DÖNEM : 22 CİLT : 65 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
23 üncü Birleşim
30 Kasım 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Nevzat
Yalçıntaş'ın, Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun
cevabı
3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un,
Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. - Genel Kurulu ziyaret eden Belçika
Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Adıyaman Milletvekili Şevket
Gürsoy'un (6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/228)
D) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır ve 50 milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin
ve çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)
2. - Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48
milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/234)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit
Yetkin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/347) (S. Sayısı: 561)
2. - Ankara Milletvekili İsmail
Değerli'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/349) (S. Sayısı: 562)
3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün yasama dokunulmazlıklarının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/350) (S. Sayısı: 563)
4. - İstanbul Milletvekilleri Mehmet
Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/351) (S. Sayısı: 564)
5. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk,
Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet
Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/352) (S. Sayısı: 565)
6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/841) (S. Sayısı: 653)
8. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı 662)
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, konuşmasında Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2. - İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA'nın, Yatağan Termik Santralındaki bacagazı arıtma cihazının
çalıştırılmamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/3650)
2. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Mercedes Benz Türk firmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3795)
3. - Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın,
Özelleştirme İdaresinin Erdemir'deki hissesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3796)
4. - Adana Milletvekili Nevin Gaye
ERBATUR'un, Pozantı - Ulukışla otoyolunun ne zaman bitirileceğine ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3831)
5. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
halkevleriyle ilgili hazırladığı iddia edilen rapora ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3856)
6. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3857)
7. - Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Gazipaşa Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/3871)
8. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
Ankara - Beypazarı Uruç Beldesi - Süvari Çayı üzerinde yapımı planlanan baraja
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı
(7/3873)
9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir finans kuruluşunun teftişine ve TMSF Daire Başkan Yardımcılığına yapılan
atamaya,
Çukurova Grubu ile yapılan eksözleşmenin
iptalinden sonra ortaya çıkan bazı iddialara,
Çukurova Grubunun Northway Petroleum ile
yaptığı görüşmelerin sonuçlarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/3883, 3884, 3885)
10. - Denizli Milletvekili Mehmet U.
NEŞŞAR'ın, TRT'de yayımlanan bir programdaki bazı ifadelere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/3906)
11. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, yol projesinin Şanlıurfa'yı kapsayıp kapsamadığına,
- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Sinop
- Boyabat Tünelli Geçiş Projesine,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3907, 3908)
12. - Ankara Milletvekili Zekeriya
AKINCI'nın, AŞTİ'den yolcu alan taksilerden para talep edildiği iddialarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3917)
13. - Ankara Milletvekili Zekeriya
AKINCI'nın, Büyükşehir Belediyesinin Keçiörengücü Spor Kulübüne yardım yaptığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/3920)
14. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın,
yabancılara satılan arazilere ve Hatay'la ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı
(7/3930)
15. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
yabancıların arazi alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3939)
16. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan hükümet binası inşaatına ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3945)
17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa çevreyolu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3946)
18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Çukurova Grubunun TMSF'ye olan borçlarına kaynak sağlayacak kredilere,
TMSF Başkanı'nın bir beyanına,
TMSF'ye devredilen bankaların
gayrimenkullerinin satışına aracılık eden firmaya,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/3951, 3952, 3953)
19. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un,
Samsun - Ondokuz Mayıs İlçesi Kaymakamı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3967)
20. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'da bayram kutlamalarının yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3969)
21. - İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın,
tekstil ve konfeksiyon sektörünü canlandırmaya yönelik tedbirlere ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3981)
22. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
süper ve hipermarketler karşısında küçük esnafın yaşadığı mağduriyete ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3982)
23. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Alternatif Ürün Projesi için Dünya Bankasından sağlanan krediye,
- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Dünya Bankasının Türkiye'nin tarım sektörü konusunda hazırladığı rapor olup
olmadığına,
Tarımla uğraşan nüfusa ve sulanamayan
topraklara,
Cenevre'deki Dünya Ticaret Örgütü
toplantısında alınan kararlara,
-Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
çiftçilerin tarımsal kredi borçlarına,
- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
YÜCESAN'ın, genetik yapısı değiştirilen gıda ürünlerine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/3954, 3984, 3985, 3986, 3987, 3988)
24. - Antalya Milletvekili Nail
KAMACI'nın, Personel Genel Müdürlüğünün makam odasının yeniletme çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/3989)
25. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Manavgat İlçesinin kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3990)
26. - Ardahan Milletvekili Ensat ÖĞÜT'ün,
bir acemi er eğitim birliğinin Ardahan İline kaydırılıp kaydırılmayacağına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/3991)
27. - Antalya Milletvekili Osman
KAPTAN'ın, Antalya'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4001)
28. - Antalya Milletvekili Hüseyin
EKMEKCİOĞLU'nun, Antalya'da yapımı yarım bırakılan su sporları tesisine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/4008)
29. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/4013)
30. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, yerel basına yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4044)
31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan İli Çıldır İlçesindeki spor tesisine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4048)
32. - Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4057)
33. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün
BİLGEHAN'ın, yol yapımındaki kusurların, trafik kazalarına sebebiyet verdiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in
cevabı (7/4064)
34. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
SPK'nın Çukurova Grubu hakkındaki raporuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4081)
35. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
aile hekimliği projesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı
(7/4092)
36. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, memur sendikaları ile yürütülen toplugörüşmelere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4110)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in,
Irak'ta yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.
Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya, Tunceli İlinde son zamanlarda yaşanan olaylara ilişkin,
İstanbul Milletvekili Halide İncekara,
Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Günü münasebetiyle,
Gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın
(3/342) (S. Sayısı: 556),
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ile
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün (3/343) (S. Sayısı: 557),
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
(3/344) (S. Sayısı: 558),
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in (3/345) (S. Sayısı: 559),
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın
(3/346) (S. Sayısı: 560),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği;
Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve
36 milletvekilinin, pamuk üretimi ve üreticisinin sorunlarının (10/231),
Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve
24 milletvekilinin, Kastamonu-Küre-Aşıköy Maden Ocağında meydana gelen iş
kazası ile ülkemizdeki iş kazalarının nedenlerinin (10/232),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı;
Açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer alan
679 sıra sayılı Uluslararası Göç Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 96 ncı sırasında
yer alan 684 sıra sayılı Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına
alınmasına ve gündemin 6 ncı sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasına alınan, Uluslararası Göç
Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/896) (S. Sayısı: 679),
3 üncü sırasına alınan, Dünya Sağlık
Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının(1/880) (S. Sayısı: 684),
Görüşmelerini müteakiben elektronik
cihazla yapılan açıkoylamadan sonra; kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
4 üncü sırasına alınan, Organik Tarım
Kanunu Tasarısının (1/841) (S. Sayısı: 653) maddelerine geçilmesinin elektronik
cihazla oylanması sonucunda karar yetersayısının bulunamaması, görüşmelere
devam edilse de bulunamayacağı kanaatine varılması üzerine;
30 Kasım 2004 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.56'da son verildi.
|
|
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Bayram Özçelik |
|
Bilecik |
|
Burdur |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No. : 30
II. - GELEN KÂĞITLAR
26 Kasım 2004 Cuma
Raporlar
1.- Şanlıurfa
Milletvekili A. Müfit Yetkin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/347) (S. Sayısı: 561) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004)
(GÜNDEME)
2.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/349) (S.
Sayısı: 562) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın
ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/350) (S. Sayısı: 563) (Dağıtma
tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
4.- İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa
Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/351) (S. Sayısı: 564) (Dağıtma tarihi:
26.11.2004) (GÜNDEME)
5.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk,
Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet
Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/352) (S. Sayısı: 565) (Dağıtma tarihi:
26.11.2004) (GÜNDEME)
6.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/365) (S.
Sayısı: 566) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
7.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S.
Sayısı: 567) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
8.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S.
Sayısı: 568) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/379) (S. Sayısı: 569) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
10.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S.
Sayısı: 570) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
11.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/389) (S.
Sayısı: 571) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
12.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/390) (S.
Sayısı: 572) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
13.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/403) (S.
Sayısı: 573) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
14.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/404) (S.
Sayısı: 574) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
15.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/405) (S.
Sayısı: 575) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
16.- Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/406) (S.
Sayısı: 576) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
17.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/410) (S.
Sayısı: 577) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
18.- Siirt Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/420) (S. Sayısı: 578) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
19.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/421) (S.
Sayısı: 585) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
20.- İstanbul Milletvekili Kemal Unakıtan'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/452) (S.
Sayısı: 586) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, kayısı üreticisinin tabiî afet kapsamına alınıp
alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1345) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, sağlık hizmetlerine uygulanan KDV oranına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4177) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Sayıştay'ın TMSF hakkında hazırladığı "İkrazlar İzleme
Raporu"na ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4178) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.11.2004)
3.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Konya Ovası Projesine ve Manavgat Çayından İsrail'e su
verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4179) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.11.2004)
4.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, infaz koruma memurlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4180) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
5.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, siyasi yasaklı iki kişinin AİHM'de devam eden davaları ile
ilgili haber ve yorumlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4181) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
6.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4182) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
7.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, İzmir İlinde son iki yılda meydana gelen gasp, adam öldürme ve
kapkaç olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
8.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, bir basın organında yer alan bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4184) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
9.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ'in, canlı hayvan ve et ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4185) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
10.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, 2002 yılı Ulusal Beste Yarışmasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4186) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
11.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AİHM'nde Kıbrıs Rum yönetimi temsilcisi bir hâkimin
bulunmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/4187) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)
No.
: 31
29 Kasım 2004 Pazartesi
Rapor
1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Dağıtma tarihi: 29.11.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, agro turizme yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1346) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, İMKB tarafından işlemi kapatılan şirketlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4188) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
2.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Avrupa Birliği Altıncı Çerçeve Programına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4189) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Alacaköy-Keper mezrasında ortaya çıkan bir toplu mezara ve bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4190) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.11.2004)
4.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, gazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4191)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
5.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Emlak Bankasının bankacılık dışındaki mal varlığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4192) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.11.2004)
6.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir otomotiv firmasınca hediye edilen araçların
tahsisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4193) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.11.2004)
7.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubu ile ilgili basına yansıyan bazı iddialara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru
önergesi (7/4194) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)
8.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, TMSF tarafından el konulan Uzanların Sakarya Pamukova'daki
çiftliğinde sakladığı iddia edilen doküman bilgi ve belgelere ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/4195) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)
9.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubunun Motorola ve Nokia'ya olan borçlarının TMSF
tarafından takibine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4196) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.11.2004)
10.- Kırşehir
Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, TRT'de bazı yöneticilerin kurum araçlarını
özel işleri için kullandıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4197) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
11.- İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, TRT Genel Müdürünün sadece oruç tutan personelle bayramlaştığı
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/4198) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
12.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, TRT arşivinde bulunan bir dizinin yeniden çektirildiği iddialarına
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4199) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.11.2004)
13.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Şişli Belediye Başkanı hakkındaki iddialar ile
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının basına yansıyan bazı açıklamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4200) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.11.2004)
14.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir parti genel başkanı ile ilgili basına yansıyan
bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4201)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)
15.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Esenyurt Belediyesinde bir çalışanın ölümüne ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4202) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
16.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Diyanet İşleri Başkanının Alevilik görüşlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4203) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.11.2004)
17.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kelebek Operasyonu sonrası Basın Kanununun 19 uncu
maddesinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4204) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)
18.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, bakanlık bütçesinden kaynak aktarılan belediyelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4205) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.11.2004)
19.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, yıllar itibariyle ithalat ve ihracat oranına ve dış ticaret
açığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4206)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
20.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki fıstık üreticilerinin doğal
afet nedeniyle oluşan mağduriyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4207) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
21.- Tunceli Milletvekili
V. Sinan YERLİKAYA'nın, SSK işçi emeklilerinin maaşlarından yapılan kesintilere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4208)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
22.- Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE'nin, Yalova Millî Eğitim Müdür Vekilinin görevden alınmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4209) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.11.2004)
23.- Denizli Milletvekili
V. Haşim ORAL'ın, Irak'ta öldürülen ya da rehin alınan Türklere ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4210)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)
No.
: 32
30 Kasım 2004 Salı
Teklif
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya
Milletvekili Deniz Baykal ve 69 Milletvekilinin; Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/349) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2004)
Raporlar
1.- Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/927) (S.
Sayısı: 687) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslami Geçiş Devleti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/864) (S. Sayısı:
695) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hırvatistan
Cumhuriyeti El Sanatları ve KOBİ Bakanlığı Arasında Düzenlenen Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/877) (S. Sayısı: 696) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırşehir Milletvekili
Hüseyin BAYINDIR ve 50 Milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin
nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)
2.- Muğla Milletvekili Ali
ARSLAN ve 48 Milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/234) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
30 Kasım 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Bu kez, gündemdışı
sözlerde arkadaşlarımızın süreye riayet etmesini rica ediyorum. 5 dakikalık
süre en fazla 1 dakika uzatılacaktır; son 1 dakika içerisinde de konuşmaların
toparlanması gerekiyor.
Gündemdışı ilk söz,
Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümü
münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'a aittir.
Buyurun Sayın Yalçıntaş.
(Alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Ahıska Türklerinin anayurtlarından
sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
NEVZAT YALÇINTAŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, önce,
alkışlarınıza teşekkür ediyorum, sağ olasınız.
Aziz arkadaşlar, benim
söz almamın sebebi, bugünlerde, Ahıskalı Türk soydaşlarımızın, Stalin'in
emriyle, çok kısa bir süre içerisinde yurtlarından, yuvalarından koparılarak,
uçsuz bucaksız Sovyet-Asya topraklarına, Hazar'ın ötesine sürülmelerinin 60
ıncı yıldönümü olması münasebetiyledir.
Stalin'in tarihe nasıl
geçeceğini ve geçtiğini biliyoruz, dünyanın en kanlı diktatörlerinden birisi.
1944 yılında, Anadolu'yu, Türkiye'yi çevreleyen diğer Türk ve Müslüman
topluluklarına yaptığı gibi -yani, Kırım Türkleri, Karaçaylar, Balkarlar,
Çerkezler, Çeçenler vesaire- hemen bizim hudutlarımıza bitişik, Kars, Ardahan,
Artvin, Posof, Iğdır'ın hemen doğusunda bulunan Ahıska yurdunda da, Ahıskalı
soydaşlarımızı, çok kısa bir süre içerisinde, yurtlarından, yuvalarından,
evlerinden kopararak yük ve -affedersiniz- hayvan taşınan vagonlara bindirip,
vagonların kapılarını dışarıdan kapayıp, bir ay kadar süren bir yolculukla,
İçasya topraklarına doğru sürgün ettiler. Bu facia, bu insanlık cinayeti,
tarihte ender görülen zulümlerden birisidir. Kapalı vagonlarda, sürgün
yerlerine gidene kadar, bu kardeşlerimizin yüzde 20'si ruhlarını teslim
ettiler, öldüler. Ne zaman insafa gelirlerse, filanca istasyonda vagonlar
açılıp bu ölüler dışarı alındı ve karlı topraklara terk edildi; insaflı
olanları, üzerlerine biraz toprak serpti.
Bunların, o zaman başka maksatlarla çekilmiş orijinal dokümante filmleri
de mevcuttur, zaman zaman gösterilir.
Bu zulüm, diğer
katliamlar kadar insanlığın nazarını
çekmiş değildir; ama, biz Türklerin, inançlı olan herkesin, bu zulmü
kalplerinde yaşatması ve unutmaması lazım. Bu katliamın 60 ıncı yılı
dolayısıyla Ankara, İstanbul, Bursa vesaire gibi illerde olmak üzere
Türkiye'de, Türkiye dışında, hatta Bulgaristan'da toplantılar yapıldı.
Tabiî, bu sürgün
yapılırken, 40 000 civarında eli silah tutan Ahıskalı Türk genci ve eli silah
tutanları, Batı Rusya'da, yani Doğu Avrupa'da Hitler ordularına karşı
savaşıyorlar ve o toprakları koruyorlardı. Kayıtlara göre, 26 000'i bu
savaşlarda can verdi. Geri kalan 14 000-15 000'i, topraklarına, yani Ahıska'ya,
köylerine döndükleri zaman facianın boyutunu anladılar. Kimse yok; tamamen
boşaltılmış ve analarını, babalarını, akrabalarını aramak için yollara
döküldüler.
Sovyetler zamanında
sonradan sürülen diğer bütün kavimlere -biraz evvel saydığım Kırım Türklerine,
Karaçaylara, Balkarlara- geliş izni verildi, sadece bu kardeşlerimize izin
verilmedi. Bunun iki sebebi vardı. Tabiî birisi, milliyetlerine, inançlarına
bağlı olmaları, ikincisi de Türk hududunda bulunmaları.
Tabiî, burada
Gürcistan'ın, maalesef, çok olumsuz bir tutumu oldu ve oyaladı, hiçbir zaman
kabul etmedi ve Şevardnadze dahi -dünya çapında isim yapmış bir diplomat-
taahhütlerini yerine getirmedi. Taahhütlerini Avrupa Konseyine karşı... Avrupa
Konseyine giriş ve kabul edilme sebeplerinden birisi, Ahıska Türklerine yurda
dönüş haklarını tanıyacaklar ve 1999'a kadar bunu gerçekleştireceklerdi; bunu
yapmadılar. Sonunda, o sahneyi televizyonlardan hatırlıyorsunuz, Gürcistan
Parlamentosundan kendisini nasıl yaka paça dışarı attıklarını. Şüphesiz, yanlış
bir hareket; ama, bir yandan da insan "adlü ilahî yerine geliyor"
diye düşünmemezlik yapamıyor.
Türkiye bu ıstırabı bir
parça olsun dindirebilmek için, Büyük Millet Meclisimizden, 3835 sayılı bir
Kanunla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş,
toparlamanız için1 dakika süre veriyorum.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla)
- 5 dakika bitti mi Sayın Başkan?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, olur mu?! Hemşerim, konuşsun.
NEVZAT YALÇINTAŞ
(Devamla) - İstisna olmuyor aziz hemşerim, ne yapayım.
O zaman neticeyi
söyleyeyim.
Efendim, sonucu şu: Bize
bir büyük vebal düşüyor, şu Meclise, bu hükümete ve bu hükümetin
yetkililerine... Nasıl ki, Turgut Özal, bir nebze olsun, getirdi Iğdır'a
yerleştirdi; bu kardeşlerimizden, özellikle Krasnodar bölgesinde, Kuzey
Kafkasya'da olanlar büyük baskı altında. Rus ortodoks Kazaklar bunları taciz
ediyorlar, evlerinden çıkarmak için uğraşıyorlar. Amerikalılar şimdi bunları
götürmeye çalışıyorlar. Okuyamayacağım, vakit yok; burada bir feryat var; bir
genç, Gençlik Kolları Başkanı Cihangir "bizi al bayraktan ve Türkiye'de
yaşamaktan mahrum etmeyin; bizim, Amerika'da yapacağımız hiçbir şey yok"
diyor. Şimdiki hükümete sesleniyorum ve sizin vicdanlarınıza tevdi ediyorum;
Türkiye, 70 000 000 Türkü barındıran bu ülke, 15 000 Krasnodarlı, oraya
yerleşmiş Ahıskalı Türkü memleketimize getiremez mi?.. Bu bir vazifedir ve
hepimizin üzerinde de bir vebaldir. Sadece bunu belirtiyorum.
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarıyla
ilgili söz isteyen, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'e aittir.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP
sıralarından alkışlar)
2. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; açlık sınırının da altında aylık almaya
mahkûm ettiğimiz emeklilerimizin durumunu, muayene kuyruklarında, ilaç
kuyruklarında, banka kuyruklarında çile çekmeye mahkûm ettiğimiz
emeklilerimizin sorunlarını bir kez daha hatırlatmak için huzurunuzdayım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
parçası olduğumuz Avrupa'da, emeklilerine Türkiye'deki kadar zulmeden acaba
başka bir ülke var mı; yaşamının sonbaharına gelmiş olan yaşlı insanlarımızı
doğduğuna pişman eden acaba başka bir ülke var mı Avrupa'da? Ne yazık ki,
Türkiye'de, ülkemizde uygulanan ekonomik programların işsizlerden sonra en
fazla mağdur ettiği kesim emeklilerimiz. 25-30 yıl devlete hizmet ettikten
sonra artık yaşamının son dönemlerinde hiç olmazsa rahat yaşama olanağı
veremediğimiz bu insanlara karşı takınılan tavır ve bu 4 000 000-5 000 000
yaşlı yurttaşımıza karşı takınılan tavır, maalesef devletin bir ayıbı olarak
önümüzde duruyor.
Sayın milletvekilleri,
üstelik, SSK emeklilerinin, TÜFE-enflasyon- farkından doğan 29 aylık alacakları
da yıllardan beri ödenmiyor. Bildiğiniz gibi, 2000 yılı ocak ayından başlamak
üzere, SSK emeklilerinin aylıklarına enflasyon oranı kadar, TÜFE oranı kadar
enflasyon zammı yapılıyordu. Enflasyon, her ayın 1'inden itibaren geçerli
olduğu halde, emeklilerimize bu farklar, emekli aylıklarını aldıkları gün
itibariyle, 19'unda, 21'inde, 23'ünde yansıtılıyordu. Dolayısıyla, her SSK
emeklisinin, bu enflasyon farkından doğan ve her ay için 19 günlük, 21 günlük,
23 günlük alacaklarının olduğu yargı tarafından da tespit edilmiştir. Yani, SSK
emeklilerinin her ay için, aylık aldıkları tarih, gün itibariyle 19, 21, 23
günlük alacaklarının olduğunu yargı da tespit etmiştir. Ancak, her emekli için
ortalama 250 000 000 lira civarında olan bu alacaklar yargı kararlarına rağmen
yıllardan beri ödenmiyor. Emeklilerin bütün çabalarına karşın, emekli
derneklerinin bütün çabalarına karşın, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün
çabalarına karşın ve ben burada, bu kürsüde birkaç kez bu konuyu gündeme
getirmiş olmama karşın, bu alacaklar, maalesef, bir türlü ödenmiyor.
Şimdi, bu nedir?..
Değerli milletvekilleri, anlaşılan o ki, devlet, emeklilerinin alacaklarına el
koymayı kafasına koymuş. Yani, emekli insanların ortalama 250 000 000 lira
civarında olan alacaklarını ödememeyi kafasına koymuş ve bunun için çeşitli
bahaneler gündeme getiriyor; ödememek için bin dereden su getiriyor.
Değerli milletvekilleri,
yargı kararlarına rağmen bu alacakları ödenmiyorsa emeklilerin ve devlet bunu
ödememekte kararlı görünüyorsa, bu davranışın sokaktaki kapkaçtan, gasptan
farkı yoktur. Devlet, kendi vatandaşının alacağına el koymak gibi bir lüksü
taşıyamaz, son derecede ayıp bir davranış bu.
Sayın milletvekilleri,
Başbakan, sık sık, damdan düştüğünü söylüyor. Örneğin, gecekonducularla
konuşurken "ben damdan düştüm, sizin sorununuzu biliyorum" diyor;
gazetecilerle konuşurken "damdan düştüm" diyor; SSK hastanelerinin
devri söz konusu olduğu zaman, yaptığı konuşmada, yine "damdan düştüm,
sizin sorunlarınızı ben biliyorum" diyor ve en son...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersin,
toparlayalım lütfen.
AHMET ERSİN (Devamla) -
...çiftçilerle ilgili yaptığı son toplantıda, onlara da "damdan düştüm,
sizin sorunlarınızı biliyorum" diyor.
Şimdi, Sayın Başbakan ya
yürümeyi bilmiyor ya sürekli damda geziyor! Onu bilemem; ama, biraz da
emeklilerin damından düşse ne olur acaba! Biraz da emeklilerle ilgilense, bir
de onların damlarından düşse ne olur acaba! Ama, maalesef, emeklilerin
bulunduğu damlara hiç yanaşmıyor.
Değerli
milletvekilleri...
HASAN ANĞI (Konya) -
Emekliye o kadar zam verdi...
RECEP KORAL (İstanbul) -
İnsaf, insaf!..
AHMET ERSİN (Devamla) -
Beğendiniz, değil mi?..
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Espri oturmadı.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Güzel oldu, güzel oldu; tam cuk oturdu, güzel oldu.
Dolayısıyla, sözlerimi
tamamlarken şunu belirtmek istiyorum: Emeklilerimiz gerçekten çok perişan
durumda, onların aylıklarına insanca bir artış yapamıyorsunuz, onları açlık
sınırının altında yaşamaya mahkûm ediyorsunuz; hiç olmazsa birikmiş aylıklarını
ödeyin, birikmiş alacaklarını ödeyin, bu 250 000 000'ları ödeyin.
Sürem tamamlandı sayın
milletvekilleri; sözlerime son verirken, daha önceki dönemlerden de tanıdığım
ve iyi niyetli olduğunu bildiğim Sayın Bakanın, bugün, bu kürsüden emeklilere
bir müjde vereceğini umuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımız, Sayın Ahmet Ersin'in yaptığı gündemdışı konuşmayla
ilgili söz istiyor.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, çok saygıdeğer arkadaşlarım; sözlerimin başında, hepinizi, hem
şahsım hem de Hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Ersin'in, emeklilerimize ilişkin yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap
vermek üzere huzurunuzdayım.
Emekliler, gençliklerinde
bu ülkenin kalkınmasına, refahına alınterleriyle katkıda bulunmuş saygıdeğer
insanlar. Her toplumda olduğu gibi, biz de emeklilerimizin bu son dönemlerinde,
son demlerinde rahat bir hayat yaşamaları, sıkıntı çekmemeleri için elden gelen
gayretin gösterilmesi, tedbirin alınması gerektiğine yürekten inanıyoruz;
Meclisimiz öyle, hükümetlerimiz öyle. Ama, elbette, bugüne kadar yapılan
iyileştirmelerde, bugün, emeklilerimizin, özellikle satın alma gücü açısından
gönlümüzden geçen noktalarda olmadığını hepimiz biliyoruz ve bunu teslim
ediyoruz.
Birazdan, Hükümetimizin
bu konuya daha değişik yaklaştığını ifade etmek adına, yapmış oludumuz
iyileştirmeleri, geçmiş dönemlerde yapılan iyileştirmelerle kıyaslayarak
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, Sayın Ersin,
bu TÜFE farklarından bahsetti değerli arkadaşlarım. Bu, bizim dönemimize ait
bir konu değil, 2002 yılında başlamış bir konu. Çoğu arkadaşım hatırlayacak,
2000 yılında, bu emekli aylıklarının...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Siz, o zaman bakan değil miydiniz, aynı hükümette değil miydiniz?! Aynı
Bakanlıktaydınız, aynı hükümetteydiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 2000'de ben bakan değildim.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Aynı hükümetteydiniz...
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Tabiî, o şekilde, geçmişe doğru
uzanırsak Cumhuriyet Halk Partisine de çok hesap çıkar yani; onu...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ben gerçekleri söylüyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Herkesi kendi dönemiyle
yargılayalım ve konuyu da dağıtmayalım. Şunu da söyleyeyim: Bulunduğum her
dönemin hesabını da rahatlıkla veririm, hepsinin altına atmış olduğum imzayı da
şerefle, onurla taşırım ve her platformda savunurum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, TÜFE farkı
meselesi şudur: TÜFE farkı 2000 yılındaki bir hadisedir. 2000 yılında 4447
sayılı Yasayla bir değişiklik yapılmıştır ve emeklilere denilmiştir ki:
"Maaş artışları bir önceki ayın TÜFE oranındaki artışa göre
olacaktır." Peki, kanun yürürlüğe girmiştir ve 2002 yılına kadar bu konu
münazaalı bir şekilde, tartışmalı bir şekilde devam etmiştir. 2002 yılında
Sosyal Sigortalar Kurumu demiştir ki: Ben emeklilerime ayın 19'undan başlamak
üzere aylık ödemelerini yapıyorum; dolayısıyla, TÜFE farkı ayın 1'inde
uygulanacakken 19'unda uygulanmış, dolayısıyla, 19 günlük farkını bir defada
veriyorum. Arkadaşlar, hem kamuda hem özelde çalışanların farkının toplamı 25
trilyon lira tutarında bir paradır.
AHMET ERSİN (İzmir) - Bir
aylık mı verdiniz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - İhtilaf konusu şuradadır: Kurum,
bu farkı, sadece bir aya mahsus, yani, 2000 Ocak ayında 19 günlük geç
ödenmesine karşılık görmektedir ve bu 19 günlük, 23 günlük ödemeyi bir defada
yapmıştır; ama, emeklilerimiz demektedirler ki: "Hayır, bu sadece bir aya
mahsus değil, 2002 yılına kadar geçen her ay için bana 19 günlük ve 23 günlük
farkı ödemeniz lazım." Yani, aradaki hukukî ihtilaf budur arkadaşlar.
AHMET ERSİN (İzmir) - Ama
yargı kararları var Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Onu da anlatayım. Takip edemediğiniz
hususları da ben buradan tamamlayayım müsaade ederseniz. Konu, Ahmet Beyin
dediği gibi yargıya intikal etmiştir, yargı münferit kararlar vermiştir ve her
ay için bu 19 günlük farkın ödeneceği konusunda yargı kararları vardır. Kurum
bu kararları uygulamamıştır; ancak, geçtiğimiz günlerde, Yargıtayın ilgili
daireleri, daha önce vermiş oldukları bu kararlarından sarfınazar ederek yeni
bir görüş ortaya koymuşlardır ve bu konuda verilen bir kararı bozup, yerel
mahkemeye iade etmişlerdir ve bilirkişi raporlarının hangi şekilde yapılacağı,
bu hesaplamanın hangi şekilde yapılacağına ilişkin yeni bir karar ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
AHMET ERSİN (İzmir) -Aynı
şey değil o Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar
Kurumu ve Bakanlık olarak biz, bu TÜFE farkı denilen konuda kesin bir yargı
kararı olmadığı için, kurum olarak yargı sürecinin neticelenmesini bekliyoruz.
Elbette, yargı sürecinin sonunda emeklimizin lehine çıkacak bu hakkı teslim
etmek bizim borcumuzdur. Ama, takdir edersiniz ki, henüz kesinleşmemiş bir
konuda, Sosyal Sigortalar Kurumu bürokrasisinin de herhangi bir mükellefiyet
altına girmesini herhalde hiçbirimiz
istemeyiz; çünkü, bu, netice itibariyle, yaklaşık 1 katrilyon lirayı aşan bir
meblağdır, düşük bir meblağ değildir. Onun için, bu konuda yargı sürecinin
beklenmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, sık sık
gündeme getirilen "TÜFE farkları ödenmedi, bunlara el konuldu, üzerine
yatıldı" gibi ifadeleri kabul etmek mümkün değildir. Bunu çok değişik platformlarda açıkladım.
Yargıtayımızın bu konuda vermiş olduğu nihaî karara göre - ki, bir alacak
çıkmayacaksa,o ayrı bir konu- kurum, bütün emeklilere, dava açma zahmetine
katlanmadan ödemeyi kabul etmiştir; ben de bakan olarak bunu taahhüt ettim;
hatta, emeklilerimize "dava açmayın" dedim; çünkü, kendi alacakları
10 000 000 lira olsa, bir davanın SSK'ya maliyeti en az 500 000 000 lira. Bu, emeklinin parası
demektir, Sosyal Sigortalar Kurumunun parası demektir. Haa, bunu derken de, hiç
kimsenin hak arama kanallarını kapatmış değiliz, isteyen mahkemelere
başvurabilir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; dolayısıyla, TÜFE farkları
konusundaki son hukukî süreç budur. Hukukî süreç neticelendiğinde kurum
bunu gerektiği şekilde yerine getirecektir. Zaten, bu, yasal bir zorunluluktur.
Diğer bir konu, emekli
aylıklarının artırılması konusudur. Bildiğiniz gibi, göreve geldiğimizde,
emeklilerimize uygulanması gereken bu artışlarla ilgili sistem şu idi: Bir ay
önceki TÜFE'de artış ne ise, emekli aylıklarının ona göre artırılması
gerekiyordu. Biz, geldik, baktık ki, bu TÜFE artışlarını yaptığımız zaman çok
cüzi bir artış söz konusu olacak; dolayısıyla, bu sistemden ayrılarak,
hepinizin bildiği gibi, 2003 yılında 75 000 000 liralık ve 100 000 000 liralık
seyyanen zamlar yaptık. Eğer, biz, TÜFE oranında bir artışı öngörmüş olsaydık,
bugünkü gelmiş bulunan emekli aylıkları seviyesi bu miktarın çok altında
kalacaktı.
2004 yılında da, yine,
ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında yüzde 10 olmak üzere, emeklilerimize
kümülatif yüzde 21 oranında bir artışı gerçekleştirmiş bulunmaktayız.
Tabiî, bu,
tartışılabilir; ama, şunu rahatlıkla söyleyeyim; yani, Bağ-Kur ve SSK
emeklilerine iki yıldır yapmış olduğumuz artışlar, hem geçmiş yılların artış
oranlarını kıyasladığımızda bir hayli tatmin edicidir hem de diğer ücret artış
oranlarına baktığımızda, onlarla kıyasladığımızda, bu oranın onlara göre daha
yüksek olduğunu görüyoruz.
Konuşmamın başında da
ifade ettiğim gibi, tabiî, bütün beklentimiz, bu emekli aylıklarının,
emeklimizin geçimini, maişetini rahatlıkla temin edebilsin noktasındadır; ama,
hepinizin bildiği gibi, ülkenin bazı zorlukları var, sürdürmekte olduğumuz bir
ekonomik program var. Gerçekçi olmak lazım; popülist davranışların ekonomik
programları yaz boz tahtası noktasına getirdiğini; neticede, bunun bedelini
toplum olarak ödediğimizi hep birlikte gördük.
Biz, başarıyla
sürdürülmekte olan bu ekonomik program neticesinde, millet olarak, toplum
olarak, bütün kesimlerimizle rahatlığa ve refaha kavuşacağımıza inandığımız
için bu sıkı politikayı, bu programı yürüyoruz; bütün ısrarımız bundandır.
İnşallah, bu program neticesinde, dediğim gibi, başta emeklilerimiz olmak üzere
bütün toplum kesimlerimiz rahata kavuşacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
yıl sonu itibariyle, 1 Ocak itibariyle, yine, Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin
maaş oranlarını yeniden belirleyeceğiz. Şu anda herhangi bir rakam veya oran
telaffuz etmek istemiyorum; ama, şunu, başta emeklilerimiz olmak üzere herkes
bilsin ki, Hükümet olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, bu
noktada kullanabileceğimiz inisiyatifi, bütün sınırları zorlayarak, sonuna
kadar kullanmak durumunda olduğumuzu, geçmişte olduğu gibi, iki yıldır
yaptığımız gibi, bu yıl da aynı kararlılıkta olduğumuzu; ama, bunun bir
çerçevesinin, bir sınırının da olduğunun herkes tarafından bilinmesini ifade
ediyorum.
Sayın Başkana, böyle bir
imkân verdiği için ve Sayın Ersin'e de, böyle önemli bir konuyu tartışma imkânı
getirdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, Hatay İlindeki pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun'a
aittir.
Buyurun Sayın Durgun.
(CHP sıralarından alkışlar)
3. - Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk,
buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay İlimizdeki çiftçilerimizin
sorunlarını Meclis gündemine taşımak amacıyla söz almış bulunmaktayım; bana söz
hakkı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu
anda iktidarda bulunan AKP Hükümeti, seçim meydanlarında, halkımıza, ülkemizin
ve çiftçilerimizin içerisinde bulunduğu sıkıntıları çözmeye, ortadan kaldırmaya
söz vermişti. AKP Hükümeti, iktidara geldiği 2002 yılının kasım ayından bugüne
kadar geçen iki yıllık zaman içerisinde, uyguladığı politikalarla, tarımın ve
çiftçilerimizin sorunlarına bırakınız çözüm bulmayı, tam tersine, bu sorunların
katlanarak artmasının da nedeni olmuştur. Çiftçimiz, kelimenin tam anlamıyla
perişan bir vaziyettedir. Çare arayan, derdini anlatmaya çalışan çiftçimizi
"gözünüzü toprak doyursun", "bu millet size mi çalışacak"
diyerek azarlamak, Sayın Tarım Bakanının ve Sayın Başbakanın üslubu
olmamalıdır.
Çiftçimizin bu duruma
gelmesinin iki temel nedeni vardır. Birinci temel neden, ziraî ürünlerde hiç
ürün kısıtlaması olmadan ithalat yapılmasıdır. Avrupa Birliğine bağlı
ülkelerden, bizdeki desteklemenin 20 katı fazla desteklemeler sonucu oluşmuş
fiyatlarla, Türkiye'ye her türlü ziraî ürün ithal edilmektedir. Avrupa
Birliğinin tarım nüfusu Türkiye'nin tarım nüfusuyla karşılaştırıldığında,
Türkiye tarım nüfusunun Avrupa Birliği ülkelerinin tarım nüfusunun 3 katı
olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye'deki tarım nüfusunun
azaltılmasını öngörmektedir. Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasının tek
bir yolu vardır, o da çiftçiyi zarar ettirmektir. Türk çiftçisinin zarar
ettirilmesinin yolu da tarımsal ürünlerin ithal edilmesidir. Desteklemelerle
fiyatı ucuzlatılmış her türlü ziraî ürün Türkiye'ye satılmaya başlanmıştır.
Buradaki temel amaç, Türkiye'deki tarım nüfusunu azaltmak, Avrupa Birliği
ülkelerinin kendi tarım nüfuslarını korumak, Türkiye'yi de iyi bir tarım
ürünleri alıcısı olarak yeniden yapılandırmaktır.
En son 2004/7307 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla, 31.8.2004 tarihine kadar geçerli olmak üzere, yüzde
70 olan gümrükler yüzde 25'e düşürülerek 900 000 ton mısır ithal edilmesine
izin verilmiştir. Türkiye'de mısırın hasat edileceği döneme rastlayan bu
ithalat izni, mısır üreticisini büyük zarara uğratmıştır. Bu nedenle, geçen
sene 310 000 liraya satılan mısır, bugün 330 000 liraya satılmaya devam
etmektedir.
İkinci temel neden ise,
çiftçimize desteklemenin yapılmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki tarım
desteklemeleri ile Türkiye'deki tarım desteklemeleri karşılaştırıldığında, Türk
çiftçisinin ve tarımının gözden çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Buğday, Hatay'da üretilen
önemli bir ziraî üründür; yaklaşık olarak kilosu 382 000 liraya mal olmaktadır.
Şu anda, çiftçi, elindeki buğdayı 290 000 ile 300 000 lira arasında elinden
çıkarmıştır. Çiftçinin buğdayda kilo başına zararı 80 000 liradır.
Şimdi, yeni bir ekim
dönemi başlamaktadır. Tohumluk buğdayın kilosu 450 000 ile 470 000 lira
arasındadır. Buğdayı 300 000'e satacaksın, tohumluk buğdayı 470 000'den
alacaksın hem de binbir eziyet çekeceksin. Önce gidip tapu kaydı çıkaracaksın,
Tarım Müdürlüğüne gidip kaydını yaptıracaksın, sonra parayı peşin olarak
bankaya yatıracaksın, arkasından da TİGEM'e gidip tohumunu alacaksın. Eğer
geçen senenin müstahsil makbuzunu ibraz edersen kilo başına 50 000 lira indirim
yapılacak, eğer müstahsil makbuzunu ibraz edemezsen indirim de yok.
Bu uygulama küçük
çiftçiyi ayrı bir zarara daha uğratmaktadır; bu bir çifte standarttır. Umuyorum
ki Sayın Bakan bu konuda gerekli çalışmayı yapar, bu çifte standardı, bu
yanlışlığı düzeltir.
Hatay'da diğer bir önemli
ziraî ürün de pamuktur. Doğal afetler dolayısıyla bu yıl üç defa ekimi yapılan
pamuk, şu anda 530 000 ilâ 580 000 lira civarında satılmaktadır.
Pamuk tohumunun kilosu
ise, 550 000 ile 600 000 lira arasındadır. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez 1
kilo pamuk 1 kilo pamuk tohumu etmemektedir. Ancak, 1 kilo pamukla 1 kilo gübre
alınabilir durumdadır.
Türkiye'de pamuk
üreticisine 90 000 lira destekleme verilmektedir. Onun da 2 puanını banka
kesmekte, çiftçinin eline 88 000 lira geçmektedir. Bu destekleme de bir yıl
sonra ödenmektedir. Pamuk desteklemesinin hükümet tarafından önceden
açıklanmaması nedeniyle bu yıl ekili pamuk alanları geçen yıla oranla yüzde 50
azalmıştır. Hükümet bu yanlış politikasını sürdürmeye devam ederse gelecek yıl
ekili pamuk alanları kalmayacak ve pamuğun tümünü de ithal eden bir ülke
durumuna düşeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durgun,
biraz bekleyin.
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. - Genel
Kurulu ziyaret eden Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve
beraberindeki Parlamenter Heyet, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'la
birlikte Genel Kurulumuzu onurlandırmışlardır. Kendilerine Yüce Heyetimiz adına
hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)
3. - Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk,
buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (Devam)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Durgun.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) -
Narenciyede de aynı sorunlar yaşanmaktadır. Bilindiği gibi, dünyanın en
lezzetli narenciyesi Türkiye'de, Türkiye'nin de en lezzetli narenciyesi
Hatay'ın Dörtyol ve Erzin İlçesinde yetişir.
Narenciye, yetiştirilmesi
çok zahmetli ve masraf isteyen bir iştir. Bir ağacın ekonomik değer kazanması,
ortalama on yıllık bir bakım gerektirir. Nisan ayında çiçek açıp kasım ayında
hasat edilecek hale gelmesi, masraf isteyen zahmetli bir süreçtir. Yakın zamana
kadar bu bölgenin narenciyesi ihracattan dolayı Türkiye'nin içpazarına bile
girmeden tüketilmekteydi. Ancak, önemli ihracat ürünlerimizden olan narenciye
AKP İktidarının, düşük kur politikası ve desteklemeleri yarı yarıya düşürmesi,
ihracatçılarımızın dışpiyasada rekabet şansını azaltmıştır. Halbuki Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin nakliye dahil birtakım avantajlarla pazara girmeleri,
ayrıca bu pazarda rakiplerimiz olan ihracatçıların da bizim ihracatçılardan
fazla destek almaları sonucu rekabet şansımız ortadan kalkmıştır; fiyatlar,
geçen seneki fiyatların çok altına düşmüştür. Örneğin, mandalina, geçen sene
600 000 iken, bu sene 200 000'e, limon geçen sene 800 000 iken bu sene 150
000'e düşmüştür. Özellikle mandalina ürünü, mayıs ayında, tüccara kabala usulü
satılırken, şu an, büyük bir çoğunluğu ürünlerine halen alıcı bulamamıştır ve
bu durum böyle giderse, aralık ayında ekonomik değerini yitirmeye başlayan
mandalina ağacın başında çürümeye başlayacaktır. Narenciye üreticilerimiz bu
sorunlarla karşı karşıyayken, bir milletvekili arkadaşım, ihracattan gelme, bu
konudan gelme bir arkadaşım, Mecliste, milletvekili arkadaşlarımıza mandalina
ikram ederek, üreticimizin sorunlarıyla ne kadar ilgilendiğini göstermeye
çalışıyor. Sayın Milletvekili arkadaşımın Mecliste mandalina dağıtarak
üreticimizin sorunlarına çözüm bulamayacağını da hatırlatmakta fayda görüyorum.
Zaten büyük sıkıntılar içerisinde ve iflas etmiş durumdaki çiftçilerimizin
sorunlarına ciddiyetle eğilip acilen çözümler bulunması gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle, tekrar, selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hatay
Milletvekili Sayın Gökhan Durgun'un, Hatay İlindeki pamuk, buğday ve narenciye
üreticilerinin sorunlarıyla ilgili yaptığı gündemdışı konuşma üzerine, Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanımız konuşacaklar.
Buyurun Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakanım, bu gece sizi ilgilendiren yasa tasarıları var; çok uzun
konuşacaksınız zaten.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu arada, Meclisimizi ziyaret eden Belçika Temsilciler
Meclisi Başkanına ve Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına saygılarımı
sunuyorum.
Efendim, ben, çok kısa
bir açıklama yapacağım. İlkönce, dün başlayan İkinci Tarım Şûramızla ilgili
milletvekili arkadaşlarıma kısa bir bilgi vereceğim ve davette bulunacağım.
Dün, Sayın Büyük Millet
Meclisi Başkanımız, Başbakanımız ve Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel
Başkanı, İkinci Tarım Şûrasının açılışına katıldılar; bakan arkadaşlarım
katıldı, milletvekili arkadaşlarım katıldı. Ben, kendilerine, huzurlarınızda,
teşekkür ediyorum.
İçinde bulunduğumuz
dönemde ve 17 Aralık öncesi çok geniş katılımlı bir çalışmayla sektörümüzün
genel değerlendirmesini yapmaya imkân verecek bu şûra çalışmalarının
memleketimiz için, milletimiz için hayırlı sonuçlar ortaya çıkarmasını temenni
ediyorum. Yarın sona erecek şûra çalışmalarına, milletvekillerimizin, vaktin
elverdiği ölçüde, destek vermelerini ve katılmalarını diliyorum; kendilerini
davet ediyorum.
Hatay Milletvekilimiz
Sayın Gökhan Durgun, bölgesiyle ilgili olarak, özellikle pamuk, turunçgil ve
buğday üreticilerinin sorunlarını dile getirdiler; ben, çok kısa olarak bunlara
cevap vermek istiyorum.
Evvela, hiçbir hükümet,
çok büyük destek aldığı kesimleri üzmek ve onların sorunlarını artırmak için
göreve gelmez ve icraatta bulunmaz. Bizim de içinde bulunduğumuz dönemde yapmak
istediğimiz, bu sektörün sorunlarına yönelik arayışlarımızı sürdürmek,
politikalarımızı uygulamak; ama, tarım sektörüyle ilgili konularda, hepimizin
bildiği, kendi tabiatından kaynaklanan sebepler ve uzun süre yapısal bir
iyileşmenin ortaya konulmamasından dolayı, iki yıllık bir dönem içerisinde
yapılacak şeylerin sınırlı olduğunu ifade ediyorum.
Bu arada, Saygıdeğer
Milletvekilimiz Durgun'un birkaç hususta ileri sürdüğü düşüncelerine cevap
vermek istiyorum. Evvela, tabiî, sektörümüze ve mensuplarına bakışımız
konusunda, bugüne kadar, iki yıllık bir dönem içerisinde, o insanlara yönelik
ne diyeceğimiz ve ne demeyeceğimiz çok bellidir; ne söylemediğimizi tekrar
etmek istemiyorum; ama, biz, o toplumun sorunlarını çözme konusunda bir
gayretin sahibiyiz. Bir mensubiyet duygusuna sahip olana düşen görev,
gayrettir; bunun sahibi olduğumuzu Yüce Heyetinize sunuyorum.
Onun dışında, Sayın
Milletvekilimiz, Türkiye'de tarım ürünleri ithalatı konusunda hiçbir kısıtlama
olmadığından bahsetti ve dolayısıyla, çok yoğun şekilde tarım ürünlerinin
ithalatı olduğunu söyledi ve dolayısıyla, yurt içindeki fiyat hareketlerinde
bunun rolü olduğunu zımnen ifade etti. Arkadaşlarım, çok açık bir şekilde
söylüyorum, Türkiye'de tarım ürünlerinin ithalatı konusunda uyguladığımız çok
kesin kurallar var. Bir kere, sezon olarak var, vergi oranları olarak var;
dolayısıyla, burada, bütün niyetimiz ve gayretimiz... Ben, kendilerine
ekbilgiler sunabilirim. Türkiye'deki üretim sezonunun içerisinde, o ürünün
ithalatı genellikle olmaz, toplam talebin eksik kalan kısmı olabilir; bununla
ilgili konularda tutumumuz sadece bu dönemde bize has değildir; genel olarak,
geçen dönemler içerisinde uygulanan politika da böyledir. Buna yönelik olarak, zaman
zaman, belki haklı eleştiriler gelmiştir; var ise düzeltiriz; yani, bununla
ilgili bakış açısı böyledir; yani, Türkiye, isteyen herkesin istediği kadar
tarım ürününü ithal edebildiği bir ülke değildir.
İkincisi, burada
uygulanan politikaların, özellikle tarım ürünleri fiyatlarıyla ilgili konularda
giderek serbest piyasa mekanizmasının etkisinin arttığını biliyoruz ve
dolayısıyla, burada, oluşan fiyatlar konusunda, nüfusumuzun azaltılması
konusundaki bir düşünce için böyle bir araca başvurulduğunu söylemek ve buna
ait bir delil ortaya koymak mümkün değildir; yani, böyle bir niyet taşımıyoruz.
Tarımda nüfusun azaltılması konusu, istihdamın azaltılması konusu doğru bir
şeydir; ama, bunu tarımdışı istihdam kapasitesini artırmadan gerçekleştirmek
doğru değildir, ahlakî değildir, insanî değildir. Dolayısıyla, bunu nasıl
yapabiliriz?.. Bu şekildeki düşüncemi ifade ediyorum.
Arkadaşlar, 2003 yılında
Türkiye'nin ithal ettiği mısır miktarını hepimiz çok iyi hatırlıyoruz; 1 800
000 ton. "2004 yılında Türkiye'nin ithal ettiği mısır miktarı 900 000
ton" diyor ve 900 000 tonluk kısmın, Türkiye'deki mısır fiyatlarının
oluşumunda negatif etki yaptığını söylüyorlar.
Arkadaşlar, bir yılda 900
000 tonluk bir azalmanın izahını daha dikkatle yapmak zorundayız. Şu anda,
Türkiye'de, bitkisel üretim içerisinde mısırla ilgili konu, en az sorunlu olan
konulardan bir tanesidir. Elbette sorun vardır; yani, rutubet oranıyla ilgili
konularda üreticilerimizin mağdur olduğu bölgeler ve dönemler vardır; ama,
mısırla ilgili konu, 2004 yılında, nispeten daha az sorunun yaşandığı bir
üründür. Türkiye'nin ithalatını 1 800 000 tondan 2004 yılında 900 000 tona
düşürmesi ve bu ithalat miktarıyla arz talep dengesinin sağlanması demek,
içinde bulunduğumuz dönemde en çok üretim artışını mısırda yaptık demektir;
yılda 900 000 ton. 2 000 000 tondan 3 000 000 tona üretimi çıkarmak yüzde
33'lük artış demektir, dolayısıyla gelişme çok iyidir, çok olumludur bu konuda
gelişme; inşallah fiyat dengelerini de şey edebiliriz.
Tarımsal destekler
konusunda bir büyük gerileme söz konusu değildir -ben konuya dikkat çekmek için
bir hususu söylemek istiyorum- gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'inin
altındadır. En az yüzde 1 olması konusunda hazırladığımız bir tarım stratejisi
belgesi vardır, bunun bir resmî evrak haline gelmesi düşüncesi vardır; yani
onun üzerinde olsun düşüncesi vardır, bu da yaklaşık şu anda 3,8 katrilyonluk
bir rakama tekabül etmektedir. Şimdi, bu sene ödenecek miktar ise bundan bir
miktar daha aşağıdadır. Ama tarımsal destekler konusunda iki husus vardır. Bir,
bütçeden yapılan doğrudan destekler; yani bizim 3,5 katrilyonluk yapacağımız
destekler, bir de nispî fiyatlar ve gümrük tedbirleriyle ilgili konularda iç
fiyatlarda, dünya fiyatlarının üzerinde olan artışın üreticiden tüketiciye
yansıyan kısmıdır. Bununla beraber düşündüğümüzde, dünyanın bütün ülkeleriyle
yapılan mukayesede, OECD ülkelerinde yüzde 32'dir tarımsal desteklerin oranı,
Türkiye için yüzde 26'dır. Yani Türkiye'de tüketiciler, tarımsal üreticileri
bir bakıma bu şekilde finanse etmektedir. Dolayısıyla oran olarak budur. 1986
-1989 döneminde Türkiye'de toplam üretici destek oranı yüzde 20'dir; yani
içinde bulunduğumuz dönemde nispî fiyatlar seviyesi Türkiye'de üreticileri
nispeten finanse etmektedir; ancak, iç maliyetlerimizin yüksekliğini kabul
ediyorum; yani, finanse etmek başka, ama yüksek maliyetle çalışan bir tarım
sektörü içerisindeyiz.
Efendim, ben, Sayın
Milletvekilimizin bahsettiği pamuk, turunçgiller ve buğdayla ilgili konuda,
anafikir olarak şunları söylemek istiyorum:
Dünyada pamuk üretiminde
büyük bir artış var ve bu, dünya fiyatlarını etkiliyor. Türkiye'de de -üretimde
24 000 ton civarında bir artış var- 920 000 tona ulaşacağını tahmin ettiğimiz
bir üretim miktarı var ve geçen yılın aynı dönemine göre, fiyatlarda yüzde 20 oranında
bir düşme olduğunu biliyoruz. Üretim maliyetleri ile bu fiyatları mukayese
ettiğimizde, pamuk üreticilerimizin, pamuk primleriyle ilgili büyük bir
beklenti içinde olduğu kamuoyuna yansıyor. Hükümetimizi de ilgilendiren temel
bir konudur. Dolayısıyla, bu konu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde
milletvekillerimiz tarafından yaygın şekilde dile getirilmiştir. Pamuk
üretimiyle meşgul olan bölgelerimizin milletvekilleri de olayı takip
etmektedirler. Dolayısıyla, pamuk primiyle ilgili bu yıl üreticilerimizi daha
çok memnun edecek ve geçmiş yıla nispetle daha yüksek bir prim ödeme konusunda
çalışmalarımız sürüyor. Bu, birkısım üreticilerimizin veya temsilcilerimizin
ifade ettiği gibi çok yüksek bir rakam olmayabilir; ama, kesinlikle, geçen
seneden daha büyük bir rakam olacağı
ortadadır.
Turunçgillerle ilgili
konuda temel sorun ihracat destekleridir. Bununla ilgili olarak, Bakanlığımızın
daha yüksek oranda teşvik edici düşüncelerini, ilgili birimlere sürekli olarak
aktarıyoruz.
Buğdayla ilgili konuya gelince,
arkadaşlar, buğdayda, Türkiye'de, yaşadığımız dönemde, yüzde 11 oranında bir
üretim artışı ve dünya fiyatlarında meydana gelen gelişmenin etkisi altında bir
fiyat oluşmaktadır. Dolayısıyla, ben, buna bağlı olarak, içinde bulunduğumuz
dönemde, buğday üreticisinin, toplam gelirleri itibariyle, ülke çapında bir
gelir kaybına uğramadığı kanaatinde olduğumuzu ifade ediyorum.
Özellikle son iki konu,
yani, narenciyede ihracat teşviklerinin artırılması ve pamuk ürünleri
konularının üzerinde hassasiyetle durduğumuzu ve bu kesimi asgarî ölçüde memnun
edecek bir çalışmayı ortaya koyacağımızı ümit ettiğimi ifade ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın
milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır;
sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.
Değerli milletvekilleri,
kâtip üye arkadaşımızın raporları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Raporları okutuyorum:
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/347) (S. Sayısı: 561) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Evrakta sahtekârlık ve
kamu kurumunu dolandırmak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili
Abdurrahman Müfit Yetkin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman
Müfit Yetkin Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman
Müfit Yetkin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine
kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
(x) 561 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. - Ankara
Milletvekili İsmail Değerli'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/349) (S. Sayısı: 562) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat karıştırmak
suçunu işlediği iddia olunan Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26
Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Ankara Milletvekili
İsmail Değerli Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ankara Milletvekili İsmail Değerli
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı oy yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
(x) 562 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
3. -
İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem
Baştürk'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/350) (S. Sayısı: 563) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat karıştırmak
suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın
hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun
26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
(x) 563 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat karıştırmak
suçunu işlediği iddia olunan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26
Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kayseri Milletvekili Adem
Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve Üyeler
Karşı Oy Yazıları
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve Arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutacağım;
ancak, karşı oy veren arkadaşlarımız, isimlerinin okunmasını ve tutanağa
geçmesini istiyorlar; o yüzden, Uğur Aksöz ve diğer karşı oy sahibi
arkadaşların isimlerini de okutacağım.
4. -
İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri
Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas
Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/351) (S.
Sayısı: 564) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia
olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın, hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
(x) 564 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia
olunan İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Kayseri Milletvekili Adem
Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan
Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Elazığ Milletvekili Zülfü
Demirbağ Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia
olunan Sivas Milletvekili Selami Uzun hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Sivas Milletvekili Selami
Uzun Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Sivas Milletvekili Selami Uzun
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İhaleye fesat
karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazıları
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Uğur
Aksöz |
Mehmet
Ziya Yergök |
Halil
Ünlütepe |
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel
Çorbacıoğlu |
Oya
Araslı |
Feridun
F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay
Ercenk |
Atila
Emek |
Feridun
Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz
Kaya |
Muharrem
Kılıç |
Orhan
Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai
Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5. -
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile
İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/352) (S.
Sayısı: 565) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Nitelikli zimmet suçunu
işlediği iddia olunan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
(x) 565 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Kayseri Milletvekili Adem
Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Nitelikli zimmet suçunu
işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26
Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Pakdil Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat
Pakdil hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Nitelikli zimmet suçunu
işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26
Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Nitelikli zimmet suçunu
işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
İstanbul Milletvekili
Hüseyin Besli Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazıları
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin,
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik
sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda, kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için, Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda, CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Uğur Aksöz |
Mehmet Ziya Yergök |
Halil Ünlütepe |
|
Adana |
Adana |
Afyon |
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Oya Araslı |
Feridun F. Baloğlu |
|
Artvin |
Ankara |
Antalya |
|
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Çorum |
|
Yılmaz Kaya |
Muharrem Kılıç |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Malatya |
Niğde |
|
|
İ. Sezai Önder |
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un (6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/228)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 409 uncu sırasında yer alan (6/1168) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Şevket Gürsoy
Adıyaman
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 50 milletvekilinin, Kızılırmak
Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/233)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kızılırmak Havzasında
ortaya çıkan kirlilik ve bu kirliliğin çevreye verdiği etkilerin araştırılarak
alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
2- Muharrem Toprak (İzmir)
3- Yücel Artantaş (Iğdır)
4- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
5- Engin Altay (Sinop)
6- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
7- Yakup Kepenek (Ankara)
8- Haluk Koç (Samsun)
9- Yılmaz Kaya (İzmir)
10- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
11- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
12- Hüseyin Özcan (Mersin)
13- Nurettin Sözen (Sivas)
14- Erol Tınastepe (Erzincan)
15- Uğur Aksöz (Adana)
16- Mustafa Özyürek (Mersin)
17- Ali Oksal (Mersin)
18- Muharrem İnce (Yalova)
19- Ufuk Özkan (Manisa)
20- Necati Uzdil (Osmaniye)
21- İzzet Çetin (Kocaeli)
22- Enver Öktem (İzmir)
23- İsmail Değerli (Ankara)
24- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
25- Türkân Miçooğulları (İzmir)
26- Atilla Kart (Konya)
27- Kemal Sağ (Adana)
28- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
29- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
30- Nadir Saraç (Zonguldak)
31- Atila Emek (Antalya)
32- Nail Kamacı (Antalya)
33- Osman Özcan (Antalya)
34- Birgen Keleş (İstanbul)
35- Sedat Pekel (Balıkesir)
36- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
37- Gürol Ergin (Muğla)
38- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
39- Kâzım Türkmen (Ordu)
40- Bülent Baratalı (İzmir)
41- Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
42- N. Gaye Erbatur (Adana)
43- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
44- Abdulaziz Yazar (Hatay)
45- Hakkı Ülkü (İzmir)
46- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
47- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
48- Zekeriya Akıncı (Ankara)
49- Orhan Sür (Balıkesir)
50- Ahmet Ersin (İzmir)
51- Vezir Akdemir (İzmir)
Gerekçe:
Kızılırmak Havzası,
Kırşehir, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırıkkale, Yozgat, Çankırı, Kastamonu ve
Samsun İlleri ile Zara, Yıldızeli, Şarkışla, Gemerek, Bünyan, Sorgun, Ürgüp,
Balâ, Yerköy, Sungurlu, Şabanözü, Tosya, Taşköprü, Boyabat, Vezirköprü ve Bafra
gibi ilçeleri içine alan büyük bir coğrafyada yer almakta ve 78 180
kilometrekare alanıyla, Türkiye'nin, Fırat Havzasından sonra ikinci büyük
havzası olma özelliğini taşımaktadır.
Bugün, Kızılırmak
Havzasında gerektiği gibi kontrol altında tutulamayan tarımsal, evrensel ve
endüstriyel atıklar nedeniyle oluşan kirliliğin korkunç boyutlara ulaştığı
görülmektedir.
Bölgedeki kirliliğin en
önemli nedenlerinden birisi altyapısız ve plansız kentleşme olgusudur. 1998
yılında Kızılırmak boyunca sıralanan yerleşim birimlerinin hiçbirinde evrensel
atıksu arıtma tesisi bulunmadığı düşünüldüğünde, çevre kirliliğinin ulaştığı
boyut daha iyi görülecektir. Belirtilen yıldan sonra kirliliğin önlenmesi için
çeşitli önlemler alınmasına karşın, kirliliğin kabul edilebilir sınırlar içine
çekilemediği görülmektedir.
Bölgedeki çevre
kirliliğinin bir diğer önemli nedeni de, havza etrafında sıralanan sanayi
tesisleridir. Sanayiden kaynaklanan ve arıtılmaksızın deşarj edilen atıkların
çevreye verdikleri zarar önemli boyutlardadır. Ayrıca, tarımsal faaliyetler ve
hayvancılıktan kaynaklanan etmenler de önemli çevre kirliliğine neden
olmaktadır.
Kızılırmak'ın neden
olduğu tarımsal, evrensel ve endüstriyel kirlilik, Hirfanlı Baraj Gölü gibi
bölgede yer alan sulak alanları da tehdit etmektedir.
Günümüzde su,
sürdürülebilir kalkınma için gerekli en önemli kaynaklardan birisidir.
Rakamlar, ülkemizin sınırlı miktarda su varlığına sahip olduğunu
göstermektedir. Türkiye'nin gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su
bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı kullanması
gerekmektedir. Bu ise, sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde, su
kaynaklarının rasyonel bir biçimde kullanılması amacına, ancak çevreyle ilgili
stratejilerle uyum sağlanması durumunda ulaşılabileceğini ortaya koymaktadır.
Ne yazık ki, hayata geçirilen uygulamalarda bu uyuma özen gösterildiğini
söylemek imkânsızdır.
Bugüne kadar mevcut
mevzuatla su havzalarının kirlenmesi ve su kalitesinin kabul edilebilir
sınırlar içine çekilmesinde başarılı olunamamıştır. Bu, zaman zaman mevzuattaki
eksikliklerden kaynaklanırken, zaman zaman da mevcut mevzuatın gerektiği gibi
uygulanamamasından kaynaklanmıştır. Bu açıdan hukuksal normlar ve uygulamadan
kaynaklı sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin ivedi olarak alınması
gereklidir.
Su kaynaklarının çevre
etkilerine hassaslığı ile tarım, endüstri, enerji ve evrensel kullanıcıların
ihtiyaçları, su kaynakları yönetimini karmaşık bir yapıya dönüştürmektedir. Bu
karmaşık yapı içinde, su havzalarının kullanımı ve yönetimine ilişkin yönetsel
yapımızın da çeşitlilik arz ettiği görülmektedir. Su kaynaklarının rasyonel
kullanımını sağlayacak ve bunu yaparken de çevresel kaygıları gözeterek,
sürdürülebilir bir gelişme sağlayacak bir yönetsel yapılanmaya ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu yönetsel yapılanma, mevcut yapılanmanın neden olduğu yetki ve
görev çatışmalarını ortadan kaldıracak ve katılımcılığa açık olacak şekilde
tasarlanmalıdır.
Su kaynaklarının
yönetimine ilişkin dünyada yaşanan havza planlaması anlayışı ve su
kaynaklarının kirlenmeden önce korunması gibi stratejilerin incelenerek, ülke
gerçekleriyle örtüşen yeni tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Çevre hakkının üçüncü
kuşak insan hakları çerçevesinde "dayanışma hakları" içerisinde yer
aldığı ve günümüzde ulusal üstü bir yaklaşımla ele alındığı düşünüldüğünde, su
kaynaklarının korunmasının ülkemize ve tüm dünyaya karşı ortak sorumluluğumuz
olduğu unutulmamalıdır.
Belirtilen gerekçelerle
Kızılırmak Havzasında korkunç boyutlara ulaşan çevre kirliliğinin ortadan
kaldırılması için alınması gereken önlemleri belirlemek üzere bir araştırma
komisyonunun kurulmasını Yüce Meclisimizin takdirlerine sunarız.
2. - Muğla
Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Narenciye, dünyada en çok
üretilen meyve türüdür. Türkiye narenciye üreticisi durumunda bulunan 80'i
aşkın ülke içinde dünyada 12 nci, Akdeniz havzasında 5 inci sıradadır.
Ülkemizde yetiştirilen
turunçgillerin en yaygın olanı portakal, limon ve mandalinadır.
İllere göre narenciye üretimi
dağılımı; 2002 verilerine göre yüzde 29 Mersin, yüzde 2 Osmaniye, yüzde 28
Adana, yüzde 15 Hatay, yüzde 6 Muğla ve diğerleri şeklindedir.
Ürünlerin bir kısmı yurt
içinde, bir kısmı da yurt dışına ihraç edilerek değerlendirilmektedir.
Türkiye'nin 2002 yılı narenciye üretimi 2 493 000 ton olup, piyasa değeri 549
000 000 dolardır. Türkiye'nin narenciye ihracatı geliri 2002 verilerine göre
253 388 dolardır.
Ton başına ihracatçıya
verilen destek primi, geçen yıla göre düşüktür. 2003 yılında portakala 40,
limona 50 dolar prim verilirken, bu destek bu yıl portakalda 35, limonda 42
dolar olarak belirlenmiştir. Bu düşüş, ihracatı olumsuz olarak etkilemektedir.
Ülkemizde yetiştirilen
meyve üretiminin yüzde 18'i narenciye türüdür. 2002 verilerine göre Türkiye'deki
narenciye ağaçları sayısı ürün veren 27 000, ürün vermeyen 2 478 olmak üzere
toplam 29 478'dir. Narenciye üretiminin yaklaşık yarısı portakal türünde
yapılmaktadır.
Narenciye türü ağaçlar,
dikilişlerinden dört beş yıl sonra ürün vermektedir. Ağaçların yetiştirilmesi
ve ürün alımına kadar geçen sürede topraktan verim alınamamaktadır. Fidanın
ürün veren ağaç oluşuna kadar ciddî maddî giderleri vardır. Dikim, koruma,
sulama, arazinin temiz tutulması, ağaçların ilaçlanması gibi faaliyetler
getirisi olmayan yatırım giderleridir.
Narenciye, ürün vermeye
başlayınca titiz bakım ve takip ister. Narenciyenin zamanında budanıp,
ilaçlanıp, dibinin sürülüp, zamanında toplanıp pazara çıkarılması gerekir.
Narenciyenin ürün verimi,
yıldan yıla değişmektedir. Bu verimin değişikliği üreticiye ve narenciyenin yıl
içindeki bakımına bağlı olduğu kadar doğa koşullarına da bağlıdır. Yıl boyunca
çok iyi bakımla ürüne dönüştürdüğün ağacın meyveleri, bir gecede yaşanan don
olayıyla yok olabilir.
Ürün bazında arz ve
talebin dengesiz olması fiyat dalgalanmalarına neden olmaktadır. Ürünün
kalitesine göre değil komisyoncunun isteğine göre fiyat belirlendiği için
üretici sıkıntı çekmektedir. Örneğin, geçen yıl 700 000 liraya pazar bulan
limonun bir kilosu bu yıl 150 000-200 000 lira arasında değişmektedir.
Üreticinin ürün karşılığı parasını ne zaman alacağı ise komisyoncunun insafına
kalmıştır.
Narenciye üreticilerine
mutlaka devlet desteği yapılmalıdır. İşsizliğin yüzde 10'larda dolaştığı
ülkemizde, üretimi sırasında istihdam yaratan narenciye yetiştiricilerine
devlet sahip çıkmalıdır.
Ağaç diplerine dökülen
meyvelerin değerlendirilememesi ciddî maddî kayıplara neden olmaktadır.
Üreticinin narenciyesini
stoklaması mümkün değildir. Bu tür bir girişim üretici için ciddî bir giderdir
ve ürün değerini bile geçebilmektedir.
Narenciye üreticileri
arasında TARİŞ türü birlik olmadığı için, örgütsüzlüğün getirdiği sorunlar
artarak sürmektedir.
Pamuk üreticileri,
maliyetlerin artması nedeniyle arazilerini, narenciye üretimine dönüştürerek
değerlendirmeye başlamışlardır. Fiyatlardaki istikrarsızlık yeni narenciye
üreticisini bir kez daha arayışa yöneltmiştir.
Gübre, ilaç fiyatlarının
ve mazotun pahalı oluşu ürünün kalitesini düşürürken maliyetini artırmıştır.
Üretici, gereksinimi olan gübre, ilaç ve mazot alamadığı için narenciyeye
yeterli bakımı yapamamaktadır. Geçen yıl verilerine göre, üre gübresinin fiyatı
19 000 000-20 000 000 iken bu yıl 28 000 000 civarındadır. Limonun bu yılki
piyasa değerinden çıkarsak ürün fiyatının yarıdan daha fazla düştüğünü, girdi
fiyatının yüzde 50 arttığını görürüz. Gelir gider arasındaki olumsuz artış
üreticinin belini bükmüştür.
Üreticilerimiz,
sorunlarına çözüm bulunmasını beklemektedir.
Sayılan bu nedenlerle,
ülkemizde narenciye üreticilerinin sorunlarının ve çözümlerinin belirlenmesi
için, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1 -Ali Arslan (Muğla)
2 -Yücel Artantaş (Iğdır)
3 -Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
4 -Haluk Koç (Samsun)
5 -Engin Altay (Sinop)
6 -Nurettin Sözen (Sivas)
7 -Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
8 -Gürol Ergin (Muğla)
9 -Erol Tınastepe (Erzincan)
10 -Mustafa Özyürek (Mersin)
11 -Ali Oksal (Mersin)
12 -Muharrem İnce (Yalova)
13 -Necati Uzdil (Osmaniye)
14 -Uğur Aksöz (Adana)
15 -Ufuk Özkan (Manisa)
16 -Yakup Kepenek (Ankara)
17 -Enver Öktem (İzmir)
18 -İzzet Çetin (Kocaeli)
19 -İsmail Değerli (Ankara)
20 -Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
21 -Türkân Miçooğulları (İzmir)
22 -Atilla Kart (Konya)
23 -Kemal Sağ (Adana)
24 -Mehmet Ziya Yergök (Adana)
25 -Mehmet Küçükaşık (Bursa)
26 -Nadir Saraç (Zonguldak)
27 -Osman Özcan (Antalya)
28 -Atila Emek (Antalya)
29 -Nail Kamacı (Antalya)
30 -Birgen Keleş (İstanbul)
31 -Sedat Pekel (Balıkesir)
32 -Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
33 -Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
34 -Bülent Baratalı (İzmir)
35 -Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
36 -Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
37 -N
Gaye Erbatur (Adana)
38 -Ahmet Ersin (İzmir)
39 -Vezir Akdemir (İzmir)
40 -Hakkı Ülkü (İzmir)
41 -Mevlüt Coşkuner (Isparta)
42 - Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
43 - Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
44 - Zekeriya Akıncı (Ankara)
45 - Abdulaziz Yazar (Hatay)
46 - Yılmaz Kaya (İzmir)
47 - Orhan Sür (Balıkesir)
48 - Muharrem Toprak (İzmir)
49 - Hüseyin Özcan (Mersin)
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler, gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. -
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 110 Tarihi: 30.11.2004
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 30
uncu sırasında yer alan 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü
sırasına alınmasının; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının, 1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesinin; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde 4 üncü sıraya kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının;
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı |
|
İrfan
Gündüz |
|
Kemal
Anadol |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
|
CHP
Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN- Öneriyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
müzakeresini erteliyoruz.
Organik Tarım Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
7. -
Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum:
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılması vardı...
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ORGANİK TARIM KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1.- Bu Kanunun
amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve
girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin
alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde söz isteyen, bana gelen söz talebine göre, grupları adına Cumhuriyet
Halk Partisinden Antalya Milletvekili Nail Kamacı, şahısları adına Bursa
Milletvekili Şerif Birinç, Antalya Milletvekili Nail Kamacı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Nail Kamacı.
Grup adına yapacağınız
konuşmayı şahsınız adına yapacağınız konuşmayla birleştirmek ister misiniz?
NAİL KAMACI (Antalya) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL
KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 653 olan
Organik Tarım Kanunu Tasarısı hakkında Grubum ve şahsım adına görüşlerimi
açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.
(x) 653 S. Sayılı Basmayazı 25.11.2004 tarihli 22 nci
Birleşim tutanağına eklidir.
Nihayetinde çoğunluğu
bulabildik, bu tasarıyı görüşmeye başlayabileceğiz.
Organik tarım, ekolojik
sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya
yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, mineral
gübrelerin, sentetik kimyasal tarım ilaçlarının ve hormonların
kullanılmamasıyla yapılan bir üretim sistemidir.
Gerekçede de belirtildiği
gibi, bunun sonucunda Avrupa Birliğinde gıda güvenirliğini ve bio çeşitliliği korumak
için çevreye dost üretim şekli olan organik tarımın geliştirilmesi amacıyla
yardım ve teşvik programları uygulanmıştır. Yine aynı gerekçenin içerisinde
"organik tarım yapmanın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı
kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını azamî derecede
korumaktır" denilmektedir.
Sayın arkadaşlar,
öncelikle, geçen gün, geneli üzerindeki konuşmalardan sonra, Sayın Tarım ve
Köyişleri Bakanının birkaç serzenişi olmuştu. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı,
kendisini Plan ve Bütçe Komisyonundaymış gibi hissettiğini söylemişti. Aslında,
burası daha önemli bence. Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu.
Genel Kurulda daha ince elenip daha sık dokunulması lazım diye düşünüyorum.
Özellikle, Avrupa Birliği uyum süreci içerisindeki kanun tasarılarının çoğunda
tarım önemli olduğu için, bu dönem, Mecliste sık sık bu konular görüşülecek ve
bu görüşülmekte olan kanun tasarıları üzerinde de Sayın Bakana eleştiriler
gelecektir. Bu, Sayın Bakanın kendi şahsıyla, kişiliğiyle, kimliğiyle ilgili
değildir; bu, tamamen, gelen tasarılarla ilgili görüşlerimiz ve önerilerimiz
doğrultusundadır. Bu anlamda, Sayın Bakanın alınması ve bu konularda
üzüntülerini bildirmesi, doğru bir yaklaşım değildir. Bizim ona yaptığımız,
sadece katkıdır. Bu katkıların değerlendirilmesi konusunda kendi üzerine düşen
görevi yaparsa, biz, bundan memnunluk duyarız. Aynı zamanda, yönetimde bulunan
kadrolar, eleştirilere açık olan alanlardır. Bu alanlarda yapılan
eleştirilerin, kendi kimliğiyle, şahsıyla alakası olmadığını da belirtmek
istiyorum.
Şimdi, bu tasarının
özellikle çevre konusundaki duyarlılıkla ilgili getirdiği yaklaşımlara
katılmamak elde değil; ancak, bir konuyu da gündeminize getirmek istiyorum.
Burada, Türk Ceza Kanunu geçirilirken, 184 üncü maddenin iki yıl sonra
yürürlüğe konulması ile bu getirdiğiniz tasarının çeliştiğini ifade etmeden
geçemeyeceğim. Şimdi "çevreyi korumak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek
için" diyorsunuz; ama, biyolojik çeşitliliği hangi anlamda, toprakları
koruyarak mı, yoksa, suları koruyarak mı yapacaksınız, anlamakta güçlük
çekiyorum; çünkü, Türkiye'de, birçok evsel atık, şu anda, denizlere ve
akarsulara akıtılmakta ve birçok fabrikanın atıkları veya biyolojik atıkları
derelere veya ırmaklara akıtılmaktadır. Bugün, Ergene Çayının ve Menderes
Çayının birçok yeri de kirlenmiş vaziyettedir. O anlamda, bir yasa tasarısı
getirilirken, bence, yaptığımız olaylara geniş açıdan bakmakta fayda olduğunu
düşünüyorum değerli arkadaşlar.
Yine, bu tarım sektörünün
önemli olduğunu düşünüyoruz; ama, evvelki gün, Sayın Başbakanın tarım sektörüne
bakış açısını Erzurum'da açıkladığı görülüyor. Sayın Başbakan çiftçiye ne
diyor; "bu millet yatıp kalkıp sizi mi besleyecek!" Değerli
arkadaşlar, bugüne kadar, çiftçi, kendi gücüyle, kendi üretim gücüyle ayakta
durmayı başarabilen ve bu konuda da Türkiye'ye örnek davranış sergileyen bir
konumdadır. Çiftçiler 48 milyar doları alıp kaçırmadı, bankaları batırmadı.
Çiftçilere bugüne kadar ne yapıldı, ne verildi? Bugün, Türkiye nüfusunun yüzde
35'ini oluşturan çiftçiler, millî gelirin sadece yüzde 12,5'ini alıyorlar;
yani, bundan daha mı aşağıya düşsünler, yüzde 5'e mi düşsünler? Çiftçiye neyi
verdiniz de "neyi istiyorlar" diyorsunuz?!
Bu, Sayın Başbakanın ilk
defa yaptığı bir olay değil; daha önce de Burdur'da aynı olayları
gerçekleştirmişti ve Burdur'da da pancar üreticisinin ağzını kapatmıştı. O
anlamda, öncelikle Başbakanın, daha sonra, Sayın Tarım Bakanının "yani,
ille tekstil ürünleri üreteceğiz diye pamuk ekmemiz şart mı değerli arkadaşlar,
biz bunu dışarıdan da ithal ederiz" deyivermesi, bence, çiftçinin sahibi
olması gereken Tarım Bakanının ağzına hiç yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Bu
memlekette ithal ede ede hangi noktaya geldiğimizi gördük. 280 milyar dolar
borçla beraber, şimdi, hâlâ ithal etmeyi özendirmeye çalışıyoruz. Bu, anlamlı
bir yaklaşım değildir değerli arkadaşlar.
Yine, geçen günlerde,
ülkemizdeki en önemli konulardan bir tanesi, tarımsal ürünlerde, özellikle
sebze ve meyvede hormonun konuşulmasıydı. Biliyorsunuz, geçen yıl da bir televizyon
programında bu hormon konuşulmuştu. Hadi diyelim ki bir tartışma programında
konuşmuş olsa, diyeceğiz ki, tartışma programında birileri bunu söylüyor, bir
konuşma anında geçti; ancak, bu, ATV Kanalında ve özellikle haber programında,
hormon konusunda bilgisi olmayan, tarım konusunda bilgisi olmayan bir
arkadaşımız tarafından, Erman Toroğlu tarafından, Türkiye'nin gündemine
taşınıyor.
Değerli arkadaşlar, bu
ülkede 25 tane ziraat fakültesi var, bu ülkenin Tarım Bakanı var. Bunlar, bu
konularda görüşlerini bildirmiyorlar mı, bildirmeyecekler mi? Sayın Tarım
Bakanının ağzından bir çift laf çıkmadı; ama, iki gün sonra "tavuklarda
hormon var" dediği zaman yine aynı kişi, bu sefer Tarım Bakanı biraz
mahcup şekilde "tavuklarda hormon yok" diyebildi.
Sayın Bakan, tavuklarda
hormon yok da, domateste,biberde hormon var mı?! Nerede görülmüş 10 santimlik hıyarın İstanbul'a varıncaya kadar
13 santim olduğu?!. Hiç vakıa değil. Ben bunu ürettim, ben bunu ürettim geldim
buraya. Ne zaman görülmüş?!. Bu arkadaşımız kabzımallık yaptığı dönemlerde
bunların eksiğini görmemiş de, şimdi spor otoriterliği yapıyor, bu
otoriteliğinin yanında başka olanlarda da otorite olmaya çalışıyor değerli
arkadaşlar. Türkiye'nin başına ne geldiyse, kendisini her konuda otorite
sayanların sayesinde gelmiştir değerli arkadaşlarım. Buna da herhangi bir şey
söyleyen olmadı.Bu anlamda Sayın Tarım Bakanının bu konuya sahip çıkmasını
bekliyoruz.
Aynı zamanda, yine geçen
günlerde Kumluca'da -Sayın Tarım Bakanının katıldığı- Batı Antalya Laboratuvarı
açıldı, Sayın Bakan açtı. Şimdi, o laboratuvarda, Türkiye'de veya o bölgede
üretilen bütün sebzeler ve meyveler artık kontrolden geçirilebiliyor ve
önümüzdeki dönemlerde bu bölgede barkotlama sistemine geçirilecek, yani,
sınıflandırma sistemine geçilecek. Nereden, kimden meyve geliyorsa, sebze
geliyorsa, üretim alanından tüketim alanına kadar giden yolu tam olarak herkese
sunabileceğiz, tüketiciye sunabileceğiz. O anlamda, ben, Tarım Bakanından bu
konuda açıklama yapmasını beklerdim.
Yine, aynı şekilde, bu
bölgedeki Antalya Ziraat Odası Başkanı, Antalya Büyükşehir Belediyesi Kontrol
Daire Başkanı, Yaş Sebze ve Meyve İhracatçı Birlikleri başkanları bakın ne
diyorlar:"Sebze ve meyvelerde kullanılan bitki gelişim düzenleyicileri,
yaygın anlamıyla bilinen hormonlardan farklı olup, Tarım Bakanlığınca
ruhsatlandırılmıştır. Seracılığın yapısı gereği kullanımları zorunludur. Tüm
dünyada kullanılmakta olup, zararsızdır. Domates, patlıcan ve kabakta bazı
dönemlerde sınırlı miktarlarda kullanılmaktadır. Hıyar, çilek, biber, kiraz ve
fasulyede hiçbir şekilde kullanılmamaktadır." Yani, bu, o bölgenin
yetkilileri tarafından açıklanıyor ve değerli arkadaşlar, bunlarda Tarım
Bakanlığının ruhsatlandırması da var.
Şimdi, bu şekilde
yapılmakla ne olmuştur; sebze ve meyve fiyatları geriye doğru çekilmiştir
değerli arkadaşlarım. Geçen yıl da aynı şey yapılmıştı. Yerel seçimlerden sonra
burada bir konuşma yapmıştım. Kanal D'de, Arena Programında, üç hafta üst üste
yayın yapılmıştı; yine, bazı arkadaşlar tarafından, bazı yetkisizler tarafından
yapılmıştı ve biber fiyatları otomatikman 500 000 liraya düşmüştü.
Şimdi, bu, sanıyorum
enflasyonla ilgili bir şey. Bu ülkedeki enflasyona en büyük katkının, maalesef,
sera üretimi olduğu söyleniyor. Değerli arkadaşlar, buna katılmak da mümkün
değil. Eğer, onun girdi fiyatlarına bakarsanız, enflasyonun çok çok üzerinde
olduğunu görürsünüz.
Geçen dönem bunda başarı
sağladılar; yani, sebze fiyatlarını, nisanın 15'inden sonra, olumsuz şekilde
geriye doğru götürdüler ve kimse de sahip çıkmadı.
Buradaki konuşmamda şunu
söylemiştim: "Bu dönemi kaybettik; ama, hiç olmazsa gelecek dönemde onlara
yardımcı olalım." Ama, daha bu dönem başlamadan, daha, açık alandaki sebze
üretimi bitmeden, tüketimi bitmeden, daha, plastikaltı, seraaltı, örtülü üretim
başlamadan, bunun önlemini almaya çalıştılar. Nasıl aldırıyorlar, kime
aldırıyorlar, kim kimlerle beraber oluyor; anlamak mümkün değil değerli
arkadaşlar! Sanıyorum, birileri bir yerden bu işe el atıyor; ama, kim el
atıyor, nasıl atıyor; enflasyonu düşürmek için mi el atıyorlar, ne yapıyorlar
belli değil!
Şimdi, sebze fiyatlarının
enflasyonu yükselttiğini söylüyorlar; ama, ben, enflasyonu yükselten nedenleri
size söyleyeyim: Sera demiri 650 000 liraydı, şu anda 1 000 000 lira; çimento 4
500 000 idi, şu anda 6 500 000; sera naylonu 2 600 000 idi, şu anda 4 000 000;
biber tohumu 216 000 idi, şu anda 275 000... İşte yüzde 60 civarında artış.
Değerli arkadaşlar, bu
ülkede enflasyonun artış nedenini burada görebilme şansına sahibiz. Enflasyon,
insanların kullanım ihtiyaçlarına göre değişir. Yoksa, hiç kullanmadığı
malzemelerde enflasyon artmadığı zaman, bence hiç önemi yoktur değerli
arkadaşlar. Bunları söyleyen de, bu bölgenin insanları, burada yaşayan
insanlar.
Yine, Antalya Ziraat
Mühendisleri Odasından aldığımız bilgiye göre, sebze ve meyvelerde kullanılan
bu hormonlar, yaygın anlamıyla bilinen hormonlardan farklı olup "bitki
gelişim düzenleyicileri" olarak tanımlanmaktadır. Bitki gelişim
düzenleyicileri, döllenme için ideal koşulların bulunmadığı çok sıcak ve çok
soğuk havalarda, bitki çiçeklerini uyarmak için kullanılır değerli arkadaşlar.
Bu maddelerin bir kısmı bitki bünyesinde doğal olarak bulunmakta ve dünyanın
birçok ülkesinde, meyve tutumunu artırmak ve iri meyve elde etmek için
kullanılmaktadır. Ülkemizdeki seralar soğuk tip seralar olup, bu seralarda, kış
aylarında, bazı bitkilerde -domates, patlıcan, kabak- bitki gelişim
düzenleyicilerinin kullanımı zorunludur. Bu anlamda, bu düzenleyicilerin,
yediğimiz sebzeye herhangi bir yan etkisinin olmadığının, bence, kamuoyuna
bildirilmesi lazım ki, burada üretim yapan insanlara da bunlardan herhangi bir
zarar gelmesin değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu organik tarım,
bu ülkede daha önceden yapılan tarımlardan bir tanesiydi. Tabiî ki, son
dönemlerdeki bu ilaç kullanımı ve hormon dengeleyicileri nedeniyle, organik
tarıma doğru yönlenme var. Ancak, şöyle bir gelişme olabilir: Organik tarım
bütün insanlara yetecek kadar üretim yapabilme şansına sahip midir değerli
arkadaşlar, ona bakmak lazım. Bence, bununla beraber, bu entansif tarımı da
destekleyip bunu geliştirmek, eğer yanlışları varsa bunların düzenleyicisini
bulmak lazım diye değerlendiriyorum. Bu anlamda, o tarımı da ihmal etmeden, bu
kadar yatırımı ihmal etmeden, bu gelişmenin önünü açmak lazım.
Değerli arkadaşlar, yine,
organik tarımda, bence, bölgeler iyi değerlendirmeli ve bölgelerde üretim
yapılacak alanlar, organik tarım için kullanılacak alanlar da iyi tespit
edilmelidir. Aynı zamanda, organik tarım çok pahalı bir üretim kaynağı olduğu
için, bence bu entansif tarımdan çok daha pahalıya mal olacaktır.
Bunun yanında, bir de, bu
organik tarımı yapacakların eğitimleri konusunda düzenlemeler yapmak lazım;
çünkü, eğitim olmadan -geçmişte eğitimsiz çalışmanın sonucunu geldiğimiz
noktada görme şansına sahibiz-bu tarım işletmelerini daha rantabl şekle
getirmek mümkün değildir.
Bu yasa tasarısı olumlu
olur diye değerlendiriyorum ve bu çalışmalarda, Grubum ve şahsım adına, bu
tasarıyı desteklediğimizi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Vaktinizi çok iyi
kullandınız, sağ olun.
Şimdi, şahsı adına, Bursa
Milletvekili Şerif Birinç.
Buyurun Sayın Birinç.(Ak
Parti sıralarından alkışlar)
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu
Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Dünya nüfusunun hızla
artması, sanayi ve teknolojideki gelişmeler, insan, toplum ve çevre sağlığı
gibi birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların en önemlilerinin
başta geleni de, tarımsal üretimi artırmak amacıyla çok çeşitli kimyasalların
yaygın bir şekilde kullanılmasıdır.
Bu kimyasalları üç ana
başlık altında toplayabiliriz; inorganik gübreler, kimyasal ilaçlar ve
hormonlar. Bu kullanılan maddeler, gerek ürünler üzerinde kalıntı olarak gerek
toprağı kirleterek, gerekse yağmurlarla akarsu ve gölleri, yeraltı sularını
kirleterek, ekolojik ve biyolojik denge üzerinde zararlı etkiler
göstermektedir.
İnsan hayatını, ev
hayatını ve yaban hayatını tehlikeye atan bu zararlı gelişmeler sonucunda,
insanlarda, eskiye dönüş, tabiata dönüş, tabiî hale dönüş yönünde gelişmeler
olmuştur. Bunun sonucunda da, organik tarım dediğimiz, günümüzün modern tarım
uygulamaları ortaya çıkmıştır.
Organik tarım, toprağın
kirlenmesinden, organik tohumdan, bitkinin, hayvanın yetişmesi sürecinde
inorganik maddelerin kullanılmamasını baz alan üretimin her safhasının
kontrollü ve sertifikalı olduğu bir tarım şeklidir.
Yurdumuzda ve dünyada
birçok ülkede kullanılan bu kimyasal ilaçlar, inorganik gübreler ve hormonların
yanında, tabiatı kirleten çok daha önemli faktörler mevcuttur. Bunların
başında, egzoz ve baca gazları, sanayi ve evsel atıklar gelmektedir. Egzoz ve
baca gazları yağmur sularıyla yağmur asitlerine dönüşmekte, bunlar da, tarımsal
üretimin üzerinde kalıntı, yeraltı sularında, akarsu ve göllerde önemli
kirliliklere neden olmaktadırlar.
Yurdumuzda başta Sakarya
Nehri, Porsuk Çayı, bölgemizdeki Nilüfer, Susurluk Çayları, Menderes, Gediz
Nehirleri, Tuz Gölü, Uluabat Gölü, Manyas Gölü, İznik Gölü gibi göllerimiz,
kimyasal maddelerle yeteri miktarda kirlenmişlerdir. Bunun sonucunda da, direkt
veya indirekt olarak, bu kirlilikler, tarımsal ürünlere, hayvansal gıdalara
bulaşmaktadırlar. Bütün bunların sonucunda, önemli hastalıklar, toplumumuzu ve
dünya insanını tehdit eder hale gelmiştir. Başta kanser olmak üzere, solunum
sistemi hastalıkları kardiyovasküler sistem hastalıkları, sindirim sistemi
hastalıkları, geometrik olarak artarak devam etmektedir.
Bir diğer rahatsızlık da,
özellikle, hormonslu gıdaların kullanılmasına bağlı obezite -şişmanlık-
hastalığının yaygınlaşmasıdır. Bütün bu zararlara karşı, gerek insanımızı
gerekse gelecek nesillerimizi koruma altına almak, sağlıklı nesiller
yetiştirmek için, ilkokuldan itibaren, çocuklarımıza, çevre, sağlık, sağlıklı
beslenme bilincini vermek zorundayız. Geçenlerde çıkardığımız Türk Ceza
Kanununun 141 inci, 142 nci maddeleri de bu hususta sevindirici özellikler
taşımaktadır.
Çevremizi korumak,
doğadaki ekolojik ve biyolojik dengeyi sağlamak, bizim, insan olarak en önemli
görevlerimizdendir. Bu nedenle, çıkaracağımız Organik Tarım Kanununun
insanımıza, çiftçimize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Karar yetersayısı
arayarak 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) - Yok
öyle bir şey.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, istemiyorlar, geri çekmişler.
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 17.00
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
653 sıra sayılı tasarının
müzakerelerine devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. -
Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
1 inci maddenin oylaması
sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
1 inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; 1 inci madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun,
organik tarım faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin kontrol ve sertifikasyon
hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim usul ve esasları ile
yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları kapsar.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde söz alanları milletvekillerimizin bilgilerine sunuyorum: Grupları
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil;
şahısları adına, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Buyurun Sayın Uzdil.
Süreniz birleştirilince
15 dakikaya çıkıyor; 15 dakika konuşacaksınız.
CHP GRUBU ADINA NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hemen şurada, komşumuzda, rahatsız edici olaylar olmakta. O nedenle, komşumuz
Irak'taki olaylardan bahsetmeden sözlerime başlamak istemiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
lrak'taki insanlar bizim akrabalarımız. Gerçekten, Irak vatandaşlarının
içerisinde bizim soydaşlarımız var; ayrıca, bizim hısımlarımız var. Ben,
Osmaniye Milletvekiliyim; Osmaniye'de Iraklıların hısımları var, bizim, Irak'ta
hısımlarımız var.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, bütün bunların ötesinde, Irak bizim komşumuz, yıllarca da komşumuz
olarak kalacak. Irak'taki insanların haklılığı haksızlığı önemli değil; benim
komşum katledilmekte; orada, okyanusların ötesinden gelen insanlar, Irak
Halkına zulüm yapmakta, katletmekte. Ben, buradan, Irak Halkına bu zulmü
yapanları, katleden ve dolaylı da olsa onlara yardımcı olanları kınıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, geçenlerde, burada, Başbakan Yardımcımız söyledi; Kızılayımız, komşumuz
Irak'a, Irak vatandaşlarına yardım göndermiş. Değerli arkadaşlarım, isterseniz,
gelin, Kızılay kanalıyla yardım gönderen hükümetimize de teşekkür edelim. Ben
diyorum ki, hükümetimize, Irak'taki Iraklı soydaşlarımıza yardım gönderdiği
için teşekkür ederiz.
Arkadaşlarım, ayrıca şunu
da söylemek istiyorum: Irak'ta ölen şoförlerin ve işçilerin çoğu Osmaniyeli;
yani, Osmaniye'den ölenler bir hayli fazla. Buradan, yine, hükümetimizin
yetkililerine teşekkür ediyorum; orada ölen şoförlerimiz ve işçilerimizden
dolayı üzüntü duyuyorlarmış. Arkadaşlar, üzüntü duymak yetmez, yetmez! Hep
birlikte üzülüyoruz, insanların yürekleri parçalanıyor orada; sen, burada
üzüntü duydum diye işi geçiştirmeye çalışıyorsun; gereğini yapacaksın,
tedbirini alacaksın ve gereğini yapacaksın sevgili arkadaşlarım. Biz,
Osmaniyeliler olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinden gereğinin yapılmasını bekliyoruz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Gereği ne?
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Gereğini hep beraber yapalım...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Tamam.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Oradaki malzeme yüklü kamyonlar gideceği yere konvoylarla götürülürken gereği
yapılıyor da, yükleri boşaltıldıktan sonra neden gereği yapılmıyor, şoförler
neden ortalığa atılıyor?! Şoförlerin sınırdan alındıkları gibi, sınıra geri
getirilmelerini sağlayalım; bunu yüreklice isteyelim sevgili arkadaşlarım.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Gereği yeterince açıklanmadı.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Onu da, müsaade ederseniz, yeri geldiğinde söyleriz.
Arkadaşlar, ayrıca, bir
de şunu söylemeden edemeyeceğim: Irak'ta yakında seçimler var. Irak'taki bu kaosta
seçimlere destek veren, seçimlerin yapılması için omuz veren arkadaşlarımızı,
demokratik düşüncelerinden dolayı, demokrasiye yaklaşımlarından dolayı,
gerçekten kutlamak istiyorum. Bizde böyle demokratik düşünceli insanlar varken,
Türkiye'nin sırtı yere gelmez. Evet, bunu da söylemeden edemeyeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
tekrar, görüşülmekte olan yasa tasarısına dönmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, sıkça
olduğu gibi, şu anda da, Avrupa Birliğiyle uyum sağlamak amacıyla önümüze bir
yasa tasarısı geldi. Bu tasarıyı, evet, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de
destekliyoruz, çıkması için komisyonlarda uğraş verdik, gerekli katkıyı koyduk.
Burada da, bu tasarının geçmesi için elimizden geldiği kadar katkı koymaya
çalışıyoruz; ama, bu Büyük Millet Meclisini çalıştırma görevinin de İktidar
Partisinde olduğunun bilincindeyiz; bunu, sizin de düşünmeniz gerektiğine
inanıyorum.
Dünya nüfus artışı
karşısında tarım ürünlerindeki artış yetersizliği nedeniyle, dünyada, daha
fazla üretim için ne yapılabileceği düşüncesi önplana çıktı arkadaşlarım.
Sonuçta, kimyevî gübre, ziraî mücadele ilaçları, hormonlar ve son yıllarda,
genleriyle oynanmış tohumlar sayesinde entansif tarım dediğimiz bir tarıma
geçildi. Sevgili arkadaşlarım, tek amaç vardı, birim alandan daha fazla ürün
almak. Bu düşünce bilinçsizce gelişti; yapılan uygulamalar doğal dengeyi bozdu,
biyolojik denge altüst oldu, toprak kirlendi, su kirlendi, bitki ve hayvan
sağlığında sorunlar çıktı. Sevgili arkadaşlarım, bu durum, insanlar arasında
rahatsızlık yaratmaya başladı. İnsanların ekonomik olarak güçlenmeleri,
bilinçlenmeleri, tarım sektörünün stratejik bir sektör olduğunun anlaşılmasını
sağladı. Doğanın dengesinin korunmasının önemi, önemli olanın su değil temiz su
toprak değil temiz toprak olduğunun bilincine varılmasını sağladı. Bu düşünce
tarzı, tarımsal ürünlerin, kimyasallardan uzak, temiz ve doğal ortamlarda
yetiştirilmesini gündeme getirdi; biyolojik tarım, ekolojik tarım, organik
tarım gibi terimler kullanılmaya başlandı.
Değerli arkadaşlarım,
organik tarım, belli bir mevzuat çerçevesinde, her aşaması kayıt altına alınan,
bozulan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insan ve çevreye dost, ziraî
ilaç ve kimyasal gübre kullanılmayan, doğal tohumların kullanıldığı, temiz
toprakta temiz su kullanılarak yapılan tarımdır. Organik tarımla üretilerek
sertifikalandırılan ürüne de organik ürün denir. Biz, bu yasayla, Avrupa
Birliği ülkelerindeki gibi, organik tarımın her aşamasını kayıt altına alarak,
kontrollü ve üretilen ürünün sertifikalandırılmasının nasıl yapılacağı konusunu
yasal dayanağa bağlıyoruz. Avrupa Birliği bunu bizden istiyor ve biz de
yapıyoruz.
Tasarının genel
gerekçesinde de belirtildiği gibi, Avrupa Birliği ülkelerine organik ürün ihraç
eden ülkelere, kendi mevzuatlarını oluşturma zorunluluğu getirilmiştir. Biz de
bu taslağı hazırladık Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak; ama, hazırlarken
tembel davrandık, kolayına kaçtık; istenilenler belli; tamam; peki, benim
durumum ne, koşullarım nasıl; bu zahmete katlanmadık, bunu hiç mi hiç
düşünmedik.
Tarım Bakanlığı uzmanları
yeni bir deyim geliştirdiler sevgili arkadaşlarım; ben otuzbeş yıllık ziraat
mühendisiyim, çiftçilerle birlikteyim, kırsal alandan geldim, benim de hoşuma
gitti; uzak kırsal; ilk defa Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda bu tasarı
görüşülürken duydum arkadaşlarım, duymayanınız varsa hep birlikte öğrenelim.
Uzak kırsal neymiş biliyor musunuz; uzmanlarımızdan öğrendiğime göre, ilacın
bilinmediği, kimyevî gübrenin kullanılmadığı, transgenik tohum ne, isminin
duyulmadığı, Tarım Bakanlığı mensuplarımızın da uğrayamadığı, doğal tarımın
yapıldığı uzaktaki yerler. Buradaki tarım organik tarıma eşmiş, oradaki ürünler
de organik ürünmüş.
Doğrudur sevgili
arkadaşlarım, Türkiye'de, az da olsa böyle yerler vardır. Türkiye, bu avantajı
kullanmalıymış. Kullanalım, hep birlikte kullanalım da, bu yasa tasarısını
hazırlayanlara -burada uzmanlarımız var, hükümet temsilcimiz var- soruyorum
şimdi: Acaba, uzak kırsaldaki, organik tarım yapan, gerçekten organik tarım
yapan, organik ürünü yetiştiren o çiftçilerimize nasıl destek vereceğiz? Acaba,
o organik ürünleri, gerçekten organik olan o ürünleri nasıl
sertifikalandıracağız? Bunları düşündük mü, yasa tasarısında var mı?
Sevgili arkadaşlarım,
Türkiye'de, 7 tane kontrol yapan ve sertifika veren kurum var. Bunlardan 2
tanesi yerli, 5 tanesi yabancı. Acaba, benim kırsalımdaki o üç beş dönüm
toprağında bu ürünü yetiştiren çiftçilerim, bu kontrolü yaptırırken istenilen
ücreti nasıl verecek? Acaba, sertifikayı alırken, laboratuvarlardaki tahlil
paralarını nasıl verecek? Sizlere bir örnek vereyim; Binboğa'da dağların
tepesinde bal yetiştiren bir üreticimizi düşünün; acaba, bu üreticimiz, orada
doğal olarak ürettiği balı sertifikalandırmak için, herhangi bir kimyasalla
ilgisi olmadığını belirlemek için tahlil yaptıracağı zaman ne verecek biliyor
musunuz sevgili arkadaşlarım; 1 500 000 000 lira verecek; bugün, üç aşağı beş
yukarı, bu tahlili yaptırmak 1 500 000 000 lira. Sevgili arkadaşlarım, oradaki
çiftçi, 1 500 000 000 lirayı bulsa, bir yıl geçinecek zaten, dağın başına
gitmeyecek. Onun için diyorum tembel davrandık diye.
Değerli arkadaşlarım,
bizim toprağımız temiz, suyumuz temiz diyoruz; geleneksel tarımsal üretim
tarzımız, organik ürünlere benzerlik gösteriyor diyoruz. Kontrol ve sertifika
işini nasıl düzenleyeceğiz? Zorlukları nasıl aşacağız? Düşünmeden yaptık, oldu
diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
öyleyse, gelin, bu işlerin kontrolünü, ziraat odalarına, ziraat mühendisleri
odalarına, ziraatçılar derneğine, kooperatiflere verelim, onların da bu işi
yapmalarına olanak tanıyalım. Bunun için gerekli hazırlıkları yapmak
gerektiğine inanıyorum.
Yaptığımız yasalar,
yurttaşlarımızın işini kolaylaştırmalı, hayatını kolaylaştırmalı diye
düşünüyorum. Organik tarım yasası gerekli; eksik gedik hazırladık; görüşüyoruz;
olumlu oy vereceğimizi de söyledik; ama, ülke ekonomisine yüzde 15 katkı
sağlayan, istihdamın yüzde 35'ini taşıyan, nüfusumuzun yüzde 40'ının geçimini
sağladığı tarıma arkamızı dönemeyiz. Organik tarımla ilgili 12 000 çiftçi,
yaklaşık 35 000 000 dolarlık ihracat yaptı diye, bunu kurtarıcı gibi
görmemeliyiz. Bunu da şunun için söylüyorum: AKP'nin sayın sözcüsü bu tasarıyı
takdim ederken, 12 000 organik tarım üreticisi olduğunu ve organik tarımın,
bizim kırsal alanımızı, çiftçimizi kurtaracağını söyledi. Hayır arkadaşlarım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Uzdil.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Doğrusu, benim çiftçim 4 500 000; 4 500 000 çiftçiyi bir tarafa bırakıp 12 000
organik ürün üreten çiftçi için yasa çıkardık, tarımı kurtardık demeye kimsenin
hakkı olmamalı.
Arkadaşlar, her zaman
söylüyorum, yine söylemek istiyorum; tarım, dünyada stratejik sektör; kimse
bunu unutmasın. Bugün, dünyada toprak ve sudan daha kıymetli hiçbir şey yok.
Bunu gözardı etmemeliyiz. Tarımımızı gözardı ederek ülkenin sorunlarını çözme
şansı mümkün değildir arkadaşlarım. O kanaatkâr çiftçimizi -son günlerde
televizyonlarda izliyorsunuz- sokaklara döktünüz; sokaklara döktünüz sevgili
arkadaşlarım.
Şunu söylemek istiyorum:
Çiftçilerimizi, o kanaatkâr, mazlum insanları biraz dikkatlice dinleyin. Onlara
daha kibar davranmak zorundayız. Sayın Başbakanımız, Osmaniye'ye geldiğinde
yaptığı toplantıda -tabiî, her taraf güllük gülistanlık; her şeyi güllük
gülistanlık, güzel anlatıyoruz- oradan çıkan mazlum bir çiftçi arkadaşım, aynen
böyle- ifadeyi de getirir okurum size- "Sayın Başbakanım, lütfen,
mısırdan, buğdaydan, pamuktan da bahsedin" dediğinde, polisler, üzerine
çullanıp karakola götürdü "Başbakan Osmaniye'yi terk edene kadar burada
kalacaksın" dediler sevgili arkadaşlarım. O insan, benim vatandaşım, benim
üreticim; daha kibar davranmak gerekir. Türkiye'de biraz eleştirilere dikkat
ederseniz, yanlışı daha kolay bulursunuz. Tüm eleştiriler doğru değildir;
doğru, haklısınız; ama, yanlışınız var, eleştirileri dinlerseniz yanlışınızın
bir kısmını bir an önce bulursunuz.
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
sürenizi 2 dakika fazlasıyla kullandınız; toparlamanızı rica ediyorum.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Ve de bir an önce hatalarımızı buluruz, hatalarımızı önleriz.
Sevgili arkadaşlarım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, yasanın çıkmasını biz de istiyoruz. Bu
kürsüden, AKP Hükümetini uyarmayı ve de çiftçilerimize, yurttaşlarımıza şikâyet
etmeyi görev bildim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu duygularla, bu düşüncelerle sözlerime son
veriyorum. İleriki maddelerde konuşmama devam edeceğim.
Sizleri, tekrar, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum, güzel günler tüm yurttaşlarımın olsun diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
dün başlayan ve bugün de devam eden tarım şûrasıyla ilgili olarak birkaç cümle
zikretmek istiyorum.
Tarım Bakanlığımızın
organize ettiği tarım şûrasına, maalesef, üzülerek belirtmek istiyorum ki,
Doğru Yol Partisi davet edilmemiştir. Tarımda söz söylenecekse, tarımda bir
şeyler ifade edilecekse, bu konuda en öncelikli söz hakkının, mutlaka ve
mutlaka, Doğru Yol Partisine ait olduğu hepimizin malumlarıdır. Geçmişten
günümüze kadar, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisinin
Türkiye'deki tarıma, çiftçimize, köylümüze ne kadar büyük destekler sağladığı,
onlara ne kadar büyük kolaylıklar hazırladığı, Türkiye'nin her köşesine giden
hizmette bu misyonun temsilcilerinin imzalarının bulunduğu, yine hepimizin
malumudur; ancak, tarım şûrasına davet edilmeyen Doğru Yol Partisinin, o
kürsülerden değil, millete ait olan bu kürsüden, tarımla ilgili düşüncelerini
açıklamasının önüne geçmenin mümkün olmadığını da ifade etmek istiyorum.
Yine, üzülerek ifade
etmek istiyorum ki, pazar günü, Erzurum'da, Sayın Başbakanın, gübre
fiyatlarının yüksekliğini ileri süren bir vatandaşa karşı sarf ettiği sözlerin,
köylülerimizi ve çiftçilerimizi derinden üzdüğünü ve yaraladığını da ifade
etmek istiyorum. Sözler aynen şöyle: "Bu millet, yatıp kalkıp sizin için
mi çalışacak!" Bu sözler, çiftçilerimizi, köylülerimizi, hepimizi, son
derece üzen sözlerdir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Öyle bir şey söylemedi Sayın Başbakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ancak, bu konuda, bu sözleri sarf ederken, AK Partinin Seçim Beyannamesinin
69 uncu sayfasında şu ifadeler yer alıyor: "Son yıllarda, mazot, gübre,
ilaç, tohumluk makine gibi tarım girdilerinin fiyatlarında büyük artışlar
meydana gelmiştir." Çiftçi de onu söylüyor. Siz, 2002'de, bunu, Seçim
Beyannamenize yazıyorsunuz, şimdi de Erzurumlu çiftçimiz, aynı şeyleri
söylüyor; mazot fiyatları yüksek, gübre fiyatlar yüksek, bunu söylüyor çiftçi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
O seçim beyannamesini okuyarak aday oldun sen!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ona da geleceğim.
Devam ediyor:
"Türkiye'de tarım sektörünün gayri safî milî hâsıla içerisindeki payı
yüzde 14'e gerilemiştir." Bu, seçim beyannamesindeki ifade. Şimdi, yüzde
12'ye gelmiş.
Yine, seçim
beyannamesinden bir ifade daha okuyacağım; esas can alıcı nokta burası. 2001
yılında, Avrupa Birliğinin tarım sektörüne verdiği destek 104 milyar euro
olmuştur; Avrupa Birliği, tarım sektörüne, 2001 yılı içerisinde 104 milyar euro
destekte bulunmuş; destek, arkadaşlar... AB çiftçilerinin gelirinin yüzde
35'ini devlet destekleri oluşturmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki
çiftçilerin gelirlerinin yaklaşık yüzde 35'i devlet desteğinden oluşmaktadır.
Ürün satın almalarla ilgili olarak, devletin desteği gelirde yüzde 35 pay,
Amerika Birleşik Devletlerinde ise yüzde 21.
Bunlar, seçim
beyannamesinde yer alıyor. Şimdi, seçim beyannamesinde, tarımın, Avrupa Birliği
ülkelerinde, Amerika'da bu kadar desteklendiği çok açık ve net bir şekilde yer
alırken, Erzurum'da, mazot fiyatlarının, gübre fiyatlarının yüksekliğinden,
ürün fiyatlarının düşüklüğünden bahseden vatandaşlara karşı Sayın Başbakanın
kullandığı ifadeler, seçim beyannamesinde ileri sürülen ifadelerle çok açık ve
net bir şekilde çelişmektedir. Hangisi doğru; seçim beyannamesinde ifade edilen
desteklerin verileceği mi doğru; yoksa "bu ülkenin vatandaşları yatıp
kalkıp sizin için mi çalışacaklar" ifadesi mi doğru?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Bektaşiler gibi konuşma.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır... Buradakilerin hepsini okuyacağım; daha okuyacaklarım var.
Tarımda devlet desteği,
her bölge ve her ürün için ayrı ayrı projeler kapsamında ele alınacak; yani,
tarımı biz destekleyeceğiz; bu seçim beyannamesinde yer almış; ama, bugün, bunu
söyleyenlere, popülist bir politikayla yaklaşıyorsunuz "tarımın politikaları,
günlük politikaların çok üzerindedir" şeklindeki ifadelerle...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Mazot desteğini veriyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Mazot desteğine de geleceğim Sayın Milletvekili.
Elimde, Tarım Bakanının
ifadesi var; 2005 yılında mazot desteğinin kaldırılacağı açıkça ifade ediliyor.
Zaten, 2004'te uygulandı, doğrudan gelir desteğine çok az bir ekle onu
uyguladı; şimdi, 2005'ten itibaren kaldırılacağı söyleniyor mazot desteğinin
de.
Bakınız, Sayın Başbakan,
bütçe konuşmasında burada şunu söyledi; anlatıyor tarımla ilgili:
"'Yetmedi; halkıma bir müjdem daha var; önümüzdeki sezona ait doğrudan
gelir desteğinin yüzde 50'si, aralık ayı dahil, önümüzdeki dört ayda ödenmiş
olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)"
Şimdi, ben, Tarım
Bakanımıza soruyorum: 2004 yılı doğrudan gelir desteğinde tek bir kuruş dahi
ödendi mi? Soruyorum; Sayın Bakan burada.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Sen de alkışladın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben de alkışladım. Ben de alkışladım; ama, bugün bakıyoruz, 2004 yılına ait
doğrudan gelir desteğiyle ilgili tek bir kuruş ödenmedi.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Ödendi; niye ödenmedi!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- 2003'ün ödemeleri de yeni bitti. 2004'le ilgili tek bir kuruş dahi ödenmedi.
Sayın milletvekilleri,
çiftçiyi ve köylüyü gözden çıkarırsanız...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
...IMF politikalarını
uygulayacağız diye çiftçiyi ve köylüyü gözden çıkarırsanız, nüfusun yaklaşık
yüzde 35'inden ibaret olan tarım kesimi, çiftçi kesimi, köylü kesimi de AK
Parti İktidarını gözden çıkarır ve ilk seçimde, çiftçilerin, köylülerin
oylarıyla, uygulanan politikaların ne kadar yanlış olduğu çok açık bir şekilde
ortaya çıkar.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (Bağımsızlar ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, sayın konuşmacının konuşması sırasında, Zülfü Demirbağ
arkadaşımız, olumsuz bir benzetme belirtmek amacıyla "Bektaşi gibi
konuşma" sözünü söyledi. Zannedersem, böyle duyarlı bir sözü söylerken
maksadını aşan bir durum ortaya çıktı. Büyük olasılıkla, o sözü söylememiş
olmayı tercih eder.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayın Başkan, düzelteyim onu. Bektaşilerin "namaza yaklaşmayınız",
"aptessiz namaza yaklaşmayınız" yerine "namaza
yaklaşmayınız" lafını hatırlatmak istedim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Çok ayıp! Çok ayıp!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
O başka, o başka ama.
BAŞKAN - Konu
anlaşılmıştır; ama, yine de, halkımızın bu kadar duyarlı olduğu konularda
dikkatli olmak gerekir.
Devam ediyoruz
arkadaşlar...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Bu Mecliste böyle bir kelime etmeyin! Ayıptır! "Aptessiz
namaz" ne demek!. Nasıl böyle bir kelime!..
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
-Yanlış biliyorsunuz; namazı kendi bildiğin gibi kıl, başkasının kılmasına
karışma demek istiyor.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Manisa Milletvekili Sayın
Ufuk Özkan'ın soru talebi var.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Bektaşilerden özür dilesin, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konu
anlaşılmıştır. Özür dilemesi gerektiği zaten ortaya çıkmıştır. Yanlış
anlaşılmasını istemediğini belirtme durumunda olmuştur.
Sayın Özkan, buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Sayın
Bakana, şu soruları sormak istiyorum: Erzurum'da, gübrenin dışarıdan geldiğini,
hangi fiyata alınıyorsa o fiyata satıldığını ifade etmiştir Sayın Başbakan.
Ben, Sayın Bakanımıza şunu sormak istiyorum: Gümrük Vergisi, Kurumlar Vergisi
ve buna benzer vergiler, gübre üzerinde var mıdır? Bahse konu olan gübrelerin
kapı fiyatı ile içpiyasadaki fiyatları arasındaki fark nedir; bunu öğrenmek
istiyorum.
2004 yılı başında 380 000
lira olan üre gübresi bugün 510 000 lira, 314 000 lira olan kompoze gübre bugün
400 000 lira, 415 000 lira olan DAP gübresi bugün 525 000 lira fiyatla
satılmaktadır. Gübre fiyatlarındaki artış neden kaynaklanmaktadır?
Bir sorum da şu: Sayın
Başbakan, yine, Erzurum'da, mazot desteğinin verildiğini ifade ediyor. Benim
bildiğim -bölgem de tarım ağırlıklı bir bölge- mazot desteğinin bir defa
verildiği, onun da göstermelik bir destek olduğu, bir daha da verilmediğidir.
Bu yıl mazot desteği verilecek midir; verilecekse, ne zaman verilecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı,
buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bakanımdan şu soruyu
cevaplandırmasını arz ediyorum: Biraz önceki konuşmacı Erzurum ismini çok
kullandı; benim seçim bölgem de Erzurum. Tarım ve hayvancılık Erzurum için son
derece önemli. Biz, biliyoruz ki, Erzurum'da sadece Bakanlığımızın değil, bir
özel teşebbüsün de çok önemli çalışmaları var; özel teşebbüs, üniversite ve
Bakanlığımız. Bu yönde Erzurum'daki sivil toplum kuruluşlarının da zaten dün
bir açıklamaları oldu. Sayın Bakanım, acaba bu çalışmalarla ilgili özet bir
bilgi verebilir misiniz Genel Kurula?
Teşekkür ediyorum.
Bakanım, bir kere daha
tekrarlıyorum: Erzurum ismi çok geçti. Ben, biliyorum ki, Erzurum'da tarım,
hayvancılık çok önemli. Bu konuda da özel teşebbüs, üniversite ve Bakanlığımız
çok büyük bir çalışma yapıyor. Başbakanımız, Erzurum'da da bununla ilgili bilgi
verdi. Bu konuda, Genel Kurulumuzu aydınlatır mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın
Bakana söz veriyorum; soru soran arkadaşlarımızın sorularını yanıtlayacaklar.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yanlış
söylemiyorsam, Sayın Ufuk Özkan, ilk soru soran arkadaşımız, gübre konusunda ve
gübre fiyatlarıyla ilgili olarak sorular sordu. Ben çok genel olarak
cevaplayayım.
Arkadaşlarım, Türkiye'de,
içinde bulunduğumuz dönemde, yaklaşık 5 000 000 ton civarında gübre
kullanılıyor. Türkiye'de kullanılan gübrenin iki önemli alanı var; azotlu ve
fosfatlı gübreler. Bu her iki ürünün de yurt içindeki üretimi, ihtiyacımızın
yüzde 50'sini karşılıyor. Gerek yurt içinde üretilen gerekse ithal edilenleri
birlikte düşündüğümüzde, hammadde yönünden tamamen ve mamul madde yönünden de
yüzde 50 dışa bağımlı bir sektördür. Gübre sektörü, şu anda, mahiyeti
itibariyle, hammadde yönünden dışa bağımlı bir sektördür ve uluslararası
fiyatlar, tamamen, iç piyasayı belirleyici bir karakter arz etmektedir.
Geçmişte daha çok kamuya
ait üretim tesisleri vardı. İşte, bunlar, eski adıyla azot sanayii, sonra gübre
fabrikaları... Şu anda Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine bağlı
GÜBRETAŞ üretimini sürdürmektedir ve Türkiye'deki toplam üretim içerisindeki
payı da yüzde 15 civarındadır. Onun dışında, kamusal nitelikte bir üretim
tesisi de kalmamıştır.
Şimdi, bu şartlar altında
uluslararası piyasalarda meydana gelen gelişme de şöyle olmuştur: Özellikle
Amerika'nın geçen yıldan itibaren amonyak üretim tesislerini durdurması ve
dünyada üretimin Ukrayna ağırlıklı bir monopole dönüşmesi, azotlu gübrelerin
fiyatlarını çok artırmıştır. Bunda, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışın
da rolü olmuştur. Yani, hem üretim az sayıda ülkenin kontrolüne geçmiş hem de,
bunun dışında, petrol ve doğalgaz fiyatları amonyağın ton fiyatını 150 dolardan
300 dolara çıkarmıştır.
Buna ilaveten, dünya
navlun fiyatlarının, özellikle Çin'in, piyasayı etkileyecek şekilde nakliye
alanında artan talebiyle birlikte artması, gübre fiyatlarını -bu bahsettiğiniz
anlamda tüketiciye yansıyan fiyatları- dünya ölçeğinde artırmıştır; ama, tabiî
ki, Türkiye, ithal ettiği bu ürünlerden normal olarak vergi tahsil etmektedir,
bunlarda vergi, yani Gümrük Vergisi vardır. Bu oranlarla ilgili şu anda elimde
net bir bilgi yok, onu bilahara size yazılı olarak da sunabilirim; fakat, doğru
olan husus şudur: Gerek fosfatlı gübrede gerek azotlu gübrede, Türkiye, uluslararası
fiyatlara tabi olarak içpiyasada bu ürünlerin fiyatlarının oluşmasıyla karşı
karşıyadır.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Gümrük Vergisi ve KDV var mı; bunu öğrenmek istiyorum?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Her ikisi de var, yanlış olmasın diye oranlarını şu anda
söylemek istemiyorum; temin edip ileteceğim.
Bunun dışında, mazot
desteği konusunda bir sorunuz oldu. Evet, doğrudur, biz, bir yıl için bir ödeme
yaptık. Şu anda, 2004 yılıyla ilgili bir ödeme söz konusu değildir, olmamıştır;
fakat, özellikle gübre ve mazotta meydana gelen artışlardan -zaten mazotla
ilgili konuyu çok detaylandırmaya gerek yok, hampetrol fiyatlarının dünyada
rekor seviye yükseldiğini, 50 dolara kadar çıkıp inmeye başladığını biliyoruz;
dolayısıyla, bundan etkilenen bir piyasamız var- tarım kesiminin büyük ölçüde
etkilendiğini, normal fiyat artışlarının Türkiye'de yüzde 10 olduğu bir
dönemde, bu iki kalemde yüzde 40'lar, hatta bazı ürünlerde daha fazla oranda
artışlar olduğunu biliyoruz.
Bu iki konuda,
muhalefetimizin, kendi milletvekillerimizin bölgeden gelen talepleri, yeni bir
çalışma başlatmamıza sebep olmuştur. Ben, muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum; yani, bu konuda problem, çiftçilerimiz
yönünden iki kaleme inmiştir. Bugün, tarım şûrasında, davet edilen 21 muhtarla
-Türkiye'nin değişik yerlerinden; yani, Yozgat var, Konya var, Erzurum var,
Rize'den gelenler var; bu muhtarlarla- yaptığım toplantıda, aynı kanaate
vardık. Sonunda, şu anda, Türk tarımında, çiftçilerle ilgili, köylerle ilgili, kırsal
kesimle ilgili temel sorun, mikro bazda, en az hangi seviyeye indirilebilir...
İki kaleme indirdik; gübre ve mazot; üçüncü bir husus, tarımsal sulamalardaki
elektrik parası; dördüncü konu da, hayvancılıkla ilgili konuda doğuya ne
yapacaksınız... Dolayısıyla, sizin sorularınıza böyle cevap vermiş oldum; daha
detaya ineceğim; teşekkür ediyorum; yani, bununla ilgili konuda, bu problemi en
derinden biz hissediyoruz. Çiftçilerimizin bu konuda bir beklenti içerisinde
olduklarının da farkındayız.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Yani, sıkıntıyı hep beraber hissediyoruz; onları aktarmak istedim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Mustafa Ilıcalı'nın
bahsettiği konuya gelince efendim; müsaade ederseniz, ona da şöyle cevap vermek
istiyorum: Türkiye'de, bugünkü şartlar içerisinde, hayvancılık sektörü, toplam
tarımsal faaliyetlerimizin yüzde 25'i civarındadır; bu, fevkalade düşük bir
orandır. Dünyadaki, nispeten tarımı ileri olan ülkelerde bu oran yüzde 50'nin
üzerindedir. Bunun hem ekonomik bir sebebi var hem de talep yönünden bir sebebi
var. Ekonomik sebebi, katmadeğeri çok yüksek bir üretim faaliyet alanıdır.
Dolayısıyla, bitkisel üretime göre kârlı bir alandır. İkincisi, bir toplumda,
artan gelire karşılık, tarım ürünleri içerisinde hayvancılık ürünlerine karşı
talep daha hızlı artmaktadır ve dolayısıyla, toplam harcamalar içerisinde
hayvancılık ürünleri giderek daha çok pay alır. Bu, zaten, en tabiî şekilde
baktığımızda, beslenmenin iki temel unsuru, et ve süt dediğimiz anda... Bunlar
hayvancılık sektörünün iki temel ürünüdür. Dolayısıyla, Türkiye'de hayvancılık
sektörünü geliştirmek zorundayız; bunun, saydığım birinci sebebi bu. İkincisi
ise, şu anda Türkiye'de hayvancılık sektörü, gerek maliyetler gerek verim gerek
rekabet edebilirlilik açısından Avrupa Birliği ülkelerine, bir bakıma uzak
olduğumuz bir sektördür, yani rekabet gücümüzün az olduğu bir sektördür.
Dolayısıyla, bu dönem içerisinde, özellikle hayvancılık sektörüne bu gücü
kazandırmak zorundayız. Bununla ilgili olarak, Türkiye'de 2005-2013 yıllarını
kapsayacak, sütte ve ette bugünkü fert başına tüketim seviyesini 2 misline
çıkaracak bir hedef belirledik. Bu hedefe uygun olarak, hayvan varlığı,
bunların ıslah oranı, yem bitkisi ekim alanları, işletme ölçeğinin büyütülmesi,
hayvan hastalıkları, çiftçi eğitimi ve yem bitkileri konusundaki birbirine
bağlı gelişme noktalarını belirleyip, bunu ilkönce doğuda uygulayacağız. Bunu
uygularken, tarımsal krediler, kamuya ait alanların tahsisi -ki, bunun
içerisinde, Erzurum için, üniversitenin henüz kullanmadığı alanların tahsisi
vardır- Tarım Bakanlığına bağlı birkısım alanların tahsisi söz konusudur.
Mesela Iğdır'da, TİGEM işletmesinin, bir ortaklık şeklinde, kamuyu temsil etmek
üzere varlığımızı sürdürmek; ama, özel sektörün yatırım gücü ve dinamizminden
de faydalanmak üzere, özel sektörle, o çok büyük alanlarda, hem küçükbaşta hem
büyükbaşta çok büyük ölçekli bir damızlık işletme kurması konusunda görüşmeler
başlamıştır. Dolayısıyla, doğuyu kapsayacak ıslah faaliyetini en öne almak
üzere, hayvancılıkla ilgili bir proje başlatıyoruz.
Zihinde kalsın diye
söylüyorum; şu anda, tarımsal destekler içerisinde hayvancılığa ayrılan pay
2003 yılı itibariyle yüzde 6'dır, bunu yüzde 14'e çıkaracak bir hedef
peşindeyiz. Bu, hayvancılık sektörüne çok büyük bir kaynak aktarmadır ve bunu
bir sistem içerisinde yapmaya çalışıyoruz; amaç da, 2013 yılında, bu sektörü
rekabet edebilecek bir güce ulaştırmaktır. Bu, zor; ama, mutlaka başarılması
gereken bir husustur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Soru-cevap
süresi dolmadığı için, daha önce istemde bulunan Sayın Nuri Akbulut'a söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz, ben bir hususu düzeltmek üzere söz aldım.
Demin söz alan bir
konuşmacı, Sayın Başbakanın Erzurum'daki konuşmasında söylemediği bir sözü
söylemiş gibi beyan edip, o doğrultuda açıklamalarda bulundu. Ben de
Erzurum'daydım, herkes de televizyonları başında bunu izledi; Sayın
Başbakanımızın, Türkiye'deki çiftçilere yönelik olarak "bu ülke
vatandaşları, yatıp kalkıp sizin için mi çalışacak" diye bir sözü
olmamıştır.
Ben bunu belirtmek için
söz aldım, teşekkür ediyorum.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- İyi izlememişsin!..
HASAN ÖREN (Manisa) - Ne
söylediğini belirt o zaman.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Her
gazetede var!..
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Söylemedi...
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
soru sormak üzere söz aldınız; sorunuzu sorun.
Sayın Bakanımdan şunu
sorayım: Değerli Başbakanımız aynı konuşmasında, ülkedeki, özellikle Doğu
Anadoludaki tarım ve hayvancılığın bugüne kadar görülmemiş şekilde
destekleneceğini de söyledi. Bildiğiniz gibi, doğrudan gelir ve mazot desteği
artırılarak sürdürülüyor.
Sayın Bakanımızdan, ülke
tarım ve hayvancılığı için düşündüğü desteklerin ne olduğu hususunu
açıklamasını istirham ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süre dolmak üzere; 10 dakikalık soru sorma ve yanıtlama süresi doldu; onun
için, çok kısa yanıt vereceksiniz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Soru yok ki, soru mu var da?..
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, tarımsal desteklerle ilgili...
Lütfen, sorunun son
kısmını, anafikrini söyleyebilir misiniz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Doğu Anadolu tarım ve hayvancılığının desteklenmesi yolundaki,
hükümetin düşünceleri...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, biraz önce açıkladığım konuyu biraz
somutlaştırayım.
Özellikle Kars, Erzurum,
Ağrı, Iğdır, Muş İllerimizin mevcut hayvan varlığı, Türkiye toplam hayvan
varlığının yüzde 20'sinin çok üzerinde; sadece Kars'taki varlık 500 000; ama,
bu bölgedeki mevcut hayvan popülasyonunun kültür ırkı yönünden oranı çok düşük,
melez olan oran da çok düşük. Dolayısıyla, bu konuda, o bölgede, en başta ıslah konusunda çok büyük bir hamle yapmak
gerekiyor. Bunun boyutu hakkında fikir vermek istiyorum. 500 000 hayvanın
yaklaşık 200 000'inin vasıflı hale getirilmesi için, bunların sunî olarak
döllenmesi gerekiyor; ama, fiilen, 2003 yılında, bu konuda işlem gören
hayvanların sayısı 2 000; yani, çok büyük bir açık var. Dolayısıyla, ülke
çapında, bugüne kadar etkin bir şekilde ele alınmayan ıslah faaliyeti konusunda
çok önemli bir hamledir. Bunun yol ve yönteminin, bugüne kadarki normal resmî
işleyiş içerisinde hareket etmek olmayacağını, özel sektörün bütün imkânlarla
devreye sokulması lazım geldiğini, piyasa mekanizmasının etkinliğinden
faydalanmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz.
Bunun dışında, size ifade
etmek istediğim bir husus var. Türkiye'de hayvancılığın gelişebilmesi ve
rekabet gücü kazanabilmesi için yapılması gereken en temel konu, maliyetlerin
mutlaka düşürülmesi lazım. Şu anda, hepimiz biliyoruz ki, dünyanın gelişmiş
ülkelerinde tüketilen et fiyatları, tüketicinin ödediği bedel, fiyat
Türkiye'dekinden çok daha aşağıda ve bu fiyat farkı dikkate değer şekilde
yüksek; dolayısıyla, bunu düşürmek zorundayız. Bunun fiyatının düşürülebilmesi
için en temel unsur da, yem bitkileri üretiminin artırılması ve maliyetlerinin
düşürülmesi...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha verimli ve etkin çalışma yapabilmesi için,
lütfen sözlerinizi özetler misiniz, toparlar mısınız; çünkü, süreyi aştık.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, sözlerimi bitiriyorum; yani, iki konu hayatî
önemdedir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunda
geçen;
a) Bakanlık: Tarım ve
Köyişleri Bakanlığını,
b) Organik tarım
faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik
ürün veya girdi üretilmesi yada yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün
toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza,
depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye
ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini,
c) Kontrol ve
sertifikasyon kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye
ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek ve sertifikalandırmak üzere
Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
d) Kontrol kuruluşu:
Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm
aşamalarını kontrol etmek üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya
tüzel kişileri,
e) Sertifikasyon
kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış organik ürün veya girdiyi, kontrol
kuruluşunun yaptığı kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve belgeler ile gerek
duyulan hallerde yaptıracağı analizlere dayanarak sertifikalandırmak üzere
Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
f) Yetkilendirilmiş
kuruluş: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol kuruluşu veya sertifikasyon
kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
g) Kontrol: Organik tarım
faaliyetlerinin bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi,
düzenli kayıtların tutulması, sonuçların rapor edilmesi, gerek görülmesi
halinde ürünün organik niteliğinin laboratuvar analizleri ile test edilmesini,
h) Kontrolör: Kontrol ve
sertifikasyon kuruluşu adına veya kontrol kuruluşu adına, organik tarım
faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre uygulanmasını kontrol etmek
üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,
ı) Sertifiker: Kontrol ve
sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu adına, kontrolü tamamlanmış
ürünün veya girdinin organik olduğunu onaylamak üzere, Bakanlık tarafından
yetki verilmiş gerçek kişiyi,
j) Denetim: Organik tarım
faaliyetlerinin, bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığını tespit etmek
amacıyla, yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile
kontrolör ve sertifikerlerin, Bakanlık veya Bakanlık tarafından denetim yetkisi
verilen kuruluşlarca yapılan her türlü denetimini,
k) İşletme:
Yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolü altında, söz konusu kuruluşlarla sözleşme
yapılmak suretiyle organik ürün üretilen, işlenen, depolanan ve pazarlanan
yerleri,
l) Müteşebbis: Organik
tarım faaliyeti yapan gerçek veya tüzel kişiyi,
m) Sertifikasyon: Bütün
kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve girdinin
mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,
n) Sertifika: Bütün
kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve organik
girdinin mevzuata uygun olduğunu gösteren belgeyi,
o) Çalışma izni: Bu
Kanuna göre çalışacak kontrolör, sertifikerler ile yetkilendirilmiş
kuruluşlara, Bakanlık tarafından verilen izni,
p) Organik ürün: Organik
tarım faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş ham, yarı mamul veya mamul
haldeki sertifikalı ürünü,
r) Organik girdi: Organik
tarım faaliyetlerinde kullanılan materyali,
s) Organik ürün etiketi:
Organik ürün veya ambalajı üzerinde yer alan, ürünü tanıtan veya içindekini belirten
herhangi bir kelime, detay, ticarî marka, tescilli marka, paket üzerinde yer
alan resim, sembol, doküman, ilan, tabela veya tasma gibi her türlü yazılı ve
basılı bilgi ve materyali,
t) Organik ürün logosu:
Nitelikleri ve kullanımı bu Kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelikte
tanımlanan basılı işareti,
İfade eder.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu söz istemiştir.
Sayın Aslanoğlu, süreleri
birleştirerek mi kullanmak istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya)- Evet efendim.
BAŞKAN- Peki, buyurun.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Söze şuradan başlamak
istiyorum: Ülkemiz, bir tarım ülkesi. Sanayi toplumuna ne kadar geçsek de,
ülkemizin nüfusunun önemli bir kısmı tarımdan geçinmektedir.
Tabiî, bu ülkede bir
Tabiî Afet Kanunu var. Tabiî afet demek -Allah bir defa daha o insanların başına
vermesin- seldir, dondur, yangındır. Devlet, vatandaşının yanında, zamanında
yer almalıdır. Devlet -eğer, Tabiî Afet Kanununa tabi ise bu insanlar- uygun
göreceği yardımı zamanında vermelidir.
Mart ayı sonunda ve nisan
ayı başında Türkiye'de birsürü don olayı oldu. Kış kapıya geldi, aralık başı
geldi ve hâlâ bu insanlara Tabiî Afet Kanunundan bir yardım yapılmamışsa, bu
devlet vatandaşının yanında yer almamaktadır; bu açıktır. Devlet, vatandaşını
kandıramaz -herkesin, kış kapıdadır- mal varlığını yok etmiştir.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Çok mübalağa yapıyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Mübalağa yapmıyorum beyefendi. Aldı mı, kimseye ödediniz mi;
mübalağa diyorsunuz. Ne zaman ödediniz, ne zaman verdiniz; bir hafta önce...(AK
Parti sıralarından gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bir ay oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bir hafta önce... Şükür olmaz, devlet vatandaşını kandırmaz, şükür
olmaz.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi soruyorum; kim mağdur olmuşsa, devlet, mağdur olanın yanında
mutlaka olmalıdır, vatandaşının mağduriyetini gidermelidir. Mart-aralık...
Hangi bölgemizde don
olayı olduysa, bu insanların zararını karşılamak kadar doğal bir şey yoktur.
Peki, Türkiye'de don olayı oldu da, Malatya'daki, kayısı olayında acaba kayısı
donmadı mı? Bir devlet, insanlarını, öz evlat-üvey evlat diye ayırır mı?
Malatya'nın 50 000 köylüsü, bu ülkenin köylüsü değil mi?
TEMEL YILMAZ (Gümüşhane)
- Malatya'ya mesaj!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, hiçbir yere mesaj değil. Nerede don olayı olduysa...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İstiyorsan öyle anla.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Nasıl anlıyorsanız anlayın!
Malatya insanı, 50 000
köylü bu ülkenin üvey evladı mı? 5 Nisanda oldu Malatya'da don olayı, iki gün
sonra Sayın Bakanıma raporu getirdik. Malatyalı iane istemiyor; Malatyalı, bu
ülkede herkese ne uygulanıyorsa aynısını istiyor. Bir çuval un alamayan insan
var Malatya'da; çünkü, çiftçinin önemli bir kısmının tek bir ürünü var; kayısı.
Bir çuval un alamayan insanlarımız var bu ülkede, o insan afet mağduru değil
mi? Bir devlet, insanını ayırır mı? Diğer, don olan bölgelerde ağaçlar mı
dondu?! Her yerde aynı; bir yıllık ürünü gitti. Bir kere, Malatyalının
sitemini, Malatyalının bu konudaki son derece duyarlılığını bir kez daha burada
Sayın Bakanıma arz ediyorum. Gelin, bu köylü mağdur... Bir kez daha Sayın
Bakanımın dikkatine...
Tabiî, karşımıza bir
Tabiî Afet Kanunu çıkarıyorlar; yüzde 40 mal varlığını kaybetmiş... Peki, diğer
bölgelerde olan don olaylarında, fındıkta örneğin -teşekkür ediyorum verildiği
için fındık köylüsüne, asla niye verildi demiyorum, teşekkür ediyorum- fındık
ağaçları mı kurudu, ağaçlar mı yok oldu? Fındıkta da bir sezonluk ürün yok
oldu, kayısıda da. Ben, bunun mantalite olarak farklılığını anlayamıyorum.
Farkı ne? Neden?.. Helal olsun, verelim, diğer bölgelerimize verelim, biz
kimseyi kıskanmayız; ama, Malatya köylüsünün de bir yıllık ürünü bitti, ürünü
yok oldu. Onun için, Malatya adına, Malatya insanı adına burada haykırıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
ülke kendi kaynaklarından katmadeğer yaratmadığı sürece, bir ülke kendi
üretimini dışarıya satmadığı sürece, o ülkede, insanlar perişan olur. Ben, bu
yasaya, biraz, ekonomi mantığıyla bakacağım.
Hatay milletvekili
arkadaşlarım var; bundan on yıl önce Hatay'dan diğer ülkelere kamyonlar,
TIR'lar mal götürmek için sıra beklerdi. Eğer köylünün ürettiği ürünlere
katmadeğer yaratarak biz ihraç politikası üretmezsek, özellikle tarımsal
ürünlerimiz için, inanın köylümüzü aç bırakırız, inanın köylümüzün ürünü yok
olur. Bu gerçeği kabul etmek zorundayız, bu toplumun yüzde 35'i köylü.
Değerli arkadaşlarım,
köylü her elde ettiği parayı harcıyor. Köylü, tarımsal kesim bu ülkenin
ekonomik olarak lokomotifi. Tarımsal kesime giren her kaynak -ya benzinciye, ya
mazotçuya, ya tohumcuya, ya araba tamirine- o ilçedeki, o şehirdeki tüm
ekonomik hareketliliğin baş mimarıdır.
Bakın, illerinizde,
tarımsal kesim yok oldu. O ilin organize sanayi, küçük sanayi bölgelerine,
artık, bir köylü giremiyor; parası yok ki girsin, parası yok ki! Onun için,
köylü, bu aldığı parayı harcıyor; böylece, yeni kaynak yaratıyor, ülke
ekonomisinde önemli bir dinamizm yaratıyor ve gelir dağılımı, toplumun her
kesimine gidiyor, en ücra köşesine gidiyor; farkı burada
Eğer, biz, özellikle
tarımsal ürünlerimizden katmadeğer yaratmasını bilemezsek, organize bir şekilde
bir tarım politikası oluşturup ve tarımsal ürünlerde önemli bir ihracat
politikası oluşturup dışarıya bu malları satamazsak, köylümüz her zaman perişan
olur. Soruyorum size: Hollanda bir çiçek ülkesi... "Hollanda, bir tarım
ülkesi değil, sanayi ülkesi" deniyor; ama, Hollanda, dünyadaki tüm çiçek
üretiminin ve çiçek ihracatının bir numaralı ülkesi. Bunların hepsini, çoğunu
da bizden alıyor. Eğer, biz, birtakım politikalar üretemezsek, birtakım
politikalar geliştiremezsek, inanın, bu köylü aç kalır.
Gelelim, olayın ikinci
boyutuna. Eğer, tarımda finansman modelimizi, finansman politikamızı
oluşturamazsak, köylünün ürettiği ürünler, hep birilerinin eliyle, birtakım
tüccarlar kanalıyla yok pahasına satılır. Ziraat Bankası... Ziraat Bankası,
değil mi... Soruyorum size: Ziraat Bankasının aktif toplamı nedir, tarım
kesimine verdiği kredi ne kadardır? Ziraat Bankasının ismini değiştirelim,
hazine bankası yapalım; niye; çünkü, topladığı mevduatın yüzde 50'sini hazine
bonosuna yatırıyor. Tarıma verdiği... Ziraat Bankası, ziraatçının, tarımın,
köylünün bankasıdır. O zaman, eğer, köylüye yönelik, köye yönelik tarım
politikaları geliştirilmezse, Türkiye tarımı kalkınmaz. Artık, gerçek üretici
Ziraat Bankasının kredilerinden yararlanamıyor; ikincisi, finansmanı yok,
tarıma ayıracağı kaynak yok. Yani, 1 katrilyon lira artırdım... Hayır, bunlar
yetmez. Ziraat Bankası, tarımın, köylünün bankasıdır. Bir tek hedefi vardır; bu
amaçla kurulmuştur Yüce Atatürk tarafından; köylüye hizmet etmek için, tarıma
hizmet etmek için; ama, maalesef, hiç kimse, bana "Ziraat Bankası köylünün
bankası, tarıma kredi veren banka" demesin. Eğer, bu politikayı
geliştirmezsek, gerek uzun vadede araç-gereç, gerek birtakım tarımsal
politikalara destek olacak finansal modeller bulamazsak, yine, tarımdan hiçbir
şey beklemeyin; sadece birileri üretir, birileri yok pahasına üreticiden alır;
bu acımasız dünyada.
Onun için, artık, Ziraat
Bankası köylüye kredi uygulamasını bırakmalıdır, köye kredi vermelidir, köye!
Çok zor değil bu olay. Bir köyde hangi ürün üretiliyor, ne kadar dönüm arazin
var, ona göre diyeceksin ki "kardeşim, ben, senin pamuğun için dönüm başı
şu kadar, gübren için şu kadar, mazotun için bu kadar kredi veriyorum, köyüne
veriyorum." Köylü gidip önünü ilikleyerek bankanın önünde beklemeyecek.
Köyden iki insan gelecek, o köyün kredisi kaç paraysa alıp gidecek, zamanında
getirip ödeyecek. Eğer, bu modele geçmezsek, insanlara Ziraat Bankasının
kapısının önünde hâlâ kulluk yaptırırsak, bu ülkede, gerçek köylü, gerçek
üreten bir yere gidemez. Bunun için, bu finansal politikalarımızı da, eğer
tarımda kalkınma istiyorsak, tarımda bir yere gelmek istiyorsak, tarımda
katmadeğer yaratmak istiyorsak, mutlaka bir yere getirmek zorundayız.
Marka yaratmalıyız,
marka!.. Gidin Suudî Arabistan'a, etrafımıza gidin... Bugün, gerek dışişleri
politikalarıyla... İsim vermeyeceğim, bir dönemler Rusya'da bir büyükelçimiz
vardı -minnet duyuyorum, o insanın önünde saygıyla eğiliyorum- Türkiye
Cumhuriyeti büyükelçisiydi; Türkiye'nin o seneki ihracatı Rusya'ya 1 milyar
dolara ulaştı..O Büyükelçimiz, tamamen kendi ürünümüzü orada, Rusya nezdinde
çok önemli girişimlerde bulunarak, tamamen Türk ürünlerini sattırmayı başardı.
Haa, etrafımızda herkes
ithalatçı, etrafımızdaki tüm ülkeler; ama, biz malımızı satamıyoruz.
"Hollanda, Fransa sanayi ülkesi" diyoruz; ama, gidelim Suudî
Arabistan'a, tüm marketlerdeki tereyağlarının, yaşsebze ve meyvelerin önemli
bir kısmı Fransa ve Hollanda menşeli.
Demek ki, bu politika...
Biz bunları üretemiyoruz, marka yaratamıyoruz; kendi ürünümüzü de bunlara yok
pahasına satıyoruz. Bizden kiraz alan ülkeler, bizim kirazımızı 4 kat fiyata
başka ülkelere satıyorlar.
Efendim, organik tarıma
geçelim... Geçelim; ama, geçtiğin zaman bu modeli, gerek finansman modelini
gerek ekonomik modeli kurmadığın zaman bu ülkede hiçbir şey olmaz.
Sayın arkadaşlarım,
Türkiye'de bir Mera Kanunu var. Bir kere bu kanunu değiştirmek lazım. Mera
Kanunu; burası mera!.. Geçen gün KİT Komisyonunda TİGEM'in hesapları
denetleniliyordu. TİGEM'in önemli bir görevi de, Türkiye'deki, bu mera
dediğimiz, Hazineye ait arazileri değerlendirerek, yeni bir arazi yaratarak,
tarıma elverişli bir arazi yaratarak, bunları Türk köylüsüne sunmak olmalı. Biz
arazi yaratamıyoruz, mevcut arazileri üretime yönelik değerlendiremiyoruz.
Ondan sonra, birtakım küçük, basit şeylerle bu ülkenin tarımını kurtaramayız.
Bu ülkenin çok radikal kararlara ihtiyacı var. Eğer, köylüyü, tarımı... Çünkü,
bu ülke bir tarım ülkesi ve özellikle, aile ekonomilerine çok önemli katkısı
var. Yine, iki yıldır özellikle tarımda uygulanan bu politikalarla, birçok
ilimiz, özellikle doğudaki iller ekonomik olarak çöktü. Köylüden para
gelmeyince hiç kimse iş yapamıyor. Eğer bir bölgeyi kalkındırmak istiyorsak, o
ili kalkındırmak istiyorsak, o ilin köylüsünden, tarımdan gelen para olmadığı
sürece, o il kalkınamaz ve ondan sonra insanlar birbirini yer, sosyal barış
bozulur.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, söylenecek o kadar çok şey var ki... Bir de fide ithalatı var. Biz bir tarım ülkesiyiz. Gümrükten 20 günde
çekilmiyor. Buralarda bürokrasiyi mutlaka azaltmamız lazım; yani, üretime
yönelik ne varsa, buralarda bürokrasiyi kaldırmamız lazım. Bu ülkenin tek
kurtuluşu var; bu ülkenin bugünkü üretimi bu ülkenin insanını doyurmaz; tüketim
ekonomisiyle bir yere gidemeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
süreniz doldu; toparlayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
24 katrilyonluk kredi
kartı harcaması var. Şu anda, ülkenin insanları geleceği satın almışlar. Bu,
tüketim ekonomisi... Bu ülke kendi kaynağını üretmediği zaman, kendi ürününü
değerlendirmediği zaman... Üretelim, harcayalım; ama, biz, üretmeden harcıyoruz.
SONER AKSOY (Kütahya) -
Üretiriz, üretiriz...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - "Üretiriz"le olmaz Sayın Vekilim. Yani, üretelim; ben
bunu söylüyorum. Tarım, bu ülkenin gerçeği, kendi malımız. İthal ikamesi kendi
malımız değil. Kendi malımız dururken, kendi ürünümüz dururken, eğer, biz, bu
ürünlerden katmadeğer yaratıp, bu ürünlerinden elde edilen geliri toplumun
her kesimine -çünkü, tarım toplumun her
kesimine kaynak yaratıyor- yeterince veremediğimiz sürece, bu ülkenin köylüsü
çok zor durumlarda kalır.
Ben, bir kez daha,
Malatyalılar adına şunu söylüyorum: Kayısı yok oldu; ama, Malatya köylüsü, bu
Tabiî Afet Kanununa acaba neden girmedi? Malatya köylüsü, 50 000 insan un
alamıyor, un! Çünkü, sezonda bir kere kayısı oluyor ve ne alacaksa, gidiyor,
bakkaldan veya başka bir yerden kayısı sezonuna göre alıyor. Bu insanlar, bu
sene, ne gübre parası ödeyebildi ne de un alabiliyor; son derece perişan.
Ödenen 50 trilyon, tabiî
afetten ödenen para, Malatya için son derece şanssız bir şey olmuştur. Bu
açıdan, Malatya köylüsü adına, tekrar Sayın Bakanımdan...
Bir başka konu da; eğer
Tabiî Afet Kanunu buna bir şekilde müsait, caiz değilse, bu insanların açlığına
başka bir şekilde çözüm bulmak da bu devletin görevidir veya Tabiî Afet
Kanununu bu konuda değiştirmek gerekiyor.
Hepinize saygılar
sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
soru-cevap işlemi var; 3 arkadaşımız soru soracak...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Tamam efendim, ben o kısımlara katarım biraz olayı.
BAŞKAN - Konuşmak
istiyorsanız; buyurun; ama...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Ben o kısımlar içerisinde değerlendireyim efendim.
BAŞKAN - Peki.
Soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
Manisa Milletvekili Sayın
Ufuk Özkan; buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 1999
yılında 1 800 000 ton buğday ihraç eden bir ülkeyken, bu yıl, ne yazık ki, 1
800 000 ton buğday ithal eder duruma düştük. Bu durum, köylümüze, çiftçimize
olumsuz yansımıştır. İki yıllık bakanlığınız döneminde, bu konuyla ilgili
sorumluluğunuzun olduğunu kabul ediyor musunuz? Buğday üreticimiz hakkında
sevindirici haberleriniz var mı?
Yine, 2004-2005 dönemi
için zeytinyağı priminin belirlenmesi gerekiyordu; zeytinyağı primi belirlendi
mi? Belirlenmediyse, sebebi nedir? 1999 yılında 400 000 lira olan zeytinyağı
primi için bu yıl ne gibi bir fiyat öneriyorsunuz ve düşünüyorsunuz?
Son sorum: Geçen yıl
doğal afete ve verticilium mantarına teslim ettiğimiz zeytinciler, son derece
ciddî bir mağduriyet içinde. Bu konuda vermiş olduğumuz yazılı soru önergesine
sizlerin vermiş olduğu cevap, yeterli ve tatmin edici bir cevap değildir. Bu
konuda zeytincilerimiz sizden ciddî çalışmalar bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - İzmir
Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, sizin kanalınızla Bakanıma soru iletmek istiyorum.
Sertifikasyon
şirketlerinin çoğu yabancı şirketlerdir. Bu alanda çalışan yerli şirket
sayısının artırılarak faal olmaları ve yurt dışında tanınmaları için hükümet
olarak ne tür çalışmalar yapmaktasınız? Sertifikasyon işlemleri sırasında
alınan kontrol ücretleri -800 ilâ 850 euro- oldukça yüksektir. Üreticinin
organik üretim yaparak sağladığı fiyat artışının büyük bir kısmı özellikle
küçük işletmelerde bu ücretle gitmektedir. Bu ücretin bir kısmının devlet
tarafından karşılanmasını düşünüyor musunuz?
Bir soru daha ileteceğim:
Daha önce klasik üretim yapan üreticiler, organik üretime geçtiklerinde, geçiş
döneminde ürünlerini organik ürün sertifikasıyla satamadıklarından ciddî ölçüde
gelir kaybına uğramaktadırlar. Avrupa Birliği ülkelerinde bu tip üreticilerin
sertifikasyon ve kontrol ücretlerinin bir kısmı, devlet ve özel fonlar tarafından
karşılanmaktadır. Bizde de buna benzer şekilde, geçiş dönemindeki kontrol
ücretlerinin devletçe karşılanmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Edirne
Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın
Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerinin
bugünkü durumuyla ilgili olacak bu sorum. Son yaşadığımız ekonomik krizde,
Türkiye ekonomisi, tepeden tabana ciddî bir altüst oluş içerisine girdi. Bu
kriz döneminde, hepimizin malumu, bankalar hortumlandı, katrilyonlarca para yok
oldu, hâlâ tahsil edilemiyor; ama, bu bankaların köylümüzden olan alacakları
yok olmadı. Köylümüzün motorunu sattılar, tarlasını sattılar, hayvanını
sattılar; bankalar köylümüzden paralarını çatır çatır aldı. Bu noktada,
tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerimizin devlete olan elektrik borçları
-köylü ödeyemez duruma düştüğü için- çok ciddî faizlerle büyük miktarlara
ulaştı.
Bu arada, bu elektrik
borçları ve faizlerin ödenmesiyle ilgili, hükümet tarafından taksitlendirme
gibi kolaylaştırıcı yöntemler köylüye önerildiyse de, maalesef, bu biriken
büyük faiz yükü, bu taksitlendirmenin altından köylünün kalkamamasına sebep
oldu. Şu an tarımsal amaçlı sulama kooperatifleri üretim yapamaz durumdalar,
mevcut makinelerini, traktörlerini satarak kendilerini lağvetme durumundalar.
Ben Sayın Tarım Bakanıma soruyorum: Tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerinin
elektrik borcu faizlerinin silinmesine yönelik hükümetiniz tarafından bir çalışmanız
var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, soru sorma süresi doldu. O yüzden, diğer arkadaşlarımıza soru
sorma imkânı kalmadı.
Sayın Bakanı, soruları
yanıtlamak üzere davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bana soru
yönelten arkadaşlarımın sorularına kısaca cevap vermek istiyorum.
İlk önce Ufuk Özkan Beyin
sorduğu sorulara cevap vereceğim.
Efendim, Türkiye, tahıl
üretiminde kendi kendine yeterli bir ülkedir. Özellikle buğdayda ihtiyacımızın
üzerinde bir üretim gerçekleştirdiğimizi biliyoruz; ancak, Türkiye, aynı
zamanda buğdaya dayalı işlenmiş ürünlerin ihracatçısı bir ülkedir; irmik,
bisküvi, makarna ve benzeri ürünleri önemli ölçüde ihraç etmektedir.
Dolayısıyla, Türkiye, bu ürünleri ihraç ederken, gerek kalite gerekse dünya
piyasa fiyatlarından hammadde kullanma konusunda uluslararası bir rekabet
ortamı içerisindedir. DİİB kapsamında ihracat, kayıtlı buğday ithalatı sistemi
uzun bir zamandır işlemektedir. Türkiye'nin buğday ithalatının temel sebebi, bu
ithalata dayalı işlenmiş buğday ürünlerinin ihracat taahhüdünden dolayıdır;
dolayısıyla, sistem kontrol mekanizmasına dayalıdır. Bunun anlamı, Türkiye,
daha yüksek katmadeğerli ürünler ihraç edeceği içindir.
Ama, esas soru şudur:
Türkiye, büyük miktarda buğday üreticisi bir ülke olmasına rağmen, kaliteyi
artırıp ithalatı önleyemez mi? Evet, 2004 yılında geldiğimiz nokta budur;
haziran ayı itibariyle, Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu karara göre, ihracat
amaçlı buğday ithalatına da Bakanlar Kurulumuz yasak getirmiştir. Şu anda,
Toprak Mahsulleri Ofisi, bisküvi, makarna, irmik ve benzeri ürünler ihraç etme
durumunda olan, taahhütte bulunan firmalarımıza ihtiyaç duyduğu kalitede
buğdayı uluslararası fiyatlardan vermeyi taahhüt etmiştir ve Hazine, aradaki
farkı ödeyecektir. Dolayısıyla, 2004 yılının özellikle ikinci döneminde,
Türkiye'de buğday fiyatlarını belli bir seviyede tutmak için verdiğimiz
mücadelenin de en önemli enstrümanı budur; yani, Türkiye, şu anda buğday ithal
etmemektedir.
Burada esas bilgilerinize
sunmak istediğim husus şudur: Bu, sadece siyasî bir karardan öte, özellikle
sertifikalı tohum kullanımı ve süne mücadelesi nedeniyle kaliteli buğday
üretiminin artmasından dolayı bu yapılabilmiştir; bu alandaki gelişmeler,
kalıcı gelişmelerdir. İnşallah, önümüzdeki yıllarda, kaliteli buğday ithalatına
fiilen hiç ihtiyaç da kalmayacaktır.
İkinci konu, primlerle
ilgilidir. Bu sorunuz vesilesiyle, ben, sadece zeytinyağı değil, genel olarak
pamuk üreticilerimizin de beklediği cevabı kısaca vermek istiyorum. Gündemdışı
konuşmaya cevap verirken de çok kısa olarak ifade ettim; biliyorsunuz,
zeytinyağı, ayçiçeği, pamuk, soya ve kanolaya prim veriyoruz; 2004 ürünü mısır
da kapsama alındı, dane mısıra da prim ödemesi yapacağız. Bununla ilgili
konuda, hepimiz çok iyi biliyoruz, ekim mevsiminden önce açıklanması lazım ki,
çiftçi, diğer ürünlerle bir mukayese yapıp, tercihini doğru yapsın; ama, bu
sisteme birdenbire geçilmiyor; çünkü, bu, 2005 bütçesine konulacak bir
kaynaktan ödeniyor ve kesinleşmeyince de, bununla ilgili kurul, gerekli kararı
almakta zorlanıyor. Şu anda, bütçede, zeytinyağı dahil prim ödemeleri için, 391
trilyonluk bir kaynak gözüküyor; ama, bilindiği gibi -Plan ve Bütçe
Komisyonundaki arkadaşlarımız hatırlayacaklardır- komisyon, verilen bir
önergeyle, bunu, bir kaynak transferi yaparak, 100 trilyon daha artırdı;
dolayısıyla, 491 trilyon olarak ifade ediliyor. Bu, bizim ödeyebileceğimiz
miktarı bu ürünlerde artırdı; ama, özellikle pamukta meydana gelen bu fiyat
düşmeleri karşısında, ek kaynaklara ihtiyacımız var, arayışımız devam ediyor.
Dolayısıyla, gerek zeytinyağı gerekse diğer ürünlerde, içinde bulunduğumuz
şartlarda, üreticimizi belli ölçüde memnun edecek bir prim ödemesini
gerçekleştirme gayreti içerisindeyiz. İlan edilmesi konusunda, bütçenin
kesinleşmesiyle birlikte, hiç olmazsa Maliye bütçesi de kesinleşip komisyondan
çıktıktan sonra bir açıklama yapma ihtimali doğabilir; ama, nihaî açıklamanın
bütçenin kesinleşmesinde olacağını ifade etmek istiyorum.
Ufuk Beyin doğal
afetlerle ilgili sorusu vesilesiyle Mevlüt Beye de cevap vermek istiyorum.
Şimdi, arkadaşlarım, burada, afetlerle ilgili çok dikkate değer bir husus var.
Bu yıl 73 ilimizde afet oldu. Bu afete uğrayan illerimizden, sanıyorum -şu anda
elimde net bilgi yok- 8 tanesinde, hiçbir ödeme yapma imkânı olmadı; çünkü, o
afet şartlarında, kanuna göre ödeme yapma imkânı yok; çünkü, bu kanunun
anafikri şu...
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika... Soru-cevap işlemi için ayrılan süre 10 dakika; bu süre doldu.
Bazılarına yazılı olarak yanıt verebilirsiniz. Bağlamanızı rica ediyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki efendim.
Doğal afetlerle ilgili
konuda, illerde bu konuyla ilgili, kanuna göre oluşturulan komisyonlar var. Bunlar,
valinin başkanlığında, tarım il müdürü ve benzer kurumların... Sanıyorum ziraat
odaları birliği de bu konuda sorumlu. Dolayısıyla, bu komisyonların o ilde
alacakları karar, burada, Bakanlığımızın ilgili kuruluşları tarafından
değerlendirilerek bir liste oluşturuluyor. Yani, o ilden gelen afet oranı ve bu
hususta ortaya konulan belgeler belirleyici olmakta. Dolayısıyla, hepimize
düşen görev şu: Kamu vicdanını zedelememeliyiz, dikkatli davranmalıyız, daha
objektif hareket etmeliyiz. Malatyalı çiftçilerimize bir ödeme yapma imkânı
olmadı; ama, yüzde 40 ve üzeri, toplam mal varlığından daha çok zarar gören
çiftçi belirlenemediği için olmadı. Ben bununla ilgili şu soyut ifademi tekrar
kullanıyorum: Hepimiz çok özen göstermeliyiz, vicdanları yaralamamalıyız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, sorularımız cevaplanmadı.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Organik
Tarım Kanunu Tasarısının tanımlar başlıklı 3 üncü maddesinin (t) bendinden
sonra gelmek üzere (u) ve (v) bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"u) Akreditasyon:
Yeterliliği onaylanmış kurum ve kuruluşlar tarafından; kontrol ve sertifikasyon
kuruluşlarının, laboratuvarların ulusal ve uluslararası kabul görmüş teknik
kriterlere göre değerlendirilmesini, yeterliğinin onaylanmasını ve düzenli
aralıklarla denetlenmesini,
v) Organik: Bu kanunda
geçen organik kelimesi ekolojik ve biyolojik kelimeleriyle eşdeğer
anlamı,"
|
Necdet
Budak |
Fetani
Battal |
Mehmet
Ali Suçin |
|
Edirne |
Bayburt |
Batman |
|
Selahattin
Dağ |
İrfan
Gündüz |
Maliki
Ejder Arvas |
|
Mardin |
İstanbul |
Van |
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri?..
FETANİ BATTAL (Bayburt) -
Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FETANİ BATTAL (Bayburt) -
Sayın Başkan ve Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Organik tarım ya da
ekolojik tarım ya da biyolojik tarım, adı ne olursa olsun, aslında, insan
doğasına hitap eden bir tarımdan bahsediyoruz ya da toprağın insanoğluyla en
yalın anlamda kurduğu dilden konuşuyoruz demektir. Bugün, bu Yüce Meclis bu
dili çözümlüyor. Bu çözüme katkı sunan ve bizi diğer dünya ülkeleriyle aynı
hizaya getiren Tarım Bakanlığımıza, değerli bürokratlarına çok çok teşekkür
ediyorum.
Artık bundan sonra ne
konuşursak konuşalım, aslında bütün dünyaya hitap ediyor olacağız ya da ne
üretiyorsak üretelim, bütün dünya pazarları için üretmiş olacağız. Bu, beni
heyecanlandırıyor ve bunu çok önemsiyorum; çünkü, bu, bugünün dünyasının bizi
taşıdığı bir analitik düzlem olduğu kadar, aynı zamanda, tarihimizin bize yüklediği
ciddî bir misyon.
Yıllardır bize sunulan
düşünce kalıplarıyla düşündük ve sanayi toplumundan bahsedildi. Tarım
toplumundan sanayi toplumuna geçmek için, bize ilkeler, hedefler gösterilirken,
bilimsel gelişmelere, teknolojiye kavuşmak için, sanki tarımı ihmal etmemiz
gerekiyormuş gibi düşünce kalıpları sundular. Bu oyun, bu ihmal, ülkemize acı
bir fatura olarak dönmeye başladı.
Kendi kendisine
yeterlilik açısından dünyanın ender ülkelerinden biri olan Türkiye, maalesef,
yıllardır, milyarlarca dolar vererek dışarıdan tarımsal ürünler almak zorunda
kalıyor. Bunun mantıklı bir izahını yapmak zorundayız ya da bu yanlışlığa,
alacağımız tedbirlerle, atacağımız ciddî adımlarla dur demek zorundayız ve bu
oyunu bozmak zorundayız. Şükür ki, bu oyunu, aynı zamanda, insanın doğası ve
toprağın doğası da bozmak için harekete geçmiş vaziyette; çünkü, yıllardır
"çok kimyasal, çok ürün; çok çok kimyasal, daha çok ürün" denklemini
kurarak insanlığa sunanlar, her geçen gün dünyayı daha yaşanılmaz hale getirirken,
ürettikleri malları her geçen gün o piyasaya sürdükleri malları daha yenilmez
hale getirdiler. İnsan doğası buna isyan ediyor, toprağın doğası da buna isyan
ediyor. Tarih ve kader, bize çok önemli bir kapı açtı; bu kapı, yıllardır
Anadolu insanının kendiliğinden uyguladığı ciddî bir kapı aslında.
Bugün, insanlık, yediği,
içtiği her şeyden şüphe duymaya başladı. İnsanlık, ürünün doğalını arıyor,
orijinalini arıyor ve damak tadı, onu, sürekli, o toprağın bağrında hissettiği
dünyayla kendisini yeniden tanışmaya doğru çekiyor. Aslında, insanlık, Anadolu
insanının toprakla kurduğu kardeşlikten ortaya çıkan o özgün tadı arıyor. Bunun
için zemin çok müsait ve bu müsait zeminde, gelişmiş dünya ülkeleriyle aynı
seviyede bu organik tarım kanununu yaparak da ciddî bir sıçrama yapıyoruz.
Bundan sonrası için yapacağımız, yıllardır Anadolu insanının uyguladığı
gerçekliği dünya standartlarına uydurarak dünya insanına sunmaktır.
Tarihî bir fırsatın
eşiğindeyiz. Organik tarım hususunda çok önemli bir kavşak noktasındayız ve bunu
ulusal programa almışız, hükümetin Acil Eylem Planına da bunu almışız ve çok
sevinilecek bir hadise, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, Türk tarımı adına
altı çizilen ve övülen bir organik tarım çalışması yapmışız. Bunu, 2003 yılında
Tarım Bakanlığı bünyesinde kurulan Organik Tarım Daire Başkanlığının, onların
başında, onlara iyi ve güzel hedefler veren Tarım Bakanlığımızın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Battal,
toparlayın; süreniz doldu.
FETANİ BATTAL (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkan; toparlıyorum.
Dolayısıyla, böyle bir
ortamda, dünyanın hemen hemen eşiti durumunda olduğumuz bir güç ortamında ciddî
sıçramalar yaparak dünya pazarındaki yerimizi alabiliriz. Geçen gün
arkadaşlarımız ekonomik boyutunu anlattılar. Dünya pazarında şu andaki pay 25
milyar dolar; on yıl içerisinde bu pazar 100 milyar dolara ulaşacak ve
ulaşılacak bu pazarda, Türkiye olarak biz aslan payımızı almak zorundayız.
Bunun için gücümüz var, kuvvetimiz var, donanımımız var ve azmimiz var; bunu başarabiliriz;
çünkü, bu hususta üniversitelerimiz, bürokrasimiz ve organik tarım gönüllüsü
insanlarımız bir atak halinde. Bu atağa cevap veren, başta Sayın Bakanımıza,
onun bürokratlarına ve çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çiftçi tabutta, tabutta!..
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunmadan önce, İçtüzük hükümlerinden birini belirtmek istiyorum. Sayın
Anadol, daha önce karar yetersayısı isteminde bulundu; fakat, karar yetersayısı
isteme zamanı şimdi.
Sayın Anadol, karar
yetersayısının aranılmasını istiyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Elbette Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki.
Değerli milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı arıyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Komiteler,
Yetkilendirilmiş Kuruluşlar ve Müteşebbis
Komitelerin oluşumu,
yetki, görev ve sorumlulukları
MADDE 4.- Bu Kanunun
uygulanmasında; organik tarımın geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapmak ve
Bakanlık içi koordinasyon ve değerlendirme hizmetleri ile yetkilendirilmiş
kuruluşların, işletmelerin, müteşebbislerin, kontrolör ve sertifikerlerin
faaliyetlerini izlemek üzere Bakanlık bünyesinde Organik Tarım Komitesi
kurulur.
Organik tarımın
ticaretini, tanıtımını, araştırmalarını ve diğer organik tarım faaliyet
stratejilerini belirlemek ve Bakanlık dışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon
ve izleme hizmetlerini yapmak üzere Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi
kurulur. Bu Komite; ilgili kamu kurum ve kuruluşları, meslek kuruluşları, sivil
toplum örgütleri, üniversiteler ve özel sektör temsilcilerinden olmak üzere en
az on kişiden oluşur.
Bu komitelere bağlı
olarak, yeter sayıda alt komite oluşturulabilir.
Organik Tarım Komitesi ve
Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin oluşumu ve çalışma şekli ile
ilgili usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 4 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın
Ramazan Kerim Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özkan, aynı zamanda
şahsınız adına da söz isteğiniz var; ikisini birleştirmek istiyor musunuz?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Evet efendim.
BAŞKAN - Peki.
Konuşma süreniz 15 dakikadır.
Buyurun Sayın Özkan.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Organik Tarım Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla
selamlarım.
Ekolojik tarım, üretimde
kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve
sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Ekolojik tarımın amacı, toprak ve su
kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını
korumaktır.
Sanayiin gelişmesi
dolayısıyla zaten kirlenen çevrenin bir de tarımsal üretim sebebiyle
kirletilmemesi, çevremizin daha yaşanır bir hale getirilmesi açısından son
derece önemlidir.
Ekolojik tarımın gündeme gelmesinin
en önemli nedenlerinden birisi de çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme
ve dünyamızın geleceğinin tehlikeye girmesidir.
Kullanılan tarımsal ilaç,
gübre, hormon gibi etkenler, insan ve hayvanlarda, çoğunlukla akut ve kronik
hastalıkların oluşmasına yol açmakta ve bu sorun, zamanla ciddî boyutlarda
insan ve hayvan sağlığını tehdit eder bir konuma gelmektedir.
Ülkemizdeki ekolojik
tarım faaliyetleri, 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde,
ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak
başlamıştır. Önceleri, ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak
yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra, Avrupa Topluluğunun yayımlamış
olduğu yönetmelik doğrultusunda devam edilmiştir. Bu yönetmelikle, Avrupa
Topluluğuna ekolojik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar
ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Böylelikle, ülkelerin kendi mevzuatlarını
uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idarî
konuları içeren bir dosyayla Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu
getirilmiştir.
Ülkemizde üretilen
ekolojik ürünler büyük ölçüde yurtdışı pazarlara gönderildiğinden, ekolojik
ürünlerin üretimi ve çeşitliliği, yurt dışından gelen talepler doğrultusunda
şekillenmektedir. İhracat organizasyonunun gerekliliğinden dolayı, üretimler,
organizasyon kuruluşları tarafından sözleşmeli olarak çiftçilere
yaptırılmaktadır. Sözleşmeli tarım, üreticilere, fiyat ve satış garantisi
getirerek avantaj sağlamaktadır. Bugün, ekolojik sisteme yakın üretim yapan ve
geçtiğimiz yıl mağdur olan elma, armut, buğday, patates, anason, haşhaş ve
mantar üreticileri ile yine, ekolojik üretime yakın üreticilik yapan et ve süt
üreticileri de sözleşmeli fiyat ve satış garantisinden yararlanmak istemektedirler.
Değerli arkadaşlarım,
ancak, ekolojik üretimde belirli yasakların olması ve iki üç yıllık bir geçiş
sürecinden sonra ekolojik üretime geçilebilmesi, uzun dönem üretim planlamasını
zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, yapılan araştırmaların yasal geçerliliğinin
olması ve tarafların uyması, ekolojik tarımın başarısı için şarttır. Bu
nedenle, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle kurulacak Organik Tarım Komitesinin ve
Bakanlıkdışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve izleme hizmetlerini yapmak
üzere kurulacak olan Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin görev ve
sorumlulukları büyük önem kazanmaktadır. Bu komitelerin oluşum ve çalışma
şekliyle ilgili usul ve esasların belirlenmesi için, ilgili Bakanlık, ayrıca
bir yönetmelik hazırlayacaktır. Bu yönetmeliğin içeriği, en az, çıkarılacak bu
yasa kadar önemlidir.
Türkiye'de ekolojik tarım
ürünleri yetiştiriciliğini yaygınlaştırmak, ihracatçı taleplerini karşılamak,
ürün çeşit ve miktarlarını artırmak için öncelikle eğitim çalışmalarına önem
verilmelidir. Bu eğitim çalışmaları da iki aşamalı olarak
gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada, öncelikle çiftçilerin ekolojik ürünler
üretimine yönelmeleri için bilgilendirme ve teşvik çalışmalarının yapılması
gerekmektedir. Günümüzde, ülke tarımının ve çiftçisinin zor koşullar altında
bulunduğu da gözönüne alınırsa, bu teşvikin ne denli önemli olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Öncelikle, üreticiye, bu
tip üretimde üretim maliyetinin daha düşük olacağı anlatılmalıdır. Tarımsal
ilaç, gübre ve hormon kullanılmamasından dolayı üretim maliyetlerinde ciddî bir
azalma olacağı ve bunun da kârlılığı artıracağı yönünde örneklemeli olarak
eğitim ve yayın çalışmaları organize bir şekilde yürütülmelidir. Burada
uygulanacak teşvik ve desteklemeler de çok önemlidir. Üreticimize bu üretimden
dolayı zarar etmeyeceği veya zarar ettiğinde bu zararın devlet tarafından
karşılanacağı garantisi verilmelidir. Böylelikle, üreticinin devlete kaybolan
güveni yeniden sağlanmalıdır. Ayrıca, ekolojik üretime geçmek isteyen
üreticilerin, toprağın, gübre, ilaç ve kimyasallardan arındırılması için iki üç
yıllık bir geçiş periyoduna ihtiyacı olacaktır. Bu sürede, çiftçi, boş bekleyen
bu tarladan gelir elde edemeyeceği için ekonomik bir sıkıntı içerisine
girecektir. Bu sıkıntı nasıl giderilecektir; bunların çözümü titizlikle
araştırılmalıdır. Çiftçinin ekolojik tarım için ayırdığı tarlasının dışında
kalan bölümüne Bakanlık tarafından bazı ayrıcalıklar sağlanabilir. Örneğin, bu
alanlarda kota uygulaması kaldırılabilir. Bölgesine göre, tütün, pancar,
haşhaş, anason veya mısır, yonca, korunga ektirilebilir ya da bu alanlarda
çiftçinin yaptığı üretime ek destekleme alımları uygulanarak bir ayrıcalık
sağlanabilir. Diğer bir uygulamayla ekolojik üretim yapmak isteyen çiftçilerin
tarımsal kredi kooperatiflerine veya bankaya olan borçları belli bir süre ya da
en azından ekolojik ürün hasadının sonuna kadar ertelenebilir.
Yine, bir diğer
uygulamayla ekolojik tarım yapacak çiftçiye ucuz enerji, ucuz mazot
sağlanmalıdır veya enerji, mazot, işçi ve buna benzer zarurî giderler için ucuz
kredi verilmelidir. Bu ve bu kredilerin geri ödemeleri için en az üç yıllık bir
ödemesiz dönem planlaması yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bu aşama da gerçekten çok önemlidir. Ülkemizin çiftçisinin, belli bir güvence
ve destek sağlandığında, bunu başaracağından hiç şüphem yoktur. Seçimlerde
verdiğiniz sözü tutunuz. Yatçılara ve gemi sahiplerine verdiğiniz fiyattan Türk
çiftçisine ucuz mazotu veriniz. Gübrede, ilaçta, enerjide indirime gidiniz.
Türk köylüsü, Türk çiftçisi, hele hele Erzurum'un Dadaşı azarlanmayı hiç hak
etmiyor.
İkinci aşama ise, kırsal
kesim dışında kalan, tüketici olarak bilinen toplumu ilgilendirmektedir.
Tüketicinin de yazılı ve görsel medya aracılığıyla bilgilendirilmesi
gerekmektedir. Avrupa ülkelerine kıyasla ülkemiz tüketicisinin ekolojik ürün
tüketim alışkanlığı çok azdır. Bunda, ülkemizde ekolojik ürünlerin fiyatlarının
yüksek olmasının yanı sıra, toplumun, halk sağlığı açısından yıllarca yeteri
kadar bilinçlendirilmemiş olmasının da önemi büyüktür. Avrupa'da, tüketici,
sebze ve meyve reyonlarında ekolojik ürünlerin olduğu bölümlere daha çok rağbet
etmesine rağmen, ülkemizdeki tüketicilerin büyük çoğunluğu, daha gösterişli
gözükmesi ve fiyatlarının daha uygun olması nedeniyle normal ürünleri tercih
etmektedir.
Bu nedenle, tüketiciye,
ekolojik tarım ürünlerinin tanıtımı, ekolojik üretimin çevre kirlenmesine neden
olmadığı, özellikle gelişme çağındaki çocukların beslenmesindeki faydaları gibi
konularda bilgiler verilmeli ve tüketim desteklenmelidir. Böylelikle, ekolojik tarım
ürünlerinin sadece ihracat materyali konumundan çıkarılıp, iç tüketime de
verilmesini sağlayabiliriz. Bugün, sadece bazı büyük marketlerin özel
bölümlerinde ve yüksek fiyatla satılmakta olan, alımlık değil, sadece görümlük
olarak değerlendirilen ekolojik ürünlerin, diğer sebze ve meyve reyonlarına
taşınmasını sağlayabiliriz. Ayrıca, ekolojik tarım ürünlerinin, devlet
aracılığıyla, direkt olarak üreticiden alınarak tüketiciye sunulması da aradaki
toptancı maliyetlerini düşüreceğinden, bu ürünlerin daha uygun fiyatlarla
tüketiciye sunulmasına olanak sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu arada ihracatçının özendirilmesi de ekolojik tarım
üretiminin artmasını sağlaması açısından son derece önemlidir. Sağlanacak
ihracat teşvikleri ve vergi indirimleriyle ihracat özendirilecek, hem ülke
ekonomisine ekonomik girdi sağlayacak hem de ekolojik üretimde artış sağlanarak
çiftçiye malî yönden bir kaynak oluşturulacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi
öncelikle belirtmek isterim; ancak, hazırlanan tasarıda bazı eksikliklerin
bulunduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Organik tarımdan bahsediyoruz; ama,
ormanda yaşayan arılarımız ile orman bölgesindeki tatlısularda üretilmeye
çalışılan balıklarımız, Orman Bakanlığımızın her yıl havadan attığı 20 ton
kimyasal ilaçlarla zehirlenmektedir. Antalya, İzmir, Muğla üreticileri, bu
konuda rahatsızdır. Arı kovanı sayısı olarak dünyada 4 üncü, üretim olarak
dünyada 7 nci olmamıza rağmen yurtdışına bal satamıyoruz. İlaçlardan balıklar,
kuşlar, arılar ölüyor. Kimyasal bulaşmanın önüne geçemiyoruz. Bu konuda yasal
bir düzenleme gerekmektedir.
Her ne kadar
"Tanımlar" bölümünde organik tarım faaliyetlerinden söz edilirken,
toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya
girdi üretilmesi tanımlaması yapılmakla birlikte, organik tarım kadar önem arz
eden organik hayvancılıktan hiç söz edilmemektedir. Oysa, bu konularda
kamuoyunda son günlerde birtakım gereksiz spekülasyonlara girilmiştir. Yetkili
olmayan bazı ağızların, gıdalar hakkında ileri geri konuşmaları ve "ben,
tavuk yemem; ben, dana eti yemem" diyerek sorumsuzca hareket eden kişiler
yüzünden vatandaşlarımızın kafaları karışmakta ve bu sektörler milyarlarca
liralık maddî zarara uğramaktadır.
Sorumsuzca konuşanları
buradan uyarıyorum. Ben ve halkım, bulabildiğimizde, tavuk eti de yiyoruz, dana
eti de yiyoruz. Bitkiyi saksıda, evcil hayvanları hayvanat bahçelerinde görmüş
insanların, hayvansal ve bitkisel gıdaların üretimi, tüketimi üzerinde yorum
yapmaya ve konuşmaya hakları yoktur.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Bravo!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Hormonu, antibiyotiği, genetiği değiştirilmiş organizmaları
anlatmak, bu konuda eğitim almış uzman kişilerin görevi olmalıdır. Üç kelimeyle,
ne üretici ne de tüketici mağdur edilmelidir.
Bugün, tarlalarda,
bahçelerde, cam ve naylon seralarda bir lokma ekmek için ter döken, küçük ve
büyükbaş hayvan yetiştirmek için ahırlarda ve kırlarda koşan ve kanatlı üretim
çiftliklerinde canla başla çalışan birçok emekçi, yetkisiz ağızlardan çıkan ve
gerçeği yansıtmayan iddialar nedeniyle bugün bir hayli sıkıntıya düşmüştür.
Hayvancılıkta sıkıntı...
Değerli arkadaşlarım, bu
gördüğünüz inek, bu da buzağısı. Hayvancılıkta sıkıntı üretim maliyeti nedeniyle
olağanüstü artmıştır. Bu gördüğünüz sağmal inek ve buzağı, bacasız fabrikadır.
Bu, kırsal alanın en büyük geçim kaynağıdır. Bunun geliriyle ve getirisiyle
okursunuz, öğretmen olursunuz, doktor olursunuz, mühendis olursunuz, benim gibi
veteriner hekim olursunuz, hatta benim gibi milletvekili olursunuz bunun
sayesinde. Bu, Türkiye'nin geleceğidir.
Bu inek bugünlerde
unutuldu. Bu inek, gün olur cebinizdeki paradır; gün olur sağlığınızın
güvencesidir; gün olur hacca gidecek yatırımınızdır; gün olur tarlanızdaki
traktörünüzdür; ama, bu inek, buzağısı, danası, düvesi artık pazarlardadır.
Köylümüz sıkıntılardan dolayı bu işten vazgeçiyor. Acilen özendirici tedbirler
almak zorundayız. Hayvancılığa ayrılan 553 trilyon lirayı az buluyorum. Sayın
Bakanımız yok; lütfen, iletilmesini diliyorum.
Sayın Maliye Bakanını
burada uyarıyorum; lütfen, bütçede bu sektöre 1 katrilyon lira ayırınız. Bunu
ayırmadığınız sürece bu ölecek değerli arkadaşlarım. Buna dikkatinizi
çekiyorum.
Bundan yaklaşık bir ay
önce, bir pazar günü, sabah erken saatlerde, Burdur hayvan pazarındaydım.
İnanın, Budurumuzun tüm ilçelerinden ve köylerinden üreticiler pazardaydı.
Hatta komşu illerimiz, Isparta ve ilçelerinden, Antalya'dan, Korkuteli'nden,
Elmalı'dan, Gazipaşa'dan, Denizli'den, Acıpayam'dan, Afyon'dan, Sandıklı'dan,
Dinar'dan, Eskişehir'den, hatta Diyarbakır'dan üreticiler bu pazardaydı.
Köylümüz, üreticimiz, hasat sonu gibi, ürün toplama gibi, neyi varsa pazara
taşımış; artık, bu işten vazgeçiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bizim köylümüz o kadar hassastır ki, küstüğü dağın odununu yakmaz. Ben
Burdur'un Düver Köyündenim ve benim
emmim, yeni tabirle amcam bir çiftçi. Amcam bundan yirmibeş sene önce soğan
ekti; o yıl soğan para etmedi. Soğanın fiyatı 25 kuruş...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu,
toparlayın lütfen.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Soğan para etmedi, aynı bugün patateste olduğu gibi, derelere
döküldü. Amcam çiftçilik yaptığı halde, yirmibeş yıldır soğanı ne konuşuyor ne
de ekiyor. Bu çiftçiyi hayvan konusunda bir küstürürsek... Çünkü, bunun
fabrikası yok.
Bu gördüğünüz buzağı,
bizim gibi, dokuz ay on günde doğuyor. Bu hayvan en az ikibuçuk yılda üretim
aşamasına geliyor, süt veriyor. Kolay bir şey değil. Bunun fabrikası olmadığı
için bunun üzerinde Bakanlık olarak, hükümet olarak önemle durmanızı istirham
ediyorum. Bu Türk çiftçisini hayvancılıktan bir küstürürsek -değerli
arkadaşlarım, tekrarlıyorum- dokuz ay on günde doğan şu buzağının ve şu ineğin
adını bir daha anmaz.
Değerli arkadaşlarım, şunu
belirtmek isterim ki, şu ineğin -biraz evvel de söylediğim gibi- fabrikası yok.
Atalarımızın şu öğüdünü -küçükbaş hayvanlar için söylenilmiş; ama, ineği de
kapsıyor- son söz olarak söyleyeceğim: "Toprakla koyun, gerisi oyun."
Bu, çok önemli değerli arkadaşlarım. Türk hayvancılığına çok önem vermek
zorundayız. Bugün toprağımıza değer vermiyoruz. Topraklarımızı yabancılara
satarak peşkeş çekiyoruz. Bu vicdanî sorumluluğumuzun... Bunun acilen
durdurulmasını istiyorum. O, özlü cümleyi tekrarlıyorum: "Toprakla koyun,
gerisi oyun."
Sayın Başkanım, daha
konumuz vardı; ama...
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Bakan geldi.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Sayın Bakanım bunları mutlaka tutanaklardan alacaktır ve
değerlendirecektir. Biz Türkiye hayvancılığını, Türkiye tarımını geliştirmek
istiyoruz. Amacımız eleştirmek, amacımız bağcı dövmek değil, amacımız üzüm
yemek. Türkiye tarımı gerçekten çok eleştiriliyor; ama, gerçek payı da var. En
kısa zamanda bunların değerlendirilmesi dilekleriyle, Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Hasan Ören,
buyurun.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Sayın Bakanım, biraz önce arkadaşımın sorduğu soruya cevap verirken, buğday
ithalatının, içerideki fabrikaların ihtiyacı olduğundan dolayı yapıldığını ve
bu fabrikaların, bu hammaddeyi alıp, işleyip, ihracata yönelik mamul
ürettiklerini söylediniz. 59 uncu hükümetin tarımsal alana bakışı belli, Sayın
Başbakanımızın da bakışı belli, pek olumlu düşünülmüyor. Tarımsal alandaki
üretimin ülke ekonomisine çok fazla katkı sağlamadığı düşünülüyor; ama,
tekstilde pamuğun, sigarada tütünün, konservede meyvenin ve sebzenin -bunları
çoğaltabiliriz- bu hammaddelerin mamul haline geldiği düşünüldüğünde, acaba, bu
sanayi kuruluşlarının da katmadeğerleri eklendiğinde ve hesaplamalar
yapıldığında tarımsal ürünlerin ülke ekonomisine gerçek katkısının oranı nedir?
Bakanlığınız böyle bir çalışma yaptı mı?
İşte, devamlı, ülke
ekonomisi içerisinde, tarımsal alandaki ürünlerin ihracat payının çok düşük
olduğu söylenir. Acaba, böyle bir oran verilebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Daloğlu,
buyurun.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, bölgemize
vermiş olduğunuz hayvancılık ve tarımsal amaçlı desteklerinize ve projelerinize
teşekkür ediyorum. Ancak, geçen sene yaşadığımız bir sıkıntıyı da ifade etmek
istiyorum ve ilginizi de istirham ediyorum. Geçen sene, yani, 2003 yılı sonu ve
2004 yılında, kaçak hayvan ve kaçak et girişinden dolayı üreticimiz mağdur olmuştur.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu et girişi,
Kapıkule'den, İskenderun ve İzmir Limanlarından, kaçak hayvan girişi de Doğu ve
Güneydoğu Anadolunun ilçe ve il sınırlarından yapılmıştır; bunu sizler de
tespit ettiniz.
Geçen gün, buradaki
ifadenizden mutlu olmak isterdim; ama, somut bazı şeyleri de göremiyoruz; yani,
Genelkurmaydan gümrüğe kadar bir dizi toplantı yapıldığını ifade ettiniz;
fakat, Erzurum'dan dün geldik, vatandaşımız tedirgin hâlâ. Niçin; kurban
bayramı yaklaşıyor, kurbanı ne yapacağız; geçen seneki gibi felaket mi
yaşayacağız?! İkincisi, besicimiz mütereddit bir durumda; çünkü, geçen sene,
yem fiyatları 10 000 000'dan 24 000 000'a, arpa fiyatları 250 000'den 500 000'e
çıkarken, et fiyatı 7 500 000'den -ben, üretici bir insanım aynı zamanda- 5 800
000'e düştü. Teşekkür ederim, 1 000 000 desteği mayısta verdiniz; ama, çok
yetersizdir. Önerim şudur: Birincisi, kurban bayramında, İstanbul'a, İzmir'e
kadar hayvan götürüp, satamayıp, nakliyede ve oradaki çamurda, yağmurda -nitekim,
kış ayına geliyor kurban bayramı yine- perişanlık yaşayacak üreticimiz; lütfen,
bu konuda bir ilgi istiyorum. İkincisi, biraz evvel soğanla ilgili konuşan
arkadaşımız, yirmibeş yıldır soğan ekmiyor dedi; ben katılıyorum; ahırına bir
daha gitmiyor besici; çünkü, geçen sene, Sayın Bakanım, ortalama 150-200
kilogramlık bir sığırı besleyen üretici, yine ortalama 500 000 000 zarar etti.
1 tane hayvan beslemiyor; asgarî 20-30 tane hayvan besleyen adam, 15 000 000
000-20 000 000 000 zarar etti. İnanın, ahırın ve hayvanın adını anmıyor artık.
Lütfen, bu konuda, yani, kaçak hayvancılığın önlenmesini istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Halkın vekili bu işte!
BAŞKAN - Sayın Özkan,
buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımızdan
pamukla ilgili de bir sorum var; ona cevap istiyorum. Hükümet, kendi
üreticisini desteklemek yerine, Amerikalı, Yunanlı pamukçuları destekleyecek
şekilde ithalata yükleniyor. Son yıllarda, lif pamuk ithalatı yılda ortalama
450 000 tonu aşmış durumda. Bu yıl, döviz açığımız şimdiden 10 milyar doları
aştı. Bu, doğru bir tarım politikası değildir. AKP Hükümetinin, Türk
pamukçusunu Yunan veya Amerika Birleşik Devletleri pamukçusundan daha çok
düşünüyor olmasını, vereceği prime bağlıyoruz. Üreticimizin hakkı olan ve talep
ettiği 400 000 lira prim verilecek midir?
BAŞKAN - Sayın Haluk Koç,
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum. Öncelikle, hemen belirtmek istiyorum ki,
Sayın Tarım Bakanı, gerçekten şanssız bir bakan konumunda; çünkü, hem İktidar
Partisi milletvekillerinin bölgelerindeki tarım ve hayvancılıkla ilgili
sorunları burada tüm gerçekliğiyle dile getirmeleri... Erzurum Milletvekili
arkadaşımız gibi. Diğer arkadaşlarımıza da örnek olmasını diliyorum; çünkü,
sorunlar gerçekten önemli ve bu sorunları, İktidar Partisi milletvekili olarak
sizlerin dile getirmeniz, yapıcı bir yol göstermedir. Ben, arkadaşıma özellikle
teşekkür etmek istiyorum.
Sayın Bakanım, bakın,
Devlet Planlama Teşkilatı Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler
istatistiklerinde "Fizikî Üretim Bazında Üretim ve İthalat"
başlığında, sizin iktidarınız boyunca Türkiye'deki gübre üretimi ve gübre
ithalatıyla ilgili çok çarpıcı rakamlar var. Ben, bunu arkadaşlarımın da
dikkatine sunuyorum, yapıcı bir eleştiridir, yol gösterici olmasını diliyorum.
DPT istatistiklerine
göre, yurtiçi gübre üretimi 2002 yılında 3 472 ton, 2003 yılında yüzde 4
azalarak 3 318 ton olarak gerçekleşiyor, 2004 yılı gerçekleşme tahmini 3 470
ton olarak öngörülüyor. Bu rakam, 2002 düzeyinin gerisindedir Sayın Bakan.
Oysa, yurtiçi gübre talebi 2002-2004 yılları arasında yüzde 9 oranında
artmıştır. Fizikî düzeyde ithalat, sadece 2003 yılında yüzde 18 oranında
artmıştır, 2004 yılında bu oranın daha da artması beklenmektedir.
Şimdi, konu böyleyken,
seçim bölgem Samsun'da, TÜGSAŞ Samsun Gübre Fabrikası özelleştirme amacıyla
kapatılmıştır ve 1 Temmuzda üretime başlaması gereken fabrika üretim
yapmamaktadır.
Sayın Bakan, ithalat bu
oranda artıyor, üretim bu şekilde düşüyor, dışarıya ödediğimiz para ortada,
gübre fiyatları ortada, yerli üretim olmadığı için ithal ettiğimiz gübrenin
-pazarda yerli rakibi olmadığından- fiyatı artıyor ve ondan sonra, siz, tarıma
yardım ettiğinizi söylüyorsunuz, burada pembe tablolar çiziyorsunuz.
Samsun Gübre Fabrikasının
özelleştirilmesindeki fiyasko ve üretimden alıkonulması içler acısı bir
örnektir. Ben, arkadaşlarıma da bu bilgiyi aktararak; bu konuda sizlerin belki
cevap olarak söyleyebileceği bir iki kelime vardır; bunu tensiplerinize
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, soru-cevap işleminin sorularla ilgili kısmı sürenin yarıdan
fazlasını aldı; şimdi, yanıt sırası Sayın Bakanda.
Buyurun Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
İlkönce, Sayın Hasan
Ören'in sorduğu sorulardan başlayarak kısa kısa cevaplar vermeye çalışacağım.
Tarım ürünlerinin, toplam
üretimimiz içerisindeki, millî gelir içerisindeki payı ve bunların işlenmesi
halinde meydana gelen katmadeğer artışlarıyla birlikte bir hesap var mıdır diye
ifade ettiler; elbette, böyle bir şey hesaplanabilir; ancak, bu çok anlamlı da
olmaz. Yani, sanayi ürünlerinin hepsi veya çok önemli bir kısmı hammade
yönünden ya madencilik ya tarıma dayalıdır; yani, aşağı yukarı yüzde 90'lık
kısmını böyle düşünebiliriz. Dolayısıyla, sonunda bulacağımız rakam, mesela,
tarıma dayalı ürünlerden üretilen sanayi ürünlerinin payı yüzde 40 gibi bir rakam
çıktığında, bu, tarımın önemini çok ortaya koyuyor anlamına gelmez. Bu,
teknolojiye bağlı bir hadisedir; içinde bilgi vardır, teknoloji vardır, sermaye
vardır. Dolayısıyla, bunların hepsiyle beraber ve katmadeğeri çok yüksek olan
ürünleri düşündüğümüzde, bu, daha çok, belki madencilik alanında payın
artmasına sebep olabilir. Nitekim, yüksek teknoloji ürünlerinin kısmen tarıma
dayalı hammadeler olduğuna; ama, daha çok madencilik ve tabiî maddelere dayalı
olduğunu görebiliriz.
Tarımın toplam millî
gelir içerisinde payı, biliyorsunuz, yüzde 13 civarındadır. Eğer tekstili ve
konfeksiyonu katarsak, bu rakamın 25-30'a yükselebileceğini söyleyebiliriz;
ama, bu tartışmalı bir husustur.
Sayın Mücahit Daloğlu'nun
sorularına cevap vermek istiyorum. Sayın Daloğlu, hayvancılıkla ilgili
destekler, düşünceler, projeler için teşekkür etti, hayvancılık kaçakçılığı
konusunu da gündeme getirdi. Ben de, özellikle bu hususu, bu vesileyle biraz
detaylandırmak istiyorum.
Şimdi, eğer,
arkadaşlarımız, hayvancılık sektörüne, gerçekten katkı yapmak istiyorlarsa,
lütfen, bu hayvan kaçakçılığı meselesini sürekli gündeme getirerek, bu
hadisenin vuku bulan etkisini daha da artırmasınlar; yani, şüyuu vukuundan daha
yüksek bir hale geliyor bu olay. Şimdi, düşünün; bu ülkede hayvan kaçakçılığıyla
ilgili bir olayın, ekonomimize 2004 yılının mayıs, haziran aylarından itibaren
bir etkisi oldu. Bunu, büyükbaş hayvanda şu anda büyük ölçüde önlemiş
durumdayız. Bunun bugün için aksini söyleyen arkadaşlar, kesinlikle bir belgeye
dayandırmalıdır. "Bölgemden gelen bilgi, üreticimden gelen bilgi, bu
hususta böyle duyumlar var..." Arkadaşlar, bunlar çok doğru şeyler
değildir. Bununla ilgili konu, sektörü çok yaralıyor. Bakın, iddia ediyorum, şu
anda Türkiye'de konuya önem vermesi gereken ilgili tüm kurumlar uyarılmış ve
ahenkli bir çalışma içerisindedir. 4 Aralıkta Diyarbakır'da, bütün sınır
illerinin valileri, emniyet müdürleri, askerî birliklerin komutanları,
gümrükler, Maliye, Planlama ve ilgili kurumların temsilcileriyle bir toplantı
yapacağız. Hadisenin aldığımız tedbirlerin değerlendirilmesini, ek tedbirlerin
neler olabileceğini, çok açık... Bunu, başta Mücahit Daloğlu'na ve bu soruyu
gündeme getirdiğinden dolayı kendisini alkışlayan Cumhuriyet Halk Partisine
mensup arkadaşlarıma söylüyorum. Şimdi, biz, hayvancılık sektörüne net bir
katkı yapmak istiyorsak, eğer bu sorun varsa, lütfen, bu sorunu, çok somut
olarak getirin ve nasıl tedbir alacağımızı birlikte düşünelim; ama, orta yerde,
psikolojik olarak dıştan gelecek etkilere açık bir hasta varsa ve siz bu
hastaya "hastasınız, hastasınız" telkininde bulunuyorsanız, biz bu
hastayı iyi edemeyiz; çünkü, bu telkin, fizikî etkiden daha çok o hastayı
yoruyor. Çok net söylüyorum. 2004 yılında hayvancılık sektörüne 550 trilyon
katkı yapan bir hükümet olarak kaçakçılık konusunu hafife alabilir miyiz
arkadaşlar; yani, bu doğru olur mu?! "Hayvancılık sektörüne rekabet gücü
kazandıracağız" diyoruz. Bu lafı, inanarak söylüyorum, inanmadan
söylemiyorum. Şimdi, ben, inanarak söylediğim bir sözün arkasında... Yani, birkısım
insanların ihmalinden, görevlerini yapmamalarından, hukukdışı, kanundışı bir
işlemden dolayı, ben, bu sektöre zarar verecek olan insanlara mâni
olmayacağım... Arkadaşlar, bu doğru bir şey değil! Yani, bu ülkede emniyet
varsa, bu ülkede sınır güvenliği varsa, bu ülkede, ülke içerisindeki hayvan
hareketlerinin kontrolü konusunda elimizde bir imkân varsa, sonuna kadar
kullanacağız.
2004 yılı kurban bayramı
yaklaşırken, şu anda bu sektörde uğraşan insanlarımızın tedirgin olmasına gerek
yok. Onlara teminat veriyorum; bütün gücümle, bu hadisenin önlenmesi konusunda
gayret göstereceğim. En büyük desteği sınır güvenliğimizden sorumlu
birliklerimizin en üst yöneticilerinden alıyorum ve tekrar ediyorum, hadisenin
önemine, ekonomik olmaktan önce hayvan sağlığı açısından bakacak kadar konuya
vâkıflar ve buna da inanıyorum, güveniyorum bu yaklaşıma. Dolayısıyla, biz, bu
sektörü canlandırmak istiyorsak, alacağımız tedbirleri de biliyoruz ve
insanları da buna inandırdık. Şimdi, Hükümet olarak, bir konuya önem verdiğimizi,
böyle, açık, anlaşılır, etkin bir şekilde ortaya koyunca, eğer, biz, bu olayı
önleyemeyeceksek, o zaman arkadaşlarım, orta yerde, oturup hep beraber
düşüneceğimiz bir husus var.
Bu sektörü önemseyen ve
bu sektöre destek veren arkadaşlarım, bu konuda "Türkiye'de kaçak hayvan
var, Ankara'ya kadar geldi, sınırlarımızdan giriyor" şeklindeki ifadeleri,
artık, lütfen, tekrar etmesinler. Gelin... Eğer var ise, her türlü sorumluluğu
alıyorum; ne diyorsanız, her türlü sorumluluğu alıyorum. Bu sektörü yaşatmalıyız
biz. Dolayısıyla, 2004 yılında bu işi yapan insanlarımızın gönülleri rahat
olmalı, bu sektörü canlandıracağız.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreyi aştık.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, ben, geri kalanlara yazılı cevap verebilirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı
olsun.
Saat 20.00'de toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.05
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin Üçüncü
oturumunu açıyorum.
653 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 5 inci
maddesini okutuyorum:
Yetkilendirilmiş
kuruluşlar
MADDE 5.- Bu Kanunun
uygulanmasında; organik tarım faaliyetlerinin her türlü kontrol ve
sertifikalandırma işlemleri, Bakanlıkça veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş
kuruluşlarca yapılır. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yeterli ve tecrübeli
personel ile teknik alt yapıya sahip olmak zorundadır.
Kontrol ve sertifikasyon
kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu tarafından sertifikalandırılmamış ürünler,
organik ürün veya organik girdi adı altında satılamaz.
Kontrol ve sertifikasyon
kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu organik olmayan tarımsal ürün ve
girdilere, organik ürün veya organik girdi sertifikası veremez.
Yetkilendirilmiş
kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerler, Bakanlıktan çalışma izni almak
zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma izni bittiğinde, Bakanlıktan
süre uzatımı almadan tekrar faaliyette bulunamazlar.
Bakanlık tarafından
verilen çalışma izni devredilemez.
Kontrol ve sertifikasyon
kuruluşu, kontrol ve sertifikasyon olmak üzere iki ayrı birimden oluşur.
Kontrol biriminde görev yapanlar sertifikasyon biriminde, sertifikasyon
biriminde görev yapanlar da kontrol biriminde görev yapamazlar.
Yetkilendirilmiş
kuruluşlar, bu Kanuna uygun olarak çıkarılacak yönetmelikte belirlenen
dönemlerde Bakanlığa rapor vermek, bilgi ve belgelerini Bakanlık yetkililerine
göstermek zorundadırlar.
Yetkilendirilmiş
kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerlerin; çalışma izni, izin süresi, süre
uzatımı, izinlerinin iptali, görev ve yetkileri, yetki kullanımı, kontrol ve
sertifikasyon sistemi ile kontrolör ve sertifiker çalıştırmaya ilişkin usul ve
esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan;
kendisi, aynı zamanda, şahsı adına da söz isteminde bulundu.
Birlikte, 15 dakika
konuşma süreniz var.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye nüfusunun
yüzde 35'i kırsal alanda yaşıyor. İstihdamın yüzde 34'ü tarım sektöründe.
Fakat, tarım ürünlerinin toplam ihraç içindeki payı ne yazık ki bu dönem yüzde
4'e düştü. 1980'lerin başında toplam ihraç içindeki tarım ürünleri oranımız
yüzde 50'lerde idi. İhracatın sanayi ürünleri ağırlıklı olması mutlaka doğru
bir gelişme. Fakat, tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri olan
ülkemiz, bugün, maalesef, kendi kendine yeten yedi ülkeden biri değildir. Tarım
ürünleri ihracatından daha çok ithalat yapar olduk.
Rakamlarla ifade edecek
olursak, 2002 yılında ihracatımız 2 038 000 000 dolar iken, ithalatımız 1 706
000 000 dolar olmuştur. 2003 yılında 2 467 000 000 dolar olan ihracatımız, 2
576 000 000 dolarlık ithalat karşısında 109 000 000 dolarlık eksi vermiştir.
2004 yılı ilk sekiz aylık döneminde 1 575 000 000 dolar olan ihracatımız
karşısında, ithalat 1 990 000 000 dolar olmuştur; yani, aradaki fark, 415 000
000 dolardır.
Gübredeki ihracat ve
ithalat rakamlarıyla ilgili de bir bilgi vermek istiyorum. Maalesef, gübrede de
ithalatta artış olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisinin izlediği iktisadî
politikalar, ülkemizi, ithal ürünleri cenneti yapmıştır. Gübre de, AKP'nin
işbaşına gelmesiyle birlikte, en fazla ithal edilen tarım girdileri arasındadır.
2002 yılında 266 000 000 dolarlık gübre ithal edilirken, 2003 yılında 380 000
000 dolarlık gübre ithal edilmiştir. Kaynak, Devlet İstatistik Enstitüsünün
dışticaret istatistiğidir. 2004 yılı ilk on ayında ise, ithal edilen gübreye
490 000 000 dolar para ödenmiştir.
Böylece, gübre ithalatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 53 oranında artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu, tarımda da dışticaret açığı verdiğimizin bir
göstergesidir; çünkü, pirinç, ayçiçeği, mısır, pamuk gibi ürünlerde, üretim,
her geçen yıl düşüyor; hiçbir konuda planlamanız olmadığı gibi, maalesef,
tarımda da bir planlamanız yok; günübirlik "ben yaptım, oldu"
anlayışını, tarım politikanızda da, maalesef, görüyoruz.
Tarım ürünleri
tüketiminde de, tüketiciyi koruyacak gerekli tedbirleri ve düzenlemeleri,
maalesef, yapamıyorsunuz. Halkımıza, en pahalı eti yedirmenize, en pahalı sütü
içirmenize rağmen, hayvancılık yapan insanlarımızı da mutlu edemiyorsunuz.
Geçenlerde medyaya yansıyan tavuk konusunu, hepinize sormak isterim; tavuk
konusu ne oldu? Şu anda, üretici, kümes sahibi, kesimhaneci mağdur. Tavuk
etinin sağlıklı olup olmadığı hakkında, Bakanlığınız ne gibi bir çalışma yaptı?
Yoksa, Bakanlık yetkilileriniz ve Bakanlığınız hâlâ düşünüyor mu; kırmızı et
alamayan fakir fukara beyaz eti yemeli mi yememeli mi; lütfen, çıkın açıklayın.
Tüketici sağlığını
korumak için kullanılan ilaç, gübre ya da hormonun nasıl kullanılacağına dair
bir eğitim söz konusu bile değil. Anadolu'da ziraî ilaç satan
vatandaşlarımızın, tüccarlarımızın ziraî ilaçları nasıl verdiklerini, nasıl
sattıklarını, üreticimizin ziraî ilaçları nasıl kullandığını hepimiz biliyoruz.
Bunlar için mutlaka bir eğitimin söz konusu olduğunu sizlere belirtmek isterim.
Sayın Bakan, İstanbul
Sanayi Odasının Meclis Toplantısında yaptığı konuşmada, 2005 yılından itibaren
organize tarım bölgeleri oluşturulacağını belirterek, hayvancılığa uygun olan
yerlerde hayvancılık, tarıma uygun yerlerde tarımla ilgili bölgeler
oluşturulacağından söz ediyor. Sayın Bakan, bu konuyu, lütfen, biraz açın,
söyleyin; söyleyip geçmekle olmaz, anlatmak lazım. Bu tarım bölgeleri, organize
tarım bölgeleri, köylümüz için mi çiftçimiz için mi üreticimiz için mi
açılacak; lütfen, bunları çıkın anlatın. Anlatın bakalım, köylümüzü
inandırabilecek misiniz, organize tarım bölgelerinin köylümüz için, çiftçimiz
için faydalı şey olduğunu.
Yine, aynı toplantıda,
doğrudan gelir desteği ödemelerinin kademeli olarak yüzde 75'ten yüzde 45'e
çekileceğini söylüyor Sayın Bakanımız. Sayın Bakanım, 2005 yılının sonuna kadar
doğrudan gelir desteğinin eksilmeden verileceğine dair, şu Yüce Meclisin şu
kürsüsünden söz verdiniz; vermiş olduğunuz sözün arkasında durun ve gereğini
yerine getirin.
Az önce konuşmalarımızda
söz ettik; 2004 yılının doğrudan gelir desteği hangi durumda? Çiftçimiz 2004
yılının doğrudan gelir desteğiyle ilgili, şu anda nasıl bir ortam içinde; bunu,
lütfen, çıkın, açıklıkla cevaplandırın.
Yine, konuşmalarında
"Avrupa Birliği müzakere sürecinde sıkıntı yaşanacak; bu çok doğal"
ifadesini kullanan Sayın Bakan bana şu sözü anımsatıyor: "Gözünüzü kara
toprak doyursun" sözünü anımsatıyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Nasıl yani?!..
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Sıkıntıdan bahseden Sayın Bakanımız...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Ne alakası var?!
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Son derece alakalı Sayın Bakanım.
"Avrupa Birliği
müzakere sürecinde sıkıntı yaşanacak; bu da çok doğal" sözü, sizin basına
yansımış bir ifadenizdir. Bu "sıkıntı yaşanacak" ifadesini kullanan
Sayın Bakan, sıkıntıyı kabul ederse, bizim çiftçimizin, bizim üreticimizin
sıkıntılarını çözmek için ne kadar bir mücadele veya ne kadar bir direnç
gösterebilir?! Baştan kabul ediyorsunuz sıkıntıyı.
Sayın Bakan, sanayicileri
tarıma yatırım yapmaya çağırıyor ve büyük holdingler bu işe el atarlarsa
sorunların kolayca halledilebileceğini düşünüyor. Sayın Bakan, bu, çiftçinin,
köylünün sahipsiz olduğunun bir itirafı değil midir?! İsterseniz, gelin
rakamlarla da bu itirafı ispatlayalım. İşbaşına geldiğiniz yıl, mazotun litre
fiyatı 1 230 000 liraydı; şu anda mazotun litre fiyatı 1 786 000 lira. Lütfen,
hiç kimse bunu dolardaki fiyat artışına ya da dolardaki hareketliliğe
bağlamasın. Dolar, işbaşına geldiğiniz zaman...
HACI BİNER (Van) - Ne
alakası var?!
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Rakam söyleyeceğim size.
Dolar, işbaşına
geldiğiniz zaman 1 563 000 liraydı.
HACI BİNER (Van) - Şimdi
kaç lira?
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Dolar, dün itibariyle 1 422 000 liraydı.
MEHMET SARI (Osmaniye) -
Petrol kaç lira?
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Petrolün de kaç lira olduğunu biliyorum; petrolcüyüm; hampetrolün de ne
olduğunu biliyorum, mazottaki vergi yükünün de ne olduğunu biliyorum.
Hiçbirisi, söylemiş olduğunuz hiçbir şey, Sayın Bakanın ucuz mazot konusunda
söyleyeceği hiçbir şey sizin haklılığınızı ispat edemez.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- 22 dolardan 55 dolara çıktı; bu, bir şey değil mi?
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Elbette bir şey. Ucuz mazot sözünü kim söyledi?!
AHMET YAŞAR (Aksaray) -
Vatandaşa para verdik.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Evet, evet; vatandaşa, bir seferlik, fakir fukara fonundan para dağıtırmış gibi
para dağıttınız.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim, konuşmasının insicamını bozmayalım.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Ben tespitlerimi aktarmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; işbaşına geldiğiniz yıl, pamuğun 626 000 lira
fiyatı, 70 000 lira da primi vardı; şu andaki fiyatı 740 000, artı 90 000 lira
primi var; inanın bu maliyet değil; pamukçumuz perişan durumda. Üzüm aynı
şekilde, tütün aynı şekilde; rakamlarla söylemek istiyorum; üzüm, işbaşına
geldiğiniz zaman 1 000 000 liraydı; bu sene üzümünü 850 000 liraya satan
kendini mutlu hissediyor. Süt yemi, 205 000 liradan 319 000 liraya geldi.
Buğday, geçen yıl 350 000 liraya satıldı, bu yıl ise 290 000 liraya ancak satılabiliyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi,
hükümet tarafından tamamen devredışı bırakıldı. 13 bölge müdürlüğünün hepsi,
50'ye yakın şube müdürlüğü, 100'e yakın ajans kapatıldı; 150'ye yakın alım
merkezi kapatılırken, çiftçiye binbir eziyet yaşatıldı ve üretici, tüccarın
insafına terk edildi. Bana, Adalet ve Kalkınma Partisinin çiftçiye sahip
çıktığını söyleyebilir misiniz?! "AKP" dediğimiz zaman sizler
kızıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, AKP'nin "A" harfi adaleti,
"K" harfi de kalkınmayı söylüyor, onu işaret ediyor; adalet ve
kalkınmadan vazgeçtiyseniz, benim söyleyecek bir şeyim yok.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tütün, patates, soğan, domates, biber, mısır, buğday, pamuk,
fındık, ayçiçeği; hangi birisini anlatalım, hangisini söyleyelim size. Zaman
zaman gündemdışı söz alarak, zaman zaman yazılı soru önergeleri vererek Tarım
ve Köyişleri Bakanımızdan bilgi istiyoruz. Bu bilgiler ışığı altında, maalesef,
meyve ve sebzenin de durumu hiç iç açıcı değil. Çiftçinin eline geçen para, bir
önceki aya göre 2,1 oranında azalmıştır. Komşumuz Yunanistan, pamuk üreticisine
960 000 lira prim veriyor. Ülkemizde ise, 2003 yılı pamuk primini Adana ve
Muğla çiftçileri alabilmiş değil, pamuk tüccarları dahi, pamuk çiftçisinin
haline üzülüyor; çünkü, seneye pamuk eken üretici kalmazsa, tüccarın işi de
zor. Şu anda, Çukurova'da pamuk maliyeti 900 000 lira; oysa, çiftçinin pamuğu
600 000 liraya elinden alınıyor. Ege'de ise pamuk maliyeti 1 200 000 lira,
satış fiyatı ise 840 000 lira civarında. Pamukta fiyat düşüklüğünün sebebi, tam
hasat zamanı -kasıt aramak istemiyorum; ama, tam bir beceriksizlik örneğidir-
acaba, Amerika Birleşik Devletlerinden ve Yunanistan'dan yapılan ithalat değil
midir?!
Değerli arkadaşlarım, bu
yılın bütçesinde tarıma ayrılan destek miktarı, ilk kez, gayri safî millî
hâsılanın binde 7'sine düştü; önümüzdeki yıl da çiftçinin durumu perişan. Bu
noktada, Erzurumlu arkadaşlarımız sık sık söze girdiler, sık sık konuştular;
ama, basına yansıyan lafı söylüyorum; Sayın Başbakanımızın "millet yatıp
kalkıp da çiftçiye mi çalışacak" sözü, çiftçiye bakış açınızın bir
göstergesidir.
3 Ocak 2003 tarihinde
yayımlamış olduğunuz Acil Eylem Planında, Tarım Ürünleri Sigortası Kanunu
çıkarılması ve uygulama planı için öngördüğünüz süre tam oniki aydı. Şimdi,
Sayın Bakana soruyorum: Konuşmak dışında, bu konuyla ilgili ne yaptınız?
Bakanlıklararası bir iletişim mevzubahis midir? Bunları sağlayabildiniz mi?
Tarımla ilgili, zorunlu sigortayla ilgili çiftçilerimize bu mikrofondan
söyleyeceğiniz sevindirici bir haber var mıdır?
Bir örnek daha vermek
istiyorum: Üzerinde konuştuğumuz 653 sıra sayılı kanun tasarısının, yani
Organik Tarım Kanunu Tasarısını da, Acil Eylem Planı içerisinde, oniki ayda
çıkaracağınızı öngörmüştünüz, fazla gecikmediniz, sadece oniki ay sonra tekrar
bunu getirebildiniz!..
Sayın Bakan, Bakanlığınız
süresince her konuşulana cevap vermek gibi bir inceliğiniz söz konusu;
gerçekten teşekkür ediyorum; fakat, Bakanlığınız süresince uygulamış olduğunuz
politikalarla, Bakanlığınız, Tarım Bakanlığı değil, tarumar bakanlığı oldu.
Üreticimizi, köylümüzü, çiftçimizi tarumar ettiniz, borç içinde yüzüyorlar.
Size, örnek olarak,
Manisa Turgutlu Ziraat Odasından gelen bir imza dosyasını göstermek istiyorum;
insanlar isyan ediyorlar: "2004 yılı tarım sezonu, İlimiz Manisa açısından
parlak bir yıl olmamıştır. Eriklerimizi don vurmuş, üzümümüzü ve pamuğumuzu ise
fiyat vurmuştur. Bu nedenle, bilhassa ilçemiz Turgutlu İlçesini çok zor kış
beklemektedir. Sadece, 2004 yılı çekirdeksiz kuruüzüme prim verilmesini
istiyoruz. Ayrıca, 2005 yılı bütçesini oluşturmadan, pamuk priminin, kilo
başına 400 000 lira olmasını talep ediyoruz."
Sayın Bakanım, burada
dünya kadar, yüzlerce imza var ve bu imzaların devamı var. Bu, sadece
Manisa'nın, Turgutlu'nun değil, ülkemizde toprakla uğraşan, tarımla uğraşan
bütün insanlarımızın problemi ve derdi.
Sayın Bakan, sizi Adalet
ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerine şikâyet ediyorum.
Bakanlığınızı ve Bakanlık yetkililerinizi iyi çalıştıramıyorsunuz. Sizi, Adalet
ve Kalkınma Partisinin sevgili milletvekillerine, halkımın gözü önünde şikâyet
ediyorum; çiftçimizin ihtiyaçlarına yeterince cevap veremiyorsunuz.
Kanun tasarısında bazı
güzel bölümler var, kanun tasarısının tamamına katılıyoruz, bu bölümleri
-vaktim çok az kaldı- okumak istemiyorum, daha sonra arkadaşlarımız söylerler,
önemli olan, oniki aylık gecikmeyle dahi olsa, Organik Tarım Kanunu Tasarısı
gerçekten önemli bir eksikliği tamamlayacak; fakat, önemli olan, uygulama,
kontrol ve denetim. Eksiği tamamladığı gibi, kontrol ve denetim mekanizmalarını
da son derece iyi çalıştırmamız gerektiğine inanıyorum. Yetkilendirilmiş
kuruluşlar, yeterli ve tecrübeli personele sahip olmak zorunda; ancak, çalışma
izni verecek Bakanlık da, bilgi birikiminin yanında yönlendirici ve yardımcı
olmak zorunda.
Bu kanunun, insanlığa
daha sağlıklı ürünleri sunacağına inanıyor, Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreniz içinde
kaldığınız için sağ olun.
Maddeyle ilgili
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Manisa Milletvekili Ufuk
Özkan, buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Vatandaşlarımızdan az
önce gelen bir soru vardı, onu sormak istiyorum: Orman alanlarının, Orman
Bakanlığı tarafından havadan ilaçlandırılması organik tarıma zarar verecek
midir diye sorular geliyor. Bu soruya yanıt bulabilirsek teşekkür ederiz
BAŞKAN - Erdal Karademir,
buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
kanalınızla, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:
Ziraat Bankası tarafından
organik tarım üreticilerine verilen ve 31.12.2004 tarihinde sona erecek olan
yüzde 60 daha düşük faizli kredinin süresinin uzatılmasını ve devamlı hale
getirilmesini düşünüyor musunuz?
Küçük işletmelerin
verimliliklerinin artması ve ekonomik ölçekte üretim yapabilmeleri için,
kooperatifler veya birlikler çatısı altında bir araya gelmelerine devlet
öncülük yapmalıdır. Bu üreticilerin örgütlenmesini sağlayacak kredi ve altyapı
desteği sağlamayı düşünüyor musunuz?
Organik ürün
üreticilerine, diğer üreticilere verilen kadar doğrudan gelir desteği
verilmektedir. Organik ürün üretimindeki verim düşüklüğü dikkate alınarak, bu
sektördeki üreticilere verilen doğrudan gelir desteğini artırmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - İzmir Milletvekili
Erdal Karademir'den sonra, Edirne Milletvekili Rasim Çakır; buyurun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Aracılığınızla Sayın
Bakana iki soru sormak istiyorum.
Birinci sorum: Ürün
çeşitliliğinin artırılması ve katmadeğeri yüksek ürünlere yönelmek adına,
önümüzdeki dönemde uygulamayı düşündüğünüz farklı teşvik, destek ve muafiyetler
var mı?
İkinci sorum, çeltikle
ilgili. Bu yıl çeltik alımıyla ilgili Bakanlığınızın yürüttüğü politikada, kaç
firmaya bedelsiz ithalat izni verildi? Mümkünse, bunların isimlerini
öğrenebilir miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım, buyurun.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek
istiyorum.
Birinci sorum: Organik
Tarım Kanunu Tasarısını görüştüğümüze göre, doğasıyla, tabiatıyla, insanlarıyla
güzel bir kent olan Kastamonu İlinde organik tarım için müsait şartlar vardır.
Kastamonu İlini organik tarım merkezi olarak düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Kastamonu-Tosya'da, sarıkılçık olarak bilinen pirinç türü giderek
tükenmektedir. Bu tohumu ıslah edip, Tosya İlçemizin çeltiğini daha verimli
hale getirmeyi planlar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, Manisa
Milletvekilimiz Ufuk Özkan'ın sorusuna bir katkı koymak anlamında söz aldım.
Sayın Bakanım, Orman
Bakanlığının havadan ilaçlamasında, ilaç yerine biyolojik veya biyoteknik
yöntemler kullanmasını önerir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sözlü mü yanıtlayacaksınız, yazılı mı?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, vakitten kazanmak için yazılı yanıtlayabilirim.
BAŞKAN - En azından
önemli gördüğünüz birkaç soruyu yanıtlarsanız, süreyi kullanmış olacağız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Tamam.
Efendim, Ufuk Özkan Beyin
sorusuna, bu konuda teknik bilgileri toparlayıp yazılı olarak cevap vermek
istiyorum.
Erdal Karademir Beyin
sorularına ise cevap vereyim. Biz, şu anda, yüzde 60 oranında indirimli faizle
organik tarıma verilen kredi mekanizmasının devamlılığından yanayız; çünkü, bu
üretimi teşvik etmenin en önemli unsurlarından biri olduğuna inanıyoruz.
Rasim Çakır Beyin ürün
çeşitliliği konusunda ifadesi oldu. Bir bölgenin iklim özellikleri, toprak
yapısı, aldığı yağış miktarıyla ilgili olarak, zaten, bu konuda, belli
alternatifler içerisinde hareket etme imkânı vardır. Nitekim, kendi bölgesine
yaptığımız gezide, Trakya'nın 3 iliyle ilgili, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli'yle
ilgili yaptığımız çalışmalarda, bölge içerisinde ürün deseni itibariyle hangi
konulara öncelik vereceğimiz büyük ölçüde belli oldu; bunu, bölgedeki sivil
toplum kuruluşlarıyla da paylaştık. Dolayısıyla, bununla ilgili düşünceleri
kendisine iletme imkânı bulacağız.
Çeltikle ilgili, bu sene
uyguladığımız politikadan bahsetti, ne olduğundan bahsetmedi...
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Az
sonra bahsedeceğim efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - ...ama, sanıyorum, bu Yüce Meclisin çatısı altında, çeltik
konusunda bu yıl uygulanan politikayı bilen milletvekillerimiz var; tarlada
ürününün satıldığına şahit olan çeltik üreticileri vardır. Dolayısıyla, evvela,
uygulanan politikanın Türkiye'de çeltik üretimini artırdığını, üreticilerin ilk
defa bu yıl çok büyük bir memnuniyet içerisinde olduklarını, sektörle yakından
uzaktan ilgisi olan herkes biliyor. Ayrıca, piyasadan bu ürünü alıcı olarak
giren firmalara, aşağı yukarı aynı oranda, satın aldıkları oranda, Türkiye'nin
ihtiyacı olan ithalatta pay verileceği bellidir; ama, firma isimleriyle ilgili
bir bilgi söz konusu değildir şu anda; fakat, kendilerine iletebiliriz.
Sayın Mehmet Yıldırım'ın
Kastamonu'yla ilgili sorularına geçiyorum. Bu konuda bölgesel talepler de
önemli. Eğer orada öyle bir altyapı var, insanlar bu konuda hevesliyse, biz
eğitim katkısı yapabiliriz.
Tosya'yla ilgili, özel
çeltik çeşidiyle ilgili konuda, arkadaşlarımızla bu konuda bizzat görüşmesi ve
o ürünün ekonomik değerinin, katma değerinin, verimliliğinin incelenmesi lazım.
Eğer bu konuda kayda değer bir gelişme söz konusu ise, elbette, varlığını
sürdürmek ve verimliliğini artırmak görevimiz.
Efendim, ben, genel
olarak, çok kısa olarak cevap vermiş oldum. Geri kalan sorulara yazılı olarak
cevap verebilirim.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
soru - cevap için ayrılan süremizin dolmasına daha 3 dakika var.
Soru sormak isteyen
arkadaşımız var mı?
Eskişehir Milletvekili
Sayın Fahri Keskin; buyurun.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; organik tarıma geçişte, gıda maddelerinin
hormonlardan ve ilaçlardan arındırılması temel unsurdur. Organik tarımın, ülke
yararı ve halkımızın sağlığı açısından taşıdığı önem, tartışılmaz, hepimizce
malumdur. Yalnız, illerimizde, çeşitli adlar altında laboratuvarlar vardır;
halk sağlığı merkezlerine, belediyeye, vilayete ve Bakanlığa ait
laboratuvarlar. Belirli illerimiz dışında, bunların, gıda maddelerinde hormon
tahlili yapabilecek çapta olanlarının sayısı çok azdır. Hangi süre içerisinde
veyahut da ne zaman bu laboratuvarları teke indirerek, bunları geliştirerek,
hormon tahlili de yapabilecek şekle girecektir; bu, ne zaman için
planlanmıştır, bunu öğrenmek istiyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Bakanım, özellikle üzüm üreticisi, bu yıl, üzümünü satmakta -hem yaşını
hem kurusunu- sıkıntı çekti. Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını
ertelemeyi düşünüyor musunuz üzüm üreticilerinin?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemi bitti, süre de bitti; herhalde, Sayın Bakan bunlara da yazılı cevap
verecek.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Yazılı cevap vereyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili
görüşmeler tamamlandı.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı aranılacak.
Kabul edenler...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Başkan, içeri girsinler; millet bizi seyrediyor!..
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Karar yetersayısı vardır.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Müteşebbis
MADDE 6.- Müteşebbisler,
yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde çalışmak zorunda olup, bu Kanun kapsamında
Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik hükümlerine aykırı faaliyette
bulunamazlar.
Müteşebbisler, kontrol
veya denetim amacı ile Bakanlık yetkilileri ile Bakanlık tarafından
yetkilendirilmiş kuruluşların yetkililerine ; işletmeye giriş izni vermek ve
muhasebe kayıtları ile diğer ilgili dokümanlarını göstermek zorundadırlar.
Yetkilendirilmiş kuruluşlar, elde ettikleri bu bilgi ve belgeleri, Bakanlık
dışında üçüncü şahıslara veremezler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, CHP Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Organik Tarım Yasası Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; görüşlerimi açıklamadan önce, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
maddenin gerekçelerine baktığımızda çok enteresan bir cümle var; mutlaka
okumuşsunuzdur; ama, ben de size bir kere daha okumak istiyorum:
"Türkiye'de kimyevî gübre, ilaç ve kimyasal girdi kullanılmadan üretim
yapılan geniş tarımsal alanlar mevcuttur" deniliyor. Aslında, gerçekten,
bizim çiftçimiz, bilmeden, istemeden, haberi olmadan organik tarıma büyük
katkıları olan bir çiftçi kesimi; yani, tarlasına atacağı ilaç için parası yok,
tarlasına atacağı gübre için parası yok; o nedenle, hiç farkında olmadan
üretimin en kalitelisini yapıyor; ancak, ne kadar hazindir ki, köylümüz,
çiftçimiz, ürettiği malı satamadığı için, pazarlamada büyük sorunları olduğu
için büyük sıkıntı çekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
yine, bu yasanın maddelerine baktığımızda çiftçi sözcüğü yok; çok enteresan
-ben, uzmanlarıyla da görüştüm, acaba daha önceden çiftçiler için böyle bir
terim kullanılmakta mıdır diye- çiftçi sözcüğü yerine, müteşebbis sözcüğü
geçiyor; çok ilginç gerçekten. Biliyoruz ki -halkın arasında, köylerimizde
dolaştığımızda- çiftçi yok olmuş, çiftçi kaybolmuş; belki de o açıdan
haklısınız; artık, çiftçi yerine müteşebbis sözcüğünü kullanmaya başlayacağız
bundan sonra!
Değerli arkadaşlarım, çiftçimiz çok enteresan
bir evreden geçiyor, evrimden geçiyor. Gerçekten, toplumun neredeyse yüzde
35'ini kapsayan bu kesim, bir zamanlar, Yüce Atatürk tarafından "milletin
efendisidir" tanımıyla tarif ediliyordu; ancak, ne hazindir ki, son
dönemlerde Sayın Tarım Bakanı tarafından "gözünüzü toprak doyursun"
ifadeleriyle, Sayın Başbakan tarafından da -ki, biraz önce bir arkadaşımız
"yok, öyle bir şey olmadı; bu, doğru değil; ben de oradaydım, öyle bir şey
yok" dedi; ancak, dünkü gazetelerde hepimiz okuduk, hepimiz gördük-
çiftçiler için, haklarını arayan çiftçiler için aynen şu ifadeler kullanılıyor
-size gazete kupüründen okuyorum- "yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi
çalışacak?! Parayı da, devleti de iyi yöneteceğiz."
Değerli arkadaşlarım,
yani, bu ifadeden de anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan, çiftçiler bütçeden önemli
bir destek alıyorlar; o nedenle, size verdiğimiz destek yeterli; bununla idare
edin demek istiyor.
Avrupa'daki tarım kesimi,
tarımla uğraşanlar, gayri safî millî hâsılaya yüzde 2 katkı koyuyor ve gayri
safî millî hâsıladan da yüzde 1,5 destek alıyor. Bizdeki rakamlara bakınca da
durum tam tersine; tarım kesimi, gayri safî millî hâsılaya yüzde 11,9 katkıda
bulunuyor; gayri safî yurtiçi hâsıladan aldığı destek de binde 7 civarında,
yüzde 0,7; yani, bütçenin onda 1'i kadar katkı yapıyor; ancak, yüzde 1'i kadar
da destek alamıyor. Şimdi, bu koşullarda, Sayın Başbakanın Erzurum'da söylediği
sözlere katılmak mümkün değil; tam tersine, ne kadar desteklesek azdır,
çiftçilerimize ne kadar destek versek azdır. Dilerim, gazeteler doğru haber
yazmıyordur, Sayın Başbakan böyle bir şey söylememiştir; söylediyse, ben,
kendisini kınıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupalı çiftçi, devleti tarafından bu kadar desteklendiği için -ben, turizm
bölgesinin milletvekiliyim, Muğla Milletvekiliyim- Türkiye'ye tatile geliyor;
karşılaşıyoruz; kardeşim ne iş yaparsın? "Avrupa'da çiftçilik yapıyorum."
Gittiğim yerlerde, köylerde, kahvelerde sorarım, içinizde denize giren var mı,
bu sene tatile giden var mı diye; inanır mısınız, Muğla'nın köylerinde, bırakın
tatil yapmayı, daha denizi görmeyen köylüler gördüm. Ne kadar hazin, ne kadar
üzücü. O açıdan, bu yurttaşlarımızın sorunları için ne kadar uğraşsak, ne kadar
destek versek, azdır. Çiftçimizi içine düştüğü bu durumdan kurtarmak için gece
gündüz çalışmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten çok hazin durumdalar; gezilerimizde gördük; Fethiye'nin Bekçiler
Köyünde patates üreticileri, geçtiğimiz sene 300 000 liradan sattığımız
patatesi bu sene 150 000 liradan alan satan yok diye ağlıyordu. Yine, Muğla'nın
Şenyaylasında, geçtiğimiz yıl 1 milyar liraya danasını satan besici, bu sene
500 000 000'a satacak adam bulamadım diye ağlıyordu.
Pamuktaki hazin durumu
hepiniz biliyorsunuz. Yıllardan beri büyük sıkıntı çeken pamuk üreticisi, bu
yıl daha da büyük sıkıntılara girdi ve bankaya olan borcunu ödeyemez durumda.
Gerçekten de pamuktaki bu sıkıntı, sadece bu yıla mahsus değil; yıllardan beri,
kötü politikalarla, düşük üretici destekleriyle, pamukçu, neredeyse üretimden
çekilme noktasında. Pamuğun yerine, benim bölgemde, narenciye ikame edildi;
ancak, ne hazindir ki, bu sene, narenciye üreticisi en perişan üretici
durumunda. Geçtiğimiz yıl 650 000-700 000 liraya sattığı limonu, bu yıl 150 000
liraya alacak adam bulunmuyor; narenciyeler ağaçta çürümeye, dökülmeye başladı.
Yapılması gereken,
Avrupa'da olduğu gibi, çiftçiye büyük destekler verebilmektir, vermektir. Biz,
çiftçi yerine, kendimize daha yakın olan başka kesimleri destekliyoruz; ancak,
çiftçi, hakkını istediği zaman da, neredeyse hakarete varan azarlamalarla
çiftçileri suçluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tarımda bazen destek verdiğimiz kesimler de oluyor. Geçtiğimiz altı ay içinde,
23 Mayısta, biliyorsunuz, elma ve patates desteğiyle ilgili bir ihracat destek
primi açıklandı. Çok enteresan... Ben "narenciyecilerin durumu ne
olacak" diye bir soru önergesi verdiğimde, Sayın Bakan Ali Coşkun "ihracatı
desteklememiz gerekiyor" diye bir cevap verdi. Elma ve patateste geriye
dönük çok enteresan bir destek verdik. Geçtiğimiz 23 Mayısta açıklanan, Resmî
Gazetede yayımlanan tebliğe göre, elma için 1 Marttan, patates için 1 Nisandan
geçerli olmak üzere ihracat destek primi verileceği açıklandı. Ne zaman; 23
Mayısta. Ne kadar süreyle; 31 Mayısa kadar; yani, bir haftalık. Ne zaman için
geçerli; 1 Marttan 31 Nisana kadar. Kime verilecek bu prim; bu tarihler
arasında ihracat yapana; yani, 23 Mayıstan önce ihracat yapanlara, bir de bir
hafta içinde ihracat yapanlara. Zaten, üreticinin elinden elma ve patates
çıkmıştı. Yani, verdiğimiz destek, elma üretene gitmedi; verdiğimiz destek,
patates üretene gitmedi; kime gitti; ihracatçıya gitti. Evet, ihracatçıları da
destekleyelim; ancak, prim ne için veriliyor, primin veriliş amacı nedir;
sıkıntı çeken çiftçiyi desteklemek, çiftçinin daha çok üretmesi için teşvikte
bulunmak. Siz, çiftçinin elinden ürün çıktıktan sonra prim verirseniz, bunun
adı, olsa olsa devletin katkısıyla birilerini zengin etmek olur.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan, bu tasarının geneli üzerindeki konuşmasında "yani, o kadar
karamsar bir tablo da yok canım" dedi; ama, bu, aynı zamanda, karamsar bir
tablo olduğunu kabul etmektir; "sizin abarttığınız kadar değil" diyor
belki.
Yine, Sayın Bakan,
konuşmasında, birtakım doğal afetler nedeniyle üreticinin bu sene büyük sıkıntı
içine girdiğini söyledi; doğru, bazı yerlerde büyük afetler oldu, üreticimiz
büyük sıkıntılar çekti; ancak, narenciyede bu sene bir doğal afet olmadı,
birçok üründe de olmadı. Bence, tarımda bir afet var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ali
Arslan, toparlayın lütfen.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Tarımdaki asıl afet, yıllardan beri IMF ve Dünya Bankası politikalarının
Türkiye'deki uygulayıcısı klasik sağ partilerdir, bunun bugünkü temsilcisi de
Adalet ve Kalkınma Partisidir; en büyük afet odur. Dilerim, Allah bir daha
çiftçimizin başına, köylümüzün başına böyle bir afet vermez, nasip etmez.
Bu duygularla, Yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; büyük güçlük içinde, emekleriyle yurt
ekonomisine katkıda bulunan çiftçilerimize, buradan, saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Perşembe akşamı bu yasa
tasarısının görüşmelerine başladığımızda, Sayın Bakanım, Trakya'da bir gezinti
yaptığını, çalışmalar yaptığını, bu çalışmaların bir kısmında benim de
bulunduğumu ve Trakya çiftçisinin durumunun o kadar da kötü olmadığını sizlere
anlatmaya çalıştı. Ben, Sayın Bakanın, bu bilgileri kimden alarak böyle
düşündüğünü bilmiyorum; ama, ben de Trakya'nın, Edirne'nin bir milletvekili
olarak, oradaki çiftçinin, oradaki köylünün gerçek durumuyla ilgili sizleri
bilgilendirmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakan, yanlış bilgiler alabilir, kendini
yanıltabilir, Sayın Başbakanı da yanıltabilir; ama, çiftçiyi yanıltmak mümkün değildir;
çünkü, gerçek olarak bu durumu yaşayan Türk çiftçisidir. O bakımdan, ne kadar
güzel sözler söylersek söyleyelim, ne kadar hamasi nutuklar atarsak atalım, bu,
gerçek durumu değiştirmeyecektir.
Sürem yettiği müddetçe
buğday ve çeltikle ilgili iki konuyu gündeme getirmek istiyorum. Daha sonraki
maddelerde de, Trakya'nın diğer ürünleriyle ilgili sizlere yine doğru bilgiler
aktarmaya gayret edeceğim.
Bayram süresince
Edirne'deydim. Köylü vatandaş bir hesap yapıyor. O hesabı aynen yaptığı
şekliyle size iletiyorum; diyor ki: "Ben geçen sene gübreyi 280 000 liraya
aldım, mazotu 900 000 liraya aldım, buğdayı 400 000 liraya sattım. Bu yıl,
gübre 450 000 lira -şimdi biraz daha arttı- mazot 1 800 000 lira, buğdayı 280
000 liraya sattım." Şimdi ben soruyorum: Tarımdaki iyileştirme bu mudur;
bu şekilde bir iyileşme Türkiye'yi nereye götürür?!
Sayın Bakan çeşitli
konuşmalarında buğday konusunu açıklığa kavuşturmaya çalıştı, dedi ki:
"Mazot dünyada pahalandı. Gübre -amonyak üretimi azaldı, tamamıyla
ithalata bağlı- dünyada pahalandı." Diyecek bir şey yok. Döndü dedi ki:
"Buğday da dünyada ucuzladı, biz ne yapalım." Peki, madem ki şartlar
böyle, Sayın Bakanın buğday üreticisine bir tavsiyesi var mı; yani, et yemesin,
süt yemesin, peynir yemesin, ekmek yemesin veya bir mezar çukuru açsın içine
girsin şeklinde bir önerisi var mı?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sakın söyleme; yafta olarak kalır sonra.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Söylemem.
Şimdi, aynı şekilde,
çeltik üreticilerinde bu yıl yeni bir politika uygulandı: Sayın Bakanın ifade
ettiği gibi, 1'e 1; yani, üreticiden 1 kilogram mal alan, 1 kilogram da
bedelsiz ithalat hakkına sahip olacak şeklinde. Geçen yıla göre, 2003'e göre,
çeltik fiyatlarında ciddî bir yükselme olmamasına rağmen, bu mevcut uygulama,
piyasada paralı alıcının olması, Ofisin bile devreye girmeden üreticinin malını
rahatlıkla satması bölgede bir memnuniyet yarattı. Bu anlamda, Sayın Bakana
çeltik üreticileri adına teşekkür ediyorum. Sayın Bakanın günlerdir burada
beklediği buydu; o görevi de yapmaktan çekinmiyoruz.
Yalnız, bu konuda bir
küçük hatırlatma yapmak istiyorum. Bu 1'e 1 ithalat yapan firmalar, belirli
firmalar. Yerli sanayici, yani, çeltik fabrikatörü, borsadan mal alırken, kendi
firması adına mal almadı, her çeltik fabrikatörü, ithalat yapmakla
uğraşamayacağı için veya bu konuda sermaye yetersizliği çektiği için, ithalat
yapma izni alan belirli firmalar adına mal aldı, malı fabrikasına koydu.
Dolayısıyla, bu yıl uygulanan bu politika, bize göre, orta ve uzun dönemde
sürdürülebilir bir politika değildir. Sayın Bakanın ve bakanlık bürokratlarının
bu konuyu dikkate alacağından eminim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
lütfen toparlayın.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Yalnız, çeltikte de, ayçiçeğinde de, buğdayda da köylünün açık ve samimî olarak
ifade ettiği şöyle bir durum var: Bu yıl, Trakya'da mevsim koşullarının iyi
olmasından dolayı, ürün, üretim anlamında yüksek ve köylü diyor ki: "Allah
bize acıdı, yüzümüze güldü. Allah verdi; ama, hükümet vermedi."
MEMET ALİ SUÇİN (Batman)
- AK Partinin bereketi, Sayın Vekilim.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Velev ki, bu sene mevsimler de uygun olmasaydı, bugün düştüğünüz durumun çok
daha kötü bir noktasında olma şansınız yüksekti.
Ben, sobalı evde büyüdüm,
çocuklarımı da sobalı evde büyüttüm. Küçük oğlum sobaya gittiğinde, aman oğlum
cıs derdik; dedik dedik, ama, dinletemedik; o gitti, parmağını dokundurdu,
parmağı yandı ve ondan sonra bir daha da sobaya ellemedi. Bu millet, ampulü
gördü, ışık verecek zannetti, uzandı, elini değdirdi; ama, eli yandı.
Ben, bu durumu, tarımda
Türkiye'nin içerisine düşmüş olduğu bu durumu, sayın hükümetimizin ve sizlerin
değerli katkılarıyla, inşallah, en kısa zamanda giderirsiniz diye umutla
bekliyorum; ama, şunu bilin ki, artık, köylünün cebinde, milletvekili köye
geldiğinde milletvekiline ısmarlayacağı çayın parası yoktur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Şahsı adına,
Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
AKP İktidarı, gerek
hükümet programında ve gerekse Acil Eylem Planında, Türk çiftçisine gerekli
desteğin verileceğini ve üreticinin alım gücünün artırılacağını taahhüt
etmişti. Bu söz, üzerinden iki yıl süre geçmesine rağmen gerçekleşmedi. Bugün,
Türk tarımı ve Türk işçisi, en zor, en bunalımlı, en çaresiz ve en sahipsiz
dönemini yaşamaktadır. Bugünkü iktidarın uyguladığı yanlış ve tutarsız tarım
politikaları sonucunda, çiftçinin alım gücü artmamış, giderek azalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
üyelik için seferber olduğumuz AB ortak tarım politikası ilkelerine aykırı
olarak, tarımın desteklenmesinden vazgeçilmiştir; destekleme alımlarına son
verilmiş, müdahale kuruluşları özelleştirilmiş ve devredışı bırakılmış,
tarımsal KİT'ler tasfiye edilmiş; kredi, gübre, ilaç, tohumluk gibi girdilere
uygulanan sübvansiyonlar kaldırılmış, devletin tarıma verdiği 5-6 milyar
dolarlık destek neredeyse 1 milyar
dolara düşmüş -AB'de yüzde 40'ın üzerinde bir destek varken, Türkiye'de yüzde
2'nin altındadır- temel ürünlerde üretimde azalma olmuş, dünya ortalamasının
altında gübre tüketimimiz vardır -ki, bu çok düşündürücüdür- et ve süt
ürünlerimizde gerileme olmuştur.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu genel değerlendirmeden sonra, şu anda, seçim bölgem olan
Iğdır'dan bir üreticinin derdini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu canlı
örnekte, Hasan Köprü şöyle diyor: "Devletin kota limitinden mağdur olan 5
000 şekerpancarı ve mısır üreticisi kan ağlıyor. Bizler, kotadan ve mısır
ekiminden mağdur duruma düştük. Çiftçinin ürettiğinin yüzde 40'ı kota fazlası
durumuna düştü ve kota fazlasına düşen üreticilerin elinden almak için, kota
tüccarları pusuya yatmış durumdalar. Devlete 99 000 liraya verdiğimiz pancarı,
kota tüccarlarına 35 000 liraya satmak mecburiyetinde kaldık. Hani, nerede;
hükümet bizi niçin aramıyor, kurtarmıyor bu sıkıntıdan?!
Yine, aynı şekilde,
pancarın alternatifi olarak mısırı önerdiniz, tohum verildi 'ekin, destek
vereceğiz' dediniz; ama, mısırı ektik, mısırın yüzde 90'ı tarlada kaldı,
elimizle biçmek zorunda kaldık, değnekle döverek tanelerini ayırmaya çalıştık;
ama, bundan da mağdur duruma düştük." Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım,
hükümetiniz gerekli başarıyı gösteremedi.
Benim, Erzurum'da yirmi
yıllık hekimlik hayatım var. Erzurum'da söylenen lafı burada anmadan
geçemeyeceğim. Erzurum'daki kombinalar çalışamaz duruma geldi, besici ve çiftçi
perişan durumda. Başbakanımız, Erzurum'da diyor ki: "Bu millet, gece
gündüz, yatıp kalkıp size mi çalışacak!" Nene Hatun'un kemiklerini
sızlattı Sayın Başbakanım. Sayın Başbakan, Erzurumlunun, kendi partisinden 7
milletvekili seçtiğini unuttu, 7'de 7 milletvekili almıştı Erzurum'da; ama,
bunları söylemekle, Erzurumlulara hiç iyi etmedi; çünkü, Erzurumlular bunu hak
etmemişti. Nene Hatun'un torunları, seçim zamanı geldiğinde bunu
unutmayacaklar, Başbakana gerekli dersi vereceklerdir. Ben de, Erzurum'da yirmi
yıl çalışmış biri olarak, Başbakanı, bu kürsüden, bu sözleri için protesto
ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, burada, huzurlarınızda, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına hitap
etmek istiyorum. Iğdır, bu bahar bir afete uğradı, 50 000 dönüm ekili arazisi
yerle bir oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Dursun
Akdemir, toparlayın lütfen; süreniz doldu.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ben, bu kürsüde
Iğdır'daki afetten bahsederken, Genel Kurulu terk etmeye çalışan Bakanıma
hatırlattım "lütfen, Iğdır'ın afetini dinleyin" dedim; çünkü,
uğraşmama rağmen, kendisine beş gün ulaşamamıştım; ama, maalesef, kürsüyü terk
etti. Bugün, buradan afetzedelere cevap vermesini istiyorum.
Ayrıca, Sayın Bakanımdan
bir ricam daha var. Iğdır İli Tuzluca İlçesi Sarıbulak Kalkınma Kooperatifi
1995 yılında kuruldu, 2004 yılında programa alındı ve Türkiye'de 15 000
kooperatif arasında 25'in içine girdi, Türkiye'nin taa doğusunda, sınırda; ama,
noterdeki birkaç muamele eksikliği dolayısıyla bu kooperatife kredi kullanma
hakkı verilmiyor. Bu kürsüden, bu kooperatife destek verilmesini talep ediyorum
Sayın Bakanımdan.
Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
EYÜP FATSA (Ordu)- Sayın
Başkan...
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu)-
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum.
BAŞKAN- Açıklar mısınız,
gerekçesi ne? Sataşma mı?
EYÜP FATSA (Ordu)- Evet.
Gerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına gerekse Doğru Yol Partisi adına sayın
milletvekili arkadaşlar...
BAŞKAN- Sayın Fatsa,
aslında son iki konuşmacı milletvekili arkadaşımız -Dursun Akdemir olsun, Rasim
Çakır olsun- bir parlamentoda olması gereken doğal iktidar-muhalefet tartışması
içine girdiler. Başkanlık Divanı, sözlerini sataşma olarak değerlendirmiyor;
ama, elbette, onlar nasıl muhalefette olmanın gereği düşüncelerini
aktardılarsa, siz de, önümüzdeki maddelerden birinde şahsınız adına söz alır,
iktidarın görüşlerini açıklarsınız, kendinize göre haksız olan konuları dile
getirirsiniz. Böylelikle süre kaybetmemiş oluruz, yasayı da daha hızlı çıkarmış
oluruz.
EYÜP FATSA (Ordu)-
Hayır... Sayın Başkan, bakın, Muğla Milletvekilimiz Sayın Ali Arslan, biraz
önce grubu adına bu kürsüde yaptığı konuşmada AK Partinin bu ülke için bir
afet, bir felaket olduğunu ifade etti. En büyük felaket, en büyük afet
olduğunu...
BAŞKAN- Eyüp Bey, Grup
Başkanvekili olarak Meclisin işleyişini en iyi bilmek durumundasınız. Sayın Ali
Arslan, son iki konuşmacıdan önce grup adına konuştu. Ondan sonra, iki
konuşmacı daha konuştu. Siz, şimdi, sataşmayla ilgili Ali Arslan'ın sözlerini konu
ediniyorsunuz.
Aslında, etkin ve verimli
Meclis çalışması açısından, en az bizim kadar titizlik göstermeniz lazım; ama,
buna rağmen ısrar ediyorsanız "bu Parlamento çatısı altında her
parlamenter düşüncelerini dile getirebilir, getirmelidir" ilkesiyle, kısa
olmak üzere, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, sadece, sataşma olduğunu
varsaydığınız konularla sınırlı kalmak üzere -ki, ben, o konuları da sataşma
olarak görmüyorum; demokrasinin, iktidar-muhalefet çekişmelerinin,
tartışmalarının bir cilvesi onlar- size söz veriyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, konuşmasında
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 653 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesinde, muhalefet partisi sözcülerinin yapmış olduğu konuşmaları
düzeltmek üzere, onların, Grubumuzu kasteden, Grubumuzu hedef alan sözleriyle
ilgili Grubumuzun düşüncelerini ifade etmek üzere söz aldım; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok
önemli bir kanun tasarısı görüşülüyor. Elbette ki, iktidar ve muhalefet
partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız tarafından, görüşülen kanun
tasarısıyla ilgili -ki, organik tarım adında, belki çok yaygın olmayan; ama,
Türkiye'nin gündemine, Türk tarımına hızla da giren önemli bir uygulamayla
ilgili bir kanun tasarısıdır- farklı düşünceler, farklı fikirler, farklı
alternatifler ifade edilebilir, karşı çıkılabilir, tenkitler yapılabilir;
varsa, bu tasarıyla ilgili eksikler, yanlışlar düzeltilebilir. Bunu, elbette
ki, herkes saygıyla karşılar, herkes bunun gereği neyse onu da yapar.
Tabiî, arkadaşlarımızın
konuşmasına baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, sanki,
Organik Tarım Kanunu Tasarısı diye bir kanun tasarısı yokmuş gibi; çok farklı
konular, çok farklı meseleler, buradan ifade edilmek suretiyle, bu tasarının
Genel Kurulda kanunlaşması için katkılarını beklediğimiz arkadaşların, böyle
bir katkı sunma gayreti içerisinde olmadıklarını görüyoruz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Diyalektiği bilmiyorsun, diyalektiği; her şey birbiriyle ilişkilidir.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, lütfen...
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
sataşmaya neden olacak cümleler kullanıyorsunuz. Lütfen, bunlardan sakınınız.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Yok, sataşmaya neden olmayacağım Sayın Başkan.
Bugün, Türkiye'de, Türk
tarımının, Türk çiftçisinin bütün meselelerinin çözüldüğünü, bütün problemlerinin
çözüldüğünü iddia eden, böyle bir iddiayla konuşan ne bir hükümet yetkilisi ne
bir sayın bakan ne de bu konuda söz sahibi olan ve böyle bir iddiayı ortaya
atan iktidar grubuna mensup bir arkadaşımız var. Elbette ki, Türk tarımının,
Türk çiftçisinin sıkıntıları vardır; ama, biraz, bunları eleştirirken, insaf
ölçülerini de görmek, yakalamak lazım.
Bakın, 3 Kasım 2002 uzak
bir tarih değildir. 3 Kasım 2002'de Türk çiftçisinin kullanmış olduğu
kredilerin gecelik faizlerinin yüzde 7 500'ler olduğunu, esnafı, tüccarı gibi,
unutmamak lazım. Bu süre içerisinde de, Türk çiftçisini içine düşmüş olduğu
sıkıntılardan kurtarmak için bir dizi uygulama yapılmıştır ve bunlar da, tarım
sektöründe çalışan vatandaşlarımız tarafından büyük bir hüsnükabul görmüştür.
Biraz önce muhalefet partisi Edirne Milletvekili Sayın Arkadaşımız, Muğla
Milletvekili Arkadaşımız ve Iğdır Milletvekili Arkadaşımız burada Türk
çiftçisinin sıkıntılarını söylediler; birçoğuna katılmamak mümkün değil.
Elbette ki, sıkıntılar var, sıkıntılar giderilmiş değildir; ama, bu sıkıntılar
iki senelik sıkıntı falan da değildir.
Ben bir fıkra anlatmak
istiyorum, hemen sözü bitiriyorum: Uyanık bir lokantacı...
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Masal... Masal... Masal anlat.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Arkadaşlar, biz bir şey anlatalım, siz kendi payınıza düşeni alırsınız.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Zaten masal anlatıyorsunuz hep.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Uyanık bir lokantacı müşteri çekmek için, lokantasının, işyerinin girişine
şöyle bir tabela asar: "Yiyin, için, hesabı torununuz ödesin." Bir
vatandaş da gider, nasıl olsa torun ödeyecek parayı diye, bir güzel, mükellef
ziyafet çeker kendisine. Çıkarken parayı ödemeden çıkmak ister, lokantanın
sahibi "hemşerim, nereye gidiyorsun parayı vermeden" deyince "torunumdan
alacaksın" der. Lokantacının cevabı "hayır, siz dedenizin hesabını
ödeyeceksiniz" olur.
Arkadaşlar, siz bize
bizim hesabımızı sorun, dedelerimizin hesabını bize sormayın. Dedelerimize
baktığımız zaman, bu işin arkasında Cumhuriyet Halk Partisi, bu işin arkasında
Doğru Yol Partisi, bu işin arkasında diğer partiler vardır. Siz bize bizim
hesabımızı sorun. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "iki
yıl oldu" sesleri)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Fatsa, iki yıl oldu... iki yıl... Masal anlatmayın artık.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Biz hesabımızı verdik.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Hani IMF'yi kovacaktınız? IMF'nin talimatıyla hareket ediyorsunuz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar... (CHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlar, biz
hesabımızı vererek geldik... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım...
Sayın Fatsa, tamamlayın,
süreniz doldu.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Sayın Başkan, son cümlem.
Değerli arkadaşlar, her
türlü tenkidi yapabilirsiniz; ama, tahkir etme, aşağılama gibi bir hakkınızın
olmadığını bilmeniz gerekir. Eğer, AK Parti Türkiye için bir felaket olsaydı...
28 Marttan daha yeni çıktık. Millet felaketin kim olduğunu biliyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, Süleyman Demirel'e buradan hakaret etmesine nasıl
izin veriyorsunuz?! Sayın Süleyman Demirel'e buradan hakaret ediliyor!
DURSUN AKDEMİR (Yalova) -
DYP adına söz istiyorum, sataşma var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Sayın AKP Grup Başkanvekili, Cumhuriyet Halk Partisini ismen
telaffuz ederek Partimizi ağır şekilde suçladı. Çok kısa yanıt vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Anadol.
2. - İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, görüşülmekte olan yasa tasarısını, eleştirilerimizi
söyleyerek, düşüncelerimizi söyleyerek, ülkenin yararını düşünerek,
onaylıyoruz; hiçbir maddede, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu "kabul
etmeyenler" denildiği vakit el kaldırmamıştır; olayı tahrif etmeyelim
önce. Peki, muhalefet etmek demek, hiç konuşmamak...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
El kaldırsaydınız ne olurdu?!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Müfettiş Bey, sana ne oluyor?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Haa, istemiyorsanız, her maddede karar yetersayısı isteriz; sabaha kadar
burada oturursunuz. Oturun... Oturun...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Zaten engelliyorsunuz!..
ATİLA EMEK (Antalya) -
Otur yerine... Otur yerine...
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Sana ne oluyor?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, her iktidar işbaşına gelir,
enkaz edebiyatıyla kendi beceriksizliğinin mazeretini söylemeye çalışır.
3 Kasımdan bu tarafa iki yasama yılı geride kaldı ve iki Başbakan değiştirdi,
iki hükümet kurdu Adalet ve Kalkınma Partisi. 3 Kasımdan bu tarafa, üç hafta
geçmedi, ikibuçuk yıl geçti ve başta tarımdaki uygulamanızdan, millet,
gerçekten şikâyetçi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizi onaylamak için
bu Parlamentoda değiliz; saçı bitmedik yetimin, çay ısmarlayacak parası
kalmayan köylünün derdini, elbette, bu kürsüde, CHP'li milletvekilleri dile
getirecek. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yetimin hakkını Şişli'de sorun, Şişli'de!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ve Cumhuriyet Halk Partisi, kimlik bunalımı içerisinde değildir. Cumhuriyet
Halk Partisi, Osmanlının, yıllarca ezdiği köylüyü... Cumhuriyeti kurduktan
sonra aşar vergisini kaldıran partidir, yol vergisini kaldıran partidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Halk çok iyi biliyor...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Cumhuriyet Halk Partisi, 1950'den bu tarafa tek başına iktidar olmamıştır;
1950'den bu tarafa sağ partiler iktidarda olmuştur. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen,
lütfen... Lütfen, yerinizden konuşmayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Siz, millî görüş gömleğini çıkardığınızı söylüyorsunuz ve kimlik arıyorsunuz.
Bazen Menderes'in devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, bazen Demirel'in devamı
olduğunuzu söylüyorsunuz, bazen Özal'ı takip ettiğinizi söylüyorsunuz. Biz de
şaşırdık, kimin devamısınız, kimin takipçisisiniz? Biz de şaşırdık! (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Sarıgül geliyor...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sarıgül kırmızıgül... Siz, ne derseniz deyin... Siz, ne derseniz deyin...
Arkadaşlar, şurası bellidir ki, Türkiye'yi,
Türk tarımını, Türk köylüsünü bu durumda bırakan, takipçisi olduğunuzu
söylediğiniz sağ iktidarlardır, Mendereslerdir, Özallardır.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Ecevit getirdi IMF'yi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bu memlekete çikita muzu ithal ederek, tarımı, sonuna kadar Türk köylüsünü
ezenlerin, ihracata kapı açarak yanlış tarım politikası izleyenlerin devamı
olmaya devam edin.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- IMF'yi Derviş getirdi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Siz, ne derseniz deyin, iki senelik, ikibuçuk senelik icraatınızla Türk
Halkının önünde gerekli yargıyı hak etmiş, gereken notu almış bir partisiniz.
Sizin gibi, burada, Seçim
Yasasının avantajından yararlanarak aldığı oyun 2 katı parlamenteri bulunan
partilerin oluşturduğu parlamentoları hatırlıyorum; biz, yine, muhalefet
sırasındaydık. Şimdi, o partiler, Parlamentoda da yok, Türk siyasî tarihinde de
yok, Türk siyasî yaşamında da yok. İnşallah, bu sayıyı muhafaza edersiniz; ama,
göreceksiniz ki, tarih, bu şekilde Meclisi dolduran, şımarıklık içinde bu
kürsüden muhalefete saldıran partilerin tarihten silindiklerini gösteren
misallerle doludur.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Dursun
Akdemir, DYP'den bahsedildiği için size de söz veriyorum; buyurun.
3. - Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir'in, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; meyveli ağaç taşlanır. Tabiî,
Türkiye Cumhuriyetinin çokpartili hayatında demokrasiyi getiren, bu halkı
çarıktan iskarpine götüren, köylünün yüzünü güldüren, barajlar kralı olan, aynı
zamanda İstanbul'da Boğaz köprüleri yapan, ihtilaller gören, ihtilalleri kansız
olarak geçiştiren, 6 defa gidip 7 defa hükümetin başına gelen ve bugün, Adalet
Partisi Genel Başkanlığına gelişinin 40 ıncı yılını kutlayan, 80 yaşında olan
-bugün izledim, Türkiye'nin nereden nereye getirildiğini çok iyi anladım;
dolayısıyla, Sayın Eyüp Bey, bana bu açıklamayı yapma fırsatı verdi- Süleyman
Demirel'in, bu ülkeye Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak yaptığı hizmetler çok
büyüktür ve onun demokrasi yolunda verdiği mücadelenin eseri olarak, şu anda
AKP buradadır. Bunu belirtmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinden ve DYP'den bahsetmesi üzerine sataşma
durumu ortaya çıktığı için, Sayın Kemal Anadol ve Sayın Dursun Akdemir söz
aldılar.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Saadet Partisini savunacak kimse yok mu bu Mecliste? Hocaya haksızlık oluyor...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Hoca meydandaydı!..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sarıgül de meydandaydı!..
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
(Devam)
7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653)
(Devam)
BAŞKAN - Şimdi de,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sinop Milletvekili Sayın
Engin Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Bakan, 15 Ağustos 2004 tarihinde, Sinop İlinde çok ciddî bir dolu afeti
yaşanmıştı. Bu afette, Boyabat İlçemize bağlı Göve, Saraydüzü İlçemize bağlı
Arım, Korucuk Köyleri ve Durağan İlçemize bağlı, Edil, Yeşilkent, Akçabük,
Alpaşalı ve Hacıoğlan Köylerinde, 298 çiftçimize ait 5 828 dekar ekili alandaki
bütün çeltik ürünü -ki, bu çeltikler organik üründür- telef olmuştur.
Hükümetinizin, o günden bu yana, bahse konu bölgedeki mağdur çiftçilerimize
yönelik hiçbir ciddî tedbiri, bölgemizde, tarafımca gözlenmemiştir. 2090 sayılı
Afet Yasası bahane edilerek, çiftçinin mal varlığının yüzde 40'ı zayi olmadıkça
afet kapsamına alınmamak gibi bir gerekçeyle, bölge halkı çok büyük bir
mağduriyet yaşamaktadır. Bakanlığınızca, bu insanların mağduriyetini gidermek
için başkaca bir tedbir almayı düşünüyor musunuz? Hakikaten, bölge halkı çok
mağdurdur.
Yine, Sinop İlinde, 2004
yılı doğrudan gelir desteği halen ödenmemiştir. Yılın bitmesine bir ay var;
niye ödemiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, ben de, aracılığınızla, Sayın Bakana 2 soru tevcih
etmek istiyorum.
Sayın Engin Altay'ın da
gündeme getirdiği gibi, tabiî afetlerle ilgili, çiftçilerimizin dolu ve sel
felaketi konusunda, 2090 sayılı Yasanın kapsam maddesinde bir çelişki var. Mal
varlığının yüzde 40'ını kaybetmediği sürece çiftçimiz bu kanundan
yararlanamamaktadır. 2090 sayılı Yasanın -bütün mal varlığını kaybetmediği
takdirde bu afet fonundan yararlanamayan çiftçilerimizle ilgili -bu maddesinde
bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? Yani, traktörü kaybolmamışsa, evi yok
olmamışsa, tarlasındaki ekini yok olmamışsa, çiftçimiz, tüm mal varlığının
yüzde 40'ını kaybetmemişse yararlanamıyor. Bu maddede değişiklik yapacak bir
yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum gerçekte
ormanı ilgilendirmektedir; ama, organik tarımı konuştuğumuza göre,
Sinop-Kastamonu sahil şeridinde doğal olarak yetişen kestanelerimiz var. Bu
kestanelerimiz tamamen organik tarım ürünüdür. Şu anda bu kestaneler kurumakta ve
kanser olmaktadır. Uzman kuruluş olan Tarım Bakanlığı bu kestane meyvesinin yok
olmaması için ne gibi bir önlem düşünüyor?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Sayın Erdal
Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, tabiî, AKP Grup
Başkanvekili Eyüp Fatsa gibi Meclise fıkra anlatmayacağım; Bakana soru
yöneltmek istiyorum.
Ülkemizde hayvansal
üretim alanında organik üretim yok denecek kadar azdır. Doğu ve Kuzeydoğu
Anadoludaki bakir ve temiz yaylalarımız ile Avrupa'da son yıllarda yaşanan
delidana hastalığı gibi sorunlar dikkate alındığında, organik ürünlerde en
avantajlı olduğumuz alanın hayvancılık olduğu görülmektedir. Doğu ve Kuzeydoğu
Anadolu Bölgesinde, sermaye yetersizliği nedeniyle, bölge üreticisinin, kendi
içdinamikleriyle ihracat boyutunda üretimi gerçekleştirmesi çok zor, hatta
imkânsızdır. Bu nedenle, bu alandaki organik hayvansal üretime devletin öncülük
etmesi için girişimleriniz var mı?
Bir soru daha yöneltmek
istiyorum. Küçük üreticilerin ürettiği ürünlerin pazar garantisi yoktur. Fiyat
istikrarının sağlanması ve küçük üreticinin özendirilmesi için, bu ürünlerin
değerlendirilebileceği özel organizasyonlar kurulması gerekiyor. Bu konuda
girişimleriniz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Van Milletvekili
Sayın Mehmet Kartal, buyurun.
MEHMET KARTAL (Van) -
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısına, eksiklikleriyle de olsa
destek veriyoruz; ama, Türk çiftçisi bu desteklerden çok şey bekliyor; örneğin,
ilaç faktöründe. Sayın Bakanıma, aşağıda belirteceğim ilaçlarla ilgili şu sualim olacak: Mantar oluşumunu engelleyici
ilaç fungusit, zararlı otları öldürücü ilaç herbisit, zararlı böcekleri
öldürücü ilaç insektisit; bunlar ruhsata bağlı ilaçlar, Türk çiftçisi bunlar
için teşvik görecek midir? Bunlardan, Türkiye'de ruhsata bağlı olan kaç ilaç
vardır Sayın Bakanım?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
yanıt vermek üzere, söz sırası sizde.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, organik
tarımla ilgili yasa tasarımız görüşülürken, konunun bir genel değerlendirmeye
dönüştüğüne ve özellikle Anamuhalefet Partisine mensup arkadaşlarımızın,
sektöre yönelik eleştirilerini dile getirdiklerine şahit oluyoruz. Evvela,
bunun tabiî bir şey olduğuna inanıyorum; çünkü, eleştiri olmadan da gerçeğe
yönelmek ve doğruyu bulmak mümkün değildir. Yani, muhalefetin bize övgüler
yağdırmasını elbette beklemiyoruz. Tekrar ediyorum: Eleştiri, elbette alan için
çok pozitif bir şey değil; ama, gerçeğe gitmek için lazım. Dolayısıyla Anamuhalefet
Partisine mensup milletvekillerimizin eleştirilerini, zaten demokratik sistemin
tabiî akışı içerisinde değerlendiriyoruz ve mümkün olduğunca da onlardan
istifade ediyoruz.
Dün, Sayın Genel
Başkanınız İkinci Tarım Şûrasına geldiler; karşıladık, konuştular ve teşekkür
ettim; çünkü, bu ülkede, 17 Aralık öncesi, muhalefetimiz, tarımla ilgili
konularda en temel eleştirilerini yapacaklar ki, biz onun mücadelesini bu
eleştirileri arkamıza alarak hayata geçireceğiz. Yani, Türkiye'de bir muhalefet
var, Türkiye'de bir kamuoyu var. Biz, Türkiye'deki toplumun çıkarlarını
birlikte dengeleyerek yapacağız. Dolayısıyla bu konuda bunun tabiî olduğunu
kabul ediyoruz; ama, tabiî, insanoğlu yapılanların da görülmesini istiyor. Ben
de Cumhuriyet Halk Partisinden, fazla bir şey istemiyorum. Yani, onların,
eksiklikleri söylemeleri konusunda tabiî hakları olduğunu söylüyorum; ama,
gayretin de, emeğin de, uğraşın da ve hayata yansıyanların da bilinmesi
gerektiğini söylüyorum. Bunu da istemek bizim hakkımız.
Mesela, arkadaşlarımız,
şimdi, Türkiye'de damızlık amaçlı büyük ölçekli işletme kurulmasında,
sanayicilerimizden destek talebimizi olumsuz algılıyorlar; ama, arkadaşlar,
Türkiye'de büyük ölçekli damızlık işletmelerini kurmanın bir yolu da, kendi
özel sektörümüzü bu işe katmaktır. Yani, başka türlü biz bu ihtiyacı nasıl
karşılayabiliriz?! Şu anda sektörün içerisinde bulunan arkadaşlar biliyorlar
ki, eğer Türkiye'de bu damızlık düvelere karşı talep yüzde 10 daha artsa, fiyat
büyük ölçüde artacaktır. O zaman, biz, ticarî amaçlı, daha rasyonel ve daha
büyük ölçekli işletmelerle damızlık üretimini artırmalıyız ki, Türk çiftçisinin
ihtiyaç duyduğu vasıflı hayvanı onlara ulaştırabilelim. Bunun için, elimizde
başka imkânlar varsa, bu insanları, bu sektörde yatırıma çekelim. Toplam özel
sektör yatırımlarının içerisinde...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
özetler misiniz, toparlar mısınız; süreyi aştık.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sorduğumuz soruları cevaplamıyor zaten Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Doğru, ben, sizin sorduğunuz somut sorulara şu anda cevap
vermedim; ama, onları yazılı olarak da verebilirim, sözlü olarak da
verebilirim; yani, ben, şöyle bir davette bulunacağım: Elbette, bu çatı altında
düşüncelerimizi söyleyeceğiz, eleştirilerimizi yapacağız ve biz, bunlardan
istifade edeceğiz. Dolayısıyla, hepsiyle ilgili konularda, tarımda iyileştirme
konusunda, modernleşme konusunda, doğrudan gelir desteğinin bu amaçla
kullanılması konusunda, zaten bir prensip kararı aldık; ama, madde madde, şu
unsur yer alacak, bu unsur yer alacak diye söylemek istemiyorum.
Ben, 17 Aralık öncesi,
İkinci Tarım Şûrası ile sektörümüzle ilgili iki önemli kanunun çıkarılmasının
gündeme geldiği bugünde, bize sektörün sorunlarını çözme konusunda katkı
yapacak bu iki kanuna desteğiniz için teşekkür ediyorum.
Tekrar konularımıza
dönmeye davet ediyorum efendim.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
MEHMET KARTAL (Van) -
Bizim sorularımıza yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet, efendim.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 6 ncı madde tartışılırken, Sayın Kemal Anadol'un sataşma
dolayısıyla yaptığı konuşma üzerine, Başkanlığımıza bir yazı gönderildi.
Yazıyı okuyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
CHP Grup Başkanvekili
Sayın Kemal Anadol, sataşma üzerine söz alarak yaptığı konuşmada, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna 'şımarıklık yapıyorsunuz' diye hakaret etmiştir.
Özür dilemesini yüksek
makamınızdan arz ederiz.
|
Ahmet Yaşar |
Nihat Eri |
Mücahit Daloğlu |
|
Aksaray |
Mardin |
Erzurum |
|
|
Ali İhsan Merdanoğlu |
|
|
|
Diyarbakır" |
|
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Zabıtlara bakın, zabıtlara!..
BAŞKAN - Duyduğum
kadarıyla, Sayın Anadol, geçmişten örnekler verirken o sıfatı kullandılar...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Elbette.
BAŞKAN - ...ama, yine de
tutanakları isteteceğim ve inceleyeceğiz, daha sonra, o konuda bir karar
vereceğiz.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı
olsun.
7 nci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Uygulama Esasları
Organik tarım
faaliyetleri
MADDE 7.- Organik tarım
faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
Orman sayılan yerlerde
ürün toplanması ile ilgili usul ve esaslar, Çevre ve Orman Bakanlığının görüşü
alınarak, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Hammaddesi tarımsal
kaynaklı olan organik ürünlerden elde edilen nihai ürünlerin, imalat veya
sanayi ürünü olması halinde, bu nihai ürünlerin üretilmesi ve tüketiciye
ulaşıncaya kadar olan aşamalar ile ilgili usul ve esaslar Bakanlığın olumlu
görüşü alınarak, ilgili bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
Organik ürünlerin satışı
ve pazarlaması, 24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin
Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine
tâbi değildir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin
Bayındır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bayındır, şahsınız
adına olan konuşma süresini de ekliyoruz; 15 dakika süreniz var.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı
Organik Tarım Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Elbette 7 nci madde
üzerindeki düşüncelerimi aktaracağım; yalnız, ona geçmeden önce "eyvah
çiftçim" diyorum; Başbakanı azarlar, Grup Başkanvekili fıkralara malzeme
yapar; eyvah çiftçim, yandın! Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, çiftçime fıkra
anlatıyor, dede-torun hikâyesi, malum hikâye... "Dedesinin borcunu
ödüyoruz" diyor; yani, kendilerini aklıyor; AKP'nin diyor, bu anlamda, iki
yıllık, katkısı yok sürece. Ben de diyorum ki Sayın Fatsa'ya ve AKP Grubuna,
siz, önce bir dedenizin borcunu ödeyin, Millî Selamet Partisinin borcunu
ödeyin, Fazilet Partisinin borcunu ödeyin. (CHP sıralarından alkışlar) ondan
sonra, AKP'nin borcunu, patlak ampulle gideceğiniz seçim meydanlarında,
yanmayan ampulle isteyeceğiniz oylarla o çiftçiden alacaksınız, merak etmeyin!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Hiç üzülmeyin, birazdan
geleceğim köydeki yangına, çiftçinin içine düştüğü duruma; oraları ben de
anlatacağım. Yalnız, öncelikle, 7 nci madde üzerindeki görüşlerimi söyleyeyim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, tarımsal üretimde kullanılan kimyasal girdilerin olumsuz
etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları gün geçtikçe
artmaktadır. Son yıllarda, gerek tarımsal ilaçların gerekse gübrelerin
bilinçsizce kullanımı, üretimdeki artışın yanında, kalitesiz ve insan sağlığını
tehdit edecek üretimlere de neden olmuştur. Toprağın derinliklerine sızan
fosfor ve nitrat, tatlı su kaynaklarına ulaşmakta, bu da, insan ve diğer canlıların
hayatı açısından ciddî problemlere yol açmaktadır. Ayrıca, kimyasal tarım
ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek
ekolojik dengeyi de bozmaktadır.
Tüm bu olumsuz etkilerin
ortadan kaldırılması amacıyla, kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç
kullanılmaması ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini, aynı
görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline
dayanan organik tarım sistemi geliştirilmiştir. Biz de bu yasaya destek
veriyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu
anda görüşmekte olduğumuz kanun kapsamının temelini oluşturan kontrol,
sertifikasyon işlemlerinin tam olarak neleri kapsadığı, kontrol ve
sertifikasyon kuruluşlarının vasıfları ile çalışma şartları ve bunları denetleyecek
bakanlık görevlilerinin vasıfları bu kanun kapsamında ele alınmalıydı. Bu
konular, yönetmelikle belirlenmemelidir. Bu konularda yasaya uymayana idarî ve
malî ceza uygulamaları söz konusudur.
Arkadaşlar, bu hususların
burada açıklığa ve kesinliğe kavuşturulması şarttır; çünkü, yönetmelikler,
ilgili bakanlıkça çıkarılmaktadır; ileride de çok daha fazla değişikliklere
maruz kalabilmektedir.
Madde 7, birinci
paragraf... Yönetmeliğin gücünü aşan konular da dahil olmak üzere, tüm konular
yönetmeliklere bırakılmıştır. Oysa, temel konular ve özellikle kontrol,
sertifikasyon, denetlemeyle ilgili hususlar yoruma açık olmamalıdır ve bu
kanunda yer almalıdır.
Arkadaşlar, maddenin
ikinci paragrafındaki orman sayılan yerlerden ürün toplamayla ilgili konular
neden Tarım Bakanlığınca belirleniyor? Ayrıca, bugün öyle örnekler var ki,
orman alanlarında, orman ağacı altında mantar, çilek ve benzeri tarım
faaliyetleri de yapılmakta ve bu ürünlerin tümü, organik de olsalar, sadece
doğal da olsalar orman ürünleridir. Meşe palamudu bile, daha önceki yıllarda,
organik meşe palamudu olarak ihraç edilmiştir.
Yine, dünyada hızla
gelişen organik orman ürünleri sanayii var; mobilya, tahta oyuncak, kırtasiye
malzemeleri gibi. İşlenmiş veya işlenmemiş orman ürününün organik olup olmadığının
kriterleri ile bunlara nasıl sertifika verileceğini, hangi şartlarla ve nereden
-hatta, bölge bölge açıklanarak- toplanacağını Çevre ve Orman Bakanlığının
belirtmesi gerekmiyor mu?! Bu konularda orman ve orman endüstrisi mühendisleri
ve uzmanına da ihtiyaç yok mu?!
Üçüncü paragrafa bakacak
olursak, ilgili bakanlıklar kendi yönetmeliklerini hazırlayacaklar; ama,
bunları kontrol eden ve bunlara sertifika verecek olan kuruluşlara yetkiyi
Tarım Bakanlığı verecek bu kuruluşları da, Tarım Bakanlığının nitelikleri bile
belirlenmemiş elemanları denetleyecek!.. Peki, bu nasıl olacak arkadaşlar? Bu
denetleme sonuçlarından, yönetmelik hazırlayan bakanlıkların nasıl haberi
olacak? Denetlemelerden olumsuz bir sonuç çıktığında da, yetkileri yok ki, neyi
düzeltecekler? Her şey havada kalmış olmuyor mu Sayın Bakanım?..
Ayrıca, kanunda, bu
bakanlıkları ilgilendiren konularda organik üretim yapacak girişimcilerle
ilgili şartlara da çok az değinilmiştir. İlgili bakanlıklara nasıl müracaat
edecekleri bile belli değildir. Daha da açık deyişle, bu bakanlıklar, kim
organik içki üretiyor, kim kozmetik üretiyor, kim tekstil, mobilya üretiyor,
haberleri olmayacak; ama, bunların nasıl organik olacağını belirleyecek; hatta,
bununla ilgili yönetmelik çıkaracak. Bu konularda, 11 inci maddede de, açık
açık, bütün yetkinin Tarım Bakanlığında olduğu belirtilmiştir.
7 nci maddenin son
paragrafına göre ise, organik ürünler Hal Kanununa tabi değildir. Peki,
bunların dağıtımı, nakliyesi, depolanması ve pazarlanması nasıl yapılacak? Haller
yerine hangi sistem devreye girecek? Halka dağıtımında uygulamalar nasıl
olacak? Bu konular açıkça belirlenmezse, mevcut durumdan daha beter bir
karışıklık söz konusu olmaz mı? Bunun yerine, hallerde ayrı depolama ve özel
nakliye ve satış koşulları belirlenemez mi? Eğer, bu sakıncalı görülüyorsa,
organik gıdaların toptan dağıtımının nasıl yapılacağı konusunda bir sistem
belirlenmeli; bu da, kanunda, açık açık yer almalıdır.
Değerli arkadaşlar,
organik tarım, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de gereken önemi görmelidir.
Toprağımızı, dünyamızı ve sağlığımızı korumalıyız; ancak, bu işi doğru da
yapmalıyız.
Madde 5'te sözü edilen
yetkilendirilmiş kuruluşların nasıl yetkilendirme süreci geçireceği, ne gibi
özellikler taşıyacağı, ne kadar süre için yetki alacakları, yetki sınırları
gibi konular tamamen es geçilmiştir. Bunlar yönetmelikle değil kanunla
belirlenmesi gereken hususlardır. Bu kuruluşlar hangi vasıflarda ve ne kadar
eleman çalıştıracaklardır? Örneğin, iki ziraat mühendisi çalıştıran bir kontrol
kuruluşu, Sayın Bakanım, sayısız proje ve ülkenin her yerinde kontrol yapabilir
mi ya da bu ziraat mühendisi organik tekstilin organikliğini denetleyebilecek
mi? İki bitki korumacı istihdam eden bir kuruluş hayvancılık işletmelerini
denetleyebilir mi? Bu konular yönetmelikle değil, kanunla açıklanmalı ki, bu
kanunla öngörülen cezaî müeyyideler de uygulanabilsin; yoksa, daha baştan
suiistimallere açık olur.
Örneğin, organik tekstili
kontrol edecek ve sertifika verecek kuruluşun hangi vasıflarda ve sayıda eleman
çalıştıracağı, tecrübesi gibi konularda Tarım Bakanlığı yetki verecek. Diğer
yandan, organik alkollü içkiler, organik mobilya, oyuncak gibi ürünleri ziraat
mühendisleri mi kontrol edecek veya niye Tarım Bakanlığı bunlara yetki verecek?
Sayın Bakanım, bunun yerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığından yetki istenilmesi
gerekmez mi?
Yine, aynı husus, organik
kozmetik ürünleri için de geçerli. Bu konularda da Sağlık Bakanlığından yetki
istenilmesi gerekmez mi?
Kısaca, yetki alanıyla
ilgili olarak, bu kuruluşların hangi makamlarca nasıl yetkilendirileceği gibi
konular kanunda yer almamaktadır. Oysa, bu konular, organik tarımın ülkemizde
doğru yapılanmasıyla ilgili "olmazsa olmaz" koşullarıdır.
Bu kanunun aceleyle ve
uzmanlıktan uzak kişilerce hazırlanmış olduğu konusunda ciddî şüphem var. Genel
olarak, bu kanun, organik tarımın geliştirilmesi için hiçbir teşvik ve
ayrıcalık öngörmediği gibi, yapılanması konusunda da eksiklikler içermekte ve
şu haliyle organik tarımın gelişimine engel olacak gibi gözükmektedir.
Ayrıca, daha önce de
söylediğim gibi, organik üretimde, yapılabilmesi için, en az iki ya da üç
yıllık bir geçiş sürecine ihtiyaç vardır. Bu süreç içinde, gelecek dönemlerle
ilgili de planların uzun yapılması gerekmez mi? Bu nedenle, yapılan
araştırmaların yasal geçerliliğinin olması ve tarafların uyması, organik
tarımın başarısı için şarttır.
Değerli arkadaşlar,
tarım, insan yaşantısında vazgeçilmez olmaya devam ettiği sürece, gerek
insanlık gerekse ülkeler açısından önem taşımaya da devam edecektir. Dünya nüfusunun
hızla artması, tarımın da değerini bir kat daha ortaya koymaktadır. Bu
bakımdan, tarımsal üretimleriyle kendi kendilerine yetebilen ülkeler şanslı
ülkelerdir. Bir zamanlar biz de öyleydik. Tarım sektörümüz, uzun bir süredir
uygulanan sağ politikalarla, yani sizin uyguladığınız politikalarla giderek
değeri azalan ve çiftçiyi bugünkü noktaya getiren anlayışla bütünleşmiştir.
Ülkemiz, ABD ve Arjantin'den gelen mısır, sınırlardan kaçak giren canlı hayvan
ve et, Meksika'dan gelen muz, Şili'den gelen elma, İran'dan gelen karpuz,
Bulgaristan'dan gelen cevizle işgal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
doğrudan gelir desteği 2003 yılında öyle ya da böyle ödendi. Sayın Bakanım,
2004 bitiyor; 2004'ün sonuna kadar...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Bakan şu anda aramızda oturuyor; CHP'li oldu.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Bakın, önümüzdeki iki ay içerisinde de bir bayram var. Biraz evvel,
ben konuşmadan önce, çiftçilerim bana şunu söylüyor: "Lütfen, Sayın Bakana
söyleyin, AKP İktidarına söyleyin, bayramdan önce bizim doğrudan gelir
desteğimizi ödesinler." Ben de dedim ki, dilimin döndüğünce anlatacağım;
gerçi, onlar duymaz, onlar işitmez, onlar hissetmez ya, ben, yine de bana
düşeni yapacağım dedim onlara; bilginiz olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
diğer hükümetler gibi AKP Hükümeti de çiftçiyi eziyor; hatta, daha beter
eziyorsunuz.
Sayın Bakan, buğday 260
000-280 000 lira, ekmek 400 000 lira. Bu durumda, çiftçi, bir dahaki seneye
buğday ekmeyecek. Göçe zorlanan çiftçinin boşalttığı tarım arazileri satışa
çıkarılacak. Yakında elimizde belki de toprak kalmayacak. Neden çiftçilerimizi
yok sayıyorsunuz, neden kendi kaderlerine terk ediyorsunuz, neden onları bir
kenara itiyorsunuz? Çiftçimizi ayak bağı mı görüyorsunuz? Çiftçimizi sırtınızda
kambur mu görüyorsunuz? Onlar, sizin atanız arkadaşlar. Onların yetiştirdiği
ürünlerle beslendiniz bugünlere kadar.
Topraklarımız çok verimli
arkadaşlar. Bu topraklarda pamuk ekmeyeceğiz de ne ekeceğiz?! Bu topraklarda
buğday ekmeyeceğiz de ne ekeceğiz?! Pancar, incir, üzüm, domates, patates,
zeytin, soğan yetiştirmeyeceğiz de Sayın Bakanım, ne yetiştireceğiz?! Bu
toprakları zamanında niye aldık? Millî mücadeleyi niye yaptık? Bu toprağın
hakkını vermeyeceksek, ekip biçmeyeceksek, sahip olamayacaksak, biz, bu toprakları
satmak için mi aldık?!
Değerli arkadaşlar,
bakın, Kırşehir çiftçisi öyle bir sezon geçirdi ki, bir taraftan doğal afetler,
diğer taraftan AKP'nin getirdiği afetlerle, çiftçinin ocağında yangın var;
çiftçi zarda, çiftçi zorda. Bakın, ben söyleyeceğim, ben anlatacağım. Ben,
onların içerisinden geldim, onlardan birisiyim. Hisseden hisseder, hissetmeyen
de gider bölgesine şöyle bir bakar; ne verdim bu çiftçiye, bu çiftçi ne
istiyor?..
Ne istiyor bu çiftçi
Sayın Bakanım, ne istiyor biliyor musunuz; sıcak, huzurlu bir ev istiyor,
ellerinin nasırlarıyla ürettiği mercimekten, ürettiği buğdaydan, ürettiği
pancardan, ürettiği her türlü hububattan yalnızca pay istiyor, onurlu ve
şereflice yaşamak istiyor ve kazandığı paralarla, kendi ailesini, kendi
ocağını, hiç kimsenin getireceği hiçbir hediyeye ya da dağıtılacak file, valiz
içerisindeki eşyaya ihtiyaç duymadan onurluca yaşamak istiyor. Sayın Bakanım,
bu istekleri çok mu?! Bu güzel insanların talepleri çok mu?! Türkiye'nin
bunlara verilecek parası mı yok?! Bunların tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarını, Ziraat Bankasına olan borçlarını bir defaya mahsus Türk Devleti
kapatamaz mı, yapamaz mı?!
Oysa, biz biliyoruz...
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Kapatmadı mı?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Bana bak kardeşim, sesin bu kadar gürse, gitseydin de Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonundaki 37 milyar dolara tavır koysaydın! Hortumcuya tavır
koysaydın! (CHP sıralarından alkışlar)
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Konuşma!..
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Bana bak, çiftçiye tavır koyamazsınız!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım... Karşılıklı konuşmayalım...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Çiftçiye tavır koyamazsınız! Çiftçiyi yok saydırmam size; bunu
bilin!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bravo (!..)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Bravo mu değil mi, onu ben değil çiftçi söyleyecek size.
Hangi yüzle gideceksin
memleketine?! Üzüme mi para verdin?! Ne saydın çiftçiyi?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çiftçi hepsini biliyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Devamla) - Haa, çiftçiyi ne sayıyorsunuz, biliyor musunuz; Erzurum'da
azarlıyorsunuz, çiftçiyi fıkralara konu ediyorsunuz, çiftçiyi yok sayıyorsunuz.
Aksini mi söylüyorsun; gel de ispatla, burada! Gel de ispatla aksini
söylüyorsan.
Seni kime, biliyor musun;
seni bölgendeki çiftçiye şikâyet ediyorum, seni onlara havale ediyorum. Yarın
gideceksin onlara, o yanmayan ampulünle, patlak ampulünle oy isteyeceksin
onlardan, hamasi nutuklarla. 3 Kasım öncesi verdiğiniz sözleri yerine
getirmeden, doğrudan gelir desteğini ödemeden, mazot parasını vermeden,
çiftçiye tabanfiyatı zamanında açıklamadan, onun elindeki buğday ofislerini
kapatarak, devlet buğday almayarak, onlara yeniden yaşama şansı vermeyerek,
bunu mu yapacaksınız?! Hadi oradan diyorum size!
Bütün çiftçilerimizi ve
Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sen AK Partiyi düşünme, sen kendini düşün.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz önce, Divana gelen bir yazıyı söz konusu etmiştik.
Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar, Mardin Milletvekili Nihat Eri, Erzurum
Milletvekili Mücahit Daloğlu, Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu
arkadaşlarımız, Sayın Kemal Anadol'un, konuşmasında "şımarıklık
yapıyorsunuz"diye Adalet ve Kalkınma Partisine hakaret ettiği düşüncesinde
olduklarını belirtiyorlar ve özür dilemesini istiyorlar.
Tutanakları getirttim;
aynen bilginize sunuyorum: "İnşallah, bu sayıyı muhafaza edersiniz; ama,
göreceksiniz ki, tarih, bu şekilde Meclisi dolduran, şımarıklık içinde bu
kürsüden muhalefete saldıran partilerin tarihten silindiklerini gösteren
misallerle doludur." Divan olarak, bu ifadede, Adalet ve Kalkınma
Partisine yönelik bir hakaret görmüyoruz; özür dilemeye de gerek görmüyoruz.
Bilginize sunarız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
"Bu şekilde" ne demek?! Orada yazıyor...
BAŞKAN - Şimdi, aslında,
bu şekilde tartışmaya gerek yok. Tutanağı alıp, titiz bir şekilde siz de
inceleyebilirsiniz. Bu ifadede olsa olsa uyarı var, geçmişte bazı siyasî
iktidarların yaptıklarıyla ilgili bir sıfatlandırma var. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuyla ilgili değil.
Başkanlığımızın takdiri
bu yöndedir.
Görüşmelere devam
ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ahmet Kambur; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET KAMBUR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu
Tasarısının 7 nci maddesiyle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilgi çağını idrak ettiğimiz bu dönemde yeryüzünde yaklaşık 6 milyar insan
yaşamakta. Maslow'un deyimiyle, fiziksel ihtiyaçların çevreyi kirletmeden
karşılanması, dolayısıyla sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için
organik tarımın önemi gün geçtikçe artmaktadır.
Peki, organik tarım
nedir?.. Organik tarımın tam tarifi oldukça güçtür. Öncelikle, organik tarımla
ilgili olarak söylenilen pek çok şey tam olarak gerçeğe uygun değildir.
İkincisi, organik tarımı, sadece bir tarım teknolojisi olarak ele almak da
doğru değildir; çünkü, organik tarım bir metot olmaktan ziyade, bir felsefe,
düşünce veya inanç tarzı olarak ele alınmalıdır.
Genelde, organik tarım
deyince, kimyasal madde kullanılmadan yapılan tarım anlaşılmaktadır. Bu, konuya
çok basit bir açıklama getirmekle beraber, gerçeğe de uygun değildir. Şöyle ki:
Doğada mevcut, ölü veya canlı tüm materyal kimyasal bir bileşim içermektedir.
Bu açıdan, organik tarımda da kimyasal madde kullanılmaktadır. Bununla beraber,
organik tarımda, suda kolay çözülebilen ve sentetik olarak imal edilen ve
doğrudan doğruya rutin olarak uygulanan kimyasal maddelerin kullanılmasından
kaçınılmaktadır. Kimyasal maddeler, doğada bulunduğu şekliyle ve doğanın
dengesini bozmayacak ölçüde kullanılmaktadır.
Diğer bir yanılgı da,
kimyasal maddelerin yerini doğal maddelerin almasının, organik tarımın
tanımında yeterli görülmesidir. Kimyasal gübrenin yerini çiftlik gübresinin
alması olaya çözüm getirmez. Önemli olan, gerekli olduğu yerde, zamanda ve
yeterli miktarda gübre kullanmaktır. Fazla kullanılan çiftlik gübresi, aynı
şekilde toprakta olumsuz etki bırakacak ve çevrenin kirlenmesi daha az
olmayacaktır.
Buna göre en uygun
tanımlama, insanın doğanın üzerinde ve doğaya hükmeder tarzda çalışması değil,
aksine, doğayla beraber ve doğayla uyum içinde çalışması olmaktadır.
Yine, diğer bir anlayış
tarzı da, bugünkü organik tarımın, 1939'dan önceki, yani, dedelerimiz
zamanındaki çok değişik üretim tarzlarının bir arada bulunduğu ve daha çok
doğanın verdiğiyle yetinen üretim tarzı olduğu düşüncesidir. O zamanki üretim
tarzında, bugünkü organik tarımın prensiplerinden birçoğu -ürün rotasyonu,
birleşik üretim metotları, elle ot mücadelesi gibi- mevcut olmakla beraber,
bugünkü organik tarımın, elli yıl içerisinde tarımda yapılan araştırmaları ve
meydana getirilen değişiklikleri tamamen inkâr etmesi ve bir tarafa bırakması
düşünülemez.
Bugünkü organik tarım,
modern tarımın tüm olanaklarından faydalanmakla beraber, tarımda üretimin
kalitesini yükseltecek metotları geliştirerek toprağın yapısını güçlendirme,
doğanın dengesini bozmayacak elementleri kullanma ve uygun rotasyon gibi
unsurlardan yararlanan bir tarım anlayışıdır. Diğer bir deyişle, organik tarım,
modası geçmiş veya eskiden kalma bir sistemin yeniden canlandırılması değil,
yeni, modern ve etkin bir sistemin geliştirilmesidir.
Bir diğer önemli unsur
da, organik tarımın toprağı canlı bir unsur olarak ele alması ve bu noktadan
hareketle toprakta faydalı mikroorganizmaların canlandırılması, dolayısıyla,
toprağın canlı ve dinamik bir seviyede tutulması prensibidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayileşmiş ülkelere nazaran ülkemizin sanayileşmesi geç
başladığı için, çevre kirliliği yönünden, sanayileşmiş ülkelere oranla daha
şanslı durumdayız diyebiliriz. Tarımsal üretim faaliyetlerinde kullanılan
sentetik gübre ve hormonların aşırı kullanımı, çevreye zararlı oldukları gibi,
insan sağlığı için de tehdit oluşturduklarından, uluslararası alanda organik
ürünlere talep, 1980'li yıllardan itibaren artmıştır. Bu talep doğrultusunda, ülkemizde
de, 1985-1986 yıllarında organik tarım faaliyetleri sistemsiz bir şekilde
başlamış, bugüne kadar da Avrupa Birliği Konseyinin bu konuda çıkarmış olduğu
tüzüğe paralel olarak yapılan idarî düzenlemeler muvacehesinde yürütülmüştür.
Halihazırda, özellikle
gelişmiş ülkelerde, organik tarımsal gıdaya olan talep, toplam gıdanın yüzde
25'ine baliğdir. Bugün, bu talebin ancak yüzde 5-10'luk kısmı karşılanmakta
olup, arzda yetersizlikler yaşanmaktadır.
Uluslararası alanda
yaşanan bu arz eksikliğinin ülkemiz tarımı tarafından değerlendirilebilmesi ve
organik tarım faaliyetlerinin uluslararası standartlara uygun olarak
yürütülmesi için Konsey tüzüğüne paralel olarak hazırlanan tasarının 7 nci
maddesiyle, organik tarım faaliyetlerinin esas ve usullerinin ülkemiz tarımsal
faaliyetlerinden sorumlu olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca tespit edileceği,
hammaddesi tarımsal kaynaklı olan organik ürünlerden elde edilen nihaî
ürünlerin imalat veya sanayi ürünü olması halinde bu ürünlerin üretilmesi ve
tüketiciye ulaşıncaya kadar olan aşamalarla ilgili usul ve esasların
belirlenmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görüşünün alınacağı, organik
tarım faaliyetlerinin esas ve usulleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
belirleneceği için, bu ürünlerin satışında veya pazarlanmasında Yaş Sebze ve
Meyve Ticaretinin Düzenlemesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmektedir.
Maddeyle getirilen bu
düzenlemelerin olumlu olduğunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla, tekrar,
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, 7 nci
madde üzerinde soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan; buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, aracılığınızla birkaç sorum var Sayın Bakana. Bunlardan bir
tanesi şu: Biraz önce söylemiştim, Ağcaşar Köyünde bir felaket oldu. Bu felaket
tabiî felaket değil. Bakanlığın kontrolsüzlüğü sonucu, ithal edilen patates
tohumlarının mantara bulaşık çıkması nedeniyle, ne yazık ki, bu köyümüzde ve
Nevşehir İlinde fungus, yani, bir çeşit mantar hastalığı gelişme göstermiştir.
Bu sebeple, Niğde'nin Ağcaşar Köyünde ve Nevşehir'in Derinkuyu İlçesine ve
Kaymaklı'ya bağlı birtakım yörelerde patates ekimi yasaklanmış bulunmaktadır.
Biraz önce, burada,
Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Necati Uzdil'le bu konuyu görüşüyorduk
çiftçilerin bu sorunlarını nasıl giderebiliriz diye; kendileri, Ziraî Mücadele
Kanununun 16 ncı maddesine göre, çiftçilere bir ödeme yapılabileceğini
söylediler. Tam bu sırada da Ağcaşar Köyünün Muhtarı Habip Aktaş aradı. Şimdi,
onun aracılığıyla şu soruyu soruyorum Sayın Bakana: Patates ekimi yasaklanan
Ağcaşar Köyümüzde ve Nevşehir'in çeşitli köy ve kasabalarında çiftçilerin
uğramış olduğu zararı ne şekilde karşılamayı düşünüyorsunuz ve hangi program
içerisinde karşılayacaksınız? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Elimde,
Niğde İlinin, dört sayfadan ibaret bir il hasar tespit komisyonun kararı var.
Dolu ve sel afetleri nedeniyle Gölcük Kasabasında zarar gören çiftçilerimizin
isimleri var cetvele göre ve bunların zarar oranları var; yüzde 59 ile yüzde 68
arasında zarar görmüş bulunuyor bu çiftçilerimiz. Bugüne kadar, Gölcük
Kasabasında dolu ve sel afeti nedeniyle zarar gören çiftçilerimizin zararları
ödenmemiştir. Bakanlıkça bunların ödenmesi düşünülüyor mu? Ne zaman ödenecek?
Gölcük Belediye Başkanımız da bunu bekliyor. Bana bunu faksladılar.
Bir diğer sorum yine
tabiî afetle ilgili. Hasaköy, patates ekimi yapılan köylerimizden birisi.
Hasaköy'deki çiftçilerin tüm tarımsal varlığının yüzde 40'ının üzerindeki kısmı
zarar görmüştü. O konuda da hasar tespiti yapılmıştı; ama, ne yazık ki, o yıl
için Niğde İli Bor İlçesine 2 255 300 000 lira, Çiftlik İlçesine de 79 200
000 lira olmak üzere toplam 2 334 500
000 lira para gönderildiği söylenmişti. Oysa, Sayın Başbakan kendi müjdesi
olarak "50 trilyon lira afet yardımı, bayram müjdesi" demişti. Bu 50
trilyondan Niğde Hasaköy'e düşen pay nedir? Niğde'nin tümüne düşen 2 334 500
000 lira mıdır? Bu, Yeni Türk Lirası değil Sayın Bakan, mevcut Türk Lirası.
Bu üç sorumuza cevap
verirseniz memnuniyetimizi bildireceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık; buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)-
Sayın Bakan, aftan yararlanan çiftçilerden ikinci taksitini ödeyemeyenlere şu
anda Ziraat Bankasının uygulamakta olduğu gecikme faizi yıllık yüzde 132
rakamına ulaşıyor. Türkiye'de bu oranda bir faizi herhangi bir çiftçinin
ödemesi mümkün mü? Birinci sorum bu.
İkincisi; Türkiye'de
hayvancılığın geliştirilmesinden bahsediyoruz. İşletme kurmuş, hayvan ithal
etmek için izin bekleyen işletmelere Bakanlığınızca sadece Uruguay ve Yeni
Zelanda'dan hayvan ithal etme izni veriliyor. Halbuki, bu ülkelerde de yeterli
hayvan yok. Şu anda, tüm yatırımını yapmış işletmeler sadece ithal iznini
bekliyorlar. Bu konuda herhangi bir şey yapmak istiyor musunuz?
Üçüncü olarak, Toprak
Mahsulleri Ofisi 310 000 Türk Lirasından Çukurova'dan mısırı alıyor. 310 000
liradan aldınız. Bu mısırı üç ay sonra 410 000 Türk Lirasından sanayiciye
satmayı düşünüyorsunuz; yani, yüzde 30 üzerinde bir fiyatla. Türkiye'de bu süre
içerisinde ne değişti ki, Toprak Mahsulleri, çiftçiden 310 000 liraya aldığı
mısırı, sanayiciye 410 000 liradan satmaya kalkıyor? Birincisi bu.
İkincisi; bu mısırı alan
sanayici, bunu yem yaparak tekrar üreticiye satmaya kalktığında, yine, üreticiye,
yüzde 30, yüzde 40 oranında pahalı yem satılıyor. Bu konuda neler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Soya konusunda sormak
istiyorum. Türkiye'de, yılda 30 000-40 000 ton soya üretimi yapılıyor. Halbuki,
Türkiye'nin ihtiyacı 1 500 000 ton. Türkiye olarak, soya ithalatına yılda 300
000 000-350 000 000 dolar para ödüyoruz biz. Bu konudaki teşvikler yeterli
değil, primler yeterli değil ve zamanında da ödenmiyor.
Bu açığı kapatmak ve
ithalata bu paranın verilmemesi için, çiftçiyi desteklemeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, deminki konuşmamda belirttim, bir türlü
hazmedemiyorum; yani, inanın vicdanen hazmedemiyorum, acaba sizin vicdanınız
rahat mı? Acaba, ben, kim zarar gördüyse...
Zarar gören herkese yaptığınız yardıma saygı duyuyorum; ama, acaba
yardım yaptığınız yerlerde traktörler de mi dondu, yoksa, bunların evleri de mi
dondu? Yardım etmediğiniz illerde ürünü donan, ekmeğe muhtaç olan tüm bu
insanlar bizim vatandaşımız değil mi? Vicdanen müsterih misiniz? Acaba, bu
konuda yardım yaptığınız yerlerde düzenlenen raporlar, Malatya İlinde mertçe,
dürüstçe sadece hiçbir ürünü kalmayan insanlarla ilgili rapor düzenlendiyse,
acaba, diğer illerde düzenlenen raporlar doğru mu? Bu konuda acaba bir
araştırma yapmayı düşünüyor musunuz? Malatya köylüsü adına isyan ediyorum. Bir
kez daha; yani, vicdanım rahat değil, acaba sizin vicdanınız rahat mı?
İki, bir sorum daha var
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Süre doldu Sayın
Aslanoğlu, bundan sonraki maddelerde sorarsınız, nasıl olsa daha başka maddeler
var. Sayın Bakana müsaade edelim.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. Milletvekili arkadaşlarımızın sordukları sorulara akışı
içerisinde şöyle cevap vermek istiyorum: Patates hastalığıyla ilgili konularda,
evvela, bu hastalıklı patates olan bölgelerde hastalığın toplam üretim
içerisindeki payı yüzde 1'in çok altındadır. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda
çok büyük bir sıkıntı yok. Yalnız, Karantina Kanununda bir değişiklik çalışması
devam ediyor. Ayrıca alternatif ürün desteği verilmesi söz konusu olacak ve
tohum desteği konusunda çalışıyoruz. Gelir kaybını telafiye yönelik
çalışmalarımız olacak. Çünkü bu konuda üretici desteğini almadan da tedbir
almak imkânı yok. Bir müşterek kararla ancak bunu yürürlüğe koyabiliriz. Onun
dışında, Niğde, Nevşehir, Malatya ve başka illerimizdeki afetlerle ilgili
konuda birkaç cümle söylemek istiyorum; bununla ilgili çok konuştuk.
Efendim, eldeki yasa,
"ortaya çıkan zarar toplam mal varlığının yüzde 40'ını aşarsa" diye
bir hüküm getiriyor ve 2001-2004 yılları arasında âdeta hiçbir ödemenin
yapılmadığı, toplam nominal fiyatlarla, cari fiyatlarla zarar toplamının 99
trilyon olduğu, 2004 yılında ise bu rakamın, afetlerin çok büyük oranda artması
ve etkinliğinin çok olmasından dolayı birdenbire çok büyük bir rakama
yükseldiğini biliyoruz ve zaten bu sebeple ek bir ödeme imkânı doğdu.
Kıymetli arkadaşlarım,
bununla ilgili konularda inisiyatif, illerde kurulan hasar tespit
komisyonlarının, valilerin, il tarım müdürlerinin, ziraat odaları başkanlarının
ve başka komisyon üyesi insanların. Dolayısıyla, burada gelen bilgilere merkez
olarak şu anda yaptığımız şey, oranlarla ilgili hususlara riayet ederek bir
hazırlık yapmak. Elbette bu konuların içerisinde birkısım kurallara tam uygun
olmadan hareket edilmiş olabilir. Bunun ne anlama geldiğini zamanla göreceğiz,
test edeceğiz, inceleyeceğiz. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda Sayın
Mevlüt Aslanoğlu'nun, reaksiyonunu biraz daha kontrol etmesi ve bununla ilgili
sorunları, söylediğim gibi, kamu vicdanını yaralamadan çözmemiz lazım. Hepimize
dikkat ve özen düşüyor. Ben kendilerinin bu konuda çektiği acıyı hissediyorum
ve paylaşıyorum. Dolayısıyla, kanunla ilgili bir değişikliğe ihtiyaç olduğu
ortadadır; yani, bu kanunun, bu haliyle, âdeta, insanları biraz yapaylığa sevk
ettiği ortadadır ve dolayısıyla, bir tedbir almamız lazım; ama, arkadaşlar,
hepimiz, şunu çok iyi biliyoruz ki, Türkiye'de ihtiyaç duyduğumuz sistem, 16
Aralıkta Tarım ve Köyişleri Komisyonunda resmen görüşülecek olan Tarım Ürünleri
Sigorta Yasası Tasarısıdır. Sayın Komisyon Başkanımız da burada; biraz önce,
kendisi, bunu, 16 Aralıkta gündeme alabileceklerini ifade ettiler. Bizden sonra
Plan ve Bütçe Komisyonuna intikal edecek. Bu problemin, kalıcı çözümü
buradadır.
Ben, Toprak Mahsulleri
Ofisiyle ilgili konuda birkaç cümle söylemek istiyorum. Toprak Mahsulleri
Ofisinin bu politikasının esas, temel sebebi, piyasaya, kendisinin alıcı olarak
girmesinden ziyade, sanayicinin ve tüccarın alıcı olarak girmesini sağlamaya
yöneliktir; bunun etkisi olduğunu biliyoruz; ama, öbür tarafta da, Sayın
Küçükaşık'ın söylediği gibi, izah edilmesi gereken bir nokta var; yani, Türkiye'de
fiyatları belli bir noktadan sonra çok mu yükseltecek? Geçen sene bu
yapmadığımızı biliyorsunuz; çok uzun vadeli satışlar yaparak, piyasayı yine
düzenlemeye çalıştık; fakat, amaç, düzenleme fonksiyonu ve fiyatı oluşturma
fonksiyonu. Bununla ilgili uygulamayı zaman içerisinde ortaya koyacağız.
Ziraat Bankasıyla ilgili
ifade; elbette, sorunun cevabı "hayır"dır; yani, böyle bir oran kabul
edilemez. Bunu inceletmemiz lazım; zatıâllerinin eğer bu konuda ilave, daha
açıklayıcı bilgileri varsa, biz kendisinden bu bilgileri de almayı arzu ederiz
.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Görüşmeler
tamamlanmıştır.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Organik ürünlerin ve
girdilerin reklam ve tanıtımı
MADDE 8.- Organik ürün ve
girdilerin etiket ve logoları yalnızca organik ürünler ve girdiler için
kullanılır. Organik ürünlerin ve girdilerin etiketi ve logosu, reklam ve
tanıtımı; sahte, yanıltıcı veya ürünün yapısına, özelliklerine, içeriğine,
kalitesine, orijinine ve üretim tekniklerine göre hatalı bir izlenim yaratacak,
ürünün sahip olmadığı etki ve özelliklere atıfta bulunacak biçimde olamaz ve
tüketiciyi yanıltacak yazı, resim, şekil ve benzerlerini içeremez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
gruplar adına söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Osman Özcan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk; şahsı adına, Antalya Milletvekili Osman Özcan.
Buyurun Sayın Özcan.
Size 15 dakikalık süre
veriyorum.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu
Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; organik tarımın amacı, çevre dengelerini korumak, sentetik ve
kimyasal ilaçları kullanmadan, kimyasal gübreleri değil, organik maddeler ve
yeşil gübreleri kullanarak ürün elde etmektir.
Tarımsal üretimde
kullanılan ziraî ilaçların ve kimyasal gübrelerin insan sağlığı üzerindeki
olumsuz etkilerini hepimiz biliyoruz. Bunların havaya ve suya da verdiği zarar
gözönüne alınırsa, organik tarımın önemi daha iyi anlaşılır.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddeyle, organik tarımsal ürünlerin reklam ve tanıtımı amaçlanmaktadır. Bu
sayede, üreticilerin ve ithalatçıların tüketiciyi yanıltmasının önüne geçilmesi
amaçlanmıştır. Böylece, üreticilerimizin de hakları korunmuş olmaktadır; çünkü,
organik olmayan ürünlerin, organik ürünlermiş gibi gösterilerek
tüketicilerimizin kandırılmasının önüne geçilecektir. Organik tarım ürünleri
sertifikalandırılarak satılmaktadır; üretici de bunu bilerek alacaktır.
Böylece, haksız kazançların da önüne geçilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Tarım Bakanlığımız, son günlerde tarımımızla ilgili olarak, çiftçilerimizle
ilgili olarak kanun tasarılarını peş peşe komisyonumuza getirmekte;
komisyonumuzdan da süratle huzurunuza gelmektedir. Şimdi, Organik Tarım Kanunu
Tasarısını görüşüyoruz; bu bitecek, Tohumculuk Kanunu Tasarısını görüşeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, organik tarımı destekliyoruz; fakat,
kanunlar ne kadar güzel olursa olsun, şu çok iyi bilinmelidir ki, ülke
gerçeklerine uygun çıkarılmazsa başarıya ulaşması gerçekten zordur. Yine
kanunlarımız ne kadar güzel olursa olsun, uygulayıcıların tutum ve davranışları
da o derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi dün gibi, bugün gibi, Parlamentoya gireli iki seneyi doldurduk. Samimî
konuşalım, iki sene önce mi tarımımız iyiydi, şimdi mi iyi?! Bunu, samimiyetle
itiraf edelim değerli arkadaşlarım; çiftçilerimizin durumu gerçekten iyi değil.
Ben, seçim bölgemden geliyorum ve çiftçilerimizin size bir mesajı var; ben, bu
mesajı size iletmek istiyorum, elçiye zeval olmaz; ilk fırsatta bunu Meclisteki
milletvekillerimize anlatacağım dedim. Çiftçilerimiz diyor ki: "İki sene
içinde, AKP, ocağımıza incir ağacı dikti." (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, canı sıkılanlar olacak; ama, bir gerçek var; ayrı ayrı konuştuğumuz
zaman, sevgili AKP milletvekillerimiz de bizim söylediklerimize aynen
katılıyorlar; fakat, burada, bunu söylediğimiz zaman elbette hoşlarına
gitmeyeceğini de biliyorum.
Bilirsiniz, eskiden
Suriye bizim bir vilayetimizdi arkadaşlar; oranın güzel bir şehri var; Halep.
Anadolu'dan Mehmet, Halep'e askere gitmiş; üç sene, beş sene, o zamana göre
neyse on sene askerliğini yapmış, Anadolu'ya dönmüş. Kendisi de Yörükmüş; dağa
çıkmışlar, yaylaya çıkmışlar; davarlarını, koyunlarını otlatıyorlar, çayırın
üzerinde uzun atlamaya başlamışlar. Mehmet atlamıyormuş. Mehmet'e demişler ki:
"Sen niye atlamıyorsun; herhalde atlamasını bilmiyorsun." Mehmet
demiş ki: "Ben Halep'te askerlik yaparken 12 arşın atlardım, sizin
atladığınız hiçbir işe yaramıyor." Biliyorsunuz, o zaman uzunluk ölçüsü
birimi arşın. Oradan vatandaşın biri de, 12 arşını arşınlamış ve "Halep
ordaysa, arşın burada; gel Mehmet, şu 12 arşını atla bakalım" demiş. İşte,
Anadolu'da halkımız "Halep ordaysa arşın burada" der.
Şimdi, sizlere somut
örnekler vermek istiyorum: Bakınız, Antalya'dan bahsedeyim. Antalya'nın
Kızılcadağ, Manay, Osmankalfalar, Elmalı yörelerinde ve Burdur'da anason
ekilir. İki yıl öncesini bırakıyorum; geçen yıl 3 000 000'a anason satıldı;
şimdi, 1 000 000 lira. Geçen yıl elma, Elmalı yöresinde, Korkuteli yöresinde,
Ova'da, Akçay'da, ağacın başında 550 000-600 000 liraya gitti; şimdi, 300 000
lira. Geçen yıl Alanya'nın enterdonat limonları, Kumluca'nın enterdonat
limonları, Finike'nin enterdonat limonları 600 000 liraya gitti; şimdi, 200 000
lira arkadaşlar. Biraz önce, Kumluca'dan bir telefon aldım; mandalinanın kilosu
150 000 lira, enterdonat limonun kilosu 150 000 lira. Eğer, inanmayan varsa,
arabasını alsın, gitsin; oradan doldursun getirsin. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
geçen yıl, aynı büyüklükteki bir sığırın fiyatı 3 milyar liraydı; şimdi, 1
milyar liraya alıcı bulmuyor. Geçen yıl 250 000 000 liraya giden bir koyun,
şimdi, 100 000 000 liraya alıcı bulamıyor. Bu neden böyle oldu?
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Antalya Valisi, bize, Antalya Milletvekillerine, her ay istatistik
gönderir. Bu yıl Antalya Limanına gelen turist sayısında yüzde 37 artış olmuş;
yüzde 37. Bu ne demektir; Antalya yöresinde et tüketiminin yüzde 37 artması
lazım, sebze meyve satışının iyi olması lazım, üreticinin iyi para kazanması
lazım; böyle bir şey var mı? Biraz önce misal verdim. Eskiden Doğu Anadoludan
kaçakçılık yapılırdı -biraz önce AKP milletvekili arkadaşımızın birisi
kaçakçılık yapıldığını söyledi, Sayın Bakanım, böyle bir şey yok dedi; ama, ben
Sayın Bakanıma somut örnekler vereceğim var mı yok mu- şimdi batıdan da
yapılmaya başlandı, kuzeydoğudan da yapılmaya başlandı.
Bulgaristan'dan TIR'larla
kaçak et geliyor arkadaşlar, Antalya bölgesine, turizm bölgelerine. Kaça
geliyor biliyor musunuz; 5 000 000 lira dananın budu. Evet, 5 000 000 lira ve
arkadaşlar ben samimî söyleyeyim, motellerle, otellerle, kasaplarla, köylülerle
çok ilgilenen birisiyim, ben bunu gizli olarak tespit ettim, motellere verilen
etlerin çoğunun da faturası yok; çünkü oradan kaçak geliyor, fatura yok. Durum
bu değerli arkadaşlarım.
Sınırlarına hâkim
olamayan bir devlet düşünebiliyor musunuz? Sınırlardan gelen o kaçak mallar
hormonlu mu hormonsuz mu; ilaçlı mı ilaçsız mı; genlerinde değişiklik yapılmış
mı yapılmamış mı, incelenmiş mi? Hastalıklı mı hastalıksız mı, incelendi mi;
hayır; ama, değerli arkadaşlarım, bir tane kendini bilmez, televizyona çıkıyor,
köylünün alınteri olan domates ve salatalığın hormonlu olduğunu söyleyerek
bizim üreticilerimizi perişan ediyor, ülke ekonomisine de zarar veriyor, Tarım
Bakanlığı da bu adamlar hakkında gerekli işlemi yapmıyor, çıkıp da böyle bir
şey yoktur demiyor. Hele hele hormon... Nerede kullanıyor köylü hormonu?! Neyle
alıyor, nasıl alıyor?! Hormonun fiyatını bilen var mı?!
Değerli arkadaşlarım,
sınır illerimizden olan arkadaşlarım bilirler. Suriye sınırına bakın, sınırda
10 000'lerce tonluk depolar var; Basra'da yok, Bağdat'ta yok, Musul'da yok,
Kerkük'te yok, Irak sınırında var. Suriye'de sınırda depolar var; Halep'te yok,
Şam'da yok tam Türkiye sınırında. Bu neden; oraya süs olsun diye yapılmadı,
buraya muz geliyor, karpuz geliyor, elma geliyor, armut geliyor, et geliyor,
fırsat bulunduğu zaman, gümrüklerle anlaşıldığı zaman -siz bunları iyi
bilirsiniz- kaçak mallar hemen Türkiye'nin içine dağılıyor; üretici perişan
oluyor, Türk ekonomisi de perişan oluyor. Evet, bunlar gerçekler, somut gerçek
bunlar.
Değerli arkadaşlarım,
İbradı'nın Başlar Köyü var, hayvancılıkla geçinirler. Geçenlerde oraya gittim;
kadın kız toplanmışlar, dertlerini anlattılar, bildiğim kadar ben de anlattım.
Bir tane üretici çıktı, ağlayarak, ben geçimimi celeplikle sağlarım -kuzu
topluyor- dört ay besledim, bana mal oluşu 7 500 000, Alanya'da en büyük
kasaplara gittim, 5 000 000 lira vermediler, derisi de onun, iç organları da
onun, başı da onun, sade etine 5 000 000 lira vermiyorlar... Üreticinin durumu
bu, Türkiye'deki üreticinin durumu bu. İnceledim, sordum, gerçekten adam
perişan olmuş ve batmış.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, muzda da aynı oyunlar oynandı; iki senedir gündemdışı konuşma yaptım,
sözlü soru önergesi verdim. Muzu bilirsiniz, Alanya, Gazipaşa, Anamur'da
yetişir, başka yerde yok. Türkiye'nin ihtiyacının büyük bölümünü de bu üç bölge
sağlar ve buralarda da, her tarafta muz yetişmez; muayyen bölgelerinde, denize
bakan kuytu yamaçlarında yetişir. Çok hassas bir bitki; derece sıfırın altına
inerse, muzu donar, fidanı da donar. O zaman fidan nereden gelecek;
Madagaskar'dan gelecek, Güney Afrika'dan gelecek, Hindistan'dan gelecek. Bunu
niçin söylüyorum; bakın, çok masraflı bir ürün olduğu için söylüyorum.
Bakın, çok önemli bir
konu; çok uğraştık, kışın dört ay, Gazipaşa, Alanya ve Anamur'un gece sıcaklığı
şu olacak diye Meteorolojiden netice alamadık. Tekrar Tarım Bakanımızın
dikkatini çekiyorum. Bunu, mutlaka yerine getirsin; çok önemli bir konu.
Değerli arkadaşlarım, üç
dört gün önce bir AKP'li arkadaşım pamukçuların durumunu konuşuyordu, gerçekten
zevkle dinledim, çok doğru söylüyor. Pamuk fiyatı belli. Yunanistan pamuğun
kilosuna 960 000 lira verecek, sen prim olarak 85 000 lira vereceksin, onu da
ne zaman vereceğin belli değil; ondan sonra da diyeceksin ki, Yunanistan
pamukçusu ile Türk pamukçusu rekabet etsin... Alın da kaçan mı derler adama!
Var mı böyle bir şey?!
Şunu söylemek istiyorum:
Muhalefet milletvekilleri gibi konuşmayı bırakın da, iktidar olduğunuzu öğrenin
değerli arkadaşlarım; iktidarsızlık yapmayın. İktidar olan, iktidarlığını
gösterir.
Şimdi, Avrupa Birliği
ülkelerini söylüyorum: Almanya, Fransa, Yunanistan, Portekiz, İspanya,
İngiltere, karşılıksız olarak, çiftçisine, aile başına 15 675 dolar para
ödüyor; geri almamak üzere. Türk parasıyla kaç lira eder; 25 milyar lira eder.
Amerika Birleşik Devletleri 13 675 dolar ödüyor; geri almamak üzere. Türk
parasıyla kaç lira eder; 20 milyar lira civarında eder. Biz ne veriyoruz
çiftçimize?! Ondan sonra, bakanlıkların yetkili kişileri çıkıyor: Efendim,
Amerika'da şeker daha ucuz, Avrupa'da şu ürün daha ucuz... Tabiî ucuz olur; sen
verdin de Türk çiftçisi ucuza mal etmedi mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Vardı da mı vermedik?! Nereden vereceksin?!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Ama işadamlarına buluyorsun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Var mı ki vereyim?!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Sayın Milletvekilim, bankaların batırdığı 37 milyar dolardan 500 000 dolar alabildin
sen, 500 000 dolar!.. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Haydi, haydi!.. Nereden vereceksin?!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Niye vaat ettin madem veremeyecektin?!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Senin gibi müfettişler batırdı onu.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
-Biz neyi vaat ettiğimizi biliyoruz, halk da biliyor; sen derdine yan.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Ondan sonra, bana çıkıp da, efendim mafyayla mücadele ediyorum, memleketi
soyanla mücadele ediyorum diyemezsin. Mücadele etmiyorsun, mücadele
etmiyorsun...
Bakın, bunları konuşurken
bileceksin, göreceksin, yaşayacaksın, bilgi sahibi olacaksın. Bilgisiz
konuşursan rezil olursun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çok biliyorsun!.. Nasıl rezil olduğunuzu biz de görüyoruz.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, somut örnekler veriyorum: Yunanistan çiftçisine
mazotu kaça veriyor biliyor musunuz; Türkiye kaça veriyor? Evet, mazotun varili
45 dolar, 50 dolara çıktı mı, zam; 55'e çıktı mı, zam; 56'ya çıktı mı, zam.
Doğru, 56'ya çıktı, zam. Şimdi, 45 dolara indi, niye indirmiyorsun aşağıya?!
Bunun mücadelesini versen ya!.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Veriyoruz, veriyoruz.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, niye indirmiyorsun?
Değerli arkadaşlarım,
dünyanın en büyük akaryakıtı Türkiye'de, dünyanın! Almanya'yla eşdeğer bizim
fiyatlarımız. Harta'yı bilmiyor musunuz arkadaşlar; Basra Körfezinden şilep
çıkıyor, Akdeniz'den, Messina Boğazından, Cebelitarık'tan, Atlas Okyanusundan,
Manş Denizinden Hamburg'a varıyor Almanya'da. Bizde; pompaya basılıyor, petrol
İskenderun'dan çıkıyor. Nasıl Almanya'yla aynı fiyat olur?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Özcan.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, samimî olalım, bir ülkenin nüfusunun yüzde 35-40'ı
çiftçilikle uğraşırsa, kalkınma elbette zor olur, bunu biliyoruz;
sanayileşmemiz gerekiyor. Avrupa bunu başarmış. Nasıl başarmış? Avrupa nasıl
başarmış bunu? Çiftçisini açlığa mahkûm ederek değil, malını para ettirmeyerek
değil. Çiftçisini daha iyi gelir getirecek yerlere yönlendirerek yüzde 30 olan
çiftçisini indirmiş yüzde 10'lara, yüzde 7'lere ve böylece Avrupa bunu
başarmış, biz de böyle başarmak zorundayız. 30 000 000-40 000 000 nüfusu sokağa
atarak neticeye varamazsın, kargaşa çıkar.
Şimdi, ayın 17'sinde gün
alacağız. Bakın, 17 Aralıkta gün alacağız. 17 Aralıkta gün aldıktan sonra,
Avrupa Birliğinin haçlı seferi başlayacak tarım üzerinde. Evet, çok baskı
yapacaklar, bu baskılara hazır olmamız gerekiyor. Bu baskılara hazır olmamız
gerekiyor. Biz, bitireceğiz çiftçiyi, Avrupa'nın pazarı olacağız. Yok böyle bir
şey. Bunun da başarıya ulaşmasının imkânı yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bu
baskılara boyun eğmeye devam ederseniz, açık söylüyorum, zaten köylere
girememeye başladınız, sokağa da çıkamayacaksınız. Sokağa çıkamazsınız ve size,
açık seçik söylüyorum, açık seçik. Dost acı söyler derler, bunu nasihat olarak
kabul edin. Eğer, bu baskılara boyun eğmeye devam ederseniz, sizi, karayı ak
gösteren bazı besleme basın da kurtaramaz.
Dost acı söyler. Bunlar,
dostça uyarılardır.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım
Kanunu Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde çalışmakta
olduğumuz Organik Tarım Kanunu Tasarısının kanunlaşmasıyla birlikte, bu konuda
çok önemli bir boşluk doldurulmuş olacak ve bu alandaki üretime de, gerçekten,
önemli oranda hız verilmiş olacaktır.
Özel bilgi isteyen
organik tarım modeli, ayrıca, memleketimizde epey mezunu olan ziraat
fakültelerimizin mezunlarına, ziraat mühendislerimize de yeni bir iş ve
istihdam alanı yaratacaktır. Organik tarım faaliyetleriyle ilgili tasarının
yasalaşmasından sonra, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacak
olan yönetmeliklerle usul ve esaslar belli olacak ve bu konudaki pek çok
tereddüt de tam olarak ortadan kaldırılacaktır.
Organik ürün ve
girdilerin etiket ve logoları yalnızca organik ürünler ve girdiler için
kullanılacak, kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından
sertifikalandırılmamış ürünler organik ürün veya organik girdi adı altında
satılamayacaktır.
Yetkilendirilmiş
kuruluşlar, kontrolörler ve sertifikatörler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından
çalışma izni alacaklardır. Verilen çalışma izni, bir başkasına
devredilemeyecektir. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol ve
sertifikasyon olmak üzere iki ayrı birimden oluşacak, kontrol biriminde görev
yapanlar sertifikasyon biriminde, sertifikasyon biriminde görev yapanlar
kontrol biriminde çalışamayacaklardır.
Değerli milletvekilleri,
kullanılan etiket ve logolarda ürünün tam tanımı yapılacak ve yanıltmaya ve
yanılmaya meydan verecek ifade, resim, logo kullanılamayacaktır. Nihaî
kullanıcının organik ürünü tam tanımasına meydan verecek şekilde ifade
edilecektir.
Ayrıca, organik tarım
metoduyla üretilen ürünün ambalajlanırken organik ürün niteliğinin
bozulmamasına dikkat edilecektir. Ambalajlar, pamuk veya keten bez torbalarda,
cam, kâğıttan üretilmiş malzemeler, tahta ve odundan üretilmiş malzemeler,
mısır ve benzeri liflerle üretilmiş hasır ve benzeri malzemeler ve kaplama
maddelerinden yapılacaktır. Organik ürün plastik koruyucu, metal kaplarla
ambalajlanacaksa, kapların ürünle temas edecek yüzeyleri de organik maddeyle
kaplanacaktır. Organik ürün üzerinde "doğal" tanımının kullanılması,
ürünün organik tarım ürünü olduğunu da açıkça ifade edecektir.
Değerli başkan, sevgili
milletvekili arkadaşlarımız; tarım, ülkemizin geleneği ve geleceğidir. Üreten
ve ürettiğiyle bu toplumu doyuran ve giydiren çiftçilere, üretimlerini
sürdürebilmeleri için, mevcut desteklemelere ilave destekler vermeliyiz ve
veriyoruz. Ayrıca, mevcut desteklere yeni baştan çekidüzen veriyoruz. Örneğin,
tohumda Katma Değer Vergisi yüzde 18'den yüzde 1'e indi; mısır, destekleme
kapsamına alındı. Hayvancılıkta, sunî tohumlamadan doğan buzağılara teşvik
kredisi verilmeye başlandı. İşte, bunlar, iki yıllık AK Parti döneminde, geçen
sene yapılan desteklemeler ve mısır 2004 yılı içerisinde de destekleme
kapsamına alınarak bu konudaki üretim açığını Bakanlığımız, zamanında tespit
ederek, mısır ürününü ekmeleri yönünde bir destek ve teşviki çiftçilerimize
yöneltmiş oldu.
Ancak, üretilen ürünlere
hormonlu, antibiyotikli gibi ithamlarla -çeşitli basın organlarında,
gazetelerde, televizyonlarda- tüketicimizi ve üreten insanlarımızı sıkıntılara
sokmamalıyız, tedirgin etmemeliyiz; bu konuya mutlaka özen göstermeliyiz. Üzüm,
incir, kayısı, fındık, zeytin ve zeytinyağı, bu yasa çerçevesinde, şu an,
organik olarak üretilebilen, üretme iddiasında olduğumuz ve ihraç edebildiğimiz
ürünlerimizdendir.
Değerli milletvekilleri,
çilek, piliç eti, bal, süt, peynir gibi ürünler, zaman dilimi içerisinde zan
altında kaldılar. "Çilekte hormon var" denildi, "piliç etinde
hormonlu yem kullanılıyor" denildi, "balda naftalin var, glikoz var"
denildi, hatta "sütte antibiyotik var" denildi. Bu sözler
edildiğinde, hem üreten insanlarımız hem de bu ürünleri tüketen insanlarımız
sıkıntı ve tedirginlik yaşadılar. İşte, bu yasa, bu konudaki boşluğu
dolduracak, Türk tarımını ve çiftçisini ve aynı zamanda, tüketen insanlarımızı
tedirginlikten ve şüpheden kurtaracaktır.
Bu vesileyle, yasanın,
ülkemiz tarımında, organik tarım alanında bir disiplin ve devlet denetiminde
üretim ortamını tesis edeceği ve Avrupa Birliğiyle entegrasyon döneminde önemli
adımlardan biri olacağı inancıyla hayırlı olmasını diliyorum; Yüce Heyetinize
selam ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına
Sayın Haluk Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben çok kısa vaktinizi alacağım.
Bu maddeyle ilgili, biraz
sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bir değişiklik önergesi olacak. Bu
değişiklik önergesinde bir fıkra eklenmesi isteniyor. Bu fıkrada bir kelime
bakımından benim bir duyarlılığım var; bunu sizlerle paylaşmak için söz aldım.
8 inci maddeye aşağıdaki
fıkra eklenmesi talep ediliyor; o da şu: "Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların" diye
devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Kapusuz'la konuştum; RTÜK Yasasında "ulusal" kapsamı da
geçiyor. Ben bu "ulusal" sözünün "millî" sözünün, ne yazık
ki, ülke genelinde yayın yapan medya kuruluşlarının önünde bu sıfatın
bulunmasını yadırgıyorum; çünkü, bunun içeriğine uygun bir yayın politikası
izlenmiyor Türkiye'de. Olsa olsa, bu, "ülke çapında yayın yapan, yaygın
medya kuruluşu" adıyla anılması gerekir. Benim bildiğim "ulusal"
sözü, "millî" sözü, Türkiye'nin ulusal çıkarlarının etrafında
bütünleşmiş bir yayın politikasını ısrarla, inatla, inançla sürdüren bir yayın
kuruluşuna verilmesi gereken bir addır; ama, RTÜK Kanununda ulusal yayın yapan
kuruluş, yaygın yayın yapan kuruluş olarak, eşdeğer olarak anılıyor. Ben,
burada "ulusal" kelimesinin, eğer uygun görürseniz, "ülke
çapında yayın yapan" şeklinde değiştirilmesini teklif ediyorum.
Tabiî ki, sizin partiniz
tarafından verilen önerge üzerinde
konuşma hakkım yok. O yüzden, kısa bir kişisel söz hakkını kullanmak istedim.
Durumu duyarlılığınıza bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Muğla Milletvekili Sayın
Ali Arslan, buyurun.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.
Birisi, dün, kendisini,
doğrudan gelir desteğiyle ilgili, bir televizyon programında izledim.
Gerçekten, birkaç yıldan beri doğrudan gelir desteği, sanki, böyle, sadaka
verir gibi taksitlerle, bir yılın doğrudan gelir desteği ikinci yıla, bir
sonraki yıla sarkıtılarak veriliyor. Tabiî, ne kadar doğru bir destektir,
tartışılıyor; ama, Sayın Bakanın dünkü televizyon açıklamaları da, doğrudan
gelir desteğinin yeni bir şekilde ödeneceği şeklindeydi.
Bu konudaki çalışmalar
nedir? 2004 yılının doğrudan gelir desteğini başka bir yöntemle mi, başka bir
şekilde mi vermek istiyorlar? Uygulamada yine eskisi gibi taksitler halinde,
parça parça, köylünün çok fazla işine yaramayan şekilde mi verilecek? Onu
soracağım; bir.
Bir diğeri, geçtiğimiz
yıl, narenciyede, limonda ve portakalda ihracat primleri verildi. Bu yıl henüz
açıklanmadı ve bunun açıklanmaması nedeniyle narenciye üreticileri büyük
sıkıntı çekiyorlar. Narenciyedeki ihracat primleri geçen yılki düzeyin üstünde
mi olacak altında mı olacak? Öğrendiğimiz kadarıyla daha aşağıda olacak gibi
görünüyor. Ancak, sanıyorum, asıl bu sene ihracat primlerini yükseltmek lazım;
çünkü, fiyatlar, geçtiğimiz yıla göre üçte 1 oranında daha da düştü.
Narenciyedeki ihracat primlerini ne zaman açıklamayı düşünüyorlar? Gerçi, bu,
biraz da Maliye Bakanlığını ilgilendiren bir soru; ama, tabiî, tarım
üreticilerinin bakanı olarak da Tarım Bakanının bu konuda bilgisi olduğunu
sanıyorum.
Sorum bu kadar; teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık, buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Sayın Bakanım, ben, gübre fiyatları üzerine sormak istiyorum; 2003 yılı kasım
ayı ile 2004 yılı kasım ayı gübre fiyatlarını bildirmek istiyorum.
Üre, 2003 yılı kasım
ayında 18 000 000 lirayken, 2004 yılı kasım ayında 26 800 000 lira olmuş; yani,
bir yılda yüzde 49 artmış. 20-20 kompoze, 2003 yılı kasım ayında 16 900 000
lirayken, 2004 yılı kasım ayında 21 300 000 lira olmuş; yani, yüzde 26 artmış.
15-15-15 kompoze, 2003 yılı kasım ayında 17 400 000 lira, 2004 yılı kasım
ayında 21 700 000 lira; yani, yüzde 25 artmış. DAP 18-46, 2003 yılı kasım
ayında 23 000 000, 2004 yılı kasım ayında 28 450 000 lira; yüzde 24 artmış.
Yüzde 26 CAN, 12 750 000 lira 2003 Kasım ayında, 2004 Kasım ayında 16 250 000;
yüzde 27 artmış.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, kitap okumak için söz vermiyorlar; soru sorması gerek.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Yüzde 33 amonyum nitrat, 2003 yılı kasım ayında 15 000 000, 2004 yılı kasım
ayında 18 700 000 lira, yani, yüzde 25 artmış. Yüzde 21 AS, 2003 yılı kasım
ayında 11 800 000, 2004 yılı kasım ayında 14 400 000; yani, yüzde 22 oranında
zam yapılmış.
Doların fiyatı düştüğü,
girdi fiyatları da artmadığı ve enflasyon da düştüğü halde, bir yıldan beri en
az yüzde 20 oranında bu yapılan zamların sebebi nedir; onu sormak istiyorum.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
doğrudan soru sorarsak, daha fazla arkadaşın soru sorması, daha çok sorunun
yanıtlanması mümkün. Çoğunuzun yazılı metni var. O metni biraz gözden
geçirirseniz, daha etkin bir soru sorma yöntemi bulabilirsiniz kanısındayım.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
- Efendim, ben, soru sorma hakkımdan vazgeçiyorum.
Sayın Bakanım dedi
ki:"Artık yeter!.." Artık, kayısıcıya herhalde bir müjde verecek ki,
ben de bu hakkımdan vazgeçiyorum.
BAŞKAN - Peki.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Manevî baskı yapmayın.
BAŞKAN - Sayın Naci
Aslan, buyurun.
NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın
Bakanım, 2004 yılı doğrudan gelir desteği ödemeleri daha yapılmadı. Birkaç gün
önce zatıâlinize sorduğumda, ödenecek paranın 135 trilyon olduğunu, bunun da
ancak 150 ilçeye yeteceğini söylemiştiniz. Ağrı'nın gelişmişlik düzeyi 81
ilimizin içinde en geri il olduğuna göre, acaba, Ağrı merkez ve 8 ilçesi, bu
150 ilçenin arasında yer alacak mı?
İkincisi, Ağrı Toprak
Mahsulleri Ofisinin kapatılacağı duyumlarını aldım; doğruluk derecesini
öğrenmek istiyorum.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Mehmet
Boztaş, buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Aydın
İli Sultanhisar İlçemizin Yağdere ve Güvendik Köylerinde 28.6.2003 tarihinde
meydana gelen yangında zarar gören çiftçilerimizin paraları... İlçe hasar
tespit komisyonunca yapılan saptamalarda 8 700 zeytin ağacının tamamen yandığı
ve 348 milyar Türk Lirası tutarında maddî zarar olduğu ortaya çıkmıştır. 2090
sayılı Yasa gereğince bilgi ve belgeler toplanmış olup, adı geçen
köylerimizdeki çiftçilerimizin bir kısmının yüzde 40'ın üzerinde zararlarının
olduğu, bir kısmının ise yüzde 40'ın altında zararlarının oluştuğu tespit
edilmiştir. Yüzde 40'ın üzerinde zarar gören yurttaşlarımızın, bunun
karşılanması, nakdî yardım ya da ziraî kredilerinin ötelenmesi konusunda bir
şey yapılmış mıdır, yapılması düşünülüyor mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Erdal
Karademir...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kanalınızla, Sayın Bakana
şunları sormak istiyorum: Türkiye, Avrupa'daki kirlenmiş, yaşlı topraklarla
kıyaslandığında, genç, temiz topraklarıyla organik ürün üretimi açısından çok
büyük bir avantaja sahiptir. Hal böyleyken, ulaşılması gereken hedefin çok
gerisinde kalınmıştır. Dış pazarın istekleri doğrultusunda ve son on yılda
ülkemizde büyük hizmetler veren Ekolojik Tarım Organizasyonu gibi sivil toplum
örgütlerinin katkılarıyla bu seviyeye getirilen organik üretimin bir devlet
politikası olarak ele alınması gerekmiyor mu?
Avrupa Birliğine tam
üyelik gerçekleştiğinde, klasik yolla üretilen birçok ürünün dışsatımının
yapılamayacağı bugünden bellidir. Organik ürünler, bu açıdan, Türkiye'nin
gelecekteki avantajı olabileceklerdir. İçpazarda tüketimi ise, daha çok ülkemiz
insanının refah düzeyiyle ilgilidir. Yıllık geliri 25 000-30 000 dolar olan bir
Avrupalı ile 3 000 dolar gelire sahip insanımızın pahalı olan bu ürünleri aynı
miktarda tüketmesini beklemek hayalciliktir. Bu nedenle, dışsatımın yanı sıra,
içpazarda da bu ürünlerin yeterince tüketilmesi ve insanlarımızın daha sağlıklı
beslenebilmesi için, bu alanın mutlaka devletçe desteklenmesi gerekmiyor mu? Bu
konuda hükümetinizin bir programı var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, söz
sırası sizde; sözlü, yazılı yanıtlarınızı bekliyoruz.
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Saygıdeğer milletvekillerimiz de uygun görürlerse
-önümüzde yeni bir yasamız daha var; vakit açısından- bunlara yazılı cevap
vermek istiyorum.
Kendilerine saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, madde üzerideki görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 653
sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 8 inci maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Ilıcalı |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Salih Kapusuz |
|
Erzurum |
Kırklareli |
Ankara |
|
Ünal Kacır |
Fahri Keskin |
Cahit Can |
|
İstanbul |
Eskişehir |
Sinop |
"Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların,
üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla organik tarımla ilgili
ayda en az 30 dakika eğitici yayın yapmaları konusunda Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu gerekli tedbirleri alır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ulusalı, ülke çapında diye düzetme imkânı olursa...
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Koç'un o
bahsetmiş olduğu doğrultuda düzeltmeyi yaparak, yeniden kayıtlara geçmesini
sağlarsak sorun çözülür gibi geliyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır efendim, önerge sahipleri olarak böyle bir şeyimiz yok.
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Hayır, hayır... Ama, ülke çapında,
ülke genelinde ifadesi...
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, Komisyonun önerdiği şekilde bir kelime değişikliği yapma durumunda
olurlar mı?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkanım, aslında, iletişim literatüründe "ulusal" denildiği
zaman, ülke genelinde yayın yapan anlaşılır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kanunda da öyle zaten.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Belli birkaç vilayeti kapsayan yayınlara "bölgesel", bazen bir il ya
da ilçeye has, lokal yayın yapanlara da "yerel radyo ve televizyon"
deniliyor. Dolayısıyla, literatürdeki adı budur. Ulusalın dışındaki bir ifade,
diğer, başka kanalları gayri ciddî ilan etme gibi bir yanlış anlamaya da sebep
olabilir. Aslında, Sayın Koç'un ifadesi "ülke çapında" ile bu
"ulusal" aynıdır; çünkü, bu, iletişim literatüründe ve RTÜK Kanununda
da "ulusal" diye geçer. Onu arz ediyorum efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben bir duyarlılığı belirttim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
bu değişikliğe katılmıyor. Komisyonun da çoğunluğu yok.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Komisyon takdire
bırakıyor.
Hükümet önergeye
katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, müsaade eder misiniz, bir cümle söylemek
istiyorum.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin sınırları içinde, yani, ülke çapında, yani, ulusal...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, "ulusal" demek o değil.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Zaten, bu cümlenin ilk kısmında var. "Türkiye
Cumhuriyet sınırları içinde..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Ulusal" çok farklı bir olay.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Yani, bu, ülke çapında, bölgesel, yerel radyo ve
televizyonların...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yaygın medya kuruluşları...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaygın medya
kuruluşlarının... Yani, bu ifade, amaç açısından çok farklı bir şey değil.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bu
haliyle bu önergeye katılıp katılmadığınızı belirtin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, ben, esas ruhu itibariyle katılıyorum; ama,
tashih yapabiliriz. Onu demek istedim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hayır, yapamazsınız.
BAŞKAN - Tashihi önerge
verenler yapabilir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Amacı belli bunun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Önergeye katılıyorum efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutalım, yoksa söz mü istiyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu maddeyle üretici ve
tüketicilerin, organik tarım ve organik ürünler konusunda bilinçlendirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 8 inci maddeyi yeni şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutmadan
evvel, daha önce tartışmalara, Meclis Başkanlığı tarafsız bir yer olduğu için
katılmadım; ama, madde oylandıktan sonra görüşümü söyleyeyim.
Genelde, bu tür
kuruluşlar, Batı ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde "country wide" ülke
geneli diye tanımlanır; "nation wide" millete mal olmuş anlamınadır;
yani, "national wide" diye, millî, ulusal kapsam alanı diye bir
tanımlama, Avrupa ülkelerinde, Amerika'da kullanılmıyor; bir tek bizde
kullanılıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Her ülkenin literatürü farklıdır.
BAŞKAN - Aslında,
literatür açısından da, uluslararası literatür açısından da Haluk Beyin
söylediği doğruydu; fakat, bu, sizlerin oylarınızla, sizin takdirinizle geçti;
hayırlı olsun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Türkiye'nin literatürü böyle efendim.
BAŞKAN - Şimdi, 9 uncu
maddeyi okutuyorum:
Organik ürünlerin ve
girdilerin ihracatı
MADDE 9. - İhracat
sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi
adı altında ihraç edilemez.
İhraç edilen fakat
alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdiler, mahrecine iade olarak kabul
edilir. Söz konusu ürünler ve girdiler, ithalatta yapılan kontrol ve
belgelerden muaf olup, gümrük idareleri tarafından sadece ayniyat tespiti
yapılarak, ilgili mevzuat çerçevesinde yurda girişlerine izin verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
CHP Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Organik Tarım Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; sizleri ve ekran başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı, Grubum
ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Parlamentoda bugüne kadar birçok yasa görüştük; ancak, bir Çevre Komisyonu
üyesi olarak da aynı zamanda, görüştüğümüz bu tasarı, çevreye duyarlı, insan
sağlığına önem veren, çağdaş yasaların başında gelmektedir. Böyle bir tasarının
görüşülmesine katkı sunmaktan, gerçekten, büyük bir mutluluk duyuyorum; fakat,
bu tasarı, genel gerekçesine baktığımızda, hükümetimizin, kendi halkının
ihtiyaçlarını karşılamak, çevreye olan duyarlılık ve insan sağlığına verdiği
değer ya da tarım alanlarının çoraklaşmasının önüne geçmek adına ciddî bir
duyarlılık göstererek getirdiği bir tasarı olarak gözükmüyor. Avrupa Birliği
uyum süreci içerisinde bizden istenilen bir yasayı, bugün, burada çıkarmaya
çalışıyoruz. Öyle bile olsa, bizim için, atılmış sağlıklı bir adımdır, bundan
bile mutluluk duyuyoruz; fakat -az önce Aydın Milletvekili Değerli Ahmet
Arkadaşım da konuşmasında vurguladı- halkımızın kafası karışık; birçok maddede,
zararı var mıdır yok mudur, hormonlu mudur değil midir, insan sağlığına yararlı
mıdır zararlı mıdır, bu konuda yeteri kadar bilgilenmiş değil. İnsanlarımızın
kafasının karışık olması anlaşılabilir; zira, yakın tarihe kadar, insanlarımıza
çevre duyarlılığı ve neyin zararlı neyin yararlı olduğu konusunda yeterli
eğitimin verilmediğini çok net bir şekilde biliyoruz. Geçmişte, bizi üzen, çok
ciddî bir olay vardı. Çernobil faciasından sonra radyasyon tüm Karadeniz
Bölgesine yayılmışken, fındık, tütün ve çay ciddî anlamda radyasyona
uğramışken, bu ülkenin yöneticilerinden, o dönemin bakanlarından birisi,
televizyonda halkın karşısına çıkıp çay içerek "bakın, bunda radyasyon
yoktur, içebilirsiniz" demişti. O gün, bilim adamları isyan etmiş
"gereken önlem alınmazsa, bundan on onbeş yıl sonra kanser hastalıkları
meydana gelmeye başlayacak" demişti. Bugün etrafımıza baktığımızda, 10
kişi ölüyorsa, araştırdığımızda, bunların 6-7 kişisinin kanserden öldüğünü
görüyoruz.
Peki, değerli
arkadaşlarım, bugün oluşan hastalıklarda, o günkü radyasyonun etkisinin
olmadığı söylenebilir mi?! Bir ülkenin bakanının, kalkıp, kendi halkının
gözünün içine baka baka "çayda ve fındıkta radyasyon yoktur" deyip,
kendi halkını zehirlercesine özendirmesi, akla zarar bir olay değil midir,
onların imha edilmesini önermesi gerekirken?! Bugün, vatandaşımızın aklı
karışıyorsa, aklının karışmasında hakkı yok mudur?!
En iyi yasa, uygulanan
yasadır değerli arkadaşlarım. Bir yasayı çıkarırız; ama, rafa kaldırırsak, o
yasanın bir kıymeti harbiyesi olmaz. Bugün, ülkemizi yönetenlerden özellikle
bir şey istiyoruz; insana saygı, çevreye duyarlı olmak, gelecek nesillere olan
saygımızı korumak istiyoruz; onlardan da bu davranışları bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
yürürlükte olan yasalar varken bile, çevre duyarlılığı gözardı edilmektedir.
Bugün, Menderes Havzasında, o ovada, Uşak'tan başlayıp, Denizli'den devam eden,
Aydın'ın içerisinden geçerek Ege Denizine dökülen Menderes Nehri havzasında çok
ciddî bir kirlenme vardır. Mevcut yasalar, bu kirlenmenin önünü alabilir; ama,
uygulayıcılar bunu uygulamamakta, denetleyiciler de bunun üzerinde
durmamaktadır. Dolayısıyla, tarım alanlarımız gittikçe çoraklaşmakta, insan
sağlığı gittikçe tehdit altında kalmaktadır. Bugün, ekonomimizin çıkmaza
girdiğini söylüyoruz. Evet, turizm gelirlerimiz her geçen gün artar gibi
gözükmekteyse de, yakın zamanda, çevre kirliliğinden dolayı turizm de büyük
darbe yiyecektir.
Bugüne kadar çevreyle
ilgili yaptığımız birçok çalışmanın içerisinde Uşak'a gittiğimizde şunu gördük:
Deri sanayiindeki atıkların, kimyasal atıkların Uşak halkının da zehirlenmesine
vesile olacak şekilde açık kanallardan baraja, barajdan da Menderes'e aktığını
biliyoruz. Valilikte bürokrat kesimleriyle bir toplantı yaptık. Değerli
arkadaşlarım, burada hiçbir birimde arıtma tesisi yok. Sanayici burada haklı.
Sayın Vali Beyle yaptığımız temasın neticesinde dediler ki: "Organize
sanayi bölgesinde arıtma tesisi yok. 4,5 trilyon lira para gerekiyor."
Peki, bu para verilirse, arıtma tesisi kurulursa, sanayici organize sanayi
bölgesine geçecek mi diye soruyoruz. "Hayır." Neden? "Çünkü
'taşınma kredisi de isteriz' diyorlar." Uşak'taki bu sorun çözülmüş olsa
bile, Denizli'deki tekstil sanayiinde birikmiş olan kimyasal atıklar, maliyeti
yüksek diye çalıştırılmayan arıtma tesislerinin kullanılmaması nedeniyle gece
yarılarında Menderes Nehrine dökülmektedir. Peki, bunu denetlemekle görevli
olan idareciler nerede, hükümetin yetkilileri nerede, taşra birimleri nerede?..
Göz göre göre insanımız zehirleniyor; ama, gereken önlemler bir türlü alınmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
halkımızın kafası karışık dedik. Bunu önlemenin yollarından bir tanesi,
öncelikle yöneticilerimizin gerekli basireti, gerekli denetimi sağlamasıdır.
Aksi takdirde, her geçen gün, güvenilmez idarecilerin elinde kendi halkına
sıkıntı yükleyen bir kadrolar zenginliği oluşacaktır.
Bugün çevre kirliliği
sadece insan sağlığına zarar vermekle kalmıyor, turizme zarar vermekle
kalmıyor, üretim kalitesini de düşürüyor.
Tarımdaki insanlarımızın
içinde bulunduğu sıkıntılar ortada. Az önce burada Antalya Milletvekilimiz
Sayın Osman Özcan arkadaşımız konuşurken, mazot desteğinden, prim desteğinden
bahsedince, AKP sıralarından "var da vermedik mi, nereden bulacağız"
şeklinde değerlendirmeler yapılmıştı. Değerli arkadaşlar, yakın tarihte geçirdiğimiz
Türk Ceza Yasasıyla ilgili olarak hafızalarımızı bir yoklayalım. O Türk Ceza
Yasası geçerken Sayın Başbakanımızın gereksiz yere yarattığı bir zina
tartışmasının Türkiye'ye maliyeti 250 trilyon lira civarında olmuştur. Sorumlu
yöneticilik anlayışımızı sergilemiş olsaydık, çiftçimizin desteklenmesine
yetecek miktarda bir kaynak israfından da kurtulmuş olacaktık.
Demek ki, o zaman,
isteyen bir yolunu, istemeyen bir bahanesini mutlaka yaratıyor. Önemli olan,
tarım kesimindeki insanlara kucak açıp açmadığımızdır. Hükümetin, bu zamana
kadar tarım kesimini kucaklayan bir anlayışını görmedik. Ben, milletvekili
sıfatıyla Parlamentoya geldiğim günlerde, hükümetin politikalarını izleme
fırsatını kısmen bulmuştum, mesajını o zaman almıştım. Sayın Maliye Bakanı
TÜSİAD'ın bir toplantısında diyordu ki: "Çağdaş hükümetler sanayicinin
emrindedir. Biz de, çağdaş bir hükümet olarak sanayicinin emrindeyiz. Dünyanın
neresinde olursanız olun, herhangi bir sorununuzu çözemediğinizi bana
söylerseniz, ben, burada bütün işimi gücümü bırakır, dünyanın öbür tarafına
sizin sorunlarınızı çözmek için giderim."
Evet, biz de muhalefet
olarak sanayiin gelişmesinden yanayız. Sanayi hamleleri olmadan geleceği iyi
kurmamız, çağdaşlaşmayı yakalamamız mümkün değil; ama, sanayi kesimi öz evlat
muamelesine tabi tutulurken, tarım kesimindeki insanların yok sayılması
anlayışını içimize sindirmemiz mümkün mü?!
Eşit bir şekilde, hem
sanayicisini koruyan hem de tarım kesimindeki insanlarını koruyan, onları açlık
ve sefaletle karşı karşıya bırakmayan bir anlayışı sürdürmemiz mümkün değil
mi?!
Değerli arkadaşlar,
iktidarın, güçlüden yana olması değil, zayıfı kucaklaması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Boztaş.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Tamam Sayın Başkan.
Bizler, sosyaldemokrat
camianın milletvekilleri olarak, sosyal demokrat camianın insanları olarak,
sanayici korunup kollanırken, çok daha korunmayı ve kollanmayı hak eden, her
geçen gün daha çok yoksullaşan tarım kesimindeki insanlarımızı daha çok
önemsiyoruz ve onların haklarını ve çıkarlarını bu kürsüden sürekli olarak
savunmaya devam edeceğiz. Umarım, bundan sonra da bu yasaya benzer çağdaş
yasaları, çevreye duyarlı, insanına duyarlı, tarımına duyarlı yasaları hep
birlikte geçirmenin mutluluğunu yaşarız.
Hepinize, tekrar,
sevgiler ve saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH
ÇETİNKAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili görüş
bildirmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bildiğiniz gibi, organik
tarımı konuşuyoruz; ama, organik tarımı konuşurken, tarımın hemen hemen bütün
meselelerini burada masaya yatırdık, bütün sorunları gündeme getirdik. Ben
bunları, bu konudaki düşüncelerimi sizinle paylaşmadan önce, perşembe günü
Parlamentoda yaşadığımız, gerçekten çok üzüldüğüm bir olayı sizinle paylaşmak
istiyorum. Bildiğiniz gibi, Necdet Budak arkadaşımız burada konuşurken,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, Parlamentoyu terk ettiler. (CHP
sıralarından 'sana ne" sesleri)
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sana ne!
MEHMET BÜYÜKAŞIK (Bursa)
- Sana ne! Sende de mi terk edelim!
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Bakın, işte, sizinle bizim farkımız burada ortaya çıkıyor. Bizden
de ayrılan arkadaşlarımız var; ama, Denizli Milletvekilimiz çıktığında AK Parti
Grubu ciddiyetle dinliyor ve arkadaşımızı takdir ettiği yerde de alkışlıyor.
Ben, öncelikle, şunu söylüyorum, değerli arkadaşlar...
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Avukatlığı bırak!
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Ben, bu konuyu son derece
yadırgadığımı belirtiyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetinkaya,
madde üzerinde konuşun; onun için söz aldınız.
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Müsaade eder misiniz; buradan bir yere varmak istiyorum Sayın
Başkan.
Ben buradan bir yere
varmak istiyorum. Tabiî, bugün Necdet Budak'a kafayı takıyorsunuz, yarın
Sarıgül'e kafayı takıyorsunuz. (CHP sıralarından "sana ne" sesleri)
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sana ne! Hocan meydanlarda, hocan!
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Neticede, gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisine ben bu tavırları
yakıştırmadığımı ifade etmek istiyorum.
MEVLÜT COŞKUNOĞLU
(Isparta) - Necdet Budak sivil toplum örgütlerine cevap versin. Onların
desteğiyle geldi. Avukatlık yapma!
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Demokrasiyi özümseyin. Demokrasiyi anlayın. Arkadaşların tercihine
saygı duyun. Bundan Cumhuriyet Halk Partisi kazançlı çıkacaktır; bundan
hiçbirinizin şüphesi olmasın.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Okumadan söyle, okumadan...
ABDULLAH ÇETİNKAYA
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, organik tarım, tarımsal üretimde yanlış
uygulamalar sonucu bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan alternatif bir
üretim yöntemidir. "Biyolojik tarım" olarak da adlandırılan bu
sistem, ilk olarak 1910 yılında İngiltere'de ortaya çıkmış, daha sonra İsviçre,
Almanya gibi ülkelerin bu konuyu benimsemeleri ve daha duyarlı yaklaşmaları
sonucu hızla önem kazanmıştır.
1990'lı yıllardan
itibaren Avrupa'da çok hızlı bir gelişme gösteren organik tarım 1998 yılında,
Avrupa topluluğu ve EFTA ülkelerinde yaklaşık 86 000 tarım işletmesiyle yine
yaklaşık 3 000 000 hektar alana ulaşmıştır. Günümüzde bu gelişme hızla devam
etmektedir.
Ülkemizde organik tarım
faaliyetleri ise 1980'li yılların ortalarında ithalatçı firmaların talepleri
doğrultusunda başlamıştır. Günümüzde yaklaşık 17 000 üretici, 120 000 hektar
alanda organik tarım üretimi yapmakta, 98 ürün çeşidi organik olarak
üretilmektedir.
Ürün miktarı yaklaşık 300
000 ton seviyesindedir. 2003 yılında ülkemiz ürün ihracatı yaklaşık 21 000 ton
ve ihracat karşılığı elde edilen gelir 37 000 000 dolar civarındadır. Tabiî bu
değer, 20 milyar dolarlık dünya ürün piyasasında binde 1,5 gibi çok küçük bir
değer ifade etmektedir.
Ülkemiz, organik tarım
ürünleri üretimi açısından Avrupa ülkelerine nazaran avantajlı durumdadır.
Avrupa'da yetiştirilmeyen üzüm, incir, kayısı, fındık, nohut, çamfıstığı gibi
ürünler, ülkemizde bol miktarda yetiştirilmektedir. En önemlisi, tarım
alanlarımız, diğer Avrupa ülkelerine göre daha az zarar görmüştür.
Değerli milletvekilleri,
çevre kirliliği, yüzyılımızın özellikle son çeyreğinde ekolojik dengeyi
gittikçe daha çok tehdit eder hale gelmiştir. Bu da, yaşayan her türlü canlı ve
insanların sağlığını tehlikeye sokmaktadır. Tarımsal üretimi artırma adına
aşırı ve kontrolsüz bir şekilde kullanılan kimyasal ilaçlar gibi toksik
maddelere, bugün, dünyanın her yanında rastlamak mümkündür. Yapılan bir
araştırmada, kutup ayıları ve penguenlerin vücutlarında bile bu kimyasal
maddelere rastlandığı belirtilmektedir. Yediğimiz birçok gıdanın içerisinde, bu
zehrin çok az da olsa kalıntılarına rastlanmaktadır.
Tasarının görüşmekte
olduğumuz 9 uncu maddesi, Avrupa Birliğinin 2092/91 sayılı Organik Ürünler
Yönetmeliği esas alınarak hazırlanmıştır. Söz konusu maddede, ihracat
sertifikası olmayan organik ürün veya girdilerin "organik ürün veya
girdi" adı altında ihraç edilemeyeceği belirtilmiştir; ayrıca, ihraç
edilen, fakat, alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdilerin, hangi
şartlarda yurda girişine izin verileceği yönünde bir düzenlemeyi de
içermektedir.
Kontrol ve sertifikasyon,
organik tarımın önemli basamaklarından biridir. İç ve dış piyasalarda bir
ürünün organik olarak satılabilmesi için, organik ürün sertifikasına sahip
olması gerekmektedir. Sertifika sistemi, ürünlerin organik standartlara göre
üretildiğinin, işlendiğinin, paketlendiğinin garantisidir. Bu da, tüketiciye
güvence vermenin yanında, üreticileri ve firmaları haksız rekabete karşı
korumaktadır.
Değerli arkadaşlar, tarım
kesiminin diğer kesimlerden alınan paralarla sübvanse edildiği doğrudur; ancak,
bu, çiftçilerimizin bir suçu değildir; tarım kesimindeki yoğun nüfustan
faydalanmak isteyip oy peşinde koşan, hesaba kitaba, hatta verilen paraların
nereye ve kime gittiğine bakmayan, uyguladıkları popülist politikalar uğruna
çiftçiyi sübvanse eden politikacıların suçudur. Verilen bu sübvansiyonlardan,
geçmişte çiftçilerimiz değil, aracılar ve yandaşlar istifade etmiştir. AK Parti
Hükümetinin, tarım kesiminin sorunlarına böyle bir anlayışla yaklaşması mümkün
değildir. AK Parti Hükümeti, günü kurtarma gayreti içerisinde değil, yarınların
güçlü Türkiyesini kurma gayreti içerisindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, 9 uncu maddeyle ilgili olumlu
oylarınızı bekler; bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçen herkese
teşekkürlerimi sunarım.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Organik Tarım Kanunu
Tasarısının 9 uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hem
Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan değerli arkadaşım hem de Adalet ve
Kalkınma Partisinden söz alan değerli arkadaşım, bu maddenin özüyle, içeriğiyle
ilgili gerekli görüşleri açıkladılar. Biz de, zaten, bu maddeye Cumhuriyet Halk
Partisi olarak destek veriyoruz. Ancak, sözlü sorular kısmında yer bulamadığım
için, bu maddede şahsım adına söz aldım ve tamamen, seçim bölgemi, yani Bilecik
İlini ilgilendiren birtakım konuları ve sorunları gündeme getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bilecik İlinin Merkez İlçesine bağlı Kavaklı ve İkizce Köylerinde 210 dekar
alanda çilek üretimi yapılmaktadır. Yine Pazaryeri İlçemize bağlı Güde ve
Bozcaarmut Köylerinde 240 dekar alanda organik çilek üretilmektedir. Yani,
Bilecik İlinde, şu anda, toplam 450 dekar alan içerisinde organik çilek
üretilmektedir. Bilecik İlimiz, organik tarıma en uygun illerden bir tanesidir.
Bilecik İli, bildiğiniz gibi, merkez bir il konumundadır; hem İç Anadolu
Bölgesi paralelinde hem Marmara Bölgesinin içinde hem Karadeniz Bölgesine hem
de başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Kocaeli ve Ankara gibi büyükşehirlere
yakın bir ildir. Öyleyse, böyle bir ilde organik tarımın daha da geliştirilmesi
için, 59 uncu hükümete ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığına büyük görev
düşmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
yine Bilecik İlinde organik tarım alanları, ekolojik turizm açısından büyük
imkânlara sahiptir. Sayın Bakanımızın da bunu bir kez daha değerlendirmesini
talep ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
organik tarımla ilgili, Bilecik İlimize bağlı İnhisar İlçemiz Çaltı ve Tarpak
Beldelerinde çiftçilerimizin durumunun iyileştirilmesi için, organik tarıma
yönelik, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulundan da büyük katkı
alarak, bu bölgede Avrupa destekleme projesinden hibe programı için katkı
istenilmiştir. Bu katkı için, ilde kurulan komisyon, Kaymakamlık ve İl Valiliği
uygun görüş vermiş; ancak, bu proje, Bakanlığımızdan uygun görüş almamıştır.
Değerli arkadaşlar, Bilecik
İli, hem kuruluşun, Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu hem de kurtuluşun, yani,
Türk Milletinin makûs talihinin yenildiği illerden bir tanesidir; hem Osmanlıyı
yaşamış hem de bu ülkeye cumhuriyeti yaşatmış bir ildir. Öyleyse, bu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, gerçekten, Bilecik İline yapması gereken çok hizmetler
vardır. Bilecik İlinde ve ilçelerinde -ben, size açıkça itiraf edeyim- kamu
iktisadî teşebbüsü adına hiçbir kurum yoktur; yani, KİT adına hiçbir şey
kurulmuş değildir. Öyleyse, böyle bir imkânı, Tarım ve Köşişleri
Bakanlığımızın, özellikle Bilecik İlinde kullanabilmesi için, bu Organik Tarım
Kanununun öncelikle Bilecik İlinde hayata geçirilebilmesi için, Bilecik Tarım
İl Müdürlüğü hazırdır, Bilecikli çiftçiler hazırdır, Bilecik Ziraat Odası hazırdır,
Bilecik halkı hazırdır ve bu kanun yürürlüğe girdikten sonra buna en hazırlıklı
illerden bir tanesidir. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızdan ve 59 uncu
hükümetten, Bilecik halkı adına talebim budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımdan son
olarak isteğim şudur: Değerli arkadaşlar, Bilecik İlinde, sadece Türkiye'de
yetişen bir ürün daha var. Sadece Türkiye'de yetişen ürünün ismi, şerbetçiotu.
Bu şerbetçiotu, sadece, Bilecik'in Pazareli İlçesi ve merkez köylerinde
yetişmektedir. Birçok milletvekili arkadaşım da, zannediyorum, bu
şerbetçiotunun ne olduğunu bilememektedir; doğrudur; çünkü, bu, sadece Bilecik
İlinde yetişmektedir ve bu yöreye özgü bir üründür.
Değerli arkadaşlarım,
şerbetçiotu, biranın hammaddesidir; yani, bira üretiminde kullanılmaktadır.
(CHP ve AK Parti sıralarından gülüşmeler) Yanlış mı oldu? Doğru değil mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bilecik'e bira fabrikası kuralım!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, belki bira içmeye alışkın olmayan arkadaşlarımız vardır;
ama, gerek ülkemizde gerekse dünya ülkelerinde bunu tüketen yüzbinlerce,
milyonlarca insan vardır ve bunun da hammaddesi Bilecik İlindedir. O nedenle,
geçtiğimiz yıl Tarım ve Köyişleri Bakanımıza yönelik olarak verdiğim sözlü soru
önergesinde, Sayın Bakanımıza "Bilecik İlinde yetişen bu ürünü
desteklemeyi düşünüyor musunuz? Özellikle teşvik kapsamına alınmasını, bölgesel
olarak sadece şerbetçiotunu teşvik kapsamına almayı düşünüyor musunuz"
dediğimde, Sayın Bakanımız, böyle bir düşüncesi olmadığını, ithal
şerbetçiotunun ekonomik olarak daha ucuza geldiğini söyledi; yani, Bilecik İli
ve Bilecik'e bağlı Pazareli İlçemiz bu şerbetçiotu üretiminden vazgeçsin mi
demek istedi? Bir soru olarak da bunu soruyorum.
Sayın Bakanımın bugüne
kadarki isteklerim doğrultusunda şahsıma göstermiş olduğu ilgisinden dolayı
ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın Başkanımıza, müsamahasından dolayı teşekkür ediyor,
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konunun genel akışı içerisinde zaman
zaman bazen parantez açmak gerekiyor. Bu parantezi Grup Başkanvekili olarak
bazen bizim açmamız gerekiyor. Konu kendi etrafında tarımın genel sorunlarıyla
da doldurularak tartışılmaya devam ederken, bir milletvekili arkadaşım, bundan
önce, İktidar Partisi Grubu adına konuşurken,
burada dile getirilmesi bence sıkıntı doğurabilecek olan, sizin Partiniz
açısından daha çok sıkıntı doğurabilecek olan bir konuya değindi. Ben, bu
konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Arkadaşım bunu söylediğine göre,
benim de cevap verme hakkım olduğuna inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçi, üzerinde pek durmaya değer bir konu değil bizim için; ama, geçmişte bu
tip siyasî geçişlerin çok örneklerini yaşadı Parlamento. Bunların hiçbiri, bu
geçişi yapan kişilere de, bu geçişe kucak açan siyasî partilere de çok büyük
katkı sağlamadı. Sonuçta siyaset kurumu yıprandı, siyaset aşındı ve siyaset
tartışılır hale geldi. Bunu, daha önce bu Parlamentoda değişik dönemlerde görev
yapan ve böyle olaylara tanık olan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır ve bunun
örneklerini, isimlerini söylemeye gerek yok, birçoğunu gündeme
getirebileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir kişinin, siyasî partisiyle anlaşmazlık olabilir; bu çok doğaldır.
Demokratik bir yapı içerisinde, bu anlaşmazlığını değişik platformlarda dile
getirebilir, gerekirse istifa da edebilir. Ben bunu da olgunlukla karşılıyorum,
olması gerekir; ama, siyasî etik, siyasî ahlak bakımından -etiği ahlak
anlamında söylüyorum- bu transfer bir muhalefet partisinden bir iktidar
partisine olduğu zaman, burada sıkıntı çıkıyor. Ben inanıyorum ki, bu
sıkıntıyı, Cumhuriyet Halk Partisinden çok sizler kendi içinizde... Hemen
istifasının iki gün sonrasında, Grup toplantısında, Sayın Başbakanın, alâyivalâ
ile yakasına rozet takması sırasında, AKP sıralarını izlerken ben gördüm. Bu,
çok ciddî bir sorun; yani, sonuçta siyaset yıpranıyor, bunu kabul etmek
zorundayız. Hele de, bu geçiş muhalefetten iktidara olduğu zaman, ister
istemez, doğru yanlış, gerçek gerçekdışı, siyaset üzerinde birtakım
söylentileri, dedikoduları da beraberinde getiriyor. Bunlar hoş şeyler değil
değerli arkadaşlarım. Biz ne sözü vererek geldik buraya 3 Kasım öncesinde;
yıpranan bir siyasetin temsilcisi olan siyasî partilerin, bu görevi, iktidarda
ve muhalefette yapamadığını söyleyerek geldik değil mi ve temiz bir siyaset
vaat ettik, temiz bir siyasal yapılanma vaat ettik. Bunu hepimiz yaptık ve bu
Parlamentonun birinci yılında başlayan iki örnek, ikinci yılında devam eden iki
örnek... Bunlar şık olmamışlardır.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bu durum üzerinde fazla konuşmak istemiyorum. Yani, muhalefet partisi
olarak, böylesi bir siyasî etik içerisinde sıkıntı yaratabilecek olan bir
geçişi yapan bir arkadaş burada yeni kimliğiyle o partinin sözcüsü olarak
ortaya çıktığında, onun bu davranışını onu dinleyerek ödüllendirmek gibi bir
lüksümüz yok. Bunu çok açık söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) O arkadaş
boş sıralara konuşabilir, size konuşabilir, siz de dinleyebilirsiniz, bizim
için hiçbir değeri yoktur ve görüşlerinin de hiçbir anlamı yoktur; çünkü, o
görüşlerini, muhalefet partisinin sloganlarıyla seçmene söyleyerek oy alıp
gelmiştir ve seçmene ihanettir bu.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Siz niye Ümmet Beyi protesto etmediniz?
HALUK KOÇ (Devamla) -
Ümmet Bey muhalefete geçmiştir. Bakın, aradaki farkı söyledim Fatma Hanım, çok
açık. İktidar-muhalefet geçişi başkadır, muhalefet-iktidar geçişi başkadır. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım arkadaşlar.
Lütfen, konuşmacıya
müdahale etmeyin.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, müsaade ederseniz, konuşmama devam etmek istiyorum.
Siyasî etiği yaralayan
bir süreci yaşatmamamız lazım. Burada, bu arkadaşlarımızın da -ben çok açık
söylüyorum- Sayın Başbakan tarafından, gerek partinin kuruluş yıldönümünde
gerek iki gün sonraki Grup toplantısında, sizlerin huzurunda, sizlerin
vicdanını da kanatarak, kabul etmesini yadırgadığımı söylüyorum. Davranışımızın
sebebi budur sayın milletvekilim ve bu davranışımızı da aynen sürdürmeye devam
edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemini
başlatıyorum...
Sayın Ünal Kacır...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, sataşma var.
CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Sataşmayla
ilgili düşüncelerinizi gelir anlatırsınız, tutanaklara da bakarız,
değerlendiririz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Nereye gelip anlatacağız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, ben isim vermedim.
BAŞKAN - Sataşma nedir,
söyleyin...
CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın
Başkan "transfer" kelimesi, bir para
karşılığında yapılan geçişi anlatan bir
kelimedir. İsterseniz, sözlüğü açarsınız, anlamına bakarsınız.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, ben, herhangi bir isim telaffuz etmedim, genel siyasî etik bakımından
konuştum.
CEMAL KAYA (Ağrı) -
"Transfer" çirkin bir kelimedir. Geçiş diyebilir. "Transfer
olmaları" sözü yakışmaz Sayın Grup
Başkanvekiline. Bu konuda bize bir sataşma oldu; biz bunu kendimize
yakıştırmıyoruz. Siz transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Alınmalarına gerek yok; ben genel konuştum.
BAŞKAN - Sayın Haluk
Koç...
CEMAL KAYA (Ağrı) - Siz
transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım?
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
"geçiş" anlamında söyledim.
CEMAL KAYA (Ağrı) - Benim
bildiğim, bir para karşılığında gider. Eğer bir para karşılığında gidiyorsa, şu
anda mahkemelerde devam eden davalar var. Kendi Genel Başkanı da transfer oldu.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bakın, ben "transfer"in Fransızcasını söyleyeyim; transfer
"geçiş" demektir.
BAŞKAN - Arkadaşlarım,
bakın, Sayın Koç, konuşması sırasında hiç isimden bahsetmedi. Hiç isimden
bahsetmedi; ama, değerli milletvekili arkadaşımız konuşurken, doğrudan doğruya
Cumhuriyet Halk Partisinden bahsetti, hem de madde üzerinde görüşmedi, madde
dışında bir konuyu ele aldı, burada söz konusu değildi, organik tarımla hiçbir
ilgisi yoktu; madde dışında bir konuyu ele aldı ve sadece Cumhuriyet Halk
Partisi ile Doğru Yol Partisinin isminden de bahsetti. Sayın Koç, bu konuları
ele aldığı zaman, kendi partisinin görüşlerini dile getirdi; ama, herhangi bir
isimden bahsetmedi.
CEMAL KAYA (Ağrı) - Onun
maddeyle ne alakası var?!
BAŞKAN - O yüzden,
sataşma olduğunu düşünmek doğru değil. Bizim kararımız bu.
CEMAL KAYA (Ağrı) -
Transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım? Sözlükteki anlamına
bakar mısınız!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Transfer, geçiş demektir.
Sayın Başkan, müsaade
eder misiniz...
CEMAL KAYA (Ağrı) - Bir
bedel karşılığında geçiştir.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlar, burası, dilbilgisiyle ilgili akademik çalışmalar yapacağımız bir
yer değil; ama, transfer, açık ve net bir şekilde, geçiştir; yani, bir futbol
takımından bir başka futbol takımına geçiştir, bir meslekten başka bir mesleğe
geçiştir; çeşitli anlamlarda anlaşılabilir. O yüzden, alınmanıza gerek yok.
Başkanlık takdirine göre bir sataşma yoktur, bir isimden bahsedilmemiştir.
Soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
Sayın Ünal Kacır,
buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkanım, tabiî, Cumhuriyet Halk Partisinin iç meseleleri Meclisi epey
meşgul etmeye başladı; ama... (CHP sıralarından "soru sor" sesleri)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Soracağım, soracağım...
Sayın Başkan, soru -
cevap işlemleri, 10 dakika süreyle, İçtüzük gereği yapılır ve burada maksat,
görüşülen maddeyle ilgili açıklamalar yapmak, onu daha anlaşılır kılmaktır;
ama, şu ana kadar, hiçbir arkadaşımız, maalesef, bu doğrultuda soru
sormamıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Senin de yaptığın bu!..
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Madem soru sorulmuyor; Sayın Bakan neye cevap veriyor?!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Senden mi icazet alacağız?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Şimdi, ben, maddeyle ilgili soru soracağım.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
lütfen sorunuzu sorun; eleştirdiğiniz doğrultuda devam ediyorsunuz. Sorunuzu
sorarsanız daha etkili olur, daha verimli olur.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sorunu sor; müfettişlik geride kaldı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Müsaade ederlerse soracağım efendim.
Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakanımdan sormak istiyorum; görüşmekte olduğumuz 9 uncu
maddenin ikinci paragrafında "ihraç edilen fakat alıcısı tarafından iade
edilen ürün ve girdiler mahrecine iade olarak kabul edilir" denilmektedir.
Burada, ihracat işlemi
gerçekleştirildikten sonra, ne kadar bir süre içerisinde iade edilebileceği
hakkında bir açıklık getirilmediği gibi, organik olmadığı gerekçesiyle mi
iadelerden söz edilmektedir? İleride, uygulamalarda değerlendirilmesi için bu
konuya açıklık getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca -7 nci maddede söz
istedim; çok söz alan arkadaşlar olduğu için söz alamadım- 7 nci maddeyle
ilgili bir şey sormak istiyorum, yine tutanaklara geçmesi bakımından. 7 nci
maddenin son fıkrasında "Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması,
24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve
Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tâbi
değildir" denilmektedir. Öyleyse, bu ürünlerin satış ve pazarlaması
hususunda, hangi bakanlık görevlendirilmiştir? Bu konuya açıklık getirilmesi
lazım ve bunların hangi usul ve esaslarla gerçekleştirileceği hususuna açıklık
getirilmesi lazım diye düşünüyorum ve arz ediyorum.
BAŞKAN - Sağ olun.
Sayın Muhsin Koçyiğit;
buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Aracılığınızla, Sayın
Bakanıma bir soru sormak istiyorum.
Uygulanan yanlış
politikalar sonucu, tarım sektörü bugün çökmüş bulunuyor. Mısır, buğday, tütün,
pancar üreticileri, ürünlerini, geçen senekinin oldukça altında bir fiyata bile
satamamışlardır. Pamukçuların durumu da bundan farklı değildir. Son bir yılda,
mazot, gübre, enerji ve tohum gibi temel girdilere yüzde 30'un üzerinde zam
yapılmasına karşın, maalesef, pamukçular, bugün, ürünlerini, geçen seneki
fiyatına bile satamamaktadırlar. Geçen sene, pamukçular, pamuğun kilogramını
850 000 liradan sattılar, bu sene, sezon açıldığında 750 000 liradan satıldı;
fakat, zaman içerisinde piyasaya Yunanistan pamuğu girince fiyatlar düşmeye
başladı; çünkü, Yunanistan Hükümeti, pamukçularına kilo başına 960 000 lira
destekleme primi veriyordu. 960 000 lira prim verince, Yunan pamuğu buraya 300
000 liraya da girse alıcı bulabiliyor, ithalat yapılıyor. Bu durumda, pamuk
fiyatları 700 000 liranın altında satıla satıla, gelip, bugün, 600 000 liraya
bile satılamamaktadır. Hepimizin bildiği gibi, 1 kilogram pamuğun maliyet
bedeli, bugün, 1 150 000 liradır. Bugün, pamuk 600 000 liraya satılıyor; arada
550 000 lira fark vardır. Eğer pamukçular pamuklarını bu fiyata satarlarsa, bu
sene pamuktan elde ettikleri hâsılat bedellerine, önümüzdeki senenin sadece
gübresini alabilirler.
Sayın Bakanıma şunu
sormak istiyorum: Pamukçuların zararının karşılanması için, pamukçulara,
asgarî, kilo başına 550 000 lira destekleme primi vermeyi düşünüyorlar mı;
düşünüyorlarsa, ne zaman?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Daloğlu
son olarak soru soracak; ondan sonra Sayın Bakan...
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, sorum, organik tarım ürünlerinin sertifikasyon tescillerinin
yapılmasıyla ilgili olacaktır. Bakanlığımız, bu konuda, bölgede mevcut olan
sanayi ve ticaret odalarıyla mı veya varsa üniversitelerin ve onların ilgili
fakülteleriyle mi; bu sertifikasyon meselesini nasıl çözeceklerdir? Bu konuda
bir bilgi eksikliği veya bilgi karmaşası vardır. Örnek vermek istiyorum;
vatandaşımız, örneğin, Erzurum'da, Van'da, Ardahan'da, farkında olmadan, hatta,
organiğin "o"sunu bilmeden, ama, yaylada, yüzde yüz organik et, bal,
meyve vesaire üretiyor; ama, pazara geldiğinde, Hınıs'ta, Çat'ta, Pasinler'de
üretilen organik bal ile yüzde 50 veya yüzde 100 şeker karıştırılmış bal
piyasada aynı muameleyi görüyor. Dolayısıyla, hiç şeker katmadan organik üreten
insanın emeğine de saygı gösterilmiyor. Bu noktada, 2005 yılı içerisinde,
Bakanlığımızın ve zatıâlinizin delaletleriyle ve ivedilikle, bir sertifikasyon
merkezi -mutlaka, onu siz bilirsiniz- 81 ilde değil de kaç bölgede veya kaç
şehirde ivedilikle kurulsun ki, vatandaş, buradan sertifikasını alarak, en
azından, kendi imkânlarıyla, şimdilik, başlangıç olarak ürününü piyasaya arz
edebilsin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sıra sizde Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, ben, olayı biraz hızlandırmak için bunlara
yazılı olarak cevap vereceğim; arz ediyorum.
BAŞKAN - 9 uncu madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Organik ürünlerin ve
girdilerin ithalatı
MADDE 10.- İhracat
sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi
adı altında ithal edilemez. Gümrükler dahil yapılan kontrollerde, organik
olmadığı tespit edilen ürün ve girdilerin, yurt içine organik ürün veya girdi
adı altında sokulması, dağıtılması ve satışının yapılmasına izin verilmez. Bu
ürün ve girdiler, sorumlu müteşebbise iade edilir yada ilgili ulusal mevzuatına
uygun olmaları halinde, yurt içinde organik olmayan ürün veya girdi olarak
değerlendirilmesine izin verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Ayrıca, şahsınız adına da
söz talebiniz vardır; sürenizi birleştiriyorum. Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesi hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
organik tarım, bir anlamda ekolojik tarım, bir anlamda da biyolojik tarım
olarak tanımlanan bu yasa tasarısında, bilindiği gibi, üretimde kimyasal girdi
kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı
tarımsal üretim biçimi diye adlandırıyoruz; ancak, organik tarım, hiçbir
kimyasal ilaç ya da gübre kullanılmadan yapılan tarım anlamına da gelmiyor.
Organik tarım, sadece, yeryüzünü, toprağı, su kaynaklarını, hayvanları,
mevsimleri, ekolojik döngüleri önemsemek değil, başkaları için de sorumluluk
hissedip, ekolojik döngüde yer alan her varlığın ihtiyacını kapsamaktadır ve
organik tarımın insanî ve sosyal ve çevresel boyutunun olduğunu da unutmamamız
gerekiyor; çünkü, organik tarım, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi,
sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, flora ve faunanın korunması,
sağlıklı gıdanın üretimi gibi faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır. Organik
tarımın, elbette, ticarî bir değeri bulunmaktadır; ancak, ekolojik tarım,
doğaya, doğadaki bütün canlılara, her şeyden önce yaşama saygı demektir.
Giderek kirlenen
dünyamızda tüketicilerin daha sağlıklı bir yaşam ve güvenilir gıda olgusu, önce
Avrupa'da ilgi görmüş ve yaygınlaşmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri, organik
tarım dediğimiz bu uygulamanın temiz toprak ve su kaynaklarının bulunmaması
nedeniyle, bu kaynaklara sahip ülkelerde ürettirip bu ürünleri kendi
tüketicisine sunmayı sağlamaktadır.
Bu üretim şeklinin
geleneksel üretimden farkı olması nedeniyle, ekolojik ürünlerin üretilmesinde
dikkat edilmesi gereken kurallar ve tüketicilere güvenli bir şekilde
ulaştırılması için kontrol ve sertifikasyon işlemlerinin yapılması zorunluluğu
ortaya çıkmıştır.
Türkiye'de ise ekolojik
üretim yöntemi, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin tüketici taleplerine
yönelik olarak uygulanmaya başlamıştır. Bu nedenle, ülkemizde, ekolojik tarımla
ilgili uyulması gereken kurallar ve bunların kontrolü, ürünü satın alacak
ülkenin sertifikasyon kuruluşlarınca yapılmakta ve üretimler bu çerçevede
gerçekleşmektedir. Avrupa Birliği, ekolojik ürünlerin kendi ülkelerine
sunumunda, ekolojik ürünleri ihraç edecek ülkelerin uyacakları kriterlerini,
mevzuatını koyarak, kendi tüketicisinin korunması yönünde önlemlerini almıştır.
Diğer yandan, Türkiye'de,
bugüne kadar, birincisi 24 Aralık 1994 tarih, 22145 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan ve ikincisi 11 Temmuz 2002 tarih, 24812 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan iki yönetmelikle, Avrupa Birliğindeki değişimlere uyum sağlamak üzere,
yönetmeliklerle, her türlü bitkisel ve hayvansal ürünlerin organik tarım
ilkelerine uygun olarak yapılmasına ilişkin teknik ve idarî hususlar
belirlenmiştir.
Organik tarım,
sürdürülebilir tarım için gerekli ve zorunludur; çünkü, organik tarım, toprak
erozyonunun önlenmesi, su kalitesinin korunması, enerji tasarrufu yapılması,
daha nitelikli ürün elde edilmesi, insanların, kimyasalların olumsuz
etkilerinden korunması için de gereklidir.
Türkiye'de, ekolojik
tarımın gelişmesi ve yasal düzenlemelerinin güncelleştirilmesi konusunda
yapılan çalışmalarda ortaya çıkan genel sorunlar mutlaka dikkate alınmalıdır.
Nedir bu sorunlar; ülkemizdeki organik tarıma elverişli arazilerin küçük ve
parçalı oluşu, üreticilerin konu hakkında bilgi ve örgütlenme eksikliği,
danışmanlık ve bilgi akışının yetersiz oluşu; organik tarımla ilgili
gelişmelerin, üreticilerin eğitiminde yeterince kullanılmaması; girdilerin
yetersiz ve pahalı oluşu; üretimin, dışpazara yönelik gelişmiş, ama, içpazara
yönelik gelişmemiş oluşu; gıda sanayiinin ekolojik ürün işletmesine yeterince
önem vermemesi ve işletme özelliklerinin tam olarak belirlenmemesi gibi
sorunlar dikkate alınmalı ve giderilmelidir.
Yine, ülkemizde
dışpazarların gelişmesinde sorunlar vardır ve yaşanmaktadır. Bunlar, üretimde
altyapı eksikliği, pazar istekleri hakkında bilgi eksikliği, yönlendirici
olabilecek güncel verilerin bulunmayışı, organik Türk ürünlerinin imaj
bozukluğu gibi sorunlardır ve acilen giderilmelidir.
İç piyasadaki organik
ürün tüketimi son zamanlarda gelişmeye başlamıştır; ama, bu talep yeterli
seviyede değildir. Herhangi bir kimyasal kalıntı taşımayan, sağlıklı ve çevre
dostu ürünlerin kendi halkımız tarafından tüketilebilmesi çok önem
taşımaktadır.
Dünyanın gelişmiş
ülkelerinde ekolojik tarım, özellikle tüketici talebi ve devlet desteğinin
etkisiyle hızlı bir gelişme göstermiştir. Devletin ekolojik tarıma desteğinin
sağlanmasının kriterleri ortaya konulmalıdır. Bu kriterler şöyle sıralanabilir:
Tarım politikalarının
sürdürülebilirlik kavramına dayalı olması ve sürdürülebilir bir yol olan
organik tarıma yönlendirilmesi gerekmektedir.
Kontrol ve sertifikasyon
hizmetlerinin konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve üniversiteler tarafından
denetlenmesi, organik tarım konusunda üreticiyi motive edici desteklerin
geliştirilmesi; organik tarımın, gıda güvenlik stratejisinin bir parçası olarak
ele alınması ve desteklenmesi gerekmektedir.
Organik tarım için
avantajlı olan bölgelerin tespit edilmesi, hazine ve devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki atıl durumdaki arazilerde, orman alanlarında, su
havzalarında ve SİT alanlarında organik tarımın yapılması için girişimlerde
bulunulması gerekmektedir.
Ülkemizde arazi koruma
alanları içerisinde kalmış, hiçbir iş yapamayan ve yoksulluğa mahkûm edilmiş
yurttaşlarımız bulunmaktadır. Örneğin, İzmir Tahtalı Barajı ve çevresindeki
koruma havzasında yaşayan yurttaşlarımız, topraklarının koruma alanı kapsamında
kalmasından dolayı, ne hayvancılık ne de tarım yapabilmektedirler. Yine,
İzmir'in Karaburun, Çeşme ve Urla İlçelerinin içinde bulunduğu yarımadada
yaşayan yurttaşlarımız aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Bu yurttaşlarımız
ekolojik tarımla tanıştırılmalı, devlet desteğiyle teşvik edilmeli ve üretime
katılmaları sağlanmalıdır.
Ekolojik tarımda
verimliliğin artırılması için çiftçi sübvanse edilmelidir.
Üretim, işletme,
sertifikalandırma ve pazarlama zincirindeki resmî ve özel sektörden farklı
aktörlerin rolleri açıkça tanımlanmalıdır.
Ekolojik tarım için bir
ulusal strateji ve eylem planı hazırlanması için ekolojik tarımla ilgili sivil
toplum kuruluşlarının katılımı hükümet tarafından teşvik edilmelidir.
Kontrol ve sertifikasyon
ücretleri, küçük üreticiler için yüksektir; bu miktar makul bir seviyeye
düşürülmelidir.
Ülkemizde organik tarımın
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, organik ürün ve girdilerinin ithalatının
en aza indirilmesine de bağlıdır. İthal organik gübre, ithal organik ilaçlar,
organik ürünleri daha pahalı hale getirmektedir; bu nedenle, yerel girdi
kaynaklarının kullanılmasının teşvik edilmesi ve girdi üretiminde önceliklerin
belirlenmesi, bu amaçla ekolojik tohum üretimine başlanması, konvansiyonel
tohumların ilaçsız temininin teşvik edilmesi, üreticilerin ekolojik tohum
üretimi için desteklenmesi, girdi envanterlerinin çıkarılması ve benzeri bir
dizi önlemlerin yasal düzenlemeyle ele alınması gerekli ve zorunludur.
Bilindiği gibi, gerek
klasik tarımdan ekolojik tarıma geçişte, tarlada, örneğin, organik gübre,
sulama, uygun tohum ve benzeri gibi, gerekse saklama ve ambalajlama gibi
maliyeti yükselten nedenlerden ötürü ekolojik ürünler yüzde 30, yüzde 40
nispetinde daha pahalı hale gelmektedirler. Ülkemizde ekolojik tarımın
yaygınlaşması için öncelikle araştırmalara ve daha çok eğitime ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlarım, AKP
İktidarı, bir yandan organik tarımı teşvik eder görünürken, diğer yandan Türk
tarımına darbe vurmaktadır. Örneğin, tarımsal ürünlerimiz pazar sorunu
yaşarken, AKP Hükümeti, Avrupa Birliği ve ABD'nin tarımsal ürünlerine kapıları
açmaktadır. Bu anlamda, kotaların yükseltilmesi ve ithal tarım ürünlerinin
girişini kolaylaştıran düzenlemeler, Türk tarımına ve Türk çiftçisine karşı
yapılan ihanet belgeleri değil midir?! IMF'ye verilen niyet mektuplarıyla
başlayan süreçte Türkiye'de tarımsal kredi kullanımının sıfırlanacağı
görülmektedir. Bugün buğday, pamuk, ayçiçeği, üzüm, elma, şekerpancarı ve
patates, tarlalarımızda kalırken, yarın bu ürünlerimize yenileri eklenecektir.
AKP'nin mevcut politikasıyla, tarımla uğraşan milyonlarca çiftçimiz, tohum,
mazot, ilaç ve diğer girdilerini, gelişmiş ülkelerin çiftçilerinden 300 ilâ 400
kat pahalıya mal etmektedirler.
Yine, ektiğini,
ürettiğini satamayan köylümüze ve çözüm isteklerine karşılık, Sayın Tarım
Bakanımız "gözünüzü toprak doyursun" diyebiliyorsa; yine, Erzurum'da
bir vatandaş, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "çiftçinin hali ne
olacak" sorusu nedeniyle "bu millet hep size mi çalışacak" diye
azarlanıyorsa, AKP İktidarının tarım politikalarını ciddiye almak mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
önemli olan, yasaları çıkarmak değil, yasaları uygulamaktır. AKP İktidarına,
Ulu Önderimiz Atatürk'ün, tarım ve çiftçilerle ilgili şu iki sözünü anımsatmak
istiyorum: "Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz, bugün
dünya üzerinde olmayacaktık." "Türk ekonomisinin temeli ziraattır."
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın İsmail Soylu; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı
Organik Tarım Kanunu Tasarısının organik ürünlerin ve girdilerin ithalatıyla
ilgili 10 uncu maddesi hakkında, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Organik tarım, üretiminde
kimyasal girdi ve ilaç kullanılmadan, yönetmelikler çerçevesinde izin verilen
girdilerin kullanımıyla yapılan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü
ve sertifikalı tarımsal üretim sistemidir.
Organik tarım, ekolojik
sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya
yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas
itibariyle, sentetik, kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin
kullanımının yasaklanması yanında, organik ve yeşil gübreleme, toprağın
muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye
eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde
sadece miktar artışının değil, aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini
amaçlayan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı
alternatif bir üretim şeklidir. Tarımsal üretimde kullanılan ziraî mücadele
ilaçlarının, sentetik hormonların ve kimyasal gübrelerin insan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkması, bunun yanında, yine, tarımsal
faaliyette kullanılan bu tarz girdilerin toprağa, havaya, suya verdiği
zararların da ortaya çıkarak sürdürülebilir bir üretimin tehlikeye girmesi ve
çevre koruma bilincinin gelişmesiyle, organik tarım, alternatif bir üretim
tarzı olarak ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta sadece 1985
yılında 8 ürüne yönelik yapılan üretim, günümüzde 179 ürüne ulaşmıştır. Fındık,
ceviz, antepfıstığı, kuru incir, kayısı, kuru üzüm, baklagiller, tıbbî aromatik
bitkiler, pamuk, üzümsü meyveler ile yaşmeyve ve sebzenin, organik tarım
metotlarına uygun olarak üretimi yapılmaktadır. Organik tarımsal üretimde,
ülkemiz, kültüre alınan bitkilerin yanı sıra, doğada kendiliğinden yetişen
kuşburnu, böğürtlen, ahududu, kekik gibi ürünlerin toplanması ve organik olarak
değerlendirilmesi açısından büyük potansiyele sahiptir.
Organik tarım ürünleri
ihracatı rakamlarımızı incelediğimizde, 1996 yılında 3 678 ton olan ihracat
miktarının, 2002 yılında 19 000 tona, 2003 yılında ise 21 000 tona ulaştığı
görülmektedir. İhracat değeri ise, 2002 yılında 30 000 000 dolar iken, 2003
yılında 37 000 000 dolara çıkmıştır. İhracatımızın yöneldiği ülke sayısı, 2000
yılında 20 civarında iken, 2003 yılında 35'e ulaşmış olup, Avrupa Birliği
ülkeleri en önemli ihracat yaptığımız ülkeler konumundadır. Avrupa Birliği
ülkeleri içerisinde, Almanya, Hollanda, İsviçre ve İngiltere, Kuzey Avrupa
ülkeleri; Avrupa Birliği ülkeleri dışında ise, Amerika Birleşik Devletleri,
Kanada ve Japonya, ihracat yaptığımız diğer ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye, 25 milyar dolarlık dünya organik ürün pazarında 37 000 000 dolarlık
bir paya sahiptir. Dünya pazarlarında ve ülkemiz tarım ürünleri ihracatında
gelmemiz gereken noktanın oldukça gerisinde bulunmaktayız. Mevcut
potansiyelimizin değerlendirilerek üretim ve ihracat miktarımızın artırılması
için, mevcut sorunların çözülmesi gerekmektedir. Ülkemiz, mevcut organik tarım
potansiyeliyle ihracatçı ülke olmaktan ziyade, ürettiği ürünlerin büyük
çoğunluğunu ihraç eden ihracatçı bir ülke konumundadır. Ürün bazında ithalat
sınırlı miktarda spesifik ürünlerde gerçekleşmekle beraber, ithalatın
çoğunluğunu, doğal gübre katkısı, yem katkısı, toprak düzenleyiciler, bitki
geliştiriciler, biyolojik kontrol ürünleri gibi girdiler oluşturmaktadır.
Kanun tasarısında yer
alan ilgili maddeyle, organik ürünlerin ve girdilerin ithalatı sırasında takip
edilecek usul ve esaslar belirlenmiştir. Bu kapsamda, organik olmayan ürün ve
girdilerin, organik ürün veya girdi olarak ithal edilemeyeceği hüküm altına
alınmıştır. Ayrıca, organik olmayan ürünlerin, yurda organik ürün olarak
sokulması, dağıtılması ve satışı yasaklanmıştır. Bu konularda cezaî hükümler
getirilerek hem haksız rekabet önlenmiş hem de üretici ve tüketicilerin hakları
korunmuş olacaktır.
Kanun tasarısıyla,
organik tarımın geliştirilmesi için yeni düzenlemeler yapılmış, bu
düzenlemelerle, organik tarımsal üretim faaliyetlerinin sınırları belirlenmiş,
kontrol ve hizmetleri dayanağa kavuşturulmuş; kuralların ihlali halinde cezaî
yaptırımlar getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kürsüye çıkan bazı milletvekili arkadaşlarımız, akşamdan beri "Türkiye'de,
AKP Hükümeti tarımı çökertmiştir. Türkiye'de, AKP iktidara geldiği günden beri,
tarım çökmüştür, köylü bitmiştir, köylü yanmıştır" diyorlar. Kürsüye çıkan
bazı arkadaşlarımızı dinledik akşamdan beri. Hükümetin almış olduğu
tedbirlerden, hükümetin desteklemiş olduğu çiftçilerden, hiçbirinden
bahsetmiyorlar. Ben çiftçi çocuğuyum, çiftçiyim, tüccarım, ihracatçıyım ve
yıllardan beri de bu işle uğraşıyorum. Bakın, şimdi, ben, size, hükümetin çiftçilere
sağlamış olduğu destekleri sayıyorum:
Narenciyemize ton başına
ihracat teşviki verilmiştir; ama, buraya çıkan arkadaşlar bundan hiç
bahsetmiyorlar. Narenciye üreticilerinin desteklenmediğini söylüyorlar. Daha
iki üç ay önce, ton başına narenciyeye teşvik verildi.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç
para narenciye biliyor musun?!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Biliyorum; ben üreticiyim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Üretici olabilirsin, ihracatçı olabilirsin...
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, kardeşim, narenciye bir tane değil.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Tamam var... Kaç para?..
BAŞKAN - Karşılıklı soru
sormayalım, konuşmayalım; hatibi dinleyelim.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Mandalina en az beş altı çeşittir, limon beş altı çeşittir, greyfurt beş altı
çeşittir.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yahu
söyle... Kaç para?..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben sana söyleyeyim, bugün, nova mandalinası 500 000-600 000 liradır dalında.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç
para?!.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Hangisi?..
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sen boşver onları...
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
konuşmanızı yapın, yanıt vermeyin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bugün, star ruby dediğimiz greyfurt dalında 900 000 liraya yok satıyor.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Mersin'de yok, kurudu!..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Kurudu değil, bu sene az tuttu.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Kuruttunuz!.. Kuruttunuz!..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yaşsebze ve meyve, arz ve talebe bağlıdır; az tuttuğu senede mahsul para eder,
çok tuttuğu senede mahsul para etmez; ama, bunu hükümete mal etmenin anlamı
yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) -
İyi bir tüccarsın; iyi bir ithalatçı olabilirsin!..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
İkincisi; traktör satışı, 2002'de 6 300, 2003'te 16 000, 2004'ün ilk dokuz
ayında 22 000'e çıkmıştır. Çiftçi öldü diyorsunuz da, bu traktörleri kim alıyor;
çiftçi alıyor bu traktörleri. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) -
İcra dosyalarından haberin var mı?!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın arkadaşlar, biz iktidara geldiğimizde çiftçinin faizi yüzde 50'ydi, şu
anda yüzde 25'e düşürmüştür bizim hükümetimiz; bunu niye söylemiyorsunuz?! (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Arkadaşlar, bakın, bugün,
narenciye paketlemesi kuran çiftçiye ve ihracatçımıza, hükümetimiz, üç sene
ödemesiz, altı sene vadeli, yüzde 20 faizle kredi veriyor. Bunları niye
söylemiyorsunuz da, şu oldu bu oldu diyorsunuz? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ben soğan üreticisiyim.
2002'de 200 000 lira olan soğan, 2003'te 1 200 000'e çıktı. Neden burada hiçbir
arkadaşımız "Allah razı olsun bu hükümetten, soğanı 1 200 000'e çıkardı”
demedi?
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)-
Bu sene kaç para soğan?!
ATİLA EMEK (Antalya)-
Soğan şimdi kaç lira?!
İSMAİL SOYLU (Devamla)-
Şimdi, üretim fazla olunca, soğan fiyatı düşünce "hükümet soğanı öldürdü,
hükümet çiftçiyi öldürdü..." Hükümet kabzımal değildir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Arz-talep meselesidir. Ürün fazla olduğu zaman fiyat
düşer, ürün az olduğu zaman fiyat yükselir.
Şu anda ihracatın önünde
bir engel yoktur. İhracatçılarımız bugün Çukurova'da, Adana'da portakalı kestirecek
işçi bulamıyorlar; çünkü, ihracatımız o kadar artmıştır.
Ben dün memleketimdeydim,
Hatay-Dörtyol'daydım.
ATİLA EMEK (Antalya)-
İthalat mı, ihracat mı?!
İSMAİL SOYLU (Devamla)-
İhracat artmıştır.
ATİLA EMEK (Antalya)-
İthalat... İthalat...
İSMAİL SOYLU (Devamla)-
Bakın, yılda 2 400 000 ton olan narenciye üretiminin yaklaşık 850 000 tonu
ihracata gidiyor. Bundan önceki iktidarlar döneminde bu kadar ihracat yoktu.
Bizim dönemimizde ihracat patlamıştır.
ATİLA EMEK (Antalya)-
Yanılıyorsun. Hep dışarıdan geliyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)-
Ben hepinizi en içten sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, Yüce Meclise hayırlı
akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)-
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, organik
tarımla ilgili tasarının 10 uncu maddesiyle ilgili kişisel söz aldım.
Sevgili arkadaşım AKP
sözcüsü, hem üretici hem ihracatçıymış, dışsatımcıymış. Bilmiyorum, elindeki o
rakamları ihracatçılardan mı aldı? Ben Denizli'deki üreticileri düşünüyorum;
elma üreticisini, pancar üreticisini, buğday üreticisini, tütün üreticisini,
aklınıza gelen bütün üreticileri. Üzüm üreticisi, gerçekten kan ağlıyor. Belki,
onların elinden ucuza kapatıp dışa satan, içe satan -bu arkadaşımızın da- çok
küçük bir kesimde para kazanan, mutlu olanlar vardır.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, ürün bazında, üreticiye gidin, sorun, "durumum iyi"
diyorsa, arkadaş haklıdır; ama, geçen yılki fiyatlarla ve girdi fiyatlarıyla
karşılaştırın; üretici, gerçekten kötü durumdadır.
Bakın, dünya ölçülerine,
Avrupa Birliği düzeyine tarımımızı uydurmaya çalışmak güzel, bunların yasal
düzenlemelerini yapmak da iyi; şimdi, organik tarımda da yaptığımız o; ama,
eğer, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası istedi diye bir çıta konulur ve
üretici korunmazsa, eğitilmezse, devlet desteği yapılmazsa, bu yasalar onları
ezer; uluslararası tekellerin ve güçlü birtakım kuruluşların altında, dağınık
olan, örgütsüz olan, ekonomik destek yapılmayan küçük üreticiler ezilir.
Nitekim, geçtiğimiz yıllarda, düşünülmeden, IMF ve Dünya Bankası istedi diye bu
Mecliste çıkarılan Tütün Yasası, Pancar Yasası, üreticinin aleyhine olmuştur,
dünya tekelleri, Anadolu'yu bir pazar yapmıştır. Dilerim, bu yasada bunlar
olmaz.
Değerli arkadaşlar,
elbette, çevre dostu, her aşamasında denetim yapılan, belgeli olan bir tarım
biçimi çok güzeldir; ama, siz, o belgeyi almak için, sertifikayı almak için,
denetimi yapmak için eurolar tutarında bir bedel koyarsanız, bunu yabancı
şirketlere yaptırırsanız, bizim köylümüzün, büyük çoğunluğu onun belgesini
alamaz ve denetimini yaptıramaz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, uluslararası bütünleşme; tamam; ama, o arada gerçekten siz
kendi ulusal köylünüzü, üreticinizi ürün bazında desteklemiyorsanız, onu
eğitmiyorsanız, ona kamu desteği vermiyorsanız, piyasanın acımasız koşullarında
ve dünya tekellerinin ülkenizde yarattığı fiyat noktasında onu güçsüz
bırakıyorsanız, üreticiniz ezilir. O yüzden de, ben, Türkiye'de, önce, üreticinin,
bu yasalar çıkarılırken, bir geçiş döneminde devlet tarafından daha çok
desteklenmesini, özellikle, bu Bakanlığın seyirci değil, gel yarış, gel ürününü
sat... Bu insafsızlıktır, dünyanın hiçbir yerinde de yapılmamaktadır.
Bakın, arkadaşlar diyor ki,
popülist politikalar... Amerika üreticisini desteklerken, Yunanistan
üreticisini desteklerken popülist bir politika mı yapıyor?! Dünyayla
bütünleşmek; tamam. Uluslararası yasaları almak; tamam; ama, bugün, üretici...
Bakın, üzüm üreticisinden bahsediyorum yalnızca; çünkü, kişisel söz aldım, 5
dakikayla sınırlı. Değerli arkadaşlar, üzüm üretimi bu yıl geçen yılkinden
biraz fazla, 250 000 ton civarında ve...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Peki.
Şu anda Ege'de
-Denizli'de, Manisa'da- bağlarından üzümü koparmadan çürüten köylülerimiz,
üreticilerimiz var. Satamadı yaşüzümü. Neden satamadı; gerekli değer verilmedi.
Bakın, Bakan, verdiği yanıtta, gerçekten birtakım özel firmaların 170 000 liraya
üzüm aldığını söylüyor. Geçen yıl ton başına 50 dolar verilirken destek olarak,
bu yıl bu 45 dolara iniyor.
Değerli arkadaşlar,
kuruüzümün fiyatı hâlâ açıklanmadı. Geçen yıl 10 numara üzüm 1 400 000 liraya
satılırken bu yıl Tariş 1 000 000 liradan alıyor. 100 000 üzüm üreticisi var,
yalnız 25 000'i Tarişe bağlı, 75 000'i dışarıda ve perişan. Ne yaşını
satabiliyor ne kurusunu.
Bakın, değerli
arkadaşlar, eğer devlet desteği tümden kaldırılırsa, onların ürünleri
desteklenmezse ne dünya pazarlarında ne de Türkiye'de, gelecek yıllar
içerisinde toprağı işleyecek pamuk üreticisi bulabiliriz ve dünya pazarlarında
daralır Türkiye. Türkiye tütün satarken, üzüm satarken, şimdi tütün alan, üzüm
alan, buğday alan ülke durumuna geldi. Organik tarım; tamam; ama, bu yasalar
yapılırken üreticimiz gerçekten dünya pazarlarında yarışabilmesi için
desteklenmelidir.
Kooperatifçiliğin adı hiç
konuşulmuyor. Bakın, tarımla ilgili bir yasayı görüşüyoruz. Artık
kooperatifçilik yok Türkiye'de. Bu, bence çok yanlış bir şey. Tek tek insanlar
kendisini koruyamaz, AKP sözcüsü gibi ihracatçılık yapamaz. Bakın, Denizli'nin
köylerinde üreticiler toprak tahlili yaptıramıyorlar, üzümlerini satamıyorlar,
yasaklar konuldu, kotalar konuldu, uluslararası ölçüler konuldu, üreticimizi
ezdik. Onun için, bu yasalar, güzel, iyi; ama, köylünün, üreticinin eğitilmesi,
desteklenmesi, korunması ve dış tekellere karşı örgütlenerek kendini koruması
gerekir diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt
işlemini başlatıyorum.
Buyurun Sayın Ünal Kacır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Başka soru soracak yoksa vazgeçeceğim.
BAŞKAN - Başka soru
soracak yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Denetim
MADDE 11.- Bu Kanunun
uygulanmasında; yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile
kontrolör ve sertifikerlerin her türlü denetimi Bakanlık tarafından yapılır.
Bakanlık gerekli gördüğü
hallerde denetim yetkisini kısmen veya tamamen, akreditasyonu yapılmış; kamu
kurum ve kuruluşlarına, özel sektör tüzel kişilerine ve üniversitelere
devredebilir.
Denetim hizmetlerinde
çalışacak personelin yetki ve sorumlulukları ile hizmet içi eğitimine ilişkin
usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt
Coşkuner; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkuner, şahsınız
adına da söz istemişsiniz; ikisi beraber, süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEVLÜT
COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım
Kanunu Tasarısının denetimle ilgili 11 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlarım çok güzel
şeyler söylediler; AKP'li arkadaşlarım da "iyi olan şeyleri
söylemiyorsunuz" dediler; eğer ki, halkımız sizden memnunsa, bunun
üzerinde durmamanız gerekir diye düşünüyorum.
Sene 1960; rahmetli
annemin belinde kuşağı ve bir de tavanda çıkını vardı. O, en güzel domates
tohumlarını, ne kadar tohum varsa en güzelini orada saklar ve o tohumları
diker, hiç de gübre kullanmadan, bugün bizim dile getirmek istediğimiz organik
tarımı gerçekleştirirdi; ama, bugüne kadarki hükümetler buna sahip çıkmadığı
için, maalesef, biz, bu işi bilen köylümüze, üreticimize buradan organik tarım
dersi vermek istiyoruz. Elbette ki, organik tarım gerekli; ama, siz, organik tarımı
anlatmadan önce, üreticiye, köylüye, çiftçiye, mutlaka teşvik verin ki, o, bunu
en güzel şekilde yapsın. Onun ötesinde de, size düşen, eğitimini sağlamanızdır
diye düşünüyorum.
Günümüzde, tarımın
yarattığı kirlilik doğal dengenin bozulmasına neden olurken, çevre kirliliği ve
besin yoluyla da insanlar için hayatî tehlike oluşturmasını sağlamış
durumdayız.
Tarımda aşırı miktarda
sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu, çevre kirliliği önemli boyutlara
ulaşmıştır. Verim artışı sağlayacağız diye, ekolojik dengeyi bozmuşuz. Üretim
artışı sağladığımızı zannedip, hem açlık sorununa çözüm bulamamışız hem de
insan sağlığını bozacak boyutlara gelmişiz. Sonuç olarak da, organik tarımın
gerekliliği ortaya çıkmış.
Bir ürünün organik
sıfatını taşıyabilmesi için, denetim organları tarafından kontrol edilmesi çok
önemlidir; yani, denetim, ekolojik tarımın önemli basamaklarından biridir. İç
ve dış piyasalarda bir ürünün ekolojik olarak satılabilmesi için iyi bir
denetimle kontrol edilmiş olması önemlidir ve bu sistem, bu ürünlerin ekolojik
standartlara göre üretildiğinin, işlendiğinin ve paketlendiğinin garantisidir.
Bunda amaç, tüketiciye güven vermenin yanında, üreticiyi ve firmaları da
korumaktır.
Türkiye, organik tarımda
önemli avantajlara sahiptir. Bu avantajlardan kaynaklanan, örneğin, ürün
çeşitliliğini ekonomik anlamda değerlendirebilmesi için işleme, ambalajlama,
muhafaza süreci ve kalite kontrol sistemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç
vardır. Denetimin iyi çalışması, hem dışsatım hem de içsatım avantajlarını
sağlayacaktır. Denetim mekanizmalarında çalışacak nitelikli eleman konusunun,
üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum; çünkü,
burada çalışacak nitelikli eleman eksikliği söz konusudur. Bu elemanların
yetiştirilmesine yönelik programlar geliştirilmelidir. Gıda güvenliği ve
güvenilirliği konusunda Avrupa Birliği ülkeleri, altyapısını tamamlamış
durumdadır. Bu sebeple, ülkemizde, nitelikli eleman eğitiminden tüketici
eğitimine kadar ciddî destek programları yürütülmelidir.
Buradan hareketle konuyla
ilgili olarak yetkililere sormak istediğim birkaç soru vardır:
1- Denetimi yapacak personelin denetim konusunda bilgilendirilmesi
nasıl gerçekleştirilecektir?
2- Denetim hizmetlerinde çalışacak personel mevcut Bakanlık
personeli arasından mı görevlendirilecek, yoksa bu görev için yeni eleman mı
alınacaktır?
3- Denetim elemanlarında denetimi yapacak bir mekanizma, yani bir
anlamda otokontrol mekanizması oluşturulacak mı?
4- Denetim elemanlarının bu göreve atanmalarında ya da istihdam
edilmelerinde siyasî otorite etkili olacak mı; siyasî otoritenin bu denetim
mekanizması üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerini önleyebilecek ne gibi
tedbirler düşünülmektedir?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çağdaş bir denetleme ve kontrol mekanizmasının oluşması için,
kamu işlevi olarak yürütülen bazı işlerin ve yetkilerin özel sektör ile
Bakanlığın kontrolünde paylaşılması gerekmektedir. Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde, organik tarımda, bilimselliğe dayalı evrensel ve şeffaf uygulamalar
yapılmaktadır; örgütlenmeye de çok önem verilmektedir. Ayrıca, üreticilerin de,
ticaret yapanların da bu sektörün içinde bulunup, alınan kararlarda söz sahibi
olması gerekmektedir. Bununla birlikte, üniversitelerin sektör içindeki yerine
baktığımızda, yetki ve sorumluluklarının genişliğini daha yakından görebiliriz.
Son günlerde, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü ve il müdürlüklerine yapılan
şikâyetlerde, maalesef, somut bir çözüm getirilememiştir. Buna istinaden, yine,
sayın yetkililere sormak istediğim birkaç soru var.
1- Denetimler periyodik
bir şekilde mi gerçekleşecek; yoksa, bu konudaki ihbarların değerlendirilmesi
şeklinde mi olacak?
2- Kanun maddelerine
herhangi bir muhalefet ya da aykırılık durumlarında, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı direkt olarak bu cezaî müeyyideyi uygulayacak mı; yoksa, bu konuda,
kolluk kuvvetlerine mi müracaat edecek?
Yani, genel olarak
baktığımızda, Türkiye'de ekolojik tarımın gerekliliğine ve bu yasanın çıkmasına
ihtiyaç vardır; ama, Türkiye'de denetim mekanizmalarının işlerliğine baktığımızda,
denetimin parça parça olduğunu ve çalışamadığını görüyoruz. Sadece tarımda
değil, birçok konuda, Türkiye'nin korsan cenneti olduğunu görüyoruz. O nedenle,
olaya parça parça değil, bir bütün içinde bakmak gerekir. Sadece organik
tarımda denetim değil, bütün işkollarında o denetimi yapabilirsek, öyle
zannediyorum ki, daha yararlı olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konumuz denetim olunca, buna bağlı, başka birtakım olaylara da
değinmek istiyorum. Yöremden örnek vereceğim; ama, yöremi ele aldığımda,
Isparta'yı ele aldığımda, Türkiye'yi buradan görmek, öyle zannediyorum ki, daha
kolay olacak kanaatindeyim. Isparta, elmasıyla, gülüyle, halısıyla meşhur.
Geçen yıl, sadece Isparta yöresinde, Gelendost, Eğirdir, Senirkent, Yalvaç
İlçelerinde 80 000 ton elma depolarda kaldı; bunu, buradan dile getirdim. Öyle
zannediyorum ki, İran'dan gelen kaçak elmayı engelleyemediğimiz için, biz,
burada, üreticimizin hakkını gasbettik, onun elinden tutmadık, onun traktörünün
satılmasına sebep olduk, onun soğukhava deposundaki boş kalan elma kasalarını
alamadığını gördük ve üreticimiz ilaç parasını ödeyemedi, sefil duruma düştü.
Öyle zannediyorum ki,
eğer Sayın Bakanımız buna bir çare bulmuş olsaydı, o 80 000 ton elma orada
kalmayacaktı ve buradan da İranlıların millî gelirine, servetine servet
eklemeyecektik diye düşünüyorum.
Sayın Başbakan,
Erzurum'da yaptığı bir konuşmada, çiftçilerimize ve üreticilerimize; siz yan
gelip yatacaksınız, millet sizi mi besleyecek demektedir. Peki, ben şimdi
soruyorum Sayın Başbakana, eğer ki bu insanlar yattıysa, bu üreticiler
yattıysa, bu köylüler yattıysa 80 000 ton elma neden orada kaldı ve 550 000 ton
elmayı üreten o üretici değil mi? Ona teşvik vermedin, onun elinden tutmadın,
onu eğitmedin, tarım il müdürlerin de şu kadar ilaç atıldı deyip, oturduğu
yerden mesajlar verdi. O nedenle diyoruz ki, Sayın Bakanım, siz biraz daha
Türkiye gerçeklerine dönerseniz, öyle zannediyorum ki bunları çözeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
2004 yılına gelince, yine Isparta'da elmaya baktığımız zaman, Isparta'da yine
550 000 ton elma üretilmiştir. Bunun dışında, Niğde'de, Karaman'da ve
Antalya'da elma geçen yılki gibi değildir, don vurmuştur, sadece Isparta'da ve
Denizli-Çivril'de elma üretimi iyidir ve yine depolar dolmuştur; ama halkın
arasına gittiğimiz zaman "geçen sene zor ayakta durdum, traktörümü sattım,
ilaç paramı ödeyemedim; ama bu sene de öyle duyumlarım var ki, İran'dan yine
elma gelecekmiş, Çin'den yine elma gelecekmiş, Çin her şeye el koyduğu gibi
elmamıza da el koyuyor. Sayın Bakan, sayın hükümet uyuyor mu" diyorlar ve
sizden cevap bekliyorlar. Maalesef, Sayın Bakana soru önergesi verdiğimiz zaman
şu cevabı alıyoruz: “İran'dan gelen elmayı önleyemedik." Niye önleyemedin;
kolluk kuvvetlerin mi yetmedi, yasa mı izin vermedi, birilerinin baskısı mı
üstün geldi?! Bunlara cevap arıyoruz; ama, bu cevaplar, maalesef, bizleri
yeteri kadar tatmin etmiyor.
Değerli dostlarım, tabiî
ki, biz, bürokratların da, Bakanımızı, bakanlarımızı yanılttığı kanaatindeyiz.
Eğirdir ve Gelendost gibi ilçelerimizde, elmanın en güzel yetiştiği yerlerde,
orman köylüleri, Orköyden aldıkları krediyle soğukhava deposu yapmaya kalkıyor;
ama, Sayın Bakandan aldığımız cevapta "oradaki kapasite yeterli"
deniliyor. Şu anda, Eğirdir'de 150 000 ton elma üretilmiş, bunun 100 000 tonu
oradaki soğukhava depolarına konulmuş, 50 000 tonu, Burdur'a, Denizli'ye, hatta
İstanbul'daki depolara götürülmektedir. Oysa ki, siz, kayıt dışındaki ekonomiyi
kayıt içine alacaksanız, üreticiyi, köylüyü bir yerlere teslim etmemek
durumundasınız; özel sektöre bırakırsanız, orada kayıt dışında kalan, kayıt
içine almak istediğiniz ekonomiyi kayıt içine alamazsanız; bugüne kadar
yaptığınız gibi, hep birilerine hizmet edersiniz, hep birilerini beslersiniz.
O nedenle, Sayın Bakanım,
Eğirdirli, Yalvaçlı, Gelendostlu, Senirkentli ve bunun ötesinde Antalyalı,
Niğdeli, Aksaraylı ve Çivrilli elma üreticileri sizden cevap bekliyor. Bunu
açıkyüreklilikle söyleyin, Çin'den elma girmeyecek, İran'dan elma girmeyecek
deyin ki, o insanlar da, çoluk çocuğunun geleceği için rahat uyusunlar, üretime
katkıda bulunsunlar ve organik tarıma geçerken de güvenle geçsinler diyorum ve
bunu düşünmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, sadece elmada değil, bugün ülkemizde bütün tarımsal ürünlerde,
örneğin üzümde, şeftalide, kayısıda, tütünde, şekerpancarında da durum aynı
şekilde. Komşumuz Yunanistan pamuğa değer verirken, pamuk üreticisine bakarken,
maalesef, biz, Egede pamuk üreticisinin pamuğunu tarlada yakmaya sebep oluyoruz
diye düşünüyorum.
Biz, dışsermayeye karşı
değiliz; ama, bunun yanında, kendi üreticinizi telef ederseniz, öyle
zannediyorum ki, ileriki günlerde üretici bulamayacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanlarımıza bu konuda da soru sordum; Isparta'nın Senirkent İlçesinde
ailelerimizin geçim kaynağı üzümdür; ama, Tekelin bir kısmı özelleştirilince,
maalesef, orada da kuruüzüm üreticinin elinde kaldı. Oysaki, 4 kilogram
yaşüzümden 1 kilogram kuruüzüm elde ediliyor. Kuruüzümün 1 kilogramı ise 600
000 liraya satılıyor. Yazık değil mi bu üreticiye! İktidar Partisine mensup
arkadaşlarım burada çok güzel söylüyorlar; şunu yaptık, bunu yaptık diyorlar;
ama, bu işin cak'larla cuk'larla olmadığı kanaatindeyim.
Sayın Başbakana gelince
"damdan düştüm" diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Coşkuner.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Toparlıyorum.
Siz damdan düşmediniz.
Damdan düşseydiniz böyle bakmazdınız. Ben, öğretmen okulundan bir öğretmen
arkadaşımın bize anlattığı, evindeki yaşlı dedesine yaptığı bir eziyeti ve
ondan sonraki üzüntüsünü aktaracağım. Her gittiğinde yaşlı dedesine "sen
erdin, bir gün uçacaksın" dermiş. Yaz günlerinde akşamları damda yatarken,
devamlı "sen erdin, bir gün uçacaksın" dermiş. Yıllar sonra da, yine
dedesi damda yatarken, dedesinin kulağına: "Kalk artık kalk Ali Dede, sen
erdin, uçacaksın, aç kollarını yürü" der. Dedesini damın ucuna kadar
yürütür "Ali Dede uç" der, Ali Dede, düşer, kolu bacağı kırılır.
Yani, bizim Başbakanımız damdan düşmedi; çiftçiyi, köylüyü, üreticiyi damdan
düşürdü!
Sayın arkadaşlarım, son
olarak da şunu söylemek istiyorum: Aslında, sizlere gazete kupürlerini
gösterecektim; ama, vaktim yetmeyecek. Çok acı bir örnek vereceğim, altını
çizerek söylüyorum; hükümetimiz teşvikten bahsediyor. Arkadaşlarımız, burada
çok güzel anlattılar.
Bakın, hükümet
yetkilileri, 23 Mayıs 2004 tarihinde aldıkları kararla, elma ve patatese teşvik
vermeyi düşünür. 23 Mayısta aldıkları bu karar 31 Mayısta biter; ama, 1 Marttan
geçerlidir. 7 gün için geçerli olan, 1 Marttan itibaren de alınmış gibi gösterilen
bir kararla elmanın tonuna 40 dolar teşvik, patatese 19 dolar teşvik verilir.
Şimdi, biz soruyoruz,
size de soruyoruz; 7 gün içinde kim duydu bunu? Kimin cebine para koymak için
yaptınız? Hangi tekelleri beslemeye kalktınız? Biz, bunun hesabını sormak istiyoruz.
Öyle zannediyorum ki, eşin dostun, akrabanın cebine koymak için, Ispartalı elma
üreticisinin emeğini, siz, birilerine teşvik olarak verdiniz. 1 Marttan
itibaren geçerli olduğuna göre, 7 gün için de alınmış ise, bunun anlamı budur
diye düşünüyoruz.
Biz, Sayın Bakana soru
soruyoruz, Sayın Bakan bize şunu söylüyor: "Bu ticaret sırrıdır,
söylenemez." Bana söylemeyeceksen Sayın Bakan, ben, Türkiye Cumhuriyeti
milletvekiliyim, halkın temsilcisiyim, ben gerçekleri bilmiyorsam, burada gizli
şeyler dönüyorsa, bu halkı nasıl temsil edeceğim? Bu sır ise, demek ki, siz,
sırlarınızı hep gizliyorsunuz.
Bankaları
hortumlayanlardan para almıyorsunuz, ak görünmek için bir gayretin içindesiniz
ve hesap sormak gibi bir derdiniz yok, hesap sorar gibi görünüyorsunuz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- İki seneden beri hortumlanan banka var mı?
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Haydi, gücünüz yetiyorsa, yasalar yetmiyorsa, getirin yasaları çıkaralım, şu
37 milyar doları alıverelim de, o çiftçiye bir teşvik verelim, ondan sonra da organik
tarıma geçelim diyorum.
Son söz olarak da şunu
söylüyorum: Bu yasaya elbette ki destek veriyoruz; ama, bu yasa, Avrupa Birliği
istedi diye değil, kendi halkımızın gerçekleri bunu gerektirdi diye çıkaralım
ve kontrolü gerçekten iyi şekilde yapalım ve bu yasanın çıkmasını sağlayalım
diyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, AKP... Pardon, Hatay Milletvekilimiz Sayın Soylu bile “AKP”
deyince etkilendim...
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşacak arkadaşımız yok.
Şahsı adına başka söz
isteyen arkadaşımız da yok.
Soru-yanıt işlemini
yapmamız mümkün değil; çünkü, soru sormak isteyen arkadaşımız yok.
Bu nedenle madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ceza Hükümleri, Cezaların
Tahsili ve İtiraz
Ceza hükümleri
MADDE 12.- Bu Kanun
hükümlerine uymayanlara uygulanacak cezai hükümler aşağıda belirtilmiştir:
a) 5 inci maddenin ikinci
fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.
b) 5 inci maddenin üçüncü
fıkrasına aykırı hareket ettiği tespit edilenlere, ellimilyar lira idarî para
cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, yetki ve izin belgeleri iptal edilir.
Başka ad ve unvan altında olsa dahi, bu Kanun kapsamında çalışmalarına izin
verilmez.
c) 5 inci maddenin
dördüncü fıkrasına aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar lira idarî para cezası
verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak uygulanır ve
kendilerine bir daha çalışma izni verilmez.
d) 5 inci maddenin
beşinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası
verilir. Fiilin tekrarı halinde, çalışma izinleri iptal edilir.
e) 5 inci maddenin
altıncı fıkrasına aykırı hareket eden kuruluşlara, onbeşmilyar lira idarî para
cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak
uygulanır ve çalışma izinleri iptal edilir.
f) 5 inci maddenin
yedinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası
verilir.
g) 6 ncı maddenin birinci
fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.
h) 6 ncı maddenin ikinci
fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir.
ı) 8 inci maddeye aykırı
hareket edenlere onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Aykırılık etiket
bilgilerinden kaynaklanıyorsa, etiket bilgileri düzeltilinceye kadar ürüne el
konulur ve yukarıdaki para cezası uygulanıp ürün piyasadan toplattırılır.
Toplatma masrafları müteşebbisten tahsil edilir.
j) 9 uncu maddenin
birinci fıkrası ile 10 uncu maddeye aykırı hareket edenlere, otuz milyar lira
idarî para cezası verilir.
k) Bu Kanuna göre
denetimleri engelleyen kişi ve kuruluşlara, onmilyar lira idarî para cezası
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın
Fahrettin Üstün; buyurun.
Sayın Üstün, şahsınız
adına da söz istemişsiniz; ikisi birlikte süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
ve şahsımın görüşlerini dile getireceğim; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gecenin geç saati olmasına rağmen, tarımın sorunlarının had safhada olması
nedeniyle hep tarım konuşuluyor, konuşulacak da. Yine, yarın, tohumculuk
yasasında, tarımın ve tarımcının, çiftçinin sorunlarına değinmeye devam
edeceğiz.
Ben, Sayın Bakanımın iyi
niyetine inanıyorum, bir şeyler yapmak istediğine de inanıyorum; ama, siz,
davulu Sayın Bakanın boynuna asıp, tokmağın birisini IMF'ye, birisini Dünya
Bankasına, birisini Sayın Bakan Babacan'a, birisini Başbakana ve bir de Avrupa
Birliğine verirseniz, bu davul elbette düzgün çalınmaz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kaç
tane tokmak var?! Bu kadar davul tokmağı yok!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Şimdi, tarıma destek şart. Başbakan vermeyince, Sayın Bakan ne yapsın?!
Değerli arkadaşlarım,
organik tarım, organik tarım diyoruz; zaten, kısa bir süre sonra tarım tamamen
organik olacak. Niye mi organik olacak; elimde bir tablo var, Kasım 2002, gübre
fiyatları... Organik tarımda, biliyorsunuz, gübre ve ilaç kullanımı çok önemli;
bunlar kullanılmadığı zaman da tamamen organik tarım gerçekleşmiş oluyor.
Gübre fiyatları:
Amonyum sülfat; Kasım
2002'de 180 000 lira kilogramı...
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Gübrenin organik tarımla ilgisi yok.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Bilmiyorsunuz arkadaşım, öğrenin; çok iyi var.
...Ekim 2004'te 290 000
lira; artış yüzde 61.
Amonyum nitrat; Kasım
2002'de 185 000 lira kilogramı, Ekim 2004'te 370 000 lira; artış yüzde 100.
Üre, Kasım 2002'de 255
000 lira kilogramı, Ekim 2004'te 520 000 lira; artış yüzde 103. Sizin çok
övündüğünüz o enflasyon rakamlarını burada göremiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tarımda hangi alana el atarsanız, hayvancılığa, arıcılığa, anasona, tütüne,
şekerpancarına, her alanda sorunlar had safhada.
Bir de
"transfer" sözünden niye alınıyorsunuz, onu anlamıyorum. Transgenik
ürünler var, genetiği değiştirilmiş organizmalar; bir canlının genini alıp
başka bir canlıya nakli -bununla ilgili yarın, detaylı, Meclisi
bilgilendireceğim- buna da "gen transferi" deniliyor. Peki, bu bitki,
şimdi, para mı almış oluyor değerli arkadaşlarım?! Peki, transfer parası almışsa,
genetiği değiştirilmiş bu bitki paraları nereye koyuyor?! "Transfer"
sözünden niye alınıyorsunuz; anlamış değilim.
Bir de, kamuoyunda
yeterince tartışılmayan, Dünya Ticaret Örgütünün 27-30 Temmuz 2004 tarihleri
arasında yapılan toplantısında alınan kararlar var. Üreticilerimizi yakından
ilgilendiren kararlar, kamuoyunda, maalesef, yeterince tartışılmamaktadır. Zor
durumda olan ülke çiftçisi bu kararlardan habersizdir. Dünya Ticaret Örgütü,
tarımsal desteklerin azaltılması, ihracat desteklerinin kaldırılması ile
ithalat vergilerinin ve kotaların düşürülmesi konularında prensip anlaşmasına
vardı. Hükümetin bu konuda çiftçinin nasıl korunacağına dair görüş bildirmemiş
olması ilginçtir. Aynı şekilde, AB ile görüşmelerde, son yayınlanan rapora
göre, görüş bildirmediği gibi. Alınan bu kararlar 2005 Hong Kong'ta devam
edecek olan görüşmelerde kesinleşirse, halen kendi kendimize yeterli
olmadığımız için, hatta, diğer ülkeler gibi desteklemediğimiz için, ithal
ettiğimiz pamuk, ayçiçeği, mısır, soya, kanola ve sert buğday ürünlerinin
üretimlerini ve ancak birkısım tedbirlerle yaşatmaya çalışılan hayvancılığımızı
olumsuz etkileyecektir. Çiftçilerimiz, hükümetin bu konudaki görüşlerini bilmek
istiyor.
Sayın Başbakanın,
geçenlerde, Erzurum'da, doğuda, talihsiz bir demeci oldu. Önce, özellikle
siyasîler, ağzından çıkacağı sözü bir tartacak, bir daha tartacak; hele
bakanlık, başbakanlık makamındaysa o kişiler, o sözü konuşurken daha fazla
tartacak ve ona göre konuşacak. Diyor ki Sayın Başbakan: "Bu millet yatıp
kalkıp size mi çalışacak?!"
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bütçe gelecek. Bütçeyle ilgili, ben, size, tarımın nasıl desteklendiği
nasıl desteklenmediği hakkında bilgi vereceğim. Bu yılki bütçenin yüzde 45'i
faizciye ve rantiyeciye gidiyor; aynı bütçenin de binde 7'si tarım
desteklerinde. Şimdi, soruyorum Sayın Başbakana; kim kime çalışıyor?.. Siz,
faizciye ve rantiyeciye çalışırken çiftçiyi de onlara çalıştırıyorsunuz. Batık
bankalar 70-80 milyar dolar götürdü; bu bankaları çiftçi mi soydu değerli
arkadaşlarım?! O bankaların da üzerine gidemiyorsunuz; birisinin üzerine
gittiniz, diğerleri duruyor.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğinde tarıma bakacak olursak, 26 Haziran 2003'te Avrupa'da tarım
bakanları Brüksel'de toplanarak şu kararları alıyorlar:
Tarımsal destekler aynen
devam edecek,
Avrupa Birliği bütçesinin
yarısı -yaklaşık 50 milyar euro- tarıma ve kırsal politikalara ayrılacak,
Şekerpancarı,
dolayısıyla, şekerde, zeytinyağında, tahılda ve hayvancılıkta destekler aynen
devam edecek,
Tarımsal ürün ithaline
yönelik engellemelerle içerideki üreticinin korunmasına devam edilecek,
Ürün bazındaki
desteklerin yanı sıra, tarım ürünleri ihracatı da desteklenmeye devam edilecek.
Türkiye'nin bu reformdan
çıkaracağı dersler nedir?.. Türkiye'de kimi çevreler çıkıp diyebilirler ki:
"AB tarımsal destekleri kaldırıyor, Türkiye de kaldırsın." Onlara
verilecek yanıt çok basit; Avrupa Birliği, 1962'den beri tarıma çok büyük
destekler verdi. Başlangıçta bütçesinin yüzde 85-90'ını ortak tarım
politikasına ayırdı. Avrupa Birliğinin, halen, bütçesinin yarısı olan 50 milyar
euro destek verdiği biliniyor. Bu, doğrudan yapılan desteklerdir. Bunların
yanında dolaylı destekler de vardır. Bunlar, tarifedışı engeller, birlik
pazarına giren ithal tarım ürünlerini engellemek ve ihracatı desteklemek gibi
icraatlardır. Türkiye, IMF ve Dünya Bankasının isteği doğrultusunda gübre,
ilaç, tohum gibi desteklerini bir kalemde kaldırdı. Doğrudan gelir desteği ve
beş üründe uygulanan prim uygulaması dışında ciddî bir destek yok. Bu
desteklemeleri de üreticiler bir yıl sonra alabiliyorlar. Türkiye'de toplam
tarımsal desteklerin tutarı 2 milyar doları bile bulmuyor. "Türkiye de
destekleri kaldırsın" görüşünü savunmak, en hafif deyimiyle cahilliktir.
Türkiye, zaten tarımı desteklemiyor ki.
Türkiye'nin çıkardığı en
önemli ders ise şudur: Avrupa Birliği yaklaşık üç yıldır tarım reformunu
tartışıyor ve ortaya çıkan sonuçta hemen hemen hiçbir üretici zarar görmüyor.
Türkiye'de ise, üreticiyle ilgili alınan kararlar tartışma gündemine dahi
gelmiyor, gelemiyor; çünkü, bu politikaları Türkiye'nin kendisi belirleyemiyor.
Bunları birkaç örnekle ispatlayalım.
Doğrudan gelir desteğini,
Dünya Bankası "uygulayın" dedi; Türkiye, bu sistemi tartışmadan
uygulamaya koydu.
İlaç, tohum, gübre gibi
temel girdilerde yapılan destekleri IMF "kaldırın" dedi; Türkiye,
bunu tartışmadan kaldırdı.
Türkiye'de buğday
fiyatının ne kadar olması gerektiği bile IMF'ye verilen niyet mektubuna
konuldu.
Şeker Yasası, Tütün
Yasası, IMF'nin isteği ve baskısıyla çıkarıldı.
Yapılan bu uygulamaların
hepsi, Türkiye'de çiftçileri ciddî zararlara uğratarak üretim yapamaz hale
getirdi.
Türkiye, Avrupa Birliğine
sunacağı ulusal programda tarıma da geniş yer verdi. Bu kadar uzun metnin
yerine, o programa yazılması gereken son söz şu olmalıydı: "Türkiye,
Avrupa Birliğinin tarımda yaptıklarını aynen uygulayacaktır."
Değerli arkadaşlarım,
yine, tartışmadığımız, Avrupa Birliğinin uyum mevzuatı ve Avrupa Birliğinin
ilerleme raporuna yazılanlardır. Avrupa Birliği uyum mevzuatının yaklaşık yüzde
45'i tarım ve hayvancılık mevzuatıdır. Bunun da yüzde 30'u hayvancılık ve
veteriner hekimlik hizmetleriyle ilgilidir. Avrupa Birliğiyle müzakerelerde
aklımızda hep siyasal ve hukuksal konular var; ancak, yakın gelecekte başımızı
ağrıtacak alanların başında tarım ve hayvancılık gelmektedir. Bu gidişle, Türk
tarım ve hayvancılığı ya bitecek ya da tamamen yabancılara teslim edilecek.
Tarım ve hayvancılığa
ülkenin gücü değil kamburu gözüyle bakılırsa, ülke tam bir felakete
sürüklenecektir; çünkü, Avrupa Birliği Komisyonunun hazırladığı Türkiye Etki
Raporunda, düşük verimli aile işletmelerinde çalışanların önemli bir kısmı,
modernleşme ve yeniden yapılandırma çalışmaları nedeniyle başka sektörlere
kaydırılmak zorunda kalınacaktır.
Türkiye'de yaklaşık 3 000
000 tarım işletmesinin, işletmecinin öncelikle kendi gereksinimini karşılama,
daha sonra ürününü satma amacını güden aile işletmelerinden oluştuğu dikkati
çekilen raporda, bu sayının 1991'de 4 000 000 olduğu da kaydedildi. Bu da,
uygulanan tarım politikaları sonucunda, onüç yılda 1 000 000 işletmenin yok
olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Raporun en ilginç bölümü
ise, Türkiye'nin üyeliğine etkileri bölümünü oluşturuyor. Olası bir üyelikte,
Türkiye'nin tarımsal dışsatımının azalacağı, buna karşılık, kısıtlamaların kalkması
nedeniyle Avrupa Birliğinin dışsatımının artacağı belirtiliyor. Raporda, bu
sıkıntıdan kurtulmak için, Türkiye'ye, üyeliğe geçiş sürecinde, AB'ye yönelik
ticarî kısıtlamaları kaldırması çağrısında bulunulmuştur.
Yaklaşık 79 000 000
hektarlık Türkiye yüzölçümünün hemen hemen yarısının tarıma ayrıldığı ve bunun
yüzde 48 olan Avrupa Birliği ortalamasıyla uyumlu olduğu belirtilen raporda,
Türkiye'deki tarım işletmelerinin sorunlu yapısına dikkat çekilmiştir.
Avrupa Birliğine üye 25
ülkede tarım işletmelerinin sayısının 13 000 000 olduğu belirtilen raporda,
Türkiye'deki işletmelerin, yüzölçümü bakımından, 6 hektarlık ortalamayla,
Avrupa Birliğindeki işletmelerin, yaklaşık yarı büyüklüğünde olduğu ifade
edilmiştir.
Türkiye'nin toplam
istihdamında tarımın payı yüzde 39, Avrupa Birliğinde yüzde 5; Türkiye'de
tarıma dayalı nüfus 20 000 000, Avrupa Birliğinde 7 400 000'dir.Türkiye'de
tarımdaki istihdam 9 400 000, Avrupa Birliğinde ise toplam 7 400 000'dir.
Avrupa Birliği, şu anda,
su ürünleri hariç hiçbir tarımsal ve hayvansal ürünü almıyor. Su ürünlerinde
de, Avrupa Birliğinden gelen heyetler, işletmelerde zaman zaman kontroller
yaptıktan sonra ve rezidü analizleri, daha doğrusu, ilaç kalıntıları analizleri
yapıldıktan sonra su ürünlerini alıyorlar. Diğer hayvansal ve tarım ürünlerini
satın almama gerekçesi, kendi standartlarında üretim olmaması ve salgın
hastalıklardır.
Tarım ürünleri konusunda
uzun yıllar ve eski ders kitaplarında kalan söylem, kendi kendine yeten 7
ülkeden biriyiz. Bugünkü anlayış ise, tarımda kendi kendini bitirmeye çalışan
ülkelerden biri olmamız.
Tarım ürünleri konusunda
Dünya Bankasından Ankara'ya gelen ve temaslarda bulunan ve basına kapalı
tutulan heyetin istekleri ise, kaygı verici boyutlardadır. Heyetin isteği,
tarım ürünlerine konulan gümrük duvarlarının kabul edilemez olduğu ve bunların
indirilmesidir; mevcut durumun devam etmesi halinde, karşımıza başka
yaptırımların gelebileceği yönündedir.
Değerli arkadaşlarım,
organik tarımı konuşurken, birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika'nın çeşitli
eyaletlerinde yasak olan enerji içecekleri konusuna değinmek istiyorum. Burada,
halkımıza sağlıklı ürünlerin ulaştırılması için bu yasa tasarısını görüşüyoruz;
ama, Sayın Bakanım, geçen dönemdeki Tarım Bakanının izin vermediği enerji
içeceğine izin verdiniz, hem Ankara 6. İdare Mahkemesinin kararına rağmen hem
de Danıştay 10. Dairesinin kararına rağmen. Danıştayda temyizde yine. Bu
içeceklerin ülkede satılması ve kullanılması, halk sağlığını olumsuz yönde
etkileyeceği görüşü belirtilerek yasaklandı. Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü,
26.2.2004 tarihinde bir tebliğ yayımlayarak enerji içeceklerine izin verdi;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına görüş bildiren Gazi Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi Toksikoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Ali Esat Karakaya'nın enerji
içeceklerinin halk sağlığını olumsuz etkileyeceğini belirten raporuna rağmen;
yine, aynı şekilde, Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Türkân Kutluay
Merdol'un olumsuz raporuna rağmen.
Sayın Bakanıma şunu
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu kadar mahkeme kararı ve üniversite
hocalarının raporları varken, bu enerji içeceklerine niye izin verdiniz?
Burada, halkımıza sağlıklı ürünler ulaştırma niyetindeyiz, onun için
çalışıyoruz gecenin bu saatinde; ama, sizin verdiğiniz bu kararla, ülkemizdeki
birçok gencimiz ve çocuğumuz o içecekler sayesinde zehirlenecektir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Şu ana kadar böyle bir vaka oldu mu?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Olacaktır; merak etmeyin.
Yarın, Tohumculuk Yasa
Tasarısında, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bildirmeye devam
edeceğiz.
Bu yasanın ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Başka söz
isteyen?.. Yok.
Soru-cevap bölümünde,
sadece İzmir Milletvekilimiz Vezir Akdemir soru sormak istiyor.
Buyurun, Sayın Akdemir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Çok teşekkür ediyorum.
Sorum Sayın Bakana. Sayın
Bakanım, şu ana kadar çok arkadaşım sordu; ama, net bir cevap alamadık. 2004
yılı için doğrudan destekleme kredisini hangi ayda vermeyi düşünüyorsunuz? Net
bir cevap alabilir miyiz...
İkinci sorum: 2005 yılı
için doğrudan destekleme kredisinin miktarını yüzde kaç artırmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Çok kısa cevaplar vermek istiyorum.
Doğrudan gelir desteğiyle
ilgili Bakanlığımızca yapılan kayıtlar, askı, öndenetim işleri 20 Kasım 2004
tarihinde bittiği için, bugüne kadar, zaten biz, ödeme işini fiilen yapacak
olan kurumlara herhangi bir bilgi aktarımı yapamamıştık. Dolayısıyla, belirsizlik,
biraz da bu sistemin kendi tabiatından kaynaklanıyor. Bundan sonrası kısım için
kesin bir tarih veremiyorum; çünkü, 2004 bütçesinde bununla ilgili 130
trilyonluk bir rakam mevcut; ama, ödemeyle ilgili konuda tarih ifadesi benim
irademin dışında. Dolayısıyla, bununla ilgili konuda cevabımız bu şekilde.
2004 yılı uygulamasında;
yani, 130 trilyonun bir kısmı 2004 yılı içerisinde gerçekleşse bile, geri kalan
kısmı, ana büyüklük 2005 yılı içerisinde intikal edecek. Burada -2004 yılı
uygulaması için söylüyorum- sistemde çok büyük bir değişiklik olmayacak.
Takvimi biten; ama, uygulaması 2005 yılına sarkan için, sadece üretimle biraz
irtibatı var. Bizim köklü değişiklikler dediğimiz husus fiilen 2005 programı
için olacak. Dolayısıyla, 2005 normal doğrudan gelir desteği uygulamasıyla
ilgili hususlarda, gerek üretime gerek üreticiye gerekse üretim teknolojisini
iyileştirmeye yönelik hususlar gelecek. Ben onunla ilgili açıklamaları
konuşmamın baş kısmında yapmıştım; onu ifade etmek istiyorum.
Bu arada, biraz önce
konuşan Fahrettin Üstün arkadaşımızın söylediği bir hususa, kayıtlara geçmesi
için kısaca cevap vermek istiyorum; enerji içecekleri konusu.
Arkadaşlar, enerji
içecekleriyle ilgili konuda, elbette, bize düşen, bana düşen görev, toplum
sağlığını öne almak. Bu konuda bakış açımız hep böyle oldu, böyle olmasının da
doğru olduğuna inanıyorum. Bu konuda da, bu işin sözle değil, davranışlarımıza
da yansıması gerektiğine inanıyorum.
Bununla ilgili konuda
kararı, tabiî ki ben veremezdim. Kıymetli arkadaşım iki kurumdan, Gazi
Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinin mensubu hocalarımızdan bahsetti; ama,
rapor aldığımız heyet, çok sayıda hocadan oluşuyor. Dolayısıyla, olaya müspet
bakan da oldu, menfi bakanlar da oldu. Yani, olumsuz rapor veren hocalardan
bahsetti; ama, müspet rapor verenler de oldu. Sağlık Bakanlığımızdan rapor
aldık, Bakanlığımız da bu konuda...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Bakan, o rapor var mı?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Var tabiî. Yani, müspet rapor verenler de var, menfi rapor
verenler de var.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Firmanın hocaları olmasın?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Var; ben, bununla ilgili size bilgi sunabilirim.
Onun dışında, esas konu
şu oldu: Avrupa Birliği üyesi ülkelerden sadece iki ülkede bu konuda yasak var;
Fransa'da sınır var, bir başka ülke de daha var. Esas, bu konuda bizi harekete
geçiren temel sebep, Avrupa Adalet Divanının İtalya'ya uyguladığı cezaî
uygulamadır, hükümdür. İtalya, bu sistemi, uyguladıkları standartları düşük tutarak,
geçerli olan kodeks alimentarius standartlarından daha düşük standartlar
koyduğu için, Avrupa Adalet Divanı, İtalya'ya karşı, hem bu kararını bozdu hem
de cezaî müeyyideler getirdi. Dolayısıyla, bize, Türkiye'ye, prensip olarak bu
standartlara uyması konusunda da tavsiyelerde bulundu. Biz, bunun üzerine
sistemi harekete geçirdik. Sağlık Bakanlığımızdan, oluşturulan ilgili
komisyondan gelen raporlar, bize, bu konuda adım atmaya imkân verdi ve zaten
adı da "enerji içecekleri" olarak "dikkat" uyarılı ifadelerini
taşıyan etiketiyle satılmasına müsaade edildi. Dolayısıyla, zaten, bu konuda,
sağlıkla ilgili konularda gerekli desteği almadan böyle bir kararı almamızı da
doğru bulmuyorum. Bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 12 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Cezaların tahsili ve
itiraz
MADDE 13.- Bu Kanunda
yazılı olan idarî para cezaları, Bakanlık veya o yerin en büyük mülki amiri
tarafından verilir. İdari para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959
tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu
cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare
mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine
getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz zaruret
görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede
sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli
ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre
tahsil olunur ve tahsil edilen para cezaları Hazineye gelir kaydedilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 4916
sayılı, yabancıların mülk edinmesiyle ilgili bir yasa çıktı. Bunların bir
kısmı, Türkiye'de ekolojik tarım ve organik tarım yapacağım diye geliyorlar.
Son bir yılda, 2003 yılı
ağustos ayı ile 2004 yılı ağustos ayı arasında Türkiye'de, sadece kişilere
-şirketler yok burada- 6 000 adet toplam tapu devredilmiş ve 3 200 dönüm arazi
yabancılara satılmış. Burada, yabancı şirketlere satılanların kayıtları yok;
sadece, kişilere, şahıslara satılanlar var. Dikkatinize sunuyorum; bunları
kimler almış; Almanya yüzde 28, İngiltere yüzde 12, Suriye yüzde 11, Yunanistan
yüzde 31,7; Amerika yüzde 2,4; Avusturya yüzde 2,2; Belçika yüzde 1,1; Fransa
yüzde 1,7; Hollanda yüzde 4,1; İtalya yüzde 2,5; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
yüzde 2,5. Burada en yüksek oran, yüzde 31,7'yle Yunanistan.
Peki, nerelerden arazi
almış bu arkadaşlarımız, bu vatandaşlar; yüzde 100 üzerinden hesaplarsak,
Antalya'da yüzde 20, Aydın'da yüzde 5, Balıkesir'de yüzde 2, Bursa'da yüzde 11,
Gaziantep'te yüzde 2, Hatay'da yüzde 9, İstanbul'da yüzde 24, İzmir'de yüzde
10,5; Mersin'de yüzde 2, Muğla'da yüzde 10.
Peki, burada "çok
yakın dostumuz, yakın dost" dediğiniz İsrail yok, dikkatinizi çekerim. Şu
anda, burada, İsrail vatandaşlarından hiç kimse görünmüyor. Bunların birçoğu,
GAP'ta tapu almadılar, sadece kiralama yoluyla; yarın, belli bir süre sonra,
köylünün elinden ecri misil ödeyerek alacaklar.
Sayın Bakanım,
dikkatinizi çekiyorum, Türkiye'ye "organik tarım yapacağız" diye
geliyorlar. Özellikle GAP'ta İsrail şirketlerine veya İsrail vatandaşlarına
satılan hiçbir arazinin kaydı yok burada, tapusu da yok.
Kendisine vize uygulanan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bir...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Tapusu yoksa, nasıl satılıyor?..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, sorar öğrenirsiniz...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Hayır; yani, nasıl satılıyor?.. Adamın elinde belge yoksa...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) -Beyefendi, demin de söyledim; kiralama yoluna gidiyor İsrail
vatandaşları; burada organik tarım yapacağız diye geliyorlar. Aynı İsrail, 10
gram domates tohumunu, size 250 000 000'a satıyor. Dikkatinizi çekerim; 10 gram
domates tohumu, bir daha altını çiziyorum, 10 gram domates tohumu, İsrail
tohumu, 10 gramı 250 000 000. Doğru değil mi?
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) -
Doğru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, bir Avrupa...
Bakın, beyefendi de doğru
dedi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Fiyat doğru...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Fiyat doğru...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet; fiyat doğru; doğru.
Kendisine vize uygulanan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Avrupa ülkelerinde mülk edinmesi hangi
koşullara bağlı, nasıl edinebiliyor? Kolay kolay mülk edinemiyorlar. Sana soru
soruyorlar; niçin geliyorsun, niye geliyorsun, nereden geliyorsun, ne
yapacaksın diye soruyorlar.
Bu kadar, biz, bu ülkede,
her gelen yabancıya, hadi bizim toprakları al, senin olsun... Bir tek insana
bir şey sorulmuyor. Bu ülkenin toprakları satılıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ama, satan, vatandaş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Satan, vatandaş...
Ülkemin toprağı
satılırken, bu ülkenin resmî yetkilileri, niçin geliyorsun kardeşim, ne kadarlık
projeyle geliyorsun, hangi projeyi yürüteceksin burada, ülkeme ne bırakacaksın
diye, çeker, sorar. Hiçbir şey sormayacaksın...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Almanya'daki vatandaşlarımız da toprak alıyor orada.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim; onun belli koşulları var beyefendi; öyle kolay kolay
sana mal satmaz hiçbir Avrupa ülkesi. Hayır efendim...
Şimdi, durum bu Sayın
Bakanım. Özellikle İsrail vatandaşlarına satılan, GAP'taki, ekolojik tarım veya
organik tarım yapacağız diye gelen insanlara -son günlerdeki kadim
dostlarımıza- satılan toprak ne kadardır; bir kere, bunu sizin bilgilerinize
sunuyorum.
İki; Sayın Bakanım, bir
ülkede devlet veya ülkenin kurumları insanları kandırmaz. Pancar ekilen
yörelerde bir kota. Bir kere, bir kısmı Tarım Bakanlığında bir kısmı Sanayi
Bakanlığında. Eğer bir ülkede bir tarım politikası olacaksa, bir elde olur, bir
elde. Bir elde olur, bir yerden yönetilir.
Pancar ekiyoruz, kota
veriyoruz. Diyelim, 75 ton kotası var, 100 ton pancar elde etti. Diyor ki:
"Bunu almıyorum." Arkasından hemen birileri gidiyor kota fazlasına.
"Valla, senin bu pancarın çürüyecek; ama, hadi ben sana bir iyilik
yapayım, senin bu pancarını 25 000 liradan verirsen alam." Aynen böyle.
Buyurun Yozgat'a gidin, Malatya'ya gidin, Tokat'a gidin... Pancar üreticisi tüm
yörelerde. Aynı pancar, aynı tarlanın ürünü. Valla, çürüsün diyor, almıyor
şeker fabrikaları. Peki, o arkadan gidenler kimler? Bunları kime satıyor? 110
000 liraya alıyor şeker fabrikaları, arkadan bir sürü kamyonlar gidiyor. "Valla,
25 000 liraya verirsen alayım. Ben sana iyilik yapmış olayım" diyor. Bu 25
000 liraya satılan pancarları, acaba hangi şeker fabrikasına kimin kotasını
tamamlayıp 110 000 liraya satıyorlar; dikkatlerinize sunuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Söylemekle olmaz. Belge getir, üstüne gidelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla)- Belge değil beyefendi. Buyurun Yozgat'a gidin. İçinizde Yozgat
milletvekilleri yok mu? Malatya'ya gidin. İçinizde Malatya milletvekilleri yok
mu? Beraber tarlaya gidelim. Hangi belgeyi istiyorsunuz?! Belge, köylü. Yozgat
milletvekili arkadaşlarım vardır. Sorun, böyle bir şey var mı yok mu? Yalan mı
söylüyorum ben?!
BAŞKAN- Karşılıklı
konuşmayalım, hatibi dinleyelim arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla)- Sayın Bakanım, tabiî, Türkiye'de maalesef, üniversiteler ile Tarım
Bakanlığı arasında çok büyük diyalog yoktur; her iki kurum da bu ülkenin
kurumlarıdır. Maalesef, burada, Bakanlığımız, üniversitelerden gerekli desteği
alamıyor gerek işgücü olarak gerek beyingücü olarak... Maalesef, sanki iki ayrı
kurum, sanki bu ülkede çalışan iki ayrı müessese ve hiçbir zaman, üniversite,
Bakanlık, yani, üretime yönelik, araştırmaya yönelik... Türkiye'de, özellikle
ekolojik tarım ve organik tarım konusunda yabancılara çok şey veriyoruz; ama,
kendi üniversitelerimize bunu araştırması için, kendi üniversitelerimize yeni
bir şey yaratması için gerekli desteği vermiyoruz, hiçbir işbirliğimiz yok.
Sayın Bakanım, TİGEM, bu
ülkede Türk çiftçisine örnek olmuştur; TİGEM, taa, cumhuriyetin ilk yıllarında
çok önemli görevler üstlenmiştir. Son dönemde bir tek eksiği vardı; eksiği,
TİGEM'in kendi içerisindeydi; köylüden hep balık almaya çalıştı, köylüye balık
tutmayı öğretmedi.
Geçen hafta, TİGEM
arazilerini, 7 müesseseyi devrettiniz. Objektif kriterlerinize saygı duyuyorum;
ama, bu ülkede bugün içborç bu hale geldiyse, yapan ile yapmayan, üreten ile
üretmeyen aynı kefeye konuldu, kimsenin bileği kesilmedi, kimse ceza görmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
toparlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, toparlıyorum.
Özellikle bu TİGEM
projelerinde, hayvancılık konusunda, bayağı, önemli projeler getirilmiş; fakat,
bunlar yerine getirilmezse, bu araziler birilerine gitmiş olacak. Onun için, bu
proje kapsamı dışında yapılacak her işte önemli sorunlar doğacaktır.
Bu konuyu ben bir kez
daha sizin bilgilerinize sunuyorum. Bu konu hassas olduğu için, yapan ile
yapmayan, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da aynı kefeye konmasın.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına
Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu ilerleyen
saatinde Organik Tarım Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli
üyelerini, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
Mecliste tarım bir şekilde bir vesileyle çok konuşulur da, tarımla ilgili işler
çok yapılmaz, tarımla ilgili kanunlar çok çıkmaz. Allah'tan, Avrupa Birliği
süreci var. Ülkemiz bu süreç sayesinde demokratik açıdan standartlarını
yükseltti, gerekli düzenlemeleri yaptı, iktidar-muhalefet elbirliği içerisinde
yıllardır tartıştıkları, uzlaşamadıkları, bir türlü geliştiremedikleri
demokratik standartları birlikte geliştirdiler. Önemli adımlar atıldı.
Tarımda yine bu süreç
neticesinde, yapılmamış birtakım düzenlemeler yapılıyor ve çok sevindirici bir
şey, belki gecenin bu saatlerine uzayan görüşmeler, birçok arkadaşımızı üzüyor;
ama, ben seviniyorum, burada tarımla ilgili önemli bir düzenleme, önemli bir
kanun çıkarken, özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekilleri, ama,
zaman zaman AKP Grubundan milletvekili arkadaşlar, büyük bir gayretle, ısrarla
bu kanuna bir şekilde, bir yerlerinden katkı vermeye çalışıyorlar, bu konudaki
düşüncelerini, görüşlerini aktarma gayreti içerisindeler. O nedenle, ben bu
katkıyı veren, bu görüşlerini sunan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ve biliyorum ki, hâlâ gecenin bu saatinde Parlamentodan ve
siyasetten çok şey bekleyen, gözleri buraya dikilmiş olan, televizyonları
aracılığıyla Parlamentoyu gecenin bu saatinde izleyen sevgili köylü yurttaşlarımız,
çiftçi yurttaşlarımız umutla buraya bakıyorlar değerli arkadaşlarım; acaba bizi
kurtaracak, yaşam kalitemizi, standardımızı yükseltecek bir şey çıkar mı, bir
şey olur mu Parlamentodan diye. Onlar, bu ülkenin, hepimizin bildiği gibi, en
yoksul insanları, en zor durumda olan insanları, açlık sınırında yaşayan
insanları ve bu ülkenin bugün yarattığı tüm zenginliklerin kaynağı olan
insanlar değerli arkadaşlarım, bu ülke
Kurtuluş Savaşını yaparken topu tüfeği, tankı uçağı, savaştığı mermiyi
hangi parayla aldı; toprağın içinden çıkardığı, toprağın üstünde büyüttüğü
hayvancılıktan ve tarımsal bitkilerden elde ettiği gelirlerle aldı.
Dolayısıyla, bu vatan dahil, bu ülkede yaratılan tüm zenginlikler tarım
sayesinde elde edilmiş zenginliklerdir, kaynağı tarımdır. Dolayısıyla, tarımı,
tarımcıyı, tarımla uğraşanları hiç kimsenin küçük görmeye, yok saymaya hakkı
yoktur; onların çektiği çileye kayıtsız kalmaya da hiçbirimizin hakkı yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
tarımın gayri safî millî hâsıladaki payı yüzde 12'lere düşmüş olsa da ekonomiye
bir katkısı vardır. Bu, hem sevindiricidir hem üzücüdür. Dünyanın gelişmiş tüm
ülkelerinde tarımın gayri safî millî hâsıla içindeki payı düşüktür; ama,
dünyanın birçok ülkesinde tarımla uğraşan insanlar gayri safî millî hâsıla
içinde kişi başına düşen paydan üçte 1 oranında pay almazlar. Eğer yüzde 12 pay
yaratıp ülkenin yüzde 33 çalışan gücünü işlendiriyorsanız, sıkıntı vardır. Eğer
bu ülkede 4 000 dolar millî gelir varsa ve tarımdaki insan ortalama 1 300 dolar
alıyorsa ve ülkenin en batısındaki Çanakkale'de bile, Trakya'da bile bu 1 300
doları kişi başına bulamıyorsanız, yoksa, çok kötü bir gelir dağılımı varsa,
üretimde sıkıntı varsa, pazarlamada sıkıntı varsa ve o zaman, bu insanların,
umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde "ne yaparım" anlayışıyla arayış
içinde olmaları ve gözlerini buraya dikmeleri normaldir. Milletvekillerinin de,
ısrarla, o insanlara umut verebilme gayreti içinde olmaları normaldir.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, doğru olmuştur. Bugün, bütün arkadaşlarımız, bu maddelerde konuşma
yapmaktadırlar. Yarın, tohumculuk tasarısında da aynı anlayış devam edecektir;
etmelidir; doğrudur. İnsanlara gelecekle ilgili umutları vermemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük,
ufak ufak toparlayalım.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Tarımın konuşulacak çok sorunu var; ama, yapılacak da çok işi vardır. Bakın,
tarım şûrası toplantı halinde. Dün, tarım şûrası toplandı; 1997 yılından bugüne
kadar, yedi yıl sonra tarım şûrası toplandı. Ülkenin Başbakanı, bakanları,
Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı orada düşüncelerini söylediler ve orada
birsürü komisyon çalışıyor, birsürü ayrı işler yapılıyor. Parlamentonun şûraya
yeteri kadar katkı veremediği inancındayım. Parlamentodan arkadaşlarımızın,
orada, birçok komisyonda yeteri kadar görevlendirilmediği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlarım,
kısacası, söyleyeceklerimin 5 dakikada bitmesi mümkün değil. Yarın, ben, şahsım
olarak iki maddede 15'er dakikadan 30 dakika içerisinde bu konulardaki
düşüncelerimi geniş geniş anlatacağım. İsteğim ve arzum odur ki, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleriyle birlikte, AKP Grubu milletvekilleri de büyük
bir gayretle ve arzuyla, bu çalışmaya katkı vermelidirler ve sonunda, bizden
çok şey bekleyen bu zor durumda olan, açlık sınırında yaşayan ve köyde
yaşamaktan, tarımla uğraşmaktan başka çaresi olmayan insanları umutlandırmak ve
onları, bağlı oldukları vatanlarına daha da bağlı kılmak ve bu ülkenin
yurttaşlarını mutlu kılmak görevi olan insanlar olarak gereğini yapmak zorundayız.
Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu maddeye de, bu
yasa tasarısına da, tarımla ilgili gelen her şeye de katkı vereceğiz; ama, hem
beyinsel katkı vereceğiz hem oy vereceğiz.
Teşekkür ediyorum; başarılar
diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Soru sormak
isteyen İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir; buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, hükümet
programı Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açıklanırken, tarıma bakış
açısı burada yazıyor ve kitapçığın 31 inci sayfasından okuyorum:
"Alternatif ürün projesiyle, üretimin iç ve dışpazar talebine göre
yönlendirilmesi sağlanacaktır. Tarım, ormancılık ve hayvancılık ürünlerinin
dünya piyasalarına arzı teşvik edilecek, sektörün kendi kendine yeterliliğine
destek verilerek, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ağırlık verilecek..."
Şuna geleceğim; sorum şu:
İzmir bölgesinde, özellikle Bakırçay'da domates üreten çiftçilerimiz bu yıl çok
mağdur olmuşlardır. Demin arkadaşımın söylediği gibi, İsrail'den getirilen
domates tohumunun kilosu yaklaşık 25 milyardır. Bu kadar yüksek değeri olmasına
rağmen; maalesef, vatandaşımız domatesin kilosunu 50 000 ilâ 60 000 liradan
satabilmiştir ve büyük bir bölümü de tarlada çürümüştür.
Bunun benzeri ikinci
sorum patatesle ilgilidir. Aynı şekilde, patateste sıkıntı yaşanmaktadır;
tohumunun kilosu 700 000 liradır; ama, maalesef, piyasada 15 000 lira ilâ 200
000 liraya satılmaktadır.
Sayın Bakanım, bu mağdur
olan çiftçilerimizi destekleme düşünceniz var mı yok mu? Hükümet programınızda
mevcuttur; Sayın Başbakanın önerisi var burada.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sağ olun; tam
soru formatında sordunuz.
Başka soru soran?.. Yok.
Sayın Bakan; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Teşekkür ediyorum.
Ben, bu sorulara cevap
verme vesilesiyle, ilkönce, Sayın Vezir Akdemir'den önce, Sayın Mevlüt
Aslanoğlu'nun dile getirdiği konulara kısaca cevap vermek istiyorum.
İlkönce, 442 sayılı Köy
Kanununda yapılan değişiklikten sonra, ülkemizde meydana gelen, yabancıların
toprak alımıyla ilgili konuda, 22.11.2004 tarihli, sorumlu kuruluşumuzun bir
milletvekilimize verdiği cevabı okuyorum; dolayısıyla, kaygıları giderici
olacağını ümit ediyorum. "Yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği 19 Temmuz
2003 tarihinden itibaren günümüze kadar yabancı gerçek kişiler tarafından 2 008
dönüm, yabancı bir ticaret şirketince 3 dönüm tarım arazisi edinilmiştir."
Bilgi, bu kadardır arkadaşlar. Biraz da bunların parasal büyüklükleri hakkında
da ifadeler vardır; şirketin aldığı arazinin bedeli 275 milyar liradır; 2 008
dönüm arazi için de 279 trilyon civarında bir rakam telaffuz edilmektedir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Bu ülkede, çıkarılan bu
yasayla ilgili, eğer toplumumuzun endişe edeceği, insanlarımızın rahatsız
olacağı, bize kaygı uyandıracak bir gelişme olursa, elbette Anamuhalefet
Partimizin ikazları, uyarıları önemlidir; ama, bu ülkede, bu konuyla ilgili
hassasiyet sahibi insanlar sadece Anamuhalefet Partisinde değildir, hepimiz
aynı dikkat ve özeni göstermek zorundayız; ilgili kurumlarımızın varlığı da
bilgi dahilindedir.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu,
Meclisimizin çok aktif bir milletvekilidir; kendi bölgesinin sorunlarıyla
ilgisine biz de şahit oluyoruz ve bundan kıvanç da duyuyoruz. Elbette, bana
yansıttığı sorunların o bölge açısından kıymet ifade ettiğinin farkındayım;
ama, pancar kotasıyla ilgili tarif ettiği olayın ille çok olumsuz bir yönü
olmasına niye bu kadar dikkat çekerek anlattığını tam anlamış değilim; yani,
ortada kota sahibi bir insan varsa ve bu insan, kendi eksik kotasını diğer
insanlardan alıyorsa bundan daha tabiî ne var; ama, eğer kastettiği öyle değil
de, orada bir rant, bir çıkar, kurumsal, resmî ilişkiler içerisinde bir kolay
kazanç yolu varsa, bunu açıklamalı; yani, bunu, bu şekilde, ortaya, belirsiz
bir tereddüt ifade edecek şekilde söylemesi doğru değil; çünkü, kendisi,
bunları çok iyi ifade edebilecek ve ortaya koyabilecek donanımda bir
arkadaşımızdır. Benim şahsen, kendisinden beklediğim budur.
TİGEM arazileriyle ilgili
konuda uyarısına teşekkür ediyorum. En az kendisi kadar hassasiyet gösteren bir
insanım ve zaten, bu sebeple, bir mülk devri söz konusu değildir, kiradır,
mülkiyet devlette kalmaktadır, bence kalmalıdır da; dolayısıyla, bu
işletmelerin özel sektöre kullanma hakkı devredilmektedir. Projelerini hayata
geçirmediği anda geri dönüşü vardır; böyle de olmalıdır. Yani, biz,
toplumumuzda böyle bir endişe varken, mülkiyet hakkını niçin devredelim? Uzun
vadeli kira, amacına uygun kullandığı sürece elbette doğru; ama, kullanmıyorsa
da, mülkiyet hakkımızdan doğan tutumumuzu, davranışımızı sergileyebiliriz.
Dolayısıyla, kendisine, bu husustaki uyarısı için teşekkür ediyorum; bilgi
aktarma imkânı buldum.
Üniversite-Bakanlık
ilişkisi...
Kıymetli arkadaşlarım,
üniversite-sanayi ilişkisi konusunda, bu ülkede, her yıl, yüzlerce toplantı
yapılır. Bir sorun vardır. Kurumlararası ilişkimizin çok iyi olmadığını
biliyoruz. Tarım Bakanlığı ile üniversiteler arasındaki ilişki konusunda,
evvela, bu anlayışın ortaya çıkması, hayata geçmesi konusunda sizlerle beraber
aynı düşünceyi paylaşıyorum. Buna ait çok somut bir adımı da attığımızı
biliyorum. Yine, Sayın Mevlüt Bey, ifadesinde, bu sebze tohumculuğu konusundaki
hadiseyi anlattı ve 25 milyar diye söyledi. İşte, o projeyi hayata geçirmek için
5 üniversite, 5 araştırma enstitüsü ve 23 tohum üreticisi firmayla bir
işbirliğine girdik. Bu bir başlangıç tabiî; bir adım.
Ben, bu vesileyle,
sizlere, bu görüşmemizin son konularından birkaç hususa da değinmek istiyorum.
Onlardan birincisi, yapılan işlerle ilgili; ama, ondan önce, sayın
arkadaşımızın soru olarak yönelttiği hususlara kısaca cevap vereyim; belki,
konunun kapanış kısmında değinmem gereken hususlar olabilir, oraya aktarmak
üzere.
Efendim, evvela İzmir
bölgesindeki domates üreticilerinin çok mağdur olduğunu söyledi.
Arkadaşlarım, bölgeye
yönelik tabiî ki kaygılarımız, düşüncelerimiz çok önemli; ama düşünün bu ülkede
İzmir ve havalisi tarımın, çiftçiliğin, alternatif ürün çeşitlerinin,
örgütlenmenin en iyi olduğu yerlerden birisi, Türkiye'de tarımın en yüksek,
verimli şekilde yapıldığı yerler; elbette içlerinde, bu bölgenin içerisinde
geri kalmış bölgelerimiz var; ama lütfen bu bölgelerimizden bahsederken, kıraç
arazileri, iki yılda bir ürün alınan İç Anadoluyu, doğuya doğru giden bölgemizi
ve doğu bölgemizi 150 kilo dekar başına buğday alınan Kars'ı, Erzurum'u bir
düşünün.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Bakan, orayı kapatın demedim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır, ama İzmir bölgesi dediğinizde, senede iki üç defa
ürün alınan bölgelerde bu insanlarımızın bir üründen zarar ederse ikinci bir
ürün ekebileceğini bir düşünelim. Yani, kalkıp ülkenin diğer tarafındaki
insanları da ülkenin batısında büyük bir felaket var, yardım edelim duygusuna
da kaptırmayalım; yani, o insanların ekonomik güçleri o kadar iyi değil, batı
bölgemize kaynak aktaracak kadar durumları iyi değil. Yani, elbette bölgemizin
sorunlarına sahip çıkalım; ama lütfen...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Bakanım, benim sorum zaten Türkiye geneliyle ilgili bir sorudur. Sayın
Başbakan teşvik verileceğini söylüyor. İzmir'e verin, Kars'a vermeyin demedim,
Türkiye genelinde düşündüm olayı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Valla bilmiyorum, İzmir bölgesi domates üreticileri...
Benim eksik anladığım
kısımlar olabilir; ama, ülkemizin gelişmiş bölgelerindeki durumlarla ilgili
konularda, alternatif ürünlerin olduğu, birden çok mahsulün alındığı bölgelerde
durumu ifade ederken, yani, ülkemizin genelini de düşünmemiz lazım geldiğini
ben kısaca, bir düşünce katkısı olarak söylüyorum.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu
Kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde Bakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu
yönetmelikler yürürlüğe konuluncaya kadar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
yürürlükte bulunan yönetmeliklerin, bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Osman Coşkunoğlu; buyurun.
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu
Tasarısının geçici 1 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Organik tarım, dünyada,
birçok bakımdan giderek önem kazanan bir sektör haline geldi. Konunun önemini
belirtmek için bir iki rakam vermek isterim: Nisan ayında hazırlanan bir rapora
göre, İngiltere'deki bir danışma firmasının, Mintel Firmasının yaptığı bir
araştırmaya göre, örneğin Almanya'da, her bir Alman, organik yiyecekler için
senede 38 euro harcıyor, İngiltere'de 28 euro, Fransa ve İtalya'da 25 euro
harcanıyor. Bu, çok fazla değil; fakat, gelişmesi hızlı görünüyor. Organik
tarım sektörü, 1993 ile 1998 arasında senede yüzde 25 büyüdü, 1998'den bu yana
ise her sene yüzde 30 büyüme gösteriyor. OECD'nin son raporuna göre de, 21 inci
Yüzyılın başında bütün dünyadaki organik tarım sektörünün büyüklüğü 26 milyar
Amerikan Doları mertebesinde ifade ediliyor. Bunlar çok büyük rakamlar değil;
fakat, büyüme hızı çok fazla ve bu büyüme hızının önemli olduğu bir noktada,
Türkiye'de, bizim, Organik Tarım Kanunu Tasarısını getirmiş olmamız iyi bir
gelişmedir. Bu girişiminden dolayı hükümete teşekkür ederiz ve tasarıyı
destekliyoruz.
Bu üzerinde konuştuğum
madde yönetmeliklerle ilgili. Bir yasanın hayata geçirilmesi, bir yasanın -iyi
niyetle bile hazırlansa- uygulamasının başarılı olup olmaması, o yasadan sonra
çıkarılacak olan yönetmelikler ve o yasanın üzerine inşa edilecek olan
politikalar, stratejiler ve eylemlerle belirlenecektir. Bu konuda da bazı
kaygılarımız var; onları, hem kaygı olarak hem de uyarı olarak hükümete ifade
etmek istiyorum.
Türkiye'de organik
tarımın oynayabileceği rol üzerine, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın
değindiği bazı noktalara da kısaca değinmek istiyorum. Türkiye'de çiftçi nüfusu
yüzde 40. Bu çiftçi nüfusunun azalması gerektiğini herkes biliyor, hatta
çiftçimiz de biliyor. Eşme'nin bir köyünde, bana, Cumhuriyet Halk Partisinin,
çiftçi nüfusunu yüzde 40'tan yüzde 10'un altı düzeylerine indirecek
politikalarının neler olduğu soruldu. Aslında, bir köyümüzde böyle bilinçli
soruların sorulmuş olması, tabiî, beni memnun ediyor. Bizlere de, politikacı
olarak, bu politikaların köylümüz, çiftçimiz için olumlu ve hızlı bir şekilde
geliştirilmesi için bir baskı unsuru oluyor.
Şimdi, yüzde 40
mertebesindeki çiftçi nüfusunu azaltmanın çok kabaca iki yolu var; birincisi
-biraz abartılı söylemek gerekirse- çiftçiyi aç bırakarak, zorunlu olarak büyük
kentlerin varoşlarına göç etmeye zorlamak. Bu bir yöntem ve görüldüğü
kadarıyla, şu ana kadar uygulanmakta olan yöntem de budur; zorunlu olarak göç
etmesi. Bu, tabiî, hem kırsal yörelerin metruk hale gelmesi bakımından hem de
büyük kentlerin arzu edilmeyecek şekilde genişlemesi bakımından, istenilen bir
şey değildir.
İkinci yöntemi ise,
çiftçimizin, yöresel kalkınma sayesinde, bir sanayiciye veya sanayi
işletmecisine dönüşmesidir. İşte, organik tarım, bu alanda, bu yöntem için
önemli bir mekanizma sunabilir, eğer doğru politikalar, doğru stratejiler ve
doğru eylemler uygulanabilirse; fakat, baştan da söylediğim gibi, bu konuda
bazı kaygılarımız var. Bunları kısa kısa ifade etmeye çalışayım.
Elimizdeki sıra sayısı
653. Bu Organik Tarım Kanunu Tasarısının ikinci sayfasında, genel gerekçe
kısmında bir ifade var. Bu ifade ve bunun civarındaki, bu paragraftaki
ifadeler, aslında, Avrupa Birliğinin konuyla ilgili çıkarmış olduğu
dokümanlardan âdeta tercüme edilmiş, onun da farkındayım.
Şimdi, ikinci sayfada,
ikinci paragrafta, birinci cümle: "Gerek gıda güvenirliği gerekse pazar
oluşturulması açısından sürdürülebilir tarım için iyi bir üretim şekli olan
çevreye dost bu üretimin geliştirilmesi gerekli..." Çevreye dost. Doğru;
çevreye dost bir üretimdir organik tarım; fakat, çevreyi esas bozan -tarımda
kullanılan ilaçlar da elbette çevreyi olumsuz etkiliyor; ama- tarım değil ki.
Benden önce konuşan Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'ın da ifade ettiği
gibi, Uşak'tan çıkan iki önemli nehir var; birisi Gediz, birisi Banaz Çayı.
Gediz gidiyor, İzmir Körfezine akıyor; Banaz Çayı, Aydın ve Denizli ovalarını
berbat ediyor Adıgüzel Barajından sonra. Bunların hepsi, çok tehlikeli, ağır
krom içeren sanayi atıklarıyla akan -artık kirlilik bile denilmez- zehirlerdir;
özellikle Gediz Nehri. İki nehir de, etrafı kirletiyor, tarımı çok zor hale
getiriyor. Şimdiye kadar, çiftçimizin ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesinin
de bir ifadesi oluyor bu çok yaygın olarak tarımda kullanılan nehirlerimizin bu
şekilde olmasına göz yumulması ve hâlâ da o durumda. Dolayısıyla "organik
tarımı çevre dostu olarak geliştirmek istiyoruz" lafı pek inandırıcı
olmuyor, çevre dostu politikaların uygulanmadığı bir ortamda.
Yine, aynı sıra sayısının
üçüncü sayfasında Avrupa Birliği Uyum Komisyonu raporunda "organik tarım
konusunda Türkiye Avantajlı bir duruma sahiptir. Bunun nedeni ise, Türkiye
birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeye nazaran az kirlenmiş bir çevreye
sahiptir" deniliyor. Bu da, biraz önce söylediklerimle çelişen bir ifade.
O kadar da az kirlenmiş bir çevreye sahip değiliz ve daha da kötüsü, bu
kirlenme hakkında fazla bir şey yapmıyoruz.
Çıkaracağımız bu yasayla
ilgili diğer bir kaygımız; organik tarım, acaba küçük işletmelerimizi, küçük
çiftçilerimizi nasıl etkileyecek? Sadece bu yasayı çıkarmakla olumlu veya
olumsuz etkilemesi beklenemez. Bu yasanın üstüne inşa edilecek politikalar,
strateji ve eylemlerdir bunu belirleyecek olan; fakat, şu ana kadar uygulanan
politikaların -örneğin tütünde, örneğin pancarda, örneğin pamukta uygulanan
politikaların- küçük çiftçileri kalkındırdığını, öyle sanıyorum ki, iktidar da
iddia edemeyecektir. Tütün konusunda, bizim küçük çiftçimiz, sözleşme yapmak
için karşısında dünya tekellerini buluyor veya onların temsilcisi tüccarları
buluyor. Dünya tekellerini temsil eden tüccarla karşı karşıya oturmuş bir küçük
çiftçi, tütün çiftçisi, ne kadar eşit bir anlaşma ve sözleşme yapabilirse,
organik tarımda da, dünya piyasalarında güçlü bir şirket geldiği zaman, küçük
üreticiyi onun karşısında koruyabilecek önlemlerin alınması, bu yasanın doğru
uygulanmasıyla ilgili olacaktır; aksi takdirde, küçük üreticimiz, yine, organik
tarım bağlamında da, büyük tüccarlar karşısında çok mağdur duruma düşebilir.
Yani, bu yasa, yararlı olacağına zarar da getirebilir çiftçilerimize. İşte, bu
nedenlerle, uygulama çok önem kazanıyor.
Öte yandan, bu yasa,
hepimiz biliyoruz ki, durup dururken hükümetin aklına gelip de, organik tarımı
destekleyelim politikasının bir parçası olarak önümüze getirilmedi. Bu yasa,
Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde şu anda önümüzde, acilen de önümüze konulmuş
durumda. Peki, Avrupa Birliğiyle uyum için bu yasa bize belli bir güvence
verebiliyor mu; bizi bırakın, dışarıdan izleyene belli bir güvence verebiliyor
mu, biraz da ona bakmak istiyorum.
Şimdi, Avrupa'da, en son
10 Haziran 2004 tarihinde Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planı yayımlandı. Bu
Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planı çok önemli bir dokümandır. Benim önümde
bunun İngilizcesi var sadece. Bunun Türkçesinin Tarım Bakanlığı web sayfasında
olmuş olmasını dilerdim. En azından, ben bulamadım; ama, orada olmadığını
düşünüyorum. Bunu hepimizin biliyor olması gerekir, bu yasayı doğru dürüst
değerlendirebilmemiz için. Oysa, Türkçesini ben bulamadım.
Bu belgeyi bir
inceleyelim, bu yasayla ilişkili olarak. Tekrar ediyorum; Organik Tarım İçin
Avrupa Eylem Planı. Bu belgede birtakım politikalar ve eylemler ortaya konuldu.
21 eylem, uygulanması için ortaya konuldu. 10 Haziran 2004 tarihinde yayımlanan
bir dokümandır bu. Bu 21 eylem, üç temel odak noktası etrafında dönüyor.
Bunların birincisi,
enformasyonla bu organik tarımı ve pazarı sürükleyebilmek. Enformasyon, birinci
temel odak noktası olarak kabul ediliyor. Ne demek enformasyon; hem tüketicinin
bilinçlenmesi için -yani, tüketiciye organik gıdanın önemini ve yararlarını
anlatabilmek için- hem de işletmecilere gerekli bilgileri verebilmek... Birinci
odak noktası bu, bu dokümanın.
İkinci odak noktası, kamu
desteği, organik tarım yapan çiftçiler için daha etkin kamu desteği ve kırsal
kalkınma planları. Bunun için ulusal eylem planları öneriliyor ve organik tarım
için araştırma öneriliyor. Bu, ikinci odak noktası.
Üçüncüsü de,
standartları, ithalat ve ihracat tetkikleri hakkında belli standartların
oluşturulması ve bu standartların şeffaf olması. Bu üç odak etrafında önerilen
bazı eylemleri bizim deneyimlerimiz içerisinde ve bu yasa bağlamında
değerlendirmek istiyorum.
Organik Tarım İçin Avrupa
Eylem Planında önerilen birinci eylem, uzun yıllar üzerine -biraz tutuk
söyleyeceğim; çünkü, önümdeki İngilizce
metinden kafamda tercüme ederek söylüyorum- dağılmış promosyon ve enformasyon
faaliyetlerinin organizasyonunu ve etkinliğini içeriyor. Birinci eylem,
tüketiciye ve üreticiye enformasyon sağlamak.
Şimdi, Türkiye'de
enformasyonu sağlama konusunda belli bir zafiyet olduğunu hepimiz biliyoruz.
Hükümetimizi de, bu konuda, izin verirseniz, eleştireceğim. Avrupa Birliğiyle
uyum için bir yasa çıkarıyoruz; bu yasayı yakinen ilgilendiren en önemli Avrupa
Birliği dokümanını bir enformasyon olarak web sayfasında bile sunamıyor bize
hükümet. Ondan sonra, bu yasanın uygulamasında tüketiciye ve üreticiye Avrupa
Birliğiyle uyum için çıkarılan bir yasada Avrupa Birliğinin birinci eylemi olan
enformasyonu sağlama konusunda haklı bir kaygı oluşturuyor bizde şimdiye
kadarki uygulama.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, süreniz doldu; toparlayın lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Peki, toparlıyorum.
21 eylem var; bir iki
tanesinden bahsedeyim bazı kaygılarımı ifade etmek için.
Üçüncü eylem, talep ve
arz... Şimdi, belli bir planlama... Biliyorsunuz "plan değil, pilav
isteriz" kültürü bazen egemen olabiliyor İktidar Partimizde. Oysa, belli
bir planlamanın talep ve arzı kontrol altına almış olmasını, bunun için de
istatistiksel verilerin toplanmasını öngörüyor. Şimdiye kadar bu konuda da çok
zayıfız; umarım bundan sonra güçleniriz.
Dördüncü eylem -işte bu
çok anahtar- kırsal kalkınma programları için fonların artırılmasını öneriyor;
bütün üye ülkelere, kırsal kalkınma için fonların artırılmasını öneriyor.
Türkiye'de kırsal kalkınma dediğimiz zaman... Tabiî, Köy Hizmetleri de bu
kırsal kalkınmanın önemli bir kurumu Türkiye'de. Bizim, şimdi, Köy
Hizmetlerinden vazgeçen bir hükümetten kırsal kalkınmanın daha
hızlandırılmasını beklememiz biraz zor oluyor. Umarım, yanılırız. Köy
Hizmetlerinden vazgeçmeyi bir tarafa bırakın; bu sene ben tanık oldum; Köy
Hizmetlerinin köylerde çalışması, kırsal yörelerde çalışması gereken araç ve
gereçleri duble yol için çalışıyordu maalesef. Dolayısıyla, kırsal yörelerin
kalkınmasına öncelik verme... Yine, Avrupa Birliğinin bu dokümanında dördüncü
eylem olarak ifade edilen eylem konusunda da hükümetimizi uyarmak istiyorum.
Beşinci eylem olarak...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, 20 dakika oluyor.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, sürenizi 5 dakika aştınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum... Toparlıyorum...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Eylem bitmez; 17 eylem daha var.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Hayır, hepsini söylemeyeceğim.
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Bunları yapın, bunlara uyun, ben razıyım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Lütfen Sayın Başkan; bu saatte eylem olmaz.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Beşinci eylem olarak, yine kırsal kalkınma politikalarının,
eğitimle de, araştırmayla birleştirilerek sağlanması öneriliyor. Eğitim ve
araştırma konularında tarım sektöründe ve kırsal yörelerde şimdiye kadar çok
zayıftık. Umarım, bu devam etmez; farklı bir politika, ileriki günlerde ve
yıllarda önümüzde görürüz.
Altıncı ve yedinci eylem
de son olarak bahsedeceklerim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, bitmez bu; 21 tane.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu...
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Bunlar, son bahsedeceğim 6 ncı ve 7 inci eylemler.
BAŞKAN - Konuları
parçalayabilir, daha sonra aktarabilirsiniz.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Sevgili milletvekilleri, bunları burada dile getirmezsek, burada
buna üç dört dakika sabretmezseniz, ondan sonra, bunları uygulamadığınız için,
siz daha çok zarar görürsünüz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Allah Allah!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Siz, yazılı olarak bakana verin.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - 6 ncı ve 7 inci eylemler de, ulusal ve bölgesel kalkınma ve
araştırmaya öncelik verilmesini öneriyor.
Şimdiye kadar gördüğümüz
hükümet politikaları, bu eylemlerin yerine getirilmesi konusunda bizde olumsuz
bir izlenim bırakmıştır. Bundan sonra, bu olumsuz izlenimi devam ettirmeyecek
hükümet politikalarının olacağını umarım; fakat, İktidar Partisi
milletvekillerinin sabırsızlığından biraz da bunun böyle olmayacağı kaygısına
kapılarak kürsüyü terk ediyorum.
Hepinize iyi geceler
diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Vezir
Akdemir, sorunuzu sorun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Sayın
Bakan biraz önceki soruma tam net cevap veremedi; ancak, sorduğum sorunun benzetmesini,
kırsal kesimle eşdeğer olarak söyledi. Benim sorum o şekilde değildi. Tabiî ki,
benim sorum Türkiye genelindedir. Patates hem Ödemiş'te vardır hem Nevşehir'de
vardır hem Kırşehir'de vardır ve de Akdeniz Bölgesinde de vardır. Domates de,
aynı şekilde, Hatay Ovasında da vardır, Amik Ovasında da vardır, Konya'da da
vardır, Erzurum'da, her tarafta vardır. Tabiî ki, Erzurum'da, Van'da, Muş'ta,
Kars'ta altı aylık kış mevsimi var; bu bölgede tabiî ki farklıdır.
Şimdi, Sayın Bakanımın
cevap verdiği şekliyle bir soru sormak istiyorum. Kırsal kesimde gelir
düzeyinin yükseltilebilmesi için, hükümetiniz, kırsal alanda, sosyal destekleme
projesini başlattı mı veya başlattıysa, hangi alanda, nerede, hangi bölgede
başlattı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
yazılı mı, sözlü mü?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Hayır efendim, ben, şimdi, ona sözlü olarak cevap
vereceğim.
BAŞKAN - Siz de soru
sorma süresini tamamlamayın, doldurmayın, sürenize dikkat edin lütfen.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Anlayamadım efendim.
BAŞKAN - Zamanında
tamamlayabilmek için sürenize dikkat edin diyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Şimdi, efendim, kıymetli arkadaşımız Vezir Akdemir Bey,
biraz önce, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesiyle ilgili soru sordular. Ben,
bu konuda, bu şekilde isimlendirdiğimiz proje, kooperatifçilik yoluyla kırsal
alanda sosyal hayatı desteklemek ve bu amaçla, sosyal yardımlaşmayla birlikte
gerçekleştirdiğimiz kooperatif desteklerinde nereden nereye gelindiğini iki
cümleyle ifade etmek istiyorum.
2002 yılında ve önceki
yıllarda desteklenen kooperatif sayısı 50'nin daha altındayken, 2004 yılında
desteklenen kooperatif sayısı 280 olarak belirlenmiş ve her ilimizde yaklaşık 4
kooperatifin desteklenmesi hedef olarak alınmış. Bazı bölgelerimizde
kooperatifçilik konusundaki altyapı eksikliği ve hazırlığın yeterli
olmamasından dolayı, bu, ülke çapında, yine, dengeli dağıtılmaya çalışılarak,
böyle bir noktaya ulaşılmış. Bu sistem içerisinde desteklenen kooperatiflere,
yaklaşık 280 trilyon liralık bir katkı yapılmıştır. 50 kooperatife nispetle
280'e çıkan bir rakamı bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 01.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 02.00
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin Dördüncü
oturumunu açıyorum.
653 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 14 üncü
maddesini okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Oyan, şahsınız
adına da söz isteğiniz var; konuşma süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, gecenin bu saatinde
Mecliste yasama faaliyetlerine devam etmenin insan haklarına aykırı olduğunu
hep beraber tespit ediyorsak, bu konuda özellikle İktidar Grubunun
başkanvekillerinin çalışma düzenini belli bir saatle sınırlamalarının, çok
büyük bir zaman sıkışıklığı yoksa, bir aciliyet yoksa, galiba hem yasama
sürecine saygı açısından hem de insan haklarına saygı açısından çok yararlı
olacağını düşünüyorum.
Bu saatlerde biz, sonuç
olarak, çok önemli bir sektör üzerine görüşlerimizi açıklıyoruz. Bu konularda
İktidar Partisi milletvekillerinin de görüşlerini daha fazla duymak isterdik;
ama, ne yazık ki, görüldüğü gibi sadece muhalefet konuşuyor.
Bu organik tarımla ilgili
tasarı, Türkiye'de 1990 başlarından itibaren başlamış bir sürecin uzantısında
bir düzenleme. Biz, burada, bunun gerekli olduğunu bütün konuşmacılar olarak
söyledik. Bu gereklilik tartışılmıyor; ancak, bu gereklilik bir yeterlilikle
tamamlanmıyor. Yani, bir; bir kere, tarımın devasa sorunları yanında böyle bir
tasarı, bunun çok küçük, çok sınırlı bir bölümünü oluşturuyor. İki, bunun
kendisi de, el attığı konuda sorunları çözebilecek ve burada yol açabilecek bir
düzenleme niteliğinde gözükmüyor; çünkü, biraz önce arkadaşlarım belirttiler,
Sayın Erdal Karademir'in çok net olarak bir sorusu oldu; yani, bu sertifikasyon
ücretleri nasıl ödenecek; eğer, organik tarımı desteklemek istiyorsak, buna bir
kamu katkısı olacak mı ya da bir destekleme, bir prim katkısı olacak mı? Bu,
tasarı içinde gözükmüyor; ama, acaba böyle bir tasavvur var mı?
Şimdi, eğer bu iş tamamen
piyasaya bırakılarak çözülebiliyor olsaydı, bugün Türkiye'de, sadece 100 000
hektarlık bir alan, sadece 300 000 tonluk bir üretim, 2003 yılı itibariyle
organik tarım kapsamına giriyor olmazdı, çok daha geniş alanlar ve miktarlar
söz konusu olurdu. Demek ki, bir kere bu iş yürümüyor, yani, sadece piyasaya
bırakarak yürümüyor.
Kaldı ki, burada siz
diyorsunuz ki -çok büyük bir çelişkidir bu- Türkiye'de uzak kırsal denilen
yörelerde, yani, kimyevî ilaç ya da gübre kullanmayan ya da sentetik birtakım
hormonlar vesaire kullanmayan uzak kırsalda daha fazla organik tarım şansı var.
İyi ama, buradaki insanlar, buradaki üreticiler -dağlık, ormanlık alanlardaki
ya da derin kırsaldaki- Türkiye'nin en yoksul kesimlerini oluşturuyorlar.
Şimdi, bu, yoksul
köylülüğün bir başka şeyle karşılaşması söz konusu, en ileri tarımsal
teknolojilerin kullanıldığı, en ileri standartların kullanıldığı bir taleple
karşı karşıya gelmesi söz konusu. Eğer, burada, siz bu sertifikasyon konusuna
devlet olarak bir katkıda bulunmazsanız, bu nasıl çözülecek? Burada, varlıklı
çiftçiler ya da yabancı müteşebbislerin rolü herhalde sınırlı olacak. Yani,
bunun beşerî ve malî kaynakları acaba nasıl karşılanacak? Bu olmadığı takdirde,
böyle bir tasarı eksik olacaktır.
Kaldı ki, Türkiye'de
organik tarım meselesi -burada belirtildi- sadece tarımda girdi olarak
kullanılan bu kimyasallar meselesi değil. Bu, aynı zamanda, bir çevre sorunu,
yani, olumsuz çevresel etkenlerle mücadele sorunu. Türkiye'de toprak, hava ve
su kirliliğiyle uğraşmak için hangi bütçeye sahipsiniz; bu konuda hangi
önlemleri önümüze getiriyorsunuz?! Bunlar olmadığı takdirde, acaba, organik
tarımda yol alınabilir mi?!
Şimdi, bir kere, şunu
tespit edelim; Türkiye'de, IMF politikalarıyla tarıma anlamlı bütçeler ayırmak
imkânı ortada yok; yani, burada, siz, hükümet olarak bunu ayıramıyorsanız, bu,
IMF politikaları nedeniyle diyebilirsiniz, evet; çünkü, bakın, sadece bu yılın
ilk on ayına baktığımızda, bütçenin yüzde 45'i, yani, on ayda, 112 katrilyonluk
bir bütçe harcaması var; bunun 49 katrilyonu faiz harcaması; on ayda, 71
katrilyonluk bir vergi geliriniz var; bunun 49 katrilyonu faize gidiyor; yani, verginin
yüzde 70'ini faize harcıyorsunuz. O zaman, bir başka sorun var; IMF
politikalarıyla bu iş yürümüyorsa "IMF politikaları olmaksızın nasıl
yürür"e bakacaksınız. Sizin seçmene verdiğiniz söz budur. Bu olmaksızın,
Türkiye'de tarıma politika önermek mümkün değildir. Bu, bütün bir
politikasızlık demeti içerisinde küçük birtakım adımlardır; bunlardan hiçbir
şey olmaz. Politikasızlıktan çıkmak gerekiyor. Bundan çıkmak için de, ilkönce,
bu IMF-Dünya Bankası politikalarının kıskacından, mengenesinden kurtulmak
gerekiyor.
Tabiî, ikinci bir mesele
daha var; Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik bakımından başvurmuş bir ülke; bunun
müzakere süreci başlayacak. Bu size önerilen ilerleme raporunda, tarımsal
desteklerle ilgili önemli kısıtlar getirilebileceği iması var. Peki, ne
yapıyorsunuz; bunun mücadelesinin yapıldığına dair hiçbir satır okumuyoruz;
"bu kabul edilemez" diyen hiçbir hükümet açıklaması okumuyoruz.
Acaba, şunun için mi; sonuçta, eğer biz böyle bir çıkış yaparsak ve bu kabul
edilmezse, biz başarısız gibi gözükür ve bu 17 Aralıkta ne çıkacaksa, bunu
halka kabul edilebilir bir metin olarak sunmakta zorluk çekeriz mi diyorsunuz?
Bakınız, Avrupa Birliği, bu çifte standarda giriyorsa, buna karşı, Türkiye'nin,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin söyleyeceği bir şey olması gerekir.
Ben, daha sonra
söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim. Bu işin çözümü bizde, tarımın sorunlarının
çözümü Türkiye'de öncelikle ve Türkiye'nin çıkarlarını korumaktadır. Bu
çıkarları doğru düzgün koruyabiliyorsak, AB'yle de bunun doğru düzgün pazarlığını
yapabiliyorsak, o zaman, söz bizdedir, inisiyatif bizdedir.
Bakınız, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının tarım ürünleri strateji belgesi var; Sayın Bakan bu
belgeyi açıkladı. Bu strateji belgesine göre "gayri safî millî hâsılanın
en az yüzde 1'i tarıma, tarımsal desteklemeye ayrılacak" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
sözleri Sayın Bakan sarf ettikten bir hafta sonra, 2005 yılı bütçesi açıklandı;
tarıma ayrılan pay, 2005 yılı gayri safî millî hâsıla tahmininin binde 7'si,
yani yüzde 1'in altında. Bir hükümetin bir sayın bakanının sözlerinin, daha bir
hafta geçmeden kendi bütçeleriyle yalanlanması, yani, açığa düşürülmesi, bir
büyük talihsizlik, bu hükümet için değil sadece, bu ülke için de; çünkü, tarım
destek bekliyor ve bu destek konusunda bir umut deniliyor yüzde 1 -çok düşük
bir oran ayrıca, onu da söyleyeyim- ama, 2005'te binde 7. Bu yıl kaçtı; bu yıl
da binde 7,5 zaten. Yani, 2004 yılı itibariyle de binde 7,5; bütçenin yüzde
2,5'i, millî gelirin binde 7,5'i.
Değerli arkadaşlarım,
bunlarla yol alamazsınız, bunları mutlaka 3-4 kat artırmak zorundasınız.
Bakınız, Avrupa Birliğinin standartlarında uygulamış olsaydınız, bugün,
Türkiye'de, tarıma 20 katrilyon civarında bir kaynak ayırmanız gerekirdi.
Bundan vazgeçtik; 3,5 katrilyon ayırmışsınız 2005 yılı bütçesinde, 3 katrilyon
450 trilyon. Gelin, bunu, hiç olmazsa, 10 katrilyon yapın, yani Avrupa Birliği
standartlarının yarısına getirin. Bunu yapmazsanız, bunu yapamazsanız, tarıma
destek verdik lafını edemezsiniz. Yani, burada "1 000 Köye 1 000 Gönüllü"
vesaire gibi 10-20 trilyon, onu da sağdan soldan, Odalar Birliği, bilmem ne...
Bunlarla ancak avutursunuz. Bunlarla insanlar avunamaz bile. Yani, bu tür
makyajlarla, Türkiye'de tarımın sorununa çözüm bulmak mümkün değil.
Bakınız, gelişmiş
ülkelerle Türkiye'yi karşılaştırayım şu destekler açısından: Gelişmiş
ülkelerde, tarımın millî gelire katkısı yaklaşık yüzde 3 dolayındadır. Bu,
Avrupa Birliği ülkeleri için de böyle; fakat, aynı zamanda, bu ülkelerde tarıma
katkı, millî gelirin yüzde 2'si dolayındadır; yani, tarıma 2/3 oranında bir
katkı var, tarımın katmadeğerinin yüzde 75 kadarı tekrar tarıma dönüyor. Siz,
gelin, bunu yüzde 50 alın; yani, tarımsal katmadeğerin yarısı kadar tarıma
destek verildiğini düşünün, iyimser rakamla 1/2 oranında diyelim. Peki, Türkiye'de
ne; Türkiye'de tarımın millî gelire katkısı yüzde 12. Peki, demin söyledik,
bizim tarıma katkımız ne; binde 7, yani yüzde 1 bile değil; oran, 1'e 17
değerli arkadaşlar, 1'e 17. Avrupa Birliğinde -en kötümser olarak-
baktığınızda, tarımın katmadeğerine oranla 1'e 2'dir tarıma destek; Türkiye'de
1'e 17. Böyle bir politikayla tarımın sorunlarına çözüm mü bulacaksınız?! Yani,
bu, nafile çabadır; bu, kendimizi kandırmaktır; bu, milleti kandırmaktır.
Dolayısıyla, Türkiye'nin
Avrupa'nın ortak tarım politikasına uyumu böyle olamaz. Böyle olamazsa; bizim,
Avrupa Birliğinin karşısına çıkıp "ben sana böyle uyum sağlayamam"
deme yürekliliğini göstermemiz gerekiyor. Eğer Avrupa Birliği çifte standart
uygulamıyorsa, samimîyse, ikiyüzlü değilse "Türkiye'yi tarımsal
desteklerin dışında tutabilirim" türü bir ifadeye, 17 Aralıkta, nihaî
raporda yer veremez; yer verirse, bu, Türkiye açısından kabul edilemez bir
koşul olur; bunu, bugünden söylemek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye 2000 yılından itibaren, 9 Aralık 1999 tarihinde IMF'ye verilen ilk
niyet mektubundan itibaren bir program uyguluyor. Bu program, üç yıl
uygulandıktan sonra sizin elinize geçti ve iki yıldır da siz uyguluyorsunuz,
aralık ayında beşinci yılını dolduruyor. Siz, bunu bir üç yıl daha uzatmak
üzere müzakerelere oturuyorsunuz; yani, IMF kıskacı altında sekiz yıl; bu sekiz
yılın beş yılı da size nasip olacak. Sizin bütün devri iktidarınız, birinci
yılından beşinci yılı sonuna kadar -eğer seçimler normal zamanda olacaksa- beş
yıl boyunca IMF'li bir iktidar olacak. Siz bunun sözünü mü vererek geldiniz?
Tarımcıya bunun sözünü mü vererek geldiniz?! Tarımcıya bunun sözünü vererek mi
geldiniz?!
İşte böyle bir ortamda
Türkiye'de bütün tarıma dönük fiyat destekleri kaldırılmışken, girdi destekleri
kaldırılmışken, kredi destekleri önemli ölçüde daraltılmışken, Ziraat
Bankasının özelleştirilmesi gündemdeyken, birçok kuruluş özelleştirme kapsamına
alınmışken, Toprak Mahsulleri Ofisi buğday, hububat almazken, Tekel dışarı
çekilmişken, tarım satış kooperatifi birlikleri, tarım kredi kooperatifleri
sistem dışına doğru yavaş yavaş itilirken, böyle bir durumda peki ne var tarıma
dönük destek; tek destek, Dünya Bankasının önerdiği, IMF'nin desteklediği bir
doğrudan gelir desteği var. Bu doğrudan gelir desteği nedir; şu an dönüm başına
16 000 000 lira. 2003 için öyleydi. 2004 için -daha yeni başlayacaksınız
uygulamaya. Bu yıl için 130 trilyon. Biraz önce Sayın Bakan verdi bilgiyi- gene
16 000 000 lira. Peki, ben size soruyorum: 16 000 000 lira sabit kalıyor, bu yıl
ve gelecek yıl ödenecek. Peki, enflasyon sabit mi; yani, Türkiye'de fiyatlar
sabit mi; hayır. Yüzde 12'yi niye vermiyorsunuz? Bir.
İkincisi; biraz önce
burada arkadaşlarım açıkladılar; girdi fiyatlarını, gübre fiyatlarını aldığınız
zaman, ortalama artışlar bir yıldan diğerine yüzde 25'in altında değil, yüzde
40-50'lere çıkan da var. Yani, sizin bütün girdi fiyatlarınız artacak,
mazotunuz artacak vesaire; sizin enflasyonunuz yüzde 10-12'lerdeyken faizler
yüzde 28'lerde, 2 katın üzerinde ve sizin doğrudan gelir desteğiniz sabit.
Yani, enflasyonu aşındırmak yetmiyor, bir de girdi fiyatları karşısında
inanılmaz geriletiyorsunuz. Böyle bir politika olabilir mi?! Bu sosyal bir
politika olabilir mi?! Bu bir ekonomik politika da olamaz.
Değerli arkadaşlarım, bir
de çok tuhafımıza giden bir şey var; hükümetin başı Başbakan, hangi desteklerin
olup olmadığının farkında değil. Bir "mazot desteği sürüyor" diye
tutturmuş. Erzurum'da "mazot desteği veriyoruz, yetmez mi? Yüzde 40'ını
karşılıyoruz" dedi. Dün tarım şûrasında söyledi. Hangi mazot desteği?! Bir
kere verilmiş bir mazot desteği var. Bir kere, ikiye bölüp; bir daha yok,
arkasında bir yasal dayanağı yok. Böyle bir şey yok ki; keşke olsa, hani
nerede? Ama, olmayan bir şeyi varmış gibi söylemek ve bir de, bunun arkasından,
böyle, olmayan bir destek üzerinden çiftçiyi azarlamak, paylamak!.. Hem de
paylarken kullanılan dil, yani, "bütün millet size mi bakacak" diye.
Yani, kimin dili biliyor musunuz bu; bu, kentlerin, büyükkentlerin, o tuzu kuru
büyük sermayesinin, büyük medyasının, köşeyazarlarının dili; bu "kentliler
olarak biz çalışıyoruz, köylüler yiyor paramızı..." Bu, bunun dilidir.
Başbakan onlardan mı oy alarak seçildi geldi buraya değerli arkadaşlarım?! (CHP
sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, bir kere,
öncelikle bir aynaya bakmamız gerekiyor; biz nereden geldik, nereye gidiyoruz,
bir aynaya bakalım; hepiniz bakınız ve bir vicdan muhasebesi yapınız, bir
siyasî muhasebe yapınız; çünkü, bunun sonuçları siyasîdir; ama, siyasete olan
güvensizliktir de. Dolayısıyla, Türkiye'deki demokratik sistem açısından da,
bu, çok riskli bir olaydır. Yani, her iktidarın, gelip, milleti...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
süreniz doldu; lütfen, toparlayın.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Hemen tamamlıyorum...
AGÂH KAFKAS (Çorum)
-Kamuoyu yoklamaları var.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Değerli Arkadaşım, kamuoyu yoklamaları falan bir şey değil; geldiğiniz gibi
gidersiniz. Bu millet, bir seçimden öbürüne bir iktidarı getirir, öbür seçimde
de götürür.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Siz gelene kadar!..
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Yani, bakınız, biz 81 yıldır buradayız, 81 yıl sonra da burada olacağız. Siz
nerede olacaksınız, ona bakın.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Kendinizi bizimle kıyaslamayın.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, soru sormak isteyen yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz
Oyan; buyurun.
Sayın Oyan, şahsınız
adına da söz isteminiz var; ikisi birlikte 15 dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, izin verirseniz, Türkiye'de beş yıldır
uygulanan bu politikaların ne gibi sonuçlara yol açtığını kısaca söyleyeyim.
Bir kere, birincisi;
Türkiye'de girdi tüketimi azalıyor. Yani, Türkiye'de kimyevî ilaç ve gübre
tüketimi azalıyor. Şimdi, bir rakam vereyim, sonra yorumlarız. Sizin
döneminize, yani, 2002-2003 dönemine baktığımız zaman, bir yıldan diğerine
gübre ve ilaçtaki azalma yüzde 25-30 oranlarını buluyor. Şimdi, tabiî,
konuştuğumuz konu itibariyle şunu düşünebilirsiniz; ne güzel işte, kimyevî ilaç
ve gübre tüketimi azalıyor, organik tarıma doğru yol alıyoruz. Evet, bu
gidişle, birkaç yıl sonra hiç kimse gübre ve ilaç kullanamayacak, Türkiye'nin
tamamı organik tarım yapacak; bununla mutlu olabilirsiniz. Tabiî, verimliliği
de ona göre düşünmeniz lazım. Bakınız, organik tarım meselesinde, ben 1992-1994
döneminde Tariş Genel Müdürüyken, ilk kez çekirdeksiz kuruüzümde bunun ilk
örneklerini vermiştik. Organik tarımın şöyle bir özelliği var değerli
arkadaşlar: Organik tarım, verimi düşüren bir olay, çünkü, verimi artırmak için
zararlılarla savaşacak yöntemleri kullanamıyorsunuz, ilaçlayamıyorsunuz. Bu,
verimi azaltan bir olaydır. Verimi azalttığınız zaman, bunun piyasasının, yani,
fiyatının yüksek olması gerekir ki, bunun rantabl olması, yani, bunun
ekilebilir, üretilebilir bir ürün olması gerekir. Aksi takdirde, bu, çiftçinin
ilgi duyacağı bir alan olmaz. Eğer öyleyse, bizim bu çiftçiyi desteklememiz
gerekiyor. Bu sertifikasyon masraflarını vesaire bunun sırtından almamız
gerekiyor ki, bu kadar verimi düşük bir alanda daha hevesli bir şekilde,
cazibesi artmış bir şekilde buna girebilsin. Şimdi, birinci şey bu.
İkincisi; ne oluyor bu
beş yıllık uygulanan politikalar sonucunda; tarımsal katmadeğer azalıyor. Yani,
şöyle 1999'la bir kıyaslayın, 27 milyar dolar düzeyinden 22 milyar dolar
düzeyine düşmüş. Tarımsal katmadeğer artışına bakın, 1962 ile 1980 arasında
Türkiye'de yıllık ortalama tarımsal katmadeğer artışı yüzde 3,2; yani, tarımsal
büyüme...
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Nereden bilyorsun?!
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Yani, biraz daha saygılı olmaya davet ediyorum, "nereden biliyorsun"
diyen arkadaşı, bilmiyorsa, kendisine ayrıca öğretirim.
1980-2000 arasında
tarımsal katmadeğer artışı yüzde 1,1'dir, 2001 ile 2005 arasında ise -0,7'dir.
Yani, Türkiye'de tarımsal katmadeğer, IMF programlarının uygulandığı dönemde
negatife dönmüştür. Tarım büyümüyor, küçülüyor arkadaşlar. Bakınız, geçen yıl,
2003'te önemli ölçüde küçüldü, bu yılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde küçüldü,
ikinci çeyreğindeki toparlanma yetmedi, bu yılın ilk altı ayında hâlâ
negatifteyiz tarımda. Bunlar önemli.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Çözüm ne?
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Çözümün ne olduğunu sorma noktasına geldiyseniz iyi bir adımdır. Çözümü, gelin
tartışalım.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Tartışmayalım, söyleyin.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlardan çıkan üçüncü sonuç, hektar başına
üretimde çok önemli bir azalma var.
Dördüncüsü; bir bölüm
tarım alanı ekim alanı dışına çıkmıştır; yani, çiftçi üretimden vazgeçiyor.
Bir beşinci sonuç; tarım
ürünleri fiyatlarındaki gerilemedir. Onunla ilgili size birkaç örnek vereyim:
2003'le 2004, buğday fiyatları geriliyor; çavdar fiyatları geriliyor; pamuk
fiyatları geriliyor; ayçiçeği fiyatları geriliyor -yani, sizin döneminizi,
2003'le 2004'ü karşılaştırıyorum- çekirdeksiz kuruüzüm geriliyor, hem de yüzde
30 geriliyor; yaşüzüm geriliyor; kuruincir geriliyor. Bütün bunlar, aslında
üreticinin girdi fiyatlarının arttığı, mazot fiyatlarının arttığı, elektrik
tüketim fiyatlarının arttığı bir dönemde, bütün bu maliyetler artarken, eline
geçen fiyatların azaldığını gösteriyor. Nasıl çiftçilik yapacak?! Bütün bu
çiftçilik yapamayan kesimlerin kentlerin üzerine yeni göç dalgaları olarak
gelmesine karşı ne gibi çözümleriniz var? Yani, bunları eğer önermemiş, bunları
düşünmemişseniz, o zaman Türkiye'yi çok büyük yeni sosyal felaketler bekliyor
demektir ve bu bir sosyal afettir gerçekten.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka, kuşkusuz, sonuç; Türkiye'nin tarımda net ithalatçı olmasıdır. Türkiye
ilk kez sizin devri iktidarınızda, 2003 ve 2004 yıllarında -kuşkusuz, daha
önceki dönemlerin de bir sonucu olarak; siz yaratmadınız; ama, siz
izliyorsunuz- Türkiye, ihraç ettiğinden daha fazla tarımsal ürün ithal eden bir
ülke haline gelmiştir ve Türkiye, tarım ürünleri ithalatçısı olmuştur net
anlamda. Bu, mutlaka değiştirilmesi gereken bir yöneliştir. Bu eğilimi mutlaka
tersine çevirmek zorundayız. Biz, tekrar bir tarım ülkesi olalım demiyoruz;
ama, Türkiye, tarım ürünleri net ithalatçısı olma durumunda kalmamalıdır;
çünkü, potansiyeli, bunun tam tersini yapmaya uygundur; buna, Türkiye,
muktedirdir.
Değerli arkadaşlarım,
hükümetin bu konudaki tutumunu bir politikasızlık olarak belirlemek mümkün. Bu
politikasızlığı, sadece yıl itibariyle politikasızlık değil, uzun vadeli
politikasızlık olarak da görmek lazım; yani, sadece bir yılın, bir sonraki
yılın politikaları değil, tarımda uzun vadeli stratejiler geliştirmek
zorundasınız. Bakın, gelişmiş ülkenin çiftçisi, şunun farkında şunu biliyor:
Önümüzdeki beş yıllık dönem boyunca hangi prim, hangi desteklemeden
yararlanacağını biliyor; buna göre üretim planlamasını yapıyor ve üretiyor.
Biz, bırakalım gelecek beş yılı, daha önümüzdeki yılı bilmiyoruz. Türkiye'de,
şimdi, pamuk üreticisi hasadını yaptı; yaptığı hasat için kaç para prim
alacağını bilmiyor. Halbuki, onu bilmek bir yana, önümüzdeki yıl ne kadar
alacağını bilmeli ki, nisan ayında ekim yapıp yapmayacağı kararını şimdiden
versin; ama, bu gidişle, Türkiye'de pamuk üretimi yapılabilir mi?! Yani,
Yunanistan 64 sent prim verecek pamuğa, biz 6 sent vereceğiz ve ondan sonra da
"hadi yap bu üretimi" diyeceğiz. 6 sent prim veriyorsun,
Yunanistan'ın verdiği 64 sent, doları 1 500 000'den alırsak 960 000 lira
yapıyor; Türkiye'de Tarişin verdiği en iyi fiyat bile 900 000 lira; yani,
ürünün kendisine verdiğimiz fiyat 900 000 lira, Yunan çiftçisi sadece prim
olarak 960 000 lira alıyor. Sen, sonra, bununla rekabet edeceksin. Böyle bir
şey olabilir mi?!
Değerli arkadaşlar, bu
politikalar çıkmaz yoldur; bu bir çıkmaz sokaktır. Burada gidilecek bir yer
yok; bu tünelin ucunda ışık yok, karşıdan tren geliyor tam tersine; o trenle
çarpışacaksınız. Bu bir sosyal afet. Bu faizlerle, bu enerji fiyatlarıyla, bu
girdi fiyatlarıyla, bu çıktı fiyatlarıyla -biraz önce söylediğim üreticinin
eline geçen fiyatlarla- bu plansızlık ve programsızlıkla, bu gelecek
öngörüsüzlüğüyle, Türkiye'de tarım, sizin elinizde çökmeye mahkûmdur. Onun
için, geliniz -bize de danışabilirsiniz, çözüm arayışlarını birlikte yapalım
ama- bu politikalara bir "dur" diyelim.
Çözüm önerileri konusunda
neler olabilir; ana başlıklar olarak birkaç şey söyleyeyim.
Bir kere, uzun vadeli
ulusal ve bölgesel tarım politikalarını geliştirmek zorundayız. Bu ulusal ve
bölgesel tarım politikalarını, uzun vadeli politikalarımızı, mutlaka,
Kankun'da, Cenevre'de, uluslararası platformlarda, AB'ye karşı müzakerelerde
elimizde tutacağız, bunları savunacağız.
İkincisi; bütçeden tarıma
yapılan destekleri, millî gelirin binde 7'sinden en az yüzde 3'üne çıkaracağız
bir kere; yani, binde 7'den binde 30'a, yüzde 3'e çıkaracağız; yani, bugünkü
desteği 4'e katlayacağız. Gelin, 3'le başlayın da 3'e katlayın; 4'ü sonra
düşünelim; ama, 2005 bütçesinde bunu bir görelim.
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Kaynaklar...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Kaynakları söylerim ben size; şimdi vaktinizi almayayım, daha sonra konuşuruz.
Türkiye, tarımda ürün
desenini yeniden tasarlamak zorundadır. Türkiye'de ürün temelli örgütlenmeler
yapılmak zorundadır, ürün temelli politikalar oluşturulmalıdır. Her ürün
temelinde sektör temsilcileri buluşturulmalı, uzun vadeli politikalar
oluşturulmalı; bunun için Tarım ve Köyişleri Bakanlığının taşra teşkilatı
korunmalı ve geliştirilmelidir. Yani, şimdi, sizin, yakında getireceğiniz gibi
lağvedilmesi değil.
Arz fazlası ya da eksiği
olan ürünlerde, farklı politikalar uygulamak ve geliştirmek gerekmektedir. Arz
açığı olan ürünlerde -örneğin, pamukta, ayçiçeğinde, yağlı tohumlarda-
çiftçinin emek karşılığı dahil olmak üzere, maliyet fiyatı ile piyasa fiyatı
arasındaki farkı prim desteği olarak üreticiye vereceksiniz. Bu, bu yıl pamukta
400 000-500 000 lira düzeyindedir. Bunu üreticiye vereceksin ki seneye devam
etsin; yoksa, seneye pamuk üretmeyecek çiftçi. Bu yıl 500 000 ton ithal ediyoruz, seneye 1 000 000 ton
ithal edeceğiz; olabilir diyebilirsiniz; peki, nerede döviziniz? Türkiye sadece
bu yıl, bakın, 33-34 milyar dolar dışticaret açığı veriyor. Bu yıl döviz
açığımız, yani cari işlemler açığımız 13-14 milyar dolar düzeyinde olacak. Bir
de pamuk da artsın, ne olur; ayçiçeğini daha fazla ithal edin, ne olur
diyemezsiniz.
Türkiye, doğrudan gelir
desteğini mutlaka yeniden düzenlemelidir; ama, bunu yeniden düzenlerken, Sayın
Bakanın açıkladığı gibi şöyle bir formül bizim işimizi çözmez; yani, yüzde 1
kalsın -yüzde 1'lik bir hedef- onun dağıtımını değiştirelim; yani, doğrudan
gelire yüzde 75-80 gitmesin de yüzde 45-50 gitsin, gerisini başka türlü
kullanalım. Eğer, toplam destek miktarını millî gelirin yüzde 3'üne
çıkarmıyorsanız, bunun bir anlamı yok. Biz diyoruz ki, anlamlı olması için,
doğrudan gelir desteğini yeniden tasarlamak için toplamı artırmak lazım.
Tarım politikalarında,
mutlaka, siyasetüstü, kalıcı bir politika anlayışına ulaşmamız lazım; yani, bir
siyasî partiden diğer siyasî partiye değişen değil, sağ-sol bütün siyasî
partilerin -onun için gelin konuşalım diyorum- katılımıyla; geliniz, uzun
vadeli, bir partiden diğerine değişmeyen tarım politikaları oluşturalım; bu,
bir ulusal davadır, ulusal çıkar meselesidir. Bu davet bizim değerli
arkadaşlar.
Verim artırıcı ve maliyet
düşürücü önlemler ve destekler tasarlamak gerekiyor. Sulamayı mutlaka bugünün 2
katına çıkarmak gerekir. Ulusal tohum politikalarını geliştirmek gerekir,
teknoloji geliştirmek gerekir, teknolojinin çiftçiye yayımını geliştirmek
gerekir. İnsan gıdası, beslenmesi yanında, hayvancılık ve sanayi hammaddesi
olarak kullanıma uygun olan bitki türlerini mutlaka geliştirmeli ve
desteklemeliyiz.
Kuşkusuz, hayvancılık
açısından her türlü damızlık vesaire politikalarını geliştirmek gerekir.
Hayvancılığın uzun vadeli politikalarla yönlendirilmesini ve teşvikini
sağlamalıyız, bugünkü kaynaklarla değil, bunun çok üzerine çıkan kaynaklarla.
Türkiye'de bugünkü
parçalı tarım yapısını, bugünkü küçük aile işletmeleri yapısını
toplulaştırmayla yeni bir noktaya taşımalıyız. Şunu söyleyeyim; toplulaştırma,
evet, ekilen alanlar açısından gerekli; ama, bir başka açıdan, tarımsal
sanayiler açısından, tarımsal KOBİ'ler açısından, bunları, büyük uluslararası
tekellerin elinde yok olmaya mahkûm etmek yerine, tam tersine, tarımsal
KOBİ'lere destek vermeliyiz, tarımsal küçük ve orta boy işletmeleri mutlaka
korumalıyız; ama, buna karşılık, tarımda da bir toplulaştırma hareketini
bununla birlikte başarabilmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
özetle, ulusal çıkar merkezli düşünmenin yeniden kazanılması gerekiyor; bunun
için de ilkokuldan itibaren yeni bir eğitim ve bilinçlenme çabasına ihtiyaç
vardır. Hepinizi bu anlayışa davet ediyorum ve gecenin bu saatinde ilgi
gösterdiğiniz için sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Ilıcalı, şahsınız
adına da söz talebiniz var; süreniz 15 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin
ilerleyen bu saatinde, AK Parti Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz
Organik Tarım Kanunu Tasarısıyla ilgili, benden önce gelen tüm sözcüler, Sayın
Başbakanımızın, bundan önceki pazar günü -Erzurum'u 5 Bakanımızla beraber
onurlandırmıştı- Erzurum'da yapmış olduğu bir konuşmaya atıfta bulundular ve bu
muhalefet sözcülerinin hiçbiri -biz, 7 Erzurum Milletvekili, Sayın
Başbakanımızla beraberdik- orada, Erzurum'da değillerdi. Oradan bir cümleyi
aldılar; yani, bizi izleyenlerin farklı bir kanaate ulaşması için, açıkça,
üzülerek söylüyorum, siyaset yaptılar.
Ben, şimdi, bir tahlil
yapmak istiyorum. Erzurum bizim seçim bölgemiz. Erzurum, AK Partinin, 3 Kasım
seçimlerinde Türkiye ikincisi olduğu, 28 Martta da Türkiye'nin en genç
büyükşehir belediye başkanını yüzde 62 oyla seçmiş bir ilimiz. Erzurum'un, bu
şekilde, AK Partiye göstermiş olduğu ilgiyi, buradaki seçim sonuçlarıyla
sizlere belirtmek istiyorum. Türkiye'de, AK Parti, diğer partilere göre çok
önde, Erzurum'da çok çok daha önde; yani, bugünkü Anamuhalefet Partimiz bile,
orada, Türkiye genelinde barajı geçmesine rağmen, Erzurum'da, maalesef, barajın
altında. Şimdi, durum böyle olunca, peki, niye AK Partiye bu kadar yoğun ilgi
var; çünkü, hükümetimizin de Başbakanımızın da Erzurum'a çok büyük bir ilgisi
var. Bu sene, Erzurum'a geldiği...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Edirne'de de tam tersi...
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Müsaade ederseniz, ben, burada...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Edirne'de de Erzurum'un tam tersi...
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Efendim, biz, şu anda Erzurum'la ilgili konuşuyoruz; siz de, daha önce,
Edirne'yle ilgili konuşabilirdiniz. Lütfen... Ben zamanımı iyi değerlendirmek
istiyorum.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Hayır efendim; Erzuruma atıfta bulundu; Erzurum, tarım ve hayvancılığın
önemli şehri...
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı,
mümkün olduğu kadar maddeye girin.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Tabiî, tabiî; maddeyle ilgili de çok iyi hazırlığımız var...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Daha önce kimse maddeyle ilgili konuşmadı...
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Şimdi, Erzurum'la ilgili olarak; yani, Erzurum'a hükümetimizin göstermiş
olduğu bu ilgi... Pazar günü, Sayın Başbakanımızın yoğun bir programı vardı,
neydi bu program; Erzurum, bu zamana kadar alamadığı hizmetleri almaya başladı
bu iktidar zamanında; ne idi; deprem konutları; muhalefet de gitti Erzurum'da
inceleme yaptı, gördü, 1 821 tane konut, 1 100 tane ahır beşbuçuk ayda
tamamlandı; bunun açılışını yaptı; 1960'tan itibaren hâlâ tamamlanmayan deprem
evleri var.
Başka ne vardı bu
faaliyetler arasında, bölünmüş yol faaliyeti vardı; Karayolları Genel
Müdürlüğünün kurulduğu 1950'den bu zamana kadar geçen sürede yapılan 50
kilometrelik bölünmüş yolun, iki yılda, onun 2 katı bölünmüş yol
gerçekleştirildi.
Başka ne vardı bu
açılışlar arasında; atıl vaziyetteki bir sağlık meslek lisesinin, Adalet
Bakanlığımızca eğitim merkezi haline getirilmesi vardı; bu da Erzurumumuz için
çok önemliydi.
Başka ne vardı bu
açılışlar içerisinde; Erzurum'da yapılan bir kız öğrenci yurdu vardı, yine,
uzun zamandır tamamlanamamıştı; iktidarımız döneminde kısa sürede tamamlandı;
oradaki öğrencilerle beraber, çok güzel bir ortamda, Başbakanımız,
bakanlarımız, vekillerimizle beraber bu güzel anı paylaştık.
Peki, bunların haricinde,
tarım ve hayvancılık konusunda, hükümetimiz, Başbakanımız Erzurum'a nasıl
bakıyor, bir göz atalım.
Değerli milletvekilleri,
Doğu Anadolu Projesi (DAP) bu zamana kadar hazırlanmış çok ciddî bir projedir.
Bu projede, Erzurum'un, sadece Erzurum'un değil, Doğu Anadolu Bölgesi için iki
sektörün altı çizilir; birisi tarım ve hayvancılık, öbürü de turizmdir. Tarım
ve hayvancılık konusunda, biz, bu projenin üzerine oturacak eylem planlarını
hazırlayarak Devlet Planlama Teşkilatının kabul ettiği, Atatürk Üniversitesi ve
Yıldız Üniversitesinin hazırladığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının
destek verdiği bir projeyi götürüyoruz. Burada tarım ve hayvancılık son derece
önemli yer alıyor ve biz, bu projeyi hangi sayede götürüyoruz; hükümetimizin,
Devlet Planlama Teşkilatının, üniversitelerimizin verdiği destekle.
Peki, bu proje sadece
teorik bir proje mi? Bu projenin uygulamaya geçebilmesi için 12-13 Mart
günlerinde Erzurum'da bir atölye çalışması yapıldı. Hükümetimiz bunu Başbakan
Yardımcımız Abdüllatif Şener'in himayesinde gerçekleştirdi; bu, dört dalda
yapılan çok önemli bir çalışmadır; tarım ve hayvancılık, turizm, KOBİ ve
bilişim konusunda çok önemli çalışmalar yapıldı ve bunu Devlet Planlama
Teşkilatımız izlemeye aldı. Bununla da yetinilmedi, yaptığımız temaslarla,
milletvekillerimizin değerli katkılarıyla, hükümetimizin desteğiyle, özel
teşebbüsü, sivil toplumu Erzurum'a, hayvancılık konusuna çekti. Bu, sadece
Erzurum değil, Doğu Anadolu için, son derece önemlidir. Onlarla ilgili de rakam
vereceğim. Şu anda bir özel teşebbüs, Erzurum için, Doğu Anadolu için, ilk
başlangıçta çok büyük olabilecek -rakamı da söylemekte bir mahzur yok- yaklaşık
100 000 000 dolarlık bir yatırım yapmak için hazırlıklarını yapıyor
üniversiteyle beraber ve Sayın Başbakanım da, Erzurum'daki konuşmalarında diyor
ki: "Özel teşebbüsün burada yapmış olduğu çalışmaları biliyorum, Tarım
Bakanlığımızın yaptığı çalışmaları biliyorum." Şimdi, tarım şûrası var.
Vakit şu anda geç; ama, Erzurum'dan gelenler bizi burada izliyorlar; bu arada,
Erzurum'daki çiftçilerimiz, besicilerimiz de izliyorlar. Organik Tarım Yasası
Tasarısı görüşülüyor; oradaki çiftçilerle temas halinde... Biraz önce bir
maddeyle ilgili bir önerge verdim. Bundan dolayı da AK Parti Grubuna,
Bakanımıza, Komisyonumuza teşekkür ediyorum. Sayın muhalefet bir kelime için o
önergeye destek vermedi, çok üzüldüm. Neydi bu; benim uzmanlığım tarım ve
hayvancılık değil; Erzurum değil, Doğu Anadolu Besiciler Birliğinin önergesini
getirdik; somut. Buna destek vermediniz. Orada yapılanları bu kadar
anlatıyoruz; kalkıp diyorsunuz ki; Sayın Başbakan besiciyi azarladı, çiftçiyi
hazırladı.
Biz Erzurum
Milletvekiliyiz, Erzurum'a hizmet veriyoruz. Erzurum bu şansı yakaladı, Erzurum
üzerinden siyaset yapmaya gerek yok diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Söylemedi mi?! Tüm haberlerde verildi.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Efendim, ben Erzurum'da yaşamış biriyim. Benim Erzurumlu besicilerim
açıklamalarını yapmışlar; siz, buradan bir tane kelimeyi alıyorsunuz! Alın,
tutanakları inceleyin -şunu anlatmak istiyoruz- her sözcünün cümlesi birbiriyle
örtüşmüyor; yani, aynı kaynak olmadığı için; yani, hissî bir değerlendirme
olduğu için. Alalım tutanakları, Başbakanımızın yapmış olduğu açıklamayla
ilgili kelimelerin bire bir oturması lazım; hiçbiri oturmuyor; birisi başka
söylüyor, öbürü başka.
Efendim, şimdi, biz şunu
yapmaya çalışıyoruz değerli iktidar ve muhalefet milletvekilleri; bizim
bölgemiz sadece Erzurum değil, bölgemiz sorunlu; bölgeyi kalkındırmaya
çalışıyoruz.
Bakın, size çok önemli
rakamlar vereceğim. İnsanlık tarihinden bu zamana kadar on bin yıl geçmiş, bu
zamana kadarki insanların toplam sayısı 10 milyar. Yapılan bir projeksiyona
göre, dikkatinizi çekiyorum, 2025'te dünyanın nüfusu 10 milyar olacak. Tarım
alanlarına baktığımız zaman, tarım alanları yüzde 40 azalacak; tarım alanları
yüzde 40 azalacak ve nüfus da 10 milyar kişi olacak.
Bu arada, mevsimsel
değişikliklerden dolayı denizlerin karayı etkilemesiyle beraber, bundan sadece
5 ülke en az etkilenecek; bunlar da, Güney Afrika, Sudan, Türkmenistan, Türkiye
ve Kazakistan. Şimdi, Türkiye'nin böyle bir avantajı varsa, topraklarımız da
bozulmamışsa, Doğu Anadolu da bu konuda çok iyi bir potansiyelse -gerek
fakirliğinden kaynaklı kimyevî gübre kullanamamasından dolayı gerek iklimden
dolayı, böceklerin üreyememesinden dolayı, tarımsal ilaç kullanılmadığından
dolayı- bunu mutlak surette değerlendirmemiz gerekir. Biraz önce çok değerli
konuşmacı, bölgesel bir tarım politikasının oluşturulması gerektiğini söyledi;
işte, bundan daha güzel bölgesel tarım politikası olabilir mi. Organik tarım ve
hayvancılık, bu bölgeyi ve ülkemizi kalkındıracak.
Bakın, yapılan bir
projeksiyona göre -isteyenlere kaynağını da verebilirim- eğer biz verimliliği
on yıl içerisinde Amerika'nın veya Avrupa'nın yüzde 70'ine getirirsek, on yıl
sonra 200 milyar dolarlık millî gelir elde edeceğiz. Bu ne demektir; kişi
başına 10 000 dolar demektir. Kişi başına 10 000 dolar da, Türkiye'nin
gelişmesi için, Doğu Anadolunun gelişmesi için son derece önemlidir. Bu neyle
olacaktır; işte, akıllı tarım politikaları, işletmecilik, çiftçilikle
olacaktır. Yani 2025 yılında tekstilden bahsedilmeyecektir, bilişimden
bahsedilmeyecektir, tarım ve hayvancılık öne çıkacaktır; çünkü, insanların
birinci önceliği beslenmedir.
Şimdi, bu durumda, biz bu
genel bilgileri verdikten sonra, sadece Erzurum değil, yani bizim için noktasal
kalkınma değil, bölgesel kalkınma önemlidir. Bütün illerin sorunları aynıdır.
Baktığımız zaman, Doğu Anadolu Bölgesi 148 570 kilometrekarelik bir alana
sahip, buna karşılık nüfusun yüzde 20'sini barındırıyor ve bu bölgede çayır ve
mera alanı yüzde 54. İşte, bu, özel teşebbüsün ilgisini çekiyor, bu şehre
çeşitli ülkelerden bilim adamları gelip incelemeler yapıyor. Türkiye genelinde
bu yüzde 30.
Bakın, biraz önce
verdiğim rakamlarla, Doğu Anadoludaki rakamları karşılaştırdığımız zaman,
sonucu sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Ülke genelinde ortalama
50 dekar civarında olan işletme büyüklüğü, bölgemizde 70 dekar. Tarımsal
işgücünün toplam işgücü içindeki payı Türkiye genelinde yüzde 40, bölgemizde
yüzde 70. Hayvancılığın tarımdaki payı yüzde 30, bölgede yüzde 73. Bazı önemli
noktaları aktarmaya çalışıyorum.
Ülke sığır varlığının
yüzde 20'sini, koyun varlığının yüzde 20'sini, keçi varlığının yüzde 16'sını
barındıran Doğu Anadolu Bölgesinde hayvancılığın önemini bu rakamlarla
vurgulamak istiyorum. Bu, yirmi yıldır; yani, bizim iktidarımıza kadar
uygulanan yanlış politikalar sayesinde -bakın, şuradan da bir rakam vereyim-
1950-1980 yılları arasında 6-7 şanslı ülkeden biriysek, Erzurum da ilk 10'lara,
15'lere giren bir il iken, bugün 60 ıncı sıraların altında olduğunu söylemekten
çok büyük bir üzüntü duyuyorum.
Buradan şu bilgiyi de
aktarayım: Ülkemiz ve bölgemiz, hayvancılığa uygun ekolojik özellikler
nedeniyle, yılda en az 25-30 milyar dolarlık sektörel ihracat olanağına
sahiptir. Serbest bölgemiz vardır; bu manada da çok büyük avantajlara sahibiz.
Şimdi, bu bilgileri size
aktardıktan sonra, bu görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısıyla ilgili
de, Doğu Anadoluda, bu konuda çalışan besicilerin, üreticilerin iletilmesini
istedikleri bazı konuları Sayın Bakanımızın bilgilerine arz etmek istiyorum
müsaadelerinizle.
Şimdi, bu verilenlerden
bir tanesi çok önemliydi. Bizim, Doğu Anadolunun organik tarıma potansiyeli
olmasına rağmen, gerek üreticinin gerek tüketicinin bilinci noksan; bunun
artırılması için de en iyi şey radyo ve televizyon. Dolaşmışsınızdır; en fakir
köylerimizde bile uydu anten var, televizyon seyrediyorlar. Bu açıdan, RTÜK'ün
bu görevi üstlenmesi, eğitici programlar yayınlaması için bir önergemiz kabul
edildi. Bu vesileyle, tekrar teşekkür ediyorum katkıda bulunanlara.
Bunun haricinde, organik
tarımla ilgili, Sayın Bakanım -daha önceki konuşmacılar da belirtti, Sayın Mücahit
Daloğlu da sorusunda belirtti- sertifikasyonda sorunlarımız var. Üzülerek
söylüyorum, çiftçimiz, çok fakir olduğu için, sertifikasyon ücreti yatırmakta
zorluk çekiyor. Bu manada, bizde çok büyük çapta bir üniversite var, 50 000
kişilik ziraat fakültesi, bu alanda çok kuvvetli. Bu üniversiteden
sertifikasyon konusunda yararlanmamız söz konusu olabilir.
Onun haricinde, bazı
tahlilleri yaptırmak için kamu kuruluşlarının laboratuvarları var. Bunların
fiyatları da çok fazla geliyor bölgemizin çiftçisine, besicisine. Bu konuda da,
kamu kuruluşlarının laboratuvarlarından yararlanma imkânı verilmesi son derece
uygun olur diye düşünüyorum.
Biz, burada son maddeyi
konuşuyoruz. Bu konuşulanlar nerede değerlendirilebilir diye akla bir soru
gelebilir. Bakanlığımızın hazırlayacağı yönetmelik var; bazı konuları burada
değerlendirebiliriz.
Sayın Bakanım, yine,
üreticilerimizin sizden önemli bir istirhamı var; diyorlar ki, biz, bilhassa
arazi içerisindeyiz. Bu yönetmeliğin hazırlanmasında, üniversiteden
faydalanılacak, sivil toplum kuruluşlarından faydalanılacak; ama, bu işi
yapanlardan da, mutlaka, bu yönetmeliğin hazırlanmasında faydalanılması
konusunda hassasiyet göstereceğinizden eminiz.
Bunun haricinde, organik
ürün tohum üretim projelerinin geliştirilip uygulanması için, online sistemi ve
veri bankalarının kurulmasının son derece önemli olduğunu belirtmek istiyoruz.
Diğer taraftan, ette ve
sütte AB standartlarını yakalamak için üretimin kontrol altında yapılması
gerekmektedir. Bu kontrollerin kamu elemanları tarafından yapılması sırasında
bazı sıkıntılar yaşanmaktadır; ancak, üreticiyi kontrol altında tutacak, AB
standardında et ve süt üretimi yaptıracak mekanizma, yine Organik Tarım
Yasasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon
kuruluşları olacaktır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, organik sütün
kriterlerini ortaya koyup, bu kriterlere uymayan üreticilere organik süt
sertifikası vermeyeceği için, üretici, bu kriterlere uymak zorunda kalacaktır.
Yine, 25.11.2004
tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Sayın Fahrettin Üstün Beyin
belirttiği, Doğu Anadolu Bölgesinin hayvancılık bölgesi ilan edilmesinin şart
olduğunu düşünüyoruz.
Bir de, daha önce bir
konuşma yapan muhalefetten bir vekilimiz diyor ki "12 000 organik tarım çiftçisi
var, 4 500 000 çiftçimizi unuttuk."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı,
lütfen toparlayın; süreniz doldu.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Bu, onu unuttuk demek değildir, bunun da altını çizmek istiyoruz.
Organik tarım yasasını
çıkarmak demek, sürdürülebilir tarım üretiminden vazgeçilmesi demek değildir.
Yine, sürdürülebilir tarım devam edecek; ancak, ülkemizde bulunan organik tarım
potansiyeline sahip arazilerin kullanılabilmesi sağlanacaktır.
Söylenecek daha çok şey var;
ben, burada, bu ilerleyen saatte daha fazla sabrınızı zorlamak istemiyorum. Bu
ilerleyen saatte beni dinlediğiniz için, iktidar-muhalefet tüm
milletvekillerine, hepinize saygılar sunuyorum; bu kanunun, bölgemiz için,
ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Vezir
Akdemir, sorunuzu sorabilirsiniz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Konuşmacı arkadaşım
Mustafa Beye teşekkür etmek istiyorum, bize, Erzurum'a yapılan yatırımlarla
ilgili bilgi aktardığı için. Bu konuda, tabiî ki, ülkemizin neresinde yatırım
yapılırsa yapılsın, memnuniyet vericidir. Gönül isterdi ki, komşusu Bayburt'ta
da aynı yatırım yapılsaydı; gönül isterdi ki, Tunceli'ne de yapılmış olsaydı;
ama, ne yazık ki, Tunceli'nde -şu anda yaptığım görüşmelerden öğrendim- dört
gündür şehirle ilişkileri kesilmiş köylerimizin.
Soruma geçmek istiyorum:
Ülkemizin büyük bir
bölümünde topraklarımız kuraktır. Tarımsal alanlarda kullanılan enerji,
ürünlerimizin fiyatlarını artırmaktadır. Sayın Bakanımız, bu konuda Enerji
Bakanlığıyla görüşüp enerji fiyatlarını düşürmeyi düşünüyor mu veya
köylülerimizin kullandığı enerjinin borçları bugüne kadar birçok köyde
ödenmemiştir; borçları hayli yüklenmiştir. Bu borçları affetmek için herhangi
bir çalışmaları var mıdır yok mudur? Örnek olarak, Ödemiş'in Köfündere Köyünde
içecek su dahi yok şu anda. Orada, köylüler, suyu hayvan sırtında
taşımaktadırlar. Sayın Bakanın, bu konuda, Enerji Bakanlığıyla bir çalışması
olacak mı olmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Başka soru
sormak isteyen?.. Yok.
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, ben, Vezir Akdemir arkadaşımıza teşekkür
ediyorum. Enerjiyle ilgili konuyu, daha önceki maddeler görüşülürken ifade
etmiştim. Özellikle tarım şûrasına katılan çiftçi temsilcileriyle yaptığımız
toplantıda dört konunun öne geçtiğini, bunları, şu anda tarım sektörümüzün,
içinde bulunduğumuz zaman diliminde, temel sorunları olarak dile getirdiler;
gübre fiyatlarındaki artış, mazot, tarımsal sulamada kullanılan elektrik
enerjisinin bedeli ve hayvancılık destekleri konusunda ekkaynaklar.
Dolayısıyla, bununla ilgili konuda bir çalışmanın başlatıldığını, zaten, sulama
suyuyla ilgili çalışmaların da yürüdüğünü; son düzenlemeyle, aylık faiz
artışlarının yüzde 2'ye indirildiğini, ama, geçmiş dönemi düzenlemediği için bu
konuda problemin devam ettiğini; hatırımda kaldığı kadarıyla, 800 trilyona
yaklaşan bir borç yekûnuna ulaşıldığını biliyoruz. Bununla ilgili bir düzenleme
üzerine biz de sorumluluk aldık; bununla ilgili bir çalışma başlatacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlarım, her iki partimizin
grubuna mensup olan arkadaşlar; gecenin bu saatine kadar tarım sektörüyle
ilgili bir temel kanunu görüşüp verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum.
Bugünlerde, tarım
sektörü, tarım şûrası ile Organik Tarım Yasasıyla, yarın da tohumculuk
konusuyla Türkiye'nin gündemindedir. Hepinize, katkılarınız için teşekkür
ediyorum. Özellikle, Anamuhalefet Partimizin bize yönelik eleştirileri konusu,
hepimize, sektöre daha çok sahip çıkmayı ve sorunlarını çözme konusunda daha
büyük zaman harcayarak, emek harcayarak bu konuda mesafe almamız lazım
geldiğini ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.
8. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 662)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Değerli milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1
Aralık 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 02.54