediklerimi burada size bir nakletsem de görseniz, vakit yetmez buna- hep
şunu diyoruz: Bunlarda, en küçük, böyle, objektifliği bozan, ilkeleri zedeleyen
bir şeye müsaade etmeyin, etmeyiz. Sizlerden de ben burada istirham ediyorum,
illerimizde, ilçelerimizde varsa, iletin, üzerine gidelim, beraber gidelim.
Yani, ben, Sayın Kandoğan'a katılıyorum;
değerli yöneticimizdir, mülkî idarede uzun süre yöneticilik yapmıştır. Bakın,
ben samimiyetle inanıyorum, şu anda -iki yıldır da bu işi yürütüyorum- bu fon
ve vakıf irtibatı çok önemli bir mekanizmadır, devlet ile vatandaş arasında çok
önemli bir mekanizmadır. Bunu daha hassas, daha iyi yürütmek için çaba sarf
edelim, bunu, vatandaşa da, gerçekten, kalıcı, gelecekle ilgili iş imkânı falan
sağlayacak yönde yönlendirelim. Bununla ilgili olumsuz değerlendirmeleri ben
hiç yapmadım; halen çok iyi yürüyor, kuruluşundan beri iyi yürümüş ve çok iyi
kurulmuş bir mekanizma; ama, işte, bu kuruluş kanunuyla benim kendi niyetim,
bunu biraz daha güçlü kılmak.
Burada, eminim, Sayın Milletvekilimizin de
biraz ifadeleri maksadını aşmıştır; burada, örgüttür, başka şeylerdir, gönüllü
kuruluşlar irtibatlarıdır vesaire.. Hepimizin tezi değil mi arkadaşlar?..
Özellikle, sosyal yardımlar, zaten, bizim geleneğimizde, tarihimizde sivil
toplum olayı olarak yürümüştür. Bakın, çevremize bakın, yürüyen şeylere; biz
bir vakıf medeniyetinden geliyoruz; yani, devlet bunları yürütmemiştir.
Şimdi, biz de, devletin yürüttüğü bu
mekanizmada o toplumun temsilcileri daha fazla bulunsun istiyoruz; hem o ilde,
o ilçede faaliyet gösteren gönüllü kuruluş temsilcisi hem hayırseverler
bulunsun istiyoruz; yani, en iyi yöntem neyse, bunu gerçekleştirmeye
çalışıyoruz.
Sonra -Değerli Milletvekilim söyledi- bunu
yönetenler, bakın, valilerimiz ve kaymakamlarımızdır; buradaki ifadelerin bir
kısmı onları da rencide eder; yani, bu fonun ve vakıfların yardım politikasını
bu kadar hafife almaya, rencide etmeye de, doğrusu, hakkımız yok.
Değerli arkadaşlar, burada, benim
istirhamım -sosyal yardım konusu bu- daha iyi nasıl yaparız; bize katkı verin;
memnun oluruz bundan.
Zaten komisyonlarımızda uzun uzun
tartışıldı. Böyle, maksadı aşan gergin siyasî değerlendirmeler bu konuyla çok
fazla bağdaşmıyor.
Sosyal devlet, sosyal güvenlik kurumları,
onların yeri var. Burada, biz, bir sosyal yardım kuruluşu tasarısını
görüşürken, ülkenin bütün sosyal problemlerini bu konunun içine sığdırırsak,
zaten içinden çıkamayız; hepsinin ayrı yerleri var.
İşte, yakında, inşallah, genel sağlık
sigortası tasarımız huzurunuza gelecek, yeşilkartla ilgili tartışmalar bitecek;
sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili olanlar gelecek, bunlar burada
tartışılacak; ama, bu konuyu, birazcık kendi alanında tartışır ve bize katkı
verirseniz, çok memnun olurum.
Tekrar, hepinize çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti hükümetlerinin hepsi onurlu hükümetlerdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Enver Öktem arkadaşımızın konuşması
sırasında benim de duyduğum ibareyi, aslında, yanlış değerlendirmemek lazım.
Söz, cümle aynen şöyle: "İleride onurlu bir hükümet kurulduğunda..."
Bu "ileride başka onurlu bir hükümet kurulduğunda" anlamında da
alınabilir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Olur mu öyle
bir şey ya! Olur mu öyle bir şey! Şimdiki onursuz mu?!
BAŞKAN - Ben, ancak böyle düşünebilirim...
(AK Parti sıralarından gürültüler)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ya, bırak!
BAŞKAN - Ben, ancak böyle düşünebilirim;
arkadaşımızın da bu şekilde düşündüğüne inanıyorum...
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan,
siz Meclisi yönetiyorsunuz şu anda.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sizin tarafsız
olmanız lazım!
BAŞKAN - ...çünkü, aksi takdirde, Türkiye
Cumhuriyeti hükümetleri arasında kategorik yaklaşımla, bazılarının onurlu,
bazılarının onursuz olduğunu düşünmek söz konusu olur; bu da kabul edilemez.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sözünü geri
alması lazım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan
"ileride onurlu bir hükümet kurulduğunda" demenin mefhumu muhalifi
"bugünkü hükümet onursuz bir hükümet" demektir. Bunu tevil etmeye
gerek yok ki; gayet açık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, soru-cevap
kısmına geçiyoruz.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Bakanım, demin, konuşmanızı izlerken, hakikaten, bu ülkede, bu vakıf tarafından
dağıtılan yardımların çok adilane dağıtıldığını, bu ülkede yaşayan her insana,
fakirse her fakire eşit davrandığınızı ve sizin de buna inandığınızı,
talimatlarınızın bu şekilde olduğunu, bunun böyle yapıldığını söylediniz.
Sayın Bakanım, size inanıyorum; ancak, hiç
böyle değil. Kesinlikle böyle değil; buna emin olun. Özellikle ilçelerde,
tamamen bir yandaş düzeniyle, tamamen fakir kişiler ayrılarak -diline, dinine,
ırkına göre ayrılarak- yapılıyor; bunu, ben, bilgilerinize sunuyorum.
Kesinlikle böyle yapılmıyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan,
böyle bir usul yok efendim.
BAŞKAN - Lütfen, sorunuzu sorunuz Mevlüt
Bey.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben,
Sayın Bakanıma bilgi sundum efendim...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul yok
Sayın Başkanım, ya soru sorulur ya da gelip burada konuşulur.
BAŞKAN - Şimdi, soru - cevap...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi
usul efendim; siz bana usul öğretemezsiniz!
BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bu
uygulamadan Sayın Bakanıma bilgi verdim.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul
yok!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi
usul yok?!. Ne demek o?!.
BAŞKAN - Bir dakika efendim... Siz
uyarmayın, biz uyaracağız.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan,
lütfen, siz de bu Meclisi tarafsız yönetin.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, soru-cevap
işlemi yapılırken, söz aldığınızda soru sormanız gerekiyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanıma, "siz böyle konuşuyorsunuz; böyle uygulama oluyor
mu olmuyor mu" diye sordum efendim. Bu, soru değil mi Beyefendi?!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Meclis, Meclis
olmaktan çıktı.
BAŞKAN - İşte tamam, işte bunu sorunuz,
sormanız gerekiyor, onun için diyoruz.
Başka soru sorma talebi yok.
Sayın Bakan, söz sizin, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Efendim, ben, biraz önce, bu konudaki düşüncemi ifade ettim. Eğer, bu konuda,
şurada şöyle bir uygulama oldu diye somut bir örnek varsa; o zaman, bu,
belgelenir, bildirilir, gereği yapılır. Ben, valilerimizin, kaymakamlarımızın
başkanlığında, mütevelli heyetlerimizin bu konuyu hassasiyetle
değerlendirdiğine inanıyorum. Merkezden onların tasarruflarına, bizim, ilke
bazında bazı müdahalemiz oluyor; yani, ilkeler olarak, şunlara hassasiyet
gösterin şeklinde; ama, kararlarına, merkezden hiç müdahale olmuyor; yalnız, bu
konuda, sizin vereceğiniz örnek varsa, onun üzerinde, biz, bakarız, araştırma
yaparız, inceleme yaparız, o konuda yanlış uygulama varsa, size de bilgi
veririz.
Değerli milletvekilleri, neticede, tabiî,
bu 931 vakıf, ayrı yerlerde, ayrı mütevelli heyetlerle idare ediliyor; çünkü,
bizim, bu vakıfların hepsi, özel hukuk kişiliğine sahip, Medenî Kanundaki
vakıflar hükümlerine tabi; yani, başkanları vali ve kaymakamlarımız olsa da.
Çok farklı yerlerde uygulamalar var. Yerel düzeyde bunun değerlendirilmesinin
sebebi de, yerel ihtiyaçları onlar daha iyi bilirler. Bir yerdeki ihtiyaç,
bölgelerimize, illere ve ilçelere göre diğerinden çok farklı olabilir.
Dolayısıyla, onların kararının daha isabetli olacağı yönünde bir değerlendirme
var; ama, o tür, yanlı bir şey, katiyen... Biraz önce bir ifade yine oldu;
işte, Aksaray örneği verildi. Bakın, o İl Başkanımız ancak Hükümetimizin böyle
bir faaliyeti var diye, belki, kendi partisinin oluşturduğu iktidarın bir
faaliyetiyle ilgili çevresine olumlu bir şeyler anlatıyordur. Yoksa, bunun
mütevelli heyeti belli, karar mekanizması belli arkadaşlar ve kriterleri var.
Bakın, bu rasgele değil, bugün listeler var artık, ilk zamanlar gibi değil. Biz
o envanteri güçlendiriyoruz. Küçük ve orta ölçekli yerleşim yerlerimizde gidip
bir vakfımızı ziyaret edin; inanın, göreceksiniz, ellerinde sağlıklı bilgiler
var. Öyle, rasgele yardım falan yapılmıyor artık ve biz onu giderek daha da
azaltacağız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN- Değerli milletvekilleri, 1 inci
maddeyle ilgili görüşmeler tamamlandı.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;
a) Genel Müdürlük : Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğünü,
b) Genel Müdür: Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürünü,
c) Fon : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonunu,
d) Fon Kurulu : Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulunu,
e) Vakıf : İl ve ilçe sosyal yardımlaşma
ve dayanışma vakıflarını,
İfade eder.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.50
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 20.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
649 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/644) (S.Sayısı : 649) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğünün görev ve yetkileri
MADDE 3. - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:
a) 3294
sayılı Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını
sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak.
b) Fonun gelirlerini zamanında
toplamak, toplanan gelirlerin
yerinde, zamanında ve
ihtiyaçlara göre kullanılmasını sağlamak.
c) Vakıfların harcamalarını, iş ve
işlemlerini araştırmak ve incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen
aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usul ve
esasları ile sosyal yardım programlarının kriterlerini belirlemek.
d) Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili
olarak araştırma ve etüt yapmak, proje hazırlamak ve uygulamak, bu konuda kamu
kurum ve kuruluşlarından, üniversitelerden, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel
kişilerden, sivil toplum örgütlerinden destek
almak, ortak projeler
hazırlamak, gerektiğinde bunlarla sözleşmeler yapmak, hazırlanan
projelere destek vermek, bu kurum ve kuruluşlardan proje uygulama, denetleme,
danışmanlık ve değerlendirme konularında hizmet satın almak.
e) Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, sosyal
yardımlaşma, dayanışma, sosyal hizmet yapılanması, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, Aile
Araştırma Kurumu, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Özürlüler
İdaresi Başkanlığı; artı, yerel yönetimler şeklinde ortaya çıkmış bulunuyor.
Sosyal hizmetlerin tek çatı altında
toplanması gerekirken, hizmetlerin ve kurumların dağınıklılığı, yasal temellere
oturtulmaktadır. Çıkarılan bu yasalarla, aynı işin birçok kurum tarafından
yapılması ve özet olarak, hizmet tekrarı ve israf söz konusudur. Öte yandan,
tasarının bu haliyle kanunlaşması sonucunda, yoksullukla mücadelede birbirinden
kopuk, değişik kuruluşlarca yürütülen sosyal yardım ve hizmet programlarını
birleştirecek ortak bir yapı oluşturulması için yakalanan fırsat kaçırılmış
olacaktır. Ayrıca, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki dağınıklılığın
önlenmesi, sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarının bir çatı altında
birleştirilerek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında önerilmiştir. Daha da öte, bu konu, Avrupa Birliği
müktesebatında yer almış ve hükümetin Acil Eylem Planında da vaat edilmiştir.
Buna rağmen, böyle bir tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmesi,
tek başına hükümetin sosyal güvenlik sorunlarının çözümünü hayır işlerine
indirgeme anlayışının tipik bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer
taraftan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde henüz yasalaşmayan ve Anayasaya
aykırı maddeler içeren Kamu Yönetimi Temel Kanununa paralel olarak
hazırlanmıştır. Yasalaşmayan çerçeve kanuna göre hazırlanan teşkilat yasasının
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi zaman kaybından başka bir anlam
taşıyamayacaktır. Eğer, bu genel müdürlük oluşturulacaksa, fon kuruluna bu
sektörle ilgili eğitim veren üniversite yetkilisi ya da yetkililerin de bulunması
gerekirdi. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü de eşgüdüm
açısından bu yönetimde, kurulda bulunabilirdi. Genel olarak yapılanmaya
baktığımızda kurumda gördüğümüz tablo; İçişleri, Sağlık, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlarının müsteşarları düzeyinde temsil ediliyor. Müsteşarların,
içinde bulundukları iş yoğunluğunda bu kurullara katılmaları -ki "ayda bir
kez toplanır" denilmektedir- ne kadar mümkün olabilir, onu da merak
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarıyla, balık
vermek değil, balık tutmanın öğretileceği ifade edildi. Oysa, bu tasarı, sadece
sorunun ekonomik yardım boyutunu dikkate alan bir tasarıdır; sorunun sosyal
boyutu yoktur.
Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde 13 500 000
yeşilkartlı var. Yeşilkart, asgarî ücretin üçte 1'i veya daha az gelir düzeyi
olan yoksullara veriliyor. Bu tablo, yoksullukla ilgili içinde bulunduğumuz
ülke koşullarını çok açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmektedir. Yoksulluğu
ortadan kaldırmak, yoksullara iane ve bağışla değil, işsizliği ortadan
kaldırmakla ancak mümkün olabilir. Oysa, bu tasarıyla, genel müdürlük olarak
oluşturulacak bu kurum, sürekli bir yardım kurumu genel müdürlüğü haline
getirilmiş olacaktır. Bu kurum, 2004 yılı bütçesi 2 katrilyona yaklaşan bir
kurum.
Değerli milletvekilleri, bu kurumun
gelirleri, Gelir ve Kurumlar Vergisinin yüzde 4'ü, trafik cezalarının yüzde
50'si, RTÜK reklam gelirlerinin de yüzde 15'inden teşkil oluyor. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumuna, bu söylediğim oranda, Gelir ve Kurumlar
Vergisinden, trafik cezalarından ve RTÜK reklam gelirlerinden pay ayrılmakta.
Ayrıca, il ve ilçelerde toplanan kurban derileri ve bağışlar hariç.
Sayın Bakan, Fonla ilgili olarak
"fonun bir sorunu yoktur, fonun borcu yoktur" açıklamasında
bulundular aradan önceki oturumumuzda.
Değerli milletvekilleri, ben, daha önce
Sayın Bakanımıza yazılı olarak bir soru önergesi sunmuştum. Sağ olsunlar, Sayın
Bakanımız da yazılı olarak bu soru önergeme yanıt verdiler. Bakınız, Fonla
ilgili alınan kredilere yönelik bu soruma aldığım yanıt şöyle: "Bugüne
kadar iki konuda kredi alınmıştır. Bunlardan birincisi, 17 Ağustos 1999 Marmara
depremi sonrası -tabiî ki, bu hükümet döneminde değil; ama, borç devam ediyor;
borcun olmadığı ifade edildiği için bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum- 252
530 000 ABD Doları tutarındaki deprem felaketi acil yardım kredisi için Hazine
Müsteşarlığıyla malî protokol anlaşması imzalanmıştır -tabiî, bu para
kullanılmış- sosyal riski azaltma projesi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti ile
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası arasında 14 Eylül 2001 tarihinde 500 000
000 ABD Doları tutarındaki kredi anlaşması imzalanmıştır." Tabiî, bu
krediler -bu hükümeti kastetmiyorum- geçmiş dönemlerde alınmış olabilir; ama,
bu borç bu hükümet döneminde de devam ediyor; onu ifade etmek istiyorum.
Bu kredilerin nasıl geriye ödeneceği
konusunda da sorum vardı. Sayın Bakanımız onu da yanıtlamışlar. "Söz
konusu kredilerle ilgili kredi geri ödeme takvimi aşağıda belirtilmiştir"
deniliyor. "Deprem kredisinin geri ödemesi konusunda Fon bilgi sahibi
değil; Hazine Müsteşarlığının bilgisi dahilinde; ama, sosyal riski azaltma
kapsamında kullanılan kredi ödeme vadesi 15 Nisan 2007 tarihinde başlayıp 15
Ekim 2016 tarihinde sona ermektedir. Kredi ödeme dönemleri 15 Nisan ve 15 Ekim
olup, söz konusu dönemlerde ödenecek olan tutarlar 25'er milyon dolardır"
şeklinde yanıtlanmış. Sayın Bakanımızın "Fonun borcu yoktur"
ifadesiyle bu yazılı önergeme almış olduğum yazılı yanıtın çeliştiğini
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde başka söz isteyen? Yok.
Önerge de yok.
Soru-cevap da yok.
Hızlı gidiyoruz. Zaten amacımız da mümkün
olduğu kadar etkin ve verimli bir yasama organı çalışması yapmak. O nedenle,
zaman zaman konuşma yapan arkadaşları uyarıyorum. Soru sorma süresi içinde
kısa, öz ve soru sormalarını istiyoruz. Maddeler üzerinde konuşurken de mümkün
olduğu kadar konunun içinde kalmalarını rica ediyoruz ve başka milletvekili
arkadaşlara atıfta bulunarak polemik yaratacak, sataşmaya neden olacak paragrafları
da konuşmalarımızda mümkün olduğu kadar kullanmayalım. Biz, burada temel
olarak, yasama organı görevi yapıyoruz; hızla, etkin ve verimli bir şekilde
yasalar çıkarmalıyız, yasaları değiştirebilmeliyiz; bunu sağlamak amacımız.
Şimdi, bu açıklamayı yaptıktan sonra da,
görüşmeler tamamlandığına göre, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sıradaki 4 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Teşkilât ve Fon Kurulu
Teşkilât
MADDE 4. - Genel Müdürlük; ana hizmet
birimleri ile danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur. Genel Müdürlük
teşkilâtı ekli (I) sayılı cetvelde gösterilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü;
buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben, görüşülmekte
olan yasa tasarısının ikinci bölümüyle ilgili, teşkilat ve fon kuruluşunun
oluşturulmasıyla ilgili maddede söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
hepinizi en derin sevgilerimle, sayılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu
tasarı ve bu madde, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki mevcut boşluğun
doldurulması açısından, sosyal yardım ve sosyal hizmetler alanındaki
yetersizliklerin giderilmesi açısından, AKP'li arkadaşlarımın iddia
ettiklerinin aksine, dostlar alışverişte görsün yasası kabilinden bir yasadır.
Bu maddeyle düzenlenen teşkilat ve fon
kurulmasının, sosyal hizmet ve sosyal yardım alanındaki sıkıntıların
giderilmesi ve bu arada, Fak Fuk Fon uygulaması diye bilinen bu sosyal yardım
ve sosyal hizmet alanındaki sıkıntıların bir bölümünün aşılmasıyla ilgili bu
uygulamaya katkı yapması açısından da bu maddenin ve bu yasanın, sanıldığının
aksine, pek kıymeti harbiyesinin olmadığı ortaya çıkıyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
konunun daha iyi anlaşılması için, izin verirseniz, kısaca, Türkiye'nin sosyal
güvenlik sistemine bütüncül bir yaklaşımla bakılması gerekmektedir. Türkiye'de,
hepimizin bildiği gibi, sosyal güvenlik uygulamaları başlıca iki alanda
götürülmeye, yürütülmeye çalışılıyor; birinci alan, sosyal sigorta
programlarıdır; ikinci alan ise, sosyal hizmet ve sosyal yardım
uygulamalarıdır.
Birinci alan olan sosyal sigorta
programları, işgücü içinde yer alan, yani, istihdamda olan, çalışan ya da işsiz
yurttaşlarımızın, yani, aktif nüfusta olan, çalışma durumunda olan, prim ödeme
gücünde olan ya da çalışma isteğiyle yanıp tutuşmakla birlikte işsiz olan
yurttaşlarımızın sosyal güvenliklerinin sağlanmasıyla ilgili alandır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sosyal
sigorta programlarıyla ilgili 5 yasal düzenleme ile 3 tane kurum faaliyette
bulunuyor. Yasal düzenlemeler, Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası, Emekli Sandığı
Yasası, Bağ-Kur Yasası, tarım kesiminde kendi başına, kendi hesabına
çalışanların sosyal güvenlikleriyle ilgili yasa ve tarımda işçi statüsünde
çalışanların sosyal güvenliğiyle ilgili yasa. Bu 5 yasal düzenleme, 3 kurum
eliyle sosyal sigorta programlarını düzenliyor; Sosyal Sigortalar Kurumu,
Bağ-Kur ve Emekli Sandığı. Ayrıca, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının
geçici 20 nci maddesiyle bir düzenleme daha var; bu da, Sosyal Sigortalar
Kurumu çatısı altında götürülüyor; banka sandıklarının, sigorta şirketlerinin,
reasürans şirketlerinin çalışanlarıyla ilgili.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; -biraz
sonra konuya geleceğim, niye bunları anlatıyorum- olaya, bir sosyal güvenlik sistemi, ulusal sosyal
güvenlik sistemi açısında yaklaşılması gerekiyordu. Bu yasa tasarısı, hem
altkomisyonda belirttik hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda belirttik, ulusal
sosyal güvenlik sisteminin primsiz ayağının; yani, sosyal hizmet ve sosyal
yardımlar ayağının ulusal bir modele kavuşturulması açısından bir fırsattı;
ama, ne yazık ki bu fırsat kullanılamadı.
2004 yılı başlangıç itibariyle, sosyal
sigortalar programları alanında az önce söylemeye çalıştığım 5 yasal düzenleme
ve 3 kurumsal uygulamayla, istihdam edilen nüfusun ancak yarısı, yüzde 54'ü
kapsama alınabilmiş; yani, bunca yıllık sosyal sigorta uygulamalarında demek
ki, çalışan nüfusun, istihdamda olan nüfusun yarısına yakın bölümü, hâlâ,
sosyal sigorta kapsamları dışında.
Bu konuda, kapsamdaki yetersizliğin
ötesinde, bir başka sıkıntı var; sosyal sigorta programları alanında
sistemsizlikten kaynaklanan biryığın sorunumuz bulunuyor. Her bir sigorta
programında farklı normlar; yani, SSK'da ayrı normlar, standartlar, haklar,
sorumluluklar, Bağ-Kurda ayrı, Emekli Sandığında ayrı. Yıllardır süregelen bu
sistemsizlikten kaynaklanan sorunlar karşısında, tabiî, düzeltme çabalarının da
etkisiyle, bir bakıyorsunuz, mevcut sosyal sigorta programları yamalı bohça
haline gelmiş. Sosyal sigorta programlarının içeriğini, oranın uzmanları dahi
bilemiyorlar; kopmuş... Sistemsizlik, sistemsizlik, sistemsizlik...
Şimdi, geliyoruz konumuzla ilgili hususa.
Peki, sosyal sigorta kurumlarında böyle bir sistemsizlik var, sosyal yardım ve
sosyal hizmet alanı nasıl; tam anlamıyla yürekler acısı, tam anlamıyla yürekler
acısı. Bakınız, 8 500 000 dolayında özürlü yurttaşımız, bakıma ve korunmaya
muhtaç her yaştan çocuk, genç, kadın, yaşlılar ile açlık sınırı altında yaşam
mücadelesi veren milyonlarca yurttaşımız, çağdaş sosyal devlet elinin
kendilerine uzanmasını, sosyal güvenlik şemsiyesi altında kendilerine
yaklaşılmasını bekliyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte,
görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı, bu alanla ilgili; ama, burada da
sistemsizliğin tüm sıkıntılarını, sistemsizliğin tüm problemlerini yaşıyoruz.
Sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında şu anda görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısı ve bu yasa tasarısıyla ilgili teşkilat ve fon kurulu uygulamasının
yanında, bakınız nasıl uygulamalar var; yani, sistemsizliğin hangi boyutta
olduğunu söyleyelim ve biz, şu anda hangi yasayla ilgileniyoruz ve sosyal
güvenlik sistemi, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanı açısından bu yasanın
kıymeti harbiyesi nedir?
Sosyal hizmet ve sosyal yardım alanında
Fak Fuk Fon uygulaması yanında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun,
Emekli Sandığının, belediyelerin, derneklerin, çeşitli vakıfların,
azınlıkların, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, yeşilkart ve altmışbeş yaş yasası
uygulamalarının sonuçlarını şu ya da bu şekilde el altında tutabiliyoruz; ama,
şöyle bir baktığımızda, bölük pörçük, ayrı ayrı kurumlar eliyle götürülen, çok
büyük ölçüde kaynak savurganlığına yol açan bu uygulamalara bakıyorsunuz,
olağanüstü yetersiz, son derece yetersiz.
Hemen bir iki rakam vermek istiyorum. 8
500 000 özürlü yurttaşımız var, saygıyla karşılıyorum; ama, ben, Cumhuriyet
Halk Partisinin birikimini, Yüce Meclisin çatısı altına getirmeye çalışıyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonunda bunları anlatmaya çalıştık; ama, başaramadık. Bir
fırsat kaçırıyorsunuz, onu söylemeye çalışıyorum. Onun için, burada, sosyal
devlet edebiyatını, böyle, sözle, yapmacık bir şekilde götürmenin hiçbir anlamı
yok. Bir fırsat kaçırıldığını söylüyorum. Hiç olmazsa, bundan sonraki
aşamalarda, bundan sonraki, sosyal devlet anlayışına dönük birtakım
uygulamalarda, Cumhuriyet Halk Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ya da
Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonundaki ya da diğer komisyonlardaki önerilerini,
lütfen, dikkate alınız; onu söylemeye çalışıyorum. Çünkü, bu alan, hepimizin,
ama hepimizin, aynı şekilde duyarlı olması gereken bir alan. Bu alanın siyaseti
olamaz. Bilmem anlatabiliyor muyum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 8 500
000 özürlü yurttaşımız var. Ben söyleyeyim, nasıl ve hangi aşamada, hangi
kaynakla, hangi modelle bu 8 500 000 özürlü vatandaşımıza, yurttaşımıza sahip
çıkacaksınız; hep birlikte düşünelim ve elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim.
8 500 000 özürlü yurttaşımız var; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
bağlı 60 kuruluş var; yatılı ve gündüzlü, toplam 4 824 özürlü yurttaşımıza
hizmet verilebiliyor; 4 824 kişiye. Bunlar, devletin resmî rakamlarıdır; Devlet
Planlama Teşkilatının 2005 yılı programından aldığım rakamlardır. 8 500 000 özürlü;
ama, hizmet götürebildiğimiz 4 824 kişi; Türkiye'nin sorunu. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Emekli Sandığı, belediyeler ve diğer kurumlara bağlı
huzurevi ve bakımevlerinde, 10 000 dolayında, ancak ve ancak 10 000 dolayında
yaşlıya hizmet sunulabiliyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yüzbinlerce, ama yüzbinlerce, bakıma ve korunmaya muhtaç yaşlımız var; yani,
Türkiye'nin modernleşmesi, geleneksel aile tipinin çekirdek aile tipine
dönüşmesi, ne yazık ki, yaşlıların, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde
daha sıkıntılı bir konuma getirilmekte olduğunu bize anlatıyor. Eskiden,
geleneksel aile içerisinde, kırsal alanda, yaşlılar evlerde bakılıyordu; şimdi
de bakılıyor; ama, çok daha az bakılıyor. Yani, toplumsal realiteyi, Türk
toplumundaki bu değişimi hep birlikte görmek durumundayız. 10 000 dolayında
yaşlıya hizmet götürebiliyoruz. Bakınız, bakıma ve korunmaya muhtaç yüzbinlerce
çocuğumuza sahip çıkılması açısından da son derece başarısız kalındığını
görüyoruz. Bakıma ve korunmaya muhtaç 30 000 dolayında çocuğumuza sahip
çıkabilmişiz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi
bunlara neden değiniyorum; bu yasa tasarısının ve bu maddenin, sosyal yardım ve
sosyal hizmet alanındaki sorunların çözümü için hangi noktada durduğunu,
ağırlığının ne olduğunu, kıymeti harbiyesinin ne olduğunu hep birlikte görelim
diye bunlara değiniyorum. Türkiye'nin sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki
en büyük sıkıntısı -sağlık gelecek, sağlıkta da konuşacağız- sistemsizliktir.
Sistemsizlik, sistemsizlik... Ne yazık ki, Türkiye, bunca yıllık deneyime,
bunca yıllık çabalarına karşın, hâlâ ulusal sosyal güvenlik sistemini
oluşturamamıştır. Ulusal sosyal güvenlik sisteminin sosyal sigorta ayağı nasıl
olacak? Sosyal sigortalar ayağındaki yaşlılık, maluliyet, ölüm, uzun vadeli
sigorta dalları nasıl götürülecek? iş kazası, meslek hastalığı, hastalık,
analık, sağlık gibi kısa vadeli sigorta dalları nasıl götürülecek? Bunun
ötesinde, sosyal yardım ve sosyal hizmete gereksinim duyan yurttaşlarımızın
sayısı hızla artıyor; bunlara, nasıl bir çağdaş sosyal devlet anlayışıyla sahip
çıkılacak? Sistem konusunda, model konusunda ne yazık ki başarılı olunamamış;
ama, Adalet ve Kalkınma Partisi, gerçekten, çok güçlü bir Parlamento
aritmetiğiyle karşımızda. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu düşünmesi
lazım, sistemi, ulusal modelleri düşünmesi lazım. İşte, benim, bizim üzüntümüz
budur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir
fırsat kaçırılmıştır. Bizim düşüncemiz, bu yasa tasarısıyla, sosyal yardım ve
sosyal hizmet alanındaki boşluğu, sistemsizlik boşluğunu dolduracak bir fırsat
kaçırılmıştır.
Ben, şimdi, Sayın Bakandan, lütfen, benden
sonra gelip burada açıklamasını rica ediyorum. Bu yasa tasarısı ne getiriyor?
Yani, Fak Fuk Fon uygulamasının daha etkin bir şekilde götürülmesi, sosyal
yardım ve sosyal hizmet alanında gerçekten çok ciddî bir boşluğun doldurulması
açısından bu yasa tasarısı ne getiriyor? Bu madde ne getiriyor? Elimizi
vicdanımıza koyalım; tabiî ki, oradan buradan getirilmiş birtakım kamu
görevlilerinin geçici hizmet anlayışlarıyla götürülüyordu; onlara kadro
veriliyor şimdi. Bunun dışında ne getiriliyor? Rica ediyorum; bu mu olacak? Bu
mu olmalıydı sosyal devlet anlayışı?! Burada neler neler konuşuldu. AKP'nin
seçim bildirgesi belli, AKP'nin programı belli, hem Sayın Gül'ün hükümetinin
programı belli hem şimdiki hükümetin programı belli ve altını çize çize
ezberledik, AKP'nin sosyal devlet anlayışıyla ilgili programı belli. Lütfen,
değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; sosyal devlet edebiyatı yapmayalım
burada; programınızın gereğini yapınız. İki yılı aşkındır iktidarsanız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, süreniz doldu;
toparlamanızı rica ediyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - 5 dakikalık
kişisel söz hakkımı da kullandım mı Sayın Başkan?
BAŞKAN - 10 dakika artı 5 dakika, 15
dakika verdik size; 15 dakikayı doldurdunuz
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Tabiî ki, değerli AKP'li milletvekilleri
beni heyecanlandırıyorlar, zaman avuçlarımızdan su gibi akıp gidiyor; şimdi
hemen toparlayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim. Ulusal sistemleri
getirdiğinizde, biz de sizi böyle alkışlayacağız.
BAŞKAN - Bu edebî sözler size biraz daha
avantaj sağladı.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tasarının bu haliyle kanunlaşması sonucunda, yoksullukla
mücadelede sosyal yardım ve hizmetlilere gereksinim duyan yurttaşlarımıza
hizmet götürülmesinde birbirinden kopuk değişik kurumlarca yürütülen sosyal
yardım ve hizmet programlarını birleştirecek ortak bir yapı oluşturulması için
yakalanan fırsat kaçırılmaktadır. İşin özü bu; bir fırsat.
Ayrıca, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin
birleştirilerek kamu kuruluşları arasındaki koordinasyon eksikliği ve
kopukluğunun ortadan kaldırılması -böylece, ulusal sosyal güvenlik sisteminin
primsiz ayağının, yani, sosyal yardım ve sosyal hizmet ayağının kurulması daha
da zorlaşacaktır- sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki dağınıklığın
önlenmesi, sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarının bir çatı altında
birleştirilerek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında önerilmiştir. Daha da ötede, konu, Avrupa Birliği
müktesebatında yer almış ve AKP İktidarının Acil Eylem Planında da vaat edilmiş
olmasına rağmen, hükümetin bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
etmesi, bir başına bu şekilde sevk etmesi, hükümetin, sosyal güvenlik
sorunlarının çözümünü hayır işlerine indirgeme anlayışının tipik bir örneği
olarak ortaya çıkmaktadır. Bunu da tespit ediyorum. Ne yazık ki, ne yazık ki
böyle! Keşke, bu fırsatı yakalayabilmiş olsaydık, primsiz ayağın hiç olmazsa
çatısını kurabilmiş olsaydık; çünkü, Başbakanlıkta bu fon oluşturuluyor. Bunu,
sosyal hizmet ve sosyal kurumların modeli olarak düşünebilirdik. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerdeki
bütün hizmetleri de buraya entegre ederdik ve böylece, primsiz ayağın ulusal
sistemi ortaya konulmuş olurdu. Ne zaman gelecek bu?
Yoksulluk...
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Kader
değildir.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
...vatandaşlarımızın, gerçekten, her geçen gün çok daha artan bir şekilde
karşılaştığı bir tehlike.
Şimdi, burada il ve ilçe sosyal yardım ve
dayanışma vakıflarında, bilimsel anlamda yoksulluk araştırması ve yardım
sonrası sosyal hizmet verecek uzman personel, yetişmiş eleman bulunmadığını
biliyoruz. Ayrıca, bu tasarıda, sayıları 931'e ulaşan bu vakıfların
uygulamadaki farklılıklarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak, sosyal
yardımlardan yararlanma usul ve esaslarına da yer verilmesi gerekirken, bu
konunun da bu yasa tasarısında atlanmış olduğunu üzüntüyle tespit ediyoruz.
BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım Sayın
Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bir milletvekili arkadaşımız "yoksulluk kader
değildir" dedi. Gayet tabiî, yoksulluk kader değildir; yoksulluk kader
değildir ve sosyal yardım ve sosyal hizmete gereksinim duyan insanlara,
yurttaşlarımıza hizmet götürme, onları ulusal sosyal güvenlik sistemi çatısı
altında sosyal güvenliğe kavuşturma, AKP'nin sosyal adalet anlayışından çok
farklı bir sosyal adalet anlayışını gerektirmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi en iyi
dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Başka söz isteği?.. Yok.
Soru sorma istemi?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi ekli cetveliyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde ekli
cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Fon Kurulunun oluşumu ve görevleri
MADDE 5- Fon Kurulu, Başbakanın
görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve
Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşur.
Fon Kurulu ayda bir kez olağan olarak
toplanır. Kurul Başkanının talebi üzerine Fon Kurulu her zaman olağanüstü
toplanabilir. Kurulun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlükçe yerine getirilir.
Fon Kurulunun görevleri şunlardır:
a) Fonda toplanan kaynakların, vakıflar ve
Genel Müdürlükçe yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım
programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar
vermek.
b) Gerekli görülen hallerde, hizmetin
aksamadan yürütülmesi için usul ve esaslarını açıkça belirlemek kaydıyla Genel Müdüre yetki devrinde bulunmak.
c) Vakıflarda çalıştırılacak personelin
nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek
kriterleri görüşmek ve karara bağlamak.
d) Vakıflardan ve diğer kurum ve
kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek,
Genel Müdürlüğe önerilerde bulunmak.
e) Toplumda dayanışma ve paylaşma
bilincini geliştirmek ve desteklemek üzere bilimsel, sosyal ve kültürel
programlar ve projeler önermek, hazırlanan projelere destek sağlamak.
Fon Kurulunun çalışma esas ve usulleri
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
Soru istemi ve önerge yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hizmet Birimleri ve Görevleri
Genel Müdür
MADDE 6. - Genel Müdür; Genel Müdürlüğün
en üst amiri olup, Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuat hükümlerine, Genel
Müdürlüğün amaç ve politikalarına, stratejik plânına, performans ölçütlerine ve
hizmet kalite standartlarına uygun olarak düzenler ve yürütür.
Genel Müdür, Başbakana veya görevlendireceği Bakana karşı sorumludur.
BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.
Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın 2 nci
maddesi sosyal devlet ilkesine vurgu yapmaktadır. İşte, bu vurguya istinaden,
özellikle, günümüzdeki çağdaş devlet anlayışı içerisinde de, ihtiyaç sahibi
vatandaşların sağlık, eğitim ve sosyal hayatta sıkıntıya düştükleri durumlarda
onlara devletin şefkatli ellerini hissettirecek bir kurum olarak 1986 yılında
kurulmuş.
Bu, tabiî, bir fon olarak kurulmuş o
yıllarda. Fak Fuk Fon olarak da geçen bu fon, il ve ilçelerde sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakfı olarak hizmet görmüş. Tabiî, iyi niyetle
kurulmuş bir sistem. Dertlilerin bir nebze dermanına, yardımına koşsun diye
kurulmuş bir sistem; ama, maalesef, bir tüzelkişiliği oluşmamış Ankara'da. Bu
nedenle de, sağdan soldan toplama elemanlarla görev yapmaya çalışmış ve bu da
etkinliğini düşürmüştür. Hatta, zaman geçtikçe, mevcut fonlar sosyal
yardımlaşma ve dayanışma lehine kullanılmak yerine, başka yerlerde de
kullanılmaya başlanılmış; 2002 yılına kadar, maalesef, bu fonlardan
trilyonlarca lira başka yerlere aktarılmış. İktidarımızda, her şeyde olduğu
gibi, bu konuda da halı altına süpürülen her şey gözden geçirilmiş ve hemen bu
konuyla ilgili yapılabileceğin en fazlası yapılmaya çalışılmıştır. Bırakın bu
fondan başka yere para aktarılmasını, bu fona para aktarılmaya başlanmış. İşte,
bakın, 2003 yılında 327 trilyon lira ve 2004 yılında da 380 trilyon lira
fazladan para aktarılmış.
Bu, tabiî, bir anlayış farkıdır. Sosyal
yardımlaşma ve dayanışma gibi bir vakfın parasını başka bir kaynağa aktarma
anlayışı başkadır, böyle bir vakfa para aktarma anlayışı da başkadır; bu da, AK
Partinin farkıdır.
Tabiî ki, burada, böyle bir sistemin daha
etkin, daha iyi çalışması, tüzel bir kişiliğe ulaşması için bir kanun tasarısı
hazırlamışız; bunu gerçekleştiriyoruz bugün.
Efendim, tabiî ki, bu yasa, sosyal
hayattaki birtakım güvenlik ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir; bunun
bilincindeyiz. İnşallah, bu ay içerisinde, sosyal hayatta önemli bir yeri olan
sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanması, genel sağlık sigortası
gibi herkesi sağlık hizmetine kavuşturacak bir sistemin devreye konulması gibi
önemli, sosyal hayatı rahatlatacak kanun tasarılarımız da sizlerin desteğiyle
kanunlaşacaktır.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, burada, 6
000 000 kişiye 2004'te yardım etmiş bir kuruluştan bahsediyoruz; 931 vakfıyla
bu çalışmayı sürdürmüş. Biz, sosyal devleti, sözde bir sosyal devlet olarak
düşünmedik. Belki yıllarca bu, sözde kaldı, refah devleti sözde kaldı; ama,
bizim dönemimizde, bunlar sizlerin de gözleri önünde, birer birer gerçek sosyal
devlet hüviyetine kavuşma yönünde adımları izlediniz.
Efendim "sadaka örgütü" tabiri,
gerçekten ağır bir tabir. "Aymazlık", "sosyal devlet
edebiyatı" gibi tabirler geliyor çok kıymetli Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımızdan; burada, konuşmalarında bunu vurguladılar. Bakınız,
sosyal devlet anlayış farkına, yaptıklarımızla şöyle bir göz atalım: 1 200 000
ton civarında kömür dağıtılmış. Efendim, 500 kilogram, 1 000 kilogram kömür
nedir, bu bir sadakadır diyenler olabilir, değerli muhalefet partisi milletvekillerimizden.
Kömürsüz bir ailenin o soğukta tir tir titrediğini birazcık hissedin, azıcık
hissedin, onların çektiğini hissedin, o zaman, bu tonlarca verilen kömürün ne
demek olduğunu çok iyi anlayacaksınız değerli arkadaşlar. Okulunda, okul
başladığı gün sırasının önüne kitapları konulan çocuğun sevincini görürseniz;
4-5 çocuğu olup da, yahu bu çocukların kitaplarını nasıl sağlayacağım derdine
düşen ana babanın sevincini görürseniz, ben, sizin böyle konuşmayacağınızı biliyorum.
SSK hastanelerine sıra bulup gidemeyen
milyonlarca vatandaşımızın, diğer kurumların kapılarının açılmasıyla, bu sene
30 000 000 SSK'lımızın... Bakın, Kocaeli'nde 330 000 SSK'lı, devlet
hastanelerinden ve sağlıkocaklarından bu sene hizmet aldı. SSK hastanelerinde
kuyruklar da azalmadı, hasta da azalmadı; ya nereden çıktı bu hastalar?! Bu
insanlar, evlerinde kaderlerine terk edilmişti. İşte, sosyal devlet anlayışı
bu. Onlara bu kapıları açtık ve 30 000 000 kişi hizmet alma fırsatını yakaladı.
Yakında, inşallah, o ilaç kuyruklarını da hep birlikte ortadan kaldıracağız.
İşte, sosyal devlet anlayışının farkı budur. Sağlıkta, eğitimde, sosyal alanda,
bir şekilde -kendisi vermesi gerekmez- devletin bütün imkânlarını kullanarak,
gerektiğinde özel sektörü, vakıfları, bütün kurumları kullanarak halkına
sağlığı, eğitimi ulaştıran devlettir sosyal devlet. İşte, sosyal devletteki
anlayış farkımız buradadır, AK Partinin sosyal devlet anlayışı da budur değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, mesela, özürlülerden
bahsedildi. Bakın, bir parti bünyesinde Özürlüler Koordinasyon Merkezi
kuruluyor. Bu parti, AK Partidir ve özürlülerimizi rahatlatacak politikaların
çalışması yapılıyor değerli arkadaşlar. Yakında, inşallah, özürlüler yasası
gelecek. Şimdiye kadar, iktidarımız döneminde, özürlülerimizi rahatlatacak
biryığın adım attık ve kanunlar çıkardık. Bunlarla ilgili daha geniş kapsamlı
çalışmalara imkân verecek yasamız da hazırlanıyor.
Bakın, gene, size bir ilkten bahsedeyim;
belki duymamış olabilirsiniz. Bunlar pek alışılmış şeyler değil, Türkiye'de,
partiler bünyesinde kurulsun. "Yaşlılar Koordinasyon Merkezi" diye
bir kuruluş var AK Parti bünyesinde, Sosyal İşler Başkanlığına bağlı.
Türkiye'de bir ilktir bu. Daha, bir sorun kangren haline gelmeden,
kronikleşmeden, onyıllar öncesinde ona çözüm arayışlarını üretmenin anlayışıdır
bu. Ne yapacak bu Yaşlılar Koordinasyon Merkezi; yirmi yıl, otuz yıl sonra,
bugünkü genç nüfusun birer potansiyel yaşlı olduğunu düşünürseniz, bugün sorun
olmayan, ama, yarın, sosyal güvenlikte,
sosyal hayatta önemli sorun olarak karşımıza çıkacak bir problemin şimdiden
çözüm çalışmalarını başlatmıştır AK Parti ve bakın -bununla ilgili az önce de
vurgu yapıldı- yaşlılarla ilgili ulusal bir yaşlı politikası oluşturmanın
çalışmalarını başlatmıştır. Yaşlılarımızın evde bakımını sağlayacak,
kültürümüze, inançlarımıza ve geçmişten gelen birikimimize uygun bir şekilde
yaşlılarımızı her zamanki gibi baş köşede oturtacak sistemleri geliştirmenin
çalışmalarını başlatmıştır AK Parti İktidarı. Yine,yaşlılarımızın güncel
sorunlarını da çözüme ulaştıracak çalışmaları başlatmıştır Yaşlılar
Koordinasyon Merkezimiz.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, yaşlılarımızın
bu bilgi birikimlerini, o önemli tecrübelerini gençlerimize aktaracak, sosyal
ve ekonomik hayata katılımlarını sağlayacak projelerin çalışmalarını
başlatmıştır. Bunlar sizi biraz şaşırtıyor, değil mi?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddeye gel, parti
propagandası yapma!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - İnşallah, bunları
da birer birer uygulamaya getirdiğimizde, hep birlikte göreceğiz.
Şunu da söyleyeyim ki, genel sağlık
sigortası ve sosyal güvenliğin tek çatı altında toplanması gibi önemli
tasarılarla, şu anda çalıştığımız tasarı daha da anlam kazanacaktır.
Bakın, bizler, sırça saraylarda
oturmuyoruz, aristokratların oturduğu, zaman geçirdiği yerlerde de oturmuyoruz.
Sizin hep dilinize doladığınız, işte, iftar vakitleri, çadırlar,
gecekondular... Evet, iftar vakitleri çadırlara daha önce de gidiyorduk, şimdi
de gidiyoruz. Sayın Genel Başkanımız, çok önceleri de, on yıllar öncesinde de
bu işi yapıyordu, daha sonra belediye başkanı oldu, yine yapmaya devam etti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
...Başbakan oldular, yine bu çalışmaları
sürdürüyorlar; bizler de sürdürüyoruz. Biz, bunları, ne basına açıklıyoruz ne
de gelip burada konuşuyoruz. Bunu, eşlerimiz de yapıyor, bizler de yapıyoruz;
gidiyoruz, gecekonduda oturuyoruz, onların karavanalarına biz de kaşık
atıyoruz; çünkü, o havayı unutmak istemiyoruz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Onların
karavanası mı var?!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -Burada, AK Parti
milletvekillerinin büyük çoğunluğu olarak -belki sizler de- yoksulluğu iyi
biliyoruz, işçi çocuklarıyız ve hem çalışıp hem okuyarak bu noktalara geldik;
yoksulluğun, soğukta üşümenin ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz ve bunları da
sık sık hatırlamak için halkımızın arasına giriyoruz; çünkü, onlar bizi buraya
gönderdiler. Bu anlamda, bizim bu çalışmalarımızı, lütfen, başka noktalara
çekmeyin.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Onlara balık
tutmasını öğretin, balık yemesini değil.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Biz, öyle,
köylere gidip "köylümüzle kucaklaşacağız, yoksulla kucaklaşacağız"
deyip, çamurlu, yağmurlu olunca da onların sırtına binmiyoruz değerli
arkadaşlar.
Ben, sözlerime son verirken, AK Partinin,
birçok alanda olduğu gibi, sosyal politikalarında da bir dünya markası olduğunu
vurgulamak istiyorum. İnşallah, bu çıkardığımız yasanın, gerçekten, birçok
yönden -eğitimde olsun, sağlıkta olsun, sosyal hayatta olsun- zor durumda olan
o insanlarımıza bir nebze faydası olması dileklerimle, hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.
Soru istemi de yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 6 ncı
maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Genel Müdür Yardımcısı
MADDE 7. - Ana hizmet birimleri ile
danışma birimi ve yardımcı hizmet birimleri arasındaki koordinasyonu sağlamak
ve bu birimlerin denetiminde Genel Müdüre yardımcı olmak üzere, bir Genel Müdür
Yardımcısı atanabilir. Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür tarafından verilen
görevleri yerine getirir ve Genel Müdüre karşı sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Koç, şahsınız adına da söz talebiniz
var; süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Aslında, söz almak gibi bir niyetim yoktu;
çünkü, olayın akışı içerisinde, normal olarak yasalaşması gereken bir kanun
tasarısını görüşüyoruz; fakat, benden önce söz alan değerli milletvekili
arkadaşımızın konuşmaları, herhalde, biraz daha sosyal devlet olgusunun
üzerinde durmamızı, hem sosyolojik açıdan hem siyasal açıdan gerekli kıldı.
Değerli arkadaşlarım, bakın, tarih 18
Şubat 2004, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları; Kamu Yönetimi Tasarısı
görüşülüyor ve Sayın Mehmet Ali Şahin'e, milletvekili olarak soru sorma hakkımı
kullanıyorum ve orada ifade ediyorum. Değerli arkadaşım, Anayasanın 2 nci
maddesini, sosyal devlet olma gereğini, altını çizerek söyledi ve ondan sonra
da, belki bu tekzibi sizlerin yapması gerekirken, bu konuşmayla benim yapmam
noktasına beni zorladı, getirdi.
Değerli arkadaşlarım, sosyal devlet
kavramının iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde nasıl bir
aşınmaya uğradığını ve bundan sonra getirilmek istenen yasa tasarılarıyla da
sosyal devlet ilkesinden nasıl uzaklaşılmaya çalışıldığını, arkadaşımız başka
açıdan "yaklaşmak" olarak değerlendirdi, ben "uzaklaşmak"
açısından ifade edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, isterseniz, sosyal
devleti, sosyolojik açıdan bir tanımlayalım. Şimdi, ben o konuşmamda da, sorumda
da... Aynen tutanaktan okuyorum ve söylüyorum: "Sosyal devlet, ne kişinin
devredilemez ve vazgeçilemez klasik hak ve özgürlüklerini keyfî olarak elinden
almaya çalışan bir zorba ne de kişiyi kaderiyle başbaşa bırakan, kişiye sadece
fiziksel güvence sağlamakla yetinen 19 uncu Yüzyılın liberal devletidir. Sosyal
devlet, bütün vatandaşlarına, vatandaşlarının yarınlarına güvenle bakmalarını
sağlayacak önlemleri, kişi hak ve özgürlüklerini zedelemeden almayı görev kabul
eden bir devlettir. Gelişen toplum düzeni içinde vatandaşın kendisine tanınan
hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi için devletin kendisine kolaylık
göstermesi, ihtiyaçlarından bir kısmının devletçe karşılanması
gerekmektedir." Hele de Türkiye'nin gelir dağılımı çarpıklığı karşısında
bu tanımı yapıyorum. Üstelik, bunların vatandaşa bir hak olarak tanınması,
devlete karşı ileri sürebileceği, talep edebileceği kamusal nitelikli bir
alacak hakkı, isteme hakkı olarak kabul edilmesi zorunludur" değerli
arkadaşım. Yani "biz, kömür verdik, biz, kitap verdik; soğukta üşüyen çocuklar;
işçi çocuğuyuz..." Ben de işçi emeklisi çocuğuyum, ben de yatılı okudum.
Benim, bunları, bu kürsüden söylemem gerekmez.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Vermeyelim mi
kömür?!
HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, ne
söylüyorum. Bakın, sizinle anlaşamadığımız nokta şu: Yani, bir basit siyaset
var, bir de bu kürsüde yapılması gereken kuralına uygun siyaset var. Şimdi,
aradaki farkı bir kere daha söylüyorum: Bunlar, vatandaşın devletten, kamusal
nitelikli bir alacak hakkını, isteme hakkıdır. Bunu söylemek istiyorum.
Şu anda, siyasî iktidar olarak, hükümet
etme konumunda olan bir iktidar olarak bunları sağlamak, bir... Deminden beri
söyleniyor, belki alınıyorsunuz; ama, uygulamalar, maalesef, o şekilde gelişti.
Yani, bir zekât, bir iane anlayışıyla değil, sosyal devlet kavramı altında,
devletin -sosyal devlette- o hakkı, bir hak olarak o hak sahibine sunması
gerekir. Bunu söylemek istiyorum. Bunun da, kurumsal, hukuksal altyapısının
olması gerekir. Konuştuğumuz yasa tasarısı da bu yönde bir gelişmeye zemin
yaratacak bir organizasyonu sağlıyorsa, bunu desteklemek gerekir. Bunu ifade
etmek istiyorum. Yani, biraz, konuşmanın seviyesini daha üst noktaya çekmek
istiyorum değerli arkadaşım; basitçe bu.
İkincisi, bakın, gerçekten, başlangıçta,
sosyal haklar olarak tarif edilen haklar, maddî güçleri bulunmayan düşkünler ve
zayıflar için, yoksullara zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için devletçe
yapılan yardımlar kapsamında değerlendiriliyordu. Yani, siz, hâlâ, başlangıç
aşamasını politika olarak uygulamaktan çok mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz.
Devamını getiriyorum. Şimdi, bu anlamda
-tek başına yardım yetmiyor- yardım yapılan o kişilerin, o yardımı yapan
kurumlara ya da kurumların arkasındaki kişilere bir minnet, bir vefa duymaması
ve bunun, sosyal ve ekonomik bir hak kapsamında yapılması gerekiyor.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Öyle yapılıyor.
HALUK KOÇ (Devamla) - Öyle yapılmıyor.
Bakın, siz söylüyorsunuz ve burada da, bunun siyasî, ticarî metaına dönük
birtakım mesajlar vermeye çalışıyorsunuz "biz kömür verdik, biz kitap
verdik..."
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Hayır efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Demin söylediğimin
tam içine düşüyorsunuz Değerli Vekilim; yani, yanlışınız burada. Ben, bu üslubu
eleştiriyorum.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sağlık ...
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, tekrar söz
alırsınız. Sağlığa da geleceğim. Geçen gün, siz, burada, sayın valimin yerinde
oturuyordunuz ve size bakarak, sizin tezinize karşı antitezi söyledim ve hâlâ,
bu politikaları geliştiren, sağlığı metalaştırmaya götürecek bütün aşamaların
kapısını açan, "genel sağlık sigortası" adı altında insanlardan yüzde
12,5 asgarî bir tedavi edici hizmet paketini ekprim alarak sağlamaya çalışan
bir anlayışın sosyal devletin sağlık anlayışı olamayacağını anlattım; Türkçe
anlattım, anlaşılamaz bir dil kullanmadım; ama, anlamamakta direniyorsanız, iki
günde bir buraya çıkıyorsanız, bana da, size bunları... Eğitimde önemli bir
konudur yineleme. Aranızda öğretim üyesi olan arkadaşlarım var... Eğitimde
yineleme de bir yöntem olarak kullanılabilir. Bu yineleme hakkını bize tanımış
oluyorsunuz; buna teşekkür ediyorum.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Siz bizim sağlık
programımızı heceleyerek okuyun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, günümüzde, sosyal devlet ilkesini öyle uygulamalarla -tabirimi
hoş görün, bunu kullanmak istemiyorum ama- seyreltiyorsunuz ki
-sulandırıyorsunuz demiyorum- bunu, bir hayır devleti, bir zekât devleti
kavramında, kurumsal olmaktan uzak bir yapılaşma içerisinde yapıyorsunuz.
Bizimki sağlıklı bir eleştiridir; bunu söylemek istiyorum. O insanların
onurlarını, o insanların yoksulluklarını, o insanların bu ülke içerisinde
yıllardır süren yanlış yönetim anlayışının...
Bakın, her zaman, bütün konuşmalarımda, bu
yanlış yönetimin Türkiye'yi sürüklediği noktada iki yıllık AKP İktidarının tek
başına sorumlu olmadığını söylüyorum. Dinleyen arkadaşlarımız hatırlayacaktır,
geçmiş dönemlerin sorumluluğunu hep vurguluyorum ve sizin geldiğiniz noktadan
itibaren de bu yanlışlara devam ettiğinizi söylüyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, demin tarif
ettiğim sosyal devlet kavramında, sosyal ve ekonomik haklar, vatandaşının
vatandaş olma sıfatıyla devletinden beklediği hizmetler... Bunlar, sağlık
olabilir -ama, sizinki gibi değil, ikinci, üçüncü sayfada bu işin meta haline
dönüştürülmesi değil- eğitim olabilir, diğer, başka sosyal güvenlik hakları
olabilir. Bütün bunlar, eğer haksa, mutlaka, kurallara bağlı, yasal çerçeve
içerisinde, devletin hak sahiplerine vermesi gereken haklar manzumesidir,
demetidir. İsterseniz, sosyal devleti bütün bu söylediklerimden sonra
tanımlayayım; belki etkili olur.
Şimdi, sosyal haklar ve sosyal devlet de,
işte, bu hakların korunduğu ve geçerlilikte olduğu bir devlet yapısını anlatır.
Değerli arkadaşım, aradaki fark bu.
Sayın milletvekilleri, konu oldukça
önemli. Tabiî, burada, yıllardır süren yanlış yönetimden doğan Türkiye'deki
yoksullaşma sürecinden kolu kanadı kırılmış insanlarımızın malzeme yapılmaması
gerekiyor. O insanlar bizim insanlarımız; doğusunda da, batısında da, kuzeyinde
de, güneyinde de, büyük kentlerin varoşlarında yılmış insanlar hepimizin insanı
ve onların, bugün, yaşama koşullarından hepimiz sorumluyuz; bu ülkeyi daha önce
yönetenler sorumlu ve bu yönetim yanlışlarını aynen uygulama konusunda -özür
diliyorum- tutuşturulan bazı reçeteleri çözüm olarak, hâlâ, ısrarla...
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Kim Hocam, kim
tutuşturuyor?!
HALUK KOÇ (Devamla) - Şu andaki mevcut
durumdan daha da kötüye gidebilecek olan sağlık bunlardan bir tanesi; yaşayarak
göreceğiz. Umarım yanlış yapmazsınız; umarım yanlış yapmazsınız!
O insanların daha kötü durumda olmasını
engellemek de bizim görevimiz. Siz başka bir formülle engelleyeceğinizi
söylüyorsunuz, biz başka bir formülle engelleyeceğimizi söylüyoruz. Sizinkinin,
tamamen, bugünkü dünya yapısı içerisinde, bu hakları, şu andaki mevcut, kötü
yönetilen sistemden doğan hakları da bu vatandaşın elinden alacak ve tamamen bu
insanları piyasa koşullarında sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe mahkûm edecek
gidişler olduğunu söylüyoruz -bu da bizim antitezimiz- olmaması gerektiğini
söylüyoruz; bu bir duyarlılıktır.
Bakın, ben daha önce de söyledim; bir
devlet ki kendi insanına yeterli sağlık hizmeti sunamaz, bir devlet ki insanına
yeterli eğitim hizmeti sunamaz, bir ülke ki, bir devlet ki yeterli, asgarî
geçim koşullarını sunamaz, o devlette, o ülkede her türlü kalkışma olur, her
türlü başkaldırı olur, kendi içinden her türlü sıkıntıya gebe kalır o ülke;
bunu söylemek istiyoruz; yani, olayın, sadece sosyal devlet politikalarının
çıplaklığı deyin bugün, sığlığı deyin bugün -sizin söylediklerinizi sürekli
tekzip etmek zorunda kalıyorum, özür dilerim- bütün bunların, bir ülkeyi sosyal
çalkantılara sürükleyeceğini, bu sosyal çalkantılar sonucunda da hiç
istemediğimiz birtakım sıkıntıların doğacağını ifade etmek istiyorum. Uygulanan
yanlış politikaların en önemli sosyal sonucu, varış noktası, sosyal
çalkantılardır.
Türk toplumu, dünyadaki diğer toplumlardan
daha farklıdır; Türk toplumunun geleneksel bir dayanışması vardır, bir aile
yapısı vardır, koruma duygusu vardır, aç açıkta bırakmama duygusu vardır;
bunlar, atasözlerimize, deyişlerimize geçmiştir. Biz, kendi toplumumuzun kendi
duyarlılıklarıyla bunları uzağa ötelemiş bulunuyoruz şu anda, uzağa ertelemiş
bulunuyoruz; ama, bunlar hiç olmayacak demek değildir; bunlar risktir Türkiye
için. Bunları söylüyoruz.
Yani, ben, böyle, farklı politik
söylemlerin daha dışında bir konuşma dozu ve konuşma üslubu gerçekten beklerdim
değerli arkadaşım; gerçekten beklerdim. Belki, dinleyenler açısından mutluluk
yaratabilir; ama, hiç unutmayın, insanların yoksullukları üzerinden, onurları
üzerinden siyaset üretmek, en kötü üretim tarzıdır.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sizin gibi...
HALUK KOÇ (Devamla) - Bir gün gelir, ters
teper; bir gün gelir, ters teper. Bunları -bir kere daha söyledim- sosyal hak
olarak kendilerine sunmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, konunun çok
boyutu var. Ben, değerli Kocaeli Milletvekili arkadaşımın deminki sözleri
üzerine, bilhassa CHP Grubuna dönük "siz bunları böyle böyle yapıyorsunuz,
siz memnun değil misiniz kömürle ısınan..." Tabiî; ama, herkes, bunu,
iktidarda olanın şunları söylememesiyle elde etse: "Bunları size biz
verdik" diyorsunuz. Bundan daha kötü bir şey olabilir mi?! Bundan daha
kötü bir şey olabilir mi?!
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Devletin
icraatı olamaz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Devletin icraatı
olması lazım arkadaşım; devletin icraatı olması lazım!
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Bunlar
devletin icraatı olamaz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin icraatı olması lazım. Şu anda Türkiye
Cumhuriyeti Devletini sizin hükümetiniz yönetiyor olabilir, şu anda Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin hükümeti siz olabilirsiniz; bizim de hükümetimizsiniz;
ama, bakın, bu politikaları "biz yaptık, biz ettik" mantığına
çekmeniz ve bu şekilde bir zekât devleti manzarası yaratmanız hoş değil. Ben,
bunu söylemek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, dünyadaki
gelişmeler, Türkiye özelinde gözlemlediğimiz birtakım dönüşümler, sizin
tabirinizle dönüşmeler, hâkim piyasa mekanizmalarının kendi başlarına
yoksulluğu gideremeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır; kendi başlarına bu
politikalar yoksulluğu gideremeyecek noktadadır.
Küresel düzen içerisinde, yoksulluğa,
sadece Türkiye içerisinde değişik toplumsal kesimler arasında değil, küçük bir
köy olarak tanımlanan dünya ölçeğinde bakalım: Dünyanın çeşitli kıtalarında,
çeşitli ülkeleri arasında da bu yoksulluklar, artık, dünyadaki barışı -demin,
toplumsal barışı sosyal çalkantılarla bozacak riskler demiştim- bozacak
eşitsizliklere ulaşmıştır. Dünya, küçük köy, küreselleşme; baktığınız zaman,
dünya nüfusunun dörtte 3'ü yoksulluk içerisinde. Bunların bir kısmı, açlık
sınırının altında, 1 doların altında geçinmeye çalışan büyük insan kümeleri ve
bir yanda da, her türlü refahı kendinde toplayan küçük azınlık, ülkelerin mutlu
insanlar kümesi.
Şimdi, dünya bu çarpıklığı taşıdıkça -aynı
Türkiye için söylediğim gerçek, aynen Türkiye için çizdiğim sosyal çalkantı-
dünya için, bugün içerisinde yaşadığımız ve dünya barışını tehdit eden sonuçlar
çıkarır. Bu, küresel terördür, adı ne olursa olsun. Bunların temelinde, bir
inanç sisteminin diğer inanç sistemlerine isyanı yoktur, bir değerler
sistemimin diğer değerler sistemine tepkisi yoktur. Dünyadaki eşitsizliklerin,
dünyadaki gelir dağılımı çarpıklıklarının, dünyadaki acıların, dünyadaki
ölümlerin, dünyadaki yoksullukların temelinde, dünyadaki bu eşitsizlikler
vardır, aynen Türkiye'nin başına sıkıntı getirebilecek eşitsizliklerde olduğu
gibi.
Bizim yapmamız gereken nedir; hamasî
nutuklar değil; bizim yapmamız gereken, devlet olmanın, hani o "devleti
zayıflatmayın" dediğimiz noktalar var ya "devlet itibarını, devlet
geleneğini, devletin devlet olma mantığını zayıflatmayın" dediğimiz
gelenekler var ya, bunları hep beraber korumak zorundayız değerli arkadaşlarım.
O devlet, size de lazım, bize de lazım, bu ülke topraklarında yaşayan her
insana lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayınız Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için, lütfen,
ben istirham edeceğim, ben bu manzaralardan çok üzülüyorum, değişik sözcüler,
değişik şekillerde, değişik üsluplarla bunları ifade edebilir; ama, beni bir
arkadaşınız olarak kabul edin, şu anda siyasî kimliğimi de görmeyiverin, bir
milletvekili arkadaşınız olarak söylüyorum; ne olur, insanların yoksulluğu
üzerinden, onların onurları üzerinden siyaset yapıp, kullanmayalım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde başka söz talebi
yok.
Soru istemi yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısı arayacağım:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Ana hizmet birimleri ve görevleri
MADDE 8. - Genel Müdürlüğün ana hizmet
birimleri; Kaynak Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Proje Değerlendirme ve İzleme
Dairesi Başkanlığı, Yardımlar Dairesi Başkanlığı, Gönüllü Kuruluşlarla
İşbirliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı ile İstatistik, Araştırma ve
Tanıtım Dairesi Başkanlığından oluşur.
Kaynak Yönetimi Dairesi Başkanlığının
görevleri şunlardır:
a) Fon kaynaklarının etkin ve verimli bir
şekilde değerlendirilmesini ve yönetilmesini sağlamak.
b) Fon kaynaklarının artırılmasına yönelik
çalışmalar yapmak.
c) Fon kaynaklarının Fon Kurulu
kararlarına uygun şekilde ve yardım konularına göre dağıtımını sağlamak.
d) Fonun gelir ve giderlerine ait
hesapları tutmak.
e) Fon gelirlerini takip ve tahsil etmek.
f) Fon giderlerinin takibini yapmak ve
zamanında aktarılmasını sağlamak.
g) Genel Müdürlük tarafından verilecek
benzeri görevleri yapmak.
Proje Değerlendirme ve İzleme Dairesi
Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Vakıflardan ve diğer kurum ve
kuruluşlardan gelen projeler ile sivil toplum örgütlerinin toplumsal amaçlı
projelerini değerlendirmek, teşvik etmek, gerektiğinde ortak projeler yürütmek,
bu konularda görüş oluşturmak.
b) Sosyal amaçlı projeler
geliştirmek, uygulamak ve gerekirse
ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak uygulatmak.
c) Uygulanan projelerin takibini yapmak,
performans ve kalite ölçütleri geliştirerek uygulamanın verimliliğini izlemek,
performans analizleri yapmak ve elde edilen sonuçlara göre önerilerde bulunmak.
d) Genel Müdürlük tarafından verilecek
benzeri görevleri yapmak.
Yardımlar Dairesi Başkanlığının görevleri
şunlardır:
a) Yardım taleplerini değerlendirmek, uygunluk kriterleri oluşturmak ve bu çerçevede öneriler
hazırlamak.
b) Yardımların yerinde, zamanında ve
eksiksiz olarak yapılmasını izlemek, yönlendirmek, ilgili kuruluşlarla
işbirliği yapmak ve bu yardımlara ilişkin esas ve usulleri belirlemek.
c) Genel Müdürlük tarafından verilecek
benzeri görevleri yapmak.
Gönüllü Kuruluşlarla İşbirliği ve Dış
İlişkiler Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Sosyal yardım amaçlı çalışmalar yapan
gönüllü kuruluşlarla ve sosyal yardım ve sosyal hizmet amaçlı uluslararası
kuruluşlarla işbirliği yapmak, ortak projeler oluşturmak, uygulamak.
b) Sosyal yardım amaçlı gönüllü
kuruluşların çalışmalarını takip etmek, desteklemek ve periyodik
değerlendirmeler yapmak.
c) Uluslararası sivil toplum kuruluşları
ve resmî kurumlarla işbirliği yapmak, ortak projeler geliştirmek ve uygulamak.
d) Genel Müdürlük tarafından verilecek
benzeri görevleri yapmak.
İstatistik, Araştırma ve Tanıtım Dairesi
Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün yönetim bilgi
sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek, Genel Müdürlüğün ve
vakıfların istatistikî çalışmalarını yapmak, bunlara ilişkin veri tabanlarını
hazırlamak, çeşitli projeksiyonlar yaparak kararların alt yapısını oluşturmak.
b) Yoksulluk ve sosyal yardım konularında
araştırma ve eğitim faaliyetleri yapmak, yaptırmak ve bu konuda çalışmalar
yapan kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve ortak çalışmalar yapmak.
c) Üniversite ve benzeri akademik
kuruluşlarla işbirliği içinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma ile ilgili bilgi
ortamları oluşturmak, bu kuruluşlarla ortak çalışmalar yapmak.
d) Sosyal yardımlaşma ve dayanışma
bilincini ve davranışını geliştirmek üzere tanıtım programları hazırlamak,
bunların ulusal ve yerel yazılı ve görsel medya kuruluşlarında yayımını
sağlamak.
e) Sosyal yardım faaliyetlerinin
desteklenmesine ve geliştirilmesine yönelik basılı ve görsel yayınlar yapmak.
f) Sosyal yardım konulu bilimsel nitelikli
yayınlar yapmak, sosyal yardım amaçlı kurum ve kuruluşların yayınlarını takip
etmek ve bu amaçla yapılacak yayınları desteklemek.
g) Genel Müdürlüğü ilgilendiren toplantı,
brifing ve görüşmeleri yapmak, tutanakları tutmak.
h) Genel Müdürlük tarafından verilecek
benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Söz hakkımı
kullanmayacağım; teşekkür ederim.
BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok.
Soru sormak isteyen yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Danışma birimi ve görevleri
MADDE 9. - Genel Müdürlüğün danışma birimi
Hukuk Müşavirliğidir.
Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:
a) Genel Müdür, Genel Müdürlük birimleri
ve bakanlıklar tarafından gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile
diğer hukukî konular hakkında görüş bildirmek.
b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini
koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma
ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.
c) 8.1.1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun
hükümlerine göre adlî ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf
olduğu idarî davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek veya Genel Müdürlükçe
hizmet satınalma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Soru soran yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Yardımcı hizmet birimleri ve görevleri
MADDE 10. - Genel Müdürlüğün yardımcı
hizmet birimleri; İnsan Kaynakları
Daire Başkanlığı ile Destek Hizmetleri Daire Başkanlığıdır.
İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının
görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün insan gücü politikası
ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak.
b) Personelin atama, nakil, sicil, terfi,
ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.
c) Teşkilâtın eğitim plânını hazırlamak,
uygulamak ve değerlendirmek.
d) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda mahallî idarelere dönük eğitim programları hazırlamak ve uygulamak.
e) Genel Müdür tarafından verilecek diğer
görevleri yapmak.
Destek Hizmetleri Daire Başkanlığının
görevleri şunlardır:
a) 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kanunun 60 ıncı maddesinde sayılan görevleri yerine getirmek.
b) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan yapım,
satınalma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri her türlü idarî
ve malî hizmetleri yürütmek.
c) Genel Müdürlüğün sivil savunma ve
seferberlik hizmetlerini plânlamak ve yürütmek.
d) Genel Müdür tarafından verilecek diğer
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Soru soran yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yöneticilerin sorumlulukları ve yetki
devri
MADDE 11. - Genel Müdürlüğün her
kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plân ve programlara,
performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten
üst kademelere karşı sorumludur.
Üst düzey yöneticiler, sınırlarını açıkça
belirtmek ve yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına
devredebilir. Yetki devri ilgililere
duyurulur.
BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.
Soru soran yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Sosyal Yardım Uzman ve Uzman Yardımcılığı
MADDE 12. - Genel Müdürlük, Sosyal Yardım
Uzmanı ve Uzman yardımcısı istihdam edebilir.
Sosyal Yardım Uzman Yardımcılığına
atanabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde
sayılan genel şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır:
a) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda eğitim veren en az dört yıllık yüksek öğretim kurumlarından veya
bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun
olmak.
b) Yapılan yarışma ve yeterlik sınavında
başarılı olmak.
c) Sınavın yapıldığı yılın ocak ayının ilk
gününde otuz yaşını doldurmamış olmak.
d) Kamu personeli dil sınavında en az (C)
düzeyinde başarılı olmak.
Sosyal Yardım Uzman Yardımcılığına
atananlar, en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla, hazırlanacak
tezin kabulünden sonra açılacak yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar.
Sınavda başarılı olanlar "Sosyal Yardım Uzmanı" unvanını alırlar.
Uzmanlık yeterlik sınavında iki defa başarısız olanlar ile sınava girmeye hak
kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınava girmeyenler, Uzman
Yardımcılığı unvanını kaybederler ve memur kadrolarına atanırlar.
Sosyal Yardım Uzman ve Uzman
yardımcılarının mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri, yarışma sınavı, tez
hazırlama ve yeterlik sınavları, çalışma esas ve usulleri ile diğer hususlar
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 12
nci maddesi "Sosyal Yardım Uzman ve Uzman Yardımcılığına" atanabilmek
için; (a) bendinin "Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda eğitim
veren en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının Sosyal Hizmetler, Psikoloji,
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ve Sosyoloji bölümlerinden veya bunlara
denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun
olmak" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mahmut Durdu
Gaziantep
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, yoksa
önerge sahibi açıklama mı yapmak ister?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyal yardım kavramı; sosyal devlet
olmanın temel şartlarından olup, sosyal yardıma muhtaç kişi, aile, özürlü,
muhtaç, yaşlı ve topluluğun bu ihtiyaçlarını yerinde belirlemek ve ulaştırmak
belirli sosyal yardım politikalarının oluşturulması ve uygulanmasıyla olur.
Dünyadaki ve ülkemizdeki uygulamalara
bakıldığında meslekî formasyonları ve sosyal yardım uygulamalarında yukarıda
belirtilen meslek gruplarının öncelikli meslekler oldukları görülmektedir.
BAŞKAN - Gerekçeyi dinlediniz.
Komisyonun ve hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Atama
MADDE 13. - Daire başkanları Başbakan veya
görevlendireceği Bakan tarafından atanır. 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı
Kanun hükümleri dışında kalan diğer
personelin atamaları Genel Müdür tarafından yapılır.
Genel Müdürlük personeli 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tâbidir.
Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, I.
Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, Sosyal Yardım Uzmanı ve Sosyal
Yardım Uzman Yardımcısı kadroları karşılık gösterilmek kaydıyla, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması
hakkındaki hükümlere bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu
surette çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile unvanlar itibarıyla
yer alan taban ve tavan ücretleri ve her çeşit ödemeler Bakanlar Kurulunca
tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli olarak çalıştırılan
emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Genel Müdürlükte çalışan
sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır. Söz konusu personele,
çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak,
nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye
ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre
başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Genel Müdürün teklifi, Bakanın
uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile haziran ve aralık aylarında birer aylık
sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Kadro karşılığı
sözleşme ile çalıştırılacak personel T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilir.
Genel Müdürlükte çalışan personel Başbakanlığın yararlandığı fazla çalışma
ücreti, tazminat ve benzeri tüm mali ve sosyal haklardan aynı usul ve esaslara
göre yararlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Soru soran yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Başka kurumlardan personel görevlendirme
MADDE 14. - Başbakanlık ve bakanlıklar ile
bağlı kuruluşlarında çalışan memurlar, kendilerinin ve kurumlarının muvafakati
alınmak şartıyla Genel Müdürlükte geçici olarak görevlendirilebilir. Bunlar,
kurumlarından ücretli izinli sayılır ve asıl kadrolarıyla ilgileri devam eder.
Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır.
Bu hükme göre görevlendirilenler, görevleri süresince aylık, ödenek, her türlü
zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak ve yardımları kurumlarından
alırlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Soru soran yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Kadrolar
MADDE 15. - Kadroların tespiti, ihdası,
kullanılması ve iptali ile kadrolara ilişkin diğer hususlar 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Soru soran yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. - 14.7.1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin "Ortak
Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendine "Özürlüler
Uzman Yardımcıları," ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım
Uzman Yardımcıları," ibaresi; "Özürlüler Uzmanlığına,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanlığına," ibaresi,
b) "Zam ve tazminatlar" başlıklı
152 nci maddesinin "II-Tazminatlar" kısmının "(A) Özel Hizmet
Tazminatı" bölümünün (h) bendine
"Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri"ibaresinden sonra
gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanları" ibaresi,
c) (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin
"I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün (h) bendine "Özürlüler Uzmanları "
ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanları," ibaresi,
Eklenmiştir.
BAŞKAN - Söz ve soru istemi yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17. - Ekli (1) sayılı listede yer
alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü bölümü olarak eklenmiştir.
BAŞKAN - Söz ve soru istemi yok.
17 nci maddeyi ekli listeyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18. - 10.12.2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I) sayılı cetvele "
55- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Soru yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19. - 29.5.1986 tarihli ve 3294
sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası maddeden çıkarılmıştır
"Bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve
çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda
bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları
kurulur.
Mülki idare amirleri vakfın tabii başkanı
olup, illerde belediye başkanı, defterdar, il millî eğitim müdürü, il sağlık
müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü ve
il müftüsü; ilçelerde belediye başkanı, mal müdürü, ilçe millî eğitim müdürü,
Sağlık Bakanlığının ilçe üst görevlisi, varsa ilçe tarım müdürü ve ilçe müftüsü
vakfın mütevelli heyetini oluşturur. Ayrıca her faaliyet dönemi için, il
merkezindeki mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından belirleyecekleri iki üye ile
ilde kurulu ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil
toplum kuruluşlarının yöneticileri arasından il genel meclisi tarafından
belirlenecek iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel
meclisinin seçeceği iki kişi; ilçe merkezindeki mahalle muhtarlarının
kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile
kendi aralarından belirleyecekleri iki üye ile ilçede kurulu ve bu Kanunda
belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının
yöneticileri arasından il genel meclisi tarafından belirlenecek bir temsilci ve
hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi
mütevelli heyetinde görev alırlar. İl veya ilçede bu Kanunda belirtilen
amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşu olmaması halinde,
hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği üçüncü bir kişi
daha mütevelli heyetinde görev yapar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Çetin.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 19
uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, gerçekten
toplumun ihtiyacı olan bu tür yardımlarla ilgili hizmetlerin bir devlet kurumu
marifetiyle görülmesine ilişkin bir yasa
tasarısı üzerinde görüşlerimizi
açıklıyoruz. Amacımız, Avrupa Birliğine girmeyi hedeflediğimiz şu
günlerde, gerçekten, çağdaş ülkelerin yönetim tarzlarına uygun tarzda yasa
yapmak. Yurttaşlarımıza da o çağdaş ülkelerin baktığı çerçeveden bakarak,
onları birer onurlu, gururlu insan olarak değerlendirerek yasa yapmamız gerekir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 19 uncu madde,
dayanışma fonunun yönetiminin, yani, bu başkanlığın yapacağı yardımların hangi
organlar, hangi kurullar tarafından yapılacağını belirleyen bir düzenleme. Bir
de, konunun daha iyiye taşınabilmesi açısından önerge verildi; o önergeye
kısmen katılıyoruz. Gerçekten, özü itibariyle doğru bir önerge ve o önergedeki
bir hükmü biraz açtıktan sonra, sosyal devlet anlayışına bir iki vurgu yapmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, mülkî idare
amirleri vakfın tabiî başkanı; illerde belediye başkanı, defterdar, il millî
eğitim müdürü şeklinde sayıyoruz; ayrıca, tasarının bütünü üzerinde söz
aldığımda da söyledim, muhtarların ilk kez kendi temsilcilerini seçimle
belirlemiş olmaları güzel bir yaklaşım. Aynı şekilde, sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerinin de, önerge eğer kabul edilirse, kendileri içinden seçilmiş
olması, katılımcılık açısından güzel bir yaklaşım ve destekliyoruz. Ancak,
burada "hayırsever vatandaş" kavramı beni biraz düşündürüyor. Sayın
Başbakanımız zaman zaman konuşmalarında diyor ki: "Damdan düşenin halini
damdan düşen bilir." Hayırseverliğin ölçütü ne? Eğer bu kurulda bir
temsilci olacak ise, Başbakanın sözüne de uygun yoksulun olması gerekir.
Yoksulun halinden yoksul anlar, hiç olmazsa ölçütünün ne olacağını o bilir.
Hayırsever yurttaş bu organda görev alacak
diyoruz. Benim ilimde -tabiî, yeni duydum- bu kurula çağrılan kişinin eski bir
belediye başkan adayı olduğunu öğrendim.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, eğer,
kurullara atama, belirleme, böyle, ölçüsü belli olmayan, il genel meclisi gibi,
siyasî bir organa bırakılacak olursa, siz istediğiniz kadar, buraya çıkıp
"bizim zamanımızda şunu yaptık, bunu yaptık" deyin ya da
"yoksulluğu siyasal amaç uğruna kullanacak değiliz" deyin, inandırıcı
olmanız mümkün değildir. Bunun pek çok örneği var.
O nedenle, bir önergeyle bu tasarıda
durumun düzeltilmesi gerekir. Bu kurul zaten kalabalık, biraz evvel Sayın
Bakanımızla da görüşürken "kurul zaten kalabalık, temsilci bir kişi
olsun" diyordu. Hayırsever yurttaş ölçütü muğlak, her zaman kayırmaya
yönelik olduğu için çıkarılması gerekir.
Sonra, hayırsever yurttaş -hayırseverin
ölçütüne, biraz evvel, yine vurgu yaptım- kimdir; yani, yoksul olan bir insanın
varsıl olması durumunda hayırsever olmayacağını kim garanti edebilir? O,
hayırsever diye tabir edilen insan, SEKA Balıkesir tesislerini, yenisini
kursanız 260 000 000 dolara kurabileceğiniz tesisi, 1 100 000 dolara teslim
ettiğiniz Albayraklar mı olacak? Ya da, onun gibi bankaları hortumlayan,
devletin kasasını soyup zengin olan yurttaşı, hayırsever diye topluma sunmanın
mantığı nedir? Bunu anlayabilmenin ya da topluma bu şekilde, hayırsever olan
hayırsever olmayan diye yaklaşmanın mantığını anlayabilmek, çağdaş toplumlarda
mümkün olamaz. Onun için, bu hatanın düzeltilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten ben
anlayamıyorum.
Değerli arkadaşlar...
Sayın Başkan, hemen yanıbaşımdaki
konuşmalar nedeniyle konuşma insicamım bozuluyor. Rica ediyorum, lütfen ikaz
eder misiniz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
şimdiye kadar olduğu gibi, konuşanları dinleyelim; etkili ve verimli bir
parlamento çalışması yapılmasına hep birlikte katkıda bulunalım.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Biraz evvel, Sayın
Grup Başkanvekili arkadaşım, sosyal devlet ve sosyal yardım, sosyal hizmet
arasındaki farkı tüm açıklığıyla anlattı. Ben, yine, o şekilde açık vurgu
yapmak istemiyorum; ancak, üyesi olacağımız Avrupa Birliğinde ya da Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde ya da diğer çağdaş ülkelerde, kömür, gıda gibi
ihtiyaçları muhtaçlara dağıtan bir tek örnek verebilir misiniz?! Çağdaş
ülkeler, yoksulların başvurmasını beklemez; kurumları aracılığıyla, muhtarları
aracılığıyla yoksulları tespit eder; o yoksullara, kömür, elbise, tencere,
tava, top dağıtmaz, onun ihtiyaçlarını görebilmesi için, hesabına nakit para
yatırır; o da gider o nakit parasını çeker, esnafından, mahrukatçısından, ne
tür ihtiyacı varsa, onurlu bir müşteri olarak gider, o ihtiyaçlarını oradan
alır. Benim ülkemin, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları da onurlu insan olarak
yaşamak istiyor. Onuru incinmeden, gururu kırılmadan, komşusundan, akrabasından
utanmadan, devletin sosyal koruması altında yaşamak istiyor.
Değerli arkadaşlarım, siz, hiç, ciddî,
çağdaş bir ülkede, top, tencere, ayakkabı, elbise dağıtan belediye başkanı,
bakan, başbakan gördünüz mü ya da duydunuz mu?! Siz, hiç, ulufe dağıtırcasına,
yurttaşını kapıkulu gibi gören bir çağdaş ülke duydunuz mu?! Yurttaşlara yardım
yapılacaksa, onurluca yapılmalı; ki, onbeş yıldan bu yana yapılan yardımlarda,
bazı muhtaç ve yoksul insanların, onurunu ve gururunu düşünerek,
kaymakamlıklara, valiliklere müracaat etmediğini biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, o nedenle, bir
düzenleme yapılırken ya da bir yasa yapılırken, eğer sosyal devlet vurgusu
yapılacaksa, özüne uygun bir anlayış içerisinde yapılması lazım. Sosyal devlet,
gerçekten, yoksulunu, muhtacını, yurttaşını başka kişi ya da kuruluşlara,
vakıflara, sözümona sivil toplum örgütü denilen, amacının ne olduğu tartışılan
ve yurttaşların büyük bir bölümünün kuşku duyduğu kuruluşlara teslim edemez.
Bakınız, biz, IMF'den borç alıyoruz, Dünya
Bankası bize talimat veriyor, başka ülkeler şöyle yapın diyor, ezilerek
büzülerek, burada, elimize tutturulan reçeteleri yasa yapmaya çalışıyoruz.
Yarın, hayırsever dediğiniz o vatandaşlar yurttaşlarımıza para verirse,
hayırsever diye tabir ettiğiniz o kişi karşısında -belki devleti hortumlayan,
bankaları hortumlayan kişi karşısında- onun onurunu incitmeye ne hakkınız
olabilir?!
Değerli arkadaşlarım, gerçekten bu
"hayırsever yurttaş" kavramının yasa tasarısından çıkarılması, yasaya
güzellik katacaktır; yok, eğer ille çıkarmıyorsanız, mutlaka bir de yoksul
temsilcinin yasada yer almasında yarar görüyorum.
Yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Çetin'e de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi, hayırsever
vatandaşla ilgili bir de önerge var; onun için kısa bir açıklama yapma gereğini
duydum. 1986 yılında çıkan Fonun kuruluş kanununda -ki, aynen, ifade böyledir-
kastedilen şudur, genelgelerde falan da yer alıyor: "Bu konularla
ilgilenen..." Yani, biz, tabiî, Ankara gibi büyük kentleri değil de,
ülkemizin daha yaygın yerleşim birimlerini, orta ve küçük ölçekli yerleri
gözönüne alırsak, bu tür konularla ilgilenen, vatandaşın bu tür dertlerine
eğilen, sosyal konulara yatkın, çevrede böyle bilinen vatandaşların bu kurul
içinde daha faydalı olacağı... Zaten, bu konularla ilgili, daha önce birikimi
var, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesinde, tespitinde valiliğe veya Fon
kuruluna destek verebilecek, vakıftaki kurula destek verebilecek kişiler. Daha
önceki kanunda, Fonu kuran 1986 yılında çıkan kanunda, hayırsever vatandaşların
belirlenmesi ve vakıf mütevelli heyetine atanması valilere yetki olarak verilmişti;
yine, ilçelerde de, kaymakamlarımız teklif edecek, valilerimiz karar verecekti.
Bu konuda, mülkî idare amirlerimiz o ildeki bu insanları bulmakta, bilmekte
zorlanabilir şeklinde eleştiriler geliyordu. Onun için, belki daha demokratik
bir mekanizma, il bazında, bir anlamda yerel parlamento diyebileceğimiz il
genel meclisi üyeleri -oradaki toplum temsilcilerinden oluşuyor, oradan seçilen
insanlar- o yörede kimlerin bu konuda daha fazla katkı verebileceğini daha iyi
bilebilirler. İl genel meclisini teşkil eden üyeler, birçok partiden seçilmiş
arkadaşlarımız oluyor. Dolayısıyla, hayırsever diye nitelenen, daha doğrusu o
bölgede bu konularda zaten tecrübesi olan kişilerin il genel meclisinde belirlenmesinin
daha uygun olacağı düşünüldü bu tasarıda; açıklaması budur.
Diğer konularda, değerli
milletvekillerimizin buradaki konuşmalarıyla ilgili söyleyebileceğim çok şey
var; fakat, bir yandan da, tasarımız bir an önce kanunlaşsın istiyoruz,
sizlerin vaktini de çok fazla almak istemiyorum. Sayın Tütüncü'nün, Sayın
Koç'un konuşmalarıyla ilgili, sosyal devletle ilgili, sosyal bilimler dalından
gelen birisi olarak benim de söyleyeceklerim var; ama, fazla uzatmak
istemiyorum. Sayın Çetin'in söylediği şeyde hassasiyet gösteriyoruz, ondan
endişe etmesinler.
Bizim hedefimiz, mümkün olabildiğince, bütün
vatandaşların sosyal güvenlik şemsiyesi altında ve küçük de olsa kendi
geliriyle geçinir olması; eğer yardım ulaştırılacaksa da, çaresizse, yaşlıysa,
hastaysa, çalışma imkânı yoksa, vesaire, bunların tespit edilmesi ve
kendilerine ulaşılması.
Burada, vakit olmadığı için anlatamadım.
Bu konuda, 2003 yılının başından itibaren çok çalışma yaptırdık. Bu çalışmayı
vakıflarımız yaptı... Bakın, Devlet İstatistik Enstitüsüne, Türkiye'de -ilk
defa yapıldı, bizde hiç yapılmamıştır- yoksulluk profili araştırması yaptırdık.
Bununla ilgili kitabı, CD'yi sayın milletvekillerimize daha önce göndermiştim.
Orada da şuna şükrediyoruz: Gerçekten, Türkiye, yoksulluktan insanların öldüğü
bir ülke değil; yani, açlık sınırı altında kabul edilen mutlak yoksulluk oranı
ülkemizde çok düşük, yüzde 1 civarında, onun biraz daha altında. Dolayısıyla,
biraz önceki konuşmalarda da ifade edildi; tabiî, bizim toplumumuzda, sosyal
yardımlaşma mekanizmaları çok geniş, çok geniş bir yardım ağı var. Bu ağ, komşu
ve akrabadan başlayarak sivil toplum kuruluşları ve diğer mekanizmalardan
oluşmaktadır.
Burada, tabiî, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu ve vakıflarımız da çok önemli rol oynuyor. Bütün bu
mekanizmaların kullandığı kaynaktan daha fazlasını kullanıyor; bu, ciddî bir
kaynaktır. Dolayısıyla, bizde, öyle, açlık seviyesinin altında diyebileceğimiz
yoksulluk oranı çok düşük; ama, normal yoksulluk; yani, normal hayat
standardını yakalayamama, iyi bir konutta oturamama, evinde kullandığı eşyalar,
sağlık hizmetinden yeterince faydalanamama, eğitimden faydalanamama, gıda
standardı olarak normali yakalayamama çerçevesinden baktığımızda, toplumumuzda
yılların biriktirdiği, miktarı ve oranı
da düşük sayılamayacak bir yoksul oranı vardır.
Diğer politikalarımızla, bütün çabamız, bu
oranları düşürmemizdir; ama, onurluca yardım, vatandaşa, çevresinde bile
bilinmeyecek şekilde, iyi tespit edilmiş, adresi bilinen, durumu takip edilen
şekilde yardım ulaştıracak bir mekanizma için epey adım attık ve bunu
geliştireceğiz. Bu kurumla, vakıflarımıza müdahalemiz biraz daha kolay olacak
ve onu geliştireceğiz. Onu, ben, bu vesileyle ifade etmiş olayım.
Bütün çabalarınız, katkılarınız için,
tekrar, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarının 19 uncu
maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir tasarıyı tartışıyoruz ve
toplumumuzdaki önemli bir boşluğun giderilmesi konusunda önemli bir adımı
birlikte gerçekleştiriyoruz. Ben, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
Her ne kadar, sosyal devletin gereğidir, değildir tartışmaları süregeliyor olsa
da, sosyal devletin yeniden yapılanması konusunda, AK Parti olarak, iki yıl
içerisinde neler yaptığımız ortada. Bu iki yıllık sürece baktığımızda,
yapılanları değerlendirdiğimizde, birçok şeyin değiştiğini birlikte göreceğiz.
Birkısım konuşmacı arkadaşlarımız, bizim
politikalarımızın yoksulluğu ürettiğini, fakirliği ürettiğini ve bizim,
fakirlik ve yoksulluk üzerinden siyaset yapma arzusunda olduğumuzu ifade etmek
talihsizliğinde bulundular. Oysaki, iki yıl önceki Türkiye'nin fotoğrafına
bakıp, bir de bugünkü Türkiye'yi değerlendirdiğimiz zaman, olayın pek de öyle
göründüğü gibi olmadığını görmekteyiz.
Bu ülkede DİE'nin verilerini elinize alıp
baktığımız zaman... Makroekonomik dengelerin yerli yerine oturmadığı, millî
gelirin artmadığı, işsizlik sorununun çözülmediği bir ülkede sosyal devletten
söz edemezsiniz. Anayasanın başlangıcında belirtilen devletin dört temel
ilkesinin dördünü de önemsediğimiz gibi, sosyal devletin kurumsallaşması
konusunda da hükümet olarak elimizden gelen bütün gayretimizi bu konuya
ayırmaktayız. Özellikle, makroekonomik dengelere baktığınız zaman, istikrarın
ve ekonominin doğru yürüdüğü bir ülkede sosyal devletin de işlevlerini yerine
getirme şansı olacaktır.
Bizim, yoksulluğu nasıl artırdığımızı(!)
İsterseniz rakamlarla şöyle bir gözden geçirelim: DİE'nin verilerine göre, 2002
yılında, en fakir kesimin -yüzde
20'nin- millî gelirden aldığı pay yüzde 5,3 iken, 2003'te bu yüzde 6'ya çıkmış;
0,7 artmış; en zengin kesimin millî gelirden aldığı pay ise, aynı yıllarla
oranladığınız zaman, 2002'de yüzde 50,1 iken, 2003'te yüzde 48,3'e düşmüş;
yani, en yüksek kesimin geliri düşerken en yoksulun da geliri bir nebze artmış.
İstihdam problemini çözmede en önemli
etken ülke ekonomisinin büyümesidir. Yine, büyüme rakamlarına bakarsak şunu
görüyoruz: Büyüme hızı, 2001'de - 9,5 iken, 2002'de 7,9; 2003'te 5,9 ve
2004'te, siz tahmin edin, muhtemelen 10'u geçeceğini hep beraber görüyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İşsizlik azaldı
mı yani?!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Oraya da
geleceğim. Nasıl yoksullaştırdık milleti(!) nasıl işsizliği artırdık, oraya da
geleceğim.
Yine, biz, bu ülkeyi yoksullaştırma,
fakirleştirme konusunda... Bu ülkenin üretimini şöyle artırmışız: İhracat
rakamlarına bakarsanız 2002 Kasımında 32 800 000 000 dolarken, 2004 Ekim ayı
itibariyle 50 600 000 000 dolara çıkmış.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Konuştuklarına
sen inanıyor musun?!
MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - İthalatı
da söyle.
BAŞKAN - Laf atmayalım arkadaşlar;
dinleyelim.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bunlar devletin
rakamları. İnsanımızı, ülkemizi nasıl yoksullaştırdığımızı (!) rakamlarla
söylüyorum, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarıyla söylüyorum.
Kapasite kullanım oranlarına baktığınız
zaman, 2001'de yüzde 73,3 iken, 2004'te bu rakam yüzde 83 olmuş; yani, 10 puan
birden artmış.
İşsizlik oranlarına gelelim; yani, bu
milleti yoksullaştırıyoruz ve işsizleştiriyoruz ya değerli arkadaşlar. (!)
işsizlik oranlarına baktığınız zaman, 2002 Kasım ayında yüzde 11 iken, 2003'te
10,5; 2004 yılında 9,3'e inmiş. Bunlar, DİE'nin rakamları, açtığınız zaman
internet sitesinde görürsünüz ya da resmî evraklardan okursunuz; ben size
göndereyim isterseniz.
Yine, enflasyon, bildiğiniz gibi, fakir
kesimden zenginlere kaynak aktarmanın en önemli enstrümanlarından bir tanesiydi
ve enflasyonun belinin nasıl kırıldığını herkes biliyor. 2002 Kasım ayında 31,8
iken, 2003'te 18,4'e, şu an itibariyle 9,8'e; yani, yılların özlemi tek rakamlı
haneye enflasyon indirilmiş.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2004
Yılı Katılım Öncesi Yatırım Programından okuyorum bu rakamları; yani, hikâye
anlatmıyorum ya da kendimden söylenmiş rakamlar değil. Bugün açıklanan 2004
Yılı Katılım Öncesi Yatırım Programına bakan arkadaşlarımız bu rakamları
göreceklerdir.
Yine, sabit sermaye yatırımlarında,
2002'de, kamu 8,8 artarken, özel sektör 5,3 azalmıştı; istihdamın daralmasının
en önemli örneğiydi bu. 2003'e baktığınız zaman, kamuda - 11,5'e düşerken, özel
sektörde 20,3 artmış.
Yine, 2004'ün ikinci çeyreğine baktığımız
zaman, özel sektördeki yatırım artışı yüzde 68,7. Bu halkın
yoksullaştırılmasıysa, yoksullaştırılıyor; çünkü, yatırımın ve istihdamın
önündeki engelleri bir bir kaldırıyoruz teşviklerle ve yatırım indirimleriyle.
Yine, yoksul kesime kaynak aktarmada sıkıntımız
bu ülkedeki faiz sarmalıdır. Değerli arkadaşlarım, 2002'de, hazine bonosu
ortalama faiz oranları, 2002 Kasım ayında 52,7 iken, 2004 Ekim ayında 26,5
olmuş; yani, yarı yarıyadan fazla inmiş.
Yine, yoksullaştırdığımız (!) savını
destekleyecek bir rakam söylemek istiyorum. Kişi başına millî gelir, 2001'de 2
105 dolarken, 2002'de 2 619 dolar, 2003'te 3 390 dolar, 2004'te 4 000 doların
üstüne çıkacak. Tabiî ki yoksullaşıyor bu ülke...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Türkiye'de
mi?!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman
vazgeçelim bu yasadan!..
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Bu yasaya
gerek yok.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım, çağdaş dünyada -millî geliri biz 4 000 dolara çıkardık- millî
gelirin 20 000, 30 000 dolar olduğu ülkelerde de bu sosyal yardımlaşma
kurumları var. Ben, Almanya örneğini çok iyi bilirim. Ben, Almanya'da emekli
olmuş bir işçinin çocuğuyum ve Almanya örneğini çok iyi bilirim. Almanya'daki
yoksullar ya da ekonomik sıkıntısı olanlar, bu kurumlara müracaat ettikleri
takdirde her türlü yardımı alıyor. O kurumlar da gidip onları bulmuyor,
ihtiyacı olanlar bu kurumlara müracaat ediyorlar ve bu kurumlardan da gerekli
desteği alıyorlar. Benim evimde televizyon yok diyor, onun evine götürüp
televizyon koyuyorlar. Biz de ne yapıyoruz; evinde kömür yok, kömür koyuyoruz;
aş yok, aş koyuyoruz; iş yok, iş koyuyoruz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - İşsiz kalmadı
değil mi?! İşsiz yok!..
AGÂH KAFKAS (Devamla) - İşte, sosyal
devlet dediğiniz böyle bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, özellikle Grup Başkanvekilimiz Sayın
Koç'a şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten, burada, demin, çok önemli bir tespitte
bulundu. Konuşma seviyesini yükseltme konusundaki -biraz hoca edasıyla konuştu;
ama, onu da hoş görelim- gerçekten de burada Meclisin mehabetiyle, Meclisin
sevgisiyle, Meclisteki düzeyle, cumhuriyetle, cumhuriyetin değerleriyle ve
cumhuriyet hükümetlerinin konumuyla hiç uyumlu olmayacak ve burada okumak ya da
cevap verme hakkımı da kullanmak istemediğim düzeydeki konuşmaların seviyesini
yükseltme gayretini, hem de grup başkanvekili olarak gayretlerini şükranla yâd
ediyorum ve teşekkür ediyorum. Doğru söylüyorsunuz; çünkü, Atatürk'ün çağdaş
medeniyetler seviyesine ulaşma ülküsünü, yine "cumhuriyet kimsesizlerin
kimsesi" ülküsünü biz hayata geçiriyoruz. Gelin destek verin, birlikte
gerçekleştirelim bunu; çünkü, bu ülke bizim, bu insanlar bizim. Bu sosyal
devleti birlikte inşa ettiğimiz zaman, sosyal devleti birlikte oluşturduğumuz
zaman, insanımıza layık şekilde hizmet etmiş oluruz.
Sözlerimi toparlarken, bir konuda da küçük
düzeltme yapmak istiyorum. Burada, özellikle, sadaka kurumu, zekât kurumu çok
işlenen bir tabir oldu.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Aynen doğru.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - "Aynen
doğru" diyor Sayın Vekilim; çünkü, hep beraber dinledik burada. Sadakayı
ve zekâtı burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın Başkan,
toparlıyorum.
Sosyal devletten ya da sosyal
yardımlaşmadan daha çok bu kurumları, bunları duyduk.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Bunu cebinden
vereceksin, devletin kesesinden değil!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sevgili dostlar,
değerli milletvekilleri; bu tanımlar, bu tabirler bu milletin bin yıllık
kültürünün kurumları, bunları rencide etmeye hiçbirimizin hakkı yok. İyi ki bu
ülkede zekât müessesesi var, iyi ki bu ülkede sadaka diye bir kültür var.
Bunlar tahkir edilmeye, bunlar aşağılanmaya... Konuşanların öyle düşünmediğini
düşünmek istiyorum, öyle düşünmediğine inanmak istiyorum. Bu müesseselere özen
göstermeliyiz, toplumdaki kaynaşma ve dayanışmaya katkı veren müesseselerdir bu
müesseseler; ama, bu müesseseler ile çağdaş devletin kendi yurttaşlarına
devletinin imkânlarından kaynak aktarmasını aynı perspektiften değerlendirmek
de ayrı bir vahamet diye düşünüyorum. Yani, bu başka bir şey, o başka bir şey.
O müesseseler çalışmalı. O müesseseler çalıştığı için bugüne kadar bu
sıkıntıları bu ülke çok rahat atlattı. Kriz dönemlerimizde, bizim yaşadığımız
derin krizler kimi Batı ülkelerinde olsa sosyal patlama olacakken, biz bu kriz
dönemlerini çok daha rahat aşmışsak, sebebi bizim değerlerimizdir, toplumu
toplum yapan bu güzelliklerdir. Onun için, bu değerleri önemsememiz, bu
müesseselere saygı duymamız gerektiğinin altını çiziyorum.
Emeği geçen herkesi kutluyorum ve çağdaş
sosyal devletin oluşturulmasındaki bu büyük değişim projesine katkı veren
herkese şükranlarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
649 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu
maddesiyle değiştirilen 3294 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin değiştirilen
ikinci fıkrası ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
İnci Özdemir |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Mehmet Daniş |
|
İstanbul |
Kırklareli |
Çanakkale |
|
Agâh Kafkas |
Yahya Baş |
Cevdet Erdöl |
|
Çorum |
İstanbul |
Trabzon |
|
Alim Tunç |
İrfan Gündüz |
İlyas Arslan |
|
Uşak |
İstanbul |
Yozgat |
"Ayrıca her faaliyet dönemi için, il
dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer
muhtar üye ile ilde kurulan ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik
faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi
aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il
genel meclisinin seçeceği iki kişi; ilçe dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının
kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile
kendi aralarından seçecekleri birer üye ile ilçede kurulu ve bu Kanunda
belirtilen amaçlara yönelik faaliyette
bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından
seçecekleri bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel
meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım; yoksa, konuşmak mı istersiniz?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mahalle muhtarlarının yanı sıra köy
muhtarlarının da mütevelli heyette bulundurularak, sosyal yardımların toplumun
en ücra köşelerine kadar ulaşmasını sağlamak, katılımcı bir anlayışla
oluşturulan mütevelli heyet köylerimizin ve köylülerimizin temsilini temin
etmek üzere bu teklif hazırlanmıştır. Böylece, köylülerimizin feryadına sosyal
devletin şefkat eli uzanacaktır.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kabul edilen bu
önerge doğrultusunda 19 uncu maddeyi...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Çetin, oylamaya sunmadan
önce bir şey mi söyleyeceksiniz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Soru hakkımı
kullanmak istemiştim, cihaza da girmiştim... Sayın Bakana bir sorum var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Oylamaya geçtiniz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Çetin, bir sonraki maddede
kullanın.
Bu kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
madde kabul edildikten sonra hiçbir anlamı yok benim sorumun.
BAŞKAN - Özür dilerim, siz girdiniz; ama,
biz görmedik.
20 nci madde üzerinde de soru
sorabilirsiniz.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20. - 3294 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (d)
bendi eklenmiştir.
"c) Sahip oldukları taşınır ve
taşınmaz mallar ve yapacakları tüm muameleler dolayısıyla her türlü vergi,
resim, harç ve fonlardan,
d) Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünce
vakıflardan tahsil edilen teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarından,
"
BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde, şahsı
adına Aksaray Milletvekili Sayın Ahmet Yaşar; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Çetin, son maddelerde hiç soru
olmadığı için, yine, bunda da soru yoktur diye geçtik, görmedik; özür dileriz,
kusura bakmayın.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tutanaklara
geçmesi açısından soru hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tamam, ilk fırsatta size soru
hakkınızı kullandıracağız.
Buyurun Sayın Yaşar.
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, bugün, yine, Parlamentomuz
tarih yazıyor. Bugüne kadar birçok kurumsallaşamamış müesseseleri yine bir
kurumsal yapıya kavuşturuyoruz. Bu bakımdan, yine, tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Burada, sosyal yardımlaşma, zaten, bizim
fıtratımızda olan, geleneğimizde olan çok güzel bir dayanışmadır. 18 yıldır, bu
Sosyal Yardımlaşma Fonu çeşitli yardımlarda bulunmuştur. Şimdi, bu kurum,
gerekli yasasına kavuşuyor. Bundan böyle daha da verimli hizmet vereceğini
düşünüyorum.
Burada, tabiî, bu hükümet döneminde, biraz
daha, alan, kapasite genişletilmiş, fakir fukaraya, garip gurebaya devlet,
değişik konularda biraz daha elini uzatmıştır; ama, tabiî, muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımız, bunun, siyasal amaçla yapıldığını düşünmektedir. Aslında, bunu
hiçbir zaman böyle düşünmemek lazım. AK Parti İktidarı bugün var yarın yok;
ama, Türkiye ebediyen payidar kalacaktır.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) -AK Parti
iktidar olacaktır...
AHMET YAŞAR (Devamla) -Evet..
Tabiî, böyle bir kurumun, ülkemize çok iyi
hizmetler vereceğini düşünüyoruz; ancak, tabiî, eksiklikleri olabilir. İşte,
bunları düzeltmemiz lazım.
Burada, bu işin siyasallaşmadığını,
siyasal amaçla yapılmadığını söylemek için söz almış bulunuyorum. Burada,
ben, aslında, bir muhalefet partisi sözcüsü arkadaşımız Aksaray'la ilgili bir
ithamda bulunduğu için söz aldım.
Sanıyorum bir gazetede, bir yıl evvel, 10
Ocak 2004'te çıkan bir yazıya atfen bir
açıklama yaptı. Haber şöyle: "Aksaray'da AK Parti İl Başkanı Şaban Bostan,
dün saat 16.00'da AK Parti binasında bir basın toplantısı düzenledi. Bostan,
basına yaptığı açıklamada "daha önce 4 000 ton kömür yardımını tüm Aksaray
çapında ihtiyaç sahiplerine dağıttık; bu kömür yardımına ek olarak 2 000 ton
daha dağıtacağız"dedi.
Şimdi, basında bu cımbızlama tekniği var
ya!.. Büyük bir basın toplantısında, yarım saatlik, bir saatlik bir basın
toplantısında hükümetin icraatlarını anlatırken, il başkanımızın, bir cümlesini
çıkarıp, onu basında kullanarak bu işi saptırmaya gerek yok. Kömür, Aksaray'da
uygun bir şekilde dağıtılıyor, Türkiye'nin her tarafında dağıtılıyor. O esnada,
bir gazeteci arkadaşımız da "kömürü kim dağıtıyor" diye almış, kendi
gazetesine manşet yapmış.
Biraz önce İl Başkanımızla konuştuk, o da
"kömürü devlet dağıtıyor; ama, ben, hükümetin yaptığı icraatları
anlatıyorum" şeklinde, ertesi gün, basına tekrar açıklama yapmış. Bana
göre bunda da hiçbir mahzur yok. Bu yıl da, Aksaray'da 8 300 ton kömür dağıtımı
gerçekleştirilecek. Bu 16 000 aile, neredeyse 80 000 kişiye tekabül eder.
Hatta, yine, geçen hafta, bu konuda Sayın
Aksaray Valimizle görüş alışverişinde bulunduk birçok müracaat olduğunu, bu
müracaatları da çok titizlikle inceleyerek, hak eden kişilere verdiklerini bize
ifade etmiştir. Bu bakımdan da son derece önemli.
Daha önce kömür ocakları bu ülkede değil
miydi; daha önceki hükümetler de dağıtabilirdi. Elbette ki, devleti hükümet
yönetecek. Böyle bir icraat yapmış... Toplukonut yaptı devlet, duble yollar yaptı,
5084 sayılı Yasayı çıkardı; daha önceki hükümetler de çıkarabilirdi. Bu,
hükümetlerin icraatıdır. Bu icraatı da takdirle karşılamak lazım. Bu bakımdan,
bu, hiçbir zaman siyasal amaçla kullanılmıyor. Çok değerli katkılar sağlanıyor
diye düşünüyorum.
Bakınız, ben, Almanya'da uzun bir süre
kaldım; Sayın Çetin, Almanya'da da böyle yardım fonları vardır. Almanya'da da
mağdur bir aileye, fakir bir aileye koltuk dahi verilir, devlet verir; ama, bu,
hiçbir partiye mal edilmez; çünkü, oradaki fakir o ülkenin ortak değeridir.
Türkiye'deki de ortak değerdir. Bunu, siz de yapsanız, öbürü de yapsa... Bu,
devlet adına yapılıyor.
Ne diyor köylü biliyor musunuz:
"Allah devletimize zeval vermesin." "Allah AK Partiye zeval
vermesin" demiyor. "Allah bu devleti başımızdan eksik etmesin"
diyor. Bu ne demek?! Yani, kalkıp da olayı saptırmayın; bakın, güzel şeyler
oluyor.
Almanya'da, çok iyi biliyorum, mesela,
devlet, kirasını ödeyemeyen insanlara kira yardımı yapar; fakir olduğu için
yapar; yani, kirasını ödeyemez ki insanlar. Devlet, özürlü bir vatandaşına
bedel almadan araba verir, mağdur bir insana iş kurar.
Bakın, şimdi, Türkiye'de de, gerçekten,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan iş kuruluyor, fakir fukaraya
hayvancılık destekleri veriliyor, giyecek yardımı, gıda yardımı yapılıyor.
Hastanede kalan çocukları, yeni doğan o bebekleri, bu Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu olmasaydı alamıyorduk. Aileler, bu fon sayesinde, bu
fondan yardım alarak oradan çocuklarını kurtarıyor. İlaç yardımı yapılıyor.
Yani, böyle bir müesseseyi, sırf siyasî amaçla yıpratmak doğru değil diye
düşünüyorum.
Yüce Heyeti sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun, sorunuzu
sorun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sorumu yöneltmek istiyorum, tutanaklara
geçmesi açısından; çünkü, benim sorum daha çok 19 uncu maddeyle ilgiliydi; ama,
yine de, bunun düzeltilebilir olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, gelir dağılımı açısından, ülkemizin
hem bölgeleri arasında hem de fertleri arasında büyük uçurumların olduğu bir
gerçek; yani, ülkemizde, şu anda, asgarî ücretimiz net 318 000 000, 4 kişilik
bir aile için, yoksulluk sınırımız 1 490 000 000, açlık sınırımız da 490 000
000 Türk Lirası olarak, ekim sonu itibariyle Türk-İş araştırmasında mevcut.
Yani, çalışanlarımızın bile neredeyse yüzde 70'inin, yüzde 80'inin yoksulluk
sınırının altında ücret aldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Şimdi, biz "hayırsever yurttaş"
kavramını yasaya koyduk. Sayın Bakan, hayırsever yurttaşı Fon yönetimine almak,
geri toplumsal yapı olan feodal kültürün etkili olduğu yerlerde ağayı,
mütegallibeyi, aşiret reisini güçlendirmeyecek mi? Feodal yapıyı aşıp, bireyin
özgür birey olduğu çağdaş topluma erişme ülkümüzü geciktirmeyecek mi? Neden
feodal yapıda halkı kulu gibi yönetenler, sömürenler yardım etme durumundadır?
Atasözlerine bile yansımıştır "ağalık vermekle olur" diye. Onlar
yurttaşımızı kul gibi görüyor, biz onlardan gelirleri oranında vergi almıyoruz,
devletimizin görmesi gereken hizmetleri, sosyal devleti kuramıyoruz, hâlâ
"hayırsever yurttaş" diye, onları, neredeyse tapınırcasına yasa maddesine
koyuyoruz. Sayın Bakanım, bunun anlaşılabilir bir yönü var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Çetin, tabiî, biraz önce açıkladım,
burada, 1986 tarihli, 3294 sayılı Kanundaki ifadeler aynen korunuyor.
Şimdi, burada "hayırsever
vatandaş" denilince, ille sizin tanımınız içindeki veya ille çok varlıklı
insan falan kastedilmiyor, yöreyi bilen, o yörede ihtiyaç sahiplerinin
tespitinde daha fazla bilgisi olan ve vakıf mütevelli heyetine katkı
verebilecek... Çünkü, diğer vakıf mütevelli heyet üyelerinin çoğunluğu,
biliyorsunuz, kamu yöneticisi; mülkî idare amiri, millî eğitim müdürü,
defterdar gibi, yöre dışından gelen, gelip geçici görev yapan insanlar; yani,
yerinde, o yöreyi bilen ve mütevelli heyete bu çalışmalarında yardımcı olacak
kişi kastediliyor. Bunun adı, kanun çıkarılırken, orijinal halinde
"hayırsever vatandaş" olarak geçirilmiş. Herhalde kısa bir ifadesi
diye. Yoksa, şu benim tanımladığım, bölgeyi bilen, ihtiyaç sahiplerini kolay
bulabilecek yahut bu konuda yardımcı olabilecek, mütevelli heyete yardımcı
olacak, falan gibi uzun bir tanımlama gerekirdi. O uzun tanımlama yerine böyle
bir ifade kullanılmış.
Genelde de, tabiî, küçük yerleşim
birimlerinde, böyle insanlar vardır; bunları dert edinirler kendilerine,
hayırlı bir iş yapıyorum diye böyle gayret ederler. İlle, bunların, ifade
ettiğim gibi, kendilerinin çok varlıklı, hayır dağıtan, hayır yapan insanlar
falan olmaları da gerekmez; ama, burada orijinal ifade korunmuş oldu.
Sorunuza ancak böyle cevap veriyorum.
Teşekkür ediyorum; tekrar, hayırlı
akşamlar diliyorum.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE l. - Bu Kanunda öngörülen
yönetmelikler altı ay içinde Genel Müdürlükçe hazırlanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Genel Müdürlüğün
kadrolarına atama yapılıncaya kadar hizmetler mevcut personelle yürütülmeye
devam edilir. Bunlardan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü
maddesinin (A) bendi kapsamında çalışanlar arasından yazılı istekte bulunanlar,
Genel Müdürlükçe uygun bulunması halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
bir yıl içinde durumlarına uygun kadrolara atanabilirler. Görevlerin aksamaması
için her türlü personel ve idarî destek bir yıl süre ile Başbakanlıkça
karşılanır.
BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Kamu kurum ve
kuruluşlarında görevli personelden, 12 nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendi
kapsamındaki yüksek öğretim kurumlarını bitirerek mesleğe özel yarışma sınavı
ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlik
sınavı sonucu uzman kadrolarına atanmış
olanlar, kendilerinin isteği ve kurumlarının muvafakati alınmak suretiyle bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde sosyal yardım
uzmanı olarak atanabilirler. Ancak, bu şekilde atanacakların sayısı sosyal
yardım uzmanı kadro sayısının yüzde otuzunu geçemez.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. - Vakıfların, bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden önce Vakıflar Genel Müdürlüğünce tahakkuk ettirilen
teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarına ilişkin borçları silinmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 21.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 22. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, tasarının tümünün
oylanmasından önce, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım, nadiren
kullanılan bir hakkı kullanmak istiyorlar. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre,
tasarının lehinde, oyunun rengini açıklamak üzere söz istediler. Kendilerine 5
dakikalık bir süre için söz veriyorum.
Buyurun Sayın Yıldırım. (Alkışlar)
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1986 yılında çıkarılan bir yasanın, daha
geniş kapsamlı bir biçimde düzenlemesi yapıldı. Ben de, İçtüzüğün 86 ncı
maddesinin verdiği bir hakkı kullanarak, oyumun rengini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve
Kalkınma Partisini -başka bir Türkiye yok, başka bir Meclis yok- Türkiye'nin
sorunlarını çözmek üzere vatandaşlarımız buraya gönderdiler. Bakın, hiç
alışılmamış bir siyaset yapıyoruz, hiç alışılmamış şekilde, bugüne kadar
gündeminde hiç olmamış şekilde, yasa tasarılarını, burada, hep birlikte
oyluyoruz, birlikte karar veriyoruz ve birlikte oylarımızla desteklediğimizi de
bütün Türkiye'ye ve bütün dünyaya gösteriyoruz. İktidar partisi-muhalefet
partileri; arada bir çekişme olacak, olmaması mümkün değil.
Görülüyor ki, bu yasa da, 1986 yılından
bugüne kadarki uygulama içerisinde, bir gelenek içerisinde, iktidar partileri
ve muhalefet partileri ayırımı gözetmeksizin, vatandaşlarımızın hangi partiden
olduğuna bakmaksızın; hatta, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya dinini,
mezhebini, ırkını, cinsini gözetmeksizin, yoksula, sosyal devlet anlayışı
içerisinde bir yardım gereksinimi duymuş, bir yasa çıkarmışız. Şimdi de, biz,
bunu daha geniş imkânlarla düzenlemeye çalışıyoruz; bu yasayı çıkaracağız ve
uygulamaya koyacağız.
Bu yasanın hiçbir maddesine karşı değilim,
Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri, Grubu da karşı değil; ancak, bazı
sözcülerimiz, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli milletvekili
arkadaşlarımız, konuşmalarında "kömür dağıtmamızdan rahatsız mı
oluyorsunuz" diye sordular; asla rahatsız olmuyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, size
sormak istiyorum; bizim maaşlarımızdan hiç kömür parası kesiliyor mu; 550 milletvekili, 1'er milyar lira, yoksula
kömür dağıtılsın diye bir ödenti yapıyor mu; hayır. Kim yapıyor; bu Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan her vatandaş, belli miktarda Fona
katkı veriyor, sosyal devletin oluşmasına, kaynağın birikmesine katkı veriyor;
o biriken kaynaklarla vatandaşlarımıza kömür dağıtılıyor, ilaç parası
veriliyor, yoksul öğrenciye burs veriliyor, hastane kapısında kalan ve
yeşilkartı olmayanlara veya tedavi giderlerini karşılayamayan vatandaşlarımıza
katkı veriliyor. Kim veriyor bunu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti veriyor. Türkiye
Cumhuriyeti Devletini en iyi şekilde yönetmek, vatandaşlarımızın rahata
kavuşmasını sağlamak kimin görevidir; hükümetin. Hükümet, bundan sorumludur, bu
işi en iyi şekilde götürmekle sorumludur. Muhalefet ne yapacak; onu, en iyi
şekilde denetleyecek.
Değerli arkadaşlar, kömürü biz
dağıtıyoruz... Demin, Aksaray Milletvekilimiz, basından kamuoyuna intikal eden
bir yazıyı okudu. Türkiye'nin her yerinde böyle oluyor. Bu yanlış arkadaşlar. O
zaman, vatandaş, Adalet ve Kalkınma Partisinin il başkanlarının önünde kuyruk
oluyor, oradan geçerek valiye ulaşmanın -bir de, hayırsever vatandaşların
yetkisi içerisinde- oradan, 1 ton kömür almanın, 1 torba şeker almanın, 1 torba
pirinç almanın yolunu aramaya çalışıyor. Bu doğru bir anlayış değil.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Kastamonu'da
yok.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın
Sıvacıoğlu "Kastamonu'da yok" diyor. Kastamonu'da yok zaten.
Değerli arkadaşlar, Kastamonu Valiliğinin
çok güzel bir uygulaması var; dün böyleydi, bugün de böyle: Kastamonu Valiliği,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gelen kaynaklardan vatandaşa
iaşe dağıtmayı değil, ona balık tutmayı öğreten bir anlayışla, eğer kırsal
yörede vatandaşımız yoksulsa, ona, en az 10 tane koyun; o yoksa, 1 tane süt
ineği verdi; o yoksa, hangi konuma mensupsa, dokuma, el sanatları biliyorsa,
kadınımız bir şeyler dokuyabiliyorsa, Kastamonu el dokumalarını yapabilecekleri
el tezgâhlarını kurdu. Yani, yoksul vatandaşımızın, devletten dilenen bir
yurttaş olmanın ötesinde, onuruna uygun bir şekilde, onurlu bir yurttaş olma
kavramıyla iş üretmesini benimsedi. Bu alanda, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan, el tezgâhlarıyla ilgili bir atölye kurdu. Bunu,
bütün Türkiye'ye örnek gösteriyorum ve bunun için de...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İlk uygulamayı
biz Bursa'da yaptık.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bursa'da kaçta
yaptın?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İki yıl önce
başladık.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Biz yedi
yıldır devam ettiriyoruz, geç kaldın.
Değerli arkadaşlar, biz çok daha önceden
devam ettiriyoruz.
Kastamonu'dan öğreneceğiniz çok şey var.
Kastamonu, millî mücadelede önder olmuştur, önder; Kastamonu'nun önderliği
vardır. Bakın, istiklal mücadelesinde işgal görmemesine...
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Bölgecilik
yapıyorsun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Kastamonu'yu
savunuyorum; görevim, Kastamonu'nun vekilliğidir benim. Ben, Kastamonu
Vekiliyim. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, laf atmayı bırak; buraya çıkarsın
sen de konuşursun.
Değerli arkadaşlar, Kastamonu işgal
görmemesine rağmen, işgale karşı, 10 Aralık 1919'da, henüz, Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk Ankara'ya gelmeden -27 Aralıkta gelmiştir biliyorsunuz- "ya
istiklal ya ölüm" mücadelesiyle, 5 000 kadın, Kastamonu Öğretmen Okulu
bahçesinde miting düzenlemiştir. Biz, ilklere...
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Maddeye gel,
maddeye...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Madde
konuşmuyoruz biz; rahatsız mı oldun?!
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlayın
lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Madde
konuşmuyoruz biz, madde yok, madde bitti. Sen uykudasın herhalde; günaydın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
Sayın Yıldırım, siz de toparlayın lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben madde
üstünde konuşmuyorum değerli milletvekilleri, oyumun rengini belirtiyorum.
Kastamonu'da bu uygulamanın bu şekilde
yapıldığını, biz de... İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili
arkadaşlarımın iki tanesi burada, üçüncü, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
olarak ben buradayım; Kastamonu'da kömür dağıtılmasına, vatandaşlarımıza iaşe
dağıtılmasına biz siyaseti bulaştırmıyoruz, bütün Türkiye'ye örnek olmasını
diliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum, kanun da
hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Oyunun rengini
belirtmedi.
BAŞKAN - Hayır, hayır; oyunun renginin ne
olduğunu söyledi.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Arkadaşlar
duymamış.
BAŞKAN - Duydular, duydular; oyunuzun
rengini söylediniz, tekrara gerek yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, duymadık.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Değerli
milletvekili arkadaşlarım, oyumun rengi kabuldür. (Alkışlar) Zaten, kabul
olacağını başta söyledim; ama, siz, anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.
Sayın Bakan kısa bir konuşmayla
Parlamentomuza, Meclisimize teşekkür edecek.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize çok teşekkür ediyorum.
Tekrar edeyim; hepimizin dileği, ülkemiz
refah ülkesi olsun ve bu sosyal yardım konularını ülkemizde çok fazla
konuşmayalım. Hükümetimizin çabası, Parlamentomuzun çabası bu yöndedir ve bu
yönde önemli çalışmalar yapılıyor; bundan emin olun. Yakında genel sağlık
sigortası yasası tasarısı gelecek; o, çok önemli. Sosyal güvenlik kurumlarıyla
ilgili tasarı gelecek; o, bunun tamamlayıcısı ve burayı da bir kuruma
kavuşturmuş olduk. Daha uzmanlığa dayalı, daha verimli çalışmalar yapacağız ve
sizleri bu konuda bilgilendireceğim. Bu yasanın kabulünden dolayı, buradaki
desteğinizden dolayı çok memnun olacaksınız; bundan emin olun.
Bir de şunu ifade edeyim: Üzerinde çok
duruldu, Sayın Tütüncü çok vurguladı özellikle. Bu, bir fon, fonun yönetimi;
yoksa, bütün sosyal yardım politikalarının yönetimi değil. Bu fonun
Başbakanlıkta kalması da çok önemli arkadaşlar. Hatırlarsınız, 58 inci hükümet
kurulduğunda Başbakanlıktaki pek çok kurumu ilgili bakanlıklara -hatırladığım
kadarıyla, 27 kurumu- verdik; ama, Fonu özellikle Başbakanlıkta tuttuk; sebebi
şu: Bu fon önemli, Başbakanlıkta kalırsa daha güçlü olur ve gerçekten öyle,
daha güçlü oldu. Bu fon, diğer kurumlarımızın ihtiyaçlarına her zaman eğiliyor.
Şimdi, mesela, Sağlık Bakanlığı, hastanelerimiz, sağlık kuruluşlarımız,
yeşilkartlı olanlara parasız tedavi hizmeti, sağlık hizmeti veriyor. Hatta,
yeşilkartı olmayan; ama, ödeme gücü de olmayan vatandaşlara yine sağlık hizmeti
veriliyor. Bunlar, Fondan karşılanıyor. Fon Kurulu bir karar alıyor, Sağlık
Bakanlığına bu parayı transfer ediyor. Bu, diğer kurumlarımız için de geçerli.
Yarın, genel sağlık sigortasının prim ödemesinde, ödeme gücü olmayan
vatandaşlarımızın primleri yine buralardan ödenecektir; ama, bu fon
-Türkiye'nin ihtiyacı var- burada güçlü şekilde korunsun istiyoruz. Onun için
de, bu kanun, bizim için gerçekten çok önemliydi.
Tekrar, katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Bu kanun hayırlı
olsun diyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun
müzakeresine başlayacağız.
8. -
Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/822) (S. Sayısı : 662)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Çalışmalarımıza saat 23.00'e kadar devam
etme kararı almıştık; süremiz de tamamlanmak üzere.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 2 Aralık 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 22.27