BIM 2 4 2004-12-13T09:30:00Z 2004-12-13T09:30:00Z 76 52518 299358 TBMM 2494 598 367632 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 65

 

21 inci Birleşim

24 Kasım 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Batman Milletvekili Mehmet Ali Suçin'in, pamuk bitkisinin sanayideki önemine, pamuk üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 20 milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve arıcılığın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 33 milletvekilinin, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne uygun olup olmadığının ve tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/337) (S. Sayısı: 551)

2. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/338) (S. Sayısı: 552)

3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/339) (S. Sayısı: 553)

4. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/340) (S. Sayısı: 554)

5. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/341) (S. Sayısı: 555)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)

8. - Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, hakkında suç duyurusu bulunan ve soruşturma açılan belediye başkanlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3511)

2. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, araç muayene hizmetlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3941)

3. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa çevre yolu kapsamında kamulaştırılması gereken alanlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3947)

4. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DİE'nin büyüme oranı hesaplarında kullandığı matrislere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4009)

5. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Kanal A Televizyonu kurucularına ve sermayesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4037)

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas, organik tarımın önemine, bu konuda karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere,

Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, Irak'ta yaşanan olaylara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli-Çardak Özdemir Sabancı Organize Sanayi Bölgesinin mevcut durumu ile bölgenin 5084 sayılı Yasa kapsamına alınmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.

Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in (3/307, 3/308) (S. Sayıları: 541, 542), 

Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın (3/309) (S. Sayısı: 543), 

Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (3/310) (S. Sayısı: 544), 

Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil'in (3/311) (S. Sayısı: 545),

Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün (3/312) (S. Sayısı: 546), 

Edirne Milletvekili Ali Ayağ'ın (3/313) (S. Sayısı: 547),

Mersin Milletvekili Ali Er'in (3/328) (S. Sayısı: 548), 

Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın (3/334) (S. Sayısı: 549),

İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in (3/335) (S. Sayısı: 550),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1255, 1307, 1308 ve 1319) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanlığının, (1/861) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasındaki Malî İşbirliği Çerçevesinde Temin Edilecek Malî Yardımların Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Avrupa Birliğini ilişkilendiren boyutunun da olması nedeniyle Komisyonlarına havale edilmesine ilişkin tezkeresi okundu; Başkanlıkça, Dışişleri Komisyonunca da uygun bulunduğundan, söz konusu tasarının AB Uyum Komisyonuna havale edildiği;

Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu çerçevesinde yeniden değerlendirilerek gerekli değişikliklerin yapılması amacıyla, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Adalet Komisyonunda bulunan tasarının geri verildiği;

Açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sadık Yakut'un, KKTC'nin 21 inci Kuruluş Yıldönümü Kutlamalarına katılmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın,

TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Almanya Federal Meclisi Savunma Komisyonunun,

Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 2 üyenin, Avrupa Parlamentosu ile AB Komisyonu TAIEX Ofisi tarafından Belçika'nın başkenti Brüksel'de Avrupa Parlamentosu üyeleri ile diğer AB kurumlarının yüksek düzeydeki görevlilerinin katılımıyla gerçekleştirilecek olan "Yeni Çevre Politikası" konulu kollokyuma,

TBMM'den ilgili üyelerin, Hollanda Parlamentosunca gerçekleştirilmesi planlanan "Hayvan Hastalıkları Üzerine Toplumsal Sorumluluk Politikaları" konulu toplantıya,

Resmî davetine icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

23 Kasım 2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorulardan sonra gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan (10/63) esas numaralı, futbol karşılaşmalarında meydana gelen istenmeyen olaylar konusundaki Meclis araştırması önergesi, 76 ncı sırasında yer alan (10/113) esas numaralı Meclis araştırması önergesi, 98 inci sırasında yer alan (10/138) esas numaralı Meclis araştırması önergesi, 143 üncü sırasında yer alan (10/179) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 193 üncü sırasında yer alan (10/228) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin birlikte yapılmasına ve görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 24 Kasım 2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 25 Kasım 2004 Perşembe günkü birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısı ile 5 inci sırasında yer alan 662 sıra sayılı Tohumculuk Kanunu Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/611) esas numaralı soruya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;

2 nci                   sırasında bulunan    (6/622),

3 üncü      "                        "                        (6/632),

Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

10 uncu sırasında bulunan (6/649) esas numaralı soruya, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;

6 ncı sırasında bulunan (6/644),

14 üncü " " (6/657),

15 inci " " (6/658),

16 ncı " " (6/659),

Esas numaralı sorulara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun;

Cevap verdi.

(6/632) esas numaralı soru sahibi cevaba karşı görüşünü açıkladı.

4 üncü sırasında bulunan                        (6/634),

5 inci        "                        "                        (6/639),

7 nci         "                        "                        (6/645),

8 inci        "                        "                        (6/646),

9 uncu      "                        "                        (6/647),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin, futbol karşılaşmalarında meydana gelen istenmeyen olayların (10/63),

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, futboldaki şike iddialarının (10/113)

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin, futboldaki şike, Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi ile ilgili iddiaların ve maçlardaki şiddet olaylarının nedenlerinin (10/138)

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 26 milletvekilinin, Türk sporunun içinde bulunduğu olumsuzlukların (10/179),

Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 22 milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının (10/228),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılan öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

24 Kasım 2004 Çarşamba günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.00'de son verildi.

                       

 

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

Yaşar Tüzün

 

Burdur

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

No. : 28

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 Kasım 2004 Çarşamba

Teklif

1. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in; Muhtar Ödeneklerinin Artırılması Hakkında Yasa Teklifi (2/348) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2004)

Raporlar

1. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün, Mehmet Vecdi Gönül ve Muzaffer Baştopçu'nun  Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporları ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve 15 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Raporlara İtirazı (3/261) (S. Sayısı: 515'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)

2. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporu ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve 15 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/299) (S. Sayısı: 537'ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)

3. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporu ve Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/305) (S. Sayısı: 538'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)

4. - Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporu ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve 15 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/306) (S. Sayısı: 540'a 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)

5. - Terörizmin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesi Tadil Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/852) (S. Sayısı: 683) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Telat KARAPINAR'ın, Cumhurbaşkanları tarafından affedilen mahkumlara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1338) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

2. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, müzelerde yer alan yazma eserlerin envanterine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1339) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

3. - Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, araçların taşıma kapasitesiyle ilgili farklı uygulamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1340) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

4.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, 2004-2005 öğretim yılı İzmir'deki boş öğretmen kadrolarına ve norm kadro çerçevesinde atama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1341) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kıbrıs'ta soykırıma maruz kalan Türk köylerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4066) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

2. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Yaser Arafat'ın tedavi için Türkiye ile bir teması olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4067) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kerkük'teki gelişmeler konusunda TBMM'ye bir tezkere sunulup sunulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4068) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

4. - İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, MİT'in istihbaratta faydalandığı kişilerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4069) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

5. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemelerinin basına sızdırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4070) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

6. - Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, Avrupa Birliği Anayasası ve ilerleme raporu Türkçe metinlerinin milletvekillerine dağıtılıp dağıtılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4071) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

7. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Denizli'de olası bir depreme karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4072) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

8. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yeşil reçete yazan doktorlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4073) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İmar Bankasının izinsiz Hazine Bonosu satışının sorumlularına ve mağdurlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4074) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, özel sektör yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4075) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)

11. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, soru önergelerinin İçtüzüğe aykırılık gerekçesi ile iadesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4076) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)

12. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Başbakanlık, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarına yapılan atamalara ve ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4105) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

13. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bakanlar Kurulu üyelerinin bazı fiillerinin Kamu Görevlileri Etik Kurulunca incelenip incelenemeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4106) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

14. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, TÜBİTAK'tan uzaklaştırılan personele ve yeni alımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4107) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

15. - Ankara Milletvekili Eşref ERDEM'in, son bir yıl içinde yapılan görevden almalar ve atamalar ile bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4108) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

16. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Konyaaltında atıl durumdaki bir yüzme havuzuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4109) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

17. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, memur sendikaları ile yürütülen toplu görüşmelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4110) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı stadların ruhsat ve izinlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4111) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

19. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Yozgat-Yerköy Cemil Çiçek Öğrenci Yurdunun ulaşım sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4112) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

20. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'daki vekil ve sözleşmeli öğretmenler ile hizmetli açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4113) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

21. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TRT İzmir Bölge Müdürlüğündeki bazı atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4114) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

22. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Anadolu Ajansına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4115) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

23. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Kırklareli-Babaeski Kavaklı Beldesi yaya üst geçidi projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4116) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

24. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Soma SSK hastanesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4117) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

25. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, sulama kanallarını kullanan çiftçilere farklı fiyat tarifesi uygulanmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4118) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

26.  - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'da yapılacak baraj ve gölet çalışmalarının ne zaman başlayacağına ilişkin Enerji ve Tabîi Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4119) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)

27. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'ye gümrük muafiyeti ile sokulan ürünlerin denetimine ve gümrük dışı satış mağazalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4120) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

28. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir gümrük başmüfettişinin hazırladığı rapora ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4121) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

29. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TMSF bünyesine alınan Antalya'daki bir otele ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4122) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

30. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, açtığı tazminat davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4123) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)

31. - Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısının yaptığı iddia edilen bir görüşmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4124) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

32. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yurt dışında yaşayan gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak amacıyla yapılacak çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4125) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

33. - İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, uyuşturucu kullanma yaşının düşmesine karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4126) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

34. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Hazine ve kamu vakıflarına ait arazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4127) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

35. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, eski DEP milletvekillerinin hükümlülük durumlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4128) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

36. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular ve ödenen tazminat miktarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4129) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

37. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, kapkaç olayları ve alınacak önlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4130) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

38. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bölünmüş yol projesi ve maliyetine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4131) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

39. - Ankara Milletvekili Eşref ERDEM'in, bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4132) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

40. - Ankara Milletvekili Eşref ERDEM'in, Bolu Tüneli ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4133) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

41. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası İstanbul Hasanpaşa Şubesinde hayali Hazine Bonosu satışı yapıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4134) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

42. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, taksici esnafının trafik sigortası yükümlülüğüne ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4135) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

43. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kapkaç olaylarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4136) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

44. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı illerdeki hastanelerde doğum yapan yabancı uyruklulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4137) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

45. - Nevşehir Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın, Nevşehir'e Jandarma Bölge Komutanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4138) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

46. - Adana Milletvekili Recep GARİP'in, silahsızlanmaya yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4139) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

47. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Türkiye Emekliler Sendikasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4140) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

48. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, polisin toplumsal olaylarda biber gazı kullanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4141) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

49. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Vergi Usul Kanunu 9. madde hükmünün uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4142) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

50. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, ihracatta KDV iadesi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4143) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

51. - Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Ardahan Valiliğinin hayvancılıkla ilgili bir uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4144) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

52. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, balıkçılık yapan köylülerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4145) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)

53. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, şeker pancarı kotalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4146) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

54. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, Türkiye'deki uluslararası akreditasyon sertifikasına sahip laboratuvarlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4147) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

55. - Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY'ın, Gelibolu Yarımadasında meydana gelen yangına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4148) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

56. - İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin bazı hükümlerinin idarecilerce kötüye kullanıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4149) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

57. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, olimpiyat şampiyonu Nurcan Taylan'ın yarışmalara katılmasına izin verilmeyeceği iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4150) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Bitlis Milletvekili Vahit KİLER ve 20 Milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve arıcılığın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2004)

2. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 33 Milletvekilinin, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne uygun olup olmadığının ve tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Türk Ceza Kanunu Tasarısının geri çekilme nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3588)

2. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Tel Afer'deki olaylara ve Türkmenlerin durumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3773)

3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sevr Antlaşmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3774)

4. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB üyesi ülkelerin işçi ihtiyaçlarına ve Komisyonun yapısına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3775)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, AB'nin Kıbrıs'la ilgili tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3776)

6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'ın doğalgaz satış fiyatlarına ve yıllık faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3777)

7. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, akaryakıt fiyat artış oranlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3778)

8. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizde üretilen elektriğin santral cinsine göre analizine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3780)

9. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, kıymetli taşlardan alınan KDV'nin kaldırılması uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3781)

10. - İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, fay hattı üzerinde bulunan yatılı ilköğretim okullarının tespitine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3784)

11. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde Millî Eğitim Müdürlüğündeki atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3785)

12. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde Millî Eğitim Müdürlüğünce yayınlandığı iddia edilen bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3786)

13. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, zina krizinin finans piyasaları üzerindeki etkisine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/3789)

14. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener Rum Patrikhanesi ve Patrik hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3791)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

24 Kasım 2004 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Giresun Milletvekili Hasan Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN AYDIN (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü candan kutluyorum. Ayrıca, aramızdan ayrılıp ebediyete intikal eden öğretmenlerimize ve dün Yozgat'ın Saraykent İlçesinde meydana gelen elim trafik kazasında hayatını kaybeden üç öğretmenimize Allah'tan rahmet, yaralı öğretmenimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, öğretmen, insanları eğitmeyi ve insanlara öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim ve öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşama hazırlayan kimsedir.

Öğretmenler Gününün amacı, öğretmenin toplumdaki yerini, rolünü, önemini, değerini, sorunlarını belirlemek ve öğretmeni, olması gereken yüce yerine oturtmaktır; öğretmenlerin kendi aralarındaki bağı kuvvetlendirmek, öğrencileriyle aralarındaki sevgiyi, saygıyı ve dayanışmayı güçlendirmektir; emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlerin, mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakâr öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

Değerli arkadaşlar, bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi, ancak eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesiyle mümkün olabilir. Eğitim sorunlarını çözen uluslar, kültür, sanat, bilim, teknoloji ve sosyoekonomik alanda kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime ve eğiticiye gereken önemi veren uluslar hep zirve yarışındadırlar; eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar ise başka ulusların kölesi olmaya mahkûmdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir; buradaki en önemli aktör ise öğretmendir.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlik mesleği, fedakârlık ve özveri mesleğidir. Öğretmendir ki, vatanının her yerinde görev yapmayı kutsal bir görev bilir. Öğretmendir ki, bir kandil gibi yanar; ama, yanarken başkalarına da ışık vermeyi ihmal etmez. Öğretmendir ki, önüne çıkan tüm zorluklarla mücadele eder, gerektiğinde vatanı için canını bile verir; ama, görevinin ve sorumluluğunun ağırlığını unutmaz. Öyle ki, bir toplumun geleceğini yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yerine getiren öğretmenlerimize hak ettiği değeri ve önemi vermemiz gerekmektedir. Buradan, 2005 yılı bütçesinde en çok payın eğitim ve öğretime ayrıldığını belirtmek istiyorum. Ayrıca, hükümetimiz, öğretmen açığını kapatmak için, en çok personel alımını da yılda ortalama 20 000 kadro tahsis ederek gerçekleştirmeye devam etmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tarihimiz, öğretmenin baş tacı yapıldığına dair birçok vakıayla doludur. Hazreti Ali "bana bir harf öğretenin kölesi olurum" demiştir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini yaparken, öğretmeninin atının ayağından kaftanına sıçrayan çamurla şeref duymuş ve bu çamurlu kaftanın kendisine kefen yapılmasını istemiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk "ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir; öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır; toplumun en büyük düşmanı cehalet, cehaletin de düşmanı öğretmendir; öğretmen, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur; gelecek gençlerin, gençler de öğretmenin eseridir" şeklindeki veciz ifadeleriyle öğretmenin önemine vurgu yapmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3  Kasım 2002 tarihinden sonra işbaşına gelen hükümetimiz, her alanda olduğu gibi, öğretmenlerimizle ilgili de birçok hizmete imza atmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayabilir misiniz.

Buyurun Sayın Aydın.

HASAN AYDIN (Devamla) - Öğretmenlerimizin daha iyi eğitim verebilmeleri için, fizikî şartlarının iyileştirilmesine yardımcı olacak Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasıyla okullarımıza birçok derslik kazandırılmıştır.

Öğretmenlerimizin yıl içerisindeki nakil, tayin ve ilk atamaları için başvurular tamamen elektronik ortamda yapılmakta ve gerçekleşmekte olup, eğitim ve öğretim hiçbir şekilde aksatılmamaktadır. Hükümetimiz, eğitim ve öğretimdeki kaliteyi artırmak için öğretmenliği kademelendirme kanununu çıkarmış olup konuyla ilgili yönetmelik bakanlığımız tarafından hazırlanmış ve uzman öğretmen ile başöğretmen sınavları 2005 yılının ilk aylarında yapılacaktır.

Millî Eğitim Bakanlığımız, öğretmenlerimize ucuz konut kazandırmak amacıyla çalışma başlatmış olup, bu zamana kadar Türkiye genelinde 43 990 öğretmenimizin müracaatı kabul edilerek Toplu Konut İdaresiyle görüşmelerini sürdürmektedir.

Yine, bir başka çalışma da, İntel Bilgisayar firmasıyla yapılan anlaşmayla öğretmenlerimizin bilgisayar okuryazarı olmaları için seminerler devam etmektedir.

Öğretmenlerimizin gelişen teknolojiye ayak uydurabilmeleri amacıyla, Millî Eğitim Bakanlığımız, her öğretmene bir laptop vermek için çalışma başlatmış olup, 1 500 dolarlık laptoplar 700 dolar karşılığında, ayda 30-40 dolar taksitle verme çalışmaları devam etmektedir.

Öğretmenlerimizin eğitim yılı başında aldıkları eğitim öğretim tazminatları da, 2004 yılı itibariyle, 350 000 000 liraya çıkarılmıştır.

Sözlerime son verirken, ülkemizin temel taşı olan öğretmenlerimizin her yönüyle güçlendirilmesi gerektiğine ve hükümet çalışmalarının da bu doğrultuda gerçekleşeceğine inanıyorum.

Gelecek günlerin, tüm milletimiz için olduğu gibi, geleceğimizin mimarları öğretmenlerimiz için de güzellikler getireceğine inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Gündemdışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce'ye aittir.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün akşam saatlerinde Yozgat'ın Saraykent İlçesinde bilgisayar kursundan dönerken geçirdikleri trafik kazasında hayatlarını kaybeden Dedefakılı İlköğretim Okulu Öğretmenleri Rukiye Karaca, Güzin Baş, Ayşe Özdemir'e Allah'tan rahmet, ailelerine ve eğitim camiasına başsağlığı diliyorum; yaralı öğretmen arkadaşımız Birsen Tüme'ye de acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, eğitim işinin temeli, merkezi, odağı öğretmendir. Öğretmenlik mesleğini toplumda prestijli bir meslek haline getirmediğimiz sürece bu sorunlar devam edecektir. Yasalar çıkarmakla, yönetmelikler hazırlamakla, okul binalarının nasıl yapılacağı konusunda değişiklikler yapmakla millî eğitimin sorunları çözülemez.

Yapılan büyük yanlışlıklardan birisi şudur: Bugün Türkiye'nin her yerinde nutuklar atılıyor "başımızın tacı, gözümüzün nuru..." Bunlara, artık kimse inanmıyor. Öğretmenliği kutsal bir meslek gibi gösteriyorlar; böyle bir şey yok, öğretmenlik kutsal değil; öğretmenlik önemli bir meslektir. "Kutsal" derseniz, onu, eleştirilmez, tartışılmaz kılarsınız; çünkü, kutsal kavramlar eleştirilmez. Oysa öğretmenlik, eleştirinin en fazla olması gereken, değişimin en fazla olması gereken yerdir. Bu kavram kargaşasını öncelikle ortadan kaldırmamız gerekir.

Hiçbir meslek grubunda -siyasetçiler hariç- öğretmenlikte olduğu kadar özel yaşama müdahale yoktur. Bu ülkede, hepimiz biliriz ki, doktorun hakkı vardır, mesleğinden kaynaklanan hakları vardır; ama, hastanın da hakkı vardır; avukatın hakkı vardır, sanığın da hakkı vardır; ama, ne yazık ki, öğretmenin hakkı yoktur, velinin hakkı yoktur, öğrencinin hakkı yoktur. Öğretmenin de, velinin de, öğrencinin de, yapması gereken ödevler vardır. Bir öğretmen, eğitimini alırken, 24 kişilik sınıfta dersini anlatacak şekilde eğitilir; ama, o öğretmen, 70 kişilik sınıfa gittiğinde "eğitimin koşulları uygun değil, ben bunu yapamam" diyemez. Eğitim malzemesi yoksa elinde "ben, malzeme eksikliği var, koşullar sağlanmamış, onun için bu mesleği yerine getirmiyorum" diye reddedemez; ama, ameliyat bıçağı yoksa, doktor, ameliyatı yapmayacağını söyleyebilir, hastasını başka bir yere sevk eder; ama, öğretmenin, elinde araç-gereci yoksa, koşullar sağlanmamışsa, çocuğu başka bir yere sevk etme şansı yoktur.

Sayın milletvekilleri, sizin de yörenizde -seçim bölgelerinizde- öğretmen isimleriyle anılan okullar vardır. Örneğin, Yalova'da "Müfettiş Hamdi Girgin, Öğretmen Yusuf Ziya İlköğretim Okulu" gibi isimler taşıyan okullar vardır. Bunlar, cumhuriyet döneminde başarılarıyla tanınan öğretmenlerdir, müfettişlerdir. Bugün, bu ülkenin hiçbir yerinde başarısından dolayı bir okula öğretmenin adı verilmez. Okula adınızın verilebilmesi için, ya bağış yapacaksınız ya ideolojik boyutunuz olacak.

Yine, bugün, bu ülkenin her yerinde cumhuriyetin öğretmenleri, valilerin, belediye başkanlarının, garnizon komutanlarının, emniyet müdürlerinin kapılarında kendi günlerini kutluyorlar. Cumhuriyetin öğretmeni bunu yapmamalı. Cumhuriyetin öğretmeni, valinin, kaymakamın, emniyet müdürünün ayağına gitmek yerine onları ayağına çağırmalı gününü kutlamaları için. İşte yanlışlık burada. Eğer, bu ziyaretlerde fırça yiyen taraf da öğretmense, ortada bir haksızlık var demektir; çünkü, o öğretmenin görevini yapması için ortamı oluşturan o yöneticilerdir. Fırça yemesi gereken, öğretmenler değil, o görevini yerine getirmeyen yöneticilerdir, tabiî, siyasetçilerdir.

Cumhuriyetin öğretmeni devrimcidir, eğiticidir, yetiştiricidir, sanatçıdır, değiştiricidir, değişimcidir, örnek olucudur.

Öğretmenlerle ilgili bir anket yapılmış -bakın, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum, çok önemsiyorum- toplum, Millî Eğitim Bakanlığı ve kitle iletişim araçları ülkede eğitimi önemsiyor mu diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın İnce, toparlayabilir misiniz.

MUHARREM İNCE (Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkan.

Öğretmenlerin yüzde 90,7'si Millî Eğitim Bakanlığının eğitimi önemsemediğini düşünüyor. İşte, sorun da burada başlıyor.

Bakınız, ben, sizlere, 1919 yılında bir öğretmenin yazmış olduğu mektubunu okuyacağım:

"Maarif nazırlarından bir ricamız var. Artık, millet, reform değil, bir parça istikrar istiyor; talebimiz de budur. Onlar da bıktılar. Zavallılar, dün bu dersi okudular, bugün onu kaldırıyoruz. Dün bir şeyi öğrettik, bugün onu lüzumsuz görüyoruz.

Reformcularımızın bir özelliği var; hatırlarına gelen ve bir hamlede tatbik edilebilecek olan fikirleri hep kendi ürünleri zannederler." Yıl 1919.

Bugün de Millî Eğitim Bakanlarının tümü reformcudur; sözde reformculardır. 1919 yılında olan neyse, 2004 yılında da olan budur.

Talim ve Terbiyedeki 160 öğretmen görevinden alındı. Mahkeme kararıyla geri döndüler; görevlerine başlatılmıyor, ücretleri ödenmiyor.

Konut edindirme olayı var; çok ilginçtir; Ankara'da, ilköğretim ve ilkokul öğretmenleri için, sınıf öğretmenleri için; ama, sınıf öğretmenlerinin yanında, bürokratlar, hatta üçüncü şahısların da buraya üye olabilecekleri söyleniyor. 7 Aralıkta müracaatlar son ve bu Meclisin kürsüsünden tutanaklara geçsin diye söylüyorum; 8 Aralık günü itibariyle araştıracağım; bakalım, kaç öğretmen, kaç bürokrat, kaç da üçüncü şahıs o kooperatife müracaat etmiş; 7 Aralıktan sonra bunu öğreneceğiz.

Hep eleştirecek değiliz ya, bu Öğretmenler Gününde bir de jest yapalım ya da doğrusunu söyleyelim: Öğretmenlere dizüstü bilgisayar kazandırma projesini -yürekten kutluyorum- çok doğru buluyorum; ama, buradan da Sayın Maliye Bakanına sesleniyorum: Bu konuda KDV ile ilgili zorluk çıkarıyor... Sayın Başbakana sesleniyorum: Kemal Ağabeyine söylesin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir öğretmene biraz daha hoşgörülü davranırsınız diye düşünüyorum. Burada, hortumculara, naylonculara gösterdiğimiz özeni, öğretmenlere kazandıracağımız dizüstü bilgisayarlarda...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Öğretmen nezaketli olur, efendi olur...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Anlamadım?

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Öğretmen, efendidir, saygılıdır, nezaketlidir, geniş düşünürler...

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Üslubunuz, bir öğretmen olarak, Öğretmenler Gününde hiç yakışmıyor.

BAŞKAN - Sayın İnce, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Peki.

Bu konuda bu yetmez; öğretmenlere, ucuz yoldan dizüstü bilgisayar kazandırmak yetmez, bunun devamı gelmelidir; Türk Telekomla da anlaşarak indirimli internet bağlantısı sağlanmalıdır. Bu konuda atılacak her adımı destekleriz, kutlarız.

Bu vesileyle, bütün öğretmen arkadaşlarımın, bütün kardeşlerimin Öğretmenler Gününü kutluyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, bir not göndererek, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Şûra Salonunda kutlama törenlerinde olduğunu, bu sebeple gündemdışı konuşmalara cevap veremediği için üzüntülerini belirtmişlerdir.

Gündemdışı üçüncü söz, ülkemizde ve dünyada pamuk üretimi ve pamuk üreticisinin sorunları hakkında söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Suçin'e aittir.

Buyurun Sayın Suçin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Batman Milletvekili Mehmet Ali Suçin'in, pamuk bitkisinin sanayideki önemine, pamuk üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde tekstil sektörünün lokomotifi olan pamuk bitkisinin üretimi ve pamuk üreticisinin sorunları hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, bütün öğretmenlerin Öğretmenler Gününü de canı gönülden kutluyorum.

Pamuk, tekstilden, barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun hammaddesini oluşturan en önemli tarımsal ürünlerden biridir.

Bilindiği gibi, ülkemizin lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik hammaddesi pamuktur.

Pamuk, aynı zamanda, harp sanayiinin de önemli bir hammaddesi olup, bir yağ bitkisi olarak da, tohumu, gıda sanayiinde, bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır. Arta kalan küspesi ise, proteini yüksek bir hayvan yemi olarak büyük önem taşımaktadır.

Ayrıca, sentetik elyaf üretimi karşısında öneminden bir şey kaybetmeyen pamuk, ülkemizde 6 000 000 kişinin geçimini sağlamaktadır.

Ancak, dünyaca ünlü Türk pamuğunun üretimindeki düşüşler çok düşündürücüdür. Pamukta ulusal bir politika oluşturulmazsa, üretim bitme noktasına gelecek, ülkemiz, pamuk ihtiyacının tamamını ithalatla karşılar bir hale gelecektir.

Dünyanın en büyük pamuk üretici ülkesi Çin olup, 15 500 000 ton üretimle, dünya pamuk üretiminin yüzde 26'sını gerçekleştirmektedir. Bu da, pamuk bitkisinin ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.

Ülkemizde 2003 yılı pamuk üretiminin yüzde 22'si Çukurova yöresinde, yüzde 46'sı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, yüzde 30'u Ege Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. Her yıl gittikçe pamuk üretiminin düştüğü Akdeniz Bölgesinde, üretimin sadece yüzde 2'lik kısmı gerçekleştirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde pamuk bitkisiyle ilgili belirlenen politikalar birden fazla bakanlık tarafından yürütülmektedir. Bu durum, belirli bir ulusal politikanın tespit edilmemesine sebebiyet vermektedir.

Ülkemizde, tekstil sanayimizin hammaddesi olan pamuk tüketimimiz her yıl artış gösterirken, üretimdeki azalış, pamukta dışa bağımlılığımızı her geçen gün artırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk üretimindeki sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Pamuğun gübrelenmesi ve sulanması sırasında yapılan bilinçsiz ve yanlış uygulamalar sonucu genellikle toprağın fiziksel ve kimyasal dengesi bozulmaktadır. Doğru gübre kullanımı ve sulama için gerekli eğitim hizmetleri verilmelidir. Bilinçsiz sulama, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde tuzlanmaya ve toprak kaybına sebep olmaktadır. Hastalık ve zararlılar için kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının kullanımı sertifikaya bağlanmalıdır ve bu sertifikalar, Tarım Bakanlığı, il ve ilçe teşkilatları tarafından çiftçiye verilmeli ve kullanımı takip edilmelidir. Ayrıca, pamukta, özellikle hasattaki yüksek işçilik masraflarının azaltılması ve makineli hasada geçilmesi zorunludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, iç talebimizi karşılamak için pamuk üretiminin artırılması gerekmektedir; bu da, üretim alanlarımızın artırılmasıyla mümkündür; ancak, pazarlamadaki en büyük engelimiz fiyatların üreticimizi tatmin etmemesidir.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - 50 sent vereceksin, iş bitecek; bu kadar basit.

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - 2003 yılı ile 2004 yıllarının üretim ve maliyet farklarına baktığımızda, bir pamuk işçisi, topladığı kilogram başına, 2003 yılında 100 000 Türk Lirası alıyorken, 2004 yılında 140 000 Türk lirasına çıkmış olmasına rağmen, çapa işçisinin günlüğünün 11 000 000 liradan 14 000 000 liraya çıkmış olmasına rağmen, gübrenin 2003 yılı kilogram fiyatının 385 000 Türk Lirasından 440 000 Türk Lirasına çıkmış olmasına rağmen, pamuğun 2003 yılı kilogram fiyatı 850 000 Türk Lirasından 550 000 Türk Lirasına düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Suçin, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - Görüldüğü gibi, üretim maliyetleri yüzde 30 artarken, pamuk fiyatı 2003 yılına göre yüzde 25 gerileme göstermiştir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bunları hükümete anlatıyor musunuz?

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - Lütfen, burada anlatıyoruz, dinlerseniz iyi olur.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hayır; hükümete, hükümete!..

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Dinliyoruz.

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - Bunun sonucunda, birçok bölgemizde pamuk üretimi bitme noktasına gelmiştir.

Pamuk tüketiminde talep artışına ve üretimin de primle desteklenmesine rağmen üretimin bu denli düşüşünün bir sebebi de dünya piyasalarında pamuğun ucuz olması ve Gümrük Birliğinden dolayı pamukta herhangi bir koruma uygulaması yapılmamasıdır.

Dünya piyasalarında pamuğun ucuz olmasının sebebi ise, uygulanan desteklemelerdir. Ülkemizde, pamuk, primle desteklenmekte; ancak, prim yeterli düzeyde verilmediği için, üretimi teşvik etmekten uzak olmaktadır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bravo Sayın Vekilim.

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - 2003 yılı ürünü pamuk destekleme priminin halen tamamı ödenmemiştir; oysa, 2004 yılı ürünü hasat dönemi başlamıştır. Prim miktarları zamanında açıklanmalı ve ödenmelidir. Prim, bütçeden ayrılan kaynağın dağıtımı şeklinde değil, ürünün ihtiyacı olan miktarın verilmesi şeklinde olmalıdır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Vallahi doğru söylüyor.

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - Pamuk üretimini desteklemenin bir yolu da tarım satış kooperatiflerini yaşatmaktır. Bu yüzden, bu kooperatiflere yeniden finans desteği sağlanmalıdır.

Ayrıca, pamukta arz ve talebin bir araya getirilerek ürünün gerçek değerini bulması için ürün ihtisas borsalarının oluşturulması gerekmektedir.

Ürünün hasadında ve çiftçi pazarlamasının yoğun olduğu dönemlerde, tarifedışı engellerle ithalatın önlenmesi gerekmektedir.

Bölgelerarası fiyat farklarının ortadan kaldırılması için üreticilerimiz prim farkıyla desteklenmelidir.

Pamuk standartları belirlenmeli ve bu standartlara üretimden itibaren başlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ SUÇİN (Devamla) - Yukarıda da belirttiğim gibi, tekstil sanayiinin hammaddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok yüksek oluşu, üretimin her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır.

Tohumluk, ilaç, gübre, elektrik ve mazot gibi girdi kalemlerinde ödenen ve üreticiye geri ödemesi yapılmayan KDV oranları düşürülmelidir. Tarım üreticisi, ürününü yüzde 9-10 gibi fiyat artışıyla satarken, yüzde 30 faizle ziraî kredi kullanmaktadır. En azından, ürün artışı oranında kredi kullanma imkânı sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak arz etmek gerekirse, ülkemiz tarımının genel sorunları pamuk için geçerli olduğu gibi tütün tarımı için de geçerlidir. Tütün çiftçisi de uygulanan yanlış politikalar neticesinde çok mağdur olmuştur. Bazı yöreler için alternatifi olmayan tütüne uygulanan kotadan kaynaklanan sıkıntıları ortadan kaldırabilecek düzenlemeler yapılarak tütün ziraatçısının da mağduriyeti giderilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Suçin.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

Kâtip Üyenin oturduğu yerden okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/337) (S. Sayısı: 551) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sahte olarak tanzim edilen resmî evrakı bilerek kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Ağrı Milletvekili Naci Aslan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Ağrı Milletvekili Naci Aslan Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ağrı Milletvekili Naci Aslan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı  ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

2. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/338) (S. Sayısı: 552) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birkısım kooperatiflere usulsüz arsa tahsis etmek suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/339) (S. Sayısı: 553) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

4. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/340) (S. Sayısı: 554) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna ve Tarifeler Yönetmeliğine aykırı olarak su satış tarifesini fiyatlandırma kriterine uymadan düzenlemek suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini geçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

5. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/341) (S. Sayısı: 555) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bütçe Kanunu ve genel hükümlerine aykırı olarak vizesiz geçici işçi çalıştırmak suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 20 milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve arıcılığın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bitlis'te yapılan arıcılık ve balcılık faaliyetleri günümüz koşullarında, olması gereken yerde değildir. Terör nedeniyle sekteye uğrayan ekonomik ve sosyal yaşantının canlandırılmasında arıcılık ve balcılık büyük önem taşıyor Bitlis'te; ama, yaşanan tablo itibariyle sonuç hiç de iç açıcı değildir.

Bu sorunların tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir araştırma açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1- Vahit Kiler   (Bitlis)

2- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)

3- Cüneyit Karabıyık    (Van)

4- Zeyid Aslan   (Tokat)

5- Ahmet Yeni (Samsun)

6- Fahri Keskin (Eskişehir)

7- Mehmet Ali Suçin (Batman)

8- Yekta Haydaroğlu    (Van)

9- Haluk İpek  (Ankara)

10- Ali Öğüten (Karabük)

11- Hacı Biner    (Van)

12- Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)

13- Abdullah Erdem Cantimur (Kütahya)

14- Mücahit Daloğlu (Erzurum)

15- Mustafa Ataş (İstanbul)

16- İsmail Özgün (Balıkesir)

17- İbrahim Köşdere (Çanakkale)

18- İlyas Arslan  (Yozgat)

19- Dengir Mir Mehmet Fırat  (Mersin)

20- Sadullah Ergin  (Hatay)

21- İrfan Gündüz (İstanbul)

Gerekçe:

Ülkemiz, geniş flora sahaları, çiçeklenme için uygun mevsimleri, topoğrafik yapısı, bal verimi yüksek kır çiçekleri, endüstri bitkileri, akasya, kestane, ıhlamur, kızılçam ormanları gibi doğal kaynaklar yönünden arıcılık için son derece şanslı bir ülkedir. Arıcılığımız, mevcut durumu itibariyle önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen, potansiyel tam olarak kullanılıyor sayılmaz.

Bitlis'in de içinde yer aldığı Doğu Anadolu Bölgesi, mevcut arazi yapısı, iklimi ve zengin flora örtüsüyle ülkemizdeki çiçek balları üretiminde en büyük ve en zengin havzayı teşkil etmektedir.

Bitlis, bölge illeri arasında arı ekolojisine en elverişli arıcılık merkezi sayılmaktadır. Ekilebilir tarım arazilerinin yüzde 15 gibi oranla çok sınırlı olduğu, sanayi yatırımlarının yok denecek kadar az olduğu, çayır, mera, orman, fundalık ve tarımdışı arazi toplamının yüzde 85 gibi büyük bir oranda olması, Bitlis'te yalnızca arıcılık ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılmasına imkân vermektedir. Az sermayeyle fazla gelir getiren ve kısa zamanda faaliyete geçirilebilen arıcılık, desteklenmesi gereken sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Yurdumuzun bu geri kalmış bölgesinde son yıllarda yaşanan terör olayları nedeniyle, hayvancılığımızın bitme noktasına geldiği ve ayakta kalan en canlı sektörün arıcılık olduğu bilinmektedir. Zira, arıcılık faaliyeti, köy ve mezralarda ikamet etmeksizin de yapılabilecek bir üretim faaliyetidir. Halen ilimizin merkez ve ilçelerinde, birçok köy ve mezrada arıcılık yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda terör olayları ve güvenlik nedeniyle yayla ve mera varlığımızın sadece yüzde 20'si kullanılabilmişti. Bugün ise, bütün yayla ve meralarımızın arıcılığa açılması münasebetiyle, 100 000 adet arı kolonisinin konaklayabileceği bir potansiyele sahip hale gelmiştir Bitlis.

Arıcılığa elverişli nektar veren bitkilerin çiçeklenme devresi onbeş yirmi gün kadardır. Çiçeklerden fazlasıyla ve devamlı yararlanması için bölgede bulunan çiçeklerin bolluğu kadar devamlılığı da önemlidir. Bitlis İlinde yonca, korunga  ve fiğ gibi arıcılık için uygun nektar alanları oluşturan baklagil arazileri yanında, geven, kekik ve ballıbaba gibi kır çiçekleri bakımından zengin çayır, mera alanlarının geniş bir yer tutması, arıcılık için çok uygun bir altyapı oluşturmaktadır.

Tüm bu zenginliğe rağmen, Bitilis'te arıcılık modern şartlarda ve hak ettiği ölçüde yapılamamaktadır. Tarımsal sanayi örneği olacak bal işleme entegre tesislerinin, bölgede ve ülkemizde gelir getirecek bir ekonomik faaliyet olacağı görüşü, kabul edilen bir gerçektir. Türk Gıda Kodeksi tebliğlerine uygun mamullerin üretilmesi, insan sağlığını tehdit eden balların tüketiciye sunulması ve yasal olmayan yollardan ülkemize sokulan balların girişinin önlenmesi, mevsimdışı şeker kullanılmasının yarattığı sakıncalar ve sahte bal üreticilerinin oluşturduğu tehlike gözönüne alındığında, balcılık ve arıcılığın kontrollü ve kaliteli standartlarda yapılması gerekliliği kaçınılmaz oluyor.

Bu bilgiler ışığında, Bitlis'te, arıcılığın ve balcılığın günümüzün modern şartlarında yapılması ve Bitlis'teki arıcıların ve balcıların sorunlarının acilen çözülmesi amacıyla bir araştırma yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 33 milletvekilinin, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne uygun olup olmadığının ve tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuda kurulu vakıflar ve derneklere, başta Millî Emlak Genel Müdürlüğü olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarınca kamu arsası tahsislerinin yapıldığı bilinmektedir. Bu tahsislerin kimi zaman usulsüz yapıldığı, bazen de tahsis edilen arsaların amacına uygun olarak kullanılmadığı yönünde çok sayıda bilgi bulunmaktadır. Bu nedenle, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca, başta kamu vakıf ve dernekleri olmak üzere, yapılan tahsislerin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı ile yapılan tahsislerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının ortaya konması için Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ediyoruz.

1.- Mehmet U. Neşşar                                (Denizli)

2.- Hüseyin Ekmekçioğlu                                (Antalya)

3.- Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

4.-Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

5.-Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

6.-Halil Akyüz                                (İstanbul)

7.-İzzet Çetin                                 (Kocaeli)

8.- Ali Arslan                                (Muğla)

9.-Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

10.- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

11. -Muharrem Kılıç                                (Malatya)

12. -Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

13. -Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

14. -Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

15. -Mehmet Boztaş                                (Aydın)

16. -Orhan Eraslan                                (Niğde)

17. -Ufuk Özkan                                (Manisa)

18. -Kemal Sağ                                (Adana)

19. -Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

20. -Nurettin Sözen                                (Sivas)

21. -Atila Emek                                (Antalya)

22. -Uğur Aksöz                                (Adana)

23. -Tacidar Seyhan                                (Adana)

24. -Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

25. -Tuncay Ercenk                                (Antalya)

26. -Yılmaz Kaya                                (İzmir)

27. -Ali Oksal                                (Mersin)

28. -Vahit Çekmez                                (Mersin)

29. -Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

30. -Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

31. -Mehmet Semerci                                (Aydın)

32. -İnal Batu                                (Hatay)

33. -Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

34. -Atilla Kart                                (Konya)

Gerekçe:

Kamuda kurulu vakıflar ve derneklere, başta Millî Emlak Genel Müdürlüğü olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca arsa tahsislerinin yapıldığı bilinmektedir. Bu tahsislerin kimi zaman usulsüz yapıldığı, bazen de tahsis edilen arsaların amacına uygun olarak kullanılmadığı yönünde çok sayıda bilgi bulunmaktadır. Son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oluşturulan ve çalışmalarını yeni tamamlamış bulunan kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıkları konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/12,28) Meclis Araştırması Komisyonu raporunda da, usulsüz tahsislerden söz edilerek konunun Meclis tarafından bir komisyon kurularak araştırılması önerilmektedir.

Kamu kurumları, özellikle de yirmi yılda büyük yolsuzluklara sahne olmuştur. Devletin görevlerini eksiksiz yerine getirebilmesinin olmazsa olmaz koşulu, şeffaf, etkin ve güvenilir bir kamu mekanizmasının oluşturulabilmiş olmasıdır. Kamuda yaşanan yolsuzlukların üzerine gerektiği gibi gidilmesi, devlet mekanizmasının restorasyonunda bu nedenle büyük önem arz etmektedir. Kamuda yaşanan birçok yolsuzluk arasında, kamu arazilerinin belirlenen usuller dışında tahsisleri ve amaçları dışında kullanılmaları da önemli yer tutmaktadır. Bu durum, yukarıda anılan Meclis araştırması komisyonu raporunda bir kez daha vurgulanmıştır. Bu nedenle ve ayrıca, anılan komisyon çalışmalarının sonuçlarının işlerlik kazanması bakımından, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca, başta kamu vakıf ve dernekleri olmak üzere yapılan tahsislerin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı ile yapılan tahsislerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının araştırılması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması önerilmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

AİLE HEKİMLİĞİ PİLOT UYGULAMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; Sağlık Bakanlığının pilot olarak belirleyeceği illerde, birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, birey ihtiyaçları doğrultusunda koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi, kişisel sağlık kayıtlarının tutulması ve bu hizmetlere eşit erişimin sağlanması amacıyla aile hekimliği hizmetlerinin yürütülebilmesini teminen görevlendirilecek veya çalıştırılacak sağlık personelinin statüsü ve malî hakları ile hizmetin esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; önce, 24 Kasım Öğretmenler Gününüzü kutluyorum. Ben de, yıllarını öğretmenliğe veren, bir öğretim üyesi olarak, bir öğretmen olarak, bu günü, biraz da kendim için kutluyorum.

680 sıra sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının "Amaç ve kapsam" başlıklı 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.

Tasarının 1 inci maddesinde, şöyle, topluca okunduğunda, tek cümleye indirecek olursak "birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, kişisel sağlık kayıtlarının tutulması ve bu hizmetlere eşit erişimin sağlanması amacıyla aile hekimliği hizmetlerinin yürütülebilmesini sağlayacak sağlık personelinin statüsü ve malî hakları ile hizmetin ana hatlarını düzenlemektir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, her ülke, kendi olanakları ve önceliklerine göre, özgün sağlık hizmeti örgütlenme modeli geliştirmek zorundadır. Falan ülke şöyle yapıyor diye onun aynısını alacak olursanız, bu, bizim ülkemize uymayabilir; ki, bunun deneyimleri yaşanmıştır, onu da söyleyeyim. Sağlıkta dönüşüm modeli diye önümüze getirilen bu tasarı için herkesin gücü kadar ödediği; fakat, gereksinim duyduğu kadar yararlandığı çağdaş bir sağlık sistemidir derseniz, bana göre, böyle değildir arkadaşlar. Yaklaşık olarak 6 000 sağlıkocağı ve 12 000 sağlıkevinin çoğu şu anda bakımsız ve kelimenin tam anlamıyla metruk durumdadır.

Geçen haftalarda Bursa'nın dağ ilçelerinden Orhaneli İlçesinin Göynüklübelen Beldesini ziyaret ettik ve beldeye girişte güzel bir sağlıkevi var. Başkana sordum, hekiminiz var mı? Bana söylediği aynen şu idi: "Haftada bir gün, o da yalnız iki saatliğine buraya hekim gelir efendim." Sayın Bakan burada yok; ama, bu bilgiyi, hem bilgisine hem de ilgisine sunmakla sözlerime devam etmek istiyorum.

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Eylül 2004'te yayımladığı Çalışma Yıllığı 2003'ten aldığım bazı sayısal verileri size aktarmak istiyorum. Şu andaki sağlıkocaklarının durumuna baktığımızda, sağlıkocaklarının doluluğu 1999 yılında yüzde 70,8 iken 2003'ün sonunda yüzde 40,7'ye düşmüştür. Arkadaşlar, hekim sayısı bakımından iki yıl içinde bu kadar gerilemiştir, AKP İktidarının görevde bulunduğu iki yıl içinde sağlıkocaklarındaki hekim sayısı yaklaşık olarak yüzde 30 gerilemiştir. Sağlıkocaklarının ebe yoğunluğuna baktığımızda, yine aynı şekilde 1999'da yüzde 70,8 olan ebe doluluk oranı bugün yüzde 29,6'dır. Hiç hekimi olmayan sağlıkocaklarının oranı -bazı illerde inanılmayacak kadar büyüktür; bunlara örnek verecek olursam- Kırklareli'nde yüzde 23, Kütahya'da yüzde 47, Bayburt'ta yüzde 50 ve Kastamonu'da yüzde 65'tir.

Ayrıca, aşılanma hizmetleri de bu iki yıl içinde inanılmayacak şekilde gerilemiştir. Difteri, tetanos, boğmaca dediğimiz karma aşı, 2002 yılında yüzde 78 oranında yapılırken, 2003 yılında yüzde 68'e gerilemiştir.

Özetleyecek olursak, şu iki yıl içinde, sağlık hizmetleri -hem sağlıkocakları hem de sağlık hizmetleri açısından- ilerlememiş, gerilemiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tasarıda, Sağlık Bakanlığında aile hekimliğiyle ilgilenecek bir birim, daha açık anlatımla, yeni bir yapılanmaya gidiş olduğunu gösteren bir maddeye rastlamıyoruz; yani, aile hekimliği nereye bağlı olacaktır, hangi birim bu işi yönlendirecektir; bununla ilgili bir madde yok.

Buna karşılık, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa çıkarken, aynı zamanda, Sosyalleştirme Daire Başkanlığı da birlikte kurulmuştur. Bu yasa, şu anda, çıktığı günden itibaren askıdadır, Sağlık Bakanlığında gidilebilecek, başvurulabilecek bir organ yoktur, bunu bilmiş olun. Bunu özellikle İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum.

Tasarının özü, kayıtlı kişi başı... Yani, muhtara gider gibi doktorunuza gideceksiniz, ben size kaydolmak istiyorum diyeceksiniz; ancak, aile hekimliğinde, hekimlerin başvuranları kaydetmemesi durumunda bir müeyyide yok; yani, hekim isterse, kardeşim ben seni kaydetmek istemiyorum, senin bana getirin götüründen az olur, ben seni kaydetmem, başının çaresine bak diyebilir. Bu yasa tasarısında, bununla ilgili de bir müeyyide yoktur.

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Her yerde öyle, Almanya'da aile hekimi beni almadı.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Olur mu efendim, şimdi gidin bakalım, nerede her yerde öyle...

Yani, sağlık bu kadar da ucuzlamamıştır. Sayın milletvekilim "her yerde öyle" diyor; yani, ben gidiyorum, rahatsızım diyorum; kardeşim, sen kronik hastasın, senin akciğerin rahatsız, ikide bir geleceksin beni rahatsız edeceksin, senin bana getirin götüründen çok az, sağlık olsun, ben seni kaydetmiyorum diyor.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Bu, biraz, hekimlerimize hakaret olmuyor mu?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)  - Hayır efendim, hakaret değil, tasarı öyle. Ben hekim arkadaşlarıma söylemiyorum, yasa tasarısını getirenlere söylüyorum, yasa tasarısında böyle bir madde yok, bunu koyun diyorum. (AK Parti sıralarından "isterse bakmaz" sesi)

Bakmak zorundasınız arkadaşlar, sosyal devletin ana kuralı bu.

BAŞKAN - Sayın Özyurt, Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Birinci basamak sağlık hizmetlerinin kapsamı da çok iyi belirlenmemiş arkadaşlar. Yani, sadece, birinci basamak sağlık hizmetleri şöyle yapılır... Hangi hastalara bakacak bu hekim? Örneğin, şu anda pratisyen hekimlerin depresyon tedavisi yapmaları yasaktır. Bu aile hekimleri depresyon tedavisi yapabilecekler mi? Bunlara bu izni verecek misiniz vermeyecek misiniz?

Sevk zinciri getiriyorsunuz; sevk zincirinde diyorsunuz ki: "Ne kadar az sevk ederseniz o kadar kârlı çıkarsınız." Hekimin, çok para kazanmak için elinde tuttuğu hasta veyahut da tedavi ediyorum diye tuttuğu hasta, daha ileride büyük komplikasyonlara neden olduğu zaman nasıl bir müeyyideyle karşılaşacaktır? Diyecektir ki: Ben, geç tanı koydum, onun için gönderemedim, sağlık olsun, hasta öldü. Bunun da mutlaka bir müeyyidesi olması lazım arkadaşlar.

Ayrıca, sevk ettiği hasta, gönderdiği kurum tarafından geri çevrilmeyecek şekilde sevk edilmelidir. Aile hekimi hastayı sevk ettiğinde, sevk ettiği üniversite hastanesi veya daha büyük bir gelişmiş hastane diyebilecektir ki, ben bu hastayı kabul etmiyorum, al başına çal, geri gönderiyorum... Buna da mutlaka bir müeyyide konulması lazım; mesela "hekimin gönderdiği hasta geri döndürülmeyecektir" veya "aile hekiminin gönderdiği hastaya mutlaka hastanede bakılacaktır" şeklinde bir müeyyide konulması lazım.

Bana sorarsanız arkadaşlar -bir hekim olarak söylüyorum- bu tasarı çalakalem yazılmıştır, hiç üzerinde düşünülmemiştir.

Bu kadar üzerinde konuştuğumuz tasarı, Türkiye'nin bir tek ilinde uygulanmak içindir. Pilot bölge olarak bir tek ilde uygulanacak; o bile doğru dürüst getirilmemiştir. Tasarı, baştan aşağı eksiklerle doludur arkadaşlarım.

Hemen şunu da söyleyeyim: Bundan yıllar önce, bazı iktidarlar aile hekimliğine geçmek için girişimlerde bulunmuşlardır. 1990 yılında İngiltere'den Prof. Abel Smith isminde bir hekim çağrılmıştır Türkiye'ye "biz aile hekimliğine geçmek istiyoruz, ne dersiniz" diye kendisine sorulmuştur. Prof. Abel Smith "sakın aile hekimliğine geçmeyin; çünkü, birincisi, ücretsiz olarak bütün hastalarınıza bakamazsınız. İkincisi, sağlık alanındaki insangücünü ülkenize tamamen yaymadıktan sonra, eşit şekilde yaymadıktan sonra, bunda -kelimenin tam anlamıyla, kusura bakmayın- çuvallarsınız" demiştir. Bunları, 1990 yılında söylemiştir. Biz, 2004'e geliyoruz, aynı şeyleri söylemek zorundayız. Diyoruz ki, hekim dağılımımız iyi değil. Üstelik şunu da söyleyeyim arkadaşlar, hekim sayımız da yeterli. Türkiye'nin şu anda 95 000 hekimi var, 10 000 hekimi de işsiz, şurada burada çalışan hekim. Yani, siyasî iktidar, eğer isterse, bu hekimleri düzgün bir şekilde dağıtabilse, ülkenin her tarafına dağıtabilse, şu anda uygulanan 224 sayılı Yasayla çok daha iyi sonuç alınacaktır. Bunu bilmenizi istiyorum.

Başkan izin verirse, kısaca, aile hekiminin neler yapması gerektiğini size söylemek istiyorum.

Bir aile hekimi nasıl olmalıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Öncelikle, aile hekimi birçok hastalığa tanı koyup tedavi edebilecek yetenekte olmalıdır. Bunun için de iyi bir eğitim almalıdır. Biz falancayı aile hekimi tayin ettik diye aile hekimi tayin edemezsiniz. Bunun iyi bir eğitimi alınmalıdır.

Şu anda, bilebildiğim kadarıyla, Türkiye'de 1 245 aile hekimi vardır ve fakültelerimizin de, yanılmıyorsam, 36'sında aile hekimliği ana bilim dalı vardır. Öncelikle, iktidar bunları düzenlemelidir; şu kadar aile hekimine ihtiyacımız var, bunları hazırlayalım, ondan sonra aile hekimliğine geçelim demelidir. Onun için, bu tasarının altyapısı yok. Bu tasarı baştan kadük olmuş bir tasarıdır.

Kayıtlı her üyesi hekime yılda en az dört kere başvurabilmelidir.

Aile hekimi kendisine tanınan bütün olanakları iyi kullanmalıdır. Kaynak kullanımında yönlendirici olmalıdır. Bulunduğu bölgede seçkin kişi olmalıdır, sevilen ve sayılan kişi olmalıdır; çünkü, aile hekimi oranın seçkin bir kişisidir.

Hekime her koşulda rahat ulaşılabilmelidir.

Formalitesi çok az olmalıdır. Şu anda olduğu gibi... Ben bir üst hastaneye hasta sevk ediyorum, hasta geri dönüyor; bu formalite ortadan kaldırılmalıdır. Bu düzenlenmelidir arkadaşlar.

Üst kuruluşlarla iyi entegrasyon sağlanmalı; yani, iyi bir iletişim sağlanmalıdır.

Hastanın, hekim seçme özgürlüğü olmalıdır, doğrudur; ama, hastanın hekim seçme özgürlüğü olurken, hasta ortada da kalmamalıdır.

Hasta-hekim arasında para ilişkisi olmamalıdır.

Her şeyden önemlisi, aile hekimliği bir disiplin işidir; bu disiplin yerleştirilmeli ve yaşatılmalıdır.

Bütün bu saydığım eleştirilerin ışığında, aile hekimliği uygulamasının başarılı olacağını sanmıyorum ve çok kısa zaman sonra, çıkarılacak bu yasaya ek madde talebiyle, tekrar bu Meclisin huzuruna geleceksiniz. Hükümet buradayken söylüyorum; altı ay geçmeden, şunları şunları düzeltelim diye, bu tasarı tekrar önümüze gelecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Doğan, konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü de en içten duygularımla, dileklerimle kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde kalkınma, artık sadece ekonomik göstergelerle değil, başlıca eğitim, sağlık göstergeleriyle de açıklanmaktadır. Avrupa Birliği Amsterdam Belgesinin 152 nci maddesinde, artık, eğitim ve sağlık sorunlarını çözmüş ülkelerin kalkınmış ülke oldukları belirtilmektedir. Adaleti ve her alanda kalkınmayı sağlamayı kendisine hedef edinmiş olan AK Parti İktidarı da işte bu bilinçle çalışmalarını sürdürmektedir.

Ülkemiz, sağlıkta, hem gelişmiş ülkelerin hem gelişmekte olan ülkelerin sorunlarını birlikte yaşamaktadır. Onyıllardır, sağlık hizmetlerinin yönetiminde, organizasyonunda, sunulmasında, halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında çok önemli ve büyük sorunların yaşandığını hepimiz biliyoruz. Sağlık hizmetlerinin etkinliğinin, kalitesinin ve dağılımının yetersizliğini hepimiz biliyoruz. İşte, sağlıktaki, âdeta kangren olmuş ve onyıllardır halkımızı gerçekten mağdur eden bu sorunlara iktidarımızca, yine kelimenin tam anlamıyla, neşter vurulmaktadır.

Sağlık birimlerinin ortak kullanıma açılması sonucuyla, evde çaresizce bekleyen SSK'lılarımızın tedavi yolları açılmıştır. Sözleşmeli çakılı kadro uygulamasıyla, yıllardır doktor, ebe gelemeyen sağlık birimlerimiz, köylülerimize, halkımıza hizmet eder duruma gelmiştir.

Ayrıca, yine, akıllıca uygulanan çalışmalarla, özellikle, şimdiye kadar hiç olmayan, ilaçlarda yüzde 100'lere varan bir ucuzlama gerçekleştirilmiştir. İşte, değerli arkadaşlar, bu kanunla, sağlıkta halkımızın yüzünü güldüren bu hizmet zincirine bir halka daha eklenmektedir. Bu, hükümetimizin Acil Eylem Planında bulunan ve ülkemizin sağlık alanında yeniden yapılanmasını hedefleyen sağlıkta dönüşüm projesinin önemli basamaklarından biri olan aile hekimliği sistemidir.

Evet, halka, yıllardır, hastaların sağlık hizmeti alma konusunda kendi haline terk edildiği bu yapının değiştirilerek, sağlık hizmetlerinin, olması gereken yerlerden verilmesini sağlayan bir sistemdir aile hekimliği. Yine, bu sistem, ülkemizde sağlık hizmetlerine vatandaşlarımızın etkin ve eşit bir şekilde ulaşmasını sağlayan bir sistemdir.

Şimdi, bu aile hekimliği sisteminde neler var diye düşünebiliriz. Aile hekimliği sisteminde, bir aile sağlığı merkezi var, aile hekimi veya hekimleri var aile sağlığı elemanları var -ki, bunların içerisinde ebe, hemşire, sağlık memuru var- yani, bir sağlık ekibi var bu hizmeti sunacak. Dolayısıyla, bu şekliyle, sağlımızda, bu sistem, 1960'lı yıllarda çıkarılan ve uygulamaya konulan 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasındaki ruha uygun bir düzenlemedir.

Burada bir noktayı vurgulamadan geçemeyeceğim. Yıllardır, gerçekten zor şartlarda ve kısıtlı özlük haklarıyla fedakârca sağlık hizmeti sunmaya çalışan hekimler, hemşireler, ebeler, tüm sağlıkçılar, zaman zaman, maalesef, sağlık sistemindeki bu sıkıntıların faturasını öder duruma gelmişlerdir. Hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının, yıllardır, mevcut şartlar nedeniyle, âdeta, mesleğinden soğur duruma gelmelerine neden olan bu sistem değişecek ve aile hekimliği sistemiyle meslekî bir doyumu tatma fırsatı elde edilecek, hastasıyla bütünleşecek, âdeta, aileden birisi olacak, bir yapı oluşacak ve halkın gözünde de prestiji yükselecektir.

Hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerde uygulanan aile hekimliği sistemi, bireye tek pencere yaklaşımını getirmektedir. Yani, bu ne demektir; aile hekimi ile birey, sağlık sistemine aile hekimi penceresinden girecektir. "Gatekeeper" da dedikleri bir giriş kapısı oluşturacaktır aile hekimliği, sağlığa adım atmada. Başarılı bir sağlık sisteminde, hizmet sunumu kadar, bu hizmetlerin, hastalara yol gösterme, hizmetlerarası koordinasyon ve bu sevkler sırasında hastaları bilgilendirerek, bununla ilgili bağlantıları kurarak bunları birleştirici rol oynaması da önemlidir; yani, aile hekimi hem hizmeti sunacak hem koordinasyonu yapacak hem öncülük yapacak hem de bilgilendirme yapacaktır.

Değerli arkadaşlar, kabul etmeliyiz ki, ülkemizde, mevcut demografik veriler ve sağlık göstergeleri, gerek önlenebilir ölümler gerekse önlenebilir hastalıklar bakımından koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterince verilemediğini göstermektedir. İşte, aile hekimliği sistemi, koruyucu sağlık hizmetlerini de yürütecektir. Ne yapacaktır; aşılamalar, bebek takipleri, gebe takiplerini yine aile hekimliği sağlayacaktır.

Tüm bunları toparlarsak; bireye yönelik koruyucu hizmetlerle birlikte, birinci basamak sağlık hizmetlerini, tanı ve tedavi hizmetlerini de birlikte yürüten ve herkesin kendi istediği doktorunu seçebileceği bir sistemdir aile hekimliği. Bireyin yaşadığı çevreyle birlikte değerlendirildiği, yani, psikososyal çevreyi de içine alan bütüncül bir yaklaşımdır aile hekimliği sistemi. Başka ne vardır aile hekimliği sisteminde; iyi bir kayıt sistemi vardır, etkili çalışan bir sevk zinciri vardır ve hasta memnuniyetini esas alan hasta merkezli, hastanın ya da sağlam bireyin sağlığını koruma merkezli bir anlayış vardır.

Şunu burada vurgulamak gerekir ki, bir aile hekimi, yaklaşık 10 hastanın 9'unu tedavi edebilir ve gerçekten bu anlamıyla da hastanelerdeki kuyrukları azaltmada da, belki, yegâne bir yoldur aile hekimliği sistemi.

Finans konusuna gelince; sağlık giderlerinin az olduğu bir sistemdir değerli arkadaşlar. Bireyin sağlığını korumaya yönelik hizmetleri, kişisel eğitimleri önplana aldığı için pahalı tedavilerden, pahalı ilaçlardan, zor tedavilerden daha üstündür.

Pilot uygulama ücretsiz gerçekleşecektir bildiğiniz gibi. Ondan sonraki uygulamalarda ise genel sağlık sigortasından kişi başına, yani, "per capital" denilen sistem geçerli olacaktır.

Burada şunun altını çizmeliyiz ki, eğer sevk zincirine dikkatli bir şekilde uyulduğu şartlarda, hiçbir vatandaşımız cebinden ekücret ödemeyecektir. O yüzden, sisteme büyük bir yük getirmeden hastanelerde israfa yol açan bekleme sürelerini ortadan kaldıracak, işgücü kayıplarını ortadan kaldıracak ve hastanın direkt hastaneye başvurması nedeniyle ortaya çıkan bazı zorunlu tetkikleri, rutin tetkikleri ortadan kaldıracak bir sistemdir ve gene önemli bir noktayı daha düzeltmektedir; genel sağlık sigortası içerisinde ücretler ödeneceğinden, hasta ile hekim arasındaki para konusu ortadan kalkacaktır değerli arkadaşlar.

Evet, anlatmaya çalıştığım aile hekimliği sistemi, halkımızın sağlıktaki kaderini değiştirecek tarihî bir adımdır. Şüphesiz ki, bu uygulamanın başlangıcında bazı zorluklar olacaktır ve çok başlangıcında olduğumuzu da kabul ediyoruz; ama, değerli arkadaşlar, daha dün demirperde ülkesiyken, bugün aile hekimliğini, genel sağlık sigortasını başarıyla uygulayan ülkeleri gördükten sonra, emin adımlarla yürüttüğümüz bu çalışmanın, mutlaka ülkemizi sağlıklı yarınlara götüreceğine biz inanıyoruz; Avrupa ülkeleri arasında en fazla bebekleri ölen, en fazla anneleri ölen, en fazla çocukları ölen, en az yaşayan ülke olmaktan bizi kurtaracaktır değerli arkadaşlar.

Bakın, biz, yıllarca sağlıkocaklarında, devlet hastanelerinde, sigorta hastanelerinde pratisyen hekim olarak, uzman doktor olarak, özel sektörde yönetici olarak çalışmalar yaptık ve inanın, bu çalışmalar sırasında, sağlık hizmetlerine ulaşmada vatandaşımızın ne sıkıntılar çektiğini, sağlık hizmetlerini sunan sağlıkçıların ne sıkıntılar çektiğini bizzat yaşadık ve gözlerimizle gördük. Nasıl yok yere bebeklerin öldüğünü gördük, bunların acısını yüreğimizde hissettik ve her gelen hükümet döneminde, aman, inşallah, bu hükümet döneminde değişim olur ve bu sıkıntılar ortadan kalkar diye umutla bekledik, durduk; ama, maalesef, bir türlü gerçekleşemedi değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bugün ise, sağlıkta reform niteliğindeki bu değişimi yapmak, mensubu olarak gerçekten gurur duyduğumuz AK Parti İktidarına nasip olmaktadır. Başta Sayın Başbakanımız ve bakanlarımız olmak üzere, gece gündüz cansiparane çalışmalarla, gerçekten kararlılıkla yürüttükleri çalışmalar sonucunda ekonomide, dış ilişkilerde ve birçok alanda olan güzel havayı, bu güzel rüzgârları, bu güzel esintileri sağlık alanında da halkımız hissetmeye başladı. Bu değişim rüzgârlarının arkasında, halkın dertleriyle dertlenen bir Başbakan ve bir iktidar vardır değerli arkadaşlar.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bu kadar da yağdanlık olmaz!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Ve bu değişim rüzgârının arkasında Türk Halkının kendisi vardır değerli arkadaşlar.

Son günlerde, bazı farklı çevrelerin, işçilerimizin haklarını koruyor bahanesiyle, sağlıkta hem halkımızın hem işçi kardeşlerimizin hem sağlıkçı kardeşlerimizin dertlerine derman olacak değişim rüzgârına karşı çıktıklarını görüyoruz. Aslında, onların, işçi ve sağlıkçı kardeşlerimizin derdinde değil, yıllardır süren avantajlarını koruma derdinde, koruma sıkıntısında olduklarını, bazılarının da ideolojileri gereği bunu yaptıklarını çok iyi biliyoruz değerli arkadaşlar.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ayıp oluyor!.. Çok ayıp oluyor!..

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Gelin, bunu yapmayın; gelin, halkımızı ve sağlıkçılarımızı rahatlatacak bu değişim rüzgârının karşısında değil, bu değişim rüzgârının yanında olun; yelkenlerinizi bu rüzgârla doldurun; gelin, ülkemizin aydınlık ve sağlıklı yarınlarına hep birlikte gidelim diyor; Grubum adına, bu tasarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın!..

BAŞKAN - 2 nci maddeyi okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, saymadınız!

BAŞKAN - Sayın Koç, "kabul edilmiştir" denildi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, saymadınız!..

BAŞKAN - Zamanında ve yerinizde olsaydınız...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yapmayın, salondayım. Size güvenimiz sonsuzdur ve bir haksızlık yapmayacağınıza inanıyoruz.

BAŞKAN - Zamanında söyleseydiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben zamanında söyledim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - 1 inci madde kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, şu anda çoğunluktayız, madde reddedilmiştir. Oylamayı biraz daha uzatırsanız, gelecekler zaten.

BAŞKAN - Hayır, olmaz... "Kabul edilmiştir" dedim, olmaz ki!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, reddedildi, çok açık bir şekilde reddedildi. Sayın Başkan, çok açık bir şekilde reddedildi.(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Oturan arkadaşlar el kaldırmadı... 

2 nci maddeyi okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, okutamazsınız, 1 inci madde reddedildi; bu kanun düşüyor!

BAŞKAN - Reddedilmedi efendim; hayır! Buna siz karar veremezsiniz Sayın Koç!

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, düşüyor; yani, azınlıkla kanun çıkaramazsınız.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda oturan arkadaşlarımız "kabul etmeyenler" diye söylendiğinde el kaldırmadılar. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl kaldırmadılar efendim?!

BAŞKAN - Kaldırmadılar efendim... Hayır, kaldırmadılar...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum...

BAŞKAN - Kaldırsınlar, el kaldırsınlar; ben engel olmadım ki!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Başkan, başka şeyler söyle de inanalım! Nasıl kaldırmadık?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır efendim; yapmayın Sayın Başkan! Bunu siz nasıl yaparsınız?!

BAŞKAN - Anladım da, niye böyle bir şey...

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu tasarının 1 inci maddesi reddedildi.

BAŞKAN - Efendim, maddeyi okuyun lütfen...

"Tanımlar

MADDE 2.- Aile hekimi; kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, okutamazsınız! Reddedildi kanun...

"...yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak-..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır, bunu yapamazsınız, okutamazsınız; 1 inci madde reddedildi! Okutamazsınız; çünkü bu kanun reddedildi!

"... belli bir mekânda vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya sağlık Bakanlığının öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiptir..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Okutamazsınız Sayın Başkan!

BAŞKAN - Siz sonradan girdiniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl sonradan girdim Başkanım; ben buradaydım. Göz göre göre olmaz!.

"Aile sağlığı elemanı; aile hekimi ile birlikte hizmet veren hemşire, ebe, sağlık memuru gibi sağlık elemanıdır."

HALUK KOÇ (Samsun) - Okutamazsınız, hiç geçerli değil, mümkün değil efendim!

BAŞKAN - Bakın, hem şahsım olarak hem Başkanlık Divanı olarak böyle bir yola tevessül etmeyiz. Arkadaşlar...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, böyle bir yola girildi; arkadaşlarınız onun için ses çıkarmıyorlar.(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizi, şimdiye kadar çizdiğiniz çizgi içindeki davranışa davet ediyorum. Sayın Sadık Yakut'un Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üzerinde şimdiye kadar çok olumlu bir izlenimi vardı, lütfen, bunu zedelemeyin efendim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sizin arkadaşınızı onurlandırıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Koç, Tüzüğün 141 inci maddesini okuyorum, üçüncü fıkrasından başlamak üzere: "Oylama sonucu, Başkan tarafından Genel Kurula 'kabul edilmiştir' veya 'kabul edilmemiştir' denmek suretiyle ilan olunur."

HALUK KOÇ (Samsun)- Neye göre yapıyorsunuz?..

BAŞKAN- Bir saniye efendim...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Sayın  Başkan, hangi teraziyle tarttınız?..

BAŞKAN- "İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler."

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayıldı mı?!

HALUK KOÇ (Samsun)- Çok açık bir şekilde saymadınız.

BAŞKAN- Sayın Koç, niye çağırmıyorsunuz?! Kâtip Üye arkadaş burada itiraz etti mi?!

HALUK KOÇ (Samsun)- Efendim, ben itiraz ediyorum!

BAŞKAN- Hayır, etti mi?!

HALUK KOÇ (Samsun)- Ben itiraz ediyorum; Grup Başkanvekiliyim!..

BAŞKAN- Siz, oylama sonucundan sonra, ilan edildikten sonra itiraz ettiniz.

HALUK KOÇ (Samsun)- İlan ediyorsunuz, bakmadan; "Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir..."

BAŞKAN- "Başkan ve kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler."

HALUK KOÇ (Samsun)- Yapmadınız, bunu yapmadınız.

BAŞKAN- "Aralarında anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hallerde, Başkan, oylamanın ayağa kalkmak suretiyle tekrarlanacağını bildirir."

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, sayım sonuçlarını açıklar mısınız; kaça kaç reddedildi?

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN- Sayın Başkan, yerinizde olsaydınız; karar yetersayısı, toplantı yetersayısı istemiş olsaydınız...

HALUK KOÇ (Samsun)- Efendim, toplantı yetersayısı değil... 1 inci madde reddedildi.

BAŞKAN- Reddedilmedi efendim; burada Kâtip Üye arkadaşlardan da itiraz gelmedi.

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, efendim, sayım sonuçlarını açıklar mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, bu tasarının 1 inci maddesi reddedildi; yapmayın!..

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, sayım sonuçlarını lütfen açıklayın; kaç tane kabul var, kaç tane ret var?

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, saydınız mı saymadınız mı onu söyleyin!

BAŞKAN- Sayın Koç, Kâtip Üye arkadaşa soralım; ihtilaf var mı yok mu... Soralım; itiraz etmiş mi veyahut da?

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sayılmadı...

BAŞKAN- Hayır, soruyorum; itiraz ettiniz mi?..

HALUK KOÇ (Samsun)- Kabul edenler-etmeyenler deme arasında bir nefes alma zamanı bile yok.

BAŞKAN- Hayır canım, niye, her zaman soruyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, usulsüz bir iş yapamazsınız; bu kanunun 1 inci maddesi reddedildi.

BAŞKAN- Sayın Koç, karar yetersayısı istemediniz; ben, saymak zorunda da değilim.

HALUK KOÇ (Samsun)- Ben karar yetersayısından bahsetmiyorum; reddedildi efendim.

BAŞKAN- Ben, müşahedeyle... Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda oturan arkadaşlar da "kabul etmeyenler" denildiğinde el kaldırmadıkları için "kabul edilmiştir" denildi.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Kaldırdık canım, nasıl kaldırmadık!

BAŞKAN- Bu maddenin geri dönüşü de yoktur.

2 nci maddeyi okutuyorum efendim.

HALUK KOÇ (Samsun)- Efendim, okutamazsınız; usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN- Okutuyorum efendim; buyurun.

"Tanımlar..."

HALUK KOÇ (Samsun)- Usul hakkında söz istiyorum Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Lütfen.

HALUK KOÇ (Samsun) -  Efendim, atın beni o zaman salondan, disiplini bozuyorum; atın...

BAŞKAN- Hayır, lütfen, niye atayım Sayın Koç?

HALUK KOÇ (Samsun) - O zaman beni atın salondan, disiplini bozuyorum! Olur mu böyle şey?!

BAŞKAN - Sayın Koç, Grup Başkanvekili olarak yerinizde olsaydınız da...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - ...karar yetersayısı istemiş olsaydınız...

HALUK KOÇ (Samsun) - Usul hakkında söz istiyorum.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Kâtip Üyeye sormuyorsunuz, siz kendiniz karar veriyorsunuz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Usul hakkında söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, usul hakkında söz istiyorum!

BAŞKAN - Uygun görmüyorum Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizin takdir yetkiniz yok o maddede; usul hakkında söz istiyorum!

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın...

BAŞKAN - 2 nci maddeyi okutalım, ondan sonra...

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır, İçtüzüğü...

BAŞKAN- ...karar yetersayısı da isteyin...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, İçtüzüğü açın; usul hakkında söz istiyorum; yani, burada takdir hakkınız yok!

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Lütfen, İçtüzüğe bakın... Bürokrat arkadaşlar...

BAŞKAN - Hayır, bürokrat arkadaşlar değil, İçtüzüğü biz de biliyoruz; ama, niye böyle bir yola girdiniz, onu anlamadım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, usul hakkında söz istiyorum; sizin söz verip vermeme yönünde takdir hakkını kullanma yetkiniz yok.

BAŞKAN - Anladım Sayın Koç da, niye böyle bir şey yapıyorsunuz, onu anlamadım.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, sayılmadığı belli oldu.

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.24

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.41

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

680 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır Sayın Neşşar.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, sözlerime, Sayın Sağlık Bakanının geçtiğimiz bayramdan önceki Genel Kurulda gece geç saatlerde ve biraz önce yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda sarf ettiği, kullandığı bazı ifadelere yanıt vererek başlamak istiyorum.

Sağlık Bakanı ve AKP sözcüleri, 224 sayılı Yasaya ve Cumhuriyet Halk Partisi Programına ısrarla atıf yapmaktadırlar. Bunun nedenlerine zamanla daha çok gireceğiz; ama, şu anda, bu noktada, bu arkadaşlarımızın doğru yere baktıklarını; fakat, uygulamaya gelince bilgileri çarpıttıklarını söylemekle yetineceğim.

Biraz önceki konuşmacı arkadaşımın da çok güzel sunduğu gibi, postmodern pazarlamacılık teknikleriyle ve vücut diliyle sanki rüya gibi sunulan bu yaklaşımın aslında gerçeği yansıtmadığı ve demin bahsettiğim ifadelerin de, artık, hepimizin yakından aşina olduğu tipik bir AKP davranış biçimini ortaya koyduğu bilinmektedir. Diğer bir anlatımla, sunulan ile gerçekte yapılmak istenenin tümüyle farklı olduğu bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunu bir örnekle açmak istiyorum. Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde, oligarşiyle mücadele ettiklerini ve edeceklerini söylemiştir. Oysa, Sayın Sağlık Bakanı, daha işbaşına gelir gelmez, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş boyutta bir kıyım ve oligarşik kadrolaşmayı başlatmış ve bugün de sürdürmeye devam etmektedir. Bunu, belgesiyle, kanıtıyla, Sayın Bakanın imzasıyla ortaya koyuyorum. Sayın Bakan, göreve geldiği ilk altı ayda, 20 daire başkanı, 57 hastane müdürü ve 197 başhekimi değiştirmiş, arkasından, Atatürk Eğitim Hastanesinde yasalar çiğnenmek pahasına yapılan atamalar gündeme gelmiştir. Sayın Bakan, daha sonra, eğitim hastanelerinde görev yapan binlerce asistanı oradan oraya sürmeye girişmiş ve bunu yaparken de, kendi Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı ve Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısını, bu başasistanları sürdüğü hastanelerin hiç gitmedikleri şeflik makamlarına, hiç hizmet vermedikleri şeflik makamlarına atamaktan hicap duymamıştır. İşte Sabahattin Bey, oturuyorlar; kendisi, Haydarpaşa Numune Hastanesinin Üroloji Klinik Şefidir. Atanan kişilerin belirli yörelerden gelmeleri ve AKP'nin belirli bir alt grubundan seçilmeleri de ayrıca dikkat çekicidir. Bu uygulamaları, acımasız bir AKP oligarşisinin devlet kurumlarını nasıl istila ettiğinin açık ve belgeli örnekleri olarak Sayın Başbakanın ve sizlerin takdirlerine sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, geçmişten gelen ve bir türlü aşamadığı rövanş alma duyguları doğrultusunda sağlık sistemimizi belirli bir görüşün sahipleriyle doldurup onlarla yönettikçe, bu kişilerin sınırlı vizyonuna mahkûm olmuş ve bu nedenle, tartışma ve  esneme yeteneğini yitirmiştir. Bu nedenle Sayın Bakan, uluslararası büyük sermaye tarafından önüne konan ve Türk sağlık sistemini belirli bir şablonun içerisine sokmayı amaçlayan programı körü körüne uygulamak durumunda kalmış, bunun sonucunda, sağlık alanında yetkin hemen herkesin haklı tepkisiyle karşılaşınca da zorlanmış, köşeye sıkışmıştır. Bu nedenle Sayın Bakan, eleştirilere tahammülsüz bir görüntü sergilemekte, kolayca polemiğe çekilmekte, kürsüden hiddetlenmekte; çıkışı da, meslektaşları ile sivil toplum örgütlerine haksız yakıştırmalarda bulunmakta aramaktadır. Bakanın bu amaçla kullandığı "bıçak parası" söyleminden siyasî çıkar beklediğini üzülerek müşahede ediyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle Sayın Bakanın, birçok Türk hekiminin sıcak, yumuşak ve sevecen kimliğinden ve bir akademisyenin özeleştirel, sorgulayıcı, dinamik, esnek ve özgür aklından, yanlı ve önyargılı, düzene teslim olmuş, dahası, düzenin bayraktarlığına soyunmuş sıradan bir siyasetçi tipine dönüşmekte olabileceği kaygısının beni ne kadar üzdüğünü dile getirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, sağlık sistemimizin bozuklukları arasında hekimlerin hataları elbette vardır ve bıçak parası konusu, Cumhuriyet Halk Partisinin Programında da yer alan ciddî bir problemimizdir. Ancak, bu konuyu, rüşvet ve yolsuzluk sadece sağlık sektöründe varmış gibi, siyasî hesaplarla ve ısrarla gündemde tutarken, Sayın Bakan çok dikkatli olmak zorundadır. Sayın Bakan, kelimelerini seçerken, içerisinde yer aldığı kabinenin bazı bakanlarının, eski genel başkanlarının mahkûm olduğu suçlardan günün birinde mutlaka yargılanacağını, üyesi bulunduğu siyasî partinin birçok milletvekilinin de nitelikli zimmet, ihaleye fesat karıştırma ya da görevini kötüye kullanma gibi bıçak parası suçlamalarından -herhalde kabul edebiliriz değil mi Sabahattin Bey, ihaleye fesat karıştırmayı bıçak parası olarak- töhmet altında olduklarını ve yargıdan kaçmak için de bu kutsal çatıyı kullandıklarını unutmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin sağlık hizmetlerinin, ülkenin kendi coğrafî, demografik ve ekonomik özelliklerine göre, o ülkeyi bilen uzmanlarca oluşturulması ve o ülkeye özgün bir modele göre planlanıp sunulması gerekmektedir; yani, ne Dünya Bankası projesinin ne de TÜSİAD'ın rapor hazırlattığı Johns Hopkins Hastanesi Merkezinin Türkiye'ye model biçmesi ve bunda başarılı olması söz konusudur. Bu nedenle, Dünya Bankası projeleri yirmi yıldır tekrar tekrar hükümetlerin programlarına konulmuş; ama, bir türlü uygulamaya geçirilememiştir.

Buna karşılık, kırk yıldır sağ iktidarlarca horlanan ve bilerek işletilmeyen 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa, kendi uzmanlarımızca ve kendi koşullarımıza uygun olarak hazırlanmış olduğu için, hâlâ, gündemde yerini korumaktadır. Sayın Bakan, bu nedenle sıkıştıkça bu yasaya atıf yapmakta, kendisini bu yasanın arkasına saklamaya çalışmaktadır.

Ben, bu gerçekleri Dünya Bankasının Proje Koordinatörüne anlattım, kabul ettirdim; ama, maalesef, Sayın Bakana anlatamadım. Yani, Dünya Bankasının Meksikalı uzmanının anladığını, yaşamı Van-Erzurum ekseninde geçmiş Sağlık Bakanı ve Bakanlık kadroları, maalesef, anlamamıştır.

Gerçekten de, bunu kanıtlarcasına -özellikle doktor arkadaşlarım için söylüyorum, yukarıdaki Finlandiya konusuna geliyorum- Sayın Bakan, dün yapılan bir bilimsel toplantıda ve bugün, yukarıda, sağlıkta dönüşümü anlatırken, sağlığa kişi başına 1 850 dolar para harcayan, yurttaşlarının yüzde 100'ünü, kırsalda dahi, temiz içmesuyu ve sanitasyona kavuşturmuş, bebek ölüm oranlarını binde 4'e çekmiş, aşılama oranlarını yüzde 100'e çıkarmış, sıtmayı yok etmiş, tüberkülozdan ölümü neredeyse ortadan kaldırmış ve bunu sosyalizasyonla yapmış 5 000 000'luk Finlandiya'yı, Türkiyemizde uygulayacağı modele örnek gösterme cüretini gösterebilmektedir. Bu da, onun, ülke gerçeklerini ne kadar yadsıdığını ve kendi tabiriyle -bu tabiri de dün kullandı, çok hoşuma gitti- ülke gerçekleriyle nasıl bir dijital ayrışma içerisinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ben, çok şükür, henüz bu ayrışmayı yaşamadığım için, dün akşam bu bilgileri internetten indirdim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın, aile hekimliği diye sunduğu yaklaşım tümüyle yabancı kökenli, ülke gerçekleriyle uyuşmayan, ülkeyi tümüyle kapsama yeteneğinden yoksun, sosyal hiçbir yaklaşım getirmeyen ve finansal olarak da sürdürülebilir olmayan bir modeldir. Bu model, yalnızca, sağlık sektörü etrafında dönen büyük parasal potansiyelin neoliberal paylaşım dinamiklerini belirlemeye yöneliktir. Bu model, sağlığı anayasal hak olmaktan çıkarıp bireysel hizmet alım-satımı durumuna getirmektedir. Bu model, sağlık hizmetlerini kamu görevi olmaktan çıkarıp piyasalandırmayı amaçlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu maddeyle yapılan aile hekimi tanımı, 224 sayılı Yasada yapılan ocak hekimi tanımlamasına benzetilmeye çalışılmıştır. 224 sayılı Yasayla tanımlanan sağlıkocağı hekimliği, kapsayıcı ve sürekli hizmeti, entegre ve etkin biçimde işletilen bir sevk zinciri içerisinde -bilmeyenler için söyleyeyim, sevk zinciri, Bakanlığın kırk yıldır uygulamak zorunda olup uygulamadığı bir durumdur- ve takım çalışması anlayışıyla sunmayı amaçlamaktadır. Bu felsefenin 21 inci Yüzyıl ve kentsel yaşama uzanması düşünülmüş olan aile hekimliği modeli ise, kent tipi sağlıkocaklarında, bütçe kaynaklarıyla finanse edilen, ücretsiz bir kamu hizmeti olarak öngörülmüştür.

Bu tasarıda anılan aile hekimi anlayışı ile Sayın Bakanın ısrarla, çarpıtarak sunmaya çalıştığı aile hekimliği anlayışı birbirleriyle taban tabana zıttır. Bu nedenle, elinizdeki yasa tasarısında, içerik bakımından birçok çelişkiler bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, tasarıda yer alan söz konusu çelişkiler iki başlık altında açıkça toplanabilir, ortaya konabilir. Bunlardan ilki, ücretsiz sunulacağı ifade edilen aile hekimliği pilot uygulaması ile ileride geçileceği belirtilen genel sağlık sigortası uygulaması arasındaki çelişkidir. Diğeri ise, kamu hizmeti anlayışıyla bağdaşmayan ve ülkemizde emsali olmayan, 3 üncü maddede değineceğim, yepyeni bir sözleşmeli personel statüsünün bu tasarıyla ihdas edilmeye çalışılıyor olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın uygulamayı amaçladığı aile hekimliği yaklaşımı, yukarıda anlattığım entegre hizmeti bireysel baza indirgeyen ve özel muayenehane düzeninde sunan bir sistemdir; dikkatinizi çekiyorum. Yani, muayenehaneleri kapatmakla övünen Sayın Bakan, onbinlerce yeni muayenehaneyi bu yasayla açmak için hesaplar yapmaktadır. İlk başta sözünü ettiğim o akıl almaz kadrolaşmanın buradaki yansımalarını da, bu yasa eğer günün birinde uygulamaya geçerse, hep birlikte göreceğiz.

Sistemin finansmanı ise, hasta başına para ödeyen sigorta anlayışına göre sağlanmaya çalışılacaktır.

Sayın milletvekilleri, hasta başına prim ödeyen sistemlerin sağlık harcamalarını artırdığı ve hekimleri koruyucu hekimlikten çok tedavi edici hizmetlere yönlendirdiği bilinmektedir. Bu model, koruyucu hekimlik ağırlıklı birinci basamak anlayışına hiç uymadığı gibi, ekonomik anlamda da sürdürülebilir değildir. Bu nedenle, genel sağlık sigortası bazlı bireysel aile hekimliği yaklaşımları, uygulandığı tüm ülkelerde ciddî finansal sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.

Bunu da Sayın Müsteşar çok iyi biliyorlar. Bugün, Avrupa'da bu sistemleri uygulayıp zarar etmeyen bir tane sigorta kuruluşu gösteremezsiniz.

Sayın milletvekilleri, bu noktada, CHP programına yapılan atıflar nedeniyle, sağlıktaki sigortacılık anlayışımıza kısaca değinmek istiyorum. Bunu, SSK hastaneleri konusu gündeme geldiğinde daha derinlemesine tartışacağız.

CHP Programında, sağlık bir hak, sağlığın korunması da bir kamu görevi olarak tanımlanmıştır. Hastalıktan değil, sağlığın korunmasından söz ediyoruz. Bu nedenle, CHP Programında, sağlığın sigortalanması konusunda, ulusal bir sosyal güvenlik modeli içerisinde, toplumsal dayanışma esaslı, herkesin gücü oranında katkı koyduğu ve fakat, gereksindiği zaman ve gereksindiği oranda hizmeti, prim ödeyip ödemediğine bakılmaksızın, kesiksiz alabildiği, hakkaniyetli bir sistemden söz edilmektedir. Oysa, sizin getirdiğiniz genel sağlık sigortası, herkesin bildiği gibi, tümüyle bireysel baza dayanan, herkesin ödediği oranda hizmet aldığı ve ödediği kadar hizmet aldığı, en başta -daha, gazetelerde çıktığı ve ilan ettiğiniz üzere- prim ödemeleri kesildiğinde hizmetin de kesileceği -bunu, bilmeyen arkadaşlarımız için söylüyorum; sakın, prim ödeyemeyenlerin primlerini devlet ödeyecek yaklaşımıyla lütfen karıştırmayın; burada, bugünkü Bağ-Kurlunun durumunda olan; yani, prim öderken, üç aydır işleri kötü gitmiş, birkaç aydır primini yatıramamış orta halli esnafın ve o grupta anılabilecek insanların primlerini ödemedikleri takdirde hizmetlerinin kesileceği- dar bir temel teminat paketi içerisine sıkıştırılmış hastalık sigortacılığı anlayışıdır. Biz bunu reddediyoruz; çünkü, düzenli prim toplayamayan bir ülkede, bahsettiğiniz genel sağlık sigortasını uygulama olanağınız yoktur; çünkü,  15 000 000 yurttaşın günde 2 dolarla geçinebildiği bir ülkede prim toplama şansınız olamaz; çünkü, vergi ve primlerin sadece bordro mahkûmlarından toplandığı bir ülkede "genel sağlık sigortası" adı altında toplanan primler, sistemi dar ve sabit gelirlilere finanse ettiren ekvergilerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Neşşar, toparlayabilir misiniz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - 15 dakika doldu mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Herhalde, Sayın Neşşar.

Buyurun.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Tamam, bitiriyorum Sayın Başkanım.

Çünkü, kayıtdışı ekonominin bizimki kadar yüksek olduğu bir ülkede, vergiyi de, primi de ancak bordro mahkûmlarından toplayabilirsiniz. Bu nedenle, Bakanın önerdiği bu modeli reddediyoruz, bunun işlemeyeceğini de biliyoruz ve AKP sözcülerinden ve Sayın Bakandan burada rica ediyoruz: Lütfen, Meclis çoğunluğuyla çıkaracağınız modeli, ne 224 sayılı Yasanın ne Nusret Fişek Hocanın ne de CHP Programının arkasına saklamaya çalışınız. Hocaya hayatı boyunca saygı göstermediniz, anısına saygı gösterin.

Yapacaklarınızın sorumluluğunu üstünüze alacak kadar onurlu olun lütfen ve davranışlarınızın sonuçlarına katlanmaya da hazırlıklı olun.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aaa, olmadı ama!..

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bir tek şey istiyorum; bizden bahsetmeyin, CHP Programından bahsetmeyin. Benim onurdan kastettiğim bu. Ne yapıyorsanız, biz bunu yapacağız deyin, üçte 2 çoğunluğunuzla yapın, ondan sonra da arkasında durun; çünkü, bu anlayışla, sağlıkta hiçbir şeyin değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz ve çünkü, AKP, Sayın Bakanın yaklaşımlarının faturasını, er ya da geç, büyük bir mahcubiyetle ödeyecektir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

Sayın Koç, konuşma süreniz 5 dakikadır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tasarının 2 nci maddesi üzerinde, şahsım adına, Sayın Başkanın inisiyatifiyle söz aldım. Esas benim söz isteğim, 63 üncü maddeye göre, usul hakkında söz istemi idi; çünkü, çok açıklıkla, bir şeyi paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bir kanun tasarısı görüşülüyor, bayram öncesindeki son gece, saat 03.15'te biten bir oturumda, biliyorsunuz, tümü kabul edilmişti ve biz, burada, sağlık politikalarının iki dünya görüşü etrafında, iki dünya görüşü ekseninde ele alındığı bir tartışmanın yaşanmasını istiyoruz; yani, birincisi, sağlık hizmetlerinin, bir neoliberal yaklaşımla, dünya bu yönde gidiyor, biz de bu yönde gitmek zorundayız şeklinde, elimize tutuşturulan reçetelerle düzenlenen şekli. İkincisi, sosyal devletin, sağlık hizmetini, vatandaşın vergisini ödeyerek almaya hak kazandığı hizmetlerden kabul eden dünya görüşü. Bunları tartışmak istiyoruz biz ve bu konudaki karşı görüşlerimizi ifade etmek istiyoruz. Bu konuda, Sayın Bakanın ikide bir Cumhuriyet Halk Partisi programındaki, Sayın Neşşar'ın söylediği gibi, bazı ifadeleri anladığı halde -bilemiyorum- anlamamış gibi davranarak, çarpıtarak sunma gayretlerinin antitezini sunmak istiyoruz. Yani, bu felsefede, bu çerçevede eleştirilerimizi getirmek istiyoruz. Eleştirinin demokratik sistem içerisinde yol gösterici olduğu sürece bazı yanlışlardan dönülebileceği noktasında sizleri uyarmak, yardımcı olmak istiyoruz ve bu konuda bir grup politikası uygulamaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tasarının tümü, bayram öncesindeki son gece saat 3 civarında kabul edilmişti. 1 inci maddesi görüşüldü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Özyurt, AKP Grubu adına da Kocaeli Milletvekili Nevzat Bey görüşlerini ifade ettiler ve ondan sonra tasarının oylamasına geçildi. Sayın Başkanı, ben burada tenzih ederek söylüyorum. Sayın Sadık Yakut'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliği yaptığı iki yıllık süre içerisinde, biz, tarafgir bir tutumuna tanık olmadık ve bundan sonra da olmayacağımıza inanıyoruz. Onu bir kere ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, ağız alışkanlığıyla "Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..." Herhalde, bu üç tümcenin ağızdan çıkış süresi 5 ya da 6 saniyedir. Bu süre içerisinde otomatiğe bağlanmış bir Meclis çoğunluğunun var olduğu varsayılarak, muhalefetin o sırada sayısal olarak üstün olma durumu gözardı edilerek, demin söylediğim alışkanlıkla "kabul edilmiştir" şeklinde açıklaması oldu. Doğal olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili olarak, ben de, Grubumun hakkını korumak için, o sırada muhalefet sıralarındaki sayının daha fazla olduğunu ifade ederek itiraz ettim. Tabiî, kayda geçirdiği için, bu şekilde kâtiplerden bir sayım şeyi  gelmediği için, bizim uyarımız da daha sonrasında ifade edildiği için kabul edilmiş şeklinde değerlendirildi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir şeyi düşünmek zorundayız. Bakın, bu kaçıncı... İddialı bir yasa tasarısı getiriyorsunuz, adına "dönüşüm tasarısı" diyorsunuz ve bu tasarının en önemli parçasını yasalaştırmak istiyorsunuz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde 134 karar yetersayısının altında bir sayıyla bulunuyorsunuz. Bu, hakikaten özeleştiri gerektirecek bir husus. Bunu defeatle dile getiriyorum. Zaman zaman karar yetersayısı aranmasını istiyorum. Orada neden istemedim; karar yetersayısının olmadığı çok açık, o istendiği sürece hemen tamamlanmayacağı da çok açık; fakat, 1 inci maddeyi reddetme şansı vardı. Bu aritmetik dağılımda -ben muhalefet partisinin grup başkanvekiliyim- böyle bir fırsatı kullanma hakkımı niye çok görüyorsunuz; çok görmemeniz gerekir. Belki bu reddedilme olayından sonra tekriri müzakere ile bu 1 inci maddeyi tekrar getirirsiniz; ama, bir de, özeleştiri yapmaya, belki, kendi içinizde daha sert iç değerlendirmelere yol açar bu olay. Yani, bunu, böyle, bir aşırı talep gibi ya da haksız bir itiraz gibi, üzerinde ısrarlı bir duruş gibi almadığınızı ummak istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Görmedik ki efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu tasarının daha sonraki bölümlerinde, bilhassa yürürlük ve yürütme maddelerinde, yaklaşık otuz dakika, demin söylediğim felsefenin ve geçen perşembe günü yarım bıraktığım ve Sayın Bakanın süresinin uzunluğundan faydalanarak her türlü yanlış yönde takdim etme gayretlerine, bir "nasıl olmalı"yı -bazı basın mensupları da merak ediyor; ne bu oturumları izliyorlar ne basın toplantılarını izliyorlar, sadece kalem kâğıdı eline alıp haftalık yazısını ya da günlük yazısını yazma görevini yerine getirirken birilerine de vurma görevini yerine getiriyorlar bunlar da açık eleştiri- neyin nasıl olması gerektiğini de ifade edeceğim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Milletvekilleri, 1 inci maddenin oylamasında herhangi bir usul hatası yapılmadığıyla ilgili, İçtüzüğün 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuyarak açıklama getirmek istiyorum:

"İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler. Aralarında anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hallerde, Başkan, oylamanın ayağa kalkmak suretiyle tekrarlanacağını bildirir."

Başkanlık Divanında kâtip üyelerden herhangi bir itiraz gelmediği için "kabul edilmiştir" denilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, savunma çok yetersiz... Lütfen...

BAŞKAN - 2 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.06

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.18

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur) , Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

680 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 2 nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Personelin statüsü ve malî haklar

MADDE 3. - Sağlık Bakanlığı; Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumlarının veya Bakanlığın muvafakatı üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye yetkilidir.

Aile sağlığı elemanları, aile hekimi tarafından belirlenen ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygun görülen, kurumlarınca da muvafakatı verilen Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli arasından seçilir ve bunlar sözleşmeli olarak çalıştırılır. Bu suretle eleman temin edilememesi halinde, Sağlık Bakanlığı, personelini bu hizmetler için görevlendirebilir. İhtiyaç duyulması halinde, Türkiye'de mesleğini icra etmeye yetkili ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerindeki şartları taşıyan kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları; Sağlık Bakanlığının önerisi, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine sözleşme yapılarak aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere çalıştırılabilir.

Sözleşmeli olarak çalışan aile hekimi ve aile sağlığı elemanları kurumlarında aylıksız veya ücretsiz izinli sayılırlar ve bunların kadroları ile ilişkileri devam eder. Bu personel, talepleri halinde eski görevlerine atanırlar ve sözleşmeli statüde geçen süreleri kazanılmış hak derece ve kademelerinde veya kıdemlerinde değerlendirilir. Sözleşmeli personel statüsünde çalışmakta iken aile hekimi ve aile sağlığı elemanı statüsüne geçenlerden önceki sözleşmeli personel statüsüne dönmek isteyenler, eski kurumlarındaki boş pozisyonlara öncelikle atanırlar ve bu madde kapsamındaki çalışmaları hizmet sürelerinde dikkate alınır.

Kadroya bağlı olarak veya sözleşmeli personel pozisyonlarında görev yapan personelden Sağlık Bakanlığınca aile hekimi veya aile sağlığı elemanı olarak görevlendirilenlere, 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık Kuruluşları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun uyarınca ek ödeme yapılmaz. Bunlara, aylıklarına ve ücretlerine ilaveten, çalıştıkları günler dikkate alınarak aşağıdaki fıkrada belirlenen miktarların yarısını aşmamak üzere tespit edilecek tutarda ödeme yapılır.

Sözleşme yapılan aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarına, 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre belirlenen en yüksek brüt sözleşme ücretinin aile hekimi için (6) katını, aile sağlığı elemanı için (1,5) katını aşmamak üzere tespit edilecek tutar, çalışılan ay sonuçlarının ilgili sağlık idaresine bildiriminden itibaren onbeş gün içerisinde ödenir.

Sözleşmeli olarak çalışmaya başlayanların, daha önce bağlı oldukları sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilişkileri aynı şekilde devam ettirilir. Ancak, her türlü prim, kesenek ve kurum karşılıkları bu fıkrada belirtilen ücretlerden kesilerek ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna aktarılır. Bunlar önceki durumları çerçevesinde tedavi yardımlarından yararlanmaya devam ederler.

Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının durumları ve aile hekimliği uzmanlık eğitimi almış olup olmadıkları da dikkate alınmak suretiyle yapılacak ödeme tutarlarının tespitinde; çalıştığı bölgenin sosyo-ekonomik  gelişmişlik düzeyi, aile sağlığı merkezi giderleri, tetkik ve sarf malzemesi giderleri, kayıtlı kişi sayısı ve bunların risk grupları, gezici sağlık hizmetleri ile aile hekimi tarafından karşılanmayan gider unsurları gibi kriterler esas alınır. Sağlık Bakanlığınca belirlenen standartlara göre, koruyucu hekimlik hizmetlerinin eksik uygulaması veya hasta sevk oranlarının yüksek olması halinde bu ödeme tutarından brüt ücretin % 20'sine kadar indirim yapılır. Sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi ücreti, aile sağlığı merkezi giderleri, tetkik ve sarf malzemesi giderleri ve gezici sağlık hizmetleri ödemelerinden Damga Vergisi hariç herhangi bir kesinti yapılmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar; buyurun

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Maddenin uzunluğu dikkate alındığında, bu maddenin içerisinde bir şeylerin saklanmakta olduğu zaten anlaşılıyor.

Görüşmekte olduğumuz yasanın personelin statüsü ve malî hakların tanımlandığı 3 üncü maddesiyle yeni bir sözleşmeli çalışma statüsü ihdas  edilmek istenmektedir. Hukuk dili olduğu için biraz daha fazla okuyacağım bu sefer. Söz konusu statü, Sağlık Bakanlığının ve hükümetin aile hekimliği uygulamasıyla oluşturmayı hedeflediği kamusal düzen değişikliğini deşifre etmektedir.

Bu düzenlemeyle, sağlık anayasal hak, sağlık hizmeti sunumu da kamu görevi olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Hükümet, bu yasayla, devlet memurluğu ve diğer kamu görevlileri tanımlaması dışında, ülkemizde bugüne kadar emsali olmayan yeni bir sözleşmeli personel tanımı ortaya atmaktadır. Bu yolla, Anayasanın kamu hizmetlerinin kimlerle ve nasıl verileceğiyle ilgili hükümleri by-pass edilmek istenmektedir. Biz, bu tanımlamayı, verilmesi amaçlanan hizmetin özelliği ve dolayısıyla Anayasayla çelişkili buluyor ve reddediyoruz.

Bu düzenlemeyi, ayrıca, AKP'nin genel yaklaşımı doğrultusunda, yani, Anayasayı hiçe sayan bir anlayışla, kamu düzenini kökten değiştirmeyi amaçlayan çok tehlikeli bir planın parçası olarak gördüğümü de Meclis tutanaklarına geçirmek istiyorum. Diğer bir anlatımla, hükümet, Sağlık Bakanlığının bu yasa çalışmasını, oluşturmayı amaçladığı ancak bir türlü başaramadığı kamu yönetimi değişikliğine zemin oluşturacak bir sözleşmeli statüyü, fark ettirmeden, mevzuatımız içerisine monte etmek amacıyla kullanmayı istemektedir. Yani, hükümet, tek hamlede delemediği Anayasayı, değişik yasalar içerisinde parça parça yaptığı uygulamalarla devre dışına atmaya çalışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 56 ncı maddesi, sağlığı bir hak olarak tanımlamakta ve sağlığın korunması görevini devlete vermektedir. Anayasanın 128 inci maddesi ise, devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmesini emretmektedir.

Anayasa amir hükümlerine göre, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işleri kanunla düzenlenmek zorundadır.

Sayın milletvekilleri, anayasal düzenimiz, memurlar veya diğer kamu görevlilerinin, bazı şartlar altında sözleşmeyle çalıştırılmasına da izin vermektedir; ancak, memurların ve diğer kamu görevlilerinin sözleşmeyle çalıştırılabilmesi için, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenlenmesi koşulu vardır.

Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında, kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırılmasını veya işe girme ve ayrılmaların, hak ve yükümlülüklerin özel kanunlarla düzenlenmesi halinde sözleşmeli personel çalıştırılmasını Anayasaya uygun bulmuştur.

Yine, Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, genel idare esaslarına göre yürütülmeyen ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerden olmayan işlerin, memur veya diğer kamu görevlisi sayılmayan sözleşmeli personel eliyle yürütülmesi de mümkündür.

Sayın milletvekilleri, mevcut anayasal ve idarî yapımız, sözleşmeli personel çalıştırmanın çerçevesini bu şekilde çizmişken, görüşmekte olduğumuz tasarı, bu çerçevenin dışında ve anayasal çerçeveyi zorlayan düzenlemeler getirmektedir. Örneğin, kanun tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde özetle, ihtiyaç duyulması halinde, kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları sözleşme yapılarak çalıştırılabilir hükmü yer almaktadır. Yine, 3 üncü maddenin üçüncü fıkrasında yer alan hükme göre, sözleşmeli çalıştırılacak aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının kadrolarıyla ilişkilerinin devam etmesi öngörülmüştür. Kanun tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ise, kadroya bağlı olarak veya sözleşmeli personel pozisyonunda görev yapan personelden söz edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bütün bu ifadeler, görüşmekte olduğumuz tasarıda kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırılmasının söz konusu olmadığını göstermektedir. Yine bu ifadeler, herhangi bir kadroyla ilişkili olarak veya kadroyla ilişkisi olmadan sözleşmeli personel çalıştırılmasının mümkün hale getirildiğini de göstermektedir.

BAŞKAN - Sayın Neşşar, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var; sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Neşşar.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Kısaca ifade etmek gerekirse, bu düzenlemelerle aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının memur veya diğer kamu görevlileri statüsünde olmayacakları açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bunun sonucunda, yani, aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının memur ve diğer kamu görevlileri statüsünde olmaması halinde, bu hizmetlerin genel idare esaslarına göre yürütülmekle yükümlü bulunan kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler niteliğinde olmadığı anlamı hâsıl olur ki, bu, anayasal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir; çünkü, anılan bu hizmetler, genel idare esaslarına göre yürütülen aslî ve sürekli görevlerdendir.

Sayın milletvekilleri, tasarıyla getirilen statü, özel hukuk hükümlerine tabi sözleşmeli personel çalıştırılması statüsüdür. Bu statünün Anayasaya aykırılığı çok açık biçimde görüldüğü için hükümetin teklif ettiği kanun tasarısının 7 nci maddesinde yer alan "aile hekimi ile aile sağlığı elemanlarının nitelikleri, hak ve yükümlülükleri, (...) Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" hükmü, Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirilerek "çalışma usul ve esasları; (...) Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir"  haline getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu değişikliğin sözleşmeli çalıştırılacak aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının istihdam biçimlerinin Anayasaya aykırılığını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu şüphesizdir; çünkü, bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre, sözleşmeli çalıştırılacak memur veya diğer kamu görevlilerinin işe girme ve işine son verme gibi hak ve yükümlülüklerinin mutlaka yasayla düzenlenmesi gerekmektedir. Bu gereklilik Anayasadan kaynaklanmaktadır ve Anayasanın aradığı yasa zorunluluğu memurlar ve diğer kamu görevlileri içindir. Oysa, tasarıya göre, aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları memur veya diğer kamu görevlileri statüsünde olmadığı için, böyle bir değişiklik Anayasaya aykırılığı da ortadan kaldırmaz. Gereksiz yere yapılmış bu değişiklik, tasarıyı hazırlayanların da bir kafa karışıklığı içerisinde olduğunu bu şekilde ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı bir pilot uygulama yasa tasarısıdır. Bilindiği gibi, pilot uygulama da bir laboratuvar çalışmasıdır; yani, belirli bir hizmet yapacaksınız, belirli bir uygulamaya geçmek istiyorsunuz; bunu belirli bir dar bölgede inceleyeceksiniz, araştıracaksınız, sınayacaksınız, sonunda uygulamaya geçeceksiniz. Dolayısıyla, bunun için öyle uzun boylu bir hazırlığa, detaylı yasal çalışmalara gerek de yoktur aslında. Bu, bir çelişkiyi aklıma getiriyor.

Ayrıca, aile hekimliği konusunun dünyadaki uygulamalarını öğrenmek için, konunun uzmanlarına danışmak yeterlidir; yani, sivil toplum örgütleri ve akademisyenler bu iş içindir. Mesela, bir çocuk doktoruna gitmek için, bir çocuk hastalığı için, Sayın Bakanım burada dururken ya da burada, şu andaki durumda, bir ürolojik şikâyetim için, Sayın Müsteşar Yardımcım burada dururken, benim ille Amerika'ya gitmemin bir anlamı yok. Dünyadaki uygulamalar, Türkiye'deki gerçekler, bunlarla ilgili yıllardır süren çalışmalar, tartışmalar ve çok birikimli uzmanlar var; yani, neden Sayın Bakan iki yıldır Kübasıydı, bütün Avrupa ülkeleriydi, Finlandiyasıydı diye dolaşır, bunu da anlayamıyorum ve Sayın Bakanın işi olduğunu da düşünmüyorum; bunu, uzmanlarına bürokratlarına yaptırması gerekir.

Oysaki, hükümet kurulduğu günden beri, ilk günden beri; hatta, Acil Eylem Planında da, işte, altı ayda şunu yapacağız, bir senede bunu yapacağız -bazı arkadaşlarım nereye varmak istediğimi anlamadılar, sıkıldılar; ama, ben, bir yere getirmeye çalışıyorum- diye hükümetin ağzından düşüremediği aile hekimliği konusunda da, ancak iki yılda, bir pilot çalışma projesi Meclise getirilebilmiştir.

Bunun yanında, iki yıl süren hazırlık sonucunda, Meclise getirilen tasarının komisyona ilk geldiği günkü halini anımsarsanız; yani, 3,5 sayfalık, alelacele karalanmış tek maddelik bir metin; bu da bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Bu çelişki, yaz tatiline girmeden önce, bir gece, ansızın, yine, önerge verme tekniğine uygun olmayan 3,5 sayfalık bir önergenin apar topar getirilmesiyle de karşımıza çıkıyor; yani, aslında, bu özensizlik, bana, AKP Hükümetinin aile hekimliğini çok da ciddîye almadığını ve böyle bir hazırlığı, bir projesi olmadığını düşündürüyor.

Sayın milletvekilleri, ben, bu nedenlerle, görüştüğümüz yasanın gerçek amacının, gerçek hedefinin, deminden beri anlatmaya çalıştığım sözleşmeli statüyü, bir gece baskınıyla mevzuata sokmak için yapıldığını düşünüyorum. AKP anlayışı, bu ve benzeri yollarla anayasal kurumlarımızı bir şark kurnazlığı içerisinde teker teker yok edeceğini zannetmekte, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu yutturmacalara kanacağını düşünmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP de, arkalarındaki güç odakları da, kimle dans ettiğinin farkında değildir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

Madde üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan. Süremi aşmayacağım, bundan emin olabilirsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddenin son fıkrasıyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Maddeye göre, kişi hastalandığında, önce aile hekimine gidecek; aile hekimi gerek görürse hastaneye sevk edecek. Belki, bütün dünyada olması gereken uygulama da bu. Yalnız, bu sevk işlemi yapılırken, sevkın hangi koşullarda, ne kadar yapılacağını Sağlık Bakanlığı belirleyecek.

Yasanın son fıkrasına göre, deniliyor ki "sevk sayısı Sağlık Bakanlığının belirlediği oranı aşarsa, kişiye verdiğimiz aylığın yüzde 20'sini keseriz." Şimdi, bu, şu demek değerli arkadaşlar: Gidiyorsunuz hekime, hekim, sizi, sevk edilmeniz gerekirken, hastaneye sevk etmeyecek. Niye; çünkü, normu aşarsanız, aylığınız kesilmiş oluyor. Yani, pakette size ödenen para, yüzde 20 -yaklaşık 1 milyar lira ediyor- kesiliyor. O zaman, sizi sevk etmeyecek. Ne olacak; bir süre sonra -nasıl "bizi hastaneye sevk edin" diye çoğu milletvekiline hastalar geliyorsa- gelecekler, ne olursun sayın milletvekilim, aile hekimine telefon et, beni hastaneye sevk etsin... O da diyecek, hayır, sevk etmiyorum; çünkü, benim aylığım kesilecek.

Şimdi, bu düzenleme, gerçekten de, insan haklarına aykırı bir düzenleme. Eğer sevk gereksiz yapılmışsa, gereksiz olduğunu, sevk edilen hastanedeki hekimin söylemesi lazım; onun, doktorun puanını kırması lazım. O diyecek ki: "Senin yaptığın sevk yanlıştır; buna sen bakacaksın; senin puanını bir puan, üç puan -neyse- kırıyorum." Böylece, dereceleme ve gerçekten de sağlıklı bir sevk zinciri kendi içinde kurulmuş olur; tıpkı, yargıçların kararlarının Yargıtay tarafından bozulması gibi. Getirilen kural bu açıdan doğru değil, insan haklarıyla bağdaşmıyor. Büyük bir olasılıkla da Anayasa Mahkemesine gidilirse bu hüküm iptal edilir. Ben bunu sizin bilginize sunmak için söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - 3 üncü maddenin beşinci paragrafının birinci satırında "4/B" deniliyor. Bunun "4 üncü maddesinin (B) bendine" şeklinde değişmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Not alındı Sayın Başkan.

Bu düzeltmeyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkan.

Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.38

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.48

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur) , Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

680 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 3 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Kamuya ait taşınmazların kullanımı

MADDE 4. - Hazine, belediye veya il özel idaresine ait taşınmazlardan aile sağlığı merkezi olarak kullanılması uygun görülenler, Maliye Bakanlığı, belediye veya il özel idarelerince bu amaçla kullanılmak üzere doğrudan aile hekimine kiraya verilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 4 üncü maddede temel bazı çelişkileri bilgilerinize sunmaya çalışacağım. Şimdi, burada, amaç ve kapsamda da belirtiliyor, tanımlarda da belirtiliyor; aile hekimliği uygulamasının ücretsiz olacağı, altı çizilerek söyleniyor. Halbuki, aile hekimliği sistemi, sağlıkta insangücü örgütlenmesinin model alındığı bir politikanın temel unsurudur. Sağlıkta insangücü örgütlenmesi, tek başına, bir politikanın tanımlanmasında yeterli değildir. Bunun akabinde, mutlaka, olayın bu politikaların finansman boyutu gelir. Aile hekimliği insangücü örgütlenme modelinin arkasından gelen finansman modeli, genel sağlık sigortasıdır. Bunları birbirinden ayrı düşünmemek gerekir; birbirini tamamlayan politikalardır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, başlangıçtaki ilk iki maddede bu hizmetin ücretsiz olarak sunulacağı belirtilmiş olmasına rağmen -bakın, altını çizerek söylüyorum; ücretsiz olacağı belirtilmesine rağmen- 4 üncü maddeyi, lütfen -önemli bir kanun tasarısı, ilgilenen arkadaşlarım mutlaka vardır- birlikte bir değerlendirelim. "Hazine, belediye veya il özel idaresine ait taşınmazlardan aile sağlığı merkezi olarak kullanılması uygun görülenler, Maliye Bakanlığı, belediye veya il özel idarelerince bu amaçla kullanılmak üzere doğrudan aile hekimine kiraya verilebilir." Şimdi, aile hekimliği hizmeti ücretsiz. Aile hekimi, hizmet sunacağı mekânı Maliye Bakanlığının taşınmazları, il özel idaresinin taşınmazları arasından kiralık olarak tutabiliyor. Bu ne demek; bu, aile hekimliği sisteminin, her ne kadar bu pilot uygulamada ücretsiz olarak sunulacağı ifade edilse de, daha sonrasında, demin söylediğim boyutuyla, finansman boyutu da devreye sokularak ücretli bir sağlık hizmeti alma boyutuna geleceğini gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Birçok arkadaşım belki dinlemekte zorlanıyor; ama, ne olur bu çelişkiyi sizler de yakalayın. Şimdi, bana, bunu Sağlık Bakanının mutlaka açıklaması lazım, mutlaka açıklaması lazım. Yani, aile hekimi kendisi gelir elde edecek, dolayısıyla hizmeti ücretli sunacak -ki, bir işyeri- Maliye Bakanlığının, il özel idaresinin taşınmazlarından orayı kiralayabilecek. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacak Sağlık Bakanı? Bu önemli bir konu. Demin söylediğim eleştiri noktası, eğer düzeltilmesi gereken ya da çelişkili bir durum varsa, bunların toparlanması, bunların kotarılması için bir fırsat olarak ortaya çıkıyor. Bu görevi muhalefet olarak yerine getirmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, genel sağlık sigortası, bu örgütlenme modelini tamamlayan finansman sistemidir dedim. Türkiye koşullarında genel sağlık sigortasını, sanıyorum, ilk konuşmacımız Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Özyurt Hoca dile getirdi. Ekonomi -ki, ekonomiyi de geçen konuşmamda tanımlamıştım- her alanda, eldeki en kıt olanaklarla, en sınırsız hizmetleri karşılamanın yol ve yöntemini bulma sanatıdır; bu, sağlık alanında ise, buna sağlık ekonomisi diyoruz.

Şimdi, sağlık ekonomisini genel sağlık sigortası boyutunda düşündüğünüz zaman, Türkiye gerçeğine bakalım. Hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz; Türkiye'de ulusal gelirimizin ancak yüzde 13'lük bir payını nüfusumuzun yüzde 50'si paylaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, çok çarpık bir gelir dağılımı var. Uygulanan IMF bağımlı, yüzde 6,5 üzerinde üç yıl nikah tazelenen bir ekonomik program, Türkiye'de, insanlarımızın sosyal ihtiyaçlarının sosyal politikalarla karşılanma yolunu, maalesef tıkıyor. Bakın, bu da bir başka boyutuyla eleştiri.

Şimdi, bu tıkanan insanları, asgarî ücretin 360 000 000-368 000 000 lira olduğu bir ülkede, genel sağlık sigortası kapsamında yüzde 12,5 minimal, yani, en düşük düzeyde sağlık teminat paketi almak zorunda bırakırsanız bu insanları, bunun mümkün olmadığını dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçeğinden bahsediyorum. Ne olur, seçim bölgelerinizi düşünün. Ne olur, ilçelerinizi düşünün. Ne olur, beldelerinizi düşünün, köylerinizi düşünün. Hangi asgarî ücretli, hangi Bağ-Kur çalışanı, kendi normal emeklilik primini ödeyemeyen Bağ-Kur çalışanı, hangi yüzde 12,5 ek sağlık primi ödeyerek bu sigortaya dahil olabilecek?! Devlet sübvanse edecek...

Devlet, bugün, 12 500 000-13 000 000 yeşilkartlı, hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan nüfusu tabiî ki sübvanse edecek. Onlar, bizim vatandaşlarımız; askere gönderiyoruz, devletin onlardan istediği her türlü yükümlülüğü yerine getirmelerini istiyoruz. Tabiî ki onlara sağlık hizmeti vereceğiz, tabiî ki eğitim vereceğiz, tabiî ki sosyal güvenlik vereceğiz; ama, onun dışında bir şemsiye altında olan ve kıt kanaat ayakta durmaya çalışan milyonlarca Türk vatandaşı, yüzde 12,5 ek teminat paketini nasıl ödeyecek, nasıl bu kapsama girecek?!

İngiliz sağlık ekonomisti Smith'in, Türkiye gerçeğinde, 1990'da verdiği rapor, bugün aynı koşullar için geçerlidir. Bakın, genel sağlık sigortasının bir ülkede uygulanabilmesi için asgarî şartları söylüyor İngiliz sağlık ekonomisti; o da şu: "Bir ülkede uçurum derinliğindeki gelir dağılımı farklılıklarının mutlaka giderilmiş olması gerekiyor ve eğer ülke Türkiye gibi büyük bir coğrafyaya yayılmışsa ve bu coğrafyada, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine sağlık hizmetlerinin dağılımında asgarî bir eşitlik olması gerekir" diyor; yani, sonuçta, şunu vurgulamak istiyorum: Başlangıçta, amaç, kapsam ve tanımlarda belirtilen "aile hekimliği hizmeti ücretsizdir" mantığının, 4 üncü maddede kanun yapıcı tarafından tekzip edildiğini görüyoruz; yani, 4 üncü madde diyor ki: Aile hekimliği, zamanı gelince, genel sağlık sigortasına dayalı ücretli bir hizmet olacaktır. Bu çelişkiyi dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, hep sağlık politikalarına geliyor. Bu bir nokta kanundur; ama, ağacı değerlendirirken ormanı gözden kaçırmamak gerekiyor, orman hakkında konuşmak gerekiyor. Orman ise, Türkiye'nin bir ulusal sağlık politikasından yoksun oluşudur. Adalet ve Kalkınma Partisinin 58 inci Hükümet, 59 uncu Hükümet Programlarına bakıyoruz. Burada, oluşturulacak sağlıkta dönüşüm programından bahsediliyor, bu noktalardan bahsediliyor. Ben hiç unutmuyorum, 59 uncu Hükümetin Programı okunurken sağlık ve dışişleri konularında programın eleştirisini ben üstlenmiştim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. O tutanaklar elimde yok; ama, aynı şeyleri o zaman da söylemiştim. Aynı şeyleri, şimdi, bu büyük parçanın önemli kilit bir kanun tasarısı geldiğinde bir kere daha yinelemeyi ve tutanaklara geçirmeyi görev biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, aile hekimliği hizmeti bireysel tedavi etmeye yönelik bir hekimlik sistemidir ve önünde sonunda ücretli olmak zorundadır; çünkü, demin anlattığım örgütlenme ve finansman politikalarının bütünlüğü bakımından mantığı budur.

Şimdi, bu böyle değildir demek, ağustos ayında kar yağsın diye duaya çıkmak demektir; yani, bu kadar işin doğasına zıt bir olaydır. Bunu dikkatlerinize getirmeye çalışıyorum. Yani, belki  sizleri tatmin etmek için, birinci kademe hizmetler aile hekimliği tarafından verilecek... 1 inci maddede konuşan Kocaeli Milletvekili arkadaşım "tamamen 224 sayılı Yasanın ruhuna uygun" dedi.

Değerli arkadaşlarım, 224 sayılı Yasanın ruhuna uygun değil. Orada sağlık bir ekip işi olarak ele alınıyor ve koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli olarak ve vatandaşın ayağına hizmeti götürerek.

Sayın Sağlık Bakanı geçen perşembe gecesi şöyle dedi: "Biz 17-18 yaşında gencecik ebeyi merkep sırtında köye nasıl yollayalım."  Bu hizmetle siz köydeki gebe kadını merkep sırtında aile hekiminin kapısına getirteceksiniz. Şimdi sistem bu oluyor.

Bu çelişkileri bir kere daha dikkatlerinize sunuyorum. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır. Lütfen, lütfen bu eleştirilere dikkatle yaklaşmanızı öneriyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Züheyir Amber?.. Yok.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle aile hekimliği kavramının, insanlarımız için, toplumumuz için, kulağa son derece hoş gelen ve nihayetinde herkesin arzu ettiği, herkesin bir aile hekiminin olmasını istediği husus gözönüne alınacak olursa, genel hatlarıyla bu uygulamanın olumlu olduğu inancımı ifade ediyor; ancak, getirilen bu kanun tasarısının çok aceleye getirildiğini, Türkiye şartlarının iyi değerlendirilemediğini, sağlık sisteminin çok iyi etüt edilerek hazırlanamadığını üzülerek müşahede ediyorum.

Bunu neden söylüyorum; komisyona gelen kanun tasarısı, Sağlık Bakanlığı tarafından gönderilen tasarı, sadece 3 madde. Bunun da 2 nci ve 3 üncü maddeleri, kimin yürüteceği ve yürürlük tarihiyle ilgili. Demek ki, bu kanun tasarısını hazırlayan Sağlık Bakanlığı, bu kanun tasarısını öyle aceleye getirmiş ki, öyle alelacele hazırlamış ki, sadece 3 madde olarak gönderdiği tasarı, komisyonda genişletilerek ve Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir madde ilave edilerek bugün Meclisin huzuruna getiriliyor.

Bu işin uzmanı olan, sağlık hizmetlerini Türkiye genelinde yürüten Sağlık Bakanlığının hazırlamış olduğu bir kanun tasarısı, daha komisyonda, Genel Kurula gelmeden bu kadar çok değiştiriliyorsa, Sağlık Bakanlığının, bu kanun tasarısı üzerinde ciddî manada çalışmadığı, alelacele bu kanun tasarısının hazırlandığı ve kamuoyuna "işte, sizler için çok hoş olan, kulaklara da hoş gelen bir kanun tasarını Meclise sevk ettik" demeden başka bir açıklaması, bir izahı yoktur.

Şimdi, maddelere geleceğim. Maddelerde de o kadar çelişkili hükümler var ki, Türkiye'nin sağlık şartlarından çok uzak değerlendirmeler var ki, yarın, bu pilot uygulamanın yapılacağı ilden başlamak üzere, çok ciddî sıkıntılar ve problemler ortaya çıkacak.

Ben, yıllarca sağlık hizmetlerinin en yakınında olan, onlara amirlik yapan bir pozisyonda görev yaptım. Sağlık hizmetlerinin nasıl olduğunu, Türkiye'nin şartlarının ne olduğunu, köylerimizin, koruyucu sağlık hizmetlerinin ne olduğunu çok yakından bilen birisiyim. Ancak, getirilen bu kanun tasarısıyla, artık, bundan sonra, sağlıkocaklarımızın en önemli vazifelerinden biri olan koruyucu sağlık hizmetlerinin verilemez bir noktaya geldiğini hep beraber müşahede edeceğiz. Şimdi, aile hekimi koruyucu sağlık hizmetleri de yapacak; nasıl yapacak bunu; aile hekimi uzmanı (A) köyüne gidecek, oradaki vatandaşlarla ilgili, koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili çalışmalar yapacak. Peki, orada, üç beş saat çalışırken kendi muayenehanesine gelen vatandaşlar, sağlık problemi olan insanlar, o aile hekiminin köyden dönüşünü mü bekleyecekler?!

Bir kere, sağlıkocaklarının bugüne kadar görmüş olduğu en önemli hizmet, koruyucu sağlık hizmetleridir. Daha ileriki sağlık hizmetleri, daha üst sağlık kurumları tarafından rahatlıkla yapılmaktadır. O bakımdan bu sistemle, sağlıkocaklarının fonksiyonunu ortadan kaldırıyorsunuz, aile hekimliği uygulamasını, koruyucu sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, tamamen aile hekimine veriyorsunuz. Bunun pratikte uygulanamayacağını, uygulanamaz olduğunu, pilot uygulama yapılacak olan ildeki uygulamalardan sonra hep birlikte göreceğiz ve sakıncalarını gördükten sonra da bu tasarının ne kadar alelacele getirildiğini, yine hep beraber tespit edeceğiz.

Yine, bu uygulamayla, sağlıkta çalışan görevlilerle bir maaş farklılığı uygulaması olacak, Anayasal bir hüküm olan eşit işe eşit ücret uygulaması ortadan kalkacak.

Bu tasarıyla, aile hekimlerine verilen ekstra ödemeler karşısında, sağlıkocaklarında çalışan pratisyen hekimlerin çok düşük maaş almaları karşısında, hizmet vermeleri noktasında, onları nasıl gayrete, şevke getireceğiz?!

Yine, bunlar sözleşmeli olarak çalışacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz, Anayasamızda temel bir kuraldır; aslî ve sürekli kamu hizmetleri kamu görevlileri eliyle yürütülür, asıl olan budur, sözleşme istisnadır; ancak, bu aile hekimliği uygulamasıyla, istisna, genel kural haline gelip, bütün aile hekimlerinin sözleşmeli hale getirilmesi söz konusu olacak.

Yine, bunlara, haftada kırk saatten az olmamak üzere çalışma süreleri konulmuş. Peki, normal bir hekim kaç saat çalışırsa verimli olabilir? Herhangi bir aile hekiminden hizmet almak durumunda olan bir kişi, gecenin herhangi bir saatinde aile hekimini nerede ve nasıl bulacaktır?!

Yine, bu konuyla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü olarak konuşan, çok sevdiğim, çok değerli arkadaşım Nevzat Doğan Bey "bu kanun tasarısıyla, hekim ve hasta arasındaki para alışverişinin önü kesilmiştir, artık, bu, Türkiye'nin gündeminden çıkmıştır" diyor. Aile hekimleri, sağlıkocaklarında bugüne kadar görev yapan hekimlerimizin yapmış oldukları hizmetleri yapacaklardır. Buradan şu sonuç çıkıyor: Demek ki, sağlıkocaklarında bu hizmeti yapan sağlık görevlilerinin, sağlık sorunları nedeniyle kendilerine gelenlerden para alışverişi yapmakta olduklarına dair akıl almaz ve onları itham edecek şekildeki açıklamasının da çok yanlış olduğunu... Ben, meslek hayatımda, yıllarca yan yana çalıştığım, sağlıkocaklarında çalışan çok sevgili doktorlarımın hiçbirinin, kendisine gelen, sağlıkocağına gelen bir hastayla para ilişkisi içerisine girmediğini bu Yüce Meclisin çatısı altında, sizlerin huzurunda rahatlıkla ifade edebilirim. Böyle bir ilişki varsa başka yerlerdedir. Sağlıkocaklarında, sağlıkmerkezlerinde, aile hekimlerinin yapacakları hizmetleri gören doktorlarımızın böyle bir alışveriş içerisinde olduklarını söylemek kadar yanlış ve hatalı bir şey olmadığı inancındayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz önce bir sayın üye de bahsettiler -ben, 3 üncü maddede de konuşacaktım; ama, başka bir teknik zorunluluktan dolayı, Sayın Başkanım rica edince, bu maddede konuşmak durumunda kaldım- aile hekimlerinin, gerektiğinden fazla -bu gerekli hususların da ne kadar olduğu belli değil- hasta sevk etmesi halinde, alacağı maaşının yüzde 20'sinin kesileceği hükmü bu kanun tasarısının içerisine yerleştirilmiş.

Aile hekimi, genelde, pratisyen hekimler ve çok ileri tetkik ve tedavide belli bir nosyonu olmayan doktorlarımız olacak. Böyle bir doktorun, maaşımdan kesilecektir diye sevk zinciri içerisine giren hastaları daha ileri kurumlara göndermeden tedavisini kendisinin üstlenmesi, ileride, telafisi çok zor olan, hatta, belki, ölümlere sebebiyet verebilecek olan yanlış uygulamaların kapısını açacak olmasından dolayı da eleştirilmesi gereken bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Tamamlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Daha söylenecek çok şey var; ama, 7 nci maddenin de, Sağlık Bakanlığından gönderilmeyen, Sağlık Komisyonunda konuşulmayan; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda- nasıl gelmişse gelmiş- bir 7 nci madde ortaya çıkıyor "kişilerin ağız ve diş sağlığını korumak ve bu hizmetlerin daha etkili ve verimli yürütülmesini sağlamak amacıyla, Sağlık Bakanlığınca tespit edilecek illerde pilot uygulama yapılır" deniliyor. Bu aile hekimliği uygulamasıyla ağız ve diş sağlığı uygulamasının ne bağlantısı var allahaşkına?! Bu madde buraya nasıl  yerleştirildi, nasıl geldi?

Komisyonda şunu söylüyorlar: Genel sağlık sigortası sistemine geçiş aşamasında...

Bakınız, bu aile hekimliği pilot uygulamasının da genel sağlık sigorta sistemine geçişte ortadan kaldırılacağının gizli bir ifadesi de bu maddenin içerisine derç edilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Peki; müsamahanız için teşekkür ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli)- Sayın Başkanım, sayın konuşmacı, benim konuşmamda bahsettiğim konuyu farklı bir şekilde gündeme getirerek, pratisyen hekimlere ithamda bulunduğumu belirttiler. Bu anlamda, bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Doğan, sataşma mı var diyorsunuz?

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Benim açıklamamın saptırılarak gündeme getirildiği düşüncesindeyim; bu konuda, izin verirseniz, buradan da olabilir, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Doğan, Sayın Kandoğan'ın kendi yorumu, herhangi bir sataşma falan da görmüyoruz; onun için, kusura kalmayın, söz veremiyoruz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Hizmetin esasları

MADDE 5. - Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde kişilerin aile hekimine kaydı yapılır. Bakanlıkça belirlenen süre sonunda kişiler aile hekimlerini değiştirebilirler. Her bir aile hekimi için kayıtlı kişi sayısı; asgari 1000, azami 4000'dir. Aralıksız iki ayı aşmayan süreyle kayıtlı kişi sayısı 1000'den az olabilir.

Aile hekimliği hizmetleri ücretsizdir; acil haller hariç, haftada kırk saatten az olmamak kaydı ile ilgili aile hekiminin talebi ve o yerin sağlık idaresince onaylanan çalışma saatleri içinde yerine getirilir. Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde acil haller ve mücbir sebepler dışında, kişi hangi sosyal güvenlik kuruluşuna tâbi olursa olsun, aile hekiminin sevki  olmaksızın sağlık kurum ve kuruluşlarına müracaat edenlerden katkı payı alınır. Alınacak katkı payı tutarı, Sağlık, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıklarınca müştereken belirlenir. Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde, diğer kanunların aile hekimliği hizmetleri kapsamındaki hizmetlerin sunumu ile sevk ve müracaata ilişkin hükümleri uygulanmaz. Yabancılar hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.

Aile hekimlerinin şahsi kayıtları ilgili il ve ilçe sağlık idare birimlerinde tutulur. Aile hekimlerinin kullandığı basılı veya elektronik ortamda tutulan kayıtlar, kişilerin sağlık dosyaları ile raporlar, sevk belgesi ve reçete gibi belgeler resmî kayıt ve evrak niteliğindedir. Bu kayıt ve belgeler, hekimin ayrılması veya kişinin hekim değiştirilmesi halinde eksiksiz olarak devredilir. İlgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî tabiplerce düzenlenmesi öngörülen her türlü rapor, sevk evrakı, reçete ve sair belgeler, aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde aile hekimleri tarafından düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yasa Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarken, Öğretmenler Gününde tüm öğretmenlerimize -Öğretmenler Gününü kutlarken- şükranlarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sanıyorum, benden önceki konuşmacı arkadaşların hepsi de bahsettiler; Türkiye'deki sağlık göstergelerinin ne kadar olumsuz olduğunu, artık, sanıyorum, doktor olan olmayan herkes de, halkımız da öğrendi. Gerçekten, çocuk ölüm oranlarıyla, anne ölüm hızıyla, kişi başına düşen hekim sayısıyla, 1 000 kişiye düşen hekim sayısıyla, yatak sayısıyla, OECD ülkeleri içerisinde en kötü durumda olan ülkeyiz. Gerçekten, sağlık göstergelerimiz utanç verici boyutlarda.

Diğer taraftan, sağlık harcamalarına baktığımızda da, yine, kişi başına düşen sağlık harcamasıyla da, gayri safî millî hâsıladan sağlığa ayırdığımız pay oranıyla da, OECD ülkelerinin içerisinde en kötüsüyüz. Yani, sağlık sistemimizdeki hastalık belli. Bir hekim olarak söylüyorum, sağlığa para ayırmadığımız için sağlık göstergelerimiz de kötü. En az parayı biz harcıyoruz, sağlık göstergeleri en kötü olan ülke de biziz. Aslında, bunu belki de herkes biliyor; yani, bütçeden, yeterince, sağlığa pay ayıramadığımız için bu durumda olduğumuzu herkes biliyor; ancak, başka yerlerde çözümler arıyoruz. Sağlığa daha çok payı nasıl ayırırız, sağlık göstergelerimizi sağlığa para harcayarak nasıl düzeltirizi tartışmıyoruz, başka yerlerde çözüm arıyoruz; işte, sistem değişiklikleriyle uğraşıyoruz, sağlıkta dönüşüm projesi gibi gösterişli söylemlerle sağlık sorunlarımızın çözüleceğini sanıyoruz. Bu bana Nasrettin Hoca fıkrasını anımsatıyor.

Nasrettin Hoca, gece karanlığında parasını kaybetmiş; bir ışığın altına geçmiş ararken, geçenler sorar: "Hocam, ne arıyorsun?" Hoca "parayı kaybettim" der. "Nerede kaybettin" diye sorarlar; Hoca, karanlıkta bir yeri gösterir ve "orada kaybettim" der. "Niye burada arıyorsun" derler; Hoca da "orada nasıl olsa bulamayacağım ki" der.

Değerli arkadaşlar, son yirmi yıldan beri paramızı çarçur ettirmeseydik, bankaları hortumlattırmasaydık, kayıt dışındaki ekonomimizi kayıt altına alabilseydik, sanıyorum, bugün, hastanelerde yurttaşlarımız çile çekmeyeceklerdi; anne ölüm oranlarımız, bebek ölüm oranlarımız bu kadar kötü olmayacaktı; sağlık çalışanlarımız neredeyse yoksulluk sınırı altında, açlık sınırı altında ücret almayacaktı. Çözüm aslında belli; çözümü; yapılması gereken bu; ancak, biz, parıltılı söylemlerle aile hekimliği... Gerçekten, halkımıza çok sempatik, çok sıcak geliyor. Ben de Ortaca'da uzun yıllar serbest muayenehane hekimliği yapan bir pratisyen hekim arkadaşınızım. Aile hekimliğine benzer bir modelde doktorluk yaptım, başarılı olduğumu da sanıyorum ve o dönemlerde de, keşke, aile hekimliği bütün yurtta uygulanabilse diye arzu ederdim, bunun bir çözüm olduğunu düşünürdüm. Ancak, benim çalıştığım ilçe, Türkiye'deki gelir ortalamasının en yüksek olduğu ilçelerden bir tanesi, 5 000 doları, sanıyorum, çok geçen bir ilçe. Zaten, Dünya Sağlık Örgütü de, aile hekimliği gibi modeli gelir ortalaması 5 000 doların üzerinde olan ülkelere öneriyor. O açıdan, buraya gelirken, keşke, aile hekimliği konusunda iyi olsa falan diye düşünürken, Türkiye'deki çarpık gelir dağılımıyla karşı karşıya gelince, bunun çok da uygulanması mümkün olmayan bir model olduğunu düşünüyorum.

Ancak, nedense, AKP ve hükümet sözcüleri, Cumhuriyet Halk Partisinin Programını, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerini, hatta, 224 sayılı Yasanın mimarı, bugünkü sağlık sistemimizin büyük adamı, sevgili -yeri gelmişken rahmetle anıyorum- Nusret Fişek'in bile sözlerini saptırarak, aile hekimliğine ya da bugün uygulanmak istenilen sağlıkta dönüşüm projelerine haklı bir dayanak aramaya çalışıyorlar.

Bakın, bu yasa görüşülürken, Sayın Bakan, Nusret Fişek'e ithaf ederek şöyle bir konuşma yaptı; ben, tutanaklardan aynen okuyorum: "Hakikaten, 1985'li yıllarda Prof. Dr. Nusret Fişek'in, sosyalizasyonun kurucusu olan Sayın Fişek'in ifadelerinde olduğu gibi, artık, çağdaş aile hekimliği, bugün, sağlık hizmetlerinin birinci basamakta gerçek anlamda verilebilmesi için olmazsa olmaz bir kaide haline gelmiştir."

Buna, bir süre ben de inandım; yani, Nusret Fişek böyle bir şey diyorsa doğrudur herhalde diye de düşündüm. Ancak, 1985 yılında Nusret Fişek ne demiş diye araştırdım; Nusret Fişek, sevgili hocamız, gerçekten aile hekimliği, işte, kolay ulaşılabilir olması, ailedeki torundan dedeye herkesi çok yakından tanıması, aşılamalarını yapması, tedavilerini yapması gibi birçok özelliğiyle çok parıltılı, gerçekten güzel; keşke olabilse, yapabilsek. Bunları anlattıktan sonra, Nusret Hoca aynen şöyle söylüyor -uzunca bir cümle, anlaşılması da biraz zorca olmuş- cümleyi de kitaptan okuyorum: "Bu biçim, çağdaş örgütlenmenin, az gelişmiş ülkeler için daha gerçekçi bir modeli sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinde öngörülen sağlıkocaklarındaki ekip hizmetidir." Yani, hoca diyor ki, benim anladığım, birçok arkadaşımla da bu cümleyi defalarca okuduk; aslında, aile hekimliği, sağlıkocakları modelinin bir değişik varyasyonu, çok da farklı bir şey değil. Hoca doğru söylüyor. "Aile hekimliği daha çağdaştır; ancak, sosyalizasyon modeli geri kalmış ya da gelişmemiş ülkeler için geçerli bir yöntemdir" diyor hoca; "sosyalizasyon modelini terk edelim"demiyor; ama, Sayın Bakana sorarsanız, Nusret Hoca, yani, bu yasanın babası, bu yasayı Türkiye'ye getiren, uygulatan adam bile bu yasaya karşıydı anlamında ya da değiştirilmesi gerekir; artık, aile hekimliğine geçilmesi gerekir gibi anlamlar çıkarıyor; oysa, böyle bir şey yok.

Benzer sözleri, çok sevdiğim AKP'li bir milletvekili arkadaşım, yine, bu tasarının geneli üzerinde görüşme yapılırken, benim sözlerimi çarpıtarak, bu yasaya mesnet teşkil edilmesini sağladı. Ben, gerçekten, aile hekimliğine sıcak bakıyorum; keşke olabilse. Aynı milletvekili "Ankara Tabip Odasının Meclis önündeki eylemine gitti, aile hekimliğine karşı olan eyleme destek verdi" dedi.

Değerli arkadaşlarım, söylediğim gibi, aile hekimliği iyi; ama, gerçekten, gelir düzeyi yüksek, gelir dağılımı bozulmamış, bölgesel farklılıkların olmadığı ülkelerde uygulanabilecek bir sistemdir.

Diğer taraftan, ne zaman eylem yapmaya kalksa, ki, meslek örgütlerimizin sürekli yanında olmalıyız.

Zaten, 224 sayılı Yasanın Meclisteki görüşme tutanaklarını okuduğumda da, o zamanlar, 1961'de, Sevgili Nusret Fişek diyor ki: "Biz, bu yasayı hazırlarken tabip odalarıyla da görüştük." Ama, maalesef, bu tasarı -hatırlarsanız, ilk defa, geçtiğimiz temmuz ayında gündeme gelmişti- hiç kimsenin haberi olmadan, başka bir yasaya ekmadde olarak gelmişti. O günlerde, Meclis, büyük bir hatadan geri döndü, hızla geçmesi engellendi; böylece, komisyonlarda tartışma olanağını bulabildik ve bugün olgunlaştırmaya çalışıyoruz.

O dönemde de tabipler odası bir eylem yapmıştı, ben de o eyleme destek vermiştim. Neden; o arkadaşlarımız, zaten, Meclisin önüne ne zaman gelseler, polis kordonuyla etrafı sarılıyor, söz söyleme hakları bile ellerinden alınıyor; bu tasarı hakkındaki görüşlerini dile getirme olanağını hiçbir platformda bulamadılar, o açıdan kendilerine destek verdim, yaptıkları bütün eylemlere de destek veriyorum. Ancak, bu, aile hekimliğine karşı olduğum, aile hekimliğini beğenmediğim anlamına gelmez. Bu, bir alışkanlık haline geldi Adalet ve Kalkınma Partisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin programlarını saptırmak, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin söylediklerini saptırmak.

Değerli arkadaşlarım, sanıyorum sürem yetmeyecek; ancak, bir diğer maddede, yine, kişisel söz hakkımı kullanarak, görüşlerimi tamamlamak istiyorum. Eğer, 1999'da bankalar hortumlanırken, banka hortumcularının üzerine gidileceği yerde, Cumhuriyet Halk Partisinin Sevgili Genel Başkanı Deniz Baykal'ın üzerine gidilmese de banka hortumcularından hesap sorulabilseydi, banka hortumcularına "dur" denilebilseydi, bugün, belki de, sağlık göstergelerimiz bu kadar kötü olmayacaktı. O dönemde, o hortumcuların üzerine gideceğimize, Deniz Baykal'ın üzerine gittik, Cumhuriyet Halk Partisinin üzerine gittik. Bugün, alamayacağımızı açıkladığımız para 37 milyar dolar; bankalarda batırdığımız, geri dönüşü mümkün olmayan para, hepinizin bildiği gibi, 37 milyar dolar.

Değerli arkadaşlarım, 37 milyar dolar ne kadar diye bir düşünelim; 37 milyar dolar, Sağlık Bakanlığının bir yıllık bütçesinin 10 katı; yani, on yıllık sağlık bütçemize eşit parayı bankacılara hortumlattık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlayabilir misiniz.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Keşke, o dönemlerde -bugün ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı- Deniz Baykalların üzerine değil de hortumcuların üzerine gidilebilseydi.

Değerli arkadaşlarım, evet, aile hekimliği, iyi, güzel; zaten, sağlıkta dönüşüm projesinin, bence, en masum, en güzel, en parlak halkası; ancak, diğer halkalar var. Nedir diğer halkalar; biliyorsunuz, geçtiğimiz dönemde, kamu yönetiminde değişiklik yapan yasayı çıkardık; ancak, Cumhurbaşkanından geri döndü. O yasaya göre, Sağlık Bakanlığı, sağlıktaki bütün işlerinden geri çekilecek; hastaneler, sağlıkocakları, bütün sağlık hizmetleri özel idarelere devredilecek. Özel idareler ne yapacak; yine, yasadaki o maddeye göre, bu kurumları özel idareler işletecek ya da işlettirecek; yani, özelleştirmenin ta kendisi. Tabiî, bunun, bir de genel sağlık sigortasıyla finansmanını sağlamak gerekiyor; sağlıkta dönüşüm projesinin bir diğer ayağı da bu.

Genel sağlık sigortası, sanıyorum, önümüzdeki dönemde en çok tartışılacak konulardan biri. Sayın Bakan "aile hekimliği ücretsizdir" diyor; bu tasarıda öyle gerçekten; ücretsiz de olması gerekir. Sanıyorum en ucuz sağlık hizmeti de bu aile hekimlerine verilen para büyük bir yük getirmeyecektir; ancak, uygulandığı ülkelerde biliyoruz -Sayın Bakan, ben de şahidim, gerçekten bu yasanın en iyi şekilde çıkması için elinden gelen gayreti gösterdi; aile hekimliği uygulanan bütün ülkeleri gezdi aşağı yukarı- komşumuz Bulgaristan'da, bu aile hekimliği uygulamasının kötü kokuları geliyor.

Bir fıkra vardır "giriş bedava çıkış parayla" ona benziyor. "Ücretsiz" diye başlıyor, ondan sonra kaynaklar yetmiyor, ne oluyor o zaman; prim artıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Konuşmamın geri kalan kısmını, bir sonraki maddede şahsım adına söz aldığımda tamamlayacağım.

Şimdilik Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Dilerim bu yasa tasarısı daha da güzel, halkımıza daha da yararlı bir hale getirilir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle ilgili olarak kişisel düşüncelerimi arz etmek için kürsüye geldim.

Aile hekimliğine kişiler başvurabiliyorlar, aile hekiminin çözemediği sorunlar bir üste gönderiliyor. Kişi eğer aile hekimine gitmeden doğrudan ilgili hastaneye giderse veya herhangi bir hastaneye giderse ne olacak? Ona da bu tasarıda bir çözüm getiriliyor. Diyor ki tasarı "acil haller ve mücbir sebepler dışında eğer kişi hastaneye giderse, ben ondan belli bir katkı payı alacağım. Önce aile hekimine gideceksin." deniliyor; fakat, katkı payının ne olacağı belli değil. O da tasarıda şöyle düzenliyor: "Alınacak katkı payı tutarı, Sağlık, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarınca müştereken belirlenir."

Şimdi, Anayasamızın 73 üncü maddesine göre, malî yükümlülükler ancak kanunla konulur, kanunla kaldırılır; yani, siz, malî yükümlülüğü "ben alacağım" diye koyamazsınız; bu, Anayasaya aykırı olur.

Tabiî, enflasyon ortamında, koyacağınız her rakam aşınabilir. Örneğin, koyduğunuz 100 liralık bir katkı payı, bir süre sonra, çok küçük bir rakama düşebilir. Bunun önüne geçmek için, Anayasa "konulacak malî yükümlülüğün alt ve üst sınırları yasada belirlenir, Bakanlar Kurulu bunların arasında bir rakamı belirler" diye, yine, farklı bir düzenleme yapıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, böyle bir düzenleme yapılmamış; bu, açıkça Anayasaya aykırı. Şöyle diyeyim: Bu tasarıya göre, Sağlık, Maliye ve Çalışma Bakanlıkları, bir araya gelip, katkı payını 10 milyar lira olarak belirleyebilirler -yasaya uygun- veya katkı payını sıfır olarak belirleyebilirler. Bu, doğru bir uygulama değil.

Ben, doğru olmayan bu uygulamayı bilginize sunmak için söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerindeki kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Arkadaşlar, birkaç konuya değinmek istiyorum. Tasarının tümü incelendiğinde, hükümetin, sağlık finansmanından çekilmeyi amaçladığını görüyoruz ve sonunda, bu, genel sağlık sigortasına gidişin bir adımı gibi önümüze çıkıyor.

İktidar, aslında, burada, araç ile amacı birbirine karıştırmış durumda. Bir taraftan çekilmeyi düşünürken, bir taraftan da, 5 inci maddede "aile hekimliği ücretsizdir" deniliyor.

Arkadaşlar, hem bu işten çekileceksiniz hem de nasıl ücretsiz yapacaksınız, ben bu işi anlamış değilim; yani, herhalde, bu işte bir sihirbazlığınız var. Çekiliyorsunuz; yani, hükümet bu işten çekilmeyi düşünüyor; ama, bir taraftan da ücretsiz yapmayı düşünüyor.

Sağlık hizmetleri tüm gelişmiş ülkelerde büyük finansman sorunudur ve ciddî kaynaklar ayrılır. Buna bir örnek verecek olursak, Amerika Birleşik Devletlerinde toplam ulusal gelirin yüzde 13'ü sağlığa ayrılmaktadır; bu genel bütçenin yaklaşık olarak yüzde 15 ilâ yüzde 17'sidir. Avrupa Birliği ülkelerinde -hani, çok özendiğimiz, girmek için neredeyse takla atacağımız- ve OECD ülkelerinde, genellikle, ulusal gelirden sağlığa ayrılan pay yüzde 10'dur; ama, bizim hükümetimizin ayırdığı payın değerlendirmesini size bırakıyorum. Ne düşünürsünüz?!.

İngiltere'deki, çok saygın, The Economist Dergisinin yaptığı ankette, yaşam kalitesine göre sıralanan ülkeler arasında, 50 nci sırada bulunuyoruz. Bir daha söyleyeyim, dünya sıralamasında 50 nci sırada bulunuyoruz. Millî gelir esas alınarak yapılan incelemede ise, ondan da gerideyiz, 61 inci sıradayız.

Maddede dikkatimi çeken bir şey daha var. Maddenin son fıkrasında "ilgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî tabiplerce düzenlenmesi öngörülen her türlü rapor, sevk evrakı, reçete ve sair belgeler, aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde aile hekimleri tarafından düzenlenir" deniliyor. Tasarının 2 nci maddesinde ise "aile sağlığı elemanı; aile hekimi ile birlikte hizmet veren hemşire, ebe, sağlık memuru gibi sağlık elemanıdır" deniliyor. Hekim arkadaşlar hasta mı tedavi edecek, hasta mı muayene edecek, hastanın evine mi gidecek, yoksa bu evrakı mı tutacak? Burada da bir eksiğiniz var. Eğer, gerekiyorsa, buraya bir de eleman ilave edilmesi gerekecektir. Bu bilgileri toplayacak, bu bilgileri tutacak, bilgisayar bilen bir elemana ihtiyaç vardır. Tasarıya bu da konulmamıştır. Her şey hekimin üzerine bırakılmıştır. Hekim bu işi yapsın. Hekim hangi şeye yetişecektir arkadaşlar? 4 000 kayıtlı hastası olan bir hekimin günde en az 10 saat çalışması gerekecektir. 10 saat çalıştıktan sonra da, oturacak, bu evrakı, bu raporları düzenleyecek ve bu evrakı arşivleyecek. Ondan sonra da, yarın öbür gün başka bir tarafa istenildiği zaman bu evrakı derli toplu  vermeye çalışacak. Hekim hem hastaya bakamayacaktır hem yeterli tedavisini yapamayacaktır hem de bu istenilen evrakı, belgeleri yeterince tutamayacaktır. Burada da eksiğiniz var. Lütfen -hükümet üyeleri buradayken söylüyorum- bunu da düzeltsinler. Bu tasarı altı aya varmadan tekrar bu maddelerle geri gelecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)- Sayın Başkan, 5 inci maddenin üçüncü paragrafının üçüncü satırında "değiştirilmesi" diye geçen kelimeyi "değiştirmesi" şeklinde düzeltmek lazım.

BAŞKAN- Sayın Karapaşaoğlu, not alınmıştır.

Sayın Toprak?.. Yok.

Bu düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- Arayacağım Sayın Koç.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.37

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

680 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

5 inci maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 5 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, otursunlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oturur musunuz.

Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Denetim, sorumluluk ve mal bildirimi

MADDE 6. - Aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları, mevzuat ve sözleşme hükümlerine uygunluk ile diğer konularda Bakanlık, ilgili mülki idare ve sağlık idaresinin denetimine tâbidir. Aile hekimi ve aile sağlığı elemanları, görevleriyle ilgili ya da görevleri başında işledikleri veya kendilerine karşı işlenen suçlarda devlet memurları gibi kabul edilir. Aile hekimi ve aile sağlığı elemanları, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu gereğince mal bildiriminde bulunmakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

İşin özüne baktığımızda, genel hatlarıyla incelediğimizde, evet, kulağa çok hoş gelen ve toplumun en hassas iki noktasından biri olan sağlık -biri de eğitim- konusunda, pilot bölge uygulaması neden seçilmiştir; bunu anlamakta da zorluk çekiyoruz.

Şunu vurgulamakta fayda var: Bunca tecrübe ve deneyimi olan ve bu uygulamayı yapmış ülkelere baktığımızda... Bizler "sağlıkta reform" dediğimiz veya reform kelimesini dahi kullanmaktan kaçındığımız bir olayda "sağlıkta dönüşüm" dediğimiz bir uygulamaya neden pilot bölge olarak başlıyoruz, neden ülke sathında başlamıyoruz; bunu sormakla başlıyorum.

Bir toplumun sağlık sistemi o toplumun en önemli göstergelerinden biri olup, insan hayatına verilen önemi de gösterir. İnsan hayatına verilen önem, sağlıklı bir toplumun öneminin de kavrandığını gösterir. Bu nedenle, sağlığın doğuştan edinilmiş bir insan hakkı olarak kabulü, en hızlı şekilde ulaşılabilir ve erişilebilir bir sağlık sisteminin de varlığını gerektirmektedir.

Sağlık sistemimiz uzun sayılmayacak bir deneyime rağmen gözardı edilmeyecek mesafeler katetmişse de, hâlâ, çok önemli sorunlar barındırmaktadır; hızlı erişilebilir ve ulaşılabilir bir özellikten yoksundur. Böyle olduğu için de, toplumun önemli bir kesimi iyi bir sağlık hizmeti almaktan mahrumdur. Çünkü, sağlık sistemi gerek finansman gerekse hizmet sunumu ve gerek sağlık personeli alanında ciddî sorunlara sahip bulunmaktadır. İyi bir sağlık politikası oluşturulamamış, hastalıktan koruyucu ve tedavi edici mücadeleyi esas alan bir yapı geliştirilememiştir.

Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre, yeterli bir sağlık sisteminin oluşturulabilmesi için gayri safî millî hâsılanın en az yüzde 10'unun sağlığa ayrılması gerekirken, son otuz kırk yıldır ülkemizde ayrılan pay yüzde 3'ü, 4'ü geçmemiştir. Kuşkusuz, bu orandaki sınırlı bir kaynakla iyi  bir sağlık sistemi kurmak ve onu hızlı erişilebilir ve kolayca ulaşılabilir bir hale dönüştürmek imkânsızdır. Sağlığa ayrılacak kaynak sorunundan çok, bu kaynağı ayıracak bir felsefeden yoksunluk sorunu söz konusudur.

Sağlık harcamalarının bütçeye bir yük olarak görüldüğü bir yaklaşımla, toplum sağlığı da, o ülkenin insanları da önemsenmiyor demektir. Bu ise, kabul edilebilir bir durum değildir. Zira, bir ekonominin en temel işlevi, önce toplumun refahını sağlamaktır. Dolayısıyla, sağlıklı olmayan bir toplumun refahının bir anlamı da olmayacaktır.

Neoliberal felsefenin gereği, sosyal adaletin, eşitliğin, sosyal refahın gözardı edildiği yerlerde sosyal devletin bir gereği olan sağlık hizmetleri de bir yük olarak görülecektir.

Sağlık hizmetleri kamunun yerine getireceği bir hizmet olmaktan çıkarılacak, birer kâr elde etme alanı olarak düşünülerek piyasanın acımasız koşullarına terk edilecektir. Bunun anlamı ise, parası olanın sağlık hizmetinden yararlanması, parası olmayanın ise kaderine terk edilmesidir. Reform adı altında yapılan düzenlemeler, ne yazık ki, sağlık sistemini piyasaya terk etmekten başka bir şey değildir. Kuşkusuz, sağlık sisteminin piyasaya terk edilmesi basit bir özelleştirme olmayıp sağlık politikalarını belirleyen öznenin de değiştirilmesidir. Zira, böylesi bir ortamda bir ülkenin sağlık politikalarını belirleyecek olanlar hükümetler değil, sağlıktan para kazanan özel kesim olacaktır. Yani, her şeyi belirleyecek olanlar, sağlık hizmetinden daha fazla para kazanmak isteyenler olacaktır.

Sosyal politikaya, sosyal politikanın en önemli parçası olan genel sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde bunlardan vazgeçmek, toplumun yapısını sarsmaktır, insanların yaşam hakkını elinden almaktır; çünkü, parası olmayanın sağlık hizmetinden yararlanmadığı bir ülkede ne sosyal politikadan ne sosyal adaletten ne de etkili, ulaşılabilir ve erişilebilir sağlık sisteminden söz etmemiz mümkündür. Olsa olsa, her şeyin parası olanlara göre belirlendiği ve yaşandığı bir ortamdan söz edilebilir ki, bu bir sosyal dışlama olup, toplumsal huzursuzluğun en önemli kaynağını oluşturmaktadır.

İşsizliğin arttığı, iş güvencesinin bulunmadığı bir ortamda sağlık hizmetlerini sigortayla finanse etmek, toplumun önemli bir kesimini sağlık hizmetinden yoksun bırakmaktır. Böylesi bir ortamda en uygun hizmet ancak sağlık sisteminin genel bütçeden finanse edildiği bir sistemle yerine getirilebilir.

Sağlık sisteminde aile hekimliği düzenlemesiyle iyi bir sağlık hizmeti verilebileceği düşünülmektedir; oysa, yaşanmış onca deneyime bakıldığında, iyi bir aile hekimliği sisteminin kurulabilmesi için, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, kişi başına millî gelirin 5 000 dolardan fazla olması gerekmektedir. Türkiye gibi hem gelir dağılımı oldukça bozuk hem de kişi başına millî geliri 2 500 dolar civarında seyreden bir ülkede, sağlıklı bir aile hekimliği sistemini kurmak mümkün görünmemektedir. Parası olan dilediği doktoru seçerken, parası olmayanlar, yeterli geliri olmayanlar da bu olanaktan yoksun kalacaklardır ya da en az düzeyde sağlık hizmetinden yararlanabileceklerdir.

Öte yandan, pratisyen hekimlerin hızlandırılmış aile hekimlerine dönüştürülmesi, çok farklı sorunlara yol açacaktır. Böylesi bir uygulama, yapılmak istenilen düzenlemeyle, hem hekimler arasında eşitsizliğe hem de işsizliğe yol açacaktır; çalışma koşullarını ağırlaştıracak, özlük haklarına da önemli darbeler vuracaktır.

Hem halkın sağlık hizmetlerinden en geniş şekilde yararlanmasının önünü kapatan hem de hekimlerin çalışma koşulları ve özlük haklarında önemli olumsuz düzenlemelere yol açan böylesi bir yasa, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin öncüsü olacağından, kabul edilemez. Sizlerin her iddiayla vurguladığınız, özellikle sivil katılımcı anlayışın öncüsü olduğunuzu vurguladığınız bir süreç içerisinde, sivil toplum örgütlerinden TTB'nin görüşü dahi alınmadan, bunca hekimin etkin eylemlerine rağmen, çoğunluğunuzun vermiş olduğu dirayet ve iddiayla "biz, bu kanun tasarısını geçireceğiz" diyorsunuz. Bunca tecrübe ve deneyimden faydalanmak yerine... Atasözlerimiz vardır; en iyi şekilde, şunu vurgulamaktadır: "Ayağımızı yorganımıza göre uzatalım." Çoğunluğunuza göre değil, bu ülkenin...

Eğer, dikkat edilirse, bu sürecin, IMF ve Dünya Bankası gibi standartların bize vermiş olduğu bir tüketim politikasından farklı bir politika olmayacağını da hepimizin görmesi lazım. Bu sistemin ülkemize maliyeti, katrilyonlar; Yeni Türk Lirasına göre bilemiyorum nasıl hesaplayacaksınız. Bu ülkenin, böyle bir müsrifliğe hakkı yoktur.

Biraz önce, Sayın Nevzat Beyi dinlerken, gerçekten rüyada mıyım yoksa gerçek âlemde miyim diye düşünürken, tesadüfen, misafirim olan Bingöl İli Bağımsız İl Genel Meclisi Üyesi arkadaşımızın bir talebi oldu; 25 yataklı hastane istiyoruz. Bu bir ilçede sağlık hizmetinden yoksunluğun göstergesi. İkincisi; doktor atanmasını istiyoruz.

Ülkemizin böyle gerçeklerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, aile hekimliği gibi... Gerçekten, sağlığın umut tacirliği düzeyinde sömürülmesini istemiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Ağız ve diş sağlığı hizmetleri

MADDE 7. - Kişilerin ağız ve diş sağlığını korumak ve bu hizmetlerin daha etkili ve verimli yürütülmesini sağlamak amacıyla, Sağlık Bakanlığınca tespit edilecek illerde pilot uygulama yapılır.

Bu hizmetler karşılığında yapılacak ödemelerin, hizmetten yararlananların ilgisine göre bağlı bulundukları kurum bütçelerinden veya sosyal güvenlik kuruluşlarından karşılanması ile diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Maliye, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları tarafından müştereken belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yasa Tasarısının ağız ve diş sağlığı hizmetleriyle ilgili 7 nci maddesi hakkında görüşlerimizi söylemek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu olanaktan yararlanarak, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de ağız ve diş sağlığı, çağdaş ülkelerdeki normlara göre çok geride kalmıştır. Yaklaşık 19 000 diş hekimi Türkiye'de görev yapmaktadır. Bunların 12 500'ü serbest çalışmakta, 6 500'ü kamu hizmeti görmektedir. Kamu hizmeti gören diş hekimlerinin de yüzde 80'i kendi muayenehanelerinde mesleklerini icra etmektedirler; yani, bu durumda, diş hekimlerinin aşağı yukarı yüzde 90-95'i muayenehane sahibidir.

Türkiye'de, yurttaşın iki nedenden dolayı diş sağlığına yeterli önemi vermediğini görüyoruz. Bunlardan birisi, bana göre birincisi, ekonomik sıkıntılardır, ekonomik sorunlardır; ikincisi, bu konuda yeteri kadar eğitilmemiş olmamızdır. Tabiî, şimdi, dinleyenler veya sayın milletvekilleri diyecekler ki, eğitim daha önemlidir. Eğitim elbette önemlidir de, bizim vatandaşımızın ekonomik sıkıntısı eğitimin önüne geçmiştir. O nedenle, diş hekimine başvuramamaktadır.

Diş hekimliği pahalı bir meslektir arkadaşlar; diş hekimliğinde kullanılan maddelerin, malzemelerin yüzde 95'i ithal malıdır, bizim ülkemizde üretilmemektedir. Bu, bizim sanayimizin de dikkatine sunulması gereken bir husustur. Ben inanıyorum ki, bu malzemelerin önemli bir kısmını Türkiye'de üretebiliriz ve diş ve ağız sağlığını daha ucuzlatabiliriz.

Tabiî, bu nedenle, Türkiye'de diş hekimine başvurma oranı gelişmiş ülkelere göre çok geridedir. Gelişmiş ülkelerde bir vatandaş yılda 5 kez diş hekimine başvuruyor, bizde yılda 1 kez bile başvurmuyor. Türkiye'de, dünya standartlarına göre diş hekimi sayısı düşüktür; yani, 19 000 diş hekimi yeterli değildir. Türkiye'de, 4 600 kişiye 1 diş hekimi düşmektedir; ama, gelişmiş ülkelerde bu rakam 2 000 kişi civarındadır. Tabiî, böyle baktığımız zaman, daha çok diş hekimine ihtiyacımız varmış gibi gözüküyor; ama, gerçek bu değil. Diş hekimine başvuru sayısına baktığımız zaman, 19 000 diş hekimi bile fazladır; hatta, diş hekimleri arasında şöyle bir slogan oluşmuştur: "İnsanlar dişsiz, diş hekimleri işsiz." Yani, başvuru sayısı düşük.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, diş hekimliğinde aile hekimliğini uygulayalım; nasıl uygularız diye bir bakalım... Şimdi, Sayın Bakan diyordu ki; "hekim burada, aile burada; hekim aileye bakacak, aile de hiç para ödemeyecek." Şimdi, aile burada da hekim nerede? Türkiye'de dünya standartlarına, yani gelişmiş ülkelerin standartlarına uygun 2 ilimiz var; İstanbul ve İzmir. İstanbul'da 2 000 küsur kişiye 1 diş hekimi düşüyor; İzmir'de, hatta 1 700 kişiye 1 diş hekimi düşüyor; ama, 20 000, 30 000, 40 000 kişiye, hatta, 40 000'in üzerinde kişiye 1 diş hekiminin düştüğü yörelerimiz var.

Arkadaşlar, Türkiye'de, yaklaşık 16 000 000 aile vardır. Devlet, ağız ve diş sağlığı için 6 500 diş hekimine görev verebilmiştir. Ne kadar daha lazım; diş hekimliğinde aile hekimliğini uygulayabilmeniz için, en azından 10 000 diş hekimine daha görev vermeniz lazım. Bunu yapabilir misiniz bilmiyorum; ama, durum bu kadar kolay değildir. Hükümet, bakanlık, aile hekimliğini bir pilot bölgede uygulayabilir; bir pilot bölge seçer, oraya yeteri kadar hekim verebilir ve orada da, hakikaten, gerçekten çok güzel bir aile hekimliği uygulaması yapılabilir; ama, bu, bir pilot bölgede yapılabilir. Türkiye'nin genelinde bunu yapmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Belki bir heyecanla bu yasayı getirdiniz. Gerçi, bu yasaya da çok sahip çıkmadınız yani; öyle görüyorum. Yani, bu bir hükümet tasarısıdır, siz getirdiniz, bir heyecanla da getirdiniz, mutlaka iyi olacak, iyi sonuçlar verecek diye getirdiniz; ama, beş kez burada çoğunluğu sağlayamadınız. Yani, yasaya da çok önem vermiyorsunuz, hem getiriyorsunuz hem önem vermiyorsunuz. Şimdi, bize diyorlar ki, siz iyi muhalefet etmiyorsunuz. Bundan sonra da size diyecekler ki, yahu, iyi iktidarlık yapmıyorsunuz, gelip görevinizi yapmıyorsunuz. Yani, gerçek bu. Dört kez mi, beş kez mi, Sayın Başkan ara vermek zorunda kaldı; olmaz ki böyle. Milletvekilleri görevini yapacak, özellikle iktidar milletvekilleri görevlerini yapacaklar. Yani, sizin de bu yasaya çok önem verdiğinizi zannetmiyorum; böyle geldi, geçsin gibi bakıyorsunuz.

Şimdi, bu yasanın uygulanması için, dediğim gibi, hükümet, bakanlık eğer cesaret gösterebilirse, gelişmiş ülkelerdeki uygulamayı Türkiye'ye taşır. Nedir bu uygulama; arkadaşlar, en gelişmiş ülkelerde bu uygulama şöyle olmuştur: Sağlık hizmetlerini yürüten kurumlar planı önlerine koymuşlardır. Nerede hekime ihtiyaç var; önlerinde, bellidir. Bir diş hekimi, genel tababet mensubu, eczacı başvurduğu zaman o kuruma, muayenehane açmak için veya eczane açmak için, ona diyorlar ki, bizim şurada eczacıya, diş hekimine veya doktora ihtiyacımız var, sen orada muayenehane açabilirsin. Şimdi, bunu Türkiye'de konuştuğumuz zaman, yahu, bu insan haklarına da aykırıdır, bu liberal ekonomiye de aykırıdır, bu belki Anayasaya da aykırıdır diyenler olabilir; ama, bunların hiçbirisi doğru değildir. Sağlık hizmetleri ve eğitim hizmetleri sosyal devletin olmazsa olmazlarıdır. Anayasada da yurttaşın beden ve ruh sağlığından devlet sorumludur deniliyor ve nasıl sorumluyuz; yıllardır bu sistemi uygulayamamışız. Bu, elli yıl evvel Türkiye'de vardı biliyor musunuz. Benim çocukluğumda Trabzon'da 4 tane eczane vardı, bir eczacı daha mezun oldu geldi, eczane açtırmadılar ona -ondan hatırlıyorum- burada yeteri kadar eczane var, Rize'de yok, Artvin'de yok, oraya gideceksin dediler; ama, Avrupa'da da gördüm bu uygulamayı.

Şimdi, biz, hiç olmazsa son yirmi yılda bunu söyleyebilseydik, bugün Türkiye'de sağlık hizmetlerinin dağılımı bu kadar adaletsiz olmazdı. Yani, bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu sorunu çözmüş olan ülkeler bu uygulamayı yapmışlardır. Öyle hekimler çıkmıştır ki, muayenehane açmak için, onlara denilmiştir ki, tamam, şu şu yerlerde ihtiyaç vardır, orada açacaksın muayenehaneni. Bunun, ne insan haklarıyla ne Anayasayla ne demokrasiyle çelişen bir yanı vardır. Hatta, bunu uygulamamak Anayasaya aykırıdır arkadaşlar. Bunu uygulamamak, bizim Anayasamızın idareye emrettiği hükme aykırıdır.

Bunu uygularsanız, bugünden yarına bu işi halledebilir misiniz; halledemezsiniz; çünkü, her ne kadar Türkiye'de genel tababet mensubu sayısı iyi bir düzeye gelse de... Yani, bizim sağlık hizmetlerini sosyalleştirme çabamızın olduğu yıllarda 10 000-12 000 hekim vardı, başarılı olamadık; ama, şimdi 100 000'e yakın hekim var. Orada bir başarı sağlayabilirsiniz. Diş hekimi sayısı da yeterli değildir, eğer böyle bir uygulama yaparsanız; çünkü, muayenehanesini açmış hekime, sen falan yere gideceksin diyemezsiniz. Yeni mezun olan -yılda 1 000 diş hekimi mezun oluyor Türkiye'de- diş hekimlerinin büyük çoğunluğu muayenehane açacak, eğer devlet onlara bir görev vermezse. Kaldı ki, eğer devlet, bakanlık kadro verirse, ben size söyleyeyim, 12 500 mevcut çalışan diş hekimi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akyüz, toparlayabilir misiniz.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsamaha gösterin; siyaset falan yapmıyorum. Bakın, meslektaşım da Divanda oturuyor.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akyüz.

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, yılda 1 000 diş hekimi mezun oluyor dedik. Bunların muayenehane açacağım talebine, git falan yere aç diyebilirsiniz, idare bunu diyebilir. Bu, idare için anayasal bir haktır; çünkü, sağlık hizmetidir.

Bir de, diş sağlığı bakımından, bakanlık kadro verebilirse, genel tababet mensuplarına da aynı şeyi uygularsanız, Türkiye'de, önümüzdeki beş on yıllık süreçte, yani, Avrupa Birliğine tam üyelik müzakeresi süreci içinde -ben 7 nci madde üzerinde konuşuyorum- belki, sağlık sorunlarını çözeriz. Yapabilir misiniz yapamaz mısınız bilmiyorum; ama, yaparsanız, iyi bir şey yapmış olursunuz. Buna, bugünden başlamak lazım. Yoksa, ben bir pilot ilçe seçeceğim, oraya 10 hekim göndereceğim, aile hekimliğini orada uygulayacağım... Uygularsınız, kolay; ama, orada uygularsın, Türkiye'nin her yerinde uygulayamazsın. Sayın Bakan "ben hemşireyi, ebeyi at sırtında mı köye göndereceğim; o devir bitti" diyor. Peki, neyle hekim göndereceksin oraya; helikopterle mi?! O duruma gelmiş misin; gelmemişsin. Durumunu iyi tespit edeceksin ve ona göre hareket edeceksin.

O zaman şu var arkadaşlar: Benim önerdiğim bu sistemi uygulamaya başlayın, yedi sekiz yıl zarfında Türkiye'de sağlık sorunlarını çözersiniz. Çok da iyi olur, çok da köklü olur, çok da sürekli olur.

Bu önerimi de yaptıktan sonra, diliyorum -Sayın Bakan burada yok- Sayın Bakan bunu dikkate alır, hepiniz de buna sahip çıkarsınız; beş on sene sonra -belki ben göremem ama, genç arkadaşlar görür- görürsünüz ki, Türkiye'de sağlık sorunları kökünden çözülmüş. Bunu başaracağınıza inanıyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkana da, müsamahası için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.

Madde üzerinde şahsı adına Muğla Milletvekili Ali Arslan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçi bu madde diş hekimleriyle ilgili; ama, biraz önceki konuşmamda da değindim -ben bir pratisyen hekimim- aslında, aile hekimliği yasası, daha çok pratisyen hekimleri ilgilendiren bir yasa, daha çok onlarla yürütülecek bir hizmet. O açıdan, bu maddede, daha çok pratisyen hekimlerin sorunları hakkında konuşmak istiyorum; o nedenle affınıza sığınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aile hekiminin 1 000 ile 4 000 arasında hastası olacak. 4 000 olduğunu düşünelim. Birinci basamak hizmetlerinin iki temel ayağı var; birisi, koruyucu hekimlik, koruyucu sağlık hizmetleri; bir diğeri de tedavi edici hekimlik. Bilimsel araştırmalara göre, eğer bir hekim 4 000 hastayla tedavi edici hekimlik olarak uğraşırsa, zamanının büyük bölümünü orada geçiriyor, koruyucu sağlık hizmetlerine yeteri zaman ayıramıyor. Bu, Türk Tabipler Birliğinin bilimsel çalışması sonucu ortaya çıkan bir gerçek. O açıdan, birinci basamak sağlık hizmetlerinde koruyucu hekimlik yönünün zayıf kalacağı yönünde de kuşkularımız var, korkularımız var. Tabiî, koruyucu hekimliğin ihmal edilmesi, koruyucu hekimliğin yeterince yapılamaması, çok vahim bir olay. Sağlık göstergelerimizde gerçekten ciddî bozulmalar yapacaktır; daha da utanç verici hale getirecektir.

Aslında, çözümü biraz önceki konuşmamda da söylemeye çalıştım. Sağlığa yeterince kaynak ayırmak gerekiyor. TÜSİAD raporunda da bu tespit edilmiş. TÜSİAD, önerisinde diyor ki: Sağlıkocaklarını geliştirin, sağlıkocaklarına birden fazla hekim verin, iyi yetişmiş sağlık personeli ile iyi donatılmış sağlıkocaklarıyla insanların sağlıkocaklarına güvenmesini sağlayıp ikinci basamaktaki yığılmayı, ikinci basamaktaki hasta çoğalmasını, kuyrukları azaltırsınız. TÜSİAD'ın raporundaki öneri de bu. O açıdan, biz de bu öneriye katılıyoruz.

Aile hekimliği, belki ihtiyaç duyulan, yeterince oturtamadığımız büyük kentlerdeki gelişmiş bölgelerde uygulanabilir, oraya entegre edilebilir. Bence, bu konuda pilot uygulama yapılacaksa, oralarda yapılmalı. Aile hekimliği, şiddetle karşı çıktığımız bir olgu değil; ancak, büyük kentlerin gelişmiş yörelerinde, yeterince sağlıkocaklarını kuramadığımız, yeterince birinci basamak hizmetlerini götüremediğimiz alanlarda uygulanmasında fayda vardır diye düşünüyorum.

Biliyorsunuz, 45 000 civarında pratisyen hekim arkadaşımız var; birinci basamakta, her biri yıllardan beri özveriyle, çok düşük ücretlerle görev yapıyorlar; kendilerine, burada, yeri gelmişken şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum. Çıkardığımız bütçe uygulama talimatıyla, gerçekten, hem bu pratisyen hekim arkadaşlarımızı hem de bu hizmet yeterince yürütülemediği için yurttaşımızı büyük sıkıntıya soktuk. En çok kullanılması gereken depresyon ilaçlarını -ki, Psikiyatri Derneği de bunları pratisyen hekimlerin yazabileceğini söylüyor- ve tıbbî deyimiyle modern tansiyon ilaçlarını pratisyen hekimlerin yazmalarını engelledik. Aşağı yukarı 1 000 civarında ilaç.

Ne olacak şimdi; birinci basamakta hasta gelecek, pratisyen hekim ilacını yazamadığı için mecburen hastanelere sevk edecek. Peki, aile hekimliğindeki amaçlardan bir tanesi de, sorunları birinci basamakta çözüp, hastanelerdeki yığılmaları engellemek değil miydi?! O zaman, siz, pratisyen hekime birçok ilacı yazma sınırlaması getirirseniz, temel amacınıza, daha baştan, bu uygulamayla ters düşmüş olursunuz; yani, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu anlamında bir uygulama bu. O açıdan, bunun bir an önce düzeltilmesi, pratisyen hekimlerimizin onurunu kıran, inciten bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.

Biliyorsunuz, bu pilot il belli, Düzce'de uygulanacak. Ben, Düzce'de birkaç araştırma yaptım, Düzce'deki arkadaşlarımız son derece huzursuz; sözleşmeli çalışacakları için, iş güvenceleriyle ilgili sıkıntıları var. Genç hekim arkadaşlarımız, nasıl olsa bu haliyle de ücretimiz düşük, boş ver, olursa da olsun kabilinden, orada da öldük, burada da ölürsek ölürüz gibi, yeni mezun olan pratisyen hekim arkadaşlarımız çok fazla itiraz etmiyor; ancak, on onbeş yıldan beri hekimlik yapan, iş güvencesi olan arkadaşlarımızda büyük bir tedirginlik var.

Düzce'de sanıyorum, sağlıkocakları da kapatılacak ve pilot uygulama başarısız olur da hekim geri dönmeye çalışırsa, bu sefer de geldiği kurum ortadan kaldırılmış olacak, böyle bir sıkıntı yaşıyorlar.

Tabiî, uygulamada problemler, hekimlerin bu işe sıcak bakmaması ortaya çıkınca, yine aldığım duyumlara göre ve öğrendiğim kadarıyla da, Sağlık Bakanlığı tarafından, bu arkadaşlarımız baskı altında; yani "ya bu işi kabul edersiniz ya da başka illere sizi tayin ederiz" gibi bir baskı altına sokulmuşlar. Bunu da buradan dile getiriyorum. Böyle bir yanlışlıktan da, hükümeti, geri dönmeye çağırıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama son verirken, Yüce Meclisi yeniden saygıyla selamlıyor, Sosyalizasyon Yasasının büyük mimarı, sevgili Nusret Fişek'i rahmetle anıyorum; sosyalizasyon alanında yıllardır başarıyla hizmet yapmış tüm hekim arkadaşlarıma, sağlık çalışanlarına saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın milletvekileri, 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okuyup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama talebinde bulunan üyelerin isimlerini okuyorum:

Haluk Koç?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Necati Uzdil?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Sedat Pekel?.. Burada.

Mustafa Özyurt?.. Burada.

Muzaffer Kurtulmuşoğlu?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

Nurettin Sözen?.. Burada.

Şevket Gürsoy?.. Burada.

Mehmet Işık?.. Burada.

Mehmet Neşşar?.. Burada.

Nuri Çilingir?.. Burada.

Vezir Akdemir?.. Burada.

Ahmet Ersin?.. Burada.

Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.

İsmail Değerli?.. Burada.

Yılmaz Ateş?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yoklama için 3 dakika süre veriyorum; adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE 8. - Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının çalışma usul ve esasları; çalışılan yer, kurum ve statülerine göre öncelik sıralaması; aile hekimliği uygulamasına geçişe ve nakillere ilişkin puanlama sistemi ve sayıları; aile sağlığı merkezi olarak kullanılacak yerlerde aranacak fiziki ve teknik şartlar; meslek ilkeleri; iş tanımları; performans ve hizmet kalite standartları; hasta sevk evrakı, reçete, rapor ve diğer kullanılacak belgelerin şekli ve içeriği, kayıtların tutulması ile çalışma ve denetime ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarıyla yapılacak sözleşmede yer alacak hususlar ve bu Kanunda belirlenen esaslar çerçevesinde bunlara yapılacak ödeme tutarları ile bu ücretlerden indirim oran ve şartları, sözleşmenin feshini gerektiren nedenler, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Sözlerime başlamadan evvel, tüm öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Gününü, bu uygunsuz şartlarda vazife yapmalarına rağmen, candan kutluyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün değil, bundan evvel de sağlıkta çok büyük aksaklıklar vardı. Her bakan gelir gelmez kendine göre birtakım öneriler getirirdi. Sayın Bakanım da, bugün, geçmiş iktidarlar gibi, baktı ki sağlığı düzeltemeyecek, yeni bir madde ekleyerek gündemi saptırmaya çalıştılar. Elbette ki, sağlıkta birtakım yenilemeler yapılacaktır. Bence, bu yenilemeleri yaparken bir sisteme oturtmak lazım. Bunu sisteme oturtabilmek için de... Ulusal sağlık sistemi denilen o sistemi bugüne kadar yapmadılar, bugünkü iktidar da ondan kendini arı tutmaya çalıştı.

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye'de aile hekimliği nedir?.. Cumhuriyetin kuruluşundan beri sağlıkta eksiklikler devam ederek gelmektedir. Aile hekimliği, cumhuriyet sonrası dönemde "hükümet tabipliği" olarak adlandırılan ve koruyucu hizmetlerle tam olarak uğraşmayan, salt tedaviye dayalı bir hekimlik sistemidir. Bugün aile hekimliği adı altında tekrar geri dönülmek istenen model aslında budur. Türkiye'nin özgün modeli, Sosyalleştirme Yasası uyarınca, sağlıkocağı temelli olarak belirlenmiştir. Bugün, sağlıkocaklarında durum içler açısıdır. Kentlerde her 20 000 kişiye, kırsal kesimde ise her 5 000 kişiye bir sağlıkocağı açılması gerekmektedir. Nüfusumuzun hızla artmasından dolayı yılda açılması gereken sağlıkocağı sayısı 100'dür. Biz, bunu açtık mı; hayır. Türkiye, birinci basamak sağlık kurumlarından gösterilen gayretle, mevcut açığı kapatmaktan son derece uzak bir durumdadır.

Sağlıkocaklarının ve sağlıkevlerinin bina durumunda ciddî olumsuzluklar vardır. Geçen on yıllık dönem içinde, binasız, yani, kiralık sağlıkevi oranlarında ihtiyaca cevap verecek ilerleme olmamıştır. Bugün sağlıkocaklarının yaklaşık yüzde 32'si binasız, yani, kiralıktır. Geçici, kiralık binaların da birçoğunda muayene odası ve laboratuvar oluşturulmakta zorluk çekilmektedir. 1980'lerde 1 500 sağlık ocağı varken, 5 700 küsur sağlıkevi varken, bugün, 2000 yılı itibariyle 5 700 -veya şimdi 5 800- sağlıkocağı, 11 000 küsur da sağlıkevi bulunmaktadır. Aynı yıllar arasında yıllık nüfus artışı dikkate alındığında, sağlıkocaklarının ne kadar yetersiz olduğu görülmektedir. Gelinen bu nokta da, sağlıkocaklarındaki sayısal artışa rağmen, birinci basamak sağlık hizmeti sunmaktan oldukça yoksun olduğumuzu göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekleri görmek zorundayız. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak aile hekimliği uygulamasına karşı olmamızın nedeni, altyapısı tamamlanmadan bu uygulamaya geçilmesidir. Ne yaptık da sağlıkta, aile hekimliğine başladık? Birinci basamağı hallettik mi? Hastane kapılarındaki yığılmayı önledik mi?

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Onları önleyeceğiz.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Önledik diyoruz...

Sevgili arkadaşlarım, çok dokunmak istemiyorum -ben siyaset yaparken hep gerçekleri söyleyerek gitmek istiyorum- ama, Sayın Bakanım "her şeyi hallettim" diyor. Daha dün Numune Hastanesine acil bir vaka gitti. Telefon açıyorlar "hocam param yok..." Çocuğun parmağı kırılmış. Senet yapın denildi, senet yaptılar. Peki, bu adamın zaten sosyal güvencesi yokken, senet yaptığınızda, bu senedi nasıl ödeyecek?!

Sevgili arkadaşlarım, sizin her gün başınızda değil mi bunlar? Ne oluyor sonunda; o zavallı insan, parayı ödeyemeyince icraya veriliyor. İnsan hayatı için lüzumlu olan, evindeki bir buzdolabını, bir çamaşır makinesini icra yoluyla almak çok mu doğru?! Anayasada, doğumundan ölümüne kadar sağlığıyla ilgileneceğim diyen sosyal devlet!.. Her şeyi hallettim demek bu kadar kolay mı?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Üniversite hastaneleri dışında senet uygulaması yok.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, Süleyman Demirel'in bir sözü var; bana laf atmayın, çok cevap bulursunuz; söyleyeyim.

Ben oradan geliyorum, ben onları yaşıyorum her gün. Otuzbeş senedir de gelip bana ücretsiz yapar mısın?.. Ücretsiz yapma yetkisi yok başhekimin; ama, onu söylüyorsunuz, var diyorsunuz. Var demekle olmuyor. Başhekim, 5 kuruş ücretsiz yapamıyor. Kim ödeyecek bunu?.. Tamam, doğrudur tabiî ki... Ne var; yeşilkart al diyor; alalım. Bağ-Kur olsun diyor. Nasıl alacak?! Yeşilkart alabilmesi için adamın çırılçıplak olması lazım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Niye; röntgen mi çektirecek!

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Tesadüfen, adamın bir traktörü varmış; o da şimdi çalışmıyor. Bağ-Kur primini ödeyemedi. Bağ-Kur primini ödeyemedi diye yeşilkart alamıyor. Ne yapacak bu vatandaş şimdi; ölsün mü?! Ölüyor, merak etmeyin, ölüyor!.. Oturalım, bence, gerçekleri hep birlikte görelim.

Sevgili arkadaşlarım, aile hekimliği, elbette ki, gelişmiş ülkelerin önde gelen sistemlerinden birisidir. Biz daha gelişmedik; gelişmeye emekliyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Gelişiyoruz... Gelişiyoruz...

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İnşallah gelişeceğiz. İşte, o zaman bu aile sistemini de getireceğiz.

Sevgili arkadaşlarım, aile sisteminin, aile hekimliğinin temelinde ne yatıyor biliyor musunuz; aile hekimi, bir ailenin hekimi demek. Peki, o ailede kadın doğuma gidecek başka yerde, cerrahiye gidecek başka yerde. Bu, aile hekimi değil, semt hekimidir. Anne başka yerde kayıtlı, çocuk başka yerde kayıtlı, baba başka yerde kayıtlı; bunun adı aile hekimi değildir.

Peki, aile hekimliğini yaptık, kurduk. Bu aşılamayı nasıl yapacağız? Birinci basamak hizmetlerini nasıl yapacağız? Birinci basamak hizmetlerini yaparken, aile hekimi olarak çocuğunuz bana geldi tetanos aşısını yaptırdı. Başka bir çocuk başka bir aile hekiminde. Okulun aşılamalarını nasıl yapacaksınız? Birinci basamak hizmetlerini nasıl yapacaksınız?

Peki, ondan da vazgeçtim. Sevgili arkadaşlarım, ne olurdu şu gün -6 000 küsur tane sağlıkocağımız var, 11 000 küsur tane de sağlıkevi var; benim yalanım değil, Sağlık Bakanlığından aldığım verilerden- bunların altyapısını yapsaydık, temelini hazırlasaydık, orada bir röntgen filmi çekebilseydik, orada laboratuvar tetkikleri yapabilseydik, orada hastayı ayakta tedavi edebilseydik, bugünkü aile hekimliğine lüzum kalır mıydı?!

Bakınız, 224 sayılı Yasa yürürlükte. 224 sayılı Yasayı uygulamamak -sadece siz değil, sizden evvelki iktidarlar da uygulamadı- suçtur, suç...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, şahsınız adına da konuşacak mısınız?

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ama tabiî ki, hep de sizin kabahatiniz değil; ne gördüyseniz geride, ileriye doğru onu yapıyorsunuz; ama, yanlıştan dönmek lazım bence. Yanlışa yanlış katmamak lazım. Onu uygulasaydık, bugün yeniden... Hani aile hekimliğine nereden bulacağız dediğimiz  parayı,  var olan hazır binalarımıza, var olan hazır tesislerimize harcasanız da yeniden bir inşaat sahası yaratmasanız ve burada da biz muhalefete açık vermeseniz. Nereden bulacaksınız bu parayı demesek. İşte biz bunları reorganize ediyoruz, şunları şöyle yapıyoruz deseniz. Sevk sistemini uygulasanız. Hastanelere sadece  yatmak isteyen, ameliyat olmak isteyen hastaları gönderseniz yanlış mı olurdu; yanlış olmazdı. O zaman hastane kapılarındaki yığılmalar da önlenmiş olurdu.

Biz Türk Milleti olarak hep işin tersinden başlarız; yani, kulağımızı böyle göstermeyiz, böyle gösteririz.

 Biz de  onu yapıyoruz diyor Sayın Sağlık Bakanım. Belki iyi niyetli; ama, olmuyor, iyi niyetle her şey olmuyor. Yaz boz tahtasına dönüyor Türkiye. İnsanların sağlığıyla oynuyoruz. En tabiî hakkı olan yaşama hakkını insanlara lüks görmeyelim.

Yarın, SSK tasarısı Genel Kurula gelecek. SSK'yı devrediyorsunuz; doğrudur, ediniz. Sağlığın tek elde toplanması doğrudur; ama, tek elde toplayacağım diye de adamın binasından ne istiyorsunuz?! O bina, bir kurumun. İş Bankası kurumunun binasını satabiliyor musunuz; hayır. O zaman bunu nasıl satıyorsunuz, devrediyorsunuz?! Bunun kurulları vardır, bunun kendi özel yeri vardır. Binayı bırakın, dursun; ama, hizmeti verin. Hizmeti verirken de, o hizmeti vereceğim diye de daha kötüye götürmeyin ortalığı.

Sevgili arkadaşlarım, adamın birisi damdan düşmüş, herkes bir şey söylemiş, birisi doktor getirin diyor, birisi yok canım bunda bir şey diyor. Adam gözünü açıyor "arkadaşlarım, siz benim halimden anlamazsınız. Siz, bana damdan düşen birini getirin, benim halimden o anlar" diyor.

Sevgili arkadaşlarım, siyaset için bu kürsüye çıkmak kolay, bunu yaptım demek kolay da asıl netice ne, netice?.. Yani, otuzbeş senedir yönetici olarak şunu gördüm: Sağlık çok zor durumda, sağlığı almak isteyen insanlarımız, vatandaşlarımız çok zor durumda. Tabiî ki, hiçbir iktidarın "sağlığı ben size vermem" deme lüksü yok, demez; ama, sistemde yanlışlık var. Bir sistemi düzeltmeye çalışırken, diğer sistemi bozmak, çok yanlıştır diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlarım, sabrınız için, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.

Madde üzerinde şahsı adına Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten çok hayatî bir konuda çalışma yapıyoruz. Ülkemiz insanlarını yıllardır mağdur eden, az önce konuşan çok kıymetli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, yıllardır çalışanını da mağdur eden bir sistemin değişmesi konusunda çalışma yapıyoruz. Belli ki, bu konuda değişimin zorunluluğunu herkes kabul ediyor, farklı konuşan pek olmadı.

Ben, ilk konuşmamda, özellikle bu getirilen sistemle, aile hekimliğiyle, iyi bir sevk zincirinin olmasıyla, gerçekten iyi bir hizmetin olmasıyla ve genel sağlık sigortası çıkarılarak bu hizmetin buradan finanse edilmesiyle hekim ile hasta arasındaki para ilişkisinin ortadan kalkacağını söyledim. Gerçekten de, bu sistemle bu ilişki kalkacaktır. Ancak, Sayın Milletvekili Ümmet Kandoğan, bu konuşmamı çok farklı değerlendirerek, bunu, özellikle pratisyen hekimlerin parayla ilişkilendirilmesi şeklinde konuştu ki, burada, hiçbir şekilde böyle bir ifade ve böyle bir maksat yoktur. Tam tersine, pratisyen hekimleri daha da prestij sahibi yapacak, özellikle gelir durumlarını artıracak, çalışma şartlarını artıracak bir düzenlemedir.

Şimdi, 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasının savunulduğunu görüyoruz. Evet, bizler de, bu savunulan Sosyalizasyon Yasasındaki uygulamaları, aslında aile hekimliği uygulamasıyla işlerliğe koyuyoruz. Ne oluyor; 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasında "etkili bir sevk zinciri olsun" deniliyor. İşte, etkili bir sevk zinciri yapıyoruz.

"Birinci basamak sağlık hizmetleri işlevsel hale gelsin" deniliyor. İşte, biz de bunu söylüyoruz.

"Koruyucu sağlık hizmetleri birinci basamak sağlık hizmetleriyle birlikte sunulsun" deniliyor. İşte, biz de bunu yapıyoruz. Aile hekimi, hem muayenesini yapacak, teşhisini koyacak, tedavisini yapacak, bir yandan da, koruyucu sağlık hizmetlerini sunacak diyoruz, ekip anlayışı içerisinde olsun diyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl yapacak?

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bahsettik, işte, ebesiyle, hemşiresiyle, sağlık elemanıyla bir ekip halinde çalışacak diyoruz. "Herkes bu hizmete ulaşsın, etkili, kaliteli hizmete ulaşsın" deniliyor. İşte, biz de bunu yapıyoruz. Etkili ve kaliteli olması için, bununla ilgili gerekli sayılar, gerekli rakamlar, sistemler koyuyoruz ve herkese hekim seçme şansını veriyoruz ki, memnuniyet uyandıran bir hizmet olsun. O zaman, sorun nedir; o zaman, sorun, sadece bu değişimi yorumlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, burada bir anlayış değişimi vardır. Sadece sistemin değişmesi değil, hizmet anlayışının değişmesi vardır. Bu da, hasta memnuniyetini esas alan bir düzenlemedir.

Sosyal devlet anlayışıyla ilgili bazı yorumlarda bulunuldu. Cumhuriyet Halk Partili bir sayın milletvekilimiz, AK Partinin, özellikle kamu düzenini kökten değiştirmeyi amaçlayan çok tehlikeli bir planının parçası olarak gördüğünü söyledi bu aile hekimliğiyle ilgili yasayı. Vallahi, şaşırarak izliyoruz, gerçekten, şaşırarak izliyoruz. Biz ne zaman halkın menfaatına, halkımızı mağdur eden bir problemin çözümüne yönelik bir şey yapmaya kalksak, mesela, hastanelerin ortak kullanımıyla ilgili böyle bir düzenlemeyi yaptığımızda da benzer şeyler söylenildi; ne oldu; SSK'lı hastalarımızdan şu anda -on aya kadar- 30 000 000 SSK'lımız devlet hastanelerinden hizmet aldı. Peki, SSK hastanelerinde hasta da azalmadı, nereden çıktı bu 30 000 000 kişi; durup dururken hasta mı oldular; hayır, bu 30 000 000 kişi, evinde oturup, kaderine teslim oluyordu, sağlık hizmeti alamadığı için, hastanelere gidemediği için evinde beklemek zorunda kalıyordu.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Bomboş her taraf.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Yine, sağlıkocaklarına ve sağlıkevlerine yıllardır ebe, hemşire gidemiyordu, bir yasa çıkardık, buna da benzer yaklaşımlarla karşı çıktınız değerli muhalefet temsilcileri. Bakın, bunlarla köylerimize ve sağlıkocaklarımıza ebe ve doktor gitmiştir. Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum: Hepimiz, bu ülkenin evlatları ve milletvekilleri olarak ve şurada konuşan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Doğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Devamla)- ... muhalefet ve iktidar milletvekilleri olarak ve hekim milletvekilleriydi konuşanların çoğu, bu sistemin, hakikaten hem hizmeti sunanı, doktoru, hemşireyi, sağlıkçıyı hasta ettiğini, hastayı daha da hasta ettiğini hepimiz kabul ediyoruz. Gelin, samimiyetle, şu sağlıkta dönüşüm projesini, ki, neler var bunun içerisinde; genel sağlık sigortasının çıkarılması, hastanelerin tek çatı altında toplanması, aile hekimliği sistemi gibi, gerçekten bu sistemi, bu sistemi çalıştıracak değişimleri hep birlikte yapalım ve bu sistemdeki değişikliklerle hastamızın, doktorumuzun yüzü gülsün. Sağlıklı insanımız daha sağlıklı olsun ve hakikaten ülkemiz ve gelecek nesillerimiz sağlıklı bir şekilde geleceği kucaklasınlar diyorum.

Bu alanda attığımız her adımın bir rejim tartışması, bir tehdit gibi gösterilmesini biz hoş karşılamıyoruz. İnanın, vatandaşımız da hoş karşılamıyor ve bunu yapanlara da hiç prim vermiyor, bunu kulak arkası ediyor. Lütfen, ne olur, bu tür yaklaşımlardan kaçınalım.

Rejimin, sistemin en büyük teminatçılarından biri olduğumuzu vurguluyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sayın Başkan, konuşmama atıf yapıldı; yanıt vermek istiyorum.

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük:

MADDE 9.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının görüşülmeye başlandığı günden itibaren, son iki maddesinde yürürlük ve yürütme maddesinde Grubum ve şahsım adına söz alıp temel eleştirilerimizi bir kez daha dikkatlerinize sunmak isteyeceğimi ifade etmiştim, daha sonrasında da nasıl olmalıyı anlatacağımı ifade etmiştim; fakat, benden önceki konuşmacı arkadaşım, değerli milletvekili arkadaşım o kadar tipik bir konuşma yaptı ki, yıllardır Türkiye siyasetinde izlenen bir şablonu bir kere daha buraya getirdi. Ben, kısaca bir deyimle anlatmak istiyorum, "sol gösterip, sağ vurma" politikasını tipik bir şekilde dile getirdi arkadaşım, kutluyorum becerisini.

Nedir bu sol gösterip sağ vurma? Halka, önce memnuniyetsizliğini artıracak bir şekilde -bu son iki yılın olayı değil, yani, buradan siz sorumlu değilsiniz, onu söylemek istiyorum, daha önce de söyledim- yıllardır içi boşaltılmış, de facto dediğimiz uygulanmayan bir Sosyalizasyon Yasasının bilinçli bir şekilde, sağlık hizmetlerinden memnuniyetsizliği artıracak şekilde bugüne taşınması ve bundan sonra, bu memnuniyetsizlik üzerine, halka "biz bunun ruhuna uygun davranıyoruz" söylemiyle -sayın arkadaşımın ifade ettiği- çok farklı, deminden beri söylediğim, temel felsefesi olayın çok uzağında olan ve bu işin, tamamen, sağlığı piyasaya terk ederek -bakın, bunu, sol ideoloji adına, bir terminoloji, bir deyim olarak söylemiyorum- tamamen, sağlığı, insanın ihtiyacı olduğunda gücü kadar satın alabileceği bir meta haline dönüştürme politikasının aracı olduğunu da itiraf etmek zorunda değerli arkadaşım.

"Bir rejim tartışması açıyorsunuz" dedi. Biz, rejim tartışmasını sizin anladığınız anlamda söylemiyoruz. Bu yasa, perakende yasalardan bir tanesidir; tıpkı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması gibi, gelecek olan yasa gibi. Yani, burada, oniki gün, oniki gece boyunca Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, soru-cevaplar dahil, anlatmaya çalıştığımız dört temel özelliği biz anlatamadık o zaman ya da yoklama tehdidine rağmen, katılmayıp, dinlemek lütfunda bulunmadınız.. Bir daha tekrar edeyim, bir dakika ayırmak istiyorum.

Değerli arkadaşım, dört temel sakıncayı taşıyan Kamu Yönetimi Temel Kanununu, Sayın Cumhurbaşkanı 22 maddesini geri gönderdiğinden tekrar gündeme getiremiyorsunuz. Toptancılığı bıraktınız, perakende yasalarla teker teker parçayı tamamlamaya çalışıyorsunuz. Bu dört mahzur şuydu: Bunlardan bir tanesi, merkezî idarenin tüm yetkilerini, merkezî denetimi kaldırarak, denetim mekanizmasını esneterek, zayıflatarak ve günü geldiğinde yok ederek, tamamen il özel idarelerine bırakmak ve bunun akabinde, bunun sonrasında, il özel idarelerinden piyasaya dönecek küçük müteahhitçiklerin, daha sonra, olayın çapına göre, daha büyük ölçekte ulusal ya da uluslararası büyük şirketlerin bunun işletmeciliğine soyundurulması; yani, temel hizmetlerin yavaş yavaş kamunun elinden çıkması projesi. Bu, daha sonra, seçilmiş valilere gider dedik. Örnek vermek istemiyorum. Türkiye'de, değişik bölgelerde birer vali seçelim; sizler, Türkiye üzerinde taşıyacağı riskleri düşünebilirsiniz. Her türlü yetkiyi oraya bırakırsanız, Türkiye'nin üniter devlet yapısı esner, gevşer, zayıflar ve günü geldiğinde de, önümüzdeki dönemde bizden gelecek olan, bize gelecek olan çok değişik taleplere, Anadolu'nun bozkırında -değerli arkadaşım, bir kere daha vurguluyorum- mercekle azınlık arayanlara koz verir, bu ülkenin aslî unsuru olan tüm yurttaşlarımızın aklında birtakım şeyler uyandırarak, Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını zayıflatır dedik. Bu, bir tezdir ve bu işlerin sonunda bu gelir dedik.

İkincisi, tüm kamu çalışanlarının, performansa dayalı sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesiyle, iş güvencesinden mahrum kalacağını söyledik; denetim mekanizmasını ortadan kaldıracağını söyledik; bu yolsuzlukları yerel boyutta çok daha fazla artıracağını söyledik -bunları ifade ettik, yani, yanlış bir şey söylemedik; her seferinde bu tartışmaları çıkarıyor diyorsunuz; bunları, bir kere, bir kere daha söylemek zorundayız- sosyal devleti ortadan kaldıracak, eritecek dedik. Evet, aynı tezi yine söylüyoruz ve bu da, o parçalardan bir tanesidir diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, insan hakları, özgürlükler, demokrasi söylemiyle, üst makyajıyla getirilen birçok söylemin, teklifin arka sayfasına hepimiz bakmak zorundayız, sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil. Bunun arkasında ne gibi tuzaklar olduğunu, yasama görevini üzerinde taşıyan, bu sorumluluğu taşıyan her milletvekilinin, siyasî parti ayırımı gütmeden, bir ulusal duyarlılıkla mutlaka araştırması lazım. Olayın makyajı, yaldızı başka, arkasında hedefler başka olabilir. Bunları sorgulamak, şüphecilik bilimin en temel kuralı, eleştirel yaklaşım bilimin en temel kuralı; yani, bu bakış açılarını kaybederek yasama görevi yapmak mümkün mü değerli arkadaşım. Bu sorgulamayı, bu eleştirel yaklaşımı, bu kuşkuculuğu ortadan kaldırmak mümkün değil. Ve diğeri, vatandaş memnuniyetsizliği üzerine kurularak getirilen "bakın, iyi hizmet alamıyorsunuz, biz, çok daha iyisini yapacağız" söylemiyle getirilen. Belki iyiniyetle bunları söylüyorsunuz; ama, ben tüm boyutlarıyla değerlendiriyorum, işin, politika, yani, felsefe boyutunu da söylüyorum. Bunun arkasında da, ne yazık ki, kendini uzman olarak sunan ve kendini devlet zanneden -bu çok ağır bir eleştiridir, biliyorum- bir avuç uzmanın hazırladığı, ellerine tutuşturulmuş reçetelere dayalı yasa tasarıları "virgülüne dahi dokunmadan, bu, Meclisten çıkacak" talimatıyla Meclise gönderildiğinde, o zaman, iktidar ve muhalefet milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bizler komisyonlarda, Genel Kurulda niye görev yapıyoruz, yasama görevini?! Mademki virgülü değişmeyecek... Kim bu uzman kadro, kim bunlar? Bu reçeteler nereden geliyor? Bunları sadece biz düşünmeyeceğiz, hepimiz düşüneceğiz. Hepimizin sırtında 100 000-120 000 yurttaşımızın oyu var; bunları düşünelim diye bizi buraya gönderdiler. Müsaade edin bu kuşkuyu taşıyalım, bu sorgulamayı yapalım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, konuyla ilgili, her birinizin bir aile doktoru olacak, tercih etme hakkınız olacak, kuyruklarda sıra beklemekten kurtulacaksınız, bakın, bu sistem çürüdü. Bu, propagandalarla anlatılıyor; doğrudur, doğrudur. De facto uygulanmayan mevcut yasaları düşünecek olursanız, bilinçli bir şekilde içi boşaltılan sağlıkocaklarını düşünecek olursanız, Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in büyük ilçelerinde 2-3 pratisyen hekim kadrosu olan yerde, TUS imtihanı sorularını çözmeye odaklanmış 20-30-40 pratisyen hekimin çalıştığını düşünecek olursanız, norm kadroyu kaybetmişseniz, o sağlı ocaklarında görevli arkadaşlar sadece gelen emeklilerin reçetelerini yazmak üzere o görevi yapar hale getirilmişse, sistemin içinin nasıl boşaltıldığını görmüş olursunuz.

Anadolu'daki sağlıkocakları... Bir kere daha tekrar ediyorum, lütfen illerinizi düşünün, lütfen size oy veren seçmenlerinizin size olan haykırışlarını, taleplerini düşünün, bizim sağlıkocağımıza doktor diyor, bizim sağlıkocağımıza ebe diyor, hemşire diyor, sağlık memuru diyor... Peki, bu sistemi bu kadar güzel uyguluyorsunuz, bunun ruhuna sadık kalmak istiyorsunuz da, buraları neden doldurmuyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, bir siyasî irade sergileyecek olursa, bu siyasî iradeyi politik güç olarak taşıyacak olursa, kararlılığını koyacak olursa, iki yıl içerisinde, Türkiye'deki bütün sağlıkocaklarının ve sağlıkevlerinin, teknik donanımını da standart norm haline getirir, içerisindeki personeli de standart, norm haline getirir, Mardin'in Midyatında da, Trabzon'un Çaykarasında da, Edirne'nin Keşanında da, Ankara'nın Çankayasında da görev yapacağı yere göre alacağı ücreti bilen hekimler tarafından o kadrolar özendirilerek doldurulur ve hizmet dolar.

Bakın, sağlıkocağındaki sistem, bir ekip hizmetidir ve koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelik aldığı bir hizmet şeklidir. Şimdi, burada, koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelik almadığı çok belli. Bakın, siz söylediniz, bir aile hekimi merkezde bulunacak -Anadolu'yu düşünün- çok uzak köylerden hastalar oraya kaydolacak ve en ufak sıkıntısında oraya gelecek, takip edilecek. Anadolu'nun gerçeğinde bu mümkün değil değerli arkadaşım.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Hekim de gidecek.

HALUK KOÇ (Devamla) - Ben söylüyorum, lütfen, sizi dinledim.

Bu, mümkün değil. Anadolu'nun birçok yerinde -ben, Türkiye coğrafyasından bahsettim- bunun gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu söylüyorum; o insanları kaderine terk edeceğiz. Yani, şu anda işlemeyen sağlıkocakları, işletilmeyen sağlıkocakları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, şahsınız adına da konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Sağlıkocakları hizmetinin, Yasanın ruhuna sadık olarak, mobil olarak da sunulacağını düşünürseniz, o, insanın ayağına giden bir hizmet; ama, sistem işlese... Tabiî ki, şimdi şikâyet olacak; çünkü, sistem işlemiyor, boş, boşaltılmış durumda.

Ben, Türkiye'nin değişik yörelerinden örnek verdim, kendi seçim bölgemden vermedim. Aynı bölgeden milletvekili olan arkadaşlarım var, onlara da bu talepler gidiyor. Ben, artık, Samsun İl Sağlık Müdürüne, hiçbir sağlıkocağının, çalışması için, bir ihtimam göstermesini, bir özveri göstermesini rica edemiyorum; çünkü, politika değişik. "Yapamam" diyor.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, ben, pratisyen hekim arkadaşlarımıza değinmek istiyorum. Pratisyen hekim arkadaşlarımız, altı yıllık tıp eğitimini bitiren, pratisyen hekim sıfatını kazanan ve birçoğu TUS sınavı için, tekrar bir üniversite sınavı boyutunda bir sınav için -çocuklarınız vardır, tanıdıklarınız vardır- gecesini gündüzüne katan o genç çocuklar, çalışma şevkinden uzak, pratisyenliğin karşılığını bulmadığı bir toplumda yaşamanın sıkıntısını çekiyorlar. Hâlâ, içlerinde, özveriyle hizmet yapmaya çalışanlar var. Onları küstürdük. Sayın Vekilim, siz hekimsiniz, onları küstürdük, onları gücendirdik, sistemden kopardık. Çalıştırmıyoruz sistemi; yani, bu ülkenin kalkınmasında insangücü ordusundan kopardık onları. Hepsi boşluktalar. Bir uzmanlık kapayım, bir uzmanlığa gireyim, şu imtihanı da geçeyim, yeni sistem böyle, ben de bir yerden kendimi toparlayacak bir noktaya ulaşayım, bir yerde bir muayenehanem olsun; hepsi bunun peşinde. Kamusal sağlık hizmeti bu değil; bunu anlatmaya çalışıyoruz. Oysa, siz, getirdiğiniz sistemde bunu özendiriyorsunuz, bunu teşvik ediyorsunuz. Bunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlıkta aile hekimliği uygulaması ile genel sağlık sigortasının ayrılmaz bir parça olduğunu daha önce de söyledim, bir arkadaşım gelmemişti, onun yerine söz alarak söyledim. Şimdi, bir  temel teminat paketinden hiç söz etmiyorsunuz. Bu temel teminat paketi... Yani, sınırsız, ücretsiz bir sağlık hizmeti sunulacağı vaat edilmekle birlikte aynen Digiturk paketi gibi yapacaksınız siz bu olayı. Ben şu sinema kanalını da istiyorum, ben bu macera kanalını da istiyorum... O zaman ek ücret ödeyecek vatandaş. Bunları anlatmaya çalışıyoruz. Burada çarpıtacak bir şey yok.

Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisinin Programını alarak, ikide bir -bu benim sözüm değil, özür diliyorum; kötü bir söz de değil gerçi; ama, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu kürsüden iki defa ifade ettiği bir deyim- mal bulmuş Mağribî gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin Programı elinde, belki anlıyor; ama, siyaseten anlamaması daha uygun geldiği için, çarpıtarak bunu sunmaya çalışıyor. O kadar farklı ki. Bir sonraki maddede ben size onu özetleyeceğim, çelişkilerini söyleyeceğim, Sayın Bakanın çarpıtmalarını da, müsaade ederseniz, huzurlarınıza getireceğim.

Değerli arkadaşlarım, çok soru var sorulması gereken; çok soru var. Bunlardan birkaç tanesini sorarak bu bölümü tamamlamak istiyorum. Bakın, pilot uygulama yapılacak il hangi kriterlere göre seçilecek? Bu kriterler Türkiye ortalamasının altında mı olacak üzerinde mi olacak? Çok değişik parametreler var. O ilde -Teşvik Yasasını bile ona göre çıkardınız, biliyorsunuz- kişi başına düşen gelir ne, bunun ortalaması nedir, bu pilot il nasıl seçilecek? Peki, başarı kriteri ne olacak pilot uygulamanın, bunu nasıl değerlendireceksiniz? Peki, pilot uygulamanın kaç ile genişletilmesi düşünülüyor? Aile hekiminin iş tanımı dışında kalan sağlık hizmetleri, pilot uygulamanın yürütüldüğü ilde nasıl bir organizasyon ve insangücüyle verilecek?

Adlî hekimlik hizmetlerini kim yapacak? Son derece önemli bir konu. Hukukçu arkadaşlarım var aranızda. Sağlıkocağı hekiminin temel görevlerinden bir tanesidir Anadolu'da. Adlî hekimlik hizmetini aile hekimi nasıl verecek; hukuksal sorunlar nasıl çözülecek? Bunları konuşmayacak mıyız; bunları konuşacağız, bu çekinceleri söyleyeceğiz, eğer düzeltmeniz gereken bir şey olursa, umarım faydalanırsınız değerli arkadaşlarım.

Peki, aile hekimi olarak eğitilecek hekimlerin eğitim programının içeriği, süresi, yöntemi, eğiticileri, eğitim ortamı nasıl tanımlanacak?

Bir başka soru: Sağlıkocağı dışında hizmet yürütülecek yerler; aile sağlığı merkezi. Hani, şu, madde 4'te ifade edilen, Maliye Bakanlığının il özel idaresinin taşınmazları arasından aile hekiminin kiralayabileceği yerler. Bunlar nedir? "Ücretsiz" kavramıyla bu nasıl bağdaşıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN  - Sayın Koç, toparlar mısınız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum.

Hekimle birlikte çalışacak aile sağlığı elemanı kaç kişi? Hangi nitelikte? Hangi kriterde? Görev tanımı nedir? Pilot uygulamaya katılan, istediği an kadrosuna dönecek olan olursa -biliyorsunuz, maddelerde geçti- uygulama nasıl sürdürülecek? Pilot uygulama süresince hekime ve sağlık çalışanına ödenecek olan net ücretin azamî ve asgarî sınırları ne olacak? Belirsizlikler dizboyu. Hukuksal sorunlar var; personel istihdamı konusunda hukuksal sorunlar var.

Bütün bunları dile getiriyoruz. Daha, sorulacak soru çok. Bunları, umarım, Sağlık Bakanı... Belki komisyonda görevi vardır, bu yetkisini Sayın İçişleri Bakanına devretmiş durumda; ama, ben, bu değerlendirmeleri sizin vicdanınıza bırakıyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne diyecek; muhalefet mi geciktirdi diyecek?!

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Değerli arkadaşlarım, sizi sıkmamaya çalışıyorum; konuşma akışı içerisinde, sizi sıkmadan bazı gerçekleri aktarmaya çalışıyorum; geciktirdiysem, özür dilerim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuş ama...

HALUK KOÇ (Devamla) - Yürürlük, yürütme maddesi. Genel toparlama yapma hakkım var Ünal Bey.

Peki, şimdi, siz ne düşünüyorsunuz kardeşim, siz ne yapacaksınız? Çok açık ve net söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık politikaları üç temel eksende toplanıyor:

1- Sağlık hizmetlerinde örgütlenme,

2- Sağlık hizmetlerinde insangücü kullanımının organizasyonu,

3- Sağlıkta finansman.

Üç noktada da, şu getirdiğiniz bir parçanın bütününü düşündüğümüzde, bizim programımız, sizden temel olarak farklı, çok değişik bir dünya görüşünün sağlık politikası olarak karşınıza geliyor.

Peki, örgütlenme nasıl olacak? De facto geçerlikte olmasına rağmen, aslında, uygulanmaması suç olan bir yasanın içinin doldurulması gerekiyor. Şöyle eleştiriyorlar: Canım, 1961 yılında çıkmış bir yasanın, 2004 yılında hâlâ peşinde koşuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, burada felsefe önemli, ruh önemli. Halka götürülecek sağlık hizmetinin niteliği önemli, ulaşılabilirliği önemli, eşit olması önemli ve her insanımıza bunun sunulabilmesi, insanımızın da ona ulaşabilir olması önemli.

Sene 1961, Türkiye'nin kent-kır nüfusu, yüzde 70 kırsal alanda yaşıyor, yüzde 30 kentlerde yaşıyor. Sene 2004, bu oran tersine dönmüş durumda; yüzde 70 kentte yaşıyor, yüzde 30 kırsal alanda yaşıyor. Avrupa Birliği sürecinde tarımsal alandan kopartılacak olan insanlarla bu oran çok daha farklı olacak, çok daha boyutlu olacak, çok daha sağlığa, eğitime ihtiyacı olan insanlar kent kırsalında yoğunlaşarak, o nüfusu, önümüzdeki on yıl içerisinde, yüzde 80-85'e çıkaracaklar. O zaman projeksiyon da yapmak lazım.

Her ülke için prototip bir model yok, her ülke kendi özgün şartlarına göre bu modeli çizebilir. 1961'deki yasa buna göre çıkarıldı. 2004'teki gerçeklerimizi alacağız, 2004 fotoğrafına bakacağız, bu olayda 2004 gerçeğinden hareket edeceğiz. Ana kademe, birinci kademe sağlıkocakları ve sağlıkevleri; ama, nasıl?.. İçindeki pratisyen hekim, ebe, hemşire, sağlık memuru, kayıt memuru, mobil hizmetlerde kullanılacak olan aracın şoförü, boyutuna göre, röntgen teknisyeni; bunların hepsi, bir norm kadroya bağlanacak. Üç milletvekilinin, bir il başkanının baskısıyla, Sağlık Bakanlığındaki bürokrat arkadaşların başına gelip, kimse, Ankara Altındağ'a alalım bu çocuğu demeyecek ve bu iş özendirerek yapılacak.

Anadolu'nun ulaşılması güç bir yerindeki pratisyen hekimin ücreti, eşele göre belli olacak, mahrumiyet bölgesi dışında görev yapacak hekimin ücreti belli olacak. Bakın, hekim fazlası var diyoruz, bakın hekim işsizliği, enflasyonu var diyoruz. Bu uygulamayla ilan edersiniz, şartları belirtirsiniz, Mardin'deki sağlıkocağının iki tane kadrosu var, ücreti bu dersiniz, oraya dünya kadar insan başvurur. Bu işi zorla yapamıyoruz -bu mecburî hizmetle denendi bu ülkede- zorla olmuyor, özendirerek yapılır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, köyde ya da kentte -demin söylediğimi tamamlıyorum- herkesin sağlık gereksinimini sağlayacak bir model koymak zorundayız. Her ne kadar önümüzdeki yıllarda Türkiye'de kırsal nüfus daha da azalacak olsa bile, Türkiye'de kırsal alanda yaşayan insan gerçeğini hiçbir zaman gözardı edemezsiniz. Onun için, onun ulaşabileceği, devletin ona sağlıklı eğitimde sahip olabileceği bir sistemi, mutlaka, bu örgütlenmede kullanmak zorundasınız.

Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenme olmalı, önce birinci basamağın içi doldurulup güçlendirilmeli; ondan sonra, sevk zinciri oradan çalışır. Örnek vermiştim; bir kere daha takdirlerinize sunuyorum. Bakın, bu sistem çalışsa, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığına bağlı tüm insanlar bir sosyal güvenlik kartıyla tek bir çatı altında buluşturulsa... O bizim de programımızda; ama, aradaki farkı yine söyleyeceğim. Bu sosyal güvenlik kartıyla, bağlı olduğu sağlıkocağına gitti. Değerli arkadaşlarım, 100 kişi başvursa, bunların 80'i ya tansiyon ölçtürecektir ya şekerine baktıracaktır ya kolesterolüne baktıracaktır ya elektrosunu çektirecektir ya reçetesini yazdıracaktır. Çoğunlukla, birinci kademede memnuniyeti de sağlayarak halledilecek sorunlardır; ama, sistemin içi dolu olursa. Şimdi herkeste bir şarkı, herkes aynı makamdan söylüyor: "Hastane kapıları dolu, hastanelerin önünde kuyruklar var..." Birinci kademeyi boşaltırsanız, bilinçli bir şekilde sistemi işletmezseniz, ruhuna aykırı davranırsanız... (AK Parti sıralarından "Biz mi" sesi)

Siz değil; iki yıldır siz de devam ediyorsunuz. Birikmiş olayı söylüyorum. O zaman, tabiî ki, SSK hastanelerinin, devlet hastanelerinin önü binlerce insanla dolar.

MEHMET KURT (Samsun)- Sağlıkocakları da dolu.

HALUK KOÇ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, işte onu söylemek istiyorum; boş.

MEHMET KURT (Samsun)- Dolu... Dolu...

HALUK KOÇ (Devamla)- Sayın Kurt, yapmayın, sağlıkocaklarının çoğu boş Anadolu'da. Yapmayın... İşte milletvekili arkadaşlarım burada. Yapmayın... Kendi illerinize bakın Sayın Vekilim. Bakın, ben yirmibeş yıllık bir hekimim ve işin pratiğinden geliyorum. Yapmayın... Bu gerçekdışı.

AHMET YAŞAR (Aksaray)- Dolu...

HALUK KOÇ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, siz, herhalde, Ankara Çankaya'daki sağlıkocağını gördünüz, 25 hekimin orada reçete yazdığını gördüğünüz için öyle bir kanıya kapıldınız. Nerenin milletvekili olduğunuzu bilmiyorum; ama, Anadolu'dan gelen milletvekilleri bu acıyı çekiyorlar Sayın Vekilim.

AHMET YAŞAR (Aksaray)- Ben Aksaray'dan geldim.

HALUK KOÇ (Devamla)- Evet, Aksaray'da da benzer bir durum vardır. Aksaray'da hekimler ve Aksaraylı hemşerilerimiz bunu dinliyorlarsa, herhalde sizi tekzip ediyorlardır, sağlıkocağımız boş, bizim vekilimiz bunu bilmiyor diyorlardır.

Değerli arkadaşlarım, sağlık, insangücünü de hedefler. Bakın, koruyucu sağlık hizmetleri birinci önceliği alacak biçimde yapılandırılmalıdır. Bir Japon ya da Çin atasözü: Hekimin akıllısı hastayla uğraşmaz, sağlıklıyla uğraşır, onu hastalandırmamaya çalışır; çünkü, hastalıkların tedavisi pahalıdır; ama, onu hastalıklardan korumak çok daha ucuzdur. Türkiye'de Sağlık Bakanlığının koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdığı pay gülünç düzeydedir. Sadece bu iki yılda değil, daha önceki yıllarda da bu şekildedir.

Şimdi, pratisyen hekim arkadaşlarımız, bölgesel özellikler dikkate alınarak, mutlaka -aile hekimi olarak değil- genel pratisyen hekim statüsünde mesleklerini uygularken doyuma ulaşan, ben hizmet ediyorum, bunun farkındayım bilincine varan ve toplum hekimi olarak, halk sağlığı hekimi olarak ruhuna uygun bir şekilde, hizmet verecek şekilde, hem yetiştirilmeli -tıp müfredatı da buna göre ayarlanmalı- hem de kullanılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, işyeri hekimliği -sanayileşen bir toplumdayız- etkin kılınmalıdır; işyeri hekimliği mutlaka etkin kılınmalıdır.

Şimdi, burada, tabiî, çeşitli tıp fakülteleriyle ilgili öneriler var. Finansmana gelince, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Programında da, Sayın Bakanın ve bazı arkadaşlarımızın sığındığı bir gerekçe var: "Ee, siz de tek elde toplamaya çalışıyorsunuz sağlık hizmetlerini." Evet; biz de tek elde toplamaya çalışıyoruz; ama, biz, hak gasbetmek istemiyoruz; biz sosyal devleti bozmak istemiyoruz, biz kamu iradesi adına sağlık hizmetlerinin Sağlık Bakanlığında tek elden yönetilmesini istiyoruz ve işletmelerin daha sonra özerkleştirilerek kendi içinde bu hizmeti sunmalarını arzu ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aramızdaki farklar çok. Yani, burada tek elde toplamak, SSK hastanelerine hukukdışı... O yasa da gelecek. İnşallah, gelmez, geri çekersiniz; inşallah, gelmez, bir toplumsal kaosa yol açmazsınız; inşallah, Türkiye'de hayatı allak bullak edecek birtakım gelişmelerin önünü açmazsınız. Bu konuda bir kere daha uyarıyorum. O da gelecek, orada da söylenilecek. Aradaki olay çok farklı. Bunu söylemeye çalışıyorum ben. Yani, bir maddeye yapışıp "CHP de bunu söylüyor, bak siz de bunu söylüyorsunuz..." Çok fark var arada.

Değerli arkadaşlarım, peki, bazı soruları şey yapalım. Şimdi, bugün ulaştığımız sağlık düzeyini ben hiç yadsımıyorum. Bugün ulaştığımız sağlık düzeyi, evet, çağın gereklerinin altındadır; ama, yoktan var edilen Anadolu'da, o kadroların çok temel sorunlarla uğraşarak bizi getirdikleri noktadır. Yani, eleştirirken -her iki kesim için de söylüyorum- yıkmayalım. O insanların, cumhuriyetin kurucularının, o insan yokluğu içinde, o malzeme yokluğu içinde, o eğitim yoksunluğu içinde yaptıkları hizmetleri bir kere daha ruhlarını şad ederek, onları minnetle analım. Bunların hiçbirinin üzerinde mirasyedilik hakkımız yok.

Değerli arkadaşlarım, şimdi -şöyle söylüyorum- Sağlık Bakanlığı bir başka olayda daha hata yapıyor; sağlıkla ilgili sivil toplum örgütlerinin ve halkın sağlık politikasına katılımını - herhalde, o, sosyal demokrasinin çok temel farkı- hiçbir zaman gündemine getirmiyor. Sağlık Bakanı, dün akşam Emek Platformu yetkililerini arıyor, "gelin görüşelim" diyor. Komisyonlardan geçmiş... Belki, Sevgili Grup Başkanvekili arkadaşımın telefon ikazıyla Sayın Sağlık Bakanı bu görüşme talebinde bulunuyor. Bakın arkadaşlarım, hükümet programınızda var, sosyal kesimlerle her...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, toparlayabilir misiniz

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

...konu tartışılacak deniliyor ve tasarı komisyonlarda tartışılıyor, Genel Kurul aşamasına geliyor, Sağlık Bakanı sosyal kesimleri davet ediyor, " ne diyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, sizin öneriniz nedir" diyor. Yapmayın bunu; bunu yapmayın.

Değerli arkadaşlarım, evet, vaktimi aşıp sizleri de bekletmek istemiyorum; ama, çok temel farklılıklar olduğunu söylemeye çalışıyorum. Başından itibaren sıkıntılı noktaları söyledim. Hâlâ, düzeltebileceğiniz bir nokta varsa, bunu, lütfen, milletvekili iradenizi kullanın, son maddede geri çekin bu tasarıyı, hiç olmazsa düzeltebileceğiniz noktaları düzeltmeye gayret edin.

Bu düşüncelerle, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl.

Buyurun Sayın Erdöl. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü; tüm öğretmenlerimizin, yaşayanlarına uzun ve sağlıklı ömür, ölenlerine rahmet dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Aile hekimliği konusuna girmeden önce, bunun sağlıkta dönüşümün bir parçası olduğunu bilmemiz lazım. Sadece, bu dört ayaktan birini alıp, yalın olarak ona baktığımız zaman, eksik olarak değerlendirme ihtimalimiz var. Nedir bu dörtlü dediğimiz?.. Bir sacayağı gibi düşündüğümüz zaman, mutlaka, bunun, dördünün bir arada olması lazım. Genel sağlık sigortası, aile hekimliği, hastanelerin ve tedavi kurumlarının bir elden yönetilmesi, sigorta kurumlarının bir elden yönetilmesi gibi ciddî, sağlıkta dönüşümün dört temel esasını ele alarak, sağlıkta bir döşümü planlamış durumdayız.

Şimdi, bunlardan, sadece aile hekimliğini yalın olarak ele aldığımız zaman yanlış yaparız; ama, şu anda, mevcut uygulamadan size vereceğim iki küçük örnekle, bu aile hekimliğinin ne kadar gerekli olduğunu, halkımız için ne kadar ihtiyaç olduğunu anlayacaksınız.

Mesela, şu anda Ankara'nın merkezinde eğitim hastanesi konumunda olan bir hastanenin, otomasyon sistemine geçmiş bir hastanenin gayri resmî kayıtları elimde. Buraya muayeneye gelen 100 hastanın 80'i, bizim "birinci basamak aile hekimliği" dediğimiz seviyede tutulabilecek hastalar; yani, hastaneye gelen 100 hastadan 80'i bu hastaneye lüzumsuz gelmiş. Böyle bir mantıkla, böyle bir anlayışla, sağlık sistemimizi ne kadar daha ileriye götürebiliriz; bunun imkânı var mı?!

ALİ ARSLAN (Muğla) - Bütçe uygulama talimatıyla gelmiş.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Muğla) - Sağlıkocakları var ya!

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Şimdi, birincisi bu.

Bir diğer konu: Bakıyoruz ki, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarını ve yeşilkartlıları topladığımız zaman, nüfusumuzun yüzde 105'inden daha fazlası sigortalı halde. Halbuki, bunun içinde hiç sigortalı olmayanlar var; yani, belki de, 10 000 000-15 000 000 kayıtdışı sigortalı hastamız var, kişi var. Böyle bir sigortacılık ve hastanecilik sisteminin çalışması, uygar halde çalışması mümkün değil.

Burada ne yapacağız; öncelikle, muhalefet partisinden sayın sözcülerin de söylediği gibi, birinci basamağı mutlaka güçlendirmemiz lazım. Biz bunu aile hekimliği olarak söylüyoruz, siz başka bir şey söylüyorsunuz; olabilir; ama, netice itibariyle, birinci basamak hekimlik sistemini, mutlaka ve mutlaka çok sağlam bir şekilde tutmalıyız ve sevk zincirini muhakkak oluşturmamız lazım. Yani, bir kişi aklına estiği zaman, tansiyonumu ölçtüreyim diye eğitim hastanesine gitmemeli, hastanelere gitmemeli; kendi aile hekimine müracaat etmeli. Kendi aile hekimi, eğer gerekli görürse, bir iç hastalıkları uzmanına veya kardiyoloji uzmanına veya başka bir uzmana kendisini göndermeli. Bu sevk zinciri olmadan hastaların hastanelere müracaatını mutlaka engellememiz lazım. Aksi halde, dünyanın ne kadar bütçesi varsa hepsini de koysanız, Türkiye'de sağlık sisteminin bu çarpıklığını düzeltmeniz mümkün değil. Yani, her şey para değil, sistemi iyi oturtmanız lazım. Sistemi oturtmanın temel esası, aile hekimliği dediğimiz birinci basamak sağlık sistemini kurmak, hastaların kendi istekleri, kendi iradeleri doğrultusunda istedikleri hastaneye başvurmalarını engellemek; bu sevk zincirini oluşturmak. Bu da, zaten, tüm dünyanın, tıbbın kabul ettiği bir gerçektir. Buna, zaten, hiç kimsenin söyleyeceği bir şey yok.

Ben, kesik kesik, parçalı olarak konuşmaya gayret edeceğim; çünkü, bazı sorular var, onlara da cevap verme durumundayım.

Özellikle bir değerli büyüğümüz dedi ki, eli kırılmış, parmağı kırılmış hasta; bunun sağlık güvencesi yok, mağdur oluyor, rehin kalıyor eskiden olduğu gibi veya işte, bazı evrakı imzalamak zorunda kalıyor, senetleri imzalamak zorunda kalıyor. Biz, geçen yıl bir yasa çıkardık; Sağlık Bakanlığı, hiçbir güvencesi olmayan hastaların yeşilkartlarının çıktığı tarihten 90 gün öncesine kadar acil hallerinde geçirmiş oldukları hastalıkların bedelini şu anda ödüyor; ama, pilot illerde ödüyor. Belki, kısa zaman sonra tüm Türkiye'de bu ödenecek. Nitekim, geçen yıla kadar, bizim iktidarımıza kadar, yeşilkartlı insanların yeni doğan çocukları, doğan çocuğun yeşil kartı olmayacağına göre, öbür âlemden yeşilkartsız geldiği için, rehin tutuluyordu; fakat, iktidarımız, çıkardığı kanunla, gösterdiği kararlılıkla buna el koymuş, bu rehin kalma olaylarını ortadan kaldırmıştır.

Bir diğer konu da, sağlıkocaklarının... Duyan da zannedecek ki, sağlıkocakları sistemi çok iyi çalışıyor, sağlıkocaklarında hiç kimse boş oturmuyordu, iktidarımıza varıncaya kadar her şey iyiydi de biz bunu bozuyoruz. Böyle bir şey yok. Herkes biliyor ki, Ankara'nın göbeğinde bile bir sağlıkocağında 40, 50, 60, belki de 100 hekim bulunuyor, bu hekimlerden haftada bir, onbeş günde bir, ayda bir işe gidenler oluyordu arkadaşlar. Bunları düzelttik; her hekime bir oda tahsis ederek, her hekimin, sağlıkocağının aktivitelerine katılmasını sağladık ve bu, büyük oranda rahatlama getirdi, vatandaşımız rahatladı; ama, biz, bunu bir adım daha ileriye götürmeye çalışıyoruz; bir adım daha ileriye götüreceğiz, birinci basamağı çok yaygın bir şekilde güçlendirip, tüm halkımızın hizmetine daha iyi bir şekilde sunacağız.

224 sayılı Kanundan, sosyalizasyon kanunundan bahsedildi; sanki, bu çok iyi uygulanmış gibi. Halkımız yanlış anlamasın. Bu 224 sayılı sosyalizasyon kanunu, temelde çok güzel bir kanundur, doğrudur; ama, nerede uygulanmıştır; hiçbir yerde; maalesef, uygulanamamıştır. 224 sayılı Kanun çıkalı kırk yılı geçmiştir; ama, bir yerde dahi uygulanamamıştır, pilot il olarak seçilen Muş'ta bile uygulanamamıştır. Biz, bu eksiklikleri gördük ve onlardan ders aldık; yeni bir uygulamayla, sağlıkta yeni bir hamle yapıyoruz. Bu  yeni hamle, sadece sosyalizasyonda belirtildiği gibi değil, genel sağlık sigortasını, yine, hastanelerin tek elden yönetilmesini -hastanelerin tek elden yönetilmesi sosyalizasyon kanununda var, Anayasamızda da var- getiriyoruz, sigorta sistemlerini birleştiriyoruz ve aile hekimliğini getiriyoruz. Bu aile hekimliği, sağlıkta dönüşümün sadece bir parçası.

Yine, Sağlık Komisyonumuzu ilgilendiren bir ithamla da karşı karşıya kaldık. Denildi ki: "Taraflar dinlenilmedi." Aslı astarı yoktur arkadaşlar. Tarafların hepsine, taraf olduğunu düşündüğüm herkese, Sağlık Komisyonu Başkanı sıfatımla, şahsen ben davetiye gönderdim. Hatta, bazılarının adreslerini bulamadık, telefonlarını bulamadık, ona rağmen, tekrar, onları aramaya devam ettik, adresleri olmayanları bile aradık ki, gelsinler, olur ki bir katkıları olur diye dinlemek istedik; ama, takdir edersiniz ki, gelmeyen insanları da bulup, getirip, zorla dinleme gibi, ne bir görevimiz ne de yetkimiz var.

Bir diğer konu özlük haklarıyla ilgili. Şunu açıklıkla ifade ediyorum ki, hükümetimizin getirdiği tasarı, hiçbir hekimin, hiçbir sağlık çalışanının özlük haklarını asla geri götürmeyecek, ileriye götürecek bir hamledir. Şunu söylemek istiyorum: Performansa dayalı ücretlendirme çıkmadan önce, bizden, defeatle, hemşireler, hekimler, sağlıkocağına gitmek için, orada hizmet yapma aşkıyla -açık söyleyeyim- bizden çok torpil istiyorlardı; ama, şimdi tersine döndü, şimdi hastanelere gitmek istiyor o insanlar. Neden; orada emeğinin karşılığını alabileceğini düşünüyorlar da ondan. İşte, bu performansa dayalı sistemde hekimlere, diğer sağlık çalışanlarına verdiğimiz ücretleri vermeye devam edeceğiz, hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını özlük hakları bakımından bir adım geri değil, iki adım ileriye taşıyacağız.

Şimdi, bu sevk zincirini arkadaşlarımız söylediler; fakat, burada eksik bıraktıkları, aile hekimliğine yönelttikleri bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdöl, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Şahsım adına da konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Erdöl, şahsınız adına söz talebiniz yok.

Tamamlayabilirsiniz, buyurun.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, burada eksik ve yanlış söylenen bir söz var; aile hekimi sanki 4 000 hastaya bakacak. Değil arkadaşlar, 1 000 ilâ 4 000 kişiye bakacak. Kişi başka, hasta başka. Bu kişi sağlıklı da olabilir, çocuk da olabilir, yaşlı da olabilir. Kişi demek, hasta demek değildir. Bu kanun metnini, lütfen, arkadaşlarımız -zannediyorum dil sürçmesidir- daha iyi ve net bir şekilde okurlarsa, bunun kişi olduğunu görecekler.

Yine sağlıkocaklarıyla ilgili bir itham geldi. Elimdeki Sağlık Bakanlığı verilerine göre 6 038 sağlıkocağından 4 734'ünde şu anda hekim var ve bunların geri kalanları da kısa süre içerisinde tamamlanacak.

Yine aynı şekilde, acaba adlî tıp hizmetleri nasıl yapılacak diye sordular. Adlî tıp hizmetleri de, toplum sağlığı merkezlerinde, şu anki ilçe sağlık müdürlükleri seviyesinde yapılacak olan bir hizmettir. Bu da düşünülmüştür; bunda da herhangi bir şey yoktur.

Bir diğer konu, atamalarla ilgili. Bugün, değil milletvekili olarak ben, Sayın Sağlık Bakanımız bile istese ve oğlu, kızı olsa, onu da istediği yere atayamaz arkadaşlar. Mevcut yapıda, yönetmelik öyle sarih hazırlanmıştır ki, hiçbir torpile, hiçbir açığa yer yoktur. Onun için, ithamları yapanların, belgesini getirmesi lazım. Hiçbir suiistimal yoktur. Suiistimal olduğunu söyleyen varsa, buradan açıklıkla ifade ediyorum, belgesini getirsinler, görüşelim.

Bir diğer konu, programla ilgili, Sayın Bakanın ve diğer milletvekili arkadaşların, CHP Programından aldıkları alıntılarla ilgili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdöl.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bunda, 2/B'de olduğu gibi, sağlık mevzuatında da benzer şeyleri söylüyoruz programda; ama, karakolda doğruyu söyleyip mahkemede şaşıyoruz, burada gelip başka şeyler söylüyoruz; böyle olmamalı. Programımıza sahip çıkmamız lazım. Onun için,  Sayın Hocam, sizin bunu söylememeniz lazım.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kopya çekiyorsunuz...

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Ben hiç kopya çekmedim.

Arkadaşlar, bir değerli milletvekili arkadaşımız dedi ki: "Bu aile hekimliği kulağa hoş geliyor." Sayın meslektaşıma açıklıkla ifade ediyorum ki, kısa süre sonra göreceksiniz, bu, hem kulağa hem göze hoş gelecek.

Bu duygularla, kanunun, milletimize, memleketimize, halkımıza faydalı olmasını, hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Haluk Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yeter artık, ben anlatmaktan yoruldum, yüz kere söyledik.

BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 263

Kabul                                : 203

Ret                                : 60 (x)

Bu şekilde, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.31

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.58

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 639 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun efendim.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, 639 sıra sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her türlü sivil toplum etkinliğini ve ekonomik girişimi, polisin soruşturması üzerine mülkî amirin iznine bağlamak, çağın gereklerine uygun olmayan bir düzenlemeydi. Hükümet, gündemdeki tasarıyla bu yanlışlığı düzeltmeye çalışıyor; ama, her zamanki gibi plansız, yeterince üzerinde çalışılmamış, günü kurtaran bir anlayış tasarıya yansıtılmıştır.

2559 sayılı Yasa, Mussolini'nin ve Hitler'in iktidarda olduğu bir dönemin kamu hukuku anlayışını yansıtmaktadır. Bu yasaya göre, polisin asıl görevi, toplumu denetim altında tutmaktır. Türk polisine de, ne yazık ki, yüzaltmış yıldır, bu anlayış, âdeta görev olarak dayatılmıştır. Polisin asıl görevi, suçları önlemek ve işlenen suçları saptamaktır.

Çağdaş anlayışta, insan hakları, polisin elini kolunu bağlayan lüzumsuz bir safsata değil, tam aksine, polisin varlık nedenidir. Polis, insan hak ve özgürlüklerini korumak için suçları önleyecek ve suçluları saptayacaktır.

2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasası, bütünüyle çağdışı bir anlayışı temsil ederken, onun içerisinden 2 maddeyi alıp düzeltmeye çalışmak, pek fazla ciddîye alınmamaktadır. İki yıldır iktidardasınız Sayın AKP'liler -insan yaşamının her alanında, kamu gücünün ilk ve en çok müdahale edilebileceği- bu yasayı tamamen değiştiren bir tasarıyla Yüce Meclisin huzuruna gelmeliydiniz, gelmeliydik.

Türk hukukunda, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu kadar Anayasa Mahkemesi önüne gitmiş, sık sık değiştirilmiş bir kanun yoktur. Bir bakıma, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi sürecini bu yasadaki değişikliklerle izlemek olanaklıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel hukuka uygun biçimde hazırlanmış bir polis görev ve yetki yasası gerekmektedir. Özellikle, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını sınırlandıran ve ortadan kaldıran, yasanın 16 ncı maddesindeki silah kullanma yetkisi, derhal, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine koşut olarak değiştirilmelidir. İnsanların hürriyet hakkı, kişi dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı, polis yetki ve görevleriyle, evrensel hukuka aykırı olarak sınırlandırılmamalıdır. İç güvenliği sağlamak için yapılan tüm yatırımların, topluma, gerekçeleriyle birlikte açıklanması, şeffaf ve demokratik bir yapı için vazgeçilmezdir.

Aklıma iki tane soru geliyor:

1.- Şimdiye kadar, İçişleri Bakanlığı yaptığı halde seçim bölgesine polis okulu inşa ettirmeyen kimse var mıdır?

2.- Konya'nın Ereğli İlçesine polis okulu açmak ile İçişleri Bakanlığı Müsteşarının Ereğlili olması ve ilk genel seçimde oradan milletvekili adayı olacağının konuşulması arasındaki ilişki nedir?

Kent kültürü ve çağdaş ilişkiler içerisinde çok yönlü yetişmesi gereken polis adayları için polis okulu açmanın, siyasî keyfîlikten başka ölçüleri olmalıdır. Özgürlükçü demokratik toplumun polisi, dağ başlarında militer bir eğitimle yetiştirilemez. Toplumla iç içe, toplumdan soyutlanmadan, kentsel kültürle yaşayarak çağın polisini yetiştirebiliriz.

Polis karakollarının mimarî standartlarını sordum, çok aradığım halde bulamadım, yokmuş. Gözaltı odaları, şüpheli giriş çıkışı, nezarethanelerin izlenmesi, ancak bir standart projeyle sağlanabilir. İçişleri Bakanlığının böyle bir çabasının olduğunu görmedik. Kaç kişiye, kaç suça bir polis düşeceği konusunda bir ölçüt var mı diye aradım, yine bulamadım; çünkü, yok. Bu tür ölçütlerin bulunmaması, keyfîliği ve kadrolaşmayı da beraberinde getirmektedir. Türkiye'de onbinlerce üniversite mezunu işsiz; ama, bunlar polis olamıyor; neden; efendim, iki yıllık meslek yüksekokulu okumaları gerekecekmiş; yani, tıpkı, lise ya da üniversite mezunu olmasına rağmen, bir zamanlar, ehliyet almak için, ille, ilkokul diplomasının gösterilmesinin istendiği gibi. Yapılan bu işin ölçütlerini geliştiremezseniz komik duruma düşersiniz. Sekizer aylık kurslarla, üniversite mezunları polis olabilmelidir.

Polisin iş tanımlarını gösterir bir liste var mıdır; yine, tek bir listenin bulunmadığını, dağınık, bölük pörçük tanımlar olduğunu öğrendim. Polisin iş tanımlarını yaparken her işin ortalama süresi belli olsun; bu süreyi aşan çalışma süresi için de hak ettiği fazla çalışma ücretini ödeyelim; ama, önce standardı belirleyelim.

Bakın polis arkadaşların bu konudaki istemlerine; bize soruyorlar ve bizden talep ediyorlar; diyorlar ki:

1.- Polise fazla çalışma ücreti adı altında ödenen paranın, Avrupa Birliği normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı?

2.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesinde, makam ve temsil tazminatının emekliliğe yansıtılabilmesi için iki yıllık çalışma şartı getirilmiştir. 2000 yılında vazife malulleri ile ölenlerin dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için, bunlardan iki yıllık şartın aranmaması yönünde değişiklik yapılmış, ancak, kendi iradesi dışında yaş haddi nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla, iki yılını doldurmadan yaş haddinden emekli edilenler mağdur olmaktadır.

3.- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi ve bunun da mevcut ekgösterge ve diğer kamu personeline oranla daha düşük tutulması -puanlamalarla- Anayasanın eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Bu haksızlığın düzeltilmesi gerekmektedir.

4.- Polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve fazla mesailerden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personel büyük sıkıntıya düşmekte ve ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılmaktadır. Emekli Sandığı ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğu görülmektedir; bu konuda herhangi bir çalışma mevcut mudur?

5.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin polis hakkındaki bildirisinin (B) statüsünün 5 inci maddesinde "polisler, adil bir ücret hakkına sahiptirler; bu ücretin tespitinde tehlike ve sorumlulukların önemi, çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel faktörler dikkate alınmalıdır" denilerek, adil bir ücret uygulamasının özellikle polis teşkilatı için önemi ve zorunluluğu açıkça vurgulanmıştır. Bakanlığınızca hazırlandığı bildirilen Kamu Personel Kanunu Tasarısında bu madde değerlendirmeye alınmış mıdır; bu konuyla ilgili herhangi bir çalışma var mıdır?

6.- 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinde "Umumî zabıta: Silahlı bir kuvvet olan (polis) ve (jandarma) dır" denilerek, polisin, devlet güvenliğinde görev alan silahlı bir kuvvet olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde emsali görülmediği halde, polisin, kanun maddesinde de belirtildiği gibi, askerle aynı işi yaptığı halde, zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlık ne düşünmektedir?

İşte böyle. Biz diyoruz ki, gelin, önce, polise evrensel hukuka aykırı olarak getirilen örgütlenme yasağını kaldıralım; bir yanımızda insan hakları kuruluşları, sivil toplum örgütleri, diğer yanımızda polis sendikası ve toplumun her kesiminin katılımına açık, yeni, çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir polis görev ve yetki yasasını hazırlayalım; günü kurtaracak biçimde geçici önlemlerle işi geçiştirmeyelim.

Aslında, bu yasanın 8 inci maddesinin değiştirilmesi yönünde ve 8 inci maddeye muhalif olduğumuz konusunda görüşümüz vardı. O görüş doğrultusunda bazı çalışmalar yaptı arkadaşlarımız. Herhalde, kamu yönetiminde yeniden yapılanma programımıza bile ters düştüğümüz bu konuda, arkadaşlarımızın o çalışmaları biraz sonra sizlere anlatılacaktır. Eğer uygun bulunursa, mülkî amirin olumlu görüş bildirmesi, özünde ruhsat verme işleminden başka bir şey değildir dediğimiz, tek başvuruya iki ruhsat almak gibi bir zorunluluğu vatandaşa eziyet olarak gördüğümüzü, bu nedenle bunun değiştirilmesi gerektiğini söylemiştik. Bunun dikkate alınacağını da umuyorum ve çıkacak olan bu yasanın perakende bir yasa olması nedeniyle ihtiyaca cevap vermeyeceğini belirtiyorum. Derli toplu bir Polis Vazife ve Selahiyet Yasası ya da polisin görev ve yetkilerini yeniden tanımlayan bir yasanın çıkarılması, yüzaltmış yıldır, başta da söylediğim gibi, Mussolini'nin, Hitler’in döneminden gelme bazı faşist uygulamaların da kaldırılarak doğru dürüst bir polis yasasının yürürlüğe girmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizde hizmet sektörü içinde umuma açık yerlerin çok önemli bir yeri var. Bu yerler, halkın eğlenip dinlenmesi, yatıp kalkması ve konaklaması için hizmet veren yerler. Mevcut düzenimizde, hukuk sistemimizde, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda, bu yerlere, polisin yaptığı tahkikat üzerine, mülkî idarece şimdiye kadar izin veriliyordu.

Yine, buna paralel olarak, mülkî idare amirlerinin izni üzerine de, 1580 sayılı Yasaya göre, belediyelerimiz, bu yerleri ruhsatlandırıyordu; yani, ikili bir sistem mevcuttu. Bu ikili sistem de, tabiî, iş sahiplerini, bu yerleri çalıştıranları, buraları açacak olanları ciddî şekilde sıkıntıya sokuyordu, zaman kaybına sebep oluyordu. Çoğu zaman, bu iki kuruluş -birisi izin veriyor, öbürü ruhsat veriyor- aradaki çatışmalardan dolayı ciddî zaman kayıplarına sebep oluyordu; ki, bu, sektör üzerinde olumsuz etkiler yapıyordu. İşte, hem bu zaman kaybını hem birtakım sıkıntıları gidermek için, son düzenlemeyle, artık bundan sonra, bu tip yerlere belediyeler izin verecek; yani, belediye hudutları içerisinde belediyeler izin verecek, kırsal kesimde de il özel idareleri bu yerlere çalışma iznini; verecek, ruhsatlandırmayı yapacak. Böylece şu sağlanacak: Bir taraftan ruhsat veren kurumun bu yerleri denetlemesi yanında, polisin, yani kolluğun da denetimi devam edecek; ama, bu denetim, daha objektif bir denetim olacak polisimiz aslî görevine çekileceği için. Çünkü, ülkemizde çok sayıda umuma açık yer var, bu kadar yerin ruhsatlandırılmasıyla, izniyle uğraşmayan polisimiz, aslî görevine çekilecek ve dolayısıyla denetim görevini, yani, bu yerlerdeki huzuru, güvenliği, esenliği, halkımızın güvenliğini, esenliğini sağlayabilmek için denetim görevini daha çok yapabilecek, buna daha çok vakit ayırabilecek.

Ayrıca, bunun yanında, bu yerlerde bürokratik engeller ve kırtasiyecilik azalacak; yani, insanlar, artık, daha rahatça ruhsatlarını alabilecekler. Zaten şimdiye kadar belediyelerimiz bu tip yerleri ruhsatlandırıyordu; bu konuda bir hayli de uzmanlaştığı için, herhangi bir sıkıntı da olmayacak.

Bu tip yerlerde halkın esenliği ve güvenliğinin tehlikeye düşmemesi için de polisimizin ya da kırsal kesimde jandarmanın her türlü denetimi devam edecek.

Ayrıca, bu yasayla bir başka yenilik daha geliyor. Şimdiye kadar 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa göre mülkî idarece uygulamalar yapılırken, çoğu kez, basit kusurlardan dolayı tesisler kapatılıyordu. Tesisin kapatılmasıyla, biz, sadece tesis sahiplerini cezalandırmıyorduk; aynı zamanda neyi cezalandırıyorduk; orada çalışan insanları da cezalandırıyorduk; yani, otellerde, motellerde, diğer eğlence yerlerinde çalışan insanları da cezalandırıyorduk. Bu kapatılma süreleri de öyle az olmuyordu, çoğu zaman altı aya varan kapatmalar olabiliyordu. Yani, herhangi bir yerde, orada polisin tuttuğu tutanak üzerine, mülkî idare, buraları belli zaman aralıklarıyla kapatabiliyordu, çoğu zaman da bu kapatma süresi uzun oluyordu. Ekonomik bir ceza verme yerine, hep kapatılma şeklinde ceza veriyorduk, buralarda çalışan insanları da bu şekilde cezalandırmış oluyorduk. Şimdi, getirilen yenilikle, artık, bu tip yerler kapatılmaya tabi tutulmayacak; ne olacak; para cezası verilecek. Aslında, bize göre, bu para cezalarını, kırsal kesimlerde, bu yerleri il özel idarelerine devrettiğimiz için, il daimî encümeninin vermesi; kentlerimizde, belediye hudutları içerisinde de, bu yerlerin cezasını belediye encümeninin vermesi esas olmalıdır. Yani, bu şekilde bir uygulamanın daha demokratik olacağına -şahsen ben de buna inanıyorum- daha yerinde bir faaliyet olacağına inanıyoruz.

Tabiî, memleketin güvenliği ve huzuru için, yine de, mülkî idarenin bir yetkisi saklı tutuluyor; bu da, bir ayı geçmeyen bir kapatma cezasının mülkî idarece verilmesinin yerinde olacağı. Yani, mülkî idare bu yerleri bir aya kadar kapatabilecek; ama, mülkî idarenin bu yetkisini kullanması da şu şartlar altında olacak: Kumar oynanan umumî ve umuma açık yerler ile her çeşit özel ve resmî kurum, kuruluşlara ait lokaller; mevzuata aykırı bir şekilde uyuşturucu madde imal edilen, satılan, kullanılan, bulundurulan yerler; mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerler; yine, eğer devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı bir şekilde her türlü gösteri, video ve benzeri gösteriler yapılıyorsa; ayrıca, dernek, sendika lokalleri umuma açık yerler haline dönüşmüşlerse, bütün ikazlara, uyarılara rağmen bunlara devam ediliyorsa, işte, bu yerleri mülkî idare amirleri bir aya kadar kapatabilecek.

Yasayla getirilen bir başka şey, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yasalarını incelediğimizde buralarda da bugünkü getireceğimiz düzenlemeye paralellik olması. Orada da bu tip yerlere ruhsat veren, ruhsatlandıran, çalışma ruhsatı veren, yerel yönetimler; ama, oraları denetleyen, oraları kontrol eden, yerel idarenin içerisindeki kolluk.

Ayrıca, hükümetimizin daha önce açıkladığı Acil Eylem Planı vardı. Bu Acil Eylem Planında yer alan bir husus da, her türlü bürokratik engellemeler ve kurumlararası kırtasiyeciliği uzatan, bu bürokratik engellere sebep olan, kırtasiyeciliği ortaya çıkaran bu tip düzenlemelerin kaldırılmasıydı; bugün görüştüğümüz bu düzenlemeyle, bu da yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatına Dair Kanun Hükmünde Kararnameyle Değişik Kanunun Kabulüne Dair Kanunda, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı vermeye belediyeler yetkili kılınmıştı; ama, buna paralel olarak, yine 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda da polise bu yetki verilmişti; dolayısıyla, iki yasa arasında bir çelişki doğuyordu. Bu düzenlemeyle bu çelişki de gideriliyor, artık bundan sonra bu tip yerler için ruhsat verme yetkisi yerel yönetimlere devrediliyor.

Bir başka husus, yine 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkilere Dair Kanunda da mülkî idareye verilen yetkiler, artık, bundan sonra yerele devredilmektedir, yerel idareye devredilmektedir.

Yine, bizim daha önce, 24.7.2004 tarihinde çıkardığımız 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunuyla, büyükşehir belediye hudutları içerisinde ilçe ve ilk kademe belediyelerine bu ruhsatlandırma yetkileri verilmişti. Şimdi, o kanun Cumhurbaşkanımızın onayıyla yürürlüğe girdi; dolayısıyla, bu kanuna göre, buralara ruhsat verme yetkisi, zaten ilçe belediyelerine ve ilk kademe belediyelere verildi. Şimdi bu yaptığımız düzenlemeyle, buna da bir paralellik sağlamış oluyoruz.

Netice itibariyle, şu yapılıyor şimdi: Artık, bundan sonra, ruhsat verme işi il özel idarelerine ve belediyelere veriliyor. Bu yasayla, idarenin, mülkî idarenin ve zabıtanın her türlü denetim hakkı saklı tutuluyor, bazı cezaları vermesi yine saklı tutuluyor; ama, önemli şekilde, bu yetkiler, artık, tamamen yerele devrediliyor. Her türlü bürokratik kırtasiyeciliği bu yasayla ortadan kaldırıyoruz; zaman kaybı ve israf olmayacak. Polislerimiz, ciddî bir şekilde bu tip izinlerle uğraşıyordu, onlarla uğraşmayacaklar ve dolayısıyla, polis, artan vaktinde, daha ciddî, bu bölgenin esenliği ve güvenliğiyle ilgili çalışma gerçekleştirecek.

Değerli arkadaşlarım, konu 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunundan açılmışken, tabiî, bu kanun çok eskilerden beri, yıllardan beri uygulanmaktadır. 2559 sayılı Kanun denilince, bizim aklımıza, polisin halkımızın can, ırz, mal güvenliğini temini geliyor. Dolayısıyla, ciddî şekilde, polislerimiz yıllardan beri bu kanunu uyguluyor ve bu kanun, polisle özdeşleşmiş bir kanun.

Biraz önce değerli milletvekilimiz de söyledi; gerçekten, polisimiz ciddî bir fedakârlık içinde çalışmaktadır; ama, polisimizin diğer kurumlardaki çalışanlardan farklı olarak, hafta tatili, bayram tatili ve benzeri tatilleri yok; yani, bütün gününü çalışmakla geçiriyor polisimiz. Öyle oluyor ki, günde 18 saat çalıştığı oluyor. Oysaki, benzer ülkelere baktığımız zaman ya da Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, bu çalışma saati haftada 38 saati, 40 saati geçmiyor; ama, bizde, polisimiz çok uzun bir zaman çalışıyor. Buna paralel olarak, polisimiz, gerçekten sıkıntı içinde.

Ben, polisimizin ciddî eğitim almadığına inanmıyorum. Son zamanlarda, artık, polis memuru olacak insanlar bile iki yıllık yüksekokulda eğitim alıyorlar. Demek ki, yapmamız gereken, polisimize verdiğimiz eğitim yanında, bu iş yoğunluğu yanında, onların çalışma hayatını da yeniden gözden geçirmemiz ve düzenlememizdir.

Değerli arkadaşlarım, bir polis şair diyor ki: "Canın, malın, ırzın kutsal emanet/ Ben nöbetteyken sen rahat uyu/ Bırak dostum bırak beni düşünme/ Ben çoktan unuttum tatlı uykuyu."

Yani, polislerimiz, bizim için, gerçekten, sadece uykularını kaybetmiyorlar, çoğu zaman, hayatının baharında canlarını da feda ediyorlar, kanlarını da feda ediyorlar. Ne için yapıyorlar onu; onu, insanımızın esenliği, güvenliği için yapıyorlar, devletimizin bekası için yapıyorlar. Demek ki, böyle fedakârane çalışan polislerimize, hayat şartlarını sürdürecek şekilde birtakım olumlu imkânları da sağlamamız gerekiyor; yani, burada, ben, bunu, hem hükümetimizin İçişleri Bakanının hem de milletvekillerimizin dikkatine sunmak istiyorum.

Mesela, polisimiz, emekli polis arkadaşını gördüğü zaman moral motivasyonu bozuluyor; yani, görev aşkını kaybediyor. Neden; emekli polislerimizin de yaşantısının çok düzensiz, bozuk olduğunu görüyor, rahat, huzurlu bir hayat geçiremediğini görüyor, daha emekli olmadan, yerleşeceği ile, ilçeye gidip, orada yeni bir hayat kurma çabası içinde olduğunu görüyor, çoğu kez de olumsuz işlerle uğraştığını görüyor. Demek ki, bu insanların hayat seviyesini de yükseltmek için bir gayret sarf etmemiz gerekiyor.

Her çıkışta, kavşaklardaki polislerin o canhıraş hallerini görüyoruz. Biz, geçerken, onların o gayretlerini görüyoruz, trafiği düzenleme gayretlerini görüyoruz. Bunu her gün görüyoruz, akşam sabah görüyoruz. Gerçekten, bu çekilmez hayat, elbette, maddî... Her şey maddî değil; ama, bu mesleğin manevî hazzı yanında, bu insanların maddî seviyelerinin de yükseltilmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Bunun mutlaka böyle yapılması gerekir.

Bu yasa, gerçekten, ülkemizin önünde demokratik açılımlar yapacak bir yasa. Yani, çağdaş yönetimlerdeki gibi, yetkilerin önemli bir kısmının yerel yönetimlere devrini biz hep savunuyoruz ve böyle olması da gerekiyor. Genel idare, ruhsat verme işiyle uğraşmamalı ya da bu tip yerlerdeki birtakım kontrollerle uğraşmamalı. Genel yönetimin, genel idarenin aslî görevi, oradaki insanlarımızın esenliği, güveni, devletimizin devamlılığı için gayret etmeli.

Bu duygularla, bu yasayı olumlu bir yasa olarak görüyoruz ve buradaki önergelerle de daha demokratik bir hale getirilmesinin yararlı olacağı inancıyla, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.

Hükümet adına İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü; öncelikle, bütün öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum; kendilerine, sağlıklı, mutlu, uzun ömürler diliyorum; aramızdan ayrılanlara da Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarımız üzerinde söz almış bulunuyorum; bu konuda sizlere bir şey söylemek için huzurlarınızdayım; Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bugün değişiklik yapılacak kanunlar, son iki yıldır ülkemizde hâkim kılmaya çalıştığımız genel yaklaşımın bir aşaması olarak gündeme gelmiştir. Biz, dünyada cari olan yerelleşme ve yetkinin halka en yakın noktada kullanımı konusunda, geçen yıl boyunca, Belediye Kanununu, İl Özel İdaresi Kanununu ve Büyükşehir Belediyesi Kanununu sizlerin huzuruna getirdik ve Yüce Meclisimizden geçtiler. Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu onaylandı, yürürlüğe girdi; diğer yasalar da, bir kere daha bazı maddeleri görüşülmek üzere, yine, Yüce Meclisimizdeler. Belediye Kanunu Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, kısa bir süre sonra da İl Özel İdaresi Kanununu komisyonda görüştükten sonra huzurlarınıza getireceğiz. İşte, şimdi, aynı bakış açısıyla, geçmişte güvenlik birimlerine ait olan birtakım yetkileri yerel yönetimlere devrediyoruz.

İzninizle, öncelikle, tasarıya ilişkin birkaç teknik noktayı işaret ettikten sonra, neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyduğumuzu ifade edeceğim, daha sonra da madde bazında bazı yasal düzenlemeyi aktarmaya çalışacağım.

Yasa tasarımız, yürütme ve yürürlük maddeleri dahil 11 maddeden ibarettir ve 5 kanunda değişiklik yapmaktadır. Bunlardan birincisi 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, ikincisi 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, üçüncüsü 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu, dördüncüsü 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, beşincisi de 1580 sayılı Belediye Kanunudur; bu tasarıyla bu kanunlarda değişiklik yapmaktayız.

Hedefimiz, tasarıda "umuma açık yer" olarak isimlendirilen bu yerlerin açılış ruhsatlarının verilmesini, uymaları gereken kuralların belirlenmesini, kurallara uymayanlara verilecek cezalara ilişkin hususları yeni bir anlayışla düzenlemektir.

Yeni anlayışımız, esas itibariyle şu 5 temel ayak üzerine oturmaktadır:

1- Yerel yönetimlere açılış ruhsatı verme yetkisi devredilmektedir. Güvenlik güçlerinde olan, mülkî amirlerde olan bu yetki yerel yönetimlere devredilmektedir.

2- Hangi durumların kural ihlali sayılacağı açıkça sayılmaktadır.

3- Kurallara uymayanlara idarî para cezası verme yetkisi bu tasarıyla ilk kez düzenlenmektedir.

4- Ayrıca, zaten var olan faaliyetten men cezası -pratikte, tatbikatta söylediğimiz kapama cezası- süre ve durum olarak kısıtlanmaktadır.

5- Etkin bir denetim yapma işi de kolluk kuvvetlerine verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; umuma açık yerler için, halen, belediyeler işyeri ruhsatı, mülkî idare amirleri ise umuma açık yer ruhsatı verme yetkisini haizdir. Dolayısıyla, işyeri sahipleri, hem belediyeye  ve hem de mülkî amirlere gitmek zorundadır. Doğrusu, bunun, vatandaş için kabulü zor bir durum olduğu kadar, devlet için de önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum; çünkü, bu yöntemde, vatandaş, mağdur olabilmekte ve gereksiz yere işlem yapmak zorunda kalmakta, biraz önce konuşan değerli arkadaşımın da belirttiği gibi, bürokratik işlemler, kırtasiyecilik oldukça fazla olmaktadır; aynı zamanda da para ve zaman kaybına uğramaktadır.

Öte yandan, kolluk kuvvetleri, ruhsat verme işlemiyle uğraşarak, kendi aslî işlevi olan güvenlik işini aksatabilmektedir. En azından, güvenliğe ayırması gereken zaman ve enerjiyi, aslî görevi olmayan ruhsat verme işine ayırmak zorunda kalmaktadır.

İşin bir de Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili bölümü var ki, Birliğe üye olan ülkelerin tümünde, bu tür umuma açık yerlerin ruhsatı belediyeler tarafından verilmektedir.

Özetle, getirdiğimiz değişiklikler; yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, görev dublikasyonlarının önüne geçilmesi, vatandaş ile devlet arasında güven ilişkisinin yeniden tesis edilmesi, caydırıcılıkta yeni ve daha modern bir yaklaşımın benimsenmesi ve Avrupa Birliği müktesebatı ile millî mevzuatımızın uyumlaştırılması. Bu tasarıyla, bu başlıktakileri amaçlamaktayız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yukarıdaki genel anlatımlardan sonra, çok kısa olarak, tasarıya, madde bazında, daha yakın planda bakmak istiyorum.

Esas itibariyle, bu tasarının ana hedefi, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun öngördüğü temel yaklaşımı değiştirmektir. Bu çerçevede, sözü edilen kanunun mülga olan 6 ncı maddesi, yeni bir içeriğe kavuşturulmak suretiyle, hangi hallerde ve ne miktarda idarî para cezası verilebileceğini, idarî para cezasının miktarlarını ve suçun tekrar işlenmesi halinde para cezasının belirli oranda artırılmasına karşın düzelme sağlanmadığı takdirde verilebilecek faaliyetten men cezasını da düzenlemektedir.

Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayanlara, yasanın ilgili maddesinde aranan yaş şartından daha küçük kişileri çalıştıran veya buralarda bulunmasına izin verenlere, mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen yerlere 500 000 000 lira idarî para cezası verilebilecektir.

Faaliyetten geçici olarak men edilen ve süresinden önce açılan yerler ile kapatma cezasını gerektirenler hariç olmak üzere, işletmenin sahibinin veya sorumlusunun iştiraki, kusuru veya ihmaliyle suç işlenen yerlere ise 1 milyar lira idarî para cezası verilebilmesi mümkün olacaktır.

Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası 1 kat artırılarak uygulanacaktır. Ayrıca, bir yıl içinde üç defa idarî para cezası verilen ve cezayı gerektiren yeni bir fiil işlenen yerler, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından, 15 günü geçmemek üzere, geçici süreyle faaliyetten menedilebileceklerdir.

Tasarının 2 nci maddesiyle değiştirilen 2559 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde ise, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin faaliyet göstereceği alanları belirlemeye veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bu amaç için ayrılan yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idareleri yetkili kılınmaktadır.

Tasarıyla getirilen bir başka değişiklik, 2559 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde olmaktadır. Bu maddede sayılan hallerin gerçekleşmesi durumunda, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından, otuz günü geçmemek üzere, geçici süreyle faaliyetten menedilecektir. Bu maddede yazılı fiiller sebebiyle bir yıl içerisinde üç defa faaliyetten menedilen yerler, bu gibi işyerlerinde, bu fiiller tekrar işlendiği takdirde, işyeri açma ve çalışma ruhsatları iptal edilecektir. Bu yetki, mahallî mülkî amirin bildirimi üzerine, belediye veya il özel idaresi tarafından beş işgünü içerisinde kullanılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yasayla getirilen diğer değişiklikler, biraz önce ifade ettiğim temel beş kanunda, buna bağlı olarak yapılan değişikliklerdir. Biraz önce burada konuşan değerli arkadaşlarım, tabiî, bizim, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa getirdiğimiz bu değişikliklerle yetinilmemesi ve bu yasanın yeni baştan, belki yeniden düzenlenmesi konusunda görüşler izhar ettiler. Ayrıca, yine, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun yeniden gözden geçirilmesi konusunda görüşler izhar ettiler. Biz, Bakanlık olarak bu görüşlerden istifade edeceğiz, yapacağımız hazırlıklarda, muhakkak, bunlar nazarı dikkate alınacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yalnız, burada, bir konuya daha temas edildi, yeni polis okulları açılması konusuna temas edildi. Bizim polis sayımız, başta İstanbul olmak üzere, Türkiye genelinde, gerçekten, az. Bugün Avrupa Birliği standartlarına göre, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde 250 kişiye 1 polis düşmektedir. Şu anda İstanbulumuzda 359 kişiye 1 polis düşmektedir. Bu açığı kapatmak için süratle polis okulları açmamız gerekmektedir. Bunun için de bize yer gösteren illerimiz veya biz, valilerimizden soruyoruz, araştırıyoruz, hazır binalar varsa, kullanılmayan binalar varsa, geçmişte bunlar okul olarak kullanılmış...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Biz, Burdur'dan verebiliriz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hay hay. Burdurlu arkadaşlarım teklif ettiler; hemen ilgili arkadaşlarımı gönderip baktıracağım sözünü de verdim. Bunun gibi, mesela, Çankırı'dan dün teklif geldi; ilgili arkadaşlarımı gönderip baktıracağız. Okul olmaya elverişli yerler varsa, bunları da alıp, süratle birkaç yeni okul daha açmamız gerekecek; çünkü, başta İstanbul olmak üzere, illerimizdeki polis ihtiyacını, polis açığını süratle kapatmamız gerekir. Onun için, ben, yine, arkadaşlarımdan rica ediyorum; illerinde bu şekilde kullanılmayan; ama, okul olabilmeye müsait yerler varsa, bize bildirirlerse, o yerleri süratle incelettiririz.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Hazır var; bakmışlar Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Hayır, daha bakılmadı Burdur'a.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Yer varmış.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Var; söylenildi; göndereceğim arkadaşları.

Değerli arkadaşlarım, ben, şimdiden, tasarımıza vereceğiniz destekten dolayı hepinize teşekkür ediyorum ve tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. İnşallah hayırlı olur diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Eskişehir Milletvekili Muharrem Tozçöken.

Buyurun Sayın Tozçöken. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

MUHARREM TOZÇÖKEN (Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, 24 Kasım Öğretmenler Gününün hayırlı olmasını diliyor, tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum.

Bilindiği gibi, hükümet tarafından yürürlüğe konulan Acil Eylem Planıyla, kamu hizmetlerinde bürokratik formalitelerin azaltılması öngörülmüştür. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı da bu amaç doğrultusunda hazırlanmıştır. Tasarıyla, daha önce umuma açık istirahat ve eğlence yerleri için izin verilmesi, hem kolluk kuvvetleri hem de belediyeler tarafından ayrı ayrı yapılırken, yeni düzenlemeyle, bu yerler için ruhsat işlemlerinin sadece belediyelerce yapılması sağlanmaktadır.

Tasarıyla, kolluk kuvvetlerinin bu yerler için izin verme yetkisi kaldırılarak, buraların suç yönünden denetiminin daha iyi ve etkili yapılması amaçlanmıştır. Diğer yandan, işyerlerine verilen kapatma cezaları istisnaî hale getirilerek, para cezaları asıl olmaktadır; aynı zamanda, personel tasarrufuna da gidilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, müsaade ederseniz, uzun yıllar bu görevi yapmış olan birisi olarak, Emniyet Teşkilatının da sorunlarına kısaca değinmek istiyorum. Tabiî, Emniyet Teşkilatının tam kuruluşunda, gönül arzu ederdi ki, burada daha fazla milletvekilimiz olsun, bunları aktaralım. Tam, Emniyet Teşkilatı kurulurken, bir toplantıda büyük bir olay oluyor ve tam duası yapılacakken, haydi, herkes hadiseye gidiyor ve duası yapılamıyor.

Bunu niçin söylüyorum; Emniyet Teşkilatının sorunlarına,  inşallah, başta hükümetimiz olmak üzere, tüm milletvekili arkadaşlarımızın gerekli duyarlılığı göstereceğine inanıyorum.

Avrupa ve hatta dünya polis teşkilatları arasında saygın bir yer edinmiş olan Emniyet Teşkilatımızın fedakâr çalışanları, maalesef, birçok maddî ve manevî problemlerle karşı karşıyalardır. Bilindiği gibi, ülkenin huzur ve asayişi, İçişleri Bakanlığına bağlı olarak, Emniyet Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca sağlanmaktadır. Bu üç kuruluşun çalışanlarının aldıkları maaş ve emeklilikte aldıkları toplu ikramiye ve emekli maaşlarına bakıldığında, Emniyet Teşkilatı mensuplarının aleyhine bir durum göze çarpmaktadır. Anayasamızın eşitlik ilkesi ve eşit işe eşit ücret anlayışı gereğince, Emniyet Teşkilatı mensuplarının aldıkları ücretler yeniden düzenlenmelidir. Sayın Bakanımın da malumları olduğu gibi, Emniyet Teşkilatı mensupları, yaş haddi gelmedikçe, emekli olamamaktadırlar.

Yine, polislerimiz emekli olduklarında alacakları düşük ücretlerden dolayı, gerçekten çok ciddî olarak, acaba, emekli olduğumuzda ne yapacağız diye düşünmekte ve emekli olduklarında Emniyet Teşkilatında uzun yıllar görev yapmış olan bu insanlar, çok daha zor şartlar altında ikinci bir iş bulmak durumunda kalmaktadırlar. İnanıyorum ki, milletvekillerimiz, illerine gittiklerinde en fazla bu konuları dile getirmektedirler ve bizden de yardım talep etmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine, ikinci sorun, polisimizin çalışma sürelerinin, bir insanın kaldıramayacağı kadar ağır olmasıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 99 uncu maddesine göre, bir memur, günde 8 saat, haftada 40 saat çalışırken, cumartesi, pazar günleri tatil yaparken, yine, bayram ve diğer tatillerde izinli sayılırken; bir memur günde 8 saat, buna karşılık bir polis memuru en az 12 saat; yine, bir memur haftada 40 saat çalışırken, polislerimiz 72 saat çalışmakta ve cumartesi, pazar günlerinde de görevlidirler. Diğer memurlar bayramlarda izinli iken, daha fazla sayıda polisimiz çalışmaktadır. Nitekim, her yıl yapılan hesaplamalara göre bir memur yılda yaklaşık 1 992 saat çalışırken bir polis memuru bunun 2 katı kadar (3 756 saat) çalışmaktadır. Polise reva görülen insanüstü bu çalışma sürelerinin, bana göre, hiçbir hukukî dayanağı da bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bazı günler sabaha kadar çalıştığımızda fizyolojik olarak etkilenmekteyiz; ama, lütfen, bir de bu çalışma temposunu meslek hayatı boyunca sürdürmeye çalışan polislerimizi düşünün. Polisin, mevcut çalışma şartlarının ağırlığından dolayı eşi ve çocuklarına zaman ayıramadığından, aile hayatı olmadığı gibi, sosyal hayatının da olmadığı ortadadır. Nitekim, bu zor şartlar altında çalışmadan dolayı polisimizde son on yıl içinde 363 kişi intihar etmiş, 491 kişi de görevi başında vefat etmiştir. Yine, kurumlar arasında en fazla şehit düşen meslek mensubu Emniyet Teşkilatıdır. Hiçbir kurumda bu denli yoğun intihar olayları ve stresli yaşam görülmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; polisin de bir insan olduğu, onun da bir ailesi olduğu, sosyal yaşamının olması gerektiği unutulmadan, çalışma süreleri acilen gözden geçirilerek, biraz önce çok değerli iki milletvekilimizin de belirttiği gibi, Avrupa Birliği normlarına kavuşturulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, lütfen, dikkat buyurunuz. Bir memur veya bir işçi 1 saat fazla çalıştığında, normal çalışma saatleri için almış olduğu ücretin 2 katını alırken, polisimiz, bırakın bunu, bunun yarısının yarısını bile alamamaktadır.

Yine, poliste, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, fazla mesainin, saat hesabı yapılarak, sadece çalışana verilmesi, çalışmayana verilmemesinin sağlanarak, bu haksız durumun da acilen giderilmesi gerekmektedir.

Sayın Bakanım, sizlerin de çok iyi bildiği gibi, bugün, bizler de çeşitli vesilelerle duyuyoruz, memurların çalıştığı gibi, günde 8 saat, haftada 40 saat çalışılan polisteki bu yerlere doğru yoğun bir akım vardır. Ben, inanıyorum ki, Emniyet Genel Müdürlüğünde, şu anda 7 500 olan sayı  -sadece memurda, diğer memur gibi çalışan, cumartesi, pazar günlerinde çalışmayan polisin buralarda  7 500 sayısı- inanıyorum ki, bir düzenlemeyle daha aşağılara çekilebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM TOZÇÖKEN (Devamla) - Polisin önemli sorunlarından birisi de, hizmet öncesi ve hizmetiçi eğitiminin tekrar gözden geçirilmesidir. Hizmet öncesi iki yıl meslek yüksekokulunda eğitim gören polisin, birinci yıl teorik dersleri, ülkemizin 27 iline dağılan polis meslek yüksekokullarında almasına devam edilmeli, ikinci yılki eğitimlerinin, aday polis memuru olarak, polisiye olayların en çok olduğu, Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir gibi illerde, çeşitli birimlerde fiilen staj yapmaları sağlanmalıdır.

Yine, hizmetiçi eğitim anlayışı yeniden gözden geçirilerek, 81 ilimizde, il emniyet müdürlüklerinden bağımsız olarak oluşturulacak polis eğitim merkezleri müdürlüklerince, düzenli olarak yapılması sağlanmalıdır.

Sicil raporlarının düzenlenmesindeki kriterler, yeniden ele alınarak, polisin fizikî ve meslekî konulardaki gelişimine yönelik objektif sorulara yer verilerek, meslekiçi eğitimlerinin performanslarına göre değerlendirilmeli, somut ve objektif olmalıdır.

Yine, kanayan bir yara; çarşı ve mahalle bekçilerimizin emekli olduklarında silah ruhsatı alırken kendilerine yapılan haksız muamelenin bir an önce giderilerek emniyet hizmetleri sınıfına geçirilmeleri sağlanmalıdır.

Sözlerime son verirken, hayatı pahasına, yüzlerce şehit vererek ülkenin huzur ve asayişini korumaya çalışan Emniyet Teşkilatı çalışanlarının bu mağduriyetlerinin bir an önce giderileceğine ve polisimizin, Avrupa Birliği normlarına uygun, insanca çalışma şartlarına kavuşacağına inancımı belirterek, başta Sayın Başbakanımız, İçişleri Bakanımız olmak üzere, tüm bakanlarımızın ve tüm milletvekillerimizin, bu konuda gerekli duyarlılığı göstereceğine inancımı bir kez daha vurgulayarak, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tozçöken.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilen bu kanun tasarısının gerekçesini dikkatli bir şekilde okuyacak olursak, bugüne kadar getirilen kanun tasarılarında olduğu gibi, Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamak, bürokratik işlemleri azaltmak, işgücü kaybını gidermek, vatandaşın mağdur olmasını önlemek, kırtasiyeciliği azaltmak, bürokrasiyi azaltmak gibi, hepimize hoş gelen güzel cümleler, güzel ifadeler bu kanun tasarısının gerekçesinde de aynen zikredilmiş; ancak, kanun tasarısının içeriğine bakınca, bu söylenenlerin havada kaldığını, boşlukta kaldığını, getirilen kanun tasarısının bu söylenilenlerden çok farklı olduğunu açık bir şekilde görmek mümkün.

Bürokratik işlemlerin azaltıldığı, işgücü kaybının önlendiği, vatandaşın mağdur olmaktan kurtarıldığı gibi hükümler karşısında... Bunu söylerken de, iki ayrı kurumdan ruhsat alma zorunluluğundan dolayı bunların olduğu ifade ediliyor. Getirilen kanun tasarısını dikkatli bir şekilde inceleyecek olursak, ruhsat verme işlemleri belediyelere devrediliyor; ancak, belediyelerin, ruhsat vermeden önce, mülkî idare amirinin olumlu görüşünü alacağı bunun içerisine derç edilerek...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Önergeyle değiştiriliyor o...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onu biraz sonra göreceğiz; ama, ben, önümdeki kanun tasarısı üzerinde konuşuyorum. Getirilecek olan önergeler nelerdir onu bilmiyorum, ancak, ben, mevcut kanun tasarısının aksaklıklarını gördüğüm yerlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Ben, yirmiüç yıl, bu kanunu, bizzat, fiilen uygulayan bir makamda, mevkide bulundum ve bu işi A'sından Z'sine kadar bilen birisiyim. Elbette, bunları Meclis kürsüsünden söylemek en tabiî hakkı olan milletvekillerinin başında gelen birisiyim. Onun için, bunları söyleyeceğim.

Siz, ruhsat verme yetkisini belediyeye devrediyorsunuz, olumlu görüş alma işini de mülkî idare amirine veriyorsunuz. Peki, aynı işlem iki kez tekrar edilmiyor mu şimdi?

İBRAHİM HAKKI BİRLİK (Şırnak) - Değişiyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değişiyorsa, bunu biraz sonra gelin burada söyleyin; ama, bu kanun tasarısına göre, diyelim bir müracaat sonucu, belediye bütün işlemleri tamamladı, mülkî idare amirine yazdılar, mülkî idare amiri de emniyet ve asayiş açısından sakıncalı gördü, olumsuz görüş bildirdi. Ne olacak bu vatandaşın hali? Bütün hazırlıklarını yaptı, bütün düzenlemelerini yaptı, işyerini hazır hale getirdi; ama, en son, mülkî idare amirine soracaklar ve mülkî idare amirinin olumsuz görüş vermesi halinde işyerini açamayacak. Hani bürokratik işlemler azalıyordu?! Hani kırtasiyecilik azalıyordu?! Hani iki ayrı yerden ruhsat alma zorunluluğu ortadan kaldırılıyordu?! Hani Avrupa Birliğinde de bu şekilde bir uygulama vardı?! Gerekçede yazılan hususlarla kanun tasarısının içerisine yerleştirilenlerin çok farklı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Yine, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir uygulama; ruhsatı belediye verecek, para cezasını kaymakam verecek, vali verecek! Bu, dünyanın neresinde görülmüş?! Geçici kapatma cezasını kaymakam verecek; onbeş gün süreyle, otuz gün süreyle geçici kapatma cezasını kaymakam, vali verecek! Ruhsatı belediye verecek; kapatma cezası, para cezası ve diğer denetim görevleri mülkî idare amirine, dolayısıyla güvenlik güçlerine ait olacak. Ee, bunu, nasıl, kırtasiyeciliği azaltmakla, bürokrasiyi azaltmakla bağdaştırabiliriz?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Güvenlik gücü yerine mafyaya mı havale edelim yani?!

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekili, bu tasarının içerisinde zaten o var, siz okumadığınız, bilmediğiniz için bunu söylüyorsunuz. Lütfen, bu tasarıyı bir okuyun, mevcut Polis Vazife ve Selahiyet Kanununu okuyun, ondan sonra, aynı hükümlerin, aynı denetim görevinin poliste olduğunu çok açık bir şekilde göreceksiniz.

Bu kanun, yıllardan beri, 1934 yılından beri Türkiye'de cari, geçerli ve polis bu görevi yapıyor zaten, denetim görevini polis yapıyor. Benim söylemek istediğim, ruhsat verme işini belediye başkanlarına bırakıyorsunuz; denetim görevini, para cezası kesmeyi, geçici kapatma cezasını, onbeş gün, otuz gün ceza verme hususlarını da mülkî amire bırakıyorsunuz, o da güvenlik güçleri vasıtasıyla yaptırıyor. Benim itiraz ettiğim nokta burası. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Söylenildiği gibi, Avrupa Birliğinde de böyle bir uygulama yok. Avrupa Birliğindeki sistem bizdekinden farklı olduğu için, oralarda ve bazı ülkelerde mülkî amirler, emniyet güçleri belediye emrinde çalıştıkları için oralarda bunların uygulanması son derece kolay; ama, Türkiye'deki mevcut sistem içerisinde -siz böyle bir kanun tasarısını getirirseniz- bunun pratikte uygulanmasının çok zor olduğunu göreceksiniz.

Çok üzüldüm; tasarı komisyonda görüşülürken "ruhsat verme işlemleri polis tarafından yapılırsa, polis şaibe altında kalacaktır" deniliyor. Bu, komisyonda görüşülmüş. Biraz önce konuşan sayın milletvekillerimiz de burada polis için gözyaşları döktüler; ama, aynı komisyonda görüşülürken, polisin ruhsat verme işlemlerini yapması halinde şaibe altında kalacağı söyleniyor.

Sayın İçişleri Bakanım, size bağlı olan Polis Teşkilatının ruhsat verme işlemlerini yapması halinde şaibe altında kalacağı... İşte, raporda var. Ben, bunu şiddetle reddediyorum. Poliste olunca şaibe olacak, belediye başkanlarında olunca şaibe olmayacak; böyle bir mantık olabilir mi! Polisi töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından "geçin, geçin" sesi)

"Geçin" olmaz. Eğer, siz "geçin" diyorsanız, 200 000 polise siz de haksızlık yapmış olursunuz Sayın Milletvekili.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bana niye bakıyorsun? Ben söylemedim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Geçin" diyen sizsiniz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben söylemedim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 200 000 polise haksızlık yapılıyor sayın milletvekilleri. Böyle bir uygulamayı şiddette reddediyorum, polisler adına reddediyorum.

Bakınız, girişte, polislerimiz 15-16 saat çalışıyor. Yeri geldiğinde şehit olmaktan çekinmeyen polislerimizin,  İçişleri Komisyonunda bu tasarı görüşülürken, eğer ruhsat verme işlemlerini yaparlarsa şaibe altında olacağı söyleniyor. Sayın İçişleri Bakanı da geldi, burada şunu söyledi; ruhsat verme işlemleri polisten alınırsa, polis aslî görevine dönecekmiş, güvenlikle ilgili işlerinde daha başarılı olacakmış.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğru söylüyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Doğru söylüyor da, bu tasarıda öyle denilmiyor. Bu tasarıda başka şey söyleniyor. Niye; para cezasını, geçici kapatma cezasını, uygun olup olmadığıyla ilgili işleri kim yapacak; denetlemeyi kim yapacak; polis yapacak. Mevcut tasarıda böyle, polis yapacak. Polis yapacaksa, polisteki bu konuyla ilgili birim çalışmaya devam edecektir. Denetimle ilgili raporlar nereye gidecek; umuma açık yerlerle ilgili bölüme gidecek. Para cezasıyla ilgili yazışma nereden çıkacak; oradan çıkacak. Geçici kapatma cezası nereden çıkacak; aynı yerden çıkacak. Ruhsat verme, olumlu görüş bildirme işi nereden çıkacak; polisten çıkacak; yani, bütün bu işlemler, yine emniyet güçleri tarafından, Emniyetteki ilgili birimler tarafından yapılmaya devam edilecek. Yapılmaya devam edilecekse, o zaman, Sayın İçişleri Bakanının söylediği, havada kalıyor. Aynı sayıda güvenlik görevlimiz, polisimiz, bu işlemleri, aynı şekilde yapmaya devam edecektir bu kanun tasarısı bu şekilde geçerse.

Sayın milletvekilleri, onun için, bu tasarının, yeniden gözden geçirilmesi ve verilecek önergelerle, bahsettiğimiz bu aksaklıkların giderilmesi yönünde mutlaka yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Biz, mülkî idareye güvenmekten kaçınırsak, mülkî idareden, yetkileri, birer birer, Avrupa Birliği diyerek, demokratikleşme, yerelleşme diyerek alırsak, mülkî idareden kaçış başlar. İşte, Sayın Bakanım da bilir; 60'a yakın mülkî idare amiri, mülkî idare amirliği görevinden ayrılarak, çeşitli bakanlıklarda değişik görevlere talip olmuşlar ve oralarda görev yapmaktadırlar. Mülkî idare mesleği gibi şerefli bir mesleğin mensupları, artık, bugün, mülkî idare amirliği mesleğinden ayrılma durumunda kalmışlardır. Bugüne kadar, bu seneye kadar, mülkî idare amirliğinden bu kadar sayıda kişi başka bir bakanlığa geçmemiştir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz iki sene evvel ayrıldınız, niye ayrıldınız?

BAŞKAN - Sayın Demirbağ...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, birinci sınıf mülkî idare amirliğiyle ilgili düzenleme komisyondan geçmiş; fakat, Meclis gündemine bir türlü getirilememiştir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz niye ayrıldınız?

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, milletvekili olmak için ayrıldım ve ayrıldığım mesleğime de son derece saygı duyuyorum. O meslek, şerefli bir meslektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, bu tırpanlama hadisesi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bile, geri gönderilen İl Özel İdaresi Kanununda zikrediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı geri gönderme gerekçesinde -bunu, bu kürsüden ben de söylemiştim- vali yardımcılığının gündemden yavaş yavaş çıkarılmaya başlandığını ve meslek içerisinde hiyerarşik yapının bozulduğunu belirtiyor. Vali yardımcılarının, artık, yavaş yavaş, mülkî idarecilik mesleği içerisindeki fonksiyonunun bitirildiğini ifade ediyor. Ben de, bir mülkî idare amiri olarak, bu düzenlemelerle, getirilen bu yeniliklerle, mülkî idarenin yavaş yavaş devredışı bırakılmaya çalışıldığını, yerelleşme adına yanlışlıkların yapıldığını söylüyorum.

Biz, bütün bu yetkileri belediyelere devredelim, ben de istiyorum; ama, Ankara Büyükşehir Belediyesine bakınız, Melih Gökçek, yıllardan beri, Kızılay'daki işportacılarla mücadele ediyor; her seferinde, üç günde bir, beş günde bir "ben, bunları, buradan kaldıracağım" diye ifade ediyor. Ankara'nın göbeğinde, Kızılay Meydanında yıllardan beri işportacıların çalıştığını ve belediyenin, zabıta gücüyle, zabıta imkânlarıyla bunu ortadan kaldırmaya gücünün yetmediğini, her gün, sizler de görüyorsunuz. Elbette verelim; ama, bunları yaparken, Türkiye'nin şartlarını, içerisinde bulunduğumuz durumu, Türkiye'nin yönetim yapısını, yetki genişliği ilkesinin nasıl olduğunu değerlendirerek bunu yapalım.

Komisyonda da bu konu tartışılmış, tutanakları okudum; belediye başkanlarının bunları kapatmakta zorlanacağını söylüyorlar. Bunu komisyon üyeleri söylemiş "bunu, mülkî idareye verelim; belediye başkanları bunu yapamaz; belediye başkanları siyasî kişilerdir; mülkî amirlerin siyasetle ilişkisi olmadığı için, rahatlıkla bunları kapatabilirler" diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerimi söylüyorum.

Burada, 7.7.2004 tarihinde bir konuşma yapmıştım; Belediye Kanunu görüşmeleri sırasında, Denizli'de kaçak yapılmış bir binayla ilgili bir konuşma yapmıştım. O konuşmamdan sonra, Sayın İçişleri Bakanı burada bir konuşma yaptı, oradan bir pasaj okuyup bitiriyorum: "Bu değerli milletvekili arkadaşımın araştırma, tetkik, inceleme yapmadan, gazete kupürlerine dayanarak bir meseleyi buraya getirmesi, bence hiç de yakışık almamıştır." İfade böyle Sayın Bakanım ve devam ediyorsunuz: "Bu bina kaçak durumu yoktur..."

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum, tamamlıyorum.

"...bu tadilatın da hukuka uygun olduğu belediye başkanı tarafından defalarca belirtilmiş olmasına rağmen, buranın kaçak olarak yapılmış olduğunun iddia edilmiş olması, gerçekten, hoş olmayan bir iddia olmuştur" diyorsunuz Sayın Bakanım.

Bugün, size bu konuyla ilgili olarak, Denizli Belediye Başkanının, ilgili binanın sahibine yazmış olduğu yazının son paragrafını okuyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Ruhsat ve eki projelerine aykırı olarak kapatılan alanların..."

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "...1.11.2004 tarihine kadar tarafınızdan ruhsat ve eklerine uygun hale getirilmesi, aksi takdirde, 3194 sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliğinin ilgili maddeleri gereğince belediyemiz tarafından yıkılarak, masrafların, yüzde 20 fazlasıyla tarafınızdan tahsil edileceğinin bilinmesini önemle rica ederim. Nihat Zeybekci, Denizli Belediye Başkanı"

O bakımdan, haber kaynaklarınızı, bilgi kaynaklarınızı, Sayın Bakanım, lütfen bir daha gözden geçirin.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, ilgiyle ve ibretle izliyorum. İlgi ve ibretin nedenini soracak olursanız, Sayın Bakanın hemen yanı başında oturan Komisyon Üyesi Milletvekilimiz Sayın Muharrem Tozçöken öyle bir konuşma yaptı ki, ben, Komisyon Üyesi Sayın Tozçöken'in bir iktidar milletvekili mi, yoksa, Emniyet Teşkilatının içerisinde bulunduğu sıkıntıları dile getiren ve bunlara çözüm arayan bir muhalefet milletvekili mi olduğu konusunda çelişkiye düştüm.

Şimdi, iktidar olmanın bazı özellikleri var; iktidar olmak, muktedir olmayı gerektiriyor ve Sayın Tozçöken'in, bunları şikâyet olarak burada ifade edeceği yerde, mensup olduğu siyasî iktidarın, söylediği bu hususların düzeltilmesinde mutlaka adım atacak yasal düzenlemelerin gerçekleşmesine katkı yapması gerekiyor ve buraya bu yasal düzenlemeleri getiren bir iktidar milletvekili olarak çıkması gerekiyor.

Sayın Başkan, bu arada, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Polise "fazla çalışma ücreti" adı altında ödenen paranın Avrupa Birliği normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında -ki, çalışma koşullarının güçlüğünden bahsedildi- ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle ilgili -sayın milletvekiliniz ve komisyon üyeniz de şikâyet ediyor- Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı? Avrupa Birliği müktesebatının da zorunluluğu olan bu konuda nasıl bir düzenleme düşünüyorsunuz? Bu, birinci sorum.

Müsaadenizle ikinci sorum da şu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesinde, makam ve temsil tazminatının emekliliğe yansıtılabilmesi için iki yıllık çalışma şartı getirilmiştir. 2000 yılında, vazife malulleri ile -ki, birçok şehidimiz var, ben hepsinin ruhunu şad etmek istiyorum- şehitlerimizin dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için bunlardan iki yıllık şartın aranmaması yönünde değişiklik yapılmış; ancak, kendi iradesi dışında, yaş haddi nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla, Emniyet Teşkilatı mensupları diğer kamu görevlilerinden farklı olarak, yaş haddinden emekli edildiklerinde iki yılını doldurmadan yaş haddinden emekli edilenler mağdur olmaktadır. Açık bir mağduriyet söz konusudur. Bu durumun düzeltilmesi için...

BAŞKAN - Sayın Koç, sorunuzu sorar mısınız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Soruyorum.

Bu durumun düzeltilmesi için, şikâyet yerine, Bakanlığınızın herhangi bir somut çalışması var mı? Bunu tüm Emniyet mensupları merak ediyorlar Sayın Bakan. Bu durumu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi, mevcut ekgösterge puanlarının da diğer kamu personeline oranla daha düşük tutulması Anayasanın eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği halde, bu durum neden hâlâ Bakanlığınızca düzeltilmemiştir? Bu haksızlığı düzeltmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Bakan, yıllar önce, Yunanistan'a Türk-Yunan Dostluğu Derneğiyle beraber gitmiştik ve bir şenlik yapmıştık ortaklaşa. Dolayısıyla, Atina'da bol bol gezme imkânımız olmuştu, bu arada araştırma imkânımız da olmuştu. Millî Savunma Bakanlığının bazı elemanlarıyla görüştüğümüzde, Yunanistan Millî Savunma elemanlarının hepsinin grevli, toplusözleşmeli sendikal hakka sahip olduğunu öğrendik; şaşırdık. Belki aradan onbeş yıl, belki daha fazla bir zaman geçti.

Türkiye'de halen polisin ve devlet memurlarının, göstermelik olarak, şimdilik, grevsiz, toplusözleşmesiz bir hak var; ama, polise grevli, toplusözleşmeli sendikal hak verilebilir mi? Bunun Avrupa Birliği müktesebatında yeri olsa gerek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Zira, birçok arkadaşımız kürsüye çıktığı zaman, özellikle AKP'li arkadaşlarımız kürsüye çıktığı zaman, bize, hep 2/B maddesinin bizim tarafımızdan da dile getirildiğini hatırlatmaktalar. Ayrıca, genel sağlık sigortasının bizim programımızda da olduğunu söylemekteler; ama, bunun da bizim programımızda olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Bundan sonra, 2/B telaffuz edilirken, genel sağlık sigortası telaffuz edilirken bunu da telaffuz ederlerse seviniriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Koç'un soruları ile Sayın Ergenç'in sorularını birlikte cevaplamayı düşünüyorum; çünkü, bu, polisimizin özlük hakları ve ücretleriyle ilgili konuyu kapsamaktadır.

Yalnız, şunu hemen ifade edeyim ki, benim bakanlığımın ilk haftasında, bakan olur olmaz valilerimize bir genelge göndermiştim. Bu genelgede, illerindeki sosyal kapasitenin artırılması, kimsesizlere, muhtaçlara, çocuklarımıza, yaşlılarımıza, özürlülerimize sahip çıkılması yanında, polislerimizin mesai saatlerinin ayarlanması ve onların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri, stres atabilecekleri, aileleriyle, çocuklarıyla birlikte dinlenebilecekleri sosyal imkânların da hazırlanması konusunda gayret göstermelerini talep etmiştik.

Bu genelgenin dışında, her iki değerli arkadaşımızın temas ettiği fazla çalışma ücretleri, bilhassa Emekli Sandığıyla ilgili madde ve yine, Sayın Ergenç'in, emniyet hizmetleri sınıfında...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ercenk efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ercenk... Pardon, özür dilerim.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Estağfurullah...

Sizde Ergenç var çünkü.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet.

Bu konuda çalışmamız vardır ve biz, Maliye Bakanlığıyla birlikte bu çalışmayı yürütüyoruz. Çalışmalarımızdan biri sadece Emniyet Teşkilatı sınıfıyla ilgilidir. Polislerimizle ilgili çalışmanın, öyle zannediyorum ki, son aşamasına gelmiş bulunuyoruz.

Bunun dışında, ayrıca, genel olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunuyla ilgili, devlet personel rejimini yeniden gözden geçiren bir reform çalışmamız var; Başbakanlıkta, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin başkanlığında kurulmuş olan bir komisyon tarafından yürütülmektedir. O da, öyle zannediyorum ki, sona yaklaşmış durumdadır. Hem, genel olarak, devlet memurlarının özlük haklarıyla ilgili düzenlemeyi içeren, devlet personel reformuyla ilgili hem de polislerimize yönelik, Emniyet Teşkilatı mensuplarımızla ilgili, saydığınız konulardaki aksaklıkları giderecek tasarılardır; bu tasarıları, inşallah en kısa sürede buraya, huzurlarınıza getirmiş olacağız.

Sayın Ülkü'nün bahsettiği grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı belki bazı ülkelerde var; ama, bizim ülkemizde, halen, bazı konularda bile sendika veya grev gibi haklar yok; herhalde, şu safhada, polis için de birazcık erken gibime geliyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, size göre öyle!

HALUK KOÇ (Samsun) - Avrupa Birliğine giriyoruz!..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama, o süreç içerisinde bu hallolur inşallah.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sadece polise değil, tüm kamu çalışanlarına bu hakkı tanımak gerekiyor.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bu süreç içerisinde hepsi hallolur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, demokratikleşmenin bir tek işimize gelen tarafını yapmamamız gerekiyor.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, bir de, müsaade ederseniz, Sayın Ümmet Önalan arkadaşımız...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kandoğan...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Kandoğan...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kendisini çağıralım mı?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır.

Ümmet Kandoğan arkadaşımız, İçişleri Komisyonu raporunda bulunan bir cümleyi alıp, sanki, bizim, hükümet tasarısındaki gerekçede varmış gibi sunmaya çalıştı burada. Malum, İçişleri Komisyonu raporunda, o komisyonda yapılmış olan konuşmalardan pasajlar yazılmıştır. Onun bahsettiği söz de, komisyon çalışmaları sırasında bir milletvekili arkadaşımızın ifadesidir; komisyonda, o sözler tespit edilirken bu da yazılmıştır, tasarıyla ilgisi yoktur. Biz, polisimize, Emniyet mensuplarımıza sonuna kadar güveniyoruz, burada en ufak tereddütümüz yok.

Benim üzüldüğüm, bugüne kadar, Türkiye'de, yerel yönetimler reformu, yıllardan beri, her hükümet programına girmiş, her kalkınma planına girmiş; ama, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Gerçekleştirilemeyişinin nedenini... Biraz önce konuşmasını da izledim arkadaşımın; halen, şunun farkında değiliz herhalde, biz diyoruz ki, artık yerelleşelim, yetkilerimizi merkezî hükümetten alıp yerel yönetimlere devredelim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, soru sormadı ki!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama soru sayılır.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Soru efendim, itham daha doğrusu, Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bakın, konuşmamda da açıkladım; biz, merkezî hükümetteki yetkileri yerel yönetimlere devrediyoruz, bu kadar basit. Merkezî hükümetin taşradaki teşkilatının kullandığı bir yetkiyi alıyoruz, belediyelere veriyoruz; yani, bunu bu şekilde izah etmeye, ben, gerçekten bir mana veremiyorum. Biz polisimize de güveniyoruz ve yaptığımız bu işlem de tamamıyla yerel yönetimleri güçlendirme, yerel yönetimlere yetki verme, yerel yönetimlere imkân verme anlayışımızın bir gereğidir; bunun için bu tasarıyı huzurlarınıza getirdik.

Desteğiniz için, yine, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

POLİS VAZİFE VE SELAHİYET KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun mülga 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 6. - Polisçe kati delil elde edilmesi halinde;

A) Faaliyetten geçici olarak men edilen ve süresinden önce açılan,

B) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,

C) 12 nci maddede belirtilen yasaklara uymadığı tespit edilen,

D) Kapatma cezasını gerektirenler hariç olmak üzere, işletmenin sahibinin veya sorumlusunun iştiraki, kusuru veya ihmaliyle suç işlenen,

E) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine idarî para cezası verilir.

(A) ve (D) bentleri hükümlerine aykırı hareket eden umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine birmilyar lira; (B), (C) ve (E) bentleri hükümlerine aykırı hareket eden umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.

Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır.

Bir yıl içinde üç defa idarî para cezası verilen ve cezayı gerektiren yeni bir fiil işlenen umuma açık istirahat ve eğlence yerleri, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından onbeş günü geçmemek üzere geçici süreyle faaliyetten men edilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir Akarsu'ya...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Aksu...

HALUK KOÇ (Samsun)- Özür dilerim, Sayın Bakan sürekli soyadları yanlış ifade ettiğinden, herhalde, bana da sirayet etti. Sayın Aksu, özür dilerim.

Sayın Bakanım, kaçıncı dönemdir, yanılmıyorsam, en az üçüncü dönemdir İçişleri Bakanısınız; değişik siyasî partilerde, değişik dönemlerde iki ya da üç.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- İki.

HALUK KOÇ (Samsun)- İki; yani, son, bu dönem için söyleyeyim "İçişleri Bakanlığı görevine getirildiğim tarihten itibaren" dediniz. Ben, acaba, ilk bakanlık dönemine geldiğinizdeki tarihi, bu söylediğiniz taleplerin gerçekleşmesi noktasında milat olarak alabilir miyiz diye düşündüm; çünkü, bakanlığınız bu konuda yeni değil.

Sayın Bakanım, soru şu: Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin polis hakkındaki bildirisinin (B) statüsünün 5 inci maddesinde "polisler adil bir ücret hakkına sahiptirler, bu ücretin tespitinde tehlike ve sorumlulukların önemi, çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel faktörler dikkate alınmalıdır" denilerek, adil bir ücret uygulamasının özellikle polis teşkilatı için önemi ve zorunluluğu açıkça vurgulanmıştır.

Bakanlığınızın ya da hükümetinizin hazırladığı bildirilen Kamu Personeli Kanunu Tasarısında acaba demin üstte saydığım gerekçe dikkate alınmış mıdır? Bu konuyla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Son sorum, bundan sonra soru sormayacağım; 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinde umumî zabıta şu şekilde tarif edilmektedir: Silahlı bir kuvvet olan polis ve jandarmadır. Yani, polisin, devlet güvenliğinde görev alan silahlı bir kuvvet olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde emsali görülmediği halde polisin, kanun maddesinde de belirtildiği gibi, askerle aynı işi yaptığı halde -burası çok önemli- zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır? Bu konuyu, kıdemli bir İçişleri Bakanı olarak, sorumluluğunuzdaki Emniyet Teşkilatı mensupları bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Ercenk

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Bakana, aracılığınızla şunu sormak istiyorum: Bilindiği gibi, polislerimiz, yaptıkları görev ve çalışma süreleri açısından çok zor durumdadırlar. Bu zor yaşam şartları içinde de, ekonomik açıdan, yeterli bir maaş alamadıkları -bütün çalışanlar gibi- hepimiz tarafından bilinmektedir.

Bu aşamada, polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve fazla mesaiden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise, emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personel büyük sıkıntıya düşmekte ve ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılmaktadır. Emekli Sandığı ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğu görülmektedir. Bu durumun düzeltilmesi için Bakanlığınızın yaptığı veya yapacağı herhangi bir çalışma mevcut mudur?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, bu maddede, elmalar ile armutlar hep karışıyor; yani, günde 1 000 000 lira ciro yapan bir esnafa da, günde 10 000 000 lira ciro yapan bir esnafa da aynı cezayı uyguluyorsunuz; bu, küçük esnaf aleyhine büyük bir haksızlıktır. Yani, diyelim ki, bir gecede 100 000 000 lira ciro yapan kuruma da aynı cezayı vereceksiniz, çok büyük iş yapan bir kuruma da -bilerek açacak- yine aynı cezayı vereceksiniz; bu, haksızlıktır.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, soruyu sorar mısınız; çünkü, süre daralıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sebze halinden mi bahsediyorsunuz?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bir dakika yahu! Ben soruyorum; o zaman gel sen sor!..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Tamam...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gel sen sor o zaman!.. O zaman gel sen sor yahu!..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Niye sorayım, gerek yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Müsaade et o zaman!

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurun; lütfen, sorunuzu sorun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, burada miktar cezası getirerek, küçük esnaf aleyhine büyük haksızlık yapıyorsunuz. Onun için, bunu ciro üzerinden veya bir başka objektif kriter getirerek... Burada büyük esnaf ile küçük esnafı aynı kefeye koyuyorsunuz. İstanbul'daki bir yer ile Ağrı'daki bir yeri aynı kefeye koyacaksınız veya Malatya'nın en büyük yerindeki bir yer ile çok küçük yerindeki bir yeri aynı kefeye koyacaksınız...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Bakan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bir müsaade etmiyorsun...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sazı ele aldın; bırak kardeşim!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben saz çalmayı bilmem, sen bilirsin!

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen ama...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi sazı ele aldım; sabahtan beri efendice oturuyorum burada! Senin gibi herkese laf atmıyorum ben.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Atamazsın ki sen!

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verir misiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Koç'un sorularını öncelikle cevaplandırmak istiyorum. Ben, tabiî, ikinci dönemdir İçişleri Bakanlığı görevindeyim. Daha önce, Anavatan Partisi döneminde rahmetli Özal'ın Başbakanlığı ve bir müddet de Yıldırım Akbulut'un Başbakanlığı döneminde devam ettim, şimdi de, 3 Kasım seçimlerinden sonra, hükümeti kurduğumuzdan beri İçişleri Bakanıyım. Benim, hazırlıklara başladığımız dediğim Emniyet Teşkilatı mensubu arkadaşlarımızın özlük haklarıyla ilgili hazırlıklar yeni; yani, 3 Kasımdan sonraki Bakanlığımız döneminde, hemen Bakan olduktan sonra bu çalışmaları başlattık. Sizin birinci sorunuzda da sorduğunuz gibi, adil bir ücrete uygun şekilde bu hazırlıklarımızı devam ettiriyoruz.

Yine, Sayın Ercenk'in sorduğu soru da irtibatlı; çünkü, bu hazırlığımız hem şu andaki ücretleriyle hem de emeklilikleriyle ilgilidir. Gerçekten, polis memurlarımızın, Emniyet mensuplarının emeklilik durumunda aldıkları ücretler çok önemlidir; bunu da nazarı dikkate alarak, başka hizmetlerde olduğu gibi, tazminatların emekliliklerinde de sayılması konusunda hazırlıklarımız var. Yani, Maliye Bakanlığıyla birlikte bu üzerinde çalıştığımız taslak bunu da içermektedir. Emniyet mensuplarının emekli olmaları halinde de alacaklarının bir miktar daha artırılması konusunda veya tazminatlarının da buna sayılması konusunda çalışmalarımız var; bunu bildireyim. Yani, en çok üzerinde durduğum konulardan biridir.

Tabiî, bu, yine, 3201 sayılı Yasanın 3 üncü maddesindeki, polisin silahlı bir güç olması, onun, Silahlı Kuvvetler mensubu olduğunu göstermiyor; silahlı bir güçtür. Ben, birinci Bakanlığım dönemimde, gerçekten, bu konuda çalışmalar yapmıştım. Ondan önce de, ben, Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yaptım ve personelle ilgiliydi görevim, personele bakıyordum. Genelkurmayla epey yazışmalarımız oldu o zaman. Tabiî, ülkedeki asker sayısının, asker ihtiyacının öncelikle Genelkurmay tarafından tespit edilmesi gerekir; ama, şu anda, bu konuyla ilgili, yani, askerlik durumuyla ilgili herhangi bir çalışmamız yok.

Değerli arkadaşımız Sayın Mevlüt Aslanoğlu, bu cezalarda belli bir kriter uygulamakla, küçük esnaf ile büyük esnaf arasında bir haksızlık yapmış olmuyoruz. Bir şey getirmek zorundaydık; yani, bunu, küçük ciroya, muhasebe kayıtlarına veya ödediği vergiye göre sınıflandıracak olsak, içerisinden çıkılmaz bir durum olabilirdi. Belki, ileride, daha pratik, bu sakıncaları da ortadan kaldıracak bir yöntem bulursak, o yöntemi getiririz. Şimdilik böyle düşündük, böyle getirdik.

Teşekkür ediyorum efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Önergeleri varsa, dikkate alalım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz  ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hakkı Ülkü

Haluk Koç

 

Bursa

İzmir

Samsun

 

İbrahim Hakkı Birlik

Fatih Arıkan

 

 

Şırnak

Kahramanmaraş

 

 

Madde 1.- 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 6.- Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinden;

A) Faaliyetten geçici olarak men edildiği halde süresinden önce açılan,

B) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,

C) Bu Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen yasaklara uymadığı tespit edilen,

D) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,

İşyerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon Türk Lirası ile birmilyar Türk Lirası arasında idarî para cezası verilir.

Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimî encümeni tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Umuma açık işyerlerinin ruhsatlandırılmasına ilişkin görev ve yetkiler bu Kanunla belediye ve il özel idarelerine devredilmektedir. Bu düzenlemeye paralel olarak, kamu davası açılmasını gerektirmeyen ve sadece idarî para cezası gerektiren fiillerine uygulanacak cezaların, bu yerlerin ruhsatlandırılması ve denetimiyle görevli ve yetkili kılınan belediyeler ve il özel idareleri tarafından uygulanması gerekir. Ayrıca, madde, kanun tekniğine daha uygun hale getirilmekte, benzer suçlar için öngörülen para cezasının miktarı eşitlenmektedir. Para cezaları tekerrür halinde iki kat fazla uygulanacağından, üçüncü tekrarında işyerinin geçici olarak kapatılmasının adil olmayacağı ve ticarî hayatı olumsuz etkileyeceği düşünüldüğünden geçici olarak kapatma yetkisi kaldırılmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 2559 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 7. - Kişilerin tek tek veya toplu olarak eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon, kamping ve benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane, içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili yerler; sinema, kahvehane ve kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve maharet artırıcı veya zeka geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve makinelerinin, video ve televizyon oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.

Sabit veya seyyar olarak kullanılan kara, deniz, hava ve her çeşit taşıma araçlarında, birinci fıkrada belirtilen faaliyetlerin icrası durumunda, bu yerler de umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatı, genel güvenlik ve asayiş yönünden mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu görüşü alındıktan sonra belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu alanların dışında il özel idareleri tarafından verilir.

İzin alınmadan açılan umuma açık istirahat ve eğlence yerleri kapatılır.

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin faaliyet göstereceği alanları belirlemeye veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bu amaç için ayrılan yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idareleri yetkilidir.

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı alanların tespiti ve bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hakkı Ülkü

Recep Yıldırım

 

Bursa

İzmir

Sakarya

 

Fahri Keskin

Muharrem Tozçöken

 

 

Eskişehir

Eskişehir

 

 

Madde 2.- 2559 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 7.- Kişilerin tek tek veya toplu olarak eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon, kamping ve benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane, içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili yerler; sinema, kahvehane ve kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve maharet artırıcı veya zekâ geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve makinelerinin, video ve televizyon oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.

Sabit veya seyyar olarak kullanılan kara, deniz, hava ve her çeşit taşıma araçlarında, birinci fıkrada belirtilen faaliyetlerin icrası durumunda, bu yerler de umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatı, bağlı olduğu kolluk kuvvetinin görüşü alındıktan sonra belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler; bu alanların dışında il özel idareleri tarafından verilir. Kolluk kuvveti görüşünü yedi gün içinde verir. Ruhsat talepleri bir ay içinde sonuçlandırılır. İzin alınmadan açılan umuma açık istirahat ve eğlence yerleri kapatılır.

Bu işyerlerinin faaliyet göstereceği alanları belirlemeye veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bu amaç için ayrılan yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler; bu alanlar dışında il özel idareleri yetkilidir.

Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı alanların tespiti ve bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Bu işyerleri için düzenlenen işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının bir örneği yetkili kolluk kuvvetine gönderilir. Bu işyerleri genel güvenlik ve asayiş yönünden genel kolluk tarafından denetlenir.

Bu yerlerin ruhsatlandırılmasında 14.6.1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerinin hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çelik, gerekçeyi mi okutayım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu tür işyerleri ruhsatlandırılmadan önce mülkî amirin olumlu görüşünün alınması, yetkinin tam olarak yerel yönetimlere devredilmesi sonucunu doğurmayacağı ve ruhsat işlemlerini kolaylaştırmayacağı değerlendirilmektedir. Bunun sağlanabilmesi için mülkî amirin olumlu görüşü yerine emniyet ve asayiş bakımından yetkili kolluk kuvvetinin görüşünün alınması öngörülmektedir. Ayrıca, işlemlerin sürüncemede bırakmaması için, kolluk kuvveti, görüşünü yedi gün içerisinde verecektir. Bu yerler için işyeri açma ve çalışma ruhsatına ilişkin taleplerin bir aylık süre içerisinde sonuçlandırılması amaçlanmıştır.

İzinsiz açılan umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin mülkî idare amirinin onayına gerek kalmaksızın ilgili belediye veya il özel idaresi tarafından kapatılması, usulde paralellik ilkesinin bir gereğidir. Bu yüzden, izinsiz açılan bu tür işyerlerinin doğrudan yetkili belediye veya il özel idaresi tarafından kapatılabilmesi sağlanmaktadır.

Bu işyerlerinin sıradan işyerleri gibi talep sahibinin vereceği beyan üzerine ruhsatlandırılması, bu işyerlerinin niteliğine uygun değildir. Bu işyerlerinin ve işletmecilerin aranan şartları taşıyıp taşımadığı tespit edildikten sonra işyeri açma ve çalışma ruhsatının düzenlenebilmesi için, son fıkrada, 3572 sayılı Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerinin bu işyerleri hakkında uygulanmaması hususu düzenlenmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 2559 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - Polisçe kati delil elde edilmesi halinde;

A) Kumar oynanan umumî ve umuma açık yerler ile her çeşit özel ve resmi kurum ve kuruluşlara ait lokaller,

B) Mevzuata aykırı bir şekilde uyuşturucu madde imal edilen, satılan, kullanılan, bulundurulan yerler,

C) Mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerler,

D) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasal düzenine, genel güvenliğe ve genel ahlâka zararı dokunacak oyun oynatılan, temsil verilen, film veya video bant gösterilen yerler ile internet üzerinden yapılan yayınlara izin verilen yerler,

E) Derneklere, sendikalara, loca ve kulüplere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile benzeri kurum ve kuruluşlara ait ve yalnız üyelerinin yararlanması için açılan lokallerden, birden fazla denetim sonunda ve yazılı ihtara rağmen, iç yönetmeliğine aykırı faaliyet göstererek umuma açık yer durumuna geldiği tespit edilenler,

Mahallin en büyük mülkî amiri tarafından otuz günü geçmemek üzere geçici süreyle faaliyetten men edilir.

Bu maddede yazılı fiiller sebebiyle bir yıl içinde üç defa faaliyetten men edilen işyerlerinde, bu fiiller tekrar işlendiği takdirde, işyeri açma ve çalışma ruhsatları, mahallin en büyük mülkî amirinin bildirimi üzerine, belediye veya il özel idaresi tarafından beş iş günü içinde iptal edilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 2559 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "8 inci" ibaresi "6 ncı" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 14.6.1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Belediye hudutları ve mücavir alan dışında kalan işyerleri ve işletmelere il özel idareleri,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 3572 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 7 nci maddesinde belirtilen umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işyeri açma ve çalışma ruhsatının bir örneği kolluk kuvvetlerine gönderilir. Umuma açık istirahat ve eğlence yerleri, genel güvenlik yönünden polis tarafından denetlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna uygun olarak teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hakkı Ülkü

Haluk Koç

 

Bursa

İzmir

Samsun

 

Cavit Torun

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mehmet Salih Erdoğan

 

Diyarbakır

Malatya

Denizli

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çelik?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde hükmü ikinci madde içinde düzenlendiğinden iptal edilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; böylece, madde metinden çıkarılmıştır.

Buna göre, 7 nci maddeyi 6 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 6. - 26.6.1973 tarihli ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bağlı olduğu kolluk örgütünün ve ilgili mahalli idarenin görüşü alınarak mahalli ve en büyük mülkiye amiri tarafından" ibaresi "bağlı olduğu kolluk kuvvetinin görüşü alınmak şartıyla belediye veya il özel idaresi tarafından" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben, maddenin özünden ziyade, daha evvel burada konuşma yapan Denizli Milletvekili arkadaşımıza bir cevap vermek istiyorum. Kendisi burada kıyasıya eleştirdi. Ancak, eleştirilerinin haklı olmadığı inancındayım ve bunun doğruluğunu da burada ispatlamış durumdayız.

Kendisinin uzun yıllar mülkî amirlik yaptığını ifade etti; doğrudur, bir ara Siirt'te beraber de görev yaptık. Ancak, uzun yıllar mülkî amirlik yapan bir kişinin konuyu gerektiği şekilde araştırmadan konuşmasını ben de hayretle ve üzüntüyle karşıladım. Çünkü, konuyu öylesine bir saptırdı ki... Aldığım notlar arasında şu var: Gerekçeyle içerik hiç bağdaşmıyor diyor, hükümet burada Acil Eylem Planında birtakım önlemler aldı, birtakım bürokratik işlemleri azalttı, nerede bu işlemler diyor. Ben söyleyeyim, ben de eski bir emniyet müdürüyüm; bir kahvehane açmak için vatandaşın yapmış olduğu müracaat sırasıyla şöyledir: Gelir dilekçesini mülkî amire verir, mülkî amir havale eder emniyet müdürlüğüne, emniyet müdürlüğü havale eder ruhsat şube müdürlüğüne; ruhsat şube müdürlüğü de asayiş şube müdürlüğüne, mahallî karakola ve diğer ilgili birimlere yazı yazar. Bu yazıları alır, bunların cevapları geldikten sonra, belediyeye gider, fennî yönden, yer yönünden, yangın yönünden ve sıhhî yönden belediyeden gerekli işlemlerini yaptırır. Şimdi, biz, burada Emniyeti tamamen devredışı bırakmışız. Bundan maksadımız da bürokratik işlemleri gerçekten azaltmak. Sadece, bir tek belediyeye gidip, belediye başkanlığına vereceği bir dilekçeyle, bu işlemleri Emniyete gitmeden yaptıracak. Kaldı ki -eski bir emniyetçi olarak söylüyorum- Emniyet Teşkilatı bu işleri yaptığı zaman, en iyi şekilde, en seri şekilde yapmaya çalışıyordu; ama, ne kadar seri şekilde yaparsa yapsın, bir olay olduğunda polis memurunu dışarıya çıkarıyoruz, elindeki işlemler olduğu gibi kalıyor. İki satırlık verilecek cevabı, zaman geliyor, asayiş önemli olduğundan, üç günde, dört günde veremiyoruz. Bundan da vatandaş mağdur oluyor. Halbuki, belediyenin böyle bir sıkıntısı yok, belediyenin böyle bir konusu yok ve bunu da bir hükme bağladık, dedik ki: Ruhsatlar bir ay içinde tanzim edilip verilecektir. Geçmişte ruhsatlar bazen iki ayda, bazen üç ayda, bazen dört ayda veriliyordu. Çoğunuz da bunun şahidisiniz.

Kapatma cezalarının yine aynı şekilde mülkî amirde kaldığını iddia etti; "hani, bunun neresinde bir işlem yapıldı, neresinde bir fayda sağlandı" şeklinde. Ama, bu saygıdeğer milletvekilimiz, muhalefet milletvekillerimiz gibi, verilecek önergeleri veyahut da verdiğimiz önergeleri takip etmiş olsaydı, eminim ki bu şekilde konuşmayacaktı. Kapatma cezaları mülkî amirden kaldırılmıştır. Gerçekten, kapatma, bir işyeri sahibi için ağır bir cezadır. Öylesine denk geliyor ki bazen -polis bunu uygulamak zorunda- 18 yaşından küçük iki çocuk bulunmuş. Bu, kapatmayı gerektiren bir suçtur. Bunları biz yaptık, yapmadık değil. Yasa gereği yapmak zorundaydık. 17 yaşında iki çocuk kahvede oturduğu için polis memuru arkadaşımız tutanak tutmuşsa, biz bunu alırdık, validen onay aldığımız anda, mülkî amirden onay aldığımız anda kapatmayı yapmamız gerekir. Bazen öyle oluyor, bayram geliyor, bazen öyle oluyor çok hareketli günler geliyor ve maalesef, bu kapatmayı gerçekleştiriyoruz. Daha doğrusu, vatandaşın para kazanacağı bir esnada bu kapatmayı yaptığımız zaman, üzülsek de bunu yapmak mecburiyetinde olduğumuz için vatandaş bir hayli mağdur oluyordu. Şimdi bu kapatma cezasını biz mülkî amirden aldık. Mülkî amirin yetkisini daraltmadık. Tam tersine, uyuşturucu kullanılan yerlerde, kumar oynanan yerlerde, fuhuş yapılan yerlerde, devletin birliği ve beraberliğini bozacak olan yerlerde, bu tür yerlerde herhangi bir icraî faaliyet olduğu takdirde mülkî amirin yine kapatma yetkisi saklı tutuluyor; ama, 17 yaşında bir şahıs kahveye girmiş, kahve neden kapatılsın?! Yıllarca biz bunun ıstırabını çektik, sıkıntısını çektik; mülkî amirler de sıkıntısını çektik, sıkıntısını çektik; mülkî amirler de sıkıntısını çekti. Biz bu kapatma yetkisini kaldırdık, para cezası getirdik. Para cezasını da mülkî amirden aldık, önergelerle; belediye sınırları içinde belediye encümenine, belediye sınırları dışında il daimî encümenine verdik. Şimdi, bunlar kısaltma değil de veyahut da vatandaşın yararına olan konular değil de nedir, pek bilemiyorum.

Yine, İçişleri Komisyonumuzda, bazı arkadaşlarımızın, konuşurken, polisi şaibe altına aldığı ifade edildi. Bu, son derece yanlış ve yanlış olduğu kadar da üzücü bir tabir. Hiçbir arkadaşımız, polisi töhmet altına alan bir konuşma yapmamıştır, yapmaz da.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Önder, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) - Tabir şöyledir:"Kolluk kuvvetleri kendisine ait olmaması gereken bu işlemleri yaparken şaibe altında kalabilir. " Doğrudur; siz, bir insana... Polisin aslî görevi Emniyet Teşkilatı Kanununda tarif edilmiştir; asayişi sağlar, vatandaşın canını, ırzını, malını korur. Bunun ötesinde, gidip de kahvenin ruhsatını vermez veyahut da hamamın ruhsatını vermez veyahut da barın, kafede çalışan umuma mahsus kadının ruhsatını vermez. Bu işlerin yeri ayrıdır; çünkü, bütün bu işlerle ilgili komisyonlar ayrıdır, başkanlar ayrıdır; ama, sekreterya görevini nedense polis yapar. Polisi bu işlerden arındırıp aslî görevine döndürmemiz lazım; sokakta polisi daha fazla halka göstermemiz lazım. Polisin aslî görevi, suçu önlemektir; ruhsat vermekle, kahve açmakla veyahut da kahveyi bilmem ne yapmakla polis bu görevini gerektiği gibi yapamamaktadır.

Ben, özellikle, milletvekili arkadaşımızın konuyu saptırarak açıklamasını üzüntüyle karşıladım. Gerçekten, kendisi mülkî amirlik yapmıştır; ama, bu konularda da daha dikkatli, araştırmacı bir şekilde olaya eğilmiş olsaydı, eminim ki, buradaki konuşması bu şekilde olmayacaktı.

Ben, hepinize saygılar, sevgiler sunuyor; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi 7 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 7. - 8.6.1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Açık olarak alkollü içki, bira, şarap ve ispirto ile her çeşit ispirtolu içki satmak isteyenler, belediye veya il özel idaresinden ruhsat almaya mecburdurlar. Belediye veya il özel idaresi, ruhsat vermeden önce, genel güvenlik ve asayiş yönünden, mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu görüşünü alır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkın, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddenin en son bölümünde ifade şu: "Belediye veya il özel idaresi, ruhsat vermeden önce, mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu görüşünü alır." Olumlu görüş nedir?.. Nasıl bir olumlu görüş?.. Objektif kriterlere dayanmayan, kişiye göre değişen bir olumlu görüş nedir?.. Onun için, burada, objektif kriter konulması lazım; şu, şu, şu... Eğer, bu kişinin savcılıkta, bu kişinin adliyede, bu kişinin bilmem nerede suçu yoksa veririm; varsa vermem desin. Olumlu görüş, çok sübjektif bir görüş. Burada, mülkî idare amirlerini çok zor durumda bırakırız. Onun için, buraya, sübjektif değil, objektif kriterler eklenmesi lazım.

Daha sonra, Sayın Faruk Bey ve arkadaşlarımız tarafından hazırlanan bir önerge var; burada "mahallin en büyük mülkî amirinin" kavramı yerine "yetkili kolluk kuvvetinin görüşünü alır" deniliyor. Yine, sübjektif bir kavram. Hangi görüşü?.. Hangi görüşünü alacaksınız, neye göre görüş?.. Kişiye göre değişir bu görüşler. Buraya, çok açık ve net bir şekilde, şu şu konularda görüş belirtilir... Yani, kişinin adlî sicil kaydının olmadığını, kişide hangi koşulları arıyorsak, o koşulları açık ve net bir şekilde belirtmemiz lazım. Aksi halde, her emniyete, her kolluk kuvvetine göre, kişiden kişiye bu değişir. Onun için, Sayın Bakanım, bunu, bir şekilde objektif kritere bağlamasını... Aksi halde, mülkî amirleri, kolluk kuvvetlerini zor durumda bırakırız.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesi ile değiştirilen 19 uncu maddenin birinci fıkrasında geçen "genel güvenlik ve asayiş yönünden, mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu görüşünü alır" ibaresinin "yetkili kolluk kuvvetinin görüşünü alır" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna "Kolluk kuvveti görüşünü yedi gün içinde verir" cümlesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hakkı Ülkü

Haluk Koç

 

Bursa

İzmir

Samsun

 

Hanefi Mahçiçek

Ahmet Kambur

Zülfü Demirbağ

 

Kahramanmaraş

Tekirdağ

Elazığ

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI  TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

Müsaade ederseniz, bir noktayı burada açıklamak istiyorum. Görüş alma konusunda neler yapılacağı yönetmelikle düzenlenecek. Hangi konularda güvenlik güçlerinin görüşü alınacağı yönetmelikte açık, net izah edilecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Tamam.

BAŞKAN - Sayın Çelik?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önceki maddelerde yapılan değişikliğe paralellik sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi 8 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 8. - 3.4.1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasının  (3) numaralı bendinin birinci paragrafında yer alan "inzibati sebeplere nazaran zabıtaca verilecek ruhsat üzerine" ibaresi madde metninden çıkarılmış, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 8 inci maddesi ile 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 2 nci maddesinin (d) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mülkî amirliklerce verilen izinle faaliyette bulunan umuma açık istirahat ve eğlence yerlerine ait işlem dosyaları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde ilgili belediye veya il özel idaresine devredilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi 9 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi 10 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, Başkanlık Divanına da teşekkür etmeyi unutmayın.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hükümetimiz döneminde yerel yönetimler reformu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili çok önemli yasalar bu Yüce Meclisimize getirildi, oylarınızla, desteğinizle kanunlaştı. Şimdi de, yine yerel yönetimlerimize önemli bir yetkinin aktarılmasıyla ilgili tasarı, biraz önce yine kıymetli destekleriniz ve katkılarınız sonucu kanunlaşmış oldu.

Başta Değerli Başkanımız ve Başkanlık Divanı üyelerimiz olmak üzere, siz değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Hayırlı olsun temennisinde bulunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.06