Normal TBMM 2 4 2004-12-20T15:36:00Z 2004-12-20T15:36:00Z 65 44574 254075 TBMM 2117 508 312021 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 65       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

24 üncü Birleşim

1 Aralık 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edilen ve Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan inşaat ihalelerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

2.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı süren imar planlama çalışmalarına ve İlin bazı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya Ovası Projelerinin son durumuna ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/710)

2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/711)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 34 milletvekilinin, pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/235)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/365) (S. Sayısı : 566)

2.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S. Sayısı : 567)

3.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S. Sayısı : 568)

4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S. Sayısı : 569)

5.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S. Sayısı : 570)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

7.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/644) (S.Sayısı : 649)

8.- Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 662)

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş, Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Cevap verdi.

Genel Kurulu ziyaret eden Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in (3/347) (S. Sayısı: 561),

Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin (3/349) (S. Sayısı: 562),

İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün (3/350) (S. Sayısı: 563),

İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın (3/351) (S. Sayısı: 564),

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin (3/352) (S. Sayısı: 565),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un (6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 50 milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların (10/233),

Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının (10/234),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 30 uncu sırasında yer alan 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde 4 üncü sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

3 üncü sırasında bulunan, Tohumculuk Kanunu Tasarısının (1/822) (S. Sayısı: 662) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

2 nci sırasında bulunan ve görüşmeleri bu birleşimde tamamlanan Organik Tarım Kanunu Tasarısının (1/841) (S. Sayısı: 653), kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,

Konuşmalarında, Gruplarına,

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, partisine,

Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundular.

1 Aralık 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 02.54'te son verildi.

                                                       

Ali Dinçer

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Bayram Özçelik

 

Çanakkale

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Harun Tüfekci

 

Kırklareli

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                       
                                                                                                                   No. : 33

II. - GELEN KÂĞITLAR

 1 Aralık 2004 Çarşamba

Tasarılar

1.-       Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/931) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2004)

2.-            Polis Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/932) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2004)

3.- Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı (1/933) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2004)

Teklifler

1.-   Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 50 Milletvekilinin; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/350) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

2.-      Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 47 Milletvekilinin; Muhtar ve İl Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/351) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

3.-      Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 46 Milletvekilinin; 14.9.1971 Tarihli ve 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/352) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

4.-      Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/353) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2004)

Raporlar

1.-       Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Ekim, Kasım, Aralık 2003 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/9) (S. Sayısı: 690) (Dağıtma tarihi: 1.12.2004) (GÜNDEME)

2.-       Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Ocak, Şubat, Mart 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/10) (S. Sayısı: 691) (Dağıtma tarihi: 1.12.2004) (GÜNDEME)

3.-       Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs, Haziran 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/11) (S. Sayısı: 692) (Dağıtma tarihi: 1.12.2004) (GÜNDEME)

4.-       Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos, Eylül 2004 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/12) (S. Sayısı: 693) (Dağıtma tarihi: 1.12.2004) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 34 Milletvekilinin, pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/235) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

1 Aralık 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Millî Eğitim Bakanlığının ihaleleriyle ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edilen ve Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan inşaat ihalelerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; son günlerde kamuoyunu bir hayli meşgul eden, bir hayli eleştiri konusu olan ve son olarak da, Kamu İhale Kurumu tarafından -Millî Eğitim Bakanlığı Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan ihalelerle ilgili- verilen karar üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu ihaleler, EFİKAP 2 adı altında, 62 paket ihale olarak, 135 okulu kapsayan ve 7.6.2004 tarihinde açık ihale yoluyla yapılan ihalelerdir. Bu ihaleler, kamuoyuna açık  ve  kamuoyunun huzurunda, şeffaf bir şekilde yapılmıştır; ancak, bu ihalelerin karar safhasında yapılan yanlışlıklar, yapılan usul hataları, yapılan usulsüzlükleri de, müsaade ederseniz, dile getirmek istiyorum.

Bu ihaleler, açık ihale usulüyle yapılmıştır. Bu ihale tekliflerinin değerlendirilmesi, ekonomik açıdan en avantajlı teklif, teklif edilen fiyatların en düşük olanıdır esasına göre yapılmıştır ve yine, bunların maliyeti belirlenirken, iki danışmanlık firmasınca bu konuyla ilgili çalışmalar yapılmış, iki ayrı danışmanlık firmasının farklı kriterlerle bu maliyetleri tespit etmiş olmasından dolayı da, ihalelerdeki eşit muamele ilkesine aykırı davranılmış ve sübjektif uygulamadan uzaklaşılmıştır. Kamu ihalesiyle ilgili olarak hazırlanan bir  tebliğ, kamu ihale genel tebliği, bu ihaleler neticelenmeden -bunun altını çizmek istiyorum- 23.6.2004  tarihinde yürürlüğe girmiş. Bu ihalelerin karar tarihi, bu tebliğin yürürlüğünden sonradır. Bu tebliğde, en düşük fiyat uygulamasıyla ilgili olarak hangi tekliflerin devredışı bırakılacağı çok açık ve net bir şekilde yer almış. Yapılan bütün ihalelerin de bu  tebliğ hükümlerine uygun olması lazım; ancak, bu ihaleyi yapan  kurumumuz, hiçbir yerde ve mevzuatta yeri olmayan -bunun da altını çiziyorum- "asgarî yapılabilirlilik sınırı" diye bir kıstas, bir kriter getirmiş ve ihalelerde bu kritere, bu kıstasa göre karar vermiştir. Mevzuatta "asgarî yapılabilirlilik sınırı" diye herhangi bir hüküm, bir uygulama mevcut değil. Bunlar tespit edilirken, yine, iki ayrı kriter ele alınmış; 62 paket ihalede bazı ihaleler bir kritere göre, bazı ihaleler de yine diğer bir kritere göre... 62 paket ihalenin hepsi -bunun da altını çizmek istiyorum- aynı kriterlerle değerlendirilmemiş.

Bütün bunları söyledikten sonra, bu dosyalar değerlendirmeye alındığında sınır değerin altında kalan ihalelerin, tekliflerin bazılarıyla ilgili olarak, niçin sınır değerin çok altında olduğuyla ilgili Kamu İhale Kanununa göre soru sorulmuş, bazılarına hiç soru sorulmamış, bazılarının cevapları değerlendirmeye alınmış, bazılarının cevapları hiç değerlendirmeye alınmamış ve bunun neticesinde öyle enteresan ihale kararları ortaya çıkmış ki, örneğin, bazılarında en düşük sınır değerin altında olan bazı ihaleler, bazı müteahhitlere verilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, tamamlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, bu çok önemli bir konu, müsaade ederseniz toparlayayım.

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bazı ihaleler, sınır değerin altında olmasına rağmen müteahhitlere verilmiş; bazı ihaleler, herhangi bir açıklama yapmadıkları halde, istenmediği halde, sınır değerin altında diye verilmemiş; bazı ihaleler ise -çok enteresandır- tekliflerde 35 inci, 36 ncı, 37 nci sırada olmasına rağmen, yani, kendisinden daha aşağıda teklif veren bir hayli firma olmasına rağmen, yine, herhangi bir somut gerekçe olmadan, o müteahhitlere verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, benim elimde, Kamu İhale Kurumunun kararı var. Bu kararı, Kamu İhale Kurumundan aldım. Şimdi, Kamu İhale Kurumu, bu anlattıklarımın tamamını karar gerekçesinde derç etmiş ve bunun neticesinde, bu ihalelerle ilgili olarak, 14 paket ihaleyi... Burada okuyorum şimdi...

Biraz sonra, Sayın Bakan herhalde cevap vermek için buraya çıkacak; ancak, Sayın Bakanın eline verilen ve biraz sonra burada okuyacağı metni de ben arkadaşlardan aldım. Biraz sonra Sayın Bakan buraya gelecek, ihalelerin iptal edilmediğini söyleyecek; öyle yazmışlar çünkü. Sayın Bakanım, lütfen bir yanlışlık olmasın.

Bakınız, Kamu İhale Kurumunun kararını okuyorum: "Açıklanan nedenlerle -yukarıdan itibaren sayıyor-

1- İdarece tesis edilen aşırı düşük teklif sorgulamasına ilişkin işlemler ile ihale kararının iptaline..." Kamu İhale Kurulu toplanmış, oyçokluğuyla bu kararı almış ve "ihale kararının iptaline" denilmiş. 14 paket ihaleyle ilgili böyle bir karar var, 48 paketle ilgili olarak da ayrı bir karar var. Yalnız, onlardaki sözleşmeler tamamlanmış olması nedeniyle, Kamu İhale Kurumuna bu şikâyetler geldiği anda Millî Eğitim Bakanlığı ile o 48 paket ihaleyi alan müteahhitler arasında sözleşme yapılmış olması nedeniyle, onlarla ilgili de bir karar almış Kamu İhale Kurulu, onu da okuyorum.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

"İddiaların incelenmesi kapsamında, incelenen dosyada düzeltici işlem tesisi mümkün bulunmadığından -çünkü, sözleşme yapılmış- mevzuata aykırı olduğu yukarıda belirtilen ihale işlemlerinin, Kurul üyeleri -isimleri veriliyor- ... bildirmesi yeterli olacağından, karşı oyuyla değerlendirmek, gerekiyorsa inceleme ve/veya soruşturma yapılmak üzere Başbakanlığa bildirilmesine..."

Sevgili milletvekilleri, cumhuriyet tarihinden beri, hiçbir dönemde, yapılmış olan ihalelerle ilgili olarak, bu kadar büyük çapta yapılan ihalelerle ilgili olarak, böylesine alınmış bir karar ortada mevcut değil. İlk defa, cumhuriyet hükümetleri döneminde, 137 okul ihalesiyle ilgili olarak mevzuata aykırı davranıldığı Kamu İhale Kurulu kararıyla da çok açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir numara mı olmuş!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -Başbakanlık, bununla ilgili inceleme veya soruşturma yaptıracak. Şimdi, Millî Eğitim Bakanı o koltukta otururken, Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanı o koltukta otururken, iptal edilen ihalelerle ve soruşturma yapılacak ihalelerle ilgili olarak nasıl bir soruşturma yapılabilir?! Bu evrak, bu evrakı müsbiteler nasıl elde edilebilir, nasıl değerlendirilebilir?! Bunlarla ilgili nasıl kararlar alınabilir?! Bunları, Yüce Parlamentonun takdirine sunuyorum. Bu, öylesine, geçiştirilecek bir konu değildir. Sayın Millî Eğitim Bakanı buraya çıkıp, ellerini, kollarını kaldırarak, "Haktan, halka" diye birkaç sefer konuşmuştu...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, toparlayalım... Çok aştınız süreyi.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

...Ancak; Kamu İhale Kurulu da, devletten müteahhide olmaz diye bu kararları vermiştir. Bu kararların değerlendirilmesinin, mutlaka, Yüce Meclisçe çok iyi bir şekilde yapılması lazım; çünkü, bunlarda, tüyü bitmedik yetimlerin hakkı vardır. 400 trilyonun üzerinde bir rakama ulaşan ihale bedeli söz konusudur. Bu kadar büyük rakamlara ulaşan bir ihalede böyle iddiaların olması, böyle kararların olması, hiçbirimizin içine sinecek olan bir konu değildir, Millî Eğitim Bakanının da içine sinmemesi lazım...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sözünüzü kesiyorum artık.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... Meclisin de içine sinmemesi lazım.

BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Millî Eğitim Bakanı yerine, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, ben burada oturuyorum, oradan bana laf atıyor; sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN - Tutanaklara bakalım...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hayır; millî eğitim denilince bana laf atıyor oradan.

BAŞKAN - Anladım; millî eğitim konularında çok duyarlı bir parlamenter olduğunuzu varsayarak, belki sizin duyarlılığınızı belirtmek amacıyla yapıyordur.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kandoğan'ın Millî Eğitim Bakanlığımızın bir tasarrufuyla ilgili gündemdışı konuşması üzerine, Millî Eğitim Bakanlığımızın açıklamasını size sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanımız yurt dışındadır; kendisi burada olsaydı, eminim, böyle önemli bir konuda daha geniş açıklama yapardı.

Millî Eğitim Bakanlığınca, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edilmek üzere, eğitim kurumlarının bina ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla, yapımına ihtiyaç duyulan 267 ayrı binadan oluşan 135 eğitim kurumu, 62 ayrı paket olarak ihale edilmiştir.

17 Mayıs 2004 tarihli ve 87 sayılı kamu ihale bülteninde ve 17 Mayıs 2004 tarihli ve 25465 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış ve ihaleleri 7.6.2004 tarihinde kamuoyuna ve basına açık olarak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa uygun olarak açık ihale usulüyle yapılmıştır.

Anılan ihale, Millî Eğitim Bakanlığı Beşevler Kapalı Spor Salonunda, yaklaşık 1 500 kişi, tüm televizyon kanalları ve basın önünde yapılmış, 1 758 adet teklif verilerek müracaatta bulunulmuş ve rekabet sağlanmıştır. Bu haliyle ihalenin yapımı 16 saat sürmüştür. Türkiye'nin, katılımcı sayısının en çok olduğu, en geniş kapsamlı ihalesi yapılmıştır. İhale başından sonuna kadar kameralarla izlenmiş ve kaydedilmiştir. Tüm görüntüler ekte sunulmaktadır.

4734 sayılı Yasa doğrultusunda yapılması gereken bütün iş ve işlemler usulüne uygun olarak yerine getirilmiş, sonuçları da, mevzuat doğrultusunda ilgililere duyurulmuştur. Bu genel bilgiyi verdikten sonra, detaylar konusunda sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye dünyadaki en aktif ve tehlikeli deprem kuşaklarının birinde yer aldığından, sık ve şiddetli yaşanan depremler sonrasında ülkemizde yaşanan can ve mal kayıpları, telafisi güç acılara sebep olmaktadır. O acıları bir daha yaşamak istemiyorsak, çok daha dikkatli ve tedbirli olmak zorundayız.

Bilindiği gibi, Başbakanlık yatırım genelgesinde de, bu konuya önemle işaret edilmektedir. Bingöl depremi sonrasında Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda yaşananlar bunun en acı örneğidir. Geçmiş yıllarda yaşadıklarımızın hemen hemen hepsinde, yüksek ihale kırımları sonucunda kendimize ve çocuklarımıza mezar yaptırdığımızı acı içerisinde görmedik mi? Ülkemizde yakın gelecekte beklenen büyük depremler sonrası, umarım ve dilerim ki, bir tek öğrencimizin burnu dahi kanamaz; ama, gerçekleri görmezlikten de gelemeyiz, tedbirlerimizi almak zorundayız.

Bakanlığımızca, bazı basın kuruluşlarımızın desteğiyle başlatılmış olan "okullarımız yıkılmasın" kampanyası, ucuz iş yaptırmak adına, güvensiz yapılan eğitim yapılarının var oluşundan kaynaklanmaktadır.

Bakanlıkça tüm eğitim binalarının depreme karşı güçlendirilmesi gibi dev bir sorunla karşı karşıyayız. Yapacağımız güvenli binalarla, en azından bundan sonra yapacağımız binalarımızı güçlendirmek zorunda kalmayacağız. Çürük ve yetersiz inşaatların yapılmasına meydan vermemeliyiz. Hem zarar edip hem de "kaliteli iş yaptım" diyebilmenin mantığını anlayabilme imkânı yoktur.

Bayındırlık Bakanlığı 2004 yılı birim fiyatları 4/A grubu binalar için yaklaşık 364 000 000 Türk Lirası/metrekaredir. 4/B grubu binalar için ise 403 000 000 Türk Lirası/metrekaredir. Çevre tanziminin çok az katkısının olduğu okullarda, Bakanlığımızın yapmış olduğu ihale fiyatı, zaten, bu seviyelerin de altındadır. Bakanlığımızca yapılan ihale kapsamında bulunan eğitim kurumlarımızın genel olarak bazıları 4/A, bazıları ise 4/B grubuna girmesinin yanında, yapım kalitesi ve mahal listesinin günün koşullarında, teknolojinin getirdiği her türlü yeniliğe sahip, Türkiye inşaat sektörüne pek çok yeniliği getirmiş durumdadır. Ayrıca, her okul çevre tanzimiyle birlikte ihale edilmiştir. Peyzaj projeleri gereği ağaçların dikimine, çimlendirmeye kadar, okul, ihata duvarlarıyla birlikte, basketbol ve çim futbol sahalarına kadar eksiksiz yapılacaktır.

Okul yapımları, proje aşamasından itibaren en ciddî, en güvenilir yaklaşımla ele alınmaktadır. Tamamının projeleri çeşitli üniversitelerce hazırlanmış, şartnamesi gereği standartları yüksek olan eğitim kampusleridir. Yıllardan beri alışılmış okul kalitesinde değildir. Bu okulların teknik detayları basında geniş bir şekilde yer almıştır. Özürlü rampaları ve asansörleri, özürlü lavabo ve tuvaletleri, kapalı ve açık spor salonlarına sahip, su pınarları bulunan, elektrik ve su giderlerini azaltacak kesicilerin bulunduğu, inşaatın yapımı esnasında her şantiyenin ayrı ayrı 24 saat boyunca ınternet ortamında yayınlanacak olmasına kadar her şeyin bulunduğu yüksek kaliteye sahip akıllı binalardır.

En düşük inşaat maliyetini tespit edebilmemiz için, Kamu İhale Kanununun ilgili maddesi gereğince, imalat sürecinin, verilen hizmetin ve yapım yönteminin yönteminin ekonomik olması, seçilen teknik çözümler ve teklif sahibinin işin yerine getirilmesinde kullanacağı avantajlı koşullar gibi hususlarda, belgelendirmek ve gerçek, yapılabilir fiyatları tespit edebilmek için yasanın verdiği yetki çerçevesinde bilgi ve belgeler incelenmiş, belirli bir format çerçevesinde tamamen somut kriterlere dayalı olarak ihaleler sonuçlandırılmıştır.

MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - "Mevzuata aykırıdır" şeklinde bir hüküm var.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu amaçla, tamamen piyasadan alınan proforma faturalar ile kârsız malzeme fiyatları toplanmış, asgarî işçilik ve nakliye giderleri ilave edilerek kârsız asgarî fiyatlar bulunmuş, daha sonra zorunlu vergi ve genel giderler -ki, bunlar asgarî yüzde 7,5 seviyesindedir- üzerine eklenerek yaklaşık minimum kârsız inşaat maliyetleri bulunmuştur.

MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - İhale iptal edildi Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu rakamın altında fiyat verenlerden savunma istenmiştir. Savunması ve açıklaması uygun olan, en düşük fiyatı teklif eden firmaya iş verilmiştir. Söz konusu ihalede uygulanan usul açık ihale usulüdür. Katılımcıların müracaatlarının tamamı ihale komisyonu tarafından kabul edilmiş ve değerlendirilmiştir. İhale sırasında ve sonrasında yapılan tüm iş ve işlemler tamamen ilgili yasa ve yönetmeliklere uygun olup, her yönüyle yetkililerin ve mahkemelerimizin incelemelerine açıktır.

Özetle, söz konusu ihale, konusunda Türkiye'nin en kapsamlı ihalesidir. Verilen bina ihale fiyatları, Bayındırlık Bakanlığı fiyatlarının yaklaşık yüzde 20 altındadır. İhale için verilen tüm teklifler incelemeye alınmıştır. Aşırı düşük teklif sorgulaması, 4734 sayılı Yasaya tamamen uygun olarak yapılmıştır. Eşitlik ve rekabet ilkesine tamamen uyulmuştur. Tamamen objektif kriterlere göre değerlendirme yapılmıştır; hatta, şu ana kadar yapılan 4734 sayılı Yasa uygulaması içinde en objektifidir. Tüm kararlar tamamen somut kriterlere dayalı olarak alınmıştır.

Kamu İhale Kurumundan Bakanlığımıza EFİKAP 2 ihaleleriyle ilgili olarak gerekçeli uyuşmazlık kararı yeni intikal etmiştir. Gerekçeli karar Bakanlığımızca değerlendirilecek ve gereği yapılacaktır. Konuyla ilgili olarak gerekirse yargı süreci başlatılacaktır. Kamu İhale Kurumunun kararında 62 paket ihaleden 14 tanesi için düzeltici işlem tesis edilmiştir, ihale iptali söz konusu değildir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Bakan, elimde karar var.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)- Objektif kriterlere uyulmadığı iddiası, tamamen, ihale süreci başladıktan sonra yayımlanan bir tebliğe uyulup uyulmaması konusudur. İhale, tamamen objektif kriterler dikkate alınarak yapılmış ve sonuçlandırılmıştır. Tebliğin uygulanıp uygulanmaması konusundaki karar, yargı sürecinden sonra değerlendirilecek bir konudur.

17 Mayıs 2004 tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümleri çerçevesinde, ihale, Resmî Gazetede ve mahallî gazetelerde ilan edilmiştir.

7 Haziran 2004 tarihinde ihale, kamuoyuna ve basına açık olarak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa uygun olarak açık ihale usulüyle yapılmıştır; 1 758 adet teklif alınarak tam rekabet sağlanmıştır.

23 Haziran 2004 tarihinde Kamu İhale Kanunuyla ilgili uygulama tebliği yürürlüğe girdi.

Görüldüğü gibi, ihale süreci devam ederken, değerlendirme aşamasında yeni tebliğ yayımlanmıştır. İhale sürecinde yeni tebliğin yayımlandığı andaki gelinen noktada yapılan işlemler, tarafları; yani, Bakanlık ve teklif sahibi firmaları bağladığından, başlatılmış olan bu işlemlerin teklif alındığı tarihte geçerli olan kanun ve mevzuata göre sonuçlandırılması gereği açıktır.

Burada, tabiî, uzun açıklamalar var Sayın Başkanım. İhale edilen fiyatların yüksek olduğu iddiasıyla ilgili, Bakanlığın mukayeseli rakam açıklamaları var. Ben, bunları, tutanağa geçsin diye okuyabilirim, biraz vaktinizi almış olacağım. İsterseniz, kısaca -tutanaklarda bulunsun- Bakanlığın bize verdiği açıklamanın tamamını ben sizlere sunmuş olayım.

BAŞKAN- Daha süreniz var Sayın Bakanım; değerlendirebilirsiniz. Her şey açık olmalı...

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)- Teşekkür ederim.

"İhale edilen fiyatların yüksek olduğu iddiası için açıklama:

Eğitim  binalarının metrekare ihale bedelleri ve Bayındırlık birim fiyatlarıyla karşılaştırılması:

İşin sonuna kadar fiyat farkı verilmeyecek. İşin süresi 1 yıl kabul edildiğinde, en az yüzde 10'luk bir fark demektir.

İşin tamamı, saha tanzimi dahildir. Bu nedenle, gerçek bina fiyatı saha tanzim maliyeti çıkarılarak bulunmalıdır. Saha tanzimi en az 10 Yeni Türk Lirası/metrekare, en çok 120 YTL; ortalama 50 ila 55 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.

Bir inşaat işinde en az genel gider ve vergi toplamıysa, yüzde 7 ilâ 8'in altına düşmemektedir. Bu ihalede uygun bulunan fiyatlar, 346 Yeni Türk Lirası/metrekare ile 446 Yeni Türk lirası/metrekare arasında değişmektedir; ortalama 380 ilâ 390 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Dolayısıyla, ortalama fiyat 5 trilyon Türk Liralık bir işte toplam ortalama birim metrekare fiyat 390 Yeni Türk Lirası/metrekare, saha tanzimi vesaire gideri 50 Yeni Türk Lirası/metrekare, ödenmeyecek olan bir yıllık fiyat farkı 39 Yeni Türk Lirası/metrekare, genel gider ve vergiler 28 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Genel gider hariç ihale bedeli 270 ilâ 273 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Genel gider dahil ihale bedeli 300 ilâ 305 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.

2004 yılı Bayındırlık Bakanlığı fiyatı 4/A grubu için 364 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. 2004 yılı Bayındırlık Bakanlığı fiyatı 4/B grubu için 402 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. 2004 yılı Bayındırlık Bakanlığı fiyatı 4/C grubu için 483 Yeni Türk Lirası/metrekaredir. Görüldüğü gibi, ihale edilen fiyatlar, Bayındırlık Bakanlığı fiyatlarının yaklaşık yüzde 20 altındadır.

Eski ihalelerin güncellenmiş karşılaştırmalarını özet olarak şöyle sunuyorum: 1999 yılı Millî Eğitim Bakanlığı ihalelerinde, birinci etap 447 Yeni Türk Lirası/metrekare, ikinci etap 437 Yeni Türk Lirası/metrekare, üçüncü etap 411 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.

2001 yılı ihaleleri, birinci etap 476 Yeni Türk Lirası/metrekare, ikinci etap 624 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.

2004 yılı ihaleleri, yani bu yıl, en düşük toplam fiyat 346 Yeni Türk Lirası/metrekare, en yüksek toplam fiyat 446 Yeni Türk Lirası/metrekaredir.

Ben, Millî Eğitim Bakanlığımızın bu konudaki açıklamasını sizlere sunmuş oldum; tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan, yerinizden...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanın bu konuşma metni elimde. Hazırlanan metin, bu ihaleyi yapan Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanının gönderdiği metin. Ben, bunu söyledim zaten; okumayın Sayın Bakanım dedim. Karar elimizde, yani, ihalenin iptal edildiği karar, Kamu İhale Kurulu kararı elimizde. Bu, çok somut bir şekilde burada. Bizim iddiamız şu: Yani, biz, bunu yaparken, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, bunları zaten konuşmanızda söylediniz. Biz, size tolerans da gösterdik, normalinden çok uzun konuştunuz. Sayın Bakan da ne söyleyeceğini kendisi takdir etmek durumundadır. Şimdi söyledikleriniz tekraren tutanağa geçti. Böyle bir usul de yok, böyle bir tartışma yapamayız. Lütfen, oturun yerinize.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Kamu İhale Kurulu kararı elimizde. Metni, Yatırım ve Tesisler Dairesi Başkanı, ihaleyi yapan kurumun başkanı hazırlayıp göndermiş. Elimde karar var.

BAŞKAN - Açık, saydam bir şekilde söylediniz. Sayın Bakan da söyleyeceklerini söyledi. Tutanaklara geçti, kamuoyu da izledi. Kamuoyu, Meclis çalışmalarının İçtüzük hükümleri içinde olmasını da öngörür. Böyle bir tartışmayı sürdürmek doğru değil.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Muğla İli özel çevre korumayla ilgili imar planlaması konusunda söz isteyen Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'ya aittir.

Buyurun Sayın Yaka. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı süren imar planlama çalışmalarına ve İlin bazı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Muğla İlinin bazı sorunları için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, bugün, Dünya AIDS Günü. Ortaya çıktığı 1981 yılından bu yana, dünyada 30 000 000 kişinin ölümüne neden olan bu hastalıkla ilgili, ülkemizde de, 2004 kayıtlarına göre, 1 802 vakanın olduğu tespit edilmiştir. Tabiî, tam tarama olmadığı için de, bu vakaların daha çok olduğu tahmin edilmektedir. Ben, bu hastalıkla mücadele eden sivil toplum örgütlerine başarılar diliyor, Sağlık Bakanımızın da bu konuda ilgilerini bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, 15 bölgeye hâkim olan ve bu bölgelerde çevreyi korumakla görevli Özel Çevre Koruma Kurulu vardır. Bu kurul 1989 yılında göreve başlamış ve ilk olarak, Muğla'da, 4 adet bölgeyi kontrol altına almıştır; Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan, Gökova ve Datça-Bozburun'dur. Buradaki bütün yapılaşmalarda, imar planlarında ve çevreyle ilgili bütün sorunların çözümünde Özel Çevre Koruma Kurulu tek yetkilidir; imar planlarının yapımında da, resen yapmada ya da yapılan planları onaylamada yetkilidir.

Bu kurulumuz 1989 yılından beri güçlendirilememiş, elemanlar teknik elemanlarla desteklenmemiş, kontrol ettiği alanlar artmasına rağmen, bugün, bu kurulda teknik eleman sayısı emeklilik nedeniyle azalmıştır. Bu kurulun güçlendirilmesi, özel çevre koruma bölgelerindeki işlerin daha akışkan olmasına neden olacaktır. Bu konuya da dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Muğla'da, bu kurulun kontrolünde 16 belediye, 41 köy yerleşim birimi vardır. Belediyeler, kendi ödeneklerinin oluşundan ve belediye başkanlarımızın daha çok hareketli, daha çok özel çevreyle ilişkilerinin bulunmasından, imar sorunlarını epey halletmiş görünmektedirler; ancak, burada bir şey söylemeden geçemeyeceğim; son günlerde, Fethiye İlçesinde Özel Çevre Koruma Kurulunun onayladığı ve yürürlükte olan imar planı içerisinde park ve rekreasyon alanı olarak geçen 147 000 metrekarelik alan, imar planında herhangi bir değişiklik yapılmadan, Fethiye Belediyesine ve Özel Çevre Koruma Kuruluna herhangi bir yazı yazılıp oradan bilgi alınmadan, Toplu Konut tarafından Hazineden devralınmıştır. Bunun neden alındığı konusunda şaibeler vardır. 600 lüks villa yapılıp satılacağı en çok yaygın söylentidir. Ben, bu konuda Bakanımızdan da açıklama istiyorum; çünkü, burası, gerçekten, imar planında rekreasyon ve park alanıdır, ayrıca, sazlık ve bataklık bir yerdir. Böyle bir yerin, Toplu Konut tarafından, villa yapılarak, rant sağlamak için alınması da oldukça endişe vericidir. Zira, imar planları sadece gariban vatandaşlar için değil, devlet için de aynı olmalı. Devlet "ben istediğim yerde istediğim konutu yaparım" mantığından da vazgeçmelidir.

Değerli arkadaşlarım, 41 köy yerleşim biriminde, bugüne kadar, Özel Çevre Koruma Kurulunun yaptığı 12 adet imar planı vardır. Diğer taraftaki, imar planı yapılacak olan köyler tam onbeş yıldır inşaat yasağıyla beklemektedir. Yapılan 12 adet imar planı da henüz yürürlüğe sokulamamıştır; çünkü, köy yerleşim birimlerinde yapılan imar planlarında lejant hükümlerinde geçen 18 inci madde uygulaması, maalesef, mümkün olmamaktadır. Ben, iki yılda iki defa bu konuda soru önergesi verdim. Sayın Bakan arkadaşlarımız buralarda planlamaya geçişin şart olduğunu, daha önce uygulanan köy yerleşim alanları tespit edilerek yerleşim yapılabilmesinin uygun olmadığını söylediler. Tamam, uygun değil; ama, bugüne kadar, onbeş yıldır neden bir tane imar planı uygulamaya geçmedi?.. Yapıldı, asıldı, onaylandı, her şey tamam; ama, 18 inci madde uygulanmadığı için, buralarda 18 inci madde uygulaması yapılamadığı için, imar planları da uygulanamıyor. Bakın, bunun dışında kalan köylerimizde ve bu köylerde "biz imar planını yapacağız, siz bekleyin" diye, tam onbeş seneden beri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yaka, lütfen, toparlayın.

ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

...ahırını, kümesini, evinin kenarına, çıkaracağı odayı yapamayan ve bunları yaptığı için de burada yaşayanların yüzde 60'ının 3 ile 5 milyar arasında -bazen de 6 milyar oluyor- cezalı olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu insanlar neden cezalandırılıyorlar? Bu insanlar neden eziyet çekiyorlar? Datça'da Palamutb+ükü, Mesudiye, Kızlan; Marmaris'te Çamlı, Çetibeli, Söğüt, Bozburun ve diğer yerleşim birimlerindeki insanların suçu nedir? Devlet tarafından eziyet çektirilen bu insanların bu cezalarını kim ödeyecek, bu insanlar bu cezaları nasıl ödeyecek?

Bundan önce yaptığımız görüşmelerde, gerek Özel Çevre Koruma Kurumuyla gerek bakanlarımızla yaptığımız görüşmelerde, en kısa zamanda bu planların yapılacağı söyleniyordu. Hâlâ yapılamadı, yapılacağına da bu köylü inanmıyor. Bu kaçak inşaatların sonu nereye varacaktır?

Ben, koruma planlarının yapılmasından, uygulamasından yana bir insanım; fakat, bugüne kadarki deneyimlerde bu yapılamamış ve uygulanamamışsa, daha önce olduğu gibi, köy yerleşim bölgelerinin tespit edilerek, bu köy yerleşim bölgelerindeki inşaatları Bayındırlık Müdürlüğü kanalıyla ruhsatlandırarak bu şekilde bir yapılaşmaya geçilebilir diyorum.

Bir şeyi daha söyleyeceğim: Muğla, turizm bölgesi; Muğla İlmimizde turizmin altyapılarından da en büyük sorun yol; hâlâ Göcek Tünelimizle ilgili çalışmaları bekliyoruz. Bundan birbuçuk ay önce gelen ekipler, ekipmanlarıyla orayı terk ettiler. Yatağan-Milas arasındaki Türkiye'nin en riskli yolunun bir an önce yapılmasını, Dalaman Havaalanına bağlantıları olan Marmaris ve Fethiye yollarının da bir an önce yapılıp hizmete açılmasını istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe, Sayın Yaka'nın konuşmasına yanıt verecek.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Yaka'nın, Muğla İlindeki özel çevre alanlarında yapımı süren planlama çalışmalarıyla ve bölgedeki gelişmelerle alakalı yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vereceğim.

Tabiî, konu, tamamıyla teknik bir konu olduğu için ve de bu konu, yöredeki vatandaşlarımız tarafından, bihakkın, esasına, tekniğine uygun olarak malumat sahibi olunması arzu edilen bir konu olduğu için, hem tutanaklara geçmesi hem de vatandaşlarımızın bu konuda birinci elden en doğru bilgileri alması için sadece metinlere bağlı olarak konuşacağım.

Özel çevre koruma bölgeleri, tarihî, doğal, kültürel değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. Bu alanlar, özelliklerinin geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynaklarının korunarak kullanılmasını teminen, 2872 sayılı Çevre Kanununun 9 uncu maddesine ve ülkemizin taraf olduğu Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol gereğince, Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilir.

Bu çerçevede, doğal kaynakların tümünü koruyan, yerleşimlere ait gelişmeleri belli bir disiplin içinde değerlendiren, potansiyel arz eden alanlarda, çekim unsurlarını, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde irdeleyen bir anlayış içerisinde planlama faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Bölge ölçeğinde makro kararların oluşturulması sürecinde tüm resmî kurum ve yatırımcı kuruluşlarla koordineli çalışmalar sürdürülmektedir.

Orman alanları, su kaynakları, verimli tarım alanları, SİT alanları gibi planlamaya doğrudan girdi oluşturacak veriler elde edilmekte; ayrıca, karayolu, enerji nakil hattı gibi mevcut ve öngörülen tüm yatırımlar gözönünde bulundurulmakta ve bu kriterler ölçeğinde çevre düzeni planları oluşturulmaktadır. Bu planların gösterdiği hedefler doğrultusunda da, 1/5000'lik nâzım ve 1/1000'lik imar planlarının yapımı ya da yaptırılması çalışmaları sürdürülmektedir.

Yukarıda açıklananlar doğrultusunda, toplam 14 adet özel çevre koruma bölgesinden, Muğla İli içerisindeki Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan, Datça-Bozburun, Gökova Özel Çevre Koruma Bölgelerine ait 1/25000 ölçekli çevre düzeni planları onaylanmış olup, halen, Fethiye-Göcek, Köyceğiz-Dalyan ve Gökova Özel Çevre Koruma Bölgelerinde bu planlara ilişkin revizyon çalışmaları sürdürülmektedir.

Muğla İli kapsamındaki özel çevre koruma bölgelerinde, kentsel alanların dışında, yoğun yapılaşma ve turizm baskısı altındaki kırsal yerleşimlerde de, düzenli gelişmenin ve koruma-kullanma dengesinin sağlanabilmesi amacıyla, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları yapılmakta veya yaptırılmaktadır.

Bu planlarla getirilen yapılaşma koşullarıyla, doğal, kültürel yapıları ile ekolojik özellikleri açısından önem arz eden bu alanların, bozulmadan gelecek nesillere aktarılması hedeflenmektedir; ancak, bölgelere ait 1/25000 ölçekli çevre düzeni planlarının köy yerleşim alanlarına ilişkin hükümleriyle belirlenen maksimum TAKS/İAKS, maksimum yapı yüksekliği, minimum ifraz, kamuya ait bir yola en az 15 metre cephesi olması ve benzeri yapılaşma koşullarının sağlanması halinde, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları yapılmamış olan kırsal yerleşim alanlarında da yapılaşma mümkün olabilmektedir.

Gerek kentsel gerekse köy yerleşim ve gelişme alanlarına ait imar planlarının 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi doğrultusunda uygulanması işlemleri ise, ilgili belediyeler ile bayındırlık il müdürlüklerinin sorumluluğundadır. Ancak, bu konuda, kurumun bütçe imkânları çerçevesinde yerel yönetimlere malî katkı da sağladığımızı burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Bu kapsamda, bölgelerde yürütülen çalışmalara ilişkin kısa açıklamaları şu şekilde özetleyebilirim:

Fethiye - Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesinde, Yanıklar, Kargı, İnlice Köylerine ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları Kurumumuzca onaylanmış olup, yürürlükte bulunmaktadır.

Kayaçukuru ve civarına ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli imar planları, Kurumumuzca tamamlanmış olup, Kuruma iletilen 8.11.2004 tarihli, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu görüşü doğrultusunda yapılacak değerlendirmenin ardından onama işlemlerine başlanacaktır. Söz konusu ilgili kurulun görüş ve düşünceleri doğrultusunda onama işlemi çok kısa sürede bitirilecektir.

Yanıklar - Çayağzı (Fethiye) halihazır harita alımı ve 1/5000 ve 1/1000 ölçekli nâzım imar ve uygulama imar planı yapım işi, Kurumumuzca ihale edilmiş olup, halihazır harita işi teslim edilmiştir. Kıyı kenar çizgisi tespiti beklenmektedir.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Bakanım, o konu halen mahkemededir.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Köyceğiz - Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesinde, Ekincik ve Çandır Köylerine ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları revizyonu 2005 yılı programına alınmıştır.

Datça -Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesinde ise, Mesudiye, Orhaniye, Turgut Köylerinin 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları onaylanmış olup, yürürlükte bulunmaktadır; ancak, Kurumumuzca 26.4.2004 tarihinde Marmaris İlçesi Orhaniye Köyüne ait 1/5 000 ölçekli nâzım ve 1/1 000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planları, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 20.5.2004 tarih ve 3287 sayılı Kurul Kararı gereği yeni oluşan doğal SİT sınır ve dereceleri dikkate alınarak, yerleşim bütününde yeniden revize edilecektir. Buna ilave olarak, Turgut Köyüne ait imar uygulamaları (18 inci madde uygulaması) itirazlar nedeniyle yürürlüğe konulamamış olup, imar planı revizyon çalışmaları Kurumumuz tarafından sürdürülmektedir. Kurumumuzca 20.3.2001 tarihinde onaylanan Mesudiye Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım imar planı ile 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planlarının 18 inci madde uygulaması için, Kurumumuzun 2005 yılı bütçesinde ödenek ayrılmıştır.

Yakaköy Palamutbükü mevkii ile Söğüt Köyünün imar planları onaylanmış olup, itirazlar değerlendirme aşamasındadır.

Hisarönü Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli imar planı Kurumumuzca tamamlanmış olup, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun görüşlerini beklemekteyiz.

Karaköy Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları 2005 yılı içerisinde ihale edilecektir.

Bozburun Beldesi ile Selimiye Köyüne ait imar planı çalışmaları Kurumumuzca sürdürülmektedir.

Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesinde Akçapınar ve Gökçe Köylerine ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli imar planları Kurumumuzca onaylanmış olup, bunlar şu anda yürürlüktedir.

Çetibeli Köyüne ait imar planları Kurumumuzca ihale edilmiş ve hazırlanan planlar 2004 yılı içerisinde Kurumumuz uygun görüşüyle incelenmek üzere Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğüne iletilmiş olup, söz konusu plana ilişkin Kurul görüşlerinin tarafımıza intikalinin ardından, değerlendirilerek onaylama süreci işleyecektir.

Çamlı Köyü imar planlarının ihalesi yapılmış ve plan müellifi tarafından söz konusu planlar Kurumumuza iletilmiş olup, inceleme aşamasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karacasöğüt Köyüne ait 1/5000 ölçekli nâzım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları 2005 yılı içerisinde ihale edilecektir.

Yukarıda da bahsedildiği gibi, Kurumca onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının uygulanmasında belediye, mücavir alan sınırları içerisinde belediye başkanlıkları, bu sınırlar dışında valiliklerin bayındırlık ve iskân il müdürlükleri yetkili kılınmıştır.

Kurumumuzun, bütçe imkânları çerçevesinde 18 inci madde uygulamalarına sağlamış olduğu nakdî katkılar yanında, belediye başkanlıkları ve il özel idare bütçe imkânlarının da, yetkili bulundukları alanlarda uygulama işlemlerine aynı oranda önem vermeleri ve nakdî katkı sağlamaları mümkün bulunmaktadır. Bu konuda, Özel Çevre Koruma Kurumunun tek idare olarak algılanmaması, sorumlu bulunan tüm idarelerin de aynı oranda yetkili olduklarını burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Onaylı 1/1000 ölçekli uygulama imar planı bulunan tüm alanlarda, teknik olarak 18 inci madde uygulaması (3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi) yapılması mümkün olmakla beraber, bu uygulamayı yapmaktan sorumlu her idare için oldukça yüksek bedeller tutmaktadır.

Nüfus yoğunluğunun fazla, arazi kullanım kararlarının çeşitli, ortalama parsel büyüklüklerinin 1 000 metrekarenin altında olduğu, teknik, sosyal altyapı ihtiyaçlarının yoğunluk arz ettiği, kısaca, kentsel doku özelliklerine sahip alanlarda imar uygulaması için 18 inci maddenin uygulanması, uygulayıcı idareler için birçok aksaklığı çözebilecektir.

Yukarıdaki özellikleri haiz olmayan ve daha kırsal özellik ve kullanımları içeren ortalama parsel büyüklüğünün 2 000 metrekare ve üzeri olan sahalarda, imar planına konu edilen tüm sahanın 18 inci madde uygulamasına konu edilmesi, hem finansal hem de pratik anlamda bazı sorunları oluşturmaktadır. Bu sebeplerle, köy yerleşik alanlarında 400 ile 1 000 metrekare arası parsel büyüklükleri olan ve yerleşim merkezini ihtiva eden kısımlarda 18 inci madde uygulaması yapılması, diğer alanların ise başka imar uygulama metotlarıyla çözümlenmesi mümkün olup, Kurumca, bu doğrultuda çalışmalar yapılmaktadır.

Ayrıca, bölgelerde idarî ve hukukî yaptırımlar ile arazi kullanım kararları alınırken çeşitli güçlükler yaşanmakta, uygulamalarda aksamalar olmakta, farklı kurum ve kuruluşların devreye girmesiyle yetki ve sorumluluk çatışmaları meydana gelmektedir. Bu durum, Kurumun bölgedeki uygulamalarının gecikmesi ve etkinliğinin giderek azalması sonucunu doğurmaktadır. Özellikle, bölgelerin büyük bölümünün SİT kapsamında yer alması nedeniyle, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan söz konusu imar planlarına uygun görüş alma süreci oldukça uzamaktadır. Dolayısıyla, plan onama işlemleri zamanında gerçekleştirilememekte ve bu da mevzuata aykırı uygulamaları artırmak durumunda kalmaktadır.

Yine, plan yapımına esas kıyı kenar çizgisi tespitleriyle alakalı olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, DLHİ ve benzeri kurumların görüş ve etütlerinin Kuruma geç iletilmesi, bizim bu planlama süreçlerimizi de etkilemektedir.

Sonuç olarak, plan onama sürecini aksatan tüm olumsuzluklara rağmen, özel çevre koruma bölgelerinde, gerek karar verme süreçlerinde gerekse uygulama aşamalarında, azamî ölçüde yöre halkının katılımının ve sağlıklı olarak bilgilendirilmelerinin sağlanmasına çalışıldığı ve doğal, kültürel, tarihî tüm değerleri koruyan bir yaklaşımla sürdürülen planlama faaliyetlerinde, Kurum hedeflerine ulaşılmaya çalışıldığını düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel çevre alanlarının çok önemli bir kısmının yer aldığı Muğla İline pek çok kez yapmış olduğumuz ziyaretlerde, şikâyetçi köylülerimizle meydanlarda, kahvehanelerde yapmış olduğumuz görüşmelerde, sorunlarının ne kadar ağır olduğu tespit edilmiş; ama, bölgenin hassasiyeti, oradaki arazi yapısının son derece parçalanmış olması, biraz önce de zikretmiş olduğum hususlar muvacehesinde, çözüme ulaşmakta işimizi zorlaştırmaktadır. Ancak, Muğla'nın, Türkiye turizminde çok önemli bir paya sahip olduğunu, önümüzdeki süreçte, Muğla'nın, Türkiye'deki en önemli turizm adresi olacağını, markası olacağını ve bu konuda yapılan çalışmalarda gösterilen titizliğin, hassasiyeti de, belli bir şekilde mazur görülebileceğini düşünüyorum.

Bu konularda, vatandaşlarımıza, kamuoyuna gerekli bilgileri ulaştırma imkânını bizlere verdiği için, Değerli Milletvekili arkadaşımızın yapmış olduğu gündemdışı konuşmadan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Konya Ovası Projesi (KOP) hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart'a aittir.

Buyurun Sayın Kart.

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya Ovası Projelerinin son durumuna ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KOP'la ilgili gelişmeleri değerlendirmek üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, KOP, yani Konya Ovası Projeleri, İç Anadoluda kuraklığı ve sulama yetersizliğini önleyecek, bölgede üretimi asgarî şartlarda 4'e, 5'e katlayacak boyutlarda olan ve 12 üniteden oluşan bir projeler demeti.

Entegre bir proje olan KOP, son dönemlerde ihmal edilmiş, kamuoyu gündeminden de kaçırılmaya çalışılmıştır. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, beş altı yıl içinde, sekiz on yıl içinde, Konya merkezli olan bu bölgede kuraklığın kaçınılmaz olduğu, hem teknik uzmanlar hem de ilgili meslek kuruluşları tarafından ısrarla dile getirilmektedir.

Başta Konya olmak üzere, Karaman, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Afyon, Eskişehir, Ankara ve Kırıkkale İllerini etkileyecek olan bu projenin akıbeti ve hayata geçirilmesi konularında, müteaddit soru önergeleri tarafımızdan verilmiştir.

58 ve 59 uncu hükümetler döneminde, 2003 ve 2004 bütçelerinde KOP'a yönelik olarak hiçbir kayda değer ödenek ayrılmamış iken, bu yıl için 70 trilyon civarında bir ödeneğin ayrıldığını, bu yolda çalışmalar yapıldığını, elbette, sevinerek takip ediyoruz. Bu ödenek için teşekkür ediyoruz.

Ancak, sorun şu değerli arkadaşlarım: Bu Projenin büyük bölümünü teşkil eden ve Konya'nın kuzey alanına isabet eden bölümün projeden yararlanıp yararlanmaması noktasında nasıl bir çalışma yapılmaktadır; önemli olan konu bu. Soru önergelerine verilen cevaplarda, KOP'un, Konya'nın kuzeyinde, yani Kulu, Cihanbeyli, Altınekin, Koçhisar, Ankara ve civar alanlarda uygulanabilmesi için Göksu'nun su kaynağının yeterli olmadığı hususuna dikkat çekilerek, sonuç olarak projenin kapsamının genişletilmesinin mümkün olmadığı cevaben bildirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, siyasî ve ekonomik gelişmeler, verilen bu cevapların yetersiz olduğunu, daha da önemlisi gerçeklerin kamuoyundan gizlendiğini göstermektedir. Zira, gerek Devlet Su İşleri gerek Devlet Planlama Teşkilatı kayıtlarına göre Göksu kaynağının yeterli olması söz konusu olduğu gibi, teknik olarak da bu suyun terfii mümkündür; bunu, uzmanlar ifade etmektedir. Daha da önemlisi, önemle ifade ediyorum, Manavgat suyunun Türkiye'de ve öncelikle İç Anadoluda kullanılması mümkündür. Bunu, Haziran 2004'te Sayın Başbakan adına soru önergesine cevap veren Sayın Maliye Bakanı da çok açık bir şekilde ifade ediyor; Manavgat suyunun Türkiye'de ve Anadolu'da kullanılmasının mümkün olduğunu, kaynağın yeterli olduğunu ifade ediyor.

Ülke kalkınmasına önem veren ve sorumlu davranan bir hükümetin bu durumda ne yapacağı bellidir değerli arkadaşlarım; sorumluluk duygusuna sahip olan, ülke sorunlarına duyarlı davranan bir hükümetin ne yapacağı bellidir; bu kaynağı, öncelikle ve tartışmasız olarak kendi ülkemizde kullanmak. Hükümet ne yapıyor; bakıyoruz, Manavgat suyunu, kendi ülkemizde, kendi kalkınmamızda kullanacağımız yerde, gizli olduğu izlenimini vererek, bu suyu, çerçeve anlaşması kapsamında, İsrail'e kullandırmanın ve satmanın altyapısını hazırlıyor. Bu çerçeve anlaşmanın şartlarını ve kapsamını da, verilen soru önergelerine rağmen, her nedense açıklamak istemiyor. 58 ve 59 uncu hükümetlerin dramatik ve talihsiz uygulamalarından birisiyle daha karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.

Gelinen noktada, huzurunuzda, Genel Kurul huzurunda, Sayın Başbakana ve ilgili bakanlara şu soruları yöneltiyorum:

Ülkemizin kalkınmasında ve tarımsal sulamada şiddetle ihtiyaç olmasına rağmen, Manavgat suyunu, KOP veya benzeri projelerde kullanmayıp, neden öncelikle İsrail'e satıyoruz?

İsrail'le yapılan çerçeve anlaşmanın kapsam ve şartlarını neden kamuoyundan gizliyoruz, açıklamıyoruz?

Manavgat suyunun kaynağının yeterli olduğu ve Konya Ovasına terfi ettirilmesinin mümkün olduğu resmî kayıt ve yazışmalarla doğrulanmış olmasına rağmen, bu suyun KOP'ta kullanılması konusunda neden siyasî iradeyi ortaya koyamıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, toparlamanız için ek 1 dakika veriyorum.

ATİLLA KART (Devamla) -  İsrail'le yapılan anlaşmaların içeriği mi buna engel teşkil ediyor?

KOP'u revize etmek için, İsrail'le ilişkiler içine girildiği ve GAP bünyesindeki 13 sulama kanalından 6'sının da İsrail'e verildiği yolundaki bilgiler doğru mudur?

 Ve en nihayet, bu kaynağın, adil bir Filistin barışına katkı sağlamak adına kullanılması gerekmez miydi?

Değerli arkadaşlarım, bu değerlendirmeler ve gerekçelerle, hükümeti, KOP projesini revize etmeye, Konya'nın kuzeyini de kapsayacak şekilde yeni düzenlemeler yapmaya, böylece, projenin amaca uygun hale gelmesine ve bütünlük kazanmasına, devamında da, adil bir Filistin barışına katkı sağlamaya, bunun yanında, doğal kaynaklarımızı, öncelikle ulusal çıkarlarımız doğrultusunda, ülke kalkınmasını gerçekleştirmek amacıyla kullanmaya, bu vesileyle, bir defa daha, davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım. 

Değerli milletvekilleri, kâtip üye arkadaşımızın raporları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Raporları okutuyorum:

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-  Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/365) (S. Sayısı: 566) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

                             

(x) 566 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2. - Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S. Sayısı : 567) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet suçunu işlediği iddia olunan Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                             

(x) 567 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılama hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Uğur Aksöz

Yüksel Çorbacıoğlu

Tuncay Ercenk

 

Adana

Artvin

Antalya

 

Yılmaz Kaya

Mehmet Ziya Yergök

Oya Araslı

 

İzmir

Adana

Ankara

 

Atila Emek

Muharrem Kılıç

İ. Sezai Önder

 

Antalya

Malatya

Samsun

 

Halil Ünlütepe

Feridun F. Baloğlu

Feridun Ayvazoğlu

 

Afyon

Antalya

Çorum

 

 

Orhan Eraslan

 

 

 

Niğde

 

                       

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3.-  Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S. Sayısı: 568) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel bir tehlike doğuracak şekilde bina yıkılmasına ve ölüme neden olmak suçunu işlediği iddia olunan Düzce Milletvekili Fahri Çakır hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26.5.2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Düzce Milletvekili Fahri Çakır hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

                             

(x) 568 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                       

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

 BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

4.-  Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S. Sayısı: 569) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

ÊKarşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

                             

(x) 569 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5.-  Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S. Sayısı: 570) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Ankara Milletvekili İsmail Değerli Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                             

(x) 570 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                       

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

 BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/710)

     1 Aralık 2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi

Türk Grubu

Tevhit Karakaya

(Erzincan)

Ali Temür

(Giresun)

Bülent Tanla

(İstanbul)

Mehmet Sevigen

(İstanbul)

Mustafa Baş

(İstanbul)

Hanefi Mahçiçek

(Kahramanmaraş)

Kemalettin Göktaş

(Trabzon)

Şevket Arz

(Trabzon)

İlyas Arslan

(Yozgat)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 34 milletvekilinin, pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/235)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde pamuk üretiminde üreticilerimizin karşılaştığı sorunların araştırılıp, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.       22.11.2004

1. Ahmet Ertürk

(Aydın)

2. Mehmet Mehdi Eker

(Diyarbakır)

3. Ahmet Rıza Acar

(Aydın)

4. A. Müfit Yetkin

(Şanlıurfa)

5. Zülfükar İzol

(Şanlıurfa)

6. AIi Aydınlıoğlu

(Balıkesir)

7 .Mehmet Ali Suçin

(Batman)

8. Fikret Badazlı

(Antalya)

9. Burhan Kılıç

(Antalya)

10. Mehmet Çerçi

(Manisa)

11. İsmail Bilen

(Manisa)

12. Semiha Öyüş

(Aydın)

13. Orhan Erdem

(Konya)

14. Ayhan Sefer Üstün

(Sakarya)

15. Mustafa Nuri Akbulut

(Erzurum)

16. Hakan Taşcı

(Manisa)

17. Ahmet Yeni

(Samsun)

18. İbrahim Hakkı Birlik

(Şırnak)

19. Mehmet Salih Erdoğan

(Denizli)

20. Ramazan Can

(Kırıkkale)

21. Şemsettin Murat

(Elazığ)

22. Mehmet Yüksektepe

(Denizli)

23. Zülfü Demirbağ

(Elazığ)

24. İlhan Albayrak

(İstanbul)

25. Mehmet Beyazıt Denizolgun

(İstanbul)

26. Adem Baştürk

(Kayseri)

27. Selahattin Dağ

(Mardin)

28. Hasan AIi Çelik

(Sakarya)

29. Saffet Benli

(Mersin)

30. Orhan Yıldız

(Artvin)

31. Kenan Altun

(Ardahan)

32. Mehmet Kerim Yıldız

(Ağrı)

33. Ahmet Kambur

(Tekirdağ)

34. Cahit Can

(Sinop)

35. İbrahim Köşdere

(Çanakkale)

Gerekçe:

Son yıllarda ülkemizde uygulanan ekonomik tedbir ve kararlar en fazla tarımsal üretimle uğraşan çiftçilerimizi etkilemiştir. Ülkemiz açısından stratejik öneme sahip pamuk ürünü, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 24 il, 676 ilçe, 12 000 köyde üretilmektedir.

Her türlü girdide yüksek oranda fiyat artışıyla karşı karşıya kalarak zor şartlar altında ve çok büyük meşakkatle üretilen pamuk ekim alanları her geçen gün gerilemekte, ithalat artmakta, döviz kaybı olmaktadır. Ayrıca, meydana gelen tabiî afetler sonucu kalite ve randıman kaybıyla fiyatlar düşmekte, bunun sonucu toplama ücretleri ürün fiyatının yarı nispetine varan şekilde artmaktadır.

Ana hammaddesini pamuğun oluşturduğu tekstil sanayii ülkemizde toplam 630 000 kişiye istihdam yaratan, 40 000 firmanın faaliyet gösterdiği ve bu sayede ihracatın yüzde 34,3'ünü, GSMH'nin yüzde 10,7'sini gerçekleştiren önemli bir sektördür. Ancak, belli bölgelerde (Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri) ziraatı yapılabildiği gibi arz olunduğu sebeplerden ötürü artık üreticiler tarafından pamuk üretiminden vazgeçilmektedir. 2003 yılında 600 000 ton pamuk ithalatı yapılmış, yaklaşık 500 000 000 dolar yabancı ülke çiftçilerine döviz olarak ödenmiştir.

Üretim açısından; sektör son yıllarda pamukta ihracatçı konumdan ithalatçı konuma geçmiş, 800 000 ton üretimimize karşın 1 300 000 ton lif tüketimimiz bulunmaktadır. Yetiştiricilik açısından en uygun ekolojiye sahip Ege Bölgesinden sonra GAP bölgesindeki pamuk ekim alanlarını 800 000 hektara çıkartarak, 500 000 hektar daha fazla alanda pamuk ekimi yaparak (bölgedeki toplam sulanabilir tarım alanının yüzde 45'i pamuk ekilmek kaydıyla) ithalatla ikame ettiğimiz lif pamuk ihtiyacını yerli üretimden karşılayabiliriz. Çok kısıtlı alanda yapılabilen ekim, Ege'de Büyük Menderes Vadisinde narenciyeye, Küçük Menderes ve Bakırçay Vadisinde üzüme, diğer bölgelerde de sebze, çiçek ekimine yönelen çiftçi, pamuktan kazanamayınca başka bölgelerde de yetişebilen farklı ürünlere yönelmiş ve pamuk ekiminden vazgeçerek ülkemiz daha çok ithalata mecbur kalmıştır. Böylece, üretici, ihtiyaç duyulan pamuk üretimi yerine arz fazlası olan narenciye, üzüm gibi ürünlerle tarım sektöründe yeni sıkıntılar yaratmaktadır.

Pamuğun lifinin tekstil sektörüne, tohumunun işlenmesi de yağ ve hayvancılık sektörüne hammaddedir. Rakamsal olarak ithalatımızda petrolden sonra en çok döviz ödediğimiz ikinci kalem olan hamyağ açığımıza, 130 000 ton rafine yağ, yem sanayimize de 800 000 ton küspeyle katkıda bulunabiliriz.

Tekstil ve konfeksiyon sektörü açısından; tekstil ve konfeksiyon sektörü kaliteli pamuğu zamanında ve rakip ülkelerle eşit şartlarda tedarik etmek istemekte, bu ise çoğu zaman üretici açısından gelir kayıplarına yol açmakta veya bu sektörü ithalata yöneltmektedir. Pamuk üretiminde maliyet unsurları içerisinde toprak işleme ve hasat, toplam maliyetin yaklaşık yüzde 50'sini oluşturmaktadır. Azaltılmış toprak işleme yöntemleri ve hasatta mekanizasyon uygulamalarıyla üreticiye yüzde 20 oranında katkı sağlayabilecektir. Ucuzlayan maliyetler tekstil ve konfeksiyon sektörünün rekabet şartlarını da kolaylaştıracaktır.

Fakat, günümüzde hâlâ pamukta kalite kriteri olarak sadece çırçır randımanını baz alan bir anlayış hüküm sürmektedir. Tarımda yeni ve devamlılık arz eden bir anlayışla, üretilmesinde zorunluluk bulunan ve stratejik ürün olan pamuğun üretimi mutlaka primle desteklenmelidir. Üretimin sürdürülebilmesi, yarattığı istihdam, katmadeğer ve döviz girdisi dikkate alındığında, üreticilerimizin desteklenmesinde mutlak zorunluluk vardır.

Pamuğun toplumsal ve ekonomik yaşamdaki bu önemli yeri nedeniyle, tüm diğer üretici ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de üretimin sürdürülebilirliği ve geliştirilmesi kamusal ve kalıcı politikaların oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/711)

     30.11.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Anayasası imza törenine katılmak üzere, 28-29 Ekim 2004 tarihlerinde İtalya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste

Ömer Çelik (Adana)

Egemen Bağış (İstanbul)

Şaban Dişli (Sakarya)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 111    Tarihi: 1.12.2004

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alan 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasının; 1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulun 15.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin; Genel Kurulun 2.12.2004 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

           İrfan Gündüz               K. Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili        CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

7. - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/644) (S.Sayısı : 649) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 649 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; şahısları adına, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Sabri Varan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

                           

(x) 649 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

AK PARTİ GRUBU ADINA SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısına dair konuşmak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, 59 uncu cumhuriyet hükümetimizin gerek Acil Eylem Planında gerekse hükümet programında vurguladığı sosyal politikaların organizasyonuyla ilgili bir kanunu daha milletimizin hizmetine sunmanın çalışmasını hep beraber yapacağız. 29 Mayıs 1986 tarihli ve 3294 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu yerine kurulacak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısını, bugün, burada, hep beraber yasalaştıracağız.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Anayasanın 2 nci maddesinde ifadesini bulan sosyal devlet ilkesinin yerine getirilmesinde en temel sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarından biri olmuştur. Fon, ekonomik yoksunluk durumunda bulunan insanlara çok geniş bir yelpaze içinde sosyal yardımlar yapmaktadır. Sosyal yardımlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan kaynaklarla, illerde valilerin, ilçelerde kaymakamların başkanlığında kurulan 931 adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, tüzelkişiliği haiz olmasına karşın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tüzelkişiliğe sahip değildir. Fon, kanunla kendisine verilen görevleri, başka kamu kurumlarından sağlanan geçici görevlilerle yerine getirmeye çalışmaktadır. Halen, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunda 81 personel çalışmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 931 vakıf şubesinin bulunduğu bir teşkilatı düşünelim. Bugün, Türkiye'de, en büyük bankaların şube sayısı dahi 931'e yakın rakamlardadır. Bu bankalarda binlerce insan istihdam edilmesine ve devasa genel müdürlük binaları bulunmasına rağmen, fon merkezimiz, yıllardır, geçici personelle, yani 81 kişiyle idare edilmeye çalışılmıştır. Vakıflarda çalışan kişi sayısı toplam 3 000'i bulmaktadır. Bütün bunların organizasyonu, denetimi, yönetimi, çıkarmak istediğimiz bu kanunun ne kadar elzem olduğunu da gözler önüne sermektedir. Tabiî ki, personelin geçici görevli olması da, personelin verimliliğinin düşmesi ve denetiminin etkinsizleşmesi konusunda da etkili olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halk diliyle, fakir fukara fonu olarak bilinen Fak Fuk Fonun işleyişiyle ilgili, hepimizin, zaman zaman, seçim bölgelerimizde karşılaştığımız ortak şikâyetler vardır; her birimiz, seçim bölgelerimizde -ben de seçim bölgem Gümüşhane'de- bunları bire bir yaşıyoruz. Genel ve yaygın bir kanaat var; nedir bu kanaat: Fon kaynakları isabetli kullanılıyor mu? Fon kaynakları hak eden kişilere kullandırılıyor mu? Fon kaynakları fakirlere dağıtılabiliyor mu? Yardımı yine zenginler mi alıyor? Bunlar, hepimizin sıkça işittiği eleştirilerin başında gelmektedir. Fon yönetiminde bulunan, mütevellideki arkadaşlarımız, heyet, acaba, adil davranıyorlar mı? Yine "kapısında arabası olan kişiler mi bu yardımları alıyor, bu yardımlara ulaşıyor?"

İnsanlar "ben fakirim, yoksulum; ama, çocuğum üniversitede okuyor, çocuğuma bir burs alabilecek miyim; acaba, erişip, devletimizden bu katkıyı sağlayabilecek miyim" diye serzenişte bulunuyorlar ve şüphe içerisinde kalıyorlar. Hepimizin, değişik zamanlarda, bu ve buna benzer işittiği şikâyetler vardı.

Değerli arkadaşlar, çıkaracağımız bu teşkilat yasasıyla, Fonun merkezine bir çekidüzen vereceğiz. Uzman kişilerden oluşan bir merkez olacak; bunlar, projeler üretecek; Fonumuzun kaynaklarını daha objektif kriterlerle bu insanlara ulaştırmaya çalışacaklar.

Geçen yıl, Sayın Başbakanımızın bilgisi dahilinde, bir istatistikî çalışmaya konu etmek üzere, Türkiye'de fonların eriştiği fakir ailelerle ve kişilerle ilgili envanter çalışması yaptım. Bu çalışma neticesinde de gördüm ki, fonlarımız, destek verdikleri, yardım ettikleri kişilerin envanterini düzgün olarak tutmaktan dahi yoksun durumdalar. Bunu genelleme yapmak doğru olmaz; ama, bu aksaklıkları birkaç vilayetimizde gördükten sonra, ben, gerçekten, burada, Sayın Bakanımıza ve hükümetimize, bu fonumuzun idaresine bir çekidüzen vermeyi amaçlayan teşkilat tasarısını acilen huzurlarımıza getirip, kanunlaştırmayı düşünmelerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Bu yasadan sonra uzmanların oluşturacağı projelerle ve Sayın Bakanımızın başkanlığında Fonumuzun bugüne kadar oluşturduğu planlama ve icra heyetiyle, artık, Fonun konsepti de kısmen değişmeye başlamıştır arkadaşlar. Hepimizin bildiği bir tabirle, Fon, artık, balık dağıtmayacak; Fon, artık, ürettiği projelerle, geliştirdiği stratejilerle, fakir ailelerin de iş sahibi olmalarına katkıda bulunacak; yani, projelerle, balık tutmayı öğretecek konuma kavuşturulacaktır. Bunun çalışmaları da bu yıl içerisinde yapılmıştır. Gerek sosyal riski azaltma projeleriyle gerekse Fonun uyguladığı koyunculuk, süt sığırcılığı, arıcılık, beceri kursları gibi alanlarda, ferde ve kooperatiflere, iki yıl ödemesiz, beş yıl vadeli çok güzel imkânlarla sunulan hayvancılık kredileriyle, bu çalışmalar süratle başlatılmıştır. Bu çalışmalardan, benim ilimde de, Köse İlçemizin iki köyünde, Kelkit İlçemizin bir köyünde kurulan kooperatif, merkez ilçede de bir arıcılık ve bir hayvancılık kooperatifimiz bu destekleri almıştır ve bu köylerimizde, gelecekte, yardıma muhtaç olan aileler, inanıyorum ki, bu projeler neticesinde, belli bir gelir seviyesine ulaşıp, bu sıkıntıdan kurtulacaklardır.

Onbeş yıldır, Başbakanlığa bağlı olarak, geçici görevli personel aracılığıyla bu büyüklükte bir kaynağın kullandırılmasının sakıncalı olduğu aşikârdır. Fona tüzelkişilik kazandırılması, Fonun işleyişi, yönetimi ve başarılı olması için şarttır. 1997 ile 2000 yılları arasında Fondan toplam 15 693 000 kişiye 647 trilyon lira yardım yapılmıştır. Hedef kitlesinin bu kadar fazla ve ülkenin en yoksul kesiminden oluştuğu dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanunda öngörülen amaçların, ancak, örgütlü, programlı, etkin ve disiplinli bir yapıyla gerçekleştirilebileceği görülmektedir.

Bugün, Fonun dağıttığı rakamlarla bir kıyaslama yaparsak, 2003 yılında Fon tarafından 653 trilyon lira destek verilmiştir. Yine, 2004 yılı ekim ayı itibariyle Fonumuzun dağıttığı para 957 trilyon liradır. Buna, sosyal risk projelerini de eklediğimiz zaman 1 katrilyon 23 trilyon lirayı bulmaktadır.

Nedir bu projeler, nedir bu balık tutmayı öğretecek projeler, Fonumuzun, merkezimizin ürettiği projeler nedir; bunlar, gelir getirici projeler, istihdam projeleri, sosyal hizmet projeleri, toplum kalkınması projeleri gibi "yerel girişimler bileşeni" dediğimiz projelerdir ve bunun yanında şartlı nakit transferi de vardır. Şartlı nakit transferinde, toplumun en yoksul yüzde 6'lık kesimini oluşturan fakir ailelere, çocuklarının sağlık kontrollerini yaptırdıklarını belgelemeleri şartıyla, yine çocuklarının eğitim ve öğretim kurumlarına -liseyi bitirinceye kadar- devam ettiğini belgelemek koşuluyla nakdî yardımlar yapılmıştır, yapılmaya da devam edilmektedir.

Bugün, bu öğretim yılında, okullarımıza, eğitim-öğretime destek olsun diye 30 trilyon lira giyim, kırtasiye, önlük vesaire gibi katkılar konulmuş ve bu ramazanda normal fonlara, vakıflara gönderilen aylık aidat ödemelerinin dışında da 40 trilyon lira bir destek, artı olarak verilmiştir.

Fonda bir şey daha değiştirilmiştir. Bugüne kadar Fonun gelirleri değişik gayeler için kullanılmıştır; ancak, şunu burada açıklıkla söylemek isterim ki, Fonumuzun bir kuruşu dahi amacı ve kapsamı dışında kullandırılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği üzere, biz, geçtiğimiz dönemde, yeşilkartlılarla ilgili de bir uygulama yaptık, yeşilkartlılarımızın artık ayaktan tedavide ilaçlarını karşılamalarını sağladık; gözlük ihtiyacı olanın gözlüğünü ve diş protezi ihtiyacı olanın da bu protezini sağlamasını kanunlaştırdık. Burada şunu belirtmek istiyorum ki, yeşilkartlıların sağlık giderlerinin Fonun üzerinde oluşturduğu yük bütçeye kaydırılarak, Fonun, bahsettiğimiz alanlardaki projelere daha fazla kaynak aktarması sağlanmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin düzenlenmesiyle, ekonomik yoksunluk içindeki vatandaşlarımızın taleplerini karşılamak ve onların toplumdaki statülerini yukarıya çekmek için her türlü tedbirin, yerinde, zamanında ve eksiksiz olarak alınması, sosyal politikalar üretilmesinin sağlanması, hükümetimizin, ülkemiz ve milletimiz için gerçekleştirdiği en güzel icraatlardan biri olacaktır.

Tüm ülkeye ilçe bazında yayılmış 931 adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının ve 3 000 çalışanının iş ve işlemlerinin incelenmesi, denetlenmesi ve gerekli diğer tedbirlerin alınması zorunluluğu açıktır.

Vakıfların denetimi, muhasebe yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğünce, idarî yönden ise mülkiye müfettişlerince yapılmaktadır; ancak, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının sayılarının ve denetime yetkili kurumların işlerinin fazlalığı nedeniyle, bunların denetiminde yeterli etkinlik sağlanamamaktadır.

Vakıfların tüm kaynakları Fon merkezinden gönderildiği halde, bunların üzerinde Fonun inceleme ve denetleme yetkisinin bulunmaması uygun değildir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle, genel müdürlüğün, vakıflarca yapılan harcamaların kanun amaçlarına uygunluğunu denetlemesi de öngörülmektedir. Ayrıca, genel müdürlüğün, görevleriyle ilgili olarak, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, yerli ve yabancı kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmasının da imkânı sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal yardımlaşma ve dayanışma alanında görev yapan personelin verimliliğinin artırılması, yapılan hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi, vakıflara projeler için yapılan yardımların amacına ulaşıp ulaşmadığı ve sonuçlarının daha etkin bir şekilde izlenerek, değerlendirilmesi; ayrıca, Fonun gelirlerinin zamanında toplanarak, vakıflara yerinde ve zamanında dağıtılabilmesi, kanunun kabulüyle mümkün olacak ve sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan yoksul, kimsesiz, muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza ilişkin devletin sosyal sorumluluklarını eksiksiz olarak da yerine getirebilecektir.

Teşkilat yasasının kabulü sayesinde, ayrıca sosyal konularda istihdam edilecek uzmanlar aracılığıyla, çağdaş ve bilimsel sosyal politikaların belirleneceğini, böylece, yapılan yardımların daha düzenli, denetlenebilir ve belli kurallara bağlı olmasının sağlanacağını belirtir, Grubum ve şahsım adına saygılar sunar, kanunun kabulü için göstereceğiniz ilgi için teşekkür ederim.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çoğumuzun bildiği gibi, biraz evvel Sayın Varan'ın da belirttiği gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 3294 sayılı Yasayla, 1986 yılında kurulmuştu. Fonun amacı, bir bakıma, sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan yoksul, kimsesiz, muhtaç ve düşkün vatandaşlarımıza ilişkin devletin tüm sosyal sorumluluklarını yerine getirmekti. Yani, bir bakıma, yoksulluğu azaltmak, ortadan kaldırmak olarak sunulmuştu. Bunun için, bu fon, bugüne kadar, kurumsal kimliğine ilişkin bir yasası olmamasına rağmen, onsekiz yıldan bu yana, gerçekten, yoksul kesimlere birtakım hizmetleri götürdü; ama, nasıl, buna bir bakmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, çoğunuz hatırlarsınız, 1983 yılında, 12 Eylülden hemen sonra, çokpartili yaşama geçerken, o günkü siyasal partilerimizden birisinin lideri, merhum Özal -çok açıkça söyleyeyim- çok açıkça "ortadireği güçlendireceğiz" diyerek propagandasını yapmış 6 Kasım seçimleri öncesi -biraz da sizin söyleminize uygun tarzda- ve büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş idi. İktidara geldikten kısa süre sonra uyguladığı ekonomik politikalar sonucunda, o "ortadireği güçlendireceğiz" vaadini unuttu, ortadirek çöktü, göçtü. Bunun üzerine, halkın hızla yoksullaşması üzerine 1986 yılında, Dayanışmayı Teşvik Fonu -halk deyimiyle "Fak Fuk Fon" adı altında- yaratıldı. Şimdi, siz de, AKP olarak, bunun üzerine yeni bir şey koyma amacında değilsiniz. Gerçekten, gecikmiş olan bürokrasisini, kurumsal kimliğini yapmaktan öteye, ortaya konulmuş yeni bir şey yok; yani, yeni bir bürokrasi oluşturuyoruz bugün bu yasa tasarısıyla.

Siz, burada, bir bürokrasiyi oluşturuyorsunuz; ama, Sayın Başbakan "oligarşik bürokrasiyi aşamıyoruz" diyor. Herhalde, onsekiz yıldan bu yana, Fak Fuk Fon, bürokrasisi olmadığı için halka hizmet götürdü diye düşünüyorum.

Başbakanlık Müsteşarından Hazine Müsteşarına, Gümrük Müsteşarından Millî Eğitim Müsteşarına, BDDK Başkanından Toplu Konut İdaresi Başkanına, Kızılay Başkanlığından TÜBİTAK Başkanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğünden Gümrükler Genel Müdürlüğüne kadar yüzlerce atama yaptınız. Bunları siz atadınız, sizin hükümetiniz atadı. Yoksa, bu yasa tasarısı öncesinde "oligarşik bürokrasiyi aşamıyorum" söyleminin altında, başarısızlık, o yaratılan bürokrasinin üzerine mi fatura edilmek isteniyor; anlayamıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bürokraside, esasında, oligarşi yok. Monarşik, tarikatçı bir bürokrasi yarattınız. Şimdi de, kalkıp, yarattığınız bu bürokrasiden yakınmaya pek hakkınız yok. Acil Eylem Planınıza göre, üç ay içerisinde, acilen, açlık sınırının altındaki iller belirlenecek idi; bu belirleme işi bugüne kadar yapılmadı. Acaba, o oligarşik bürokrasi mi engelledi diye düşünüyorum. Üstelik, bu kurumda, bugüne kadar, bir bürokrasi de yok!

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının, birdenbire toplumun gündemine gelmesine şaşırdım. Gerçekten, ağustos ayı içerisinde, Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Kanunu Tasarısı Taslağı diye bir kanun tasarısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca, internet sayfasında yayımlanmaya başlanmış idi. Bu, 83 maddeden oluşan bir tasarıydı. Bu tasarı, bir bakıma, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerle ilgili olarak, bu hizmet ve yardımların tamamının tek elde toplanması ve bunun sağlıklı bir kurumsal yapı içerisinde sunulması için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca internet sitesine konulmuş idi.

Şimdi, bir de, önümüzdeki tasarı, ilgili Devlet Bakanlığımız tarafından hazırlanıp Meclisin gündemine getirildi. Hangisi doğru? Bu şaşkınlık niye?! Eğer, iki bakanlık aynı kurum üzerinde ayrı ayrı kanun tasarı taslakları hazırlıyor ise, herhalde, hükümet şaşırmış olmalı. Kaldı ki, eğer, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tasarı taslağı Meclis gündemine gelirse, ona da bir bakmanızı öneriyorum. Şimdi, yapacağımız düzenlemelerin hiçbir hükmü kalmayacak; çünkü, orada, kurumsal kimlik, sosyal hizmetler ve sosyal yardımların nasıl uygulanacağı, gerçekten, daha ayrıntılı bir düzenlemeyle gündeme getirilmiş idi.

Değerli arkadaşlarım, içerisinde bulunduğumuz haftanın önemi de dikkate alınarak...  Yani, önümüzdeki çarşamba günü Dünya Özürlüler Gününü kutlayacağız. Özürlü yurttaşlarımız, işte, biraz evvel, Mecliste, bir başka salonda toplantı yaptılar, sorunlarını gündeme getirdiler. Siz, Acil Eylem Planınızda, özürlülere ilişkin yasa taslağını derhal Meclisin gündemine getireceğinizi söylediniz, hatta, bu mayıs ayı içerisinde bu yıl sonuna kadar mutlaka çıkarılacağını vaat ettiniz; o özürlü vatandaşlarımız da, gerçekten, bunun, bir an evvel çıkarılması için çaba sarf ediyorlar, baskı uygulamaya çalışıyorlar. Keşke o yasayı tartışsaydık!

Bu vesileyle, Türkiye'de özürlü olan yurttaşlarımın sorunlarına çok kısaca -bu konunun içinde değerlendirilmesi gereken bir konu olduğu için- değinmek istiyorum. Özürlüler açısından, gerçekten, eğitim, sağlık, rehabilitasyon, sosyal yardım hizmetleri son derece yetersiz; kentlerimiz, yollarımız, kaldırımlarımız, binalarımız onların kullanımına uygun değil; onlar, yaşadıkları konutlara bile girip çıkmakta zorlanıyor, büyük kentlerimizin dahi yollarında yürüyemiyorlar; sinemalara, tiyatrolara, alışveriş merkezlerine gidemiyorlar; yaşamları, hep birinin bakım ve korunmasına muhtaç durumda. Özellikle özürlü çocukların anneleri, onlarla birlikte, dört duvar arasına mahkûm. Özürlüler sorunu çok büyük toplumsal bir yara olarak karşımızda duruyor. Yakın zamana kadar bu sorun hep yok sayıldı, görmezlikten gelindi. Siz de vaat ettiniz, siz de görmezlikten geliyorsunuz. Artık, bu sorunu görmezlikten gelemeyiz. Özürlü insanlarımıza acıma ve merhamet duygularıyla yaklaşmak sorunları çözmüyor; onlar da, zaten, bunu istemiyor. Onlar, fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin elverdiği ölçüde, diğer insanlar gibi yaşamın tüm nimetlerinden yararlanmak, eşit haklara, eşit fırsatlara, toplumsal yaşama katılmak istiyorlar. Keşke, onlarla ilgili yasal düzenlemeyi gündeme getirmiş olsaydınız.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "kimsesizlerin kimsesi" olarak tanımladığı, laik, demokratik cumhuriyetimizin ve Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan "sosyal devlet" anlayışının özüne uygun kurulmuş bir kurum olarak sunuluyor, lanse ediliyor; ama, durum pek öyle değil. Gerçekten bu kurum, zaman zaman çok güzel hizmetler sunmuş olsa bile, toplumumuzda, yoksul, açlık sınırının altında yaşayan insanlarımızın, bizzat o fonun uygulanması için kurulan vakıflara başvurusuyla tespit edileceğini öngörüyor. Yeni düzenleme de aynı mantıkla hazırlanmış. Gerçekten, ülkemizde yaşayan yoksul kesimlerin, o yoksulluk içinde olsalar bile, onurlarını incitecek tavır ve davranışlardan kaçındıklarını biliyoruz. Sosyal devlet, o yoksul, korunmaya muhtaç kimselerin belli merkezlere başvuru yapması yerine, o muhtaçları tespit ederek, onlara, onların gururunu incitmeden yardım götürme, onlara -biraz evvel Sayın Varan'ın da söylediği gibi- uzun vadede kendi kendilerine yetecek iş imkânlarına kavuşmalarını sağlayacak düzenlemeler yapmayı gerektiriyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde gerçekten ağır bir yoksulluk yaşanıyor. Böyle dönemde yaşanılan ekonomik sıkıntıların zayıf toplum kesimleri üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için sosyal hizmetleri geliştirmek, sosyal harcamaları artırmak gerekiyor.

Bakınız, sosyal harcamalarla ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesi ile diğer ülkelerin bütçelerindeki rakamları çok kısaca size vermek istiyorum. Bizim sosyal harcamalarımızın toplam devlet harcamaları içerisindeki payı yüzde 25 olarak gözüküyor; ama, bu oran, Amerika'da yüzde 56, Avrupa Topluluğu ülkelerinden Almanya'da yüzde 70, Finlandiya'da yüzde 55,3; Hollanda'da yüzde 64, İsveç'te yüzde 53, Yunanistan'da yüzde 35; gelişmekte olan ülkelerde ise, Arjantin'de yüzde 63, Meksika'da yüzde 48, Şili'de yüzde 71, Malezya'da bile yüzde 42.

Değerli arkadaşlar, yoksulluk, başta maddî olmak üzere insanının yaşadığı zamana göre belirlenen asgarî ihtiyaçların karşılanamaması demektir. Gerçekten en önemli açlık nedeni olan yoksulluğu Mahatma Gandi "yoksulluk, şiddetin en kötü formudur" diye tanımlıyor. Gerçekten, bugün ülkemizde yaşadığımız şiddet olaylarının, hepimizin yüreğini burkan o tinercilerin işlediği cinayetlerin, spor müsabakalarında hepimizin nefretini kazanan o ölümcül vakaların hepsinin altında yatan acı gerçeği araştırdığınız zaman, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin etkilerini görürüz. O nedenle, Türkiye'de, sosyal devlet anlayışını bir güzel tanımlamaya ihtiyaç vardır. Hükümet edenlerin, her kim olursa olsun, hangi siyasal parti iktidar olursa olsun, sosyal devleti zekât devleti gibi görme, iane verme, ramazan çadırlarında iftar sofralarına gazetecilerden, televizyonculardan habersiz gidiyormuş gibi gidip, onlarla o iftar sofrasına oturma anlayışından uzaklaşması gerekiyor, yurttaşlarımızın onurunu incitmemesi gerekiyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir de siz gidin!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Biz de gideriz.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Tamam.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Hiç kimse hiçbir şeyi istismar etmesin; sosyal devlet anlayışınızı gözden geçirme açısından bunları söylemeye ihtiyaç duyuyorum.

Değerli arkadaşlar...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu hükümetin sosyal devlet olarak hiç mi hizmeti yok?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değineceğiz... Merak etmeyin...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, özellikle sizin örnek olmanız ve hatibe müdahale etmemeniz gerekir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sadece hatırlattım.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gerçekten, AKP hükümeti olarak, siz, sosyal hizmetler konusunda başarısızsınız. Artan talepleri karşılamanız mümkün değil; çünkü, anlayışınıza uygun değil. Bu tasarının özünde sosyal devlet anlayışından çok, sosyal yardım ve hizmetleri, bir iane, sadaka, lütuf gibi verme anlayışınız yatıyor. Sosyal devlet bu değil; çağdaş sosyal devlet, en basit tanımıyla, zayıf toplum kesimlerine, fakir fukarasına kapılarını kapayan değil, işsizleri görmezlikten gelen değil, çalışanların ücretlerini bastıran, memurunu sözleşmeli hale getirip iş güvencesinden yoksun kılan devlet değil, tam aksine, korunmaya muhtaç kesimleri devletin koruma şemsiyesi altında güvence altına alan devlet demektir.

Değerli arkadaşlarım, 1986 yılında, 3294 sayılı Yasayla kurulan Fon, o  günden bu yana, il ve ilçelerimizde, gerçekten, 931 vakıf aracılığıyla hizmet gördü, birtakım hizmetleri götürdü; ama, bu hizmetler, kişiden kişiye, dönemden döneme değişiklikler gösterdi. İllerde valilerin, ilçelerde kaymakamların, mülkî idare amirlerinin başkanlığında -bugünkü yasa tasarısında biraz daha demokratikleşmiş gibi gözüken belli katılımlarla- muhtaçlara hizmetler sunmaya çalışıldı; ama, bu her zaman böyle olmadı.

Bakınız, size, bu tasarıyla ilgili olarak, sosyal devlet anlayışının en kötü örneğini okumak istiyorum. Siz, bizim sosyal devlet anlayışımızda hiç mi olumlu bir yön yok diyorsunuz. Elimde Aksaray örneğiniz var, şimdi okuyacağım.

Değerli arkadaşlarım, yoksulluk, başarısız bir hükümetin, yerini sağlamlaştırma, oya tahvil etme arayışına alet edilmemeli. Bugün, pek çok, dürüst, namuslu, hayırsever vatandaş, üniversitedeki ya da lise çağındaki çocukları okutmak için yardım yapıyor; ne o, yardım yaptığı öğrencinin adını biliyor ne de o öğrenci, yardımı kimden aldığını biliyor. Gerçekten, yardımın özü, amacı bu olmalı; ama, bu konuda benim kaygım var -bu tasarının maddelerinde de bir iki noktada görüşlerimi sizlere aktaracağım- yasa yapılırken, bunun siyasallaşmaya yönelik olarak kullanılmasının önü mutlaka kesilmelidir.

İşte, 10 Ocak 2004 tarihli Aksaray örneğini okuyorum:  "Aksaray'da AKP İl Başkanı Şaban Bostan, dün saat 16.00'da AKP binasında bir basın toplantısı düzenledi. Bostan, yaptığı açıklamada 'daha önce 400 ton kömür yardımını tüm Aksaray çapında ihtiyaç sahiplerine dağıttık, bu kömür yardımına ek olarak 2 000 ton daha kömür dağıtacağız' dedi." Bunu AKP mi dağıtıyor, yoksa, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu mu; yani, özel olarak bütçeden kaynaklarının nasıl oluşacağı daha önce 1986'da belirlenen yasayla oluşan bir fon aracılığıyla mı dağıtılıyor? O nedenle, bunun...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - AK Partinin hizmeti, partinin yaptıkları anlatılır; o da anlatmış.

İZZET ÇETİN (Devamla) - O anlatmış, parti yapıyor. Dağıttık...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Her parti hükümetinin yaptıklarını anlatır; o da anlatmış.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Öyle anlatmamış. Sayın Kacır, senin anlayışın bu kadar kıt mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Senin anlayışın kıt!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Al bir daha oku, vereyim de. Oturduğun yerden laf atma.

Değerli arkadaşlarım...

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Böyle konuşulur mu?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, doğrular sizi rahatsız ediyor.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biraz üslubuna dikkat et!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım; dinleyelim, sırası gelince siz de kürsüye çıkar konuşursunuz. Dinleyelim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Siz de kürsüye çıkar konuşursunuz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu fonla ilgili olarak söylenecek çok şey var. Fonun Türkiye'de işleyiş mekanizmalarının çok iyi kurulması gerekiyor.

Şimdi, bu tasarıyla, bu yeni bileşeni, Fon Başkanlığının merkezî teşkilatı oluşturuluyor; yine 901 adet vakıf aracılığıyla bu hizmet yurttaşlara sunulmaya çalışılacak.

Yeni duruma göre, il ve ilçelerde muhtarların kendi içlerinden seçecekleri iki kişinin fon yönetimine katılması öngörülmüş; güzel bir yaklaşım; gerçekten doğru.

Sivil toplum örgütlerinin de katılımı öngörülmüş. Yine, tasarıda, bu konuyla ilgili olan, sivil toplum örgütleri; ama, aynı katılımcılık, aynı demokratik yapı sivil toplum örgütleri için öngörülmemiş. "İl genel meclislerince belirlenecek sivil toplum örgütleri" diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biz fon dağıtacağız. Fakir fukara yurttaşlarımıza bu yardımları iletecek bir komisyon oluşturuyorsak, o sivil toplum kuruluşları da verecekleri iki kişiyi ya kendileri belirlemeli ya da o alan içerisinde onları belirleme görevi muhtarlara verilmeli.

Hayırsever yurttaş katılacak yine o yerde. Hayırsever yurttaşın ölçütü ne olacak; yine vali ya da kaymakam. Kaymakam ya da valinin, yeni atandığında, eğer fonun görevini yerine getirecekse, oralardaki hayırsever vatandaşları bilmesi mümkün değil.

Ne yapmak gerekir; o hayırsever vatandaşları, o birimleri en iyi tanıyan, bilen muhtarların ve sivil toplum örgütlerinin ortak saptaması gündeme alınabilir; yasada bu şekilde değişiklik yapılabilir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, insanların kendilerini toplumun parçası olarak hisseden vatandaşlar haline gelmeleri isteniliyorsa; yani, onuru incinmeden, komşusundan, eşinden dostundan, akrabasından utanmadan, sıkılmadan yaşaması isteniliyorsa, hangi koşullarda ve ne zaman geleceğini bildikleri, kendi seçimlerini yaparak harcayacakları bir miktar nakdin yardım olarak yapılması lazım. Kömür dağıtımı, file dağıtımı gibi, ne zaman, nereden, nasıl geleceği belli olmadan, iane gibi yapılan yardımların, sosyal devlet anlayışı içerisinde yeri olmamalı. O nedenle, düzenleme yapılırken, bunun, artık, nakden yapılmasının ve belli bir miktarda yapılmasının karar altına alınması gerekir. Bu bir tercih meselesi.

Değerli arkadaşlar, nakit yardımı yapıldığı zaman kaynak yetersizliğinden söz edilebilir; ama, hiç haklı bir gerekçesi olamaz. Türkiye'deki 16 000 000 hanenin en düşük gelirli yüzde 10'una, yani 1 600 000 kişiye ayda 50 dolar, yılda 600 dolar yardım yapılsa, bunun yıllık maliyeti 960 000 000 dolar yapar ki, bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, sürenizi aştınız; toparlayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Daha yeni başladı Sayın Başkan.

...daha evvel bu Meclisten çıkardığımız pek çok yasayla, başta Sayın Maliye Bakanımız olmak üzere, pek çok kişiye tanıdığımız imtiyazlardan çok çok altta kalacak bir miktardır ve çok daha onurlu bir yaklaşım olur.

Diğer taraftan, gerçekten, bu yardımların toplanması, yani, yasa yaparak, zekâtın, fitrenin, sadakanın artık devlet tarafından toplanıyor olması ve bunun da yurttaşlara devlet aracılığıyla ulaştırılıyor olması bile incitici. Yapılması gereken, yeni istihdam olanaklarını yaratarak, işsiz kesimlere iş bulmaktır. Yoksulluğu önlemenin yegâne yolu, üretimi artırarak yatırım yapmak, yeni iş olanakları yaratmak, o iş olanaklarına da, eğitime önem vererek... Yani, o -zaman darlığı nedeniyle- geçtiğimiz hükümet döneminde dört ilde başlanan ve hükümetiniz döneminde kaldırılan süt projesini küçümsememeniz gerekir. Onun gibi, üniversitede gençlerin Başbakanlık bursu olarak beklediği para, Kredi Yurtlar Kurumunun kaynağına dönüştürüldü. O gençlerin okumalarına fırsat vererek, okuma olanağı bulamayanlara, meslek edindirme kursları açarak, onları yetiştirmek, işe yerleştirmek ve onurluca alınterini akıtarak kazandığı parayla ailesinin geçimini sağlayacak politikaları yaşama geçirmektir.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu yasa tasarısı gecikmiştir; ama, yapılırken çelişkileri var, çelişkileri olmasına rağmen, düzeltmek için çaba sarf edeceğiz, katkı vereceğiz, böyle bir yasa tasarısının Türkiye'nin ihtiyaçlarına hizmet verebilir hale gelmesi için sizlere destek olacağız, olumlu yaklaşacağız ve bu tasarının geçmesi için birlikte çalışacağız. Bu duygularla, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şu anda görüşülmekte olan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilatı ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Bakanlığımızın, Hükümetimizin görüşlerini size kısaca sunmak istiyorum ve değerli parti sözcülerinin dile getirdiği bazı hususları da açıklama imkânı bulacağım. Tabiî, önce, değerli konuşmacılara katkıları için, tespitleri için, çok teşekkür ediyorum. Sizlerin burada söylediğiniz bu konuyla ilgili düşünceleriniz bizim için daima faydalı olacaktır.

Tabiî, önce, Hükümetimizin genel olarak sosyal politikalara verdiği önem ve sosyal alanda şu iki yıl içerisinde gerçekleştirdikleriyle ilgili, doğrusu, burada çok uzun bilgiler sunabilirim. Yani, genel manada hepimizin, bu Meclisteki herkesin dileği, bütün vatandaşlarımızın iş sahibi olması, kendi geliriyle, alınteriyle geçinen onurlu vatandaş olarak yaşaması, hepsinin bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında olması. Bu hepimizin dileğidir; ama, Türkiye'de yaşadığımız son yılları, son yılların önümüze getirdiği, biriktirdiği yoksullaşmayı, işsizliği de en iyi bu Meclisteki milletvekili arkadaşlarımız biliyor. Bu, bu Meclistekilerin eseri değil, bu iki partinin de eseri değil; ama, bizim bulduğumuz, birikmiş, hem gelir dağılımı olarak düşük gelirli, kendini geçindirmekte zorlanan büyük bir nüfus kesimimiz var hem de büyük bir işsizlik var. İşte bu Hükümet, başta makro politikaları, ekonomik politikaları istikrara kavuşturma çabası verirken, bu yönde olumlu gelişmeler sağlarken, aynı zamanda, elde edilen imkânlar, tasarruflar sosyal politikalara daha fazla nasıl aktarılabilir şeklinde önemli çalışmasını yapmakta, kaygısını çekmektedir.

Şunu en başta bilginize rahatlıkla sunabilirim. Çünkü, Hükümet içinde bu konunun bir tarafındayım, daha çok sosyal politikalar tarafında. Hükümetimiz daima, makroekonomik politikalar, en makro seviyedeki değerlendirmelerde de, bunun sosyal yansımaları ne olabilir, düşük gelirli, sabit gelirli kesimlere bunun getirdiği ne olabilir, bunun dikkatle değerlendirmesini yapmaktadır, bunun takibini yapmaktadır. Fakat, değerli arkadaşlar, şunu da ifade etmek isterim. En gelişmiş ülkelerde de belli bir ihtiyaç sahibi vatandaş vardır, belli bir yoksul kesim vardır ve en gelişmiş ülkelerin de sosyal yardım politikaları vardır, sosyal yardım sunan mekanizmaları vardır. Yani, bu, sadece geri kalmışlıkla, az gelişmişlikle de ilgili değildir. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, 1986 yılında kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve buna bağlı olarak, aynı kanunla, yine, bütün il ve ilçelerimizde kurulan vakıflarımızın, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının çalışmalarını hepimiz biliyoruz; biraz önce arkadaşlarımız da ifade ettiler; ben, o mekanizmayı tekrar etmek istemiyorum; ama, şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Bu fon ve vakıf irtibatı ve bu mekanizma, ülkemizde, devlet ile vatandaş arasında iletişimi, yardımlaşmayı sağlayan çok önemli bir yapıdır. Halka en yakın noktada hizmet veren bu yapı içerisinde, yerel yönetici ve mütevelli heyetlerin gayret ve hassasiyeti tabiî ki büyük önem taşımaktadır, tamamen katılıyorum Sayın Çetin'e. Yerel yöneticilerimizin hassasiyeti, bu fon imkânlarının daha verimli kullanılmasında daima olumlu rol oynuyor; çünkü, bu mekanizma şöyle kurulmuş arkadaşlar: Vakıf ve bu vakfın başında yerel yöneticilerimiz -kaymakam, vali veya belediye başkanı- aynı zamanda, il ve ilçedeki kamu yöneticileri ve sivil vatandaşın temsilcileri. O yörede, o yörenin ihtiyacını bunlar daha iyi bilirler ve onun için de daha isabetli kararlar verirler diye, bu kaynakların kullanımı bu heyetlere bırakılmıştır. Bu heyetler bu konuda ne kadar büyük hassasiyet gösterirlerse, tabiî ki, sonuç da daha başarılı olmaktadır.

Hükümetimiz, bu fona ve bu mekanizmaya çok büyük bir değer vermiştir. Zaten, sosyal sıkıntılara, sosyal problemlere ve fakirliğe çok duyarlı olan Hükümetimiz, bu fonun kaynaklarını, hem artırmaya hem de bu fonun kaynaklarını en isabetli şekilde kullanmaya büyük özen göstermiştir.

Burada ifade edildi biraz önce, bu fonun kaynakları, bazı dönemlerde, hele bütçe imkânlarının kısıtlı olduğu dönemlerde, bütçe ihtiyaçlarına aktarılmıştır. Bazı yıllar -elimizde bunun oranları var, göstergeleri var- bu fonun kaynağının yüzde 80'i bütçenin diğer ihtiyaçlarına aktarılmıştır. Şunu size rahatça söyleyebiliyorum: iki yıl içinde, Hükümetimiz döneminde bu fonun kaynağının 1 kuruşu bile amacı dışında kullanılmamıştır, hele hele bütçe ihtiyaçlarına hiç aktarılmamıştır. Aksine, Hükümetimiz, bu fonun kaynağını güçlendirmek için ilk defa, 2003 ve 2004 bütçelerinde, bütçeden bu fona ödenek koymuştur.

Ayrıca, değişik dönemlerde bu fonun kaynaklarının gerçekten biraz keyfî de kullanıldığını sizler de ifade ettiniz, biz de biliyoruz. Hükümetimiz döneminde benim şahsen en büyük gayretim, bu fonun gereksiz harcamalarını önlemek, bir anlamda israfını önlemek ve tamamını hedefi doğrultusunda harcamak şeklinde olmuştur. Mesela, zaman zaman, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yatırıma kaynak aktarılmıştırf; yani, bazı il ve ilçelerde okul binası, yurt binası falan yaptırılmıştır. Biz, daha hükümet olduğumuzun ilk ayında bütün yatırım projelerini durdurduk ve buradan yatırıma hiçbir kaynak aktarılmamıştır. Çünkü, kurulurken bu fon, kanununda, nerelere kullanılacağı yönünde kesin belirleme vardır ve biz de o belirleme içinde bunu kullandık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, iki yıl önceyi tekrar hatırlarsak, bütün milletvekillerimiz bölgelerinden şu tür şikâyetler getirmişlerdir. İşte, bu fonun, hastanelere yeşilkarttan doğan borcu var, ilaç alımından dolayı eczanelere borcu var, ödeyemiyor; taşımalı eğitim, yemek parasından dolayı vatandaşa, esnafa, lokantacılara borcu var, ödeyemiyor. Bugün, bu fonun hiçbir borcu yok; kaynağı artmış; bütün ödemelerini zamanında yapıyor ve sizlere de, eminim bu yönde, hiçbir talep ve şikâyet gelmiyor. Bizim, 2003 yılı içinde, belki de bu fonla ilgili yaptığımız en önemli çalışma, bir an önce bu borçların hepsinin tasfiyesi şeklinde olmuştur ve bugün, Fonun kaynak fazlası vardır ve görevlerini tam olarak yerine getirir durumdadır.

Burada, yine, iki konuşmacımız da değindi; Hükümetimiz döneminde, bu fonda ve vakıfların çalışmalarında, bizim yaptığımız en önemli ilke değişikliği şudur arkadaşlar: Vatandaşlarımızı pasif alıcı durumunda bırakan, karşılıksız, günlük ihtiyacı karşılayan yardım biçiminden, sürdürülebilir gelir elde etmeye yönelik ve onları üretken kılabilecek kalıcı proje desteklerine ağırlık verecek şekilde yeni politikamız düzenlenmiştir. Vakıflarla irtibat kesilmeyecek; vakıflara daima belli bir kaynak gönderilecek ve bunu da, artırarak, il ve ilçe vakıflarına gönderiyoruz; fakat, mümkün olabildiğince, çalışmalarımızda, vatandaşa, artık, karşılıksız bir yardım değil, bir defalık yardım değil, onu iş sahibi yaparak -çalışmaya gücü yeten herkese yardım yaparken- onu çalışabilir duruma getirmek ve mümkün olabildiğince kendi gelirini temin edebilir duruma getirmek amaçlanmıştır. Bu yönde geliştirdiğimiz projeler var, çalışmalar var; bunları da, ben, size, kısa kısa sunmak istiyorum. Belki, şu andaki vaktim yetmeyecek bunlara; ama, bunların bir kısmını sunmak istiyorum.

Şimdi, bir konuyu da, yine, çok önemli görüyoruz. Biliyorsunuz, daima, yoksul kesimlere, ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırmada, psikolojik boyut çok önemli görülür; yani, bu vatandaşların onurunu zedelememek, onları, konuşmalarda ifade edildiği gibi, iane alır falan duruma düşürmemek; katiyen öyle bir uygulama yoktur ve biz, bu konuda en büyük hassasiyeti gösteriyoruz. Bütün genelgelerimizde, valilerimize, kaymakamlarımıza, mutlaka, insanımızın, vatandaşımızın onurunu, itibarını zedelemeyecek yardım yollarını bulmamız lazım diyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, bugüne kadar, Türkiye'de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve bu vakıflarımız, bütün özel sektörün veya sivil toplum kuruluşlarının yaptığı yardımların toplamının çok üzerinde bir yardım yapıyor; yani, yıllık ortalama 1 katrilyon Türk Lirası, ihtiyaç sahibi vatandaşlara değişik yollarla kaynak olarak ulaştırılıyor. Hiçbirinde, sizlerin dikkatini çekecek bir izdiham, onur zedeleyici bir durum görülmemiştir. Yani, bazı görüntüler varsa, bunlar başka kaynaklardan dağıtılan yardımlarla ilgilidir.

Bu konuda, hatta, giderek şu politikayı biraz daha yaygınlaştırmaya çalışıyoruz: Sadece talep edenlere değil, siz, tespit edeceksiniz -ki, belli seviyede tespitler yapıldı; hele küçük yerleşim yerlerinde köylere kadar artık bu biliniyor, vakıflarımız biliyor; kimlerin, hangi ailelerin ihtiyacı var- hiç kimsenin haberi olmadan evlerine ulaştıracaksınız. Bu mekanizma, şu anda verimli yürüyor. İstisnai durumlar varsa, onlar bize bilgi olarak ulaştığında, gerekli tedbirleri hemen alıyoruz.

Peki, bu süreç içinde, bu yasa tasarısını niye getirdik; o konuda da bir iki cümle ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının amacı, yürüttüğümüz sosyal yardım politikasının daha verimli olmasını sağlamaktır.

Şu anda sizlerin de bildiğiniz, zaman zaman muhatap olduğunuz "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreterliği" diye bir birim var. Aslında, bu bir birim değil, bu bir sanal birim. İnsanlar var, unvanlar var; fakat, bunların hiçbirinin yasal bir karşılığı yok. İşte, genel sekreteri var; genel sekreterin kadrosu başka bir kurumda, özlük hakları orada; burada, sadece unvan olarak bir genel sekreterlik. Yani, işler yürüsün diye bir hiyerarşik yapı oluşturulmuş orada. Biz, mevcut yapıyı hukukî hale getiriyoruz; bu tasarının tek özelliği, en önemli özelliği bu.

İkincisi; çalışan personel, değişik kurumlardan buraya geçici olarak gelen personel; bir kısmı Başbakanlıkta çalışıyor, bir kısmı diğer kurumlarda çalışıyor; dolayısıyla, özlük haklarından emin değil, kurumla bütünleşemiyor. Halbuki, sosyal yardım politikası, çok hassas bir konudur; çok iyi uzmanların yetişmesi lazım, uzmanlar elinde yürütülmesi lazım. Dikkat ederseniz, tasarımızda öngörülen kadro, aslında, bugün kurumda görev yapan personel sayısına çok yakındır ve o kadronun da yarısını, uzman yardımcısı ve uzman kadrosu olarak öngördük. Sebebi, burada sosyal yardım uzmanları yetiştirmemiz lazım. Bu, katiyen siyasî bir konu değil arkadaşlar, iktidar-muhalefet meselesi de değil. Türkiye'de -bu, en gelişmiş ülkelerde de söz konusudur, yoksul ülkelerde de- ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız var, daima olacaktır; iyi bir sosyal yardım politikamız olacaktır ve bu konuda da iyi yetişmiş uzman insanlarımız olacaktır. İşte, bu kurumun kurulmasının, sanal durumdan hukukî duruma getirilmesinin en önemli gerekçelerinden birisi de budur. Şu anda, burada çalışan 80 civarında elemanın yarıya yakını Başbakanlık elemanı, yarıya yakını da başka kurumlardan gelen insanlardır. Yani, burada, değerli konuşmacılarımızın ifade ettiği bu kadar geniş bir ağ şeklinde her il ve ilçemizde yürüyen vakıflar ve sosyal yardım mekanizmalarının mümkün olabildiğince daha planlı, daha verimli yürümesi için böyle bir yapılanmaya ihtiyaç var; biz de, onun için, bunu huzurlarınıza getirmiş oluyoruz.

Ben, yardım türlerinden -burada dile getirildi- birkaçını burada zikretmek isterim. Doğrusu, biz, önceki yıllara göre bunlarda büyük bir artış sağladık. Mesela, sadece gelir ve gider olarak şunu söyleyeyim; bakın, Fonun kullandığı kaynak, 2002 yılında yaklaşık 610 trilyon Türk Lirasıdır; 2003 yılında 653 trilyon Türk Lirasıdır; şu anda, onuncu ay sonu itibariyle, 1 katrilyon 23 trilyon 603 milyar Türk Lirasıdır; yani, bu kadar ciddî bir artış vardır. Bunda, tabiî, Hükümetimizin büyük desteği olmuştur; Değerli Başbakanımızın, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımızın, Maliye Bakanımızın büyük katkıları olmuştur. Onlara konuyu anlattığımızda, bu işin önemini onlar da görmüştür ve buraya daha fazla destek vermiştir.

Sizlere, bayram öncesi, seçim bölgelerinizle ilgili bilgi sunmuştum. Periyodik pay olarak; yani, vakıflara ne kadar gönderiliyor: Vakıflara, 2002 yılında, biz görevi teslim aldığımızda, aylık, yaklaşık 10 trilyon Türk Lirası kaynak gönderiliyordu, realize olan yaklaşık 9 trilyondu; biz, bunu, 2003 yılında 15 trilyona ve bu ekim ayında da, bildiğiniz gibi, yine, yüzde 50 artırarak 22,5 trilyona çıkardık; vakıflarımızın kaynağı biraz daha artmış oldu. Özellikle yıl sonunda, yeşilkartın ödemesi, ilaçla ilgili kısmı da vakıflardan alınacağı için, yine, vakıfların kaynağı biraz daha artmış olacak. Bildiğiniz gibi, burada, belli kriterler var; il ve ilçelerimizin nüfusuna göre ve gelişmişlik indeksine göre bu paylar gönderiliyor.

Diğer yardım kanallarından birisi de, bildiğiniz gibi, sağlık yardımlarıdır. Yeşilkartın ayakta tedavi kısmının hem hastane hem de ilaç kısmı, tamamen bu fondan karşılanmaktadır. Sağlık Bakanlığına, 2004 yılının ilk sekiz ayında, bu amaçla, yeşilkartla ilgili, 320 trilyon Türk Lirası kaynak aktarılmıştır ve ayrıca, özürlülerin protez, işitme cihazı gibi - biraz önce Sayın Çetin değindiler, özürlülerle ilgili bir hafta içindeyiz, çok önemli görüyorum, üzerinde çalışılıyor, özürlülerle ilgili yasa tasarımız yakında huzurunuza gelecektir; yani şu anda imzaya açılma safhasında, Başbakanlıkta çalışılıyor.

Sayın Çetin, değerli arkadaşlar, bu fondan -özürlülerle ilgili tablolar var, bilgiler var bende; size sunabilirim- özürlülere çok ciddî bir destek verilmektedir; yani, özürlülerin özellikle kullandıkları cihazlarla ilgili ciddî bir destek verilmektedir; onu da biz çok önemli görüyoruz.

Yine, sağlık yardımı olarak, belki bilginizin olmayabileceği yeni başlatılmış bir uygulamamız daha var. 0-6 yaş grubundaki, yoksulluk veya imkânsızlık sebebiyle, çocuğunu normal sağlık kontrolüne götüremeyen aileler için bir uygulama başlatıldı. Annelere aylık belli bir nakit ödeme yapılıyor, ki anneler adına hesap açılıyor; bu bir teşvik unsuru; miktarı yüksek değil. Diyoruz ki onlara; doğumdan itibaren, 0-6 yaş grubundaki çocuğunuzu sağlık kontrolüne götürün; sağlıkocakları, sağlık kuruluşları, bunu ilgili vakfa bildiriyorlar, bu, düzenli olarak sağlık kontrolüne geliyor diye ve o annelere destek veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakikanızı alabilir miyim

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şu anda, 275 982 çocuk için, annelerine bu yılın ilk on ayında 9 trilyon 913 milyar Türk Liralık ödeme yapılmıştır.

Eğitim desteğiyle ilgili çalışmalar var. Bildiğiniz gibi, eğitim yılı başlarken kitaplar zaten Millî Eğitim Bakanlığınca ilköğretimde parasız verilmiştir; ama, bu fondan da, her eğitim yılının başında toplu bir kaynak gönderilir, kitapdışı, çocuğunun kırtasiye vesaire ihtiyaçlarını karşılayamayan ailelere; bu sene biz bunu çok artırdık; geçen senelerde yaklaşık 10 trilyondu, bu sene 30 trilyon olarak gönderdik. Dolayısıyla, eğitime de bu yönde bir destek verildi.

Ayrıca, bildiğiniz gibi, Türkiye genelinde taşımalı eğitimde şu anda bir yerden bir yere taşınan 573 924 öğrenci var. Bunların hepsine öğle yemeği veriliyor ve bu öğle yemeğinin de bedeli, yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanıyor. Yemek parası olarak, 2003 yılında ve bu yılın 10 uncu ayına kadar ödenen, yaklaşık 85 trilyon Türk Lirasıdır.

Burs ve kredilerde bir aksama yok. Tekrar burada bilgi sunayım, biraz önce değinildi: 2003-2004 ders yılında, ilk defa, burs veya kredi isteyen bütün yükseköğrenim öğrencilerine burs veya kredi verilmiştir. Biliyorsunuz, Meclisimizin çıkardığı bir yasayla, bu, toplu hale getirilmiştir; şu anda Kredi ve Yurtlar Kurumunda yürütülmektedir; ama, bu sene de, başvuran herkese, kendi ihtiyaç durumuna, ailevî durumuna göre -orada değişik kriterler var- burs veya kredi verilecektir. Hiç kimse, burssuz veya kredisiz kalmayacaktır. Bu, zaten Hükümetimizin bir taahhüdüdür.

Ayrıca bir de, eğitimde -sağlıktakine benzer- çocukların okula gitmesini teşvik amacıyla ilk defa bir uygulama yapılıyor; çok yoksul durumda olan, imkânsızlıklar sebebiyle çocuğunu okula gönderemeyen belli yoksulluk sınırı altındaki ailelere -yine annelere- aylık belli bir kaynak verilmek suretiyle, çocukların okula gönderilmesi sağlanmaya çalışılıyor. Annelere, ilköğretimdeki erkek çocukları için aylık 16 500 000 lira, kız çocukları için 20 000 000 lira veriliyor. Özellikle kız çocuklarının okumasını teşvik etmek  amacıyla kız çocukları için rakamı biraz daha yüksek tuttuk ve ortaöğrenimde biraz daha yüksek bir ödeme yapılıyor. Burada da, şu anda gerçekten ciddî bir öğrenciye ulaşıldı. Böyle eğitim yardımları devam ediyor.

Tabiî, biraz önce değinildi, kırsal alanda sosyal destek; yani, bizim, Fon politikası olarak, yardımların mümkün olabildiğince kalıcı hale getirilmesi yönünde yürüttüğümüz üç projemizi de burada sunarak sözümü bitirmek istiyorum.

Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi; bunu biliyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlayın.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Toparlıyorum.

Şu anda bu projede 133 kooperatifte 11 295 aileye ya iyi cins 2 süt sığırı veya 25 küçükbaş hayvan, yani, koyun verilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızla işbirliği içinde, kooperatif aracılığıyla o köylerdeki ailelere âdeta bir gelir kapısı olmaktadır.

Bir de, kendi işini kurmak isteyen -bireysel bazda- kişilere, kırsal kesimde 4 500 000 000 Türk Lirası, kent kesiminde biraz daha fazla destek verilmektedir. Bu, geri ödemesi olan; ama, faizsiz bir kredidir. Bütün hedefimiz de, bu yardımların, mümkün olabildiğince, kişilere iş edindirme, kendi gelirini sağlar hale getirme yönünde olmasıdır.

Ben, kömür konusuna fazla değinmek istemiyorum, onları biliyorsunuz. Mesela, bu sene dağıtılan kömürün tutarı yaklaşık 100 trilyon Türk Lirasıdır; sadece onu bilgi olarak arz edeyim. Biz, mümkün olabildiğince, bu yardımların daha insanî, daha kalıcı hale getirilmesi için çaba sarf ediyoruz. Bu kurumumuz kurulduğunda, burada iyi uzmanlar istihdam edilecek ve bu çalışmalar daha verimli hale gelecektir.

Ben, bu tasarımıza sizin vereceğiniz katkılar için şimdiden teşekkür ediyorum, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum; Sayın Başkana da müsamahası için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, sizlere ifade etmek istediğim, aslında çok önemli şeyler var; ama, bunların hepsi, bakıyorsunuz ki, eğitimsizlik yoksulluğa, yoksulluk eğitimsizliğe bir kısır döngü içerisinde birbirine bağlanmış durumda. Bunları çözmenin çok zor olduğunu biliyoruz, hükümetin de buna gayret ettiğini oldukça sevinçle izliyoruz; fakat, bir gariplikler dünyasında yaşıyoruz; bazı şeyler var ki uygulamalar var kanunu yok; ama, bazı kanunlar var onların da uygulaması yok maalesef.

Bugün, burada, iki tespitimi ifade ederek başlamak istiyorum.

Öncelikle İzzet Çetin arkadaşımıza, gerçekten, Sağlık Komisyonumuza olan olumlu katkıları için teşekkür ediyorum ve -muhalefet adına da gerçekten kendisine muhalefetin yakıştığını ifade etmemi de lütfen hoş görsün- çok güzel katkılarını bekliyoruz. Hatta, kayıtlara geçsin diye söylüyorum ki, geçen gün, komisyonda bizler için güzel şeyler de söyledi. Kendisine teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bugün Dünya AIDS Günü. Yoksulluğun başka bağlantı noktalarından birisi de bu. Bunu ifade etmem gerekiyorsa, son yapılan sayımlara göre, tespitlere göre 2 000 civarında AIDS'li hastamız var. Bu, Türkiye için oldukça önemli bir rakam ve maalesef, gittikçe artmaktadır. Çocuklarda görülme sıklığı, gençlerde görülme sıklığı da artmaktadır.

Burada şunu söylüyorum: Kanunu var. Bakınız, AIDS'in artışına sebep olan, AIDS'in yayılmasına neden olan üç ana unsur var; birisi, kan ve kana bağlı ürünlerle olan bulaşma; bir diğeri, cinsel yolla bulaşma; üçüncüsü de uyuşturucu -özellikle intravenöz dediğimiz damar yoluyla uyuşturucu- kullanımına bağlı bulaşma. Tabiî, diğer nadir bulaşma yollarını saymıyorum.

Peki, burada, prensip olarak, tek eşli ve eşinden başkasıyla cinsel ilişkisi olmayan bir kimseye AIDS'in bulaşması mümkün değil pratikte. Bir kişi, uyuşturucu kullanmıyor ve hani, Anadolu'da söylendiği şekliyle harama uçkur çözmüyorsa, üç öğeden ikisini temizlemiş durumda olur; yani, üçte 2 oranında korunmuş olur.

Peki, bunların kanunu var mı; var; gayrimeşru hayatı yasaklayan pek çok kanun var; ama, yapılıyor. Uyuşturucu kullanımı serbest mi ülkemizde; hayır; ama, kullanılıyor. Bunların kanunu var; ama, uygulanmıyor, uygulanamıyor, yasaklar deliniyor; her neyse.

Diğer taraftan, fakir fukara insanları korumak için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, öbür adıyla, halkın bildiği adıyla Fak Fuk Fon, yaklaşık -1986'yı düşünürsek- onaltı yıldır var; fakat, teşkilat kanunu yok. Saygıdeğer Bakanımız ve değerli hükümetimiz, bu eksikliği tamamlamak için, bu teşkilatın kanununu önümüze getirmiştir; oldukça önemli bir adımdır diye düşünüyorum; inşallah, hayırlara vesile olacaktır.

Bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, bizlere neler sağlamıştır, bunları defalarca dinledik; ama, yiyecek, giyecek, yakacak, eğitim yardımı, burslar, sağlık yardımları, pek çok yardım, biraz önce Sayın Bakanımız da söyledi, kitap defter yardımından, kömür yardımından, doğal afetlerde zarar görenlere yardımdan küçük istihdam projelerine kadar, pek çok sorunlu vatandaşımıza yardım elini uzatan bu vakfın, bu fonun mutlaka bir teşkilat yasasının olması gerekiyordu; bu önemli bir sorundu.

Arkadaşlar, minik bir teşkilat kurulacak; yani, zannedildiği gibi devasa bir teşkilat kurulmayacak bu kanunla. 113 personelin yanı sıra, 5 tane ana daire, 2 tane de yardımcı hizmet birimindeki daire başkanlığı olmak üzere 7 daire başkanlığı, 1 hukuk müşavirliği gibi, 120 kişiye varmayan küçük bir yapıyla bu devasa sorunların karşısına dikilmek isteyen bir teşkilat var. Şimdiden kendilerini tebrik ediyorum; inşallah, hayırlı hizmetlere vesile olurlar.

Ben, bir hekim olarak, hastalarım adına, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, bu Fak Fuk Fonun çok faydası olduğunu gördüm; çünkü, bir hastaya reçete yazıyorsunuz, yeşilkartı var -bunu alma imkânı olsa, zaten yeşilkartı olmaz- bu tip insanlara, Fakir Fukara Fonu çok önemli destekler sağlamıştır, inşallah, bundan sonra da sağlamaya, diğer hizmetleriyle birlikte devam edecektir.

Burada en önemli unsur, oluşturulacak bir komisyon tarafından, bir mütevelli heyet tarafından bu yardımların dağıtılmasının faydası idi. Bunu da, hükümet, gayet güzel bir şekilde tasarıya yerleştirmiş. Tasarıda, keyfîliğin ortadan kaldırılması için -yani, yardımların, eşe dosta, tanıdığa, partiliye veya hısım akrabaya değil de hak eden kişiye verilebilmesi amacıyla- çok geniş bir mütevelli heyeti oluşturulmuştur. İl bazında düşünecek olursak, tabiî ki valinin başkanlığında olan bu heyette, belediye başkanı, defterdar, il millî eğitim müdürü, il tarım müdürü, il sağlık müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsü ve hayırsever kişilerden seçilecek olanlar, artı, muhtarların kendi aralarından seçecekleri temsilciler ve yine, bu tip hayırsever kurumların oluşturduğu sosyal tarafların kendi aralarından seçeceği temsilciler olmak üzere, yaklaşık 10 kişiden oluşan bir mütevelli heyeti oluşuyor. Burada, görüldüğü gibi, sosyal taraflardan,  başta valiler olmak üzere  muhtarlardan müftüden, millî eğitim müdürüne kadar, defterdara kadar herkes var. Burada bir suiistimalin olmasını asla ve asla düşünmüyoruz. Onun için, bunun, çok güzel bir uygulama olarak, kanun metnine yazılmasının çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

Tabiî, hayırsever vatandaşlarımızı burada bir kez daha hayırla yad etmek istiyorum. Özellikle kendim ve belki de milletvekili arkadaşlarımızdan bazıları da, öğrencilik yıllarımızda yardım aldı; şahsen ben yardım aldım; bunu da iftiharla söylüyorum. Bu kişilerden ve yardım eden diğer kişilerden hayatta kalanlara sıhhatli ömür diliyorum, ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Gerçekten, bunun, bizim için, bu kanunun görüşülmesi sırasında bir vefa borcu olarak söylenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşkilat kanunumuzun hayırlara vesile olmasını diliyor, Sayın Bakanı ve hükümeti, bu kanunu getirdiklerinden dolayı tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 649 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1986 yılında 3294 sayılı Kanunla kurulan ve o tarihten bugüne kadar Türkiye'de fakir fukaraya büyük hizmetler sunan ve böyle bir vakfın da onaltı yıl başkanlığını yapan birisi olarak, bu kanun tasarısı üzerindeki düşüncelerimi sizlere aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle, 1986 yılından beri bir fon sekreteryası tarafından yürütülen bu hizmetlerin, artık, bir kanunla, oturmuş bir kadroyla hizmet verecek olması da son derece güzel. Ben, özellikle, bu kanun tasarısının Meclis Genel Kuruluna kadar gelmesinde emeği geçen bütün ilgililere, Sayın Bakana huzurlarınızda teşekkür ediyorum; ancak, bu kanun tasarısının bazı maddeleriyle ilgili eleştirilerimi de saklı tutuyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan sayın milletvekillerimizi ve Sayın Bakanımızı dikkatli bir şekilde takip ettim. Ben, onaltı yıl bu vakıfların başkanlığını yaptım; ancak, son zamanlarda kamuoyunda yanlış bir imaj var. Biraz önce Sayın Cevdet Erdöl Beyin konuşmasında da aynı şeyi yakaladım. Sayın Erdöl diyor ki: "Bu kanun tasarısıyla yeni komisyonlar, vakıf mütevelli heyeti oluşuyor; artık, bundan sonra eşe, dosta, yakınlara yardım yapılmayacak." Tabiî, bu, 1986 yılında yürürlüğe giren bir kanun ve bunların başkanları da valiler ve kaymakamlar. Belediye başkanları, daire müdürleri ve her vakıfta üç hayırsever bugüne kadar bu vakıflarda görev aldı, belediye başkanları bu vakıflarda çalıştı. Sadece bu kanun tasarısıyla böyle bir mütevelli heyeti oluşuyormuş, ilk defa sivil toplum örgütlerinden kişiler bu vakıflarda, mütevelli heyetlerinde görev yapıyorlarmış, bundan sonra, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, artık, çok daha güzel hizmetler verilecektir şeklindeki ifadeyi de yanlış buluyorum.

Bakınız, ben, en son görev yaptığım ilçeden bazı bilgiler aldım. Biraz önce Sayın Bakan "kömür konusuna girmiyorum" dedi ya, sanki ilk defa Türkiye'de kömür yardımı yapılıyormuş gibi! Benim kaymakamlık yaptığım dönemde, Ünye İlçesinde 3 500 ton kömür dağıtmışız, 1998-2001 yılları arasında. İlk defa olan bir hadise değil. Bakınız, orada, arıcılık, besicilik, süt inekçiliği, seracılıkla ilgili çalışmalarımız olmuş; bunları hayata geçirmişiz. Sanki ilk defa, böyle projeler yapılıyormuş gibi bir hava verilmesi de yanlış. Yine, Ünye İlçesinde 3 500 öğrenciye her gün iki çeşit sıcak yemek çıkarıldı benim dönemimde ve o dönemde Ünye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı olarak 22 sigortalı işçi çalıştırıyorduk; 22 sigortalı işçi, benim başkanlığını yaptığım vakıf tarafından çalıştırılıyordu. Siirt Valisi olarak görev yapan Atilla Koç'la -şu anda Meclisimizde- beraber çalıştığımız dönemde el ele verdik -ben hem kaymakamlığını yaptım hem vali yardımcılığını- Siirt'in bütün ilçelerinde hâlâ dimdik ayakta olan öğrenci yurtlarını yaptık ve başlarında, bizler, bir işçi gibi çalıştık. Yani, bu vakıflar, sanki, Türkiye'de, ilk defa proje üretiyormuş, ilk defa kömür yardımı yapıyormuş, ilk defa sivil toplum örgütü temsilcileri bu vakıflarda yer alıyormuş gibi hava verilmesi son derece yanlış.

Bakınız, ben size rakamlar vereceğim. 2000 yılında 519 trilyon lira, 2002 yılında 610 trilyon lira, 2003 yılında da 653 trilyon lira bu fondan vatandaşlara yardım yapılmış. 2000 yılında yapılan 519 trilyon liralık yardım, enflasyonu da hesaba katacak olursak, bugünkü rakamlarla tam 1 katrilyon 500 trilyon liraya tekabül ediyor; bakınız, daha bu seneki, 2004 yılındaki rakam, bu rakamın çok uzağında. Geçmiş yıllarda da bu fondan, bu vakıflardan Türkiye'deki fakir fukaraya çok büyük ölçüde yardımlar yapıldığının en güzel örneği bu rakamlardır.

Ben Sayın Başbakana bir soru önergesiyle sordum. Geçenlerde bir açıklama yapıyordu: "Hortumculardan kestik -aynen el de böyleydi, ibare de böyleydi- bu kadar insana kömür yardımında bulunduk." Sordum; geçmiş dönemlerde, bu fon, aynı yardımları yaptığına göre, bu kaynaklar nerelerden bulunuyordu? Bu hortumcular kimlerdir, bir isimlerini verin. Hortumculardan kestiğiniz paralarla kömür yardımı yapıyorsunuz; ama, geçmişte de yapılmış; Ünye örneğini de verdim.

SONER AKSOY (Kütahya) - Yanlış biliyorsunuz; kömür 1 000 000 ton.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, o bakımdan, bazı şeyleri anlatırken konuları çarpıtmamak lazım; geçmişte yapılan hizmetleri inkâr etmemek lazım.

Ben, bu arada, 1986 yılında bu kanunun hayata geçirilmesini sağlayan rahmetli Turgut Özal'ı, o dönemin iktidarını ve o dönemin Meclisini de kutlamak istiyorum. Hakikaten, bunlar, vatandaşların dertlerine derman olan, onların dertlerine çözüm olan son derece önemli kuruluşlardır. Geçmişte, Osmanlı döneminde bu ve benzeri vakıflar bu konuda çok büyük hizmetler yapmışlardır; 1986 yılından beri de bu vakıflar aynı hizmetleri yapmaktadırlar ve bundan sonra da, inşallah, bu kanun tasarısı yürürlüğe girdikten sonra, daha ciddî, artık, kadrosu olan, kanunu olan bir fon tarafından bunun yönetilmesi son derece faydalıdır.

Bugüne kadar Fon sekreteryasında görev yapanları da ben kutlamak istiyorum. Şu anda Fon Sekreteri olarak görev yapan, bir meslektaşımız olan ve geldiği günden beri de bu Fonda büyük hizmetler yapan Mevlüt Bilici'ye de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Bu kanun tasarısının bazı sakıncalarını da ifade etmek istiyorum. Özellikle, vakıf mütevelli heyetine seçilecek olan kişilerin seçimleri; daha önce, kaymakamlar, ilçede -üç kişi hayırsever vatandaşlar arasından seçiliyordu- altı isim belirliyor, bunu il valisine gönderip, il valisi bu altı isimden üçünü seçiyordu ve o hayırsever vatandaşlarımız bu vakıf mütevelli heyetlerinde çalışıyorlardı; gerekirse, ihtiyaç duyulursa her yıl bunlar yenileniyordu. Şimdi, kendi aralarından seçecekleri iki muhtarın bu vakıfta görev almasını son derece olumlu görüyorum. Muhtarlar, fakir fukarayı en iyi bilen insanlardır; böyle bir mütevelli heyetin içerisinde olmaları faydalıdır. Sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin olması da takdir edilecek bir husustur; ancak, sivil toplum örgütü temsilcileri ile hayırsever vatandaşların il genel meclisleri tarafından seçilecek olmasına karşıyım. Niye karşıyım; görünüşte son derece demokratik gibi görünüyor. Halkın seçtikleri il genel meclisi üyelerinin böyle bir seçim yapması, demokratik olarak yorumlanabilir; ancak, il genel meclisi üyeliğine seçilenler, bir siyasî parti temsilcisi olarak seçime girmekteler ve o partinin listesi içerisinden seçilmektedir.

Şimdi, ben, onaltı yıl bu vakıf mütevelli heyetinde başkan olarak görev yaparken, bu sivil hayırsever vatandaşların seçilmesi noktasında, siyasîlerden üzerimize çok büyük baskılar gelirdi. Ben, bunları yaşadım. Bu hayırsever vatandaşlara "şunu seçin kaymakam bey, bunu seçin; bu, bizim siyasî düşüncemize, anlayışımıza yakın isimdir" diye çok büyük talepler gelirdi; şimdi de öyle olacak.

İl genel meclisleri tamamen siyasî parti temsilcilerinden oluşuyor. Böyle bir organın, hayırsever vatandaşlar içerisinden seçim yaparken ister istemez bir siyasî endişe, bir siyasî düşünce içerisine girerek, öyle hareket ederek yapacağı seçimlerin çok sağlıklı olamayabileceği endişesi bende mevcut. Onun için, ben, bu kanun tasarısının bu maddesinin, tekrar, yeniden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - DYP'li meclis üyeleri de var.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Burdur Milletvekilimize söylemek istiyorum; ben, genel olarak şunu söyledim: Onaltı yıldan beri bu vakıflarda başkanlık yapan birisi olarak... Geçmişte AK Parti yoktu. Benim başkanlık yaptığım dönemlerde, Doğru Yol Partisi vardı, ANAP vardı, Refah Partisi vardı; ben, genel olarak söyledim. AK Parti daha yeni kurulmuş bir parti. O dönemlerde de bunlar oluyordu. Ben, bir siyasî parti ismi vermedim ve bunlar tekrar olacaktır, bunlar kaçınılmaz şeylerdir.

Bakınız, çok canlı bir örnek vermek istiyorum. Kocaeli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü -işte Sayın Bakanımız da burada- siyasî baskılarla, pırıl pırıl, tertemiz bir vakıf müdürü olmasına rağmen görevden el çektirilmek durumunda kaldı. Çok canlı bir örnek. İşte, Kocaeli milletvekillerim burada. Çok kötü durumda görev teslim alan bir müdür, bugünkü vakfı çok iyi hale getiren bir müdür, pırıl pırıl, tertemiz bir müdür, bugün, görevinden alındı.

Onun için, bunlar, siyasî baskılara çok müsait olan yerler. O bakımdan, bunları siyasetten uzak tutmamız lazım, bunların siyasî baskılardan uzak tutulması lazım. Bugün AK Parti iktidardadır, yarın bir başka parti iktidarda olur; ben genel olarak söylüyorum, bunların yanlışlığını ifade etmek istiyorum.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sizin yorumunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Maddenin gerekçesine de baktım, hiçbir gerekçe yok bu seçilirken; okuyorum: "...7 nci maddesinde değişiklik yapılarak vakıfların mütevelli heyetlerinin oluşumu yeniden düzenlenmektedir." Hangi gerekçeyle?!

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Maddede herhangi bir gerekçe yok; yani, geçmişte yapılan uygulamanın yanlış olduğu, hatalı olduğu, verimli olmadığı yolunda herhangi bir ifade de yok. Genel bir ifade, böyle yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, onun için, bu vakıfların iyi çalışmasını istiyorsak, geçmişten günümüze, bugüne kadar çok büyük hizmetler yapan bu vakıfların bundan sonra daha güzel hizmetler yapmasını istiyorsak, bu tasarının diğer bütün maddelerine gönülden katılıyorum; ancak, bu maddesinin tekrar gözden geçirilmesinin faydalı olacağı inancıyla; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLÂT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Tanımlar, Görev ve Yetkiler

Amaç

MADDE l. - Bu Kanunun amacı, 29.5.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun uygulanmasını sağlamak üzere Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün kurulması, teşkilâtı, görev ve yetkilerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Başbakan, bu Genel Müdürlüğün yönetimi ile ilgili yetkilerini gerekli gördüğü takdirde bir Bakan vasıtası ile kullanabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Alim Tunç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanlığına arzı Bakanlar Kurulunca 19.6.2003 tarihinde kararlaştırılan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının 1 inci maddesiyle -teşkilatın kuruluş amacı, tanımları, görev ve yetkileriyle- ilgili birtakım görüşlerimizi belirtmek istiyorum; ama, öncelikle, daha önce konuşan değerli milletvekili arkadaşlarımızın birtakım sözlerine cevap vermek istiyorum.

Değerli CHP milletvekili arkadaşımız, Sayın Başbakanımızın, ramazan iftarları yaptığı ve fakir sofralarında bulunduğu için, bunu sanki basından gizli yapmak istercesine, riya şeklinde yapmak istediğini dile getirmiş. Kendisini, bu konuda, bu şekilde davrandığı için kınıyorum; çünkü, bizim bir sözümüz var: "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." Biz, bugüne kadar yapılmış siyasetlerden farklı olarak, halkımızla bütünleşerek, sosyal sınıf ayırımı yapmadan herkesle birlikte olmak, onlara moral vermek ve onların tam vekilleri olarak hareket etmek durumundayız ve  bunu yaptığımız için de vatandaşımızın takdirini her zaman görmekteyiz. En yakın tarihte de, 3 Kasım seçimlerinde de bunu gördük.

Değerli Denizli Milletvekili Arkadaşımız, seçilen kişilerle ilgili, onlara güvenilmemesi gerektiğiyle ilgili, onların taraf tutacağıyla ilgili olarak -yine, eskiden kalan alışkanlıklara bağlı- taraflı olacaklarını söylüyor. Yine söylüyorum, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; çünkü, biz, AK Parti Hükümeti olarak, bu dönem seçilen milletvekilleri olarak, halkımızın, seçilenlere karşı değerli olmasını; milletvekillerinin değerinin, muhtarlarımızın değerinin, il genel meclisi üyelerimize, belediye başkanlarımıza ve belediye meclisi üyelerimize, kısacası, seçimle gelen arkadaşlara güven duygusunun halk tarafından benimsenmesini ve gerçekten seçimle gelen kişilerin güvenilen kişiler olmasını göstermek istiyoruz, gösteriyoruz ve göstereceğiz. Neden mi; bugüne kadar seçimle gelip, seçimde vaat ettiklerini yapmayan kişileri, vatandaşımız sandığa gömdü. Bu arkadaşlarımız halk için buralara geldiler ve halkın isteği doğrultusunda hakkı, adaleti gözeterek görevlerini yapacaklardır. Yapmadıkları takdirde, onlar da gömülürler.

O nedenle, kendisi yıllarca bu görevi yapan bir arkadaşımızın bu şekilde konuşmasını gerçekten yadırgadım. Şu an için, seçimle gelen arkadaşlarımızın, muhtarlarımızın görev almadığı yerde, biz, seçimle gelen kişilerin ve demokratik kitle örgütlerinin bu alanlarda görev almasını sağlamaya çalışırken, bu tür eleştirilerde bulunulmasını, gerçekten yadırgıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bu fon 1986'da kurulmuş ve o günden beri yarım yamalak... Bugün, bu kurumun teşkilat kanununu çıkarmak ve en önemlisi de burada çalışan insanlarımızın özlük haklarını, daha moralli, motivasyonlu çalışmalarını sağlamak, eksiklikleri tamamlamak için buradayız. Tabiî ki, burada, çeşitli çalışmalar yapılmıştır; kömür dağıtılmıştır, okul yardımı yapılmıştır, yeşilkart yardımı yapılmıştır; ama, hiçbir zaman, AK Parti Hükümeti kadar, sosyal devlet anlayışı içerisinde yardımlar yapılmamıştır. 3 500 ton kömür nerede, 1 200 000 ton kömür nerede!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - O sadece bir ilçe için Sayın Milletvekilim!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Geçen yıl 600 000 ton kömürdü; bu yıl...

BAŞKAN - Sayın Tunç, tasarı üzerinde kendi görüşlerinizi anlatın...

ALİM TUNÇ (Devamla) - Tasarı üzerinde zaten; yani, bu...

BAŞKAN - Polemik yaratıp, şahıslardan bahsederek sataşma iddialarına meydan vermeyin; daha etkili bir konuşma olur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Zaten sataşma var Sayın Başkan; biraz sonra, sataşmadan dolayı söz isteyeceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Bakın, burada, bazı iddialar var; ben de bu iddiaları cevaplamak durumundayım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biz de bunları cevaplayabilecek durumdayız Sayın Tunç.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Grubum adına söz aldım ve bu konu da bu tasarıyla ilgilidir. O nedenle, bunlara cevap vermek istiyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bu konuda hükümetimizin aldığı kararlar sadece bunlar değil. Biz, yoksullar için gelir getirici küçük ölçekli projeler ve yine kırsal alanda sosyal destek projeleri hazırladık. Peki, bunların amacı ne; bunların amacı, insanların ihtiyaçlarını sürekli karşılayabilecekleri ve istikrarlı bir gelir elde edebilecekleri, dolayısıyla, istihdama yönelik faaliyetler için yardım yapılması. Bunun daha yararlı olacağı inancındayız; yani, balık vermek yerine balık tutmasını öğretmek durumundayız. Peki, balık vermeyecek miyiz; balık da vermek zorundayız; çünkü, güçsüzler var, yaşlılar var, çocuklar var; bunların ihtiyaçlarını da karşılamak durumundayız; ama, asıl önemli olan, balık tutmasını öğretmektir.

Bunlarla ilgili, ilk defa, sosyal destekli projeler, kırsal alanda koyunculuk ve inekçilik projeleri, 100x2 ve 50x25 dediğimiz, 50 aileye 25'er koyun dağıtımı ve 100 aileye 2'şer tane inek dağıtımı bu hükümet zamanında yapılmıştır. Şu ana kadar 200 tane kooperatif kurulmuş, bunların 60 tanesine cevap verilmiş, diğerlerine de cevap verilmeye devam edilmektedir.

Yine, bu hükümet zamanında, yoksullar için, gelir getirici küçük ölçekli projeler hazırlanmış, bunlarla ilgili olarak Dünya Bankasıyla ortak projeler üretilmiş ve üretilmeye devam edilmektedir. Bununla ilgili çalışmaların daha verimli yapılması için de bu teşkilat kanununun bir an önce çıkarılması, yine bizim hükümetimiz dönemine rastlamıştır.

Bugüne kadar yaptığımız, hep, diğer hükümetlerin çıkaramadığı teşkilat ve kuruluş kanunlarının, kanun hükmünde kararnamelerle yürütülen birtakım kurumların kanunlarının çıkarılması ve burada çalışan insanlarımızın özlük haklarının korunması, daha gayretli çalışması, çalışmaların daha da artırılması için, bu kanunların ivedilikle çıkarılmasını sağlamaktır. Bugün de, bunlardan bir tanesini çıkarmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun yardımları 931 vakıf aracılığıyla yürütülmekte ve bunlarla ilgili olarak, Fonda 84 kişi, vakıflarla birlikte de yaklaşık 3 000 kişi çalışmaktadır. Buralarda birkısım geçici görevliler çalışmakta ve gerekli özlük haklarını alamamaktadır. İnşallah, yine bu sene, ilk defa, bu kanunla bunları sağlayacağız.

Bir de, yine, bizim hükümetimiz zamanında, her ay vakıflara ayrılan pay -2004 yılında- yüzde 50 artırılmıştır. Daha önce 15 trilyon lira olan vakıfların aylık payı 22,5 trilyon liraya çıkarılmıştır. Bu da gösteriyor ki, bizim hükümetimiz, sosyal devlet anlayışını en iyi şekilde çözümleyen, özümseyen bir hükümettir.

Değerli arkadaşlar, bu teşkilat kanunuyla, teşkilata şeffaflık getirilmesi ve çalışanlarımızın onore edilmesi söz konusudur. Buraya atanacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Tunç.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu kanunun amacı, bu fonla birlikte, fakruzaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne surette olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir. Kısacası, sosyal devlet anlayışını ülkemizde gerçekleştirmektir.

Buraya atanacak arkadaşlarımızın liyakatli, ehliyetli kişiler olduğu ve bu konuda yıllarca çalışan arkadaşlarımıza öncelik verildiği, bu kanun çıktıktan sonra mutlaka görülecektir.

Biz, ülkemizin en üst düzeyde temsil edilmesi ve sosyal devlet olma anlayışıyla, devletin bütün imkânlarını seferber ederek, fakruzaruret içinde olanların, yardıma muhtaç olanların kazanç getirici meslek edinmeleri sağlanarak, meslek edinemeyecek ya da çalışamayacak konumda olanlara da gerekli yardımlar yapılarak, insanlarımızın sosyal refah içinde çalışmalarını sağlayacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika... Ben, sayın konuşmacıyı, isim vererek sataşmaya neden vermemesi konusunda uyarmıştım; ama, uyarılarıma rağmen, maalesef, sizlerden bahsetti. (AK Parti sıralarından gürültüler)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, isim belirtilmedi.

BAŞKAN - Tutanakları getirtip, benim uyarıma neden olan konuda sataşma var mı yok mu tespit edeceğim, ondan sonra, gerekirse, aynı oturum içerisinde söz vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesiyle ilgili olarak şahsım ve Parti Grubumuzun  görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının içeriğine ve maddelerine geçmeden önce belirtmeliyim ki, bu tasarı tek başına değerlendirilecek bir tasarı değildir. Hükümet, Türkiye Cumhuriyetinin ve halkımızın ilkelerinin, istemlerinin ve beklentilerinin tam aksi bir doğrultuda, ısmarlama bir paket programı uygulamaya geçirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden, burada, konuştuğumuz, tartıştığımız her yasa tasarısının diğer tasarılarla bağlantılı olduğunu ve bu tasarıların, Türkiye Cumhuriyetinin büyük dönüşümü; yani, hedeflerinden saptırılması projesinin bir parçası olduklarını bilerek değerlendirmemiz gerektiğini düşünmekteyim.

Tabiî, bu projenin hangi küresel sermaye odakları tarafından desteklendiğini ve yönlendirildiğini söylememe bile gerek yoktur; çünkü, kendileri de, büyük bir sorumsuzlukla, hemen, bütün yasa gerekçelerinde, IMF, Dünya Bankası, uluslararası sermaye bağlantısını açıklıyorlar. Bize, sadece, bu projenin, ülkemizde hangi tür sermaye, tarikat veya rantiyecinin işine yaradığını bulmak kalıyor. O da, zaten, hükümetin, halkı yeni bir felakete sürükleyecek son iki yıllık politikalarını izlediğimizde de kolayca tespit edilebilir.

Değerli milletvekilleri, hükümetin çıkardığı yasaları, gündeme getirdiği yasa tasarılarını incelediğimizde, çok vahim bir anlayışla karşı karşıya kalıyoruz. Hükümet, sorun çözmüyor; sorunları ya üzerinden atıyor, başkalarına devrediyor ve kendini sorumluluktan kurtarıyor ya da sorunları kurumsallaştırıyor ve sürekli hale getiriyor. Örneğin, ülkemizin en büyük sorunu işsizliktir. Hükümet, işsizliği önleyecek yatırım ve istihdam politikaları üreteceğine, istihdamda kölelik rejimini getiren İş Kanununu çıkarabilmektedir. Bu kanunla, hem işsizliğin daha da artmasına neden oluyor hem de bu sorunu, getirdiği kölelik döneminden kalma özel istihdam büroları düzenlemesiyle, âdeta, özelleştiriyor. Üstelik, çalışma yaşamındaki çarpıklığı, örgütsüzlüğü, kayıtdışılığı daha da artıracak esnek çalışma ilişkilerini düzene sokacağına, yasal hale getiriyor, meşrulaştırıyor. Yine, ülke ekonomisini güçlendirecek, kalkınma hızımızı artıracak, cumhuriyetimizin ekonomik belkemiği konumundaki kamu işletmelerimizin kapasitesini ve verimliliğini yükseltmek için çaba sarf edeceğine, işsizliği, yoksulluğu, üretimsizliği artıracağını bile bile, yok pahasına özelleştirmek istiyor.

Aynı şekilde, hükümet, gerçek anlamda bir idarî reform yaparak, kamu yönetimini etkinleştireceğine, kamu reformu adı altında, kamu yönetimini parçalamayı, ülkeyi küçük, özerk rantiye bölgelerine dönüştürmeyi hedeflemektedir.

Madenleri işler hale getirip, üretimi artıracağına, çokuluslu tekellerin istemleri doğrultusunda madenlerle ilgili yasal düzenlemeler yaparak, madenlerimizi yabancı sermayeye peşkeş çekmektedirler.

Petrol Yasası Tasarısıyla, tam anlamıyla enerji bağımlısı bir ülke olmamıza yol açacak bir düzenleme getirmek istiyor. Millî servetimiz ve hayat damarımız olan ormanlarımızı koruma görevini bırakıp, Orman Yasasıyla da ormanları yok etmeye çalışıyor.

Sosyal Sigortalar hastanelerini etkinleştirmek, kapsamlı hizmet verir hale getirmek yerine, işçinin malını gasbederek elden çıkarmayı hedefliyor.

Köylünün en büyük yardımcısı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü ıslah edeceğine, daha fazla hizmet verir hale getirmek için çalışacağına, tamamen ortadan kaldırmak üzere yasa tasarısı hazırlıyor; böylece, binlerce işçinin ekmeğiyle oynayarak büyük bir vebal atına girmekten korkmuyor.

Daha nice örnekler verebiliriz. Yani, hükümet, mevcut sorunları, çarpıklıkları, olumsuzlukları daha da geliştirmek ve sürekli hale getirmek için âdeta bilinçli bir çaba sarf ediyor. Bu yönde epey ilerleme katettiğini söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, şimdi görüşmekte olduğumuz tasarı da aynı çarpık anlayışın bir tehlikeli yansımasıdır. Bu tasarıyla hükümet, ortaya devasa bir sadaka kurumu çıkararak, işsizlik ve yoksullukla mücadele etmeyeceğini, sosyal güvenlik sisteminin iflas ettiğini ve artık, sosyal devletin anlamsız olduğunu, bu sorumluluğu da üzerinden atarak, yoksul halkımızı, çaresizliğiyle birlikte, Dünya Bankasının, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel cemaatlerin acıma duygusuna havale edeceğini ilan etmiş bulunmaktadır.

Hükümet, yoksulluğu da kurumsallaştırmış ve sürekli hale getirmiştir. AKP'liler kendilerini iktidara getiren işsizliğe, yoksulluğa ve çaresizliğe olan sadakatlerini, 1 başkan, 3 başkan yardımcısı, 5 daire başkanı, 1 hukuk müşaviri, 3 yardımcı birim, her il ve ilçede bağlı vakıflar ve bu birimlerde çalışan binlerce kişiden oluşan dev bir anıt dikerek göstermek istiyor. AKP'liler, iktidarlarının devamlılığı için, yoksulluğun, çaresizliğin, muhtaçlığın devam etmesi gerektiğini çok iyi biliyorlar. Kazanla, kepçeyle aldıkları halkın rızkını kaşıkla dağıtarak, sadakaya dönüştürerek kendi vicdanlarını rahatlatacaklarını, çaresiz halkın duasını ve tabiî ki, oyunu alacaklarını sanmaktadırlar. Katrilyonluk fona sahip olan bu sadaka örgütüyle, çaresiz yoksullara bir iki lokma ekmek dağıtarak, oya endekslenmiş vicdanlarını rahatlatırken, hangi yandaşlarının cüzdanlarını dolduracakları da pek iyi anlaşılamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının gerekçesinde, halen yürürlükte olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun tüzelkişiliğinin olmadığı, geçtiğimiz yıllarda bu fona 250 000 000 dolarlık kredi desteği veren Dünya Bankasının, yardım yaparken karşılarında muhatap olarak bir tüzelkişilik görmek istediği belirtilmekte, bu yüzden bu fonun tüzelkişiliğe kavuşturulması gerekliliği vurgulanmaktadır. Ülkemizin içine düşürüldüğü duruma bakınız; yoksulluğu önlemek için çalışacağımıza, kalkınma politikaları üreteceğimize, istihdam yaratıcı yatırımlar planlayacağımıza,  Dünya Bankasından sadaka niyetine devede sinek bir yardım alabilmek için böyle bir yasa çıkarıyoruz, bir sadaka kurumu oluşturuyoruz. Üstelik, hiç çekinmeden, sıkılmadan bu teslimiyeti, ulusal egemenliğimizin sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan yasa tasarısının gerekçesine yazıyor ve belgeliyoruz. İleride, onurlu bir iktidar kurulduğunda, bu belgeler utanç vesikaları olarak, ibretlik belgeler olarak sergilenecek ve gelecek nesillere bir şekilde ders olarak okutulacaktır.

ASIM AYKAN (Trabzon)- Onursuz mudur hükümet!..

SADULLAH ERGİN (Hatay)- Hakaret etme!..

ENVER ÖKTEM (Devamla)- Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesi, hükümetin zihniyetini tam olarak ortaya koymaktadır. 

ASIM AYKAN (Trabzon)- Bu nasıl konuşma; utanmıyor musun?!..

ENVER ÖKTEM (Devamla)- Ne oldu, rahatsız mı oldunuz?..

Gerekçede şu ibretlik ifadeler vardır...

BAŞKAN- Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Sayın Başkan, lütfen, sözünü geri alsın.

ENVER ÖKTEM (Devamla)- 1997-2000'li yıllar arasında fondan toplam 15 693 000 kişiye 647 trilyon 947 milyar TL yardım yapılmış.

Hedef kitlenin bu kadar fazla ve ülkenin en yoksul kesiminden oluştuğu dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanunda öngörülen amaçların, ancak örgütlü, programlı, etkin ve disiplinli bir yapıyla gerçekleştirilebileceği görülmektedir.

İktidar, kafasına koymuş, hedef kitleyi artıracak; zaten artırmış, daha da artıracak. Peki, hedef kitle ne? Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun; yani, genel tabirle Fakir Fukara Fonunun hedef kitlesi ne olabilir? Elbette ki, fakir fukara olacaktır. Hükümet, iktidarlarında fakir fukaranın ikiye katlanacağından o kadar emin ki, şimdiden önlemini alıyor ve onları da iş güvencesine, sosyal güvenceye değil; ama, sadaka güvencesine kavuşturmak için sadaka örgütünü kurabilmektedir.

Ekonomiyi yönlendiren ve bu yüzden yoksulluğun artacağını herkesten daha iyi bilen Dünya Bankası da bunu istediğine göre, emir demiri keser mantığıyla hükümet, aslî görevlerini bırakıp, devleti fakir fukaraya yardım cemiyeti şekline dönüştürüyor.

Aymazlığın daha katmerlisi gerekçenin ilk paragrafında yer alıyor. Buna göre, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Anayasamızda ifadesini bulan sosyal devlet ilkesinin yerine getirilmesini sağlayan en temel kurumlardan biriymiş. İş Kanunuyla, çalışanların sosyal güvenlik haklarını gasbeden, sosyal güvenlik kurumlarını, ancak parası olanın yararlanacağı bir piyasa konusu haline getirmeye çalışan, eğitim hakkını paralı hale getirmek için YÖK Yasasını çıkarmak gayretinde olan, sosyal devletin koruyucu örgütü olan sendikaları bitirmek için elinden geleni yapan, işsizliği, sosyal güvencesizliği âdeta kurumsallaştıran, emeklilik kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışan, bütçeden sosyal güvenliğe ayrılan payı daralttıkça daraltan, sosyal devletin küçülmesi için ne gerekiyorsa yapan hükümet, nasıl olduysa, bu tasarıda, diline hiç yakışmayan, bu yasanın da diline ve felsefesine tamamen zıt olan "sosyal devlet" kelimesini telaffuz edebilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Öktem, bir dakika...

Grup adına 10 dakika süreniz vardı, onu doldurdunuz; panodaki süre doğru değil. 5 dakikanız daha kaldı, o, 5 dakika süre içinde de düşüncelerinizi aktarın.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sosyal devlet, esas anlamını bir kenara bırakıp, sadece sadaka veren kurum olarak tanımlanıyor. Yeni sosyal devlet kurum olarak bitirildikten sonra kavram olarak da bitirilmeye çalışılmaktadır. İşte, AKP Hükümetinin ülkemizi içine düşürdüğü durum budur. Hükümetin, yakında Meclis gündemine getirmeyi düşündüğü sosyal güvenlik reformu paketini de dikkate alarak net bir biçimde söyleyebiliriz ki, bu hükümetle birlikte Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi de tarihe gömülmek istenmektedir. Yerine ne konulacaktır; sosyal yardım sistemi. Bu iki sistemin farkı nedir; sosyal güvenlik sisteminde vatandaşlar, emekçiler öznedirler, hak ve yetki sahibidirler; sosyal yardım sisteminde, bu haklar lütuf halini alır, kamu hizmeti yerine ticaretin hâkim olduğu bu düzende, parası olmayana da yardım yapılır, sadaka verilir. Tabiî, bu yardımların da bir karşılığı vardır, bu da seçim sandığında verilecektir. Halkımız, zaten hakkı olan hizmetin, hükümetin lütfu olduğuna inandırılırsa veya çaresizlikten inanmak zorunda bırakılırsa, bu velinimeti, yani, AKP'yi en çok destekleyenler, en çok yardım almayı hak etmişler olacaktır. AKP Hükümetinin sosyal güvenlik anlayışı ve yoksullukla mücadele stratejisi budur. Aslında, geçici olması gereken ve olağanüstü durumlarda işletilebilen ve bu anlamda elbette son derece çağdaş bir kurum olan sosyal yardım mekanizmasını kendi çıkarları doğrultusunda kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu anlayış, yoksulluğun da sürekli olacağını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının başka çarpık yönleri de vardır. Maddeleri incelediğimizde, suiistimal konusu olabilecek, rant aktarımı konusu olabilecek ve hatta irticaî kaynakları besleyecek birsürü açmazla karşılaşabiliriz. Tasarıyla oluşacak kurum, hem merkezî örgütü hem de bağlı vakıflarıyla devasa bir örgüttür ve büyük bir bütçeye sahip olacaktır. Bu kurum, hem merkezî örgütüyle hem de bağlı vakıflarıyla birlikte sosyal yardım projeleri hazırlayacak, yardım kriterlerini belirleyecek, başka kişilerle, kurumlarla, sermaye gruplarıyla, gönüllü kuruluşlarla ortak çalışma yapacak ve diğer kişi ve kuruluşların projelerini destekleyecektir.

Kuruma bağlı 6 daire başkanlığının bir tanesinin ismi Gönüllü Kuruluşlarla İşbirliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığıdır. Bu daire başkanlığının görevi, sosyal amaçlı çalışmalar yapan gönüllü kuruluşlarla ve sosyal yardım ve hizmet amaçlı uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmak, ortak projeler oluşturmak, uygulamak olarak belirtilmiştir.

AKP'nin hangi siyasî gelenekten geldiğini ve bu geleneğin, kendi gönüllü kuruluşlarıyla, tarikat sermayesiyle nasıl içlidışlı olduğunu, gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki gurbetçiler arasında "sosyal yardım" adı altında toplanan paralarla nasıl bir siyasî, ticarî, irticaî rant mekanizmasının kurulduğunu ve bunun siyasî seçimlere kullanıldığını biliyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nereden biliyorsun?! Ne diyorsun yahu!.. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - 28 Şubat süreciyle daraltılan; ama, yeraltında kayıtdışı şekilde varlığını bir şekilde devam ettirdiğini bildiğimiz bu gerici organizasyonun, böyle bir yardımlaşma kurumu adı altında tekrar suyüzüne çıkarılamayacağının, hatta devlet garantisi altına sokulamayacağının garantisini bu tasarının maddelerinde bulmak mümkün değildir. Aksine, bu kaygılarımızı doğrulayan ve güçlendiren birsürü hüküm bu tasarıda yer almaktadır. Örneğin, yasada yer alan Fonda toplanan kaynakların dağıtım önceliklerini saptamak üzere Başbakana bağlı olarak kurulacak Fon Kurulunun görev alanı son derece muğlak tutulmuştur. Kaynakların dağıtımı, öncelikleri nelerdir, kim, nasıl belirleyecek, nasıl denetleyecek; yasada meçhuldür. Yani, devasa bir bütçeye sahip, devasa bir sosyal yardım örgütü, sosyal yardım konusunda şöhreti pek parlak olmayan bir gelenekten gelen siyasî iktidarın eline bırakılmakta, üstelik, gönüllü olmaktan ve sosyal yardım amaçlı olmaktan başka hiçbir kıstas aranmayan birtakım gönüllü kuruluşlara havale edilmektedir.

Hükümetin, seçimler öncesinde, Türkiye'nin her il ve ilçesinde kolları olan bu örgütü, halkımızın nasıl bir yoksulluk girdabı içerisinde bulunduğunu da dikkate alarak, siyasî rant için kullanmayacağına inanmak zordur. AKP'nin, içinden geldiği siyasî geleneğin, özellikle yerel seçimlerde kapı kapı dolaşıp çaresizlik içindeki vatandaşlara belediye imkânlarıyla 2 ekmek 3 yumurta dağıtıp oy istediklerini bilmeyen var mıdır? Üstelik, bu iktidar, oy vermezseniz bunu da bulamazsınız diyerek, bu yardımı, âdeta, bir siyasî şantaj haline dönüştürebileceğini, bu sadaka kurumunu sürekli hale getirme iradesini gerekçede açıklayarak, ortaya koymuştur. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millet yumurtaya oy vermiyor! Hakaret etme millete!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sen niye rahatsız oldun?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millete hakaret etme!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hakaret etmeye ne hakkı var? Sözünü geri alsın.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Niye rahatsız oluyorsun sen?! Bu yumurtayı sen de dağıtmışsın; öyle gözüküyor!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu millet yumurtaya oy vermedi!

BAŞKAN - Karşılıklı tartışmayın arkadaşlar. Burada, bütün sözler zapta geçiyor. Gerektiği zaman, itirazınızı, zapta dayalı olarak yaparsınız. Bırakın, hatip, sözünü bitirsin.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu tasarıyla hiç de yabana atılmayacak başka bir şüphemiz de, 28 Şubat sürecinde... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, burada, konuşma özgürlüğü, hakaret etme hakkını vermez. Lütfen, İçtüzüğe göre, hatibin, Meclis mehabetini bozmayacak şekilde konuşmasını temin ediniz. Baştan beri hakaret ediyor

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan, sen taraflı hareket ediyorsun!

BAŞKAN - Biz, tespit ettiğimiz zaman, gerekli uyarıyı yaparız, merak etmeyin. Siz de zabıtlardan tespit ettiğiniz zaman gerekli başvuruyu yaparsınız; gerekli işlem yapılır. Şimdi, bırakın konuşsun.

BAŞKAN - Hayır..

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, konuşmanın başından beri hakaret ediyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret ediliyor, sizin kulağınız duyuyor mu?

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Taraflı hareket ediyorsun, taraflı!

BAŞKAN - Hayır...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Lütfen, o kürsüyle ilgili gerekeni yapın.

BAŞKAN - Konuyla ilgili konuşması için herkesi uyarıyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle Başkanvekilliği olmaz Sayın Başkan!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bir hatibin kürsü özgürlüğü, en temel özgürlüklerden biridir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millete hakaret ediyor.

BAŞKAN - Ama, bu özgürlüğü kullanırken, yanlış yapıyorsa, tutanakları inceleriz, yanlışını tespit ederiz, gerekeni yaparız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hakaret özgürlüğü yok, böyle bir şey yok.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu kürsüden küfrettikten sonra onu geri almasının hiçbir anlamı yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Millete hakaret ediyorsun.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ekmek dağıtıyorsunuz, yumurta dağıtıyorsunuz... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İspatlamazsan namertsin!

BAŞKAN - Sayın Öktem, sizin yapmanız gereken, kürsüdeki konuşmanızı sürdürmektir, tartışmaya girmek değildir. Siz, konuşmanızı sürdürün, tamamlayın; biz, daha sonra tutanaklara bakıp sizin de iddialarınızı dikkate alacağız, inceleyeceğiz.

Buyurun Sayın Öktem.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Süre bitti!.. Süre bitti!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Başka bir şüphemiz de, 28 Şubat sürecinde açıktan etkinliğini yitirmiş; ama, kayıtdışı olarak varlığını devam ettirdiğini bildiğimiz irticaî sermayenin, yani, yeşilsermayenin sosyal yardım adı altında kayıtdışı kaynaklarını aklayacak ve dolaylı yoldan karşılıklı siyasî ve ticarî çıkarlara göre kullanabilme kolaylığını sağlayacak açık kapılar bırakmış ve meşru olmayan kapılar bırakmıştır.

Hükümetin iktidara geldiğinde yaptığı ilk icraatlar, kayıtdışı ekonomiyi vergilendirmek ve açığa çıkarmak amaçlı "malî milat" ve "nereden buldun" düzenlemelerini ortadan kaldırmak olmuştur. Bu kayıtdışı ekonominin büyük kesiminin yeşilsermaye olduğunu biliyoruz. Yine, AKP İktidarının son bir yılda kendi yandaşı olan sermaye gruplarına ne kadar  kaynak aktardığı meçhul de olsa, büyük bir meblağ taşıdığı tartışma konusudur. "Reel sektörü teşvik" adı altında beslenen bu sermayenin, iktidar gücüyle ve karşılıklı siyasî, ticarî çıkarlarla daha da büyütülmeye çalışıldığını düşünmekteyim. Ayrıca, AKP, yeşilsermayeyi güçlendirirken, ulusal sermayeye de alternatif oluşturmaya çalışmaktadır. Yeşilsermayenin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Enver Bey, lütfen, toparlayın; uzatma süresini de aştınız.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Konuşma süresi bitti.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Elbette, sosyal yardım sistemi de, dünyanın bütün gelişmiş demokrasilerinde olduğu gibi, çağdaş bir şekilde oluşturulmalıdır; ancak, sosyal yardım ihtiyacının, yani, yoksulluğun geçici olması gerektiği gözardı edilmemelidir. Halbuki, bu tasarıda, başından sonuna kadar hâkim olan anlayış, yoksulluğun sürekli olacağı, bu yüzden kurumsallaşması gerektiği anlayışıdır. Hükümet yoksulluğu o kadar kanıksamış ki, sosyal yardım uzmanlığı adı altında yeni bir meslek bile icat etmiştir. Belki, önümüzdeki dönemde, sosyal yardım fakültesi bile açabilirsiniz. Halbuki, yoksullara yapacağınız en büyük yardım, yoksulluğu ortadan kaldırmanızdır. Bu, sizin vicdanî sorumluluğunuz değil, aslî görevinizdir.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanın konuşma talebi var; konuşma talebinin gereğini yerine getirip söz veriyorum; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 10 dakika.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, çok hassas, çok özgün bir konuyu görüşüyoruz. Böyle bir konunun bu tür konuşmalarla değerlendirilmesi, doğrusu, beni çok üzdü.

Değerli arkadaşlar; yani, sosyal yardım... Yoksul vatandaş, imkânı az olan vatandaş, ihtiyacı olan vatandaşa yardımı en iyi nasıl ulaştırırız; bunun çabası içindeyiz.

Bakın, yoksulluğun ideolojisi, siyaseti, dini falan olmaz. Yani, içinde birazcık, zerre kadar insanlık olan, bunda ideoloji, din vesaire aramaz, siyaset falan aramaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu elbirliğiyle -yani, ben bunu başta , konuşmamda da arz ettim- daha iyi nasıl yapabiliriz; buna bizim gayret etmemiz lazım.

Bakın, Sayın Öktem iyi dinlememişler; bu fonu kullanırken, Bakanlık olarak ve Hükümet olarak, yoksulluğu azaltıcı... Sadece geçici yardımlar değil, bu yardımları kalıcı hale nasıl getiririz; yani, kalıcı dediğim, kişilere bir defa yardım yaparak onu yardım istemeyecek duruma nasıl getiririz; burada ana  ilkemiz bu.

Değerli milletvekilleri, ben burada vakit sınırlı olduğu için geniş rakamlar veremedim; bakın, bugün incelensin, giderek, Fonun şu anda yaklaşık yüzde 30'u, kaynağının yüzde 30'u, bu kalıcı yardımlara zaten yönlendirilmiş durumda ve inşallah, iyi projeler, sonucu garanti, bu kaynağı israf etmeyeceğimiz, iyi projeler bulduğumuzda bunu giderek artıracağız diyoruz.

Değerli milletvekilleri, ama, bir şey daha ifade edeyim; tekrar vurguluyorum; yoksulluk, en gelişmiş ülkelerde de belli oranda vardır; yaşlısı vardır, ihtiyaç sahibi vardır ve sosyal yardım mekanizmaları da vardır ve bunlar -hele çok yadırgadım- iyi sosyal yardım uzmanlarıyla yürütülür. Ülkeler, en gelişmiş ülkeler, bunu en iyi sistemlerle ve en iyi sosyal yardım uzmanlarıyla yürütürler. Rasgele elemanlarla bunu yürütürseniz, isabetli olmaz.

Burada, bakın "daha onurlu iktidar" falan gibi dolaylı olarak başka şeyler söylenen ifadeleri, tabiî, kimse kabul etmez, siz de kabul etmezsiniz; yani, elimizi vicdanımıza koyalım, düşünelim.

Değerli arkadaşlar, ben, polemiği çok iyi becerebilen birisi değilim, o manada siyasî bir geçmişim de yok; ama, burada, bir siyasî partinin mensubuyum ve bu hükümetin üyesi olmaktan onur duyuyorum. Bu hükümet, Türkiye'nin hem içeride hem dışarıda itibarını ve onurunu yükseltmiştir; elini vicdanına koysun, herkes bunu görecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yine, bunu, siyaseten bir laf olarak da söylemiyorum, ben, bunu, bütün gönlümle görüyorum; dışilişkilere fazla katılan, rol alan bir Bakanım; bazen Başbakanımızın yerine veya onun heyetinde veya Dışişleri Bakanımıza vekâleten gidince, bunu, ben, dış dünyada daha çok görüyorum.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Dünya şahit.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yani, bunu, Meclis olarak da hepimiz görürüz. Bunda Meclisimizin de büyük payı vardır. Şu iki yıllık yasama faaliyetiyle, aldığı kararlarla, çıkardığı yasalarla bu prestijin gelişmesinde en büyük katkıyı Meclis vermiştir; iktidar ve muhalefet olarak; bunu da teslim edelim. Yani, ülkemizin onurunu yükseltmek hepimizin görevi değil mi; bu, hepimizi sevindirmez mi... Lütfen, konuya biraz da böyle bakalım ve ben, bu konuda ayrıntıya da girmiyorum; ama, inanın, ben, şunu hiç gündeme getirmedim -komisyonlarda da bazen üzerinde duruldu- yardımların taraftarlara verilmesi, partiliye verilmesi falan... Değerli arkadaşlar, bırakın sosyal yardımları, Hükümetimiz şunu geliştirmeye çalışıyor; yani, istihdamda, kurumlarda işe yeni alımlarda veya bütün uygulamalarda vatandaşa şunu dedirtebilir miyiz: Benim hakkımsa, hakkım veriliyor, ben, hakkımı alıyorum; hakkım değilse, alamıyorum. Yani, artık, kanıksanmış, geleneksel hale gelmiş, iliklere işlemiş; bir işe başvuracağım veya bir işimin olması için teşebbüste bulunacağım, sonra gidip aracılar bulacağım, değerli milletvekillerimize, başka kimselere rica edeceğim, amiyane ifadesiyle torpil bulacağım vesaire... İnanın, biz, Hükümet olarak, bunu, birazcık azaltmak için, kaldırmak için çok çaba sarf ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben buna gönülden inanıyorum; vatandaşa  bu güveni verebilirsek; yani, bu dönem ve bundan sonra,  Türkiye'de insanlar hak ettiğini alıyor, aracı falan bulmaya da hiç gerek yok dedirtebilirsek, siyasete de güven gelir, devlete de güven gelir, Parlamentoya da güven gelir. Biz bunun çabası içerisindeyiz.

Bakın, değişik kurumlara -belki sizlere gelen bile yok, takip bile etmiyorsunuz- şu sıralarda çok uzman yardımcısı falan alınıyor; tamamen, devlet memurları sınavında, merkezî sınavda aldığı puana göre çağırılıyor. Bana gelen yok; çünkü, biliyorlar ki, bu, artık, ciddî ilkelerle, ciddî yöntemlerle yapılıyor. Biz bunu her konuda yapmalıyız.

Bakın, şu yardımlarda -ben, genelgelerimi getirsem, valilerimizle, kaymakamlarımızla toplantılarımda onlara söylediklerimi burada size bir nakletsem de görseniz, vakit yetmez buna- hep şunu diyoruz: Bunlarda, en küçük, böyle, objektifliği bozan, ilkeleri zedeleyen bir şeye müsaade etmeyin, etmeyiz. Sizlerden de ben burada istirham ediyorum, illerimizde, ilçelerimizde varsa, iletin, üzerine gidelim, beraber gidelim.

Yani, ben, Sayın Kandoğan'a katılıyorum; değerli yöneticimizdir, mülkî idarede uzun süre yöneticilik yapmıştır. Bakın, ben samimiyetle inanıyorum, şu anda -iki yıldır da bu işi yürütüyorum- bu fon ve vakıf irtibatı çok önemli bir mekanizmadır, devlet ile vatandaş arasında çok önemli bir mekanizmadır. Bunu daha hassas, daha iyi yürütmek için çaba sarf edelim, bunu, vatandaşa da, gerçekten, kalıcı, gelecekle ilgili iş imkânı falan sağlayacak yönde yönlendirelim. Bununla ilgili olumsuz değerlendirmeleri ben hiç yapmadım; halen çok iyi yürüyor, kuruluşundan beri iyi yürümüş ve çok iyi kurulmuş bir mekanizma; ama, işte, bu kuruluş kanunuyla benim kendi niyetim, bunu biraz daha güçlü kılmak.

Burada, eminim, Sayın Milletvekilimizin de biraz ifadeleri maksadını aşmıştır; burada, örgüttür, başka şeylerdir, gönüllü kuruluşlar irtibatlarıdır vesaire.. Hepimizin tezi değil mi arkadaşlar?.. Özellikle, sosyal yardımlar, zaten, bizim geleneğimizde, tarihimizde sivil toplum olayı olarak yürümüştür. Bakın, çevremize bakın, yürüyen şeylere; biz bir vakıf medeniyetinden geliyoruz; yani, devlet bunları yürütmemiştir.

Şimdi, biz de, devletin yürüttüğü bu mekanizmada o toplumun temsilcileri daha fazla bulunsun istiyoruz; hem o ilde, o ilçede faaliyet gösteren gönüllü kuruluş temsilcisi hem hayırseverler bulunsun istiyoruz; yani, en iyi yöntem neyse, bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Sonra -Değerli Milletvekilim söyledi- bunu yönetenler, bakın, valilerimiz ve kaymakamlarımızdır; buradaki ifadelerin bir kısmı onları da rencide eder; yani, bu fonun ve vakıfların yardım politikasını bu kadar hafife almaya, rencide etmeye de, doğrusu, hakkımız yok.

Değerli arkadaşlar, burada, benim istirhamım -sosyal yardım konusu bu- daha iyi nasıl yaparız; bize katkı verin; memnun oluruz bundan.

Zaten komisyonlarımızda uzun uzun tartışıldı. Böyle, maksadı aşan gergin siyasî değerlendirmeler bu konuyla çok fazla bağdaşmıyor.

Sosyal devlet, sosyal güvenlik kurumları, onların yeri var. Burada, biz, bir sosyal yardım kuruluşu tasarısını görüşürken, ülkenin bütün sosyal problemlerini bu konunun içine sığdırırsak, zaten içinden çıkamayız; hepsinin ayrı yerleri var.

İşte, yakında, inşallah, genel sağlık sigortası tasarımız huzurunuza gelecek, yeşilkartla ilgili tartışmalar bitecek; sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili olanlar gelecek, bunlar burada tartışılacak; ama, bu konuyu, birazcık kendi alanında tartışır ve bize katkı verirseniz, çok memnun olurum.

Tekrar, hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin hepsi onurlu hükümetlerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Enver Öktem arkadaşımızın konuşması sırasında benim de duyduğum ibareyi, aslında, yanlış değerlendirmemek lazım. Söz, cümle aynen şöyle: "İleride onurlu bir hükümet kurulduğunda..." Bu "ileride başka onurlu bir hükümet kurulduğunda" anlamında da alınabilir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Olur mu öyle bir şey ya! Olur mu öyle bir şey! Şimdiki onursuz mu?!

BAŞKAN - Ben, ancak böyle düşünebilirim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ya, bırak!

BAŞKAN - Ben, ancak böyle düşünebilirim; arkadaşımızın da bu şekilde düşündüğüne inanıyorum...

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, siz Meclisi yönetiyorsunuz şu anda.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sizin tarafsız olmanız lazım!

BAŞKAN - ...çünkü, aksi takdirde, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında kategorik yaklaşımla, bazılarının onurlu, bazılarının onursuz olduğunu düşünmek söz konusu olur; bu da kabul edilemez.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sözünü geri alması lazım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan "ileride onurlu bir hükümet kurulduğunda" demenin mefhumu muhalifi "bugünkü hükümet onursuz bir hükümet" demektir. Bunu tevil etmeye gerek yok ki; gayet açık Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bunu kabul etmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, demin, konuşmanızı izlerken, hakikaten, bu ülkede, bu vakıf tarafından dağıtılan yardımların çok adilane dağıtıldığını, bu ülkede yaşayan her insana, fakirse her fakire eşit davrandığınızı ve sizin de buna inandığınızı, talimatlarınızın bu şekilde olduğunu, bunun böyle yapıldığını söylediniz.

Sayın Bakanım, size inanıyorum; ancak, hiç böyle değil. Kesinlikle böyle değil; buna emin olun. Özellikle ilçelerde, tamamen bir yandaş düzeniyle, tamamen fakir kişiler ayrılarak -diline, dinine, ırkına göre ayrılarak- yapılıyor; bunu, ben, bilgilerinize sunuyorum. Kesinlikle böyle yapılmıyor.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok efendim.

BAŞKAN - Lütfen, sorunuzu sorunuz Mevlüt Bey.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben, Sayın Bakanıma bilgi sundum efendim...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul yok Sayın Başkanım, ya soru sorulur ya da gelip burada konuşulur.

BAŞKAN - Şimdi, soru - cevap...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi usul efendim; siz bana usul öğretemezsiniz!

BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bu uygulamadan Sayın Bakanıma bilgi verdim.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul yok!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi usul yok?!. Ne demek o?!.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Siz uyarmayın, biz uyaracağız.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, lütfen, siz de bu Meclisi tarafsız yönetin.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, soru-cevap işlemi yapılırken, söz aldığınızda soru sormanız gerekiyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma, "siz böyle konuşuyorsunuz; böyle uygulama oluyor mu olmuyor mu" diye sordum efendim. Bu, soru değil mi Beyefendi?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Meclis, Meclis olmaktan çıktı.

BAŞKAN - İşte tamam, işte bunu sorunuz, sormanız gerekiyor, onun için diyoruz.

Başka soru sorma talebi yok.

Sayın Bakan, söz sizin, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Efendim, ben, biraz önce, bu konudaki düşüncemi ifade ettim. Eğer, bu konuda, şurada şöyle bir uygulama oldu diye somut bir örnek varsa; o zaman, bu, belgelenir, bildirilir, gereği yapılır. Ben, valilerimizin, kaymakamlarımızın başkanlığında, mütevelli heyetlerimizin bu konuyu hassasiyetle değerlendirdiğine inanıyorum. Merkezden onların tasarruflarına, bizim, ilke bazında bazı müdahalemiz oluyor; yani, ilkeler olarak, şunlara hassasiyet gösterin şeklinde; ama, kararlarına, merkezden hiç müdahale olmuyor; yalnız, bu konuda, sizin vereceğiniz örnek varsa, onun üzerinde, biz, bakarız, araştırma yaparız, inceleme yaparız, o konuda yanlış uygulama varsa, size de bilgi veririz.

Değerli milletvekilleri, neticede, tabiî, bu 931 vakıf, ayrı yerlerde, ayrı mütevelli heyetlerle idare ediliyor; çünkü, bizim, bu vakıfların hepsi, özel hukuk kişiliğine sahip, Medenî Kanundaki vakıflar hükümlerine tabi; yani, başkanları vali ve kaymakamlarımız olsa da. Çok farklı yerlerde uygulamalar var. Yerel düzeyde bunun değerlendirilmesinin sebebi de, yerel ihtiyaçları onlar daha iyi bilirler. Bir yerdeki ihtiyaç, bölgelerimize, illere ve ilçelere göre diğerinden çok farklı olabilir. Dolayısıyla, onların kararının daha isabetli olacağı yönünde bir değerlendirme var; ama, o tür, yanlı bir şey, katiyen... Biraz önce bir ifade yine oldu; işte, Aksaray örneği verildi. Bakın, o İl Başkanımız ancak Hükümetimizin böyle bir faaliyeti var diye, belki, kendi partisinin oluşturduğu iktidarın bir faaliyetiyle ilgili çevresine olumlu bir şeyler anlatıyordur. Yoksa, bunun mütevelli heyeti belli, karar mekanizması belli arkadaşlar ve kriterleri var. Bakın, bu rasgele değil, bugün listeler var artık, ilk zamanlar gibi değil. Biz o envanteri güçlendiriyoruz. Küçük ve orta ölçekli yerleşim yerlerimizde gidip bir vakfımızı ziyaret edin; inanın, göreceksiniz, ellerinde sağlıklı bilgiler var. Öyle, rasgele yardım falan yapılmıyor artık ve biz onu giderek daha da azaltacağız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN- Değerli milletvekilleri, 1 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlandı.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;

a) Genel Müdürlük : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünü,

b) Genel Müdür: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma  Genel Müdürünü,

c) Fon : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunu,

d) Fon Kurulu : Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulunu,

e) Vakıf : İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını,

İfade eder.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

649 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/644) (S.Sayısı : 649) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri

MADDE 3. - Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri şunlardır:

a) 3294  sayılı  Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak.

b) Fonun gelirlerini  zamanında  toplamak,   toplanan  gelirlerin  yerinde,   zamanında ve ihtiyaçlara göre kullanılmasını sağlamak.

c) Vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak ve incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usul ve esasları ile sosyal yardım programlarının kriterlerini  belirlemek.

d) Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili olarak araştırma ve etüt yapmak, proje hazırlamak ve uygulamak, bu konuda kamu kurum ve kuruluşlarından, üniversitelerden, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerden, sivil toplum örgütlerinden destek  almak,   ortak   projeler   hazırlamak,   gerektiğinde   bunlarla sözleşmeler yapmak, hazırlanan projelere destek vermek, bu kurum ve kuruluşlardan proje uygulama, denetleme, danışmanlık ve değerlendirme konularında hizmet satın almak.

e) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, sosyal yardımlaşma, dayanışma, sosyal hizmet yapılanması, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, Aile Araştırma Kurumu, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı; artı, yerel yönetimler şeklinde ortaya çıkmış bulunuyor.

Sosyal hizmetlerin tek çatı altında toplanması gerekirken, hizmetlerin ve kurumların dağınıklılığı, yasal temellere oturtulmaktadır. Çıkarılan bu yasalarla, aynı işin birçok kurum tarafından yapılması ve özet olarak, hizmet tekrarı ve israf söz konusudur. Öte yandan, tasarının bu haliyle kanunlaşması sonucunda, yoksullukla mücadelede birbirinden kopuk, değişik kuruluşlarca yürütülen sosyal yardım ve hizmet programlarını birleştirecek ortak bir yapı oluşturulması için yakalanan fırsat kaçırılmış olacaktır. Ayrıca, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki dağınıklılığın önlenmesi, sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarının bir çatı altında birleştirilerek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında önerilmiştir. Daha da öte, bu konu, Avrupa Birliği müktesebatında yer almış ve hükümetin Acil Eylem Planında da vaat edilmiştir. Buna rağmen, böyle bir tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmesi, tek başına hükümetin sosyal güvenlik sorunlarının çözümünü hayır işlerine indirgeme anlayışının tipik bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde henüz yasalaşmayan ve Anayasaya aykırı maddeler içeren Kamu Yönetimi Temel Kanununa paralel olarak hazırlanmıştır. Yasalaşmayan çerçeve kanuna göre hazırlanan teşkilat yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi zaman kaybından başka bir anlam taşıyamayacaktır. Eğer, bu genel müdürlük oluşturulacaksa, fon kuruluna bu sektörle ilgili eğitim veren üniversite yetkilisi ya da yetkililerin de bulunması gerekirdi. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü de eşgüdüm açısından bu yönetimde, kurulda bulunabilirdi. Genel olarak yapılanmaya baktığımızda kurumda gördüğümüz tablo; İçişleri, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlarının müsteşarları düzeyinde temsil ediliyor. Müsteşarların, içinde bulundukları iş yoğunluğunda bu kurullara katılmaları -ki "ayda bir kez toplanır" denilmektedir- ne kadar mümkün olabilir, onu da merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla, balık vermek değil, balık tutmanın öğretileceği ifade edildi. Oysa, bu tasarı, sadece sorunun ekonomik yardım boyutunu dikkate alan bir tasarıdır; sorunun sosyal boyutu yoktur.

Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde 13 500 000 yeşilkartlı var. Yeşilkart, asgarî ücretin üçte 1'i veya daha az gelir düzeyi olan yoksullara veriliyor. Bu tablo, yoksullukla ilgili içinde bulunduğumuz ülke koşullarını çok açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmektedir. Yoksulluğu ortadan kaldırmak, yoksullara iane ve bağışla değil, işsizliği ortadan kaldırmakla ancak mümkün olabilir. Oysa, bu tasarıyla, genel müdürlük olarak oluşturulacak bu kurum, sürekli bir yardım kurumu genel müdürlüğü haline getirilmiş olacaktır. Bu kurum, 2004 yılı bütçesi 2 katrilyona yaklaşan bir kurum.

Değerli milletvekilleri, bu kurumun gelirleri, Gelir ve Kurumlar Vergisinin yüzde 4'ü, trafik cezalarının yüzde 50'si, RTÜK reklam gelirlerinin de yüzde 15'inden teşkil oluyor. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumuna, bu söylediğim oranda, Gelir ve Kurumlar Vergisinden, trafik cezalarından ve RTÜK reklam gelirlerinden pay ayrılmakta. Ayrıca, il ve ilçelerde toplanan kurban derileri ve bağışlar hariç.

Sayın Bakan, Fonla ilgili olarak "fonun bir sorunu yoktur, fonun borcu yoktur" açıklamasında bulundular aradan önceki oturumumuzda.

Değerli milletvekilleri, ben, daha önce Sayın Bakanımıza yazılı olarak bir soru önergesi sunmuştum. Sağ olsunlar, Sayın Bakanımız da yazılı olarak bu soru önergeme yanıt verdiler. Bakınız, Fonla ilgili alınan kredilere yönelik bu soruma aldığım yanıt şöyle: "Bugüne kadar iki konuda kredi alınmıştır. Bunlardan birincisi, 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrası -tabiî ki, bu hükümet döneminde değil; ama, borç devam ediyor; borcun olmadığı ifade edildiği için bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum- 252 530 000 ABD Doları tutarındaki deprem felaketi acil yardım kredisi için Hazine Müsteşarlığıyla malî protokol anlaşması imzalanmıştır -tabiî, bu para kullanılmış- sosyal riski azaltma projesi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası arasında 14 Eylül 2001 tarihinde 500 000 000 ABD Doları tutarındaki kredi anlaşması imzalanmıştır." Tabiî, bu krediler -bu hükümeti kastetmiyorum- geçmiş dönemlerde alınmış olabilir; ama, bu borç bu hükümet döneminde de devam ediyor; onu ifade etmek istiyorum.

Bu kredilerin nasıl geriye ödeneceği konusunda da sorum vardı. Sayın Bakanımız onu da yanıtlamışlar. "Söz konusu kredilerle ilgili kredi geri ödeme takvimi aşağıda belirtilmiştir" deniliyor. "Deprem kredisinin geri ödemesi konusunda Fon bilgi sahibi değil; Hazine Müsteşarlığının bilgisi dahilinde; ama, sosyal riski azaltma kapsamında kullanılan kredi ödeme vadesi 15 Nisan 2007 tarihinde başlayıp 15 Ekim 2016 tarihinde sona ermektedir. Kredi ödeme dönemleri 15 Nisan ve 15 Ekim olup, söz konusu dönemlerde ödenecek olan tutarlar 25'er milyon dolardır" şeklinde yanıtlanmış. Sayın Bakanımızın "Fonun borcu yoktur" ifadesiyle bu yazılı önergeme almış olduğum yazılı yanıtın çeliştiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclise saygılarımı sunuyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde başka söz isteyen? Yok.

Önerge de yok.

Soru-cevap da yok.

Hızlı gidiyoruz. Zaten amacımız da mümkün olduğu kadar etkin ve verimli bir yasama organı çalışması yapmak. O nedenle, zaman zaman konuşma yapan arkadaşları uyarıyorum. Soru sorma süresi içinde kısa, öz ve soru sormalarını istiyoruz. Maddeler üzerinde konuşurken de mümkün olduğu kadar konunun içinde kalmalarını rica ediyoruz ve başka milletvekili arkadaşlara atıfta bulunarak polemik yaratacak, sataşmaya neden olacak paragrafları da konuşmalarımızda mümkün olduğu kadar kullanmayalım. Biz, burada temel olarak, yasama organı görevi yapıyoruz; hızla, etkin ve verimli bir şekilde yasalar çıkarmalıyız, yasaları değiştirebilmeliyiz; bunu sağlamak amacımız.

Şimdi, bu açıklamayı yaptıktan sonra da, görüşmeler tamamlandığına göre, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sıradaki 4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Teşkilât ve Fon Kurulu

Teşkilât

MADDE 4. - Genel Müdürlük; ana hizmet birimleri ile danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur. Genel Müdürlük teşkilâtı ekli (I) sayılı cetvelde gösterilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (Alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben, görüşülmekte olan yasa tasarısının ikinci bölümüyle ilgili, teşkilat ve fon kuruluşunun oluşturulmasıyla ilgili maddede söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en derin sevgilerimle, sayılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu tasarı ve bu madde, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki mevcut boşluğun doldurulması açısından, sosyal yardım ve sosyal hizmetler alanındaki yetersizliklerin giderilmesi açısından, AKP'li arkadaşlarımın iddia ettiklerinin aksine, dostlar alışverişte görsün yasası kabilinden bir yasadır.

Bu maddeyle düzenlenen teşkilat ve fon kurulmasının, sosyal hizmet ve sosyal yardım alanındaki sıkıntıların giderilmesi ve bu arada, Fak Fuk Fon uygulaması diye bilinen bu sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki sıkıntıların bir bölümünün aşılmasıyla ilgili bu uygulamaya katkı yapması açısından da bu maddenin ve bu yasanın, sanıldığının aksine, pek kıymeti harbiyesinin olmadığı ortaya çıkıyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konunun daha iyi anlaşılması için, izin verirseniz, kısaca, Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemine bütüncül bir yaklaşımla bakılması gerekmektedir. Türkiye'de, hepimizin bildiği gibi, sosyal güvenlik uygulamaları başlıca iki alanda götürülmeye, yürütülmeye çalışılıyor; birinci alan, sosyal sigorta programlarıdır; ikinci alan ise, sosyal hizmet ve sosyal yardım uygulamalarıdır.

Birinci alan olan sosyal sigorta programları, işgücü içinde yer alan, yani, istihdamda olan, çalışan ya da işsiz yurttaşlarımızın, yani, aktif nüfusta olan, çalışma durumunda olan, prim ödeme gücünde olan ya da çalışma isteğiyle yanıp tutuşmakla birlikte işsiz olan yurttaşlarımızın sosyal güvenliklerinin sağlanmasıyla ilgili alandır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sosyal sigorta programlarıyla ilgili 5 yasal düzenleme ile 3 tane kurum faaliyette bulunuyor. Yasal düzenlemeler, Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası, Emekli Sandığı Yasası, Bağ-Kur Yasası, tarım kesiminde kendi başına, kendi hesabına çalışanların sosyal güvenlikleriyle ilgili yasa ve tarımda işçi statüsünde çalışanların sosyal güvenliğiyle ilgili yasa. Bu 5 yasal düzenleme, 3 kurum eliyle sosyal sigorta programlarını düzenliyor; Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı. Ayrıca, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci maddesiyle bir düzenleme daha var; bu da, Sosyal Sigortalar Kurumu çatısı altında götürülüyor; banka sandıklarının, sigorta şirketlerinin, reasürans şirketlerinin çalışanlarıyla ilgili.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; -biraz sonra konuya geleceğim, niye bunları anlatıyorum- olaya,  bir sosyal güvenlik sistemi, ulusal sosyal güvenlik sistemi açısında yaklaşılması gerekiyordu. Bu yasa tasarısı, hem altkomisyonda belirttik hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda belirttik, ulusal sosyal güvenlik sisteminin primsiz ayağının; yani, sosyal hizmet ve sosyal yardımlar ayağının ulusal bir modele kavuşturulması açısından bir fırsattı; ama, ne yazık ki bu fırsat kullanılamadı.

2004 yılı başlangıç itibariyle, sosyal sigortalar programları alanında az önce söylemeye çalıştığım 5 yasal düzenleme ve 3 kurumsal uygulamayla, istihdam edilen nüfusun ancak yarısı, yüzde 54'ü kapsama alınabilmiş; yani, bunca yıllık sosyal sigorta uygulamalarında demek ki, çalışan nüfusun, istihdamda olan nüfusun yarısına yakın bölümü, hâlâ, sosyal sigorta kapsamları dışında.

Bu konuda, kapsamdaki yetersizliğin ötesinde, bir başka sıkıntı var; sosyal sigorta programları alanında sistemsizlikten kaynaklanan biryığın sorunumuz bulunuyor. Her bir sigorta programında farklı normlar; yani, SSK'da ayrı normlar, standartlar, haklar, sorumluluklar, Bağ-Kurda ayrı, Emekli Sandığında ayrı. Yıllardır süregelen bu sistemsizlikten kaynaklanan sorunlar karşısında, tabiî, düzeltme çabalarının da etkisiyle, bir bakıyorsunuz, mevcut sosyal sigorta programları yamalı bohça haline gelmiş. Sosyal sigorta programlarının içeriğini, oranın uzmanları dahi bilemiyorlar; kopmuş... Sistemsizlik, sistemsizlik, sistemsizlik...

Şimdi, geliyoruz konumuzla ilgili hususa. Peki, sosyal sigorta kurumlarında böyle bir sistemsizlik var, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanı nasıl; tam anlamıyla yürekler acısı, tam anlamıyla yürekler acısı. Bakınız, 8 500 000 dolayında özürlü yurttaşımız, bakıma ve korunmaya muhtaç her yaştan çocuk, genç, kadın, yaşlılar ile açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren milyonlarca yurttaşımız, çağdaş sosyal devlet elinin kendilerine uzanmasını, sosyal güvenlik şemsiyesi altında kendilerine yaklaşılmasını bekliyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı, bu alanla ilgili; ama, burada da sistemsizliğin tüm sıkıntılarını, sistemsizliğin tüm problemlerini yaşıyoruz. Sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı ve bu yasa tasarısıyla ilgili teşkilat ve fon kurulu uygulamasının yanında, bakınız nasıl uygulamalar var; yani, sistemsizliğin hangi boyutta olduğunu söyleyelim ve biz, şu anda hangi yasayla ilgileniyoruz ve sosyal güvenlik sistemi, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanı açısından bu yasanın kıymeti harbiyesi nedir?

Sosyal hizmet ve sosyal yardım alanında Fak Fuk Fon uygulaması yanında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, Emekli Sandığının, belediyelerin, derneklerin, çeşitli vakıfların, azınlıkların, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, yeşilkart ve altmışbeş yaş yasası uygulamalarının sonuçlarını şu ya da bu şekilde el altında tutabiliyoruz; ama, şöyle bir baktığımızda, bölük pörçük, ayrı ayrı kurumlar eliyle götürülen, çok büyük ölçüde kaynak savurganlığına yol açan bu uygulamalara bakıyorsunuz, olağanüstü yetersiz, son derece yetersiz.

Hemen bir iki rakam vermek istiyorum. 8 500 000 özürlü yurttaşımız var, saygıyla karşılıyorum; ama, ben, Cumhuriyet Halk Partisinin birikimini, Yüce Meclisin çatısı altına getirmeye çalışıyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunları anlatmaya çalıştık; ama, başaramadık. Bir fırsat kaçırıyorsunuz, onu söylemeye çalışıyorum. Onun için, burada, sosyal devlet edebiyatını, böyle, sözle, yapmacık bir şekilde götürmenin hiçbir anlamı yok. Bir fırsat kaçırıldığını söylüyorum. Hiç olmazsa, bundan sonraki aşamalarda, bundan sonraki, sosyal devlet anlayışına dönük birtakım uygulamalarda, Cumhuriyet Halk Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ya da Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonundaki ya da diğer komisyonlardaki önerilerini, lütfen, dikkate alınız; onu söylemeye çalışıyorum. Çünkü, bu alan, hepimizin, ama hepimizin, aynı şekilde duyarlı olması gereken bir alan. Bu alanın siyaseti olamaz. Bilmem anlatabiliyor muyum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 8 500 000 özürlü yurttaşımız var. Ben söyleyeyim, nasıl ve hangi aşamada, hangi kaynakla, hangi modelle bu 8 500 000 özürlü vatandaşımıza, yurttaşımıza sahip çıkacaksınız; hep birlikte düşünelim ve elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim. 8 500 000 özürlü yurttaşımız var; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı 60 kuruluş var; yatılı ve gündüzlü, toplam 4 824 özürlü yurttaşımıza hizmet verilebiliyor; 4 824 kişiye. Bunlar, devletin resmî rakamlarıdır; Devlet Planlama Teşkilatının 2005 yılı programından aldığım rakamlardır. 8 500 000 özürlü; ama, hizmet götürebildiğimiz 4 824 kişi; Türkiye'nin sorunu. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Emekli Sandığı, belediyeler ve diğer kurumlara bağlı huzurevi ve bakımevlerinde, 10 000 dolayında, ancak ve ancak 10 000 dolayında yaşlıya hizmet sunulabiliyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüzbinlerce, ama yüzbinlerce, bakıma ve korunmaya muhtaç yaşlımız var; yani, Türkiye'nin modernleşmesi, geleneksel aile tipinin çekirdek aile tipine dönüşmesi, ne yazık ki, yaşlıların, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde daha sıkıntılı bir konuma getirilmekte olduğunu bize anlatıyor. Eskiden, geleneksel aile içerisinde, kırsal alanda, yaşlılar evlerde bakılıyordu; şimdi de bakılıyor; ama, çok daha az bakılıyor. Yani, toplumsal realiteyi, Türk toplumundaki bu değişimi hep birlikte görmek durumundayız. 10 000 dolayında yaşlıya hizmet götürebiliyoruz. Bakınız, bakıma ve korunmaya muhtaç yüzbinlerce çocuğumuza sahip çıkılması açısından da son derece başarısız kalındığını görüyoruz. Bakıma ve korunmaya muhtaç 30 000 dolayında çocuğumuza sahip çıkabilmişiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi bunlara neden değiniyorum; bu yasa tasarısının ve bu maddenin, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki sorunların çözümü için hangi noktada durduğunu, ağırlığının ne olduğunu, kıymeti harbiyesinin ne olduğunu hep birlikte görelim diye bunlara değiniyorum. Türkiye'nin sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki en büyük sıkıntısı -sağlık gelecek, sağlıkta da konuşacağız- sistemsizliktir. Sistemsizlik, sistemsizlik... Ne yazık ki, Türkiye, bunca yıllık deneyime, bunca yıllık çabalarına karşın, hâlâ ulusal sosyal güvenlik sistemini oluşturamamıştır. Ulusal sosyal güvenlik sisteminin sosyal sigorta ayağı nasıl olacak? Sosyal sigortalar ayağındaki yaşlılık, maluliyet, ölüm, uzun vadeli sigorta dalları nasıl götürülecek? iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık, sağlık gibi kısa vadeli sigorta dalları nasıl götürülecek? Bunun ötesinde, sosyal yardım ve sosyal hizmete gereksinim duyan yurttaşlarımızın sayısı hızla artıyor; bunlara, nasıl bir çağdaş sosyal devlet anlayışıyla sahip çıkılacak? Sistem konusunda, model konusunda ne yazık ki başarılı olunamamış; ama, Adalet ve Kalkınma Partisi, gerçekten, çok güçlü bir Parlamento aritmetiğiyle karşımızda. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu düşünmesi lazım, sistemi, ulusal modelleri düşünmesi lazım. İşte, benim, bizim üzüntümüz budur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir fırsat kaçırılmıştır. Bizim düşüncemiz, bu yasa tasarısıyla, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki boşluğu, sistemsizlik boşluğunu dolduracak bir fırsat kaçırılmıştır.

Ben, şimdi, Sayın Bakandan, lütfen, benden sonra gelip burada açıklamasını rica ediyorum. Bu yasa tasarısı ne getiriyor? Yani, Fak Fuk Fon uygulamasının daha etkin bir şekilde götürülmesi, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında gerçekten çok ciddî bir boşluğun doldurulması açısından bu yasa tasarısı ne getiriyor? Bu madde ne getiriyor? Elimizi vicdanımıza koyalım; tabiî ki, oradan buradan getirilmiş birtakım kamu görevlilerinin geçici hizmet anlayışlarıyla götürülüyordu; onlara kadro veriliyor şimdi. Bunun dışında ne getiriliyor? Rica ediyorum; bu mu olacak? Bu mu olmalıydı sosyal devlet anlayışı?! Burada neler neler konuşuldu. AKP'nin seçim bildirgesi belli, AKP'nin programı belli, hem Sayın Gül'ün hükümetinin programı belli hem şimdiki hükümetin programı belli ve altını çize çize ezberledik, AKP'nin sosyal devlet anlayışıyla ilgili programı belli. Lütfen, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; sosyal devlet edebiyatı yapmayalım burada; programınızın gereğini yapınız. İki yılı aşkındır iktidarsanız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, süreniz doldu; toparlamanızı rica ediyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - 5 dakikalık kişisel söz hakkımı da kullandım mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - 10 dakika artı 5 dakika, 15 dakika verdik size; 15 dakikayı doldurdunuz

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Tabiî ki, değerli AKP'li milletvekilleri beni heyecanlandırıyorlar, zaman avuçlarımızdan su gibi akıp gidiyor; şimdi hemen toparlayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim. Ulusal sistemleri getirdiğinizde, biz de sizi böyle alkışlayacağız.

BAŞKAN - Bu edebî sözler size biraz daha avantaj sağladı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tasarının bu haliyle kanunlaşması sonucunda, yoksullukla mücadelede sosyal yardım ve hizmetlilere gereksinim duyan yurttaşlarımıza hizmet götürülmesinde birbirinden kopuk değişik kurumlarca yürütülen sosyal yardım ve hizmet programlarını birleştirecek ortak bir yapı oluşturulması için yakalanan fırsat kaçırılmaktadır. İşin özü bu; bir fırsat.

Ayrıca, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin birleştirilerek kamu kuruluşları arasındaki koordinasyon eksikliği ve kopukluğunun ortadan kaldırılması -böylece, ulusal sosyal güvenlik sisteminin primsiz ayağının, yani, sosyal yardım ve sosyal hizmet ayağının kurulması daha da zorlaşacaktır- sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki dağınıklığın önlenmesi, sosyal hizmet ve sosyal yardım kuruluşlarının bir çatı altında birleştirilerek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında önerilmiştir. Daha da ötede, konu, Avrupa Birliği müktesebatında yer almış ve AKP İktidarının Acil Eylem Planında da vaat edilmiş olmasına rağmen, hükümetin bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmesi, bir başına bu şekilde sevk etmesi, hükümetin, sosyal güvenlik sorunlarının çözümünü hayır işlerine indirgeme anlayışının tipik bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Bunu da tespit ediyorum. Ne yazık ki, ne yazık ki böyle! Keşke, bu fırsatı yakalayabilmiş olsaydık, primsiz ayağın hiç olmazsa çatısını kurabilmiş olsaydık; çünkü, Başbakanlıkta bu fon oluşturuluyor. Bunu, sosyal hizmet ve sosyal kurumların modeli olarak düşünebilirdik. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerdeki bütün hizmetleri de buraya entegre ederdik ve böylece, primsiz ayağın ulusal sistemi ortaya konulmuş olurdu. Ne zaman gelecek bu?

Yoksulluk...

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Kader değildir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - ...vatandaşlarımızın, gerçekten, her geçen gün çok daha artan bir şekilde karşılaştığı bir tehlike.     

Şimdi, burada il ve ilçe sosyal yardım ve dayanışma vakıflarında, bilimsel anlamda yoksulluk araştırması ve yardım sonrası sosyal hizmet verecek uzman personel, yetişmiş eleman bulunmadığını biliyoruz. Ayrıca, bu tasarıda, sayıları 931'e ulaşan bu vakıfların uygulamadaki farklılıklarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak, sosyal yardımlardan yararlanma usul ve esaslarına da yer verilmesi gerekirken, bu konunun da bu yasa tasarısında atlanmış olduğunu üzüntüyle tespit ediyoruz.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir milletvekili arkadaşımız "yoksulluk kader değildir" dedi. Gayet tabiî, yoksulluk kader değildir; yoksulluk kader değildir ve sosyal yardım ve sosyal hizmete gereksinim duyan insanlara, yurttaşlarımıza hizmet götürme, onları ulusal sosyal güvenlik sistemi çatısı altında sosyal güvenliğe kavuşturma, AKP'nin sosyal adalet anlayışından çok farklı bir sosyal adalet anlayışını gerektirmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz isteği?.. Yok.

Soru sorma istemi?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde ekli cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Fon Kurulunun oluşumu ve görevleri

MADDE 5- Fon Kurulu, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşur.

Fon Kurulu ayda bir kez olağan olarak toplanır. Kurul Başkanının talebi üzerine Fon Kurulu her zaman olağanüstü toplanabilir. Kurulun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlükçe yerine getirilir.

Fon Kurulunun görevleri şunlardır:

a) Fonda toplanan kaynakların, vakıflar ve Genel Müdürlükçe yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek.

b) Gerekli görülen hallerde, hizmetin aksamadan yürütülmesi için usul ve esaslarını açıkça belirlemek kaydıyla  Genel Müdüre yetki devrinde bulunmak.

c) Vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak.

d) Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Genel Müdürlüğe önerilerde bulunmak.

e) Toplumda dayanışma ve paylaşma bilincini geliştirmek ve desteklemek üzere bilimsel, sosyal ve kültürel programlar ve projeler önermek, hazırlanan projelere destek sağlamak.

Fon Kurulunun çalışma esas ve usulleri yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Soru istemi ve önerge yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Hizmet Birimleri ve Görevleri

Genel Müdür

MADDE 6. - Genel Müdür; Genel Müdürlüğün en üst amiri olup, Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuat hükümlerine, Genel Müdürlüğün amaç ve politikalarına, stratejik plânına, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak düzenler ve yürütür.

Genel Müdür, Başbakana veya  görevlendireceği  Bakana karşı sorumludur.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 2 nci maddesi sosyal devlet ilkesine vurgu yapmaktadır. İşte, bu vurguya istinaden, özellikle, günümüzdeki çağdaş devlet anlayışı içerisinde de, ihtiyaç sahibi vatandaşların sağlık, eğitim ve sosyal hayatta sıkıntıya düştükleri durumlarda onlara devletin şefkatli ellerini hissettirecek bir kurum olarak 1986 yılında kurulmuş.

Bu, tabiî, bir fon olarak kurulmuş o yıllarda. Fak Fuk Fon olarak da geçen bu fon, il ve ilçelerde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı olarak hizmet görmüş. Tabiî, iyi niyetle kurulmuş bir sistem. Dertlilerin bir nebze dermanına, yardımına koşsun diye kurulmuş bir sistem; ama, maalesef, bir tüzelkişiliği oluşmamış Ankara'da. Bu nedenle de, sağdan soldan toplama elemanlarla görev yapmaya çalışmış ve bu da etkinliğini düşürmüştür. Hatta, zaman geçtikçe, mevcut fonlar sosyal yardımlaşma ve dayanışma lehine kullanılmak yerine, başka yerlerde de kullanılmaya başlanılmış; 2002 yılına kadar, maalesef, bu fonlardan trilyonlarca lira başka yerlere aktarılmış. İktidarımızda, her şeyde olduğu gibi, bu konuda da halı altına süpürülen her şey gözden geçirilmiş ve hemen bu konuyla ilgili yapılabileceğin en fazlası yapılmaya çalışılmıştır. Bırakın bu fondan başka yere para aktarılmasını, bu fona para aktarılmaya başlanmış. İşte, bakın, 2003 yılında 327 trilyon lira ve 2004 yılında da 380 trilyon lira fazladan para aktarılmış.

Bu, tabiî, bir anlayış farkıdır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma gibi bir vakfın parasını başka bir kaynağa aktarma anlayışı başkadır, böyle bir vakfa para aktarma anlayışı da başkadır; bu da, AK Partinin farkıdır.

Tabiî ki, burada, böyle bir sistemin daha etkin, daha iyi çalışması, tüzel bir kişiliğe ulaşması için bir kanun tasarısı hazırlamışız; bunu gerçekleştiriyoruz bugün.

Efendim, tabiî ki, bu yasa, sosyal hayattaki birtakım güvenlik ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir; bunun bilincindeyiz. İnşallah, bu ay içerisinde, sosyal hayatta önemli bir yeri olan sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanması, genel sağlık sigortası gibi herkesi sağlık hizmetine kavuşturacak bir sistemin devreye konulması gibi önemli, sosyal hayatı rahatlatacak kanun tasarılarımız da sizlerin desteğiyle kanunlaşacaktır.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, burada, 6 000 000 kişiye 2004'te yardım etmiş bir kuruluştan bahsediyoruz; 931 vakfıyla bu çalışmayı sürdürmüş. Biz, sosyal devleti, sözde bir sosyal devlet olarak düşünmedik. Belki yıllarca bu, sözde kaldı, refah devleti sözde kaldı; ama, bizim dönemimizde, bunlar sizlerin de gözleri önünde, birer birer gerçek sosyal devlet hüviyetine kavuşma yönünde adımları izlediniz.

Efendim "sadaka örgütü" tabiri, gerçekten ağır bir tabir. "Aymazlık", "sosyal devlet edebiyatı" gibi tabirler geliyor çok kıymetli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızdan; burada, konuşmalarında bunu vurguladılar. Bakınız, sosyal devlet anlayış farkına, yaptıklarımızla şöyle bir göz atalım: 1 200 000 ton civarında kömür dağıtılmış. Efendim, 500 kilogram, 1 000 kilogram kömür nedir, bu bir sadakadır diyenler olabilir, değerli muhalefet partisi milletvekillerimizden. Kömürsüz bir ailenin o soğukta tir tir titrediğini birazcık hissedin, azıcık hissedin, onların çektiğini hissedin, o zaman, bu tonlarca verilen kömürün ne demek olduğunu çok iyi anlayacaksınız değerli arkadaşlar. Okulunda, okul başladığı gün sırasının önüne kitapları konulan çocuğun sevincini görürseniz; 4-5 çocuğu olup da, yahu bu çocukların kitaplarını nasıl sağlayacağım derdine düşen ana babanın sevincini görürseniz, ben, sizin böyle konuşmayacağınızı biliyorum.

SSK hastanelerine sıra bulup gidemeyen milyonlarca vatandaşımızın, diğer kurumların kapılarının açılmasıyla, bu sene 30 000 000 SSK'lımızın... Bakın, Kocaeli'nde 330 000 SSK'lı, devlet hastanelerinden ve sağlıkocaklarından bu sene hizmet aldı. SSK hastanelerinde kuyruklar da azalmadı, hasta da azalmadı; ya nereden çıktı bu hastalar?! Bu insanlar, evlerinde kaderlerine terk edilmişti. İşte, sosyal devlet anlayışı bu. Onlara bu kapıları açtık ve 30 000 000 kişi hizmet alma fırsatını yakaladı. Yakında, inşallah, o ilaç kuyruklarını da hep birlikte ortadan kaldıracağız. İşte, sosyal devlet anlayışının farkı budur. Sağlıkta, eğitimde, sosyal alanda, bir şekilde -kendisi vermesi gerekmez- devletin bütün imkânlarını kullanarak, gerektiğinde özel sektörü, vakıfları, bütün kurumları kullanarak halkına sağlığı, eğitimi ulaştıran devlettir sosyal devlet. İşte, sosyal devletteki anlayış farkımız buradadır, AK Partinin sosyal devlet anlayışı da budur değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, mesela, özürlülerden bahsedildi. Bakın, bir parti bünyesinde Özürlüler Koordinasyon Merkezi kuruluyor. Bu parti, AK Partidir ve özürlülerimizi rahatlatacak politikaların çalışması yapılıyor değerli arkadaşlar. Yakında, inşallah, özürlüler yasası gelecek. Şimdiye kadar, iktidarımız döneminde, özürlülerimizi rahatlatacak biryığın adım attık ve kanunlar çıkardık. Bunlarla ilgili daha geniş kapsamlı çalışmalara imkân verecek yasamız da hazırlanıyor.

Bakın, gene, size bir ilkten bahsedeyim; belki duymamış olabilirsiniz. Bunlar pek alışılmış şeyler değil, Türkiye'de, partiler bünyesinde kurulsun. "Yaşlılar Koordinasyon Merkezi" diye bir kuruluş var AK Parti bünyesinde, Sosyal İşler Başkanlığına bağlı. Türkiye'de bir ilktir bu. Daha, bir sorun kangren haline gelmeden, kronikleşmeden, onyıllar öncesinde ona çözüm arayışlarını üretmenin anlayışıdır bu. Ne yapacak bu Yaşlılar Koordinasyon Merkezi; yirmi yıl, otuz yıl sonra, bugünkü genç nüfusun birer potansiyel yaşlı olduğunu düşünürseniz, bugün sorun olmayan, ama,  yarın, sosyal güvenlikte, sosyal hayatta önemli sorun olarak karşımıza çıkacak bir problemin şimdiden çözüm çalışmalarını başlatmıştır AK Parti ve bakın -bununla ilgili az önce de vurgu yapıldı- yaşlılarla ilgili ulusal bir yaşlı politikası oluşturmanın çalışmalarını başlatmıştır. Yaşlılarımızın evde bakımını sağlayacak, kültürümüze, inançlarımıza ve geçmişten gelen birikimimize uygun bir şekilde yaşlılarımızı her zamanki gibi baş köşede oturtacak sistemleri geliştirmenin çalışmalarını başlatmıştır AK Parti İktidarı. Yine,yaşlılarımızın güncel sorunlarını da çözüme ulaştıracak çalışmaları başlatmıştır Yaşlılar Koordinasyon Merkezimiz.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, yaşlılarımızın bu bilgi birikimlerini, o önemli tecrübelerini gençlerimize aktaracak, sosyal ve ekonomik hayata katılımlarını sağlayacak projelerin çalışmalarını başlatmıştır. Bunlar sizi biraz şaşırtıyor, değil mi?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Maddeye gel, parti propagandası yapma!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - İnşallah, bunları da birer birer uygulamaya getirdiğimizde, hep birlikte göreceğiz.

Şunu da söyleyeyim ki, genel sağlık sigortası ve sosyal güvenliğin tek çatı altında toplanması gibi önemli tasarılarla, şu anda çalıştığımız tasarı daha da anlam kazanacaktır.

Bakın, bizler, sırça saraylarda oturmuyoruz, aristokratların oturduğu, zaman geçirdiği yerlerde de oturmuyoruz. Sizin hep dilinize doladığınız, işte, iftar vakitleri, çadırlar, gecekondular... Evet, iftar vakitleri çadırlara daha önce de gidiyorduk, şimdi de gidiyoruz. Sayın Genel Başkanımız, çok önceleri de, on yıllar öncesinde de bu işi yapıyordu, daha sonra belediye başkanı oldu, yine yapmaya devam etti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

...Başbakan oldular, yine bu çalışmaları sürdürüyorlar; bizler de sürdürüyoruz. Biz, bunları, ne basına açıklıyoruz ne de gelip burada konuşuyoruz. Bunu, eşlerimiz de yapıyor, bizler de yapıyoruz; gidiyoruz, gecekonduda oturuyoruz, onların karavanalarına biz de kaşık atıyoruz; çünkü, o havayı unutmak istemiyoruz.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Onların karavanası mı var?!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) -Burada, AK Parti milletvekillerinin büyük çoğunluğu olarak -belki sizler de- yoksulluğu iyi biliyoruz, işçi çocuklarıyız ve hem çalışıp hem okuyarak bu noktalara geldik; yoksulluğun, soğukta üşümenin ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz ve bunları da sık sık hatırlamak için halkımızın arasına giriyoruz; çünkü, onlar bizi buraya gönderdiler. Bu anlamda, bizim bu çalışmalarımızı, lütfen, başka noktalara çekmeyin.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Onlara balık tutmasını öğretin, balık yemesini değil.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Biz, öyle, köylere gidip "köylümüzle kucaklaşacağız, yoksulla kucaklaşacağız" deyip, çamurlu, yağmurlu olunca da onların sırtına binmiyoruz değerli arkadaşlar.

Ben, sözlerime son verirken, AK Partinin, birçok alanda olduğu gibi, sosyal politikalarında da bir dünya markası olduğunu vurgulamak istiyorum. İnşallah, bu çıkardığımız yasanın, gerçekten, birçok yönden -eğitimde olsun, sağlıkta olsun, sosyal hayatta olsun- zor durumda olan o insanlarımıza bir nebze faydası olması dileklerimle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.

Soru istemi de yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 6 ncı maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Genel Müdür Yardımcısı

MADDE 7. - Ana hizmet birimleri ile danışma birimi ve yardımcı hizmet birimleri arasındaki koordinasyonu sağlamak ve bu birimlerin denetiminde Genel Müdüre yardımcı olmak üzere, bir Genel Müdür Yardımcısı atanabilir. Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür tarafından verilen görevleri yerine getirir  ve Genel  Müdüre karşı sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, şahsınız adına da söz talebiniz var; süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aslında, söz almak gibi bir niyetim yoktu; çünkü, olayın akışı içerisinde, normal olarak yasalaşması gereken bir kanun tasarısını görüşüyoruz; fakat, benden önce söz alan değerli milletvekili arkadaşımızın konuşmaları, herhalde, biraz daha sosyal devlet olgusunun üzerinde durmamızı, hem sosyolojik açıdan hem siyasal açıdan gerekli kıldı.

Değerli arkadaşlarım, bakın, tarih 18 Şubat 2004, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları; Kamu Yönetimi Tasarısı görüşülüyor ve Sayın Mehmet Ali Şahin'e, milletvekili olarak soru sorma hakkımı kullanıyorum ve orada ifade ediyorum. Değerli arkadaşım, Anayasanın 2 nci maddesini, sosyal devlet olma gereğini, altını çizerek söyledi ve ondan sonra da, belki bu tekzibi sizlerin yapması gerekirken, bu konuşmayla benim yapmam noktasına beni zorladı, getirdi.

Değerli arkadaşlarım, sosyal devlet kavramının iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde nasıl bir aşınmaya uğradığını ve bundan sonra getirilmek istenen yasa tasarılarıyla da sosyal devlet ilkesinden nasıl uzaklaşılmaya çalışıldığını, arkadaşımız başka açıdan "yaklaşmak" olarak değerlendirdi, ben "uzaklaşmak" açısından ifade edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, isterseniz, sosyal devleti, sosyolojik açıdan bir tanımlayalım. Şimdi, ben o konuşmamda da, sorumda da... Aynen tutanaktan okuyorum ve söylüyorum: "Sosyal devlet, ne kişinin devredilemez ve vazgeçilemez klasik hak ve özgürlüklerini keyfî olarak elinden almaya çalışan bir zorba ne de kişiyi kaderiyle başbaşa bırakan, kişiye sadece fiziksel güvence sağlamakla yetinen 19 uncu Yüzyılın liberal devletidir. Sosyal devlet, bütün vatandaşlarına, vatandaşlarının yarınlarına güvenle bakmalarını sağlayacak önlemleri, kişi hak ve özgürlüklerini zedelemeden almayı görev kabul eden bir devlettir. Gelişen toplum düzeni içinde vatandaşın kendisine tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi için devletin kendisine kolaylık göstermesi, ihtiyaçlarından bir kısmının devletçe karşılanması gerekmektedir." Hele de Türkiye'nin gelir dağılımı çarpıklığı karşısında bu tanımı yapıyorum. Üstelik, bunların vatandaşa bir hak olarak tanınması, devlete karşı ileri sürebileceği, talep edebileceği kamusal nitelikli bir alacak hakkı, isteme hakkı olarak kabul edilmesi zorunludur" değerli arkadaşım. Yani "biz, kömür verdik, biz, kitap verdik; soğukta üşüyen çocuklar; işçi çocuğuyuz..." Ben de işçi emeklisi çocuğuyum, ben de yatılı okudum. Benim, bunları, bu kürsüden söylemem gerekmez.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Vermeyelim mi kömür?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, ne söylüyorum. Bakın, sizinle anlaşamadığımız nokta şu: Yani, bir basit siyaset var, bir de bu kürsüde yapılması gereken kuralına uygun siyaset var. Şimdi, aradaki farkı bir kere daha söylüyorum: Bunlar, vatandaşın devletten, kamusal nitelikli bir alacak hakkını, isteme hakkıdır. Bunu söylemek istiyorum.

Şu anda, siyasî iktidar olarak, hükümet etme konumunda olan bir iktidar olarak bunları sağlamak, bir... Deminden beri söyleniyor, belki alınıyorsunuz; ama, uygulamalar, maalesef, o şekilde gelişti. Yani, bir zekât, bir iane anlayışıyla değil, sosyal devlet kavramı altında, devletin -sosyal devlette- o hakkı, bir hak olarak o hak sahibine sunması gerekir. Bunu söylemek istiyorum. Bunun da, kurumsal, hukuksal altyapısının olması gerekir. Konuştuğumuz yasa tasarısı da bu yönde bir gelişmeye zemin yaratacak bir organizasyonu sağlıyorsa, bunu desteklemek gerekir. Bunu ifade etmek istiyorum. Yani, biraz, konuşmanın seviyesini daha üst noktaya çekmek istiyorum değerli arkadaşım; basitçe bu.

İkincisi, bakın, gerçekten, başlangıçta, sosyal haklar olarak tarif edilen haklar, maddî güçleri bulunmayan düşkünler ve zayıflar için, yoksullara zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için devletçe yapılan yardımlar kapsamında değerlendiriliyordu. Yani, siz, hâlâ, başlangıç aşamasını politika olarak uygulamaktan çok mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz.

Devamını getiriyorum. Şimdi, bu anlamda -tek başına yardım yetmiyor- yardım yapılan o kişilerin, o yardımı yapan kurumlara ya da kurumların arkasındaki kişilere bir minnet, bir vefa duymaması ve bunun, sosyal ve ekonomik bir hak kapsamında yapılması gerekiyor.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Öyle yapılıyor.

HALUK KOÇ (Devamla) - Öyle yapılmıyor. Bakın, siz söylüyorsunuz ve burada da, bunun siyasî, ticarî metaına dönük birtakım mesajlar vermeye çalışıyorsunuz "biz kömür verdik, biz kitap verdik..."

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Hayır efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Demin söylediğimin tam içine düşüyorsunuz Değerli Vekilim; yani, yanlışınız burada. Ben, bu üslubu eleştiriyorum.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sağlık ...

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, tekrar söz alırsınız. Sağlığa da geleceğim. Geçen gün, siz, burada, sayın valimin yerinde oturuyordunuz ve size bakarak, sizin tezinize karşı antitezi söyledim ve hâlâ, bu politikaları geliştiren, sağlığı metalaştırmaya götürecek bütün aşamaların kapısını açan, "genel sağlık sigortası" adı altında insanlardan yüzde 12,5 asgarî bir tedavi edici hizmet paketini ekprim alarak sağlamaya çalışan bir anlayışın sosyal devletin sağlık anlayışı olamayacağını anlattım; Türkçe anlattım, anlaşılamaz bir dil kullanmadım; ama, anlamamakta direniyorsanız, iki günde bir buraya çıkıyorsanız, bana da, size bunları... Eğitimde önemli bir konudur yineleme. Aranızda öğretim üyesi olan arkadaşlarım var... Eğitimde yineleme de bir yöntem olarak kullanılabilir. Bu yineleme hakkını bize tanımış oluyorsunuz; buna teşekkür ediyorum.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Siz bizim sağlık programımızı heceleyerek okuyun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, günümüzde, sosyal devlet ilkesini öyle uygulamalarla -tabirimi hoş görün, bunu kullanmak istemiyorum ama- seyreltiyorsunuz ki -sulandırıyorsunuz demiyorum- bunu, bir hayır devleti, bir zekât devleti kavramında, kurumsal olmaktan uzak bir yapılaşma içerisinde yapıyorsunuz. Bizimki sağlıklı bir eleştiridir; bunu söylemek istiyorum. O insanların onurlarını, o insanların yoksulluklarını, o insanların bu ülke içerisinde yıllardır süren yanlış yönetim anlayışının...

Bakın, her zaman, bütün konuşmalarımda, bu yanlış yönetimin Türkiye'yi sürüklediği noktada iki yıllık AKP İktidarının tek başına sorumlu olmadığını söylüyorum. Dinleyen arkadaşlarımız hatırlayacaktır, geçmiş dönemlerin sorumluluğunu hep vurguluyorum ve sizin geldiğiniz noktadan itibaren de bu yanlışlara devam ettiğinizi söylüyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, demin tarif ettiğim sosyal devlet kavramında, sosyal ve ekonomik haklar, vatandaşının vatandaş olma sıfatıyla devletinden beklediği hizmetler... Bunlar, sağlık olabilir -ama, sizinki gibi değil, ikinci, üçüncü sayfada bu işin meta haline dönüştürülmesi değil- eğitim olabilir, diğer, başka sosyal güvenlik hakları olabilir. Bütün bunlar, eğer haksa, mutlaka, kurallara bağlı, yasal çerçeve içerisinde, devletin hak sahiplerine vermesi gereken haklar manzumesidir, demetidir. İsterseniz, sosyal devleti bütün bu söylediklerimden sonra tanımlayayım; belki etkili olur.

Şimdi, sosyal haklar ve sosyal devlet de, işte, bu hakların korunduğu ve geçerlilikte olduğu bir devlet yapısını anlatır.

Değerli arkadaşım, aradaki fark bu.

Sayın milletvekilleri, konu oldukça önemli. Tabiî, burada, yıllardır süren yanlış yönetimden doğan Türkiye'deki yoksullaşma sürecinden kolu kanadı kırılmış insanlarımızın malzeme yapılmaması gerekiyor. O insanlar bizim insanlarımız; doğusunda da, batısında da, kuzeyinde de, güneyinde de, büyük kentlerin varoşlarında yılmış insanlar hepimizin insanı ve onların, bugün, yaşama koşullarından hepimiz sorumluyuz; bu ülkeyi daha önce yönetenler sorumlu ve bu yönetim yanlışlarını aynen uygulama konusunda -özür diliyorum- tutuşturulan bazı reçeteleri çözüm olarak, hâlâ, ısrarla...

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Kim Hocam, kim tutuşturuyor?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Şu andaki mevcut durumdan daha da kötüye gidebilecek olan sağlık bunlardan bir tanesi; yaşayarak göreceğiz. Umarım yanlış yapmazsınız; umarım yanlış yapmazsınız!

O insanların daha kötü durumda olmasını engellemek de bizim görevimiz. Siz başka bir formülle engelleyeceğinizi söylüyorsunuz, biz başka bir formülle engelleyeceğimizi söylüyoruz. Sizinkinin, tamamen, bugünkü dünya yapısı içerisinde, bu hakları, şu andaki mevcut, kötü yönetilen sistemden doğan hakları da bu vatandaşın elinden alacak ve tamamen bu insanları piyasa koşullarında sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe mahkûm edecek gidişler olduğunu söylüyoruz -bu da bizim antitezimiz- olmaması gerektiğini söylüyoruz; bu bir duyarlılıktır.

Bakın, ben daha önce de söyledim; bir devlet ki kendi insanına yeterli sağlık hizmeti sunamaz, bir devlet ki insanına yeterli eğitim hizmeti sunamaz, bir ülke ki, bir devlet ki yeterli, asgarî geçim koşullarını sunamaz, o devlette, o ülkede her türlü kalkışma olur, her türlü başkaldırı olur, kendi içinden her türlü sıkıntıya gebe kalır o ülke; bunu söylemek istiyoruz; yani, olayın, sadece sosyal devlet politikalarının çıplaklığı deyin bugün, sığlığı deyin bugün -sizin söylediklerinizi sürekli tekzip etmek zorunda kalıyorum, özür dilerim- bütün bunların, bir ülkeyi sosyal çalkantılara sürükleyeceğini, bu sosyal çalkantılar sonucunda da hiç istemediğimiz birtakım sıkıntıların doğacağını ifade etmek istiyorum. Uygulanan yanlış politikaların en önemli sosyal sonucu, varış noktası, sosyal çalkantılardır.

Türk toplumu, dünyadaki diğer toplumlardan daha farklıdır; Türk toplumunun geleneksel bir dayanışması vardır, bir aile yapısı vardır, koruma duygusu vardır, aç açıkta bırakmama duygusu vardır; bunlar, atasözlerimize, deyişlerimize geçmiştir. Biz, kendi toplumumuzun kendi duyarlılıklarıyla bunları uzağa ötelemiş bulunuyoruz şu anda, uzağa ertelemiş bulunuyoruz; ama, bunlar hiç olmayacak demek değildir; bunlar risktir Türkiye için. Bunları söylüyoruz.

Yani, ben, böyle, farklı politik söylemlerin daha dışında bir konuşma dozu ve konuşma üslubu gerçekten beklerdim değerli arkadaşım; gerçekten beklerdim. Belki, dinleyenler açısından mutluluk yaratabilir; ama, hiç unutmayın, insanların yoksullukları üzerinden, onurları üzerinden siyaset üretmek, en kötü üretim tarzıdır.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sizin gibi...

HALUK KOÇ (Devamla) - Bir gün gelir, ters teper; bir gün gelir, ters teper. Bunları -bir kere daha söyledim- sosyal hak olarak kendilerine sunmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, konunun çok boyutu var. Ben, değerli Kocaeli Milletvekili arkadaşımın deminki sözleri üzerine, bilhassa CHP Grubuna dönük "siz bunları böyle böyle yapıyorsunuz, siz memnun değil misiniz kömürle ısınan..." Tabiî; ama, herkes, bunu, iktidarda olanın şunları söylememesiyle elde etse: "Bunları size biz verdik" diyorsunuz. Bundan daha kötü bir şey olabilir mi?! Bundan daha kötü bir şey olabilir mi?!

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Devletin icraatı olamaz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Devletin icraatı olması lazım arkadaşım; devletin icraatı olması lazım!

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Bunlar devletin icraatı olamaz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin icraatı olması lazım. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devletini sizin hükümetiniz yönetiyor olabilir, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümeti siz olabilirsiniz; bizim de hükümetimizsiniz; ama, bakın, bu politikaları "biz yaptık, biz ettik" mantığına çekmeniz ve bu şekilde bir zekât devleti manzarası yaratmanız hoş değil. Ben, bunu söylemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, dünyadaki gelişmeler, Türkiye özelinde gözlemlediğimiz birtakım dönüşümler, sizin tabirinizle dönüşmeler, hâkim piyasa mekanizmalarının kendi başlarına yoksulluğu gideremeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır; kendi başlarına bu politikalar yoksulluğu gideremeyecek noktadadır.

Küresel düzen içerisinde, yoksulluğa, sadece Türkiye içerisinde değişik toplumsal kesimler arasında değil, küçük bir köy olarak tanımlanan dünya ölçeğinde bakalım: Dünyanın çeşitli kıtalarında, çeşitli ülkeleri arasında da bu yoksulluklar, artık, dünyadaki barışı -demin, toplumsal barışı sosyal çalkantılarla bozacak riskler demiştim- bozacak eşitsizliklere ulaşmıştır. Dünya, küçük köy, küreselleşme; baktığınız zaman, dünya nüfusunun dörtte 3'ü yoksulluk içerisinde. Bunların bir kısmı, açlık sınırının altında, 1 doların altında geçinmeye çalışan büyük insan kümeleri ve bir yanda da, her türlü refahı kendinde toplayan küçük azınlık, ülkelerin mutlu insanlar kümesi.

Şimdi, dünya bu çarpıklığı taşıdıkça -aynı Türkiye için söylediğim gerçek, aynen Türkiye için çizdiğim sosyal çalkantı- dünya için, bugün içerisinde yaşadığımız ve dünya barışını tehdit eden sonuçlar çıkarır. Bu, küresel terördür, adı ne olursa olsun. Bunların temelinde, bir inanç sisteminin diğer inanç sistemlerine isyanı yoktur, bir değerler sistemimin diğer değerler sistemine tepkisi yoktur. Dünyadaki eşitsizliklerin, dünyadaki gelir dağılımı çarpıklıklarının, dünyadaki acıların, dünyadaki ölümlerin, dünyadaki yoksullukların temelinde, dünyadaki bu eşitsizlikler vardır, aynen Türkiye'nin başına sıkıntı getirebilecek eşitsizliklerde olduğu gibi.

Bizim yapmamız gereken nedir; hamasî nutuklar değil; bizim yapmamız gereken, devlet olmanın, hani o "devleti zayıflatmayın" dediğimiz noktalar var ya "devlet itibarını, devlet geleneğini, devletin devlet olma mantığını zayıflatmayın" dediğimiz gelenekler var ya, bunları hep beraber korumak zorundayız değerli arkadaşlarım. O devlet, size de lazım, bize de lazım, bu ülke topraklarında yaşayan her insana lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayınız Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için, lütfen, ben istirham edeceğim, ben bu manzaralardan çok üzülüyorum, değişik sözcüler, değişik şekillerde, değişik üsluplarla bunları ifade edebilir; ama, beni bir arkadaşınız olarak kabul edin, şu anda siyasî kimliğimi de görmeyiverin, bir milletvekili arkadaşınız olarak söylüyorum; ne olur, insanların yoksulluğu üzerinden, onların onurları üzerinden siyaset yapıp, kullanmayalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Soru istemi yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım:

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Ana hizmet birimleri ve görevleri

MADDE 8. - Genel Müdürlüğün ana hizmet birimleri; Kaynak Yönetimi Dairesi Başkanlığı, Proje Değerlendirme ve İzleme Dairesi Başkanlığı, Yardımlar Dairesi Başkanlığı, Gönüllü Kuruluşlarla İşbirliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı ile İstatistik, Araştırma ve Tanıtım  Dairesi Başkanlığından oluşur.

Kaynak Yönetimi Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Fon kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesini ve yönetilmesini sağlamak.

b) Fon kaynaklarının artırılmasına yönelik çalışmalar yapmak.

c) Fon kaynaklarının Fon Kurulu kararlarına uygun şekilde ve yardım konularına göre dağıtımını sağlamak.

d) Fonun gelir ve giderlerine ait hesapları tutmak.

e) Fon gelirlerini takip ve tahsil etmek.

f) Fon giderlerinin takibini yapmak ve zamanında aktarılmasını sağlamak.

g) Genel Müdürlük tarafından verilecek benzeri görevleri yapmak.

Proje Değerlendirme ve İzleme Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen projeler ile sivil toplum örgütlerinin toplumsal amaçlı projelerini değerlendirmek, teşvik etmek, gerektiğinde ortak projeler yürütmek, bu konularda görüş oluşturmak.

b) Sosyal amaçlı   projeler   geliştirmek,   uygulamak ve  gerekirse  ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak uygulatmak.

c) Uygulanan projelerin takibini yapmak, performans ve kalite ölçütleri geliştirerek uygulamanın verimliliğini izlemek, performans analizleri yapmak ve elde edilen sonuçlara göre önerilerde bulunmak.

d) Genel Müdürlük tarafından verilecek benzeri  görevleri yapmak.

Yardımlar Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Yardım taleplerini  değerlendirmek,  uygunluk kriterleri oluşturmak ve bu çerçevede öneriler hazırlamak.

b) Yardımların yerinde, zamanında ve eksiksiz olarak yapılmasını izlemek, yönlendirmek, ilgili kuruluşlarla işbirliği yapmak ve bu yardımlara ilişkin esas ve usulleri belirlemek.

c) Genel Müdürlük tarafından verilecek benzeri  görevleri yapmak.

Gönüllü Kuruluşlarla İşbirliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Sosyal yardım amaçlı çalışmalar yapan gönüllü kuruluşlarla ve sosyal yardım ve sosyal hizmet amaçlı uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmak, ortak projeler oluşturmak, uygulamak.

b) Sosyal yardım amaçlı gönüllü kuruluşların çalışmalarını takip etmek, desteklemek ve periyodik değerlendirmeler yapmak.

c) Uluslararası sivil toplum kuruluşları ve resmî kurumlarla işbirliği yapmak, ortak projeler geliştirmek ve uygulamak.

d) Genel Müdürlük tarafından verilecek benzeri görevleri yapmak.

İstatistik, Araştırma ve Tanıtım Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Genel Müdürlüğün yönetim bilgi sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek, Genel Müdürlüğün ve vakıfların  istatistikî çalışmalarını  yapmak, bunlara  ilişkin  veri tabanlarını hazırlamak, çeşitli projeksiyonlar yaparak kararların alt yapısını oluşturmak.

b) Yoksulluk ve sosyal yardım konularında araştırma ve eğitim faaliyetleri yapmak, yaptırmak ve bu konuda çalışmalar yapan kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve ortak çalışmalar yapmak.

c) Üniversite ve benzeri akademik kuruluşlarla işbirliği içinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma ile ilgili bilgi ortamları oluşturmak, bu kuruluşlarla ortak çalışmalar yapmak.

d) Sosyal yardımlaşma ve dayanışma bilincini ve davranışını geliştirmek üzere tanıtım programları hazırlamak, bunların ulusal ve yerel yazılı ve görsel medya kuruluşlarında yayımını sağlamak.

e) Sosyal yardım faaliyetlerinin desteklenmesine ve geliştirilmesine yönelik basılı ve görsel yayınlar yapmak.

f) Sosyal yardım konulu bilimsel nitelikli yayınlar yapmak, sosyal yardım amaçlı kurum ve kuruluşların yayınlarını takip etmek ve bu amaçla yapılacak yayınları desteklemek.

g) Genel Müdürlüğü ilgilendiren toplantı, brifing ve görüşmeleri yapmak, tutanakları tutmak.

h) Genel Müdürlük tarafından verilecek benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Söz hakkımı kullanmayacağım; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok.

Soru sormak isteyen yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Danışma birimi ve görevleri

MADDE 9. - Genel Müdürlüğün danışma birimi Hukuk Müşavirliğidir.

Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:

a) Genel Müdür, Genel Müdürlük birimleri ve bakanlıklar tarafından gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer hukukî konular hakkında görüş bildirmek.

b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.

c) 8.1.1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adlî ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu idarî davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek veya Genel Müdürlükçe hizmet satınalma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yardımcı hizmet birimleri ve görevleri

MADDE 10. - Genel Müdürlüğün yardımcı hizmet birimleri;  İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı ile Destek Hizmetleri Daire Başkanlığıdır.

İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Genel Müdürlüğün insan gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak.

b) Personelin atama, nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.

c) Teşkilâtın eğitim plânını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek.

d) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda mahallî idarelere dönük eğitim programları hazırlamak ve uygulamak.

e) Genel Müdür tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.

Destek Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinde sayılan görevleri yerine getirmek.

b) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan yapım, satınalma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri her türlü idarî ve malî hizmetleri yürütmek.

c) Genel Müdürlüğün sivil savunma ve seferberlik hizmetlerini plânlamak ve yürütmek.

d) Genel Müdür tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Yöneticilerin sorumlulukları ve yetki devri

MADDE 11. - Genel Müdürlüğün her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plân ve programlara, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur.

Üst düzey yöneticiler, sınırlarını açıkça belirtmek ve yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki devri  ilgililere duyurulur.

BAŞKAN - Söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Sosyal Yardım Uzman ve Uzman Yardımcılığı

MADDE 12. - Genel Müdürlük, Sosyal Yardım Uzmanı ve Uzman yardımcısı istihdam edebilir.

Sosyal Yardım Uzman Yardımcılığına atanabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır:

a) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda eğitim veren en az dört yıllık yüksek öğretim kurumlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak.

b) Yapılan yarışma ve yeterlik sınavında başarılı olmak.

c) Sınavın yapıldığı yılın ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak.

d) Kamu personeli dil sınavında en az (C) düzeyinde başarılı olmak.

Sosyal Yardım Uzman Yardımcılığına atananlar, en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla, hazırlanacak tezin kabulünden sonra açılacak yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar. Sınavda başarılı olanlar "Sosyal Yardım Uzmanı" unvanını alırlar. Uzmanlık yeterlik sınavında iki defa başarısız olanlar ile sınava girmeye hak kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınava girmeyenler, Uzman Yardımcılığı unvanını kaybederler ve memur kadrolarına atanırlar.

Sosyal Yardım Uzman ve Uzman yardımcılarının mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri, yarışma sınavı, tez hazırlama ve yeterlik sınavları, çalışma esas ve usulleri ile diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci maddesi "Sosyal Yardım Uzman ve Uzman Yardımcılığına" atanabilmek için; (a) bendinin "Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda eğitim veren en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının Sosyal Hizmetler, Psikoloji, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ve Sosyoloji bölümlerinden veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                               Mahmut Durdu

        Gaziantep

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, yoksa önerge sahibi açıklama mı yapmak ister?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sosyal yardım kavramı; sosyal devlet olmanın temel şartlarından olup, sosyal yardıma muhtaç kişi, aile, özürlü, muhtaç, yaşlı ve topluluğun bu ihtiyaçlarını yerinde belirlemek ve ulaştırmak belirli sosyal yardım politikalarının oluşturulması ve uygulanmasıyla olur.

Dünyadaki ve ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında meslekî formasyonları ve sosyal yardım uygulamalarında yukarıda belirtilen meslek gruplarının öncelikli meslekler oldukları görülmektedir.

BAŞKAN - Gerekçeyi dinlediniz.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Atama

MADDE 13. - Daire başkanları Başbakan veya görevlendireceği Bakan tarafından atanır. 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan  diğer personelin atamaları Genel Müdür tarafından yapılır.

Genel Müdürlük personeli 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.

Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, Sosyal Yardım Uzmanı ve Sosyal Yardım Uzman Yardımcısı kadroları karşılık gösterilmek kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlere bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu surette çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri ve her çeşit ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Genel Müdürlükte çalışan sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır. Söz konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Genel Müdürün teklifi, Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile haziran ve aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Kadro karşılığı sözleşme ile çalıştırılacak personel T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilir. Genel Müdürlükte çalışan personel Başbakanlığın yararlandığı fazla çalışma ücreti, tazminat ve benzeri tüm mali ve sosyal haklardan aynı usul ve esaslara göre yararlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Başka kurumlardan personel görevlendirme

MADDE 14. - Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşlarında çalışan memurlar, kendilerinin ve kurumlarının muvafakati alınmak şartıyla Genel Müdürlükte geçici olarak görevlendirilebilir. Bunlar, kurumlarından ücretli izinli sayılır ve asıl kadrolarıyla ilgileri devam eder. Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu hükme göre görevlendirilenler, görevleri süresince aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî ve sosyal hak ve yardımları kurumlarından alırlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Kadrolar

MADDE 15. - Kadroların tespiti, ihdası, kullanılması ve iptali ile kadrolara ilişkin diğer hususlar 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Soru soran yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;

a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendine "Özürlüler Uzman Yardımcıları," ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzman Yardımcıları," ibaresi; "Özürlüler Uzmanlığına," ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanlığına," ibaresi,

b) "Zam ve tazminatlar" başlıklı 152 nci maddesinin "II-Tazminatlar" kısmının "(A) Özel Hizmet Tazminatı" bölümünün (h) bendine  "Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri"ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanları" ibaresi,

c) (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün  (h) bendine "Özürlüler Uzmanları " ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Yardım Uzmanları," ibaresi,

Eklenmiştir.

BAŞKAN - Söz ve soru istemi yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. - Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bölümü olarak eklenmiştir.

BAŞKAN - Söz ve soru istemi yok.

17 nci maddeyi ekli listeyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. - 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I) sayılı cetvele " 55- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü" ibaresi  eklenmiştir.  

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Soru yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. - 29.5.1986 tarihli ve 3294 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası maddeden çıkarılmıştır

"Bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulur.

Mülki idare amirleri vakfın tabii başkanı olup, illerde belediye başkanı, defterdar, il millî eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü ve il müftüsü; ilçelerde belediye başkanı, mal müdürü, ilçe millî eğitim müdürü, Sağlık Bakanlığının ilçe üst görevlisi, varsa ilçe tarım müdürü ve ilçe müftüsü vakfın mütevelli heyetini oluşturur. Ayrıca her faaliyet dönemi için, il merkezindeki mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından belirleyecekleri iki üye ile ilde kurulu ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri arasından il genel meclisi tarafından belirlenecek iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi; ilçe merkezindeki mahalle muhtarlarının kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile kendi aralarından belirleyecekleri iki üye ile ilçede kurulu ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri arasından il genel meclisi tarafından belirlenecek bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar. İl veya ilçede bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşu olmaması halinde, hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği üçüncü bir kişi daha mütevelli heyetinde görev yapar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Çetin.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, gerçekten toplumun ihtiyacı olan bu tür yardımlarla ilgili hizmetlerin bir devlet kurumu marifetiyle görülmesine ilişkin bir yasa  tasarısı üzerinde görüşlerimizi  açıklıyoruz. Amacımız, Avrupa Birliğine girmeyi hedeflediğimiz şu günlerde, gerçekten, çağdaş ülkelerin yönetim tarzlarına uygun tarzda yasa yapmak. Yurttaşlarımıza da o çağdaş ülkelerin baktığı çerçeveden bakarak, onları birer onurlu, gururlu insan olarak değerlendirerek yasa yapmamız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu 19 uncu madde, dayanışma fonunun yönetiminin, yani, bu başkanlığın yapacağı yardımların hangi organlar, hangi kurullar tarafından yapılacağını belirleyen bir düzenleme. Bir de, konunun daha iyiye taşınabilmesi açısından önerge verildi; o önergeye kısmen katılıyoruz. Gerçekten, özü itibariyle doğru bir önerge ve o önergedeki bir hükmü biraz açtıktan sonra, sosyal devlet anlayışına bir iki vurgu yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, mülkî idare amirleri vakfın tabiî başkanı; illerde belediye başkanı, defterdar, il millî eğitim müdürü şeklinde sayıyoruz; ayrıca, tasarının bütünü üzerinde söz aldığımda da söyledim, muhtarların ilk kez kendi temsilcilerini seçimle belirlemiş olmaları güzel bir yaklaşım. Aynı şekilde, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin de, önerge eğer kabul edilirse, kendileri içinden seçilmiş olması, katılımcılık açısından güzel bir yaklaşım ve destekliyoruz. Ancak, burada "hayırsever vatandaş" kavramı beni biraz düşündürüyor. Sayın Başbakanımız zaman zaman konuşmalarında diyor ki: "Damdan düşenin halini damdan düşen bilir." Hayırseverliğin ölçütü ne? Eğer bu kurulda bir temsilci olacak ise, Başbakanın sözüne de uygun yoksulun olması gerekir. Yoksulun halinden yoksul anlar, hiç olmazsa ölçütünün ne olacağını o bilir.

Hayırsever yurttaş bu organda görev alacak diyoruz. Benim ilimde -tabiî, yeni duydum- bu kurula çağrılan kişinin eski bir belediye başkan adayı olduğunu öğrendim.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, eğer, kurullara atama, belirleme, böyle, ölçüsü belli olmayan, il genel meclisi gibi, siyasî bir organa bırakılacak olursa, siz istediğiniz kadar, buraya çıkıp "bizim zamanımızda şunu yaptık, bunu yaptık" deyin ya da "yoksulluğu siyasal amaç uğruna kullanacak değiliz" deyin, inandırıcı olmanız mümkün değildir. Bunun pek çok örneği var.

O nedenle, bir önergeyle bu tasarıda durumun düzeltilmesi gerekir. Bu kurul zaten kalabalık, biraz evvel Sayın Bakanımızla da görüşürken "kurul zaten kalabalık, temsilci bir kişi olsun" diyordu. Hayırsever yurttaş ölçütü muğlak, her zaman kayırmaya yönelik olduğu için çıkarılması gerekir.

Sonra, hayırsever yurttaş -hayırseverin ölçütüne, biraz evvel, yine vurgu yaptım- kimdir; yani, yoksul olan bir insanın varsıl olması durumunda hayırsever olmayacağını kim garanti edebilir? O, hayırsever diye tabir edilen insan, SEKA Balıkesir tesislerini, yenisini kursanız 260 000 000 dolara kurabileceğiniz tesisi, 1 100 000 dolara teslim ettiğiniz Albayraklar mı olacak? Ya da, onun gibi bankaları hortumlayan, devletin kasasını soyup zengin olan yurttaşı, hayırsever diye topluma sunmanın mantığı nedir? Bunu anlayabilmenin ya da topluma bu şekilde, hayırsever olan hayırsever olmayan diye yaklaşmanın mantığını anlayabilmek, çağdaş toplumlarda mümkün olamaz. Onun için, bu hatanın düzeltilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten ben anlayamıyorum.

Değerli arkadaşlar...

Sayın Başkan, hemen yanıbaşımdaki konuşmalar nedeniyle konuşma insicamım bozuluyor. Rica ediyorum, lütfen ikaz eder misiniz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, şimdiye kadar olduğu gibi, konuşanları dinleyelim; etkili ve verimli bir parlamento çalışması yapılmasına hep birlikte katkıda bulunalım.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Biraz evvel, Sayın Grup Başkanvekili arkadaşım, sosyal devlet ve sosyal yardım, sosyal hizmet arasındaki farkı tüm açıklığıyla anlattı. Ben, yine, o şekilde açık vurgu yapmak istemiyorum; ancak, üyesi olacağımız Avrupa Birliğinde ya da Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ya da diğer çağdaş ülkelerde, kömür, gıda gibi ihtiyaçları muhtaçlara dağıtan bir tek örnek verebilir misiniz?! Çağdaş ülkeler, yoksulların başvurmasını beklemez; kurumları aracılığıyla, muhtarları aracılığıyla yoksulları tespit eder; o yoksullara, kömür, elbise, tencere, tava, top dağıtmaz, onun ihtiyaçlarını görebilmesi için, hesabına nakit para yatırır; o da gider o nakit parasını çeker, esnafından, mahrukatçısından, ne tür ihtiyacı varsa, onurlu bir müşteri olarak gider, o ihtiyaçlarını oradan alır. Benim ülkemin, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları da onurlu insan olarak yaşamak istiyor. Onuru incinmeden, gururu kırılmadan, komşusundan, akrabasından utanmadan, devletin sosyal koruması altında yaşamak istiyor.

Değerli arkadaşlarım, siz, hiç, ciddî, çağdaş bir ülkede, top, tencere, ayakkabı, elbise dağıtan belediye başkanı, bakan, başbakan gördünüz mü ya da duydunuz mu?! Siz, hiç, ulufe dağıtırcasına, yurttaşını kapıkulu gibi gören bir çağdaş ülke duydunuz mu?! Yurttaşlara yardım yapılacaksa, onurluca yapılmalı; ki, onbeş yıldan bu yana yapılan yardımlarda, bazı muhtaç ve yoksul insanların, onurunu ve gururunu düşünerek, kaymakamlıklara, valiliklere müracaat etmediğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, o nedenle, bir düzenleme yapılırken ya da bir yasa yapılırken, eğer sosyal devlet vurgusu yapılacaksa, özüne uygun bir anlayış içerisinde yapılması lazım. Sosyal devlet, gerçekten, yoksulunu, muhtacını, yurttaşını başka kişi ya da kuruluşlara, vakıflara, sözümona sivil toplum örgütü denilen, amacının ne olduğu tartışılan ve yurttaşların büyük bir bölümünün kuşku duyduğu kuruluşlara teslim edemez.

Bakınız, biz, IMF'den borç alıyoruz, Dünya Bankası bize talimat veriyor, başka ülkeler şöyle yapın diyor, ezilerek büzülerek, burada, elimize tutturulan reçeteleri yasa yapmaya çalışıyoruz. Yarın, hayırsever dediğiniz o vatandaşlar yurttaşlarımıza para verirse, hayırsever diye tabir ettiğiniz o kişi karşısında -belki devleti hortumlayan, bankaları hortumlayan kişi karşısında- onun onurunu incitmeye ne hakkınız olabilir?!

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bu "hayırsever yurttaş" kavramının yasa tasarısından çıkarılması, yasaya güzellik katacaktır; yok, eğer ille çıkarmıyorsanız, mutlaka bir de yoksul temsilcinin yasada yer almasında yarar görüyorum.

Yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Çetin'e de teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hayırsever vatandaşla ilgili bir de önerge var; onun için kısa bir açıklama yapma gereğini duydum. 1986 yılında çıkan Fonun kuruluş kanununda -ki, aynen, ifade böyledir- kastedilen şudur, genelgelerde falan da yer alıyor: "Bu konularla ilgilenen..." Yani, biz, tabiî, Ankara gibi büyük kentleri değil de, ülkemizin daha yaygın yerleşim birimlerini, orta ve küçük ölçekli yerleri gözönüne alırsak, bu tür konularla ilgilenen, vatandaşın bu tür dertlerine eğilen, sosyal konulara yatkın, çevrede böyle bilinen vatandaşların bu kurul içinde daha faydalı olacağı... Zaten, bu konularla ilgili, daha önce birikimi var, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesinde, tespitinde valiliğe veya Fon kuruluna destek verebilecek, vakıftaki kurula destek verebilecek kişiler. Daha önceki kanunda, Fonu kuran 1986 yılında çıkan kanunda, hayırsever vatandaşların belirlenmesi ve vakıf mütevelli heyetine atanması valilere yetki olarak verilmişti; yine, ilçelerde de, kaymakamlarımız teklif edecek, valilerimiz karar verecekti. Bu konuda, mülkî idare amirlerimiz o ildeki bu insanları bulmakta, bilmekte zorlanabilir şeklinde eleştiriler geliyordu. Onun için, belki daha demokratik bir mekanizma, il bazında, bir anlamda yerel parlamento diyebileceğimiz il genel meclisi üyeleri -oradaki toplum temsilcilerinden oluşuyor, oradan seçilen insanlar- o yörede kimlerin bu konuda daha fazla katkı verebileceğini daha iyi bilebilirler. İl genel meclisini teşkil eden üyeler, birçok partiden seçilmiş arkadaşlarımız oluyor. Dolayısıyla, hayırsever diye nitelenen, daha doğrusu o bölgede bu konularda zaten tecrübesi olan kişilerin il genel meclisinde belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünüldü bu tasarıda; açıklaması budur.

Diğer konularda, değerli milletvekillerimizin buradaki konuşmalarıyla ilgili söyleyebileceğim çok şey var; fakat, bir yandan da, tasarımız bir an önce kanunlaşsın istiyoruz, sizlerin vaktini de çok fazla almak istemiyorum. Sayın Tütüncü'nün, Sayın Koç'un konuşmalarıyla ilgili, sosyal devletle ilgili, sosyal bilimler dalından gelen birisi olarak benim de söyleyeceklerim var; ama, fazla uzatmak istemiyorum. Sayın Çetin'in söylediği şeyde hassasiyet gösteriyoruz, ondan endişe etmesinler.

Bizim hedefimiz, mümkün olabildiğince, bütün vatandaşların sosyal güvenlik şemsiyesi altında ve küçük de olsa kendi geliriyle geçinir olması; eğer yardım ulaştırılacaksa da, çaresizse, yaşlıysa, hastaysa, çalışma imkânı yoksa, vesaire, bunların tespit edilmesi ve kendilerine ulaşılması.

Burada, vakit olmadığı için anlatamadım. Bu konuda, 2003 yılının başından itibaren çok çalışma yaptırdık. Bu çalışmayı vakıflarımız yaptı... Bakın, Devlet İstatistik Enstitüsüne, Türkiye'de -ilk defa yapıldı, bizde hiç yapılmamıştır- yoksulluk profili araştırması yaptırdık. Bununla ilgili kitabı, CD'yi sayın milletvekillerimize daha önce göndermiştim. Orada da şuna şükrediyoruz: Gerçekten, Türkiye, yoksulluktan insanların öldüğü bir ülke değil; yani, açlık sınırı altında kabul edilen mutlak yoksulluk oranı ülkemizde çok düşük, yüzde 1 civarında, onun biraz daha altında. Dolayısıyla, biraz önceki konuşmalarda da ifade edildi; tabiî, bizim toplumumuzda, sosyal yardımlaşma mekanizmaları çok geniş, çok geniş bir yardım ağı var. Bu ağ, komşu ve akrabadan başlayarak sivil toplum kuruluşları ve diğer mekanizmalardan oluşmaktadır.

Burada, tabiî, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve vakıflarımız da çok önemli rol oynuyor. Bütün bu mekanizmaların kullandığı kaynaktan daha fazlasını kullanıyor; bu, ciddî bir kaynaktır. Dolayısıyla, bizde, öyle, açlık seviyesinin altında diyebileceğimiz yoksulluk oranı çok düşük; ama, normal yoksulluk; yani, normal hayat standardını yakalayamama, iyi bir konutta oturamama, evinde kullandığı eşyalar, sağlık hizmetinden yeterince faydalanamama, eğitimden faydalanamama, gıda standardı olarak normali yakalayamama çerçevesinden baktığımızda, toplumumuzda yılların biriktirdiği, miktarı  ve oranı da düşük sayılamayacak bir yoksul oranı vardır.

Diğer politikalarımızla, bütün çabamız, bu oranları düşürmemizdir; ama, onurluca yardım, vatandaşa, çevresinde bile bilinmeyecek şekilde, iyi tespit edilmiş, adresi bilinen, durumu takip edilen şekilde yardım ulaştıracak bir mekanizma için epey adım attık ve bunu geliştireceğiz. Bu kurumla, vakıflarımıza müdahalemiz biraz daha kolay olacak ve onu geliştireceğiz. Onu, ben, bu vesileyle ifade etmiş olayım.

Bütün çabalarınız, katkılarınız için, tekrar, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarının 19 uncu maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir tasarıyı tartışıyoruz ve toplumumuzdaki önemli bir boşluğun giderilmesi konusunda önemli bir adımı birlikte gerçekleştiriyoruz. Ben, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Her ne kadar, sosyal devletin gereğidir, değildir tartışmaları süregeliyor olsa da, sosyal devletin yeniden yapılanması konusunda, AK Parti olarak, iki yıl içerisinde neler yaptığımız ortada. Bu iki yıllık sürece baktığımızda, yapılanları değerlendirdiğimizde, birçok şeyin değiştiğini birlikte göreceğiz.

Birkısım konuşmacı arkadaşlarımız, bizim politikalarımızın yoksulluğu ürettiğini, fakirliği ürettiğini ve bizim, fakirlik ve yoksulluk üzerinden siyaset yapma arzusunda olduğumuzu ifade etmek talihsizliğinde bulundular. Oysaki, iki yıl önceki Türkiye'nin fotoğrafına bakıp, bir de bugünkü Türkiye'yi değerlendirdiğimiz zaman, olayın pek de öyle göründüğü gibi olmadığını görmekteyiz.

Bu ülkede DİE'nin verilerini elinize alıp baktığımız zaman... Makroekonomik dengelerin yerli yerine oturmadığı, millî gelirin artmadığı, işsizlik sorununun çözülmediği bir ülkede sosyal devletten söz edemezsiniz. Anayasanın başlangıcında belirtilen devletin dört temel ilkesinin dördünü de önemsediğimiz gibi, sosyal devletin kurumsallaşması konusunda da hükümet olarak elimizden gelen bütün gayretimizi bu konuya ayırmaktayız. Özellikle, makroekonomik dengelere baktığınız zaman, istikrarın ve ekonominin doğru yürüdüğü bir ülkede sosyal devletin de işlevlerini yerine getirme şansı olacaktır.

Bizim, yoksulluğu nasıl artırdığımızı(!) İsterseniz rakamlarla şöyle bir gözden geçirelim: DİE'nin verilerine göre, 2002 yılında, en fakir kesimin  -yüzde 20'nin- millî gelirden aldığı pay yüzde 5,3 iken, 2003'te bu yüzde 6'ya çıkmış; 0,7 artmış; en zengin kesimin millî gelirden aldığı pay ise, aynı yıllarla oranladığınız zaman, 2002'de yüzde 50,1 iken, 2003'te yüzde 48,3'e düşmüş; yani, en yüksek kesimin geliri düşerken en yoksulun da geliri bir nebze artmış.

İstihdam problemini çözmede en önemli etken ülke ekonomisinin büyümesidir. Yine, büyüme rakamlarına bakarsak şunu görüyoruz: Büyüme hızı, 2001'de - 9,5 iken, 2002'de 7,9; 2003'te 5,9 ve 2004'te, siz tahmin edin, muhtemelen 10'u geçeceğini hep beraber görüyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İşsizlik azaldı mı yani?!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Oraya da geleceğim. Nasıl yoksullaştırdık milleti(!) nasıl işsizliği artırdık, oraya da geleceğim.

Yine, biz, bu ülkeyi yoksullaştırma, fakirleştirme konusunda... Bu ülkenin üretimini şöyle artırmışız: İhracat rakamlarına bakarsanız 2002 Kasımında 32 800 000 000 dolarken, 2004 Ekim ayı itibariyle 50 600 000 000 dolara çıkmış.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Konuştuklarına sen inanıyor musun?!

MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - İthalatı da söyle.

BAŞKAN - Laf atmayalım arkadaşlar; dinleyelim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bunlar devletin rakamları. İnsanımızı, ülkemizi nasıl yoksullaştırdığımızı (!) rakamlarla söylüyorum, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarıyla söylüyorum.

Kapasite kullanım oranlarına baktığınız zaman, 2001'de yüzde 73,3 iken, 2004'te bu rakam yüzde 83 olmuş; yani, 10 puan birden artmış.

İşsizlik oranlarına gelelim; yani, bu milleti yoksullaştırıyoruz ve işsizleştiriyoruz ya değerli arkadaşlar. (!) işsizlik oranlarına baktığınız zaman, 2002 Kasım ayında yüzde 11 iken, 2003'te 10,5; 2004 yılında 9,3'e inmiş. Bunlar, DİE'nin rakamları, açtığınız zaman internet sitesinde görürsünüz ya da resmî evraklardan okursunuz; ben size göndereyim isterseniz.

Yine, enflasyon, bildiğiniz gibi, fakir kesimden zenginlere kaynak aktarmanın en önemli enstrümanlarından bir tanesiydi ve enflasyonun belinin nasıl kırıldığını herkes biliyor. 2002 Kasım ayında 31,8 iken, 2003'te 18,4'e, şu an itibariyle 9,8'e; yani, yılların özlemi tek rakamlı haneye enflasyon indirilmiş.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2004 Yılı Katılım Öncesi Yatırım Programından okuyorum bu rakamları; yani, hikâye anlatmıyorum ya da kendimden söylenmiş rakamlar değil. Bugün açıklanan 2004 Yılı Katılım Öncesi Yatırım Programına bakan arkadaşlarımız bu rakamları göreceklerdir.

Yine, sabit sermaye yatırımlarında, 2002'de, kamu 8,8 artarken, özel sektör 5,3 azalmıştı; istihdamın daralmasının en önemli örneğiydi bu. 2003'e baktığınız zaman, kamuda - 11,5'e düşerken, özel sektörde 20,3 artmış.

Yine, 2004'ün ikinci çeyreğine baktığımız zaman, özel sektördeki yatırım artışı yüzde 68,7. Bu halkın yoksullaştırılmasıysa, yoksullaştırılıyor; çünkü, yatırımın ve istihdamın önündeki engelleri bir bir kaldırıyoruz teşviklerle ve yatırım indirimleriyle.

Yine, yoksul kesime kaynak aktarmada sıkıntımız bu ülkedeki faiz sarmalıdır. Değerli arkadaşlarım, 2002'de, hazine bonosu ortalama faiz oranları, 2002 Kasım ayında 52,7 iken, 2004 Ekim ayında 26,5 olmuş; yani, yarı yarıyadan fazla inmiş.

Yine, yoksullaştırdığımız (!) savını destekleyecek bir rakam söylemek istiyorum. Kişi başına millî gelir, 2001'de 2 105 dolarken, 2002'de 2 619 dolar, 2003'te 3 390 dolar, 2004'te 4 000 doların üstüne çıkacak. Tabiî ki yoksullaşıyor bu ülke...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Türkiye'de mi?!

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman vazgeçelim bu yasadan!..

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Bu yasaya gerek yok.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, çağdaş dünyada -millî geliri biz 4 000 dolara çıkardık- millî gelirin 20 000, 30 000 dolar olduğu ülkelerde de bu sosyal yardımlaşma kurumları var. Ben, Almanya örneğini çok iyi bilirim. Ben, Almanya'da emekli olmuş bir işçinin çocuğuyum ve Almanya örneğini çok iyi bilirim. Almanya'daki yoksullar ya da ekonomik sıkıntısı olanlar, bu kurumlara müracaat ettikleri takdirde her türlü yardımı alıyor. O kurumlar da gidip onları bulmuyor, ihtiyacı olanlar bu kurumlara müracaat ediyorlar ve bu kurumlardan da gerekli desteği alıyorlar. Benim evimde televizyon yok diyor, onun evine götürüp televizyon koyuyorlar. Biz de ne yapıyoruz; evinde kömür yok, kömür koyuyoruz; aş yok, aş koyuyoruz; iş yok, iş koyuyoruz.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - İşsiz kalmadı değil mi?! İşsiz yok!..

AGÂH KAFKAS (Devamla) - İşte, sosyal devlet dediğiniz böyle bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, özellikle Grup Başkanvekilimiz Sayın Koç'a şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten, burada, demin, çok önemli bir tespitte bulundu. Konuşma seviyesini yükseltme konusundaki -biraz hoca edasıyla konuştu; ama, onu da hoş görelim- gerçekten de burada Meclisin mehabetiyle, Meclisin sevgisiyle, Meclisteki düzeyle, cumhuriyetle, cumhuriyetin değerleriyle ve cumhuriyet hükümetlerinin konumuyla hiç uyumlu olmayacak ve burada okumak ya da cevap verme hakkımı da kullanmak istemediğim düzeydeki konuşmaların seviyesini yükseltme gayretini, hem de grup başkanvekili olarak gayretlerini şükranla yâd ediyorum ve teşekkür ediyorum. Doğru söylüyorsunuz; çünkü, Atatürk'ün çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma ülküsünü, yine "cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi" ülküsünü biz hayata geçiriyoruz. Gelin destek verin, birlikte gerçekleştirelim bunu; çünkü, bu ülke bizim, bu insanlar bizim. Bu sosyal devleti birlikte inşa ettiğimiz zaman, sosyal devleti birlikte oluşturduğumuz zaman, insanımıza layık şekilde hizmet etmiş oluruz.

Sözlerimi toparlarken, bir konuda da küçük düzeltme yapmak istiyorum. Burada, özellikle, sadaka kurumu, zekât kurumu çok işlenen bir tabir oldu.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Aynen doğru.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - "Aynen doğru" diyor Sayın Vekilim; çünkü, hep beraber dinledik burada. Sadakayı ve zekâtı burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Kafkas.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

Sosyal devletten ya da sosyal yardımlaşmadan daha çok bu kurumları, bunları duyduk.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Bunu cebinden vereceksin, devletin kesesinden değil!

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sevgili dostlar, değerli milletvekilleri; bu tanımlar, bu tabirler bu milletin bin yıllık kültürünün kurumları, bunları rencide etmeye hiçbirimizin hakkı yok. İyi ki bu ülkede zekât müessesesi var, iyi ki bu ülkede sadaka diye bir kültür var. Bunlar tahkir edilmeye, bunlar aşağılanmaya... Konuşanların öyle düşünmediğini düşünmek istiyorum, öyle düşünmediğine inanmak istiyorum. Bu müesseselere özen göstermeliyiz, toplumdaki kaynaşma ve dayanışmaya katkı veren müesseselerdir bu müesseseler; ama, bu müesseseler ile çağdaş devletin kendi yurttaşlarına devletinin imkânlarından kaynak aktarmasını aynı perspektiften değerlendirmek de ayrı bir vahamet diye düşünüyorum. Yani, bu başka bir şey, o başka bir şey. O müesseseler çalışmalı. O müesseseler çalıştığı için bugüne kadar bu sıkıntıları bu ülke çok rahat atlattı. Kriz dönemlerimizde, bizim yaşadığımız derin krizler kimi Batı ülkelerinde olsa sosyal patlama olacakken, biz bu kriz dönemlerini çok daha rahat aşmışsak, sebebi bizim değerlerimizdir, toplumu toplum yapan bu güzelliklerdir. Onun için, bu değerleri önemsememiz, bu müesseselere saygı duymamız gerektiğinin altını çiziyorum.

Emeği geçen herkesi kutluyorum ve çağdaş sosyal devletin oluşturulmasındaki bu büyük değişim projesine katkı veren herkese şükranlarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

649 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu maddesiyle değiştirilen 3294 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin değiştirilen ikinci fıkrası ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İnci Özdemir

Ahmet Gökhan Sarıçam

Mehmet Daniş

 

İstanbul

Kırklareli

Çanakkale

 

Agâh Kafkas

Yahya Baş

Cevdet Erdöl

 

Çorum

İstanbul

Trabzon

 

Alim Tunç

İrfan Gündüz

İlyas Arslan

 

Uşak

İstanbul

Yozgat

"Ayrıca her faaliyet dönemi için, il dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer muhtar üye ile ilde kurulan ve bu Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi; ilçe dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile kendi aralarından seçecekleri birer üye ile ilçede kurulu ve bu Kanunda belirtilen amaçlara  yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım; yoksa, konuşmak mı istersiniz?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mahalle muhtarlarının yanı sıra köy muhtarlarının da mütevelli heyette bulundurularak, sosyal yardımların toplumun en ücra köşelerine kadar ulaşmasını sağlamak, katılımcı bir anlayışla oluşturulan mütevelli heyet köylerimizin ve köylülerimizin temsilini temin etmek üzere bu teklif hazırlanmıştır. Böylece, köylülerimizin feryadına sosyal devletin şefkat eli uzanacaktır.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kabul edilen bu önerge doğrultusunda 19 uncu maddeyi...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çetin, oylamaya sunmadan önce bir şey mi söyleyeceksiniz?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Soru hakkımı kullanmak istemiştim, cihaza da girmiştim... Sayın Bakana bir sorum var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Oylamaya geçtiniz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çetin, bir sonraki maddede kullanın.

Bu kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, madde kabul edildikten sonra hiçbir anlamı yok benim sorumun.

BAŞKAN - Özür dilerim, siz girdiniz; ama, biz görmedik.

20 nci madde üzerinde de soru sorabilirsiniz.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - 3294 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (d) bendi eklenmiştir.

"c) Sahip oldukları taşınır ve taşınmaz mallar ve yapacakları tüm muameleler dolayısıyla her türlü vergi, resim, harç ve fonlardan,

d) Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünce vakıflardan tahsil edilen teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarından, "

BAŞKAN - 20 nci madde üzerinde, şahsı adına Aksaray Milletvekili Sayın Ahmet Yaşar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Çetin, son maddelerde hiç soru olmadığı için, yine, bunda da soru yoktur diye geçtik, görmedik; özür dileriz, kusura bakmayın.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tutanaklara geçmesi açısından soru hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tamam, ilk fırsatta size soru hakkınızı kullandıracağız.

Buyurun Sayın Yaşar.

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, bugün, yine, Parlamentomuz tarih yazıyor. Bugüne kadar birçok kurumsallaşamamış müesseseleri yine bir kurumsal yapıya kavuşturuyoruz. Bu bakımdan, yine, tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Burada, sosyal yardımlaşma, zaten, bizim fıtratımızda olan, geleneğimizde olan çok güzel bir dayanışmadır. 18 yıldır, bu Sosyal Yardımlaşma Fonu çeşitli yardımlarda bulunmuştur. Şimdi, bu kurum, gerekli yasasına kavuşuyor. Bundan böyle daha da verimli hizmet vereceğini düşünüyorum.

Burada, tabiî, bu hükümet döneminde, biraz daha, alan, kapasite genişletilmiş, fakir fukaraya, garip gurebaya devlet, değişik konularda biraz daha elini uzatmıştır; ama, tabiî, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bunun, siyasal amaçla yapıldığını düşünmektedir. Aslında, bunu hiçbir zaman böyle düşünmemek lazım. AK Parti İktidarı bugün var yarın yok; ama, Türkiye ebediyen payidar kalacaktır.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) -AK Parti iktidar olacaktır...

AHMET YAŞAR (Devamla) -Evet..

Tabiî, böyle bir kurumun, ülkemize çok iyi hizmetler vereceğini düşünüyoruz; ancak, tabiî, eksiklikleri olabilir. İşte, bunları düzeltmemiz lazım.

Burada, bu işin siyasallaşmadığını, siyasal amaçla  yapılmadığını  söylemek için söz almış bulunuyorum. Burada, ben, aslında, bir muhalefet partisi sözcüsü arkadaşımız Aksaray'la ilgili bir ithamda bulunduğu için söz aldım.

Sanıyorum bir gazetede, bir yıl evvel, 10 Ocak 2004'te çıkan bir yazıya  atfen bir açıklama yaptı. Haber şöyle: "Aksaray'da AK Parti İl Başkanı Şaban Bostan, dün saat 16.00'da AK Parti binasında bir basın toplantısı düzenledi. Bostan, basına yaptığı açıklamada "daha önce 4 000 ton kömür yardımını tüm Aksaray çapında ihtiyaç sahiplerine dağıttık; bu kömür yardımına ek olarak 2 000 ton daha dağıtacağız"dedi.

Şimdi, basında bu cımbızlama tekniği var ya!.. Büyük bir basın toplantısında, yarım saatlik, bir saatlik bir basın toplantısında hükümetin icraatlarını anlatırken, il başkanımızın, bir cümlesini çıkarıp, onu basında kullanarak bu işi saptırmaya gerek yok. Kömür, Aksaray'da uygun bir şekilde dağıtılıyor, Türkiye'nin her tarafında dağıtılıyor. O esnada, bir gazeteci arkadaşımız da "kömürü kim dağıtıyor" diye almış, kendi gazetesine manşet yapmış.

Biraz önce İl Başkanımızla konuştuk, o da "kömürü devlet dağıtıyor; ama, ben, hükümetin yaptığı icraatları anlatıyorum" şeklinde, ertesi gün, basına tekrar açıklama yapmış. Bana göre bunda da hiçbir mahzur yok. Bu yıl da, Aksaray'da 8 300 ton kömür dağıtımı gerçekleştirilecek. Bu 16 000 aile, neredeyse 80 000 kişiye tekabül eder.

Hatta, yine, geçen hafta, bu konuda Sayın Aksaray Valimizle görüş alışverişinde bulunduk birçok müracaat olduğunu, bu müracaatları da çok titizlikle inceleyerek, hak eden kişilere verdiklerini bize ifade etmiştir. Bu bakımdan da son derece önemli.

Daha önce kömür ocakları bu ülkede değil miydi; daha önceki hükümetler de dağıtabilirdi. Elbette ki, devleti hükümet yönetecek. Böyle bir icraat yapmış... Toplukonut yaptı devlet, duble yollar yaptı, 5084 sayılı Yasayı çıkardı; daha önceki hükümetler de çıkarabilirdi. Bu, hükümetlerin icraatıdır. Bu icraatı da takdirle karşılamak lazım. Bu bakımdan, bu, hiçbir zaman siyasal amaçla kullanılmıyor. Çok değerli katkılar sağlanıyor diye düşünüyorum.

Bakınız, ben, Almanya'da uzun bir süre kaldım; Sayın Çetin, Almanya'da da böyle yardım fonları vardır. Almanya'da da mağdur bir aileye, fakir bir aileye koltuk dahi verilir, devlet verir; ama, bu, hiçbir partiye mal edilmez; çünkü, oradaki fakir o ülkenin ortak değeridir. Türkiye'deki de ortak değerdir. Bunu, siz de yapsanız, öbürü de yapsa... Bu, devlet adına yapılıyor.

Ne diyor köylü biliyor musunuz: "Allah devletimize zeval vermesin." "Allah AK Partiye zeval vermesin" demiyor. "Allah bu devleti başımızdan eksik etmesin" diyor. Bu ne demek?! Yani, kalkıp da olayı saptırmayın; bakın, güzel şeyler oluyor.

Almanya'da, çok iyi biliyorum, mesela, devlet, kirasını ödeyemeyen insanlara kira yardımı yapar; fakir olduğu için yapar; yani, kirasını ödeyemez ki insanlar. Devlet, özürlü bir vatandaşına bedel almadan araba verir, mağdur bir insana iş kurar.

Bakın, şimdi, Türkiye'de de, gerçekten, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan iş kuruluyor, fakir fukaraya hayvancılık destekleri veriliyor, giyecek yardımı, gıda yardımı yapılıyor. Hastanede kalan çocukları, yeni doğan o bebekleri, bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu olmasaydı alamıyorduk. Aileler, bu fon sayesinde, bu fondan yardım alarak oradan çocuklarını kurtarıyor. İlaç yardımı yapılıyor. Yani, böyle bir müesseseyi, sırf siyasî amaçla yıpratmak doğru değil diye düşünüyorum.

Yüce Heyeti sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun, sorunuzu sorun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sorumu yöneltmek istiyorum, tutanaklara geçmesi açısından; çünkü, benim sorum daha çok 19 uncu maddeyle ilgiliydi; ama, yine de, bunun düzeltilebilir olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, gelir dağılımı açısından, ülkemizin hem bölgeleri arasında hem de fertleri arasında büyük uçurumların olduğu bir gerçek; yani, ülkemizde, şu anda, asgarî ücretimiz net 318 000 000, 4 kişilik bir aile için, yoksulluk sınırımız 1 490 000 000, açlık sınırımız da 490 000 000 Türk Lirası olarak, ekim sonu itibariyle Türk-İş araştırmasında mevcut. Yani, çalışanlarımızın bile neredeyse yüzde 70'inin, yüzde 80'inin yoksulluk sınırının altında ücret aldığı bir ülkede yaşıyoruz.

Şimdi, biz "hayırsever yurttaş" kavramını yasaya koyduk. Sayın Bakan, hayırsever yurttaşı Fon yönetimine almak, geri toplumsal yapı olan feodal kültürün etkili olduğu yerlerde ağayı, mütegallibeyi, aşiret reisini güçlendirmeyecek mi? Feodal yapıyı aşıp, bireyin özgür birey olduğu çağdaş topluma erişme ülkümüzü geciktirmeyecek mi? Neden feodal yapıda halkı kulu gibi yönetenler, sömürenler yardım etme durumundadır? Atasözlerine bile yansımıştır "ağalık vermekle olur" diye. Onlar yurttaşımızı kul gibi görüyor, biz onlardan gelirleri oranında vergi almıyoruz, devletimizin görmesi gereken hizmetleri, sosyal devleti kuramıyoruz, hâlâ "hayırsever yurttaş" diye, onları, neredeyse tapınırcasına yasa maddesine koyuyoruz. Sayın Bakanım, bunun anlaşılabilir bir yönü var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Çetin, tabiî, biraz önce açıkladım, burada, 1986 tarihli, 3294 sayılı Kanundaki ifadeler aynen korunuyor.

Şimdi, burada "hayırsever vatandaş" denilince, ille sizin tanımınız içindeki veya ille çok varlıklı insan falan kastedilmiyor, yöreyi bilen, o yörede ihtiyaç sahiplerinin tespitinde daha fazla bilgisi olan ve vakıf mütevelli heyetine katkı verebilecek... Çünkü, diğer vakıf mütevelli heyet üyelerinin çoğunluğu, biliyorsunuz, kamu yöneticisi; mülkî idare amiri, millî eğitim müdürü, defterdar gibi, yöre dışından gelen, gelip geçici görev yapan insanlar; yani, yerinde, o yöreyi bilen ve mütevelli heyete bu çalışmalarında yardımcı olacak kişi kastediliyor. Bunun adı, kanun çıkarılırken, orijinal halinde "hayırsever vatandaş" olarak geçirilmiş. Herhalde kısa bir ifadesi diye. Yoksa, şu benim tanımladığım, bölgeyi bilen, ihtiyaç sahiplerini kolay bulabilecek yahut bu konuda yardımcı olabilecek, mütevelli heyete yardımcı olacak, falan gibi uzun bir tanımlama gerekirdi. O uzun tanımlama yerine böyle bir ifade kullanılmış.

Genelde de, tabiî, küçük yerleşim birimlerinde, böyle insanlar vardır; bunları dert edinirler kendilerine, hayırlı bir iş yapıyorum diye böyle gayret ederler. İlle, bunların, ifade ettiğim gibi, kendilerinin çok varlıklı, hayır dağıtan, hayır yapan insanlar falan olmaları da gerekmez; ama, burada orijinal ifade korunmuş oldu.

Sorunuza ancak böyle cevap veriyorum.

Teşekkür ediyorum; tekrar, hayırlı akşamlar diliyorum.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE l. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler altı ay içinde Genel Müdürlükçe hazırlanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Genel Müdürlüğün kadrolarına atama yapılıncaya kadar hizmetler mevcut personelle yürütülmeye devam edilir. Bunlardan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (A) bendi kapsamında çalışanlar arasından yazılı istekte bulunanlar, Genel Müdürlükçe uygun bulunması halinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde durumlarına uygun kadrolara atanabilirler. Görevlerin aksamaması için her türlü personel ve idarî destek bir yıl süre ile Başbakanlıkça karşılanır.

BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - Kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelden, 12 nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki yüksek öğretim kurumlarını bitirerek mesleğe özel yarışma sınavı ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlik sınavı sonucu uzman  kadrolarına atanmış olanlar, kendilerinin isteği ve kurumlarının muvafakati alınmak suretiyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde sosyal yardım uzmanı olarak atanabilirler. Ancak, bu şekilde atanacakların sayısı sosyal yardım uzmanı kadro sayısının yüzde otuzunu geçemez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 4'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4. - Vakıfların, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Vakıflar Genel Müdürlüğünce tahakkuk ettirilen teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarına ilişkin borçları  silinmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 21.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 22. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, tasarının tümünün oylanmasından önce, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım, nadiren kullanılan bir hakkı kullanmak istiyorlar. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarının lehinde, oyunun rengini açıklamak üzere söz istediler. Kendilerine 5 dakikalık bir süre için söz veriyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım. (Alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1986 yılında çıkarılan bir yasanın, daha geniş kapsamlı bir biçimde düzenlemesi yapıldı. Ben de, İçtüzüğün 86 ncı maddesinin verdiği bir hakkı kullanarak, oyumun rengini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisini -başka bir Türkiye yok, başka bir Meclis yok- Türkiye'nin sorunlarını çözmek üzere vatandaşlarımız buraya gönderdiler. Bakın, hiç alışılmamış bir siyaset yapıyoruz, hiç alışılmamış şekilde, bugüne kadar gündeminde hiç olmamış şekilde, yasa tasarılarını, burada, hep birlikte oyluyoruz, birlikte karar veriyoruz ve birlikte oylarımızla desteklediğimizi de bütün Türkiye'ye ve bütün dünyaya gösteriyoruz. İktidar partisi-muhalefet partileri; arada bir çekişme olacak, olmaması mümkün değil.

Görülüyor ki, bu yasa da, 1986 yılından bugüne kadarki uygulama içerisinde, bir gelenek içerisinde, iktidar partileri ve muhalefet partileri ayırımı gözetmeksizin, vatandaşlarımızın hangi partiden olduğuna bakmaksızın; hatta, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya dinini, mezhebini, ırkını, cinsini gözetmeksizin, yoksula, sosyal devlet anlayışı içerisinde bir yardım gereksinimi duymuş, bir yasa çıkarmışız. Şimdi de, biz, bunu daha geniş imkânlarla düzenlemeye çalışıyoruz; bu yasayı çıkaracağız ve uygulamaya koyacağız.

Bu yasanın hiçbir maddesine karşı değilim, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri, Grubu da karşı değil; ancak, bazı sözcülerimiz, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız, konuşmalarında "kömür dağıtmamızdan rahatsız mı oluyorsunuz" diye sordular; asla rahatsız olmuyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, size sormak istiyorum; bizim maaşlarımızdan hiç kömür parası kesiliyor mu; 550  milletvekili, 1'er milyar lira, yoksula kömür dağıtılsın diye bir ödenti yapıyor mu; hayır. Kim yapıyor; bu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan her vatandaş, belli miktarda Fona katkı veriyor, sosyal devletin oluşmasına, kaynağın birikmesine katkı veriyor; o biriken kaynaklarla vatandaşlarımıza kömür dağıtılıyor, ilaç parası veriliyor, yoksul öğrenciye burs veriliyor, hastane kapısında kalan ve yeşilkartı olmayanlara veya tedavi giderlerini karşılayamayan vatandaşlarımıza katkı veriliyor. Kim veriyor bunu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti veriyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletini en iyi şekilde yönetmek, vatandaşlarımızın rahata kavuşmasını sağlamak kimin görevidir; hükümetin. Hükümet, bundan sorumludur, bu işi en iyi şekilde götürmekle sorumludur. Muhalefet ne yapacak; onu, en iyi şekilde denetleyecek.

Değerli arkadaşlar, kömürü biz dağıtıyoruz... Demin, Aksaray Milletvekilimiz, basından kamuoyuna intikal eden bir yazıyı okudu. Türkiye'nin her yerinde böyle oluyor. Bu yanlış arkadaşlar. O zaman, vatandaş, Adalet ve Kalkınma Partisinin il başkanlarının önünde kuyruk oluyor, oradan geçerek valiye ulaşmanın -bir de, hayırsever vatandaşların yetkisi içerisinde- oradan, 1 ton kömür almanın, 1 torba şeker almanın, 1 torba pirinç almanın yolunu aramaya çalışıyor. Bu doğru bir anlayış değil.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Kastamonu'da yok.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sıvacıoğlu "Kastamonu'da yok" diyor. Kastamonu'da yok zaten.

Değerli arkadaşlar, Kastamonu Valiliğinin çok güzel bir uygulaması var; dün böyleydi, bugün de böyle: Kastamonu Valiliği, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gelen kaynaklardan vatandaşa iaşe dağıtmayı değil, ona balık tutmayı öğreten bir anlayışla, eğer kırsal yörede vatandaşımız yoksulsa, ona, en az 10 tane koyun; o yoksa, 1 tane süt ineği verdi; o yoksa, hangi konuma mensupsa, dokuma, el sanatları biliyorsa, kadınımız bir şeyler dokuyabiliyorsa, Kastamonu el dokumalarını yapabilecekleri el tezgâhlarını kurdu. Yani, yoksul vatandaşımızın, devletten dilenen bir yurttaş olmanın ötesinde, onuruna uygun bir şekilde, onurlu bir yurttaş olma kavramıyla iş üretmesini benimsedi. Bu alanda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, el tezgâhlarıyla ilgili bir atölye kurdu. Bunu, bütün Türkiye'ye örnek gösteriyorum ve bunun için de...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İlk uygulamayı biz Bursa'da yaptık.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bursa'da kaçta yaptın?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İki yıl önce başladık.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Biz yedi yıldır devam ettiriyoruz, geç kaldın.

Değerli arkadaşlar, biz çok daha önceden devam ettiriyoruz.

Kastamonu'dan öğreneceğiniz çok şey var. Kastamonu, millî mücadelede önder olmuştur, önder; Kastamonu'nun önderliği vardır. Bakın, istiklal mücadelesinde işgal görmemesine...

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Bölgecilik yapıyorsun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Kastamonu'yu savunuyorum; görevim, Kastamonu'nun vekilliğidir benim. Ben, Kastamonu Vekiliyim. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, laf atmayı bırak; buraya çıkarsın sen de konuşursun.

Değerli arkadaşlar, Kastamonu işgal görmemesine rağmen, işgale karşı, 10 Aralık 1919'da, henüz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Ankara'ya gelmeden -27 Aralıkta gelmiştir biliyorsunuz- "ya istiklal ya ölüm" mücadelesiyle, 5 000 kadın, Kastamonu Öğretmen Okulu bahçesinde miting düzenlemiştir. Biz, ilklere...

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Maddeye gel, maddeye...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Madde konuşmuyoruz biz; rahatsız mı oldun?!

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlayın lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Madde konuşmuyoruz biz, madde yok, madde bitti. Sen uykudasın herhalde; günaydın!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

Sayın Yıldırım, siz de toparlayın lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben madde üstünde konuşmuyorum değerli milletvekilleri, oyumun rengini belirtiyorum.

Kastamonu'da bu uygulamanın bu şekilde yapıldığını, biz de... İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımın iki tanesi burada, üçüncü, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak ben buradayım; Kastamonu'da kömür dağıtılmasına, vatandaşlarımıza iaşe dağıtılmasına biz siyaseti bulaştırmıyoruz, bütün Türkiye'ye örnek olmasını diliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum, kanun da hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Oyunun rengini belirtmedi.

BAŞKAN - Hayır, hayır; oyunun renginin ne olduğunu söyledi.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Arkadaşlar duymamış.

BAŞKAN - Duydular, duydular; oyunuzun rengini söylediniz, tekrara gerek yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, duymadık.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, oyumun rengi kabuldür. (Alkışlar) Zaten, kabul olacağını başta söyledim; ama, siz, anlamakta güçlük çekiyorsunuz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Sayın Bakan kısa bir konuşmayla Parlamentomuza, Meclisimize teşekkür edecek.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize çok teşekkür ediyorum.

Tekrar edeyim; hepimizin dileği, ülkemiz refah ülkesi olsun ve bu sosyal yardım konularını ülkemizde çok fazla konuşmayalım. Hükümetimizin çabası, Parlamentomuzun çabası bu yöndedir ve bu yönde önemli çalışmalar yapılıyor; bundan emin olun. Yakında genel sağlık sigortası yasası tasarısı gelecek; o, çok önemli. Sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili tasarı gelecek; o, bunun tamamlayıcısı ve burayı da bir kuruma kavuşturmuş olduk. Daha uzmanlığa dayalı, daha verimli çalışmalar yapacağız ve sizleri bu konuda bilgilendireceğim. Bu yasanın kabulünden dolayı, buradaki desteğinizden dolayı çok memnun olacaksınız; bundan emin olun.

Bir de şunu ifade edeyim: Üzerinde çok duruldu, Sayın Tütüncü çok vurguladı özellikle. Bu, bir fon, fonun yönetimi; yoksa, bütün sosyal yardım politikalarının yönetimi değil. Bu fonun Başbakanlıkta kalması da çok önemli arkadaşlar. Hatırlarsınız, 58 inci hükümet kurulduğunda Başbakanlıktaki pek çok kurumu ilgili bakanlıklara -hatırladığım kadarıyla, 27 kurumu- verdik; ama, Fonu özellikle Başbakanlıkta tuttuk; sebebi şu: Bu fon önemli, Başbakanlıkta kalırsa daha güçlü olur ve gerçekten öyle, daha güçlü oldu. Bu fon, diğer kurumlarımızın ihtiyaçlarına her zaman eğiliyor. Şimdi, mesela, Sağlık Bakanlığı, hastanelerimiz, sağlık kuruluşlarımız, yeşilkartlı olanlara parasız tedavi hizmeti, sağlık hizmeti veriyor. Hatta, yeşilkartı olmayan; ama, ödeme gücü de olmayan vatandaşlara yine sağlık hizmeti veriliyor. Bunlar, Fondan karşılanıyor. Fon Kurulu bir karar alıyor, Sağlık Bakanlığına bu parayı transfer ediyor. Bu, diğer kurumlarımız için de geçerli. Yarın, genel sağlık sigortasının prim ödemesinde, ödeme gücü olmayan vatandaşlarımızın primleri yine buralardan ödenecektir; ama, bu fon -Türkiye'nin ihtiyacı var- burada güçlü şekilde korunsun istiyoruz. Onun için de, bu kanun, bizim için gerçekten çok önemliydi.

 Tekrar, katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Bu kanun hayırlı olsun diyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

8. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 662)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Çalışmalarımıza saat 23.00'e kadar devam etme kararı almıştık; süremiz de tamamlanmak üzere.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Aralık 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.27