BIM 2 4 2004-12-22T10:11:00Z 2004-12-22T10:11:00Z 111 75370 429609 TBMM 3580 859 527590 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22 CİLT : 65 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

23 üncü Birleşim

30 Kasım 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un (6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/228)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 50 milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)

2. - Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/347) (S. Sayısı: 561)

2. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/349) (S. Sayısı: 562)

3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/350) (S. Sayısı: 563)

4. - İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/351) (S. Sayısı: 564)

5. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/352) (S. Sayısı: 565)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653)

8. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı 662)

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, konuşmasında Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2. - İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Yatağan Termik Santralındaki bacagazı arıtma cihazının çalıştırılmamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3650)

2. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Mercedes Benz Türk firmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3795)

3. - Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Özelleştirme İdaresinin Erdemir'deki hissesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3796)

4. - Adana Milletvekili Nevin Gaye ERBATUR'un, Pozantı - Ulukışla otoyolunun ne zaman bitirileceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3831)

5. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, halkevleriyle ilgili hazırladığı iddia edilen rapora ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3856)

6. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3857)

7. - Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Gazipaşa Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3871)

8. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Ankara - Beypazarı Uruç Beldesi - Süvari Çayı üzerinde yapımı planlanan baraja ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/3873)

9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir finans kuruluşunun teftişine ve TMSF Daire Başkan Yardımcılığına yapılan atamaya,

Çukurova Grubu ile yapılan eksözleşmenin iptalinden sonra ortaya çıkan bazı iddialara,

Çukurova Grubunun Northway Petroleum ile yaptığı görüşmelerin sonuçlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/3883, 3884, 3885)

10. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, TRT'de yayımlanan bir programdaki bazı ifadelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/3906)

11. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, yol projesinin Şanlıurfa'yı kapsayıp kapsamadığına,

- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Sinop - Boyabat Tünelli Geçiş Projesine,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3907, 3908)

12. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, AŞTİ'den yolcu alan taksilerden para talep edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3917)

13. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, Büyükşehir Belediyesinin Keçiörengücü Spor Kulübüne yardım yaptığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3920)

14. - Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, yabancılara satılan arazilere ve Hatay'la ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3930)

15. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, yabancıların arazi alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3939)

16. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan hükümet binası inşaatına ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3945)

17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa çevreyolu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3946)

18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Çukurova Grubunun TMSF'ye olan borçlarına kaynak sağlayacak kredilere,

TMSF Başkanı'nın bir beyanına,

TMSF'ye devredilen bankaların gayrimenkullerinin satışına aracılık eden firmaya,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/3951, 3952, 3953)

19. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun - Ondokuz Mayıs İlçesi Kaymakamı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3967)

20. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'da bayram kutlamalarının yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3969)

21. - İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın, tekstil ve konfeksiyon sektörünü canlandırmaya yönelik tedbirlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3981)

22. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, süper ve hipermarketler karşısında küçük esnafın yaşadığı mağduriyete ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3982)

23. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Alternatif Ürün Projesi için Dünya Bankasından sağlanan krediye,

- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Dünya Bankasının Türkiye'nin tarım sektörü konusunda hazırladığı rapor olup olmadığına,

Tarımla uğraşan nüfusa ve sulanamayan topraklara,

Cenevre'deki Dünya Ticaret Örgütü toplantısında alınan kararlara,

-Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, çiftçilerin tarımsal kredi borçlarına,

- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, genetik yapısı değiştirilen gıda ürünlerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/3954, 3984, 3985, 3986, 3987, 3988)

24. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Personel Genel Müdürlüğünün makam odasının yeniletme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/3989)

25. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Manavgat İlçesinin kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3990)

26. - Ardahan Milletvekili Ensat ÖĞÜT'ün, bir acemi er eğitim birliğinin Ardahan İline kaydırılıp kaydırılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/3991)

27. - Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın, Antalya'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4001)

28. - Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLU'nun, Antalya'da yapımı yarım bırakılan su sporları tesisine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4008)

29. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/4013)

30. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yerel basına yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4044)

31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İli Çıldır İlçesindeki spor tesisine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4048)

32. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4057)

33. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, yol yapımındaki kusurların, trafik kazalarına sebebiyet verdiği iddialarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4064)

34. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, SPK'nın Çukurova Grubu hakkındaki raporuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4081)

35. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, aile hekimliği projesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4092)

36. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, memur sendikaları ile yürütülen toplugörüşmelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4110)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in, Irak'ta yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.

Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya, Tunceli İlinde son zamanlarda yaşanan olaylara ilişkin,

İstanbul Milletvekili Halide İncekara, Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Günü münasebetiyle,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın (3/342) (S. Sayısı: 556),

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün (3/343) (S. Sayısı: 557),

Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in (3/344) (S. Sayısı: 558),

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in (3/345) (S. Sayısı: 559),

Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın (3/346) (S. Sayısı: 560),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği;

Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 36 milletvekilinin, pamuk üretimi ve üreticisinin sorunlarının (10/231),

Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 24 milletvekilinin, Kastamonu-Küre-Aşıköy Maden Ocağında meydana gelen iş kazası ile ülkemizdeki iş kazalarının nedenlerinin (10/232),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 34 üncü sırasında yer alan 679 sıra sayılı Uluslararası Göç Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 96 ncı sırasında yer alan 684 sıra sayılı Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına alınmasına ve gündemin 6 ncı sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasına alınan, Uluslararası Göç Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/896) (S. Sayısı: 679),

3 üncü sırasına alınan, Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının(1/880) (S. Sayısı: 684),

Görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra; kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

4 üncü sırasına alınan, Organik Tarım Kanunu Tasarısının (1/841) (S. Sayısı: 653) maddelerine geçilmesinin elektronik cihazla oylanması sonucunda karar yetersayısının bulunamaması, görüşmelere devam edilse de bulunamayacağı kanaatine varılması üzerine;

30 Kasım 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.56'da son verildi.

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Bayram Özçelik

 

Bilecik

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


No. :                             30

II. - GELEN KÂĞITLAR

26  Kasım 2004 Cuma

Raporlar

1.- Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/347) (S. Sayısı: 561) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

2.-        Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/349) (S. Sayısı: 562) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

3.-       İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/350) (S. Sayısı: 563) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

4.-       İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/351) (S. Sayısı: 564) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

5.-       Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/352) (S. Sayısı: 565) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

6.-      Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/365) (S. Sayısı: 566) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

7.-      Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/377) (S. Sayısı: 567) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

8.-          Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/378) (S. Sayısı: 568) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

9.-        Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/379) (S. Sayısı: 569) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

10.-      Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/380) (S. Sayısı: 570) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

11.-         İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/389) (S. Sayısı: 571) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

12.-     Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/390) (S. Sayısı: 572) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

13.-     Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/403) (S. Sayısı: 573) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

14.-      Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/404) (S. Sayısı: 574) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

15.-     Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/405) (S. Sayısı: 575) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

16.-           Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/406) (S. Sayısı: 576) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

17.-      Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/410) (S. Sayısı: 577) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

18.-           Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/420) (S. Sayısı: 578) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

19.-      Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/421) (S. Sayısı: 585) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

20.-     İstanbul Milletvekili Kemal Unakıtan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/452) (S. Sayısı: 586) (Dağıtma tarihi: 26.11.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, kayısı üreticisinin tabiî afet kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1345) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sağlık hizmetlerine uygulanan KDV oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4177) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

2.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Sayıştay'ın TMSF hakkında hazırladığı "İkrazlar İzleme Raporu"na ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4178) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

3.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya Ovası Projesine ve Manavgat Çayından İsrail'e su verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4179) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, infaz koruma memurlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4180) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, siyasi yasaklı iki kişinin AİHM'de devam eden davaları ile ilgili haber ve yorumlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4181) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, tarihi eserlerin restorasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4182) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir İlinde son iki yılda meydana gelen gasp, adam öldürme ve kapkaç olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4183) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir basın organında yer alan bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4184) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

9.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, canlı hayvan ve et ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4185) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

10.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, 2002 yılı Ulusal Beste Yarışmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4186) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AİHM'nde Kıbrıs Rum yönetimi temsilcisi bir hâkimin bulunmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4187) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

 

 

 

                       No. :                             31

29 Kasım 2004 Pazartesi

Rapor

1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Dağıtma tarihi: 29.11.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, agro turizme yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1346) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İMKB tarafından işlemi kapatılan şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4188) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Avrupa Birliği Altıncı Çerçeve Programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4189) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Alacaköy-Keper mezrasında ortaya çıkan bir toplu mezara ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4190) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, gazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4191) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

5.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Emlak Bankasının bankacılık dışındaki mal varlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4192) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir otomotiv firmasınca hediye edilen araçların tahsisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4193) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubu ile ilgili basına yansıyan bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4194) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF tarafından el konulan Uzanların Sakarya Pamukova'daki çiftliğinde sakladığı iddia edilen doküman bilgi ve belgelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4195) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubunun Motorola ve Nokia'ya olan borçlarının TMSF tarafından takibine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4196) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

10.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, TRT'de bazı yöneticilerin kurum araçlarını özel işleri için kullandıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4197) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

11.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TRT Genel Müdürünün sadece oruç tutan personelle bayramlaştığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4198) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

12.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT arşivinde bulunan bir dizinin yeniden çektirildiği iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4199) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Şişli Belediye Başkanı hakkındaki iddialar ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının basına yansıyan bazı açıklamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4200) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

14.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir parti genel başkanı ile ilgili basına yansıyan bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4201) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

15.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Esenyurt Belediyesinde bir çalışanın ölümüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4202) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

16.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Diyanet İşleri Başkanının Alevilik görüşlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4203) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kelebek Operasyonu sonrası Basın Kanununun 19 uncu maddesinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4204) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2004)

18.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bakanlık bütçesinden kaynak aktarılan belediyelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4205) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

19.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yıllar itibariyle ithalat ve ihracat oranına ve dış ticaret açığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4206) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

20.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki fıstık üreticilerinin doğal afet nedeniyle oluşan mağduriyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4207) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

21.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, SSK işçi emeklilerinin maaşlarından yapılan kesintilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4208) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

22.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova Millî Eğitim Müdür Vekilinin görevden alınmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4209) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

23.- Denizli Milletvekili V. Haşim ORAL'ın, Irak'ta öldürülen ya da rehin alınan Türklere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4210) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2004)

 

 

 

 

                       No. :                             32

30 Kasım 2004 Salı

Teklif

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 69 Milletvekilinin; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/349) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2004)

Raporlar

1.- Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/927) (S. Sayısı: 687) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslami Geçiş Devleti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/864) (S. Sayısı: 695) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hırvatistan Cumhuriyeti El Sanatları ve KOBİ Bakanlığı Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/877) (S. Sayısı: 696) (Dağıtma tarihi: 30.11.2004) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR ve 50 Milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)

2.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN ve 48 Milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

30 Kasım 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Bu kez, gündemdışı sözlerde arkadaşlarımızın süreye riayet etmesini rica ediyorum. 5 dakikalık süre en fazla 1 dakika uzatılacaktır; son 1 dakika içerisinde de konuşmaların toparlanması gerekiyor.

Gündemdışı ilk söz, Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'a aittir.

Buyurun Sayın Yalçıntaş. (Alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Ahıska Türklerinin anayurtlarından sürgün edilişlerinin 60 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, önce, alkışlarınıza teşekkür ediyorum, sağ olasınız.

Aziz arkadaşlar, benim söz almamın sebebi, bugünlerde, Ahıskalı Türk soydaşlarımızın, Stalin'in emriyle, çok kısa bir süre içerisinde yurtlarından, yuvalarından koparılarak, uçsuz bucaksız Sovyet-Asya topraklarına, Hazar'ın ötesine sürülmelerinin 60 ıncı yıldönümü olması münasebetiyledir.

Stalin'in tarihe nasıl geçeceğini ve geçtiğini biliyoruz, dünyanın en kanlı diktatörlerinden birisi. 1944 yılında, Anadolu'yu, Türkiye'yi çevreleyen diğer Türk ve Müslüman topluluklarına yaptığı gibi -yani, Kırım Türkleri, Karaçaylar, Balkarlar, Çerkezler, Çeçenler vesaire- hemen bizim hudutlarımıza bitişik, Kars, Ardahan, Artvin, Posof, Iğdır'ın hemen doğusunda bulunan Ahıska yurdunda da, Ahıskalı soydaşlarımızı, çok kısa bir süre içerisinde, yurtlarından, yuvalarından, evlerinden kopararak yük ve -affedersiniz- hayvan taşınan vagonlara bindirip, vagonların kapılarını dışarıdan kapayıp, bir ay kadar süren bir yolculukla, İçasya topraklarına doğru sürgün ettiler. Bu facia, bu insanlık cinayeti, tarihte ender görülen zulümlerden birisidir. Kapalı vagonlarda, sürgün yerlerine gidene kadar, bu kardeşlerimizin yüzde 20'si ruhlarını teslim ettiler, öldüler. Ne zaman insafa gelirlerse, filanca istasyonda vagonlar açılıp bu ölüler dışarı alındı ve karlı topraklara terk edildi; insaflı olanları, üzerlerine biraz toprak serpti.  Bunların, o zaman başka maksatlarla çekilmiş orijinal dokümante filmleri de mevcuttur, zaman zaman gösterilir.

Bu zulüm, diğer katliamlar kadar  insanlığın nazarını çekmiş değildir; ama, biz Türklerin, inançlı olan herkesin, bu zulmü kalplerinde yaşatması ve unutmaması lazım. Bu katliamın 60 ıncı yılı dolayısıyla Ankara, İstanbul, Bursa vesaire gibi illerde olmak üzere Türkiye'de, Türkiye dışında, hatta Bulgaristan'da toplantılar yapıldı.

Tabiî, bu sürgün yapılırken, 40 000 civarında eli silah tutan Ahıskalı Türk genci ve eli silah tutanları, Batı Rusya'da, yani Doğu Avrupa'da Hitler ordularına karşı savaşıyorlar ve o toprakları koruyorlardı. Kayıtlara göre, 26 000'i bu savaşlarda can verdi. Geri kalan 14 000-15 000'i, topraklarına, yani Ahıska'ya, köylerine döndükleri zaman facianın boyutunu anladılar. Kimse yok; tamamen boşaltılmış ve analarını, babalarını, akrabalarını aramak için yollara döküldüler.

Sovyetler zamanında sonradan sürülen diğer bütün kavimlere -biraz evvel saydığım Kırım Türklerine, Karaçaylara, Balkarlara- geliş izni verildi, sadece bu kardeşlerimize izin verilmedi. Bunun iki sebebi vardı. Tabiî birisi, milliyetlerine, inançlarına bağlı olmaları, ikincisi de Türk hududunda bulunmaları.

Tabiî, burada Gürcistan'ın, maalesef, çok olumsuz bir tutumu oldu ve oyaladı, hiçbir zaman kabul etmedi ve Şevardnadze dahi -dünya çapında isim yapmış bir diplomat- taahhütlerini yerine getirmedi. Taahhütlerini Avrupa Konseyine karşı... Avrupa Konseyine giriş ve kabul edilme sebeplerinden birisi, Ahıska Türklerine yurda dönüş haklarını tanıyacaklar ve 1999'a kadar bunu gerçekleştireceklerdi; bunu yapmadılar. Sonunda, o sahneyi televizyonlardan hatırlıyorsunuz, Gürcistan Parlamentosundan kendisini nasıl yaka paça dışarı attıklarını. Şüphesiz, yanlış bir hareket; ama, bir yandan da insan "adlü ilahî yerine geliyor" diye düşünmemezlik yapamıyor.

Türkiye bu ıstırabı bir parça olsun dindirebilmek için, Büyük Millet Meclisimizden, 3835 sayılı bir Kanunla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, toparlamanız için1 dakika süre veriyorum.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - 5 dakika bitti mi Sayın Başkan?

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, olur mu?! Hemşerim, konuşsun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - İstisna olmuyor aziz hemşerim, ne yapayım.

O zaman neticeyi söyleyeyim.

Efendim, sonucu şu: Bize bir büyük vebal düşüyor, şu Meclise, bu hükümete ve bu hükümetin yetkililerine... Nasıl ki, Turgut Özal, bir nebze olsun, getirdi Iğdır'a yerleştirdi; bu kardeşlerimizden, özellikle Krasnodar bölgesinde, Kuzey Kafkasya'da olanlar büyük baskı altında. Rus ortodoks Kazaklar bunları taciz ediyorlar, evlerinden çıkarmak için uğraşıyorlar. Amerikalılar şimdi bunları götürmeye çalışıyorlar. Okuyamayacağım, vakit yok; burada bir feryat var; bir genç, Gençlik Kolları Başkanı Cihangir "bizi al bayraktan ve Türkiye'de yaşamaktan mahrum etmeyin; bizim, Amerika'da yapacağımız hiçbir şey yok" diyor. Şimdiki hükümete sesleniyorum ve sizin vicdanlarınıza tevdi ediyorum; Türkiye, 70 000 000 Türkü barındıran bu ülke, 15 000 Krasnodarlı, oraya yerleşmiş Ahıskalı Türkü memleketimize getiremez mi?.. Bu bir vazifedir ve hepimizin üzerinde de bir vebaldir. Sadece bunu belirtiyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'e aittir.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; açlık sınırının da altında aylık almaya mahkûm ettiğimiz emeklilerimizin durumunu, muayene kuyruklarında, ilaç kuyruklarında, banka kuyruklarında çile çekmeye mahkûm ettiğimiz emeklilerimizin sorunlarını bir kez daha hatırlatmak için huzurunuzdayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, parçası olduğumuz Avrupa'da, emeklilerine Türkiye'deki kadar zulmeden acaba başka bir ülke var mı; yaşamının sonbaharına gelmiş olan yaşlı insanlarımızı doğduğuna pişman eden acaba başka bir ülke var mı Avrupa'da? Ne yazık ki, Türkiye'de, ülkemizde uygulanan ekonomik programların işsizlerden sonra en fazla mağdur ettiği kesim emeklilerimiz. 25-30 yıl devlete hizmet ettikten sonra artık yaşamının son dönemlerinde hiç olmazsa rahat yaşama olanağı veremediğimiz bu insanlara karşı takınılan tavır ve bu 4 000 000-5 000 000 yaşlı yurttaşımıza karşı takınılan tavır, maalesef devletin bir ayıbı olarak önümüzde duruyor.

Sayın milletvekilleri, üstelik, SSK emeklilerinin, TÜFE-enflasyon- farkından doğan 29 aylık alacakları da yıllardan beri ödenmiyor. Bildiğiniz gibi, 2000 yılı ocak ayından başlamak üzere, SSK emeklilerinin aylıklarına enflasyon oranı kadar, TÜFE oranı kadar enflasyon zammı yapılıyordu. Enflasyon, her ayın 1'inden itibaren geçerli olduğu halde, emeklilerimize bu farklar, emekli aylıklarını aldıkları gün itibariyle, 19'unda, 21'inde, 23'ünde yansıtılıyordu. Dolayısıyla, her SSK emeklisinin, bu enflasyon farkından doğan ve her ay için 19 günlük, 21 günlük, 23 günlük alacaklarının olduğu yargı tarafından da tespit edilmiştir. Yani, SSK emeklilerinin her ay için, aylık aldıkları tarih, gün itibariyle 19, 21, 23 günlük alacaklarının olduğunu yargı da tespit etmiştir. Ancak, her emekli için ortalama 250 000 000 lira civarında olan bu alacaklar yargı kararlarına rağmen yıllardan beri ödenmiyor. Emeklilerin bütün çabalarına karşın, emekli derneklerinin bütün çabalarına karşın, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün çabalarına karşın ve ben burada, bu kürsüde birkaç kez bu konuyu gündeme getirmiş olmama karşın, bu alacaklar, maalesef, bir türlü ödenmiyor.

Şimdi, bu nedir?.. Değerli milletvekilleri, anlaşılan o ki, devlet, emeklilerinin alacaklarına el koymayı kafasına koymuş. Yani, emekli insanların ortalama 250 000 000 lira civarında olan alacaklarını ödememeyi kafasına koymuş ve bunun için çeşitli bahaneler gündeme getiriyor; ödememek için bin dereden su getiriyor.

Değerli milletvekilleri, yargı kararlarına rağmen bu alacakları ödenmiyorsa emeklilerin ve devlet bunu ödememekte kararlı görünüyorsa, bu davranışın sokaktaki kapkaçtan, gasptan farkı yoktur. Devlet, kendi vatandaşının alacağına el koymak gibi bir lüksü taşıyamaz, son derecede ayıp bir davranış bu.

Sayın milletvekilleri, Başbakan, sık sık, damdan düştüğünü söylüyor. Örneğin, gecekonducularla konuşurken "ben damdan düştüm, sizin sorununuzu biliyorum" diyor; gazetecilerle konuşurken "damdan düştüm" diyor; SSK hastanelerinin devri söz konusu olduğu zaman, yaptığı konuşmada, yine "damdan düştüm, sizin sorunlarınızı ben biliyorum" diyor ve en son...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ersin, toparlayalım lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) - ...çiftçilerle ilgili yaptığı son toplantıda, onlara da "damdan düştüm, sizin sorunlarınızı biliyorum" diyor.

Şimdi, Sayın Başbakan ya yürümeyi bilmiyor ya sürekli damda geziyor! Onu bilemem; ama, biraz da emeklilerin damından düşse ne olur acaba! Biraz da emeklilerle ilgilense, bir de onların damlarından düşse ne olur acaba! Ama, maalesef, emeklilerin bulunduğu damlara hiç yanaşmıyor.

Değerli milletvekilleri...

HASAN ANĞI (Konya) - Emekliye o kadar zam verdi...

RECEP KORAL (İstanbul) - İnsaf, insaf!..

AHMET ERSİN (Devamla) - Beğendiniz, değil mi?..

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Espri oturmadı.

AHMET ERSİN (Devamla) - Güzel oldu, güzel oldu; tam cuk oturdu, güzel oldu.

Dolayısıyla, sözlerimi tamamlarken şunu belirtmek istiyorum: Emeklilerimiz gerçekten çok perişan durumda, onların aylıklarına insanca bir artış yapamıyorsunuz, onları açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ediyorsunuz; hiç olmazsa birikmiş aylıklarını ödeyin, birikmiş alacaklarını ödeyin, bu 250 000 000'ları ödeyin.

Sürem tamamlandı sayın milletvekilleri; sözlerime son verirken, daha önceki dönemlerden de tanıdığım ve iyi niyetli olduğunu bildiğim Sayın Bakanın, bugün, bu kürsüden emeklilere bir müjde vereceğini umuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, Sayın Ahmet Ersin'in yaptığı gündemdışı konuşmayla ilgili söz istiyor.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, çok saygıdeğer arkadaşlarım; sözlerimin başında, hepinizi, hem şahsım hem de Hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'in, emeklilerimize ilişkin yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım.

Emekliler, gençliklerinde bu ülkenin kalkınmasına, refahına alınterleriyle katkıda bulunmuş saygıdeğer insanlar. Her toplumda olduğu gibi, biz de emeklilerimizin bu son dönemlerinde, son demlerinde rahat bir hayat yaşamaları, sıkıntı çekmemeleri için elden gelen gayretin gösterilmesi, tedbirin alınması gerektiğine yürekten inanıyoruz; Meclisimiz öyle, hükümetlerimiz öyle. Ama, elbette, bugüne kadar yapılan iyileştirmelerde, bugün, emeklilerimizin, özellikle satın alma gücü açısından gönlümüzden geçen noktalarda olmadığını hepimiz biliyoruz ve bunu teslim ediyoruz.

Birazdan, Hükümetimizin bu konuya daha değişik yaklaştığını ifade etmek adına, yapmış oludumuz iyileştirmeleri, geçmiş dönemlerde yapılan iyileştirmelerle kıyaslayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Sayın Ersin, bu TÜFE farklarından bahsetti değerli arkadaşlarım. Bu, bizim dönemimize ait bir konu değil, 2002 yılında başlamış bir konu. Çoğu arkadaşım hatırlayacak, 2000 yılında, bu emekli aylıklarının...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz, o zaman bakan değil miydiniz, aynı hükümette değil miydiniz?! Aynı Bakanlıktaydınız, aynı hükümetteydiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 2000'de ben bakan değildim.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Aynı hükümetteydiniz...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Tabiî, o şekilde, geçmişe doğru uzanırsak Cumhuriyet Halk Partisine de çok hesap çıkar yani; onu...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ben gerçekleri söylüyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Herkesi kendi dönemiyle yargılayalım ve konuyu da dağıtmayalım. Şunu da söyleyeyim: Bulunduğum her dönemin hesabını da rahatlıkla veririm, hepsinin altına atmış olduğum imzayı da şerefle, onurla taşırım ve her platformda savunurum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, TÜFE farkı meselesi şudur: TÜFE farkı 2000 yılındaki bir hadisedir. 2000 yılında 4447 sayılı Yasayla bir değişiklik yapılmıştır ve emeklilere denilmiştir ki: "Maaş artışları bir önceki ayın TÜFE oranındaki artışa göre olacaktır." Peki, kanun yürürlüğe girmiştir ve 2002 yılına kadar bu konu münazaalı bir şekilde, tartışmalı bir şekilde devam etmiştir. 2002 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu demiştir ki: Ben emeklilerime ayın 19'undan başlamak üzere aylık ödemelerini yapıyorum; dolayısıyla, TÜFE farkı ayın 1'inde uygulanacakken 19'unda uygulanmış, dolayısıyla, 19 günlük farkını bir defada veriyorum. Arkadaşlar, hem kamuda hem özelde çalışanların farkının toplamı 25 trilyon lira tutarında bir paradır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bir aylık mı verdiniz Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - İhtilaf konusu şuradadır: Kurum, bu farkı, sadece bir aya mahsus, yani, 2000 Ocak ayında 19 günlük geç ödenmesine karşılık görmektedir ve bu 19 günlük, 23 günlük ödemeyi bir defada yapmıştır; ama, emeklilerimiz demektedirler ki: "Hayır, bu sadece bir aya mahsus değil, 2002 yılına kadar geçen her ay için bana 19 günlük ve 23 günlük farkı ödemeniz lazım." Yani, aradaki hukukî ihtilaf budur arkadaşlar.

AHMET ERSİN (İzmir) - Ama yargı kararları var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Onu da anlatayım. Takip edemediğiniz hususları da ben buradan tamamlayayım müsaade ederseniz. Konu, Ahmet Beyin dediği gibi yargıya intikal etmiştir, yargı münferit kararlar vermiştir ve her ay için bu 19 günlük farkın ödeneceği konusunda yargı kararları vardır. Kurum bu kararları uygulamamıştır; ancak, geçtiğimiz günlerde, Yargıtayın ilgili daireleri, daha önce vermiş oldukları bu kararlarından sarfınazar ederek yeni bir görüş ortaya koymuşlardır ve bu konuda verilen bir kararı bozup, yerel mahkemeye iade etmişlerdir ve bilirkişi raporlarının hangi şekilde yapılacağı, bu hesaplamanın hangi şekilde yapılacağına ilişkin yeni bir karar ortaya çıkmış bulunmaktadır. 

AHMET ERSİN (İzmir) -Aynı şey değil o Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bakanlık olarak biz, bu TÜFE farkı denilen konuda kesin bir yargı kararı olmadığı için, kurum olarak yargı sürecinin neticelenmesini bekliyoruz. Elbette, yargı sürecinin sonunda emeklimizin lehine çıkacak bu hakkı teslim etmek bizim borcumuzdur. Ama, takdir edersiniz ki, henüz kesinleşmemiş bir konuda, Sosyal Sigortalar Kurumu bürokrasisinin de herhangi bir mükellefiyet altına girmesini herhalde  hiçbirimiz istemeyiz; çünkü, bu, netice itibariyle, yaklaşık 1 katrilyon lirayı aşan bir meblağdır, düşük bir meblağ değildir. Onun için, bu konuda yargı sürecinin beklenmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla, sık sık gündeme getirilen "TÜFE farkları ödenmedi, bunlara el konuldu, üzerine yatıldı" gibi ifadeleri kabul etmek mümkün değildir. Bunu çok  değişik platformlarda açıkladım. Yargıtayımızın bu konuda vermiş olduğu nihaî karara göre - ki, bir alacak çıkmayacaksa,o ayrı bir konu- kurum, bütün emeklilere, dava açma zahmetine katlanmadan ödemeyi kabul etmiştir; ben de bakan olarak bunu taahhüt ettim; hatta, emeklilerimize "dava açmayın" dedim; çünkü, kendi alacakları 10 000 000 lira olsa, bir davanın SSK'ya maliyeti en az       500 000 000 lira. Bu, emeklinin parası demektir, Sosyal Sigortalar Kurumunun parası demektir. Haa, bunu derken de, hiç kimsenin hak arama kanallarını kapatmış değiliz, isteyen mahkemelere başvurabilir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dolayısıyla, TÜFE farkları  konusundaki son hukukî süreç budur. Hukukî süreç neticelendiğinde kurum bunu gerektiği şekilde yerine getirecektir. Zaten, bu, yasal bir zorunluluktur.

Diğer bir konu, emekli aylıklarının artırılması konusudur. Bildiğiniz gibi, göreve geldiğimizde, emeklilerimize uygulanması gereken bu artışlarla ilgili sistem şu idi: Bir ay önceki TÜFE'de artış ne ise, emekli aylıklarının ona göre artırılması gerekiyordu. Biz, geldik, baktık ki, bu TÜFE artışlarını yaptığımız zaman çok cüzi bir artış söz konusu olacak; dolayısıyla, bu sistemden ayrılarak, hepinizin bildiği gibi, 2003 yılında 75 000 000 liralık ve 100 000 000 liralık seyyanen zamlar yaptık. Eğer, biz, TÜFE oranında bir artışı öngörmüş olsaydık, bugünkü gelmiş bulunan emekli aylıkları seviyesi bu miktarın çok altında kalacaktı.

2004 yılında da, yine, ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında yüzde 10 olmak üzere, emeklilerimize kümülatif yüzde 21 oranında bir artışı gerçekleştirmiş bulunmaktayız.

Tabiî, bu, tartışılabilir; ama, şunu rahatlıkla söyleyeyim; yani, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine iki yıldır yapmış olduğumuz artışlar, hem geçmiş yılların artış oranlarını kıyasladığımızda bir hayli tatmin edicidir hem de diğer ücret artış oranlarına baktığımızda, onlarla kıyasladığımızda, bu oranın onlara göre daha yüksek olduğunu görüyoruz.

Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, tabiî, bütün beklentimiz, bu emekli aylıklarının, emeklimizin geçimini, maişetini rahatlıkla temin edebilsin noktasındadır; ama, hepinizin bildiği gibi, ülkenin bazı zorlukları var, sürdürmekte olduğumuz bir ekonomik program var. Gerçekçi olmak lazım; popülist davranışların ekonomik programları yaz boz tahtası noktasına getirdiğini; neticede, bunun bedelini toplum olarak ödediğimizi hep birlikte gördük.

Biz, başarıyla sürdürülmekte olan bu ekonomik program neticesinde, millet olarak, toplum olarak, bütün kesimlerimizle rahatlığa ve refaha kavuşacağımıza inandığımız için bu sıkı politikayı, bu programı yürüyoruz; bütün ısrarımız bundandır. İnşallah, bu program neticesinde, dediğim gibi, başta emeklilerimiz olmak üzere bütün toplum kesimlerimiz rahata kavuşacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yıl sonu itibariyle, 1 Ocak itibariyle, yine, Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin maaş oranlarını yeniden belirleyeceğiz. Şu anda herhangi bir rakam veya oran telaffuz etmek istemiyorum; ama, şunu, başta emeklilerimiz olmak üzere herkes bilsin ki, Hükümet olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, bu noktada kullanabileceğimiz inisiyatifi, bütün sınırları zorlayarak, sonuna kadar kullanmak durumunda olduğumuzu, geçmişte olduğu gibi, iki yıldır yaptığımız gibi, bu yıl da aynı kararlılıkta olduğumuzu; ama, bunun bir çerçevesinin, bir sınırının da olduğunun herkes tarafından bilinmesini ifade ediyorum.

Sayın Başkana, böyle bir imkân verdiği için ve Sayın Ersin'e de, böyle önemli bir konuyu tartışma imkânı getirdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Hatay İlindeki pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun'a aittir.

Buyurun Sayın Durgun. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay İlimizdeki çiftçilerimizin sorunlarını Meclis gündemine taşımak amacıyla söz almış bulunmaktayım; bana söz hakkı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda iktidarda bulunan AKP Hükümeti, seçim meydanlarında, halkımıza, ülkemizin ve çiftçilerimizin içerisinde bulunduğu sıkıntıları çözmeye, ortadan kaldırmaya söz vermişti. AKP Hükümeti, iktidara geldiği 2002 yılının kasım ayından bugüne kadar geçen iki yıllık zaman içerisinde, uyguladığı politikalarla, tarımın ve çiftçilerimizin sorunlarına bırakınız çözüm bulmayı, tam tersine, bu sorunların katlanarak artmasının da nedeni olmuştur. Çiftçimiz, kelimenin tam anlamıyla perişan bir vaziyettedir. Çare arayan, derdini anlatmaya çalışan çiftçimizi "gözünüzü toprak doyursun", "bu millet size mi çalışacak" diyerek azarlamak, Sayın Tarım Bakanının ve Sayın Başbakanın üslubu olmamalıdır.

Çiftçimizin bu duruma gelmesinin iki temel nedeni vardır. Birinci temel neden, ziraî ürünlerde hiç ürün kısıtlaması olmadan ithalat yapılmasıdır. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerden, bizdeki desteklemenin 20 katı fazla desteklemeler sonucu oluşmuş fiyatlarla, Türkiye'ye her türlü ziraî ürün ithal edilmektedir. Avrupa Birliğinin tarım nüfusu Türkiye'nin tarım nüfusuyla karşılaştırıldığında, Türkiye tarım nüfusunun Avrupa Birliği ülkelerinin tarım nüfusunun 3 katı olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasını öngörmektedir. Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasının tek bir yolu vardır, o da çiftçiyi zarar ettirmektir. Türk çiftçisinin zarar ettirilmesinin yolu da tarımsal ürünlerin ithal edilmesidir. Desteklemelerle fiyatı ucuzlatılmış her türlü ziraî ürün Türkiye'ye satılmaya başlanmıştır. Buradaki temel amaç, Türkiye'deki tarım nüfusunu azaltmak, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi tarım nüfuslarını korumak, Türkiye'yi de iyi bir tarım ürünleri alıcısı olarak yeniden yapılandırmaktır.

En son 2004/7307 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 31.8.2004 tarihine kadar geçerli olmak üzere, yüzde 70 olan gümrükler yüzde 25'e düşürülerek 900 000 ton mısır ithal edilmesine izin verilmiştir. Türkiye'de mısırın hasat edileceği döneme rastlayan bu ithalat izni, mısır üreticisini büyük zarara uğratmıştır. Bu nedenle, geçen sene 310 000 liraya satılan mısır, bugün 330 000 liraya satılmaya devam etmektedir.

İkinci temel neden ise, çiftçimize desteklemenin yapılmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki tarım desteklemeleri ile Türkiye'deki tarım desteklemeleri karşılaştırıldığında, Türk çiftçisinin ve tarımının gözden çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Buğday, Hatay'da üretilen önemli bir ziraî üründür; yaklaşık olarak kilosu 382 000 liraya mal olmaktadır. Şu anda, çiftçi, elindeki buğdayı 290 000 ile 300 000 lira arasında elinden çıkarmıştır. Çiftçinin buğdayda kilo başına zararı 80 000 liradır.

Şimdi, yeni bir ekim dönemi başlamaktadır. Tohumluk buğdayın kilosu 450 000 ile 470 000 lira arasındadır. Buğdayı 300 000'e satacaksın, tohumluk buğdayı 470 000'den alacaksın hem de binbir eziyet çekeceksin. Önce gidip tapu kaydı çıkaracaksın, Tarım Müdürlüğüne gidip kaydını yaptıracaksın, sonra parayı peşin olarak bankaya yatıracaksın, arkasından da TİGEM'e gidip tohumunu alacaksın. Eğer geçen senenin müstahsil makbuzunu ibraz edersen kilo başına 50 000 lira indirim yapılacak, eğer müstahsil makbuzunu ibraz edemezsen indirim de yok.

Bu uygulama küçük çiftçiyi ayrı bir zarara daha uğratmaktadır; bu bir çifte standarttır. Umuyorum ki Sayın Bakan bu konuda gerekli çalışmayı yapar, bu çifte standardı, bu yanlışlığı düzeltir.

Hatay'da diğer bir önemli ziraî ürün de pamuktur. Doğal afetler dolayısıyla bu yıl üç defa ekimi yapılan pamuk, şu anda 530 000 ilâ 580 000 lira civarında satılmaktadır.

Pamuk tohumunun kilosu ise, 550 000 ile 600 000 lira arasındadır. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez 1 kilo pamuk 1 kilo pamuk tohumu etmemektedir. Ancak, 1 kilo pamukla 1 kilo gübre alınabilir durumdadır.

Türkiye'de pamuk üreticisine 90 000 lira destekleme verilmektedir. Onun da 2 puanını banka kesmekte, çiftçinin eline 88 000 lira geçmektedir. Bu destekleme de bir yıl sonra ödenmektedir. Pamuk desteklemesinin hükümet tarafından önceden açıklanmaması nedeniyle bu yıl ekili pamuk alanları geçen yıla oranla yüzde 50 azalmıştır. Hükümet bu yanlış politikasını sürdürmeye devam ederse gelecek yıl ekili pamuk alanları kalmayacak ve pamuğun tümünü de ithal eden bir ülke durumuna düşeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durgun, biraz bekleyin.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki Parlamenter Heyet, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'la birlikte Genel Kurulumuzu onurlandırmışlardır. Kendilerine Yüce Heyetimiz adına hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

3. - Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkiye'de çiftçilerin, Hatay'da ise pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (Devam)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Durgun.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Narenciyede de aynı sorunlar yaşanmaktadır. Bilindiği gibi, dünyanın en lezzetli narenciyesi Türkiye'de, Türkiye'nin de en lezzetli narenciyesi Hatay'ın Dörtyol ve Erzin İlçesinde yetişir.

Narenciye, yetiştirilmesi çok zahmetli ve masraf isteyen bir iştir. Bir ağacın ekonomik değer kazanması, ortalama on yıllık bir bakım gerektirir. Nisan ayında çiçek açıp kasım ayında hasat edilecek hale gelmesi, masraf isteyen zahmetli bir süreçtir. Yakın zamana kadar bu bölgenin narenciyesi ihracattan dolayı Türkiye'nin içpazarına bile girmeden tüketilmekteydi. Ancak, önemli ihracat ürünlerimizden olan narenciye AKP İktidarının, düşük kur politikası ve desteklemeleri yarı yarıya düşürmesi, ihracatçılarımızın dışpiyasada rekabet şansını azaltmıştır. Halbuki Avrupa Birliği üyesi ülkelerin nakliye dahil birtakım avantajlarla pazara girmeleri, ayrıca bu pazarda rakiplerimiz olan ihracatçıların da bizim ihracatçılardan fazla destek almaları sonucu rekabet şansımız ortadan kalkmıştır; fiyatlar, geçen seneki fiyatların çok altına düşmüştür. Örneğin, mandalina, geçen sene 600 000 iken, bu sene 200 000'e, limon geçen sene 800 000 iken bu sene 150 000'e düşmüştür. Özellikle mandalina ürünü, mayıs ayında, tüccara kabala usulü satılırken, şu an, büyük bir çoğunluğu ürünlerine halen alıcı bulamamıştır ve bu durum böyle giderse, aralık ayında ekonomik değerini yitirmeye başlayan mandalina ağacın başında çürümeye başlayacaktır. Narenciye üreticilerimiz bu sorunlarla karşı karşıyayken, bir milletvekili arkadaşım, ihracattan gelme, bu konudan gelme bir arkadaşım, Mecliste, milletvekili arkadaşlarımıza mandalina ikram ederek, üreticimizin sorunlarıyla ne kadar ilgilendiğini göstermeye çalışıyor. Sayın Milletvekili arkadaşımın Mecliste mandalina dağıtarak üreticimizin sorunlarına çözüm bulamayacağını da hatırlatmakta fayda görüyorum. Zaten büyük sıkıntılar içerisinde ve iflas etmiş durumdaki çiftçilerimizin sorunlarına ciddiyetle eğilip acilen çözümler bulunması gerektiğine inanıyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle, tekrar, selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun'un, Hatay İlindeki pamuk, buğday ve narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili yaptığı gündemdışı konuşma üzerine, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakanım, bu gece sizi ilgilendiren yasa tasarıları var; çok uzun konuşacaksınız zaten.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, Meclisimizi ziyaret eden Belçika Temsilciler Meclisi Başkanına ve Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına saygılarımı sunuyorum.

Efendim, ben, çok kısa bir açıklama yapacağım. İlkönce, dün başlayan İkinci Tarım Şûramızla ilgili milletvekili arkadaşlarıma kısa bir bilgi vereceğim ve davette bulunacağım.

Dün, Sayın Büyük Millet Meclisi Başkanımız, Başbakanımız ve Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı, İkinci Tarım Şûrasının açılışına katıldılar; bakan arkadaşlarım katıldı, milletvekili arkadaşlarım katıldı. Ben, kendilerine, huzurlarınızda, teşekkür ediyorum.

İçinde bulunduğumuz dönemde ve 17 Aralık öncesi çok geniş katılımlı bir çalışmayla sektörümüzün genel değerlendirmesini yapmaya imkân verecek bu şûra çalışmalarının memleketimiz için, milletimiz için hayırlı sonuçlar ortaya çıkarmasını temenni ediyorum. Yarın sona erecek şûra çalışmalarına, milletvekillerimizin, vaktin elverdiği ölçüde, destek vermelerini ve katılmalarını diliyorum; kendilerini davet ediyorum.

Hatay Milletvekilimiz Sayın Gökhan Durgun, bölgesiyle ilgili olarak, özellikle pamuk, turunçgil ve buğday üreticilerinin sorunlarını dile getirdiler; ben, çok kısa olarak bunlara cevap vermek istiyorum.

Evvela, hiçbir hükümet, çok büyük destek aldığı kesimleri üzmek ve onların sorunlarını artırmak için göreve gelmez ve icraatta bulunmaz. Bizim de içinde bulunduğumuz dönemde yapmak istediğimiz, bu sektörün sorunlarına yönelik arayışlarımızı sürdürmek, politikalarımızı uygulamak; ama, tarım sektörüyle ilgili konularda, hepimizin bildiği, kendi tabiatından kaynaklanan sebepler ve uzun süre yapısal bir iyileşmenin ortaya konulmamasından dolayı, iki yıllık bir dönem içerisinde yapılacak şeylerin sınırlı olduğunu ifade ediyorum.

Bu arada, Saygıdeğer Milletvekilimiz Durgun'un birkaç hususta ileri sürdüğü düşüncelerine cevap vermek istiyorum. Evvela, tabiî, sektörümüze ve mensuplarına bakışımız konusunda, bugüne kadar, iki yıllık bir dönem içerisinde, o insanlara yönelik ne diyeceğimiz ve ne demeyeceğimiz çok bellidir; ne söylemediğimizi tekrar etmek istemiyorum; ama, biz, o toplumun sorunlarını çözme konusunda bir gayretin sahibiyiz. Bir mensubiyet duygusuna sahip olana düşen görev, gayrettir; bunun sahibi olduğumuzu Yüce Heyetinize sunuyorum.

Onun dışında, Sayın Milletvekilimiz, Türkiye'de tarım ürünleri ithalatı konusunda hiçbir kısıtlama olmadığından bahsetti ve dolayısıyla, çok yoğun şekilde tarım ürünlerinin ithalatı olduğunu söyledi ve dolayısıyla, yurt içindeki fiyat hareketlerinde bunun rolü olduğunu zımnen ifade etti. Arkadaşlarım, çok açık bir şekilde söylüyorum, Türkiye'de tarım ürünlerinin ithalatı konusunda uyguladığımız çok kesin kurallar var. Bir kere, sezon olarak var, vergi oranları olarak var; dolayısıyla, burada, bütün niyetimiz ve gayretimiz... Ben, kendilerine ekbilgiler sunabilirim. Türkiye'deki üretim sezonunun içerisinde, o ürünün ithalatı genellikle olmaz, toplam talebin eksik kalan kısmı olabilir; bununla ilgili konularda tutumumuz sadece bu dönemde bize has değildir; genel olarak, geçen dönemler içerisinde uygulanan politika da böyledir. Buna yönelik olarak, zaman zaman, belki haklı eleştiriler gelmiştir; var ise düzeltiriz; yani, bununla ilgili bakış açısı böyledir; yani, Türkiye, isteyen herkesin istediği kadar tarım ürününü ithal edebildiği bir ülke değildir.

İkincisi, burada uygulanan politikaların, özellikle tarım ürünleri fiyatlarıyla ilgili konularda giderek serbest piyasa mekanizmasının etkisinin arttığını biliyoruz ve dolayısıyla, burada, oluşan fiyatlar konusunda, nüfusumuzun azaltılması konusundaki bir düşünce için böyle bir araca başvurulduğunu söylemek ve buna ait bir delil ortaya koymak mümkün değildir; yani, böyle bir niyet taşımıyoruz. Tarımda nüfusun azaltılması konusu, istihdamın azaltılması konusu doğru bir şeydir; ama, bunu tarımdışı istihdam kapasitesini artırmadan gerçekleştirmek doğru değildir, ahlakî değildir, insanî değildir. Dolayısıyla, bunu nasıl yapabiliriz?.. Bu şekildeki düşüncemi ifade ediyorum.

Arkadaşlar, 2003 yılında Türkiye'nin ithal ettiği mısır miktarını hepimiz çok iyi hatırlıyoruz; 1 800 000 ton. "2004 yılında Türkiye'nin ithal ettiği mısır miktarı 900 000 ton" diyor ve 900 000 tonluk kısmın, Türkiye'deki mısır fiyatlarının oluşumunda negatif etki yaptığını söylüyorlar.

Arkadaşlar, bir yılda 900 000 tonluk bir azalmanın izahını daha dikkatle yapmak zorundayız. Şu anda, Türkiye'de, bitkisel üretim içerisinde mısırla ilgili konu, en az sorunlu olan konulardan bir tanesidir. Elbette sorun vardır; yani, rutubet oranıyla ilgili konularda üreticilerimizin mağdur olduğu bölgeler ve dönemler vardır; ama, mısırla ilgili konu, 2004 yılında, nispeten daha az sorunun yaşandığı bir üründür. Türkiye'nin ithalatını 1 800 000 tondan 2004 yılında 900 000 tona düşürmesi ve bu ithalat miktarıyla arz talep dengesinin sağlanması demek, içinde bulunduğumuz dönemde en çok üretim artışını mısırda yaptık demektir; yılda 900 000 ton. 2 000 000 tondan 3 000 000 tona üretimi çıkarmak yüzde 33'lük artış demektir, dolayısıyla gelişme çok iyidir, çok olumludur bu konuda gelişme; inşallah fiyat dengelerini de şey edebiliriz.

Tarımsal destekler konusunda bir büyük gerileme söz konusu değildir -ben konuya dikkat çekmek için bir hususu söylemek istiyorum- gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'inin altındadır. En az yüzde 1 olması konusunda hazırladığımız bir tarım stratejisi belgesi vardır, bunun bir resmî evrak haline gelmesi düşüncesi vardır; yani onun üzerinde olsun düşüncesi vardır, bu da yaklaşık şu anda 3,8 katrilyonluk bir rakama tekabül etmektedir. Şimdi, bu sene ödenecek miktar ise bundan bir miktar daha aşağıdadır. Ama tarımsal destekler konusunda iki husus vardır. Bir, bütçeden yapılan doğrudan destekler; yani bizim 3,5 katrilyonluk yapacağımız destekler, bir de nispî fiyatlar ve gümrük tedbirleriyle ilgili konularda iç fiyatlarda, dünya fiyatlarının üzerinde olan artışın üreticiden tüketiciye yansıyan kısmıdır. Bununla beraber düşündüğümüzde, dünyanın bütün ülkeleriyle yapılan mukayesede, OECD ülkelerinde yüzde 32'dir tarımsal desteklerin oranı, Türkiye için yüzde 26'dır. Yani Türkiye'de tüketiciler, tarımsal üreticileri bir bakıma bu şekilde finanse etmektedir. Dolayısıyla oran olarak budur. 1986 -1989 döneminde Türkiye'de toplam üretici destek oranı yüzde 20'dir; yani içinde bulunduğumuz dönemde nispî fiyatlar seviyesi Türkiye'de üreticileri nispeten finanse etmektedir; ancak, iç maliyetlerimizin yüksekliğini kabul ediyorum; yani, finanse etmek başka, ama yüksek maliyetle çalışan bir tarım sektörü içerisindeyiz.

Efendim, ben, Sayın Milletvekilimizin bahsettiği pamuk, turunçgiller ve buğdayla ilgili konuda, anafikir olarak şunları söylemek istiyorum:

Dünyada pamuk üretiminde büyük bir artış var ve bu, dünya fiyatlarını etkiliyor. Türkiye'de de -üretimde 24 000 ton civarında bir artış var- 920 000 tona ulaşacağını tahmin ettiğimiz bir üretim miktarı var ve geçen yılın aynı dönemine göre, fiyatlarda yüzde 20 oranında bir düşme olduğunu biliyoruz. Üretim maliyetleri ile bu fiyatları mukayese ettiğimizde, pamuk üreticilerimizin, pamuk primleriyle ilgili büyük bir beklenti içinde olduğu kamuoyuna yansıyor. Hükümetimizi de ilgilendiren temel bir konudur. Dolayısıyla, bu konu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde milletvekillerimiz tarafından yaygın şekilde dile getirilmiştir. Pamuk üretimiyle meşgul olan bölgelerimizin milletvekilleri de olayı takip etmektedirler. Dolayısıyla, pamuk primiyle ilgili bu yıl üreticilerimizi daha çok memnun edecek ve geçmiş yıla nispetle daha yüksek bir prim ödeme konusunda çalışmalarımız sürüyor. Bu, birkısım üreticilerimizin veya temsilcilerimizin ifade ettiği gibi çok yüksek bir rakam olmayabilir; ama, kesinlikle, geçen seneden daha büyük bir  rakam olacağı ortadadır.

Turunçgillerle ilgili konuda temel sorun ihracat destekleridir. Bununla ilgili olarak, Bakanlığımızın daha yüksek oranda teşvik edici düşüncelerini, ilgili birimlere sürekli olarak aktarıyoruz.

Buğdayla ilgili konuya gelince, arkadaşlar, buğdayda, Türkiye'de, yaşadığımız dönemde, yüzde 11 oranında bir üretim artışı ve dünya fiyatlarında meydana gelen gelişmenin etkisi altında bir fiyat oluşmaktadır. Dolayısıyla, ben, buna bağlı olarak, içinde bulunduğumuz dönemde, buğday üreticisinin, toplam gelirleri itibariyle, ülke çapında bir gelir kaybına uğramadığı kanaatinde olduğumuzu ifade ediyorum.

Özellikle son iki konu, yani, narenciyede ihracat teşviklerinin artırılması ve pamuk ürünleri konularının üzerinde hassasiyetle durduğumuzu ve bu kesimi asgarî ölçüde memnun edecek bir çalışmayı ortaya koyacağımızı ümit ettiğimi ifade ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım. 

Değerli milletvekilleri, kâtip üye arkadaşımızın raporları oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Raporları okutuyorum:

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/347) (S. Sayısı: 561) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                       

(x) 561 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                        Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/349) (S. Sayısı: 562) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak suçunu işlediği iddia olunan Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Ankara Milletvekili İsmail Değerli Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ankara Milletvekili İsmail Değerli hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı oy yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

              

(x) 562 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                        Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ile Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/350) (S. Sayısı: 563) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

                     

(x) 563 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak suçunu işlediği iddia olunan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve Üyeler

Karşı Oy Yazıları

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                        Uğur Aksöz (Adana) ve Arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutacağım; ancak, karşı oy veren arkadaşlarımız, isimlerinin okunmasını ve tutanağa geçmesini istiyorlar; o yüzden, Uğur Aksöz ve diğer karşı oy sahibi arkadaşların isimlerini de okutacağım.

4. - İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/351) (S. Sayısı: 564) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın, hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

                      

(x) 564 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçlarını işlediği iddia olunan Sivas Milletvekili Selami Uzun hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Sivas Milletvekili Selami Uzun Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Sivas Milletvekili Selami Uzun hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazıları

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5. - Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ile İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli'nin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/352) (S. Sayısı: 565) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nitelikli zimmet suçunu işlediği iddia olunan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

                               

(x) 565 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kayseri Milletvekili Adem Baştürk hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nitelikli zimmet suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nitelikli zimmet suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nitelikli zimmet suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazıları

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin, Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda, kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için, Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda, CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Uğur Aksöz

Mehmet Ziya Yergök

Halil Ünlütepe

 

Adana

Adana

Afyon

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Oya Araslı

Feridun F. Baloğlu

 

Artvin

Ankara

Antalya

 

Tuncay Ercenk

Atila Emek

Feridun Ayvazoğlu

 

Antalya

Antalya

Çorum

 

Yılmaz Kaya

Muharrem Kılıç

Orhan Eraslan

 

İzmir

Malatya

Niğde

 

 

İ. Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un (6/1168) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/228)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 409 uncu sırasında yer alan (6/1168) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

                                                                Şevket Gürsoy

                                                                       Adıyaman

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve 50 milletvekilinin, Kızılırmak Havzasındaki kirliliğin nedenlerinin ve çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kızılırmak Havzasında ortaya çıkan kirlilik ve bu kirliliğin çevreye verdiği etkilerin araştırılarak alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

2- Muharrem Toprak                                (İzmir)

3- Yücel Artantaş                                (Iğdır)

4- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

5- Engin Altay                                (Sinop)

6- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

7- Yakup Kepenek                                (Ankara)

8- Haluk Koç                                (Samsun)

9- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

10- Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

11- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

12- Hüseyin Özcan                                (Mersin)

13- Nurettin Sözen                                (Sivas)

14- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

15- Uğur Aksöz                                (Adana)

16- Mustafa Özyürek                                (Mersin)

17- Ali Oksal                                (Mersin)

18- Muharrem İnce                                (Yalova)

19- Ufuk Özkan                                (Manisa)

20- Necati Uzdil                                (Osmaniye)

21- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

22- Enver Öktem                                (İzmir)

23- İsmail Değerli                                (Ankara)

24- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

25- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

26- Atilla Kart                                (Konya)

27- Kemal Sağ                                (Adana)

28- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

29- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

30- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

31- Atila Emek                                (Antalya)

32- Nail Kamacı                                (Antalya)

33- Osman Özcan                                (Antalya)

34- Birgen Keleş                                (İstanbul)

35- Sedat Pekel                                (Balıkesir)

36- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

37- Gürol Ergin                                (Muğla)

38- Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

39- Kâzım Türkmen                                (Ordu)

40- Bülent Baratalı                                (İzmir)

41- Mehmet Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

42- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

43- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

44- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

45- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

46- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

47- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

48- Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

49- Orhan Sür                                (Balıkesir)

50- Ahmet Ersin                                (İzmir)

51- Vezir Akdemir                                (İzmir)

Gerekçe:

Kızılırmak Havzası, Kırşehir, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırıkkale, Yozgat, Çankırı, Kastamonu ve Samsun İlleri ile Zara, Yıldızeli, Şarkışla, Gemerek, Bünyan, Sorgun, Ürgüp, Balâ, Yerköy, Sungurlu, Şabanözü, Tosya, Taşköprü, Boyabat, Vezirköprü ve Bafra gibi ilçeleri içine alan büyük bir coğrafyada yer almakta ve 78 180 kilometrekare alanıyla, Türkiye'nin, Fırat Havzasından sonra ikinci büyük havzası olma özelliğini taşımaktadır.

Bugün, Kızılırmak Havzasında gerektiği gibi kontrol altında tutulamayan tarımsal, evrensel ve endüstriyel atıklar nedeniyle oluşan kirliliğin korkunç boyutlara ulaştığı görülmektedir.

Bölgedeki kirliliğin en önemli nedenlerinden birisi altyapısız ve plansız kentleşme olgusudur. 1998 yılında Kızılırmak boyunca sıralanan yerleşim birimlerinin hiçbirinde evrensel atıksu arıtma tesisi bulunmadığı düşünüldüğünde, çevre kirliliğinin ulaştığı boyut daha iyi görülecektir. Belirtilen yıldan sonra kirliliğin önlenmesi için çeşitli önlemler alınmasına karşın, kirliliğin kabul edilebilir sınırlar içine çekilemediği görülmektedir.

Bölgedeki çevre kirliliğinin bir diğer önemli nedeni de, havza etrafında sıralanan sanayi tesisleridir. Sanayiden kaynaklanan ve arıtılmaksızın deşarj edilen atıkların çevreye verdikleri zarar önemli boyutlardadır. Ayrıca, tarımsal faaliyetler ve hayvancılıktan kaynaklanan etmenler de önemli çevre kirliliğine neden olmaktadır.

Kızılırmak'ın neden olduğu tarımsal, evrensel ve endüstriyel kirlilik, Hirfanlı Baraj Gölü gibi bölgede yer alan sulak alanları da tehdit etmektedir.

Günümüzde su, sürdürülebilir kalkınma için gerekli en önemli kaynaklardan birisidir. Rakamlar, ülkemizin sınırlı miktarda su varlığına sahip olduğunu göstermektedir. Türkiye'nin gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup akılcı kullanması gerekmektedir. Bu ise, sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde, su kaynaklarının rasyonel bir biçimde kullanılması amacına, ancak çevreyle ilgili stratejilerle uyum sağlanması durumunda ulaşılabileceğini ortaya koymaktadır. Ne yazık ki, hayata geçirilen uygulamalarda bu uyuma özen gösterildiğini söylemek imkânsızdır.

Bugüne kadar mevcut mevzuatla su havzalarının kirlenmesi ve su kalitesinin kabul edilebilir sınırlar içine çekilmesinde başarılı olunamamıştır. Bu, zaman zaman mevzuattaki eksikliklerden kaynaklanırken, zaman zaman da mevcut mevzuatın gerektiği gibi uygulanamamasından kaynaklanmıştır. Bu açıdan hukuksal normlar ve uygulamadan kaynaklı sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin ivedi olarak alınması gereklidir.

Su kaynaklarının çevre etkilerine hassaslığı ile tarım, endüstri, enerji ve evrensel kullanıcıların ihtiyaçları, su kaynakları yönetimini karmaşık bir yapıya dönüştürmektedir. Bu karmaşık yapı içinde, su havzalarının kullanımı ve yönetimine ilişkin yönetsel yapımızın da çeşitlilik arz ettiği görülmektedir. Su kaynaklarının rasyonel kullanımını sağlayacak ve bunu yaparken de çevresel kaygıları gözeterek, sürdürülebilir bir gelişme sağlayacak bir yönetsel yapılanmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yönetsel yapılanma, mevcut yapılanmanın neden olduğu yetki ve görev çatışmalarını ortadan kaldıracak ve katılımcılığa açık olacak şekilde tasarlanmalıdır.

Su kaynaklarının yönetimine ilişkin dünyada yaşanan havza planlaması anlayışı ve su kaynaklarının kirlenmeden önce korunması gibi stratejilerin incelenerek, ülke gerçekleriyle örtüşen yeni tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Çevre hakkının üçüncü kuşak insan hakları çerçevesinde "dayanışma hakları" içerisinde yer aldığı ve günümüzde ulusal üstü bir yaklaşımla ele alındığı düşünüldüğünde, su kaynaklarının korunmasının ülkemize ve tüm dünyaya karşı ortak sorumluluğumuz olduğu unutulmamalıdır.

Belirtilen gerekçelerle Kızılırmak Havzasında korkunç boyutlara ulaşan çevre kirliliğinin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemleri belirlemek üzere bir araştırma komisyonunun kurulmasını Yüce Meclisimizin takdirlerine sunarız.

2. - Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Narenciye, dünyada en çok üretilen meyve türüdür. Türkiye narenciye üreticisi durumunda bulunan 80'i aşkın ülke içinde dünyada 12 nci, Akdeniz havzasında 5 inci sıradadır.

Ülkemizde yetiştirilen turunçgillerin en yaygın olanı portakal, limon ve mandalinadır.

İllere göre narenciye üretimi dağılımı; 2002 verilerine göre yüzde 29 Mersin, yüzde 2 Osmaniye, yüzde 28 Adana, yüzde 15 Hatay, yüzde 6 Muğla ve diğerleri şeklindedir.

Ürünlerin bir kısmı yurt içinde, bir kısmı da yurt dışına ihraç edilerek değerlendirilmektedir. Türkiye'nin 2002 yılı narenciye üretimi 2 493 000 ton olup, piyasa değeri 549 000 000 dolardır. Türkiye'nin narenciye ihracatı geliri 2002 verilerine göre 253 388 dolardır.

Ton başına ihracatçıya verilen destek primi, geçen yıla göre düşüktür. 2003 yılında portakala 40, limona 50 dolar prim verilirken, bu destek bu yıl portakalda 35, limonda 42 dolar olarak belirlenmiştir. Bu düşüş, ihracatı olumsuz olarak etkilemektedir.

Ülkemizde yetiştirilen meyve üretiminin yüzde 18'i narenciye türüdür. 2002 verilerine göre Türkiye'deki narenciye ağaçları sayısı ürün veren 27 000, ürün vermeyen 2 478 olmak üzere toplam 29 478'dir. Narenciye üretiminin yaklaşık yarısı portakal türünde yapılmaktadır.

Narenciye türü ağaçlar, dikilişlerinden dört beş yıl sonra ürün vermektedir. Ağaçların yetiştirilmesi ve ürün alımına kadar geçen sürede topraktan verim alınamamaktadır. Fidanın ürün veren ağaç oluşuna kadar ciddî maddî giderleri vardır. Dikim, koruma, sulama, arazinin temiz tutulması, ağaçların ilaçlanması gibi faaliyetler getirisi olmayan yatırım giderleridir.

Narenciye, ürün vermeye başlayınca titiz bakım ve takip ister. Narenciyenin zamanında budanıp, ilaçlanıp, dibinin sürülüp, zamanında toplanıp pazara çıkarılması gerekir.

Narenciyenin ürün verimi, yıldan yıla değişmektedir. Bu verimin değişikliği üreticiye ve narenciyenin yıl içindeki bakımına bağlı olduğu kadar doğa koşullarına da bağlıdır. Yıl boyunca çok iyi bakımla ürüne dönüştürdüğün ağacın meyveleri, bir gecede yaşanan don olayıyla yok olabilir.

Ürün bazında arz ve talebin dengesiz olması fiyat dalgalanmalarına neden olmaktadır. Ürünün kalitesine göre değil komisyoncunun isteğine göre fiyat belirlendiği için üretici sıkıntı çekmektedir. Örneğin, geçen yıl 700 000 liraya pazar bulan limonun bir kilosu bu yıl 150 000-200 000 lira arasında değişmektedir. Üreticinin ürün karşılığı parasını ne zaman alacağı ise komisyoncunun insafına kalmıştır.

Narenciye üreticilerine mutlaka devlet desteği yapılmalıdır. İşsizliğin yüzde 10'larda dolaştığı ülkemizde, üretimi sırasında istihdam yaratan narenciye yetiştiricilerine devlet sahip çıkmalıdır.

Ağaç diplerine dökülen meyvelerin değerlendirilememesi ciddî maddî kayıplara neden olmaktadır.

Üreticinin narenciyesini stoklaması mümkün değildir. Bu tür bir girişim üretici için ciddî bir giderdir ve ürün değerini bile geçebilmektedir.

Narenciye üreticileri arasında TARİŞ türü birlik olmadığı için, örgütsüzlüğün getirdiği sorunlar artarak sürmektedir.

Pamuk üreticileri, maliyetlerin artması nedeniyle arazilerini, narenciye üretimine dönüştürerek değerlendirmeye başlamışlardır. Fiyatlardaki istikrarsızlık yeni narenciye üreticisini bir kez daha arayışa yöneltmiştir.

Gübre, ilaç fiyatlarının ve mazotun pahalı oluşu ürünün kalitesini düşürürken maliyetini artırmıştır. Üretici, gereksinimi olan gübre, ilaç ve mazot alamadığı için narenciyeye yeterli bakımı yapamamaktadır. Geçen yıl verilerine göre, üre gübresinin fiyatı 19 000 000-20 000 000 iken bu yıl 28 000 000 civarındadır. Limonun bu yılki piyasa değerinden çıkarsak ürün fiyatının yarıdan daha fazla düştüğünü, girdi fiyatının yüzde 50 arttığını görürüz. Gelir gider arasındaki olumsuz artış üreticinin belini bükmüştür.

Üreticilerimiz, sorunlarına çözüm bulunmasını beklemektedir.

Sayılan bu nedenlerle, ülkemizde narenciye üreticilerinin sorunlarının ve çözümlerinin belirlenmesi için, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1 -Ali Arslan                                (Muğla)

2 -Yücel Artantaş                                (Iğdır)

3 -Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

4 -Haluk Koç                                (Samsun)

5 -Engin Altay                                (Sinop)

6 -Nurettin Sözen                                (Sivas)

7 -Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

8 -Gürol Ergin                                (Muğla)

9 -Erol Tınastepe                                (Erzincan)

10 -Mustafa Özyürek                                (Mersin)

11 -Ali Oksal                                (Mersin)

12 -Muharrem İnce                                (Yalova)

13 -Necati Uzdil                                (Osmaniye)

14 -Uğur Aksöz                                (Adana)

15 -Ufuk Özkan                                (Manisa)

16 -Yakup Kepenek                                (Ankara)

17 -Enver Öktem                                (İzmir)

18 -İzzet Çetin                                (Kocaeli)

19 -İsmail Değerli                                (Ankara)

20 -Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

21 -Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

22 -Atilla Kart                                (Konya)

23 -Kemal Sağ                                (Adana)

24 -Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

25 -Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

26 -Nadir Saraç                                (Zonguldak)

27 -Osman Özcan                                (Antalya)

28 -Atila Emek                                (Antalya)

29 -Nail Kamacı                                (Antalya)

30 -Birgen Keleş                                (İstanbul)

31 -Sedat Pekel                                (Balıkesir)

32 -Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

33 -Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

34 -Bülent Baratalı                                (İzmir)

35 -Mehmet Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

36 -Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

37 -N  Gaye Erbatur                                (Adana)

38 -Ahmet Ersin                                (İzmir)

39 -Vezir Akdemir                                (İzmir)

40 -Hakkı Ülkü                                (İzmir)

41 -Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

42 - Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

43 - Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

44 - Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

45 - Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

46 - Yılmaz Kaya                                (İzmir)

47 - Orhan Sür                                (Balıkesir)

48 - Muharrem Toprak                                (İzmir)

49 - Hüseyin Özcan                                (Mersin)

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 110                                            Tarihi: 30.11.2004

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 30 uncu sırasında yer alan 649 sıra sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasının; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 1.12.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin; 30.11.2004 Salı günkü birleşimde 4 üncü sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının;

Genel  Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

İrfan Gündüz

 

Kemal Anadol

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

 

CHP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN- Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılması vardı...

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ORGANİK TARIM KANUNU TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1.- Bu Kanunun amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen, bana gelen söz talebine göre, grupları adına Cumhuriyet Halk Partisinden Antalya Milletvekili Nail Kamacı, şahısları adına Bursa Milletvekili Şerif Birinç, Antalya Milletvekili Nail Kamacı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Nail Kamacı.

Grup adına yapacağınız konuşmayı şahsınız adına yapacağınız konuşmayla birleştirmek ister misiniz?

NAİL KAMACI (Antalya) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 653 olan Organik Tarım Kanunu Tasarısı hakkında Grubum ve şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

                  

(x) 653 S. Sayılı Basmayazı 25.11.2004 tarihli 22 nci Birleşim tutanağına eklidir.

Nihayetinde çoğunluğu bulabildik, bu tasarıyı görüşmeye başlayabileceğiz.

Organik tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, mineral gübrelerin, sentetik kimyasal tarım ilaçlarının ve hormonların kullanılmamasıyla yapılan bir üretim sistemidir.

Gerekçede de belirtildiği gibi, bunun sonucunda Avrupa Birliğinde gıda güvenirliğini ve bio çeşitliliği korumak için çevreye dost üretim şekli olan organik tarımın geliştirilmesi amacıyla yardım ve teşvik programları uygulanmıştır. Yine aynı gerekçenin içerisinde "organik tarım yapmanın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını azamî derecede korumaktır" denilmektedir.

Sayın arkadaşlar, öncelikle, geçen gün, geneli üzerindeki konuşmalardan sonra, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının birkaç serzenişi olmuştu. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı, kendisini Plan ve Bütçe Komisyonundaymış gibi hissettiğini söylemişti. Aslında, burası daha önemli bence. Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. Genel Kurulda daha ince elenip daha sık dokunulması lazım diye düşünüyorum. Özellikle, Avrupa Birliği uyum süreci içerisindeki kanun tasarılarının çoğunda tarım önemli olduğu için, bu dönem, Mecliste sık sık bu konular görüşülecek ve bu görüşülmekte olan kanun tasarıları üzerinde de Sayın Bakana eleştiriler gelecektir. Bu, Sayın Bakanın kendi şahsıyla, kişiliğiyle, kimliğiyle ilgili değildir; bu, tamamen, gelen tasarılarla ilgili görüşlerimiz ve önerilerimiz doğrultusundadır. Bu anlamda, Sayın Bakanın alınması ve bu konularda üzüntülerini bildirmesi, doğru bir yaklaşım değildir. Bizim ona yaptığımız, sadece katkıdır. Bu katkıların değerlendirilmesi konusunda kendi üzerine düşen görevi yaparsa, biz, bundan memnunluk duyarız. Aynı zamanda, yönetimde bulunan kadrolar, eleştirilere açık olan alanlardır. Bu alanlarda yapılan eleştirilerin, kendi kimliğiyle, şahsıyla alakası olmadığını da belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu tasarının özellikle çevre konusundaki duyarlılıkla ilgili getirdiği yaklaşımlara katılmamak elde değil; ancak, bir konuyu da gündeminize getirmek istiyorum. Burada, Türk Ceza Kanunu geçirilirken, 184 üncü maddenin iki yıl sonra yürürlüğe konulması ile bu getirdiğiniz tasarının çeliştiğini ifade etmeden geçemeyeceğim. Şimdi "çevreyi korumak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek için" diyorsunuz; ama, biyolojik çeşitliliği hangi anlamda, toprakları koruyarak mı, yoksa, suları koruyarak mı yapacaksınız, anlamakta güçlük çekiyorum; çünkü, Türkiye'de, birçok evsel atık, şu anda, denizlere ve akarsulara akıtılmakta ve birçok fabrikanın atıkları veya biyolojik atıkları derelere veya ırmaklara akıtılmaktadır. Bugün, Ergene Çayının ve Menderes Çayının birçok yeri de kirlenmiş vaziyettedir. O anlamda, bir yasa tasarısı getirilirken, bence, yaptığımız olaylara geniş açıdan bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum değerli arkadaşlar.

Yine, bu tarım sektörünün önemli olduğunu düşünüyoruz; ama, evvelki gün, Sayın Başbakanın tarım sektörüne bakış açısını Erzurum'da açıkladığı görülüyor. Sayın Başbakan çiftçiye ne diyor; "bu millet yatıp kalkıp sizi mi besleyecek!" Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, çiftçi, kendi gücüyle, kendi üretim gücüyle ayakta durmayı başarabilen ve bu konuda da Türkiye'ye örnek davranış sergileyen bir konumdadır. Çiftçiler 48 milyar doları alıp kaçırmadı, bankaları batırmadı. Çiftçilere bugüne kadar ne yapıldı, ne verildi? Bugün, Türkiye nüfusunun yüzde 35'ini oluşturan çiftçiler, millî gelirin sadece yüzde 12,5'ini alıyorlar; yani, bundan daha mı aşağıya düşsünler, yüzde 5'e mi düşsünler? Çiftçiye neyi verdiniz de "neyi istiyorlar" diyorsunuz?!

Bu, Sayın Başbakanın ilk defa yaptığı bir olay değil; daha önce de Burdur'da aynı olayları gerçekleştirmişti ve Burdur'da da pancar üreticisinin ağzını kapatmıştı. O anlamda, öncelikle Başbakanın, daha sonra, Sayın Tarım Bakanının "yani, ille tekstil ürünleri üreteceğiz diye pamuk ekmemiz şart mı değerli arkadaşlar, biz bunu dışarıdan da ithal ederiz" deyivermesi, bence, çiftçinin sahibi olması gereken Tarım Bakanının ağzına hiç yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Bu memlekette ithal ede ede hangi noktaya geldiğimizi gördük. 280 milyar dolar borçla beraber, şimdi, hâlâ ithal etmeyi özendirmeye çalışıyoruz. Bu, anlamlı bir yaklaşım değildir değerli arkadaşlar.

Yine, geçen günlerde, ülkemizdeki en önemli konulardan bir tanesi, tarımsal ürünlerde, özellikle sebze ve meyvede hormonun konuşulmasıydı. Biliyorsunuz, geçen yıl da bir televizyon programında bu hormon konuşulmuştu. Hadi diyelim ki bir tartışma programında konuşmuş olsa, diyeceğiz ki, tartışma programında birileri bunu söylüyor, bir konuşma anında geçti; ancak, bu, ATV Kanalında ve özellikle haber programında, hormon konusunda bilgisi olmayan, tarım konusunda bilgisi olmayan bir arkadaşımız tarafından, Erman Toroğlu tarafından, Türkiye'nin gündemine taşınıyor.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede 25 tane ziraat fakültesi var, bu ülkenin Tarım Bakanı var. Bunlar, bu konularda görüşlerini bildirmiyorlar mı, bildirmeyecekler mi? Sayın Tarım Bakanının ağzından bir çift laf çıkmadı; ama, iki gün sonra "tavuklarda hormon var" dediği zaman yine aynı kişi, bu sefer Tarım Bakanı biraz mahcup şekilde "tavuklarda hormon yok" diyebildi.

Sayın Bakan, tavuklarda hormon yok da, domateste,biberde hormon var mı?! Nerede görülmüş 10  santimlik hıyarın İstanbul'a varıncaya kadar 13 santim olduğu?!. Hiç vakıa değil. Ben bunu ürettim, ben bunu ürettim geldim buraya. Ne zaman görülmüş?!. Bu arkadaşımız kabzımallık yaptığı dönemlerde bunların eksiğini görmemiş de, şimdi spor otoriterliği yapıyor, bu otoriteliğinin yanında başka olanlarda da otorite olmaya çalışıyor değerli arkadaşlar. Türkiye'nin başına ne geldiyse, kendisini her konuda otorite sayanların sayesinde gelmiştir değerli arkadaşlarım. Buna da herhangi bir şey söyleyen olmadı.Bu anlamda Sayın Tarım Bakanının bu konuya sahip çıkmasını bekliyoruz.

Aynı zamanda, yine geçen günlerde Kumluca'da -Sayın Tarım Bakanının katıldığı- Batı Antalya Laboratuvarı açıldı, Sayın Bakan açtı. Şimdi, o laboratuvarda, Türkiye'de veya o bölgede üretilen bütün sebzeler ve meyveler artık kontrolden geçirilebiliyor ve önümüzdeki dönemlerde bu bölgede barkotlama sistemine geçirilecek, yani, sınıflandırma sistemine geçilecek. Nereden, kimden meyve geliyorsa, sebze geliyorsa, üretim alanından tüketim alanına kadar giden yolu tam olarak herkese sunabileceğiz, tüketiciye sunabileceğiz. O anlamda, ben, Tarım Bakanından bu konuda açıklama yapmasını beklerdim.

Yine, aynı şekilde, bu bölgedeki Antalya Ziraat Odası Başkanı, Antalya Büyükşehir Belediyesi Kontrol Daire Başkanı, Yaş Sebze ve Meyve İhracatçı Birlikleri başkanları bakın ne diyorlar:"Sebze ve meyvelerde kullanılan bitki gelişim düzenleyicileri, yaygın anlamıyla bilinen hormonlardan farklı olup, Tarım Bakanlığınca ruhsatlandırılmıştır. Seracılığın yapısı gereği kullanımları zorunludur. Tüm dünyada kullanılmakta olup, zararsızdır. Domates, patlıcan ve kabakta bazı dönemlerde sınırlı miktarlarda kullanılmaktadır. Hıyar, çilek, biber, kiraz ve fasulyede hiçbir şekilde kullanılmamaktadır." Yani, bu, o bölgenin yetkilileri tarafından açıklanıyor ve değerli arkadaşlar, bunlarda Tarım Bakanlığının ruhsatlandırması da var.

Şimdi, bu şekilde yapılmakla ne olmuştur; sebze ve meyve fiyatları geriye doğru çekilmiştir değerli arkadaşlarım. Geçen yıl da aynı şey yapılmıştı. Yerel seçimlerden sonra burada bir konuşma yapmıştım. Kanal D'de, Arena Programında, üç hafta üst üste yayın yapılmıştı; yine, bazı arkadaşlar tarafından, bazı yetkisizler tarafından yapılmıştı ve biber fiyatları otomatikman 500 000 liraya düşmüştü.

Şimdi, bu, sanıyorum enflasyonla ilgili bir şey. Bu ülkedeki enflasyona en büyük katkının, maalesef, sera üretimi olduğu söyleniyor. Değerli arkadaşlar, buna katılmak da mümkün değil. Eğer, onun girdi fiyatlarına bakarsanız, enflasyonun çok çok üzerinde olduğunu görürsünüz.

Geçen dönem bunda başarı sağladılar; yani, sebze fiyatlarını, nisanın 15'inden sonra, olumsuz şekilde geriye doğru götürdüler ve kimse de sahip çıkmadı.

Buradaki konuşmamda şunu söylemiştim: "Bu dönemi kaybettik; ama, hiç olmazsa gelecek dönemde onlara yardımcı olalım." Ama, daha bu dönem başlamadan, daha, açık alandaki sebze üretimi bitmeden, tüketimi bitmeden, daha, plastikaltı, seraaltı, örtülü üretim başlamadan, bunun önlemini almaya çalıştılar. Nasıl aldırıyorlar, kime aldırıyorlar, kim kimlerle beraber oluyor; anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar! Sanıyorum, birileri bir yerden bu işe el atıyor; ama, kim el atıyor, nasıl atıyor; enflasyonu düşürmek için mi el atıyorlar, ne yapıyorlar belli değil!

Şimdi, sebze fiyatlarının enflasyonu yükselttiğini söylüyorlar; ama, ben, enflasyonu yükselten nedenleri size söyleyeyim: Sera demiri 650 000 liraydı, şu anda 1 000 000 lira; çimento 4 500 000 idi, şu anda 6 500 000; sera naylonu 2 600 000 idi, şu anda 4 000 000; biber tohumu 216 000 idi, şu anda 275 000... İşte yüzde 60 civarında artış.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede enflasyonun artış nedenini burada görebilme şansına sahibiz. Enflasyon, insanların kullanım ihtiyaçlarına göre değişir. Yoksa, hiç kullanmadığı malzemelerde enflasyon artmadığı zaman, bence hiç önemi yoktur değerli arkadaşlar. Bunları söyleyen de, bu bölgenin insanları, burada yaşayan insanlar.

Yine, Antalya Ziraat Mühendisleri Odasından aldığımız bilgiye göre, sebze ve meyvelerde kullanılan bu hormonlar, yaygın anlamıyla bilinen hormonlardan farklı olup "bitki gelişim düzenleyicileri" olarak tanımlanmaktadır. Bitki gelişim düzenleyicileri, döllenme için ideal koşulların bulunmadığı çok sıcak ve çok soğuk havalarda, bitki çiçeklerini uyarmak için kullanılır değerli arkadaşlar. Bu maddelerin bir kısmı bitki bünyesinde doğal olarak bulunmakta ve dünyanın birçok ülkesinde, meyve tutumunu artırmak ve iri meyve elde etmek için kullanılmaktadır. Ülkemizdeki seralar soğuk tip seralar olup, bu seralarda, kış aylarında, bazı bitkilerde -domates, patlıcan, kabak- bitki gelişim düzenleyicilerinin kullanımı zorunludur. Bu anlamda, bu düzenleyicilerin, yediğimiz sebzeye herhangi bir yan etkisinin olmadığının, bence, kamuoyuna bildirilmesi lazım ki, burada üretim yapan insanlara da bunlardan herhangi bir zarar gelmesin değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu organik tarım, bu ülkede daha önceden yapılan tarımlardan bir tanesiydi. Tabiî ki, son dönemlerdeki bu ilaç kullanımı ve hormon dengeleyicileri nedeniyle, organik tarıma doğru yönlenme var. Ancak, şöyle bir gelişme olabilir: Organik tarım bütün insanlara yetecek kadar üretim yapabilme şansına sahip midir değerli arkadaşlar, ona bakmak lazım. Bence, bununla beraber, bu entansif tarımı da destekleyip bunu geliştirmek, eğer yanlışları varsa bunların düzenleyicisini bulmak lazım diye değerlendiriyorum. Bu anlamda, o tarımı da ihmal etmeden, bu kadar yatırımı ihmal etmeden, bu gelişmenin önünü açmak lazım.

Değerli arkadaşlar, yine, organik tarımda, bence, bölgeler iyi değerlendirmeli ve bölgelerde üretim yapılacak alanlar, organik tarım için kullanılacak alanlar da iyi tespit edilmelidir. Aynı zamanda, organik tarım çok pahalı bir üretim kaynağı olduğu için, bence bu entansif tarımdan çok daha pahalıya mal olacaktır.

Bunun yanında, bir de, bu organik tarımı yapacakların eğitimleri konusunda düzenlemeler yapmak lazım; çünkü, eğitim olmadan -geçmişte eğitimsiz çalışmanın sonucunu geldiğimiz noktada görme şansına sahibiz-bu tarım işletmelerini daha rantabl şekle getirmek mümkün değildir.

Bu yasa tasarısı olumlu olur diye değerlendiriyorum ve bu çalışmalarda, Grubum ve şahsım adına, bu tasarıyı desteklediğimizi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Vaktinizi çok iyi kullandınız, sağ olun.

Şimdi, şahsı adına, Bursa Milletvekili Şerif Birinç.

Buyurun Sayın Birinç.(Ak Parti sıralarından alkışlar)

ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Dünya nüfusunun hızla artması, sanayi ve teknolojideki gelişmeler, insan, toplum ve çevre sağlığı gibi birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların en önemlilerinin başta geleni de, tarımsal üretimi artırmak amacıyla çok çeşitli kimyasalların yaygın bir şekilde kullanılmasıdır.

Bu kimyasalları üç ana başlık altında toplayabiliriz; inorganik gübreler, kimyasal ilaçlar ve hormonlar. Bu kullanılan maddeler, gerek ürünler üzerinde kalıntı olarak gerek toprağı kirleterek, gerekse yağmurlarla akarsu ve gölleri, yeraltı sularını kirleterek, ekolojik ve biyolojik denge üzerinde zararlı etkiler göstermektedir.

İnsan hayatını, ev hayatını ve yaban hayatını tehlikeye atan bu zararlı gelişmeler sonucunda, insanlarda, eskiye dönüş, tabiata dönüş, tabiî hale dönüş yönünde gelişmeler olmuştur. Bunun sonucunda da, organik tarım dediğimiz, günümüzün modern tarım uygulamaları ortaya çıkmıştır.

Organik tarım, toprağın kirlenmesinden, organik tohumdan, bitkinin, hayvanın yetişmesi sürecinde inorganik maddelerin kullanılmamasını baz alan üretimin her safhasının kontrollü ve sertifikalı olduğu bir tarım şeklidir.

Yurdumuzda ve dünyada birçok ülkede kullanılan bu kimyasal ilaçlar, inorganik gübreler ve hormonların yanında, tabiatı kirleten çok daha önemli faktörler mevcuttur. Bunların başında, egzoz ve baca gazları, sanayi ve evsel atıklar gelmektedir. Egzoz ve baca gazları yağmur sularıyla yağmur asitlerine dönüşmekte, bunlar da, tarımsal üretimin üzerinde kalıntı, yeraltı sularında, akarsu ve göllerde önemli kirliliklere neden olmaktadırlar.

Yurdumuzda başta Sakarya Nehri, Porsuk Çayı, bölgemizdeki Nilüfer, Susurluk Çayları, Menderes, Gediz Nehirleri, Tuz Gölü, Uluabat Gölü, Manyas Gölü, İznik Gölü gibi göllerimiz, kimyasal maddelerle yeteri miktarda kirlenmişlerdir. Bunun sonucunda da, direkt veya indirekt olarak, bu kirlilikler, tarımsal ürünlere, hayvansal gıdalara bulaşmaktadırlar. Bütün bunların sonucunda, önemli hastalıklar, toplumumuzu ve dünya insanını tehdit eder hale gelmiştir. Başta kanser olmak üzere, solunum sistemi hastalıkları kardiyovasküler sistem hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, geometrik olarak artarak devam etmektedir.

Bir diğer rahatsızlık da, özellikle, hormonslu gıdaların kullanılmasına bağlı obezite -şişmanlık- hastalığının yaygınlaşmasıdır. Bütün bu zararlara karşı, gerek insanımızı gerekse gelecek nesillerimizi koruma altına almak, sağlıklı nesiller yetiştirmek için, ilkokuldan itibaren, çocuklarımıza, çevre, sağlık, sağlıklı beslenme bilincini vermek zorundayız. Geçenlerde çıkardığımız Türk Ceza Kanununun 141 inci, 142 nci maddeleri de bu hususta sevindirici özellikler taşımaktadır.

Çevremizi korumak, doğadaki ekolojik ve biyolojik dengeyi sağlamak, bizim, insan olarak en önemli görevlerimizdendir. Bu nedenle, çıkaracağımız Organik Tarım Kanununun insanımıza, çiftçimize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Karar yetersayısı arayarak 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Yok öyle bir şey.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, istemiyorlar, geri çekmişler.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.43


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

653 sıra sayılı tasarının müzakerelerine devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

1 inci maddenin oylaması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, organik tarım faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin kontrol ve sertifikasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim usul ve esasları ile yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları kapsar.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz alanları milletvekillerimizin bilgilerine sunuyorum: Grupları adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil; şahısları adına, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Uzdil.

Süreniz birleştirilince 15 dakikaya çıkıyor; 15 dakika konuşacaksınız.

CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hemen şurada, komşumuzda, rahatsız edici olaylar olmakta. O nedenle, komşumuz Irak'taki olaylardan bahsetmeden sözlerime başlamak istemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, lrak'taki insanlar bizim akrabalarımız. Gerçekten, Irak vatandaşlarının içerisinde bizim soydaşlarımız var; ayrıca, bizim hısımlarımız var. Ben, Osmaniye Milletvekiliyim; Osmaniye'de Iraklıların hısımları var, bizim, Irak'ta hısımlarımız var.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bütün bunların ötesinde, Irak bizim komşumuz, yıllarca da komşumuz olarak kalacak. Irak'taki insanların haklılığı haksızlığı önemli değil; benim komşum katledilmekte; orada, okyanusların ötesinden gelen insanlar, Irak Halkına zulüm yapmakta, katletmekte. Ben, buradan, Irak Halkına bu zulmü yapanları, katleden ve dolaylı da olsa onlara yardımcı olanları kınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, geçenlerde, burada, Başbakan Yardımcımız söyledi; Kızılayımız, komşumuz Irak'a, Irak vatandaşlarına yardım göndermiş. Değerli arkadaşlarım, isterseniz, gelin, Kızılay kanalıyla yardım gönderen hükümetimize de teşekkür edelim. Ben diyorum ki, hükümetimize, Irak'taki Iraklı soydaşlarımıza yardım gönderdiği için teşekkür ederiz.

Arkadaşlarım, ayrıca şunu da söylemek istiyorum: Irak'ta ölen şoförlerin ve işçilerin çoğu Osmaniyeli; yani, Osmaniye'den ölenler bir hayli fazla. Buradan, yine, hükümetimizin yetkililerine teşekkür ediyorum; orada ölen şoförlerimiz ve işçilerimizden dolayı üzüntü duyuyorlarmış. Arkadaşlar, üzüntü duymak yetmez, yetmez! Hep birlikte üzülüyoruz, insanların yürekleri parçalanıyor orada; sen, burada üzüntü duydum diye işi geçiştirmeye çalışıyorsun; gereğini yapacaksın, tedbirini alacaksın ve gereğini yapacaksın sevgili arkadaşlarım. Biz, Osmaniyeliler olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden gereğinin yapılmasını bekliyoruz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Gereği ne?

NECATİ UZDİL (Devamla) - Gereğini hep beraber yapalım...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Tamam.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Oradaki malzeme yüklü kamyonlar gideceği yere konvoylarla götürülürken gereği yapılıyor da, yükleri boşaltıldıktan sonra neden gereği yapılmıyor, şoförler neden ortalığa atılıyor?! Şoförlerin sınırdan alındıkları gibi, sınıra geri getirilmelerini sağlayalım; bunu yüreklice isteyelim sevgili arkadaşlarım.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Gereği yeterince açıklanmadı.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Onu da, müsaade ederseniz, yeri geldiğinde söyleriz.

Arkadaşlar, ayrıca, bir de şunu söylemeden edemeyeceğim: Irak'ta yakında seçimler var. Irak'taki bu kaosta seçimlere destek veren, seçimlerin yapılması için omuz veren arkadaşlarımızı, demokratik düşüncelerinden dolayı, demokrasiye yaklaşımlarından dolayı, gerçekten kutlamak istiyorum. Bizde böyle demokratik düşünceli insanlar varken, Türkiye'nin sırtı yere gelmez. Evet, bunu da söylemeden edemeyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, tekrar, görüşülmekte olan yasa tasarısına dönmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sıkça olduğu gibi, şu anda da, Avrupa Birliğiyle uyum sağlamak amacıyla önümüze bir yasa tasarısı geldi. Bu tasarıyı, evet, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de destekliyoruz, çıkması için komisyonlarda uğraş verdik, gerekli katkıyı koyduk. Burada da, bu tasarının geçmesi için elimizden geldiği kadar katkı koymaya çalışıyoruz; ama, bu Büyük Millet Meclisini çalıştırma görevinin de İktidar Partisinde olduğunun bilincindeyiz; bunu, sizin de düşünmeniz gerektiğine inanıyorum.

Dünya nüfus artışı karşısında tarım ürünlerindeki artış yetersizliği nedeniyle, dünyada, daha fazla üretim için ne yapılabileceği düşüncesi önplana çıktı arkadaşlarım. Sonuçta, kimyevî gübre, ziraî mücadele ilaçları, hormonlar ve son yıllarda, genleriyle oynanmış tohumlar sayesinde entansif tarım dediğimiz bir tarıma geçildi. Sevgili arkadaşlarım, tek amaç vardı, birim alandan daha fazla ürün almak. Bu düşünce bilinçsizce gelişti; yapılan uygulamalar doğal dengeyi bozdu, biyolojik denge altüst oldu, toprak kirlendi, su kirlendi, bitki ve hayvan sağlığında sorunlar çıktı. Sevgili arkadaşlarım, bu durum, insanlar arasında rahatsızlık yaratmaya başladı. İnsanların ekonomik olarak güçlenmeleri, bilinçlenmeleri, tarım sektörünün stratejik bir sektör olduğunun anlaşılmasını sağladı. Doğanın dengesinin korunmasının önemi, önemli olanın su değil temiz su toprak değil temiz toprak olduğunun bilincine varılmasını sağladı. Bu düşünce tarzı, tarımsal ürünlerin, kimyasallardan uzak, temiz ve doğal ortamlarda yetiştirilmesini gündeme getirdi; biyolojik tarım, ekolojik tarım, organik tarım gibi terimler kullanılmaya başlandı.

Değerli arkadaşlarım, organik tarım, belli bir mevzuat çerçevesinde, her aşaması kayıt altına alınan, bozulan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insan ve çevreye dost, ziraî ilaç ve kimyasal gübre kullanılmayan, doğal tohumların kullanıldığı, temiz toprakta temiz su kullanılarak yapılan tarımdır. Organik tarımla üretilerek sertifikalandırılan ürüne de organik ürün denir. Biz, bu yasayla, Avrupa Birliği ülkelerindeki gibi, organik tarımın her aşamasını kayıt altına alarak, kontrollü ve üretilen ürünün sertifikalandırılmasının nasıl yapılacağı konusunu yasal dayanağa bağlıyoruz. Avrupa Birliği bunu bizden istiyor ve biz de yapıyoruz.

Tasarının genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, Avrupa Birliği ülkelerine organik ürün ihraç eden ülkelere, kendi mevzuatlarını oluşturma zorunluluğu getirilmiştir. Biz de bu taslağı hazırladık Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak; ama, hazırlarken tembel davrandık, kolayına kaçtık; istenilenler belli; tamam; peki, benim durumum ne, koşullarım nasıl; bu zahmete katlanmadık, bunu hiç mi hiç düşünmedik.

Tarım Bakanlığı uzmanları yeni bir deyim geliştirdiler sevgili arkadaşlarım; ben otuzbeş yıllık ziraat mühendisiyim, çiftçilerle birlikteyim, kırsal alandan geldim, benim de hoşuma gitti; uzak kırsal; ilk defa Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda bu tasarı görüşülürken duydum arkadaşlarım, duymayanınız varsa hep birlikte öğrenelim. Uzak kırsal neymiş biliyor musunuz; uzmanlarımızdan öğrendiğime göre, ilacın bilinmediği, kimyevî gübrenin kullanılmadığı, transgenik tohum ne, isminin duyulmadığı, Tarım Bakanlığı mensuplarımızın da uğrayamadığı, doğal tarımın yapıldığı uzaktaki yerler. Buradaki tarım organik tarıma eşmiş, oradaki ürünler de organik ürünmüş.

Doğrudur sevgili arkadaşlarım, Türkiye'de, az da olsa böyle yerler vardır. Türkiye, bu avantajı kullanmalıymış. Kullanalım, hep birlikte kullanalım da, bu yasa tasarısını hazırlayanlara -burada uzmanlarımız var, hükümet temsilcimiz var- soruyorum şimdi: Acaba, uzak kırsaldaki, organik tarım yapan, gerçekten organik tarım yapan, organik ürünü yetiştiren o çiftçilerimize nasıl destek vereceğiz? Acaba, o organik ürünleri, gerçekten organik olan o ürünleri nasıl sertifikalandıracağız? Bunları düşündük mü, yasa tasarısında var mı?

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye'de, 7 tane kontrol yapan ve sertifika veren kurum var. Bunlardan 2 tanesi yerli, 5 tanesi yabancı. Acaba, benim kırsalımdaki o üç beş dönüm toprağında bu ürünü yetiştiren çiftçilerim, bu kontrolü yaptırırken istenilen ücreti nasıl verecek? Acaba, sertifikayı alırken, laboratuvarlardaki tahlil paralarını nasıl verecek? Sizlere bir örnek vereyim; Binboğa'da dağların tepesinde bal yetiştiren bir üreticimizi düşünün; acaba, bu üreticimiz, orada doğal olarak ürettiği balı sertifikalandırmak için, herhangi bir kimyasalla ilgisi olmadığını belirlemek için tahlil yaptıracağı zaman ne verecek biliyor musunuz sevgili arkadaşlarım; 1 500 000 000 lira verecek; bugün, üç aşağı beş yukarı, bu tahlili yaptırmak 1 500 000 000 lira. Sevgili arkadaşlarım, oradaki çiftçi, 1 500 000 000 lirayı bulsa, bir yıl geçinecek zaten, dağın başına gitmeyecek. Onun için diyorum tembel davrandık diye.

Değerli arkadaşlarım, bizim toprağımız temiz, suyumuz temiz diyoruz; geleneksel tarımsal üretim tarzımız, organik ürünlere benzerlik gösteriyor diyoruz. Kontrol ve sertifika işini nasıl düzenleyeceğiz? Zorlukları nasıl aşacağız? Düşünmeden yaptık, oldu diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, öyleyse, gelin, bu işlerin kontrolünü, ziraat odalarına, ziraat mühendisleri odalarına, ziraatçılar derneğine, kooperatiflere verelim, onların da bu işi yapmalarına olanak tanıyalım. Bunun için gerekli hazırlıkları yapmak gerektiğine inanıyorum.

Yaptığımız yasalar, yurttaşlarımızın işini kolaylaştırmalı, hayatını kolaylaştırmalı diye düşünüyorum. Organik tarım yasası gerekli; eksik gedik hazırladık; görüşüyoruz; olumlu oy vereceğimizi de söyledik; ama, ülke ekonomisine yüzde 15 katkı sağlayan, istihdamın yüzde 35'ini taşıyan, nüfusumuzun yüzde 40'ının geçimini sağladığı tarıma arkamızı dönemeyiz. Organik tarımla ilgili 12 000 çiftçi, yaklaşık 35 000 000 dolarlık ihracat yaptı diye, bunu kurtarıcı gibi görmemeliyiz. Bunu da şunun için söylüyorum: AKP'nin sayın sözcüsü bu tasarıyı takdim ederken, 12 000 organik tarım üreticisi olduğunu ve organik tarımın, bizim kırsal alanımızı, çiftçimizi kurtaracağını söyledi. Hayır arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Doğrusu, benim çiftçim 4 500 000; 4 500 000 çiftçiyi bir tarafa bırakıp 12 000 organik ürün üreten çiftçi için yasa çıkardık, tarımı kurtardık demeye kimsenin hakkı olmamalı.

Arkadaşlar, her zaman söylüyorum, yine söylemek istiyorum; tarım, dünyada stratejik sektör; kimse bunu unutmasın. Bugün, dünyada toprak ve sudan daha kıymetli hiçbir şey yok. Bunu gözardı etmemeliyiz. Tarımımızı gözardı ederek ülkenin sorunlarını çözme şansı mümkün değildir arkadaşlarım. O kanaatkâr çiftçimizi -son günlerde televizyonlarda izliyorsunuz- sokaklara döktünüz; sokaklara döktünüz sevgili arkadaşlarım.

Şunu söylemek istiyorum: Çiftçilerimizi, o kanaatkâr, mazlum insanları biraz dikkatlice dinleyin. Onlara daha kibar davranmak zorundayız. Sayın Başbakanımız, Osmaniye'ye geldiğinde yaptığı toplantıda -tabiî, her taraf güllük gülistanlık; her şeyi güllük gülistanlık, güzel anlatıyoruz- oradan çıkan mazlum bir çiftçi arkadaşım, aynen böyle- ifadeyi de getirir okurum size- "Sayın Başbakanım, lütfen, mısırdan, buğdaydan, pamuktan da bahsedin" dediğinde, polisler, üzerine çullanıp karakola götürdü "Başbakan Osmaniye'yi terk edene kadar burada kalacaksın" dediler sevgili arkadaşlarım. O insan, benim vatandaşım, benim üreticim; daha kibar davranmak gerekir. Türkiye'de biraz eleştirilere dikkat ederseniz, yanlışı daha kolay bulursunuz. Tüm eleştiriler doğru değildir; doğru, haklısınız; ama, yanlışınız var, eleştirileri dinlerseniz yanlışınızın bir kısmını bir an önce bulursunuz.

BAŞKAN - Sayın Uzdil, sürenizi 2 dakika fazlasıyla kullandınız; toparlamanızı rica ediyorum.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Ve de bir an önce hatalarımızı buluruz, hatalarımızı önleriz.

Sevgili arkadaşlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, yasanın çıkmasını biz de istiyoruz. Bu kürsüden, AKP Hükümetini uyarmayı ve de çiftçilerimize, yurttaşlarımıza şikâyet etmeyi görev bildim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu duygularla, bu düşüncelerle sözlerime son veriyorum. İleriki maddelerde konuşmama devam edeceğim.

Sizleri, tekrar, sevgi ve saygıyla selamlıyorum, güzel günler tüm yurttaşlarımın olsun diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, dün başlayan ve bugün de devam eden tarım şûrasıyla ilgili olarak birkaç cümle zikretmek istiyorum.

Tarım Bakanlığımızın organize ettiği tarım şûrasına, maalesef, üzülerek belirtmek istiyorum ki, Doğru Yol Partisi davet edilmemiştir. Tarımda söz söylenecekse, tarımda bir şeyler ifade edilecekse, bu konuda en öncelikli söz hakkının, mutlaka ve mutlaka, Doğru Yol Partisine ait olduğu hepimizin malumlarıdır. Geçmişten günümüze kadar, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisinin Türkiye'deki tarıma, çiftçimize, köylümüze ne kadar büyük destekler sağladığı, onlara ne kadar büyük kolaylıklar hazırladığı, Türkiye'nin her köşesine giden hizmette bu misyonun temsilcilerinin imzalarının bulunduğu, yine hepimizin malumudur; ancak, tarım şûrasına davet edilmeyen Doğru Yol Partisinin, o kürsülerden değil, millete ait olan bu kürsüden, tarımla ilgili düşüncelerini açıklamasının önüne geçmenin mümkün olmadığını da ifade etmek istiyorum.

Yine, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, pazar günü, Erzurum'da, Sayın Başbakanın, gübre fiyatlarının yüksekliğini ileri süren bir vatandaşa karşı sarf ettiği sözlerin, köylülerimizi ve çiftçilerimizi derinden üzdüğünü ve yaraladığını da ifade etmek istiyorum. Sözler aynen şöyle: "Bu millet, yatıp kalkıp sizin için mi çalışacak!" Bu sözler, çiftçilerimizi, köylülerimizi, hepimizi, son derece üzen sözlerdir.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Öyle bir şey söylemedi Sayın Başbakan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, bu konuda, bu sözleri sarf ederken, AK Partinin Seçim Beyannamesinin 69 uncu sayfasında şu ifadeler yer alıyor: "Son yıllarda, mazot, gübre, ilaç, tohumluk makine gibi tarım girdilerinin fiyatlarında büyük artışlar meydana gelmiştir." Çiftçi de onu söylüyor. Siz, 2002'de, bunu, Seçim Beyannamenize yazıyorsunuz, şimdi de Erzurumlu çiftçimiz, aynı şeyleri söylüyor; mazot fiyatları yüksek, gübre fiyatlar yüksek, bunu söylüyor çiftçi.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O seçim beyannamesini okuyarak aday oldun sen!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da geleceğim.

Devam ediyor: "Türkiye'de tarım sektörünün gayri safî milî hâsıla içerisindeki payı yüzde 14'e gerilemiştir." Bu, seçim beyannamesindeki ifade. Şimdi, yüzde 12'ye gelmiş.

Yine, seçim beyannamesinden bir ifade daha okuyacağım; esas can alıcı nokta burası. 2001 yılında, Avrupa Birliğinin tarım sektörüne verdiği destek 104 milyar euro olmuştur; Avrupa Birliği, tarım sektörüne, 2001 yılı içerisinde 104 milyar euro destekte bulunmuş; destek, arkadaşlar... AB çiftçilerinin gelirinin yüzde 35'ini devlet destekleri oluşturmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki çiftçilerin gelirlerinin yaklaşık yüzde 35'i devlet desteğinden oluşmaktadır. Ürün satın almalarla ilgili olarak, devletin desteği gelirde yüzde 35 pay, Amerika Birleşik Devletlerinde ise yüzde 21.

Bunlar, seçim beyannamesinde yer alıyor. Şimdi, seçim beyannamesinde, tarımın, Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika'da bu kadar desteklendiği çok açık ve net bir şekilde yer alırken, Erzurum'da, mazot fiyatlarının, gübre fiyatlarının yüksekliğinden, ürün fiyatlarının düşüklüğünden bahseden vatandaşlara karşı Sayın Başbakanın kullandığı ifadeler, seçim beyannamesinde ileri sürülen ifadelerle çok açık ve net bir şekilde çelişmektedir. Hangisi doğru; seçim beyannamesinde ifade edilen desteklerin verileceği mi doğru; yoksa "bu ülkenin vatandaşları yatıp kalkıp sizin için mi çalışacaklar" ifadesi mi doğru?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bektaşiler gibi konuşma.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır... Buradakilerin hepsini okuyacağım; daha okuyacaklarım var.

Tarımda devlet desteği, her bölge ve her ürün için ayrı ayrı projeler kapsamında ele alınacak; yani, tarımı biz destekleyeceğiz; bu seçim beyannamesinde yer almış; ama, bugün, bunu söyleyenlere, popülist bir politikayla yaklaşıyorsunuz "tarımın politikaları, günlük politikaların çok üzerindedir" şeklindeki ifadelerle...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Mazot desteğini veriyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Mazot desteğine de geleceğim Sayın Milletvekili.

Elimde, Tarım Bakanının ifadesi var; 2005 yılında mazot desteğinin kaldırılacağı açıkça ifade ediliyor. Zaten, 2004'te uygulandı, doğrudan gelir desteğine çok az bir ekle onu uyguladı; şimdi, 2005'ten itibaren kaldırılacağı söyleniyor mazot desteğinin de.

Bakınız, Sayın Başbakan, bütçe konuşmasında burada şunu söyledi; anlatıyor tarımla ilgili: "'Yetmedi; halkıma bir müjdem daha var; önümüzdeki sezona ait doğrudan gelir desteğinin yüzde 50'si, aralık ayı dahil, önümüzdeki dört ayda ödenmiş olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)"

Şimdi, ben, Tarım Bakanımıza soruyorum: 2004 yılı doğrudan gelir desteğinde tek bir kuruş dahi ödendi mi? Soruyorum; Sayın Bakan burada.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sen de alkışladın!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben de alkışladım. Ben de alkışladım; ama, bugün bakıyoruz, 2004 yılına ait doğrudan gelir desteğiyle ilgili tek bir kuruş ödenmedi.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Ödendi; niye ödenmedi!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2003'ün ödemeleri de yeni bitti. 2004'le ilgili tek bir kuruş dahi ödenmedi.

Sayın milletvekilleri, çiftçiyi ve köylüyü gözden çıkarırsanız...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

...IMF politikalarını uygulayacağız diye çiftçiyi ve köylüyü gözden çıkarırsanız, nüfusun yaklaşık yüzde 35'inden ibaret olan tarım kesimi, çiftçi kesimi, köylü kesimi de AK Parti İktidarını gözden çıkarır ve ilk seçimde, çiftçilerin, köylülerin oylarıyla, uygulanan politikaların ne kadar yanlış olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkar.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Bağımsızlar ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sayın konuşmacının konuşması sırasında, Zülfü Demirbağ arkadaşımız, olumsuz bir benzetme belirtmek amacıyla "Bektaşi gibi konuşma" sözünü söyledi. Zannedersem, böyle duyarlı bir sözü söylerken maksadını aşan bir durum ortaya çıktı. Büyük olasılıkla, o sözü söylememiş olmayı tercih eder.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, düzelteyim onu. Bektaşilerin "namaza yaklaşmayınız", "aptessiz namaza yaklaşmayınız" yerine "namaza yaklaşmayınız" lafını hatırlatmak istedim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Çok ayıp! Çok ayıp!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O başka, o başka ama.

BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır; ama, yine de, halkımızın bu kadar duyarlı olduğu konularda dikkatli olmak gerekir.

Devam ediyoruz arkadaşlar...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bu Mecliste böyle bir kelime etmeyin! Ayıptır! "Aptessiz namaz" ne demek!. Nasıl böyle bir kelime!..

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -Yanlış biliyorsunuz; namazı kendi bildiğin gibi kıl, başkasının kılmasına karışma demek istiyor.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan'ın soru talebi var.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Bektaşilerden özür dilesin, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır. Özür dilemesi gerektiği zaten ortaya çıkmıştır. Yanlış anlaşılmasını istemediğini belirtme durumunda olmuştur.

Sayın Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakana, şu soruları sormak istiyorum: Erzurum'da, gübrenin dışarıdan geldiğini, hangi fiyata alınıyorsa o fiyata satıldığını ifade etmiştir Sayın Başbakan. Ben, Sayın Bakanımıza şunu sormak istiyorum: Gümrük Vergisi, Kurumlar Vergisi ve buna benzer vergiler, gübre üzerinde var mıdır? Bahse konu olan gübrelerin kapı fiyatı ile içpiyasadaki fiyatları arasındaki fark nedir; bunu öğrenmek istiyorum.

2004 yılı başında 380 000 lira olan üre gübresi bugün 510 000 lira, 314 000 lira olan kompoze gübre bugün 400 000 lira, 415 000 lira olan DAP gübresi bugün 525 000 lira fiyatla satılmaktadır. Gübre fiyatlarındaki artış neden kaynaklanmaktadır?

Bir sorum da şu: Sayın Başbakan, yine, Erzurum'da, mazot desteğinin verildiğini ifade ediyor. Benim bildiğim -bölgem de tarım ağırlıklı bir bölge- mazot desteğinin bir defa verildiği, onun da göstermelik bir destek olduğu, bir daha da verilmediğidir. Bu yıl mazot desteği verilecek midir; verilecekse, ne zaman verilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bakanımdan şu soruyu cevaplandırmasını arz ediyorum: Biraz önceki konuşmacı Erzurum ismini çok kullandı; benim seçim bölgem de Erzurum. Tarım ve hayvancılık Erzurum için son derece önemli. Biz, biliyoruz ki, Erzurum'da sadece Bakanlığımızın değil, bir özel teşebbüsün de çok önemli çalışmaları var; özel teşebbüs, üniversite ve Bakanlığımız. Bu yönde Erzurum'daki sivil toplum kuruluşlarının da zaten dün bir açıklamaları oldu. Sayın Bakanım, acaba bu çalışmalarla ilgili özet bir bilgi verebilir misiniz Genel Kurula?

Teşekkür ediyorum.

Bakanım, bir kere daha tekrarlıyorum: Erzurum ismi çok geçti. Ben, biliyorum ki, Erzurum'da tarım, hayvancılık çok önemli. Bu konuda da özel teşebbüs, üniversite ve Bakanlığımız çok büyük bir çalışma yapıyor. Başbakanımız, Erzurum'da da bununla ilgili bilgi verdi. Bu konuda, Genel Kurulumuzu aydınlatır mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakana söz veriyorum; soru soran arkadaşlarımızın sorularını yanıtlayacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yanlış söylemiyorsam, Sayın Ufuk Özkan, ilk soru soran arkadaşımız, gübre konusunda ve gübre fiyatlarıyla ilgili olarak sorular sordu. Ben çok genel olarak cevaplayayım.

Arkadaşlarım, Türkiye'de, içinde bulunduğumuz dönemde, yaklaşık 5 000 000 ton civarında gübre kullanılıyor. Türkiye'de kullanılan gübrenin iki önemli alanı var; azotlu ve fosfatlı gübreler. Bu her iki ürünün de yurt içindeki üretimi, ihtiyacımızın yüzde 50'sini karşılıyor. Gerek yurt içinde üretilen gerekse ithal edilenleri birlikte düşündüğümüzde, hammadde yönünden tamamen ve mamul madde yönünden de yüzde 50 dışa bağımlı bir sektördür. Gübre sektörü, şu anda, mahiyeti itibariyle, hammadde yönünden dışa bağımlı bir sektördür ve uluslararası fiyatlar, tamamen, iç piyasayı belirleyici bir karakter arz etmektedir.

Geçmişte daha çok kamuya ait üretim tesisleri vardı. İşte, bunlar, eski adıyla azot sanayii, sonra gübre fabrikaları... Şu anda Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine bağlı GÜBRETAŞ üretimini sürdürmektedir ve Türkiye'deki toplam üretim içerisindeki payı da yüzde 15 civarındadır. Onun dışında, kamusal nitelikte bir üretim tesisi de kalmamıştır.

Şimdi, bu şartlar altında uluslararası piyasalarda meydana gelen gelişme de şöyle olmuştur: Özellikle Amerika'nın geçen yıldan itibaren amonyak üretim tesislerini durdurması ve dünyada üretimin Ukrayna ağırlıklı bir monopole dönüşmesi, azotlu gübrelerin fiyatlarını çok artırmıştır. Bunda, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışın da rolü olmuştur. Yani, hem üretim az sayıda ülkenin kontrolüne geçmiş hem de, bunun dışında, petrol ve doğalgaz fiyatları amonyağın ton fiyatını 150 dolardan 300 dolara çıkarmıştır.

Buna ilaveten, dünya navlun fiyatlarının, özellikle Çin'in, piyasayı etkileyecek şekilde nakliye alanında artan talebiyle birlikte artması, gübre fiyatlarını -bu bahsettiğiniz anlamda tüketiciye yansıyan fiyatları- dünya ölçeğinde artırmıştır; ama, tabiî ki, Türkiye, ithal ettiği bu ürünlerden normal olarak vergi tahsil etmektedir, bunlarda vergi, yani Gümrük Vergisi vardır. Bu oranlarla ilgili şu anda elimde net bir bilgi yok, onu bilahara size yazılı olarak da sunabilirim; fakat, doğru olan husus şudur: Gerek fosfatlı gübrede gerek azotlu gübrede, Türkiye, uluslararası fiyatlara tabi olarak içpiyasada bu ürünlerin fiyatlarının oluşmasıyla karşı karşıyadır.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Gümrük Vergisi ve KDV var mı; bunu öğrenmek istiyorum?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Her ikisi de var, yanlış olmasın diye oranlarını şu anda söylemek istemiyorum; temin edip ileteceğim.

Bunun dışında, mazot desteği konusunda bir sorunuz oldu. Evet, doğrudur, biz, bir yıl için bir ödeme yaptık. Şu anda, 2004 yılıyla ilgili bir ödeme söz konusu değildir, olmamıştır; fakat, özellikle gübre ve mazotta meydana gelen artışlardan -zaten mazotla ilgili konuyu çok detaylandırmaya gerek yok, hampetrol fiyatlarının dünyada rekor seviye yükseldiğini, 50 dolara kadar çıkıp inmeye başladığını biliyoruz; dolayısıyla, bundan etkilenen bir piyasamız var- tarım kesiminin büyük ölçüde etkilendiğini, normal fiyat artışlarının Türkiye'de yüzde 10 olduğu bir dönemde, bu iki kalemde yüzde 40'lar, hatta bazı ürünlerde daha fazla oranda artışlar olduğunu biliyoruz.

Bu iki konuda, muhalefetimizin, kendi milletvekillerimizin bölgeden gelen talepleri, yeni bir çalışma başlatmamıza sebep olmuştur. Ben, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum; yani, bu konuda problem, çiftçilerimiz yönünden iki kaleme inmiştir. Bugün, tarım şûrasında, davet edilen 21 muhtarla -Türkiye'nin değişik yerlerinden; yani, Yozgat var, Konya var, Erzurum var, Rize'den gelenler var; bu muhtarlarla- yaptığım toplantıda, aynı kanaate vardık. Sonunda, şu anda, Türk tarımında, çiftçilerle ilgili, köylerle ilgili, kırsal kesimle ilgili temel sorun, mikro bazda, en az hangi seviyeye indirilebilir... İki kaleme indirdik; gübre ve mazot; üçüncü bir husus, tarımsal sulamalardaki elektrik parası; dördüncü konu da, hayvancılıkla ilgili konuda doğuya ne yapacaksınız... Dolayısıyla, sizin sorularınıza böyle cevap vermiş oldum; daha detaya ineceğim; teşekkür ediyorum; yani, bununla ilgili konuda, bu problemi en derinden biz hissediyoruz. Çiftçilerimizin bu konuda bir beklenti içerisinde olduklarının da farkındayız.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yani, sıkıntıyı hep beraber hissediyoruz; onları aktarmak istedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Teşekkür ederim, sağ olun.

Sayın Mustafa Ilıcalı'nın bahsettiği konuya gelince efendim; müsaade ederseniz, ona da şöyle cevap vermek istiyorum: Türkiye'de, bugünkü şartlar içerisinde, hayvancılık sektörü, toplam tarımsal faaliyetlerimizin yüzde 25'i civarındadır; bu, fevkalade düşük bir orandır. Dünyadaki, nispeten tarımı ileri olan ülkelerde bu oran yüzde 50'nin üzerindedir. Bunun hem ekonomik bir sebebi var hem de talep yönünden bir sebebi var. Ekonomik sebebi, katmadeğeri çok yüksek bir üretim faaliyet alanıdır. Dolayısıyla, bitkisel üretime göre kârlı bir alandır. İkincisi, bir toplumda, artan gelire karşılık, tarım ürünleri içerisinde hayvancılık ürünlerine karşı talep daha hızlı artmaktadır ve dolayısıyla, toplam harcamalar içerisinde hayvancılık ürünleri giderek daha çok pay alır. Bu, zaten, en tabiî şekilde baktığımızda, beslenmenin iki temel unsuru, et ve süt dediğimiz anda... Bunlar hayvancılık sektörünün iki temel ürünüdür. Dolayısıyla, Türkiye'de hayvancılık sektörünü geliştirmek zorundayız; bunun, saydığım birinci sebebi bu. İkincisi ise, şu anda Türkiye'de hayvancılık sektörü, gerek maliyetler gerek verim gerek rekabet edebilirlilik açısından Avrupa Birliği ülkelerine, bir bakıma uzak olduğumuz bir sektördür, yani rekabet gücümüzün az olduğu bir sektördür. Dolayısıyla, bu dönem içerisinde, özellikle hayvancılık sektörüne bu gücü kazandırmak zorundayız. Bununla ilgili olarak, Türkiye'de 2005-2013 yıllarını kapsayacak, sütte ve ette bugünkü fert başına tüketim seviyesini 2 misline çıkaracak bir hedef belirledik. Bu hedefe uygun olarak, hayvan varlığı, bunların ıslah oranı, yem bitkisi ekim alanları, işletme ölçeğinin büyütülmesi, hayvan hastalıkları, çiftçi eğitimi ve yem bitkileri konusundaki birbirine bağlı gelişme noktalarını belirleyip, bunu ilkönce doğuda uygulayacağız. Bunu uygularken, tarımsal krediler, kamuya ait alanların tahsisi -ki, bunun içerisinde, Erzurum için, üniversitenin henüz kullanmadığı alanların tahsisi vardır- Tarım Bakanlığına bağlı birkısım alanların tahsisi söz konusudur. Mesela Iğdır'da, TİGEM işletmesinin, bir ortaklık şeklinde, kamuyu temsil etmek üzere varlığımızı sürdürmek; ama, özel sektörün yatırım gücü ve dinamizminden de faydalanmak üzere, özel sektörle, o çok büyük alanlarda, hem küçükbaşta hem büyükbaşta çok büyük ölçekli bir damızlık işletme kurması konusunda görüşmeler başlamıştır. Dolayısıyla, doğuyu kapsayacak ıslah faaliyetini en öne almak üzere, hayvancılıkla ilgili bir proje başlatıyoruz.

Zihinde kalsın diye söylüyorum; şu anda, tarımsal destekler içerisinde hayvancılığa ayrılan pay 2003 yılı itibariyle yüzde 6'dır, bunu yüzde 14'e çıkaracak bir hedef peşindeyiz. Bu, hayvancılık sektörüne çok büyük bir kaynak aktarmadır ve bunu bir sistem içerisinde yapmaya çalışıyoruz; amaç da, 2013 yılında, bu sektörü rekabet edebilecek bir güce ulaştırmaktır. Bu, zor; ama, mutlaka başarılması gereken bir husustur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Soru-cevap süresi dolmadığı için, daha önce istemde bulunan Sayın Nuri Akbulut'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ben bir hususu düzeltmek üzere söz aldım.

Demin söz alan bir konuşmacı, Sayın Başbakanın Erzurum'daki konuşmasında söylemediği bir sözü söylemiş gibi beyan edip, o doğrultuda açıklamalarda bulundu. Ben de Erzurum'daydım, herkes de televizyonları başında bunu izledi; Sayın Başbakanımızın, Türkiye'deki çiftçilere yönelik olarak "bu ülke vatandaşları, yatıp kalkıp sizin için mi çalışacak" diye bir sözü olmamıştır.

Ben bunu belirtmek için söz aldım, teşekkür ediyorum.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - İyi izlememişsin!..

HASAN ÖREN (Manisa) - Ne söylediğini belirt o zaman.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Her gazetede var!..

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Söylemedi...

BAŞKAN - Sayın Akbulut, soru sormak üzere söz aldınız; sorunuzu sorun.

Sayın Bakanımdan şunu sorayım: Değerli Başbakanımız aynı konuşmasında, ülkedeki, özellikle Doğu Anadoludaki tarım ve hayvancılığın bugüne kadar görülmemiş şekilde destekleneceğini de söyledi. Bildiğiniz gibi, doğrudan gelir ve mazot desteği artırılarak sürdürülüyor.

Sayın Bakanımızdan, ülke tarım ve hayvancılığı için düşündüğü desteklerin ne olduğu hususunu açıklamasını istirham ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süre dolmak üzere; 10 dakikalık soru sorma ve yanıtlama süresi doldu; onun için, çok kısa yanıt vereceksiniz.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Soru yok ki, soru mu var da?..

BAŞKAN - Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, tarımsal desteklerle ilgili...

Lütfen, sorunun son kısmını, anafikrini söyleyebilir misiniz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Doğu Anadolu tarım ve hayvancılığının desteklenmesi yolundaki, hükümetin düşünceleri...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, biraz önce açıkladığım konuyu biraz somutlaştırayım.

Özellikle Kars, Erzurum, Ağrı, Iğdır, Muş İllerimizin mevcut hayvan varlığı, Türkiye toplam hayvan varlığının yüzde 20'sinin çok üzerinde; sadece Kars'taki varlık 500 000; ama, bu bölgedeki mevcut hayvan popülasyonunun kültür ırkı yönünden oranı çok düşük, melez olan oran da çok düşük. Dolayısıyla, bu konuda, o bölgede, en başta  ıslah konusunda çok büyük bir hamle yapmak gerekiyor. Bunun boyutu hakkında fikir vermek istiyorum. 500 000 hayvanın yaklaşık 200 000'inin vasıflı hale getirilmesi için, bunların sunî olarak döllenmesi gerekiyor; ama, fiilen, 2003 yılında, bu konuda işlem gören hayvanların sayısı 2 000; yani, çok büyük bir açık var. Dolayısıyla, ülke çapında, bugüne kadar etkin bir şekilde ele alınmayan ıslah faaliyeti konusunda çok önemli bir hamledir. Bunun yol ve yönteminin, bugüne kadarki normal resmî işleyiş içerisinde hareket etmek olmayacağını, özel sektörün bütün imkânlarla devreye sokulması lazım geldiğini, piyasa mekanizmasının etkinliğinden faydalanmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz.

Bunun dışında, size ifade etmek istediğim bir husus var. Türkiye'de hayvancılığın gelişebilmesi ve rekabet gücü kazanabilmesi için yapılması gereken en temel konu, maliyetlerin mutlaka düşürülmesi lazım. Şu anda, hepimiz biliyoruz ki, dünyanın gelişmiş ülkelerinde tüketilen et fiyatları, tüketicinin ödediği bedel, fiyat Türkiye'dekinden çok daha aşağıda ve bu fiyat farkı dikkate değer şekilde yüksek; dolayısıyla, bunu düşürmek zorundayız. Bunun fiyatının düşürülebilmesi için en temel unsur da, yem bitkileri üretiminin artırılması ve maliyetlerinin düşürülmesi...

BAŞKAN - Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha verimli ve etkin çalışma yapabilmesi için, lütfen sözlerinizi özetler misiniz, toparlar mısınız; çünkü, süreyi aştık.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, sözlerimi bitiriyorum; yani, iki konu hayatî önemdedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3.- Bu Kanunda geçen;

a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,

b) Organik tarım faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi yada yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini,

c) Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek ve sertifikalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,

d) Kontrol kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,

e) Sertifikasyon kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış organik ürün veya girdiyi, kontrol kuruluşunun yaptığı kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve belgeler ile gerek duyulan hallerde yaptıracağı analizlere dayanarak sertifikalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,

f) Yetkilendirilmiş kuruluş: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,

g) Kontrol: Organik tarım faaliyetlerinin bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, düzenli kayıtların tutulması, sonuçların rapor edilmesi, gerek görülmesi halinde ürünün organik niteliğinin laboratuvar analizleri ile test edilmesini,

h) Kontrolör: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu adına veya kontrol kuruluşu adına, organik tarım faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre uygulanmasını kontrol etmek üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,

ı) Sertifiker: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu adına, kontrolü tamamlanmış ürünün veya girdinin organik olduğunu onaylamak üzere, Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,

j) Denetim: Organik tarım faaliyetlerinin, bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığını tespit etmek amacıyla, yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifikerlerin, Bakanlık veya Bakanlık tarafından denetim yetkisi verilen kuruluşlarca yapılan her türlü denetimini,

k) İşletme: Yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolü altında, söz konusu kuruluşlarla sözleşme yapılmak suretiyle organik ürün üretilen, işlenen, depolanan ve pazarlanan yerleri,

l) Müteşebbis: Organik tarım faaliyeti yapan gerçek veya tüzel kişiyi,

m) Sertifikasyon: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve girdinin mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,

n) Sertifika: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve organik girdinin mevzuata uygun olduğunu gösteren belgeyi,

o) Çalışma izni: Bu Kanuna göre çalışacak kontrolör, sertifikerler ile yetkilendirilmiş kuruluşlara, Bakanlık tarafından verilen izni,

p) Organik ürün: Organik tarım faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünü,

r) Organik girdi: Organik tarım faaliyetlerinde kullanılan materyali,

s) Organik ürün etiketi: Organik ürün veya ambalajı üzerinde yer alan, ürünü tanıtan veya içindekini belirten herhangi bir kelime, detay, ticarî marka, tescilli marka, paket üzerinde yer alan resim, sembol, doküman, ilan, tabela veya tasma gibi her türlü yazılı ve basılı bilgi ve materyali,

t) Organik ürün logosu: Nitelikleri ve kullanımı bu Kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelikte tanımlanan basılı işareti,

İfade eder.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu söz istemiştir.

Sayın Aslanoğlu, süreleri birleştirerek mi kullanmak istiyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Evet efendim.

BAŞKAN- Peki, buyurun.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Söze şuradan başlamak istiyorum: Ülkemiz, bir tarım ülkesi. Sanayi toplumuna ne kadar geçsek de, ülkemizin nüfusunun önemli bir kısmı tarımdan geçinmektedir.

Tabiî, bu ülkede bir Tabiî Afet Kanunu var. Tabiî afet demek -Allah bir defa daha o insanların başına vermesin- seldir, dondur, yangındır. Devlet, vatandaşının yanında, zamanında yer almalıdır. Devlet -eğer, Tabiî Afet Kanununa tabi ise bu insanlar- uygun göreceği yardımı zamanında vermelidir.

Mart ayı sonunda ve nisan ayı başında Türkiye'de birsürü don olayı oldu. Kış kapıya geldi, aralık başı geldi ve hâlâ bu insanlara Tabiî Afet Kanunundan bir yardım yapılmamışsa, bu devlet vatandaşının yanında yer almamaktadır; bu açıktır. Devlet, vatandaşını kandıramaz -herkesin, kış kapıdadır- mal varlığını yok etmiştir.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Çok mübalağa yapıyorsun!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Mübalağa yapmıyorum beyefendi. Aldı mı, kimseye ödediniz mi; mübalağa diyorsunuz. Ne zaman ödediniz, ne zaman verdiniz; bir hafta önce...(AK Parti sıralarından gürültüler)

ASIM AYKAN (Trabzon) - Bir ay oldu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir hafta önce... Şükür olmaz, devlet vatandaşını kandırmaz, şükür olmaz.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi soruyorum; kim mağdur olmuşsa, devlet, mağdur olanın yanında mutlaka olmalıdır, vatandaşının mağduriyetini gidermelidir. Mart-aralık...

Hangi bölgemizde don olayı olduysa, bu insanların zararını karşılamak kadar doğal bir şey yoktur. Peki, Türkiye'de don olayı oldu da, Malatya'daki, kayısı olayında acaba kayısı donmadı mı? Bir devlet, insanlarını, öz evlat-üvey evlat diye ayırır mı? Malatya'nın 50 000 köylüsü, bu ülkenin köylüsü değil mi?

TEMEL YILMAZ (Gümüşhane) - Malatya'ya mesaj!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır efendim, hiçbir yere mesaj değil. Nerede don olayı olduysa...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İstiyorsan öyle anla.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Nasıl anlıyorsanız anlayın!

Malatya insanı, 50 000 köylü bu ülkenin üvey evladı mı? 5 Nisanda oldu Malatya'da don olayı, iki gün sonra Sayın Bakanıma raporu getirdik. Malatyalı iane istemiyor; Malatyalı, bu ülkede herkese ne uygulanıyorsa aynısını istiyor. Bir çuval un alamayan insan var Malatya'da; çünkü, çiftçinin önemli bir kısmının tek bir ürünü var; kayısı. Bir çuval un alamayan insanlarımız var bu ülkede, o insan afet mağduru değil mi? Bir devlet, insanını ayırır mı? Diğer, don olan bölgelerde ağaçlar mı dondu?! Her yerde aynı; bir yıllık ürünü gitti. Bir kere, Malatyalının sitemini, Malatyalının bu konudaki son derece duyarlılığını bir kez daha burada Sayın Bakanıma arz ediyorum. Gelin, bu köylü mağdur... Bir kez daha Sayın Bakanımın dikkatine...

Tabiî, karşımıza bir Tabiî Afet Kanunu çıkarıyorlar; yüzde 40 mal varlığını kaybetmiş... Peki, diğer bölgelerde olan don olaylarında, fındıkta örneğin -teşekkür ediyorum verildiği için fındık köylüsüne, asla niye verildi demiyorum, teşekkür ediyorum- fındık ağaçları mı kurudu, ağaçlar mı yok oldu? Fındıkta da bir sezonluk ürün yok oldu, kayısıda da. Ben, bunun mantalite olarak farklılığını anlayamıyorum. Farkı ne? Neden?.. Helal olsun, verelim, diğer bölgelerimize verelim, biz kimseyi kıskanmayız; ama, Malatya köylüsünün de bir yıllık ürünü bitti, ürünü yok oldu. Onun için, Malatya adına, Malatya insanı adına burada haykırıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülke kendi kaynaklarından katmadeğer yaratmadığı sürece, bir ülke kendi üretimini dışarıya satmadığı sürece, o ülkede, insanlar perişan olur. Ben, bu yasaya, biraz, ekonomi mantığıyla bakacağım.

Hatay milletvekili arkadaşlarım var; bundan on yıl önce Hatay'dan diğer ülkelere kamyonlar, TIR'lar mal götürmek için sıra beklerdi. Eğer köylünün ürettiği ürünlere katmadeğer yaratarak biz ihraç politikası üretmezsek, özellikle tarımsal ürünlerimiz için, inanın köylümüzü aç bırakırız, inanın köylümüzün ürünü yok olur. Bu gerçeği kabul etmek zorundayız, bu toplumun yüzde 35'i köylü.

Değerli arkadaşlarım, köylü her elde ettiği parayı harcıyor. Köylü, tarımsal kesim bu ülkenin ekonomik olarak lokomotifi. Tarımsal kesime giren her kaynak -ya benzinciye, ya mazotçuya, ya tohumcuya, ya araba tamirine- o ilçedeki, o şehirdeki tüm ekonomik hareketliliğin baş mimarıdır.

Bakın, illerinizde, tarımsal kesim yok oldu. O ilin organize sanayi, küçük sanayi bölgelerine, artık, bir köylü giremiyor; parası yok ki girsin, parası yok ki! Onun için, köylü, bu aldığı parayı harcıyor; böylece, yeni kaynak yaratıyor, ülke ekonomisinde önemli bir dinamizm yaratıyor ve gelir dağılımı, toplumun her kesimine gidiyor, en ücra köşesine gidiyor; farkı burada

Eğer, biz, özellikle tarımsal ürünlerimizden katmadeğer yaratmasını bilemezsek, organize bir şekilde bir tarım politikası oluşturup ve tarımsal ürünlerde önemli bir ihracat politikası oluşturup dışarıya bu malları satamazsak, köylümüz her zaman perişan olur. Soruyorum size: Hollanda bir çiçek ülkesi... "Hollanda, bir tarım ülkesi değil, sanayi ülkesi" deniyor; ama, Hollanda, dünyadaki tüm çiçek üretiminin ve çiçek ihracatının bir numaralı ülkesi. Bunların hepsini, çoğunu da bizden alıyor. Eğer, biz, birtakım politikalar üretemezsek, birtakım politikalar geliştiremezsek, inanın, bu köylü aç kalır.

Gelelim, olayın ikinci boyutuna. Eğer, tarımda finansman modelimizi, finansman politikamızı oluşturamazsak, köylünün ürettiği ürünler, hep birilerinin eliyle, birtakım tüccarlar kanalıyla yok pahasına satılır. Ziraat Bankası... Ziraat Bankası, değil mi... Soruyorum size: Ziraat Bankasının aktif toplamı nedir, tarım kesimine verdiği kredi ne kadardır? Ziraat Bankasının ismini değiştirelim, hazine bankası yapalım; niye; çünkü, topladığı mevduatın yüzde 50'sini hazine bonosuna yatırıyor. Tarıma verdiği... Ziraat Bankası, ziraatçının, tarımın, köylünün bankasıdır. O zaman, eğer, köylüye yönelik, köye yönelik tarım politikaları geliştirilmezse, Türkiye tarımı kalkınmaz. Artık, gerçek üretici Ziraat Bankasının kredilerinden yararlanamıyor; ikincisi, finansmanı yok, tarıma ayıracağı kaynak yok. Yani, 1 katrilyon lira artırdım... Hayır, bunlar yetmez. Ziraat Bankası, tarımın, köylünün bankasıdır. Bir tek hedefi vardır; bu amaçla kurulmuştur Yüce Atatürk tarafından; köylüye hizmet etmek için, tarıma hizmet etmek için; ama, maalesef, hiç kimse, bana "Ziraat Bankası köylünün bankası, tarıma kredi veren banka" demesin. Eğer, bu politikayı geliştirmezsek, gerek uzun vadede araç-gereç, gerek birtakım tarımsal politikalara destek olacak finansal modeller bulamazsak, yine, tarımdan hiçbir şey beklemeyin; sadece birileri üretir, birileri yok pahasına üreticiden alır; bu acımasız dünyada.

Onun için, artık, Ziraat Bankası köylüye kredi uygulamasını bırakmalıdır, köye kredi vermelidir, köye! Çok zor değil bu olay. Bir köyde hangi ürün üretiliyor, ne kadar dönüm arazin var, ona göre diyeceksin ki "kardeşim, ben, senin pamuğun için dönüm başı şu kadar, gübren için şu kadar, mazotun için bu kadar kredi veriyorum, köyüne veriyorum." Köylü gidip önünü ilikleyerek bankanın önünde beklemeyecek. Köyden iki insan gelecek, o köyün kredisi kaç paraysa alıp gidecek, zamanında getirip ödeyecek. Eğer, bu modele geçmezsek, insanlara Ziraat Bankasının kapısının önünde hâlâ kulluk yaptırırsak, bu ülkede, gerçek köylü, gerçek üreten bir yere gidemez. Bunun için, bu finansal politikalarımızı da, eğer tarımda kalkınma istiyorsak, tarımda bir yere gelmek istiyorsak, tarımda katmadeğer yaratmak istiyorsak, mutlaka bir yere getirmek zorundayız.

Marka yaratmalıyız, marka!.. Gidin Suudî Arabistan'a, etrafımıza gidin... Bugün, gerek dışişleri politikalarıyla... İsim vermeyeceğim, bir dönemler Rusya'da bir büyükelçimiz vardı -minnet duyuyorum, o insanın önünde saygıyla eğiliyorum- Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisiydi; Türkiye'nin o seneki ihracatı Rusya'ya 1 milyar dolara ulaştı..O Büyükelçimiz, tamamen kendi ürünümüzü orada, Rusya nezdinde çok önemli girişimlerde bulunarak, tamamen Türk ürünlerini sattırmayı başardı.

Haa, etrafımızda herkes ithalatçı, etrafımızdaki tüm ülkeler; ama, biz malımızı satamıyoruz. "Hollanda, Fransa sanayi ülkesi" diyoruz; ama, gidelim Suudî Arabistan'a, tüm marketlerdeki tereyağlarının, yaşsebze ve meyvelerin önemli bir kısmı Fransa ve Hollanda menşeli.

Demek ki, bu politika... Biz bunları üretemiyoruz, marka yaratamıyoruz; kendi ürünümüzü de bunlara yok pahasına satıyoruz. Bizden kiraz alan ülkeler, bizim kirazımızı 4 kat fiyata başka ülkelere satıyorlar.

Efendim, organik tarıma geçelim... Geçelim; ama, geçtiğin zaman bu modeli, gerek finansman modelini gerek ekonomik modeli kurmadığın zaman bu ülkede hiçbir şey olmaz.

Sayın arkadaşlarım, Türkiye'de bir Mera Kanunu var. Bir kere bu kanunu değiştirmek lazım. Mera Kanunu; burası mera!.. Geçen gün KİT Komisyonunda TİGEM'in hesapları denetleniliyordu. TİGEM'in önemli bir görevi de, Türkiye'deki, bu mera dediğimiz, Hazineye ait arazileri değerlendirerek, yeni bir arazi yaratarak, tarıma elverişli bir arazi yaratarak, bunları Türk köylüsüne sunmak olmalı. Biz arazi yaratamıyoruz, mevcut arazileri üretime yönelik değerlendiremiyoruz. Ondan sonra, birtakım küçük, basit şeylerle bu ülkenin tarımını kurtaramayız. Bu ülkenin çok radikal kararlara ihtiyacı var. Eğer, köylüyü, tarımı... Çünkü, bu ülke bir tarım ülkesi ve özellikle, aile ekonomilerine çok önemli katkısı var. Yine, iki yıldır özellikle tarımda uygulanan bu politikalarla, birçok ilimiz, özellikle doğudaki iller ekonomik olarak çöktü. Köylüden para gelmeyince hiç kimse iş yapamıyor. Eğer bir bölgeyi kalkındırmak istiyorsak, o ili kalkındırmak istiyorsak, o ilin köylüsünden, tarımdan gelen para olmadığı sürece, o il kalkınamaz ve ondan sonra insanlar birbirini yer, sosyal barış bozulur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, söylenecek o kadar çok şey var ki... Bir de  fide ithalatı var. Biz bir tarım ülkesiyiz. Gümrükten 20 günde çekilmiyor. Buralarda bürokrasiyi mutlaka azaltmamız lazım; yani, üretime yönelik ne varsa, buralarda bürokrasiyi kaldırmamız lazım. Bu ülkenin tek kurtuluşu var; bu ülkenin bugünkü üretimi bu ülkenin insanını doyurmaz; tüketim ekonomisiyle bir yere gidemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, süreniz doldu; toparlayın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

24 katrilyonluk kredi kartı harcaması var. Şu anda, ülkenin insanları geleceği satın almışlar. Bu, tüketim ekonomisi... Bu ülke kendi kaynağını üretmediği zaman, kendi ürününü değerlendirmediği zaman... Üretelim, harcayalım; ama, biz, üretmeden harcıyoruz.

SONER AKSOY (Kütahya) - Üretiriz, üretiriz...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - "Üretiriz"le olmaz Sayın Vekilim. Yani, üretelim; ben bunu söylüyorum. Tarım, bu ülkenin gerçeği, kendi malımız. İthal ikamesi kendi malımız değil. Kendi malımız dururken, kendi ürünümüz dururken, eğer, biz, bu ürünlerden katmadeğer yaratıp, bu ürünlerinden elde edilen geliri toplumun her  kesimine -çünkü, tarım toplumun her kesimine kaynak yaratıyor- yeterince veremediğimiz sürece, bu ülkenin köylüsü çok zor durumlarda kalır.

Ben, bir kez daha, Malatyalılar adına şunu söylüyorum: Kayısı yok oldu; ama, Malatya köylüsü, bu Tabiî Afet Kanununa acaba neden girmedi? Malatya köylüsü, 50 000 insan un alamıyor, un! Çünkü, sezonda bir kere kayısı oluyor ve ne alacaksa, gidiyor, bakkaldan veya başka bir yerden kayısı sezonuna göre alıyor. Bu insanlar, bu sene, ne gübre parası ödeyebildi ne de un alabiliyor; son derece perişan.

Ödenen 50 trilyon, tabiî afetten ödenen para, Malatya için son derece şanssız bir şey olmuştur. Bu açıdan, Malatya köylüsü adına, tekrar Sayın Bakanımdan...

Bir başka konu da; eğer Tabiî Afet Kanunu buna bir şekilde müsait, caiz değilse, bu insanların açlığına başka bir şekilde çözüm bulmak da bu devletin görevidir veya Tabiî Afet Kanununu bu konuda değiştirmek gerekiyor.

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, soru-cevap işlemi var; 3 arkadaşımız soru soracak...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Tamam efendim, ben o kısımlara katarım biraz olayı.

BAŞKAN - Konuşmak istiyorsanız; buyurun; ama...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Ben o kısımlar içerisinde değerlendireyim efendim.

BAŞKAN - Peki.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 1999 yılında 1 800 000 ton buğday ihraç eden bir ülkeyken, bu yıl, ne yazık ki, 1 800 000 ton buğday ithal eder duruma düştük. Bu durum, köylümüze, çiftçimize olumsuz yansımıştır. İki yıllık bakanlığınız döneminde, bu konuyla ilgili sorumluluğunuzun olduğunu kabul ediyor musunuz? Buğday üreticimiz hakkında sevindirici haberleriniz var mı?

Yine, 2004-2005 dönemi için zeytinyağı priminin belirlenmesi gerekiyordu; zeytinyağı primi belirlendi mi? Belirlenmediyse, sebebi nedir? 1999 yılında 400 000 lira olan zeytinyağı primi için bu yıl ne gibi bir fiyat öneriyorsunuz ve düşünüyorsunuz?

Son sorum: Geçen yıl doğal afete ve verticilium mantarına teslim ettiğimiz zeytinciler, son derece ciddî bir mağduriyet içinde. Bu konuda vermiş olduğumuz yazılı soru önergesine sizlerin vermiş olduğu cevap, yeterli ve tatmin edici bir cevap değildir. Bu konuda zeytincilerimiz sizden ciddî çalışmalar bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sizin kanalınızla Bakanıma soru iletmek istiyorum.

Sertifikasyon şirketlerinin çoğu yabancı şirketlerdir. Bu alanda çalışan yerli şirket sayısının artırılarak faal olmaları ve yurt dışında tanınmaları için hükümet olarak ne tür çalışmalar yapmaktasınız? Sertifikasyon işlemleri sırasında alınan kontrol ücretleri -800 ilâ 850 euro- oldukça yüksektir. Üreticinin organik üretim yaparak sağladığı fiyat artışının büyük bir kısmı özellikle küçük işletmelerde bu ücretle gitmektedir. Bu ücretin bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını düşünüyor musunuz?

Bir soru daha ileteceğim: Daha önce klasik üretim yapan üreticiler, organik üretime geçtiklerinde, geçiş döneminde ürünlerini organik ürün sertifikasıyla satamadıklarından ciddî ölçüde gelir kaybına uğramaktadırlar. Avrupa Birliği ülkelerinde bu tip üreticilerin sertifikasyon ve kontrol ücretlerinin bir kısmı, devlet ve özel fonlar tarafından karşılanmaktadır. Bizde de buna benzer şekilde, geçiş dönemindeki kontrol ücretlerinin devletçe karşılanmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerinin bugünkü durumuyla ilgili olacak bu sorum. Son yaşadığımız ekonomik krizde, Türkiye ekonomisi, tepeden tabana ciddî bir altüst oluş içerisine girdi. Bu kriz döneminde, hepimizin malumu, bankalar hortumlandı, katrilyonlarca para yok oldu, hâlâ tahsil edilemiyor; ama, bu bankaların köylümüzden olan alacakları yok olmadı. Köylümüzün motorunu sattılar, tarlasını sattılar, hayvanını sattılar; bankalar köylümüzden paralarını çatır çatır aldı. Bu noktada, tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerimizin devlete olan elektrik borçları -köylü ödeyemez duruma düştüğü için- çok ciddî faizlerle büyük miktarlara ulaştı.

Bu arada, bu elektrik borçları ve faizlerin ödenmesiyle ilgili, hükümet tarafından taksitlendirme gibi kolaylaştırıcı yöntemler köylüye önerildiyse de, maalesef, bu biriken büyük faiz yükü, bu taksitlendirmenin altından köylünün kalkamamasına sebep oldu. Şu an tarımsal amaçlı sulama kooperatifleri üretim yapamaz durumdalar, mevcut makinelerini, traktörlerini satarak kendilerini lağvetme durumundalar. Ben Sayın Tarım Bakanıma soruyorum: Tarımsal amaçlı sulama kooperatiflerinin elektrik borcu faizlerinin silinmesine yönelik hükümetiniz tarafından bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi doldu. O yüzden, diğer arkadaşlarımıza soru sorma imkânı kalmadı.

Sayın Bakanı, soruları yanıtlamak üzere davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bana soru yönelten arkadaşlarımın sorularına kısaca cevap vermek istiyorum.

İlk önce Ufuk Özkan Beyin sorduğu sorulara cevap vereceğim.

Efendim, Türkiye, tahıl üretiminde kendi kendine yeterli bir ülkedir. Özellikle buğdayda ihtiyacımızın üzerinde bir üretim gerçekleştirdiğimizi biliyoruz; ancak, Türkiye, aynı zamanda buğdaya dayalı işlenmiş ürünlerin ihracatçısı bir ülkedir; irmik, bisküvi, makarna ve benzeri ürünleri önemli ölçüde ihraç etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye, bu ürünleri ihraç ederken, gerek kalite gerekse dünya piyasa fiyatlarından hammadde kullanma konusunda uluslararası bir rekabet ortamı içerisindedir. DİİB kapsamında ihracat, kayıtlı buğday ithalatı sistemi uzun bir zamandır işlemektedir. Türkiye'nin buğday ithalatının temel sebebi, bu ithalata dayalı işlenmiş buğday ürünlerinin ihracat taahhüdünden dolayıdır; dolayısıyla, sistem kontrol mekanizmasına dayalıdır. Bunun anlamı, Türkiye, daha yüksek katmadeğerli ürünler ihraç edeceği içindir.

Ama, esas soru şudur: Türkiye, büyük miktarda buğday üreticisi bir ülke olmasına rağmen, kaliteyi artırıp ithalatı önleyemez mi? Evet, 2004 yılında geldiğimiz nokta budur; haziran ayı itibariyle, Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu karara göre, ihracat amaçlı buğday ithalatına da Bakanlar Kurulumuz yasak getirmiştir. Şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisi, bisküvi, makarna, irmik ve benzeri ürünler ihraç etme durumunda olan, taahhütte bulunan firmalarımıza ihtiyaç duyduğu kalitede buğdayı uluslararası fiyatlardan vermeyi taahhüt etmiştir ve Hazine, aradaki farkı ödeyecektir. Dolayısıyla, 2004 yılının özellikle ikinci döneminde, Türkiye'de buğday fiyatlarını belli bir seviyede tutmak için verdiğimiz mücadelenin de en önemli enstrümanı budur; yani, Türkiye, şu anda buğday ithal etmemektedir.

Burada esas bilgilerinize sunmak istediğim husus şudur: Bu, sadece siyasî bir karardan öte, özellikle sertifikalı tohum kullanımı ve süne mücadelesi nedeniyle kaliteli buğday üretiminin artmasından dolayı bu yapılabilmiştir; bu alandaki gelişmeler, kalıcı gelişmelerdir. İnşallah, önümüzdeki yıllarda, kaliteli buğday ithalatına fiilen hiç ihtiyaç da kalmayacaktır.

İkinci konu, primlerle ilgilidir. Bu sorunuz vesilesiyle, ben, sadece zeytinyağı değil, genel olarak pamuk üreticilerimizin de beklediği cevabı kısaca vermek istiyorum. Gündemdışı konuşmaya cevap verirken de çok kısa olarak ifade ettim; biliyorsunuz, zeytinyağı, ayçiçeği, pamuk, soya ve kanolaya prim veriyoruz; 2004 ürünü mısır da kapsama alındı, dane mısıra da prim ödemesi yapacağız. Bununla ilgili konuda, hepimiz çok iyi biliyoruz, ekim mevsiminden önce açıklanması lazım ki, çiftçi, diğer ürünlerle bir mukayese yapıp, tercihini doğru yapsın; ama, bu sisteme birdenbire geçilmiyor; çünkü, bu, 2005 bütçesine konulacak bir kaynaktan ödeniyor ve kesinleşmeyince de, bununla ilgili kurul, gerekli kararı almakta zorlanıyor. Şu anda, bütçede, zeytinyağı dahil prim ödemeleri için, 391 trilyonluk bir kaynak gözüküyor; ama, bilindiği gibi -Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımız hatırlayacaklardır- komisyon, verilen bir önergeyle, bunu, bir kaynak transferi yaparak, 100 trilyon daha artırdı; dolayısıyla, 491 trilyon olarak ifade ediliyor. Bu, bizim ödeyebileceğimiz miktarı bu ürünlerde artırdı; ama, özellikle pamukta meydana gelen bu fiyat düşmeleri karşısında, ek kaynaklara ihtiyacımız var, arayışımız devam ediyor. Dolayısıyla, gerek zeytinyağı gerekse diğer ürünlerde, içinde bulunduğumuz şartlarda, üreticimizi belli ölçüde memnun edecek bir prim ödemesini gerçekleştirme gayreti içerisindeyiz. İlan edilmesi konusunda, bütçenin kesinleşmesiyle birlikte, hiç olmazsa Maliye bütçesi de kesinleşip komisyondan çıktıktan sonra bir açıklama yapma ihtimali doğabilir; ama, nihaî açıklamanın bütçenin kesinleşmesinde olacağını ifade etmek istiyorum.

Ufuk Beyin doğal afetlerle ilgili sorusu vesilesiyle Mevlüt Beye de cevap vermek istiyorum. Şimdi, arkadaşlarım, burada, afetlerle ilgili çok dikkate değer bir husus var. Bu yıl 73 ilimizde afet oldu. Bu afete uğrayan illerimizden, sanıyorum -şu anda elimde net bilgi yok- 8 tanesinde, hiçbir ödeme yapma imkânı olmadı; çünkü, o afet şartlarında, kanuna göre ödeme yapma imkânı yok; çünkü, bu kanunun anafikri şu...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika... Soru-cevap işlemi için ayrılan süre 10 dakika; bu süre doldu. Bazılarına yazılı olarak yanıt verebilirsiniz. Bağlamanızı rica ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki efendim.

Doğal afetlerle ilgili konuda, illerde bu konuyla ilgili, kanuna göre oluşturulan komisyonlar var. Bunlar, valinin başkanlığında, tarım il müdürü ve benzer kurumların... Sanıyorum ziraat odaları birliği de bu konuda sorumlu. Dolayısıyla, bu komisyonların o ilde alacakları karar, burada, Bakanlığımızın ilgili kuruluşları tarafından değerlendirilerek bir liste oluşturuluyor. Yani, o ilden gelen afet oranı ve bu hususta ortaya konulan belgeler belirleyici olmakta. Dolayısıyla, hepimize düşen görev şu: Kamu vicdanını zedelememeliyiz, dikkatli davranmalıyız, daha objektif hareket etmeliyiz. Malatyalı çiftçilerimize bir ödeme yapma imkânı olmadı; ama, yüzde 40 ve üzeri, toplam mal varlığından daha çok zarar gören çiftçi belirlenemediği için olmadı. Ben bununla ilgili şu soyut ifademi tekrar kullanıyorum: Hepimiz çok özen göstermeliyiz, vicdanları yaralamamalıyız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sorularımız cevaplanmadı.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının tanımlar başlıklı 3 üncü maddesinin (t) bendinden sonra gelmek üzere (u) ve (v) bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"u) Akreditasyon: Yeterliliği onaylanmış kurum ve kuruluşlar tarafından; kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının, laboratuvarların ulusal ve uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilmesini, yeterliğinin onaylanmasını ve düzenli aralıklarla denetlenmesini,

v) Organik: Bu kanunda geçen organik kelimesi ekolojik ve biyolojik kelimeleriyle eşdeğer anlamı,"

 

Necdet Budak

Fetani Battal

Mehmet Ali Suçin

 

Edirne

Bayburt

Batman

 

Selahattin Dağ

İrfan Gündüz

Maliki Ejder Arvas

 

Mardin

İstanbul

Van

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

FETANİ BATTAL (Bayburt) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan ve Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Organik tarım ya da ekolojik tarım ya da biyolojik tarım, adı ne olursa olsun, aslında, insan doğasına hitap eden bir tarımdan bahsediyoruz ya da toprağın insanoğluyla en yalın anlamda kurduğu dilden konuşuyoruz demektir. Bugün, bu Yüce Meclis bu dili çözümlüyor. Bu çözüme katkı sunan ve bizi diğer dünya ülkeleriyle aynı hizaya getiren Tarım Bakanlığımıza, değerli bürokratlarına çok çok teşekkür ediyorum.

Artık bundan sonra ne konuşursak konuşalım, aslında bütün dünyaya hitap ediyor olacağız ya da ne üretiyorsak üretelim, bütün dünya pazarları için üretmiş olacağız. Bu, beni heyecanlandırıyor ve bunu çok önemsiyorum; çünkü, bu, bugünün dünyasının bizi taşıdığı bir analitik düzlem olduğu kadar, aynı zamanda, tarihimizin bize yüklediği ciddî bir misyon.

Yıllardır bize sunulan düşünce kalıplarıyla düşündük ve sanayi toplumundan bahsedildi. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmek için, bize ilkeler, hedefler gösterilirken, bilimsel gelişmelere, teknolojiye kavuşmak için, sanki tarımı ihmal etmemiz gerekiyormuş gibi düşünce kalıpları sundular. Bu oyun, bu ihmal, ülkemize acı bir fatura olarak dönmeye başladı.

Kendi kendisine yeterlilik açısından dünyanın ender ülkelerinden biri olan Türkiye, maalesef, yıllardır, milyarlarca dolar vererek dışarıdan tarımsal ürünler almak zorunda kalıyor. Bunun mantıklı bir izahını yapmak zorundayız ya da bu yanlışlığa, alacağımız tedbirlerle, atacağımız ciddî adımlarla dur demek zorundayız ve bu oyunu bozmak zorundayız. Şükür ki, bu oyunu, aynı zamanda, insanın doğası ve toprağın doğası da bozmak için harekete geçmiş vaziyette; çünkü, yıllardır "çok kimyasal, çok ürün; çok çok kimyasal, daha çok ürün" denklemini kurarak insanlığa sunanlar, her geçen gün dünyayı daha yaşanılmaz hale getirirken, ürettikleri malları her geçen gün o piyasaya sürdükleri malları daha yenilmez hale getirdiler. İnsan doğası buna isyan ediyor, toprağın doğası da buna isyan ediyor. Tarih ve kader, bize çok önemli bir kapı açtı; bu kapı, yıllardır Anadolu insanının kendiliğinden uyguladığı ciddî bir kapı aslında.

Bugün, insanlık, yediği, içtiği her şeyden şüphe duymaya başladı. İnsanlık, ürünün doğalını arıyor, orijinalini arıyor ve damak tadı, onu, sürekli, o toprağın bağrında hissettiği dünyayla kendisini yeniden tanışmaya doğru çekiyor. Aslında, insanlık, Anadolu insanının toprakla kurduğu kardeşlikten ortaya çıkan o özgün tadı arıyor. Bunun için zemin çok müsait ve bu müsait zeminde, gelişmiş dünya ülkeleriyle aynı seviyede bu organik tarım kanununu yaparak da ciddî bir sıçrama yapıyoruz. Bundan sonrası için yapacağımız, yıllardır Anadolu insanının uyguladığı gerçekliği dünya standartlarına uydurarak dünya insanına sunmaktır.

Tarihî bir fırsatın eşiğindeyiz. Organik tarım hususunda çok önemli bir kavşak noktasındayız ve bunu ulusal programa almışız, hükümetin Acil Eylem Planına da bunu almışız ve çok sevinilecek bir hadise, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, Türk tarımı adına altı çizilen ve övülen bir organik tarım çalışması yapmışız. Bunu, 2003 yılında Tarım Bakanlığı bünyesinde kurulan Organik Tarım Daire Başkanlığının, onların başında, onlara iyi ve güzel hedefler veren Tarım Bakanlığımızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Battal, toparlayın; süreniz doldu.

FETANİ BATTAL (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan; toparlıyorum.

Dolayısıyla, böyle bir ortamda, dünyanın hemen hemen eşiti durumunda olduğumuz bir güç ortamında ciddî sıçramalar yaparak dünya pazarındaki yerimizi alabiliriz. Geçen gün arkadaşlarımız ekonomik boyutunu anlattılar. Dünya pazarında şu andaki pay 25 milyar dolar; on yıl içerisinde bu pazar 100 milyar dolara ulaşacak ve ulaşılacak bu pazarda, Türkiye olarak biz aslan payımızı almak zorundayız. Bunun için gücümüz var, kuvvetimiz var, donanımımız var ve azmimiz var; bunu başarabiliriz; çünkü, bu hususta üniversitelerimiz, bürokrasimiz ve organik tarım gönüllüsü insanlarımız bir atak halinde. Bu atağa cevap veren, başta Sayın Bakanımıza, onun bürokratlarına ve çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçi tabutta, tabutta!..

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunmadan önce, İçtüzük hükümlerinden birini belirtmek istiyorum. Sayın Anadol, daha önce karar yetersayısı isteminde bulundu; fakat, karar yetersayısı isteme zamanı şimdi.

Sayın Anadol, karar yetersayısının aranılmasını istiyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Elbette Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı arıyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Komiteler, Yetkilendirilmiş Kuruluşlar ve Müteşebbis

Komitelerin oluşumu, yetki, görev ve sorumlulukları

MADDE 4.- Bu Kanunun uygulanmasında; organik tarımın geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapmak ve Bakanlık içi koordinasyon ve değerlendirme hizmetleri ile yetkilendirilmiş kuruluşların, işletmelerin, müteşebbislerin, kontrolör ve sertifikerlerin faaliyetlerini izlemek üzere Bakanlık bünyesinde Organik Tarım Komitesi kurulur.

Organik tarımın ticaretini, tanıtımını, araştırmalarını ve diğer organik tarım faaliyet stratejilerini belirlemek ve Bakanlık dışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve izleme hizmetlerini yapmak üzere Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi kurulur. Bu Komite; ilgili kamu kurum ve kuruluşları, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve özel sektör temsilcilerinden olmak üzere en az on kişiden oluşur.

Bu komitelere bağlı olarak, yeter sayıda alt komite oluşturulabilir.

Organik Tarım Komitesi ve Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin oluşumu ve çalışma şekli ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özkan, aynı zamanda şahsınız adına da söz isteğiniz var; ikisini birleştirmek istiyor musunuz?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Evet efendim.

BAŞKAN - Peki.

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

Buyurun Sayın Özkan.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

Ekolojik tarım, üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Ekolojik tarımın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır.

Sanayiin gelişmesi dolayısıyla zaten kirlenen çevrenin bir de tarımsal üretim sebebiyle kirletilmemesi, çevremizin daha yaşanır bir hale getirilmesi açısından son derece önemlidir.

Ekolojik tarımın gündeme gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi de çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünyamızın geleceğinin tehlikeye girmesidir.

Kullanılan tarımsal ilaç, gübre, hormon gibi etkenler, insan ve hayvanlarda, çoğunlukla akut ve kronik hastalıkların oluşmasına yol açmakta ve bu sorun, zamanla ciddî boyutlarda insan ve hayvan sağlığını tehdit eder bir konuma gelmektedir.

Ülkemizdeki ekolojik tarım faaliyetleri, 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri, ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra, Avrupa Topluluğunun yayımlamış olduğu yönetmelik doğrultusunda devam edilmiştir. Bu yönetmelikle, Avrupa Topluluğuna ekolojik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Böylelikle, ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idarî konuları içeren bir dosyayla Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.

Ülkemizde üretilen ekolojik ürünler büyük ölçüde yurtdışı pazarlara gönderildiğinden, ekolojik ürünlerin üretimi ve çeşitliliği, yurt dışından gelen talepler doğrultusunda şekillenmektedir. İhracat organizasyonunun gerekliliğinden dolayı, üretimler, organizasyon kuruluşları tarafından sözleşmeli olarak çiftçilere yaptırılmaktadır. Sözleşmeli tarım, üreticilere, fiyat ve satış garantisi getirerek avantaj sağlamaktadır. Bugün, ekolojik sisteme yakın üretim yapan ve geçtiğimiz yıl mağdur olan elma, armut, buğday, patates, anason, haşhaş ve mantar üreticileri ile yine, ekolojik üretime yakın üreticilik yapan et ve süt üreticileri de sözleşmeli fiyat ve satış garantisinden yararlanmak istemektedirler.

Değerli arkadaşlarım, ancak, ekolojik üretimde belirli yasakların olması ve iki üç yıllık bir geçiş sürecinden sonra ekolojik üretime geçilebilmesi, uzun dönem üretim planlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, yapılan araştırmaların yasal geçerliliğinin olması ve tarafların uyması, ekolojik tarımın başarısı için şarttır. Bu nedenle, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle kurulacak Organik Tarım Komitesinin ve Bakanlıkdışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve izleme hizmetlerini yapmak üzere kurulacak olan Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin görev ve sorumlulukları büyük önem kazanmaktadır. Bu komitelerin oluşum ve çalışma şekliyle ilgili usul ve esasların belirlenmesi için, ilgili Bakanlık, ayrıca bir yönetmelik hazırlayacaktır. Bu yönetmeliğin içeriği, en az, çıkarılacak bu yasa kadar önemlidir.

Türkiye'de ekolojik tarım ürünleri yetiştiriciliğini yaygınlaştırmak, ihracatçı taleplerini karşılamak, ürün çeşit ve miktarlarını artırmak için öncelikle eğitim çalışmalarına önem verilmelidir. Bu eğitim çalışmaları da iki aşamalı olarak gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada, öncelikle çiftçilerin ekolojik ürünler üretimine yönelmeleri için bilgilendirme ve teşvik çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Günümüzde, ülke tarımının ve çiftçisinin zor koşullar altında bulunduğu da gözönüne alınırsa, bu teşvikin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle, üreticiye, bu tip üretimde üretim maliyetinin daha düşük olacağı anlatılmalıdır. Tarımsal ilaç, gübre ve hormon kullanılmamasından dolayı üretim maliyetlerinde ciddî bir azalma olacağı ve bunun da kârlılığı artıracağı yönünde örneklemeli olarak eğitim ve yayın çalışmaları organize bir şekilde yürütülmelidir. Burada uygulanacak teşvik ve desteklemeler de çok önemlidir. Üreticimize bu üretimden dolayı zarar etmeyeceği veya zarar ettiğinde bu zararın devlet tarafından karşılanacağı garantisi verilmelidir. Böylelikle, üreticinin devlete kaybolan güveni yeniden sağlanmalıdır. Ayrıca, ekolojik üretime geçmek isteyen üreticilerin, toprağın, gübre, ilaç ve kimyasallardan arındırılması için iki üç yıllık bir geçiş periyoduna ihtiyacı olacaktır. Bu sürede, çiftçi, boş bekleyen bu tarladan gelir elde edemeyeceği için ekonomik bir sıkıntı içerisine girecektir. Bu sıkıntı nasıl giderilecektir; bunların çözümü titizlikle araştırılmalıdır. Çiftçinin ekolojik tarım için ayırdığı tarlasının dışında kalan bölümüne Bakanlık tarafından bazı ayrıcalıklar sağlanabilir. Örneğin, bu alanlarda kota uygulaması kaldırılabilir. Bölgesine göre, tütün, pancar, haşhaş, anason veya mısır, yonca, korunga ektirilebilir ya da bu alanlarda çiftçinin yaptığı üretime ek destekleme alımları uygulanarak bir ayrıcalık sağlanabilir. Diğer bir uygulamayla ekolojik üretim yapmak isteyen çiftçilerin tarımsal kredi kooperatiflerine veya bankaya olan borçları belli bir süre ya da en azından ekolojik ürün hasadının sonuna kadar ertelenebilir.

Yine, bir diğer uygulamayla ekolojik tarım yapacak çiftçiye ucuz enerji, ucuz mazot sağlanmalıdır veya enerji, mazot, işçi ve buna benzer zarurî giderler için ucuz kredi verilmelidir. Bu ve bu kredilerin geri ödemeleri için en az üç yıllık bir ödemesiz dönem planlaması yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu aşama da gerçekten çok önemlidir. Ülkemizin çiftçisinin, belli bir güvence ve destek sağlandığında, bunu başaracağından hiç şüphem yoktur. Seçimlerde verdiğiniz sözü tutunuz. Yatçılara ve gemi sahiplerine verdiğiniz fiyattan Türk çiftçisine ucuz mazotu veriniz. Gübrede, ilaçta, enerjide indirime gidiniz. Türk köylüsü, Türk çiftçisi, hele hele Erzurum'un Dadaşı azarlanmayı hiç hak etmiyor.

İkinci aşama ise, kırsal kesim dışında kalan, tüketici olarak bilinen toplumu ilgilendirmektedir. Tüketicinin de yazılı ve görsel medya aracılığıyla bilgilendirilmesi gerekmektedir. Avrupa ülkelerine kıyasla ülkemiz tüketicisinin ekolojik ürün tüketim alışkanlığı çok azdır. Bunda, ülkemizde ekolojik ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasının yanı sıra, toplumun, halk sağlığı açısından yıllarca yeteri kadar bilinçlendirilmemiş olmasının da önemi büyüktür. Avrupa'da, tüketici, sebze ve meyve reyonlarında ekolojik ürünlerin olduğu bölümlere daha çok rağbet etmesine rağmen, ülkemizdeki tüketicilerin büyük çoğunluğu, daha gösterişli gözükmesi ve fiyatlarının daha uygun olması nedeniyle normal ürünleri tercih etmektedir.

Bu nedenle, tüketiciye, ekolojik tarım ürünlerinin tanıtımı, ekolojik üretimin çevre kirlenmesine neden olmadığı, özellikle gelişme çağındaki çocukların beslenmesindeki faydaları gibi konularda bilgiler verilmeli ve tüketim desteklenmelidir. Böylelikle, ekolojik tarım ürünlerinin sadece ihracat materyali konumundan çıkarılıp, iç tüketime de verilmesini sağlayabiliriz. Bugün, sadece bazı büyük marketlerin özel bölümlerinde ve yüksek fiyatla satılmakta olan, alımlık değil, sadece görümlük olarak değerlendirilen ekolojik ürünlerin, diğer sebze ve meyve reyonlarına taşınmasını sağlayabiliriz. Ayrıca, ekolojik tarım ürünlerinin, devlet aracılığıyla, direkt olarak üreticiden alınarak tüketiciye sunulması da aradaki toptancı maliyetlerini düşüreceğinden, bu ürünlerin daha uygun fiyatlarla tüketiciye sunulmasına olanak sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada ihracatçının özendirilmesi de ekolojik tarım üretiminin artmasını sağlaması açısından son derece önemlidir. Sağlanacak ihracat teşvikleri ve vergi indirimleriyle ihracat özendirilecek, hem ülke ekonomisine ekonomik girdi sağlayacak hem de ekolojik üretimde artış sağlanarak çiftçiye malî yönden bir kaynak oluşturulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi öncelikle belirtmek isterim; ancak, hazırlanan tasarıda bazı eksikliklerin bulunduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Organik tarımdan bahsediyoruz; ama, ormanda yaşayan arılarımız ile orman bölgesindeki tatlısularda üretilmeye çalışılan balıklarımız, Orman Bakanlığımızın her yıl havadan attığı 20 ton kimyasal ilaçlarla zehirlenmektedir. Antalya, İzmir, Muğla üreticileri, bu konuda rahatsızdır. Arı kovanı sayısı olarak dünyada 4 üncü, üretim olarak dünyada 7 nci olmamıza rağmen yurtdışına bal satamıyoruz. İlaçlardan balıklar, kuşlar, arılar ölüyor. Kimyasal bulaşmanın önüne geçemiyoruz. Bu konuda yasal bir düzenleme gerekmektedir.

Her ne kadar "Tanımlar" bölümünde organik tarım faaliyetlerinden söz edilirken, toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi tanımlaması yapılmakla birlikte, organik tarım kadar önem arz eden organik hayvancılıktan hiç söz edilmemektedir. Oysa, bu konularda kamuoyunda son günlerde birtakım gereksiz spekülasyonlara girilmiştir. Yetkili olmayan bazı ağızların, gıdalar hakkında ileri geri konuşmaları ve "ben, tavuk yemem; ben, dana eti yemem" diyerek sorumsuzca hareket eden kişiler yüzünden vatandaşlarımızın kafaları karışmakta ve bu sektörler milyarlarca liralık maddî zarara uğramaktadır.

Sorumsuzca konuşanları buradan uyarıyorum. Ben ve halkım, bulabildiğimizde, tavuk eti de yiyoruz, dana eti de yiyoruz. Bitkiyi saksıda, evcil hayvanları hayvanat bahçelerinde görmüş insanların, hayvansal ve bitkisel gıdaların üretimi, tüketimi üzerinde yorum yapmaya ve konuşmaya hakları yoktur.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bravo!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Hormonu, antibiyotiği, genetiği değiştirilmiş organizmaları anlatmak, bu konuda eğitim almış uzman kişilerin görevi olmalıdır. Üç kelimeyle, ne üretici ne de tüketici mağdur edilmelidir.

Bugün, tarlalarda, bahçelerde, cam ve naylon seralarda bir lokma ekmek için ter döken, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirmek için ahırlarda ve kırlarda koşan ve kanatlı üretim çiftliklerinde canla başla çalışan birçok emekçi, yetkisiz ağızlardan çıkan ve gerçeği yansıtmayan iddialar nedeniyle bugün bir hayli sıkıntıya düşmüştür. Hayvancılıkta sıkıntı...

Değerli arkadaşlarım, bu gördüğünüz inek, bu da buzağısı. Hayvancılıkta sıkıntı üretim maliyeti nedeniyle olağanüstü artmıştır. Bu gördüğünüz sağmal inek ve buzağı, bacasız fabrikadır. Bu, kırsal alanın en büyük geçim kaynağıdır. Bunun geliriyle ve getirisiyle okursunuz, öğretmen olursunuz, doktor olursunuz, mühendis olursunuz, benim gibi veteriner hekim olursunuz, hatta benim gibi milletvekili olursunuz bunun sayesinde. Bu, Türkiye'nin geleceğidir.

Bu inek bugünlerde unutuldu. Bu inek, gün olur cebinizdeki paradır; gün olur sağlığınızın güvencesidir; gün olur hacca gidecek yatırımınızdır; gün olur tarlanızdaki traktörünüzdür; ama, bu inek, buzağısı, danası, düvesi artık pazarlardadır. Köylümüz sıkıntılardan dolayı bu işten vazgeçiyor. Acilen özendirici tedbirler almak zorundayız. Hayvancılığa ayrılan 553 trilyon lirayı az buluyorum. Sayın Bakanımız yok; lütfen, iletilmesini diliyorum.

Sayın Maliye Bakanını burada uyarıyorum; lütfen, bütçede bu sektöre 1 katrilyon lira ayırınız. Bunu ayırmadığınız sürece bu ölecek değerli arkadaşlarım. Buna dikkatinizi çekiyorum.

Bundan yaklaşık bir ay önce, bir pazar günü, sabah erken saatlerde, Burdur hayvan pazarındaydım. İnanın, Budurumuzun tüm ilçelerinden ve köylerinden üreticiler pazardaydı. Hatta komşu illerimiz, Isparta ve ilçelerinden, Antalya'dan, Korkuteli'nden, Elmalı'dan, Gazipaşa'dan, Denizli'den, Acıpayam'dan, Afyon'dan, Sandıklı'dan, Dinar'dan, Eskişehir'den, hatta Diyarbakır'dan üreticiler bu pazardaydı. Köylümüz, üreticimiz, hasat sonu gibi, ürün toplama gibi, neyi varsa pazara taşımış; artık, bu işten vazgeçiyor.

Değerli arkadaşlarım, bizim köylümüz o kadar hassastır ki, küstüğü dağın odununu yakmaz. Ben Burdur'un Düver Köyündenim ve  benim emmim, yeni tabirle amcam bir çiftçi. Amcam bundan yirmibeş sene önce soğan ekti; o yıl soğan para etmedi. Soğanın fiyatı 25 kuruş...

(Mikrofon otomatik cihaz  tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayın lütfen.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Soğan para etmedi, aynı bugün patateste olduğu gibi, derelere döküldü. Amcam çiftçilik yaptığı halde, yirmibeş yıldır soğanı ne konuşuyor ne de ekiyor. Bu çiftçiyi hayvan konusunda bir küstürürsek... Çünkü, bunun fabrikası yok.

Bu gördüğünüz buzağı, bizim gibi, dokuz ay on günde doğuyor. Bu hayvan en az ikibuçuk yılda üretim aşamasına geliyor, süt veriyor. Kolay bir şey değil. Bunun fabrikası olmadığı için bunun üzerinde Bakanlık olarak, hükümet olarak önemle durmanızı istirham ediyorum. Bu Türk çiftçisini hayvancılıktan bir küstürürsek -değerli arkadaşlarım, tekrarlıyorum- dokuz ay on günde doğan şu buzağının ve şu ineğin adını bir daha anmaz.

Değerli arkadaşlarım, şunu belirtmek isterim ki, şu ineğin -biraz evvel de söylediğim gibi- fabrikası yok. Atalarımızın şu öğüdünü -küçükbaş hayvanlar için söylenilmiş; ama, ineği de kapsıyor- son söz olarak söyleyeceğim: "Toprakla koyun, gerisi oyun." Bu, çok önemli değerli arkadaşlarım. Türk hayvancılığına çok önem vermek zorundayız. Bugün toprağımıza değer vermiyoruz. Topraklarımızı yabancılara satarak peşkeş çekiyoruz. Bu vicdanî sorumluluğumuzun... Bunun acilen durdurulmasını istiyorum. O, özlü cümleyi tekrarlıyorum: "Toprakla koyun, gerisi oyun."

Sayın Başkanım, daha konumuz vardı; ama...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Bakan geldi.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Bakanım bunları mutlaka tutanaklardan alacaktır ve değerlendirecektir. Biz Türkiye hayvancılığını, Türkiye tarımını geliştirmek istiyoruz. Amacımız eleştirmek, amacımız bağcı dövmek değil, amacımız üzüm yemek. Türkiye tarımı gerçekten çok eleştiriliyor; ama, gerçek payı da var. En kısa zamanda bunların değerlendirilmesi dilekleriyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Hasan Ören, buyurun.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Bakanım, biraz önce arkadaşımın sorduğu soruya cevap verirken, buğday ithalatının, içerideki fabrikaların ihtiyacı olduğundan dolayı yapıldığını ve bu fabrikaların, bu hammaddeyi alıp, işleyip, ihracata yönelik mamul ürettiklerini söylediniz. 59 uncu hükümetin tarımsal alana bakışı belli, Sayın Başbakanımızın da bakışı belli, pek olumlu düşünülmüyor. Tarımsal alandaki üretimin ülke ekonomisine çok fazla katkı sağlamadığı düşünülüyor; ama, tekstilde pamuğun, sigarada tütünün, konservede meyvenin ve sebzenin -bunları çoğaltabiliriz- bu hammaddelerin mamul haline geldiği düşünüldüğünde, acaba, bu sanayi kuruluşlarının da katmadeğerleri eklendiğinde ve hesaplamalar yapıldığında tarımsal ürünlerin ülke ekonomisine gerçek katkısının oranı nedir? Bakanlığınız böyle bir çalışma yaptı mı?

İşte, devamlı, ülke ekonomisi içerisinde, tarımsal alandaki ürünlerin ihracat payının çok düşük olduğu söylenir. Acaba, böyle bir oran verilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Daloğlu, buyurun.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bölgemize vermiş olduğunuz hayvancılık ve tarımsal amaçlı desteklerinize ve projelerinize teşekkür ediyorum. Ancak, geçen sene yaşadığımız bir sıkıntıyı da ifade etmek istiyorum ve ilginizi de istirham ediyorum. Geçen sene, yani, 2003 yılı sonu ve 2004 yılında, kaçak hayvan ve kaçak et girişinden dolayı üreticimiz mağdur olmuştur. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu et girişi, Kapıkule'den, İskenderun ve İzmir Limanlarından, kaçak hayvan girişi de Doğu ve Güneydoğu Anadolunun ilçe ve il sınırlarından yapılmıştır; bunu sizler de tespit ettiniz.

Geçen gün, buradaki ifadenizden mutlu olmak isterdim; ama, somut bazı şeyleri de göremiyoruz; yani, Genelkurmaydan gümrüğe kadar bir dizi toplantı yapıldığını ifade ettiniz; fakat, Erzurum'dan dün geldik, vatandaşımız tedirgin hâlâ. Niçin; kurban bayramı yaklaşıyor, kurbanı ne yapacağız; geçen seneki gibi felaket mi yaşayacağız?! İkincisi, besicimiz mütereddit bir durumda; çünkü, geçen sene, yem fiyatları 10 000 000'dan 24 000 000'a, arpa fiyatları 250 000'den 500 000'e çıkarken, et fiyatı 7 500 000'den -ben, üretici bir insanım aynı zamanda- 5 800 000'e düştü. Teşekkür ederim, 1 000 000 desteği mayısta verdiniz; ama, çok yetersizdir. Önerim şudur: Birincisi, kurban bayramında, İstanbul'a, İzmir'e kadar hayvan götürüp, satamayıp, nakliyede ve oradaki çamurda, yağmurda -nitekim, kış ayına geliyor kurban bayramı yine- perişanlık yaşayacak üreticimiz; lütfen, bu konuda bir ilgi istiyorum. İkincisi, biraz evvel soğanla ilgili konuşan arkadaşımız, yirmibeş yıldır soğan ekmiyor dedi; ben katılıyorum; ahırına bir daha gitmiyor besici; çünkü, geçen sene, Sayın Bakanım, ortalama 150-200 kilogramlık bir sığırı besleyen üretici, yine ortalama 500 000 000 zarar etti. 1 tane hayvan beslemiyor; asgarî 20-30 tane hayvan besleyen adam, 15 000 000 000-20 000 000 000 zarar etti. İnanın, ahırın ve hayvanın adını anmıyor artık. Lütfen, bu konuda, yani, kaçak hayvancılığın önlenmesini istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Halkın vekili bu işte!

BAŞKAN - Sayın Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımızdan pamukla ilgili de bir sorum var; ona cevap istiyorum. Hükümet, kendi üreticisini desteklemek yerine, Amerikalı, Yunanlı pamukçuları destekleyecek şekilde ithalata yükleniyor. Son yıllarda, lif pamuk ithalatı yılda ortalama 450 000 tonu aşmış durumda. Bu yıl, döviz açığımız şimdiden 10 milyar doları aştı. Bu, doğru bir tarım politikası değildir. AKP Hükümetinin, Türk pamukçusunu Yunan veya Amerika Birleşik Devletleri pamukçusundan daha çok düşünüyor olmasını, vereceği prime bağlıyoruz. Üreticimizin hakkı olan ve talep ettiği 400 000 lira prim verilecek midir?

BAŞKAN - Sayın Haluk Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum. Öncelikle, hemen belirtmek istiyorum ki, Sayın Tarım Bakanı, gerçekten şanssız bir bakan konumunda; çünkü, hem İktidar Partisi milletvekillerinin bölgelerindeki tarım ve hayvancılıkla ilgili sorunları burada tüm gerçekliğiyle dile getirmeleri... Erzurum Milletvekili arkadaşımız gibi. Diğer arkadaşlarımıza da örnek olmasını diliyorum; çünkü, sorunlar gerçekten önemli ve bu sorunları, İktidar Partisi milletvekili olarak sizlerin dile getirmeniz, yapıcı bir yol göstermedir. Ben, arkadaşıma özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bakın, Devlet Planlama Teşkilatı Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler istatistiklerinde "Fizikî Üretim Bazında Üretim ve İthalat" başlığında, sizin iktidarınız boyunca Türkiye'deki gübre üretimi ve gübre ithalatıyla ilgili çok çarpıcı rakamlar var. Ben, bunu arkadaşlarımın da dikkatine sunuyorum, yapıcı bir eleştiridir, yol gösterici olmasını diliyorum.

DPT istatistiklerine göre, yurtiçi gübre üretimi 2002 yılında 3 472 ton, 2003 yılında yüzde 4 azalarak 3 318 ton olarak gerçekleşiyor, 2004 yılı gerçekleşme tahmini 3 470 ton olarak öngörülüyor. Bu rakam, 2002 düzeyinin gerisindedir Sayın Bakan. Oysa, yurtiçi gübre talebi 2002-2004 yılları arasında yüzde 9 oranında artmıştır. Fizikî düzeyde ithalat, sadece 2003 yılında yüzde 18 oranında artmıştır, 2004 yılında bu oranın daha da artması beklenmektedir.

Şimdi, konu böyleyken, seçim bölgem Samsun'da, TÜGSAŞ Samsun Gübre Fabrikası özelleştirme amacıyla kapatılmıştır ve 1 Temmuzda üretime başlaması gereken fabrika üretim yapmamaktadır.

Sayın Bakan, ithalat bu oranda artıyor, üretim bu şekilde düşüyor, dışarıya ödediğimiz para ortada, gübre fiyatları ortada, yerli üretim olmadığı için ithal ettiğimiz gübrenin -pazarda yerli rakibi olmadığından- fiyatı artıyor ve ondan sonra, siz, tarıma yardım ettiğinizi söylüyorsunuz, burada pembe tablolar çiziyorsunuz.

Samsun Gübre Fabrikasının özelleştirilmesindeki fiyasko ve üretimden alıkonulması içler acısı bir örnektir. Ben, arkadaşlarıma da bu bilgiyi aktararak; bu konuda sizlerin belki cevap olarak söyleyebileceği bir iki kelime vardır; bunu tensiplerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, soru-cevap işleminin sorularla ilgili kısmı sürenin yarıdan fazlasını aldı; şimdi, yanıt sırası Sayın Bakanda.

Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İlkönce, Sayın Hasan Ören'in sorduğu sorulardan başlayarak kısa kısa cevaplar vermeye çalışacağım.

Tarım ürünlerinin, toplam üretimimiz içerisindeki, millî gelir içerisindeki payı ve bunların işlenmesi halinde meydana gelen katmadeğer artışlarıyla birlikte bir hesap var mıdır diye ifade ettiler; elbette, böyle bir şey hesaplanabilir; ancak, bu çok anlamlı da olmaz. Yani, sanayi ürünlerinin hepsi veya çok önemli bir kısmı hammade yönünden ya madencilik ya tarıma dayalıdır; yani, aşağı yukarı yüzde 90'lık kısmını böyle düşünebiliriz. Dolayısıyla, sonunda bulacağımız rakam, mesela, tarıma dayalı ürünlerden üretilen sanayi ürünlerinin payı yüzde 40 gibi bir rakam çıktığında, bu, tarımın önemini çok ortaya koyuyor anlamına gelmez. Bu, teknolojiye bağlı bir hadisedir; içinde bilgi vardır, teknoloji vardır, sermaye vardır. Dolayısıyla, bunların hepsiyle beraber ve katmadeğeri çok yüksek olan ürünleri düşündüğümüzde, bu, daha çok, belki madencilik alanında payın artmasına sebep olabilir. Nitekim, yüksek teknoloji ürünlerinin kısmen tarıma dayalı hammadeler olduğuna; ama, daha çok madencilik ve tabiî maddelere dayalı olduğunu görebiliriz.

Tarımın toplam millî gelir içerisinde payı, biliyorsunuz, yüzde 13 civarındadır. Eğer tekstili ve konfeksiyonu katarsak, bu rakamın 25-30'a yükselebileceğini söyleyebiliriz; ama, bu tartışmalı bir husustur.

Sayın Mücahit Daloğlu'nun sorularına cevap vermek istiyorum. Sayın Daloğlu, hayvancılıkla ilgili destekler, düşünceler, projeler için teşekkür etti, hayvancılık kaçakçılığı konusunu da gündeme getirdi. Ben de, özellikle bu hususu, bu vesileyle biraz detaylandırmak istiyorum.

Şimdi, eğer, arkadaşlarımız, hayvancılık sektörüne, gerçekten katkı yapmak istiyorlarsa, lütfen, bu hayvan kaçakçılığı meselesini sürekli gündeme getirerek, bu hadisenin vuku bulan etkisini daha da artırmasınlar; yani, şüyuu vukuundan daha yüksek bir hale geliyor bu olay. Şimdi, düşünün; bu ülkede hayvan kaçakçılığıyla ilgili bir olayın, ekonomimize 2004 yılının mayıs, haziran aylarından itibaren bir etkisi oldu. Bunu, büyükbaş hayvanda şu anda büyük ölçüde önlemiş durumdayız. Bunun bugün için aksini söyleyen arkadaşlar, kesinlikle bir belgeye dayandırmalıdır. "Bölgemden gelen bilgi, üreticimden gelen bilgi, bu hususta böyle duyumlar var..." Arkadaşlar, bunlar çok doğru şeyler değildir. Bununla ilgili konu, sektörü çok yaralıyor. Bakın, iddia ediyorum, şu anda Türkiye'de konuya önem vermesi gereken ilgili tüm kurumlar uyarılmış ve ahenkli bir çalışma içerisindedir. 4 Aralıkta Diyarbakır'da, bütün sınır illerinin valileri, emniyet müdürleri, askerî birliklerin komutanları, gümrükler, Maliye, Planlama ve ilgili kurumların temsilcileriyle bir toplantı yapacağız. Hadisenin aldığımız tedbirlerin değerlendirilmesini, ek tedbirlerin neler olabileceğini, çok açık... Bunu, başta Mücahit Daloğlu'na ve bu soruyu gündeme getirdiğinden dolayı kendisini alkışlayan Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarıma söylüyorum. Şimdi, biz, hayvancılık sektörüne net bir katkı yapmak istiyorsak, eğer bu sorun varsa, lütfen, bu sorunu, çok somut olarak getirin ve nasıl tedbir alacağımızı birlikte düşünelim; ama, orta yerde, psikolojik olarak dıştan gelecek etkilere açık bir hasta varsa ve siz bu hastaya "hastasınız, hastasınız" telkininde bulunuyorsanız, biz bu hastayı iyi edemeyiz; çünkü, bu telkin, fizikî etkiden daha çok o hastayı yoruyor. Çok net söylüyorum. 2004 yılında hayvancılık sektörüne 550 trilyon katkı yapan bir hükümet olarak kaçakçılık konusunu hafife alabilir miyiz arkadaşlar; yani, bu doğru olur mu?! "Hayvancılık sektörüne rekabet gücü kazandıracağız" diyoruz. Bu lafı, inanarak söylüyorum, inanmadan söylemiyorum. Şimdi, ben, inanarak söylediğim bir sözün arkasında... Yani, birkısım insanların ihmalinden, görevlerini yapmamalarından, hukukdışı, kanundışı bir işlemden dolayı, ben, bu sektöre zarar verecek olan insanlara mâni olmayacağım... Arkadaşlar, bu doğru bir şey değil! Yani, bu ülkede emniyet varsa, bu ülkede sınır güvenliği varsa, bu ülkede, ülke içerisindeki hayvan hareketlerinin kontrolü konusunda elimizde bir imkân varsa, sonuna kadar kullanacağız.

2004 yılı kurban bayramı yaklaşırken, şu anda bu sektörde uğraşan insanlarımızın tedirgin olmasına gerek yok. Onlara teminat veriyorum; bütün gücümle, bu hadisenin önlenmesi konusunda gayret göstereceğim. En büyük desteği sınır güvenliğimizden sorumlu birliklerimizin en üst yöneticilerinden alıyorum ve tekrar ediyorum, hadisenin önemine, ekonomik olmaktan önce hayvan sağlığı açısından bakacak kadar konuya vâkıflar ve buna da inanıyorum, güveniyorum bu yaklaşıma. Dolayısıyla, biz, bu sektörü canlandırmak istiyorsak, alacağımız tedbirleri de biliyoruz ve insanları da buna inandırdık. Şimdi, Hükümet olarak, bir konuya önem verdiğimizi, böyle, açık, anlaşılır, etkin bir şekilde ortaya koyunca, eğer, biz, bu olayı önleyemeyeceksek, o zaman arkadaşlarım, orta yerde, oturup hep beraber düşüneceğimiz bir husus var.

Bu sektörü önemseyen ve bu sektöre destek veren arkadaşlarım, bu konuda "Türkiye'de kaçak hayvan var, Ankara'ya kadar geldi, sınırlarımızdan giriyor" şeklindeki ifadeleri, artık, lütfen, tekrar etmesinler. Gelin... Eğer var ise, her türlü sorumluluğu alıyorum; ne diyorsanız, her türlü sorumluluğu alıyorum. Bu sektörü yaşatmalıyız biz. Dolayısıyla, 2004 yılında bu işi yapan insanlarımızın gönülleri rahat olmalı, bu sektörü canlandıracağız.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreyi aştık.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, ben, geri kalanlara yazılı cevap verebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.05

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin Üçüncü oturumunu açıyorum.

653 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:

Yetkilendirilmiş kuruluşlar

MADDE 5.- Bu Kanunun uygulanmasında; organik tarım faaliyetlerinin her türlü kontrol ve sertifikalandırma işlemleri, Bakanlıkça veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş kuruluşlarca yapılır. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yeterli ve tecrübeli personel ile teknik alt yapıya sahip olmak zorundadır.

Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu tarafından sertifikalandırılmamış ürünler, organik ürün veya organik girdi adı altında satılamaz.

Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu organik olmayan tarımsal ürün ve girdilere, organik ürün veya organik girdi sertifikası veremez.

Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerler, Bakanlıktan çalışma izni almak zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma izni bittiğinde, Bakanlıktan süre uzatımı almadan tekrar faaliyette bulunamazlar.

Bakanlık tarafından verilen çalışma izni devredilemez.

Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol ve sertifikasyon olmak üzere iki ayrı birimden oluşur. Kontrol biriminde görev yapanlar sertifikasyon biriminde, sertifikasyon biriminde görev yapanlar da kontrol biriminde görev yapamazlar.

Yetkilendirilmiş kuruluşlar, bu Kanuna uygun olarak çıkarılacak yönetmelikte belirlenen dönemlerde Bakanlığa rapor vermek, bilgi ve belgelerini Bakanlık yetkililerine göstermek zorundadırlar.

Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerlerin; çalışma izni, izin süresi, süre uzatımı, izinlerinin iptali, görev ve yetkileri, yetki kullanımı, kontrol ve sertifikasyon sistemi ile kontrolör ve sertifiker çalıştırmaya ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan; kendisi, aynı zamanda, şahsı adına da söz isteminde bulundu.

Birlikte, 15 dakika konuşma süreniz var.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; Türkiye nüfusunun yüzde 35'i kırsal alanda yaşıyor. İstihdamın yüzde 34'ü tarım sektöründe. Fakat, tarım ürünlerinin toplam ihraç içindeki payı ne yazık ki bu dönem yüzde 4'e düştü. 1980'lerin başında toplam ihraç içindeki tarım ürünleri oranımız yüzde 50'lerde idi. İhracatın sanayi ürünleri ağırlıklı olması mutlaka doğru bir gelişme. Fakat, tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri olan ülkemiz, bugün, maalesef, kendi kendine yeten yedi ülkeden biri değildir. Tarım ürünleri ihracatından daha çok ithalat yapar olduk.

Rakamlarla ifade edecek olursak, 2002 yılında ihracatımız 2 038 000 000 dolar iken, ithalatımız 1 706 000 000 dolar olmuştur. 2003 yılında 2 467 000 000 dolar olan ihracatımız, 2 576 000 000 dolarlık ithalat karşısında 109 000 000 dolarlık eksi vermiştir. 2004 yılı ilk sekiz aylık döneminde 1 575 000 000 dolar olan ihracatımız karşısında, ithalat 1 990 000 000 dolar olmuştur; yani, aradaki fark, 415 000 000 dolardır.

Gübredeki ihracat ve ithalat rakamlarıyla ilgili de bir bilgi vermek istiyorum. Maalesef, gübrede de ithalatta artış olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisinin izlediği iktisadî politikalar, ülkemizi, ithal ürünleri cenneti yapmıştır. Gübre de, AKP'nin işbaşına gelmesiyle birlikte, en fazla ithal edilen tarım girdileri arasındadır. 2002 yılında 266 000 000 dolarlık gübre ithal edilirken, 2003 yılında 380 000 000 dolarlık gübre ithal edilmiştir. Kaynak, Devlet İstatistik Enstitüsünün dışticaret istatistiğidir. 2004 yılı ilk on ayında ise, ithal edilen gübreye 490 000 000  dolar para ödenmiştir. Böylece, gübre ithalatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 53  oranında artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, tarımda da dışticaret açığı verdiğimizin bir göstergesidir; çünkü, pirinç, ayçiçeği, mısır, pamuk gibi ürünlerde, üretim, her geçen yıl düşüyor; hiçbir konuda planlamanız olmadığı gibi, maalesef, tarımda da bir planlamanız yok; günübirlik "ben yaptım, oldu" anlayışını, tarım politikanızda da, maalesef, görüyoruz.

Tarım ürünleri tüketiminde de, tüketiciyi koruyacak gerekli tedbirleri ve düzenlemeleri, maalesef, yapamıyorsunuz. Halkımıza, en pahalı eti yedirmenize, en pahalı sütü içirmenize rağmen, hayvancılık yapan insanlarımızı da mutlu edemiyorsunuz. Geçenlerde medyaya yansıyan tavuk konusunu, hepinize sormak isterim; tavuk konusu ne oldu? Şu anda, üretici, kümes sahibi, kesimhaneci mağdur. Tavuk etinin sağlıklı olup olmadığı hakkında, Bakanlığınız ne gibi bir çalışma yaptı? Yoksa, Bakanlık yetkilileriniz ve Bakanlığınız hâlâ düşünüyor mu; kırmızı et alamayan fakir fukara beyaz eti yemeli mi yememeli mi; lütfen, çıkın açıklayın.

Tüketici sağlığını korumak için kullanılan ilaç, gübre ya da hormonun nasıl kullanılacağına dair bir eğitim söz konusu bile değil. Anadolu'da ziraî ilaç satan vatandaşlarımızın, tüccarlarımızın ziraî ilaçları nasıl verdiklerini, nasıl sattıklarını, üreticimizin ziraî ilaçları nasıl kullandığını hepimiz biliyoruz. Bunlar için mutlaka bir eğitimin söz konusu olduğunu sizlere belirtmek isterim.

Sayın Bakan, İstanbul Sanayi Odasının Meclis Toplantısında yaptığı konuşmada, 2005 yılından itibaren organize tarım bölgeleri oluşturulacağını belirterek, hayvancılığa uygun olan yerlerde hayvancılık, tarıma uygun yerlerde tarımla ilgili bölgeler oluşturulacağından söz ediyor. Sayın Bakan, bu konuyu, lütfen, biraz açın, söyleyin; söyleyip geçmekle olmaz, anlatmak lazım. Bu tarım bölgeleri, organize tarım bölgeleri, köylümüz için mi çiftçimiz için mi üreticimiz için mi açılacak; lütfen, bunları çıkın anlatın. Anlatın bakalım, köylümüzü inandırabilecek misiniz, organize tarım bölgelerinin köylümüz için, çiftçimiz için faydalı şey olduğunu.

Yine, aynı toplantıda, doğrudan gelir desteği ödemelerinin kademeli olarak yüzde 75'ten yüzde 45'e çekileceğini söylüyor Sayın Bakanımız. Sayın Bakanım, 2005 yılının sonuna kadar doğrudan gelir desteğinin eksilmeden verileceğine dair, şu Yüce Meclisin şu kürsüsünden söz verdiniz; vermiş olduğunuz sözün arkasında durun ve gereğini yerine getirin. 

Az önce konuşmalarımızda söz ettik; 2004 yılının doğrudan gelir desteği hangi durumda? Çiftçimiz 2004 yılının doğrudan gelir desteğiyle ilgili, şu anda nasıl bir ortam içinde; bunu, lütfen, çıkın, açıklıkla cevaplandırın.

Yine, konuşmalarında "Avrupa Birliği müzakere sürecinde sıkıntı yaşanacak; bu çok doğal" ifadesini kullanan Sayın Bakan bana şu sözü anımsatıyor: "Gözünüzü kara toprak doyursun" sözünü anımsatıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Nasıl yani?!..

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Sıkıntıdan bahseden Sayın Bakanımız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Ne alakası var?!

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Son derece alakalı Sayın Bakanım.

"Avrupa Birliği müzakere sürecinde sıkıntı yaşanacak; bu da çok doğal" sözü, sizin basına yansımış bir ifadenizdir. Bu "sıkıntı yaşanacak" ifadesini kullanan Sayın Bakan, sıkıntıyı kabul ederse, bizim çiftçimizin, bizim üreticimizin sıkıntılarını çözmek için ne kadar bir mücadele veya ne kadar bir direnç gösterebilir?! Baştan kabul ediyorsunuz sıkıntıyı.

Sayın Bakan, sanayicileri tarıma yatırım yapmaya çağırıyor ve büyük holdingler bu işe el atarlarsa sorunların kolayca halledilebileceğini düşünüyor. Sayın Bakan, bu, çiftçinin, köylünün sahipsiz olduğunun bir itirafı değil midir?! İsterseniz, gelin rakamlarla da bu itirafı ispatlayalım. İşbaşına geldiğiniz yıl, mazotun litre fiyatı 1 230 000 liraydı; şu anda mazotun litre fiyatı 1 786 000 lira. Lütfen, hiç kimse bunu dolardaki fiyat artışına ya da dolardaki hareketliliğe bağlamasın. Dolar, işbaşına geldiğiniz zaman...

HACI BİNER (Van) - Ne alakası var?!

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Rakam söyleyeceğim size.

Dolar, işbaşına geldiğiniz zaman 1 563 000 liraydı.

HACI BİNER (Van) - Şimdi kaç lira?

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Dolar, dün itibariyle 1 422 000 liraydı.

MEHMET SARI (Osmaniye) - Petrol kaç lira?

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Petrolün de kaç lira olduğunu biliyorum; petrolcüyüm; hampetrolün de ne olduğunu biliyorum, mazottaki vergi yükünün de ne olduğunu biliyorum. Hiçbirisi, söylemiş olduğunuz hiçbir şey, Sayın Bakanın ucuz mazot konusunda söyleyeceği hiçbir şey sizin haklılığınızı ispat edemez.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - 22 dolardan 55 dolara çıktı; bu, bir şey değil mi?

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Elbette bir şey. Ucuz mazot sözünü kim söyledi?!

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Vatandaşa para verdik.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Evet, evet; vatandaşa, bir seferlik, fakir fukara fonundan para dağıtırmış gibi para dağıttınız.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim, konuşmasının insicamını bozmayalım.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Ben tespitlerimi aktarmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; işbaşına geldiğiniz yıl, pamuğun 626 000 lira fiyatı, 70 000 lira da primi vardı; şu andaki fiyatı 740 000, artı 90 000 lira primi var; inanın bu maliyet değil; pamukçumuz perişan durumda. Üzüm aynı şekilde, tütün aynı şekilde; rakamlarla söylemek istiyorum; üzüm, işbaşına geldiğiniz zaman 1 000 000 liraydı; bu sene üzümünü 850 000 liraya satan kendini mutlu hissediyor. Süt yemi, 205 000 liradan 319 000 liraya geldi. Buğday, geçen yıl 350 000 liraya satıldı, bu yıl ise 290 000 liraya ancak satılabiliyor.

Toprak Mahsulleri Ofisi, hükümet tarafından tamamen devredışı bırakıldı. 13 bölge müdürlüğünün hepsi, 50'ye yakın şube müdürlüğü, 100'e yakın ajans kapatıldı; 150'ye yakın alım merkezi kapatılırken, çiftçiye binbir eziyet yaşatıldı ve üretici, tüccarın insafına terk edildi. Bana, Adalet ve Kalkınma Partisinin çiftçiye sahip çıktığını söyleyebilir misiniz?! "AKP" dediğimiz zaman sizler kızıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, AKP'nin "A" harfi adaleti, "K" harfi de kalkınmayı söylüyor, onu işaret ediyor; adalet ve kalkınmadan vazgeçtiyseniz, benim söyleyecek bir şeyim yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tütün, patates, soğan, domates, biber, mısır, buğday, pamuk, fındık, ayçiçeği; hangi birisini anlatalım, hangisini söyleyelim size. Zaman zaman gündemdışı söz alarak, zaman zaman yazılı soru önergeleri vererek Tarım ve Köyişleri Bakanımızdan bilgi istiyoruz. Bu bilgiler ışığı altında, maalesef, meyve ve sebzenin de durumu hiç iç açıcı değil. Çiftçinin eline geçen para, bir önceki aya göre 2,1 oranında azalmıştır. Komşumuz Yunanistan, pamuk üreticisine 960 000 lira prim veriyor. Ülkemizde ise, 2003 yılı pamuk primini Adana ve Muğla çiftçileri alabilmiş değil, pamuk tüccarları dahi, pamuk çiftçisinin haline üzülüyor; çünkü, seneye pamuk eken üretici kalmazsa, tüccarın işi de zor. Şu anda, Çukurova'da pamuk maliyeti 900 000 lira; oysa, çiftçinin pamuğu 600 000 liraya elinden alınıyor. Ege'de ise pamuk maliyeti 1 200 000 lira, satış fiyatı ise 840 000 lira civarında. Pamukta fiyat düşüklüğünün sebebi, tam hasat zamanı -kasıt aramak istemiyorum; ama, tam bir beceriksizlik örneğidir- acaba, Amerika Birleşik Devletlerinden ve Yunanistan'dan yapılan ithalat değil midir?!

Değerli arkadaşlarım, bu yılın bütçesinde tarıma ayrılan destek miktarı, ilk kez, gayri safî millî hâsılanın binde 7'sine düştü; önümüzdeki yıl da çiftçinin durumu perişan. Bu noktada, Erzurumlu arkadaşlarımız sık sık söze girdiler, sık sık konuştular; ama, basına yansıyan lafı söylüyorum; Sayın Başbakanımızın "millet yatıp kalkıp da çiftçiye mi çalışacak" sözü, çiftçiye bakış açınızın bir göstergesidir.

3 Ocak 2003 tarihinde yayımlamış olduğunuz Acil Eylem Planında, Tarım Ürünleri Sigortası Kanunu çıkarılması ve uygulama planı için öngördüğünüz süre tam oniki aydı. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Konuşmak dışında, bu konuyla ilgili ne yaptınız? Bakanlıklararası bir iletişim mevzubahis midir? Bunları sağlayabildiniz mi? Tarımla ilgili, zorunlu sigortayla ilgili çiftçilerimize bu mikrofondan söyleyeceğiniz sevindirici bir haber var mıdır?

Bir örnek daha vermek istiyorum: Üzerinde konuştuğumuz 653 sıra sayılı kanun tasarısının, yani Organik Tarım Kanunu Tasarısını da, Acil Eylem Planı içerisinde, oniki ayda çıkaracağınızı öngörmüştünüz, fazla gecikmediniz, sadece oniki ay sonra tekrar bunu getirebildiniz!..

Sayın Bakan, Bakanlığınız süresince her konuşulana cevap vermek gibi bir inceliğiniz söz konusu; gerçekten teşekkür ediyorum; fakat, Bakanlığınız süresince uygulamış olduğunuz politikalarla, Bakanlığınız, Tarım Bakanlığı değil, tarumar bakanlığı oldu. Üreticimizi, köylümüzü, çiftçimizi tarumar ettiniz, borç içinde yüzüyorlar.

Size, örnek olarak, Manisa Turgutlu Ziraat Odasından gelen bir imza dosyasını göstermek istiyorum; insanlar isyan ediyorlar: "2004 yılı tarım sezonu, İlimiz Manisa açısından parlak bir yıl olmamıştır. Eriklerimizi don vurmuş, üzümümüzü ve pamuğumuzu ise fiyat vurmuştur. Bu nedenle, bilhassa ilçemiz Turgutlu İlçesini çok zor kış beklemektedir. Sadece, 2004 yılı çekirdeksiz kuruüzüme prim verilmesini istiyoruz. Ayrıca, 2005 yılı bütçesini oluşturmadan, pamuk priminin, kilo başına 400 000 lira olmasını talep ediyoruz."

Sayın Bakanım, burada dünya kadar, yüzlerce imza var ve bu imzaların devamı var. Bu, sadece Manisa'nın, Turgutlu'nun değil, ülkemizde toprakla uğraşan, tarımla uğraşan bütün insanlarımızın problemi ve derdi.

Sayın Bakan, sizi Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerine şikâyet ediyorum. Bakanlığınızı ve Bakanlık yetkililerinizi iyi çalıştıramıyorsunuz. Sizi, Adalet ve Kalkınma Partisinin sevgili milletvekillerine, halkımın gözü önünde şikâyet ediyorum; çiftçimizin ihtiyaçlarına yeterince cevap veremiyorsunuz.

Kanun tasarısında bazı güzel bölümler var, kanun tasarısının tamamına katılıyoruz, bu bölümleri -vaktim çok az kaldı- okumak istemiyorum, daha sonra arkadaşlarımız söylerler, önemli olan, oniki aylık gecikmeyle dahi olsa, Organik Tarım Kanunu Tasarısı gerçekten önemli bir eksikliği tamamlayacak; fakat, önemli olan, uygulama, kontrol ve denetim. Eksiği tamamladığı gibi, kontrol ve denetim mekanizmalarını da son derece iyi çalıştırmamız gerektiğine inanıyorum. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yeterli ve tecrübeli personele sahip olmak zorunda; ancak, çalışma izni verecek Bakanlık da, bilgi birikiminin yanında yönlendirici ve yardımcı olmak zorunda.

Bu kanunun, insanlığa daha sağlıklı ürünleri sunacağına inanıyor, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreniz içinde kaldığınız için sağ olun.

Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Manisa Milletvekili Ufuk Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Vatandaşlarımızdan az önce gelen bir soru vardı, onu sormak istiyorum: Orman alanlarının, Orman Bakanlığı tarafından havadan ilaçlandırılması organik tarıma zarar verecek midir diye sorular geliyor. Bu soruya yanıt bulabilirsek teşekkür ederiz

BAŞKAN - Erdal Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, kanalınızla, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:

Ziraat Bankası tarafından organik tarım üreticilerine verilen ve 31.12.2004 tarihinde sona erecek olan yüzde 60 daha düşük faizli kredinin süresinin uzatılmasını ve devamlı hale getirilmesini düşünüyor musunuz?

Küçük işletmelerin verimliliklerinin artması ve ekonomik ölçekte üretim yapabilmeleri için, kooperatifler veya birlikler çatısı altında bir araya gelmelerine devlet öncülük yapmalıdır. Bu üreticilerin örgütlenmesini sağlayacak kredi ve altyapı desteği sağlamayı düşünüyor musunuz?

Organik ürün üreticilerine, diğer üreticilere verilen kadar doğrudan gelir desteği verilmektedir. Organik ürün üretimindeki verim düşüklüğü dikkate alınarak, bu sektördeki üreticilere verilen doğrudan gelir desteğini artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'den sonra, Edirne Milletvekili Rasim Çakır; buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Aracılığınızla Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.

Birinci sorum: Ürün çeşitliliğinin artırılması ve katmadeğeri yüksek ürünlere yönelmek adına, önümüzdeki dönemde uygulamayı düşündüğünüz farklı teşvik, destek ve muafiyetler var mı?

İkinci sorum, çeltikle ilgili. Bu yıl çeltik alımıyla ilgili Bakanlığınızın yürüttüğü politikada, kaç firmaya bedelsiz ithalat izni verildi? Mümkünse, bunların isimlerini öğrenebilir miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: Organik Tarım Kanunu Tasarısını görüştüğümüze göre, doğasıyla, tabiatıyla, insanlarıyla güzel bir kent olan Kastamonu İlinde organik tarım için müsait şartlar vardır. Kastamonu İlini organik tarım merkezi olarak düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Kastamonu-Tosya'da, sarıkılçık olarak bilinen pirinç türü giderek tükenmektedir. Bu tohumu ıslah edip, Tosya İlçemizin çeltiğini daha verimli hale getirmeyi planlar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben, Manisa Milletvekilimiz Ufuk Özkan'ın sorusuna bir katkı koymak anlamında söz aldım.

Sayın Bakanım, Orman Bakanlığının havadan ilaçlamasında, ilaç yerine biyolojik veya biyoteknik yöntemler kullanmasını önerir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlü mü yanıtlayacaksınız, yazılı mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, vakitten kazanmak için yazılı yanıtlayabilirim.

BAŞKAN - En azından önemli gördüğünüz birkaç soruyu yanıtlarsanız, süreyi kullanmış olacağız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Tamam.

Efendim, Ufuk Özkan Beyin sorusuna, bu konuda teknik bilgileri toparlayıp yazılı olarak cevap vermek istiyorum.

Erdal Karademir Beyin sorularına ise cevap vereyim. Biz, şu anda, yüzde 60 oranında indirimli faizle organik tarıma verilen kredi mekanizmasının devamlılığından yanayız; çünkü, bu üretimi teşvik etmenin en önemli unsurlarından biri olduğuna inanıyoruz.

Rasim Çakır Beyin ürün çeşitliliği konusunda ifadesi oldu. Bir bölgenin iklim özellikleri, toprak yapısı, aldığı yağış miktarıyla ilgili olarak, zaten, bu konuda, belli alternatifler içerisinde hareket etme imkânı vardır. Nitekim, kendi bölgesine yaptığımız gezide, Trakya'nın 3 iliyle ilgili, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli'yle ilgili yaptığımız çalışmalarda, bölge içerisinde ürün deseni itibariyle hangi konulara öncelik vereceğimiz büyük ölçüde belli oldu; bunu, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarıyla da paylaştık. Dolayısıyla, bununla ilgili düşünceleri kendisine iletme imkânı bulacağız.

Çeltikle ilgili, bu sene uyguladığımız politikadan bahsetti, ne olduğundan bahsetmedi...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Az sonra bahsedeceğim efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - ...ama, sanıyorum, bu Yüce Meclisin çatısı altında, çeltik konusunda bu yıl uygulanan politikayı bilen milletvekillerimiz var; tarlada ürününün satıldığına şahit olan çeltik üreticileri vardır. Dolayısıyla, evvela, uygulanan politikanın Türkiye'de çeltik üretimini artırdığını, üreticilerin ilk defa bu yıl çok büyük bir memnuniyet içerisinde olduklarını, sektörle yakından uzaktan ilgisi olan herkes biliyor. Ayrıca, piyasadan bu ürünü alıcı olarak giren firmalara, aşağı yukarı aynı oranda, satın aldıkları oranda, Türkiye'nin ihtiyacı olan ithalatta pay verileceği bellidir; ama, firma isimleriyle ilgili bir bilgi söz konusu değildir şu anda; fakat, kendilerine iletebiliriz.

Sayın Mehmet Yıldırım'ın Kastamonu'yla ilgili sorularına geçiyorum. Bu konuda bölgesel talepler de önemli. Eğer orada öyle bir altyapı var, insanlar bu konuda hevesliyse, biz eğitim katkısı yapabiliriz.

Tosya'yla ilgili, özel çeltik çeşidiyle ilgili konuda, arkadaşlarımızla bu konuda bizzat görüşmesi ve o ürünün ekonomik değerinin, katma değerinin, verimliliğinin incelenmesi lazım. Eğer bu konuda kayda değer bir gelişme söz konusu ise, elbette, varlığını sürdürmek ve verimliliğini artırmak görevimiz.

Efendim, ben, genel olarak, çok kısa olarak cevap vermiş oldum. Geri kalan sorulara yazılı olarak cevap verebilirim.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, soru - cevap için ayrılan süremizin dolmasına daha 3 dakika var.

Soru sormak isteyen arkadaşımız var mı?

Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin; buyurun.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; organik tarıma geçişte, gıda maddelerinin hormonlardan ve ilaçlardan arındırılması temel unsurdur. Organik tarımın, ülke yararı ve halkımızın sağlığı açısından taşıdığı önem, tartışılmaz, hepimizce malumdur. Yalnız, illerimizde, çeşitli adlar altında laboratuvarlar vardır; halk sağlığı merkezlerine, belediyeye, vilayete ve Bakanlığa ait laboratuvarlar. Belirli illerimiz dışında, bunların, gıda maddelerinde hormon tahlili yapabilecek çapta olanlarının sayısı çok azdır. Hangi süre içerisinde veyahut da ne zaman bu laboratuvarları teke indirerek, bunları geliştirerek, hormon tahlili de yapabilecek şekle girecektir; bu, ne zaman için planlanmıştır, bunu öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Bakanım, özellikle üzüm üreticisi, bu yıl, üzümünü satmakta -hem yaşını hem kurusunu- sıkıntı çekti. Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ertelemeyi düşünüyor musunuz üzüm üreticilerinin?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi bitti, süre de bitti; herhalde, Sayın Bakan bunlara da yazılı cevap verecek.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Yazılı cevap vereyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlandı.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı aranılacak.

Kabul edenler...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Başkan, içeri girsinler; millet bizi seyrediyor!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Karar yetersayısı vardır.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Müteşebbis

MADDE 6.- Müteşebbisler, yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde çalışmak zorunda olup, bu Kanun kapsamında Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik hükümlerine aykırı faaliyette bulunamazlar.

Müteşebbisler, kontrol veya denetim amacı ile Bakanlık yetkilileri ile Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kuruluşların yetkililerine ; işletmeye giriş izni vermek ve muhasebe kayıtları ile diğer ilgili dokümanlarını göstermek zorundadırlar. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, elde ettikleri bu bilgi ve belgeleri, Bakanlık dışında üçüncü şahıslara veremezler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, CHP Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Organik Tarım Yasası Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; görüşlerimi açıklamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddenin gerekçelerine baktığımızda çok enteresan bir cümle var; mutlaka okumuşsunuzdur; ama, ben de size bir kere daha okumak istiyorum: "Türkiye'de kimyevî gübre, ilaç ve kimyasal girdi kullanılmadan üretim yapılan geniş tarımsal alanlar mevcuttur" deniliyor. Aslında, gerçekten, bizim çiftçimiz, bilmeden, istemeden, haberi olmadan organik tarıma büyük katkıları olan bir çiftçi kesimi; yani, tarlasına atacağı ilaç için parası yok, tarlasına atacağı gübre için parası yok; o nedenle, hiç farkında olmadan üretimin en kalitelisini yapıyor; ancak, ne kadar hazindir ki, köylümüz, çiftçimiz, ürettiği malı satamadığı için, pazarlamada büyük sorunları olduğu için büyük sıkıntı çekiyor.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasanın maddelerine baktığımızda çiftçi sözcüğü yok; çok enteresan -ben, uzmanlarıyla da görüştüm, acaba daha önceden çiftçiler için böyle bir terim kullanılmakta mıdır diye- çiftçi sözcüğü yerine, müteşebbis sözcüğü geçiyor; çok ilginç gerçekten. Biliyoruz ki -halkın arasında, köylerimizde dolaştığımızda- çiftçi yok olmuş, çiftçi kaybolmuş; belki de o açıdan haklısınız; artık, çiftçi yerine müteşebbis sözcüğünü kullanmaya başlayacağız bundan sonra!

 Değerli arkadaşlarım, çiftçimiz çok enteresan bir evreden geçiyor, evrimden geçiyor. Gerçekten, toplumun neredeyse yüzde 35'ini kapsayan bu kesim, bir zamanlar, Yüce Atatürk tarafından "milletin efendisidir" tanımıyla tarif ediliyordu; ancak, ne hazindir ki, son dönemlerde Sayın Tarım Bakanı tarafından "gözünüzü toprak doyursun" ifadeleriyle, Sayın Başbakan tarafından da -ki, biraz önce bir arkadaşımız "yok, öyle bir şey olmadı; bu, doğru değil; ben de oradaydım, öyle bir şey yok" dedi; ancak, dünkü gazetelerde hepimiz okuduk, hepimiz gördük- çiftçiler için, haklarını arayan çiftçiler için aynen şu ifadeler kullanılıyor -size gazete kupüründen okuyorum- "yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak?! Parayı da, devleti de iyi yöneteceğiz."

Değerli arkadaşlarım, yani, bu ifadeden de anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan, çiftçiler bütçeden önemli bir destek alıyorlar; o nedenle, size verdiğimiz destek yeterli; bununla idare edin demek istiyor.

Avrupa'daki tarım kesimi, tarımla uğraşanlar, gayri safî millî hâsılaya yüzde 2 katkı koyuyor ve gayri safî millî hâsıladan da yüzde 1,5 destek alıyor. Bizdeki rakamlara bakınca da durum tam tersine; tarım kesimi, gayri safî millî hâsılaya yüzde 11,9 katkıda bulunuyor; gayri safî yurtiçi hâsıladan aldığı destek de binde 7 civarında, yüzde 0,7; yani, bütçenin onda 1'i kadar katkı yapıyor; ancak, yüzde 1'i kadar da destek alamıyor. Şimdi, bu koşullarda, Sayın Başbakanın Erzurum'da söylediği sözlere katılmak mümkün değil; tam tersine, ne kadar desteklesek azdır, çiftçilerimize ne kadar destek versek azdır. Dilerim, gazeteler doğru haber yazmıyordur, Sayın Başbakan böyle bir şey söylememiştir; söylediyse, ben, kendisini kınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Avrupalı çiftçi, devleti tarafından bu kadar desteklendiği için -ben, turizm bölgesinin milletvekiliyim, Muğla Milletvekiliyim- Türkiye'ye tatile geliyor; karşılaşıyoruz; kardeşim ne iş yaparsın? "Avrupa'da çiftçilik yapıyorum." Gittiğim yerlerde, köylerde, kahvelerde sorarım, içinizde denize giren var mı, bu sene tatile giden var mı diye; inanır mısınız, Muğla'nın köylerinde, bırakın tatil yapmayı, daha denizi görmeyen köylüler gördüm. Ne kadar hazin, ne kadar üzücü. O açıdan, bu yurttaşlarımızın sorunları için ne kadar uğraşsak, ne kadar destek versek, azdır. Çiftçimizi içine düştüğü bu durumdan kurtarmak için gece gündüz çalışmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten çok hazin durumdalar; gezilerimizde gördük; Fethiye'nin Bekçiler Köyünde patates üreticileri, geçtiğimiz sene 300 000 liradan sattığımız patatesi bu sene 150 000 liradan alan satan yok diye ağlıyordu. Yine, Muğla'nın Şenyaylasında, geçtiğimiz yıl 1 milyar liraya danasını satan besici, bu sene 500 000 000'a satacak adam bulamadım diye ağlıyordu.

Pamuktaki hazin durumu hepiniz biliyorsunuz. Yıllardan beri büyük sıkıntı çeken pamuk üreticisi, bu yıl daha da büyük sıkıntılara girdi ve bankaya olan borcunu ödeyemez durumda. Gerçekten de pamuktaki bu sıkıntı, sadece bu yıla mahsus değil; yıllardan beri, kötü politikalarla, düşük üretici destekleriyle, pamukçu, neredeyse üretimden çekilme noktasında. Pamuğun yerine, benim bölgemde, narenciye ikame edildi; ancak, ne hazindir ki, bu sene, narenciye üreticisi en perişan üretici durumunda. Geçtiğimiz yıl 650 000-700 000 liraya sattığı limonu, bu yıl 150 000 liraya alacak adam bulunmuyor; narenciyeler ağaçta çürümeye, dökülmeye başladı.

Yapılması gereken, Avrupa'da olduğu gibi, çiftçiye büyük destekler verebilmektir, vermektir. Biz, çiftçi yerine, kendimize daha yakın olan başka kesimleri destekliyoruz; ancak, çiftçi, hakkını istediği zaman da, neredeyse hakarete varan azarlamalarla çiftçileri suçluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tarımda bazen destek verdiğimiz kesimler de oluyor. Geçtiğimiz altı ay içinde, 23 Mayısta, biliyorsunuz, elma ve patates desteğiyle ilgili bir ihracat destek primi açıklandı. Çok enteresan... Ben "narenciyecilerin durumu ne olacak" diye bir soru önergesi verdiğimde, Sayın Bakan Ali Coşkun "ihracatı desteklememiz gerekiyor" diye bir cevap verdi. Elma ve patateste geriye dönük çok enteresan bir destek verdik. Geçtiğimiz 23 Mayısta açıklanan, Resmî Gazetede yayımlanan tebliğe göre, elma için 1 Marttan, patates için 1 Nisandan geçerli olmak üzere ihracat destek primi verileceği açıklandı. Ne zaman; 23 Mayısta. Ne kadar süreyle; 31 Mayısa kadar; yani, bir haftalık. Ne zaman için geçerli; 1 Marttan 31 Nisana kadar. Kime verilecek bu prim; bu tarihler arasında ihracat yapana; yani, 23 Mayıstan önce ihracat yapanlara, bir de bir hafta içinde ihracat yapanlara. Zaten, üreticinin elinden elma ve patates çıkmıştı. Yani, verdiğimiz destek, elma üretene gitmedi; verdiğimiz destek, patates üretene gitmedi; kime gitti; ihracatçıya gitti. Evet, ihracatçıları da destekleyelim; ancak, prim ne için veriliyor, primin veriliş amacı nedir; sıkıntı çeken çiftçiyi desteklemek, çiftçinin daha çok üretmesi için teşvikte bulunmak. Siz, çiftçinin elinden ürün çıktıktan sonra prim verirseniz, bunun adı, olsa olsa devletin katkısıyla birilerini zengin etmek olur.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, bu tasarının geneli üzerindeki konuşmasında "yani, o kadar karamsar bir tablo da yok canım" dedi; ama, bu, aynı zamanda, karamsar bir tablo olduğunu kabul etmektir; "sizin abarttığınız kadar değil" diyor belki.

Yine, Sayın Bakan, konuşmasında, birtakım doğal afetler nedeniyle üreticinin bu sene büyük sıkıntı içine girdiğini söyledi; doğru, bazı yerlerde büyük afetler oldu, üreticimiz büyük sıkıntılar çekti; ancak, narenciyede bu sene bir doğal afet olmadı, birçok üründe de olmadı. Bence, tarımda bir afet var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)               

BAŞKAN - Sayın Ali Arslan, toparlayın lütfen.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Tarımdaki asıl afet, yıllardan beri IMF ve Dünya Bankası politikalarının Türkiye'deki uygulayıcısı klasik sağ partilerdir, bunun bugünkü temsilcisi de Adalet ve Kalkınma Partisidir; en büyük afet odur. Dilerim, Allah bir daha çiftçimizin başına, köylümüzün başına böyle bir afet vermez, nasip etmez.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; büyük güçlük içinde, emekleriyle yurt ekonomisine katkıda bulunan çiftçilerimize, buradan, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Perşembe akşamı bu yasa tasarısının görüşmelerine başladığımızda, Sayın Bakanım, Trakya'da bir gezinti yaptığını, çalışmalar yaptığını, bu çalışmaların bir kısmında benim de bulunduğumu ve Trakya çiftçisinin durumunun o kadar da kötü olmadığını sizlere anlatmaya çalıştı. Ben, Sayın Bakanın, bu bilgileri kimden alarak böyle düşündüğünü bilmiyorum; ama, ben de Trakya'nın, Edirne'nin bir milletvekili olarak, oradaki çiftçinin, oradaki köylünün gerçek durumuyla ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakan, yanlış bilgiler alabilir, kendini yanıltabilir, Sayın Başbakanı da yanıltabilir; ama, çiftçiyi yanıltmak mümkün değildir; çünkü, gerçek olarak bu durumu yaşayan Türk çiftçisidir. O bakımdan, ne kadar güzel sözler söylersek söyleyelim, ne kadar hamasi nutuklar atarsak atalım, bu, gerçek durumu değiştirmeyecektir.

Sürem yettiği müddetçe buğday ve çeltikle ilgili iki konuyu gündeme getirmek istiyorum. Daha sonraki maddelerde de, Trakya'nın diğer ürünleriyle ilgili sizlere yine doğru bilgiler aktarmaya gayret edeceğim.

Bayram süresince Edirne'deydim. Köylü vatandaş bir hesap yapıyor. O hesabı aynen yaptığı şekliyle size iletiyorum; diyor ki: "Ben geçen sene gübreyi 280 000 liraya aldım, mazotu 900 000 liraya aldım, buğdayı 400 000 liraya sattım. Bu yıl, gübre 450 000 lira -şimdi biraz daha arttı- mazot 1 800 000 lira, buğdayı 280 000 liraya sattım." Şimdi ben soruyorum: Tarımdaki iyileştirme bu mudur; bu şekilde bir iyileşme Türkiye'yi nereye götürür?!

Sayın Bakan çeşitli konuşmalarında buğday konusunu açıklığa kavuşturmaya çalıştı, dedi ki: "Mazot dünyada pahalandı. Gübre -amonyak üretimi azaldı, tamamıyla ithalata bağlı- dünyada pahalandı." Diyecek bir şey yok. Döndü dedi ki: "Buğday da dünyada ucuzladı, biz ne yapalım." Peki, madem ki şartlar böyle, Sayın Bakanın buğday üreticisine bir tavsiyesi var mı; yani, et yemesin, süt yemesin, peynir yemesin, ekmek yemesin veya bir mezar çukuru açsın içine girsin şeklinde bir önerisi var mı?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sakın söyleme; yafta olarak kalır sonra.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Söylemem.

Şimdi, aynı şekilde, çeltik üreticilerinde bu yıl yeni bir politika uygulandı: Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, 1'e 1; yani, üreticiden 1 kilogram mal alan, 1 kilogram da bedelsiz ithalat hakkına sahip olacak şeklinde. Geçen yıla göre, 2003'e göre, çeltik fiyatlarında ciddî bir yükselme olmamasına rağmen, bu mevcut uygulama, piyasada paralı alıcının olması, Ofisin bile devreye girmeden üreticinin malını rahatlıkla satması bölgede bir memnuniyet yarattı. Bu anlamda, Sayın Bakana çeltik üreticileri adına teşekkür ediyorum. Sayın Bakanın günlerdir burada beklediği buydu; o görevi de yapmaktan çekinmiyoruz.

Yalnız, bu konuda bir küçük hatırlatma yapmak istiyorum. Bu 1'e 1 ithalat yapan firmalar, belirli firmalar. Yerli sanayici, yani, çeltik fabrikatörü, borsadan mal alırken, kendi firması adına mal almadı, her çeltik fabrikatörü, ithalat yapmakla uğraşamayacağı için veya bu konuda sermaye yetersizliği çektiği için, ithalat yapma izni alan belirli firmalar adına mal aldı, malı fabrikasına koydu. Dolayısıyla, bu yıl uygulanan bu politika, bize göre, orta ve uzun dönemde sürdürülebilir bir politika değildir. Sayın Bakanın ve bakanlık bürokratlarının bu konuyu dikkate alacağından eminim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen toparlayın.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Yalnız, çeltikte de, ayçiçeğinde de, buğdayda da köylünün açık ve samimî olarak ifade ettiği şöyle bir durum var: Bu yıl, Trakya'da mevsim koşullarının iyi olmasından dolayı, ürün, üretim anlamında yüksek ve köylü diyor ki: "Allah bize acıdı, yüzümüze güldü. Allah verdi; ama, hükümet vermedi."

MEMET ALİ SUÇİN (Batman) - AK Partinin bereketi, Sayın Vekilim.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Velev ki, bu sene mevsimler de uygun olmasaydı, bugün düştüğünüz durumun çok daha kötü bir noktasında olma şansınız yüksekti.

Ben, sobalı evde büyüdüm, çocuklarımı da sobalı evde büyüttüm. Küçük oğlum sobaya gittiğinde, aman oğlum cıs derdik; dedik dedik, ama, dinletemedik; o gitti, parmağını dokundurdu, parmağı yandı ve ondan sonra bir daha da sobaya ellemedi. Bu millet, ampulü gördü, ışık verecek zannetti, uzandı, elini değdirdi; ama, eli yandı.

Ben, bu durumu, tarımda Türkiye'nin içerisine düşmüş olduğu bu durumu, sayın hükümetimizin ve sizlerin değerli katkılarıyla, inşallah, en kısa zamanda giderirsiniz diye umutla bekliyorum; ama, şunu bilin ki, artık, köylünün cebinde, milletvekili köye geldiğinde milletvekiline ısmarlayacağı çayın parası yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Şahsı adına, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

AKP İktidarı, gerek hükümet programında ve gerekse Acil Eylem Planında, Türk çiftçisine gerekli desteğin verileceğini ve üreticinin alım gücünün artırılacağını taahhüt etmişti. Bu söz, üzerinden iki yıl süre geçmesine rağmen gerçekleşmedi. Bugün, Türk tarımı ve Türk işçisi, en zor, en bunalımlı, en çaresiz ve en sahipsiz dönemini yaşamaktadır. Bugünkü iktidarın uyguladığı yanlış ve tutarsız tarım politikaları sonucunda, çiftçinin alım gücü artmamış, giderek azalmıştır.

Değerli milletvekilleri, üyelik için seferber olduğumuz AB ortak tarım politikası ilkelerine aykırı olarak, tarımın desteklenmesinden vazgeçilmiştir; destekleme alımlarına son verilmiş, müdahale kuruluşları özelleştirilmiş ve devredışı bırakılmış, tarımsal KİT'ler tasfiye edilmiş; kredi, gübre, ilaç, tohumluk gibi girdilere uygulanan sübvansiyonlar kaldırılmış, devletin tarıma verdiği 5-6 milyar dolarlık destek neredeyse  1 milyar dolara düşmüş -AB'de yüzde 40'ın üzerinde bir destek varken, Türkiye'de yüzde 2'nin altındadır- temel ürünlerde üretimde azalma olmuş, dünya ortalamasının altında gübre tüketimimiz vardır -ki, bu çok düşündürücüdür- et ve süt ürünlerimizde gerileme olmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu genel değerlendirmeden sonra, şu anda, seçim bölgem olan Iğdır'dan bir üreticinin derdini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu canlı örnekte, Hasan Köprü şöyle diyor: "Devletin kota limitinden mağdur olan 5 000 şekerpancarı ve mısır üreticisi kan ağlıyor. Bizler, kotadan ve mısır ekiminden mağdur duruma düştük. Çiftçinin ürettiğinin yüzde 40'ı kota fazlası durumuna düştü ve kota fazlasına düşen üreticilerin elinden almak için, kota tüccarları pusuya yatmış durumdalar. Devlete 99 000 liraya verdiğimiz pancarı, kota tüccarlarına 35 000 liraya satmak mecburiyetinde kaldık. Hani, nerede; hükümet bizi niçin aramıyor, kurtarmıyor bu sıkıntıdan?!

Yine, aynı şekilde, pancarın alternatifi olarak mısırı önerdiniz, tohum verildi 'ekin, destek vereceğiz' dediniz; ama, mısırı ektik, mısırın yüzde 90'ı tarlada kaldı, elimizle biçmek zorunda kaldık, değnekle döverek tanelerini ayırmaya çalıştık; ama, bundan da mağdur duruma düştük." Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, hükümetiniz gerekli başarıyı gösteremedi.

Benim, Erzurum'da yirmi yıllık hekimlik hayatım var. Erzurum'da söylenen lafı burada anmadan geçemeyeceğim. Erzurum'daki kombinalar çalışamaz duruma geldi, besici ve çiftçi perişan durumda. Başbakanımız, Erzurum'da diyor ki: "Bu millet, gece gündüz, yatıp kalkıp size mi çalışacak!" Nene Hatun'un kemiklerini sızlattı Sayın Başbakanım. Sayın Başbakan, Erzurumlunun, kendi partisinden 7 milletvekili seçtiğini unuttu, 7'de 7 milletvekili almıştı Erzurum'da; ama, bunları söylemekle, Erzurumlulara hiç iyi etmedi; çünkü, Erzurumlular bunu hak etmemişti. Nene Hatun'un torunları, seçim zamanı geldiğinde bunu unutmayacaklar, Başbakana gerekli dersi vereceklerdir. Ben de, Erzurum'da yirmi yıl çalışmış biri olarak, Başbakanı, bu kürsüden, bu sözleri için protesto ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada, huzurlarınızda, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına hitap etmek istiyorum. Iğdır, bu bahar bir afete uğradı, 50 000 dönüm ekili arazisi yerle bir oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Dursun Akdemir, toparlayın lütfen; süreniz doldu.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Ben, bu kürsüde Iğdır'daki afetten bahsederken, Genel Kurulu terk etmeye çalışan Bakanıma hatırlattım "lütfen, Iğdır'ın afetini dinleyin" dedim; çünkü, uğraşmama rağmen, kendisine beş gün ulaşamamıştım; ama, maalesef, kürsüyü terk etti. Bugün, buradan afetzedelere cevap vermesini istiyorum.

Ayrıca, Sayın Bakanımdan bir ricam daha var. Iğdır İli Tuzluca İlçesi Sarıbulak Kalkınma Kooperatifi 1995 yılında kuruldu, 2004 yılında programa alındı ve Türkiye'de 15 000 kooperatif arasında 25'in içine girdi, Türkiye'nin taa doğusunda, sınırda; ama, noterdeki birkaç muamele eksikliği dolayısıyla bu kooperatife kredi kullanma hakkı verilmiyor. Bu kürsüden, bu kooperatife destek verilmesini talep ediyorum Sayın Bakanımdan.

Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

EYÜP FATSA (Ordu)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Buyurun Sayın Fatsa.

EYÜP FATSA (Ordu)- İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN- Açıklar mısınız, gerekçesi ne? Sataşma mı?

EYÜP FATSA (Ordu)- Evet. Gerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına gerekse Doğru Yol Partisi adına sayın milletvekili arkadaşlar...

BAŞKAN- Sayın Fatsa, aslında son iki konuşmacı milletvekili arkadaşımız -Dursun Akdemir olsun, Rasim Çakır olsun- bir parlamentoda olması gereken doğal iktidar-muhalefet tartışması içine girdiler. Başkanlık Divanı, sözlerini sataşma olarak değerlendirmiyor; ama, elbette, onlar nasıl muhalefette olmanın gereği düşüncelerini aktardılarsa, siz de, önümüzdeki maddelerden birinde şahsınız adına söz alır, iktidarın görüşlerini açıklarsınız, kendinize göre haksız olan konuları dile getirirsiniz. Böylelikle süre kaybetmemiş oluruz, yasayı da daha hızlı çıkarmış oluruz.

EYÜP FATSA (Ordu)- Hayır... Sayın Başkan, bakın, Muğla Milletvekilimiz Sayın Ali Arslan, biraz önce grubu adına bu kürsüde yaptığı konuşmada AK Partinin bu ülke için bir afet, bir felaket olduğunu ifade etti. En büyük felaket, en büyük afet olduğunu... 

BAŞKAN- Eyüp Bey, Grup Başkanvekili olarak Meclisin işleyişini en iyi bilmek durumundasınız. Sayın Ali Arslan, son iki konuşmacıdan önce grup adına konuştu. Ondan sonra, iki konuşmacı daha konuştu. Siz, şimdi, sataşmayla ilgili Ali Arslan'ın sözlerini konu ediniyorsunuz.

Aslında, etkin ve verimli Meclis çalışması açısından, en az bizim kadar titizlik göstermeniz lazım; ama, buna rağmen ısrar ediyorsanız "bu Parlamento çatısı altında her parlamenter düşüncelerini dile getirebilir, getirmelidir" ilkesiyle, kısa olmak üzere, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, sadece, sataşma olduğunu varsaydığınız konularla sınırlı kalmak üzere -ki, ben, o konuları da sataşma olarak görmüyorum; demokrasinin, iktidar-muhalefet çekişmelerinin, tartışmalarının bir cilvesi onlar- size söz veriyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, konuşmasında Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 653 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinde, muhalefet partisi sözcülerinin yapmış olduğu konuşmaları düzeltmek üzere, onların, Grubumuzu kasteden, Grubumuzu hedef alan sözleriyle ilgili Grubumuzun düşüncelerini ifade etmek üzere söz aldım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir kanun tasarısı görüşülüyor. Elbette ki, iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız tarafından, görüşülen kanun tasarısıyla ilgili -ki, organik tarım adında, belki çok yaygın olmayan; ama, Türkiye'nin gündemine, Türk tarımına hızla da giren önemli bir uygulamayla ilgili bir kanun tasarısıdır- farklı düşünceler, farklı fikirler, farklı alternatifler ifade edilebilir, karşı çıkılabilir, tenkitler yapılabilir; varsa, bu tasarıyla ilgili eksikler, yanlışlar düzeltilebilir. Bunu, elbette ki, herkes saygıyla karşılar, herkes bunun gereği neyse onu da yapar.

Tabiî, arkadaşlarımızın konuşmasına baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, sanki, Organik Tarım Kanunu Tasarısı diye bir kanun tasarısı yokmuş gibi; çok farklı konular, çok farklı meseleler, buradan ifade edilmek suretiyle, bu tasarının Genel Kurulda kanunlaşması için katkılarını beklediğimiz arkadaşların, böyle bir katkı sunma gayreti içerisinde olmadıklarını görüyoruz.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Diyalektiği bilmiyorsun, diyalektiği; her şey birbiriyle ilişkilidir.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen...

BAŞKAN - Sayın Fatsa, sataşmaya neden olacak cümleler kullanıyorsunuz. Lütfen, bunlardan sakınınız.

EYÜP FATSA (Devamla) - Yok, sataşmaya neden olmayacağım Sayın Başkan.

Bugün, Türkiye'de, Türk tarımının, Türk çiftçisinin bütün meselelerinin çözüldüğünü, bütün problemlerinin çözüldüğünü iddia eden, böyle bir iddiayla konuşan ne bir hükümet yetkilisi ne bir sayın bakan ne de bu konuda söz sahibi olan ve böyle bir iddiayı ortaya atan iktidar grubuna mensup bir arkadaşımız var. Elbette ki, Türk tarımının, Türk çiftçisinin sıkıntıları vardır; ama, biraz, bunları eleştirirken, insaf ölçülerini de görmek, yakalamak lazım.

Bakın, 3 Kasım 2002 uzak bir tarih değildir. 3 Kasım 2002'de Türk çiftçisinin kullanmış olduğu kredilerin gecelik faizlerinin yüzde 7 500'ler olduğunu, esnafı, tüccarı gibi, unutmamak lazım. Bu süre içerisinde de, Türk çiftçisini içine düşmüş olduğu sıkıntılardan kurtarmak için bir dizi uygulama yapılmıştır ve bunlar da, tarım sektöründe çalışan vatandaşlarımız tarafından büyük bir hüsnükabul görmüştür. Biraz önce muhalefet partisi Edirne Milletvekili Sayın Arkadaşımız, Muğla Milletvekili Arkadaşımız ve Iğdır Milletvekili Arkadaşımız burada Türk çiftçisinin sıkıntılarını söylediler; birçoğuna katılmamak mümkün değil. Elbette ki, sıkıntılar var, sıkıntılar giderilmiş değildir; ama, bu sıkıntılar iki senelik sıkıntı falan da değildir.

Ben bir fıkra anlatmak istiyorum, hemen sözü bitiriyorum: Uyanık bir lokantacı...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Masal... Masal... Masal anlat.

EYÜP FATSA (Devamla) - Arkadaşlar, biz bir şey anlatalım, siz kendi payınıza düşeni alırsınız.

ATİLA EMEK (Antalya) - Zaten masal anlatıyorsunuz hep.

EYÜP FATSA (Devamla) - Uyanık bir lokantacı müşteri çekmek için, lokantasının, işyerinin girişine şöyle bir tabela asar: "Yiyin, için, hesabı torununuz ödesin." Bir vatandaş da gider, nasıl olsa torun ödeyecek parayı diye, bir güzel, mükellef ziyafet çeker kendisine. Çıkarken parayı ödemeden çıkmak ister, lokantanın sahibi "hemşerim, nereye gidiyorsun parayı vermeden" deyince "torunumdan alacaksın" der. Lokantacının cevabı "hayır, siz dedenizin hesabını ödeyeceksiniz" olur.

Arkadaşlar, siz bize bizim hesabımızı sorun, dedelerimizin hesabını bize sormayın. Dedelerimize baktığımız zaman, bu işin arkasında Cumhuriyet Halk Partisi, bu işin arkasında Doğru Yol Partisi, bu işin arkasında diğer partiler vardır. Siz bize bizim hesabımızı sorun. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "iki yıl oldu" sesleri)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Fatsa, iki yıl oldu... iki yıl... Masal anlatmayın artık.

EYÜP FATSA (Devamla) - Biz hesabımızı verdik.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Hani IMF'yi kovacaktınız? IMF'nin talimatıyla hareket ediyorsunuz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar... (CHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlar, biz hesabımızı vererek geldik... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım...

Sayın Fatsa, tamamlayın, süreniz doldu.

EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlem.

Değerli arkadaşlar, her türlü tenkidi yapabilirsiniz; ama, tahkir etme, aşağılama gibi bir hakkınızın olmadığını bilmeniz gerekir. Eğer, AK Parti Türkiye için bir felaket olsaydı... 28 Marttan daha yeni çıktık. Millet felaketin kim olduğunu biliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, Süleyman Demirel'e buradan hakaret etmesine nasıl izin veriyorsunuz?! Sayın Süleyman Demirel'e buradan hakaret ediliyor!

DURSUN AKDEMİR (Yalova) - DYP adına söz istiyorum, sataşma var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın AKP Grup Başkanvekili, Cumhuriyet Halk Partisini ismen telaffuz ederek Partimizi ağır şekilde suçladı. Çok kısa yanıt vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

2. - İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisi olarak, görüşülmekte olan yasa tasarısını, eleştirilerimizi söyleyerek, düşüncelerimizi söyleyerek, ülkenin yararını düşünerek, onaylıyoruz; hiçbir maddede, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu "kabul etmeyenler" denildiği vakit el kaldırmamıştır; olayı tahrif etmeyelim önce. Peki, muhalefet etmek demek, hiç konuşmamak...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - El kaldırsaydınız ne olurdu?!

ATİLA EMEK (Antalya) - Müfettiş Bey, sana ne oluyor?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Haa, istemiyorsanız, her maddede karar yetersayısı isteriz; sabaha kadar burada oturursunuz. Oturun... Oturun...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Zaten engelliyorsunuz!..

ATİLA EMEK (Antalya) - Otur yerine... Otur yerine...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sana ne oluyor?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, her iktidar işbaşına gelir,  enkaz edebiyatıyla kendi beceriksizliğinin mazeretini söylemeye çalışır. 3 Kasımdan bu tarafa iki yasama yılı geride kaldı ve iki Başbakan değiştirdi, iki hükümet kurdu Adalet ve Kalkınma Partisi. 3 Kasımdan bu tarafa, üç hafta geçmedi, ikibuçuk yıl geçti ve başta tarımdaki uygulamanızdan, millet, gerçekten şikâyetçi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizi onaylamak için bu Parlamentoda değiliz; saçı bitmedik yetimin, çay ısmarlayacak parası kalmayan köylünün derdini, elbette, bu kürsüde, CHP'li milletvekilleri dile getirecek. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yetimin hakkını Şişli'de sorun, Şişli'de!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ve Cumhuriyet Halk Partisi, kimlik bunalımı içerisinde değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, Osmanlının, yıllarca ezdiği köylüyü... Cumhuriyeti kurduktan sonra aşar vergisini kaldıran partidir, yol vergisini kaldıran partidir. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Halk çok iyi biliyor...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, 1950'den bu tarafa tek başına iktidar olmamıştır; 1950'den bu tarafa sağ partiler iktidarda olmuştur. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, lütfen... Lütfen, yerinizden konuşmayın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Siz, millî görüş gömleğini çıkardığınızı söylüyorsunuz ve kimlik arıyorsunuz. Bazen Menderes'in devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, bazen Demirel'in devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, bazen Özal'ı takip ettiğinizi söylüyorsunuz. Biz de şaşırdık, kimin devamısınız, kimin takipçisisiniz? Biz de şaşırdık! (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sarıgül geliyor...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sarıgül kırmızıgül... Siz, ne derseniz deyin... Siz, ne derseniz deyin...

 Arkadaşlar, şurası bellidir ki, Türkiye'yi, Türk tarımını, Türk köylüsünü bu durumda bırakan, takipçisi olduğunuzu söylediğiniz sağ iktidarlardır, Mendereslerdir, Özallardır.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ecevit getirdi IMF'yi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu memlekete çikita muzu ithal ederek, tarımı, sonuna kadar Türk köylüsünü ezenlerin, ihracata kapı açarak yanlış tarım politikası izleyenlerin devamı olmaya devam edin.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - IMF'yi Derviş getirdi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Siz, ne derseniz deyin, iki senelik, ikibuçuk senelik icraatınızla Türk Halkının önünde gerekli yargıyı hak etmiş, gereken notu almış bir partisiniz.

Sizin gibi, burada, Seçim Yasasının avantajından yararlanarak aldığı oyun 2 katı parlamenteri bulunan partilerin oluşturduğu parlamentoları hatırlıyorum; biz, yine, muhalefet sırasındaydık. Şimdi, o partiler, Parlamentoda da yok, Türk siyasî tarihinde de yok, Türk siyasî yaşamında da yok. İnşallah, bu sayıyı muhafaza edersiniz; ama, göreceksiniz ki, tarih, bu şekilde Meclisi dolduran, şımarıklık içinde bu kürsüden muhalefete saldıran partilerin tarihten silindiklerini gösteren misallerle doludur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Dursun Akdemir, DYP'den bahsedildiği için size de söz veriyorum; buyurun.

3. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; meyveli ağaç taşlanır. Tabiî, Türkiye Cumhuriyetinin çokpartili hayatında demokrasiyi getiren, bu halkı çarıktan iskarpine götüren, köylünün yüzünü güldüren, barajlar kralı olan, aynı zamanda İstanbul'da Boğaz köprüleri yapan, ihtilaller gören, ihtilalleri kansız olarak geçiştiren, 6 defa gidip 7 defa hükümetin başına gelen ve bugün, Adalet Partisi Genel Başkanlığına gelişinin 40 ıncı yılını kutlayan, 80 yaşında olan -bugün izledim, Türkiye'nin nereden nereye getirildiğini çok iyi anladım; dolayısıyla, Sayın Eyüp Bey, bana bu açıklamayı yapma fırsatı verdi- Süleyman Demirel'in, bu ülkeye Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak yaptığı hizmetler çok büyüktür ve onun demokrasi yolunda verdiği mücadelenin eseri olarak, şu anda AKP buradadır. Bunu belirtmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fatsa konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinden ve DYP'den bahsetmesi üzerine sataşma durumu ortaya çıktığı için, Sayın Kemal Anadol ve Sayın Dursun Akdemir söz aldılar.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Saadet Partisini savunacak kimse yok mu bu Mecliste? Hocaya haksızlık oluyor...

ATİLA EMEK (Antalya) - Hoca meydandaydı!..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sarıgül de meydandaydı!..

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi de, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Bakan, 15 Ağustos 2004 tarihinde, Sinop İlinde çok ciddî bir dolu afeti yaşanmıştı. Bu afette, Boyabat İlçemize bağlı Göve, Saraydüzü İlçemize bağlı Arım, Korucuk Köyleri ve Durağan İlçemize bağlı, Edil, Yeşilkent, Akçabük, Alpaşalı ve Hacıoğlan Köylerinde, 298 çiftçimize ait 5 828 dekar ekili alandaki bütün çeltik ürünü -ki, bu çeltikler organik üründür- telef olmuştur. Hükümetinizin, o günden bu yana, bahse konu bölgedeki mağdur çiftçilerimize yönelik hiçbir ciddî tedbiri, bölgemizde, tarafımca gözlenmemiştir. 2090 sayılı Afet Yasası bahane edilerek, çiftçinin mal varlığının yüzde 40'ı zayi olmadıkça afet kapsamına alınmamak gibi bir gerekçeyle, bölge halkı çok büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Bakanlığınızca, bu insanların mağduriyetini gidermek için başkaca bir tedbir almayı düşünüyor musunuz? Hakikaten, bölge halkı çok mağdurdur.

Yine, Sinop İlinde, 2004 yılı doğrudan gelir desteği halen ödenmemiştir. Yılın bitmesine bir ay var; niye ödemiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, ben de, aracılığınızla, Sayın Bakana 2 soru tevcih etmek istiyorum.

Sayın Engin Altay'ın da gündeme getirdiği gibi, tabiî afetlerle ilgili, çiftçilerimizin dolu ve sel felaketi konusunda, 2090 sayılı Yasanın kapsam maddesinde bir çelişki var. Mal varlığının yüzde 40'ını kaybetmediği sürece çiftçimiz bu kanundan yararlanamamaktadır. 2090 sayılı Yasanın -bütün mal varlığını kaybetmediği takdirde bu afet fonundan yararlanamayan çiftçilerimizle ilgili -bu maddesinde bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? Yani, traktörü kaybolmamışsa, evi yok olmamışsa, tarlasındaki ekini yok olmamışsa, çiftçimiz, tüm mal varlığının yüzde 40'ını kaybetmemişse yararlanamıyor. Bu maddede değişiklik yapacak bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum gerçekte ormanı ilgilendirmektedir; ama, organik tarımı konuştuğumuza göre, Sinop-Kastamonu sahil şeridinde doğal olarak yetişen kestanelerimiz var. Bu kestanelerimiz tamamen organik tarım ürünüdür. Şu anda bu kestaneler kurumakta ve kanser olmaktadır. Uzman kuruluş olan Tarım Bakanlığı bu kestane meyvesinin yok olmaması için ne gibi bir önlem düşünüyor?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Sayın Erdal Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, tabiî, AKP Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa gibi Meclise fıkra anlatmayacağım; Bakana soru yöneltmek istiyorum.

Ülkemizde hayvansal üretim alanında organik üretim yok denecek kadar azdır. Doğu ve Kuzeydoğu Anadoludaki bakir ve temiz yaylalarımız ile Avrupa'da son yıllarda yaşanan delidana hastalığı gibi sorunlar dikkate alındığında, organik ürünlerde en avantajlı olduğumuz alanın hayvancılık olduğu görülmektedir. Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde, sermaye yetersizliği nedeniyle, bölge üreticisinin, kendi içdinamikleriyle ihracat boyutunda üretimi gerçekleştirmesi çok zor, hatta imkânsızdır. Bu nedenle, bu alandaki organik hayvansal üretime devletin öncülük etmesi için girişimleriniz var mı?

Bir soru daha yöneltmek istiyorum. Küçük üreticilerin ürettiği ürünlerin pazar garantisi yoktur. Fiyat istikrarının sağlanması ve küçük üreticinin özendirilmesi için, bu ürünlerin değerlendirilebileceği özel organizasyonlar kurulması gerekiyor. Bu konuda girişimleriniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal, buyurun.

MEHMET KARTAL (Van) - Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısına, eksiklikleriyle de olsa destek veriyoruz; ama, Türk çiftçisi bu desteklerden çok şey bekliyor; örneğin, ilaç faktöründe. Sayın Bakanıma, aşağıda belirteceğim  ilaçlarla ilgili şu sualim olacak: Mantar oluşumunu engelleyici ilaç fungusit, zararlı otları öldürücü ilaç herbisit, zararlı böcekleri öldürücü ilaç insektisit; bunlar ruhsata bağlı ilaçlar, Türk çiftçisi bunlar için teşvik görecek midir? Bunlardan, Türkiye'de ruhsata bağlı olan kaç ilaç vardır Sayın Bakanım?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, yanıt vermek üzere, söz sırası sizde.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, organik tarımla ilgili yasa tasarımız görüşülürken, konunun bir genel değerlendirmeye dönüştüğüne ve özellikle Anamuhalefet Partisine mensup arkadaşlarımızın, sektöre yönelik eleştirilerini dile getirdiklerine şahit oluyoruz. Evvela, bunun tabiî bir şey olduğuna inanıyorum; çünkü, eleştiri olmadan da gerçeğe yönelmek ve doğruyu bulmak mümkün değildir. Yani, muhalefetin bize övgüler yağdırmasını elbette beklemiyoruz. Tekrar ediyorum: Eleştiri, elbette alan için çok pozitif bir şey değil; ama, gerçeğe gitmek için lazım. Dolayısıyla Anamuhalefet Partisine mensup milletvekillerimizin eleştirilerini, zaten demokratik sistemin tabiî akışı içerisinde değerlendiriyoruz ve mümkün olduğunca da onlardan istifade ediyoruz.

Dün, Sayın Genel Başkanınız İkinci Tarım Şûrasına geldiler; karşıladık, konuştular ve teşekkür ettim; çünkü, bu ülkede, 17 Aralık öncesi, muhalefetimiz, tarımla ilgili konularda en temel eleştirilerini yapacaklar ki, biz onun mücadelesini bu eleştirileri arkamıza alarak hayata geçireceğiz. Yani, Türkiye'de bir muhalefet var, Türkiye'de bir kamuoyu var. Biz, Türkiye'deki toplumun çıkarlarını birlikte dengeleyerek yapacağız. Dolayısıyla bu konuda bunun tabiî olduğunu kabul ediyoruz; ama, tabiî, insanoğlu yapılanların da görülmesini istiyor. Ben de Cumhuriyet Halk Partisinden, fazla bir şey istemiyorum. Yani, onların, eksiklikleri söylemeleri konusunda tabiî hakları olduğunu söylüyorum; ama, gayretin de, emeğin de, uğraşın da ve hayata yansıyanların da bilinmesi gerektiğini söylüyorum. Bunu da istemek bizim hakkımız.

Mesela, arkadaşlarımız, şimdi, Türkiye'de damızlık amaçlı büyük ölçekli işletme kurulmasında, sanayicilerimizden destek talebimizi olumsuz algılıyorlar; ama, arkadaşlar, Türkiye'de büyük ölçekli damızlık işletmelerini kurmanın bir yolu da, kendi özel sektörümüzü bu işe katmaktır. Yani, başka türlü biz bu ihtiyacı nasıl karşılayabiliriz?! Şu anda sektörün içerisinde bulunan arkadaşlar biliyorlar ki, eğer Türkiye'de bu damızlık düvelere karşı talep yüzde 10 daha artsa, fiyat büyük ölçüde artacaktır. O zaman, biz, ticarî amaçlı, daha rasyonel ve daha büyük ölçekli işletmelerle damızlık üretimini artırmalıyız ki, Türk çiftçisinin ihtiyaç duyduğu vasıflı hayvanı onlara ulaştırabilelim. Bunun için, elimizde başka imkânlar varsa, bu insanları, bu sektörde yatırıma çekelim. Toplam özel sektör yatırımlarının içerisinde...

BAŞKAN - Sayın Bakan, özetler misiniz, toparlar mısınız; süreyi aştık.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sorduğumuz soruları cevaplamıyor zaten Sayın Bakan. 

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Doğru, ben, sizin sorduğunuz somut sorulara şu anda cevap vermedim; ama, onları yazılı olarak da verebilirim, sözlü olarak da verebilirim; yani, ben, şöyle bir davette bulunacağım: Elbette, bu çatı altında düşüncelerimizi söyleyeceğiz, eleştirilerimizi yapacağız ve biz, bunlardan istifade edeceğiz. Dolayısıyla, hepsiyle ilgili konularda, tarımda iyileştirme konusunda, modernleşme konusunda, doğrudan gelir desteğinin bu amaçla kullanılması konusunda, zaten bir prensip kararı aldık; ama, madde madde, şu unsur yer alacak, bu unsur yer alacak diye söylemek istemiyorum.

Ben, 17 Aralık öncesi, İkinci Tarım Şûrası ile sektörümüzle ilgili iki önemli kanunun çıkarılmasının gündeme geldiği bugünde, bize sektörün sorunlarını çözme konusunda katkı yapacak bu iki kanuna desteğiniz için teşekkür ediyorum.

Tekrar konularımıza dönmeye davet ediyorum efendim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

MEHMET KARTAL (Van) - Bizim sorularımıza yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet, efendim. 

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 6 ncı madde tartışılırken, Sayın Kemal Anadol'un sataşma dolayısıyla yaptığı konuşma üzerine, Başkanlığımıza bir yazı gönderildi.

Yazıyı okuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

CHP Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol, sataşma üzerine söz alarak yaptığı konuşmada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 'şımarıklık yapıyorsunuz' diye hakaret etmiştir.

Özür dilemesini yüksek makamınızdan arz ederiz.

 

Ahmet Yaşar

Nihat Eri

Mücahit Daloğlu

 

Aksaray

Mardin

Erzurum

 

 

Ali İhsan Merdanoğlu

 

 

 

Diyarbakır"

 

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Zabıtlara bakın, zabıtlara!..

BAŞKAN - Duyduğum kadarıyla, Sayın Anadol, geçmişten örnekler verirken o sıfatı kullandılar...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Elbette.

BAŞKAN - ...ama, yine de tutanakları isteteceğim ve inceleyeceğiz, daha sonra, o konuda bir karar vereceğiz.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.

7 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Uygulama Esasları

Organik tarım faaliyetleri

MADDE 7.- Organik tarım faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Orman sayılan yerlerde ürün toplanması ile ilgili usul ve esaslar, Çevre ve Orman Bakanlığının görüşü alınarak, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Hammaddesi tarımsal kaynaklı olan organik ürünlerden elde edilen nihai ürünlerin, imalat veya sanayi ürünü olması halinde, bu nihai ürünlerin üretilmesi ve tüketiciye ulaşıncaya kadar olan aşamalar ile ilgili usul ve esaslar Bakanlığın olumlu görüşü alınarak, ilgili bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.

Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması, 24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tâbi değildir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bayındır, şahsınız adına olan konuşma süresini de ekliyoruz; 15 dakika süreniz var.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette 7 nci madde üzerindeki düşüncelerimi aktaracağım; yalnız, ona geçmeden önce "eyvah çiftçim" diyorum; Başbakanı azarlar, Grup Başkanvekili fıkralara malzeme yapar; eyvah çiftçim, yandın! Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, çiftçime fıkra anlatıyor, dede-torun hikâyesi, malum hikâye... "Dedesinin borcunu ödüyoruz" diyor; yani, kendilerini aklıyor; AKP'nin diyor, bu anlamda, iki yıllık, katkısı yok sürece. Ben de diyorum ki Sayın Fatsa'ya ve AKP Grubuna, siz, önce bir dedenizin borcunu ödeyin, Millî Selamet Partisinin borcunu ödeyin, Fazilet Partisinin borcunu ödeyin. (CHP sıralarından alkışlar) ondan sonra, AKP'nin borcunu, patlak ampulle gideceğiniz seçim meydanlarında, yanmayan ampulle isteyeceğiniz oylarla o çiftçiden alacaksınız, merak etmeyin! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Hiç üzülmeyin, birazdan geleceğim köydeki yangına, çiftçinin içine düştüğü duruma; oraları ben de anlatacağım. Yalnız, öncelikle, 7 nci madde üzerindeki görüşlerimi söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tarımsal üretimde kullanılan kimyasal girdilerin olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları gün geçtikçe artmaktadır. Son yıllarda, gerek tarımsal ilaçların gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı, üretimdeki artışın yanında, kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek üretimlere de neden olmuştur. Toprağın derinliklerine sızan fosfor ve nitrat, tatlı su kaynaklarına ulaşmakta, bu da, insan ve diğer canlıların hayatı açısından ciddî problemlere yol açmaktadır. Ayrıca, kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi de bozmaktadır.

Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla, kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç kullanılmaması ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini, aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan organik tarım sistemi geliştirilmiştir. Biz de bu yasaya destek veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun kapsamının temelini oluşturan kontrol, sertifikasyon işlemlerinin tam olarak neleri kapsadığı, kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının vasıfları ile çalışma şartları ve bunları denetleyecek bakanlık görevlilerinin vasıfları bu kanun kapsamında ele alınmalıydı. Bu konular, yönetmelikle belirlenmemelidir. Bu konularda yasaya uymayana idarî ve malî ceza uygulamaları söz konusudur.

Arkadaşlar, bu hususların burada açıklığa ve kesinliğe kavuşturulması şarttır; çünkü, yönetmelikler, ilgili bakanlıkça çıkarılmaktadır; ileride de çok daha fazla değişikliklere maruz kalabilmektedir.

Madde 7, birinci paragraf... Yönetmeliğin gücünü aşan konular da dahil olmak üzere, tüm konular yönetmeliklere bırakılmıştır. Oysa, temel konular ve özellikle kontrol, sertifikasyon, denetlemeyle ilgili hususlar yoruma açık olmamalıdır ve bu kanunda yer almalıdır.

Arkadaşlar, maddenin ikinci paragrafındaki orman sayılan yerlerden ürün toplamayla ilgili konular neden Tarım Bakanlığınca belirleniyor? Ayrıca, bugün öyle örnekler var ki, orman alanlarında, orman ağacı altında mantar, çilek ve benzeri tarım faaliyetleri de yapılmakta ve bu ürünlerin tümü, organik de olsalar, sadece doğal da olsalar orman ürünleridir. Meşe palamudu bile, daha önceki yıllarda, organik meşe palamudu olarak ihraç edilmiştir.

Yine, dünyada hızla gelişen organik orman ürünleri sanayii var; mobilya, tahta oyuncak, kırtasiye malzemeleri gibi. İşlenmiş veya işlenmemiş orman ürününün organik olup olmadığının kriterleri ile bunlara nasıl sertifika verileceğini, hangi şartlarla ve nereden -hatta, bölge bölge açıklanarak- toplanacağını Çevre ve Orman Bakanlığının belirtmesi gerekmiyor mu?! Bu konularda orman ve orman endüstrisi mühendisleri ve uzmanına da ihtiyaç yok mu?!

Üçüncü paragrafa bakacak olursak, ilgili bakanlıklar kendi yönetmeliklerini hazırlayacaklar; ama, bunları kontrol eden ve bunlara sertifika verecek olan kuruluşlara yetkiyi Tarım Bakanlığı verecek bu kuruluşları da, Tarım Bakanlığının nitelikleri bile belirlenmemiş elemanları denetleyecek!.. Peki, bu nasıl olacak arkadaşlar? Bu denetleme sonuçlarından, yönetmelik hazırlayan bakanlıkların nasıl haberi olacak? Denetlemelerden olumsuz bir sonuç çıktığında da, yetkileri yok ki, neyi düzeltecekler? Her şey havada kalmış olmuyor mu Sayın Bakanım?..

Ayrıca, kanunda, bu bakanlıkları ilgilendiren konularda organik üretim yapacak girişimcilerle ilgili şartlara da çok az değinilmiştir. İlgili bakanlıklara nasıl müracaat edecekleri bile belli değildir. Daha da açık deyişle, bu bakanlıklar, kim organik içki üretiyor, kim kozmetik üretiyor, kim tekstil, mobilya üretiyor, haberleri olmayacak; ama, bunların nasıl organik olacağını belirleyecek; hatta, bununla ilgili yönetmelik çıkaracak. Bu konularda, 11 inci maddede de, açık açık, bütün yetkinin Tarım Bakanlığında olduğu belirtilmiştir.

7 nci maddenin son paragrafına göre ise, organik ürünler Hal Kanununa tabi değildir. Peki, bunların dağıtımı, nakliyesi, depolanması ve pazarlanması nasıl yapılacak? Haller yerine hangi sistem devreye girecek? Halka dağıtımında uygulamalar nasıl olacak? Bu konular açıkça belirlenmezse, mevcut durumdan daha beter bir karışıklık söz konusu olmaz mı? Bunun yerine, hallerde ayrı depolama ve özel nakliye ve satış koşulları belirlenemez mi? Eğer, bu sakıncalı görülüyorsa, organik gıdaların toptan dağıtımının nasıl yapılacağı konusunda bir sistem belirlenmeli; bu da, kanunda, açık açık yer almalıdır.

Değerli arkadaşlar, organik tarım, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de gereken önemi görmelidir. Toprağımızı, dünyamızı ve sağlığımızı korumalıyız; ancak, bu işi doğru da yapmalıyız.

Madde 5'te sözü edilen yetkilendirilmiş kuruluşların nasıl yetkilendirme süreci geçireceği, ne gibi özellikler taşıyacağı, ne kadar süre için yetki alacakları, yetki sınırları gibi konular tamamen es geçilmiştir. Bunlar yönetmelikle değil kanunla belirlenmesi gereken hususlardır. Bu kuruluşlar hangi vasıflarda ve ne kadar eleman çalıştıracaklardır? Örneğin, iki ziraat mühendisi çalıştıran bir kontrol kuruluşu, Sayın Bakanım, sayısız proje ve ülkenin her yerinde kontrol yapabilir mi ya da bu ziraat mühendisi organik tekstilin organikliğini denetleyebilecek mi? İki bitki korumacı istihdam eden bir kuruluş hayvancılık işletmelerini denetleyebilir mi? Bu konular yönetmelikle değil, kanunla açıklanmalı ki, bu kanunla öngörülen cezaî müeyyideler de uygulanabilsin; yoksa, daha baştan suiistimallere açık olur.

Örneğin, organik tekstili kontrol edecek ve sertifika verecek kuruluşun hangi vasıflarda ve sayıda eleman çalıştıracağı, tecrübesi gibi konularda Tarım Bakanlığı yetki verecek. Diğer yandan, organik alkollü içkiler, organik mobilya, oyuncak gibi ürünleri ziraat mühendisleri mi kontrol edecek veya niye Tarım Bakanlığı bunlara yetki verecek? Sayın Bakanım, bunun yerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığından yetki istenilmesi gerekmez mi?

Yine, aynı husus, organik kozmetik ürünleri için de geçerli. Bu konularda da Sağlık Bakanlığından yetki istenilmesi gerekmez mi?

Kısaca, yetki alanıyla ilgili olarak, bu kuruluşların hangi makamlarca nasıl yetkilendirileceği gibi konular kanunda yer almamaktadır. Oysa, bu konular, organik tarımın ülkemizde doğru yapılanmasıyla ilgili "olmazsa olmaz" koşullarıdır.

Bu kanunun aceleyle ve uzmanlıktan uzak kişilerce hazırlanmış olduğu konusunda ciddî şüphem var. Genel olarak, bu kanun, organik tarımın geliştirilmesi için hiçbir teşvik ve ayrıcalık öngörmediği gibi, yapılanması konusunda da eksiklikler içermekte ve şu haliyle organik tarımın gelişimine engel olacak gibi gözükmektedir.

Ayrıca, daha önce de söylediğim gibi, organik üretimde, yapılabilmesi için, en az iki ya da üç yıllık bir geçiş sürecine ihtiyaç vardır. Bu süreç içinde, gelecek dönemlerle ilgili de planların uzun yapılması gerekmez mi? Bu nedenle, yapılan araştırmaların yasal geçerliliğinin olması ve tarafların uyması, organik tarımın başarısı için şarttır.

Değerli arkadaşlar, tarım, insan yaşantısında vazgeçilmez olmaya devam ettiği sürece, gerek insanlık gerekse ülkeler açısından önem taşımaya da devam edecektir. Dünya nüfusunun hızla artması, tarımın da değerini bir kat daha ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, tarımsal üretimleriyle kendi kendilerine yetebilen ülkeler şanslı ülkelerdir. Bir zamanlar biz de öyleydik. Tarım sektörümüz, uzun bir süredir uygulanan sağ politikalarla, yani sizin uyguladığınız politikalarla giderek değeri azalan ve çiftçiyi bugünkü noktaya getiren anlayışla bütünleşmiştir. Ülkemiz, ABD ve Arjantin'den gelen mısır, sınırlardan kaçak giren canlı hayvan ve et, Meksika'dan gelen muz, Şili'den gelen elma, İran'dan gelen karpuz, Bulgaristan'dan gelen cevizle işgal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, doğrudan gelir desteği 2003 yılında öyle ya da böyle ödendi. Sayın Bakanım, 2004 bitiyor; 2004'ün sonuna kadar...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Bakan şu anda aramızda oturuyor; CHP'li oldu.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bakın, önümüzdeki iki ay içerisinde de bir bayram var. Biraz evvel, ben konuşmadan önce, çiftçilerim bana şunu söylüyor: "Lütfen, Sayın Bakana söyleyin, AKP İktidarına söyleyin, bayramdan önce bizim doğrudan gelir desteğimizi ödesinler." Ben de dedim ki, dilimin döndüğünce anlatacağım; gerçi, onlar duymaz, onlar işitmez, onlar hissetmez ya, ben, yine de bana düşeni yapacağım dedim onlara; bilginiz olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, diğer hükümetler gibi AKP Hükümeti de çiftçiyi eziyor; hatta, daha beter eziyorsunuz.

Sayın Bakan, buğday 260 000-280 000 lira, ekmek 400 000 lira. Bu durumda, çiftçi, bir dahaki seneye buğday ekmeyecek. Göçe zorlanan çiftçinin boşalttığı tarım arazileri satışa çıkarılacak. Yakında elimizde belki de toprak kalmayacak. Neden çiftçilerimizi yok sayıyorsunuz, neden kendi kaderlerine terk ediyorsunuz, neden onları bir kenara itiyorsunuz? Çiftçimizi ayak bağı mı görüyorsunuz? Çiftçimizi sırtınızda kambur mu görüyorsunuz? Onlar, sizin atanız arkadaşlar. Onların yetiştirdiği ürünlerle beslendiniz bugünlere kadar.

Topraklarımız çok verimli arkadaşlar. Bu topraklarda pamuk ekmeyeceğiz de ne ekeceğiz?! Bu topraklarda buğday ekmeyeceğiz de ne ekeceğiz?! Pancar, incir, üzüm, domates, patates, zeytin, soğan yetiştirmeyeceğiz de Sayın Bakanım, ne yetiştireceğiz?! Bu toprakları zamanında niye aldık? Millî mücadeleyi niye yaptık? Bu toprağın hakkını vermeyeceksek, ekip biçmeyeceksek, sahip olamayacaksak, biz, bu toprakları satmak için mi aldık?!

Değerli arkadaşlar, bakın, Kırşehir çiftçisi öyle bir sezon geçirdi ki, bir taraftan doğal afetler, diğer taraftan AKP'nin getirdiği afetlerle, çiftçinin ocağında yangın var; çiftçi zarda, çiftçi zorda. Bakın, ben söyleyeceğim, ben anlatacağım. Ben, onların içerisinden geldim, onlardan birisiyim. Hisseden hisseder, hissetmeyen de gider bölgesine şöyle bir bakar; ne verdim bu çiftçiye, bu çiftçi ne istiyor?..

Ne istiyor bu çiftçi Sayın Bakanım, ne istiyor biliyor musunuz; sıcak, huzurlu bir ev istiyor, ellerinin nasırlarıyla ürettiği mercimekten, ürettiği buğdaydan, ürettiği pancardan, ürettiği her türlü hububattan yalnızca pay istiyor, onurlu ve şereflice yaşamak istiyor ve kazandığı paralarla, kendi ailesini, kendi ocağını, hiç kimsenin getireceği hiçbir hediyeye ya da dağıtılacak file, valiz içerisindeki eşyaya ihtiyaç duymadan onurluca yaşamak istiyor. Sayın Bakanım, bu istekleri çok mu?! Bu güzel insanların talepleri çok mu?! Türkiye'nin bunlara verilecek parası mı yok?! Bunların tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını, Ziraat Bankasına olan borçlarını bir defaya mahsus Türk Devleti kapatamaz mı, yapamaz mı?!

Oysa, biz biliyoruz...

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Kapatmadı mı?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bana bak kardeşim, sesin bu kadar gürse, gitseydin de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki 37 milyar dolara tavır koysaydın! Hortumcuya tavır koysaydın! (CHP sıralarından alkışlar)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Konuşma!..

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bana bak, çiftçiye tavır koyamazsınız!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım... Karşılıklı konuşmayalım...

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Çiftçiye tavır koyamazsınız! Çiftçiyi yok saydırmam size; bunu bilin!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bravo (!..)

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bravo mu değil mi, onu ben değil çiftçi söyleyecek size.

Hangi yüzle gideceksin memleketine?! Üzüme mi para verdin?! Ne saydın çiftçiyi?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çiftçi hepsini biliyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Haa, çiftçiyi ne sayıyorsunuz, biliyor musunuz; Erzurum'da azarlıyorsunuz, çiftçiyi fıkralara konu ediyorsunuz, çiftçiyi yok sayıyorsunuz. Aksini mi söylüyorsun; gel de ispatla, burada! Gel de ispatla aksini söylüyorsan.

Seni kime, biliyor musun; seni bölgendeki çiftçiye şikâyet ediyorum, seni onlara havale ediyorum. Yarın gideceksin onlara, o yanmayan ampulünle, patlak ampulünle oy isteyeceksin onlardan, hamasi nutuklarla. 3 Kasım öncesi verdiğiniz sözleri yerine getirmeden, doğrudan gelir desteğini ödemeden, mazot parasını vermeden, çiftçiye tabanfiyatı zamanında açıklamadan, onun elindeki buğday ofislerini kapatarak, devlet buğday almayarak, onlara yeniden yaşama şansı vermeyerek, bunu mu yapacaksınız?! Hadi oradan diyorum size!

Bütün çiftçilerimizi ve Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen AK Partiyi düşünme, sen kendini düşün.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce, Divana gelen bir yazıyı söz konusu etmiştik. Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar, Mardin Milletvekili Nihat Eri, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu, Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu arkadaşlarımız, Sayın Kemal Anadol'un, konuşmasında "şımarıklık yapıyorsunuz"diye Adalet ve Kalkınma Partisine hakaret ettiği düşüncesinde olduklarını belirtiyorlar ve özür dilemesini istiyorlar.

Tutanakları getirttim; aynen bilginize sunuyorum: "İnşallah, bu sayıyı muhafaza edersiniz; ama, göreceksiniz ki, tarih, bu şekilde Meclisi dolduran, şımarıklık içinde bu kürsüden muhalefete saldıran partilerin tarihten silindiklerini gösteren misallerle doludur." Divan olarak, bu ifadede, Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik bir hakaret görmüyoruz; özür dilemeye de gerek görmüyoruz.

Bilginize sunarız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - "Bu şekilde" ne demek?! Orada yazıyor...

BAŞKAN - Şimdi, aslında, bu şekilde tartışmaya gerek yok. Tutanağı alıp, titiz bir şekilde siz de inceleyebilirsiniz. Bu ifadede olsa olsa uyarı var, geçmişte bazı siyasî iktidarların yaptıklarıyla ilgili bir sıfatlandırma var. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuyla ilgili değil.

Başkanlığımızın takdiri bu yöndedir.

Görüşmelere devam ediyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ahmet Kambur; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMBUR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte  olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının 7 nci maddesiyle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilgi çağını idrak ettiğimiz bu dönemde yeryüzünde yaklaşık 6 milyar insan yaşamakta. Maslow'un deyimiyle, fiziksel ihtiyaçların çevreyi kirletmeden karşılanması, dolayısıyla sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için organik tarımın önemi gün geçtikçe artmaktadır.

Peki, organik tarım nedir?.. Organik tarımın tam tarifi oldukça güçtür. Öncelikle, organik tarımla ilgili olarak söylenilen pek çok şey tam olarak gerçeğe uygun değildir. İkincisi, organik tarımı, sadece bir tarım teknolojisi olarak ele almak da doğru değildir; çünkü, organik tarım bir metot olmaktan ziyade, bir felsefe, düşünce veya inanç tarzı olarak ele alınmalıdır.

Genelde, organik tarım deyince, kimyasal madde kullanılmadan yapılan tarım anlaşılmaktadır. Bu, konuya çok basit bir açıklama getirmekle beraber, gerçeğe de uygun değildir. Şöyle ki: Doğada mevcut, ölü veya canlı tüm materyal kimyasal bir bileşim içermektedir. Bu açıdan, organik tarımda da kimyasal madde kullanılmaktadır. Bununla beraber, organik tarımda, suda kolay çözülebilen ve sentetik olarak imal edilen ve doğrudan doğruya rutin olarak uygulanan kimyasal maddelerin kullanılmasından kaçınılmaktadır. Kimyasal maddeler, doğada bulunduğu şekliyle ve doğanın dengesini bozmayacak ölçüde kullanılmaktadır.

Diğer bir yanılgı da, kimyasal maddelerin yerini doğal maddelerin almasının, organik tarımın tanımında yeterli görülmesidir. Kimyasal gübrenin yerini çiftlik gübresinin alması olaya çözüm getirmez. Önemli olan, gerekli olduğu yerde, zamanda ve yeterli miktarda gübre kullanmaktır. Fazla kullanılan çiftlik gübresi, aynı şekilde toprakta olumsuz etki bırakacak ve çevrenin kirlenmesi daha az olmayacaktır. 

Buna göre en uygun tanımlama, insanın doğanın üzerinde ve doğaya hükmeder tarzda çalışması değil, aksine, doğayla beraber ve doğayla uyum içinde çalışması olmaktadır.

Yine, diğer bir anlayış tarzı da, bugünkü organik tarımın, 1939'dan önceki, yani, dedelerimiz zamanındaki çok değişik üretim tarzlarının bir arada bulunduğu ve daha çok doğanın verdiğiyle yetinen üretim tarzı olduğu düşüncesidir. O zamanki üretim tarzında, bugünkü organik tarımın prensiplerinden birçoğu -ürün rotasyonu, birleşik üretim metotları, elle ot mücadelesi gibi- mevcut olmakla beraber, bugünkü organik tarımın, elli yıl içerisinde tarımda yapılan araştırmaları ve meydana getirilen değişiklikleri tamamen inkâr etmesi ve bir tarafa bırakması düşünülemez.

Bugünkü organik tarım, modern tarımın tüm olanaklarından faydalanmakla beraber, tarımda üretimin kalitesini yükseltecek metotları geliştirerek toprağın yapısını güçlendirme, doğanın dengesini bozmayacak elementleri kullanma ve uygun rotasyon gibi unsurlardan yararlanan bir tarım anlayışıdır. Diğer bir deyişle, organik tarım, modası geçmiş veya eskiden kalma bir sistemin yeniden canlandırılması değil, yeni, modern ve etkin bir sistemin geliştirilmesidir.

Bir diğer önemli unsur da, organik tarımın toprağı canlı bir unsur olarak ele alması ve bu noktadan hareketle toprakta faydalı mikroorganizmaların canlandırılması, dolayısıyla, toprağın canlı ve dinamik bir seviyede tutulması prensibidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayileşmiş ülkelere nazaran ülkemizin sanayileşmesi geç başladığı için, çevre kirliliği yönünden, sanayileşmiş ülkelere oranla daha şanslı durumdayız diyebiliriz. Tarımsal üretim faaliyetlerinde kullanılan sentetik gübre ve hormonların aşırı kullanımı, çevreye zararlı oldukları gibi, insan sağlığı için de tehdit oluşturduklarından, uluslararası alanda organik ürünlere talep, 1980'li yıllardan itibaren artmıştır. Bu talep doğrultusunda, ülkemizde de, 1985-1986 yıllarında organik tarım faaliyetleri sistemsiz bir şekilde başlamış, bugüne kadar da Avrupa Birliği Konseyinin bu konuda çıkarmış olduğu tüzüğe paralel olarak yapılan idarî düzenlemeler muvacehesinde yürütülmüştür.

Halihazırda, özellikle gelişmiş ülkelerde, organik tarımsal gıdaya olan talep, toplam gıdanın yüzde 25'ine baliğdir. Bugün, bu talebin ancak yüzde 5-10'luk kısmı karşılanmakta olup, arzda yetersizlikler yaşanmaktadır.

Uluslararası alanda yaşanan bu arz eksikliğinin ülkemiz tarımı tarafından değerlendirilebilmesi ve organik tarım faaliyetlerinin uluslararası standartlara uygun olarak yürütülmesi için Konsey tüzüğüne paralel olarak hazırlanan tasarının 7 nci maddesiyle, organik tarım faaliyetlerinin esas ve usullerinin ülkemiz tarımsal faaliyetlerinden sorumlu olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca tespit edileceği, hammaddesi tarımsal kaynaklı olan organik ürünlerden elde edilen nihaî ürünlerin imalat veya sanayi ürünü olması halinde bu ürünlerin üretilmesi ve tüketiciye ulaşıncaya kadar olan aşamalarla ilgili usul ve esasların belirlenmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görüşünün alınacağı, organik tarım faaliyetlerinin esas ve usulleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirleneceği için, bu ürünlerin satışında veya pazarlanmasında Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlemesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmektedir.

Maddeyle getirilen bu düzenlemelerin olumlu olduğunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla, tekrar, selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, 7 nci madde üzerinde soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla birkaç sorum var Sayın Bakana. Bunlardan bir tanesi şu: Biraz önce söylemiştim, Ağcaşar Köyünde bir felaket oldu. Bu felaket tabiî felaket değil. Bakanlığın kontrolsüzlüğü sonucu, ithal edilen patates tohumlarının mantara bulaşık çıkması nedeniyle, ne yazık ki, bu köyümüzde ve Nevşehir İlinde fungus, yani, bir çeşit mantar hastalığı gelişme göstermiştir. Bu sebeple, Niğde'nin Ağcaşar Köyünde ve Nevşehir'in Derinkuyu İlçesine ve Kaymaklı'ya bağlı birtakım yörelerde patates ekimi yasaklanmış bulunmaktadır.

Biraz önce, burada, Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Necati Uzdil'le bu konuyu görüşüyorduk çiftçilerin bu sorunlarını nasıl giderebiliriz diye; kendileri, Ziraî Mücadele Kanununun 16 ncı maddesine göre, çiftçilere bir ödeme yapılabileceğini söylediler. Tam bu sırada da Ağcaşar Köyünün Muhtarı Habip Aktaş aradı. Şimdi, onun aracılığıyla şu soruyu soruyorum Sayın Bakana: Patates ekimi yasaklanan Ağcaşar Köyümüzde ve Nevşehir'in çeşitli köy ve kasabalarında çiftçilerin uğramış olduğu zararı ne şekilde karşılamayı düşünüyorsunuz ve hangi program içerisinde karşılayacaksınız? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Elimde, Niğde İlinin, dört sayfadan ibaret bir il hasar tespit komisyonun kararı var. Dolu ve sel afetleri nedeniyle Gölcük Kasabasında zarar gören çiftçilerimizin isimleri var cetvele göre ve bunların zarar oranları var; yüzde 59 ile yüzde 68 arasında zarar görmüş bulunuyor bu çiftçilerimiz. Bugüne kadar, Gölcük Kasabasında dolu ve sel afeti nedeniyle zarar gören çiftçilerimizin zararları ödenmemiştir. Bakanlıkça bunların ödenmesi düşünülüyor mu? Ne zaman ödenecek? Gölcük Belediye Başkanımız da bunu bekliyor. Bana bunu faksladılar.

Bir diğer sorum yine tabiî afetle ilgili. Hasaköy, patates ekimi yapılan köylerimizden birisi. Hasaköy'deki çiftçilerin tüm tarımsal varlığının yüzde 40'ının üzerindeki kısmı zarar görmüştü. O konuda da hasar tespiti yapılmıştı; ama, ne yazık ki, o yıl için Niğde İli Bor İlçesine 2 255 300 000 lira, Çiftlik İlçesine de 79 200 000  lira olmak üzere toplam 2 334 500 000 lira para gönderildiği söylenmişti. Oysa, Sayın Başbakan kendi müjdesi olarak "50 trilyon lira afet yardımı, bayram müjdesi" demişti. Bu 50 trilyondan Niğde Hasaköy'e düşen pay nedir? Niğde'nin tümüne düşen 2 334 500 000 lira mıdır? Bu, Yeni Türk Lirası değil Sayın Bakan, mevcut Türk Lirası.

Bu üç sorumuza cevap verirseniz memnuniyetimizi bildireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık; buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)- Sayın Bakan, aftan yararlanan çiftçilerden ikinci taksitini ödeyemeyenlere şu anda Ziraat Bankasının uygulamakta olduğu gecikme faizi yıllık yüzde 132 rakamına ulaşıyor. Türkiye'de bu oranda bir faizi herhangi bir çiftçinin ödemesi mümkün mü? Birinci sorum bu.

İkincisi; Türkiye'de hayvancılığın geliştirilmesinden bahsediyoruz. İşletme kurmuş, hayvan ithal etmek için izin bekleyen işletmelere Bakanlığınızca sadece Uruguay ve Yeni Zelanda'dan hayvan ithal etme izni veriliyor. Halbuki, bu ülkelerde de yeterli hayvan yok. Şu anda, tüm yatırımını yapmış işletmeler sadece ithal iznini bekliyorlar. Bu konuda herhangi bir şey yapmak istiyor musunuz?

Üçüncü olarak, Toprak Mahsulleri Ofisi 310 000 Türk Lirasından Çukurova'dan mısırı alıyor. 310 000 liradan aldınız. Bu mısırı üç ay sonra 410 000 Türk Lirasından sanayiciye satmayı düşünüyorsunuz; yani, yüzde 30 üzerinde bir fiyatla. Türkiye'de bu süre içerisinde ne değişti ki, Toprak Mahsulleri, çiftçiden 310 000 liraya aldığı mısırı, sanayiciye 410 000 liradan satmaya kalkıyor? Birincisi bu.

İkincisi; bu mısırı alan sanayici, bunu yem yaparak tekrar üreticiye satmaya kalktığında, yine, üreticiye, yüzde 30, yüzde 40 oranında pahalı yem satılıyor. Bu konuda neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Soya konusunda sormak istiyorum. Türkiye'de, yılda 30 000-40 000 ton soya üretimi yapılıyor. Halbuki, Türkiye'nin ihtiyacı 1 500 000 ton. Türkiye olarak, soya ithalatına yılda 300 000 000-350 000 000 dolar para ödüyoruz biz. Bu konudaki teşvikler yeterli değil, primler yeterli değil ve zamanında da ödenmiyor.

Bu açığı kapatmak ve ithalata bu paranın verilmemesi için, çiftçiyi desteklemeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, deminki konuşmamda belirttim, bir türlü hazmedemiyorum; yani, inanın vicdanen hazmedemiyorum, acaba sizin vicdanınız rahat mı? Acaba, ben, kim zarar gördüyse...  Zarar gören herkese yaptığınız yardıma saygı duyuyorum; ama, acaba yardım yaptığınız yerlerde traktörler de mi dondu, yoksa, bunların evleri de mi dondu? Yardım etmediğiniz illerde ürünü donan, ekmeğe muhtaç olan tüm bu insanlar bizim vatandaşımız değil mi? Vicdanen müsterih misiniz? Acaba, bu konuda yardım yaptığınız yerlerde düzenlenen raporlar, Malatya İlinde mertçe, dürüstçe sadece hiçbir ürünü kalmayan insanlarla ilgili rapor düzenlendiyse, acaba, diğer illerde düzenlenen raporlar doğru mu? Bu konuda acaba bir araştırma yapmayı düşünüyor musunuz? Malatya köylüsü adına isyan ediyorum. Bir kez daha; yani, vicdanım rahat değil, acaba sizin vicdanınız rahat mı?

İki, bir sorum daha var Sayın Başkan...

BAŞKAN - Süre doldu Sayın Aslanoğlu, bundan sonraki maddelerde sorarsınız, nasıl olsa daha başka maddeler var. Sayın Bakana müsaade edelim.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. Milletvekili arkadaşlarımızın sordukları sorulara akışı içerisinde şöyle cevap vermek istiyorum: Patates hastalığıyla ilgili konularda, evvela, bu hastalıklı patates olan bölgelerde hastalığın toplam üretim içerisindeki payı yüzde 1'in çok altındadır. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda çok büyük bir sıkıntı yok. Yalnız, Karantina Kanununda bir değişiklik çalışması devam ediyor. Ayrıca alternatif ürün desteği verilmesi söz konusu olacak ve tohum desteği konusunda çalışıyoruz. Gelir kaybını telafiye yönelik çalışmalarımız olacak. Çünkü bu konuda üretici desteğini almadan da tedbir almak imkânı yok. Bir müşterek kararla ancak bunu yürürlüğe koyabiliriz. Onun dışında, Niğde, Nevşehir, Malatya ve başka illerimizdeki afetlerle ilgili konuda birkaç cümle söylemek istiyorum; bununla ilgili çok konuştuk.

Efendim, eldeki yasa, "ortaya çıkan zarar toplam mal varlığının yüzde 40'ını aşarsa" diye bir hüküm getiriyor ve 2001-2004 yılları arasında âdeta hiçbir ödemenin yapılmadığı, toplam nominal fiyatlarla, cari fiyatlarla zarar toplamının 99 trilyon olduğu, 2004 yılında ise bu rakamın, afetlerin çok büyük oranda artması ve etkinliğinin çok olmasından dolayı birdenbire çok büyük bir rakama yükseldiğini biliyoruz ve zaten bu sebeple ek bir ödeme imkânı doğdu.

Kıymetli arkadaşlarım, bununla ilgili konularda inisiyatif, illerde kurulan hasar tespit komisyonlarının, valilerin, il tarım müdürlerinin, ziraat odaları başkanlarının ve başka komisyon üyesi insanların. Dolayısıyla, burada gelen bilgilere merkez olarak şu anda yaptığımız şey, oranlarla ilgili hususlara riayet ederek bir hazırlık yapmak. Elbette bu konuların içerisinde birkısım kurallara tam uygun olmadan hareket edilmiş olabilir. Bunun ne anlama geldiğini zamanla göreceğiz, test edeceğiz, inceleyeceğiz. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun, reaksiyonunu biraz daha kontrol etmesi ve bununla ilgili sorunları, söylediğim gibi, kamu vicdanını yaralamadan çözmemiz lazım. Hepimize dikkat ve özen düşüyor. Ben kendilerinin bu konuda çektiği acıyı hissediyorum ve paylaşıyorum. Dolayısıyla, kanunla ilgili bir değişikliğe ihtiyaç olduğu ortadadır; yani, bu kanunun, bu haliyle, âdeta, insanları biraz yapaylığa sevk ettiği ortadadır ve dolayısıyla, bir tedbir almamız lazım; ama, arkadaşlar, hepimiz, şunu çok iyi biliyoruz ki, Türkiye'de ihtiyaç duyduğumuz sistem, 16 Aralıkta Tarım ve Köyişleri Komisyonunda resmen görüşülecek olan Tarım Ürünleri Sigorta Yasası Tasarısıdır. Sayın Komisyon Başkanımız da burada; biraz önce, kendisi, bunu, 16 Aralıkta gündeme alabileceklerini ifade ettiler. Bizden sonra Plan ve Bütçe Komisyonuna intikal edecek. Bu problemin, kalıcı çözümü buradadır.

Ben, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili konuda birkaç cümle söylemek istiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisinin bu politikasının esas, temel sebebi, piyasaya, kendisinin alıcı olarak girmesinden ziyade, sanayicinin ve tüccarın alıcı olarak girmesini sağlamaya yöneliktir; bunun etkisi olduğunu biliyoruz; ama, öbür tarafta da, Sayın Küçükaşık'ın söylediği gibi, izah edilmesi gereken bir nokta var; yani, Türkiye'de fiyatları belli bir noktadan sonra çok mu yükseltecek? Geçen sene bu yapmadığımızı biliyorsunuz; çok uzun vadeli satışlar yaparak, piyasayı yine düzenlemeye çalıştık; fakat, amaç, düzenleme fonksiyonu ve fiyatı oluşturma fonksiyonu. Bununla ilgili uygulamayı zaman içerisinde ortaya koyacağız.

Ziraat Bankasıyla ilgili ifade; elbette, sorunun cevabı "hayır"dır; yani, böyle bir oran kabul edilemez. Bunu inceletmemiz lazım; zatıâllerinin eğer bu konuda ilave, daha açıklayıcı bilgileri varsa, biz kendisinden bu bilgileri de almayı arzu ederiz .

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Organik ürünlerin ve girdilerin reklam ve tanıtımı

MADDE 8.- Organik ürün ve girdilerin etiket ve logoları yalnızca organik ürünler ve girdiler için kullanılır. Organik ürünlerin ve girdilerin etiketi ve logosu, reklam ve tanıtımı; sahte, yanıltıcı veya ürünün yapısına, özelliklerine, içeriğine, kalitesine, orijinine ve üretim tekniklerine göre hatalı bir izlenim yaratacak, ürünün sahip olmadığı etki ve özelliklere atıfta bulunacak biçimde olamaz ve tüketiciyi yanıltacak yazı, resim, şekil ve benzerlerini içeremez.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman Özcan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; şahsı adına, Antalya Milletvekili Osman Özcan.

Buyurun Sayın Özcan.

Size 15 dakikalık süre veriyorum.

CHP GRUBU ADINA OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; organik tarımın amacı, çevre dengelerini korumak, sentetik ve kimyasal ilaçları kullanmadan, kimyasal gübreleri değil, organik maddeler ve yeşil gübreleri kullanarak ürün elde etmektir.

Tarımsal üretimde kullanılan ziraî ilaçların ve kimyasal gübrelerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini hepimiz biliyoruz. Bunların havaya ve suya da verdiği zarar gözönüne alınırsa, organik tarımın önemi daha iyi anlaşılır.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle, organik tarımsal ürünlerin reklam ve tanıtımı amaçlanmaktadır. Bu sayede, üreticilerin ve ithalatçıların tüketiciyi yanıltmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Böylece, üreticilerimizin de hakları korunmuş olmaktadır; çünkü, organik olmayan ürünlerin, organik ürünlermiş gibi gösterilerek tüketicilerimizin kandırılmasının önüne geçilecektir. Organik tarım ürünleri sertifikalandırılarak satılmaktadır; üretici de bunu bilerek alacaktır. Böylece, haksız kazançların da önüne geçilmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Tarım Bakanlığımız, son günlerde tarımımızla ilgili olarak, çiftçilerimizle ilgili olarak kanun tasarılarını peş peşe komisyonumuza getirmekte; komisyonumuzdan da süratle huzurunuza gelmektedir. Şimdi, Organik Tarım Kanunu Tasarısını görüşüyoruz; bu bitecek, Tohumculuk Kanunu Tasarısını görüşeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, organik tarımı destekliyoruz; fakat, kanunlar ne kadar güzel olursa olsun, şu çok iyi bilinmelidir ki, ülke gerçeklerine uygun çıkarılmazsa başarıya ulaşması gerçekten zordur. Yine kanunlarımız ne kadar güzel olursa olsun, uygulayıcıların tutum ve davranışları da o derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi dün gibi, bugün gibi, Parlamentoya gireli iki seneyi doldurduk. Samimî konuşalım, iki sene önce mi tarımımız iyiydi, şimdi mi iyi?! Bunu, samimiyetle itiraf edelim değerli arkadaşlarım; çiftçilerimizin durumu gerçekten iyi değil. Ben, seçim bölgemden geliyorum ve çiftçilerimizin size bir mesajı var; ben, bu mesajı size iletmek istiyorum, elçiye zeval olmaz; ilk fırsatta bunu Meclisteki milletvekillerimize anlatacağım dedim. Çiftçilerimiz diyor ki: "İki sene içinde, AKP, ocağımıza incir ağacı dikti." (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, tabiî, canı sıkılanlar olacak; ama, bir gerçek var; ayrı ayrı konuştuğumuz zaman, sevgili AKP milletvekillerimiz de bizim söylediklerimize aynen katılıyorlar; fakat, burada, bunu söylediğimiz zaman elbette hoşlarına gitmeyeceğini de biliyorum.

Bilirsiniz, eskiden Suriye bizim bir vilayetimizdi arkadaşlar; oranın güzel bir şehri var; Halep. Anadolu'dan Mehmet, Halep'e askere gitmiş; üç sene, beş sene, o zamana göre neyse on sene askerliğini yapmış, Anadolu'ya dönmüş. Kendisi de Yörükmüş; dağa çıkmışlar, yaylaya çıkmışlar; davarlarını, koyunlarını otlatıyorlar, çayırın üzerinde uzun atlamaya başlamışlar. Mehmet atlamıyormuş. Mehmet'e demişler ki: "Sen niye atlamıyorsun; herhalde atlamasını bilmiyorsun." Mehmet demiş ki: "Ben Halep'te askerlik yaparken 12 arşın atlardım, sizin atladığınız hiçbir işe yaramıyor." Biliyorsunuz, o zaman uzunluk ölçüsü birimi arşın. Oradan vatandaşın biri de, 12 arşını arşınlamış ve "Halep ordaysa, arşın burada; gel Mehmet, şu 12 arşını atla bakalım" demiş. İşte, Anadolu'da halkımız "Halep ordaysa arşın burada" der.

Şimdi, sizlere somut örnekler vermek istiyorum: Bakınız, Antalya'dan bahsedeyim. Antalya'nın Kızılcadağ, Manay, Osmankalfalar, Elmalı yörelerinde ve Burdur'da anason ekilir. İki yıl öncesini bırakıyorum; geçen yıl 3 000 000'a anason satıldı; şimdi, 1 000 000 lira. Geçen yıl elma, Elmalı yöresinde, Korkuteli yöresinde, Ova'da, Akçay'da, ağacın başında 550 000-600 000 liraya gitti; şimdi, 300 000 lira. Geçen yıl Alanya'nın enterdonat limonları, Kumluca'nın enterdonat limonları, Finike'nin enterdonat limonları 600 000 liraya gitti; şimdi, 200 000 lira arkadaşlar. Biraz önce, Kumluca'dan bir telefon aldım; mandalinanın kilosu 150 000 lira, enterdonat limonun kilosu 150 000 lira. Eğer, inanmayan varsa, arabasını alsın, gitsin; oradan doldursun getirsin. Şimdi, değerli arkadaşlarım, geçen yıl, aynı büyüklükteki bir sığırın fiyatı 3 milyar liraydı; şimdi, 1 milyar liraya alıcı bulmuyor. Geçen yıl 250 000 000 liraya giden bir koyun, şimdi, 100 000 000 liraya alıcı bulamıyor. Bu neden böyle oldu?

Değerli arkadaşlarım, Sayın Antalya Valisi, bize, Antalya Milletvekillerine, her ay istatistik gönderir. Bu yıl Antalya Limanına gelen turist sayısında yüzde 37 artış olmuş; yüzde 37. Bu ne demektir; Antalya yöresinde et tüketiminin yüzde 37 artması lazım, sebze meyve satışının iyi olması lazım, üreticinin iyi para kazanması lazım; böyle bir şey var mı? Biraz önce misal verdim. Eskiden Doğu Anadoludan kaçakçılık yapılırdı -biraz önce AKP milletvekili arkadaşımızın birisi kaçakçılık yapıldığını söyledi, Sayın Bakanım, böyle bir şey yok dedi; ama, ben Sayın Bakanıma somut örnekler vereceğim var mı yok mu- şimdi batıdan da yapılmaya başlandı, kuzeydoğudan da yapılmaya başlandı.

Bulgaristan'dan TIR'larla kaçak et geliyor arkadaşlar, Antalya bölgesine, turizm bölgelerine. Kaça geliyor biliyor musunuz; 5 000 000 lira dananın budu. Evet, 5 000 000 lira ve arkadaşlar ben samimî söyleyeyim, motellerle, otellerle, kasaplarla, köylülerle çok ilgilenen birisiyim, ben bunu gizli olarak tespit ettim, motellere verilen etlerin çoğunun da faturası yok; çünkü oradan kaçak geliyor, fatura yok. Durum bu değerli arkadaşlarım.

Sınırlarına hâkim olamayan bir devlet düşünebiliyor musunuz? Sınırlardan gelen o kaçak mallar hormonlu mu hormonsuz mu; ilaçlı mı ilaçsız mı; genlerinde değişiklik yapılmış mı yapılmamış mı, incelenmiş mi? Hastalıklı mı hastalıksız mı, incelendi mi; hayır; ama, değerli arkadaşlarım, bir tane kendini bilmez, televizyona çıkıyor, köylünün alınteri olan domates ve salatalığın hormonlu olduğunu söyleyerek bizim üreticilerimizi perişan ediyor, ülke ekonomisine de zarar veriyor, Tarım Bakanlığı da bu adamlar hakkında gerekli işlemi yapmıyor, çıkıp da böyle bir şey yoktur demiyor. Hele hele hormon... Nerede kullanıyor köylü hormonu?! Neyle alıyor, nasıl alıyor?! Hormonun fiyatını bilen var mı?!

Değerli arkadaşlarım, sınır illerimizden olan arkadaşlarım bilirler. Suriye sınırına bakın, sınırda 10 000'lerce tonluk depolar var; Basra'da yok, Bağdat'ta yok, Musul'da yok, Kerkük'te yok, Irak sınırında var. Suriye'de sınırda depolar var; Halep'te yok, Şam'da yok tam Türkiye sınırında. Bu neden; oraya süs olsun diye yapılmadı, buraya muz geliyor, karpuz geliyor, elma geliyor, armut geliyor, et geliyor, fırsat bulunduğu zaman, gümrüklerle anlaşıldığı zaman -siz bunları iyi bilirsiniz- kaçak mallar hemen Türkiye'nin içine dağılıyor; üretici perişan oluyor, Türk ekonomisi de perişan oluyor. Evet, bunlar gerçekler, somut gerçek bunlar.

Değerli arkadaşlarım, İbradı'nın Başlar Köyü var, hayvancılıkla geçinirler. Geçenlerde oraya gittim; kadın kız toplanmışlar, dertlerini anlattılar, bildiğim kadar ben de anlattım. Bir tane üretici çıktı, ağlayarak, ben geçimimi celeplikle sağlarım -kuzu topluyor- dört ay besledim, bana mal oluşu 7 500 000, Alanya'da en büyük kasaplara gittim, 5 000 000 lira vermediler, derisi de onun, iç organları da onun, başı da onun, sade etine 5 000 000 lira vermiyorlar... Üreticinin durumu bu, Türkiye'deki üreticinin durumu bu. İnceledim, sordum, gerçekten adam perişan olmuş ve batmış.

Sayın milletvekilleri, şimdi, muzda da aynı oyunlar oynandı; iki senedir gündemdışı konuşma yaptım, sözlü soru önergesi verdim. Muzu bilirsiniz, Alanya, Gazipaşa, Anamur'da yetişir, başka yerde yok. Türkiye'nin ihtiyacının büyük bölümünü de bu üç bölge sağlar ve buralarda da, her tarafta muz yetişmez; muayyen bölgelerinde, denize bakan kuytu yamaçlarında yetişir. Çok hassas bir bitki; derece sıfırın altına inerse, muzu donar, fidanı da donar. O zaman fidan nereden gelecek; Madagaskar'dan gelecek, Güney Afrika'dan gelecek, Hindistan'dan gelecek. Bunu niçin söylüyorum; bakın, çok masraflı bir ürün olduğu için söylüyorum.

Bakın, çok önemli bir konu; çok uğraştık, kışın dört ay, Gazipaşa, Alanya ve Anamur'un gece sıcaklığı şu olacak diye Meteorolojiden netice alamadık. Tekrar Tarım Bakanımızın dikkatini çekiyorum. Bunu, mutlaka yerine getirsin; çok önemli bir konu.

Değerli arkadaşlarım, üç dört gün önce bir AKP'li arkadaşım pamukçuların durumunu konuşuyordu, gerçekten zevkle dinledim, çok doğru söylüyor. Pamuk fiyatı belli. Yunanistan pamuğun kilosuna 960 000 lira verecek, sen prim olarak 85 000 lira vereceksin, onu da ne zaman vereceğin belli değil; ondan sonra da diyeceksin ki, Yunanistan pamukçusu ile Türk pamukçusu rekabet etsin... Alın da kaçan mı derler adama! Var mı böyle bir şey?!

Şunu söylemek istiyorum: Muhalefet milletvekilleri gibi konuşmayı bırakın da, iktidar olduğunuzu öğrenin değerli arkadaşlarım; iktidarsızlık yapmayın. İktidar olan, iktidarlığını gösterir.

Şimdi, Avrupa Birliği ülkelerini söylüyorum: Almanya, Fransa, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İngiltere, karşılıksız olarak, çiftçisine, aile başına 15 675 dolar para ödüyor; geri almamak üzere. Türk parasıyla kaç lira eder; 25 milyar lira eder. Amerika Birleşik Devletleri 13 675 dolar ödüyor; geri almamak üzere. Türk parasıyla kaç lira eder; 20 milyar lira civarında eder. Biz ne veriyoruz çiftçimize?! Ondan sonra, bakanlıkların yetkili kişileri çıkıyor: Efendim, Amerika'da şeker daha ucuz, Avrupa'da şu ürün daha ucuz... Tabiî ucuz olur; sen verdin de Türk çiftçisi ucuza mal etmedi mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Vardı da mı vermedik?! Nereden vereceksin?!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Ama işadamlarına buluyorsun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Var mı ki vereyim?!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, bankaların batırdığı 37 milyar dolardan 500 000 dolar alabildin sen, 500 000 dolar!.. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Haydi, haydi!.. Nereden vereceksin?!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Niye vaat ettin madem veremeyecektin?!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Senin gibi müfettişler batırdı onu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) -Biz neyi vaat ettiğimizi biliyoruz, halk da biliyor; sen derdine yan.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Ondan sonra, bana çıkıp da, efendim mafyayla mücadele ediyorum, memleketi soyanla mücadele ediyorum diyemezsin. Mücadele etmiyorsun, mücadele etmiyorsun...

Bakın, bunları konuşurken bileceksin, göreceksin, yaşayacaksın, bilgi sahibi olacaksın. Bilgisiz konuşursan rezil olursun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çok biliyorsun!.. Nasıl rezil olduğunuzu biz de görüyoruz.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, somut örnekler veriyorum: Yunanistan çiftçisine mazotu kaça veriyor biliyor musunuz; Türkiye kaça veriyor? Evet, mazotun varili 45 dolar, 50 dolara çıktı mı, zam; 55'e çıktı mı, zam; 56'ya çıktı mı, zam. Doğru, 56'ya çıktı, zam. Şimdi, 45 dolara indi, niye indirmiyorsun aşağıya?! Bunun mücadelesini versen ya!.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Veriyoruz, veriyoruz.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet, niye indirmiyorsun?

Değerli arkadaşlarım, dünyanın en büyük akaryakıtı Türkiye'de, dünyanın! Almanya'yla eşdeğer bizim fiyatlarımız. Harta'yı bilmiyor musunuz arkadaşlar; Basra Körfezinden şilep çıkıyor, Akdeniz'den, Messina Boğazından, Cebelitarık'tan, Atlas Okyanusundan, Manş Denizinden Hamburg'a varıyor Almanya'da. Bizde; pompaya basılıyor, petrol İskenderun'dan çıkıyor. Nasıl Almanya'yla aynı fiyat olur?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Özcan.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, samimî olalım, bir ülkenin nüfusunun yüzde 35-40'ı çiftçilikle uğraşırsa, kalkınma elbette zor olur, bunu biliyoruz; sanayileşmemiz gerekiyor. Avrupa bunu başarmış. Nasıl başarmış? Avrupa nasıl başarmış bunu? Çiftçisini açlığa mahkûm ederek değil, malını para ettirmeyerek değil. Çiftçisini daha iyi gelir getirecek yerlere yönlendirerek yüzde 30 olan çiftçisini indirmiş yüzde 10'lara, yüzde 7'lere ve böylece Avrupa bunu başarmış, biz de böyle başarmak zorundayız. 30 000 000-40 000 000 nüfusu sokağa atarak neticeye varamazsın, kargaşa çıkar.

Şimdi, ayın 17'sinde gün alacağız. Bakın, 17 Aralıkta gün alacağız. 17 Aralıkta gün aldıktan sonra, Avrupa Birliğinin haçlı seferi başlayacak tarım üzerinde. Evet, çok baskı yapacaklar, bu baskılara hazır olmamız gerekiyor. Bu baskılara hazır olmamız gerekiyor. Biz, bitireceğiz çiftçiyi, Avrupa'nın pazarı olacağız. Yok böyle bir şey. Bunun da başarıya ulaşmasının imkânı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bu baskılara boyun eğmeye devam ederseniz, açık söylüyorum, zaten köylere girememeye başladınız, sokağa da çıkamayacaksınız. Sokağa çıkamazsınız ve size, açık seçik söylüyorum, açık seçik. Dost acı söyler derler, bunu nasihat olarak kabul edin. Eğer, bu baskılara boyun eğmeye devam ederseniz, sizi, karayı ak gösteren bazı besleme basın da kurtaramaz.

Dost acı söyler. Bunlar, dostça uyarılardır.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde çalışmakta olduğumuz Organik Tarım Kanunu Tasarısının kanunlaşmasıyla birlikte, bu konuda çok önemli bir boşluk doldurulmuş olacak ve bu alandaki üretime de, gerçekten, önemli oranda hız verilmiş olacaktır.

Özel bilgi isteyen organik tarım modeli, ayrıca, memleketimizde epey mezunu olan ziraat fakültelerimizin mezunlarına, ziraat mühendislerimize de yeni bir iş ve istihdam alanı yaratacaktır. Organik tarım faaliyetleriyle ilgili tasarının yasalaşmasından sonra, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan yönetmeliklerle usul ve esaslar belli olacak ve bu konudaki pek çok tereddüt de tam olarak ortadan kaldırılacaktır.

Organik ürün ve girdilerin etiket ve logoları yalnızca organik ürünler ve girdiler için kullanılacak, kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından sertifikalandırılmamış ürünler organik ürün veya organik girdi adı altında satılamayacaktır.

Yetkilendirilmiş kuruluşlar, kontrolörler ve sertifikatörler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından çalışma izni alacaklardır. Verilen çalışma izni, bir başkasına devredilemeyecektir. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol ve sertifikasyon olmak üzere iki ayrı birimden oluşacak, kontrol biriminde görev yapanlar sertifikasyon biriminde, sertifikasyon biriminde görev yapanlar kontrol biriminde çalışamayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, kullanılan etiket ve logolarda ürünün tam tanımı yapılacak ve yanıltmaya ve yanılmaya meydan verecek ifade, resim, logo kullanılamayacaktır. Nihaî kullanıcının organik ürünü tam tanımasına meydan verecek şekilde ifade edilecektir.

Ayrıca, organik tarım metoduyla üretilen ürünün ambalajlanırken organik ürün niteliğinin bozulmamasına dikkat edilecektir. Ambalajlar, pamuk veya keten bez torbalarda, cam, kâğıttan üretilmiş malzemeler, tahta ve odundan üretilmiş malzemeler, mısır ve benzeri liflerle üretilmiş hasır ve benzeri malzemeler ve kaplama maddelerinden yapılacaktır. Organik ürün plastik koruyucu, metal kaplarla ambalajlanacaksa, kapların ürünle temas edecek yüzeyleri de organik maddeyle kaplanacaktır. Organik ürün üzerinde "doğal" tanımının kullanılması, ürünün organik tarım ürünü olduğunu da açıkça ifade edecektir.

Değerli başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarımız; tarım, ülkemizin geleneği ve geleceğidir. Üreten ve ürettiğiyle bu toplumu doyuran ve giydiren çiftçilere, üretimlerini sürdürebilmeleri için, mevcut desteklemelere ilave destekler vermeliyiz ve veriyoruz. Ayrıca, mevcut desteklere yeni baştan çekidüzen veriyoruz. Örneğin, tohumda Katma Değer Vergisi yüzde 18'den yüzde 1'e indi; mısır, destekleme kapsamına alındı. Hayvancılıkta, sunî tohumlamadan doğan buzağılara teşvik kredisi verilmeye başlandı. İşte, bunlar, iki yıllık AK Parti döneminde, geçen sene yapılan desteklemeler ve mısır 2004 yılı içerisinde de destekleme kapsamına alınarak bu konudaki üretim açığını Bakanlığımız, zamanında tespit ederek, mısır ürününü ekmeleri yönünde bir destek ve teşviki çiftçilerimize yöneltmiş oldu.

Ancak, üretilen ürünlere hormonlu, antibiyotikli gibi ithamlarla -çeşitli basın organlarında, gazetelerde, televizyonlarda- tüketicimizi ve üreten insanlarımızı sıkıntılara sokmamalıyız, tedirgin etmemeliyiz; bu konuya mutlaka özen göstermeliyiz. Üzüm, incir, kayısı, fındık, zeytin ve zeytinyağı, bu yasa çerçevesinde, şu an, organik olarak üretilebilen, üretme iddiasında olduğumuz ve ihraç edebildiğimiz ürünlerimizdendir.

Değerli milletvekilleri, çilek, piliç eti, bal, süt, peynir gibi ürünler, zaman dilimi içerisinde zan altında kaldılar. "Çilekte hormon var" denildi, "piliç etinde hormonlu yem kullanılıyor" denildi, "balda naftalin var, glikoz var" denildi, hatta "sütte antibiyotik var" denildi. Bu sözler edildiğinde, hem üreten insanlarımız hem de bu ürünleri tüketen insanlarımız sıkıntı ve tedirginlik yaşadılar. İşte, bu yasa, bu konudaki boşluğu dolduracak, Türk tarımını ve çiftçisini ve aynı zamanda, tüketen insanlarımızı tedirginlikten ve şüpheden kurtaracaktır.

Bu vesileyle, yasanın, ülkemiz tarımında, organik tarım alanında bir disiplin ve devlet denetiminde üretim ortamını tesis edeceği ve Avrupa Birliğiyle entegrasyon döneminde önemli adımlardan biri olacağı inancıyla hayırlı olmasını diliyorum; Yüce Heyetinize selam ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına Sayın Haluk Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben çok kısa vaktinizi alacağım.

Bu maddeyle ilgili, biraz sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bir değişiklik önergesi olacak. Bu değişiklik önergesinde bir fıkra eklenmesi isteniyor. Bu fıkrada bir kelime bakımından benim bir duyarlılığım var; bunu sizlerle paylaşmak için söz aldım.

8 inci maddeye aşağıdaki fıkra eklenmesi talep ediliyor; o da şu: "Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların" diye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kapusuz'la konuştum; RTÜK Yasasında "ulusal" kapsamı da geçiyor. Ben bu "ulusal" sözünün "millî" sözünün, ne yazık ki, ülke genelinde yayın yapan medya kuruluşlarının önünde bu sıfatın bulunmasını yadırgıyorum; çünkü, bunun içeriğine uygun bir yayın politikası izlenmiyor Türkiye'de. Olsa olsa, bu, "ülke çapında yayın yapan, yaygın medya kuruluşu" adıyla anılması gerekir. Benim bildiğim "ulusal" sözü, "millî" sözü, Türkiye'nin ulusal çıkarlarının etrafında bütünleşmiş bir yayın politikasını ısrarla, inatla, inançla sürdüren bir yayın kuruluşuna verilmesi gereken bir addır; ama, RTÜK Kanununda ulusal yayın yapan kuruluş, yaygın yayın yapan kuruluş olarak, eşdeğer olarak anılıyor. Ben, burada "ulusal" kelimesinin, eğer uygun görürseniz, "ülke çapında yayın yapan" şeklinde değiştirilmesini teklif ediyorum.

Tabiî ki, sizin partiniz tarafından  verilen önerge üzerinde konuşma hakkım yok. O yüzden, kısa bir kişisel söz hakkını kullanmak istedim. Durumu duyarlılığınıza bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan, buyurun.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.

Birisi, dün, kendisini, doğrudan gelir desteğiyle ilgili, bir televizyon programında izledim. Gerçekten, birkaç yıldan beri doğrudan gelir desteği, sanki, böyle, sadaka verir gibi taksitlerle, bir yılın doğrudan gelir desteği ikinci yıla, bir sonraki yıla sarkıtılarak veriliyor. Tabiî, ne kadar doğru bir destektir, tartışılıyor; ama, Sayın Bakanın dünkü televizyon açıklamaları da, doğrudan gelir desteğinin yeni bir şekilde ödeneceği şeklindeydi.

Bu konudaki çalışmalar nedir? 2004 yılının doğrudan gelir desteğini başka bir yöntemle mi, başka bir şekilde mi vermek istiyorlar? Uygulamada yine eskisi gibi taksitler halinde, parça parça, köylünün çok fazla işine yaramayan şekilde mi verilecek? Onu soracağım; bir.

Bir diğeri, geçtiğimiz yıl, narenciyede, limonda ve portakalda ihracat primleri verildi. Bu yıl henüz açıklanmadı ve bunun açıklanmaması nedeniyle narenciye üreticileri büyük sıkıntı çekiyorlar. Narenciyedeki ihracat primleri geçen yılki düzeyin üstünde mi olacak altında mı olacak? Öğrendiğimiz kadarıyla daha aşağıda olacak gibi görünüyor. Ancak, sanıyorum, asıl bu sene ihracat primlerini yükseltmek lazım; çünkü, fiyatlar, geçtiğimiz yıla göre üçte 1 oranında daha da düştü. Narenciyedeki ihracat primlerini ne zaman açıklamayı düşünüyorlar? Gerçi, bu, biraz da Maliye Bakanlığını ilgilendiren bir soru; ama, tabiî, tarım üreticilerinin bakanı olarak da Tarım Bakanının bu konuda bilgisi olduğunu sanıyorum.

Sorum bu kadar; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık, buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım, ben, gübre fiyatları üzerine sormak istiyorum; 2003 yılı kasım ayı ile 2004 yılı kasım ayı gübre fiyatlarını bildirmek istiyorum.

Üre, 2003 yılı kasım ayında 18 000 000 lirayken, 2004 yılı kasım ayında 26 800 000 lira olmuş; yani, bir yılda yüzde 49 artmış. 20-20 kompoze, 2003 yılı kasım ayında 16 900 000 lirayken, 2004 yılı kasım ayında 21 300 000 lira olmuş; yani, yüzde 26 artmış. 15-15-15 kompoze, 2003 yılı kasım ayında 17 400 000 lira, 2004 yılı kasım ayında 21 700 000 lira; yani, yüzde 25 artmış. DAP 18-46, 2003 yılı kasım ayında 23 000 000, 2004 yılı kasım ayında 28 450 000 lira; yüzde 24 artmış. Yüzde 26 CAN, 12 750 000 lira 2003 Kasım ayında, 2004 Kasım ayında 16 250 000; yüzde 27 artmış.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, kitap okumak için söz vermiyorlar; soru sorması gerek.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Yüzde 33 amonyum nitrat, 2003 yılı kasım ayında 15 000 000, 2004 yılı kasım ayında 18 700 000 lira, yani, yüzde 25 artmış. Yüzde 21 AS, 2003 yılı kasım ayında 11 800 000, 2004 yılı kasım ayında 14 400 000; yani, yüzde 22 oranında zam yapılmış.

Doların fiyatı düştüğü, girdi fiyatları da artmadığı ve enflasyon da düştüğü halde, bir yıldan beri en az yüzde 20 oranında bu yapılan zamların sebebi nedir; onu sormak istiyorum.

BAŞKAN - Arkadaşlar, doğrudan soru sorarsak, daha fazla arkadaşın soru sorması, daha çok sorunun yanıtlanması mümkün. Çoğunuzun yazılı metni var. O metni biraz gözden geçirirseniz, daha etkin bir soru sorma yöntemi bulabilirsiniz kanısındayım.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, ben, soru sorma hakkımdan vazgeçiyorum.

Sayın Bakanım dedi ki:"Artık yeter!.." Artık, kayısıcıya herhalde bir müjde verecek ki, ben de bu hakkımdan vazgeçiyorum.

BAŞKAN - Peki.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Manevî baskı yapmayın.

BAŞKAN - Sayın Naci Aslan, buyurun.

NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Bakanım, 2004 yılı doğrudan gelir desteği ödemeleri daha yapılmadı. Birkaç gün önce zatıâlinize sorduğumda, ödenecek paranın 135 trilyon olduğunu, bunun da ancak 150 ilçeye yeteceğini söylemiştiniz. Ağrı'nın gelişmişlik düzeyi 81 ilimizin içinde en geri il olduğuna göre, acaba, Ağrı merkez ve 8 ilçesi, bu 150 ilçenin arasında yer alacak mı?

İkincisi, Ağrı Toprak Mahsulleri Ofisinin kapatılacağı duyumlarını aldım; doğruluk derecesini öğrenmek istiyorum.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Boztaş, buyurun.

MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Aydın İli Sultanhisar İlçemizin Yağdere ve Güvendik Köylerinde 28.6.2003 tarihinde meydana gelen yangında zarar gören çiftçilerimizin paraları... İlçe hasar tespit komisyonunca yapılan saptamalarda 8 700 zeytin ağacının tamamen yandığı ve 348 milyar Türk Lirası tutarında maddî zarar olduğu ortaya çıkmıştır. 2090 sayılı Yasa gereğince bilgi ve belgeler toplanmış olup, adı geçen köylerimizdeki çiftçilerimizin bir kısmının yüzde 40'ın üzerinde zararlarının olduğu, bir kısmının ise yüzde 40'ın altında zararlarının oluştuğu tespit edilmiştir. Yüzde 40'ın üzerinde zarar gören yurttaşlarımızın, bunun karşılanması, nakdî yardım ya da ziraî kredilerinin ötelenmesi konusunda bir şey yapılmış mıdır, yapılması düşünülüyor mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Erdal Karademir...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kanalınızla, Sayın Bakana şunları sormak istiyorum: Türkiye, Avrupa'daki kirlenmiş, yaşlı topraklarla kıyaslandığında, genç, temiz topraklarıyla organik ürün üretimi açısından çok büyük bir avantaja sahiptir. Hal böyleyken, ulaşılması gereken hedefin çok gerisinde kalınmıştır. Dış pazarın istekleri doğrultusunda ve son on yılda ülkemizde büyük hizmetler veren Ekolojik Tarım Organizasyonu gibi sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla bu seviyeye getirilen organik üretimin bir devlet politikası olarak ele alınması gerekmiyor mu?

Avrupa Birliğine tam üyelik gerçekleştiğinde, klasik yolla üretilen birçok ürünün dışsatımının yapılamayacağı bugünden bellidir. Organik ürünler, bu açıdan, Türkiye'nin gelecekteki avantajı olabileceklerdir. İçpazarda tüketimi ise, daha çok ülkemiz insanının refah düzeyiyle ilgilidir. Yıllık geliri 25 000-30 000 dolar olan bir Avrupalı ile 3 000 dolar gelire sahip insanımızın pahalı olan bu ürünleri aynı miktarda tüketmesini beklemek hayalciliktir. Bu nedenle, dışsatımın yanı sıra, içpazarda da bu ürünlerin yeterince tüketilmesi ve insanlarımızın daha sağlıklı beslenebilmesi için, bu alanın mutlaka devletçe desteklenmesi gerekmiyor mu? Bu konuda hükümetinizin bir programı var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz sırası sizde; sözlü, yazılı yanıtlarınızı bekliyoruz.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Saygıdeğer milletvekillerimiz de uygun görürlerse -önümüzde yeni bir yasamız daha var; vakit açısından- bunlara yazılı cevap vermek istiyorum.

Kendilerine saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerideki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 8 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Ilıcalı

Ahmet Gökhan Sarıçam

Salih Kapusuz

 

Erzurum

Kırklareli

Ankara

 

Ünal Kacır

Fahri Keskin

Cahit Can

 

İstanbul

Eskişehir

Sinop

 

"Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların, üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla organik tarımla ilgili ayda en az 30 dakika eğitici yayın yapmaları konusunda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gerekli tedbirleri alır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ulusalı, ülke çapında diye düzetme imkânı olursa...

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Koç'un o bahsetmiş olduğu doğrultuda düzeltmeyi yaparak, yeniden kayıtlara geçmesini sağlarsak sorun çözülür gibi geliyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır efendim, önerge sahipleri olarak böyle bir şeyimiz yok.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Hayır, hayır... Ama, ülke çapında, ülke genelinde ifadesi...

BAŞKAN - Önerge sahipleri, Komisyonun önerdiği şekilde bir kelime değişikliği yapma durumunda olurlar mı?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, aslında, iletişim literatüründe "ulusal" denildiği zaman, ülke genelinde yayın yapan anlaşılır.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kanunda da öyle zaten.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Belli birkaç vilayeti kapsayan yayınlara "bölgesel", bazen bir il ya da ilçeye has, lokal yayın yapanlara da "yerel radyo ve televizyon" deniliyor. Dolayısıyla, literatürdeki adı budur. Ulusalın dışındaki bir ifade, diğer, başka kanalları gayri ciddî ilan etme gibi bir yanlış anlamaya da sebep olabilir. Aslında, Sayın Koç'un ifadesi "ülke çapında" ile bu "ulusal" aynıdır; çünkü, bu, iletişim literatüründe ve RTÜK Kanununda da "ulusal" diye geçer. Onu arz ediyorum efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben bir duyarlılığı belirttim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri bu değişikliğe katılmıyor. Komisyonun da çoğunluğu yok.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyon takdire bırakıyor.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, müsaade eder misiniz, bir cümle söylemek istiyorum.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde, yani, ülke çapında, yani, ulusal...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, "ulusal" demek o değil.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Zaten, bu cümlenin ilk kısmında var. "Türkiye Cumhuriyet sınırları içinde..."

HALUK KOÇ (Samsun) - "Ulusal" çok farklı bir olay.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Yani, bu, ülke çapında, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların...

HALUK KOÇ (Samsun) - Yaygın medya kuruluşları...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaygın medya kuruluşlarının... Yani, bu ifade, amaç açısından çok farklı bir şey değil.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bu haliyle bu önergeye katılıp katılmadığınızı belirtin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, ben, esas ruhu itibariyle katılıyorum; ama, tashih yapabiliriz. Onu demek istedim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, yapamazsınız.

BAŞKAN - Tashihi önerge verenler yapabilir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Amacı belli bunun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Önergeye katılıyorum efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım, yoksa söz mü istiyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle üretici ve tüketicilerin, organik tarım ve organik ürünler konusunda bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 8 inci maddeyi yeni şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutmadan evvel, daha önce tartışmalara, Meclis Başkanlığı tarafsız bir yer olduğu için katılmadım; ama, madde oylandıktan sonra görüşümü söyleyeyim.

Genelde, bu tür kuruluşlar, Batı ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde "country wide" ülke geneli diye tanımlanır; "nation wide" millete mal olmuş anlamınadır; yani, "national wide" diye, millî, ulusal kapsam alanı diye bir tanımlama, Avrupa ülkelerinde, Amerika'da kullanılmıyor; bir tek bizde kullanılıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Her ülkenin literatürü farklıdır.

BAŞKAN - Aslında, literatür açısından da, uluslararası literatür açısından da Haluk Beyin söylediği doğruydu; fakat, bu, sizlerin oylarınızla, sizin takdirinizle geçti; hayırlı olsun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Türkiye'nin literatürü böyle efendim.

BAŞKAN - Şimdi, 9 uncu maddeyi okutuyorum:

Organik ürünlerin ve girdilerin ihracatı

MADDE 9. - İhracat sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi adı altında ihraç edilemez.

İhraç edilen fakat alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdiler, mahrecine iade olarak kabul edilir. Söz konusu ürünler ve girdiler, ithalatta yapılan kontrol ve belgelerden muaf olup, gümrük idareleri tarafından sadece ayniyat tespiti yapılarak, ilgili mevzuat çerçevesinde yurda girişlerine izin verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, CHP Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve ekran başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Parlamentoda bugüne kadar birçok yasa görüştük; ancak, bir Çevre Komisyonu üyesi olarak da aynı zamanda, görüştüğümüz bu tasarı, çevreye duyarlı, insan sağlığına önem veren, çağdaş yasaların başında gelmektedir. Böyle bir tasarının görüşülmesine katkı sunmaktan, gerçekten, büyük bir mutluluk duyuyorum; fakat, bu tasarı, genel gerekçesine baktığımızda, hükümetimizin, kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamak, çevreye olan duyarlılık ve insan sağlığına verdiği değer ya da tarım alanlarının çoraklaşmasının önüne geçmek adına ciddî bir duyarlılık göstererek getirdiği bir tasarı olarak gözükmüyor. Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde bizden istenilen bir yasayı, bugün, burada çıkarmaya çalışıyoruz. Öyle bile olsa, bizim için, atılmış sağlıklı bir adımdır, bundan bile mutluluk duyuyoruz; fakat -az önce Aydın Milletvekili Değerli Ahmet Arkadaşım da konuşmasında vurguladı- halkımızın kafası karışık; birçok maddede, zararı var mıdır yok mudur, hormonlu mudur değil midir, insan sağlığına yararlı mıdır zararlı mıdır, bu konuda yeteri kadar bilgilenmiş değil. İnsanlarımızın kafasının karışık olması anlaşılabilir; zira, yakın tarihe kadar, insanlarımıza çevre duyarlılığı ve neyin zararlı neyin yararlı olduğu konusunda yeterli eğitimin verilmediğini çok net bir şekilde biliyoruz. Geçmişte, bizi üzen, çok ciddî bir olay vardı. Çernobil faciasından sonra radyasyon tüm Karadeniz Bölgesine yayılmışken, fındık, tütün ve çay ciddî anlamda radyasyona uğramışken, bu ülkenin yöneticilerinden, o dönemin bakanlarından birisi, televizyonda halkın karşısına çıkıp çay içerek "bakın, bunda radyasyon yoktur, içebilirsiniz" demişti. O gün, bilim adamları isyan etmiş "gereken önlem alınmazsa, bundan on onbeş yıl sonra kanser hastalıkları meydana gelmeye başlayacak" demişti. Bugün etrafımıza baktığımızda, 10 kişi ölüyorsa, araştırdığımızda, bunların 6-7 kişisinin kanserden öldüğünü görüyoruz.

Peki, değerli arkadaşlarım, bugün oluşan hastalıklarda, o günkü radyasyonun etkisinin olmadığı söylenebilir mi?! Bir ülkenin bakanının, kalkıp, kendi halkının gözünün içine baka baka "çayda ve fındıkta radyasyon yoktur" deyip, kendi halkını zehirlercesine özendirmesi, akla zarar bir olay değil midir, onların imha edilmesini önermesi gerekirken?! Bugün, vatandaşımızın aklı karışıyorsa, aklının karışmasında hakkı yok mudur?!

En iyi yasa, uygulanan yasadır değerli arkadaşlarım. Bir yasayı çıkarırız; ama, rafa kaldırırsak, o yasanın bir kıymeti harbiyesi olmaz. Bugün, ülkemizi yönetenlerden özellikle bir şey istiyoruz; insana saygı, çevreye duyarlı olmak, gelecek nesillere olan saygımızı korumak istiyoruz; onlardan da bu davranışları bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, yürürlükte olan yasalar varken bile, çevre duyarlılığı gözardı edilmektedir. Bugün, Menderes Havzasında, o ovada, Uşak'tan başlayıp, Denizli'den devam eden, Aydın'ın içerisinden geçerek Ege Denizine dökülen Menderes Nehri havzasında çok ciddî bir kirlenme vardır. Mevcut yasalar, bu kirlenmenin önünü alabilir; ama, uygulayıcılar bunu uygulamamakta, denetleyiciler de bunun üzerinde durmamaktadır. Dolayısıyla, tarım alanlarımız gittikçe çoraklaşmakta, insan sağlığı gittikçe tehdit altında kalmaktadır. Bugün, ekonomimizin çıkmaza girdiğini söylüyoruz. Evet, turizm gelirlerimiz her geçen gün artar gibi gözükmekteyse de, yakın zamanda, çevre kirliliğinden dolayı turizm de büyük darbe yiyecektir.

Bugüne kadar çevreyle ilgili yaptığımız birçok çalışmanın içerisinde Uşak'a gittiğimizde şunu gördük: Deri sanayiindeki atıkların, kimyasal atıkların Uşak halkının da zehirlenmesine vesile olacak şekilde açık kanallardan baraja, barajdan da Menderes'e aktığını biliyoruz. Valilikte bürokrat kesimleriyle bir toplantı yaptık. Değerli arkadaşlarım, burada hiçbir birimde arıtma tesisi yok. Sanayici burada haklı. Sayın Vali Beyle yaptığımız temasın neticesinde dediler ki: "Organize sanayi bölgesinde arıtma tesisi yok. 4,5 trilyon lira para gerekiyor." Peki, bu para verilirse, arıtma tesisi kurulursa, sanayici organize sanayi bölgesine geçecek mi diye soruyoruz. "Hayır." Neden? "Çünkü 'taşınma kredisi de isteriz' diyorlar." Uşak'taki bu sorun çözülmüş olsa bile, Denizli'deki tekstil sanayiinde birikmiş olan kimyasal atıklar, maliyeti yüksek diye çalıştırılmayan arıtma tesislerinin kullanılmaması nedeniyle gece yarılarında Menderes Nehrine dökülmektedir. Peki, bunu denetlemekle görevli olan idareciler nerede, hükümetin yetkilileri nerede, taşra birimleri nerede?.. Göz göre göre insanımız zehirleniyor; ama, gereken önlemler bir türlü alınmıyor.

Değerli arkadaşlarım, halkımızın kafası karışık dedik. Bunu önlemenin yollarından bir tanesi, öncelikle yöneticilerimizin gerekli basireti, gerekli denetimi sağlamasıdır. Aksi takdirde, her geçen gün, güvenilmez idarecilerin elinde kendi halkına sıkıntı yükleyen bir kadrolar zenginliği oluşacaktır.

Bugün çevre kirliliği sadece insan sağlığına zarar vermekle kalmıyor, turizme zarar vermekle kalmıyor, üretim kalitesini de düşürüyor.

Tarımdaki insanlarımızın içinde bulunduğu sıkıntılar ortada. Az önce burada Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Özcan arkadaşımız konuşurken, mazot desteğinden, prim desteğinden bahsedince, AKP sıralarından "var da vermedik mi, nereden bulacağız" şeklinde değerlendirmeler yapılmıştı. Değerli arkadaşlar, yakın tarihte geçirdiğimiz Türk Ceza Yasasıyla ilgili olarak hafızalarımızı bir yoklayalım. O Türk Ceza Yasası geçerken Sayın Başbakanımızın gereksiz yere yarattığı bir zina tartışmasının Türkiye'ye maliyeti 250 trilyon lira civarında olmuştur. Sorumlu yöneticilik anlayışımızı sergilemiş olsaydık, çiftçimizin desteklenmesine yetecek miktarda bir kaynak israfından da kurtulmuş olacaktık.

Demek ki, o zaman, isteyen bir yolunu, istemeyen bir bahanesini mutlaka yaratıyor. Önemli olan, tarım kesimindeki insanlara kucak açıp açmadığımızdır. Hükümetin, bu zamana kadar tarım kesimini kucaklayan bir anlayışını görmedik. Ben, milletvekili sıfatıyla Parlamentoya geldiğim günlerde, hükümetin politikalarını izleme fırsatını kısmen bulmuştum, mesajını o zaman almıştım. Sayın Maliye Bakanı TÜSİAD'ın bir toplantısında diyordu ki: "Çağdaş hükümetler sanayicinin emrindedir. Biz de, çağdaş bir hükümet olarak sanayicinin emrindeyiz. Dünyanın neresinde olursanız olun, herhangi bir sorununuzu çözemediğinizi bana söylerseniz, ben, burada bütün işimi gücümü bırakır, dünyanın öbür tarafına sizin sorunlarınızı çözmek için giderim."

Evet, biz de muhalefet olarak sanayiin gelişmesinden yanayız. Sanayi hamleleri olmadan geleceği iyi kurmamız, çağdaşlaşmayı yakalamamız mümkün değil; ama, sanayi kesimi öz evlat muamelesine tabi tutulurken, tarım kesimindeki insanların yok sayılması anlayışını içimize sindirmemiz mümkün mü?!

Eşit bir şekilde, hem sanayicisini koruyan hem de tarım kesimindeki insanlarını koruyan, onları açlık ve sefaletle karşı karşıya bırakmayan bir anlayışı sürdürmemiz mümkün değil mi?!

Değerli arkadaşlar, iktidarın, güçlüden yana olması değil, zayıfı kucaklaması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Boztaş.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Bizler, sosyaldemokrat camianın milletvekilleri olarak, sosyal demokrat camianın insanları olarak, sanayici korunup kollanırken, çok daha korunmayı ve kollanmayı hak eden, her geçen gün daha çok yoksullaşan tarım kesimindeki insanlarımızı daha çok önemsiyoruz ve onların haklarını ve çıkarlarını bu kürsüden sürekli olarak savunmaya devam edeceğiz. Umarım, bundan sonra da bu yasaya benzer çağdaş yasaları, çevreye duyarlı, insanına duyarlı, tarımına duyarlı yasaları hep birlikte geçirmenin mutluluğunu yaşarız.

Hepinize, tekrar, sevgiler ve saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili görüş bildirmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bildiğiniz gibi, organik tarımı konuşuyoruz; ama, organik tarımı konuşurken, tarımın hemen hemen bütün meselelerini burada masaya yatırdık, bütün sorunları gündeme getirdik. Ben bunları, bu konudaki düşüncelerimi sizinle paylaşmadan önce, perşembe günü Parlamentoda yaşadığımız, gerçekten çok üzüldüğüm bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Necdet Budak arkadaşımız burada konuşurken, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, Parlamentoyu terk ettiler. (CHP sıralarından 'sana ne" sesleri)

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sana ne!

MEHMET BÜYÜKAŞIK (Bursa) - Sana ne! Sende de mi terk edelim!

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - Bakın, işte, sizinle bizim farkımız burada ortaya çıkıyor. Bizden de ayrılan arkadaşlarımız var; ama, Denizli Milletvekilimiz çıktığında AK Parti Grubu ciddiyetle dinliyor ve arkadaşımızı takdir ettiği yerde de alkışlıyor. Ben, öncelikle, şunu söylüyorum, değerli arkadaşlar...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Avukatlığı bırak!

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) -  Ben, bu konuyu son derece yadırgadığımı belirtiyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, madde üzerinde konuşun; onun için söz aldınız.

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - Müsaade eder misiniz; buradan bir yere varmak istiyorum Sayın Başkan.

Ben buradan bir yere varmak istiyorum. Tabiî, bugün Necdet Budak'a kafayı takıyorsunuz, yarın Sarıgül'e kafayı takıyorsunuz. (CHP sıralarından "sana ne" sesleri)

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sana ne! Hocan meydanlarda, hocan!

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - Neticede, gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisine ben bu tavırları yakıştırmadığımı ifade etmek istiyorum.

MEVLÜT COŞKUNOĞLU (Isparta) - Necdet Budak sivil toplum örgütlerine cevap versin. Onların desteğiyle geldi. Avukatlık yapma!

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - Demokrasiyi özümseyin. Demokrasiyi anlayın. Arkadaşların tercihine saygı duyun. Bundan Cumhuriyet Halk Partisi kazançlı çıkacaktır; bundan hiçbirinizin şüphesi olmasın.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Okumadan söyle, okumadan...

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, organik tarım, tarımsal üretimde yanlış uygulamalar sonucu bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan alternatif bir üretim yöntemidir. "Biyolojik tarım" olarak da adlandırılan bu sistem, ilk olarak 1910 yılında İngiltere'de ortaya çıkmış, daha sonra İsviçre, Almanya gibi ülkelerin bu konuyu benimsemeleri ve daha duyarlı yaklaşmaları sonucu hızla önem kazanmıştır.

1990'lı yıllardan itibaren Avrupa'da çok hızlı bir gelişme gösteren organik tarım 1998 yılında, Avrupa topluluğu ve EFTA ülkelerinde yaklaşık 86 000 tarım işletmesiyle yine yaklaşık 3 000 000 hektar alana ulaşmıştır. Günümüzde bu gelişme hızla devam etmektedir.

Ülkemizde organik tarım faaliyetleri ise 1980'li yılların ortalarında ithalatçı firmaların talepleri doğrultusunda başlamıştır. Günümüzde yaklaşık 17 000 üretici, 120 000 hektar alanda organik tarım üretimi yapmakta, 98 ürün çeşidi organik olarak üretilmektedir.

Ürün miktarı yaklaşık 300 000 ton seviyesindedir. 2003 yılında ülkemiz ürün ihracatı yaklaşık 21 000 ton ve ihracat karşılığı elde edilen gelir 37 000 000 dolar civarındadır. Tabiî bu değer, 20 milyar dolarlık dünya ürün piyasasında binde 1,5 gibi çok küçük bir değer ifade etmektedir.

Ülkemiz, organik tarım ürünleri üretimi açısından Avrupa ülkelerine nazaran avantajlı durumdadır. Avrupa'da yetiştirilmeyen üzüm, incir, kayısı, fındık, nohut, çamfıstığı gibi ürünler, ülkemizde bol miktarda yetiştirilmektedir. En önemlisi, tarım alanlarımız, diğer Avrupa ülkelerine göre daha az zarar görmüştür.

Değerli milletvekilleri, çevre kirliliği, yüzyılımızın özellikle son çeyreğinde ekolojik dengeyi gittikçe daha çok tehdit eder hale gelmiştir. Bu da, yaşayan her türlü canlı ve insanların sağlığını tehlikeye sokmaktadır. Tarımsal üretimi artırma adına aşırı ve kontrolsüz bir şekilde kullanılan kimyasal ilaçlar gibi toksik maddelere, bugün, dünyanın her yanında rastlamak mümkündür. Yapılan bir araştırmada, kutup ayıları ve penguenlerin vücutlarında bile bu kimyasal maddelere rastlandığı belirtilmektedir. Yediğimiz birçok gıdanın içerisinde, bu zehrin çok az da olsa kalıntılarına rastlanmaktadır.

Tasarının görüşmekte olduğumuz 9 uncu maddesi, Avrupa Birliğinin 2092/91 sayılı Organik Ürünler Yönetmeliği esas alınarak hazırlanmıştır. Söz konusu maddede, ihracat sertifikası olmayan organik ürün veya girdilerin "organik ürün veya girdi" adı altında ihraç edilemeyeceği belirtilmiştir; ayrıca, ihraç edilen, fakat, alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdilerin, hangi şartlarda yurda girişine izin verileceği yönünde bir düzenlemeyi de içermektedir.

Kontrol ve sertifikasyon, organik tarımın önemli basamaklarından biridir. İç ve dış piyasalarda bir ürünün organik olarak satılabilmesi için, organik ürün sertifikasına sahip olması gerekmektedir. Sertifika sistemi, ürünlerin organik standartlara göre üretildiğinin, işlendiğinin, paketlendiğinin garantisidir. Bu da, tüketiciye güvence vermenin yanında, üreticileri ve firmaları haksız rekabete karşı korumaktadır.

Değerli arkadaşlar, tarım kesiminin diğer kesimlerden alınan paralarla sübvanse edildiği doğrudur; ancak, bu, çiftçilerimizin bir suçu değildir; tarım kesimindeki yoğun nüfustan faydalanmak isteyip oy peşinde koşan, hesaba kitaba, hatta verilen paraların nereye ve kime gittiğine bakmayan, uyguladıkları popülist politikalar uğruna çiftçiyi sübvanse eden politikacıların suçudur. Verilen bu sübvansiyonlardan, geçmişte çiftçilerimiz değil, aracılar ve yandaşlar istifade etmiştir. AK Parti Hükümetinin, tarım kesiminin sorunlarına böyle bir anlayışla yaklaşması mümkün değildir. AK Parti Hükümeti, günü kurtarma gayreti içerisinde değil, yarınların güçlü Türkiyesini kurma gayreti içerisindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, 9 uncu maddeyle ilgili olumlu oylarınızı bekler; bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Organik Tarım Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hem Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan değerli arkadaşım hem de Adalet ve Kalkınma Partisinden söz alan değerli arkadaşım, bu maddenin özüyle, içeriğiyle ilgili gerekli görüşleri açıkladılar. Biz de, zaten, bu maddeye Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek veriyoruz. Ancak, sözlü sorular kısmında yer bulamadığım için, bu maddede şahsım adına söz aldım ve tamamen, seçim bölgemi, yani Bilecik İlini ilgilendiren birtakım konuları ve sorunları gündeme getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Bilecik İlinin Merkez İlçesine bağlı Kavaklı ve İkizce Köylerinde 210 dekar alanda çilek üretimi yapılmaktadır. Yine Pazaryeri İlçemize bağlı Güde ve Bozcaarmut Köylerinde 240 dekar alanda organik çilek üretilmektedir. Yani, Bilecik İlinde, şu anda, toplam 450 dekar alan içerisinde organik çilek üretilmektedir. Bilecik İlimiz, organik tarıma en uygun illerden bir tanesidir. Bilecik İli, bildiğiniz gibi, merkez bir il konumundadır; hem İç Anadolu Bölgesi paralelinde hem Marmara Bölgesinin içinde hem Karadeniz Bölgesine hem de başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Kocaeli ve Ankara gibi büyükşehirlere yakın bir ildir. Öyleyse, böyle bir ilde organik tarımın daha da geliştirilmesi için, 59 uncu hükümete ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığına büyük görev düşmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yine Bilecik İlinde organik tarım alanları, ekolojik turizm açısından büyük imkânlara sahiptir. Sayın Bakanımızın da bunu bir kez daha değerlendirmesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, organik tarımla ilgili, Bilecik İlimize bağlı İnhisar İlçemiz Çaltı ve Tarpak Beldelerinde çiftçilerimizin durumunun iyileştirilmesi için, organik tarıma yönelik, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulundan da büyük katkı alarak, bu bölgede Avrupa destekleme projesinden hibe programı için katkı istenilmiştir. Bu katkı için, ilde kurulan komisyon, Kaymakamlık ve İl Valiliği uygun görüş vermiş; ancak, bu proje, Bakanlığımızdan uygun görüş almamıştır.

Değerli arkadaşlar, Bilecik İli, hem kuruluşun, Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu hem de kurtuluşun, yani, Türk Milletinin makûs talihinin yenildiği illerden bir tanesidir; hem Osmanlıyı yaşamış hem de bu ülkeye cumhuriyeti yaşatmış bir ildir. Öyleyse, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, gerçekten, Bilecik İline yapması gereken çok hizmetler vardır. Bilecik İlinde ve ilçelerinde -ben, size açıkça itiraf edeyim- kamu iktisadî teşebbüsü adına hiçbir kurum yoktur; yani, KİT adına hiçbir şey kurulmuş değildir. Öyleyse, böyle bir imkânı, Tarım ve Köşişleri Bakanlığımızın, özellikle Bilecik İlinde kullanabilmesi için, bu Organik Tarım Kanununun öncelikle Bilecik İlinde hayata geçirilebilmesi için, Bilecik Tarım İl Müdürlüğü hazırdır, Bilecikli çiftçiler hazırdır, Bilecik Ziraat Odası hazırdır, Bilecik halkı hazırdır ve bu kanun yürürlüğe girdikten sonra buna en hazırlıklı illerden bir tanesidir. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızdan ve 59 uncu hükümetten, Bilecik halkı adına talebim budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımdan son olarak isteğim şudur: Değerli arkadaşlar, Bilecik İlinde, sadece Türkiye'de yetişen bir ürün daha var. Sadece Türkiye'de yetişen ürünün ismi, şerbetçiotu. Bu şerbetçiotu, sadece, Bilecik'in Pazareli İlçesi ve merkez köylerinde yetişmektedir. Birçok milletvekili arkadaşım da, zannediyorum, bu şerbetçiotunun ne olduğunu bilememektedir; doğrudur; çünkü, bu, sadece Bilecik İlinde yetişmektedir ve bu yöreye özgü bir üründür.

Değerli arkadaşlarım, şerbetçiotu, biranın hammaddesidir; yani, bira üretiminde kullanılmaktadır. (CHP ve AK Parti sıralarından gülüşmeler) Yanlış mı oldu? Doğru değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bilecik'e bira fabrikası kuralım!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, belki bira içmeye alışkın olmayan arkadaşlarımız vardır; ama, gerek ülkemizde gerekse dünya ülkelerinde bunu tüketen yüzbinlerce, milyonlarca insan vardır ve bunun da hammaddesi Bilecik İlindedir. O nedenle, geçtiğimiz yıl Tarım ve Köyişleri Bakanımıza yönelik olarak verdiğim sözlü soru önergesinde, Sayın Bakanımıza "Bilecik İlinde yetişen bu ürünü desteklemeyi düşünüyor musunuz? Özellikle teşvik kapsamına alınmasını, bölgesel olarak sadece şerbetçiotunu teşvik kapsamına almayı düşünüyor musunuz" dediğimde, Sayın Bakanımız, böyle bir düşüncesi olmadığını, ithal şerbetçiotunun ekonomik olarak daha ucuza geldiğini söyledi; yani, Bilecik İli ve Bilecik'e bağlı Pazareli İlçemiz bu şerbetçiotu üretiminden vazgeçsin mi demek istedi? Bir soru olarak da bunu soruyorum.

Sayın Bakanımın bugüne kadarki isteklerim doğrultusunda şahsıma göstermiş olduğu ilgisinden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın Başkanımıza, müsamahasından dolayı teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konunun genel akışı içerisinde zaman zaman bazen parantez açmak gerekiyor. Bu parantezi Grup Başkanvekili olarak bazen bizim açmamız gerekiyor. Konu kendi etrafında tarımın genel sorunlarıyla da doldurularak tartışılmaya devam ederken, bir milletvekili arkadaşım, bundan önce, İktidar Partisi Grubu adına konuşurken,  burada dile getirilmesi bence sıkıntı doğurabilecek olan, sizin Partiniz açısından daha çok sıkıntı doğurabilecek olan bir konuya değindi. Ben, bu konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Arkadaşım bunu söylediğine göre, benim de cevap verme hakkım olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçi, üzerinde pek durmaya değer bir konu değil bizim için; ama, geçmişte bu tip siyasî geçişlerin çok örneklerini yaşadı Parlamento. Bunların hiçbiri, bu geçişi yapan kişilere de, bu geçişe kucak açan siyasî partilere de çok büyük katkı sağlamadı. Sonuçta siyaset kurumu yıprandı, siyaset aşındı ve siyaset tartışılır hale geldi. Bunu, daha önce bu Parlamentoda değişik dönemlerde görev yapan ve böyle olaylara tanık olan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır ve bunun örneklerini, isimlerini söylemeye gerek yok, birçoğunu gündeme getirebileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir kişinin, siyasî partisiyle anlaşmazlık olabilir; bu çok doğaldır. Demokratik bir yapı içerisinde, bu anlaşmazlığını değişik platformlarda dile getirebilir, gerekirse istifa da edebilir. Ben bunu da olgunlukla karşılıyorum, olması gerekir; ama, siyasî etik, siyasî ahlak bakımından -etiği ahlak anlamında söylüyorum- bu transfer bir muhalefet partisinden bir iktidar partisine olduğu zaman, burada sıkıntı çıkıyor. Ben inanıyorum ki, bu sıkıntıyı, Cumhuriyet Halk Partisinden çok sizler kendi içinizde... Hemen istifasının iki gün sonrasında, Grup toplantısında, Sayın Başbakanın, alâyivalâ ile yakasına rozet takması sırasında, AKP sıralarını izlerken ben gördüm. Bu, çok ciddî bir sorun; yani, sonuçta siyaset yıpranıyor, bunu kabul etmek zorundayız. Hele de, bu geçiş muhalefetten iktidara olduğu zaman, ister istemez, doğru yanlış, gerçek gerçekdışı, siyaset üzerinde birtakım söylentileri, dedikoduları da beraberinde getiriyor. Bunlar hoş şeyler değil değerli arkadaşlarım. Biz ne sözü vererek geldik buraya 3 Kasım öncesinde; yıpranan bir siyasetin temsilcisi olan siyasî partilerin, bu görevi, iktidarda ve muhalefette yapamadığını söyleyerek geldik değil mi ve temiz bir siyaset vaat ettik, temiz bir siyasal yapılanma vaat ettik. Bunu hepimiz yaptık ve bu Parlamentonun birinci yılında başlayan iki örnek, ikinci yılında devam eden iki örnek... Bunlar şık olmamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu durum üzerinde fazla konuşmak istemiyorum. Yani, muhalefet partisi olarak, böylesi bir siyasî etik içerisinde sıkıntı yaratabilecek olan bir geçişi yapan bir arkadaş burada yeni kimliğiyle o partinin sözcüsü olarak ortaya çıktığında, onun bu davranışını onu dinleyerek ödüllendirmek gibi bir lüksümüz yok. Bunu çok açık söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) O arkadaş boş sıralara konuşabilir, size konuşabilir, siz de dinleyebilirsiniz, bizim için hiçbir değeri yoktur ve görüşlerinin de hiçbir anlamı yoktur; çünkü, o görüşlerini, muhalefet partisinin sloganlarıyla seçmene söyleyerek oy alıp gelmiştir ve seçmene ihanettir bu.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Siz niye Ümmet Beyi protesto etmediniz?

HALUK KOÇ (Devamla) - Ümmet Bey muhalefete geçmiştir. Bakın, aradaki farkı söyledim Fatma Hanım, çok açık. İktidar-muhalefet geçişi başkadır, muhalefet-iktidar geçişi başkadır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

Lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyin.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, konuşmama devam etmek istiyorum.

Siyasî etiği yaralayan bir süreci yaşatmamamız lazım. Burada, bu arkadaşlarımızın da -ben çok açık söylüyorum- Sayın Başbakan tarafından, gerek partinin kuruluş yıldönümünde gerek iki gün sonraki Grup toplantısında, sizlerin huzurunda, sizlerin vicdanını da kanatarak, kabul etmesini yadırgadığımı söylüyorum. Davranışımızın sebebi budur sayın milletvekilim ve bu davranışımızı da aynen sürdürmeye devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum...

Sayın Ünal Kacır...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, sataşma var.

CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sataşmayla ilgili düşüncelerinizi gelir anlatırsınız, tutanaklara da bakarız, değerlendiririz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Nereye gelip anlatacağız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben isim vermedim.

BAŞKAN - Sataşma nedir, söyleyin...

CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın Başkan "transfer" kelimesi, bir para  karşılığında yapılan geçişi anlatan bir  kelimedir. İsterseniz, sözlüğü açarsınız, anlamına bakarsınız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben, herhangi bir isim telaffuz etmedim, genel siyasî etik bakımından konuştum.

CEMAL KAYA (Ağrı) - "Transfer" çirkin bir kelimedir. Geçiş diyebilir. "Transfer olmaları" sözü  yakışmaz Sayın Grup Başkanvekiline. Bu konuda bize bir sataşma oldu; biz bunu kendimize yakıştırmıyoruz. Siz transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Alınmalarına gerek yok; ben genel konuştum.

BAŞKAN - Sayın Haluk Koç...

CEMAL KAYA (Ağrı) - Siz transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben "geçiş" anlamında söyledim.

CEMAL KAYA (Ağrı) - Benim bildiğim, bir para karşılığında gider. Eğer bir para karşılığında gidiyorsa, şu anda mahkemelerde devam eden davalar var. Kendi Genel Başkanı da transfer oldu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın, ben "transfer"in Fransızcasını söyleyeyim; transfer "geçiş" demektir.

BAŞKAN - Arkadaşlarım, bakın, Sayın Koç, konuşması sırasında hiç isimden bahsetmedi. Hiç isimden bahsetmedi; ama, değerli milletvekili arkadaşımız konuşurken, doğrudan doğruya Cumhuriyet Halk Partisinden bahsetti, hem de madde üzerinde görüşmedi, madde dışında bir konuyu ele aldı, burada söz konusu değildi, organik tarımla hiçbir ilgisi yoktu; madde dışında bir konuyu ele aldı ve sadece Cumhuriyet Halk Partisi ile Doğru Yol Partisinin isminden de bahsetti. Sayın Koç, bu konuları ele aldığı zaman, kendi partisinin görüşlerini dile getirdi; ama, herhangi bir isimden bahsetmedi.

CEMAL KAYA (Ağrı) - Onun maddeyle ne alakası var?!

BAŞKAN - O yüzden, sataşma olduğunu düşünmek doğru değil. Bizim kararımız bu.

CEMAL KAYA (Ağrı) - Transferi ne olarak değerlendiriyorsunuz Sayın Başkanım? Sözlükteki anlamına bakar mısınız!

HALUK KOÇ (Samsun) - Transfer, geçiş demektir.

Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

CEMAL KAYA (Ağrı) - Bir bedel karşılığında geçiştir.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, burası, dilbilgisiyle ilgili akademik çalışmalar yapacağımız bir yer değil; ama, transfer, açık ve net bir şekilde, geçiştir; yani, bir futbol takımından bir başka futbol takımına geçiştir, bir meslekten başka bir mesleğe geçiştir; çeşitli anlamlarda anlaşılabilir. O yüzden, alınmanıza gerek yok. Başkanlık takdirine göre bir sataşma yoktur, bir isimden bahsedilmemiştir.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Sayın Ünal Kacır, buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, tabiî, Cumhuriyet Halk Partisinin iç meseleleri Meclisi epey meşgul etmeye başladı; ama... (CHP sıralarından "soru sor" sesleri)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Soracağım, soracağım...

Sayın Başkan, soru - cevap işlemleri, 10 dakika süreyle, İçtüzük gereği yapılır ve burada maksat, görüşülen maddeyle ilgili açıklamalar yapmak, onu daha anlaşılır kılmaktır; ama, şu ana kadar, hiçbir arkadaşımız, maalesef, bu doğrultuda soru sormamıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Senin de yaptığın bu!..

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Madem soru sorulmuyor; Sayın Bakan neye cevap veriyor?!

ATİLA EMEK (Antalya) - Senden mi icazet alacağız?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Şimdi, ben, maddeyle ilgili soru soracağım.

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen sorunuzu sorun; eleştirdiğiniz doğrultuda devam ediyorsunuz. Sorunuzu sorarsanız daha etkili olur, daha verimli olur.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sorunu sor; müfettişlik geride kaldı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Müsaade ederlerse soracağım efendim.

Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanımdan sormak istiyorum; görüşmekte olduğumuz 9 uncu maddenin ikinci paragrafında "ihraç edilen fakat alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdiler mahrecine iade olarak kabul edilir" denilmektedir.

Burada, ihracat işlemi gerçekleştirildikten sonra, ne kadar bir süre içerisinde iade edilebileceği hakkında bir açıklık getirilmediği gibi, organik olmadığı gerekçesiyle mi iadelerden söz edilmektedir? İleride, uygulamalarda değerlendirilmesi için bu konuya açıklık getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca -7 nci maddede söz istedim; çok söz alan arkadaşlar olduğu için söz alamadım- 7 nci maddeyle ilgili bir şey sormak istiyorum, yine tutanaklara geçmesi bakımından. 7 nci maddenin son fıkrasında "Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması, 24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tâbi değildir" denilmektedir. Öyleyse, bu ürünlerin satış ve pazarlaması hususunda, hangi bakanlık görevlendirilmiştir? Bu konuya açıklık getirilmesi lazım ve bunların hangi usul ve esaslarla gerçekleştirileceği hususuna açıklık getirilmesi lazım diye düşünüyorum ve arz ediyorum.

BAŞKAN - Sağ olun.

Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu, tarım sektörü bugün çökmüş bulunuyor. Mısır, buğday, tütün, pancar üreticileri, ürünlerini, geçen senekinin oldukça altında bir fiyata bile satamamışlardır. Pamukçuların durumu da bundan farklı değildir. Son bir yılda, mazot, gübre, enerji ve tohum gibi temel girdilere yüzde 30'un üzerinde zam yapılmasına karşın, maalesef, pamukçular, bugün, ürünlerini, geçen seneki fiyatına bile satamamaktadırlar. Geçen sene, pamukçular, pamuğun kilogramını 850 000 liradan sattılar, bu sene, sezon açıldığında 750 000 liradan satıldı; fakat, zaman içerisinde piyasaya Yunanistan pamuğu girince fiyatlar düşmeye başladı; çünkü, Yunanistan Hükümeti, pamukçularına kilo başına 960 000 lira destekleme primi veriyordu. 960 000 lira prim verince, Yunan pamuğu buraya 300 000 liraya da girse alıcı bulabiliyor, ithalat yapılıyor. Bu durumda, pamuk fiyatları 700 000 liranın altında satıla satıla, gelip, bugün, 600 000 liraya bile satılamamaktadır. Hepimizin bildiği gibi, 1 kilogram pamuğun maliyet bedeli, bugün, 1 150 000 liradır. Bugün, pamuk 600 000 liraya satılıyor; arada 550 000 lira fark vardır. Eğer pamukçular pamuklarını bu fiyata satarlarsa, bu sene pamuktan elde ettikleri hâsılat bedellerine, önümüzdeki senenin sadece gübresini alabilirler.

Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Pamukçuların zararının karşılanması için, pamukçulara, asgarî, kilo başına 550 000 lira destekleme primi vermeyi düşünüyorlar mı; düşünüyorlarsa, ne zaman?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Daloğlu son olarak soru soracak; ondan sonra Sayın Bakan...

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, sorum, organik tarım ürünlerinin sertifikasyon tescillerinin yapılmasıyla ilgili olacaktır. Bakanlığımız, bu konuda, bölgede mevcut olan sanayi ve ticaret odalarıyla mı veya varsa üniversitelerin ve onların ilgili fakülteleriyle mi; bu sertifikasyon meselesini nasıl çözeceklerdir? Bu konuda bir bilgi eksikliği veya bilgi karmaşası vardır. Örnek vermek istiyorum; vatandaşımız, örneğin, Erzurum'da, Van'da, Ardahan'da, farkında olmadan, hatta, organiğin "o"sunu bilmeden, ama, yaylada, yüzde yüz organik et, bal, meyve vesaire üretiyor; ama, pazara geldiğinde, Hınıs'ta, Çat'ta, Pasinler'de üretilen organik bal ile yüzde 50 veya yüzde 100 şeker karıştırılmış bal piyasada aynı muameleyi görüyor. Dolayısıyla, hiç şeker katmadan organik üreten insanın emeğine de saygı gösterilmiyor. Bu noktada, 2005 yılı içerisinde, Bakanlığımızın ve zatıâlinizin delaletleriyle ve ivedilikle, bir sertifikasyon merkezi -mutlaka, onu siz bilirsiniz- 81 ilde değil de kaç bölgede veya kaç şehirde ivedilikle kurulsun ki, vatandaş, buradan sertifikasını alarak, en azından, kendi imkânlarıyla, şimdilik, başlangıç olarak ürününü piyasaya arz edebilsin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sıra sizde Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkanım, ben, olayı biraz hızlandırmak için bunlara yazılı olarak cevap vereceğim; arz ediyorum.

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Organik ürünlerin ve girdilerin ithalatı

MADDE 10.- İhracat sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi adı altında ithal edilemez. Gümrükler dahil yapılan kontrollerde, organik olmadığı tespit edilen ürün ve girdilerin, yurt içine organik ürün veya girdi adı altında sokulması, dağıtılması ve satışının yapılmasına izin verilmez. Bu ürün ve girdiler, sorumlu müteşebbise iade edilir yada ilgili ulusal mevzuatına uygun olmaları halinde, yurt içinde organik olmayan ürün veya girdi olarak değerlendirilmesine izin verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, şahsınız adına da söz talebiniz vardır; sürenizi birleştiriyorum. Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, organik tarım, bir anlamda ekolojik tarım, bir anlamda da biyolojik tarım olarak tanımlanan bu yasa tasarısında, bilindiği gibi, üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimi diye adlandırıyoruz; ancak, organik tarım, hiçbir kimyasal ilaç ya da gübre kullanılmadan yapılan tarım anlamına da gelmiyor. Organik tarım, sadece, yeryüzünü, toprağı, su kaynaklarını, hayvanları, mevsimleri, ekolojik döngüleri önemsemek değil, başkaları için de sorumluluk hissedip, ekolojik döngüde yer alan her varlığın ihtiyacını kapsamaktadır ve organik tarımın insanî ve sosyal ve çevresel boyutunun olduğunu da unutmamamız gerekiyor; çünkü, organik tarım, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, flora ve faunanın korunması, sağlıklı gıdanın üretimi gibi faaliyetlerin temelini oluşturmaktadır. Organik tarımın, elbette, ticarî bir değeri bulunmaktadır; ancak, ekolojik tarım, doğaya, doğadaki bütün canlılara, her şeyden önce yaşama saygı demektir.

Giderek kirlenen dünyamızda tüketicilerin daha sağlıklı bir yaşam ve güvenilir gıda olgusu, önce Avrupa'da ilgi görmüş ve yaygınlaşmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri, organik tarım dediğimiz bu uygulamanın temiz toprak ve su kaynaklarının bulunmaması nedeniyle, bu kaynaklara sahip ülkelerde ürettirip bu ürünleri kendi tüketicisine sunmayı sağlamaktadır.

Bu üretim şeklinin geleneksel üretimden farkı olması nedeniyle, ekolojik ürünlerin üretilmesinde dikkat edilmesi gereken kurallar ve tüketicilere güvenli bir şekilde ulaştırılması için kontrol ve sertifikasyon işlemlerinin yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Türkiye'de ise ekolojik üretim yöntemi, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin tüketici taleplerine yönelik olarak uygulanmaya başlamıştır. Bu nedenle, ülkemizde, ekolojik tarımla ilgili uyulması gereken kurallar ve bunların kontrolü, ürünü satın alacak ülkenin sertifikasyon kuruluşlarınca yapılmakta ve üretimler bu çerçevede gerçekleşmektedir. Avrupa Birliği, ekolojik ürünlerin kendi ülkelerine sunumunda, ekolojik ürünleri ihraç edecek ülkelerin uyacakları kriterlerini, mevzuatını koyarak, kendi tüketicisinin korunması yönünde önlemlerini almıştır.

Diğer yandan, Türkiye'de, bugüne kadar, birincisi 24 Aralık 1994 tarih, 22145 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ve ikincisi 11 Temmuz 2002 tarih, 24812 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan iki yönetmelikle, Avrupa Birliğindeki değişimlere uyum sağlamak üzere, yönetmeliklerle, her türlü bitkisel ve hayvansal ürünlerin organik tarım ilkelerine uygun olarak yapılmasına ilişkin teknik ve idarî hususlar belirlenmiştir.

Organik tarım, sürdürülebilir tarım için gerekli ve zorunludur; çünkü, organik tarım, toprak erozyonunun önlenmesi, su kalitesinin korunması, enerji tasarrufu yapılması, daha nitelikli ürün elde edilmesi, insanların, kimyasalların olumsuz etkilerinden korunması için de gereklidir.

Türkiye'de, ekolojik tarımın gelişmesi ve yasal düzenlemelerinin güncelleştirilmesi konusunda yapılan çalışmalarda ortaya çıkan genel sorunlar mutlaka dikkate alınmalıdır. Nedir bu sorunlar; ülkemizdeki organik tarıma elverişli arazilerin küçük ve parçalı oluşu, üreticilerin konu hakkında bilgi ve örgütlenme eksikliği, danışmanlık ve bilgi akışının yetersiz oluşu; organik tarımla ilgili gelişmelerin, üreticilerin eğitiminde yeterince kullanılmaması; girdilerin yetersiz ve pahalı oluşu; üretimin, dışpazara yönelik gelişmiş, ama, içpazara yönelik gelişmemiş oluşu; gıda sanayiinin ekolojik ürün işletmesine yeterince önem vermemesi ve işletme özelliklerinin tam olarak belirlenmemesi gibi sorunlar dikkate alınmalı ve giderilmelidir.

Yine, ülkemizde dışpazarların gelişmesinde sorunlar vardır ve yaşanmaktadır. Bunlar, üretimde altyapı eksikliği, pazar istekleri hakkında bilgi eksikliği, yönlendirici olabilecek güncel verilerin bulunmayışı, organik Türk ürünlerinin imaj bozukluğu gibi sorunlardır ve acilen giderilmelidir.

İç piyasadaki organik ürün tüketimi son zamanlarda gelişmeye başlamıştır; ama, bu talep yeterli seviyede değildir. Herhangi bir kimyasal kalıntı taşımayan, sağlıklı ve çevre dostu ürünlerin kendi halkımız tarafından tüketilebilmesi çok önem taşımaktadır.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde ekolojik tarım, özellikle tüketici talebi ve devlet desteğinin etkisiyle hızlı bir gelişme göstermiştir. Devletin ekolojik tarıma desteğinin sağlanmasının kriterleri ortaya konulmalıdır. Bu kriterler şöyle sıralanabilir:

Tarım politikalarının sürdürülebilirlik kavramına dayalı olması ve sürdürülebilir bir yol olan organik tarıma yönlendirilmesi gerekmektedir.

Kontrol ve sertifikasyon hizmetlerinin konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve üniversiteler tarafından denetlenmesi, organik tarım konusunda üreticiyi motive edici desteklerin geliştirilmesi; organik tarımın, gıda güvenlik stratejisinin bir parçası olarak ele alınması ve desteklenmesi gerekmektedir.

Organik tarım için avantajlı olan bölgelerin tespit edilmesi, hazine ve devletin hüküm ve tasarrufu altındaki atıl durumdaki arazilerde, orman alanlarında, su havzalarında ve SİT alanlarında organik tarımın yapılması için girişimlerde bulunulması gerekmektedir.

Ülkemizde arazi koruma alanları içerisinde kalmış, hiçbir iş yapamayan ve yoksulluğa mahkûm edilmiş yurttaşlarımız bulunmaktadır. Örneğin, İzmir Tahtalı Barajı ve çevresindeki koruma havzasında yaşayan yurttaşlarımız, topraklarının koruma alanı kapsamında kalmasından dolayı, ne hayvancılık ne de tarım yapabilmektedirler. Yine, İzmir'in Karaburun, Çeşme ve Urla İlçelerinin içinde bulunduğu yarımadada yaşayan yurttaşlarımız aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Bu yurttaşlarımız ekolojik tarımla tanıştırılmalı, devlet desteğiyle teşvik edilmeli ve üretime katılmaları sağlanmalıdır.

Ekolojik tarımda verimliliğin artırılması için çiftçi sübvanse edilmelidir.

Üretim, işletme, sertifikalandırma ve pazarlama zincirindeki resmî ve özel sektörden farklı aktörlerin rolleri açıkça tanımlanmalıdır.

Ekolojik tarım için bir ulusal strateji ve eylem planı hazırlanması için ekolojik tarımla ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımı hükümet tarafından teşvik edilmelidir.

Kontrol ve sertifikasyon ücretleri, küçük üreticiler için yüksektir; bu miktar makul bir seviyeye düşürülmelidir.

Ülkemizde organik tarımın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, organik ürün ve girdilerinin ithalatının en aza indirilmesine de bağlıdır. İthal organik gübre, ithal organik ilaçlar, organik ürünleri daha pahalı hale getirmektedir; bu nedenle, yerel girdi kaynaklarının kullanılmasının teşvik edilmesi ve girdi üretiminde önceliklerin belirlenmesi, bu amaçla ekolojik tohum üretimine başlanması, konvansiyonel tohumların ilaçsız temininin teşvik edilmesi, üreticilerin ekolojik tohum üretimi için desteklenmesi, girdi envanterlerinin çıkarılması ve benzeri bir dizi önlemlerin yasal düzenlemeyle ele alınması gerekli ve zorunludur.

Bilindiği gibi, gerek klasik tarımdan ekolojik tarıma geçişte, tarlada, örneğin, organik gübre, sulama, uygun tohum ve benzeri gibi, gerekse saklama ve ambalajlama gibi maliyeti yükselten nedenlerden ötürü ekolojik ürünler yüzde 30, yüzde 40 nispetinde daha pahalı hale gelmektedirler. Ülkemizde ekolojik tarımın yaygınlaşması için öncelikle araştırmalara ve daha çok eğitime ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı, bir yandan organik tarımı teşvik eder görünürken, diğer yandan Türk tarımına darbe vurmaktadır. Örneğin, tarımsal ürünlerimiz pazar sorunu yaşarken, AKP Hükümeti, Avrupa Birliği ve ABD'nin tarımsal ürünlerine kapıları açmaktadır. Bu anlamda, kotaların yükseltilmesi ve ithal tarım ürünlerinin girişini kolaylaştıran düzenlemeler, Türk tarımına ve Türk çiftçisine karşı yapılan ihanet belgeleri değil midir?! IMF'ye verilen niyet mektuplarıyla başlayan süreçte Türkiye'de tarımsal kredi kullanımının sıfırlanacağı görülmektedir. Bugün buğday, pamuk, ayçiçeği, üzüm, elma, şekerpancarı ve patates, tarlalarımızda kalırken, yarın bu ürünlerimize yenileri eklenecektir. AKP'nin mevcut politikasıyla, tarımla uğraşan milyonlarca çiftçimiz, tohum, mazot, ilaç ve diğer girdilerini, gelişmiş ülkelerin çiftçilerinden 300 ilâ 400 kat pahalıya mal etmektedirler.

Yine, ektiğini, ürettiğini satamayan köylümüze ve çözüm isteklerine karşılık, Sayın Tarım Bakanımız "gözünüzü toprak doyursun" diyebiliyorsa; yine, Erzurum'da bir vatandaş, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "çiftçinin hali ne olacak" sorusu nedeniyle "bu millet hep size mi çalışacak" diye azarlanıyorsa, AKP İktidarının tarım politikalarını ciddiye almak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, önemli olan, yasaları çıkarmak değil, yasaları uygulamaktır. AKP İktidarına, Ulu Önderimiz Atatürk'ün, tarım ve çiftçilerle ilgili şu iki sözünü anımsatmak istiyorum: "Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz, bugün dünya üzerinde olmayacaktık." "Türk ekonomisinin temeli ziraattır."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın İsmail Soylu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının organik ürünlerin ve girdilerin ithalatıyla ilgili 10 uncu maddesi hakkında, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Organik tarım, üretiminde kimyasal girdi ve ilaç kullanılmadan, yönetmelikler çerçevesinde izin verilen girdilerin kullanımıyla yapılan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim sistemidir.

Organik tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas itibariyle, sentetik, kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımının yasaklanması yanında, organik ve yeşil gübreleme, toprağın muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil, aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı alternatif bir üretim şeklidir. Tarımsal üretimde kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının, sentetik hormonların ve kimyasal gübrelerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkması, bunun yanında, yine, tarımsal faaliyette kullanılan bu tarz girdilerin toprağa, havaya, suya verdiği zararların da ortaya çıkarak sürdürülebilir bir üretimin tehlikeye girmesi ve çevre koruma bilincinin gelişmesiyle, organik tarım, alternatif bir üretim tarzı olarak ortaya çıkmıştır.

Başlangıçta sadece 1985 yılında 8 ürüne yönelik yapılan üretim, günümüzde 179 ürüne ulaşmıştır. Fındık, ceviz, antepfıstığı, kuru incir, kayısı, kuru üzüm, baklagiller, tıbbî aromatik bitkiler, pamuk, üzümsü meyveler ile yaşmeyve ve sebzenin, organik tarım metotlarına uygun olarak üretimi yapılmaktadır. Organik tarımsal üretimde, ülkemiz, kültüre alınan bitkilerin yanı sıra, doğada kendiliğinden yetişen kuşburnu, böğürtlen, ahududu, kekik gibi ürünlerin toplanması ve organik olarak değerlendirilmesi açısından büyük potansiyele sahiptir.

Organik tarım ürünleri ihracatı rakamlarımızı incelediğimizde, 1996 yılında 3 678 ton olan ihracat miktarının, 2002 yılında 19 000 tona, 2003 yılında ise 21 000 tona ulaştığı görülmektedir. İhracat değeri ise, 2002 yılında 30 000 000 dolar iken, 2003 yılında 37 000 000 dolara çıkmıştır. İhracatımızın yöneldiği ülke sayısı, 2000 yılında 20 civarında iken, 2003 yılında 35'e ulaşmış olup, Avrupa Birliği ülkeleri en önemli ihracat yaptığımız ülkeler konumundadır. Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde, Almanya, Hollanda, İsviçre ve İngiltere, Kuzey Avrupa ülkeleri; Avrupa Birliği ülkeleri dışında ise, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Japonya, ihracat yaptığımız diğer ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye, 25 milyar dolarlık dünya organik ürün pazarında 37 000 000 dolarlık bir paya sahiptir. Dünya pazarlarında ve ülkemiz tarım ürünleri ihracatında gelmemiz gereken noktanın oldukça gerisinde bulunmaktayız. Mevcut potansiyelimizin değerlendirilerek üretim ve ihracat miktarımızın artırılması için, mevcut sorunların çözülmesi gerekmektedir. Ülkemiz, mevcut organik tarım potansiyeliyle ihracatçı ülke olmaktan ziyade, ürettiği ürünlerin büyük çoğunluğunu ihraç eden ihracatçı bir ülke konumundadır. Ürün bazında ithalat sınırlı miktarda spesifik ürünlerde gerçekleşmekle beraber, ithalatın çoğunluğunu, doğal gübre katkısı, yem katkısı, toprak düzenleyiciler, bitki geliştiriciler, biyolojik kontrol ürünleri gibi girdiler oluşturmaktadır.

Kanun tasarısında yer alan ilgili maddeyle, organik ürünlerin ve girdilerin ithalatı sırasında takip edilecek usul ve esaslar belirlenmiştir. Bu kapsamda, organik olmayan ürün ve girdilerin, organik ürün veya girdi olarak ithal edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, organik olmayan ürünlerin, yurda organik ürün olarak sokulması, dağıtılması ve satışı yasaklanmıştır. Bu konularda cezaî hükümler getirilerek hem haksız rekabet önlenmiş hem de üretici ve tüketicilerin hakları korunmuş olacaktır.

Kanun tasarısıyla, organik tarımın geliştirilmesi için yeni düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemelerle, organik tarımsal üretim faaliyetlerinin sınırları belirlenmiş, kontrol ve hizmetleri dayanağa kavuşturulmuş; kuralların ihlali halinde cezaî yaptırımlar getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kürsüye çıkan bazı milletvekili arkadaşlarımız, akşamdan beri "Türkiye'de, AKP Hükümeti tarımı çökertmiştir. Türkiye'de, AKP iktidara geldiği günden beri, tarım çökmüştür, köylü bitmiştir, köylü yanmıştır" diyorlar. Kürsüye çıkan bazı arkadaşlarımızı dinledik akşamdan beri. Hükümetin almış olduğu tedbirlerden, hükümetin desteklemiş olduğu çiftçilerden, hiçbirinden bahsetmiyorlar. Ben çiftçi çocuğuyum, çiftçiyim, tüccarım, ihracatçıyım ve yıllardan beri de bu işle uğraşıyorum. Bakın, şimdi, ben, size, hükümetin çiftçilere sağlamış olduğu destekleri sayıyorum:

Narenciyemize ton başına ihracat teşviki verilmiştir; ama, buraya çıkan arkadaşlar bundan hiç bahsetmiyorlar. Narenciye üreticilerinin desteklenmediğini söylüyorlar. Daha iki üç ay önce, ton başına narenciyeye teşvik verildi.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç para narenciye biliyor musun?!

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Biliyorum; ben üreticiyim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Üretici olabilirsin, ihracatçı olabilirsin...

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, kardeşim, narenciye bir tane değil.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Tamam var... Kaç para?..

BAŞKAN - Karşılıklı soru sormayalım, konuşmayalım; hatibi dinleyelim.

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Mandalina en az beş altı çeşittir, limon beş altı çeşittir, greyfurt beş altı çeşittir.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Yahu söyle... Kaç para?..

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben sana söyleyeyim, bugün, nova mandalinası 500 000-600 000 liradır dalında.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç para?!.

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Hangisi?..

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sen boşver onları...

BAŞKAN - Sayın Soylu, siz konuşmanızı yapın, yanıt vermeyin.

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bugün, star ruby dediğimiz greyfurt dalında 900 000 liraya yok satıyor.

ATİLA EMEK (Antalya) - Mersin'de yok, kurudu!..

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Kurudu değil, bu sene az tuttu.

ATİLA EMEK (Antalya) - Kuruttunuz!.. Kuruttunuz!..

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Yaşsebze ve meyve, arz ve talebe bağlıdır; az tuttuğu senede mahsul para eder, çok tuttuğu senede mahsul para etmez; ama, bunu hükümete mal etmenin anlamı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - İyi bir tüccarsın; iyi bir ithalatçı olabilirsin!..

İSMAİL SOYLU (Devamla) - İkincisi; traktör satışı, 2002'de 6 300, 2003'te 16 000, 2004'ün ilk dokuz ayında 22 000'e çıkmıştır. Çiftçi öldü diyorsunuz da, bu traktörleri kim alıyor; çiftçi alıyor bu traktörleri. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - İcra dosyalarından haberin var mı?!

İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın arkadaşlar, biz iktidara geldiğimizde çiftçinin faizi yüzde 50'ydi, şu anda yüzde 25'e düşürmüştür bizim hükümetimiz; bunu niye söylemiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Arkadaşlar, bakın, bugün, narenciye paketlemesi kuran çiftçiye ve ihracatçımıza, hükümetimiz, üç sene ödemesiz, altı sene vadeli, yüzde 20 faizle kredi veriyor. Bunları niye söylemiyorsunuz da, şu oldu bu oldu diyorsunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben soğan üreticisiyim. 2002'de 200 000 lira olan soğan, 2003'te 1 200 000'e çıktı. Neden burada hiçbir arkadaşımız "Allah razı olsun bu hükümetten, soğanı 1 200 000'e çıkardı” demedi?

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)- Bu sene kaç para soğan?!

ATİLA EMEK (Antalya)- Soğan şimdi kaç lira?!

İSMAİL SOYLU (Devamla)- Şimdi, üretim fazla olunca, soğan fiyatı düşünce "hükümet soğanı öldürdü, hükümet çiftçiyi öldürdü..." Hükümet kabzımal değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Arz-talep meselesidir. Ürün fazla olduğu zaman fiyat düşer, ürün az olduğu zaman fiyat yükselir.

Şu anda ihracatın önünde bir engel yoktur. İhracatçılarımız bugün Çukurova'da, Adana'da portakalı kestirecek işçi bulamıyorlar; çünkü, ihracatımız o kadar artmıştır.

Ben dün memleketimdeydim, Hatay-Dörtyol'daydım.

ATİLA EMEK (Antalya)- İthalat mı, ihracat mı?!

İSMAİL SOYLU (Devamla)- İhracat artmıştır.

ATİLA EMEK (Antalya)- İthalat... İthalat...

İSMAİL SOYLU (Devamla)- Bakın, yılda 2 400 000 ton olan narenciye üretiminin yaklaşık 850 000 tonu ihracata gidiyor. Bundan önceki iktidarlar döneminde bu kadar ihracat yoktu. Bizim dönemimizde ihracat patlamıştır.

ATİLA EMEK (Antalya)- Yanılıyorsun. Hep dışarıdan geliyor.

İSMAİL SOYLU (Devamla)- Ben hepinizi en içten sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, Yüce Meclise hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, organik tarımla ilgili tasarının 10 uncu maddesiyle ilgili kişisel söz aldım.

Sevgili arkadaşım AKP sözcüsü, hem üretici hem ihracatçıymış, dışsatımcıymış. Bilmiyorum, elindeki o rakamları ihracatçılardan mı aldı? Ben Denizli'deki üreticileri düşünüyorum; elma üreticisini, pancar üreticisini, buğday üreticisini, tütün üreticisini, aklınıza gelen bütün üreticileri. Üzüm üreticisi, gerçekten kan ağlıyor. Belki, onların elinden ucuza kapatıp dışa satan, içe satan -bu arkadaşımızın da- çok küçük bir kesimde para kazanan, mutlu olanlar vardır.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, ürün bazında, üreticiye gidin, sorun, "durumum iyi" diyorsa, arkadaş haklıdır; ama, geçen yılki fiyatlarla ve girdi fiyatlarıyla karşılaştırın; üretici, gerçekten kötü durumdadır.

Bakın, dünya ölçülerine, Avrupa Birliği düzeyine tarımımızı uydurmaya çalışmak güzel, bunların yasal düzenlemelerini yapmak da iyi; şimdi, organik tarımda da yaptığımız o; ama, eğer, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası istedi diye bir çıta konulur ve üretici korunmazsa, eğitilmezse, devlet desteği yapılmazsa, bu yasalar onları ezer; uluslararası tekellerin ve güçlü birtakım kuruluşların altında, dağınık olan, örgütsüz olan, ekonomik destek yapılmayan küçük üreticiler ezilir. Nitekim, geçtiğimiz yıllarda, düşünülmeden, IMF ve Dünya Bankası istedi diye bu Mecliste çıkarılan Tütün Yasası, Pancar Yasası, üreticinin aleyhine olmuştur, dünya tekelleri, Anadolu'yu bir pazar yapmıştır. Dilerim, bu yasada bunlar olmaz.

Değerli arkadaşlar, elbette, çevre dostu, her aşamasında denetim yapılan, belgeli olan bir tarım biçimi çok güzeldir; ama, siz, o belgeyi almak için, sertifikayı almak için, denetimi yapmak için eurolar tutarında bir bedel koyarsanız, bunu yabancı şirketlere yaptırırsanız, bizim köylümüzün, büyük çoğunluğu onun belgesini alamaz ve denetimini yaptıramaz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, uluslararası bütünleşme; tamam; ama, o arada gerçekten siz kendi ulusal köylünüzü, üreticinizi ürün bazında desteklemiyorsanız, onu eğitmiyorsanız, ona kamu desteği vermiyorsanız, piyasanın acımasız koşullarında ve dünya tekellerinin ülkenizde yarattığı fiyat noktasında onu güçsüz bırakıyorsanız, üreticiniz ezilir. O yüzden de, ben, Türkiye'de, önce, üreticinin, bu yasalar çıkarılırken, bir geçiş döneminde devlet tarafından daha çok desteklenmesini, özellikle, bu Bakanlığın seyirci değil, gel yarış, gel ürününü sat... Bu insafsızlıktır, dünyanın hiçbir yerinde de yapılmamaktadır.

Bakın, arkadaşlar diyor ki, popülist politikalar... Amerika üreticisini desteklerken, Yunanistan üreticisini desteklerken popülist bir politika mı yapıyor?! Dünyayla bütünleşmek; tamam. Uluslararası yasaları almak; tamam; ama, bugün, üretici... Bakın, üzüm üreticisinden bahsediyorum yalnızca; çünkü, kişisel söz aldım, 5 dakikayla sınırlı. Değerli arkadaşlar, üzüm üretimi bu yıl geçen yılkinden biraz fazla, 250 000 ton civarında ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki.

Şu anda Ege'de -Denizli'de, Manisa'da- bağlarından üzümü koparmadan çürüten köylülerimiz, üreticilerimiz var. Satamadı yaşüzümü. Neden satamadı; gerekli değer verilmedi. Bakın, Bakan, verdiği yanıtta, gerçekten birtakım özel firmaların 170 000 liraya üzüm aldığını söylüyor. Geçen yıl ton başına 50 dolar verilirken destek olarak, bu yıl bu 45 dolara iniyor.

Değerli arkadaşlar, kuruüzümün fiyatı hâlâ açıklanmadı. Geçen yıl 10 numara üzüm 1 400 000 liraya satılırken bu yıl Tariş 1 000 000 liradan alıyor. 100 000 üzüm üreticisi var, yalnız 25 000'i Tarişe bağlı, 75 000'i dışarıda ve perişan. Ne yaşını satabiliyor ne kurusunu.

Bakın, değerli arkadaşlar, eğer devlet desteği tümden kaldırılırsa, onların ürünleri desteklenmezse ne dünya pazarlarında ne de Türkiye'de, gelecek yıllar içerisinde toprağı işleyecek pamuk üreticisi bulabiliriz ve dünya pazarlarında daralır Türkiye. Türkiye tütün satarken, üzüm satarken, şimdi tütün alan, üzüm alan, buğday alan ülke durumuna geldi. Organik tarım; tamam; ama, bu yasalar yapılırken üreticimiz gerçekten dünya pazarlarında yarışabilmesi için desteklenmelidir.

Kooperatifçiliğin adı hiç konuşulmuyor. Bakın, tarımla ilgili bir yasayı görüşüyoruz. Artık kooperatifçilik yok Türkiye'de. Bu, bence çok yanlış bir şey. Tek tek insanlar kendisini koruyamaz, AKP sözcüsü gibi ihracatçılık yapamaz. Bakın, Denizli'nin köylerinde üreticiler toprak tahlili yaptıramıyorlar, üzümlerini satamıyorlar, yasaklar konuldu, kotalar konuldu, uluslararası ölçüler konuldu, üreticimizi ezdik. Onun için, bu yasalar, güzel, iyi; ama, köylünün, üreticinin eğitilmesi, desteklenmesi, korunması ve dış tekellere karşı örgütlenerek kendini koruması gerekir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt işlemini başlatıyorum.

Buyurun Sayın Ünal Kacır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Başka soru soracak yoksa vazgeçeceğim.

BAŞKAN - Başka soru soracak yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 11.- Bu Kanunun uygulanmasında; yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifikerlerin her türlü denetimi Bakanlık tarafından yapılır.

Bakanlık gerekli gördüğü hallerde denetim yetkisini kısmen veya tamamen, akreditasyonu yapılmış; kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör tüzel kişilerine ve üniversitelere devredebilir.

Denetim hizmetlerinde çalışacak personelin yetki ve sorumlulukları ile hizmet içi eğitimine ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt Coşkuner; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkuner, şahsınız adına da söz istemişsiniz; ikisi beraber, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısının denetimle ilgili 11 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlarım çok güzel şeyler söylediler; AKP'li arkadaşlarım da "iyi olan şeyleri söylemiyorsunuz" dediler; eğer ki, halkımız sizden memnunsa, bunun üzerinde durmamanız gerekir diye düşünüyorum.

Sene 1960; rahmetli annemin belinde kuşağı ve bir de tavanda çıkını vardı. O, en güzel domates tohumlarını, ne kadar tohum varsa en güzelini orada saklar ve o tohumları diker, hiç de gübre kullanmadan, bugün bizim dile getirmek istediğimiz organik tarımı gerçekleştirirdi; ama, bugüne kadarki hükümetler buna sahip çıkmadığı için, maalesef, biz, bu işi bilen köylümüze, üreticimize buradan organik tarım dersi vermek istiyoruz. Elbette ki, organik tarım gerekli; ama, siz, organik tarımı anlatmadan önce, üreticiye, köylüye, çiftçiye, mutlaka teşvik verin ki, o, bunu en güzel şekilde yapsın. Onun ötesinde de, size düşen, eğitimini sağlamanızdır diye düşünüyorum.

Günümüzde, tarımın yarattığı kirlilik doğal dengenin bozulmasına neden olurken, çevre kirliliği ve besin yoluyla da insanlar için hayatî tehlike oluşturmasını sağlamış durumdayız.

Tarımda aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu, çevre kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Verim artışı sağlayacağız diye, ekolojik dengeyi bozmuşuz. Üretim artışı sağladığımızı zannedip, hem açlık sorununa çözüm bulamamışız hem de insan sağlığını bozacak boyutlara gelmişiz. Sonuç olarak da, organik tarımın gerekliliği ortaya çıkmış.

Bir ürünün organik sıfatını taşıyabilmesi için, denetim organları tarafından kontrol edilmesi çok önemlidir; yani, denetim, ekolojik tarımın önemli basamaklarından biridir. İç ve dış piyasalarda bir ürünün ekolojik olarak satılabilmesi için iyi bir denetimle kontrol edilmiş olması önemlidir ve bu sistem, bu ürünlerin ekolojik standartlara göre üretildiğinin, işlendiğinin ve paketlendiğinin garantisidir. Bunda amaç, tüketiciye güven vermenin yanında, üreticiyi ve firmaları da korumaktır.

Türkiye, organik tarımda önemli avantajlara sahiptir. Bu avantajlardan kaynaklanan, örneğin, ürün çeşitliliğini ekonomik anlamda değerlendirebilmesi için işleme, ambalajlama, muhafaza süreci ve kalite kontrol sistemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Denetimin iyi çalışması, hem dışsatım hem de içsatım avantajlarını sağlayacaktır. Denetim mekanizmalarında çalışacak nitelikli eleman konusunun, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum; çünkü, burada çalışacak nitelikli eleman eksikliği söz konusudur. Bu elemanların yetiştirilmesine yönelik programlar geliştirilmelidir. Gıda güvenliği ve güvenilirliği konusunda Avrupa Birliği ülkeleri, altyapısını tamamlamış durumdadır. Bu sebeple, ülkemizde, nitelikli eleman eğitiminden tüketici eğitimine kadar ciddî destek programları yürütülmelidir.

Buradan hareketle konuyla ilgili olarak yetkililere sormak istediğim birkaç soru vardır:

1-      Denetimi yapacak personelin denetim konusunda bilgilendirilmesi nasıl gerçekleştirilecektir?

2-       Denetim hizmetlerinde çalışacak personel mevcut Bakanlık personeli arasından mı görevlendirilecek, yoksa bu görev için yeni eleman mı alınacaktır?

3-       Denetim elemanlarında denetimi yapacak bir mekanizma, yani bir anlamda otokontrol mekanizması oluşturulacak mı?

4-       Denetim elemanlarının bu göreve atanmalarında ya da istihdam edilmelerinde siyasî otorite etkili olacak mı; siyasî otoritenin bu denetim mekanizması üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerini önleyebilecek ne gibi tedbirler düşünülmektedir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş bir denetleme ve kontrol mekanizmasının oluşması için, kamu işlevi olarak yürütülen bazı işlerin ve yetkilerin özel sektör ile Bakanlığın kontrolünde paylaşılması gerekmektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, organik tarımda, bilimselliğe dayalı evrensel ve şeffaf uygulamalar yapılmaktadır; örgütlenmeye de çok önem verilmektedir. Ayrıca, üreticilerin de, ticaret yapanların da bu sektörün içinde bulunup, alınan kararlarda söz sahibi olması gerekmektedir. Bununla birlikte, üniversitelerin sektör içindeki yerine baktığımızda, yetki ve sorumluluklarının genişliğini daha yakından görebiliriz. Son günlerde, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü ve il müdürlüklerine yapılan şikâyetlerde, maalesef, somut bir çözüm getirilememiştir. Buna istinaden, yine, sayın yetkililere sormak istediğim birkaç soru var.

1- Denetimler periyodik bir şekilde mi gerçekleşecek; yoksa, bu konudaki ihbarların değerlendirilmesi şeklinde mi olacak?

2- Kanun maddelerine herhangi bir muhalefet ya da aykırılık durumlarında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı direkt olarak bu cezaî müeyyideyi uygulayacak mı; yoksa, bu konuda, kolluk kuvvetlerine mi müracaat edecek?

Yani, genel olarak baktığımızda, Türkiye'de ekolojik tarımın gerekliliğine ve bu yasanın çıkmasına ihtiyaç vardır; ama, Türkiye'de denetim mekanizmalarının işlerliğine baktığımızda, denetimin parça parça olduğunu ve çalışamadığını görüyoruz. Sadece tarımda değil, birçok konuda, Türkiye'nin korsan cenneti olduğunu görüyoruz. O nedenle, olaya parça parça değil, bir bütün içinde bakmak gerekir. Sadece organik tarımda denetim değil, bütün işkollarında o denetimi yapabilirsek, öyle zannediyorum ki, daha yararlı olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuz denetim olunca, buna bağlı, başka birtakım olaylara da değinmek istiyorum. Yöremden örnek vereceğim; ama, yöremi ele aldığımda, Isparta'yı ele aldığımda, Türkiye'yi buradan görmek, öyle zannediyorum ki, daha kolay olacak kanaatindeyim. Isparta, elmasıyla, gülüyle, halısıyla meşhur. Geçen yıl, sadece Isparta yöresinde, Gelendost, Eğirdir, Senirkent, Yalvaç İlçelerinde 80 000 ton elma depolarda kaldı; bunu, buradan dile getirdim. Öyle zannediyorum ki, İran'dan gelen kaçak elmayı engelleyemediğimiz için, biz, burada, üreticimizin hakkını gasbettik, onun elinden tutmadık, onun traktörünün satılmasına sebep olduk, onun soğukhava deposundaki boş kalan elma kasalarını alamadığını gördük ve üreticimiz ilaç parasını ödeyemedi, sefil duruma düştü.

Öyle zannediyorum ki, eğer Sayın Bakanımız buna bir çare bulmuş olsaydı, o 80 000 ton elma orada kalmayacaktı ve buradan da İranlıların millî gelirine, servetine servet eklemeyecektik diye düşünüyorum.

Sayın Başbakan, Erzurum'da yaptığı bir konuşmada, çiftçilerimize ve üreticilerimize; siz yan gelip yatacaksınız, millet sizi mi besleyecek demektedir. Peki, ben şimdi soruyorum Sayın Başbakana, eğer ki bu insanlar yattıysa, bu üreticiler yattıysa, bu köylüler yattıysa 80 000 ton elma neden orada kaldı ve 550 000 ton elmayı üreten o üretici değil mi? Ona teşvik vermedin, onun elinden tutmadın, onu eğitmedin, tarım il müdürlerin de şu kadar ilaç atıldı deyip, oturduğu yerden mesajlar verdi. O nedenle diyoruz ki, Sayın Bakanım, siz biraz daha Türkiye gerçeklerine dönerseniz, öyle zannediyorum ki bunları çözeceğiz.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılına gelince, yine Isparta'da elmaya baktığımız zaman, Isparta'da yine 550 000 ton elma üretilmiştir. Bunun dışında, Niğde'de, Karaman'da ve Antalya'da elma geçen yılki gibi değildir, don vurmuştur, sadece Isparta'da ve Denizli-Çivril'de elma üretimi iyidir ve yine depolar dolmuştur; ama halkın arasına gittiğimiz zaman "geçen sene zor ayakta durdum, traktörümü sattım, ilaç paramı ödeyemedim; ama bu sene de öyle duyumlarım var ki, İran'dan yine elma gelecekmiş, Çin'den yine elma gelecekmiş, Çin her şeye el koyduğu gibi elmamıza da el koyuyor. Sayın Bakan, sayın hükümet uyuyor mu" diyorlar ve sizden cevap bekliyorlar. Maalesef, Sayın Bakana soru önergesi verdiğimiz zaman şu cevabı alıyoruz: “İran'dan gelen elmayı önleyemedik." Niye önleyemedin; kolluk kuvvetlerin mi yetmedi, yasa mı izin vermedi, birilerinin baskısı mı üstün geldi?! Bunlara cevap arıyoruz; ama, bu cevaplar, maalesef, bizleri yeteri kadar tatmin etmiyor.

Değerli dostlarım, tabiî ki, biz, bürokratların da, Bakanımızı, bakanlarımızı yanılttığı kanaatindeyiz. Eğirdir ve Gelendost gibi ilçelerimizde, elmanın en güzel yetiştiği yerlerde, orman köylüleri, Orköyden aldıkları krediyle soğukhava deposu yapmaya kalkıyor; ama, Sayın Bakandan aldığımız cevapta "oradaki kapasite yeterli" deniliyor. Şu anda, Eğirdir'de 150 000 ton elma üretilmiş, bunun 100 000 tonu oradaki soğukhava depolarına konulmuş, 50 000 tonu, Burdur'a, Denizli'ye, hatta İstanbul'daki depolara götürülmektedir. Oysa ki, siz, kayıt dışındaki ekonomiyi kayıt içine alacaksanız, üreticiyi, köylüyü bir yerlere teslim etmemek durumundasınız; özel sektöre bırakırsanız, orada kayıt dışında kalan, kayıt içine almak istediğiniz ekonomiyi kayıt içine alamazsanız; bugüne kadar yaptığınız gibi, hep birilerine hizmet edersiniz, hep birilerini beslersiniz.

O nedenle, Sayın Bakanım, Eğirdirli, Yalvaçlı, Gelendostlu, Senirkentli ve bunun ötesinde Antalyalı, Niğdeli, Aksaraylı ve Çivrilli elma üreticileri sizden cevap bekliyor. Bunu açıkyüreklilikle söyleyin, Çin'den elma girmeyecek, İran'dan elma girmeyecek deyin ki, o insanlar da, çoluk çocuğunun geleceği için rahat uyusunlar, üretime katkıda bulunsunlar ve organik tarıma geçerken de güvenle geçsinler diyorum ve bunu düşünmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, sadece elmada değil, bugün ülkemizde bütün tarımsal ürünlerde, örneğin üzümde, şeftalide, kayısıda, tütünde, şekerpancarında da durum aynı şekilde. Komşumuz Yunanistan pamuğa değer verirken, pamuk üreticisine bakarken, maalesef, biz, Egede pamuk üreticisinin pamuğunu tarlada yakmaya sebep oluyoruz diye düşünüyorum.

Biz, dışsermayeye karşı değiliz; ama, bunun yanında, kendi üreticinizi telef ederseniz, öyle zannediyorum ki, ileriki günlerde üretici bulamayacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanlarımıza bu konuda da soru sordum; Isparta'nın Senirkent İlçesinde ailelerimizin geçim kaynağı üzümdür; ama, Tekelin bir kısmı özelleştirilince, maalesef, orada da kuruüzüm üreticinin elinde kaldı. Oysaki, 4 kilogram yaşüzümden 1 kilogram kuruüzüm elde ediliyor. Kuruüzümün 1 kilogramı ise 600 000 liraya satılıyor. Yazık değil mi bu üreticiye! İktidar Partisine mensup arkadaşlarım burada çok güzel söylüyorlar; şunu yaptık, bunu yaptık diyorlar; ama, bu işin cak'larla cuk'larla olmadığı kanaatindeyim.

Sayın Başbakana gelince "damdan düştüm" diyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Coşkuner.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Toparlıyorum.

Siz damdan düşmediniz. Damdan düşseydiniz böyle bakmazdınız. Ben, öğretmen okulundan bir öğretmen arkadaşımın bize anlattığı, evindeki yaşlı dedesine yaptığı bir eziyeti ve ondan sonraki üzüntüsünü aktaracağım. Her gittiğinde yaşlı dedesine "sen erdin, bir gün uçacaksın" dermiş. Yaz günlerinde akşamları damda yatarken, devamlı "sen erdin, bir gün uçacaksın" dermiş. Yıllar sonra da, yine dedesi damda yatarken, dedesinin kulağına: "Kalk artık kalk Ali Dede, sen erdin, uçacaksın, aç kollarını yürü" der. Dedesini damın ucuna kadar yürütür "Ali Dede uç" der, Ali Dede, düşer, kolu bacağı kırılır. Yani, bizim Başbakanımız damdan düşmedi; çiftçiyi, köylüyü, üreticiyi damdan düşürdü!

Sayın arkadaşlarım, son olarak da şunu söylemek istiyorum: Aslında, sizlere gazete kupürlerini gösterecektim; ama, vaktim yetmeyecek. Çok acı bir örnek vereceğim, altını çizerek söylüyorum; hükümetimiz teşvikten bahsediyor. Arkadaşlarımız, burada çok güzel anlattılar.

Bakın, hükümet yetkilileri, 23 Mayıs 2004 tarihinde aldıkları kararla, elma ve patatese teşvik vermeyi düşünür. 23 Mayısta aldıkları bu karar 31 Mayısta biter; ama, 1 Marttan geçerlidir. 7 gün için geçerli olan, 1 Marttan itibaren de alınmış gibi gösterilen bir kararla elmanın tonuna 40 dolar teşvik, patatese 19 dolar teşvik verilir.

Şimdi, biz soruyoruz, size de soruyoruz; 7 gün içinde kim duydu bunu? Kimin cebine para koymak için yaptınız? Hangi tekelleri beslemeye kalktınız? Biz, bunun hesabını sormak istiyoruz. Öyle zannediyorum ki, eşin dostun, akrabanın cebine koymak için, Ispartalı elma üreticisinin emeğini, siz, birilerine teşvik olarak verdiniz. 1 Marttan itibaren geçerli olduğuna göre, 7 gün için de alınmış ise, bunun anlamı budur diye düşünüyoruz.

Biz, Sayın Bakana soru soruyoruz, Sayın Bakan bize şunu söylüyor: "Bu ticaret sırrıdır, söylenemez." Bana söylemeyeceksen Sayın Bakan, ben, Türkiye Cumhuriyeti milletvekiliyim, halkın temsilcisiyim, ben gerçekleri bilmiyorsam, burada gizli şeyler dönüyorsa, bu halkı nasıl temsil edeceğim? Bu sır ise, demek ki, siz, sırlarınızı hep gizliyorsunuz.

Bankaları hortumlayanlardan para almıyorsunuz, ak görünmek için bir gayretin içindesiniz ve hesap sormak gibi bir derdiniz yok, hesap sorar gibi görünüyorsunuz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İki seneden beri hortumlanan banka var mı?

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Haydi, gücünüz yetiyorsa, yasalar yetmiyorsa, getirin yasaları çıkaralım, şu 37 milyar doları alıverelim de, o çiftçiye bir teşvik verelim, ondan sonra da organik tarıma geçelim diyorum.

Son söz olarak da şunu söylüyorum: Bu yasaya elbette ki destek veriyoruz; ama, bu yasa, Avrupa Birliği istedi diye değil, kendi halkımızın gerçekleri bunu gerektirdi diye çıkaralım ve kontrolü gerçekten iyi şekilde yapalım ve bu yasanın çıkmasını sağlayalım diyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, AKP... Pardon, Hatay Milletvekilimiz Sayın Soylu bile “AKP” deyince etkilendim...

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak arkadaşımız yok.

Şahsı adına başka söz isteyen arkadaşımız da yok.

Soru-yanıt işlemini yapmamız mümkün değil; çünkü, soru sormak isteyen arkadaşımız yok.

Bu nedenle madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ceza Hükümleri, Cezaların Tahsili ve İtiraz

Ceza hükümleri

MADDE 12.- Bu Kanun hükümlerine uymayanlara uygulanacak cezai hükümler aşağıda belirtilmiştir:

a) 5 inci maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.

b) 5 inci maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket ettiği tespit edilenlere, ellimilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, yetki ve izin belgeleri iptal edilir. Başka ad ve unvan altında olsa dahi, bu Kanun kapsamında çalışmalarına izin verilmez.

c) 5 inci maddenin dördüncü fıkrasına aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak uygulanır ve kendilerine bir daha çalışma izni verilmez.

d) 5 inci maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, çalışma izinleri iptal edilir.

e) 5 inci maddenin altıncı fıkrasına aykırı hareket eden kuruluşlara, onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak uygulanır ve çalışma izinleri iptal edilir.

f) 5 inci maddenin yedinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir.

g) 6 ncı maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.

h) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir.

ı) 8 inci maddeye aykırı hareket edenlere onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Aykırılık etiket bilgilerinden kaynaklanıyorsa, etiket bilgileri düzeltilinceye kadar ürüne el konulur ve yukarıdaki para cezası uygulanıp ürün piyasadan toplattırılır. Toplatma masrafları müteşebbisten tahsil edilir.

j) 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 10 uncu maddeye aykırı hareket edenlere, otuz milyar lira idarî para cezası verilir.

k) Bu Kanuna göre denetimleri engelleyen kişi ve kuruluşlara, onmilyar lira idarî para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun.

Sayın Üstün, şahsınız adına da söz istemişsiniz; ikisi birlikte süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsımın görüşlerini dile getireceğim; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gecenin geç saati olmasına rağmen, tarımın sorunlarının had safhada olması nedeniyle hep tarım konuşuluyor, konuşulacak da. Yine, yarın, tohumculuk yasasında, tarımın ve tarımcının, çiftçinin sorunlarına değinmeye devam edeceğiz.

Ben, Sayın Bakanımın iyi niyetine inanıyorum, bir şeyler yapmak istediğine de inanıyorum; ama, siz, davulu Sayın Bakanın boynuna asıp, tokmağın birisini IMF'ye, birisini Dünya Bankasına, birisini Sayın Bakan Babacan'a, birisini Başbakana ve bir de Avrupa Birliğine verirseniz, bu davul elbette düzgün çalınmaz.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Kaç tane tokmak var?! Bu kadar davul tokmağı yok!

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Şimdi, tarıma destek şart. Başbakan vermeyince, Sayın Bakan ne yapsın?!

Değerli arkadaşlarım, organik tarım, organik tarım diyoruz; zaten, kısa bir süre sonra tarım tamamen organik olacak. Niye mi organik olacak; elimde bir tablo var, Kasım 2002, gübre fiyatları... Organik tarımda, biliyorsunuz, gübre ve ilaç kullanımı çok önemli; bunlar kullanılmadığı zaman da tamamen organik tarım gerçekleşmiş oluyor.

Gübre fiyatları:

Amonyum sülfat; Kasım 2002'de 180 000 lira kilogramı...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Gübrenin organik tarımla ilgisi yok.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bilmiyorsunuz arkadaşım, öğrenin; çok iyi var.

...Ekim 2004'te 290 000 lira; artış yüzde 61.

Amonyum nitrat; Kasım 2002'de 185 000 lira kilogramı, Ekim 2004'te 370 000 lira; artış yüzde 100.

Üre, Kasım 2002'de 255 000 lira kilogramı, Ekim 2004'te 520 000 lira; artış yüzde 103. Sizin çok övündüğünüz o enflasyon rakamlarını burada göremiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarımda hangi alana el atarsanız, hayvancılığa, arıcılığa, anasona, tütüne, şekerpancarına, her alanda sorunlar had safhada.

Bir de "transfer" sözünden niye alınıyorsunuz, onu anlamıyorum. Transgenik ürünler var, genetiği değiştirilmiş organizmalar; bir canlının genini alıp başka bir canlıya nakli -bununla ilgili yarın, detaylı, Meclisi bilgilendireceğim- buna da "gen transferi" deniliyor. Peki, bu bitki, şimdi, para mı almış oluyor değerli arkadaşlarım?! Peki, transfer parası almışsa, genetiği değiştirilmiş bu bitki paraları nereye koyuyor?! "Transfer" sözünden niye alınıyorsunuz; anlamış değilim.

Bir de, kamuoyunda yeterince tartışılmayan, Dünya Ticaret Örgütünün 27-30 Temmuz 2004 tarihleri arasında yapılan toplantısında alınan kararlar var. Üreticilerimizi yakından ilgilendiren kararlar, kamuoyunda, maalesef, yeterince tartışılmamaktadır. Zor durumda olan ülke çiftçisi bu kararlardan habersizdir. Dünya Ticaret Örgütü, tarımsal desteklerin azaltılması, ihracat desteklerinin kaldırılması ile ithalat vergilerinin ve kotaların düşürülmesi konularında prensip anlaşmasına vardı. Hükümetin bu konuda çiftçinin nasıl korunacağına dair görüş bildirmemiş olması ilginçtir. Aynı şekilde, AB ile görüşmelerde, son yayınlanan rapora göre, görüş bildirmediği gibi. Alınan bu kararlar 2005 Hong Kong'ta devam edecek olan görüşmelerde kesinleşirse, halen kendi kendimize yeterli olmadığımız için, hatta, diğer ülkeler gibi desteklemediğimiz için, ithal ettiğimiz pamuk, ayçiçeği, mısır, soya, kanola ve sert buğday ürünlerinin üretimlerini ve ancak birkısım tedbirlerle yaşatmaya çalışılan hayvancılığımızı olumsuz etkileyecektir. Çiftçilerimiz, hükümetin bu konudaki görüşlerini bilmek istiyor.

Sayın Başbakanın, geçenlerde, Erzurum'da, doğuda, talihsiz bir demeci oldu. Önce, özellikle siyasîler, ağzından çıkacağı sözü bir tartacak, bir daha tartacak; hele bakanlık, başbakanlık makamındaysa o kişiler, o sözü konuşurken daha fazla tartacak ve ona göre konuşacak. Diyor ki Sayın Başbakan: "Bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak?!"

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütçe gelecek. Bütçeyle ilgili, ben, size, tarımın nasıl desteklendiği nasıl desteklenmediği hakkında bilgi vereceğim. Bu yılki bütçenin yüzde 45'i faizciye ve rantiyeciye gidiyor; aynı bütçenin de binde 7'si tarım desteklerinde. Şimdi, soruyorum Sayın Başbakana; kim kime çalışıyor?.. Siz, faizciye ve rantiyeciye çalışırken çiftçiyi de onlara çalıştırıyorsunuz. Batık bankalar 70-80 milyar dolar götürdü; bu bankaları çiftçi mi soydu değerli arkadaşlarım?! O bankaların da üzerine gidemiyorsunuz; birisinin üzerine gittiniz,  diğerleri duruyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde tarıma bakacak olursak, 26 Haziran 2003'te Avrupa'da tarım bakanları Brüksel'de toplanarak şu kararları alıyorlar:

Tarımsal destekler aynen devam edecek,

Avrupa Birliği bütçesinin yarısı -yaklaşık 50 milyar euro- tarıma ve kırsal politikalara ayrılacak,

Şekerpancarı, dolayısıyla, şekerde, zeytinyağında, tahılda ve hayvancılıkta destekler aynen devam edecek,

Tarımsal ürün ithaline yönelik engellemelerle içerideki üreticinin korunmasına devam edilecek,

Ürün bazındaki desteklerin yanı sıra, tarım ürünleri ihracatı da desteklenmeye devam edilecek.

Türkiye'nin bu reformdan çıkaracağı dersler nedir?.. Türkiye'de kimi çevreler çıkıp diyebilirler ki: "AB tarımsal destekleri kaldırıyor, Türkiye de kaldırsın." Onlara verilecek yanıt çok basit; Avrupa Birliği, 1962'den beri tarıma çok büyük destekler verdi. Başlangıçta bütçesinin yüzde 85-90'ını ortak tarım politikasına ayırdı. Avrupa Birliğinin, halen, bütçesinin yarısı olan 50 milyar euro destek verdiği biliniyor. Bu, doğrudan yapılan desteklerdir. Bunların yanında dolaylı destekler de vardır. Bunlar, tarifedışı engeller, birlik pazarına giren ithal tarım ürünlerini engellemek ve ihracatı desteklemek gibi icraatlardır. Türkiye, IMF ve Dünya Bankasının isteği doğrultusunda gübre, ilaç, tohum gibi desteklerini bir kalemde kaldırdı. Doğrudan gelir desteği ve beş üründe uygulanan prim uygulaması dışında ciddî bir destek yok. Bu desteklemeleri de üreticiler bir yıl sonra alabiliyorlar. Türkiye'de toplam tarımsal desteklerin tutarı 2 milyar doları bile bulmuyor. "Türkiye de destekleri kaldırsın" görüşünü savunmak, en hafif deyimiyle cahilliktir. Türkiye, zaten tarımı desteklemiyor ki.

Türkiye'nin çıkardığı en önemli ders ise şudur: Avrupa Birliği yaklaşık üç yıldır tarım reformunu tartışıyor ve ortaya çıkan sonuçta hemen hemen hiçbir üretici zarar görmüyor. Türkiye'de ise, üreticiyle ilgili alınan kararlar tartışma gündemine dahi gelmiyor, gelemiyor; çünkü, bu politikaları Türkiye'nin kendisi belirleyemiyor. Bunları birkaç örnekle ispatlayalım.

Doğrudan gelir desteğini, Dünya Bankası "uygulayın" dedi; Türkiye, bu sistemi tartışmadan uygulamaya koydu.

İlaç, tohum, gübre gibi temel girdilerde yapılan destekleri IMF "kaldırın" dedi; Türkiye, bunu tartışmadan kaldırdı.

Türkiye'de buğday fiyatının ne kadar olması gerektiği bile IMF'ye verilen niyet mektubuna konuldu.

Şeker Yasası, Tütün Yasası, IMF'nin isteği ve baskısıyla çıkarıldı.

Yapılan bu uygulamaların hepsi, Türkiye'de çiftçileri ciddî zararlara uğratarak üretim yapamaz hale getirdi.

Türkiye, Avrupa Birliğine sunacağı ulusal programda tarıma da geniş yer verdi. Bu kadar uzun metnin yerine, o programa yazılması gereken son söz şu olmalıydı: "Türkiye, Avrupa Birliğinin tarımda yaptıklarını aynen uygulayacaktır."

Değerli arkadaşlarım, yine, tartışmadığımız, Avrupa Birliğinin uyum mevzuatı ve Avrupa Birliğinin ilerleme raporuna yazılanlardır. Avrupa Birliği uyum mevzuatının yaklaşık yüzde 45'i tarım ve hayvancılık mevzuatıdır. Bunun da yüzde 30'u hayvancılık ve veteriner hekimlik hizmetleriyle ilgilidir. Avrupa Birliğiyle müzakerelerde aklımızda hep siyasal ve hukuksal konular var; ancak, yakın gelecekte başımızı ağrıtacak alanların başında tarım ve hayvancılık gelmektedir. Bu gidişle, Türk tarım ve hayvancılığı ya bitecek ya da tamamen yabancılara teslim edilecek.

Tarım ve hayvancılığa ülkenin gücü değil kamburu gözüyle bakılırsa, ülke tam bir felakete sürüklenecektir; çünkü, Avrupa Birliği Komisyonunun hazırladığı Türkiye Etki Raporunda, düşük verimli aile işletmelerinde çalışanların önemli bir kısmı, modernleşme ve yeniden yapılandırma çalışmaları nedeniyle başka sektörlere kaydırılmak zorunda kalınacaktır.

Türkiye'de yaklaşık 3 000 000 tarım işletmesinin, işletmecinin öncelikle kendi gereksinimini karşılama, daha sonra ürününü satma amacını güden aile işletmelerinden oluştuğu dikkati çekilen raporda, bu sayının 1991'de 4 000 000 olduğu da kaydedildi. Bu da, uygulanan tarım politikaları sonucunda, onüç yılda 1 000 000 işletmenin yok olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Raporun en ilginç bölümü ise, Türkiye'nin üyeliğine etkileri bölümünü oluşturuyor. Olası bir üyelikte, Türkiye'nin tarımsal dışsatımının azalacağı, buna karşılık, kısıtlamaların kalkması nedeniyle Avrupa Birliğinin dışsatımının artacağı belirtiliyor. Raporda, bu sıkıntıdan kurtulmak için, Türkiye'ye, üyeliğe geçiş sürecinde, AB'ye yönelik ticarî kısıtlamaları kaldırması çağrısında bulunulmuştur.

Yaklaşık 79 000 000 hektarlık Türkiye yüzölçümünün hemen hemen yarısının tarıma ayrıldığı ve bunun yüzde 48 olan Avrupa Birliği ortalamasıyla uyumlu olduğu belirtilen raporda, Türkiye'deki tarım işletmelerinin sorunlu yapısına dikkat çekilmiştir.

Avrupa Birliğine üye 25 ülkede tarım işletmelerinin sayısının 13 000 000 olduğu belirtilen raporda, Türkiye'deki işletmelerin, yüzölçümü bakımından, 6 hektarlık ortalamayla, Avrupa Birliğindeki işletmelerin, yaklaşık yarı büyüklüğünde olduğu ifade edilmiştir.

Türkiye'nin toplam istihdamında tarımın payı yüzde 39, Avrupa Birliğinde yüzde 5; Türkiye'de tarıma dayalı nüfus 20 000 000, Avrupa Birliğinde 7 400 000'dir.Türkiye'de tarımdaki istihdam 9 400 000, Avrupa Birliğinde ise toplam 7 400 000'dir.

Avrupa Birliği, şu anda, su ürünleri hariç hiçbir tarımsal ve hayvansal ürünü almıyor. Su ürünlerinde de, Avrupa Birliğinden gelen heyetler, işletmelerde zaman zaman kontroller yaptıktan sonra ve rezidü analizleri, daha doğrusu, ilaç kalıntıları analizleri yapıldıktan sonra su ürünlerini alıyorlar. Diğer hayvansal ve tarım ürünlerini satın almama gerekçesi, kendi standartlarında üretim olmaması ve salgın hastalıklardır.

Tarım ürünleri konusunda uzun yıllar ve eski ders kitaplarında kalan söylem, kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz. Bugünkü anlayış ise, tarımda kendi kendini bitirmeye çalışan ülkelerden biri olmamız.

Tarım ürünleri konusunda Dünya Bankasından Ankara'ya gelen ve temaslarda bulunan ve basına kapalı tutulan heyetin istekleri ise, kaygı verici boyutlardadır. Heyetin isteği, tarım ürünlerine konulan gümrük duvarlarının kabul edilemez olduğu ve bunların indirilmesidir; mevcut durumun devam etmesi halinde, karşımıza başka yaptırımların gelebileceği yönündedir.

Değerli arkadaşlarım, organik tarımı konuşurken, birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika'nın çeşitli eyaletlerinde yasak olan enerji içecekleri konusuna değinmek istiyorum. Burada, halkımıza sağlıklı ürünlerin ulaştırılması için bu yasa tasarısını görüşüyoruz; ama, Sayın Bakanım, geçen dönemdeki Tarım Bakanının izin vermediği enerji içeceğine izin verdiniz, hem Ankara 6. İdare Mahkemesinin kararına rağmen hem de Danıştay 10. Dairesinin kararına rağmen. Danıştayda temyizde yine. Bu içeceklerin ülkede satılması ve kullanılması, halk sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği görüşü belirtilerek yasaklandı. Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü, 26.2.2004 tarihinde bir tebliğ yayımlayarak enerji içeceklerine izin verdi; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına görüş bildiren Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Toksikoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Ali Esat Karakaya'nın enerji içeceklerinin halk sağlığını olumsuz etkileyeceğini belirten raporuna rağmen; yine, aynı şekilde, Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Türkân Kutluay Merdol'un olumsuz raporuna rağmen.

Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu kadar mahkeme kararı ve üniversite hocalarının raporları varken, bu enerji içeceklerine niye izin verdiniz? Burada, halkımıza sağlıklı ürünler ulaştırma niyetindeyiz, onun için çalışıyoruz gecenin bu saatinde; ama, sizin verdiğiniz bu kararla, ülkemizdeki birçok gencimiz ve çocuğumuz o içecekler sayesinde zehirlenecektir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Şu ana kadar böyle bir vaka oldu mu?

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Olacaktır; merak etmeyin.

Yarın, Tohumculuk Yasa Tasarısında, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bildirmeye devam edeceğiz.

Bu yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz isteyen?.. Yok.

Soru-cevap bölümünde, sadece İzmir Milletvekilimiz Vezir Akdemir soru sormak istiyor.

Buyurun, Sayın Akdemir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.

Sorum Sayın Bakana. Sayın Bakanım, şu ana kadar çok arkadaşım sordu; ama, net bir cevap alamadık. 2004 yılı için doğrudan destekleme kredisini hangi ayda vermeyi düşünüyorsunuz? Net bir cevap alabilir miyiz...

İkinci sorum: 2005 yılı için doğrudan destekleme kredisinin miktarını yüzde kaç artırmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Çok kısa cevaplar vermek istiyorum.

Doğrudan gelir desteğiyle ilgili Bakanlığımızca yapılan kayıtlar, askı, öndenetim işleri 20 Kasım 2004 tarihinde bittiği için, bugüne kadar, zaten biz, ödeme işini fiilen yapacak olan kurumlara herhangi bir bilgi aktarımı yapamamıştık. Dolayısıyla, belirsizlik, biraz da bu sistemin kendi tabiatından kaynaklanıyor. Bundan sonrası kısım için kesin bir tarih veremiyorum; çünkü, 2004 bütçesinde bununla ilgili 130 trilyonluk bir rakam mevcut; ama, ödemeyle ilgili konuda tarih ifadesi benim irademin dışında. Dolayısıyla, bununla ilgili konuda cevabımız bu şekilde.

2004 yılı uygulamasında; yani, 130 trilyonun bir kısmı 2004 yılı içerisinde gerçekleşse bile, geri kalan kısmı, ana büyüklük 2005 yılı içerisinde intikal edecek. Burada -2004 yılı uygulaması için söylüyorum- sistemde çok büyük bir değişiklik olmayacak. Takvimi biten; ama, uygulaması 2005 yılına sarkan için, sadece üretimle biraz irtibatı var. Bizim köklü değişiklikler dediğimiz husus fiilen 2005 programı için olacak. Dolayısıyla, 2005 normal doğrudan gelir desteği uygulamasıyla ilgili hususlarda, gerek üretime gerek üreticiye gerekse üretim teknolojisini iyileştirmeye yönelik hususlar gelecek. Ben onunla ilgili açıklamaları konuşmamın baş kısmında yapmıştım; onu ifade etmek istiyorum.

Bu arada, biraz önce konuşan Fahrettin Üstün arkadaşımızın söylediği bir hususa, kayıtlara geçmesi için kısaca cevap vermek istiyorum; enerji içecekleri konusu.

Arkadaşlar, enerji içecekleriyle ilgili konuda, elbette, bize düşen, bana düşen görev, toplum sağlığını öne almak. Bu konuda bakış açımız hep böyle oldu, böyle olmasının da doğru olduğuna inanıyorum. Bu konuda da, bu işin sözle değil, davranışlarımıza da yansıması gerektiğine inanıyorum.

Bununla ilgili konuda kararı, tabiî ki ben veremezdim. Kıymetli arkadaşım iki kurumdan, Gazi Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinin mensubu hocalarımızdan bahsetti; ama, rapor aldığımız heyet, çok sayıda hocadan oluşuyor. Dolayısıyla, olaya müspet bakan da oldu, menfi bakanlar da oldu. Yani, olumsuz rapor veren hocalardan bahsetti; ama, müspet rapor verenler de oldu. Sağlık Bakanlığımızdan rapor aldık, Bakanlığımız da bu konuda...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, o rapor var mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Var tabiî. Yani, müspet rapor verenler de var, menfi rapor verenler de var.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Firmanın hocaları olmasın?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Var; ben, bununla ilgili size bilgi sunabilirim.

Onun dışında, esas konu şu oldu: Avrupa Birliği üyesi ülkelerden sadece iki ülkede bu konuda yasak var; Fransa'da sınır var, bir başka ülke de daha var. Esas, bu konuda bizi harekete geçiren temel sebep, Avrupa Adalet Divanının İtalya'ya uyguladığı cezaî uygulamadır, hükümdür. İtalya, bu sistemi, uyguladıkları standartları düşük tutarak, geçerli olan kodeks alimentarius standartlarından daha düşük standartlar koyduğu için, Avrupa Adalet Divanı, İtalya'ya karşı, hem bu kararını bozdu hem de cezaî müeyyideler getirdi. Dolayısıyla, bize, Türkiye'ye, prensip olarak bu standartlara uyması konusunda da tavsiyelerde bulundu. Biz, bunun üzerine sistemi harekete geçirdik. Sağlık Bakanlığımızdan, oluşturulan ilgili komisyondan gelen raporlar, bize, bu konuda adım atmaya imkân verdi ve zaten adı da "enerji içecekleri" olarak "dikkat" uyarılı ifadelerini taşıyan etiketiyle satılmasına müsaade edildi. Dolayısıyla, zaten, bu konuda, sağlıkla ilgili konularda gerekli desteği almadan böyle bir kararı almamızı da doğru bulmuyorum. Bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 12 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Cezaların tahsili ve itiraz

MADDE 13.- Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları, Bakanlık veya o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir. İdari para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur ve tahsil edilen para cezaları Hazineye gelir kaydedilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 4916 sayılı, yabancıların mülk edinmesiyle ilgili bir yasa çıktı. Bunların bir kısmı, Türkiye'de ekolojik tarım ve organik tarım yapacağım diye geliyorlar.

Son bir yılda, 2003 yılı ağustos ayı ile 2004 yılı ağustos ayı arasında Türkiye'de, sadece kişilere -şirketler yok burada- 6 000 adet toplam tapu devredilmiş ve 3 200 dönüm arazi yabancılara satılmış. Burada, yabancı şirketlere satılanların kayıtları yok; sadece, kişilere, şahıslara satılanlar var. Dikkatinize sunuyorum; bunları kimler almış; Almanya yüzde 28, İngiltere yüzde 12, Suriye yüzde 11, Yunanistan yüzde 31,7; Amerika yüzde 2,4; Avusturya yüzde 2,2; Belçika yüzde 1,1; Fransa yüzde 1,7; Hollanda yüzde 4,1; İtalya yüzde 2,5; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yüzde 2,5. Burada en yüksek oran, yüzde 31,7'yle Yunanistan.

Peki, nerelerden arazi almış bu arkadaşlarımız, bu vatandaşlar; yüzde 100 üzerinden hesaplarsak, Antalya'da yüzde 20, Aydın'da yüzde 5, Balıkesir'de yüzde 2, Bursa'da yüzde 11, Gaziantep'te yüzde 2, Hatay'da yüzde 9, İstanbul'da yüzde 24, İzmir'de yüzde 10,5; Mersin'de yüzde 2, Muğla'da yüzde 10.

Peki, burada "çok yakın dostumuz, yakın dost" dediğiniz İsrail yok, dikkatinizi çekerim. Şu anda, burada, İsrail vatandaşlarından hiç kimse görünmüyor. Bunların birçoğu, GAP'ta tapu almadılar, sadece kiralama yoluyla; yarın, belli bir süre sonra, köylünün elinden ecri misil ödeyerek alacaklar.

Sayın Bakanım, dikkatinizi çekiyorum, Türkiye'ye "organik tarım yapacağız" diye geliyorlar. Özellikle GAP'ta İsrail şirketlerine veya İsrail vatandaşlarına satılan hiçbir arazinin kaydı yok burada, tapusu da yok.

Kendisine vize uygulanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bir...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tapusu yoksa, nasıl satılıyor?..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, sorar öğrenirsiniz...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hayır; yani, nasıl satılıyor?.. Adamın elinde belge yoksa...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -Beyefendi, demin de söyledim; kiralama yoluna gidiyor İsrail vatandaşları; burada organik tarım yapacağız diye geliyorlar. Aynı İsrail, 10 gram domates tohumunu, size 250 000 000'a satıyor. Dikkatinizi çekerim; 10 gram domates tohumu, bir daha altını çiziyorum, 10 gram domates tohumu, İsrail tohumu, 10 gramı 250 000 000. Doğru değil mi?

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) - Doğru.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi, bir Avrupa...

Bakın, beyefendi de doğru dedi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Fiyat doğru...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Fiyat doğru...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Evet; fiyat doğru; doğru.

Kendisine vize uygulanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Avrupa ülkelerinde mülk edinmesi hangi koşullara bağlı, nasıl edinebiliyor? Kolay kolay mülk edinemiyorlar. Sana soru soruyorlar; niçin geliyorsun, niye geliyorsun, nereden geliyorsun, ne yapacaksın diye soruyorlar.

Bu kadar, biz, bu ülkede, her gelen yabancıya, hadi bizim toprakları al, senin olsun... Bir tek insana bir şey sorulmuyor. Bu ülkenin toprakları satılıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ama, satan, vatandaş.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Satan, vatandaş...

Ülkemin toprağı satılırken, bu ülkenin resmî yetkilileri, niçin geliyorsun kardeşim, ne kadarlık projeyle geliyorsun, hangi projeyi yürüteceksin burada, ülkeme ne bırakacaksın diye, çeker, sorar. Hiçbir şey sormayacaksın...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Almanya'daki vatandaşlarımız da toprak alıyor orada.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır efendim; onun belli koşulları var beyefendi; öyle kolay kolay sana mal satmaz hiçbir Avrupa ülkesi. Hayır efendim...

Şimdi, durum bu Sayın Bakanım. Özellikle İsrail vatandaşlarına satılan, GAP'taki, ekolojik tarım veya organik tarım yapacağız diye gelen insanlara -son günlerdeki kadim dostlarımıza- satılan toprak ne kadardır; bir kere, bunu sizin bilgilerinize sunuyorum.

İki; Sayın Bakanım, bir ülkede devlet veya ülkenin kurumları insanları kandırmaz. Pancar ekilen yörelerde bir kota. Bir kere, bir kısmı Tarım Bakanlığında bir kısmı Sanayi Bakanlığında. Eğer bir ülkede bir tarım politikası olacaksa, bir elde olur, bir elde. Bir elde olur, bir yerden yönetilir.

Pancar ekiyoruz, kota veriyoruz. Diyelim, 75 ton kotası var, 100 ton pancar elde etti. Diyor ki: "Bunu almıyorum." Arkasından hemen birileri gidiyor kota fazlasına. "Valla, senin bu pancarın çürüyecek; ama, hadi ben sana bir iyilik yapayım, senin bu pancarını 25 000 liradan verirsen alam." Aynen böyle. Buyurun Yozgat'a gidin, Malatya'ya gidin, Tokat'a gidin... Pancar üreticisi tüm yörelerde. Aynı pancar, aynı tarlanın ürünü. Valla, çürüsün diyor, almıyor şeker fabrikaları. Peki, o arkadan gidenler kimler? Bunları kime satıyor? 110 000 liraya alıyor şeker fabrikaları, arkadan bir sürü kamyonlar gidiyor. "Valla, 25 000 liraya verirsen alayım. Ben sana iyilik yapmış olayım" diyor. Bu 25 000 liraya satılan pancarları, acaba hangi şeker fabrikasına kimin kotasını tamamlayıp 110 000 liraya satıyorlar; dikkatlerinize sunuyorum. 

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Söylemekle olmaz. Belge getir, üstüne gidelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Belge değil beyefendi. Buyurun Yozgat'a gidin. İçinizde Yozgat milletvekilleri yok mu? Malatya'ya gidin. İçinizde Malatya milletvekilleri yok mu? Beraber tarlaya gidelim. Hangi belgeyi istiyorsunuz?! Belge, köylü. Yozgat milletvekili arkadaşlarım vardır. Sorun, böyle bir şey var mı yok mu? Yalan mı söylüyorum ben?!

BAŞKAN- Karşılıklı konuşmayalım, hatibi dinleyelim arkadaşlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Sayın Bakanım, tabiî, Türkiye'de maalesef, üniversiteler ile Tarım Bakanlığı arasında çok büyük diyalog yoktur; her iki kurum da bu ülkenin kurumlarıdır. Maalesef, burada, Bakanlığımız, üniversitelerden gerekli desteği alamıyor gerek işgücü olarak gerek beyingücü olarak... Maalesef, sanki iki ayrı kurum, sanki bu ülkede çalışan iki ayrı müessese ve hiçbir zaman, üniversite, Bakanlık, yani, üretime yönelik, araştırmaya yönelik... Türkiye'de, özellikle ekolojik tarım ve organik tarım konusunda yabancılara çok şey veriyoruz; ama, kendi üniversitelerimize bunu araştırması için, kendi üniversitelerimize yeni bir şey yaratması için gerekli desteği vermiyoruz, hiçbir işbirliğimiz yok.

Sayın Bakanım, TİGEM, bu ülkede Türk çiftçisine örnek olmuştur; TİGEM, taa, cumhuriyetin ilk yıllarında çok önemli görevler üstlenmiştir. Son dönemde bir tek eksiği vardı; eksiği, TİGEM'in kendi içerisindeydi; köylüden hep balık almaya çalıştı, köylüye balık tutmayı öğretmedi.

Geçen hafta, TİGEM arazilerini, 7 müesseseyi devrettiniz. Objektif kriterlerinize saygı duyuyorum; ama, bu ülkede bugün içborç bu hale geldiyse, yapan ile yapmayan, üreten ile üretmeyen aynı kefeye konuldu, kimsenin bileği kesilmedi, kimse ceza görmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, toparlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, toparlıyorum.

Özellikle bu TİGEM projelerinde, hayvancılık konusunda, bayağı, önemli projeler getirilmiş; fakat, bunlar yerine getirilmezse, bu araziler birilerine gitmiş olacak. Onun için, bu proje kapsamı dışında yapılacak her işte önemli sorunlar doğacaktır.

Bu konuyu ben bir kez daha sizin bilgilerinize sunuyorum. Bu konu hassas olduğu için, yapan ile yapmayan, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da aynı kefeye konmasın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu ilerleyen saatinde Organik Tarım Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyelerini, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste tarım bir şekilde bir vesileyle çok konuşulur da, tarımla ilgili işler çok yapılmaz, tarımla ilgili kanunlar çok çıkmaz. Allah'tan, Avrupa Birliği süreci var. Ülkemiz bu süreç sayesinde demokratik açıdan standartlarını yükseltti, gerekli düzenlemeleri yaptı, iktidar-muhalefet elbirliği içerisinde yıllardır tartıştıkları, uzlaşamadıkları, bir türlü geliştiremedikleri demokratik standartları birlikte geliştirdiler. Önemli adımlar atıldı.

Tarımda yine bu süreç neticesinde, yapılmamış birtakım düzenlemeler yapılıyor ve çok sevindirici bir şey, belki gecenin bu saatlerine uzayan görüşmeler, birçok arkadaşımızı üzüyor; ama, ben seviniyorum, burada tarımla ilgili önemli bir düzenleme, önemli bir kanun çıkarken, özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekilleri, ama, zaman zaman AKP Grubundan milletvekili arkadaşlar, büyük bir gayretle, ısrarla bu kanuna bir şekilde, bir yerlerinden katkı vermeye çalışıyorlar, bu konudaki düşüncelerini, görüşlerini aktarma gayreti içerisindeler. O nedenle, ben bu katkıyı veren, bu görüşlerini sunan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İnanıyorum ve biliyorum ki, hâlâ gecenin bu saatinde Parlamentodan ve siyasetten çok şey bekleyen, gözleri buraya dikilmiş olan, televizyonları aracılığıyla Parlamentoyu gecenin bu saatinde izleyen sevgili köylü yurttaşlarımız, çiftçi yurttaşlarımız umutla buraya bakıyorlar değerli arkadaşlarım; acaba bizi kurtaracak, yaşam kalitemizi, standardımızı yükseltecek bir şey çıkar mı, bir şey olur mu Parlamentodan diye. Onlar, bu ülkenin, hepimizin bildiği gibi, en yoksul insanları, en zor durumda olan insanları, açlık sınırında yaşayan insanları ve bu ülkenin bugün yarattığı tüm zenginliklerin kaynağı olan insanlar değerli arkadaşlarım, bu ülke  Kurtuluş Savaşını yaparken topu tüfeği, tankı uçağı, savaştığı mermiyi hangi parayla aldı; toprağın içinden çıkardığı, toprağın üstünde büyüttüğü hayvancılıktan ve tarımsal bitkilerden elde ettiği gelirlerle aldı. Dolayısıyla, bu vatan dahil, bu ülkede yaratılan tüm zenginlikler tarım sayesinde elde edilmiş zenginliklerdir, kaynağı tarımdır. Dolayısıyla, tarımı, tarımcıyı, tarımla uğraşanları hiç kimsenin küçük görmeye, yok saymaya hakkı yoktur; onların çektiği çileye kayıtsız kalmaya da hiçbirimizin hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, tarımın gayri safî millî hâsıladaki payı yüzde 12'lere düşmüş olsa da ekonomiye bir katkısı vardır. Bu, hem sevindiricidir hem üzücüdür. Dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinde tarımın gayri safî millî hâsıla içindeki payı düşüktür; ama, dünyanın birçok ülkesinde tarımla uğraşan insanlar gayri safî millî hâsıla içinde kişi başına düşen paydan üçte 1 oranında pay almazlar. Eğer yüzde 12 pay yaratıp ülkenin yüzde 33 çalışan gücünü işlendiriyorsanız, sıkıntı vardır. Eğer bu ülkede 4 000 dolar millî gelir varsa ve tarımdaki insan ortalama 1 300 dolar alıyorsa ve ülkenin en batısındaki Çanakkale'de bile, Trakya'da bile bu 1 300 doları kişi başına bulamıyorsanız, yoksa, çok kötü bir gelir dağılımı varsa, üretimde sıkıntı varsa, pazarlamada sıkıntı varsa ve o zaman, bu insanların, umutsuzluk içinde, çaresizlik içinde "ne yaparım" anlayışıyla arayış içinde olmaları ve gözlerini buraya dikmeleri normaldir. Milletvekillerinin de, ısrarla, o insanlara umut verebilme gayreti içinde olmaları normaldir.

Değerli arkadaşlarım, onun için, doğru olmuştur. Bugün, bütün arkadaşlarımız, bu maddelerde konuşma yapmaktadırlar. Yarın, tohumculuk tasarısında da aynı anlayış devam edecektir; etmelidir; doğrudur. İnsanlara gelecekle ilgili umutları vermemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçük, ufak ufak toparlayalım.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Tarımın konuşulacak çok sorunu var; ama, yapılacak da çok işi vardır. Bakın, tarım şûrası toplantı halinde. Dün, tarım şûrası toplandı; 1997 yılından bugüne kadar, yedi yıl sonra tarım şûrası toplandı. Ülkenin Başbakanı, bakanları, Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı orada düşüncelerini söylediler ve orada birsürü komisyon çalışıyor, birsürü ayrı işler yapılıyor. Parlamentonun şûraya yeteri kadar katkı veremediği inancındayım. Parlamentodan arkadaşlarımızın, orada, birçok komisyonda yeteri kadar görevlendirilmediği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım, kısacası, söyleyeceklerimin 5 dakikada bitmesi mümkün değil. Yarın, ben, şahsım olarak iki maddede 15'er dakikadan 30 dakika içerisinde bu konulardaki düşüncelerimi geniş geniş anlatacağım. İsteğim ve arzum odur ki, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle birlikte, AKP Grubu milletvekilleri de büyük bir gayretle ve arzuyla, bu çalışmaya katkı vermelidirler ve sonunda, bizden çok şey bekleyen bu zor durumda olan, açlık sınırında yaşayan ve köyde yaşamaktan, tarımla uğraşmaktan başka çaresi olmayan insanları umutlandırmak ve onları, bağlı oldukları vatanlarına daha da bağlı kılmak ve bu ülkenin yurttaşlarını mutlu kılmak görevi olan insanlar olarak gereğini yapmak zorundayız.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu maddeye de, bu yasa tasarısına da, tarımla ilgili gelen her şeye de katkı vereceğiz; ama, hem beyinsel katkı vereceğiz hem oy vereceğiz.

Teşekkür ediyorum; başarılar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Soru sormak isteyen İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir; buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, hükümet programı Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açıklanırken, tarıma bakış açısı burada yazıyor ve kitapçığın 31 inci sayfasından okuyorum: "Alternatif ürün projesiyle, üretimin iç ve dışpazar talebine göre yönlendirilmesi sağlanacaktır. Tarım, ormancılık ve hayvancılık ürünlerinin dünya piyasalarına arzı teşvik edilecek, sektörün kendi kendine yeterliliğine destek verilerek, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına ağırlık verilecek..."

Şuna geleceğim; sorum şu: İzmir bölgesinde, özellikle Bakırçay'da domates üreten çiftçilerimiz bu yıl çok mağdur olmuşlardır. Demin arkadaşımın söylediği gibi, İsrail'den getirilen domates tohumunun kilosu yaklaşık 25 milyardır. Bu kadar yüksek değeri olmasına rağmen; maalesef, vatandaşımız domatesin kilosunu 50 000 ilâ 60 000 liradan satabilmiştir ve büyük bir bölümü de tarlada çürümüştür.

Bunun benzeri ikinci sorum patatesle ilgilidir. Aynı şekilde, patateste sıkıntı yaşanmaktadır; tohumunun kilosu 700 000 liradır; ama, maalesef, piyasada 15 000 lira ilâ 200 000 liraya satılmaktadır.

Sayın Bakanım, bu mağdur olan çiftçilerimizi destekleme düşünceniz var mı yok mu? Hükümet programınızda mevcuttur; Sayın Başbakanın önerisi var burada.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sağ olun; tam soru formatında sordunuz.

Başka soru soran?.. Yok.

Sayın Bakan; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Teşekkür ediyorum.

Ben, bu sorulara cevap verme vesilesiyle, ilkönce, Sayın Vezir Akdemir'den önce, Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun dile getirdiği konulara kısaca cevap vermek istiyorum.

İlkönce, 442 sayılı Köy Kanununda yapılan değişiklikten sonra, ülkemizde meydana gelen, yabancıların toprak alımıyla ilgili konuda, 22.11.2004 tarihli, sorumlu kuruluşumuzun bir milletvekilimize verdiği cevabı okuyorum; dolayısıyla, kaygıları giderici olacağını ümit ediyorum. "Yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği 19 Temmuz 2003 tarihinden itibaren günümüze kadar yabancı gerçek kişiler tarafından 2 008 dönüm, yabancı bir ticaret şirketince 3 dönüm tarım arazisi edinilmiştir." Bilgi, bu kadardır arkadaşlar. Biraz da bunların parasal büyüklükleri hakkında da ifadeler vardır; şirketin aldığı arazinin bedeli 275 milyar liradır; 2 008 dönüm arazi için de 279 trilyon civarında bir rakam telaffuz edilmektedir. Bilgilerinize sunuyorum.

Bu ülkede, çıkarılan bu yasayla ilgili, eğer toplumumuzun endişe edeceği, insanlarımızın rahatsız olacağı, bize kaygı uyandıracak bir gelişme olursa, elbette Anamuhalefet Partimizin ikazları, uyarıları önemlidir; ama, bu ülkede, bu konuyla ilgili hassasiyet sahibi insanlar sadece Anamuhalefet Partisinde değildir, hepimiz aynı dikkat ve özeni göstermek zorundayız; ilgili kurumlarımızın varlığı da bilgi dahilindedir.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Meclisimizin çok aktif bir milletvekilidir; kendi bölgesinin sorunlarıyla ilgisine biz de şahit oluyoruz ve bundan kıvanç da duyuyoruz. Elbette, bana yansıttığı sorunların o bölge açısından kıymet ifade ettiğinin farkındayım; ama, pancar kotasıyla ilgili tarif ettiği olayın ille çok olumsuz bir yönü olmasına niye bu kadar dikkat çekerek anlattığını tam anlamış değilim; yani, ortada kota sahibi bir insan varsa ve bu insan, kendi eksik kotasını diğer insanlardan alıyorsa bundan daha tabiî ne var; ama, eğer kastettiği öyle değil de, orada bir rant, bir çıkar, kurumsal, resmî ilişkiler içerisinde bir kolay kazanç yolu varsa, bunu açıklamalı; yani, bunu, bu şekilde, ortaya, belirsiz bir tereddüt ifade edecek şekilde söylemesi doğru değil; çünkü, kendisi, bunları çok iyi ifade edebilecek ve ortaya koyabilecek donanımda bir arkadaşımızdır. Benim şahsen, kendisinden beklediğim budur.

TİGEM arazileriyle ilgili konuda uyarısına teşekkür ediyorum. En az kendisi kadar hassasiyet gösteren bir insanım ve zaten, bu sebeple, bir mülk devri söz konusu değildir, kiradır, mülkiyet devlette kalmaktadır, bence kalmalıdır da; dolayısıyla, bu işletmelerin özel sektöre kullanma hakkı devredilmektedir. Projelerini hayata geçirmediği anda geri dönüşü vardır; böyle de olmalıdır. Yani, biz, toplumumuzda böyle bir endişe varken, mülkiyet hakkını niçin devredelim? Uzun vadeli kira, amacına uygun kullandığı sürece elbette doğru; ama, kullanmıyorsa da, mülkiyet hakkımızdan doğan tutumumuzu, davranışımızı sergileyebiliriz. Dolayısıyla, kendisine, bu husustaki uyarısı için teşekkür ediyorum; bilgi aktarma imkânı buldum.

Üniversite-Bakanlık ilişkisi...

Kıymetli arkadaşlarım, üniversite-sanayi ilişkisi konusunda, bu ülkede, her yıl, yüzlerce toplantı yapılır. Bir sorun vardır. Kurumlararası ilişkimizin çok iyi olmadığını biliyoruz. Tarım Bakanlığı ile üniversiteler arasındaki ilişki konusunda, evvela, bu anlayışın ortaya çıkması, hayata geçmesi konusunda sizlerle beraber aynı düşünceyi paylaşıyorum. Buna ait çok somut bir adımı da attığımızı biliyorum. Yine, Sayın Mevlüt Bey, ifadesinde, bu sebze tohumculuğu konusundaki hadiseyi anlattı ve 25 milyar diye söyledi. İşte, o projeyi hayata geçirmek için 5 üniversite, 5 araştırma enstitüsü ve 23 tohum üreticisi firmayla bir işbirliğine girdik. Bu bir başlangıç tabiî; bir adım.

Ben, bu vesileyle, sizlere, bu görüşmemizin son konularından birkaç hususa da değinmek istiyorum. Onlardan birincisi, yapılan işlerle ilgili; ama, ondan önce, sayın arkadaşımızın soru olarak yönelttiği hususlara kısaca cevap vereyim; belki, konunun kapanış kısmında değinmem gereken hususlar olabilir, oraya aktarmak üzere.

Efendim, evvela İzmir bölgesindeki domates üreticilerinin çok mağdur olduğunu söyledi.

Arkadaşlarım, bölgeye yönelik tabiî ki kaygılarımız, düşüncelerimiz çok önemli; ama düşünün bu ülkede İzmir ve havalisi tarımın, çiftçiliğin, alternatif ürün çeşitlerinin, örgütlenmenin en iyi olduğu yerlerden birisi, Türkiye'de tarımın en yüksek, verimli şekilde yapıldığı yerler; elbette içlerinde, bu bölgenin içerisinde geri kalmış bölgelerimiz var; ama lütfen bu bölgelerimizden bahsederken, kıraç arazileri, iki yılda bir ürün alınan İç Anadoluyu, doğuya doğru giden bölgemizi ve doğu bölgemizi 150 kilo dekar başına buğday alınan Kars'ı, Erzurum'u bir düşünün.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakan, orayı kapatın demedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır, ama İzmir bölgesi dediğinizde, senede iki üç defa ürün alınan bölgelerde bu insanlarımızın bir üründen zarar ederse ikinci bir ürün ekebileceğini bir düşünelim. Yani, kalkıp ülkenin diğer tarafındaki insanları da ülkenin batısında büyük bir felaket var, yardım edelim duygusuna da kaptırmayalım; yani, o insanların ekonomik güçleri o kadar iyi değil, batı bölgemize kaynak aktaracak kadar durumları iyi değil. Yani, elbette bölgemizin sorunlarına sahip çıkalım; ama lütfen...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakanım, benim sorum zaten Türkiye geneliyle ilgili bir sorudur. Sayın Başbakan teşvik verileceğini söylüyor. İzmir'e verin, Kars'a vermeyin demedim, Türkiye genelinde düşündüm olayı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Valla bilmiyorum, İzmir bölgesi domates üreticileri...

Benim eksik anladığım kısımlar olabilir; ama, ülkemizin gelişmiş bölgelerindeki durumlarla ilgili konularda, alternatif ürünlerin olduğu, birden çok mahsulün alındığı bölgelerde durumu ifade ederken, yani, ülkemizin genelini de düşünmemiz lazım geldiğini ben kısaca, bir düşünce katkısı olarak söylüyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Geçici ve Son Hükümler

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu yönetmelikler yürürlüğe konuluncaya kadar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan yönetmeliklerin, bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Osman Coşkunoğlu; buyurun.

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organik Tarım Kanunu Tasarısının geçici 1 inci maddesi  üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Organik tarım, dünyada, birçok bakımdan giderek önem kazanan bir sektör haline geldi. Konunun önemini belirtmek için bir iki rakam vermek isterim: Nisan ayında hazırlanan bir rapora göre, İngiltere'deki bir danışma firmasının, Mintel Firmasının yaptığı bir araştırmaya göre, örneğin Almanya'da, her bir Alman, organik yiyecekler için senede 38 euro harcıyor, İngiltere'de 28 euro, Fransa ve İtalya'da 25 euro harcanıyor. Bu, çok fazla değil; fakat, gelişmesi hızlı görünüyor. Organik tarım sektörü, 1993 ile 1998 arasında senede yüzde 25 büyüdü, 1998'den bu yana ise her sene yüzde 30 büyüme gösteriyor. OECD'nin son raporuna göre de, 21 inci Yüzyılın başında bütün dünyadaki organik tarım sektörünün büyüklüğü 26 milyar Amerikan Doları mertebesinde ifade ediliyor. Bunlar çok büyük rakamlar değil; fakat, büyüme hızı çok fazla ve bu büyüme hızının önemli olduğu bir noktada, Türkiye'de, bizim, Organik Tarım Kanunu Tasarısını getirmiş olmamız iyi bir gelişmedir. Bu girişiminden dolayı hükümete teşekkür ederiz ve tasarıyı destekliyoruz.

Bu üzerinde konuştuğum madde yönetmeliklerle ilgili. Bir yasanın hayata geçirilmesi, bir yasanın -iyi niyetle bile hazırlansa- uygulamasının başarılı olup olmaması, o yasadan sonra çıkarılacak olan yönetmelikler ve o yasanın üzerine inşa edilecek olan politikalar, stratejiler ve eylemlerle belirlenecektir. Bu konuda da bazı kaygılarımız var; onları, hem kaygı olarak hem de uyarı olarak hükümete ifade etmek istiyorum.

Türkiye'de organik tarımın oynayabileceği rol üzerine, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın değindiği bazı noktalara da kısaca değinmek istiyorum. Türkiye'de çiftçi nüfusu yüzde 40. Bu çiftçi nüfusunun azalması gerektiğini herkes biliyor, hatta çiftçimiz de biliyor. Eşme'nin bir köyünde, bana, Cumhuriyet Halk Partisinin, çiftçi nüfusunu yüzde 40'tan yüzde 10'un altı düzeylerine indirecek politikalarının neler olduğu soruldu. Aslında, bir köyümüzde böyle bilinçli soruların sorulmuş olması, tabiî, beni memnun ediyor. Bizlere de, politikacı olarak, bu politikaların köylümüz, çiftçimiz için olumlu ve hızlı bir şekilde geliştirilmesi için bir baskı unsuru oluyor.

Şimdi, yüzde 40 mertebesindeki çiftçi nüfusunu azaltmanın çok kabaca iki yolu var; birincisi -biraz abartılı söylemek gerekirse- çiftçiyi aç bırakarak, zorunlu olarak büyük kentlerin varoşlarına göç etmeye zorlamak. Bu bir yöntem ve görüldüğü kadarıyla, şu ana kadar uygulanmakta olan yöntem de budur; zorunlu olarak göç etmesi. Bu, tabiî, hem kırsal yörelerin metruk hale gelmesi bakımından hem de büyük kentlerin arzu edilmeyecek şekilde genişlemesi bakımından, istenilen bir şey değildir.

İkinci yöntemi ise, çiftçimizin, yöresel kalkınma sayesinde, bir sanayiciye veya sanayi işletmecisine dönüşmesidir. İşte, organik tarım, bu alanda, bu yöntem için önemli bir mekanizma sunabilir, eğer doğru politikalar, doğru stratejiler ve doğru eylemler uygulanabilirse; fakat, baştan da söylediğim gibi, bu konuda bazı kaygılarımız var. Bunları kısa kısa ifade etmeye çalışayım.

Elimizdeki sıra sayısı 653. Bu Organik Tarım Kanunu Tasarısının ikinci sayfasında, genel gerekçe kısmında bir ifade var. Bu ifade ve bunun civarındaki, bu paragraftaki ifadeler, aslında, Avrupa Birliğinin konuyla ilgili çıkarmış olduğu dokümanlardan âdeta tercüme edilmiş, onun da farkındayım.

Şimdi, ikinci sayfada, ikinci paragrafta, birinci cümle: "Gerek gıda güvenirliği gerekse pazar oluşturulması açısından sürdürülebilir tarım için iyi bir üretim şekli olan çevreye dost bu üretimin geliştirilmesi gerekli..." Çevreye dost. Doğru; çevreye dost bir üretimdir organik tarım; fakat, çevreyi esas bozan -tarımda kullanılan ilaçlar da elbette çevreyi olumsuz etkiliyor; ama- tarım değil ki. Benden önce konuşan Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'ın da ifade ettiği gibi, Uşak'tan çıkan iki önemli nehir var; birisi Gediz, birisi Banaz Çayı. Gediz gidiyor, İzmir Körfezine akıyor; Banaz Çayı, Aydın ve Denizli ovalarını berbat ediyor Adıgüzel Barajından sonra. Bunların hepsi, çok tehlikeli, ağır krom içeren sanayi atıklarıyla akan -artık kirlilik bile denilmez- zehirlerdir; özellikle Gediz Nehri. İki nehir de, etrafı kirletiyor, tarımı çok zor hale getiriyor. Şimdiye kadar, çiftçimizin ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesinin de bir ifadesi oluyor bu çok yaygın olarak tarımda kullanılan nehirlerimizin bu şekilde olmasına göz yumulması ve hâlâ da o durumda. Dolayısıyla "organik tarımı çevre dostu olarak geliştirmek istiyoruz" lafı pek inandırıcı olmuyor, çevre dostu politikaların uygulanmadığı bir ortamda.

Yine, aynı sıra sayısının üçüncü sayfasında Avrupa Birliği Uyum Komisyonu raporunda "organik tarım konusunda Türkiye Avantajlı bir duruma sahiptir. Bunun nedeni ise, Türkiye birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeye nazaran az kirlenmiş bir çevreye sahiptir" deniliyor. Bu da, biraz önce söylediklerimle çelişen bir ifade. O kadar da az kirlenmiş bir çevreye sahip değiliz ve daha da kötüsü, bu kirlenme hakkında fazla bir şey yapmıyoruz.

Çıkaracağımız bu yasayla ilgili diğer bir kaygımız; organik tarım, acaba küçük işletmelerimizi, küçük çiftçilerimizi nasıl etkileyecek? Sadece bu yasayı çıkarmakla olumlu veya olumsuz etkilemesi beklenemez. Bu yasanın üstüne inşa edilecek politikalar, strateji ve eylemlerdir bunu belirleyecek olan; fakat, şu ana kadar uygulanan politikaların -örneğin tütünde, örneğin pancarda, örneğin pamukta uygulanan politikaların- küçük çiftçileri kalkındırdığını, öyle sanıyorum ki, iktidar da iddia edemeyecektir. Tütün konusunda, bizim küçük çiftçimiz, sözleşme yapmak için karşısında dünya tekellerini buluyor veya onların temsilcisi tüccarları buluyor. Dünya tekellerini temsil eden tüccarla karşı karşıya oturmuş bir küçük çiftçi, tütün çiftçisi, ne kadar eşit bir anlaşma ve sözleşme yapabilirse, organik tarımda da, dünya piyasalarında güçlü bir şirket geldiği zaman, küçük üreticiyi onun karşısında koruyabilecek önlemlerin alınması, bu yasanın doğru uygulanmasıyla ilgili olacaktır; aksi takdirde, küçük üreticimiz, yine, organik tarım bağlamında da, büyük tüccarlar karşısında çok mağdur duruma düşebilir. Yani, bu yasa, yararlı olacağına zarar da getirebilir çiftçilerimize. İşte, bu nedenlerle, uygulama çok önem kazanıyor.

Öte yandan, bu yasa, hepimiz biliyoruz ki, durup dururken hükümetin aklına gelip de, organik tarımı destekleyelim politikasının bir parçası olarak önümüze getirilmedi. Bu yasa, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde şu anda önümüzde, acilen de önümüze konulmuş durumda. Peki, Avrupa Birliğiyle uyum için bu yasa bize belli bir güvence verebiliyor mu; bizi bırakın, dışarıdan izleyene belli bir güvence verebiliyor mu, biraz da ona bakmak istiyorum.

Şimdi, Avrupa'da, en son 10 Haziran 2004 tarihinde Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planı yayımlandı. Bu Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planı çok önemli bir dokümandır. Benim önümde bunun İngilizcesi var sadece. Bunun Türkçesinin Tarım Bakanlığı web sayfasında olmuş olmasını dilerdim. En azından, ben bulamadım; ama, orada olmadığını düşünüyorum. Bunu hepimizin biliyor olması gerekir, bu yasayı doğru dürüst değerlendirebilmemiz için. Oysa, Türkçesini ben bulamadım.

Bu belgeyi bir inceleyelim, bu yasayla ilişkili olarak. Tekrar ediyorum; Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planı. Bu belgede birtakım politikalar ve eylemler ortaya konuldu. 21 eylem, uygulanması için ortaya konuldu. 10 Haziran 2004 tarihinde yayımlanan bir dokümandır bu. Bu 21 eylem, üç temel odak noktası etrafında dönüyor.

Bunların birincisi, enformasyonla bu organik tarımı ve pazarı sürükleyebilmek. Enformasyon, birinci temel odak noktası olarak kabul ediliyor. Ne demek enformasyon; hem tüketicinin bilinçlenmesi için -yani, tüketiciye organik gıdanın önemini ve yararlarını anlatabilmek için- hem de işletmecilere gerekli bilgileri verebilmek... Birinci odak noktası bu, bu dokümanın.

İkinci odak noktası, kamu desteği, organik tarım yapan çiftçiler için daha etkin kamu desteği ve kırsal kalkınma planları. Bunun için ulusal eylem planları öneriliyor ve organik tarım için araştırma öneriliyor. Bu, ikinci odak noktası.

Üçüncüsü de, standartları, ithalat ve ihracat tetkikleri hakkında belli standartların oluşturulması ve bu standartların şeffaf olması. Bu üç odak etrafında önerilen bazı eylemleri bizim deneyimlerimiz içerisinde ve bu yasa bağlamında değerlendirmek istiyorum.

Organik Tarım İçin Avrupa Eylem Planında önerilen birinci eylem, uzun yıllar üzerine -biraz tutuk söyleyeceğim;  çünkü, önümdeki İngilizce metinden kafamda tercüme ederek söylüyorum- dağılmış promosyon ve enformasyon faaliyetlerinin organizasyonunu ve etkinliğini içeriyor. Birinci eylem, tüketiciye ve üreticiye enformasyon sağlamak.

Şimdi, Türkiye'de enformasyonu sağlama konusunda belli bir zafiyet olduğunu hepimiz biliyoruz. Hükümetimizi de, bu konuda, izin verirseniz, eleştireceğim. Avrupa Birliğiyle uyum için bir yasa çıkarıyoruz; bu yasayı yakinen ilgilendiren en önemli Avrupa Birliği dokümanını bir enformasyon olarak web sayfasında bile sunamıyor bize hükümet. Ondan sonra, bu yasanın uygulamasında tüketiciye ve üreticiye Avrupa Birliğiyle uyum için çıkarılan bir yasada Avrupa Birliğinin birinci eylemi olan enformasyonu sağlama konusunda haklı bir kaygı oluşturuyor bizde şimdiye kadarki uygulama.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, süreniz doldu; toparlayın lütfen.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Peki, toparlıyorum.

21 eylem var; bir iki tanesinden bahsedeyim bazı kaygılarımı ifade etmek için.

Üçüncü eylem, talep ve arz... Şimdi, belli bir planlama... Biliyorsunuz "plan değil, pilav isteriz" kültürü bazen egemen olabiliyor İktidar Partimizde. Oysa, belli bir planlamanın talep ve arzı kontrol altına almış olmasını, bunun için de istatistiksel verilerin toplanmasını öngörüyor. Şimdiye kadar bu konuda da çok zayıfız; umarım bundan sonra güçleniriz.

Dördüncü eylem -işte bu çok anahtar- kırsal kalkınma programları için fonların artırılmasını öneriyor; bütün üye ülkelere, kırsal kalkınma için fonların artırılmasını öneriyor. Türkiye'de kırsal kalkınma dediğimiz zaman... Tabiî, Köy Hizmetleri de bu kırsal kalkınmanın önemli bir kurumu Türkiye'de. Bizim, şimdi, Köy Hizmetlerinden vazgeçen bir hükümetten kırsal kalkınmanın daha hızlandırılmasını beklememiz biraz zor oluyor. Umarım, yanılırız. Köy Hizmetlerinden vazgeçmeyi bir tarafa bırakın; bu sene ben tanık oldum; Köy Hizmetlerinin köylerde çalışması, kırsal yörelerde çalışması gereken araç ve gereçleri duble yol için çalışıyordu maalesef. Dolayısıyla, kırsal yörelerin kalkınmasına öncelik verme... Yine, Avrupa Birliğinin bu dokümanında dördüncü eylem olarak ifade edilen eylem konusunda da hükümetimizi uyarmak istiyorum.

Beşinci eylem olarak...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, 20 dakika oluyor.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, sürenizi 5 dakika aştınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum... Toparlıyorum...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eylem bitmez; 17 eylem daha var.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Hayır, hepsini söylemeyeceğim.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bunları yapın, bunlara uyun, ben razıyım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Lütfen Sayın Başkan; bu saatte eylem olmaz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Beşinci eylem olarak, yine kırsal kalkınma politikalarının, eğitimle de, araştırmayla birleştirilerek sağlanması öneriliyor. Eğitim ve araştırma konularında tarım sektöründe ve kırsal yörelerde şimdiye kadar çok zayıftık. Umarım, bu devam etmez; farklı bir politika, ileriki günlerde ve yıllarda önümüzde görürüz.

Altıncı ve yedinci eylem de son olarak bahsedeceklerim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, bitmez bu; 21 tane.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bunlar, son bahsedeceğim 6 ncı ve 7 inci eylemler.

BAŞKAN - Konuları parçalayabilir, daha sonra aktarabilirsiniz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Sevgili milletvekilleri, bunları burada dile getirmezsek, burada buna üç dört dakika sabretmezseniz, ondan sonra, bunları uygulamadığınız için, siz daha çok zarar görürsünüz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Allah Allah!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz, yazılı olarak bakana verin.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - 6 ncı ve 7 inci eylemler de, ulusal ve bölgesel kalkınma ve araştırmaya öncelik verilmesini öneriyor.

Şimdiye kadar gördüğümüz hükümet politikaları, bu eylemlerin yerine getirilmesi konusunda bizde olumsuz bir izlenim bırakmıştır. Bundan sonra, bu olumsuz izlenimi devam ettirmeyecek hükümet politikalarının olacağını umarım; fakat, İktidar Partisi milletvekillerinin sabırsızlığından biraz da bunun böyle olmayacağı kaygısına kapılarak kürsüyü terk ediyorum.

Hepinize iyi geceler diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Vezir Akdemir, sorunuzu sorun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Sayın Bakan biraz önceki soruma tam net cevap veremedi; ancak, sorduğum sorunun benzetmesini, kırsal kesimle eşdeğer olarak söyledi. Benim sorum o şekilde değildi. Tabiî ki, benim sorum Türkiye genelindedir. Patates hem Ödemiş'te vardır hem Nevşehir'de vardır hem Kırşehir'de vardır ve de Akdeniz Bölgesinde de vardır. Domates de, aynı şekilde, Hatay Ovasında da vardır, Amik Ovasında da vardır, Konya'da da vardır, Erzurum'da, her tarafta vardır. Tabiî ki, Erzurum'da, Van'da, Muş'ta, Kars'ta altı aylık kış mevsimi var; bu bölgede tabiî ki farklıdır.

Şimdi, Sayın Bakanımın cevap verdiği şekliyle bir soru sormak istiyorum. Kırsal kesimde gelir düzeyinin yükseltilebilmesi için, hükümetiniz, kırsal alanda, sosyal destekleme projesini başlattı mı veya başlattıysa, hangi alanda, nerede, hangi bölgede başlattı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı mı, sözlü mü?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Hayır efendim, ben, şimdi, ona sözlü olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN - Siz de soru sorma süresini tamamlamayın, doldurmayın, sürenize dikkat edin lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Anlayamadım efendim.

BAŞKAN - Zamanında tamamlayabilmek için sürenize dikkat edin diyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Şimdi, efendim, kıymetli arkadaşımız Vezir Akdemir Bey, biraz önce, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesiyle ilgili soru sordular. Ben, bu konuda, bu şekilde isimlendirdiğimiz proje, kooperatifçilik yoluyla kırsal alanda sosyal hayatı desteklemek ve bu amaçla, sosyal yardımlaşmayla birlikte gerçekleştirdiğimiz kooperatif desteklerinde nereden nereye gelindiğini iki cümleyle ifade etmek istiyorum.

2002 yılında ve önceki yıllarda desteklenen kooperatif sayısı 50'nin daha altındayken, 2004 yılında desteklenen kooperatif sayısı 280 olarak belirlenmiş ve her ilimizde yaklaşık 4 kooperatifin desteklenmesi hedef olarak alınmış. Bazı bölgelerimizde kooperatifçilik konusundaki altyapı eksikliği ve hazırlığın yeterli olmamasından dolayı, bu, ülke çapında, yine, dengeli dağıtılmaya çalışılarak, böyle bir noktaya ulaşılmış. Bu sistem içerisinde desteklenen kooperatiflere, yaklaşık 280 trilyon liralık bir katkı yapılmıştır. 50 kooperatife nispetle 280'e çıkan bir rakamı bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 01.47


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 02.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşiminin Dördüncü oturumunu açıyorum.

653 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/841) (S. Sayısı: 653) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 14 üncü maddesini okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 14.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Oyan, şahsınız adına da söz isteğiniz var; konuşma süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, gecenin bu saatinde Mecliste yasama faaliyetlerine devam etmenin insan haklarına aykırı olduğunu hep beraber tespit ediyorsak, bu konuda özellikle İktidar Grubunun başkanvekillerinin çalışma düzenini belli bir saatle sınırlamalarının, çok büyük bir zaman sıkışıklığı yoksa, bir aciliyet yoksa, galiba hem yasama sürecine saygı açısından hem de insan haklarına saygı açısından çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Bu saatlerde biz, sonuç olarak, çok önemli bir sektör üzerine görüşlerimizi açıklıyoruz. Bu konularda İktidar Partisi milletvekillerinin de görüşlerini daha fazla duymak isterdik; ama, ne yazık ki, görüldüğü gibi sadece muhalefet konuşuyor.

Bu organik tarımla ilgili tasarı, Türkiye'de 1990 başlarından itibaren başlamış bir sürecin uzantısında bir düzenleme. Biz, burada, bunun gerekli olduğunu bütün konuşmacılar olarak söyledik. Bu gereklilik tartışılmıyor; ancak, bu gereklilik bir yeterlilikle tamamlanmıyor. Yani, bir; bir kere, tarımın devasa sorunları yanında böyle bir tasarı, bunun çok küçük, çok sınırlı bir bölümünü oluşturuyor. İki, bunun kendisi de, el attığı konuda sorunları çözebilecek ve burada yol açabilecek bir düzenleme niteliğinde gözükmüyor; çünkü, biraz önce arkadaşlarım belirttiler, Sayın Erdal Karademir'in çok net olarak bir sorusu oldu; yani, bu sertifikasyon ücretleri nasıl ödenecek; eğer, organik tarımı desteklemek istiyorsak, buna bir kamu katkısı olacak mı ya da bir destekleme, bir prim katkısı olacak mı? Bu, tasarı içinde gözükmüyor; ama, acaba böyle bir tasavvur var mı?

Şimdi, eğer bu iş tamamen piyasaya bırakılarak çözülebiliyor olsaydı, bugün Türkiye'de, sadece 100 000 hektarlık bir alan, sadece 300 000 tonluk bir üretim, 2003 yılı itibariyle organik tarım kapsamına giriyor olmazdı, çok daha geniş alanlar ve miktarlar söz konusu olurdu. Demek ki, bir kere bu iş yürümüyor, yani, sadece piyasaya bırakarak yürümüyor.

Kaldı ki, burada siz diyorsunuz ki -çok büyük bir çelişkidir bu- Türkiye'de uzak kırsal denilen yörelerde, yani, kimyevî ilaç ya da gübre kullanmayan ya da sentetik birtakım hormonlar vesaire kullanmayan uzak kırsalda daha fazla organik tarım şansı var. İyi ama, buradaki insanlar, buradaki üreticiler -dağlık, ormanlık alanlardaki ya da derin kırsaldaki- Türkiye'nin en yoksul kesimlerini oluşturuyorlar.

Şimdi, bu, yoksul köylülüğün bir başka şeyle karşılaşması söz konusu, en ileri tarımsal teknolojilerin kullanıldığı, en ileri standartların kullanıldığı bir taleple karşı karşıya gelmesi söz konusu. Eğer, burada, siz bu sertifikasyon konusuna devlet olarak bir katkıda bulunmazsanız, bu nasıl çözülecek? Burada, varlıklı çiftçiler ya da yabancı müteşebbislerin rolü herhalde sınırlı olacak. Yani, bunun beşerî ve malî kaynakları acaba nasıl karşılanacak? Bu olmadığı takdirde, böyle bir tasarı eksik olacaktır.

Kaldı ki, Türkiye'de organik tarım meselesi -burada belirtildi- sadece tarımda girdi olarak kullanılan bu kimyasallar meselesi değil. Bu, aynı zamanda, bir çevre sorunu, yani, olumsuz çevresel etkenlerle mücadele sorunu. Türkiye'de toprak, hava ve su kirliliğiyle uğraşmak için hangi bütçeye sahipsiniz; bu konuda hangi önlemleri önümüze getiriyorsunuz?! Bunlar olmadığı takdirde, acaba, organik tarımda yol alınabilir mi?!

Şimdi, bir kere, şunu tespit edelim; Türkiye'de, IMF politikalarıyla tarıma anlamlı bütçeler ayırmak imkânı ortada yok; yani, burada, siz, hükümet olarak bunu ayıramıyorsanız, bu, IMF politikaları nedeniyle diyebilirsiniz, evet; çünkü, bakın, sadece bu yılın ilk on ayına baktığımızda, bütçenin yüzde 45'i, yani, on ayda, 112 katrilyonluk bir bütçe harcaması var; bunun 49 katrilyonu faiz harcaması; on ayda, 71 katrilyonluk bir vergi geliriniz var; bunun 49 katrilyonu faize gidiyor; yani, verginin yüzde 70'ini faize harcıyorsunuz. O zaman, bir başka sorun var; IMF politikalarıyla bu iş yürümüyorsa "IMF politikaları olmaksızın nasıl yürür"e bakacaksınız. Sizin seçmene verdiğiniz söz budur. Bu olmaksızın, Türkiye'de tarıma politika önermek mümkün değildir. Bu, bütün bir politikasızlık demeti içerisinde küçük birtakım adımlardır; bunlardan hiçbir şey olmaz. Politikasızlıktan çıkmak gerekiyor. Bundan çıkmak için de, ilkönce, bu IMF-Dünya Bankası politikalarının kıskacından, mengenesinden kurtulmak gerekiyor.

Tabiî, ikinci bir mesele daha var; Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik bakımından başvurmuş bir ülke; bunun müzakere süreci başlayacak. Bu size önerilen ilerleme raporunda, tarımsal desteklerle ilgili önemli kısıtlar getirilebileceği iması var. Peki, ne yapıyorsunuz; bunun mücadelesinin yapıldığına dair hiçbir satır okumuyoruz; "bu kabul edilemez" diyen hiçbir hükümet açıklaması okumuyoruz. Acaba, şunun için mi; sonuçta, eğer biz böyle bir çıkış yaparsak ve bu kabul edilmezse, biz başarısız gibi gözükür ve bu 17 Aralıkta ne çıkacaksa, bunu halka kabul edilebilir bir metin olarak sunmakta zorluk çekeriz mi diyorsunuz? Bakınız, Avrupa Birliği, bu çifte standarda giriyorsa, buna karşı, Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin söyleyeceği bir şey olması gerekir.

Ben, daha sonra söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim. Bu işin çözümü bizde, tarımın sorunlarının çözümü Türkiye'de öncelikle ve Türkiye'nin çıkarlarını korumaktadır. Bu çıkarları doğru düzgün koruyabiliyorsak, AB'yle de bunun doğru düzgün pazarlığını yapabiliyorsak, o zaman, söz bizdedir, inisiyatif bizdedir.

Bakınız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının tarım ürünleri strateji belgesi var; Sayın Bakan bu belgeyi açıkladı. Bu strateji belgesine göre "gayri safî millî hâsılanın en az yüzde 1'i tarıma, tarımsal desteklemeye ayrılacak" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu sözleri Sayın Bakan sarf ettikten bir hafta sonra, 2005 yılı bütçesi açıklandı; tarıma ayrılan pay, 2005 yılı gayri safî millî hâsıla tahmininin binde 7'si, yani yüzde 1'in altında. Bir hükümetin bir sayın bakanının sözlerinin, daha bir hafta geçmeden kendi bütçeleriyle yalanlanması, yani, açığa düşürülmesi, bir büyük talihsizlik, bu hükümet için değil sadece, bu ülke için de; çünkü, tarım destek bekliyor ve bu destek konusunda bir umut deniliyor yüzde 1 -çok düşük bir oran ayrıca, onu da söyleyeyim- ama, 2005'te binde 7. Bu yıl kaçtı; bu yıl da binde 7,5 zaten. Yani, 2004 yılı itibariyle de binde 7,5; bütçenin yüzde 2,5'i, millî gelirin binde 7,5'i.

Değerli arkadaşlarım, bunlarla yol alamazsınız, bunları mutlaka 3-4 kat artırmak zorundasınız. Bakınız, Avrupa Birliğinin standartlarında uygulamış olsaydınız, bugün, Türkiye'de, tarıma 20 katrilyon civarında bir kaynak ayırmanız gerekirdi. Bundan vazgeçtik; 3,5 katrilyon ayırmışsınız 2005 yılı bütçesinde, 3 katrilyon 450 trilyon. Gelin, bunu, hiç olmazsa, 10 katrilyon yapın, yani Avrupa Birliği standartlarının yarısına getirin. Bunu yapmazsanız, bunu yapamazsanız, tarıma destek verdik lafını edemezsiniz. Yani, burada "1 000 Köye 1 000 Gönüllü" vesaire gibi 10-20 trilyon, onu da sağdan soldan, Odalar Birliği, bilmem ne... Bunlarla ancak avutursunuz. Bunlarla insanlar avunamaz bile. Yani, bu tür makyajlarla, Türkiye'de tarımın sorununa çözüm bulmak mümkün değil.

Bakınız, gelişmiş ülkelerle Türkiye'yi karşılaştırayım şu destekler açısından: Gelişmiş ülkelerde, tarımın millî gelire katkısı yaklaşık yüzde 3 dolayındadır. Bu, Avrupa Birliği ülkeleri için de böyle; fakat, aynı zamanda, bu ülkelerde tarıma katkı, millî gelirin yüzde 2'si dolayındadır; yani, tarıma 2/3 oranında bir katkı var, tarımın katmadeğerinin yüzde 75 kadarı tekrar tarıma dönüyor. Siz, gelin, bunu yüzde 50 alın; yani, tarımsal katmadeğerin yarısı kadar tarıma destek verildiğini düşünün, iyimser rakamla 1/2 oranında diyelim. Peki, Türkiye'de ne; Türkiye'de tarımın millî gelire katkısı yüzde 12. Peki, demin söyledik, bizim tarıma katkımız ne; binde 7, yani yüzde 1 bile değil; oran, 1'e 17 değerli arkadaşlar, 1'e 17. Avrupa Birliğinde -en kötümser olarak- baktığınızda, tarımın katmadeğerine oranla 1'e 2'dir tarıma destek; Türkiye'de 1'e 17. Böyle bir politikayla tarımın sorunlarına çözüm mü bulacaksınız?! Yani, bu, nafile çabadır; bu, kendimizi kandırmaktır; bu, milleti kandırmaktır.

Dolayısıyla, Türkiye'nin Avrupa'nın ortak tarım politikasına uyumu böyle olamaz. Böyle olamazsa; bizim, Avrupa Birliğinin karşısına çıkıp "ben sana böyle uyum sağlayamam" deme yürekliliğini göstermemiz gerekiyor. Eğer Avrupa Birliği çifte standart uygulamıyorsa, samimîyse, ikiyüzlü değilse "Türkiye'yi tarımsal desteklerin dışında tutabilirim" türü bir ifadeye, 17 Aralıkta, nihaî raporda yer veremez; yer verirse, bu, Türkiye açısından kabul edilemez bir koşul olur; bunu, bugünden söylemek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye 2000 yılından itibaren, 9 Aralık 1999 tarihinde IMF'ye verilen ilk niyet mektubundan itibaren bir program uyguluyor. Bu program, üç yıl uygulandıktan sonra sizin elinize geçti ve iki yıldır da siz uyguluyorsunuz, aralık ayında beşinci yılını dolduruyor. Siz, bunu bir üç yıl daha uzatmak üzere müzakerelere oturuyorsunuz; yani, IMF kıskacı altında sekiz yıl; bu sekiz yılın beş yılı da size nasip olacak. Sizin bütün devri iktidarınız, birinci yılından beşinci yılı sonuna kadar -eğer seçimler normal zamanda olacaksa- beş yıl boyunca IMF'li bir iktidar olacak. Siz bunun sözünü mü vererek geldiniz? Tarımcıya bunun sözünü mü vererek geldiniz?! Tarımcıya bunun sözünü vererek mi geldiniz?!

İşte böyle bir ortamda Türkiye'de bütün tarıma dönük fiyat destekleri kaldırılmışken, girdi destekleri kaldırılmışken, kredi destekleri önemli ölçüde daraltılmışken, Ziraat Bankasının özelleştirilmesi gündemdeyken, birçok kuruluş özelleştirme kapsamına alınmışken, Toprak Mahsulleri Ofisi buğday, hububat almazken, Tekel dışarı çekilmişken, tarım satış kooperatifi birlikleri, tarım kredi kooperatifleri sistem dışına doğru yavaş yavaş itilirken, böyle bir durumda peki ne var tarıma dönük destek; tek destek, Dünya Bankasının önerdiği, IMF'nin desteklediği bir doğrudan gelir desteği var. Bu doğrudan gelir desteği nedir; şu an dönüm başına 16 000 000 lira. 2003 için öyleydi. 2004 için -daha yeni başlayacaksınız uygulamaya. Bu yıl için 130 trilyon. Biraz önce Sayın Bakan verdi bilgiyi- gene 16 000 000 lira. Peki, ben size soruyorum: 16 000 000 lira sabit kalıyor, bu yıl ve gelecek yıl ödenecek. Peki, enflasyon sabit mi; yani, Türkiye'de fiyatlar sabit mi; hayır. Yüzde 12'yi niye vermiyorsunuz? Bir.

İkincisi; biraz önce burada arkadaşlarım açıkladılar; girdi fiyatlarını, gübre fiyatlarını aldığınız zaman, ortalama artışlar bir yıldan diğerine yüzde 25'in altında değil, yüzde 40-50'lere çıkan da var. Yani, sizin bütün girdi fiyatlarınız artacak, mazotunuz artacak vesaire; sizin enflasyonunuz yüzde 10-12'lerdeyken faizler yüzde 28'lerde, 2 katın üzerinde ve sizin doğrudan gelir desteğiniz sabit. Yani, enflasyonu aşındırmak yetmiyor, bir de girdi fiyatları karşısında inanılmaz geriletiyorsunuz. Böyle bir politika olabilir mi?! Bu sosyal bir politika olabilir mi?! Bu bir ekonomik politika da olamaz.

Değerli arkadaşlarım, bir de çok tuhafımıza giden bir şey var; hükümetin başı Başbakan, hangi desteklerin olup olmadığının farkında değil. Bir "mazot desteği sürüyor" diye tutturmuş. Erzurum'da "mazot desteği veriyoruz, yetmez mi? Yüzde 40'ını karşılıyoruz" dedi. Dün tarım şûrasında söyledi. Hangi mazot desteği?! Bir kere verilmiş bir mazot desteği var. Bir kere, ikiye bölüp; bir daha yok, arkasında bir yasal dayanağı yok. Böyle bir şey yok ki; keşke olsa, hani nerede? Ama, olmayan bir şeyi varmış gibi söylemek ve bir de, bunun arkasından, böyle, olmayan bir destek üzerinden çiftçiyi azarlamak, paylamak!.. Hem de paylarken kullanılan dil, yani, "bütün millet size mi bakacak" diye. Yani, kimin dili biliyor musunuz bu; bu, kentlerin, büyükkentlerin, o tuzu kuru büyük sermayesinin, büyük medyasının, köşeyazarlarının dili; bu "kentliler olarak biz çalışıyoruz, köylüler yiyor paramızı..." Bu, bunun dilidir. Başbakan onlardan mı oy alarak seçildi geldi buraya değerli arkadaşlarım?! (CHP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, bir kere, öncelikle bir aynaya bakmamız gerekiyor; biz nereden geldik, nereye gidiyoruz, bir aynaya bakalım; hepiniz bakınız ve bir vicdan muhasebesi yapınız, bir siyasî muhasebe yapınız; çünkü, bunun sonuçları siyasîdir; ama, siyasete olan güvensizliktir de. Dolayısıyla, Türkiye'deki demokratik sistem açısından da, bu, çok riskli bir olaydır. Yani, her iktidarın, gelip, milleti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, süreniz doldu; lütfen, toparlayın.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum...

AGÂH KAFKAS (Çorum) -Kamuoyu yoklamaları var.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli Arkadaşım, kamuoyu yoklamaları falan bir şey değil; geldiğiniz gibi gidersiniz. Bu millet, bir seçimden öbürüne bir iktidarı getirir, öbür seçimde de götürür.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz gelene kadar!..

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani, bakınız, biz 81 yıldır buradayız, 81 yıl sonra da burada olacağız. Siz nerede olacaksınız, ona bakın.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kendinizi bizimle kıyaslamayın.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, soru sormak isteyen yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 15.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.

Sayın Oyan, şahsınız adına da söz isteminiz var; ikisi birlikte 15 dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, izin verirseniz, Türkiye'de beş yıldır uygulanan bu politikaların ne gibi sonuçlara yol açtığını kısaca söyleyeyim.

Bir kere, birincisi; Türkiye'de girdi tüketimi azalıyor. Yani, Türkiye'de kimyevî ilaç ve gübre tüketimi azalıyor. Şimdi, bir rakam vereyim, sonra yorumlarız. Sizin döneminize, yani, 2002-2003 dönemine baktığımız zaman, bir yıldan diğerine gübre ve ilaçtaki azalma yüzde 25-30 oranlarını buluyor. Şimdi, tabiî, konuştuğumuz konu itibariyle şunu düşünebilirsiniz; ne güzel işte, kimyevî ilaç ve gübre tüketimi azalıyor, organik tarıma doğru yol alıyoruz. Evet, bu gidişle, birkaç yıl sonra hiç kimse gübre ve ilaç kullanamayacak, Türkiye'nin tamamı organik tarım yapacak; bununla mutlu olabilirsiniz. Tabiî, verimliliği de ona göre düşünmeniz lazım. Bakınız, organik tarım meselesinde, ben 1992-1994 döneminde Tariş Genel Müdürüyken, ilk kez çekirdeksiz kuruüzümde bunun ilk örneklerini vermiştik. Organik tarımın şöyle bir özelliği var değerli arkadaşlar: Organik tarım, verimi düşüren bir olay, çünkü, verimi artırmak için zararlılarla savaşacak yöntemleri kullanamıyorsunuz, ilaçlayamıyorsunuz. Bu, verimi azaltan bir olaydır. Verimi azalttığınız zaman, bunun piyasasının, yani, fiyatının yüksek olması gerekir ki, bunun rantabl olması, yani, bunun ekilebilir, üretilebilir bir ürün olması gerekir. Aksi takdirde, bu, çiftçinin ilgi duyacağı bir alan olmaz. Eğer öyleyse, bizim bu çiftçiyi desteklememiz gerekiyor. Bu sertifikasyon masraflarını vesaire bunun sırtından almamız gerekiyor ki, bu kadar verimi düşük bir alanda daha hevesli bir şekilde, cazibesi artmış bir şekilde buna girebilsin. Şimdi, birinci şey bu.

İkincisi; ne oluyor bu beş yıllık uygulanan politikalar sonucunda; tarımsal katmadeğer azalıyor. Yani, şöyle 1999'la bir kıyaslayın, 27 milyar dolar düzeyinden 22 milyar dolar düzeyine düşmüş. Tarımsal katmadeğer artışına bakın, 1962 ile 1980 arasında Türkiye'de yıllık ortalama tarımsal katmadeğer artışı yüzde 3,2; yani, tarımsal büyüme...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Nereden bilyorsun?!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani, biraz daha saygılı olmaya davet ediyorum, "nereden biliyorsun" diyen arkadaşı, bilmiyorsa, kendisine ayrıca öğretirim.

1980-2000 arasında tarımsal katmadeğer artışı yüzde 1,1'dir, 2001 ile 2005 arasında ise -0,7'dir. Yani, Türkiye'de tarımsal katmadeğer, IMF programlarının uygulandığı dönemde negatife dönmüştür. Tarım büyümüyor, küçülüyor arkadaşlar. Bakınız, geçen yıl, 2003'te önemli ölçüde küçüldü, bu yılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde küçüldü, ikinci çeyreğindeki toparlanma yetmedi, bu yılın ilk altı ayında hâlâ negatifteyiz tarımda. Bunlar önemli.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Çözüm ne?

OĞUZ OYAN (Devamla) - Çözümün ne olduğunu sorma noktasına geldiyseniz iyi bir adımdır. Çözümü, gelin tartışalım.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Tartışmayalım, söyleyin.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bunlardan çıkan üçüncü sonuç, hektar başına üretimde çok önemli bir azalma var.

Dördüncüsü; bir bölüm tarım alanı ekim alanı dışına çıkmıştır; yani, çiftçi üretimden vazgeçiyor.

Bir beşinci sonuç; tarım ürünleri fiyatlarındaki gerilemedir. Onunla ilgili size birkaç örnek vereyim: 2003'le 2004, buğday fiyatları geriliyor; çavdar fiyatları geriliyor; pamuk fiyatları geriliyor; ayçiçeği fiyatları geriliyor -yani, sizin döneminizi, 2003'le 2004'ü karşılaştırıyorum- çekirdeksiz kuruüzüm geriliyor, hem de yüzde 30 geriliyor; yaşüzüm geriliyor; kuruincir geriliyor. Bütün bunlar, aslında üreticinin girdi fiyatlarının arttığı, mazot fiyatlarının arttığı, elektrik tüketim fiyatlarının arttığı bir dönemde, bütün bu maliyetler artarken, eline geçen fiyatların azaldığını gösteriyor. Nasıl çiftçilik yapacak?! Bütün bu çiftçilik yapamayan kesimlerin kentlerin üzerine yeni göç dalgaları olarak gelmesine karşı ne gibi çözümleriniz var? Yani, bunları eğer önermemiş, bunları düşünmemişseniz, o zaman Türkiye'yi çok büyük yeni sosyal felaketler bekliyor demektir ve bu bir sosyal afettir gerçekten.

Değerli arkadaşlarım, bir başka, kuşkusuz, sonuç; Türkiye'nin tarımda net ithalatçı olmasıdır. Türkiye ilk kez sizin devri iktidarınızda, 2003 ve 2004 yıllarında -kuşkusuz, daha önceki dönemlerin de bir sonucu olarak; siz yaratmadınız; ama, siz izliyorsunuz- Türkiye, ihraç ettiğinden daha fazla tarımsal ürün ithal eden bir ülke haline gelmiştir ve Türkiye, tarım ürünleri ithalatçısı olmuştur net anlamda. Bu, mutlaka değiştirilmesi gereken bir yöneliştir. Bu eğilimi mutlaka tersine çevirmek zorundayız. Biz, tekrar bir tarım ülkesi olalım demiyoruz; ama, Türkiye, tarım ürünleri net ithalatçısı olma durumunda kalmamalıdır; çünkü, potansiyeli, bunun tam tersini yapmaya uygundur; buna, Türkiye, muktedirdir.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin bu konudaki tutumunu bir politikasızlık olarak belirlemek mümkün. Bu politikasızlığı, sadece yıl itibariyle politikasızlık değil, uzun vadeli politikasızlık olarak da görmek lazım; yani, sadece bir yılın, bir sonraki yılın politikaları değil, tarımda uzun vadeli stratejiler geliştirmek zorundasınız. Bakın, gelişmiş ülkenin çiftçisi, şunun farkında şunu biliyor: Önümüzdeki beş yıllık dönem boyunca hangi prim, hangi desteklemeden yararlanacağını biliyor; buna göre üretim planlamasını yapıyor ve üretiyor. Biz, bırakalım gelecek beş yılı, daha önümüzdeki yılı bilmiyoruz. Türkiye'de, şimdi, pamuk üreticisi hasadını yaptı; yaptığı hasat için kaç para prim alacağını bilmiyor. Halbuki, onu bilmek bir yana, önümüzdeki yıl ne kadar alacağını bilmeli ki, nisan ayında ekim yapıp yapmayacağı kararını şimdiden versin; ama, bu gidişle, Türkiye'de pamuk üretimi yapılabilir mi?! Yani, Yunanistan 64 sent prim verecek pamuğa, biz 6 sent vereceğiz ve ondan sonra da "hadi yap bu üretimi" diyeceğiz. 6 sent prim veriyorsun, Yunanistan'ın verdiği 64 sent, doları 1 500 000'den alırsak 960 000 lira yapıyor; Türkiye'de Tarişin verdiği en iyi fiyat bile 900 000 lira; yani, ürünün kendisine verdiğimiz fiyat 900 000 lira, Yunan çiftçisi sadece prim olarak 960 000 lira alıyor. Sen, sonra, bununla rekabet edeceksin. Böyle bir şey olabilir mi?!

Değerli arkadaşlar, bu politikalar çıkmaz yoldur; bu bir çıkmaz sokaktır. Burada gidilecek bir yer yok; bu tünelin ucunda ışık yok, karşıdan tren geliyor tam tersine; o trenle çarpışacaksınız. Bu bir sosyal afet. Bu faizlerle, bu enerji fiyatlarıyla, bu girdi fiyatlarıyla, bu çıktı fiyatlarıyla -biraz önce söylediğim üreticinin eline geçen fiyatlarla- bu plansızlık ve programsızlıkla, bu gelecek öngörüsüzlüğüyle, Türkiye'de tarım, sizin elinizde çökmeye mahkûmdur. Onun için, geliniz -bize de danışabilirsiniz, çözüm arayışlarını birlikte yapalım ama- bu politikalara bir "dur" diyelim.

Çözüm önerileri konusunda neler olabilir; ana başlıklar olarak birkaç şey söyleyeyim.

Bir kere, uzun vadeli ulusal ve bölgesel tarım politikalarını geliştirmek zorundayız. Bu ulusal ve bölgesel tarım politikalarını, uzun vadeli politikalarımızı, mutlaka, Kankun'da, Cenevre'de, uluslararası platformlarda, AB'ye karşı müzakerelerde elimizde tutacağız, bunları savunacağız.

İkincisi; bütçeden tarıma yapılan destekleri, millî gelirin binde 7'sinden en az yüzde 3'üne çıkaracağız bir kere; yani, binde 7'den binde 30'a, yüzde 3'e çıkaracağız; yani, bugünkü desteği 4'e katlayacağız. Gelin, 3'le başlayın da 3'e katlayın; 4'ü sonra düşünelim; ama, 2005 bütçesinde bunu bir görelim.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Kaynaklar...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Kaynakları söylerim ben size; şimdi vaktinizi almayayım, daha sonra konuşuruz.

Türkiye, tarımda ürün desenini yeniden tasarlamak zorundadır. Türkiye'de ürün temelli örgütlenmeler yapılmak zorundadır, ürün temelli politikalar oluşturulmalıdır. Her ürün temelinde sektör temsilcileri buluşturulmalı, uzun vadeli politikalar oluşturulmalı; bunun için Tarım ve Köyişleri Bakanlığının taşra teşkilatı korunmalı ve geliştirilmelidir. Yani, şimdi, sizin, yakında getireceğiniz gibi lağvedilmesi değil.

Arz fazlası ya da eksiği olan ürünlerde, farklı politikalar uygulamak ve geliştirmek gerekmektedir. Arz açığı olan ürünlerde -örneğin, pamukta, ayçiçeğinde, yağlı tohumlarda- çiftçinin emek karşılığı dahil olmak üzere, maliyet fiyatı ile piyasa fiyatı arasındaki farkı prim desteği olarak üreticiye vereceksiniz. Bu, bu yıl pamukta 400 000-500 000 lira düzeyindedir. Bunu üreticiye vereceksin ki seneye devam etsin; yoksa, seneye pamuk üretmeyecek çiftçi. Bu yıl 500 000  ton ithal ediyoruz, seneye 1 000 000 ton ithal edeceğiz; olabilir diyebilirsiniz; peki, nerede döviziniz? Türkiye sadece bu yıl, bakın, 33-34 milyar dolar dışticaret açığı veriyor. Bu yıl döviz açığımız, yani cari işlemler açığımız 13-14 milyar dolar düzeyinde olacak. Bir de pamuk da artsın, ne olur; ayçiçeğini daha fazla ithal edin, ne olur diyemezsiniz.

Türkiye, doğrudan gelir desteğini mutlaka yeniden düzenlemelidir; ama, bunu yeniden düzenlerken, Sayın Bakanın açıkladığı gibi şöyle bir formül bizim işimizi çözmez; yani, yüzde 1 kalsın -yüzde 1'lik bir hedef- onun dağıtımını değiştirelim; yani, doğrudan gelire yüzde 75-80 gitmesin de yüzde 45-50 gitsin, gerisini başka türlü kullanalım. Eğer, toplam destek miktarını millî gelirin yüzde 3'üne çıkarmıyorsanız, bunun bir anlamı yok. Biz diyoruz ki, anlamlı olması için, doğrudan gelir desteğini yeniden tasarlamak için toplamı artırmak lazım.

Tarım politikalarında, mutlaka, siyasetüstü, kalıcı bir politika anlayışına ulaşmamız lazım; yani, bir siyasî partiden diğer siyasî partiye değişen değil, sağ-sol bütün siyasî partilerin -onun için gelin konuşalım diyorum- katılımıyla; geliniz, uzun vadeli, bir partiden diğerine değişmeyen tarım politikaları oluşturalım; bu, bir ulusal davadır, ulusal çıkar meselesidir. Bu davet bizim değerli arkadaşlar.

Verim artırıcı ve maliyet düşürücü önlemler ve destekler tasarlamak gerekiyor. Sulamayı mutlaka bugünün 2 katına çıkarmak gerekir. Ulusal tohum politikalarını geliştirmek gerekir, teknoloji geliştirmek gerekir, teknolojinin çiftçiye yayımını geliştirmek gerekir. İnsan gıdası, beslenmesi yanında, hayvancılık ve sanayi hammaddesi olarak kullanıma uygun olan bitki türlerini mutlaka geliştirmeli ve desteklemeliyiz.

Kuşkusuz, hayvancılık açısından her türlü damızlık vesaire politikalarını geliştirmek gerekir. Hayvancılığın uzun vadeli politikalarla yönlendirilmesini ve teşvikini sağlamalıyız, bugünkü kaynaklarla değil, bunun çok üzerine çıkan kaynaklarla.

Türkiye'de bugünkü parçalı tarım yapısını, bugünkü küçük aile işletmeleri yapısını toplulaştırmayla yeni bir noktaya taşımalıyız. Şunu söyleyeyim; toplulaştırma, evet, ekilen alanlar açısından gerekli; ama, bir başka açıdan, tarımsal sanayiler açısından, tarımsal KOBİ'ler açısından, bunları, büyük uluslararası tekellerin elinde yok olmaya mahkûm etmek yerine, tam tersine, tarımsal KOBİ'lere destek vermeliyiz, tarımsal küçük ve orta boy işletmeleri mutlaka korumalıyız; ama, buna karşılık, tarımda da bir toplulaştırma hareketini bununla birlikte başarabilmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, özetle, ulusal çıkar merkezli düşünmenin yeniden kazanılması gerekiyor; bunun için de ilkokuldan itibaren yeni bir eğitim ve bilinçlenme çabasına ihtiyaç vardır. Hepinizi bu anlayışa davet ediyorum ve gecenin bu saatinde ilgi gösterdiğiniz için sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ilıcalı, şahsınız adına da söz talebiniz var; süreniz 15 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin ilerleyen bu saatinde, AK Parti Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Organik Tarım Kanunu Tasarısıyla ilgili, benden önce gelen tüm sözcüler, Sayın Başbakanımızın, bundan önceki pazar günü -Erzurum'u 5 Bakanımızla beraber onurlandırmıştı- Erzurum'da yapmış olduğu bir konuşmaya atıfta bulundular ve bu muhalefet sözcülerinin hiçbiri -biz, 7 Erzurum Milletvekili, Sayın Başbakanımızla beraberdik- orada, Erzurum'da değillerdi. Oradan bir cümleyi aldılar; yani, bizi izleyenlerin farklı bir kanaate ulaşması için, açıkça, üzülerek söylüyorum, siyaset yaptılar.

Ben, şimdi, bir tahlil yapmak istiyorum. Erzurum bizim seçim bölgemiz. Erzurum, AK Partinin, 3 Kasım seçimlerinde Türkiye ikincisi olduğu, 28 Martta da Türkiye'nin en genç büyükşehir belediye başkanını yüzde 62 oyla seçmiş bir ilimiz. Erzurum'un, bu şekilde, AK Partiye göstermiş olduğu ilgiyi, buradaki seçim sonuçlarıyla sizlere belirtmek istiyorum. Türkiye'de, AK Parti, diğer partilere göre çok önde, Erzurum'da çok çok daha önde; yani, bugünkü Anamuhalefet Partimiz bile, orada, Türkiye genelinde barajı geçmesine rağmen, Erzurum'da, maalesef, barajın altında. Şimdi, durum böyle olunca, peki, niye AK Partiye bu kadar yoğun ilgi var; çünkü, hükümetimizin de Başbakanımızın da Erzurum'a çok büyük bir ilgisi var. Bu sene, Erzurum'a geldiği...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Edirne'de de tam tersi...

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Müsaade ederseniz, ben, burada...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Edirne'de de Erzurum'un tam tersi...

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Efendim, biz, şu anda Erzurum'la ilgili konuşuyoruz; siz de, daha önce, Edirne'yle ilgili konuşabilirdiniz. Lütfen... Ben zamanımı iyi değerlendirmek istiyorum.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Hayır efendim; Erzuruma atıfta bulundu; Erzurum, tarım ve hayvancılığın önemli şehri...

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, mümkün olduğu kadar maddeye girin.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Tabiî, tabiî; maddeyle ilgili de çok iyi hazırlığımız var...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Daha önce kimse maddeyle ilgili konuşmadı...

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Şimdi, Erzurum'la ilgili olarak; yani, Erzurum'a hükümetimizin göstermiş olduğu bu ilgi... Pazar günü, Sayın Başbakanımızın yoğun bir programı vardı, neydi bu program; Erzurum, bu zamana kadar alamadığı hizmetleri almaya başladı bu iktidar zamanında; ne idi; deprem konutları; muhalefet de gitti Erzurum'da inceleme yaptı, gördü, 1 821 tane konut, 1 100 tane ahır beşbuçuk ayda tamamlandı; bunun açılışını yaptı; 1960'tan itibaren hâlâ tamamlanmayan deprem evleri var.

Başka ne vardı bu faaliyetler arasında, bölünmüş yol faaliyeti vardı; Karayolları Genel Müdürlüğünün kurulduğu 1950'den bu zamana kadar geçen sürede yapılan 50 kilometrelik bölünmüş yolun, iki yılda, onun 2 katı bölünmüş yol gerçekleştirildi.

Başka ne vardı bu açılışlar arasında; atıl vaziyetteki bir sağlık meslek lisesinin, Adalet Bakanlığımızca eğitim merkezi haline getirilmesi vardı; bu da Erzurumumuz için çok önemliydi.

Başka ne vardı bu açılışlar içerisinde; Erzurum'da yapılan bir kız öğrenci yurdu vardı, yine, uzun zamandır tamamlanamamıştı; iktidarımız döneminde kısa sürede tamamlandı; oradaki öğrencilerle beraber, çok güzel bir ortamda, Başbakanımız, bakanlarımız, vekillerimizle beraber bu güzel anı paylaştık.

Peki, bunların haricinde, tarım ve hayvancılık konusunda, hükümetimiz, Başbakanımız Erzurum'a nasıl bakıyor, bir göz atalım.

Değerli milletvekilleri, Doğu Anadolu Projesi (DAP) bu zamana kadar hazırlanmış çok ciddî bir projedir. Bu projede, Erzurum'un, sadece Erzurum'un değil, Doğu Anadolu Bölgesi için iki sektörün altı çizilir; birisi tarım ve hayvancılık, öbürü de turizmdir. Tarım ve hayvancılık konusunda, biz, bu projenin üzerine oturacak eylem planlarını hazırlayarak Devlet Planlama Teşkilatının kabul ettiği, Atatürk Üniversitesi ve Yıldız Üniversitesinin hazırladığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının destek verdiği bir projeyi götürüyoruz. Burada tarım ve hayvancılık son derece önemli yer alıyor ve biz, bu projeyi hangi sayede götürüyoruz; hükümetimizin, Devlet Planlama Teşkilatının, üniversitelerimizin verdiği destekle.

Peki, bu proje sadece teorik bir proje mi? Bu projenin uygulamaya geçebilmesi için 12-13 Mart günlerinde Erzurum'da bir atölye çalışması yapıldı. Hükümetimiz bunu Başbakan Yardımcımız Abdüllatif Şener'in himayesinde gerçekleştirdi; bu, dört dalda yapılan çok önemli bir çalışmadır; tarım ve hayvancılık, turizm, KOBİ ve bilişim konusunda çok önemli çalışmalar yapıldı ve bunu Devlet Planlama Teşkilatımız izlemeye aldı. Bununla da yetinilmedi, yaptığımız temaslarla, milletvekillerimizin değerli katkılarıyla, hükümetimizin desteğiyle, özel teşebbüsü, sivil toplumu Erzurum'a, hayvancılık konusuna çekti. Bu, sadece Erzurum değil, Doğu Anadolu için, son derece önemlidir. Onlarla ilgili de rakam vereceğim. Şu anda bir özel teşebbüs, Erzurum için, Doğu Anadolu için, ilk başlangıçta çok büyük olabilecek -rakamı da söylemekte bir mahzur yok- yaklaşık 100 000 000 dolarlık bir yatırım yapmak için hazırlıklarını yapıyor üniversiteyle beraber ve Sayın Başbakanım da, Erzurum'daki konuşmalarında diyor ki: "Özel teşebbüsün burada yapmış olduğu çalışmaları biliyorum, Tarım Bakanlığımızın yaptığı çalışmaları biliyorum." Şimdi, tarım şûrası var. Vakit şu anda geç; ama, Erzurum'dan gelenler bizi burada izliyorlar; bu arada, Erzurum'daki çiftçilerimiz, besicilerimiz de izliyorlar. Organik Tarım Yasası Tasarısı görüşülüyor; oradaki çiftçilerle temas halinde... Biraz önce bir maddeyle ilgili bir önerge verdim. Bundan dolayı da AK Parti Grubuna, Bakanımıza, Komisyonumuza teşekkür ediyorum. Sayın muhalefet bir kelime için o önergeye destek vermedi, çok üzüldüm. Neydi bu; benim uzmanlığım tarım ve hayvancılık değil; Erzurum değil, Doğu Anadolu Besiciler Birliğinin önergesini getirdik; somut. Buna destek vermediniz. Orada yapılanları bu kadar anlatıyoruz; kalkıp diyorsunuz ki; Sayın Başbakan besiciyi azarladı, çiftçiyi hazırladı.

Biz Erzurum Milletvekiliyiz, Erzurum'a hizmet veriyoruz. Erzurum bu şansı yakaladı, Erzurum üzerinden siyaset yapmaya gerek yok diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Söylemedi mi?! Tüm haberlerde verildi.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Efendim, ben Erzurum'da yaşamış biriyim. Benim Erzurumlu besicilerim açıklamalarını yapmışlar; siz, buradan bir tane kelimeyi alıyorsunuz! Alın, tutanakları inceleyin -şunu anlatmak istiyoruz- her sözcünün cümlesi birbiriyle örtüşmüyor; yani, aynı kaynak olmadığı için; yani, hissî bir değerlendirme olduğu için. Alalım tutanakları, Başbakanımızın yapmış olduğu açıklamayla ilgili kelimelerin bire bir oturması lazım; hiçbiri oturmuyor; birisi başka söylüyor, öbürü başka.

Efendim, şimdi, biz şunu yapmaya çalışıyoruz değerli iktidar ve muhalefet milletvekilleri; bizim bölgemiz sadece Erzurum değil, bölgemiz sorunlu; bölgeyi kalkındırmaya çalışıyoruz.

Bakın, size çok önemli rakamlar vereceğim. İnsanlık tarihinden bu zamana kadar on bin yıl geçmiş, bu zamana kadarki insanların toplam sayısı 10 milyar. Yapılan bir projeksiyona göre, dikkatinizi çekiyorum, 2025'te dünyanın nüfusu 10 milyar olacak. Tarım alanlarına baktığımız zaman, tarım alanları yüzde 40 azalacak; tarım alanları yüzde 40 azalacak ve nüfus da 10 milyar kişi olacak.

Bu arada, mevsimsel değişikliklerden dolayı denizlerin karayı etkilemesiyle beraber, bundan sadece 5 ülke en az etkilenecek; bunlar da, Güney Afrika, Sudan, Türkmenistan, Türkiye ve Kazakistan. Şimdi, Türkiye'nin böyle bir avantajı varsa, topraklarımız da bozulmamışsa, Doğu Anadolu da bu konuda çok iyi bir potansiyelse -gerek fakirliğinden kaynaklı kimyevî gübre kullanamamasından dolayı gerek iklimden dolayı, böceklerin üreyememesinden dolayı, tarımsal ilaç kullanılmadığından dolayı- bunu mutlak surette değerlendirmemiz gerekir. Biraz önce çok değerli konuşmacı, bölgesel bir tarım politikasının oluşturulması gerektiğini söyledi; işte, bundan daha güzel bölgesel tarım politikası olabilir mi. Organik tarım ve hayvancılık, bu bölgeyi ve ülkemizi kalkındıracak.

Bakın, yapılan bir projeksiyona göre -isteyenlere kaynağını da verebilirim- eğer biz verimliliği on yıl içerisinde Amerika'nın veya Avrupa'nın yüzde 70'ine getirirsek, on yıl sonra 200 milyar dolarlık millî gelir elde edeceğiz. Bu ne demektir; kişi başına 10 000 dolar demektir. Kişi başına 10 000 dolar da, Türkiye'nin gelişmesi için, Doğu Anadolunun gelişmesi için son derece önemlidir. Bu neyle olacaktır; işte, akıllı tarım politikaları, işletmecilik, çiftçilikle olacaktır. Yani 2025 yılında tekstilden bahsedilmeyecektir, bilişimden bahsedilmeyecektir, tarım ve hayvancılık öne çıkacaktır; çünkü, insanların birinci önceliği beslenmedir.

Şimdi, bu durumda, biz bu genel bilgileri verdikten sonra, sadece Erzurum değil, yani bizim için noktasal kalkınma değil, bölgesel kalkınma önemlidir. Bütün illerin sorunları aynıdır. Baktığımız zaman, Doğu Anadolu Bölgesi 148 570 kilometrekarelik bir alana sahip, buna karşılık nüfusun yüzde 20'sini barındırıyor ve bu bölgede çayır ve mera alanı yüzde 54. İşte, bu, özel teşebbüsün ilgisini çekiyor, bu şehre çeşitli ülkelerden bilim adamları gelip incelemeler yapıyor. Türkiye genelinde bu yüzde 30.

Bakın, biraz önce verdiğim rakamlarla, Doğu Anadoludaki rakamları karşılaştırdığımız zaman, sonucu sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Ülke genelinde ortalama 50 dekar civarında olan işletme büyüklüğü, bölgemizde 70 dekar. Tarımsal işgücünün toplam işgücü içindeki payı Türkiye genelinde yüzde 40, bölgemizde yüzde 70. Hayvancılığın tarımdaki payı yüzde 30, bölgede yüzde 73. Bazı önemli noktaları aktarmaya çalışıyorum.

Ülke sığır varlığının yüzde 20'sini, koyun varlığının yüzde 20'sini, keçi varlığının yüzde 16'sını barındıran Doğu Anadolu Bölgesinde hayvancılığın önemini bu rakamlarla vurgulamak istiyorum. Bu, yirmi yıldır; yani, bizim iktidarımıza kadar uygulanan yanlış politikalar sayesinde -bakın, şuradan da bir rakam vereyim- 1950-1980 yılları arasında 6-7 şanslı ülkeden biriysek, Erzurum da ilk 10'lara, 15'lere giren bir il iken, bugün 60 ıncı sıraların altında olduğunu söylemekten çok büyük bir üzüntü duyuyorum.

Buradan şu bilgiyi de aktarayım: Ülkemiz ve bölgemiz, hayvancılığa uygun ekolojik özellikler nedeniyle, yılda en az 25-30 milyar dolarlık sektörel ihracat olanağına sahiptir. Serbest bölgemiz vardır; bu manada da çok büyük avantajlara sahibiz.

Şimdi, bu bilgileri size aktardıktan sonra, bu görüşülmekte olan Organik Tarım Kanunu Tasarısıyla ilgili de, Doğu Anadoluda, bu konuda çalışan besicilerin, üreticilerin iletilmesini istedikleri bazı konuları Sayın Bakanımızın bilgilerine arz etmek istiyorum müsaadelerinizle.

Şimdi, bu verilenlerden bir tanesi çok önemliydi. Bizim, Doğu Anadolunun organik tarıma potansiyeli olmasına rağmen, gerek üreticinin gerek tüketicinin bilinci noksan; bunun artırılması için de en iyi şey radyo ve televizyon. Dolaşmışsınızdır; en fakir köylerimizde bile uydu anten var, televizyon seyrediyorlar. Bu açıdan, RTÜK'ün bu görevi üstlenmesi, eğitici programlar yayınlaması için bir önergemiz kabul edildi. Bu vesileyle, tekrar teşekkür ediyorum katkıda bulunanlara.

Bunun haricinde, organik tarımla ilgili, Sayın Bakanım -daha önceki konuşmacılar da belirtti, Sayın Mücahit Daloğlu da sorusunda belirtti- sertifikasyonda sorunlarımız var. Üzülerek söylüyorum, çiftçimiz, çok fakir olduğu için, sertifikasyon ücreti yatırmakta zorluk çekiyor. Bu manada, bizde çok büyük çapta bir üniversite var, 50 000 kişilik ziraat fakültesi, bu alanda çok kuvvetli. Bu üniversiteden sertifikasyon konusunda yararlanmamız söz konusu olabilir.

Onun haricinde, bazı tahlilleri yaptırmak için kamu kuruluşlarının laboratuvarları var. Bunların fiyatları da çok fazla geliyor bölgemizin çiftçisine, besicisine. Bu konuda da, kamu kuruluşlarının laboratuvarlarından yararlanma imkânı verilmesi son derece uygun olur diye düşünüyorum.

Biz, burada son maddeyi konuşuyoruz. Bu konuşulanlar nerede değerlendirilebilir diye akla bir soru gelebilir. Bakanlığımızın hazırlayacağı yönetmelik var; bazı konuları burada değerlendirebiliriz.

Sayın Bakanım, yine, üreticilerimizin sizden önemli bir istirhamı var; diyorlar ki, biz, bilhassa arazi içerisindeyiz. Bu yönetmeliğin hazırlanmasında, üniversiteden faydalanılacak, sivil toplum kuruluşlarından faydalanılacak; ama, bu işi yapanlardan da, mutlaka, bu yönetmeliğin hazırlanmasında faydalanılması konusunda hassasiyet göstereceğinizden eminiz.

Bunun haricinde, organik ürün tohum üretim projelerinin geliştirilip uygulanması için, online sistemi ve veri bankalarının kurulmasının son derece önemli olduğunu belirtmek istiyoruz.

Diğer taraftan, ette ve sütte AB standartlarını yakalamak için üretimin kontrol altında yapılması gerekmektedir. Bu kontrollerin kamu elemanları tarafından yapılması sırasında bazı sıkıntılar yaşanmaktadır; ancak, üreticiyi kontrol altında tutacak, AB standardında et ve süt üretimi yaptıracak mekanizma, yine Organik Tarım Yasasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yetkilendirilmiş kontrol ve sertifikasyon kuruluşları olacaktır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, organik sütün kriterlerini ortaya koyup, bu kriterlere uymayan üreticilere organik süt sertifikası vermeyeceği için, üretici, bu kriterlere uymak zorunda kalacaktır.

Yine, 25.11.2004 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Sayın Fahrettin Üstün Beyin belirttiği, Doğu Anadolu Bölgesinin hayvancılık bölgesi ilan edilmesinin şart olduğunu düşünüyoruz.

Bir de, daha önce bir konuşma yapan muhalefetten bir vekilimiz diyor ki "12 000 organik tarım çiftçisi var, 4 500 000 çiftçimizi unuttuk."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, lütfen toparlayın; süreniz doldu.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Bu, onu unuttuk demek değildir, bunun da altını çizmek istiyoruz.

Organik tarım yasasını çıkarmak demek, sürdürülebilir tarım üretiminden vazgeçilmesi demek değildir. Yine, sürdürülebilir tarım devam edecek; ancak, ülkemizde bulunan organik tarım potansiyeline sahip arazilerin kullanılabilmesi sağlanacaktır.

Söylenecek daha çok şey var; ben, burada, bu ilerleyen saatte daha fazla sabrınızı zorlamak istemiyorum. Bu ilerleyen saatte beni dinlediğiniz için, iktidar-muhalefet tüm milletvekillerine, hepinize saygılar sunuyorum; bu kanunun, bölgemiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Vezir Akdemir, sorunuzu sorabilirsiniz.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Konuşmacı arkadaşım Mustafa Beye teşekkür etmek istiyorum, bize, Erzurum'a yapılan yatırımlarla ilgili bilgi aktardığı için. Bu konuda, tabiî ki, ülkemizin neresinde yatırım yapılırsa yapılsın, memnuniyet vericidir. Gönül isterdi ki, komşusu Bayburt'ta da aynı yatırım yapılsaydı; gönül isterdi ki, Tunceli'ne de yapılmış olsaydı; ama, ne yazık ki, Tunceli'nde -şu anda yaptığım görüşmelerden öğrendim- dört gündür şehirle ilişkileri kesilmiş köylerimizin.

Soruma geçmek istiyorum:

Ülkemizin büyük bir bölümünde topraklarımız kuraktır. Tarımsal alanlarda kullanılan enerji, ürünlerimizin fiyatlarını artırmaktadır. Sayın Bakanımız, bu konuda Enerji Bakanlığıyla görüşüp enerji fiyatlarını düşürmeyi düşünüyor mu veya köylülerimizin kullandığı enerjinin borçları bugüne kadar birçok köyde ödenmemiştir; borçları hayli yüklenmiştir. Bu borçları affetmek için herhangi bir çalışmaları var mıdır yok mudur? Örnek olarak, Ödemiş'in Köfündere Köyünde içecek su dahi yok şu anda. Orada, köylüler, suyu hayvan sırtında taşımaktadırlar. Sayın Bakanın, bu konuda, Enerji Bakanlığıyla bir çalışması olacak mı olmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka soru sormak isteyen?.. Yok.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, ben, Vezir Akdemir arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Enerjiyle ilgili konuyu, daha önceki maddeler görüşülürken ifade etmiştim. Özellikle tarım şûrasına katılan çiftçi temsilcileriyle yaptığımız toplantıda dört konunun öne geçtiğini, bunları, şu anda tarım sektörümüzün, içinde bulunduğumuz zaman diliminde, temel sorunları olarak dile getirdiler; gübre fiyatlarındaki artış, mazot, tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisinin bedeli ve hayvancılık destekleri konusunda ekkaynaklar. Dolayısıyla, bununla ilgili konuda bir çalışmanın başlatıldığını, zaten, sulama suyuyla ilgili çalışmaların da yürüdüğünü; son düzenlemeyle, aylık faiz artışlarının yüzde 2'ye indirildiğini, ama, geçmiş dönemi düzenlemediği için bu konuda problemin devam ettiğini; hatırımda kaldığı kadarıyla, 800 trilyona yaklaşan bir borç yekûnuna ulaşıldığını biliyoruz. Bununla ilgili bir düzenleme üzerine biz de sorumluluk aldık; bununla ilgili bir çalışma başlatacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlarım, her iki partimizin grubuna mensup olan arkadaşlar; gecenin bu saatine kadar tarım sektörüyle ilgili bir temel kanunu görüşüp verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum.

Bugünlerde, tarım sektörü, tarım şûrası ile Organik Tarım Yasasıyla, yarın da tohumculuk konusuyla Türkiye'nin gündemindedir. Hepinize, katkılarınız için teşekkür ediyorum. Özellikle, Anamuhalefet Partimizin bize yönelik eleştirileri konusu, hepimize, sektöre daha çok sahip çıkmayı ve sorunlarını çözme konusunda daha büyük zaman harcayarak, emek harcayarak bu konuda mesafe almamız lazım geldiğini ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

8. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı : 662)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1 Aralık 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 02.54