DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 65
21 inci Birleşim
24 Kasım 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın,
24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Batman Milletvekili Mehmet Ali
Suçin'in, pamuk bitkisinin sanayideki önemine, pamuk üreticilerinin sorunlarına
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 20
milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve arıcılığın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/229)
2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar ve 33 milletvekilinin, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu
kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne uygun olup olmadığının ve
tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/230)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/337) (S. Sayısı:
551)
2. - İstanbul Milletvekili Mehmet
Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/338) (S. Sayısı: 552)
3. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/339) (S. Sayısı: 553)
4. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/340) (S. Sayısı: 554)
5. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/341) (S. Sayısı: 555)
6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
7. - Aile Hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
8. - Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın,
hakkında suç duyurusu bulunan ve soruşturma açılan belediye başkanlarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3511)
2. - İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, araç muayene hizmetlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3941)
3. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa çevre yolu kapsamında kamulaştırılması gereken alanlara ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3947)
4. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
DİE'nin büyüme oranı hesaplarında kullandığı matrislere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4009)
5. - Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Kanal A Televizyonu kurucularına ve sermayesine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4037)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas, organik tarımın
önemine, bu konuda karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere,
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, Irak'ta yaşanan
olaylara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli-Çardak
Özdemir Sabancı Organize Sanayi Bölgesinin mevcut durumu ile bölgenin 5084
sayılı Yasa kapsamına alınmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.
Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in (3/307, 3/308) (S.
Sayıları: 541, 542),
Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın (3/309) (S. Sayısı:
543),
Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (3/310) (S. Sayısı:
544),
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Pakdil'in (3/311) (S. Sayısı: 545),
Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün (3/312) (S. Sayısı:
546),
Edirne Milletvekili Ali Ayağ'ın (3/313) (S. Sayısı: 547),
Mersin Milletvekili Ali Er'in (3/328) (S. Sayısı: 548),
Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın (3/334) (S. Sayısı: 549),
İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in (3/335) (S.
Sayısı: 550),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı
hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların
kesinleşeceği açıklandı.
Belçika Temsilciler Meclisi Başkanı Herman De Croo ve
beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1255,
1307, 1308 ve 1319) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanlığının, (1/861) esas
numaralı Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasındaki Malî İşbirliği
Çerçevesinde Temin Edilecek Malî Yardımların Uygulanmasına İlişkin Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, Avrupa
Birliğini ilişkilendiren boyutunun da olması nedeniyle Komisyonlarına havale
edilmesine ilişkin tezkeresi okundu; Başkanlıkça, Dışişleri Komisyonunca da
uygun bulunduğundan, söz konusu tasarının AB Uyum Komisyonuna havale edildiği;
Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu çerçevesinde yeniden değerlendirilerek gerekli
değişikliklerin yapılması amacıyla, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Adalet Komisyonunda bulunan
tasarının geri verildiği;
Açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sadık Yakut'un,
KKTC'nin 21 inci Kuruluş Yıldönümü Kutlamalarına katılmak üzere Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın,
TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve üyelerinden oluşan
Parlamento heyetinin, Almanya Federal Meclisi Savunma Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen 2 üyenin, Avrupa
Parlamentosu ile AB Komisyonu TAIEX Ofisi tarafından Belçika'nın başkenti
Brüksel'de Avrupa Parlamentosu üyeleri ile diğer AB kurumlarının yüksek
düzeydeki görevlilerinin katılımıyla gerçekleştirilecek olan "Yeni Çevre
Politikası" konulu kollokyuma,
TBMM'den ilgili üyelerin, Hollanda Parlamentosunca
gerçekleştirilmesi planlanan "Hayvan Hastalıkları Üzerine Toplumsal
Sorumluluk Politikaları" konulu toplantıya,
Resmî davetine icabetlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri
kabul edildi.
23 Kasım 2004 Salı günkü birleşimde sözlü sorulardan sonra
gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan (10/63) esas numaralı,
futbol karşılaşmalarında meydana gelen istenmeyen olaylar konusundaki Meclis
araştırması önergesi, 76 ncı sırasında yer alan (10/113) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi, 98 inci sırasında yer alan (10/138) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi, 143 üncü sırasında yer alan (10/179) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi ile 193 üncü sırasında yer alan (10/228) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin birlikte yapılmasına ve
görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 24 Kasım 2004
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü
sırasında yer alan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına; 25 Kasım 2004 Perşembe günkü birleşimde
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu
Tasarısı ile 5 inci sırasında yer alan 662 sıra sayılı Tohumculuk Kanunu
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/611) esas numaralı soruya,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;
2 nci sırasında bulunan (6/622),
3 üncü " " (6/632),
Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;
10 uncu sırasında bulunan (6/649) esas numaralı soruya,
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;
6 ncı sırasında bulunan (6/644),
14 üncü " " (6/657),
15 inci " " (6/658),
16 ncı " " (6/659),
Esas numaralı sorulara, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun;
Cevap verdi.
(6/632) esas numaralı soru sahibi cevaba karşı görüşünü
açıkladı.
4 üncü sırasında bulunan (6/634),
5 inci " " (6/639),
7 nci " " (6/645),
8 inci " " (6/646),
9 uncu " " (6/647),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi.
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin,
futbol karşılaşmalarında meydana gelen istenmeyen olayların (10/63),
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin,
futboldaki şike iddialarının (10/113)
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin,
futboldaki şike, Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi ile ilgili
iddiaların ve maçlardaki şiddet olaylarının nedenlerinin (10/138)
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 26 milletvekilinin,
Türk sporunun içinde bulunduğu olumsuzlukların (10/179),
Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 22 milletvekilinin,
Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının (10/228),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılan
öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
24 Kasım 2004 Çarşamba günü, saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 20.00'de son verildi.
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram Özçelik |
Yaşar Tüzün |
|
Burdur |
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
|
|
|
|
|
|
No. : 28
II. - GELEN KÂĞITLAR
24 Kasım 2004 Çarşamba
Teklif
1. - Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in; Muhtar Ödeneklerinin Artırılması Hakkında Yasa Teklifi
(2/348) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.11.2004)
Raporlar
1. - Kocaeli
Milletvekilleri Nihat Ergün, Mehmet Vecdi Gönül ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine
Kadar Ertelenmesine Dair Raporları ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve
15 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Raporlara İtirazı (3/261) (S.
Sayısı: 515'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)
2. - Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar
Ertelenmesine Dair Raporu ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve 15
Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/299) (S.
Sayısı: 537'ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)
3. - Tokat Milletvekili
Feramus Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporu ve Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre
Rapora İtirazı (3/305) (S. Sayısı: 538'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi:
24.11.2004) (GÜNDEME)
4. - Mardin Milletvekili
Süleyman Bölünmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporu ve Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ve 15 Milletvekilinin
İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre Rapora İtirazı (3/306) (S. Sayısı: 540'a 1
inci Ek) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)
5. - Terörizmin Önlenmesi
Avrupa Sözleşmesi Tadil Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/852) (S.
Sayısı: 683) (Dağıtma tarihi: 24.11.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili
Telat KARAPINAR'ın, Cumhurbaşkanları tarafından affedilen mahkumlara ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1338) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.11.2004)
2. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, müzelerde yer alan yazma eserlerin envanterine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1339) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.11.2004)
3. - Artvin Milletvekili
Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, araçların taşıma kapasitesiyle ilgili farklı
uygulamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1340)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
4.- İzmir Milletvekili
Vezir AKDEMİR'in, 2004-2005 öğretim yılı İzmir'deki boş öğretmen kadrolarına ve
norm kadro çerçevesinde atama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1341) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kıbrıs'ta soykırıma maruz kalan Türk köylerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4066) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.11.2004)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Yaser Arafat'ın tedavi için Türkiye ile bir teması
olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4067) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.11.2004)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kerkük'teki gelişmeler konusunda TBMM'ye bir
tezkere sunulup sunulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4068) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)
4. - İzmir Milletvekili
K. Kemal ANADOL'un, MİT'in istihbaratta faydalandığı kişilerle ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4069) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.11.2004)
5. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemelerinin basına
sızdırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4070) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.11.2004)
6. - Malatya Milletvekili
Muharrem KILIÇ'ın, Avrupa Birliği Anayasası ve ilerleme raporu Türkçe
metinlerinin milletvekillerine dağıtılıp dağıtılmayacağına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4071) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)
7. - Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, Denizli'de olası bir depreme karşı alınacak önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4072) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.11.2004)
8. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yeşil reçete yazan doktorlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4073) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.2004)
9. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İmar Bankasının izinsiz Hazine Bonosu satışının
sorumlularına ve mağdurlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4074) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.11.2004)
10. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, özel sektör yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4075) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.11.2004)
11. - İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, soru önergelerinin İçtüzüğe aykırılık gerekçesi ile iadesine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)
12. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Başbakanlık, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarına yapılan
atamalara ve ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
13. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bakanlar Kurulu üyelerinin bazı
fiillerinin Kamu Görevlileri Etik Kurulunca incelenip incelenemeyeceğine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4106) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2004)
14. - Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, TÜBİTAK'tan uzaklaştırılan personele ve yeni alımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4107) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.11.2004)
15. - Ankara Milletvekili
Eşref ERDEM'in, son bir yıl içinde yapılan görevden almalar ve atamalar ile
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4108) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.11.2004)
16. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Konyaaltında atıl durumdaki
bir yüzme havuzuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4109)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
17. - Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, memur sendikaları ile yürütülen toplu
görüşmelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/4110) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
18. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı stadların ruhsat ve izinlerine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/4111) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
19. - Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, Yozgat-Yerköy Cemil Çiçek Öğrenci Yurdunun ulaşım sorununa ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4112) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.11.2004)
20. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'daki vekil ve sözleşmeli öğretmenler ile
hizmetli açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4113)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
21. - İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, TRT İzmir Bölge Müdürlüğündeki bazı atamalara ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4114) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.11.2004)
22. - Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, Anadolu Ajansına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/4115) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
23. - Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Kırklareli-Babaeski Kavaklı Beldesi yaya
üst geçidi projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4116) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
24. - Manisa Milletvekili
Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Soma SSK hastanesinin sağlık personeli ihtiyacına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4117)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
25. - Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, sulama kanallarını kullanan çiftçilere
farklı fiyat tarifesi uygulanmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4118) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.11.2004)
26. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Manisa'da yapılacak baraj ve gölet çalışmalarının ne zaman başlayacağına ilişkin
Enerji ve Tabîi Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4119) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.11.2004)
27. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'ye gümrük muafiyeti ile sokulan ürünlerin
denetimine ve gümrük dışı satış mağazalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4120) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
28. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir gümrük başmüfettişinin hazırladığı rapora
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4121)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
29. - İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TMSF bünyesine alınan Antalya'daki bir
otele ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4122)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
30. - İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, açtığı tazminat davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4123) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)
31. - Antalya
Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısının
yaptığı iddia edilen bir görüşmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4124) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
32. - Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yurt dışında yaşayan gençleri zararlı
alışkanlıklardan uzak tutmak amacıyla yapılacak çalışmalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4125) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
33. - İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, uyuşturucu kullanma yaşının düşmesine karşı alınacak
önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4126) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.11.2004)
34. - Ardahan
Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Hazine ve kamu vakıflarına ait arazilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4127) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
35. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, eski DEP milletvekillerinin hükümlülük durumlarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4128) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.11.2004)
36. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular ve
ödenen tazminat miktarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4129) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
37. - Ardahan
Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, kapkaç olayları ve alınacak önlemlere ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4130) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.11.2004)
38. - Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bölünmüş yol projesi ve maliyetine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4131) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.11.2004)
39. - Ankara Milletvekili
Eşref ERDEM'in, bölünmüş yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4132) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
40. - Ankara Milletvekili
Eşref ERDEM'in, Bolu Tüneli ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4133) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
41. - İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası İstanbul Hasanpaşa
Şubesinde hayali Hazine Bonosu satışı yapıldığı iddiasına ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4134) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.11.2004)
42. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, taksici esnafının trafik sigortası yükümlülüğüne ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4135) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.11.2004)
43. - Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kapkaç olaylarına karşı alınacak tedbirlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4136) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.11.2004)
44. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı illerdeki hastanelerde doğum yapan yabancı uyruklulara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4137) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.11.2004)
45. - Nevşehir
Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın, Nevşehir'e Jandarma Bölge Komutanlığı kurulup
kurulmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4138)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
46. - Adana Milletvekili
Recep GARİP'in, silahsızlanmaya yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4139) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
47. - Kocaeli
Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Türkiye Emekliler Sendikasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4140) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
48. - Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN'ın, polisin toplumsal olaylarda biber gazı kullanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4141) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.11.2004)
49. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Vergi Usul Kanunu 9. madde hükmünün uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4142)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
50. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, ihracatta KDV iadesi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4143) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
51. - Artvin Milletvekili
Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Ardahan Valiliğinin hayvancılıkla ilgili bir
uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4144) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2004)
52. - Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, balıkçılık yapan köylülerin sorunlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4145) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.11.2004)
53. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, şeker pancarı kotalarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4146) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.11.2004)
54. - Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, Türkiye'deki uluslararası akreditasyon
sertifikasına sahip laboratuvarlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4147) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
55. - Çanakkale
Milletvekili İsmail ÖZAY'ın, Gelibolu Yarımadasında meydana gelen yangına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4148) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.11.2004)
56. - İzmir Milletvekili
K. Kemal ANADOL'un, İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin bazı hükümlerinin
idarecilerce kötüye kullanıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4149) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
57. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, olimpiyat şampiyonu Nurcan Taylan'ın
yarışmalara katılmasına izin verilmeyeceği iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4150)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2004)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Bitlis Milletvekili
Vahit KİLER ve 20 Milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve arıcılığın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.11.2004)
2. - Denizli Milletvekili
Mehmet U. NEŞŞAR ve 33 Milletvekilinin, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer
kamu kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne uygun olup olmadığının ve
tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/230) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Mersin Milletvekili
Hüseyin ÖZCAN'ın, Türk Ceza Kanunu Tasarısının geri çekilme nedenine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3588)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Tel Afer'deki olaylara ve Türkmenlerin durumuna
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/3773)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sevr Antlaşmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3774)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB üyesi ülkelerin işçi ihtiyaçlarına ve Komisyonun
yapısına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/3775)
5. - Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, AB'nin Kıbrıs'la ilgili tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/3776)
6. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'ın doğalgaz satış fiyatlarına ve yıllık
faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3777)
7. - Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, akaryakıt fiyat artış oranlarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3778)
8. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizde üretilen elektriğin santral cinsine göre
analizine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3780)
9. - İstanbul
Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, kıymetli taşlardan alınan KDV'nin kaldırılması
uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3781)
10. - İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, fay hattı üzerinde bulunan yatılı ilköğretim okullarının
tespitine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3784)
11. - Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Niğde Millî Eğitim Müdürlüğündeki atamalara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3785)
12. - Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Niğde Millî Eğitim Müdürlüğünce yayınlandığı iddia edilen bir
genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3786)
13. - İstanbul
Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, zina krizinin finans piyasaları üzerindeki
etkisine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/3789)
14.
- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener Rum Patrikhanesi ve Patrik
hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3791)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
24 Kasım 2004 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 24
Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Giresun Milletvekili Hasan
Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması
HASAN AYDIN (Giresun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, tüm
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü candan kutluyorum. Ayrıca, aramızdan
ayrılıp ebediyete intikal eden öğretmenlerimize ve dün Yozgat'ın Saraykent
İlçesinde meydana gelen elim trafik kazasında hayatını kaybeden üç
öğretmenimize Allah'tan rahmet, yaralı öğretmenimize de acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
öğretmen, insanları eğitmeyi ve insanlara öğretmeyi meslek edinen, eğitim
kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim ve öğretimlerine rehberlik eden, yön
veren ve yaşama hazırlayan kimsedir.
Öğretmenler Gününün
amacı, öğretmenin toplumdaki yerini, rolünü, önemini, değerini, sorunlarını
belirlemek ve öğretmeni, olması gereken yüce yerine oturtmaktır; öğretmenlerin
kendi aralarındaki bağı kuvvetlendirmek, öğrencileriyle aralarındaki sevgiyi,
saygıyı ve dayanışmayı güçlendirmektir; emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak
ve yeni atanmış öğretmenlerin, mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını
sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakâr öğretmenlerimizin kıymetini bir
kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.
Değerli arkadaşlar, bir
ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi, ancak eğitim ve öğretimin kaliteli
ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesiyle mümkün olabilir. Eğitim sorunlarını
çözen uluslar, kültür, sanat, bilim, teknoloji ve sosyoekonomik alanda
kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime ve eğiticiye gereken önemi veren uluslar hep
zirve yarışındadırlar; eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar ise
başka ulusların kölesi olmaya mahkûmdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve
öğretimdir; buradaki en önemli aktör ise öğretmendir.
Değerli arkadaşlar,
öğretmenlik mesleği, fedakârlık ve özveri mesleğidir. Öğretmendir ki, vatanının
her yerinde görev yapmayı kutsal bir görev bilir. Öğretmendir ki, bir kandil
gibi yanar; ama, yanarken başkalarına da ışık vermeyi ihmal etmez. Öğretmendir
ki, önüne çıkan tüm zorluklarla mücadele eder, gerektiğinde vatanı için canını
bile verir; ama, görevinin ve sorumluluğunun ağırlığını unutmaz. Öyle ki, bir
toplumun geleceğini yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yerine getiren
öğretmenlerimize hak ettiği değeri ve önemi vermemiz gerekmektedir. Buradan,
2005 yılı bütçesinde en çok payın eğitim ve öğretime ayrıldığını belirtmek
istiyorum. Ayrıca, hükümetimiz, öğretmen açığını kapatmak için, en çok personel
alımını da yılda ortalama 20 000 kadro tahsis ederek gerçekleştirmeye devam
etmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tarihimiz, öğretmenin baş tacı yapıldığına dair birçok
vakıayla doludur. Hazreti Ali "bana bir harf öğretenin kölesi olurum"
demiştir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini yaparken, öğretmeninin atının
ayağından kaftanına sıçrayan çamurla şeref duymuş ve bu çamurlu kaftanın
kendisine kefen yapılmasını istemiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk "ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir;
öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır; toplumun en büyük düşmanı
cehalet, cehaletin de düşmanı öğretmendir; öğretmen, geçmişin öğreticisi,
geleceğin kurucusudur; gelecek gençlerin, gençler de öğretmenin eseridir"
şeklindeki veciz ifadeleriyle öğretmenin önemine vurgu yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3 Kasım 2002
tarihinden sonra işbaşına gelen hükümetimiz, her alanda olduğu gibi,
öğretmenlerimizle ilgili de birçok hizmete imza atmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun Sayın Aydın.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Öğretmenlerimizin daha iyi eğitim verebilmeleri için, fizikî şartlarının
iyileştirilmesine yardımcı olacak Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasıyla
okullarımıza birçok derslik kazandırılmıştır.
Öğretmenlerimizin yıl
içerisindeki nakil, tayin ve ilk atamaları için başvurular tamamen elektronik
ortamda yapılmakta ve gerçekleşmekte olup, eğitim ve öğretim hiçbir şekilde
aksatılmamaktadır. Hükümetimiz, eğitim ve öğretimdeki kaliteyi artırmak için
öğretmenliği kademelendirme kanununu çıkarmış olup konuyla ilgili yönetmelik
bakanlığımız tarafından hazırlanmış ve uzman öğretmen ile başöğretmen sınavları
2005 yılının ilk aylarında yapılacaktır.
Millî Eğitim
Bakanlığımız, öğretmenlerimize ucuz konut kazandırmak amacıyla çalışma
başlatmış olup, bu zamana kadar Türkiye genelinde 43 990 öğretmenimizin
müracaatı kabul edilerek Toplu Konut İdaresiyle görüşmelerini sürdürmektedir.
Yine, bir başka çalışma
da, İntel Bilgisayar firmasıyla yapılan anlaşmayla öğretmenlerimizin bilgisayar
okuryazarı olmaları için seminerler devam etmektedir.
Öğretmenlerimizin gelişen
teknolojiye ayak uydurabilmeleri amacıyla, Millî Eğitim Bakanlığımız, her
öğretmene bir laptop vermek için çalışma başlatmış olup, 1 500 dolarlık
laptoplar 700 dolar karşılığında, ayda 30-40 dolar taksitle verme çalışmaları
devam etmektedir.
Öğretmenlerimizin eğitim
yılı başında aldıkları eğitim öğretim tazminatları da, 2004 yılı itibariyle,
350 000 000 liraya çıkarılmıştır.
Sözlerime son verirken,
ülkemizin temel taşı olan öğretmenlerimizin her yönüyle güçlendirilmesi
gerektiğine ve hükümet çalışmalarının da bu doğrultuda gerçekleşeceğine
inanıyorum.
Gelecek günlerin, tüm
milletimiz için olduğu gibi, geleceğimizin mimarları öğretmenlerimiz için de
güzellikler getireceğine inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Gündemdışı ikinci söz,
yine aynı konuda söz isteyen Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce'ye aittir.
Buyurun Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
2. - Yalova
Milletvekili Muharrem İnce'nin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan
önce, dün akşam saatlerinde Yozgat'ın Saraykent İlçesinde bilgisayar kursundan
dönerken geçirdikleri trafik kazasında hayatlarını kaybeden Dedefakılı
İlköğretim Okulu Öğretmenleri Rukiye Karaca, Güzin Baş, Ayşe Özdemir'e
Allah'tan rahmet, ailelerine ve eğitim camiasına başsağlığı diliyorum; yaralı
öğretmen arkadaşımız Birsen Tüme'ye de acil şifalar diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
eğitim işinin temeli, merkezi, odağı öğretmendir. Öğretmenlik mesleğini
toplumda prestijli bir meslek haline getirmediğimiz sürece bu sorunlar devam
edecektir. Yasalar çıkarmakla, yönetmelikler hazırlamakla, okul binalarının
nasıl yapılacağı konusunda değişiklikler yapmakla millî eğitimin sorunları
çözülemez.
Yapılan büyük
yanlışlıklardan birisi şudur: Bugün Türkiye'nin her yerinde nutuklar atılıyor
"başımızın tacı, gözümüzün nuru..." Bunlara, artık kimse inanmıyor.
Öğretmenliği kutsal bir meslek gibi gösteriyorlar; böyle bir şey yok, öğretmenlik
kutsal değil; öğretmenlik önemli bir meslektir. "Kutsal" derseniz,
onu, eleştirilmez, tartışılmaz kılarsınız; çünkü, kutsal kavramlar
eleştirilmez. Oysa öğretmenlik, eleştirinin en fazla olması gereken, değişimin
en fazla olması gereken yerdir. Bu kavram kargaşasını öncelikle ortadan
kaldırmamız gerekir.
Hiçbir meslek grubunda
-siyasetçiler hariç- öğretmenlikte olduğu kadar özel yaşama müdahale yoktur. Bu
ülkede, hepimiz biliriz ki, doktorun hakkı vardır, mesleğinden kaynaklanan
hakları vardır; ama, hastanın da hakkı vardır; avukatın hakkı vardır, sanığın
da hakkı vardır; ama, ne yazık ki, öğretmenin hakkı yoktur, velinin hakkı
yoktur, öğrencinin hakkı yoktur. Öğretmenin de, velinin de, öğrencinin de,
yapması gereken ödevler vardır. Bir öğretmen, eğitimini alırken, 24 kişilik
sınıfta dersini anlatacak şekilde eğitilir; ama, o öğretmen, 70 kişilik sınıfa
gittiğinde "eğitimin koşulları uygun değil, ben bunu yapamam" diyemez.
Eğitim malzemesi yoksa elinde "ben, malzeme eksikliği var, koşullar
sağlanmamış, onun için bu mesleği yerine getirmiyorum" diye reddedemez;
ama, ameliyat bıçağı yoksa, doktor, ameliyatı yapmayacağını söyleyebilir,
hastasını başka bir yere sevk eder; ama, öğretmenin, elinde araç-gereci yoksa,
koşullar sağlanmamışsa, çocuğu başka bir yere sevk etme şansı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
sizin de yörenizde -seçim bölgelerinizde- öğretmen isimleriyle anılan okullar
vardır. Örneğin, Yalova'da "Müfettiş Hamdi Girgin, Öğretmen Yusuf Ziya
İlköğretim Okulu" gibi isimler taşıyan okullar vardır. Bunlar, cumhuriyet
döneminde başarılarıyla tanınan öğretmenlerdir, müfettişlerdir. Bugün, bu
ülkenin hiçbir yerinde başarısından dolayı bir okula öğretmenin adı verilmez.
Okula adınızın verilebilmesi için, ya bağış yapacaksınız ya ideolojik boyutunuz
olacak.
Yine, bugün, bu ülkenin
her yerinde cumhuriyetin öğretmenleri, valilerin, belediye başkanlarının, garnizon
komutanlarının, emniyet müdürlerinin kapılarında kendi günlerini kutluyorlar.
Cumhuriyetin öğretmeni bunu yapmamalı. Cumhuriyetin öğretmeni, valinin,
kaymakamın, emniyet müdürünün ayağına gitmek yerine onları ayağına çağırmalı
gününü kutlamaları için. İşte yanlışlık burada. Eğer, bu ziyaretlerde fırça
yiyen taraf da öğretmense, ortada bir haksızlık var demektir; çünkü, o
öğretmenin görevini yapması için ortamı oluşturan o yöneticilerdir. Fırça
yemesi gereken, öğretmenler değil, o görevini yerine getirmeyen yöneticilerdir,
tabiî, siyasetçilerdir.
Cumhuriyetin öğretmeni
devrimcidir, eğiticidir, yetiştiricidir, sanatçıdır, değiştiricidir,
değişimcidir, örnek olucudur.
Öğretmenlerle ilgili bir
anket yapılmış -bakın, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum, çok önemsiyorum-
toplum, Millî Eğitim Bakanlığı ve kitle iletişim araçları ülkede eğitimi
önemsiyor mu diye.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın İnce,
toparlayabilir misiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla)-
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Öğretmenlerin yüzde
90,7'si Millî Eğitim Bakanlığının eğitimi önemsemediğini düşünüyor. İşte, sorun
da burada başlıyor.
Bakınız, ben, sizlere,
1919 yılında bir öğretmenin yazmış olduğu mektubunu okuyacağım:
"Maarif
nazırlarından bir ricamız var. Artık, millet, reform değil, bir parça istikrar
istiyor; talebimiz de budur. Onlar da bıktılar. Zavallılar, dün bu dersi
okudular, bugün onu kaldırıyoruz. Dün bir şeyi öğrettik, bugün onu lüzumsuz görüyoruz.
Reformcularımızın bir
özelliği var; hatırlarına gelen ve bir hamlede tatbik edilebilecek olan
fikirleri hep kendi ürünleri zannederler." Yıl 1919.
Bugün de Millî Eğitim
Bakanlarının tümü reformcudur; sözde reformculardır. 1919 yılında olan neyse,
2004 yılında da olan budur.
Talim ve Terbiyedeki 160
öğretmen görevinden alındı. Mahkeme kararıyla geri döndüler; görevlerine
başlatılmıyor, ücretleri ödenmiyor.
Konut edindirme olayı
var; çok ilginçtir; Ankara'da, ilköğretim ve ilkokul öğretmenleri için, sınıf
öğretmenleri için; ama, sınıf öğretmenlerinin yanında, bürokratlar, hatta
üçüncü şahısların da buraya üye olabilecekleri söyleniyor. 7 Aralıkta
müracaatlar son ve bu Meclisin kürsüsünden tutanaklara geçsin diye söylüyorum;
8 Aralık günü itibariyle araştıracağım; bakalım, kaç öğretmen, kaç bürokrat,
kaç da üçüncü şahıs o kooperatife müracaat etmiş; 7 Aralıktan sonra bunu
öğreneceğiz.
Hep eleştirecek değiliz
ya, bu Öğretmenler Gününde bir de jest yapalım ya da doğrusunu söyleyelim:
Öğretmenlere dizüstü bilgisayar kazandırma projesini -yürekten kutluyorum- çok
doğru buluyorum; ama, buradan da Sayın Maliye Bakanına sesleniyorum: Bu konuda
KDV ile ilgili zorluk çıkarıyor... Sayın Başbakana sesleniyorum: Kemal
Ağabeyine söylesin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bir öğretmene biraz daha hoşgörülü davranırsınız diye düşünüyorum. Burada,
hortumculara, naylonculara gösterdiğimiz özeni, öğretmenlere kazandıracağımız
dizüstü bilgisayarlarda...
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Öğretmen nezaketli olur, efendi olur...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Anlamadım?
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Öğretmen, efendidir, saygılıdır, nezaketlidir, geniş düşünürler...
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilim...
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Üslubunuz, bir öğretmen olarak, Öğretmenler Gününde hiç
yakışmıyor.
BAŞKAN - Sayın İnce,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Peki.
Bu konuda bu yetmez;
öğretmenlere, ucuz yoldan dizüstü bilgisayar kazandırmak yetmez, bunun devamı
gelmelidir; Türk Telekomla da anlaşarak indirimli internet bağlantısı
sağlanmalıdır. Bu konuda atılacak her adımı destekleriz, kutlarız.
Bu vesileyle, bütün
öğretmen arkadaşlarımın, bütün kardeşlerimin Öğretmenler Gününü kutluyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, bir not göndererek, 24 Kasım
Öğretmenler Günü nedeniyle Şûra Salonunda kutlama törenlerinde olduğunu, bu
sebeple gündemdışı konuşmalara cevap veremediği için üzüntülerini belirtmişlerdir.
Gündemdışı üçüncü söz,
ülkemizde ve dünyada pamuk üretimi ve pamuk üreticisinin sorunları hakkında söz
isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Suçin'e aittir.
Buyurun Sayın Suçin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3. - Batman
Milletvekili Mehmet Ali Suçin'in, pamuk bitkisinin sanayideki önemine, pamuk
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
MEHMET ALİ SUÇİN (Batman)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde tekstil sektörünün
lokomotifi olan pamuk bitkisinin üretimi ve pamuk üreticisinin sorunları
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu arada, 24 Kasım
Öğretmenler Günü nedeniyle, bütün öğretmenlerin Öğretmenler Gününü de canı
gönülden kutluyorum.
Pamuk, tekstilden, barut
ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun hammaddesini oluşturan
en önemli tarımsal ürünlerden biridir.
Bilindiği gibi, ülkemizin
lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik hammaddesi pamuktur.
Pamuk, aynı zamanda, harp
sanayiinin de önemli bir hammaddesi olup, bir yağ bitkisi olarak da, tohumu,
gıda sanayiinde, bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır. Arta kalan küspesi
ise, proteini yüksek bir hayvan yemi olarak büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca, sentetik elyaf
üretimi karşısında öneminden bir şey kaybetmeyen pamuk, ülkemizde 6 000 000
kişinin geçimini sağlamaktadır.
Ancak, dünyaca ünlü Türk
pamuğunun üretimindeki düşüşler çok düşündürücüdür. Pamukta ulusal bir politika
oluşturulmazsa, üretim bitme noktasına gelecek, ülkemiz, pamuk ihtiyacının
tamamını ithalatla karşılar bir hale gelecektir.
Dünyanın en büyük pamuk
üretici ülkesi Çin olup, 15 500 000 ton üretimle, dünya pamuk üretiminin yüzde
26'sını gerçekleştirmektedir. Bu da, pamuk bitkisinin ne kadar değerli olduğunu
göstermektedir.
Ülkemizde 2003 yılı pamuk
üretiminin yüzde 22'si Çukurova yöresinde, yüzde 46'sı Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde, yüzde 30'u Ege Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. Her yıl gittikçe
pamuk üretiminin düştüğü Akdeniz Bölgesinde, üretimin sadece yüzde 2'lik kısmı
gerçekleştirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde pamuk bitkisiyle ilgili belirlenen politikalar
birden fazla bakanlık tarafından yürütülmektedir. Bu durum, belirli bir ulusal
politikanın tespit edilmemesine sebebiyet vermektedir.
Ülkemizde, tekstil
sanayimizin hammaddesi olan pamuk tüketimimiz her yıl artış gösterirken,
üretimdeki azalış, pamukta dışa bağımlılığımızı her geçen gün artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pamuk üretimindeki sorunlardan bahsetmek istiyorum.
Pamuğun gübrelenmesi ve
sulanması sırasında yapılan bilinçsiz ve yanlış uygulamalar sonucu genellikle
toprağın fiziksel ve kimyasal dengesi bozulmaktadır. Doğru gübre kullanımı ve
sulama için gerekli eğitim hizmetleri verilmelidir. Bilinçsiz sulama, özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde tuzlanmaya ve toprak kaybına sebep olmaktadır.
Hastalık ve zararlılar için kullanılan ziraî mücadele ilaçlarının kullanımı
sertifikaya bağlanmalıdır ve bu sertifikalar, Tarım Bakanlığı, il ve ilçe
teşkilatları tarafından çiftçiye verilmeli ve kullanımı takip edilmelidir.
Ayrıca, pamukta, özellikle hasattaki yüksek işçilik masraflarının azaltılması
ve makineli hasada geçilmesi zorunludur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, iç talebimizi karşılamak için pamuk üretiminin artırılması
gerekmektedir; bu da, üretim alanlarımızın artırılmasıyla mümkündür; ancak,
pazarlamadaki en büyük engelimiz fiyatların üreticimizi tatmin etmemesidir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
50 sent vereceksin, iş bitecek; bu kadar basit.
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - 2003 yılı ile 2004 yıllarının üretim ve maliyet farklarına baktığımızda,
bir pamuk işçisi, topladığı kilogram başına, 2003 yılında 100 000 Türk Lirası
alıyorken, 2004 yılında 140 000 Türk lirasına çıkmış olmasına rağmen, çapa
işçisinin günlüğünün 11 000 000 liradan 14 000 000 liraya çıkmış olmasına
rağmen, gübrenin 2003 yılı kilogram fiyatının 385 000 Türk Lirasından 440 000
Türk Lirasına çıkmış olmasına rağmen, pamuğun 2003 yılı kilogram fiyatı 850 000
Türk Lirasından 550 000 Türk Lirasına düşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Suçin,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - Görüldüğü gibi, üretim maliyetleri yüzde 30 artarken, pamuk fiyatı
2003 yılına göre yüzde 25 gerileme göstermiştir.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Bunları hükümete anlatıyor musunuz?
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - Lütfen, burada anlatıyoruz, dinlerseniz iyi olur.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Hayır; hükümete, hükümete!..
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Dinliyoruz.
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - Bunun sonucunda, birçok bölgemizde pamuk üretimi bitme noktasına
gelmiştir.
Pamuk tüketiminde talep
artışına ve üretimin de primle desteklenmesine rağmen üretimin bu denli
düşüşünün bir sebebi de dünya piyasalarında pamuğun ucuz olması ve Gümrük
Birliğinden dolayı pamukta herhangi bir koruma uygulaması yapılmamasıdır.
Dünya piyasalarında
pamuğun ucuz olmasının sebebi ise, uygulanan desteklemelerdir. Ülkemizde,
pamuk, primle desteklenmekte; ancak, prim yeterli düzeyde verilmediği için,
üretimi teşvik etmekten uzak olmaktadır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bravo Sayın Vekilim.
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - 2003 yılı ürünü pamuk destekleme priminin halen tamamı
ödenmemiştir; oysa, 2004 yılı ürünü hasat dönemi başlamıştır. Prim miktarları
zamanında açıklanmalı ve ödenmelidir. Prim, bütçeden ayrılan kaynağın dağıtımı
şeklinde değil, ürünün ihtiyacı olan miktarın verilmesi şeklinde olmalıdır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Vallahi doğru söylüyor.
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - Pamuk üretimini desteklemenin bir yolu da tarım satış
kooperatiflerini yaşatmaktır. Bu yüzden, bu kooperatiflere yeniden finans
desteği sağlanmalıdır.
Ayrıca, pamukta arz ve
talebin bir araya getirilerek ürünün gerçek değerini bulması için ürün ihtisas
borsalarının oluşturulması gerekmektedir.
Ürünün hasadında ve
çiftçi pazarlamasının yoğun olduğu dönemlerde, tarifedışı engellerle ithalatın
önlenmesi gerekmektedir.
Bölgelerarası fiyat
farklarının ortadan kaldırılması için üreticilerimiz prim farkıyla
desteklenmelidir.
Pamuk standartları
belirlenmeli ve bu standartlara üretimden itibaren başlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ SUÇİN
(Devamla) - Yukarıda da belirttiğim gibi, tekstil sanayiinin hammaddesi olan
pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok yüksek oluşu, üretimin
her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır.
Tohumluk, ilaç, gübre,
elektrik ve mazot gibi girdi kalemlerinde ödenen ve üreticiye geri ödemesi
yapılmayan KDV oranları düşürülmelidir. Tarım üreticisi, ürününü yüzde 9-10
gibi fiyat artışıyla satarken, yüzde 30 faizle ziraî kredi kullanmaktadır. En
azından, ürün artışı oranında kredi kullanma imkânı sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak arz etmek gerekirse, ülkemiz tarımının genel
sorunları pamuk için geçerli olduğu gibi tütün tarımı için de geçerlidir. Tütün
çiftçisi de uygulanan yanlış politikalar neticesinde çok mağdur olmuştur. Bazı
yöreler için alternatifi olmayan tütüne uygulanan kotadan kaynaklanan
sıkıntıları ortadan kaldırabilecek düzenlemeler yapılarak tütün ziraatçısının
da mağduriyeti giderilmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle
konuşmama son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Suçin.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
Kâtip Üyenin oturduğu
yerden okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Ağrı
Milletvekili Naci Aslan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/337) (S. Sayısı: 551) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sahte olarak tanzim
edilen resmî evrakı bilerek kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Ağrı
Milletvekili Naci Aslan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Ağrı Milletvekili Naci
Aslan Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ağrı Milletvekili Naci Aslan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve
üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
2. -
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/338) (S. Sayısı: 552) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Birkısım kooperatiflere
usulsüz arsa tahsis etmek suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili
Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Sekmen Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
3. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/339) (S. Sayısı: 553) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye kullanma
suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26
Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
4. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/340) (S. Sayısı: 554) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2560 sayılı İstanbul Su
ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna ve
Tarifeler Yönetmeliğine aykırı olarak su satış tarifesini fiyatlandırma
kriterine uymadan düzenlemek suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili
M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini geçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak
aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır;
o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
5. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/341) (S. Sayısı: 555) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bütçe Kanunu ve genel
hükümlerine aykırı olarak vizesiz geçici işçi çalıştırmak suçunu işlediği iddia
olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler ve 20 milletvekilinin, Bitlis'te balcılık ve
arıcılığın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bitlis'te yapılan
arıcılık ve balcılık faaliyetleri günümüz koşullarında, olması gereken yerde
değildir. Terör nedeniyle sekteye uğrayan ekonomik ve sosyal yaşantının
canlandırılmasında arıcılık ve balcılık büyük önem taşıyor Bitlis'te; ama,
yaşanan tablo itibariyle sonuç hiç de iç açıcı değildir.
Bu sorunların tespiti
amacıyla Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir araştırma açılmasını saygılarımızla arz
ve talep ederiz.
1- Vahit Kiler (Bitlis)
2- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
3- Cüneyit Karabıyık (Van)
4- Zeyid Aslan (Tokat)
5- Ahmet Yeni (Samsun)
6- Fahri Keskin (Eskişehir)
7- Mehmet Ali Suçin (Batman)
8- Yekta Haydaroğlu (Van)
9- Haluk İpek (Ankara)
10- Ali Öğüten (Karabük)
11- Hacı Biner (Van)
12- Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)
13- Abdullah Erdem
Cantimur (Kütahya)
14- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
15- Mustafa Ataş (İstanbul)
16- İsmail Özgün (Balıkesir)
17- İbrahim Köşdere (Çanakkale)
18- İlyas Arslan (Yozgat)
19- Dengir Mir Mehmet
Fırat (Mersin)
20- Sadullah Ergin (Hatay)
21- İrfan Gündüz (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemiz, geniş flora
sahaları, çiçeklenme için uygun mevsimleri, topoğrafik yapısı, bal verimi
yüksek kır çiçekleri, endüstri bitkileri, akasya, kestane, ıhlamur, kızılçam
ormanları gibi doğal kaynaklar yönünden arıcılık için son derece şanslı bir
ülkedir. Arıcılığımız, mevcut durumu itibariyle önemli bir potansiyele sahip
olmasına rağmen, potansiyel tam olarak kullanılıyor sayılmaz.
Bitlis'in de içinde yer
aldığı Doğu Anadolu Bölgesi, mevcut arazi yapısı, iklimi ve zengin flora
örtüsüyle ülkemizdeki çiçek balları üretiminde en büyük ve en zengin havzayı
teşkil etmektedir.
Bitlis, bölge illeri
arasında arı ekolojisine en elverişli arıcılık merkezi sayılmaktadır.
Ekilebilir tarım arazilerinin yüzde 15 gibi oranla çok sınırlı olduğu, sanayi
yatırımlarının yok denecek kadar az olduğu, çayır, mera, orman, fundalık ve
tarımdışı arazi toplamının yüzde 85 gibi büyük bir oranda olması, Bitlis'te yalnızca
arıcılık ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılmasına imkân vermektedir. Az
sermayeyle fazla gelir getiren ve kısa zamanda faaliyete geçirilebilen
arıcılık, desteklenmesi gereken sektör olarak karşımıza çıkmaktadır. Yurdumuzun
bu geri kalmış bölgesinde son yıllarda yaşanan terör olayları nedeniyle,
hayvancılığımızın bitme noktasına geldiği ve ayakta kalan en canlı sektörün
arıcılık olduğu bilinmektedir. Zira, arıcılık faaliyeti, köy ve mezralarda
ikamet etmeksizin de yapılabilecek bir üretim faaliyetidir. Halen ilimizin
merkez ve ilçelerinde, birçok köy ve mezrada arıcılık yapılmaktadır. Geçmiş
yıllarda terör olayları ve güvenlik nedeniyle yayla ve mera varlığımızın sadece
yüzde 20'si kullanılabilmişti. Bugün ise, bütün yayla ve meralarımızın
arıcılığa açılması münasebetiyle, 100 000 adet arı kolonisinin
konaklayabileceği bir potansiyele sahip hale gelmiştir Bitlis.
Arıcılığa elverişli
nektar veren bitkilerin çiçeklenme devresi onbeş yirmi gün kadardır.
Çiçeklerden fazlasıyla ve devamlı yararlanması için bölgede bulunan çiçeklerin
bolluğu kadar devamlılığı da önemlidir. Bitlis İlinde yonca, korunga ve fiğ gibi arıcılık için uygun nektar
alanları oluşturan baklagil arazileri yanında, geven, kekik ve ballıbaba gibi
kır çiçekleri bakımından zengin çayır, mera alanlarının geniş bir yer tutması,
arıcılık için çok uygun bir altyapı oluşturmaktadır.
Tüm bu zenginliğe rağmen,
Bitilis'te arıcılık modern şartlarda ve hak ettiği ölçüde yapılamamaktadır.
Tarımsal sanayi örneği olacak bal işleme entegre tesislerinin, bölgede ve
ülkemizde gelir getirecek bir ekonomik faaliyet olacağı görüşü, kabul edilen
bir gerçektir. Türk Gıda Kodeksi tebliğlerine uygun mamullerin üretilmesi,
insan sağlığını tehdit eden balların tüketiciye sunulması ve yasal olmayan
yollardan ülkemize sokulan balların girişinin önlenmesi, mevsimdışı şeker
kullanılmasının yarattığı sakıncalar ve sahte bal üreticilerinin oluşturduğu
tehlike gözönüne alındığında, balcılık ve arıcılığın kontrollü ve kaliteli
standartlarda yapılması gerekliliği kaçınılmaz oluyor.
Bu bilgiler ışığında,
Bitlis'te, arıcılığın ve balcılığın günümüzün modern şartlarında yapılması ve
Bitlis'teki arıcıların ve balcıların sorunlarının acilen çözülmesi amacıyla bir
araştırma yapılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. -
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 33 milletvekilinin, Millî Emlak
Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca yapılan arsa tahsislerinin usulüne
uygun olup olmadığının ve tahsislerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamuda kurulu vakıflar ve
derneklere, başta Millî Emlak Genel Müdürlüğü olmak üzere, kamu kurum ve
kuruluşlarınca kamu arsası tahsislerinin yapıldığı bilinmektedir. Bu
tahsislerin kimi zaman usulsüz yapıldığı, bazen de tahsis edilen arsaların
amacına uygun olarak kullanılmadığı yönünde çok sayıda bilgi bulunmaktadır. Bu
nedenle, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca, başta kamu
vakıf ve dernekleri olmak üzere, yapılan tahsislerin usulüne uygun yapılıp
yapılmadığı ile yapılan tahsislerin amacına uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığının ortaya konması için Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün
104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ediyoruz.
1.- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
2.- Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)
3.- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
4.-Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5.-Enis Tütüncü (Tekirdağ)
6.-Halil Akyüz (İstanbul)
7.-İzzet Çetin (Kocaeli)
8.- Ali Arslan (Muğla)
9.-Mehmet Ziya Yergök (Adana)
10.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
11. -Muharrem Kılıç (Malatya)
12. -Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
13. -Osman Coşkunoğlu (Uşak)
14. -Abdurrezzak Erten (İzmir)
15. -Mehmet Boztaş (Aydın)
16. -Orhan Eraslan (Niğde)
17. -Ufuk Özkan (Manisa)
18. -Kemal Sağ (Adana)
19. -Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
20. -Nurettin Sözen (Sivas)
21. -Atila Emek (Antalya)
22. -Uğur Aksöz (Adana)
23. -Tacidar Seyhan (Adana)
24. -Özlem Çerçioğlu (Aydın)
25. -Tuncay Ercenk (Antalya)
26. -Yılmaz Kaya (İzmir)
27. -Ali Oksal (Mersin)
28. -Vahit Çekmez (Mersin)
29. -Zekeriya Akıncı (Ankara)
30. -Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
31. -Mehmet Semerci (Aydın)
32. -İnal Batu (Hatay)
33. -Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
34. -Atilla Kart (Konya)
Gerekçe:
Kamuda kurulu vakıflar ve
derneklere, başta Millî Emlak Genel Müdürlüğü olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca arsa tahsislerinin yapıldığı bilinmektedir. Bu tahsislerin kimi
zaman usulsüz yapıldığı, bazen de tahsis edilen arsaların amacına uygun olarak
kullanılmadığı yönünde çok sayıda bilgi bulunmaktadır. Son olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından oluşturulan ve çalışmalarını yeni tamamlamış bulunan
kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıkları
konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/12,28) Meclis
Araştırması Komisyonu raporunda da, usulsüz tahsislerden söz edilerek konunun
Meclis tarafından bir komisyon kurularak araştırılması önerilmektedir.
Kamu kurumları, özellikle
de yirmi yılda büyük yolsuzluklara sahne olmuştur. Devletin görevlerini
eksiksiz yerine getirebilmesinin olmazsa olmaz koşulu, şeffaf, etkin ve
güvenilir bir kamu mekanizmasının oluşturulabilmiş olmasıdır. Kamuda yaşanan
yolsuzlukların üzerine gerektiği gibi gidilmesi, devlet mekanizmasının
restorasyonunda bu nedenle büyük önem arz etmektedir. Kamuda yaşanan birçok
yolsuzluk arasında, kamu arazilerinin belirlenen usuller dışında tahsisleri ve
amaçları dışında kullanılmaları da önemli yer tutmaktadır. Bu durum, yukarıda
anılan Meclis araştırması komisyonu raporunda bir kez daha vurgulanmıştır. Bu
nedenle ve ayrıca, anılan komisyon çalışmalarının sonuçlarının işlerlik
kazanması bakımından, Millî Emlak Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurumlarınca,
başta kamu vakıf ve dernekleri olmak üzere yapılan tahsislerin usulüne uygun
yapılıp yapılmadığı ile yapılan tahsislerin amacına uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığının araştırılması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması
önerilmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
müzakeresini erteliyoruz.
Aile Hekimliği Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi, 1 inci maddeyi
okutuyorum:
AİLE HEKİMLİĞİ PİLOT UYGULAMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı; Sağlık Bakanlığının pilot olarak belirleyeceği illerde, birinci basamak
sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, birey ihtiyaçları doğrultusunda koruyucu
sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi, kişisel sağlık kayıtlarının tutulması ve
bu hizmetlere eşit erişimin sağlanması amacıyla aile hekimliği hizmetlerinin
yürütülebilmesini teminen görevlendirilecek veya çalıştırılacak sağlık
personelinin statüsü ve malî hakları ile hizmetin esaslarını düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt;
buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; önce, 24
Kasım Öğretmenler Gününüzü kutluyorum. Ben de, yıllarını öğretmenliğe veren,
bir öğretim üyesi olarak, bir öğretmen olarak, bu günü, biraz da kendim için
kutluyorum.
680 sıra sayılı Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının "Amaç ve
kapsam" başlıklı 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu bağlamda,
hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.
Tasarının 1 inci
maddesinde, şöyle, topluca okunduğunda, tek cümleye indirecek olursak
"birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, kişisel sağlık
kayıtlarının tutulması ve bu hizmetlere eşit erişimin sağlanması amacıyla aile
hekimliği hizmetlerinin yürütülebilmesini sağlayacak sağlık personelinin
statüsü ve malî hakları ile hizmetin ana hatlarını düzenlemektir"
denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, her
ülke, kendi olanakları ve önceliklerine göre, özgün sağlık hizmeti örgütlenme
modeli geliştirmek zorundadır. Falan ülke şöyle yapıyor diye onun aynısını
alacak olursanız, bu, bizim ülkemize uymayabilir; ki, bunun deneyimleri
yaşanmıştır, onu da söyleyeyim. Sağlıkta dönüşüm modeli diye önümüze getirilen
bu tasarı için herkesin gücü kadar ödediği; fakat, gereksinim duyduğu kadar
yararlandığı çağdaş bir sağlık sistemidir derseniz, bana göre, böyle değildir
arkadaşlar. Yaklaşık olarak 6 000 sağlıkocağı ve 12 000 sağlıkevinin çoğu şu
anda bakımsız ve kelimenin tam anlamıyla metruk durumdadır.
Geçen haftalarda
Bursa'nın dağ ilçelerinden Orhaneli İlçesinin Göynüklübelen Beldesini ziyaret
ettik ve beldeye girişte güzel bir sağlıkevi var. Başkana sordum, hekiminiz var
mı? Bana söylediği aynen şu idi: "Haftada bir gün, o da yalnız iki
saatliğine buraya hekim gelir efendim." Sayın Bakan burada yok; ama, bu
bilgiyi, hem bilgisine hem de ilgisine sunmakla sözlerime devam etmek
istiyorum.
Sağlık Bakanlığı Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Eylül 2004'te yayımladığı Çalışma Yıllığı
2003'ten aldığım bazı sayısal verileri size aktarmak istiyorum. Şu andaki
sağlıkocaklarının durumuna baktığımızda, sağlıkocaklarının doluluğu 1999
yılında yüzde 70,8 iken 2003'ün sonunda yüzde 40,7'ye düşmüştür. Arkadaşlar,
hekim sayısı bakımından iki yıl içinde bu kadar gerilemiştir, AKP İktidarının
görevde bulunduğu iki yıl içinde sağlıkocaklarındaki hekim sayısı yaklaşık
olarak yüzde 30 gerilemiştir. Sağlıkocaklarının ebe yoğunluğuna baktığımızda,
yine aynı şekilde 1999'da yüzde 70,8 olan ebe doluluk oranı bugün yüzde
29,6'dır. Hiç hekimi olmayan sağlıkocaklarının oranı -bazı illerde inanılmayacak
kadar büyüktür; bunlara örnek verecek olursam- Kırklareli'nde yüzde 23,
Kütahya'da yüzde 47, Bayburt'ta yüzde 50 ve Kastamonu'da yüzde 65'tir.
Ayrıca, aşılanma
hizmetleri de bu iki yıl içinde inanılmayacak şekilde gerilemiştir. Difteri,
tetanos, boğmaca dediğimiz karma aşı, 2002 yılında yüzde 78 oranında
yapılırken, 2003 yılında yüzde 68'e gerilemiştir.
Özetleyecek olursak, şu
iki yıl içinde, sağlık hizmetleri -hem sağlıkocakları hem de sağlık hizmetleri
açısından- ilerlememiş, gerilemiştir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, tasarıda, Sağlık Bakanlığında aile hekimliğiyle ilgilenecek bir
birim, daha açık anlatımla, yeni bir yapılanmaya gidiş olduğunu gösteren bir
maddeye rastlamıyoruz; yani, aile hekimliği nereye bağlı olacaktır, hangi birim
bu işi yönlendirecektir; bununla ilgili bir madde yok.
Buna karşılık, 224 sayılı
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa çıkarken, aynı zamanda,
Sosyalleştirme Daire Başkanlığı da birlikte kurulmuştur. Bu yasa, şu anda,
çıktığı günden itibaren askıdadır, Sağlık Bakanlığında gidilebilecek,
başvurulabilecek bir organ yoktur, bunu bilmiş olun. Bunu özellikle İktidar
Partisi milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum.
Tasarının özü, kayıtlı
kişi başı... Yani, muhtara gider gibi doktorunuza gideceksiniz, ben size
kaydolmak istiyorum diyeceksiniz; ancak, aile hekimliğinde, hekimlerin
başvuranları kaydetmemesi durumunda bir müeyyide yok; yani, hekim isterse,
kardeşim ben seni kaydetmek istemiyorum, senin bana getirin götüründen az olur,
ben seni kaydetmem, başının çaresine bak diyebilir. Bu yasa tasarısında,
bununla ilgili de bir müeyyide yoktur.
AHMET YAŞAR (Aksaray) -
Her yerde öyle, Almanya'da aile hekimi beni almadı.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Olur mu efendim, şimdi gidin bakalım, nerede her yerde öyle...
Yani, sağlık bu kadar da
ucuzlamamıştır. Sayın milletvekilim "her yerde öyle" diyor; yani, ben
gidiyorum, rahatsızım diyorum; kardeşim, sen kronik hastasın, senin akciğerin
rahatsız, ikide bir geleceksin beni rahatsız edeceksin, senin bana getirin
götüründen çok az, sağlık olsun, ben seni kaydetmiyorum diyor.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Bu, biraz, hekimlerimize hakaret olmuyor mu?!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Hayır efendim, hakaret
değil, tasarı öyle. Ben hekim arkadaşlarıma söylemiyorum, yasa tasarısını
getirenlere söylüyorum, yasa tasarısında böyle bir madde yok, bunu koyun
diyorum. (AK Parti sıralarından "isterse bakmaz" sesi)
Bakmak zorundasınız
arkadaşlar, sosyal devletin ana kuralı bu.
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Birinci basamak sağlık hizmetlerinin kapsamı da çok iyi belirlenmemiş
arkadaşlar. Yani, sadece, birinci basamak sağlık hizmetleri şöyle yapılır...
Hangi hastalara bakacak bu hekim? Örneğin, şu anda pratisyen hekimlerin
depresyon tedavisi yapmaları yasaktır. Bu aile hekimleri depresyon tedavisi
yapabilecekler mi? Bunlara bu izni verecek misiniz vermeyecek misiniz?
Sevk zinciri
getiriyorsunuz; sevk zincirinde diyorsunuz ki: "Ne kadar az sevk ederseniz
o kadar kârlı çıkarsınız." Hekimin, çok para kazanmak için elinde tuttuğu
hasta veyahut da tedavi ediyorum diye tuttuğu hasta, daha ileride büyük komplikasyonlara
neden olduğu zaman nasıl bir müeyyideyle karşılaşacaktır? Diyecektir ki: Ben,
geç tanı koydum, onun için gönderemedim, sağlık olsun, hasta öldü. Bunun da
mutlaka bir müeyyidesi olması lazım arkadaşlar.
Ayrıca, sevk ettiği
hasta, gönderdiği kurum tarafından geri çevrilmeyecek şekilde sevk edilmelidir.
Aile hekimi hastayı sevk ettiğinde, sevk ettiği üniversite hastanesi veya daha
büyük bir gelişmiş hastane diyebilecektir ki, ben bu hastayı kabul etmiyorum,
al başına çal, geri gönderiyorum... Buna da mutlaka bir müeyyide konulması
lazım; mesela "hekimin gönderdiği hasta geri döndürülmeyecektir" veya
"aile hekiminin gönderdiği hastaya mutlaka hastanede bakılacaktır" şeklinde
bir müeyyide konulması lazım.
Bana sorarsanız
arkadaşlar -bir hekim olarak söylüyorum- bu tasarı çalakalem yazılmıştır, hiç
üzerinde düşünülmemiştir.
Bu kadar üzerinde
konuştuğumuz tasarı, Türkiye'nin bir tek ilinde uygulanmak içindir. Pilot bölge
olarak bir tek ilde uygulanacak; o bile doğru dürüst getirilmemiştir. Tasarı,
baştan aşağı eksiklerle doludur arkadaşlarım.
Hemen şunu da söyleyeyim:
Bundan yıllar önce, bazı iktidarlar aile hekimliğine geçmek için girişimlerde
bulunmuşlardır. 1990 yılında İngiltere'den Prof. Abel Smith isminde bir hekim
çağrılmıştır Türkiye'ye "biz aile hekimliğine geçmek istiyoruz, ne
dersiniz" diye kendisine sorulmuştur. Prof. Abel Smith "sakın aile
hekimliğine geçmeyin; çünkü, birincisi, ücretsiz olarak bütün hastalarınıza
bakamazsınız. İkincisi, sağlık alanındaki insangücünü ülkenize tamamen yaymadıktan
sonra, eşit şekilde yaymadıktan sonra, bunda -kelimenin tam anlamıyla, kusura
bakmayın- çuvallarsınız" demiştir. Bunları, 1990 yılında söylemiştir. Biz,
2004'e geliyoruz, aynı şeyleri söylemek zorundayız. Diyoruz ki, hekim
dağılımımız iyi değil. Üstelik şunu da söyleyeyim arkadaşlar, hekim sayımız da
yeterli. Türkiye'nin şu anda 95 000 hekimi var, 10 000 hekimi de işsiz, şurada
burada çalışan hekim. Yani, siyasî iktidar, eğer isterse, bu hekimleri düzgün
bir şekilde dağıtabilse, ülkenin her tarafına dağıtabilse, şu anda uygulanan
224 sayılı Yasayla çok daha iyi sonuç alınacaktır. Bunu bilmenizi istiyorum.
Başkan izin verirse,
kısaca, aile hekiminin neler yapması gerektiğini size söylemek istiyorum.
Bir aile hekimi nasıl
olmalıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Öncelikle, aile hekimi birçok hastalığa tanı koyup tedavi edebilecek
yetenekte olmalıdır. Bunun için de iyi bir eğitim almalıdır. Biz falancayı aile
hekimi tayin ettik diye aile hekimi tayin edemezsiniz. Bunun iyi bir eğitimi
alınmalıdır.
Şu anda, bilebildiğim
kadarıyla, Türkiye'de 1 245 aile hekimi vardır ve fakültelerimizin de,
yanılmıyorsam, 36'sında aile hekimliği ana bilim dalı vardır. Öncelikle,
iktidar bunları düzenlemelidir; şu kadar aile hekimine ihtiyacımız var, bunları
hazırlayalım, ondan sonra aile hekimliğine geçelim demelidir. Onun için, bu
tasarının altyapısı yok. Bu tasarı baştan kadük olmuş bir tasarıdır.
Kayıtlı her üyesi hekime
yılda en az dört kere başvurabilmelidir.
Aile hekimi kendisine
tanınan bütün olanakları iyi kullanmalıdır. Kaynak kullanımında yönlendirici
olmalıdır. Bulunduğu bölgede seçkin kişi olmalıdır, sevilen ve sayılan kişi
olmalıdır; çünkü, aile hekimi oranın seçkin bir kişisidir.
Hekime her koşulda rahat
ulaşılabilmelidir.
Formalitesi çok az
olmalıdır. Şu anda olduğu gibi... Ben bir üst hastaneye hasta sevk ediyorum,
hasta geri dönüyor; bu formalite ortadan kaldırılmalıdır. Bu düzenlenmelidir
arkadaşlar.
Üst kuruluşlarla iyi
entegrasyon sağlanmalı; yani, iyi bir iletişim sağlanmalıdır.
Hastanın, hekim seçme
özgürlüğü olmalıdır, doğrudur; ama, hastanın hekim seçme özgürlüğü olurken,
hasta ortada da kalmamalıdır.
Hasta-hekim arasında para
ilişkisi olmamalıdır.
Her şeyden önemlisi, aile
hekimliği bir disiplin işidir; bu disiplin yerleştirilmeli ve yaşatılmalıdır.
Bütün bu saydığım
eleştirilerin ışığında, aile hekimliği uygulamasının başarılı olacağını
sanmıyorum ve çok kısa zaman sonra, çıkarılacak bu yasaya ek madde talebiyle,
tekrar bu Meclisin huzuruna geleceksiniz. Hükümet buradayken söylüyorum; altı
ay geçmeden, şunları şunları düzeltelim diye, bu tasarı tekrar önümüze gelecek.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyurt.
Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Doğan, konuşma
süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili
olarak, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü de en içten duygularımla,
dileklerimle kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde kalkınma, artık sadece ekonomik göstergelerle değil, başlıca eğitim,
sağlık göstergeleriyle de açıklanmaktadır. Avrupa Birliği Amsterdam Belgesinin
152 nci maddesinde, artık, eğitim ve sağlık sorunlarını çözmüş ülkelerin
kalkınmış ülke oldukları belirtilmektedir. Adaleti ve her alanda kalkınmayı
sağlamayı kendisine hedef edinmiş olan AK Parti İktidarı da işte bu bilinçle
çalışmalarını sürdürmektedir.
Ülkemiz, sağlıkta, hem
gelişmiş ülkelerin hem gelişmekte olan ülkelerin sorunlarını birlikte
yaşamaktadır. Onyıllardır, sağlık hizmetlerinin yönetiminde, organizasyonunda,
sunulmasında, halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında çok önemli ve büyük
sorunların yaşandığını hepimiz biliyoruz. Sağlık hizmetlerinin etkinliğinin,
kalitesinin ve dağılımının yetersizliğini hepimiz biliyoruz. İşte, sağlıktaki,
âdeta kangren olmuş ve onyıllardır halkımızı gerçekten mağdur eden bu sorunlara
iktidarımızca, yine kelimenin tam anlamıyla, neşter vurulmaktadır.
Sağlık birimlerinin ortak
kullanıma açılması sonucuyla, evde çaresizce bekleyen SSK'lılarımızın tedavi yolları
açılmıştır. Sözleşmeli çakılı kadro uygulamasıyla, yıllardır doktor, ebe
gelemeyen sağlık birimlerimiz, köylülerimize, halkımıza hizmet eder duruma
gelmiştir.
Ayrıca, yine, akıllıca
uygulanan çalışmalarla, özellikle, şimdiye kadar hiç olmayan, ilaçlarda yüzde
100'lere varan bir ucuzlama gerçekleştirilmiştir. İşte, değerli arkadaşlar, bu
kanunla, sağlıkta halkımızın yüzünü güldüren bu hizmet zincirine bir halka daha
eklenmektedir. Bu, hükümetimizin Acil Eylem Planında bulunan ve ülkemizin
sağlık alanında yeniden yapılanmasını hedefleyen sağlıkta dönüşüm projesinin
önemli basamaklarından biri olan aile hekimliği sistemidir.
Evet, halka, yıllardır,
hastaların sağlık hizmeti alma konusunda kendi haline terk edildiği bu yapının
değiştirilerek, sağlık hizmetlerinin, olması gereken yerlerden verilmesini
sağlayan bir sistemdir aile hekimliği. Yine, bu sistem, ülkemizde sağlık
hizmetlerine vatandaşlarımızın etkin ve eşit bir şekilde ulaşmasını sağlayan
bir sistemdir.
Şimdi, bu aile hekimliği
sisteminde neler var diye düşünebiliriz. Aile hekimliği sisteminde, bir aile
sağlığı merkezi var, aile hekimi veya hekimleri var aile sağlığı elemanları var
-ki, bunların içerisinde ebe, hemşire, sağlık memuru var- yani, bir sağlık
ekibi var bu hizmeti sunacak. Dolayısıyla, bu şekliyle, sağlımızda, bu sistem,
1960'lı yıllarda çıkarılan ve uygulamaya konulan 224 sayılı Sosyalizasyon
Yasasındaki ruha uygun bir düzenlemedir.
Burada bir noktayı
vurgulamadan geçemeyeceğim. Yıllardır, gerçekten zor şartlarda ve kısıtlı özlük
haklarıyla fedakârca sağlık hizmeti sunmaya çalışan hekimler, hemşireler,
ebeler, tüm sağlıkçılar, zaman zaman, maalesef, sağlık sistemindeki bu
sıkıntıların faturasını öder duruma gelmişlerdir. Hekimlerin ve diğer sağlık
çalışanlarının, yıllardır, mevcut şartlar nedeniyle, âdeta, mesleğinden soğur
duruma gelmelerine neden olan bu sistem değişecek ve aile hekimliği sistemiyle
meslekî bir doyumu tatma fırsatı elde edilecek, hastasıyla bütünleşecek, âdeta,
aileden birisi olacak, bir yapı oluşacak ve halkın gözünde de prestiji
yükselecektir.
Hemen hemen bütün
gelişmiş ülkelerde uygulanan aile hekimliği sistemi, bireye tek pencere
yaklaşımını getirmektedir. Yani, bu ne demektir; aile hekimi ile birey, sağlık
sistemine aile hekimi penceresinden girecektir. "Gatekeeper" da dedikleri
bir giriş kapısı oluşturacaktır aile hekimliği, sağlığa adım atmada. Başarılı
bir sağlık sisteminde, hizmet sunumu kadar, bu hizmetlerin, hastalara yol
gösterme, hizmetlerarası koordinasyon ve bu sevkler sırasında hastaları bilgilendirerek,
bununla ilgili bağlantıları kurarak bunları birleştirici rol oynaması da
önemlidir; yani, aile hekimi hem hizmeti sunacak hem koordinasyonu yapacak hem
öncülük yapacak hem de bilgilendirme yapacaktır.
Değerli arkadaşlar, kabul
etmeliyiz ki, ülkemizde, mevcut demografik veriler ve sağlık göstergeleri,
gerek önlenebilir ölümler gerekse önlenebilir hastalıklar bakımından koruyucu
sağlık hizmetlerinin yeterince verilemediğini göstermektedir. İşte, aile
hekimliği sistemi, koruyucu sağlık hizmetlerini de yürütecektir. Ne yapacaktır;
aşılamalar, bebek takipleri, gebe takiplerini yine aile hekimliği
sağlayacaktır.
Tüm bunları toparlarsak;
bireye yönelik koruyucu hizmetlerle birlikte, birinci basamak sağlık
hizmetlerini, tanı ve tedavi hizmetlerini de birlikte yürüten ve herkesin kendi
istediği doktorunu seçebileceği bir sistemdir aile hekimliği. Bireyin yaşadığı
çevreyle birlikte değerlendirildiği, yani, psikososyal çevreyi de içine alan
bütüncül bir yaklaşımdır aile hekimliği sistemi. Başka ne vardır aile hekimliği
sisteminde; iyi bir kayıt sistemi vardır, etkili çalışan bir sevk zinciri
vardır ve hasta memnuniyetini esas alan hasta merkezli, hastanın ya da sağlam
bireyin sağlığını koruma merkezli bir anlayış vardır.
Şunu burada vurgulamak
gerekir ki, bir aile hekimi, yaklaşık 10 hastanın 9'unu tedavi edebilir ve
gerçekten bu anlamıyla da hastanelerdeki kuyrukları azaltmada da, belki, yegâne
bir yoldur aile hekimliği sistemi.
Finans konusuna gelince;
sağlık giderlerinin az olduğu bir sistemdir değerli arkadaşlar. Bireyin
sağlığını korumaya yönelik hizmetleri, kişisel eğitimleri önplana aldığı için
pahalı tedavilerden, pahalı ilaçlardan, zor tedavilerden daha üstündür.
Pilot uygulama ücretsiz
gerçekleşecektir bildiğiniz gibi. Ondan sonraki uygulamalarda ise genel sağlık
sigortasından kişi başına, yani, "per capital" denilen sistem geçerli
olacaktır.
Burada şunun altını
çizmeliyiz ki, eğer sevk zincirine dikkatli bir şekilde uyulduğu şartlarda,
hiçbir vatandaşımız cebinden ekücret ödemeyecektir. O yüzden, sisteme büyük bir
yük getirmeden hastanelerde israfa yol açan bekleme sürelerini ortadan
kaldıracak, işgücü kayıplarını ortadan kaldıracak ve hastanın direkt hastaneye
başvurması nedeniyle ortaya çıkan bazı zorunlu tetkikleri, rutin tetkikleri
ortadan kaldıracak bir sistemdir ve gene önemli bir noktayı daha
düzeltmektedir; genel sağlık sigortası içerisinde ücretler ödeneceğinden, hasta
ile hekim arasındaki para konusu ortadan kalkacaktır değerli arkadaşlar.
Evet, anlatmaya
çalıştığım aile hekimliği sistemi, halkımızın sağlıktaki kaderini değiştirecek
tarihî bir adımdır. Şüphesiz ki, bu uygulamanın başlangıcında bazı zorluklar
olacaktır ve çok başlangıcında olduğumuzu da kabul ediyoruz; ama, değerli
arkadaşlar, daha dün demirperde ülkesiyken, bugün aile hekimliğini, genel
sağlık sigortasını başarıyla uygulayan ülkeleri gördükten sonra, emin adımlarla
yürüttüğümüz bu çalışmanın, mutlaka ülkemizi sağlıklı yarınlara götüreceğine
biz inanıyoruz; Avrupa ülkeleri arasında en fazla bebekleri ölen, en fazla
anneleri ölen, en fazla çocukları ölen, en az yaşayan ülke olmaktan bizi
kurtaracaktır değerli arkadaşlar.
Bakın, biz, yıllarca
sağlıkocaklarında, devlet hastanelerinde, sigorta hastanelerinde pratisyen
hekim olarak, uzman doktor olarak, özel sektörde yönetici olarak çalışmalar
yaptık ve inanın, bu çalışmalar sırasında, sağlık hizmetlerine ulaşmada
vatandaşımızın ne sıkıntılar çektiğini, sağlık hizmetlerini sunan sağlıkçıların
ne sıkıntılar çektiğini bizzat yaşadık ve gözlerimizle gördük. Nasıl yok yere
bebeklerin öldüğünü gördük, bunların acısını yüreğimizde hissettik ve her gelen
hükümet döneminde, aman, inşallah, bu hükümet döneminde değişim olur ve bu
sıkıntılar ortadan kalkar diye umutla bekledik, durduk; ama, maalesef, bir
türlü gerçekleşemedi değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Bugün ise, sağlıkta reform niteliğindeki bu değişimi yapmak, mensubu olarak
gerçekten gurur duyduğumuz AK Parti İktidarına nasip olmaktadır. Başta Sayın
Başbakanımız ve bakanlarımız olmak üzere, gece gündüz cansiparane çalışmalarla,
gerçekten kararlılıkla yürüttükleri çalışmalar sonucunda ekonomide, dış
ilişkilerde ve birçok alanda olan güzel havayı, bu güzel rüzgârları, bu güzel
esintileri sağlık alanında da halkımız hissetmeye başladı. Bu değişim
rüzgârlarının arkasında, halkın dertleriyle dertlenen bir Başbakan ve bir
iktidar vardır değerli arkadaşlar.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bu kadar da yağdanlık olmaz!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Ve bu değişim rüzgârının arkasında Türk Halkının kendisi vardır değerli
arkadaşlar.
Son günlerde, bazı farklı
çevrelerin, işçilerimizin haklarını koruyor bahanesiyle, sağlıkta hem
halkımızın hem işçi kardeşlerimizin hem sağlıkçı kardeşlerimizin dertlerine
derman olacak değişim rüzgârına karşı çıktıklarını görüyoruz. Aslında, onların,
işçi ve sağlıkçı kardeşlerimizin derdinde değil, yıllardır süren avantajlarını
koruma derdinde, koruma sıkıntısında olduklarını, bazılarının da ideolojileri
gereği bunu yaptıklarını çok iyi biliyoruz değerli arkadaşlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Ayıp oluyor!.. Çok ayıp oluyor!..
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Gelin, bunu yapmayın; gelin, halkımızı ve sağlıkçılarımızı rahatlatacak bu
değişim rüzgârının karşısında değil, bu değişim rüzgârının yanında olun;
yelkenlerinizi bu rüzgârla doldurun; gelin, ülkemizin aydınlık ve sağlıklı
yarınlarına hep birlikte gidelim diyor; Grubum adına, bu tasarının ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sayın!..
BAŞKAN - 2 nci maddeyi
okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, saymadınız!
BAŞKAN - Sayın Koç,
"kabul edilmiştir" denildi.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, saymadınız!..
BAŞKAN - Zamanında ve
yerinizde olsaydınız...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yapmayın, salondayım. Size güvenimiz sonsuzdur ve bir haksızlık
yapmayacağınıza inanıyoruz.
BAŞKAN - Zamanında
söyleseydiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
zamanında söyledim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - 1 inci madde
kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, şu anda çoğunluktayız, madde reddedilmiştir. Oylamayı biraz daha
uzatırsanız, gelecekler zaten.
BAŞKAN - Hayır, olmaz...
"Kabul edilmiştir" dedim, olmaz ki!..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, reddedildi, çok açık bir şekilde reddedildi. Sayın Başkan, çok
açık bir şekilde reddedildi.(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Oturan
arkadaşlar el kaldırmadı...
2 nci maddeyi
okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, okutamazsınız, 1 inci madde reddedildi; bu kanun düşüyor!
BAŞKAN - Reddedilmedi
efendim; hayır! Buna siz karar veremezsiniz Sayın Koç!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, düşüyor; yani, azınlıkla kanun çıkaramazsınız.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunda oturan arkadaşlarımız "kabul etmeyenler" diye
söylendiğinde el kaldırmadılar. (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Nasıl kaldırmadılar efendim?!
BAŞKAN - Kaldırmadılar
efendim... Hayır, kaldırmadılar...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum...
BAŞKAN - Kaldırsınlar, el
kaldırsınlar; ben engel olmadım ki!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Başkan, başka şeyler söyle de inanalım! Nasıl kaldırmadık?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır efendim; yapmayın Sayın Başkan! Bunu siz nasıl yaparsınız?!
BAŞKAN - Anladım da, niye
böyle bir şey...
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu
tasarının 1 inci maddesi reddedildi.
BAŞKAN - Efendim, maddeyi
okuyun lütfen...
"Tanımlar
MADDE 2.- Aile hekimi;
kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve
rehabilite edici sağlık hizmetlerini..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, okutamazsınız! Reddedildi kanun...
"...yaş, cinsiyet ve
hastalık ayrımı yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak-..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, bunu yapamazsınız, okutamazsınız; 1 inci madde reddedildi!
Okutamazsınız; çünkü bu kanun reddedildi!
"... belli bir
mekânda vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam
gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya sağlık Bakanlığının
öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiptir..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Okutamazsınız Sayın Başkan!
BAŞKAN - Siz sonradan
girdiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Nasıl sonradan girdim Başkanım; ben buradaydım. Göz göre göre olmaz!.
"Aile sağlığı
elemanı; aile hekimi ile birlikte hizmet veren hemşire, ebe, sağlık memuru gibi
sağlık elemanıdır."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Okutamazsınız, hiç geçerli değil, mümkün değil efendim!
BAŞKAN - Bakın, hem
şahsım olarak hem Başkanlık Divanı olarak böyle bir yola tevessül etmeyiz.
Arkadaşlar...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, böyle bir yola girildi; arkadaşlarınız onun için ses çıkarmıyorlar.(AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen
efendim...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sizi, şimdiye kadar çizdiğiniz çizgi içindeki davranışa davet
ediyorum. Sayın Sadık Yakut'un Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üzerinde şimdiye
kadar çok olumlu bir izlenimi vardı, lütfen, bunu zedelemeyin efendim. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sizin arkadaşınızı onurlandırıyoruz...
BAŞKAN - Sayın Koç,
Tüzüğün 141 inci maddesini okuyorum, üçüncü fıkrasından başlamak üzere:
"Oylama sonucu, Başkan tarafından Genel Kurula 'kabul edilmiştir' veya
'kabul edilmemiştir' denmek suretiyle ilan olunur."
HALUK KOÇ (Samsun)- Neye
göre yapıyorsunuz?..
BAŞKAN- Bir saniye
efendim...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)-
Sayın Başkan, hangi teraziyle
tarttınız?..
BAŞKAN- "İşaretle
oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları,
Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler."
ERDAL KARADEMİR (İzmir)-
Sayıldı mı?!
HALUK KOÇ (Samsun)- Çok
açık bir şekilde saymadınız.
BAŞKAN- Sayın Koç, niye
çağırmıyorsunuz?! Kâtip Üye arkadaş burada itiraz etti mi?!
HALUK KOÇ (Samsun)-
Efendim, ben itiraz ediyorum!
BAŞKAN- Hayır, etti mi?!
HALUK KOÇ (Samsun)- Ben
itiraz ediyorum; Grup Başkanvekiliyim!..
BAŞKAN- Siz, oylama
sonucundan sonra, ilan edildikten sonra itiraz ettiniz.
HALUK KOÇ (Samsun)- İlan
ediyorsunuz, bakmadan; "Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir..."
BAŞKAN- "Başkan ve
kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler."
HALUK KOÇ (Samsun)-
Yapmadınız, bunu yapmadınız.
BAŞKAN- "Aralarında
anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hallerde, Başkan, oylamanın
ayağa kalkmak suretiyle tekrarlanacağını bildirir."
ERDAL KARADEMİR (İzmir)-
Sayın Başkan, sayım sonuçlarını açıklar mısınız; kaça kaç reddedildi?
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN- Sayın Başkan,
yerinizde olsaydınız; karar yetersayısı, toplantı yetersayısı istemiş
olsaydınız...
HALUK KOÇ (Samsun)-
Efendim, toplantı yetersayısı değil... 1 inci madde reddedildi.
BAŞKAN- Reddedilmedi
efendim; burada Kâtip Üye arkadaşlardan da itiraz gelmedi.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)-
Sayın Başkan, efendim, sayım sonuçlarını açıklar mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, bu tasarının 1 inci maddesi reddedildi; yapmayın!..
ERDAL KARADEMİR (İzmir)-
Sayın Başkan, sayım sonuçlarını lütfen açıklayın; kaç tane kabul var, kaç tane
ret var?
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, saydınız mı saymadınız mı onu söyleyin!
BAŞKAN- Sayın Koç, Kâtip
Üye arkadaşa soralım; ihtilaf var mı yok mu... Soralım; itiraz etmiş mi veyahut
da?
TUNCAY ERCENK (Antalya)-
Sayılmadı...
BAŞKAN- Hayır, soruyorum;
itiraz ettiniz mi?..
HALUK KOÇ (Samsun)- Kabul
edenler-etmeyenler deme arasında bir nefes alma zamanı bile yok.
BAŞKAN- Hayır canım,
niye, her zaman soruyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, usulsüz bir iş yapamazsınız; bu kanunun 1 inci maddesi reddedildi.
BAŞKAN- Sayın Koç, karar
yetersayısı istemediniz; ben, saymak zorunda da değilim.
HALUK KOÇ (Samsun)- Ben
karar yetersayısından bahsetmiyorum; reddedildi efendim.
BAŞKAN- Ben,
müşahedeyle... Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda oturan arkadaşlar da
"kabul etmeyenler" denildiğinde el kaldırmadıkları için "kabul
edilmiştir" denildi.
TUNCAY ERCENK (Antalya)-
Kaldırdık canım, nasıl kaldırmadık!
BAŞKAN- Bu maddenin geri
dönüşü de yoktur.
2 nci maddeyi okutuyorum
efendim.
HALUK KOÇ (Samsun)-
Efendim, okutamazsınız; usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN- Okutuyorum
efendim; buyurun.
"Tanımlar..."
HALUK KOÇ (Samsun)- Usul
hakkında söz istiyorum Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Lütfen.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, atın beni o zaman salondan,
disiplini bozuyorum; atın...
BAŞKAN- Hayır, lütfen,
niye atayım Sayın Koç?
HALUK KOÇ (Samsun) - O
zaman beni atın salondan, disiplini bozuyorum! Olur mu böyle şey?!
BAŞKAN - Sayın Koç, Grup
Başkanvekili olarak yerinizde olsaydınız da...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, ben, usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - ...karar
yetersayısı istemiş olsaydınız...
HALUK KOÇ (Samsun) - Usul
hakkında söz istiyorum.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Kâtip Üyeye sormuyorsunuz, siz kendiniz karar veriyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Usul
hakkında söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Denizli Milletvekili
Mehmet Neşşar...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben,
usul hakkında söz istiyorum!
BAŞKAN - Uygun görmüyorum
Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sizin takdir yetkiniz yok o maddede; usul hakkında söz istiyorum!
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bakın...
BAŞKAN - 2 nci maddeyi
okutalım, ondan sonra...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, İçtüzüğü...
BAŞKAN- ...karar
yetersayısı da isteyin...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, İçtüzüğü açın; usul hakkında söz istiyorum; yani, burada takdir
hakkınız yok!
BAŞKAN - Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Lütfen, İçtüzüğe bakın... Bürokrat arkadaşlar...
BAŞKAN - Hayır, bürokrat
arkadaşlar değil, İçtüzüğü biz de biliyoruz; ama, niye böyle bir yola girdiniz,
onu anlamadım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben,
usul hakkında söz istiyorum; sizin söz verip vermeme yönünde takdir hakkını
kullanma yetkiniz yok.
BAŞKAN - Anladım Sayın
Koç da, niye böyle bir şey yapıyorsunuz, onu anlamadım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, sayılmadığı belli oldu.
BAŞKAN - Birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.41
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalara kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
680 sıra sayılı tasarının
2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz
isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır Sayın Neşşar.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, sözlerime,
Sayın Sağlık Bakanının geçtiğimiz bayramdan önceki Genel Kurulda gece geç
saatlerde ve biraz önce yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda sarf ettiği,
kullandığı bazı ifadelere yanıt vererek başlamak istiyorum.
Sağlık Bakanı ve AKP
sözcüleri, 224 sayılı Yasaya ve Cumhuriyet Halk Partisi Programına ısrarla atıf
yapmaktadırlar. Bunun nedenlerine zamanla daha çok gireceğiz; ama, şu anda, bu
noktada, bu arkadaşlarımızın doğru yere baktıklarını; fakat, uygulamaya gelince
bilgileri çarpıttıklarını söylemekle yetineceğim.
Biraz önceki konuşmacı
arkadaşımın da çok güzel sunduğu gibi, postmodern pazarlamacılık teknikleriyle
ve vücut diliyle sanki rüya gibi sunulan bu yaklaşımın aslında gerçeği
yansıtmadığı ve demin bahsettiğim ifadelerin de, artık, hepimizin yakından
aşina olduğu tipik bir AKP davranış biçimini ortaya koyduğu bilinmektedir.
Diğer bir anlatımla, sunulan ile gerçekte yapılmak istenenin tümüyle farklı
olduğu bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunu bir örnekle açmak istiyorum. Sayın
Başbakan geçtiğimiz günlerde, oligarşiyle mücadele ettiklerini ve edeceklerini
söylemiştir. Oysa, Sayın Sağlık Bakanı, daha işbaşına gelir gelmez, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş boyutta bir kıyım ve oligarşik kadrolaşmayı
başlatmış ve bugün de sürdürmeye devam etmektedir. Bunu, belgesiyle, kanıtıyla,
Sayın Bakanın imzasıyla ortaya koyuyorum. Sayın Bakan, göreve geldiği ilk altı
ayda, 20 daire başkanı, 57 hastane müdürü ve 197 başhekimi değiştirmiş,
arkasından, Atatürk Eğitim Hastanesinde yasalar çiğnenmek pahasına yapılan atamalar
gündeme gelmiştir. Sayın Bakan, daha sonra, eğitim hastanelerinde görev yapan
binlerce asistanı oradan oraya sürmeye girişmiş ve bunu yaparken de, kendi
Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı ve Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısını,
bu başasistanları sürdüğü hastanelerin hiç gitmedikleri şeflik makamlarına, hiç
hizmet vermedikleri şeflik makamlarına atamaktan hicap duymamıştır. İşte
Sabahattin Bey, oturuyorlar; kendisi, Haydarpaşa Numune Hastanesinin Üroloji
Klinik Şefidir. Atanan kişilerin belirli yörelerden gelmeleri ve AKP'nin
belirli bir alt grubundan seçilmeleri de ayrıca dikkat çekicidir. Bu uygulamaları,
acımasız bir AKP oligarşisinin devlet kurumlarını nasıl istila ettiğinin açık
ve belgeli örnekleri olarak Sayın Başbakanın ve sizlerin takdirlerine
sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Bakan, geçmişten gelen ve bir türlü aşamadığı rövanş alma duyguları
doğrultusunda sağlık sistemimizi belirli bir görüşün sahipleriyle doldurup
onlarla yönettikçe, bu kişilerin sınırlı vizyonuna mahkûm olmuş ve bu nedenle,
tartışma ve esneme yeteneğini yitirmiştir.
Bu nedenle Sayın Bakan, uluslararası büyük sermaye tarafından önüne konan ve
Türk sağlık sistemini belirli bir şablonun içerisine sokmayı amaçlayan programı
körü körüne uygulamak durumunda kalmış, bunun sonucunda, sağlık alanında yetkin
hemen herkesin haklı tepkisiyle karşılaşınca da zorlanmış, köşeye sıkışmıştır.
Bu nedenle Sayın Bakan, eleştirilere tahammülsüz bir görüntü sergilemekte,
kolayca polemiğe çekilmekte, kürsüden hiddetlenmekte; çıkışı da, meslektaşları
ile sivil toplum örgütlerine haksız yakıştırmalarda bulunmakta aramaktadır.
Bakanın bu amaçla kullandığı "bıçak parası" söyleminden siyasî çıkar
beklediğini üzülerek müşahede ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
öncelikle Sayın Bakanın, birçok Türk hekiminin sıcak, yumuşak ve sevecen
kimliğinden ve bir akademisyenin özeleştirel, sorgulayıcı, dinamik, esnek ve
özgür aklından, yanlı ve önyargılı, düzene teslim olmuş, dahası, düzenin
bayraktarlığına soyunmuş sıradan bir siyasetçi tipine dönüşmekte olabileceği
kaygısının beni ne kadar üzdüğünü dile getirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
sağlık sistemimizin bozuklukları arasında hekimlerin hataları elbette vardır ve
bıçak parası konusu, Cumhuriyet Halk Partisinin Programında da yer alan ciddî
bir problemimizdir. Ancak, bu konuyu, rüşvet ve yolsuzluk sadece sağlık
sektöründe varmış gibi, siyasî hesaplarla ve ısrarla gündemde tutarken, Sayın
Bakan çok dikkatli olmak zorundadır. Sayın Bakan, kelimelerini seçerken,
içerisinde yer aldığı kabinenin bazı bakanlarının, eski genel başkanlarının
mahkûm olduğu suçlardan günün birinde mutlaka yargılanacağını, üyesi bulunduğu
siyasî partinin birçok milletvekilinin de nitelikli zimmet, ihaleye fesat
karıştırma ya da görevini kötüye kullanma gibi bıçak parası suçlamalarından
-herhalde kabul edebiliriz değil mi Sabahattin Bey, ihaleye fesat karıştırmayı
bıçak parası olarak- töhmet altında olduklarını ve yargıdan kaçmak için de bu
kutsal çatıyı kullandıklarını unutmamalıdır.
Sayın milletvekilleri,
bir ülkenin sağlık hizmetlerinin, ülkenin kendi coğrafî, demografik ve ekonomik
özelliklerine göre, o ülkeyi bilen uzmanlarca oluşturulması ve o ülkeye özgün
bir modele göre planlanıp sunulması gerekmektedir; yani, ne Dünya Bankası
projesinin ne de TÜSİAD'ın rapor hazırlattığı Johns Hopkins Hastanesi
Merkezinin Türkiye'ye model biçmesi ve bunda başarılı olması söz konusudur. Bu
nedenle, Dünya Bankası projeleri yirmi yıldır tekrar tekrar hükümetlerin
programlarına konulmuş; ama, bir türlü uygulamaya geçirilememiştir.
Buna karşılık, kırk
yıldır sağ iktidarlarca horlanan ve bilerek işletilmeyen 224 sayılı Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa, kendi uzmanlarımızca ve kendi
koşullarımıza uygun olarak hazırlanmış olduğu için, hâlâ, gündemde yerini
korumaktadır. Sayın Bakan, bu nedenle sıkıştıkça bu yasaya atıf yapmakta,
kendisini bu yasanın arkasına saklamaya çalışmaktadır.
Ben, bu gerçekleri Dünya
Bankasının Proje Koordinatörüne anlattım, kabul ettirdim; ama, maalesef, Sayın
Bakana anlatamadım. Yani, Dünya Bankasının Meksikalı uzmanının anladığını,
yaşamı Van-Erzurum ekseninde geçmiş Sağlık Bakanı ve Bakanlık kadroları,
maalesef, anlamamıştır.
Gerçekten de, bunu
kanıtlarcasına -özellikle doktor arkadaşlarım için söylüyorum, yukarıdaki
Finlandiya konusuna geliyorum- Sayın Bakan, dün yapılan bir bilimsel toplantıda
ve bugün, yukarıda, sağlıkta dönüşümü anlatırken, sağlığa kişi başına 1 850
dolar para harcayan, yurttaşlarının yüzde 100'ünü, kırsalda dahi, temiz
içmesuyu ve sanitasyona kavuşturmuş, bebek ölüm oranlarını binde 4'e çekmiş,
aşılama oranlarını yüzde 100'e çıkarmış, sıtmayı yok etmiş, tüberkülozdan ölümü
neredeyse ortadan kaldırmış ve bunu sosyalizasyonla yapmış 5 000 000'luk
Finlandiya'yı, Türkiyemizde uygulayacağı modele örnek gösterme cüretini
gösterebilmektedir. Bu da, onun, ülke gerçeklerini ne kadar yadsıdığını ve kendi
tabiriyle -bu tabiri de dün kullandı, çok hoşuma gitti- ülke gerçekleriyle
nasıl bir dijital ayrışma içerisinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ben,
çok şükür, henüz bu ayrışmayı yaşamadığım için, dün akşam bu bilgileri internetten
indirdim.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Bakanın, aile hekimliği diye sunduğu yaklaşım tümüyle yabancı kökenli,
ülke gerçekleriyle uyuşmayan, ülkeyi tümüyle kapsama yeteneğinden yoksun,
sosyal hiçbir yaklaşım getirmeyen ve finansal olarak da sürdürülebilir olmayan
bir modeldir. Bu model, yalnızca, sağlık sektörü etrafında dönen büyük parasal
potansiyelin neoliberal paylaşım dinamiklerini belirlemeye yöneliktir. Bu
model, sağlığı anayasal hak olmaktan çıkarıp bireysel hizmet alım-satımı
durumuna getirmektedir. Bu model, sağlık hizmetlerini kamu görevi olmaktan
çıkarıp piyasalandırmayı amaçlamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu
maddeyle yapılan aile hekimi tanımı, 224 sayılı Yasada yapılan ocak hekimi
tanımlamasına benzetilmeye çalışılmıştır. 224 sayılı Yasayla tanımlanan
sağlıkocağı hekimliği, kapsayıcı ve sürekli hizmeti, entegre ve etkin biçimde
işletilen bir sevk zinciri içerisinde -bilmeyenler için söyleyeyim, sevk
zinciri, Bakanlığın kırk yıldır uygulamak zorunda olup uygulamadığı bir
durumdur- ve takım çalışması anlayışıyla sunmayı amaçlamaktadır. Bu felsefenin
21 inci Yüzyıl ve kentsel yaşama uzanması düşünülmüş olan aile hekimliği modeli
ise, kent tipi sağlıkocaklarında, bütçe kaynaklarıyla finanse edilen, ücretsiz
bir kamu hizmeti olarak öngörülmüştür.
Bu tasarıda anılan aile
hekimi anlayışı ile Sayın Bakanın ısrarla, çarpıtarak sunmaya çalıştığı aile
hekimliği anlayışı birbirleriyle taban tabana zıttır. Bu nedenle, elinizdeki
yasa tasarısında, içerik bakımından birçok çelişkiler bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
tasarıda yer alan söz konusu çelişkiler iki başlık altında açıkça toplanabilir,
ortaya konabilir. Bunlardan ilki, ücretsiz sunulacağı ifade edilen aile
hekimliği pilot uygulaması ile ileride geçileceği belirtilen genel sağlık
sigortası uygulaması arasındaki çelişkidir. Diğeri ise, kamu hizmeti
anlayışıyla bağdaşmayan ve ülkemizde emsali olmayan, 3 üncü maddede
değineceğim, yepyeni bir sözleşmeli personel statüsünün bu tasarıyla ihdas
edilmeye çalışılıyor olmasıdır.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Bakanın uygulamayı amaçladığı aile hekimliği yaklaşımı, yukarıda
anlattığım entegre hizmeti bireysel baza indirgeyen ve özel muayenehane
düzeninde sunan bir sistemdir; dikkatinizi çekiyorum. Yani, muayenehaneleri
kapatmakla övünen Sayın Bakan, onbinlerce yeni muayenehaneyi bu yasayla açmak
için hesaplar yapmaktadır. İlk başta sözünü ettiğim o akıl almaz kadrolaşmanın
buradaki yansımalarını da, bu yasa eğer günün birinde uygulamaya geçerse, hep
birlikte göreceğiz.
Sistemin finansmanı ise,
hasta başına para ödeyen sigorta anlayışına göre sağlanmaya çalışılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
hasta başına prim ödeyen sistemlerin sağlık harcamalarını artırdığı ve
hekimleri koruyucu hekimlikten çok tedavi edici hizmetlere yönlendirdiği
bilinmektedir. Bu model, koruyucu hekimlik ağırlıklı birinci basamak anlayışına
hiç uymadığı gibi, ekonomik anlamda da sürdürülebilir değildir. Bu nedenle,
genel sağlık sigortası bazlı bireysel aile hekimliği yaklaşımları, uygulandığı
tüm ülkelerde ciddî finansal sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.
Bunu da Sayın Müsteşar
çok iyi biliyorlar. Bugün, Avrupa'da bu sistemleri uygulayıp zarar etmeyen bir
tane sigorta kuruluşu gösteremezsiniz.
Sayın milletvekilleri, bu
noktada, CHP programına yapılan atıflar nedeniyle, sağlıktaki sigortacılık
anlayışımıza kısaca değinmek istiyorum. Bunu, SSK hastaneleri konusu gündeme
geldiğinde daha derinlemesine tartışacağız.
CHP Programında, sağlık
bir hak, sağlığın korunması da bir kamu görevi olarak tanımlanmıştır.
Hastalıktan değil, sağlığın korunmasından söz ediyoruz. Bu nedenle, CHP
Programında, sağlığın sigortalanması konusunda, ulusal bir sosyal güvenlik
modeli içerisinde, toplumsal dayanışma esaslı, herkesin gücü oranında katkı
koyduğu ve fakat, gereksindiği zaman ve gereksindiği oranda hizmeti, prim
ödeyip ödemediğine bakılmaksızın, kesiksiz alabildiği, hakkaniyetli bir sistemden
söz edilmektedir. Oysa, sizin getirdiğiniz genel sağlık sigortası, herkesin
bildiği gibi, tümüyle bireysel baza dayanan, herkesin ödediği oranda hizmet
aldığı ve ödediği kadar hizmet aldığı, en başta -daha, gazetelerde çıktığı ve
ilan ettiğiniz üzere- prim ödemeleri kesildiğinde hizmetin de kesileceği -bunu,
bilmeyen arkadaşlarımız için söylüyorum; sakın, prim ödeyemeyenlerin primlerini
devlet ödeyecek yaklaşımıyla lütfen karıştırmayın; burada, bugünkü Bağ-Kurlunun
durumunda olan; yani, prim öderken, üç aydır işleri kötü gitmiş, birkaç aydır
primini yatıramamış orta halli esnafın ve o grupta anılabilecek insanların
primlerini ödemedikleri takdirde hizmetlerinin kesileceği- dar bir temel teminat
paketi içerisine sıkıştırılmış hastalık sigortacılığı anlayışıdır. Biz bunu
reddediyoruz; çünkü, düzenli prim toplayamayan bir ülkede, bahsettiğiniz genel
sağlık sigortasını uygulama olanağınız yoktur; çünkü, 15 000 000 yurttaşın günde 2 dolarla geçinebildiği bir ülkede
prim toplama şansınız olamaz; çünkü, vergi ve primlerin sadece bordro
mahkûmlarından toplandığı bir ülkede "genel sağlık sigortası" adı
altında toplanan primler, sistemi dar ve sabit gelirlilere finanse ettiren
ekvergilerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
toparlayabilir misiniz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - 15 dakika doldu mu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Herhalde, Sayın
Neşşar.
Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Tamam, bitiriyorum Sayın Başkanım.
Çünkü, kayıtdışı
ekonominin bizimki kadar yüksek olduğu bir ülkede, vergiyi de, primi de ancak
bordro mahkûmlarından toplayabilirsiniz. Bu nedenle, Bakanın önerdiği bu modeli
reddediyoruz, bunun işlemeyeceğini de biliyoruz ve AKP sözcülerinden ve Sayın
Bakandan burada rica ediyoruz: Lütfen, Meclis çoğunluğuyla çıkaracağınız
modeli, ne 224 sayılı Yasanın ne Nusret Fişek Hocanın ne de CHP Programının
arkasına saklamaya çalışınız. Hocaya hayatı boyunca saygı göstermediniz, anısına
saygı gösterin.
Yapacaklarınızın
sorumluluğunu üstünüze alacak kadar onurlu olun lütfen ve davranışlarınızın
sonuçlarına katlanmaya da hazırlıklı olun.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Aaa, olmadı ama!..
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bir tek şey istiyorum; bizden bahsetmeyin, CHP Programından
bahsetmeyin. Benim onurdan kastettiğim bu. Ne yapıyorsanız, biz bunu yapacağız
deyin, üçte 2 çoğunluğunuzla yapın, ondan sonra da arkasında durun; çünkü, bu
anlayışla, sağlıkta hiçbir şeyin değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz ve
çünkü, AKP, Sayın Bakanın yaklaşımlarının faturasını, er ya da geç, büyük bir
mahcubiyetle ödeyecektir.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Neşşar.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
Sayın Koç, konuşma
süreniz 5 dakikadır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tasarının 2 nci maddesi
üzerinde, şahsım adına, Sayın Başkanın inisiyatifiyle söz aldım. Esas benim söz
isteğim, 63 üncü maddeye göre, usul hakkında söz istemi idi; çünkü, çok
açıklıkla, bir şeyi paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir kanun tasarısı
görüşülüyor, bayram öncesindeki son gece, saat 03.15'te biten bir oturumda,
biliyorsunuz, tümü kabul edilmişti ve biz, burada, sağlık politikalarının iki
dünya görüşü etrafında, iki dünya görüşü ekseninde ele alındığı bir tartışmanın
yaşanmasını istiyoruz; yani, birincisi, sağlık hizmetlerinin, bir neoliberal
yaklaşımla, dünya bu yönde gidiyor, biz de bu yönde gitmek zorundayız şeklinde,
elimize tutuşturulan reçetelerle düzenlenen şekli. İkincisi, sosyal devletin,
sağlık hizmetini, vatandaşın vergisini ödeyerek almaya hak kazandığı
hizmetlerden kabul eden dünya görüşü. Bunları tartışmak istiyoruz biz ve bu
konudaki karşı görüşlerimizi ifade etmek istiyoruz. Bu konuda, Sayın Bakanın
ikide bir Cumhuriyet Halk Partisi programındaki, Sayın Neşşar'ın söylediği
gibi, bazı ifadeleri anladığı halde -bilemiyorum- anlamamış gibi davranarak,
çarpıtarak sunma gayretlerinin antitezini sunmak istiyoruz. Yani, bu felsefede,
bu çerçevede eleştirilerimizi getirmek istiyoruz. Eleştirinin demokratik sistem
içerisinde yol gösterici olduğu sürece bazı yanlışlardan dönülebileceği
noktasında sizleri uyarmak, yardımcı olmak istiyoruz ve bu konuda bir grup
politikası uygulamaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının tümü, bayram öncesindeki son gece saat 3 civarında kabul edilmişti. 1
inci maddesi görüşüldü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekilimiz Sayın Özyurt, AKP Grubu adına da Kocaeli Milletvekili Nevzat
Bey görüşlerini ifade ettiler ve ondan sonra tasarının oylamasına geçildi.
Sayın Başkanı, ben burada tenzih ederek söylüyorum. Sayın Sadık Yakut'un,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliği yaptığı iki yıllık süre içerisinde,
biz, tarafgir bir tutumuna tanık olmadık ve bundan sonra da olmayacağımıza
inanıyoruz. Onu bir kere ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, ağız
alışkanlığıyla "Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..."
Herhalde, bu üç tümcenin ağızdan çıkış süresi 5 ya da 6 saniyedir. Bu süre
içerisinde otomatiğe bağlanmış bir Meclis çoğunluğunun var olduğu varsayılarak,
muhalefetin o sırada sayısal olarak üstün olma durumu gözardı edilerek, demin
söylediğim alışkanlıkla "kabul edilmiştir" şeklinde açıklaması oldu.
Doğal olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili olarak, ben de,
Grubumun hakkını korumak için, o sırada muhalefet sıralarındaki sayının daha
fazla olduğunu ifade ederek itiraz ettim. Tabiî, kayda geçirdiği için, bu
şekilde kâtiplerden bir sayım şeyi
gelmediği için, bizim uyarımız da daha sonrasında ifade edildiği için
kabul edilmiş şeklinde değerlendirildi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bir şeyi düşünmek zorundayız. Bakın, bu kaçıncı... İddialı bir
yasa tasarısı getiriyorsunuz, adına "dönüşüm tasarısı" diyorsunuz ve
bu tasarının en önemli parçasını yasalaştırmak istiyorsunuz ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 134 karar yetersayısının altında bir sayıyla bulunuyorsunuz.
Bu, hakikaten özeleştiri gerektirecek bir husus. Bunu defeatle dile
getiriyorum. Zaman zaman karar yetersayısı aranmasını istiyorum. Orada neden
istemedim; karar yetersayısının olmadığı çok açık, o istendiği sürece hemen
tamamlanmayacağı da çok açık; fakat, 1 inci maddeyi reddetme şansı vardı. Bu
aritmetik dağılımda -ben muhalefet partisinin grup başkanvekiliyim- böyle bir
fırsatı kullanma hakkımı niye çok görüyorsunuz; çok görmemeniz gerekir. Belki
bu reddedilme olayından sonra tekriri müzakere ile bu 1 inci maddeyi tekrar
getirirsiniz; ama, bir de, özeleştiri yapmaya, belki, kendi içinizde daha sert
iç değerlendirmelere yol açar bu olay. Yani, bunu, böyle, bir aşırı talep gibi
ya da haksız bir itiraz gibi, üzerinde ısrarlı bir duruş gibi almadığınızı
ummak istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Görmedik ki efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının daha sonraki bölümlerinde, bilhassa yürürlük
ve yürütme maddelerinde, yaklaşık otuz dakika, demin söylediğim felsefenin ve
geçen perşembe günü yarım bıraktığım ve Sayın Bakanın süresinin uzunluğundan
faydalanarak her türlü yanlış yönde takdim etme gayretlerine, bir "nasıl
olmalı"yı -bazı basın mensupları da merak ediyor; ne bu oturumları
izliyorlar ne basın toplantılarını izliyorlar, sadece kalem kâğıdı eline alıp
haftalık yazısını ya da günlük yazısını yazma görevini yerine getirirken
birilerine de vurma görevini yerine getiriyorlar bunlar da açık eleştiri- neyin
nasıl olması gerektiğini de ifade edeceğim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın Milletvekilleri, 1
inci maddenin oylamasında herhangi bir usul hatası yapılmadığıyla ilgili,
İçtüzüğün 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuyarak açıklama getirmek
istiyorum:
"İşaretle oylama
sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile
kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler. Aralarında anlaşamadıkları veya
oyları tespit edemedikleri hallerde, Başkan, oylamanın ayağa kalkmak suretiyle
tekrarlanacağını bildirir."
Başkanlık Divanında kâtip
üyelerden herhangi bir itiraz gelmediği için "kabul edilmiştir"
denilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, savunma çok yetersiz... Lütfen...
BAŞKAN - 2 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Koç.
Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.18
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur) , Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
680 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesinin oylanması sırasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2 nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır, 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Personelin statüsü ve malî haklar
MADDE 3. - Sağlık Bakanlığı; Bakanlık veya diğer kamu kurum
veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı
olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumlarının
veya Bakanlığın muvafakatı üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine
bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık
personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye yetkilidir.
Aile sağlığı elemanları, aile hekimi tarafından belirlenen
ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygun görülen, kurumlarınca da muvafakatı
verilen Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli arasından
seçilir ve bunlar sözleşmeli olarak çalıştırılır. Bu suretle eleman temin
edilememesi halinde, Sağlık Bakanlığı, personelini bu hizmetler için
görevlendirebilir. İhtiyaç duyulması halinde, Türkiye'de mesleğini icra etmeye
yetkili ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A)
bendinin (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerindeki şartları taşıyan kamu
görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları; Sağlık
Bakanlığının önerisi, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine sözleşme
yapılarak aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere çalıştırılabilir.
Sözleşmeli olarak çalışan aile hekimi ve aile sağlığı
elemanları kurumlarında aylıksız veya ücretsiz izinli sayılırlar ve bunların
kadroları ile ilişkileri devam eder. Bu personel, talepleri halinde eski
görevlerine atanırlar ve sözleşmeli statüde geçen süreleri kazanılmış hak
derece ve kademelerinde veya kıdemlerinde değerlendirilir. Sözleşmeli personel
statüsünde çalışmakta iken aile hekimi ve aile sağlığı elemanı statüsüne
geçenlerden önceki sözleşmeli personel statüsüne dönmek isteyenler, eski
kurumlarındaki boş pozisyonlara öncelikle atanırlar ve bu madde kapsamındaki
çalışmaları hizmet sürelerinde dikkate alınır.
Kadroya bağlı olarak veya sözleşmeli personel
pozisyonlarında görev yapan personelden Sağlık Bakanlığınca aile hekimi veya
aile sağlığı elemanı olarak görevlendirilenlere, 209 sayılı Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık Kuruluşları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon)
Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun uyarınca ek ödeme yapılmaz.
Bunlara, aylıklarına ve ücretlerine ilaveten, çalıştıkları günler dikkate
alınarak aşağıdaki fıkrada belirlenen miktarların yarısını aşmamak üzere tespit
edilecek tutarda ödeme yapılır.
Sözleşme yapılan aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarına,
657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre belirlenen en yüksek brüt sözleşme
ücretinin aile hekimi için (6) katını, aile sağlığı elemanı için (1,5) katını
aşmamak üzere tespit edilecek tutar, çalışılan ay sonuçlarının ilgili sağlık
idaresine bildiriminden itibaren onbeş gün içerisinde ödenir.
Sözleşmeli olarak çalışmaya başlayanların, daha önce bağlı
oldukları sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilişkileri aynı şekilde devam
ettirilir. Ancak, her türlü prim, kesenek ve kurum karşılıkları bu fıkrada
belirtilen ücretlerden kesilerek ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna aktarılır.
Bunlar önceki durumları çerçevesinde tedavi yardımlarından yararlanmaya devam
ederler.
Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının durumları ve aile
hekimliği uzmanlık eğitimi almış olup olmadıkları da dikkate alınmak suretiyle
yapılacak ödeme tutarlarının tespitinde; çalıştığı bölgenin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi, aile sağlığı merkezi
giderleri, tetkik ve sarf malzemesi giderleri, kayıtlı kişi sayısı ve bunların
risk grupları, gezici sağlık hizmetleri ile aile hekimi tarafından
karşılanmayan gider unsurları gibi kriterler esas alınır. Sağlık Bakanlığınca
belirlenen standartlara göre, koruyucu hekimlik hizmetlerinin eksik uygulaması
veya hasta sevk oranlarının yüksek olması halinde bu ödeme tutarından brüt
ücretin % 20'sine kadar indirim yapılır. Sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi
ücreti, aile sağlığı merkezi giderleri, tetkik ve sarf malzemesi giderleri ve
gezici sağlık hizmetleri ödemelerinden Damga Vergisi hariç herhangi bir kesinti
yapılmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar; buyurun
Konuşma süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maddenin uzunluğu dikkate alındığında, bu maddenin içerisinde bir şeylerin
saklanmakta olduğu zaten anlaşılıyor.
Görüşmekte olduğumuz yasanın personelin statüsü ve malî
hakların tanımlandığı 3 üncü maddesiyle yeni bir sözleşmeli çalışma statüsü
ihdas edilmek istenmektedir. Hukuk dili
olduğu için biraz daha fazla okuyacağım bu sefer. Söz konusu statü, Sağlık
Bakanlığının ve hükümetin aile hekimliği uygulamasıyla oluşturmayı hedeflediği
kamusal düzen değişikliğini deşifre etmektedir.
Bu düzenlemeyle, sağlık anayasal hak, sağlık hizmeti sunumu
da kamu görevi olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Hükümet, bu yasayla, devlet
memurluğu ve diğer kamu görevlileri tanımlaması dışında, ülkemizde bugüne kadar
emsali olmayan yeni bir sözleşmeli personel tanımı ortaya atmaktadır. Bu yolla,
Anayasanın kamu hizmetlerinin kimlerle ve nasıl verileceğiyle ilgili hükümleri
by-pass edilmek istenmektedir. Biz, bu tanımlamayı, verilmesi amaçlanan
hizmetin özelliği ve dolayısıyla Anayasayla çelişkili buluyor ve reddediyoruz.
Bu düzenlemeyi, ayrıca, AKP'nin genel yaklaşımı
doğrultusunda, yani, Anayasayı hiçe sayan bir anlayışla, kamu düzenini kökten
değiştirmeyi amaçlayan çok tehlikeli bir planın parçası olarak gördüğümü de
Meclis tutanaklarına geçirmek istiyorum. Diğer bir anlatımla, hükümet, Sağlık
Bakanlığının bu yasa çalışmasını, oluşturmayı amaçladığı ancak bir türlü
başaramadığı kamu yönetimi değişikliğine zemin oluşturacak bir sözleşmeli
statüyü, fark ettirmeden, mevzuatımız içerisine monte etmek amacıyla kullanmayı
istemektedir. Yani, hükümet, tek hamlede delemediği Anayasayı, değişik yasalar
içerisinde parça parça yaptığı uygulamalarla devre dışına atmaya çalışmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 56 ncı maddesi, sağlığı
bir hak olarak tanımlamakta ve sağlığın korunması görevini devlete vermektedir.
Anayasanın 128 inci maddesi ise, devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer
kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülmesini emretmektedir.
Anayasa amir hükümlerine göre, memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işleri kanunla düzenlenmek
zorundadır.
Sayın milletvekilleri, anayasal düzenimiz, memurlar veya
diğer kamu görevlilerinin, bazı şartlar altında sözleşmeyle çalıştırılmasına da
izin vermektedir; ancak, memurların ve diğer kamu görevlilerinin sözleşmeyle
çalıştırılabilmesi için, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla
düzenlenmesi koşulu vardır.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında, kadro karşılığı
sözleşmeli personel çalıştırılmasını veya işe girme ve ayrılmaların, hak ve
yükümlülüklerin özel kanunlarla düzenlenmesi halinde sözleşmeli personel
çalıştırılmasını Anayasaya uygun bulmuştur.
Yine, Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, genel idare
esaslarına göre yürütülmeyen ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevlerden olmayan işlerin, memur veya diğer kamu görevlisi sayılmayan
sözleşmeli personel eliyle yürütülmesi de mümkündür.
Sayın milletvekilleri, mevcut anayasal ve idarî yapımız,
sözleşmeli personel çalıştırmanın çerçevesini bu şekilde çizmişken, görüşmekte
olduğumuz tasarı, bu çerçevenin dışında ve anayasal çerçeveyi zorlayan
düzenlemeler getirmektedir. Örneğin, kanun tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının son cümlesinde özetle, ihtiyaç duyulması halinde, kamu görevlisi
olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları sözleşme yapılarak
çalıştırılabilir hükmü yer almaktadır. Yine, 3 üncü maddenin üçüncü fıkrasında
yer alan hükme göre, sözleşmeli çalıştırılacak aile hekimleri ve aile sağlığı
elemanlarının kadrolarıyla ilişkilerinin devam etmesi öngörülmüştür. Kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ise, kadroya bağlı olarak
veya sözleşmeli personel pozisyonunda görev yapan personelden söz edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, bütün bu ifadeler, görüşmekte
olduğumuz tasarıda kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırılmasının söz
konusu olmadığını göstermektedir. Yine bu ifadeler, herhangi bir kadroyla
ilişkili olarak veya kadroyla ilişkisi olmadan sözleşmeli personel
çalıştırılmasının mümkün hale getirildiğini de göstermektedir.
BAŞKAN - Sayın Neşşar, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var; sayın
hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.
Buyurun Sayın Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Kısaca ifade etmek gerekirse,
bu düzenlemelerle aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının memur veya diğer
kamu görevlileri statüsünde olmayacakları açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bunun sonucunda, yani, aile hekimleri ve aile sağlığı
elemanlarının memur ve diğer kamu görevlileri statüsünde olmaması halinde, bu
hizmetlerin genel idare esaslarına göre yürütülmekle yükümlü bulunan kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler niteliğinde olmadığı anlamı
hâsıl olur ki, bu, anayasal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir; çünkü,
anılan bu hizmetler, genel idare esaslarına göre yürütülen aslî ve sürekli
görevlerdendir.
Sayın milletvekilleri, tasarıyla getirilen statü, özel hukuk
hükümlerine tabi sözleşmeli personel çalıştırılması statüsüdür. Bu statünün
Anayasaya aykırılığı çok açık biçimde görüldüğü için hükümetin teklif ettiği
kanun tasarısının 7 nci maddesinde yer alan "aile hekimi ile aile sağlığı
elemanlarının nitelikleri, hak ve yükümlülükleri, (...) Sağlık Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" hükmü, Plan ve Bütçe Komisyonunda
değiştirilerek "çalışma usul ve esasları; (...) Sağlık Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir"
haline getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu değişikliğin sözleşmeli
çalıştırılacak aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının istihdam
biçimlerinin Anayasaya aykırılığını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu
şüphesizdir; çünkü, bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre,
sözleşmeli çalıştırılacak memur veya diğer kamu görevlilerinin işe girme ve
işine son verme gibi hak ve yükümlülüklerinin mutlaka yasayla düzenlenmesi
gerekmektedir. Bu gereklilik Anayasadan kaynaklanmaktadır ve Anayasanın aradığı
yasa zorunluluğu memurlar ve diğer kamu görevlileri içindir. Oysa, tasarıya
göre, aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları memur veya diğer kamu
görevlileri statüsünde olmadığı için, böyle bir değişiklik Anayasaya aykırılığı
da ortadan kaldırmaz. Gereksiz yere yapılmış bu değişiklik, tasarıyı
hazırlayanların da bir kafa karışıklığı içerisinde olduğunu bu şekilde ortaya
koymaktadır.
Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı bir pilot
uygulama yasa tasarısıdır. Bilindiği gibi, pilot uygulama da bir laboratuvar
çalışmasıdır; yani, belirli bir hizmet yapacaksınız, belirli bir uygulamaya
geçmek istiyorsunuz; bunu belirli bir dar bölgede inceleyeceksiniz,
araştıracaksınız, sınayacaksınız, sonunda uygulamaya geçeceksiniz. Dolayısıyla,
bunun için öyle uzun boylu bir hazırlığa, detaylı yasal çalışmalara gerek de
yoktur aslında. Bu, bir çelişkiyi aklıma getiriyor.
Ayrıca, aile hekimliği konusunun dünyadaki uygulamalarını
öğrenmek için, konunun uzmanlarına danışmak yeterlidir; yani, sivil toplum
örgütleri ve akademisyenler bu iş içindir. Mesela, bir çocuk doktoruna gitmek
için, bir çocuk hastalığı için, Sayın Bakanım burada dururken ya da burada, şu
andaki durumda, bir ürolojik şikâyetim için, Sayın Müsteşar Yardımcım burada
dururken, benim ille Amerika'ya gitmemin bir anlamı yok. Dünyadaki uygulamalar,
Türkiye'deki gerçekler, bunlarla ilgili yıllardır süren çalışmalar, tartışmalar
ve çok birikimli uzmanlar var; yani, neden Sayın Bakan iki yıldır Kübasıydı,
bütün Avrupa ülkeleriydi, Finlandiyasıydı diye dolaşır, bunu da anlayamıyorum
ve Sayın Bakanın işi olduğunu da düşünmüyorum; bunu, uzmanlarına bürokratlarına
yaptırması gerekir.
Oysaki, hükümet kurulduğu günden beri, ilk günden beri;
hatta, Acil Eylem Planında da, işte, altı ayda şunu yapacağız, bir senede bunu
yapacağız -bazı arkadaşlarım nereye varmak istediğimi anlamadılar, sıkıldılar;
ama, ben, bir yere getirmeye çalışıyorum- diye hükümetin ağzından düşüremediği
aile hekimliği konusunda da, ancak iki yılda, bir pilot çalışma projesi Meclise
getirilebilmiştir.
Bunun yanında, iki yıl süren hazırlık sonucunda, Meclise
getirilen tasarının komisyona ilk geldiği günkü halini anımsarsanız; yani, 3,5
sayfalık, alelacele karalanmış tek maddelik bir metin; bu da bir çelişkiyi
ortaya koyuyor. Bu çelişki, yaz tatiline girmeden önce, bir gece, ansızın,
yine, önerge verme tekniğine uygun olmayan 3,5 sayfalık bir önergenin apar
topar getirilmesiyle de karşımıza çıkıyor; yani, aslında, bu özensizlik, bana,
AKP Hükümetinin aile hekimliğini çok da ciddîye almadığını ve böyle bir
hazırlığı, bir projesi olmadığını düşündürüyor.
Sayın milletvekilleri, ben, bu nedenlerle, görüştüğümüz
yasanın gerçek amacının, gerçek hedefinin, deminden beri anlatmaya çalıştığım
sözleşmeli statüyü, bir gece baskınıyla mevzuata sokmak için yapıldığını
düşünüyorum. AKP anlayışı, bu ve benzeri yollarla anayasal kurumlarımızı bir
şark kurnazlığı içerisinde teker teker yok edeceğini zannetmekte, Cumhuriyet
Halk Partisinin de bu yutturmacalara kanacağını düşünmektedir.
Değerli milletvekilleri, AKP de, arkalarındaki güç odakları
da, kimle dans ettiğinin farkında değildir.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Madde üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Süremi aşmayacağım, bundan emin olabilirsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddenin son
fıkrasıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Maddeye göre, kişi hastalandığında, önce aile hekimine
gidecek; aile hekimi gerek görürse hastaneye sevk edecek. Belki, bütün dünyada
olması gereken uygulama da bu. Yalnız, bu sevk işlemi yapılırken, sevkın hangi
koşullarda, ne kadar yapılacağını Sağlık Bakanlığı belirleyecek.
Yasanın son fıkrasına göre, deniliyor ki "sevk sayısı
Sağlık Bakanlığının belirlediği oranı aşarsa, kişiye verdiğimiz aylığın yüzde
20'sini keseriz." Şimdi, bu, şu demek değerli arkadaşlar: Gidiyorsunuz
hekime, hekim, sizi, sevk edilmeniz gerekirken, hastaneye sevk etmeyecek. Niye;
çünkü, normu aşarsanız, aylığınız kesilmiş oluyor. Yani, pakette size ödenen
para, yüzde 20 -yaklaşık 1 milyar lira ediyor- kesiliyor. O zaman, sizi sevk
etmeyecek. Ne olacak; bir süre sonra -nasıl "bizi hastaneye sevk
edin" diye çoğu milletvekiline hastalar geliyorsa- gelecekler, ne olursun
sayın milletvekilim, aile hekimine telefon et, beni hastaneye sevk etsin... O
da diyecek, hayır, sevk etmiyorum; çünkü, benim aylığım kesilecek.
Şimdi, bu düzenleme,
gerçekten de, insan haklarına aykırı bir düzenleme. Eğer sevk gereksiz
yapılmışsa, gereksiz olduğunu, sevk edilen hastanedeki hekimin söylemesi lazım;
onun, doktorun puanını kırması lazım. O diyecek ki: "Senin yaptığın sevk
yanlıştır; buna sen bakacaksın; senin puanını bir puan, üç puan -neyse-
kırıyorum." Böylece, dereceleme ve gerçekten de sağlıklı bir sevk zinciri
kendi içinde kurulmuş olur; tıpkı, yargıçların kararlarının Yargıtay tarafından
bozulması gibi. Getirilen kural bu açıdan doğru değil, insan haklarıyla
bağdaşmıyor. Büyük bir olasılıkla da Anayasa Mahkemesine gidilirse bu hüküm
iptal edilir. Ben bunu sizin bilginize sunmak için söz aldım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, bir düzeltme
yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - 3 üncü maddenin beşinci
paragrafının birinci satırında "4/B" deniliyor. Bunun "4 üncü
maddesinin (B) bendine" şeklinde değişmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Not alındı Sayın
Başkan.
Bu düzeltmeyle maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Başkan.
Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.38
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.48
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur) , Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
680 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü
maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 3 üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kamuya ait taşınmazların
kullanımı
MADDE 4. - Hazine,
belediye veya il özel idaresine ait taşınmazlardan aile sağlığı merkezi olarak
kullanılması uygun görülenler, Maliye Bakanlığı, belediye veya il özel
idarelerince bu amaçla kullanılmak üzere doğrudan aile hekimine kiraya
verilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın
Züheyir Amber.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben konuşacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 4
üncü maddede temel bazı çelişkileri bilgilerinize sunmaya çalışacağım. Şimdi,
burada, amaç ve kapsamda da belirtiliyor, tanımlarda da belirtiliyor; aile
hekimliği uygulamasının ücretsiz olacağı, altı çizilerek söyleniyor. Halbuki,
aile hekimliği sistemi, sağlıkta insangücü örgütlenmesinin model alındığı bir
politikanın temel unsurudur. Sağlıkta insangücü örgütlenmesi, tek başına, bir
politikanın tanımlanmasında yeterli değildir. Bunun akabinde, mutlaka, olayın
bu politikaların finansman boyutu gelir. Aile hekimliği insangücü örgütlenme
modelinin arkasından gelen finansman modeli, genel sağlık sigortasıdır. Bunları
birbirinden ayrı düşünmemek gerekir; birbirini tamamlayan politikalardır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, başlangıçtaki ilk iki maddede bu hizmetin ücretsiz olarak sunulacağı
belirtilmiş olmasına rağmen -bakın, altını çizerek söylüyorum; ücretsiz olacağı
belirtilmesine rağmen- 4 üncü maddeyi, lütfen -önemli bir kanun tasarısı,
ilgilenen arkadaşlarım mutlaka vardır- birlikte bir değerlendirelim.
"Hazine, belediye veya il özel idaresine ait taşınmazlardan aile sağlığı
merkezi olarak kullanılması uygun görülenler, Maliye Bakanlığı, belediye veya
il özel idarelerince bu amaçla kullanılmak üzere doğrudan aile hekimine kiraya
verilebilir." Şimdi, aile hekimliği hizmeti ücretsiz. Aile hekimi, hizmet
sunacağı mekânı Maliye Bakanlığının taşınmazları, il özel idaresinin taşınmazları
arasından kiralık olarak tutabiliyor. Bu ne demek; bu, aile hekimliği
sisteminin, her ne kadar bu pilot uygulamada ücretsiz olarak sunulacağı ifade
edilse de, daha sonrasında, demin söylediğim boyutuyla, finansman boyutu da
devreye sokularak ücretli bir sağlık hizmeti alma boyutuna geleceğini
gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu çelişkiye dikkat çekmek
istiyorum. Birçok arkadaşım belki dinlemekte zorlanıyor; ama, ne olur bu
çelişkiyi sizler de yakalayın. Şimdi, bana, bunu Sağlık Bakanının mutlaka
açıklaması lazım, mutlaka açıklaması lazım. Yani, aile hekimi kendisi gelir
elde edecek, dolayısıyla hizmeti ücretli sunacak -ki, bir işyeri- Maliye
Bakanlığının, il özel idaresinin taşınmazlarından orayı kiralayabilecek. Bu
çelişkiyi nasıl açıklayacak Sağlık Bakanı? Bu önemli bir konu. Demin söylediğim
eleştiri noktası, eğer düzeltilmesi gereken ya da çelişkili bir durum varsa,
bunların toparlanması, bunların kotarılması için bir fırsat olarak ortaya
çıkıyor. Bu görevi muhalefet olarak yerine getirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, genel sağlık sigortası, bu örgütlenme
modelini tamamlayan finansman sistemidir dedim. Türkiye koşullarında genel
sağlık sigortasını, sanıyorum, ilk konuşmacımız Bursa Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Özyurt Hoca dile getirdi. Ekonomi -ki, ekonomiyi de geçen konuşmamda
tanımlamıştım- her alanda, eldeki en kıt olanaklarla, en sınırsız hizmetleri
karşılamanın yol ve yöntemini bulma sanatıdır; bu, sağlık alanında ise, buna
sağlık ekonomisi diyoruz.
Şimdi, sağlık ekonomisini genel sağlık sigortası boyutunda
düşündüğünüz zaman, Türkiye gerçeğine bakalım. Hep söyledik, söylemeye de devam
edeceğiz; Türkiye'de ulusal gelirimizin ancak yüzde 13'lük bir payını
nüfusumuzun yüzde 50'si paylaşıyor.
Değerli arkadaşlarım, çok çarpık bir gelir dağılımı var.
Uygulanan IMF bağımlı, yüzde 6,5 üzerinde üç yıl nikah tazelenen bir ekonomik
program, Türkiye'de, insanlarımızın sosyal ihtiyaçlarının sosyal politikalarla
karşılanma yolunu, maalesef tıkıyor. Bakın, bu da bir başka boyutuyla eleştiri.
Şimdi, bu tıkanan insanları, asgarî ücretin 360 000 000-368
000 000 lira olduğu bir ülkede, genel sağlık sigortası kapsamında yüzde 12,5
minimal, yani, en düşük düzeyde sağlık teminat paketi almak zorunda
bırakırsanız bu insanları, bunun mümkün olmadığını dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçeğinden bahsediyorum. Ne
olur, seçim bölgelerinizi düşünün. Ne olur, ilçelerinizi düşünün. Ne olur,
beldelerinizi düşünün, köylerinizi düşünün. Hangi asgarî ücretli, hangi Bağ-Kur
çalışanı, kendi normal emeklilik primini ödeyemeyen Bağ-Kur çalışanı, hangi
yüzde 12,5 ek sağlık primi ödeyerek bu sigortaya dahil olabilecek?! Devlet
sübvanse edecek...
Devlet, bugün, 12 500 000-13 000 000 yeşilkartlı, hiçbir
sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayan nüfusu tabiî ki sübvanse edecek.
Onlar, bizim vatandaşlarımız; askere gönderiyoruz, devletin onlardan istediği
her türlü yükümlülüğü yerine getirmelerini istiyoruz. Tabiî ki onlara sağlık
hizmeti vereceğiz, tabiî ki eğitim vereceğiz, tabiî ki sosyal güvenlik
vereceğiz; ama, onun dışında bir şemsiye altında olan ve kıt kanaat ayakta
durmaya çalışan milyonlarca Türk vatandaşı, yüzde 12,5 ek teminat paketini
nasıl ödeyecek, nasıl bu kapsama girecek?!
İngiliz sağlık ekonomisti Smith'in, Türkiye gerçeğinde,
1990'da verdiği rapor, bugün aynı koşullar için geçerlidir. Bakın, genel sağlık
sigortasının bir ülkede uygulanabilmesi için asgarî şartları söylüyor İngiliz
sağlık ekonomisti; o da şu: "Bir ülkede uçurum derinliğindeki gelir dağılımı
farklılıklarının mutlaka giderilmiş olması gerekiyor ve eğer ülke Türkiye gibi
büyük bir coğrafyaya yayılmışsa ve bu coğrafyada, ülkenin doğusundan batısına,
kuzeyinden güneyine sağlık hizmetlerinin dağılımında asgarî bir eşitlik olması
gerekir" diyor; yani, sonuçta, şunu vurgulamak istiyorum: Başlangıçta,
amaç, kapsam ve tanımlarda belirtilen "aile hekimliği hizmeti
ücretsizdir" mantığının, 4 üncü maddede kanun yapıcı tarafından tekzip
edildiğini görüyoruz; yani, 4 üncü madde diyor ki: Aile hekimliği, zamanı
gelince, genel sağlık sigortasına dayalı ücretli bir hizmet olacaktır. Bu
çelişkiyi dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, hep sağlık politikalarına
geliyor. Bu bir nokta kanundur; ama, ağacı değerlendirirken ormanı gözden
kaçırmamak gerekiyor, orman hakkında konuşmak gerekiyor. Orman ise, Türkiye'nin
bir ulusal sağlık politikasından yoksun oluşudur. Adalet ve Kalkınma Partisinin
58 inci Hükümet, 59 uncu Hükümet Programlarına bakıyoruz. Burada, oluşturulacak
sağlıkta dönüşüm programından bahsediliyor, bu noktalardan bahsediliyor. Ben
hiç unutmuyorum, 59 uncu Hükümetin Programı okunurken sağlık ve dışişleri
konularında programın eleştirisini ben üstlenmiştim Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına. O tutanaklar elimde yok; ama, aynı şeyleri o zaman da söylemiştim.
Aynı şeyleri, şimdi, bu büyük parçanın önemli kilit bir kanun tasarısı
geldiğinde bir kere daha yinelemeyi ve tutanaklara geçirmeyi görev biliyorum.
Değerli arkadaşlarım, aile hekimliği hizmeti bireysel tedavi
etmeye yönelik bir hekimlik sistemidir ve önünde sonunda ücretli olmak
zorundadır; çünkü, demin anlattığım örgütlenme ve finansman politikalarının
bütünlüğü bakımından mantığı budur.
Şimdi, bu böyle değildir demek, ağustos ayında kar yağsın
diye duaya çıkmak demektir; yani, bu kadar işin doğasına zıt bir olaydır. Bunu
dikkatlerinize getirmeye çalışıyorum. Yani, belki sizleri tatmin etmek için, birinci kademe hizmetler aile
hekimliği tarafından verilecek... 1 inci maddede konuşan Kocaeli Milletvekili
arkadaşım "tamamen 224 sayılı Yasanın ruhuna uygun" dedi.
Değerli arkadaşlarım, 224 sayılı Yasanın ruhuna uygun değil.
Orada sağlık bir ekip işi olarak ele alınıyor ve koruyucu sağlık hizmetleri
öncelikli olarak ve vatandaşın ayağına hizmeti götürerek.
Sayın Sağlık Bakanı geçen perşembe gecesi şöyle dedi:
"Biz 17-18 yaşında gencecik ebeyi merkep sırtında köye nasıl
yollayalım." Bu hizmetle siz
köydeki gebe kadını merkep sırtında aile hekiminin kapısına getirteceksiniz.
Şimdi sistem bu oluyor.
Bu çelişkileri bir kere daha dikkatlerinize sunuyorum.
Yanlışın neresinden dönülürse kârdır. Lütfen, lütfen bu eleştirilere dikkatle
yaklaşmanızı öneriyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Züheyir Amber?..
Yok.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle aile hekimliği kavramının, insanlarımız için,
toplumumuz için, kulağa son derece hoş gelen ve nihayetinde herkesin arzu
ettiği, herkesin bir aile hekiminin olmasını istediği husus gözönüne alınacak
olursa, genel hatlarıyla bu uygulamanın olumlu olduğu inancımı ifade ediyor;
ancak, getirilen bu kanun tasarısının çok aceleye getirildiğini, Türkiye
şartlarının iyi değerlendirilemediğini, sağlık sisteminin çok iyi etüt edilerek
hazırlanamadığını üzülerek müşahede ediyorum.
Bunu neden söylüyorum; komisyona gelen kanun tasarısı,
Sağlık Bakanlığı tarafından gönderilen tasarı, sadece 3 madde. Bunun da 2 nci
ve 3 üncü maddeleri, kimin yürüteceği ve yürürlük tarihiyle ilgili. Demek ki,
bu kanun tasarısını hazırlayan Sağlık Bakanlığı, bu kanun tasarısını öyle
aceleye getirmiş ki, öyle alelacele hazırlamış ki, sadece 3 madde olarak
gönderdiği tasarı, komisyonda genişletilerek ve Plan ve Bütçe Komisyonunda da
bir madde ilave edilerek bugün Meclisin huzuruna getiriliyor.
Bu işin uzmanı olan, sağlık hizmetlerini Türkiye genelinde
yürüten Sağlık Bakanlığının hazırlamış olduğu bir kanun tasarısı, daha
komisyonda, Genel Kurula gelmeden bu kadar çok değiştiriliyorsa, Sağlık
Bakanlığının, bu kanun tasarısı üzerinde ciddî manada çalışmadığı, alelacele bu
kanun tasarısının hazırlandığı ve kamuoyuna "işte, sizler için çok hoş
olan, kulaklara da hoş gelen bir kanun tasarını Meclise sevk ettik"
demeden başka bir açıklaması, bir izahı yoktur.
Şimdi, maddelere geleceğim. Maddelerde de o kadar çelişkili
hükümler var ki, Türkiye'nin sağlık şartlarından çok uzak değerlendirmeler var
ki, yarın, bu pilot uygulamanın yapılacağı ilden başlamak üzere, çok ciddî
sıkıntılar ve problemler ortaya çıkacak.
Ben, yıllarca sağlık hizmetlerinin en yakınında olan, onlara
amirlik yapan bir pozisyonda görev yaptım. Sağlık hizmetlerinin nasıl olduğunu,
Türkiye'nin şartlarının ne olduğunu, köylerimizin, koruyucu sağlık
hizmetlerinin ne olduğunu çok yakından bilen birisiyim. Ancak, getirilen bu
kanun tasarısıyla, artık, bundan sonra, sağlıkocaklarımızın en önemli
vazifelerinden biri olan koruyucu sağlık hizmetlerinin verilemez bir noktaya
geldiğini hep beraber müşahede edeceğiz. Şimdi, aile hekimi koruyucu sağlık
hizmetleri de yapacak; nasıl yapacak bunu; aile hekimi uzmanı (A) köyüne
gidecek, oradaki vatandaşlarla ilgili, koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili
çalışmalar yapacak. Peki, orada, üç beş saat çalışırken kendi muayenehanesine
gelen vatandaşlar, sağlık problemi olan insanlar, o aile hekiminin köyden dönüşünü
mü bekleyecekler?!
Bir kere, sağlıkocaklarının bugüne kadar görmüş olduğu en
önemli hizmet, koruyucu sağlık hizmetleridir. Daha ileriki sağlık hizmetleri,
daha üst sağlık kurumları tarafından rahatlıkla yapılmaktadır. O bakımdan bu
sistemle, sağlıkocaklarının fonksiyonunu ortadan kaldırıyorsunuz, aile
hekimliği uygulamasını, koruyucu sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere,
tamamen aile hekimine veriyorsunuz. Bunun pratikte uygulanamayacağını,
uygulanamaz olduğunu, pilot uygulama yapılacak olan ildeki uygulamalardan sonra
hep birlikte göreceğiz ve sakıncalarını gördükten sonra da bu tasarının ne
kadar alelacele getirildiğini, yine hep beraber tespit edeceğiz.
Yine, bu uygulamayla, sağlıkta çalışan görevlilerle bir maaş
farklılığı uygulaması olacak, Anayasal bir hüküm olan eşit işe eşit ücret
uygulaması ortadan kalkacak.
Bu tasarıyla, aile hekimlerine verilen ekstra ödemeler
karşısında, sağlıkocaklarında çalışan pratisyen hekimlerin çok düşük maaş
almaları karşısında, hizmet vermeleri noktasında, onları nasıl gayrete, şevke
getireceğiz?!
Yine, bunlar sözleşmeli olarak çalışacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz, Anayasamızda temel
bir kuraldır; aslî ve sürekli kamu hizmetleri kamu görevlileri eliyle
yürütülür, asıl olan budur, sözleşme istisnadır; ancak, bu aile hekimliği
uygulamasıyla, istisna, genel kural haline gelip, bütün aile hekimlerinin
sözleşmeli hale getirilmesi söz konusu olacak.
Yine, bunlara, haftada kırk saatten az olmamak üzere çalışma
süreleri konulmuş. Peki, normal bir hekim kaç saat çalışırsa verimli olabilir?
Herhangi bir aile hekiminden hizmet almak durumunda olan bir kişi, gecenin
herhangi bir saatinde aile hekimini nerede ve nasıl bulacaktır?!
Yine, bu konuyla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcüsü olarak konuşan, çok sevdiğim, çok değerli arkadaşım Nevzat Doğan Bey
"bu kanun tasarısıyla, hekim ve hasta arasındaki para alışverişinin önü
kesilmiştir, artık, bu, Türkiye'nin gündeminden çıkmıştır" diyor. Aile
hekimleri, sağlıkocaklarında bugüne kadar görev yapan hekimlerimizin yapmış
oldukları hizmetleri yapacaklardır. Buradan şu sonuç çıkıyor: Demek ki,
sağlıkocaklarında bu hizmeti yapan sağlık görevlilerinin, sağlık sorunları
nedeniyle kendilerine gelenlerden para alışverişi yapmakta olduklarına dair
akıl almaz ve onları itham edecek şekildeki açıklamasının da çok yanlış
olduğunu... Ben, meslek hayatımda, yıllarca yan yana çalıştığım, sağlıkocaklarında
çalışan çok sevgili doktorlarımın hiçbirinin, kendisine gelen, sağlıkocağına
gelen bir hastayla para ilişkisi içerisine girmediğini bu Yüce Meclisin çatısı
altında, sizlerin huzurunda rahatlıkla ifade edebilirim. Böyle bir ilişki varsa
başka yerlerdedir. Sağlıkocaklarında, sağlıkmerkezlerinde, aile hekimlerinin
yapacakları hizmetleri gören doktorlarımızın böyle bir alışveriş içerisinde
olduklarını söylemek kadar yanlış ve hatalı bir şey olmadığı inancındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz önce bir sayın üye de
bahsettiler -ben, 3 üncü maddede de konuşacaktım; ama, başka bir teknik
zorunluluktan dolayı, Sayın Başkanım rica edince, bu maddede konuşmak durumunda
kaldım- aile hekimlerinin, gerektiğinden fazla -bu gerekli hususların da ne
kadar olduğu belli değil- hasta sevk etmesi halinde, alacağı maaşının yüzde
20'sinin kesileceği hükmü bu kanun tasarısının içerisine yerleştirilmiş.
Aile hekimi, genelde, pratisyen hekimler ve çok ileri tetkik
ve tedavide belli bir nosyonu olmayan doktorlarımız olacak. Böyle bir doktorun,
maaşımdan kesilecektir diye sevk zinciri içerisine giren hastaları daha ileri
kurumlara göndermeden tedavisini kendisinin üstlenmesi, ileride, telafisi çok
zor olan, hatta, belki, ölümlere sebebiyet verebilecek olan yanlış
uygulamaların kapısını açacak olmasından dolayı da eleştirilmesi gereken bir
husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Tamamlayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Daha söylenecek çok şey var; ama,
7 nci maddenin de, Sağlık Bakanlığından gönderilmeyen, Sağlık Komisyonunda
konuşulmayan; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda- nasıl gelmişse gelmiş- bir 7
nci madde ortaya çıkıyor "kişilerin ağız ve diş sağlığını korumak ve bu
hizmetlerin daha etkili ve verimli yürütülmesini sağlamak amacıyla, Sağlık
Bakanlığınca tespit edilecek illerde pilot uygulama yapılır" deniliyor. Bu
aile hekimliği uygulamasıyla ağız ve diş sağlığı uygulamasının ne bağlantısı
var allahaşkına?! Bu madde buraya nasıl
yerleştirildi, nasıl geldi?
Komisyonda şunu söylüyorlar: Genel sağlık sigortası
sistemine geçiş aşamasında...
Bakınız, bu aile hekimliği pilot uygulamasının da genel
sağlık sigorta sistemine geçişte ortadan kaldırılacağının gizli bir ifadesi de
bu maddenin içerisine derç edilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Peki; müsamahanız için teşekkür
ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli)- Sayın Başkanım, sayın konuşmacı,
benim konuşmamda bahsettiğim konuyu farklı bir şekilde gündeme getirerek,
pratisyen hekimlere ithamda bulunduğumu belirttiler. Bu anlamda, bu konuda
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Doğan, sataşma mı var diyorsunuz?
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Benim açıklamamın saptırılarak
gündeme getirildiği düşüncesindeyim; bu konuda, izin verirseniz, buradan da
olabilir, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Doğan, Sayın Kandoğan'ın kendi yorumu,
herhangi bir sataşma falan da görmüyoruz; onun için, kusura kalmayın, söz
veremiyoruz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Hizmetin esasları
MADDE 5. - Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde
kişilerin aile hekimine kaydı yapılır. Bakanlıkça belirlenen süre sonunda
kişiler aile hekimlerini değiştirebilirler. Her bir aile hekimi için kayıtlı
kişi sayısı; asgari 1000, azami 4000'dir. Aralıksız iki ayı aşmayan süreyle
kayıtlı kişi sayısı 1000'den az olabilir.
Aile hekimliği hizmetleri ücretsizdir; acil haller hariç,
haftada kırk saatten az olmamak kaydı ile ilgili aile hekiminin talebi ve o
yerin sağlık idaresince onaylanan çalışma saatleri içinde yerine getirilir.
Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde acil haller ve mücbir sebepler
dışında, kişi hangi sosyal güvenlik kuruluşuna tâbi olursa olsun, aile
hekiminin sevki olmaksızın sağlık kurum
ve kuruluşlarına müracaat edenlerden katkı payı alınır. Alınacak katkı payı
tutarı, Sağlık, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıklarınca müştereken
belirlenir. Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde, diğer kanunların aile
hekimliği hizmetleri kapsamındaki hizmetlerin sunumu ile sevk ve müracaata
ilişkin hükümleri uygulanmaz. Yabancılar hakkında ilgili mevzuat hükümleri
uygulanır.
Aile hekimlerinin şahsi kayıtları ilgili il ve ilçe sağlık
idare birimlerinde tutulur. Aile hekimlerinin kullandığı basılı veya elektronik
ortamda tutulan kayıtlar, kişilerin sağlık dosyaları ile raporlar, sevk belgesi
ve reçete gibi belgeler resmî kayıt ve evrak niteliğindedir. Bu kayıt ve
belgeler, hekimin ayrılması veya kişinin hekim değiştirilmesi halinde eksiksiz
olarak devredilir. İlgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî
tabiplerce düzenlenmesi öngörülen her türlü rapor, sevk evrakı, reçete ve sair
belgeler, aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde aile hekimleri
tarafından düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Aile Hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkında Yasa Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım
ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarken, Öğretmenler Gününde tüm
öğretmenlerimize -Öğretmenler Gününü kutlarken- şükranlarımı, sevgilerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, sanıyorum, benden önceki konuşmacı
arkadaşların hepsi de bahsettiler; Türkiye'deki sağlık göstergelerinin ne kadar
olumsuz olduğunu, artık, sanıyorum, doktor olan olmayan herkes de, halkımız da
öğrendi. Gerçekten, çocuk ölüm oranlarıyla, anne ölüm hızıyla, kişi başına
düşen hekim sayısıyla, 1 000 kişiye düşen hekim sayısıyla, yatak sayısıyla,
OECD ülkeleri içerisinde en kötü durumda olan ülkeyiz. Gerçekten, sağlık
göstergelerimiz utanç verici boyutlarda.
Diğer taraftan, sağlık harcamalarına baktığımızda da, yine,
kişi başına düşen sağlık harcamasıyla da, gayri safî millî hâsıladan sağlığa
ayırdığımız pay oranıyla da, OECD ülkelerinin içerisinde en kötüsüyüz. Yani,
sağlık sistemimizdeki hastalık belli. Bir hekim olarak söylüyorum, sağlığa para
ayırmadığımız için sağlık göstergelerimiz de kötü. En az parayı biz harcıyoruz,
sağlık göstergeleri en kötü olan ülke de biziz. Aslında, bunu belki de herkes
biliyor; yani, bütçeden, yeterince, sağlığa pay ayıramadığımız için bu durumda
olduğumuzu herkes biliyor; ancak, başka yerlerde çözümler arıyoruz. Sağlığa
daha çok payı nasıl ayırırız, sağlık göstergelerimizi sağlığa para harcayarak
nasıl düzeltirizi tartışmıyoruz, başka yerlerde çözüm arıyoruz; işte, sistem
değişiklikleriyle uğraşıyoruz, sağlıkta dönüşüm projesi gibi gösterişli
söylemlerle sağlık sorunlarımızın çözüleceğini sanıyoruz. Bu bana Nasrettin
Hoca fıkrasını anımsatıyor.
Nasrettin Hoca, gece karanlığında parasını kaybetmiş; bir
ışığın altına geçmiş ararken, geçenler sorar: "Hocam, ne arıyorsun?"
Hoca "parayı kaybettim" der. "Nerede kaybettin" diye
sorarlar; Hoca, karanlıkta bir yeri gösterir ve "orada kaybettim"
der. "Niye burada arıyorsun" derler; Hoca da "orada nasıl olsa
bulamayacağım ki" der.
Değerli arkadaşlar, son yirmi yıldan beri paramızı çarçur
ettirmeseydik, bankaları hortumlattırmasaydık, kayıt dışındaki ekonomimizi
kayıt altına alabilseydik, sanıyorum, bugün, hastanelerde yurttaşlarımız çile
çekmeyeceklerdi; anne ölüm oranlarımız, bebek ölüm oranlarımız bu kadar kötü
olmayacaktı; sağlık çalışanlarımız neredeyse yoksulluk sınırı altında, açlık
sınırı altında ücret almayacaktı. Çözüm aslında belli; çözümü; yapılması
gereken bu; ancak, biz, parıltılı söylemlerle aile hekimliği... Gerçekten,
halkımıza çok sempatik, çok sıcak geliyor. Ben de Ortaca'da uzun yıllar serbest
muayenehane hekimliği yapan bir pratisyen hekim arkadaşınızım. Aile hekimliğine
benzer bir modelde doktorluk yaptım, başarılı olduğumu da sanıyorum ve o
dönemlerde de, keşke, aile hekimliği bütün yurtta uygulanabilse diye arzu
ederdim, bunun bir çözüm olduğunu düşünürdüm. Ancak, benim çalıştığım ilçe,
Türkiye'deki gelir ortalamasının en yüksek olduğu ilçelerden bir tanesi, 5 000
doları, sanıyorum, çok geçen bir ilçe. Zaten, Dünya Sağlık Örgütü de, aile
hekimliği gibi modeli gelir ortalaması 5 000 doların üzerinde olan ülkelere
öneriyor. O açıdan, buraya gelirken, keşke, aile hekimliği konusunda iyi olsa
falan diye düşünürken, Türkiye'deki çarpık gelir dağılımıyla karşı karşıya
gelince, bunun çok da uygulanması mümkün olmayan bir model olduğunu
düşünüyorum.
Ancak, nedense, AKP ve hükümet sözcüleri, Cumhuriyet Halk
Partisinin Programını, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerini, hatta, 224
sayılı Yasanın mimarı, bugünkü sağlık sistemimizin büyük adamı, sevgili -yeri
gelmişken rahmetle anıyorum- Nusret Fişek'in bile sözlerini saptırarak, aile
hekimliğine ya da bugün uygulanmak istenilen sağlıkta dönüşüm projelerine haklı
bir dayanak aramaya çalışıyorlar.
Bakın, bu yasa görüşülürken, Sayın Bakan, Nusret Fişek'e
ithaf ederek şöyle bir konuşma yaptı; ben, tutanaklardan aynen okuyorum:
"Hakikaten, 1985'li yıllarda Prof. Dr. Nusret Fişek'in, sosyalizasyonun
kurucusu olan Sayın Fişek'in ifadelerinde olduğu gibi, artık, çağdaş aile
hekimliği, bugün, sağlık hizmetlerinin birinci basamakta gerçek anlamda
verilebilmesi için olmazsa olmaz bir kaide haline gelmiştir."
Buna, bir süre ben de inandım; yani, Nusret Fişek böyle bir
şey diyorsa doğrudur herhalde diye de düşündüm. Ancak, 1985 yılında Nusret Fişek
ne demiş diye araştırdım; Nusret Fişek, sevgili hocamız, gerçekten aile
hekimliği, işte, kolay ulaşılabilir olması, ailedeki torundan dedeye herkesi
çok yakından tanıması, aşılamalarını yapması, tedavilerini yapması gibi birçok
özelliğiyle çok parıltılı, gerçekten güzel; keşke olabilse, yapabilsek. Bunları
anlattıktan sonra, Nusret Hoca aynen şöyle söylüyor -uzunca bir cümle,
anlaşılması da biraz zorca olmuş- cümleyi de kitaptan okuyorum: "Bu biçim,
çağdaş örgütlenmenin, az gelişmiş ülkeler için daha gerçekçi bir modeli sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesinde öngörülen sağlıkocaklarındaki ekip
hizmetidir." Yani, hoca diyor ki, benim anladığım, birçok arkadaşımla da
bu cümleyi defalarca okuduk; aslında, aile hekimliği, sağlıkocakları modelinin
bir değişik varyasyonu, çok da farklı bir şey değil. Hoca doğru söylüyor.
"Aile hekimliği daha çağdaştır; ancak, sosyalizasyon modeli geri kalmış ya
da gelişmemiş ülkeler için geçerli bir yöntemdir" diyor hoca;
"sosyalizasyon modelini terk edelim"demiyor; ama, Sayın Bakana
sorarsanız, Nusret Hoca, yani, bu yasanın babası, bu yasayı Türkiye'ye getiren,
uygulatan adam bile bu yasaya karşıydı anlamında ya da değiştirilmesi gerekir;
artık, aile hekimliğine geçilmesi gerekir gibi anlamlar çıkarıyor; oysa, böyle
bir şey yok.
Benzer sözleri, çok sevdiğim AKP'li bir milletvekili
arkadaşım, yine, bu tasarının geneli üzerinde görüşme yapılırken, benim
sözlerimi çarpıtarak, bu yasaya mesnet teşkil edilmesini sağladı. Ben,
gerçekten, aile hekimliğine sıcak bakıyorum; keşke olabilse. Aynı milletvekili
"Ankara Tabip Odasının Meclis önündeki eylemine gitti, aile hekimliğine
karşı olan eyleme destek verdi" dedi.
Değerli arkadaşlarım, söylediğim gibi, aile hekimliği iyi;
ama, gerçekten, gelir düzeyi yüksek, gelir dağılımı bozulmamış, bölgesel
farklılıkların olmadığı ülkelerde uygulanabilecek bir sistemdir.
Diğer taraftan, ne zaman eylem yapmaya kalksa, ki, meslek
örgütlerimizin sürekli yanında olmalıyız.
Zaten, 224 sayılı Yasanın Meclisteki görüşme tutanaklarını
okuduğumda da, o zamanlar, 1961'de, Sevgili Nusret Fişek diyor ki: "Biz,
bu yasayı hazırlarken tabip odalarıyla da görüştük." Ama, maalesef, bu
tasarı -hatırlarsanız, ilk defa, geçtiğimiz temmuz ayında gündeme gelmişti- hiç
kimsenin haberi olmadan, başka bir yasaya ekmadde olarak gelmişti. O günlerde,
Meclis, büyük bir hatadan geri döndü, hızla geçmesi engellendi; böylece,
komisyonlarda tartışma olanağını bulabildik ve bugün olgunlaştırmaya
çalışıyoruz.
O dönemde de tabipler odası bir eylem yapmıştı, ben de o
eyleme destek vermiştim. Neden; o arkadaşlarımız, zaten, Meclisin önüne ne
zaman gelseler, polis kordonuyla etrafı sarılıyor, söz söyleme hakları bile
ellerinden alınıyor; bu tasarı hakkındaki görüşlerini dile getirme olanağını
hiçbir platformda bulamadılar, o açıdan kendilerine destek verdim, yaptıkları
bütün eylemlere de destek veriyorum. Ancak, bu, aile hekimliğine karşı olduğum,
aile hekimliğini beğenmediğim anlamına gelmez. Bu, bir alışkanlık haline geldi
Adalet ve Kalkınma Partisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin programlarını
saptırmak, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin söylediklerini saptırmak.
Değerli arkadaşlarım, sanıyorum sürem yetmeyecek; ancak, bir
diğer maddede, yine, kişisel söz hakkımı kullanarak, görüşlerimi tamamlamak
istiyorum. Eğer, 1999'da bankalar hortumlanırken, banka hortumcularının üzerine
gidileceği yerde, Cumhuriyet Halk Partisinin Sevgili Genel Başkanı Deniz
Baykal'ın üzerine gidilmese de banka hortumcularından hesap sorulabilseydi,
banka hortumcularına "dur" denilebilseydi, bugün, belki de, sağlık
göstergelerimiz bu kadar kötü olmayacaktı. O dönemde, o hortumcuların üzerine
gideceğimize, Deniz Baykal'ın üzerine gittik, Cumhuriyet Halk Partisinin
üzerine gittik. Bugün, alamayacağımızı açıkladığımız para 37 milyar dolar;
bankalarda batırdığımız, geri dönüşü mümkün olmayan para, hepinizin bildiği
gibi, 37 milyar dolar.
Değerli arkadaşlarım, 37 milyar dolar ne kadar diye bir
düşünelim; 37 milyar dolar, Sağlık Bakanlığının bir yıllık bütçesinin 10 katı;
yani, on yıllık sağlık bütçemize eşit parayı bankacılara hortumlattık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlayabilir misiniz.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Keşke, o dönemlerde -bugün ne kadar haklı olduğumuz ortaya
çıktı- Deniz Baykalların üzerine değil de hortumcuların üzerine gidilebilseydi.
Değerli arkadaşlarım, evet, aile hekimliği, iyi, güzel;
zaten, sağlıkta dönüşüm projesinin, bence, en masum, en güzel, en parlak
halkası; ancak, diğer halkalar var. Nedir diğer halkalar; biliyorsunuz,
geçtiğimiz dönemde, kamu yönetiminde değişiklik yapan yasayı çıkardık; ancak,
Cumhurbaşkanından geri döndü. O yasaya göre, Sağlık Bakanlığı, sağlıktaki bütün
işlerinden geri çekilecek; hastaneler, sağlıkocakları, bütün sağlık hizmetleri
özel idarelere devredilecek. Özel idareler ne yapacak; yine, yasadaki o maddeye
göre, bu kurumları özel idareler işletecek ya da işlettirecek; yani,
özelleştirmenin ta kendisi. Tabiî, bunun, bir de genel sağlık sigortasıyla
finansmanını sağlamak gerekiyor; sağlıkta dönüşüm projesinin bir diğer ayağı da
bu.
Genel sağlık sigortası, sanıyorum, önümüzdeki dönemde en çok
tartışılacak konulardan biri. Sayın Bakan "aile hekimliği
ücretsizdir" diyor; bu tasarıda öyle gerçekten; ücretsiz de olması
gerekir. Sanıyorum en ucuz sağlık hizmeti de bu aile hekimlerine verilen para
büyük bir yük getirmeyecektir; ancak, uygulandığı ülkelerde biliyoruz -Sayın
Bakan, ben de şahidim, gerçekten bu yasanın en iyi şekilde çıkması için elinden
gelen gayreti gösterdi; aile hekimliği uygulanan bütün ülkeleri gezdi aşağı
yukarı- komşumuz Bulgaristan'da, bu aile hekimliği uygulamasının kötü kokuları
geliyor.
Bir fıkra vardır "giriş bedava çıkış parayla" ona
benziyor. "Ücretsiz" diye başlıyor, ondan sonra kaynaklar yetmiyor,
ne oluyor o zaman; prim artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Konuşmamın geri kalan kısmını, bir
sonraki maddede şahsım adına söz aldığımda tamamlayacağım.
Şimdilik Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Dilerim bu yasa tasarısı daha da güzel, halkımıza daha da
yararlı bir hale getirilir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle ilgili olarak kişisel
düşüncelerimi arz etmek için kürsüye geldim.
Aile hekimliğine kişiler başvurabiliyorlar, aile hekiminin
çözemediği sorunlar bir üste gönderiliyor. Kişi eğer aile hekimine gitmeden
doğrudan ilgili hastaneye giderse veya herhangi bir hastaneye giderse ne
olacak? Ona da bu tasarıda bir çözüm getiriliyor. Diyor ki tasarı "acil
haller ve mücbir sebepler dışında eğer kişi hastaneye giderse, ben ondan belli
bir katkı payı alacağım. Önce aile hekimine gideceksin." deniliyor; fakat,
katkı payının ne olacağı belli değil. O da tasarıda şöyle düzenliyor:
"Alınacak katkı payı tutarı, Sağlık, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlıklarınca müştereken belirlenir."
Şimdi, Anayasamızın 73 üncü maddesine göre, malî
yükümlülükler ancak kanunla konulur, kanunla kaldırılır; yani, siz, malî
yükümlülüğü "ben alacağım" diye koyamazsınız; bu, Anayasaya aykırı
olur.
Tabiî, enflasyon ortamında, koyacağınız her rakam
aşınabilir. Örneğin, koyduğunuz 100 liralık bir katkı payı, bir süre sonra, çok
küçük bir rakama düşebilir. Bunun önüne geçmek için, Anayasa "konulacak
malî yükümlülüğün alt ve üst sınırları yasada belirlenir, Bakanlar Kurulu
bunların arasında bir rakamı belirler" diye, yine, farklı bir düzenleme
yapıyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, böyle bir düzenleme
yapılmamış; bu, açıkça Anayasaya aykırı. Şöyle diyeyim: Bu tasarıya göre,
Sağlık, Maliye ve Çalışma Bakanlıkları, bir araya gelip, katkı payını 10 milyar
lira olarak belirleyebilirler -yasaya uygun- veya katkı payını sıfır olarak
belirleyebilirler. Bu, doğru bir uygulama değil.
Ben, doğru olmayan bu uygulamayı bilginize sunmak için söz
aldım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın
Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Aile Hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerindeki kişisel görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Arkadaşlar, birkaç konuya değinmek istiyorum. Tasarının tümü
incelendiğinde, hükümetin, sağlık finansmanından çekilmeyi amaçladığını
görüyoruz ve sonunda, bu, genel sağlık sigortasına gidişin bir adımı gibi
önümüze çıkıyor.
İktidar, aslında, burada, araç ile amacı birbirine
karıştırmış durumda. Bir taraftan çekilmeyi düşünürken, bir taraftan da, 5 inci
maddede "aile hekimliği ücretsizdir" deniliyor.
Arkadaşlar, hem bu işten çekileceksiniz hem de nasıl
ücretsiz yapacaksınız, ben bu işi anlamış değilim; yani, herhalde, bu işte bir
sihirbazlığınız var. Çekiliyorsunuz; yani, hükümet bu işten çekilmeyi
düşünüyor; ama, bir taraftan da ücretsiz yapmayı düşünüyor.
Sağlık hizmetleri tüm gelişmiş ülkelerde büyük finansman
sorunudur ve ciddî kaynaklar ayrılır. Buna bir örnek verecek olursak, Amerika
Birleşik Devletlerinde toplam ulusal gelirin yüzde 13'ü sağlığa ayrılmaktadır;
bu genel bütçenin yaklaşık olarak yüzde 15 ilâ yüzde 17'sidir. Avrupa Birliği
ülkelerinde -hani, çok özendiğimiz, girmek için neredeyse takla atacağımız- ve
OECD ülkelerinde, genellikle, ulusal gelirden sağlığa ayrılan pay yüzde 10'dur;
ama, bizim hükümetimizin ayırdığı payın değerlendirmesini size bırakıyorum. Ne
düşünürsünüz?!.
İngiltere'deki, çok saygın, The Economist Dergisinin yaptığı
ankette, yaşam kalitesine göre sıralanan ülkeler arasında, 50 nci sırada
bulunuyoruz. Bir daha söyleyeyim, dünya sıralamasında 50 nci sırada
bulunuyoruz. Millî gelir esas alınarak yapılan incelemede ise, ondan da
gerideyiz, 61 inci sıradayız.
Maddede dikkatimi çeken bir şey daha var. Maddenin son
fıkrasında "ilgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî
tabiplerce düzenlenmesi öngörülen her türlü rapor, sevk evrakı, reçete ve sair
belgeler, aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde aile hekimleri
tarafından düzenlenir" deniliyor. Tasarının 2 nci maddesinde ise
"aile sağlığı elemanı; aile hekimi ile birlikte hizmet veren hemşire, ebe,
sağlık memuru gibi sağlık elemanıdır" deniliyor. Hekim arkadaşlar hasta mı
tedavi edecek, hasta mı muayene edecek, hastanın evine mi gidecek, yoksa bu
evrakı mı tutacak? Burada da bir eksiğiniz var. Eğer, gerekiyorsa, buraya bir
de eleman ilave edilmesi gerekecektir. Bu bilgileri toplayacak, bu bilgileri
tutacak, bilgisayar bilen bir elemana ihtiyaç vardır. Tasarıya bu da
konulmamıştır. Her şey hekimin üzerine bırakılmıştır. Hekim bu işi yapsın.
Hekim hangi şeye yetişecektir arkadaşlar? 4 000 kayıtlı hastası olan bir
hekimin günde en az 10 saat çalışması gerekecektir. 10 saat çalıştıktan sonra
da, oturacak, bu evrakı, bu raporları düzenleyecek ve bu evrakı arşivleyecek.
Ondan sonra da, yarın öbür gün başka bir tarafa istenildiği zaman bu evrakı
derli toplu vermeye çalışacak. Hekim
hem hastaya bakamayacaktır hem yeterli tedavisini yapamayacaktır hem de bu
istenilen evrakı, belgeleri yeterince tutamayacaktır. Burada da eksiğiniz var.
Lütfen -hükümet üyeleri buradayken söylüyorum- bunu da düzeltsinler. Bu tasarı
altı aya varmadan tekrar bu maddelerle geri gelecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa)- Sayın Başkan, 5 inci maddenin üçüncü paragrafının üçüncü
satırında "değiştirilmesi" diye geçen kelimeyi
"değiştirmesi" şeklinde düzeltmek lazım.
BAŞKAN- Sayın Karapaşaoğlu, not alınmıştır.
Sayın Toprak?.. Yok.
Bu düzeltmeyle birlikte
maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN- Arayacağım Sayın
Koç.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.37
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.44
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
680 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
5 inci maddenin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 5 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, otursunlar.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oturur musunuz.
Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Denetim, sorumluluk ve
mal bildirimi
MADDE 6. - Aile hekimleri
ve aile sağlığı elemanları, mevzuat ve sözleşme hükümlerine uygunluk ile diğer
konularda Bakanlık, ilgili mülki idare ve sağlık idaresinin denetimine tâbidir.
Aile hekimi ve aile sağlığı elemanları, görevleriyle ilgili ya da görevleri
başında işledikleri veya kendilerine karşı işlenen suçlarda devlet memurları
gibi kabul edilir. Aile hekimi ve aile sağlığı elemanları, 3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu gereğince
mal bildiriminde bulunmakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin
Güler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım ve Grubum
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.
İşin özüne baktığımızda,
genel hatlarıyla incelediğimizde, evet, kulağa çok hoş gelen ve toplumun en
hassas iki noktasından biri olan sağlık -biri de eğitim- konusunda, pilot bölge
uygulaması neden seçilmiştir; bunu anlamakta da zorluk çekiyoruz.
Şunu vurgulamakta fayda
var: Bunca tecrübe ve deneyimi olan ve bu uygulamayı yapmış ülkelere
baktığımızda... Bizler "sağlıkta reform" dediğimiz veya reform
kelimesini dahi kullanmaktan kaçındığımız bir olayda "sağlıkta
dönüşüm" dediğimiz bir uygulamaya neden pilot bölge olarak başlıyoruz,
neden ülke sathında başlamıyoruz; bunu sormakla başlıyorum.
Bir toplumun sağlık
sistemi o toplumun en önemli göstergelerinden biri olup, insan hayatına verilen
önemi de gösterir. İnsan hayatına verilen önem, sağlıklı bir toplumun öneminin
de kavrandığını gösterir. Bu nedenle, sağlığın doğuştan edinilmiş bir insan
hakkı olarak kabulü, en hızlı şekilde ulaşılabilir ve erişilebilir bir sağlık
sisteminin de varlığını gerektirmektedir.
Sağlık sistemimiz uzun sayılmayacak bir deneyime rağmen
gözardı edilmeyecek mesafeler katetmişse de, hâlâ, çok önemli sorunlar
barındırmaktadır; hızlı erişilebilir ve ulaşılabilir bir özellikten yoksundur.
Böyle olduğu için de, toplumun önemli bir kesimi iyi bir sağlık hizmeti
almaktan mahrumdur. Çünkü, sağlık sistemi gerek finansman gerekse hizmet sunumu
ve gerek sağlık personeli alanında ciddî sorunlara sahip bulunmaktadır. İyi bir
sağlık politikası oluşturulamamış, hastalıktan koruyucu ve tedavi edici
mücadeleyi esas alan bir yapı geliştirilememiştir.
Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre, yeterli bir sağlık
sisteminin oluşturulabilmesi için gayri safî millî hâsılanın en az yüzde
10'unun sağlığa ayrılması gerekirken, son otuz kırk yıldır ülkemizde ayrılan
pay yüzde 3'ü, 4'ü geçmemiştir. Kuşkusuz, bu orandaki sınırlı bir kaynakla
iyi bir sağlık sistemi kurmak ve onu
hızlı erişilebilir ve kolayca ulaşılabilir bir hale dönüştürmek imkânsızdır.
Sağlığa ayrılacak kaynak sorunundan çok, bu kaynağı ayıracak bir felsefeden
yoksunluk sorunu söz konusudur.
Sağlık harcamalarının bütçeye bir yük olarak görüldüğü bir
yaklaşımla, toplum sağlığı da, o ülkenin insanları da önemsenmiyor demektir. Bu
ise, kabul edilebilir bir durum değildir. Zira, bir ekonominin en temel işlevi,
önce toplumun refahını sağlamaktır. Dolayısıyla, sağlıklı olmayan bir toplumun
refahının bir anlamı da olmayacaktır.
Neoliberal felsefenin gereği, sosyal adaletin, eşitliğin,
sosyal refahın gözardı edildiği yerlerde sosyal devletin bir gereği olan sağlık
hizmetleri de bir yük olarak görülecektir.
Sağlık hizmetleri kamunun yerine getireceği bir hizmet
olmaktan çıkarılacak, birer kâr elde etme alanı olarak düşünülerek piyasanın
acımasız koşullarına terk edilecektir. Bunun anlamı ise, parası olanın sağlık
hizmetinden yararlanması, parası olmayanın ise kaderine terk edilmesidir.
Reform adı altında yapılan düzenlemeler, ne yazık ki, sağlık sistemini piyasaya
terk etmekten başka bir şey değildir. Kuşkusuz, sağlık sisteminin piyasaya terk
edilmesi basit bir özelleştirme olmayıp sağlık politikalarını belirleyen
öznenin de değiştirilmesidir. Zira, böylesi bir ortamda bir ülkenin sağlık
politikalarını belirleyecek olanlar hükümetler değil, sağlıktan para kazanan
özel kesim olacaktır. Yani, her şeyi belirleyecek olanlar, sağlık hizmetinden
daha fazla para kazanmak isteyenler olacaktır.
Sosyal politikaya, sosyal politikanın en önemli parçası olan
genel sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde bunlardan
vazgeçmek, toplumun yapısını sarsmaktır, insanların yaşam hakkını elinden
almaktır; çünkü, parası olmayanın sağlık hizmetinden yararlanmadığı bir ülkede
ne sosyal politikadan ne sosyal adaletten ne de etkili, ulaşılabilir ve
erişilebilir sağlık sisteminden söz etmemiz mümkündür. Olsa olsa, her şeyin
parası olanlara göre belirlendiği ve yaşandığı bir ortamdan söz edilebilir ki,
bu bir sosyal dışlama olup, toplumsal huzursuzluğun en önemli kaynağını
oluşturmaktadır.
İşsizliğin arttığı, iş güvencesinin bulunmadığı bir ortamda
sağlık hizmetlerini sigortayla finanse etmek, toplumun önemli bir kesimini
sağlık hizmetinden yoksun bırakmaktır. Böylesi bir ortamda en uygun hizmet
ancak sağlık sisteminin genel bütçeden finanse edildiği bir sistemle yerine
getirilebilir.
Sağlık sisteminde aile hekimliği düzenlemesiyle iyi bir
sağlık hizmeti verilebileceği düşünülmektedir; oysa, yaşanmış onca deneyime
bakıldığında, iyi bir aile hekimliği sisteminin kurulabilmesi için, Dünya
Sağlık Örgütünün verilerine göre, kişi başına millî gelirin 5 000 dolardan
fazla olması gerekmektedir. Türkiye gibi hem gelir dağılımı oldukça bozuk hem
de kişi başına millî geliri 2 500 dolar civarında seyreden bir ülkede, sağlıklı
bir aile hekimliği sistemini kurmak mümkün görünmemektedir. Parası olan
dilediği doktoru seçerken, parası olmayanlar, yeterli geliri olmayanlar da bu
olanaktan yoksun kalacaklardır ya da en az düzeyde sağlık hizmetinden
yararlanabileceklerdir.
Öte yandan, pratisyen hekimlerin hızlandırılmış aile
hekimlerine dönüştürülmesi, çok farklı sorunlara yol açacaktır. Böylesi bir
uygulama, yapılmak istenilen düzenlemeyle, hem hekimler arasında eşitsizliğe
hem de işsizliğe yol açacaktır; çalışma koşullarını ağırlaştıracak, özlük
haklarına da önemli darbeler vuracaktır.
Hem halkın sağlık hizmetlerinden en geniş şekilde
yararlanmasının önünü kapatan hem de hekimlerin çalışma koşulları ve özlük
haklarında önemli olumsuz düzenlemelere yol açan böylesi bir yasa,
eşitsizliklerin, adaletsizliklerin öncüsü olacağından, kabul edilemez. Sizlerin
her iddiayla vurguladığınız, özellikle sivil katılımcı anlayışın öncüsü
olduğunuzu vurguladığınız bir süreç içerisinde, sivil toplum örgütlerinden
TTB'nin görüşü dahi alınmadan, bunca hekimin etkin eylemlerine rağmen,
çoğunluğunuzun vermiş olduğu dirayet ve iddiayla "biz, bu kanun tasarısını
geçireceğiz" diyorsunuz. Bunca tecrübe ve deneyimden faydalanmak yerine...
Atasözlerimiz vardır; en iyi şekilde, şunu vurgulamaktadır: "Ayağımızı
yorganımıza göre uzatalım." Çoğunluğunuza göre değil, bu ülkenin...
Eğer, dikkat edilirse, bu sürecin, IMF ve Dünya Bankası gibi
standartların bize vermiş olduğu bir tüketim politikasından farklı bir politika
olmayacağını da hepimizin görmesi lazım. Bu sistemin ülkemize maliyeti,
katrilyonlar; Yeni Türk Lirasına göre bilemiyorum nasıl hesaplayacaksınız. Bu
ülkenin, böyle bir müsrifliğe hakkı yoktur.
Biraz önce, Sayın Nevzat Beyi dinlerken, gerçekten rüyada
mıyım yoksa gerçek âlemde miyim diye düşünürken, tesadüfen, misafirim olan
Bingöl İli Bağımsız İl Genel Meclisi Üyesi arkadaşımızın bir talebi oldu; 25
yataklı hastane istiyoruz. Bu bir ilçede sağlık hizmetinden yoksunluğun
göstergesi. İkincisi; doktor atanmasını istiyoruz.
Ülkemizin böyle gerçeklerle karşı karşıya kaldığı bir
dönemde, aile hekimliği gibi... Gerçekten, sağlığın umut tacirliği düzeyinde
sömürülmesini istemiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Ağız ve diş sağlığı hizmetleri
MADDE 7. - Kişilerin ağız ve diş sağlığını korumak ve bu
hizmetlerin daha etkili ve verimli yürütülmesini sağlamak amacıyla, Sağlık
Bakanlığınca tespit edilecek illerde pilot uygulama yapılır.
Bu hizmetler karşılığında yapılacak ödemelerin, hizmetten
yararlananların ilgisine göre bağlı bulundukları kurum bütçelerinden veya
sosyal güvenlik kuruluşlarından karşılanması ile diğer hususlara ilişkin usul
ve esaslar Maliye, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları tarafından
müştereken belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yasa
Tasarısının ağız ve diş sağlığı hizmetleriyle ilgili 7 nci maddesi hakkında
görüşlerimizi söylemek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu olanaktan
yararlanarak, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de ağız ve diş sağlığı,
çağdaş ülkelerdeki normlara göre çok geride kalmıştır. Yaklaşık 19 000 diş
hekimi Türkiye'de görev yapmaktadır. Bunların 12 500'ü serbest çalışmakta, 6
500'ü kamu hizmeti görmektedir. Kamu hizmeti gören diş hekimlerinin de yüzde
80'i kendi muayenehanelerinde mesleklerini icra etmektedirler; yani, bu
durumda, diş hekimlerinin aşağı yukarı yüzde 90-95'i muayenehane sahibidir.
Türkiye'de, yurttaşın iki nedenden dolayı diş sağlığına
yeterli önemi vermediğini görüyoruz. Bunlardan birisi, bana göre birincisi,
ekonomik sıkıntılardır, ekonomik sorunlardır; ikincisi, bu konuda yeteri kadar
eğitilmemiş olmamızdır. Tabiî, şimdi, dinleyenler veya sayın milletvekilleri
diyecekler ki, eğitim daha önemlidir. Eğitim elbette önemlidir de, bizim
vatandaşımızın ekonomik sıkıntısı eğitimin önüne geçmiştir. O nedenle, diş
hekimine başvuramamaktadır.
Diş hekimliği pahalı bir meslektir arkadaşlar; diş
hekimliğinde kullanılan maddelerin, malzemelerin yüzde 95'i ithal malıdır, bizim
ülkemizde üretilmemektedir. Bu, bizim sanayimizin de dikkatine sunulması
gereken bir husustur. Ben inanıyorum ki, bu malzemelerin önemli bir kısmını
Türkiye'de üretebiliriz ve diş ve ağız sağlığını daha ucuzlatabiliriz.
Tabiî, bu nedenle, Türkiye'de diş hekimine başvurma oranı
gelişmiş ülkelere göre çok geridedir. Gelişmiş ülkelerde bir vatandaş yılda 5
kez diş hekimine başvuruyor, bizde yılda 1 kez bile başvurmuyor. Türkiye'de,
dünya standartlarına göre diş hekimi sayısı düşüktür; yani, 19 000 diş hekimi
yeterli değildir. Türkiye'de, 4 600 kişiye 1 diş hekimi düşmektedir; ama,
gelişmiş ülkelerde bu rakam 2 000 kişi civarındadır. Tabiî, böyle baktığımız
zaman, daha çok diş hekimine ihtiyacımız varmış gibi gözüküyor; ama, gerçek bu
değil. Diş hekimine başvuru sayısına baktığımız zaman, 19 000 diş hekimi bile
fazladır; hatta, diş hekimleri arasında şöyle bir slogan oluşmuştur:
"İnsanlar dişsiz, diş hekimleri işsiz." Yani, başvuru sayısı düşük.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, diş hekimliğinde aile hekimliğini
uygulayalım; nasıl uygularız diye bir bakalım... Şimdi, Sayın Bakan diyordu ki;
"hekim burada, aile burada; hekim aileye bakacak, aile de hiç para
ödemeyecek." Şimdi, aile burada da hekim nerede? Türkiye'de dünya
standartlarına, yani gelişmiş ülkelerin standartlarına uygun 2 ilimiz var;
İstanbul ve İzmir. İstanbul'da 2 000 küsur kişiye 1 diş hekimi düşüyor;
İzmir'de, hatta 1 700 kişiye 1 diş hekimi düşüyor; ama, 20 000, 30 000, 40 000
kişiye, hatta, 40 000'in üzerinde kişiye 1 diş hekiminin düştüğü yörelerimiz
var.
Arkadaşlar, Türkiye'de, yaklaşık 16 000 000 aile vardır.
Devlet, ağız ve diş sağlığı için 6 500 diş hekimine görev verebilmiştir. Ne
kadar daha lazım; diş hekimliğinde aile hekimliğini uygulayabilmeniz için, en
azından 10 000 diş hekimine daha görev vermeniz lazım. Bunu yapabilir misiniz
bilmiyorum; ama, durum bu kadar kolay değildir. Hükümet, bakanlık, aile
hekimliğini bir pilot bölgede uygulayabilir; bir pilot bölge seçer, oraya
yeteri kadar hekim verebilir ve orada da, hakikaten, gerçekten çok güzel bir
aile hekimliği uygulaması yapılabilir; ama, bu, bir pilot bölgede yapılabilir.
Türkiye'nin genelinde bunu yapmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Belki bir
heyecanla bu yasayı getirdiniz. Gerçi, bu yasaya da çok sahip çıkmadınız yani;
öyle görüyorum. Yani, bu bir hükümet tasarısıdır, siz getirdiniz, bir heyecanla
da getirdiniz, mutlaka iyi olacak, iyi sonuçlar verecek diye getirdiniz; ama,
beş kez burada çoğunluğu sağlayamadınız. Yani, yasaya da çok önem vermiyorsunuz,
hem getiriyorsunuz hem önem vermiyorsunuz. Şimdi, bize diyorlar ki, siz iyi
muhalefet etmiyorsunuz. Bundan sonra da size diyecekler ki, yahu, iyi
iktidarlık yapmıyorsunuz, gelip görevinizi yapmıyorsunuz. Yani, gerçek bu. Dört
kez mi, beş kez mi, Sayın Başkan ara vermek zorunda kaldı; olmaz ki böyle.
Milletvekilleri görevini yapacak, özellikle iktidar milletvekilleri görevlerini
yapacaklar. Yani, sizin de bu yasaya çok önem verdiğinizi zannetmiyorum; böyle
geldi, geçsin gibi bakıyorsunuz.
Şimdi, bu yasanın uygulanması için, dediğim gibi, hükümet,
bakanlık eğer cesaret gösterebilirse, gelişmiş ülkelerdeki uygulamayı
Türkiye'ye taşır. Nedir bu uygulama; arkadaşlar, en gelişmiş ülkelerde bu
uygulama şöyle olmuştur: Sağlık hizmetlerini yürüten kurumlar planı önlerine
koymuşlardır. Nerede hekime ihtiyaç var; önlerinde, bellidir. Bir diş hekimi,
genel tababet mensubu, eczacı başvurduğu zaman o kuruma, muayenehane açmak için
veya eczane açmak için, ona diyorlar ki, bizim şurada eczacıya, diş hekimine
veya doktora ihtiyacımız var, sen orada muayenehane açabilirsin. Şimdi, bunu
Türkiye'de konuştuğumuz zaman, yahu, bu insan haklarına da aykırıdır, bu
liberal ekonomiye de aykırıdır, bu belki Anayasaya da aykırıdır diyenler
olabilir; ama, bunların hiçbirisi doğru değildir. Sağlık hizmetleri ve eğitim
hizmetleri sosyal devletin olmazsa olmazlarıdır. Anayasada da yurttaşın beden
ve ruh sağlığından devlet sorumludur deniliyor ve nasıl sorumluyuz; yıllardır
bu sistemi uygulayamamışız. Bu, elli yıl evvel Türkiye'de vardı biliyor
musunuz. Benim çocukluğumda Trabzon'da 4 tane eczane vardı, bir eczacı daha
mezun oldu geldi, eczane açtırmadılar ona -ondan hatırlıyorum- burada yeteri
kadar eczane var, Rize'de yok, Artvin'de yok, oraya gideceksin dediler; ama,
Avrupa'da da gördüm bu uygulamayı.
Şimdi, biz, hiç olmazsa son yirmi yılda bunu
söyleyebilseydik, bugün Türkiye'de sağlık hizmetlerinin dağılımı bu kadar
adaletsiz olmazdı. Yani, bu, dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu sorunu çözmüş
olan ülkeler bu uygulamayı yapmışlardır. Öyle hekimler çıkmıştır ki, muayenehane
açmak için, onlara denilmiştir ki, tamam, şu şu yerlerde ihtiyaç vardır, orada
açacaksın muayenehaneni. Bunun, ne insan haklarıyla ne Anayasayla ne
demokrasiyle çelişen bir yanı vardır. Hatta, bunu uygulamamak Anayasaya
aykırıdır arkadaşlar. Bunu uygulamamak, bizim Anayasamızın idareye emrettiği
hükme aykırıdır.
Bunu uygularsanız, bugünden yarına bu işi halledebilir
misiniz; halledemezsiniz; çünkü, her ne kadar Türkiye'de genel tababet mensubu
sayısı iyi bir düzeye gelse de... Yani, bizim sağlık hizmetlerini
sosyalleştirme çabamızın olduğu yıllarda 10 000-12 000 hekim vardı, başarılı
olamadık; ama, şimdi 100 000'e yakın hekim var. Orada bir başarı
sağlayabilirsiniz. Diş hekimi sayısı da yeterli değildir, eğer böyle bir
uygulama yaparsanız; çünkü, muayenehanesini açmış hekime, sen falan yere
gideceksin diyemezsiniz. Yeni mezun olan -yılda 1 000 diş hekimi mezun oluyor
Türkiye'de- diş hekimlerinin büyük çoğunluğu muayenehane açacak, eğer devlet
onlara bir görev vermezse. Kaldı ki, eğer devlet, bakanlık kadro verirse, ben
size söyleyeyim, 12 500 mevcut çalışan diş hekimi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akyüz, toparlayabilir misiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsamaha
gösterin; siyaset falan yapmıyorum. Bakın, meslektaşım da Divanda oturuyor.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akyüz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, yılda 1 000 diş
hekimi mezun oluyor dedik. Bunların muayenehane açacağım talebine, git falan
yere aç diyebilirsiniz, idare bunu diyebilir. Bu, idare için anayasal bir
haktır; çünkü, sağlık hizmetidir.
Bir de, diş sağlığı bakımından, bakanlık kadro verebilirse,
genel tababet mensuplarına da aynı şeyi uygularsanız, Türkiye'de, önümüzdeki
beş on yıllık süreçte, yani, Avrupa Birliğine tam üyelik müzakeresi süreci
içinde -ben 7 nci madde üzerinde konuşuyorum- belki, sağlık sorunlarını
çözeriz. Yapabilir misiniz yapamaz mısınız bilmiyorum; ama, yaparsanız, iyi bir
şey yapmış olursunuz. Buna, bugünden başlamak lazım. Yoksa, ben bir pilot ilçe
seçeceğim, oraya 10 hekim göndereceğim, aile hekimliğini orada uygulayacağım...
Uygularsınız, kolay; ama, orada uygularsın, Türkiye'nin her yerinde
uygulayamazsın. Sayın Bakan "ben hemşireyi, ebeyi at sırtında mı köye
göndereceğim; o devir bitti" diyor. Peki, neyle hekim göndereceksin oraya;
helikopterle mi?! O duruma gelmiş misin; gelmemişsin. Durumunu iyi tespit
edeceksin ve ona göre hareket edeceksin.
O zaman şu var arkadaşlar: Benim önerdiğim bu sistemi
uygulamaya başlayın, yedi sekiz yıl zarfında Türkiye'de sağlık sorunlarını
çözersiniz. Çok da iyi olur, çok da köklü olur, çok da sürekli olur.
Bu önerimi de yaptıktan sonra, diliyorum -Sayın Bakan burada
yok- Sayın Bakan bunu dikkate alır, hepiniz de buna sahip çıkarsınız; beş on
sene sonra -belki ben göremem ama, genç arkadaşlar görür- görürsünüz ki,
Türkiye'de sağlık sorunları kökünden çözülmüş. Bunu başaracağınıza inanıyorum
ve hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkana da, müsamahası için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.
Madde üzerinde şahsı adına Muğla Milletvekili Ali Arslan söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; gerçi bu madde diş hekimleriyle ilgili; ama, biraz önceki
konuşmamda da değindim -ben bir pratisyen hekimim- aslında, aile hekimliği
yasası, daha çok pratisyen hekimleri ilgilendiren bir yasa, daha çok onlarla
yürütülecek bir hizmet. O açıdan, bu maddede, daha çok pratisyen hekimlerin
sorunları hakkında konuşmak istiyorum; o nedenle affınıza sığınıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aile hekiminin 1 000 ile 4 000
arasında hastası olacak. 4 000 olduğunu düşünelim. Birinci basamak
hizmetlerinin iki temel ayağı var; birisi, koruyucu hekimlik, koruyucu sağlık
hizmetleri; bir diğeri de tedavi edici hekimlik. Bilimsel araştırmalara göre,
eğer bir hekim 4 000 hastayla tedavi edici hekimlik olarak uğraşırsa, zamanının
büyük bölümünü orada geçiriyor, koruyucu sağlık hizmetlerine yeteri zaman
ayıramıyor. Bu, Türk Tabipler Birliğinin bilimsel çalışması sonucu ortaya çıkan
bir gerçek. O açıdan, birinci basamak sağlık hizmetlerinde koruyucu hekimlik
yönünün zayıf kalacağı yönünde de kuşkularımız var, korkularımız var. Tabiî,
koruyucu hekimliğin ihmal edilmesi, koruyucu hekimliğin yeterince yapılamaması,
çok vahim bir olay. Sağlık göstergelerimizde gerçekten ciddî bozulmalar
yapacaktır; daha da utanç verici hale getirecektir.
Aslında, çözümü biraz önceki konuşmamda da söylemeye
çalıştım. Sağlığa yeterince kaynak ayırmak gerekiyor. TÜSİAD raporunda da bu
tespit edilmiş. TÜSİAD, önerisinde diyor ki: Sağlıkocaklarını geliştirin,
sağlıkocaklarına birden fazla hekim verin, iyi yetişmiş sağlık personeli ile
iyi donatılmış sağlıkocaklarıyla insanların sağlıkocaklarına güvenmesini
sağlayıp ikinci basamaktaki yığılmayı, ikinci basamaktaki hasta çoğalmasını,
kuyrukları azaltırsınız. TÜSİAD'ın raporundaki öneri de bu. O açıdan, biz de bu
öneriye katılıyoruz.
Aile hekimliği, belki ihtiyaç duyulan, yeterince
oturtamadığımız büyük kentlerdeki gelişmiş bölgelerde uygulanabilir, oraya
entegre edilebilir. Bence, bu konuda pilot uygulama yapılacaksa, oralarda
yapılmalı. Aile hekimliği, şiddetle karşı çıktığımız bir olgu değil; ancak,
büyük kentlerin gelişmiş yörelerinde, yeterince sağlıkocaklarını kuramadığımız,
yeterince birinci basamak hizmetlerini götüremediğimiz alanlarda uygulanmasında
fayda vardır diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz, 45 000 civarında pratisyen hekim arkadaşımız
var; birinci basamakta, her biri yıllardan beri özveriyle, çok düşük ücretlerle
görev yapıyorlar; kendilerine, burada, yeri gelmişken şükranlarımı, saygılarımı
sunuyorum. Çıkardığımız bütçe uygulama talimatıyla, gerçekten, hem bu pratisyen
hekim arkadaşlarımızı hem de bu hizmet yeterince yürütülemediği için
yurttaşımızı büyük sıkıntıya soktuk. En çok kullanılması gereken depresyon
ilaçlarını -ki, Psikiyatri Derneği de bunları pratisyen hekimlerin
yazabileceğini söylüyor- ve tıbbî deyimiyle modern tansiyon ilaçlarını
pratisyen hekimlerin yazmalarını engelledik. Aşağı yukarı 1 000 civarında ilaç.
Ne olacak şimdi; birinci basamakta hasta gelecek, pratisyen
hekim ilacını yazamadığı için mecburen hastanelere sevk edecek. Peki, aile
hekimliğindeki amaçlardan bir tanesi de, sorunları birinci basamakta çözüp,
hastanelerdeki yığılmaları engellemek değil miydi?! O zaman, siz, pratisyen
hekime birçok ilacı yazma sınırlaması getirirseniz, temel amacınıza, daha
baştan, bu uygulamayla ters düşmüş olursunuz; yani, bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu anlamında bir uygulama bu. O açıdan, bunun bir an önce düzeltilmesi,
pratisyen hekimlerimizin onurunu kıran, inciten bu uygulamadan bir an önce
vazgeçilmesi gerekiyor.
Biliyorsunuz, bu pilot il belli, Düzce'de uygulanacak. Ben,
Düzce'de birkaç araştırma yaptım, Düzce'deki arkadaşlarımız son derece
huzursuz; sözleşmeli çalışacakları için, iş güvenceleriyle ilgili sıkıntıları
var. Genç hekim arkadaşlarımız, nasıl olsa bu haliyle de ücretimiz düşük, boş
ver, olursa da olsun kabilinden, orada da öldük, burada da ölürsek ölürüz gibi,
yeni mezun olan pratisyen hekim arkadaşlarımız çok fazla itiraz etmiyor; ancak,
on onbeş yıldan beri hekimlik yapan, iş güvencesi olan arkadaşlarımızda büyük
bir tedirginlik var.
Düzce'de sanıyorum, sağlıkocakları da kapatılacak ve pilot
uygulama başarısız olur da hekim geri dönmeye çalışırsa, bu sefer de geldiği
kurum ortadan kaldırılmış olacak, böyle bir sıkıntı yaşıyorlar.
Tabiî, uygulamada problemler, hekimlerin bu işe sıcak
bakmaması ortaya çıkınca, yine aldığım duyumlara göre ve öğrendiğim kadarıyla
da, Sağlık Bakanlığı tarafından, bu arkadaşlarımız baskı altında; yani "ya
bu işi kabul edersiniz ya da başka illere sizi tayin ederiz" gibi bir
baskı altına sokulmuşlar. Bunu da buradan dile getiriyorum. Böyle bir
yanlışlıktan da, hükümeti, geri dönmeye çağırıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuşmama son verirken, Yüce Meclisi
yeniden saygıyla selamlıyor, Sosyalizasyon Yasasının büyük mimarı, sevgili
Nusret Fişek'i rahmetle anıyorum; sosyalizasyon alanında yıllardır başarıyla
hizmet yapmış tüm hekim arkadaşlarıma, sağlık çalışanlarına saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Sayın milletvekileri, 7 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi
vardır.
Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini
okuyup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın
üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama talebinde bulunan üyelerin isimlerini okuyorum:
Haluk Koç?.. Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Necati Uzdil?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Sedat Pekel?.. Burada.
Mustafa Özyurt?.. Burada.
Muzaffer Kurtulmuşoğlu?..
Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
Nurettin Sözen?.. Burada.
Şevket Gürsoy?.. Burada.
Mehmet Işık?.. Burada.
Mehmet Neşşar?.. Burada.
Nuri Çilingir?.. Burada.
Vezir Akdemir?.. Burada.
Ahmet Ersin?.. Burada.
Feridun Fikret Baloğlu?..
Burada.
İsmail Değerli?.. Burada.
Yılmaz Ateş?.. Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Ali Rıza Bodur?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için 3 dakika süre veriyorum; adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE 8. - Aile hekimi ve
aile sağlığı elemanlarının çalışma usul ve esasları; çalışılan yer, kurum ve
statülerine göre öncelik sıralaması; aile hekimliği uygulamasına geçişe ve
nakillere ilişkin puanlama sistemi ve sayıları; aile sağlığı merkezi olarak
kullanılacak yerlerde aranacak fiziki ve teknik şartlar; meslek ilkeleri; iş
tanımları; performans ve hizmet kalite standartları; hasta sevk evrakı, reçete,
rapor ve diğer kullanılacak belgelerin şekli ve içeriği, kayıtların tutulması
ile çalışma ve denetime ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Aile hekimi ve aile
sağlığı elemanlarıyla yapılacak sözleşmede yer alacak hususlar ve bu Kanunda
belirlenen esaslar çerçevesinde bunlara yapılacak ödeme tutarları ile bu
ücretlerden indirim oran ve şartları, sözleşmenin feshini gerektiren nedenler,
Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER
R.KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Sözlerime başlamadan evvel, tüm öğretmenlerin 24 Kasım
Öğretmenler Gününü, bu uygunsuz şartlarda vazife yapmalarına rağmen, candan
kutluyorum.
Sayın milletvekilleri,
bugün değil, bundan evvel de sağlıkta çok büyük aksaklıklar vardı. Her bakan
gelir gelmez kendine göre birtakım öneriler getirirdi. Sayın Bakanım da, bugün,
geçmiş iktidarlar gibi, baktı ki sağlığı düzeltemeyecek, yeni bir madde
ekleyerek gündemi saptırmaya çalıştılar. Elbette ki, sağlıkta birtakım
yenilemeler yapılacaktır. Bence, bu yenilemeleri yaparken bir sisteme oturtmak
lazım. Bunu sisteme oturtabilmek için de... Ulusal sağlık sistemi denilen o sistemi
bugüne kadar yapmadılar, bugünkü iktidar da ondan kendini arı tutmaya çalıştı.
Sevgili arkadaşlarım, Türkiye'de aile hekimliği nedir?..
Cumhuriyetin kuruluşundan beri sağlıkta eksiklikler devam ederek gelmektedir.
Aile hekimliği, cumhuriyet sonrası dönemde "hükümet tabipliği" olarak
adlandırılan ve koruyucu hizmetlerle tam olarak uğraşmayan, salt tedaviye
dayalı bir hekimlik sistemidir. Bugün aile hekimliği adı altında tekrar geri
dönülmek istenen model aslında budur. Türkiye'nin özgün modeli, Sosyalleştirme
Yasası uyarınca, sağlıkocağı temelli olarak belirlenmiştir. Bugün,
sağlıkocaklarında durum içler açısıdır. Kentlerde her 20 000 kişiye, kırsal
kesimde ise her 5 000 kişiye bir sağlıkocağı açılması gerekmektedir.
Nüfusumuzun hızla artmasından dolayı yılda açılması gereken sağlıkocağı sayısı
100'dür. Biz, bunu açtık mı; hayır. Türkiye, birinci basamak sağlık
kurumlarından gösterilen gayretle, mevcut açığı kapatmaktan son derece uzak bir
durumdadır.
Sağlıkocaklarının ve sağlıkevlerinin bina durumunda ciddî
olumsuzluklar vardır. Geçen on yıllık dönem içinde, binasız, yani, kiralık
sağlıkevi oranlarında ihtiyaca cevap verecek ilerleme olmamıştır. Bugün
sağlıkocaklarının yaklaşık yüzde 32'si binasız, yani, kiralıktır. Geçici,
kiralık binaların da birçoğunda muayene odası ve laboratuvar oluşturulmakta
zorluk çekilmektedir. 1980'lerde 1 500 sağlık ocağı varken, 5 700 küsur
sağlıkevi varken, bugün, 2000 yılı itibariyle 5 700 -veya şimdi 5 800-
sağlıkocağı, 11 000 küsur da sağlıkevi bulunmaktadır. Aynı yıllar arasında
yıllık nüfus artışı dikkate alındığında, sağlıkocaklarının ne kadar yetersiz
olduğu görülmektedir. Gelinen bu nokta da, sağlıkocaklarındaki sayısal artışa
rağmen, birinci basamak sağlık hizmeti sunmaktan oldukça yoksun olduğumuzu
göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekleri görmek zorundayız. Bizim,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak aile hekimliği uygulamasına karşı olmamızın
nedeni, altyapısı tamamlanmadan bu uygulamaya geçilmesidir. Ne yaptık da
sağlıkta, aile hekimliğine başladık? Birinci basamağı hallettik mi? Hastane
kapılarındaki yığılmayı önledik mi?
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Onları önleyeceğiz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Önledik diyoruz...
Sevgili arkadaşlarım, çok dokunmak istemiyorum -ben siyaset
yaparken hep gerçekleri söyleyerek gitmek istiyorum- ama, Sayın Bakanım
"her şeyi hallettim" diyor. Daha dün Numune Hastanesine acil bir vaka
gitti. Telefon açıyorlar "hocam param yok..." Çocuğun parmağı
kırılmış. Senet yapın denildi, senet yaptılar. Peki, bu adamın zaten sosyal
güvencesi yokken, senet yaptığınızda, bu senedi nasıl ödeyecek?!
Sevgili arkadaşlarım, sizin her gün başınızda değil mi
bunlar? Ne oluyor sonunda; o zavallı insan, parayı ödeyemeyince icraya
veriliyor. İnsan hayatı için lüzumlu olan, evindeki bir buzdolabını, bir
çamaşır makinesini icra yoluyla almak çok mu doğru?! Anayasada, doğumundan
ölümüne kadar sağlığıyla ilgileneceğim diyen sosyal devlet!.. Her şeyi
hallettim demek bu kadar kolay mı?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Üniversite hastaneleri dışında
senet uygulaması yok.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım,
Süleyman Demirel'in bir sözü var; bana laf atmayın, çok cevap bulursunuz;
söyleyeyim.
Ben oradan geliyorum, ben onları yaşıyorum her gün. Otuzbeş
senedir de gelip bana ücretsiz yapar mısın?.. Ücretsiz yapma yetkisi yok
başhekimin; ama, onu söylüyorsunuz, var diyorsunuz. Var demekle olmuyor.
Başhekim, 5 kuruş ücretsiz yapamıyor. Kim ödeyecek bunu?.. Tamam, doğrudur
tabiî ki... Ne var; yeşilkart al diyor; alalım. Bağ-Kur olsun diyor. Nasıl
alacak?! Yeşilkart alabilmesi için adamın çırılçıplak olması lazım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Niye; röntgen mi çektirecek!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Tesadüfen, adamın bir
traktörü varmış; o da şimdi çalışmıyor. Bağ-Kur primini ödeyemedi. Bağ-Kur
primini ödeyemedi diye yeşilkart alamıyor. Ne yapacak bu vatandaş şimdi; ölsün
mü?! Ölüyor, merak etmeyin, ölüyor!.. Oturalım, bence, gerçekleri hep birlikte
görelim.
Sevgili arkadaşlarım, aile hekimliği, elbette ki, gelişmiş
ülkelerin önde gelen sistemlerinden birisidir. Biz daha gelişmedik; gelişmeye
emekliyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Gelişiyoruz... Gelişiyoruz...
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İnşallah gelişeceğiz.
İşte, o zaman bu aile sistemini de getireceğiz.
Sevgili arkadaşlarım, aile sisteminin, aile hekimliğinin
temelinde ne yatıyor biliyor musunuz; aile hekimi, bir ailenin hekimi demek.
Peki, o ailede kadın doğuma gidecek başka yerde, cerrahiye gidecek başka yerde.
Bu, aile hekimi değil, semt hekimidir. Anne başka yerde kayıtlı, çocuk başka
yerde kayıtlı, baba başka yerde kayıtlı; bunun adı aile hekimi değildir.
Peki, aile hekimliğini yaptık, kurduk. Bu aşılamayı nasıl
yapacağız? Birinci basamak hizmetlerini nasıl yapacağız? Birinci basamak
hizmetlerini yaparken, aile hekimi olarak çocuğunuz bana geldi tetanos aşısını
yaptırdı. Başka bir çocuk başka bir aile hekiminde. Okulun aşılamalarını nasıl
yapacaksınız? Birinci basamak hizmetlerini nasıl yapacaksınız?
Peki, ondan da vazgeçtim. Sevgili arkadaşlarım, ne olurdu şu
gün -6 000 küsur tane sağlıkocağımız var, 11 000 küsur tane de sağlıkevi var;
benim yalanım değil, Sağlık Bakanlığından aldığım verilerden- bunların
altyapısını yapsaydık, temelini hazırlasaydık, orada bir röntgen filmi
çekebilseydik, orada laboratuvar tetkikleri yapabilseydik, orada hastayı ayakta
tedavi edebilseydik, bugünkü aile hekimliğine lüzum kalır mıydı?!
Bakınız, 224 sayılı Yasa yürürlükte. 224 sayılı Yasayı
uygulamamak -sadece siz değil, sizden evvelki iktidarlar da uygulamadı- suçtur,
suç...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, şahsınız adına da konuşacak
mısınız?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ama tabiî ki, hep de
sizin kabahatiniz değil; ne gördüyseniz geride, ileriye doğru onu yapıyorsunuz;
ama, yanlıştan dönmek lazım bence. Yanlışa yanlış katmamak lazım. Onu
uygulasaydık, bugün yeniden... Hani aile hekimliğine nereden bulacağız
dediğimiz parayı, var olan hazır binalarımıza, var olan hazır
tesislerimize harcasanız da yeniden bir inşaat sahası yaratmasanız ve burada da
biz muhalefete açık vermeseniz. Nereden bulacaksınız bu parayı demesek. İşte
biz bunları reorganize ediyoruz, şunları şöyle yapıyoruz deseniz. Sevk
sistemini uygulasanız. Hastanelere sadece
yatmak isteyen, ameliyat olmak isteyen hastaları gönderseniz yanlış mı
olurdu; yanlış olmazdı. O zaman hastane kapılarındaki yığılmalar da önlenmiş
olurdu.
Biz Türk Milleti olarak hep işin tersinden başlarız; yani, kulağımızı
böyle göstermeyiz, böyle gösteririz.
Biz de onu yapıyoruz diyor Sayın Sağlık Bakanım.
Belki iyi niyetli; ama, olmuyor, iyi niyetle her şey olmuyor. Yaz boz tahtasına
dönüyor Türkiye. İnsanların sağlığıyla oynuyoruz. En tabiî hakkı olan yaşama
hakkını insanlara lüks görmeyelim.
Yarın, SSK tasarısı Genel Kurula gelecek. SSK'yı
devrediyorsunuz; doğrudur, ediniz. Sağlığın tek elde toplanması doğrudur; ama,
tek elde toplayacağım diye de adamın binasından ne istiyorsunuz?! O bina, bir
kurumun. İş Bankası kurumunun binasını satabiliyor musunuz; hayır. O zaman bunu
nasıl satıyorsunuz, devrediyorsunuz?! Bunun kurulları vardır, bunun kendi özel
yeri vardır. Binayı bırakın, dursun; ama, hizmeti verin. Hizmeti verirken de, o
hizmeti vereceğim diye de daha kötüye götürmeyin ortalığı.
Sevgili arkadaşlarım, adamın birisi damdan düşmüş, herkes
bir şey söylemiş, birisi doktor getirin diyor, birisi yok canım bunda bir şey
diyor. Adam gözünü açıyor "arkadaşlarım, siz benim halimden anlamazsınız.
Siz, bana damdan düşen birini getirin, benim halimden o anlar" diyor.
Sevgili arkadaşlarım, siyaset için bu kürsüye çıkmak kolay,
bunu yaptım demek kolay da asıl netice ne, netice?.. Yani, otuzbeş senedir
yönetici olarak şunu gördüm: Sağlık çok zor durumda, sağlığı almak isteyen
insanlarımız, vatandaşlarımız çok zor durumda. Tabiî ki, hiçbir iktidarın
"sağlığı ben size vermem" deme lüksü yok, demez; ama, sistemde
yanlışlık var. Bir sistemi düzeltmeye çalışırken, diğer sistemi bozmak, çok
yanlıştır diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlarım, sabrınız için, beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde şahsı adına Kocaeli Milletvekili Nevzat
Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; gerçekten çok hayatî bir konuda çalışma yapıyoruz. Ülkemiz
insanlarını yıllardır mağdur eden, az önce konuşan çok kıymetli Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, yıllardır çalışanını
da mağdur eden bir sistemin değişmesi konusunda çalışma yapıyoruz. Belli ki, bu
konuda değişimin zorunluluğunu herkes kabul ediyor, farklı konuşan pek olmadı.
Ben, ilk konuşmamda, özellikle bu getirilen sistemle, aile
hekimliğiyle, iyi bir sevk zincirinin olmasıyla, gerçekten iyi bir hizmetin
olmasıyla ve genel sağlık sigortası çıkarılarak bu hizmetin buradan finanse
edilmesiyle hekim ile hasta arasındaki para ilişkisinin ortadan kalkacağını
söyledim. Gerçekten de, bu sistemle bu ilişki kalkacaktır. Ancak, Sayın
Milletvekili Ümmet Kandoğan, bu konuşmamı çok farklı değerlendirerek, bunu,
özellikle pratisyen hekimlerin parayla ilişkilendirilmesi şeklinde konuştu ki,
burada, hiçbir şekilde böyle bir ifade ve böyle bir maksat yoktur. Tam tersine,
pratisyen hekimleri daha da prestij sahibi yapacak, özellikle gelir durumlarını
artıracak, çalışma şartlarını artıracak bir düzenlemedir.
Şimdi, 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasının savunulduğunu
görüyoruz. Evet, bizler de, bu savunulan Sosyalizasyon Yasasındaki
uygulamaları, aslında aile hekimliği uygulamasıyla işlerliğe koyuyoruz. Ne
oluyor; 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasında "etkili bir sevk zinciri
olsun" deniliyor. İşte, etkili bir sevk zinciri yapıyoruz.
"Birinci basamak sağlık hizmetleri işlevsel hale
gelsin" deniliyor. İşte, biz de bunu söylüyoruz.
"Koruyucu sağlık hizmetleri birinci basamak sağlık
hizmetleriyle birlikte sunulsun" deniliyor. İşte, biz de bunu yapıyoruz.
Aile hekimi, hem muayenesini yapacak, teşhisini koyacak, tedavisini yapacak,
bir yandan da, koruyucu sağlık hizmetlerini sunacak diyoruz, ekip anlayışı
içerisinde olsun diyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl yapacak?
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bahsettik, işte, ebesiyle,
hemşiresiyle, sağlık elemanıyla bir ekip halinde çalışacak diyoruz.
"Herkes bu hizmete ulaşsın, etkili, kaliteli hizmete ulaşsın"
deniliyor. İşte, biz de bunu yapıyoruz. Etkili ve kaliteli olması için, bununla
ilgili gerekli sayılar, gerekli rakamlar, sistemler koyuyoruz ve herkese hekim
seçme şansını veriyoruz ki, memnuniyet uyandıran bir hizmet olsun. O zaman,
sorun nedir; o zaman, sorun, sadece bu değişimi yorumlamaktadır.
Sayın milletvekilleri, burada bir anlayış değişimi vardır.
Sadece sistemin değişmesi değil, hizmet anlayışının değişmesi vardır. Bu da,
hasta memnuniyetini esas alan bir düzenlemedir.
Sosyal devlet anlayışıyla ilgili bazı yorumlarda bulunuldu.
Cumhuriyet Halk Partili bir sayın milletvekilimiz, AK Partinin, özellikle kamu
düzenini kökten değiştirmeyi amaçlayan çok tehlikeli bir planının parçası
olarak gördüğünü söyledi bu aile hekimliğiyle ilgili yasayı. Vallahi, şaşırarak
izliyoruz, gerçekten, şaşırarak izliyoruz. Biz ne zaman halkın menfaatına,
halkımızı mağdur eden bir problemin çözümüne yönelik bir şey yapmaya kalksak,
mesela, hastanelerin ortak kullanımıyla ilgili böyle bir düzenlemeyi
yaptığımızda da benzer şeyler söylenildi; ne oldu; SSK'lı hastalarımızdan şu
anda -on aya kadar- 30 000 000 SSK'lımız devlet hastanelerinden hizmet aldı.
Peki, SSK hastanelerinde hasta da azalmadı, nereden çıktı bu 30 000 000 kişi;
durup dururken hasta mı oldular; hayır, bu 30 000 000 kişi, evinde oturup,
kaderine teslim oluyordu, sağlık hizmeti alamadığı için, hastanelere gidemediği
için evinde beklemek zorunda kalıyordu.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Bomboş her taraf.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Yine, sağlıkocaklarına ve
sağlıkevlerine yıllardır ebe, hemşire gidemiyordu, bir yasa çıkardık, buna da
benzer yaklaşımlarla karşı çıktınız değerli muhalefet temsilcileri. Bakın, bunlarla
köylerimize ve sağlıkocaklarımıza ebe ve doktor gitmiştir. Dolayısıyla, şunu
söylemek istiyorum: Hepimiz, bu ülkenin evlatları ve milletvekilleri olarak ve
şurada konuşan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Doğan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Devamla)- ... muhalefet ve iktidar
milletvekilleri olarak ve hekim milletvekilleriydi konuşanların çoğu, bu
sistemin, hakikaten hem hizmeti sunanı, doktoru, hemşireyi, sağlıkçıyı hasta
ettiğini, hastayı daha da hasta ettiğini hepimiz kabul ediyoruz. Gelin,
samimiyetle, şu sağlıkta dönüşüm projesini, ki, neler var bunun içerisinde;
genel sağlık sigortasının çıkarılması, hastanelerin tek çatı altında
toplanması, aile hekimliği sistemi gibi, gerçekten bu sistemi, bu sistemi
çalıştıracak değişimleri hep birlikte yapalım ve bu sistemdeki değişikliklerle
hastamızın, doktorumuzun yüzü gülsün. Sağlıklı insanımız daha sağlıklı olsun ve
hakikaten ülkemiz ve gelecek nesillerimiz sağlıklı bir şekilde geleceği
kucaklasınlar diyorum.
Bu alanda attığımız her adımın bir rejim tartışması, bir
tehdit gibi gösterilmesini biz hoş karşılamıyoruz. İnanın, vatandaşımız da hoş
karşılamıyor ve bunu yapanlara da hiç prim vermiyor, bunu kulak arkası ediyor.
Lütfen, ne olur, bu tür yaklaşımlardan kaçınalım.
Rejimin, sistemin en büyük teminatçılarından biri olduğumuzu
vurguluyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sayın Başkan, konuşmama atıf
yapıldı; yanıt vermek istiyorum.
BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük:
MADDE 9.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarının görüşülmeye başlandığı günden itibaren, son iki
maddesinde yürürlük ve yürütme maddesinde Grubum ve şahsım adına söz alıp temel
eleştirilerimizi bir kez daha dikkatlerinize sunmak isteyeceğimi ifade
etmiştim, daha sonrasında da nasıl olmalıyı anlatacağımı ifade etmiştim; fakat,
benden önceki konuşmacı arkadaşım, değerli milletvekili arkadaşım o kadar tipik
bir konuşma yaptı ki, yıllardır Türkiye siyasetinde izlenen bir şablonu bir
kere daha buraya getirdi. Ben, kısaca bir deyimle anlatmak istiyorum, "sol
gösterip, sağ vurma" politikasını tipik bir şekilde dile getirdi
arkadaşım, kutluyorum becerisini.
Nedir bu sol gösterip sağ vurma? Halka, önce
memnuniyetsizliğini artıracak bir şekilde -bu son iki yılın olayı değil, yani,
buradan siz sorumlu değilsiniz, onu söylemek istiyorum, daha önce de söyledim-
yıllardır içi boşaltılmış, de facto dediğimiz uygulanmayan bir Sosyalizasyon
Yasasının bilinçli bir şekilde, sağlık hizmetlerinden memnuniyetsizliği
artıracak şekilde bugüne taşınması ve bundan sonra, bu memnuniyetsizlik
üzerine, halka "biz bunun ruhuna uygun davranıyoruz" söylemiyle
-sayın arkadaşımın ifade ettiği- çok farklı, deminden beri söylediğim, temel
felsefesi olayın çok uzağında olan ve bu işin, tamamen, sağlığı piyasaya terk
ederek -bakın, bunu, sol ideoloji adına, bir terminoloji, bir deyim olarak
söylemiyorum- tamamen, sağlığı, insanın ihtiyacı olduğunda gücü kadar satın
alabileceği bir meta haline dönüştürme politikasının aracı olduğunu da itiraf
etmek zorunda değerli arkadaşım.
"Bir rejim tartışması açıyorsunuz" dedi. Biz,
rejim tartışmasını sizin anladığınız anlamda söylemiyoruz. Bu yasa, perakende
yasalardan bir tanesidir; tıpkı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması
gibi, gelecek olan yasa gibi. Yani, burada, oniki gün, oniki gece boyunca Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, soru-cevaplar dahil, anlatmaya çalıştığımız
dört temel özelliği biz anlatamadık o zaman ya da yoklama tehdidine rağmen,
katılmayıp, dinlemek lütfunda bulunmadınız.. Bir daha tekrar edeyim, bir dakika
ayırmak istiyorum.
Değerli arkadaşım, dört
temel sakıncayı taşıyan Kamu Yönetimi Temel Kanununu, Sayın Cumhurbaşkanı 22
maddesini geri gönderdiğinden tekrar gündeme getiremiyorsunuz. Toptancılığı
bıraktınız, perakende yasalarla teker teker parçayı tamamlamaya çalışıyorsunuz.
Bu dört mahzur şuydu: Bunlardan bir tanesi, merkezî idarenin tüm yetkilerini,
merkezî denetimi kaldırarak, denetim mekanizmasını esneterek, zayıflatarak ve
günü geldiğinde yok ederek, tamamen il özel idarelerine bırakmak ve bunun
akabinde, bunun sonrasında, il özel idarelerinden piyasaya dönecek küçük
müteahhitçiklerin, daha sonra, olayın çapına göre, daha büyük ölçekte ulusal ya
da uluslararası büyük şirketlerin bunun işletmeciliğine soyundurulması; yani,
temel hizmetlerin yavaş yavaş kamunun elinden çıkması projesi. Bu, daha sonra,
seçilmiş valilere gider dedik. Örnek vermek istemiyorum. Türkiye'de, değişik
bölgelerde birer vali seçelim; sizler, Türkiye üzerinde taşıyacağı riskleri
düşünebilirsiniz. Her türlü yetkiyi oraya bırakırsanız, Türkiye'nin üniter
devlet yapısı esner, gevşer, zayıflar ve günü geldiğinde de, önümüzdeki dönemde
bizden gelecek olan, bize gelecek olan çok değişik taleplere, Anadolu'nun
bozkırında -değerli arkadaşım, bir kere daha vurguluyorum- mercekle azınlık
arayanlara koz verir, bu ülkenin aslî unsuru olan tüm yurttaşlarımızın aklında
birtakım şeyler uyandırarak, Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını zayıflatır
dedik. Bu, bir tezdir ve bu işlerin sonunda bu gelir dedik.
İkincisi, tüm kamu
çalışanlarının, performansa dayalı sözleşmeli personel statüsüne
geçirilmesiyle, iş güvencesinden mahrum kalacağını söyledik; denetim
mekanizmasını ortadan kaldıracağını söyledik; bu yolsuzlukları yerel boyutta çok
daha fazla artıracağını söyledik -bunları ifade ettik, yani, yanlış bir şey
söylemedik; her seferinde bu tartışmaları çıkarıyor diyorsunuz; bunları, bir
kere, bir kere daha söylemek zorundayız- sosyal devleti ortadan kaldıracak,
eritecek dedik. Evet, aynı tezi yine söylüyoruz ve bu da, o parçalardan bir
tanesidir diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, insan hakları, özgürlükler, demokrasi söylemiyle, üst makyajıyla
getirilen birçok söylemin, teklifin arka sayfasına hepimiz bakmak zorundayız,
sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil. Bunun arkasında ne gibi tuzaklar
olduğunu, yasama görevini üzerinde taşıyan, bu sorumluluğu taşıyan her
milletvekilinin, siyasî parti ayırımı gütmeden, bir ulusal duyarlılıkla mutlaka
araştırması lazım. Olayın makyajı, yaldızı başka, arkasında hedefler başka
olabilir. Bunları sorgulamak, şüphecilik bilimin en temel kuralı, eleştirel
yaklaşım bilimin en temel kuralı; yani, bu bakış açılarını kaybederek yasama
görevi yapmak mümkün mü değerli arkadaşım. Bu sorgulamayı, bu eleştirel yaklaşımı,
bu kuşkuculuğu ortadan kaldırmak mümkün değil. Ve diğeri, vatandaş
memnuniyetsizliği üzerine kurularak getirilen "bakın, iyi hizmet
alamıyorsunuz, biz, çok daha iyisini yapacağız" söylemiyle getirilen.
Belki iyiniyetle bunları söylüyorsunuz; ama, ben tüm boyutlarıyla
değerlendiriyorum, işin, politika, yani, felsefe boyutunu da söylüyorum. Bunun
arkasında da, ne yazık ki, kendini uzman olarak sunan ve kendini devlet
zanneden -bu çok ağır bir eleştiridir, biliyorum- bir avuç uzmanın hazırladığı,
ellerine tutuşturulmuş reçetelere dayalı yasa tasarıları "virgülüne dahi
dokunmadan, bu, Meclisten çıkacak" talimatıyla Meclise gönderildiğinde, o
zaman, iktidar ve muhalefet milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bizler
komisyonlarda, Genel Kurulda niye görev yapıyoruz, yasama görevini?! Mademki
virgülü değişmeyecek... Kim bu uzman kadro, kim bunlar? Bu reçeteler nereden
geliyor? Bunları sadece biz düşünmeyeceğiz, hepimiz düşüneceğiz. Hepimizin
sırtında 100 000-120 000 yurttaşımızın oyu var; bunları düşünelim diye bizi
buraya gönderdiler. Müsaade edin bu kuşkuyu taşıyalım, bu sorgulamayı yapalım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, konuyla ilgili, her birinizin
bir aile doktoru olacak, tercih etme hakkınız olacak, kuyruklarda sıra
beklemekten kurtulacaksınız, bakın, bu sistem çürüdü. Bu, propagandalarla
anlatılıyor; doğrudur, doğrudur. De facto uygulanmayan mevcut yasaları
düşünecek olursanız, bilinçli bir şekilde içi boşaltılan sağlıkocaklarını
düşünecek olursanız, Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in büyük ilçelerinde 2-3
pratisyen hekim kadrosu olan yerde, TUS imtihanı sorularını çözmeye odaklanmış
20-30-40 pratisyen hekimin çalıştığını düşünecek olursanız, norm kadroyu
kaybetmişseniz, o sağlı ocaklarında görevli arkadaşlar sadece gelen emeklilerin
reçetelerini yazmak üzere o görevi yapar hale getirilmişse, sistemin içinin
nasıl boşaltıldığını görmüş olursunuz.
Anadolu'daki sağlıkocakları... Bir kere daha tekrar
ediyorum, lütfen illerinizi düşünün, lütfen size oy veren seçmenlerinizin size
olan haykırışlarını, taleplerini düşünün, bizim sağlıkocağımıza doktor diyor,
bizim sağlıkocağımıza ebe diyor, hemşire diyor, sağlık memuru diyor... Peki, bu
sistemi bu kadar güzel uyguluyorsunuz, bunun ruhuna sadık kalmak istiyorsunuz
da, buraları neden doldurmuyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, bir siyasî irade sergileyecek
olursa, bu siyasî iradeyi politik güç olarak taşıyacak olursa, kararlılığını
koyacak olursa, iki yıl içerisinde, Türkiye'deki bütün sağlıkocaklarının ve
sağlıkevlerinin, teknik donanımını da standart norm haline getirir,
içerisindeki personeli de standart, norm haline getirir, Mardin'in Midyatında
da, Trabzon'un Çaykarasında da, Edirne'nin Keşanında da, Ankara'nın
Çankayasında da görev yapacağı yere göre alacağı ücreti bilen hekimler
tarafından o kadrolar özendirilerek doldurulur ve hizmet dolar.
Bakın, sağlıkocağındaki sistem, bir ekip hizmetidir ve
koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelik aldığı bir hizmet şeklidir. Şimdi,
burada, koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelik almadığı çok belli. Bakın, siz
söylediniz, bir aile hekimi merkezde bulunacak -Anadolu'yu düşünün- çok uzak
köylerden hastalar oraya kaydolacak ve en ufak sıkıntısında oraya gelecek,
takip edilecek. Anadolu'nun gerçeğinde bu mümkün değil değerli arkadaşım.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Hekim de gidecek.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben söylüyorum, lütfen, sizi dinledim.
Bu, mümkün değil. Anadolu'nun birçok yerinde -ben, Türkiye
coğrafyasından bahsettim- bunun gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu söylüyorum;
o insanları kaderine terk edeceğiz. Yani, şu anda işlemeyen sağlıkocakları,
işletilmeyen sağlıkocakları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, şahsınız adına da konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Devamla) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sağlıkocakları hizmetinin, Yasanın ruhuna sadık olarak,
mobil olarak da sunulacağını düşünürseniz, o, insanın ayağına giden bir hizmet;
ama, sistem işlese... Tabiî ki, şimdi şikâyet olacak; çünkü, sistem işlemiyor,
boş, boşaltılmış durumda.
Ben, Türkiye'nin değişik yörelerinden örnek verdim, kendi
seçim bölgemden vermedim. Aynı bölgeden milletvekili olan arkadaşlarım var,
onlara da bu talepler gidiyor. Ben, artık, Samsun İl Sağlık Müdürüne, hiçbir
sağlıkocağının, çalışması için, bir ihtimam göstermesini, bir özveri
göstermesini rica edemiyorum; çünkü, politika değişik. "Yapamam"
diyor.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, ben, pratisyen hekim
arkadaşlarımıza değinmek istiyorum. Pratisyen hekim arkadaşlarımız, altı yıllık
tıp eğitimini bitiren, pratisyen hekim sıfatını kazanan ve birçoğu TUS sınavı
için, tekrar bir üniversite sınavı boyutunda bir sınav için -çocuklarınız
vardır, tanıdıklarınız vardır- gecesini gündüzüne katan o genç çocuklar,
çalışma şevkinden uzak, pratisyenliğin karşılığını bulmadığı bir toplumda
yaşamanın sıkıntısını çekiyorlar. Hâlâ, içlerinde, özveriyle hizmet yapmaya
çalışanlar var. Onları küstürdük. Sayın Vekilim, siz hekimsiniz, onları
küstürdük, onları gücendirdik, sistemden kopardık. Çalıştırmıyoruz sistemi;
yani, bu ülkenin kalkınmasında insangücü ordusundan kopardık onları. Hepsi
boşluktalar. Bir uzmanlık kapayım, bir uzmanlığa gireyim, şu imtihanı da
geçeyim, yeni sistem böyle, ben de bir yerden kendimi toparlayacak bir noktaya
ulaşayım, bir yerde bir muayenehanem olsun; hepsi bunun peşinde. Kamusal sağlık
hizmeti bu değil; bunu anlatmaya çalışıyoruz. Oysa, siz, getirdiğiniz sistemde
bunu özendiriyorsunuz, bunu teşvik ediyorsunuz. Bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlıkta aile hekimliği
uygulaması ile genel sağlık sigortasının ayrılmaz bir parça olduğunu daha önce
de söyledim, bir arkadaşım gelmemişti, onun yerine söz alarak söyledim. Şimdi,
bir temel teminat paketinden hiç söz
etmiyorsunuz. Bu temel teminat paketi... Yani, sınırsız, ücretsiz bir sağlık
hizmeti sunulacağı vaat edilmekle birlikte aynen Digiturk paketi gibi
yapacaksınız siz bu olayı. Ben şu sinema kanalını da istiyorum, ben bu macera
kanalını da istiyorum... O zaman ek ücret ödeyecek vatandaş. Bunları anlatmaya
çalışıyoruz. Burada çarpıtacak bir şey yok.
Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisinin Programını alarak,
ikide bir -bu benim sözüm değil, özür diliyorum; kötü bir söz de değil gerçi;
ama, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu kürsüden iki defa ifade ettiği bir deyim-
mal bulmuş Mağribî gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin Programı elinde, belki
anlıyor; ama, siyaseten anlamaması daha uygun geldiği için, çarpıtarak bunu
sunmaya çalışıyor. O kadar farklı ki. Bir sonraki maddede ben size onu
özetleyeceğim, çelişkilerini söyleyeceğim, Sayın Bakanın çarpıtmalarını da,
müsaade ederseniz, huzurlarınıza getireceğim.
Değerli arkadaşlarım, çok soru var sorulması gereken; çok
soru var. Bunlardan birkaç tanesini sorarak bu bölümü tamamlamak istiyorum.
Bakın, pilot uygulama yapılacak il hangi kriterlere göre seçilecek? Bu
kriterler Türkiye ortalamasının altında mı olacak üzerinde mi olacak? Çok
değişik parametreler var. O ilde -Teşvik Yasasını bile ona göre çıkardınız,
biliyorsunuz- kişi başına düşen gelir ne, bunun ortalaması nedir, bu pilot il
nasıl seçilecek? Peki, başarı kriteri ne olacak pilot uygulamanın, bunu nasıl
değerlendireceksiniz? Peki, pilot uygulamanın kaç ile genişletilmesi
düşünülüyor? Aile hekiminin iş tanımı dışında kalan sağlık hizmetleri, pilot
uygulamanın yürütüldüğü ilde nasıl bir organizasyon ve insangücüyle verilecek?
Adlî hekimlik hizmetlerini kim yapacak? Son derece önemli
bir konu. Hukukçu arkadaşlarım var aranızda. Sağlıkocağı hekiminin temel
görevlerinden bir tanesidir Anadolu'da. Adlî hekimlik hizmetini aile hekimi
nasıl verecek; hukuksal sorunlar nasıl çözülecek? Bunları konuşmayacak mıyız;
bunları konuşacağız, bu çekinceleri söyleyeceğiz, eğer düzeltmeniz gereken bir
şey olursa, umarım faydalanırsınız değerli arkadaşlarım.
Peki, aile hekimi olarak eğitilecek hekimlerin eğitim
programının içeriği, süresi, yöntemi, eğiticileri, eğitim ortamı nasıl
tanımlanacak?
Bir başka soru: Sağlıkocağı dışında hizmet yürütülecek
yerler; aile sağlığı merkezi. Hani, şu, madde 4'te ifade edilen, Maliye
Bakanlığının il özel idaresinin taşınmazları arasından aile hekiminin
kiralayabileceği yerler. Bunlar nedir? "Ücretsiz" kavramıyla bu nasıl
bağdaşıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
toparlar mısınız.
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum.
Hekimle birlikte çalışacak aile sağlığı elemanı kaç kişi?
Hangi nitelikte? Hangi kriterde? Görev tanımı nedir? Pilot uygulamaya katılan,
istediği an kadrosuna dönecek olan olursa -biliyorsunuz, maddelerde geçti-
uygulama nasıl sürdürülecek? Pilot uygulama süresince hekime ve sağlık
çalışanına ödenecek olan net ücretin azamî ve asgarî sınırları ne olacak?
Belirsizlikler dizboyu. Hukuksal sorunlar var; personel istihdamı konusunda
hukuksal sorunlar var.
Bütün bunları dile getiriyoruz. Daha, sorulacak soru çok.
Bunları, umarım, Sağlık Bakanı... Belki komisyonda görevi vardır, bu yetkisini
Sayın İçişleri Bakanına devretmiş durumda; ama, ben, bu değerlendirmeleri sizin
vicdanınıza bırakıyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne diyecek; muhalefet mi
geciktirdi diyecek?!
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Değerli arkadaşlarım,
sizi sıkmamaya çalışıyorum; konuşma akışı içerisinde, sizi sıkmadan bazı
gerçekleri aktarmaya çalışıyorum; geciktirdiysem, özür dilerim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuş ama...
HALUK KOÇ (Devamla) - Yürürlük, yürütme maddesi. Genel
toparlama yapma hakkım var Ünal Bey.
Peki, şimdi, siz ne düşünüyorsunuz kardeşim, siz ne
yapacaksınız? Çok açık ve net söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık
politikaları üç temel eksende toplanıyor:
1- Sağlık hizmetlerinde örgütlenme,
2- Sağlık hizmetlerinde insangücü kullanımının
organizasyonu,
3- Sağlıkta finansman.
Üç noktada da, şu getirdiğiniz bir parçanın bütününü
düşündüğümüzde, bizim programımız, sizden temel olarak farklı, çok değişik bir
dünya görüşünün sağlık politikası olarak karşınıza geliyor.
Peki, örgütlenme nasıl olacak? De facto geçerlikte olmasına
rağmen, aslında, uygulanmaması suç olan bir yasanın içinin doldurulması
gerekiyor. Şöyle eleştiriyorlar: Canım, 1961 yılında çıkmış bir yasanın, 2004
yılında hâlâ peşinde koşuyorlar.
Değerli arkadaşlarım, burada felsefe önemli, ruh önemli.
Halka götürülecek sağlık hizmetinin niteliği önemli, ulaşılabilirliği önemli,
eşit olması önemli ve her insanımıza bunun sunulabilmesi, insanımızın da ona
ulaşabilir olması önemli.
Sene 1961, Türkiye'nin kent-kır nüfusu, yüzde 70 kırsal
alanda yaşıyor, yüzde 30 kentlerde yaşıyor. Sene 2004, bu oran tersine dönmüş
durumda; yüzde 70 kentte yaşıyor, yüzde 30 kırsal alanda yaşıyor. Avrupa
Birliği sürecinde tarımsal alandan kopartılacak olan insanlarla bu oran çok
daha farklı olacak, çok daha boyutlu olacak, çok daha sağlığa, eğitime ihtiyacı
olan insanlar kent kırsalında yoğunlaşarak, o nüfusu, önümüzdeki on yıl
içerisinde, yüzde 80-85'e çıkaracaklar. O zaman projeksiyon da yapmak lazım.
Her ülke için prototip bir model yok, her ülke kendi özgün
şartlarına göre bu modeli çizebilir. 1961'deki yasa buna göre çıkarıldı.
2004'teki gerçeklerimizi alacağız, 2004 fotoğrafına bakacağız, bu olayda 2004
gerçeğinden hareket edeceğiz. Ana kademe, birinci kademe sağlıkocakları ve
sağlıkevleri; ama, nasıl?.. İçindeki pratisyen hekim, ebe, hemşire, sağlık
memuru, kayıt memuru, mobil hizmetlerde kullanılacak olan aracın şoförü,
boyutuna göre, röntgen teknisyeni; bunların hepsi, bir norm kadroya bağlanacak.
Üç milletvekilinin, bir il başkanının baskısıyla, Sağlık Bakanlığındaki
bürokrat arkadaşların başına gelip, kimse, Ankara Altındağ'a alalım bu çocuğu
demeyecek ve bu iş özendirerek yapılacak.
Anadolu'nun ulaşılması güç bir yerindeki pratisyen hekimin
ücreti, eşele göre belli olacak, mahrumiyet bölgesi dışında görev yapacak
hekimin ücreti belli olacak. Bakın, hekim fazlası var diyoruz, bakın hekim
işsizliği, enflasyonu var diyoruz. Bu uygulamayla ilan edersiniz, şartları
belirtirsiniz, Mardin'deki sağlıkocağının iki tane kadrosu var, ücreti bu
dersiniz, oraya dünya kadar insan başvurur. Bu işi zorla yapamıyoruz -bu mecburî
hizmetle denendi bu ülkede- zorla olmuyor, özendirerek yapılır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, köyde ya da kentte -demin
söylediğimi tamamlıyorum- herkesin sağlık gereksinimini sağlayacak bir model
koymak zorundayız. Her ne kadar önümüzdeki yıllarda Türkiye'de kırsal nüfus
daha da azalacak olsa bile, Türkiye'de kırsal alanda yaşayan insan gerçeğini
hiçbir zaman gözardı edemezsiniz. Onun için, onun ulaşabileceği, devletin ona
sağlıklı eğitimde sahip olabileceği bir sistemi, mutlaka, bu örgütlenmede kullanmak
zorundasınız.
Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenme olmalı, önce birinci
basamağın içi doldurulup güçlendirilmeli; ondan sonra, sevk zinciri oradan
çalışır. Örnek vermiştim; bir kere daha takdirlerinize sunuyorum. Bakın, bu
sistem çalışsa, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığına bağlı tüm insanlar bir sosyal
güvenlik kartıyla tek bir çatı altında buluşturulsa... O bizim de
programımızda; ama, aradaki farkı yine söyleyeceğim. Bu sosyal güvenlik
kartıyla, bağlı olduğu sağlıkocağına gitti. Değerli arkadaşlarım, 100 kişi
başvursa, bunların 80'i ya tansiyon ölçtürecektir ya şekerine baktıracaktır ya
kolesterolüne baktıracaktır ya elektrosunu çektirecektir ya reçetesini
yazdıracaktır. Çoğunlukla, birinci kademede memnuniyeti de sağlayarak
halledilecek sorunlardır; ama, sistemin içi dolu olursa. Şimdi herkeste bir
şarkı, herkes aynı makamdan söylüyor: "Hastane kapıları dolu, hastanelerin
önünde kuyruklar var..." Birinci kademeyi boşaltırsanız, bilinçli bir
şekilde sistemi işletmezseniz, ruhuna aykırı davranırsanız... (AK Parti
sıralarından "Biz mi" sesi)
Siz değil; iki yıldır siz de devam ediyorsunuz. Birikmiş
olayı söylüyorum. O zaman, tabiî ki, SSK hastanelerinin, devlet hastanelerinin
önü binlerce insanla dolar.
MEHMET KURT (Samsun)- Sağlıkocakları da dolu.
HALUK KOÇ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, işte onu söylemek
istiyorum; boş.
MEHMET KURT (Samsun)- Dolu... Dolu...
HALUK KOÇ (Devamla)- Sayın Kurt, yapmayın, sağlıkocaklarının
çoğu boş Anadolu'da. Yapmayın... İşte milletvekili arkadaşlarım burada. Yapmayın...
Kendi illerinize bakın Sayın Vekilim. Bakın, ben yirmibeş yıllık bir hekimim ve
işin pratiğinden geliyorum. Yapmayın... Bu gerçekdışı.
AHMET YAŞAR (Aksaray)- Dolu...
HALUK KOÇ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, siz, herhalde,
Ankara Çankaya'daki sağlıkocağını gördünüz, 25 hekimin orada reçete yazdığını
gördüğünüz için öyle bir kanıya kapıldınız. Nerenin milletvekili olduğunuzu
bilmiyorum; ama, Anadolu'dan gelen milletvekilleri bu acıyı çekiyorlar Sayın
Vekilim.
AHMET YAŞAR (Aksaray)- Ben Aksaray'dan geldim.
HALUK KOÇ (Devamla)- Evet, Aksaray'da da benzer bir durum
vardır. Aksaray'da hekimler ve Aksaraylı hemşerilerimiz bunu dinliyorlarsa,
herhalde sizi tekzip ediyorlardır, sağlıkocağımız boş, bizim vekilimiz bunu
bilmiyor diyorlardır.
Değerli arkadaşlarım, sağlık, insangücünü de hedefler.
Bakın, koruyucu sağlık hizmetleri birinci önceliği alacak biçimde
yapılandırılmalıdır. Bir Japon ya da Çin atasözü: Hekimin akıllısı hastayla
uğraşmaz, sağlıklıyla uğraşır, onu hastalandırmamaya çalışır; çünkü, hastalıkların
tedavisi pahalıdır; ama, onu hastalıklardan korumak çok daha ucuzdur.
Türkiye'de Sağlık Bakanlığının koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdığı pay gülünç
düzeydedir. Sadece bu iki yılda değil, daha önceki yıllarda da bu şekildedir.
Şimdi, pratisyen hekim arkadaşlarımız, bölgesel özellikler
dikkate alınarak, mutlaka -aile hekimi olarak değil- genel pratisyen hekim
statüsünde mesleklerini uygularken doyuma ulaşan, ben hizmet ediyorum, bunun
farkındayım bilincine varan ve toplum hekimi olarak, halk sağlığı hekimi olarak
ruhuna uygun bir şekilde, hizmet verecek şekilde, hem yetiştirilmeli -tıp
müfredatı da buna göre ayarlanmalı- hem de kullanılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, işyeri hekimliği -sanayileşen bir
toplumdayız- etkin kılınmalıdır; işyeri hekimliği mutlaka etkin kılınmalıdır.
Şimdi, burada, tabiî, çeşitli tıp fakülteleriyle ilgili
öneriler var. Finansmana gelince, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Programında
da, Sayın Bakanın ve bazı arkadaşlarımızın sığındığı bir gerekçe var: "Ee,
siz de tek elde toplamaya çalışıyorsunuz sağlık hizmetlerini." Evet; biz
de tek elde toplamaya çalışıyoruz; ama, biz, hak gasbetmek istemiyoruz; biz
sosyal devleti bozmak istemiyoruz, biz kamu iradesi adına sağlık hizmetlerinin
Sağlık Bakanlığında tek elden yönetilmesini istiyoruz ve işletmelerin daha
sonra özerkleştirilerek kendi içinde bu hizmeti sunmalarını arzu ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aramızdaki farklar çok. Yani, burada
tek elde toplamak, SSK hastanelerine hukukdışı... O yasa da gelecek. İnşallah,
gelmez, geri çekersiniz; inşallah, gelmez, bir toplumsal kaosa yol açmazsınız;
inşallah, Türkiye'de hayatı allak bullak edecek birtakım gelişmelerin önünü
açmazsınız. Bu konuda bir kere daha uyarıyorum. O da gelecek, orada da
söylenilecek. Aradaki olay çok farklı. Bunu söylemeye çalışıyorum ben. Yani,
bir maddeye yapışıp "CHP de bunu söylüyor, bak siz de bunu
söylüyorsunuz..." Çok fark var arada.
Değerli arkadaşlarım, peki, bazı soruları şey yapalım.
Şimdi, bugün ulaştığımız sağlık düzeyini ben hiç yadsımıyorum. Bugün
ulaştığımız sağlık düzeyi, evet, çağın gereklerinin altındadır; ama, yoktan var
edilen Anadolu'da, o kadroların çok temel sorunlarla uğraşarak bizi
getirdikleri noktadır. Yani, eleştirirken -her iki kesim için de söylüyorum-
yıkmayalım. O insanların, cumhuriyetin kurucularının, o insan yokluğu içinde, o
malzeme yokluğu içinde, o eğitim yoksunluğu içinde yaptıkları hizmetleri bir
kere daha ruhlarını şad ederek, onları minnetle analım. Bunların hiçbirinin
üzerinde mirasyedilik hakkımız yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi -şöyle söylüyorum- Sağlık
Bakanlığı bir başka olayda daha hata yapıyor; sağlıkla ilgili sivil toplum
örgütlerinin ve halkın sağlık politikasına katılımını - herhalde, o, sosyal
demokrasinin çok temel farkı- hiçbir zaman gündemine getirmiyor. Sağlık Bakanı,
dün akşam Emek Platformu yetkililerini arıyor, "gelin görüşelim"
diyor. Komisyonlardan geçmiş... Belki, Sevgili Grup Başkanvekili arkadaşımın
telefon ikazıyla Sayın Sağlık Bakanı bu görüşme talebinde bulunuyor. Bakın
arkadaşlarım, hükümet programınızda var, sosyal kesimlerle her...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, toparlayabilir misiniz
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
...konu tartışılacak deniliyor ve tasarı komisyonlarda
tartışılıyor, Genel Kurul aşamasına geliyor, Sağlık Bakanı sosyal kesimleri
davet ediyor, " ne diyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, sizin öneriniz
nedir" diyor. Yapmayın bunu; bunu yapmayın.
Değerli arkadaşlarım, evet, vaktimi aşıp sizleri de
bekletmek istemiyorum; ama, çok temel farklılıklar olduğunu söylemeye
çalışıyorum. Başından itibaren sıkıntılı noktaları söyledim. Hâlâ,
düzeltebileceğiniz bir nokta varsa, bunu, lütfen, milletvekili iradenizi
kullanın, son maddede geri çekin bu tasarıyı, hiç olmazsa düzeltebileceğiniz
noktaları düzeltmeye gayret edin.
Bu düşüncelerle, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl.
Buyurun Sayın Erdöl. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü; tüm
öğretmenlerimizin, yaşayanlarına uzun ve sağlıklı ömür, ölenlerine rahmet
dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Aile hekimliği konusuna girmeden önce, bunun sağlıkta
dönüşümün bir parçası olduğunu bilmemiz lazım. Sadece, bu dört ayaktan birini
alıp, yalın olarak ona baktığımız zaman, eksik olarak değerlendirme ihtimalimiz
var. Nedir bu dörtlü dediğimiz?.. Bir sacayağı gibi düşündüğümüz zaman,
mutlaka, bunun, dördünün bir arada olması lazım. Genel sağlık sigortası, aile
hekimliği, hastanelerin ve tedavi kurumlarının bir elden yönetilmesi, sigorta
kurumlarının bir elden yönetilmesi gibi ciddî, sağlıkta dönüşümün dört temel
esasını ele alarak, sağlıkta bir döşümü planlamış durumdayız.
Şimdi, bunlardan, sadece aile hekimliğini yalın olarak ele
aldığımız zaman yanlış yaparız; ama, şu anda, mevcut uygulamadan size vereceğim
iki küçük örnekle, bu aile hekimliğinin ne kadar gerekli olduğunu, halkımız
için ne kadar ihtiyaç olduğunu anlayacaksınız.
Mesela, şu anda Ankara'nın merkezinde eğitim hastanesi
konumunda olan bir hastanenin, otomasyon sistemine geçmiş bir hastanenin gayri
resmî kayıtları elimde. Buraya muayeneye gelen 100 hastanın 80'i, bizim
"birinci basamak aile hekimliği" dediğimiz seviyede tutulabilecek
hastalar; yani, hastaneye gelen 100 hastadan 80'i bu hastaneye lüzumsuz gelmiş.
Böyle bir mantıkla, böyle bir anlayışla, sağlık sistemimizi ne kadar daha
ileriye götürebiliriz; bunun imkânı var mı?!
ALİ ARSLAN (Muğla) - Bütçe uygulama talimatıyla gelmiş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Muğla) - Sağlıkocakları var ya!
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Şimdi, birincisi bu.
Bir diğer konu: Bakıyoruz ki, Emekli Sandığı, Bağ-Kur,
Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarını ve yeşilkartlıları topladığımız zaman,
nüfusumuzun yüzde 105'inden daha fazlası sigortalı halde. Halbuki, bunun içinde
hiç sigortalı olmayanlar var; yani, belki de, 10 000 000-15 000 000 kayıtdışı
sigortalı hastamız var, kişi var. Böyle bir sigortacılık ve hastanecilik
sisteminin çalışması, uygar halde çalışması mümkün değil.
Burada ne yapacağız; öncelikle, muhalefet partisinden sayın
sözcülerin de söylediği gibi, birinci basamağı mutlaka güçlendirmemiz lazım.
Biz bunu aile hekimliği olarak söylüyoruz, siz başka bir şey söylüyorsunuz;
olabilir; ama, netice itibariyle, birinci basamak hekimlik sistemini, mutlaka
ve mutlaka çok sağlam bir şekilde tutmalıyız ve sevk zincirini muhakkak
oluşturmamız lazım. Yani, bir kişi aklına estiği zaman, tansiyonumu ölçtüreyim
diye eğitim hastanesine gitmemeli, hastanelere gitmemeli; kendi aile hekimine
müracaat etmeli. Kendi aile hekimi, eğer gerekli görürse, bir iç hastalıkları
uzmanına veya kardiyoloji uzmanına veya başka bir uzmana kendisini göndermeli.
Bu sevk zinciri olmadan hastaların hastanelere müracaatını mutlaka engellememiz
lazım. Aksi halde, dünyanın ne kadar bütçesi varsa hepsini de koysanız,
Türkiye'de sağlık sisteminin bu çarpıklığını düzeltmeniz mümkün değil. Yani,
her şey para değil, sistemi iyi oturtmanız lazım. Sistemi oturtmanın temel
esası, aile hekimliği dediğimiz birinci basamak sağlık sistemini kurmak,
hastaların kendi istekleri, kendi iradeleri doğrultusunda istedikleri hastaneye
başvurmalarını engellemek; bu sevk zincirini oluşturmak. Bu da, zaten, tüm
dünyanın, tıbbın kabul ettiği bir gerçektir. Buna, zaten, hiç kimsenin
söyleyeceği bir şey yok.
Ben, kesik kesik, parçalı olarak konuşmaya gayret edeceğim;
çünkü, bazı sorular var, onlara da cevap verme durumundayım.
Özellikle bir değerli büyüğümüz dedi ki, eli kırılmış,
parmağı kırılmış hasta; bunun sağlık güvencesi yok, mağdur oluyor, rehin
kalıyor eskiden olduğu gibi veya işte, bazı evrakı imzalamak zorunda kalıyor,
senetleri imzalamak zorunda kalıyor. Biz, geçen yıl bir yasa çıkardık; Sağlık
Bakanlığı, hiçbir güvencesi olmayan hastaların yeşilkartlarının çıktığı
tarihten 90 gün öncesine kadar acil hallerinde geçirmiş oldukları hastalıkların
bedelini şu anda ödüyor; ama, pilot illerde ödüyor. Belki, kısa zaman sonra tüm
Türkiye'de bu ödenecek. Nitekim, geçen yıla kadar, bizim iktidarımıza kadar,
yeşilkartlı insanların yeni doğan çocukları, doğan çocuğun yeşil kartı
olmayacağına göre, öbür âlemden yeşilkartsız geldiği için, rehin tutuluyordu;
fakat, iktidarımız, çıkardığı kanunla, gösterdiği kararlılıkla buna el koymuş,
bu rehin kalma olaylarını ortadan kaldırmıştır.
Bir diğer konu da, sağlıkocaklarının... Duyan da zannedecek
ki, sağlıkocakları sistemi çok iyi çalışıyor, sağlıkocaklarında hiç kimse boş
oturmuyordu, iktidarımıza varıncaya kadar her şey iyiydi de biz bunu bozuyoruz.
Böyle bir şey yok. Herkes biliyor ki, Ankara'nın göbeğinde bile bir
sağlıkocağında 40, 50, 60, belki de 100 hekim bulunuyor, bu hekimlerden haftada
bir, onbeş günde bir, ayda bir işe gidenler oluyordu arkadaşlar. Bunları
düzelttik; her hekime bir oda tahsis ederek, her hekimin, sağlıkocağının
aktivitelerine katılmasını sağladık ve bu, büyük oranda rahatlama getirdi,
vatandaşımız rahatladı; ama, biz, bunu bir adım daha ileriye götürmeye
çalışıyoruz; bir adım daha ileriye götüreceğiz, birinci basamağı çok yaygın bir
şekilde güçlendirip, tüm halkımızın hizmetine daha iyi bir şekilde sunacağız.
224 sayılı Kanundan, sosyalizasyon kanunundan bahsedildi;
sanki, bu çok iyi uygulanmış gibi. Halkımız yanlış anlamasın. Bu 224 sayılı
sosyalizasyon kanunu, temelde çok güzel bir kanundur, doğrudur; ama, nerede
uygulanmıştır; hiçbir yerde; maalesef, uygulanamamıştır. 224 sayılı Kanun
çıkalı kırk yılı geçmiştir; ama, bir yerde dahi uygulanamamıştır, pilot il
olarak seçilen Muş'ta bile uygulanamamıştır. Biz, bu eksiklikleri gördük ve
onlardan ders aldık; yeni bir uygulamayla, sağlıkta yeni bir hamle yapıyoruz.
Bu yeni hamle, sadece sosyalizasyonda
belirtildiği gibi değil, genel sağlık sigortasını, yine, hastanelerin tek elden
yönetilmesini -hastanelerin tek elden yönetilmesi sosyalizasyon kanununda var,
Anayasamızda da var- getiriyoruz, sigorta sistemlerini birleştiriyoruz ve aile
hekimliğini getiriyoruz. Bu aile hekimliği, sağlıkta dönüşümün sadece bir
parçası.
Yine, Sağlık Komisyonumuzu ilgilendiren bir ithamla da karşı
karşıya kaldık. Denildi ki: "Taraflar dinlenilmedi." Aslı astarı
yoktur arkadaşlar. Tarafların hepsine, taraf olduğunu düşündüğüm herkese,
Sağlık Komisyonu Başkanı sıfatımla, şahsen ben davetiye gönderdim. Hatta,
bazılarının adreslerini bulamadık, telefonlarını bulamadık, ona rağmen, tekrar,
onları aramaya devam ettik, adresleri olmayanları bile aradık ki, gelsinler,
olur ki bir katkıları olur diye dinlemek istedik; ama, takdir edersiniz ki,
gelmeyen insanları da bulup, getirip, zorla dinleme gibi, ne bir görevimiz ne
de yetkimiz var.
Bir diğer konu özlük haklarıyla ilgili. Şunu açıklıkla ifade
ediyorum ki, hükümetimizin getirdiği tasarı, hiçbir hekimin, hiçbir sağlık
çalışanının özlük haklarını asla geri götürmeyecek, ileriye götürecek bir
hamledir. Şunu söylemek istiyorum: Performansa dayalı ücretlendirme çıkmadan önce,
bizden, defeatle, hemşireler, hekimler, sağlıkocağına gitmek için, orada hizmet
yapma aşkıyla -açık söyleyeyim- bizden çok torpil istiyorlardı; ama, şimdi
tersine döndü, şimdi hastanelere gitmek istiyor o insanlar. Neden; orada
emeğinin karşılığını alabileceğini düşünüyorlar da ondan. İşte, bu performansa
dayalı sistemde hekimlere, diğer sağlık çalışanlarına verdiğimiz ücretleri
vermeye devam edeceğiz, hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını özlük hakları
bakımından bir adım geri değil, iki adım ileriye taşıyacağız.
Şimdi, bu sevk zincirini arkadaşlarımız söylediler; fakat,
burada eksik bıraktıkları, aile hekimliğine yönelttikleri bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdöl, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Şahsım adına da konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Erdöl, şahsınız adına söz talebiniz yok.
Tamamlayabilirsiniz, buyurun.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, burada eksik ve yanlış söylenen bir söz var; aile
hekimi sanki 4 000 hastaya bakacak. Değil arkadaşlar, 1 000 ilâ 4 000 kişiye
bakacak. Kişi başka, hasta başka. Bu kişi sağlıklı da olabilir, çocuk da
olabilir, yaşlı da olabilir. Kişi demek, hasta demek değildir. Bu kanun
metnini, lütfen, arkadaşlarımız -zannediyorum dil sürçmesidir- daha iyi ve net
bir şekilde okurlarsa, bunun kişi olduğunu görecekler.
Yine sağlıkocaklarıyla ilgili bir itham geldi. Elimdeki
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 6 038 sağlıkocağından 4 734'ünde şu anda hekim
var ve bunların geri kalanları da kısa süre içerisinde tamamlanacak.
Yine aynı şekilde, acaba adlî tıp hizmetleri nasıl yapılacak
diye sordular. Adlî tıp hizmetleri de, toplum sağlığı merkezlerinde, şu anki
ilçe sağlık müdürlükleri seviyesinde yapılacak olan bir hizmettir. Bu da
düşünülmüştür; bunda da herhangi bir şey yoktur.
Bir diğer konu, atamalarla ilgili. Bugün, değil milletvekili
olarak ben, Sayın Sağlık Bakanımız bile istese ve oğlu, kızı olsa, onu da
istediği yere atayamaz arkadaşlar. Mevcut yapıda, yönetmelik öyle sarih
hazırlanmıştır ki, hiçbir torpile, hiçbir açığa yer yoktur. Onun için,
ithamları yapanların, belgesini getirmesi lazım. Hiçbir suiistimal yoktur.
Suiistimal olduğunu söyleyen varsa, buradan açıklıkla ifade ediyorum, belgesini
getirsinler, görüşelim.
Bir diğer konu, programla ilgili, Sayın Bakanın ve diğer
milletvekili arkadaşların, CHP Programından aldıkları alıntılarla ilgili.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdöl.
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bunda, 2/B'de olduğu gibi, sağlık
mevzuatında da benzer şeyleri söylüyoruz programda; ama, karakolda doğruyu
söyleyip mahkemede şaşıyoruz, burada gelip başka şeyler söylüyoruz; böyle
olmamalı. Programımıza sahip çıkmamız lazım. Onun için, Sayın Hocam, sizin bunu söylememeniz lazım.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Kopya çekiyorsunuz...
CEVDET ERDÖL (Devamla) -
Ben hiç kopya çekmedim.
Arkadaşlar, bir değerli
milletvekili arkadaşımız dedi ki: "Bu aile hekimliği kulağa hoş
geliyor." Sayın meslektaşıma açıklıkla ifade ediyorum ki, kısa süre sonra
göreceksiniz, bu, hem kulağa hem göze hoş gelecek.
Bu duygularla, kanunun,
milletimize, memleketimize, halkımıza faydalı olmasını, hayırlar getirmesini
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdöl.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Haluk Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yeter artık, ben anlatmaktan yoruldum, yüz kere söyledik.
BAŞKAN - Başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açıkoylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 263
Kabul : 203
Ret : 60 (x)
Bu şekilde, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.58
BAŞKAN: Başkanvekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
8. - Polis
Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 639 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun efendim.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım, 639 sıra sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu raporunun tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her türlü sivil toplum etkinliğini ve ekonomik girişimi,
polisin soruşturması üzerine mülkî amirin iznine bağlamak, çağın gereklerine
uygun olmayan bir düzenlemeydi. Hükümet, gündemdeki tasarıyla bu yanlışlığı
düzeltmeye çalışıyor; ama, her zamanki gibi plansız, yeterince üzerinde
çalışılmamış, günü kurtaran bir anlayış tasarıya yansıtılmıştır.
2559 sayılı Yasa, Mussolini'nin ve Hitler'in iktidarda
olduğu bir dönemin kamu hukuku anlayışını yansıtmaktadır. Bu yasaya göre,
polisin asıl görevi, toplumu denetim altında tutmaktır. Türk polisine de, ne
yazık ki, yüzaltmış yıldır, bu anlayış, âdeta görev olarak dayatılmıştır.
Polisin asıl görevi, suçları önlemek ve işlenen suçları saptamaktır.
Çağdaş anlayışta, insan hakları, polisin elini kolunu
bağlayan lüzumsuz bir safsata değil, tam aksine, polisin varlık nedenidir.
Polis, insan hak ve özgürlüklerini korumak için suçları önleyecek ve suçluları
saptayacaktır.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasası, bütünüyle
çağdışı bir anlayışı temsil ederken, onun içerisinden 2 maddeyi alıp düzeltmeye
çalışmak, pek fazla ciddîye alınmamaktadır. İki yıldır iktidardasınız Sayın
AKP'liler -insan yaşamının her alanında, kamu gücünün ilk ve en çok müdahale
edilebileceği- bu yasayı tamamen değiştiren bir tasarıyla Yüce Meclisin
huzuruna gelmeliydiniz, gelmeliydik.
Türk hukukunda, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu
kadar Anayasa Mahkemesi önüne gitmiş, sık sık değiştirilmiş bir kanun yoktur.
Bir bakıma, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi sürecini bu yasadaki
değişikliklerle izlemek olanaklıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel hukuka uygun
biçimde hazırlanmış bir polis görev ve yetki yasası gerekmektedir. Özellikle,
en temel insan hakkı olan yaşam hakkını sınırlandıran ve ortadan kaldıran,
yasanın 16 ncı maddesindeki silah kullanma yetkisi, derhal, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine koşut olarak
değiştirilmelidir. İnsanların hürriyet hakkı, kişi dokunulmazlığı, konut
dokunulmazlığı, polis yetki ve görevleriyle, evrensel hukuka aykırı olarak
sınırlandırılmamalıdır. İç güvenliği sağlamak için yapılan tüm yatırımların,
topluma, gerekçeleriyle birlikte açıklanması, şeffaf ve demokratik bir yapı
için vazgeçilmezdir.
Aklıma iki tane soru geliyor:
1.- Şimdiye kadar, İçişleri Bakanlığı yaptığı halde seçim
bölgesine polis okulu inşa ettirmeyen kimse var mıdır?
2.- Konya'nın Ereğli İlçesine polis okulu açmak ile İçişleri
Bakanlığı Müsteşarının Ereğlili olması ve ilk genel seçimde oradan milletvekili
adayı olacağının konuşulması arasındaki ilişki nedir?
Kent kültürü ve çağdaş ilişkiler içerisinde çok yönlü
yetişmesi gereken polis adayları için polis okulu açmanın, siyasî keyfîlikten
başka ölçüleri olmalıdır. Özgürlükçü demokratik toplumun polisi, dağ başlarında
militer bir eğitimle yetiştirilemez. Toplumla iç içe, toplumdan soyutlanmadan,
kentsel kültürle yaşayarak çağın polisini yetiştirebiliriz.
Polis karakollarının mimarî standartlarını sordum, çok
aradığım halde bulamadım, yokmuş. Gözaltı odaları, şüpheli giriş çıkışı,
nezarethanelerin izlenmesi, ancak bir standart projeyle sağlanabilir. İçişleri
Bakanlığının böyle bir çabasının olduğunu görmedik. Kaç kişiye, kaç suça bir
polis düşeceği konusunda bir ölçüt var mı diye aradım, yine bulamadım; çünkü,
yok. Bu tür ölçütlerin bulunmaması, keyfîliği ve kadrolaşmayı da beraberinde
getirmektedir. Türkiye'de onbinlerce üniversite mezunu işsiz; ama, bunlar polis
olamıyor; neden; efendim, iki yıllık meslek yüksekokulu okumaları gerekecekmiş;
yani, tıpkı, lise ya da üniversite mezunu olmasına rağmen, bir zamanlar,
ehliyet almak için, ille, ilkokul diplomasının gösterilmesinin istendiği gibi.
Yapılan bu işin ölçütlerini geliştiremezseniz komik duruma düşersiniz. Sekizer
aylık kurslarla, üniversite mezunları polis olabilmelidir.
Polisin iş tanımlarını gösterir bir liste var mıdır; yine,
tek bir listenin bulunmadığını, dağınık, bölük pörçük tanımlar olduğunu
öğrendim. Polisin iş tanımlarını yaparken her işin ortalama süresi belli olsun;
bu süreyi aşan çalışma süresi için de hak ettiği fazla çalışma ücretini
ödeyelim; ama, önce standardı belirleyelim.
Bakın polis arkadaşların bu konudaki istemlerine; bize
soruyorlar ve bizden talep ediyorlar; diyorlar ki:
1.- Polise fazla çalışma ücreti adı altında ödenen paranın,
Avrupa Birliği normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında ve saat hesabı
yapılarak ödenmesiyle ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı?
2.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci
maddesinde, makam ve temsil tazminatının emekliliğe yansıtılabilmesi için iki
yıllık çalışma şartı getirilmiştir. 2000 yılında vazife malulleri ile ölenlerin
dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için, bunlardan iki yıllık şartın
aranmaması yönünde değişiklik yapılmış, ancak, kendi iradesi dışında yaş haddi
nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla, iki
yılını doldurmadan yaş haddinden emekli edilenler mağdur olmaktadır.
3.- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda diğer meslek
sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci dereceden itibaren ekgösterge
verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı personeline 4 üncü dereceden
itibaren ekgösterge verilmesi ve bunun da mevcut ekgösterge ve diğer kamu
personeline oranla daha düşük tutulması -puanlamalarla- Anayasanın eşitlik
ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Bu haksızlığın düzeltilmesi
gerekmektedir.
4.- Polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve
fazla mesailerden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise emekli
maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personel büyük sıkıntıya düşmekte ve
ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılmaktadır. Emekli Sandığı ödeme listelerinde
en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğu görülmektedir; bu konuda
herhangi bir çalışma mevcut mudur?
5.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin polis hakkındaki
bildirisinin (B) statüsünün 5 inci maddesinde "polisler, adil bir ücret
hakkına sahiptirler; bu ücretin tespitinde tehlike ve sorumlulukların önemi,
çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel faktörler dikkate alınmalıdır"
denilerek, adil bir ücret uygulamasının özellikle polis teşkilatı için önemi ve
zorunluluğu açıkça vurgulanmıştır. Bakanlığınızca hazırlandığı bildirilen Kamu
Personel Kanunu Tasarısında bu madde değerlendirmeye alınmış mıdır; bu konuyla
ilgili herhangi bir çalışma var mıdır?
6.- 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 3 üncü
maddesinde "Umumî zabıta: Silahlı bir kuvvet olan (polis) ve (jandarma)
dır" denilerek, polisin, devlet güvenliğinde görev alan silahlı bir kuvvet
olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde emsali görülmediği
halde, polisin, kanun maddesinde de belirtildiği gibi, askerle aynı işi yaptığı
halde, zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlık ne
düşünmektedir?
İşte böyle. Biz diyoruz ki, gelin, önce, polise evrensel
hukuka aykırı olarak getirilen örgütlenme yasağını kaldıralım; bir yanımızda
insan hakları kuruluşları, sivil toplum örgütleri, diğer yanımızda polis
sendikası ve toplumun her kesiminin katılımına açık, yeni, çağdaş, demokratik
ve özgürlükçü bir polis görev ve yetki yasasını hazırlayalım; günü kurtaracak
biçimde geçici önlemlerle işi geçiştirmeyelim.
Aslında, bu yasanın 8 inci maddesinin değiştirilmesi yönünde
ve 8 inci maddeye muhalif olduğumuz konusunda görüşümüz vardı. O görüş
doğrultusunda bazı çalışmalar yaptı arkadaşlarımız. Herhalde, kamu yönetiminde
yeniden yapılanma programımıza bile ters düştüğümüz bu konuda, arkadaşlarımızın
o çalışmaları biraz sonra sizlere anlatılacaktır. Eğer uygun bulunursa, mülkî
amirin olumlu görüş bildirmesi, özünde ruhsat verme işleminden başka bir şey
değildir dediğimiz, tek başvuruya iki ruhsat almak gibi bir zorunluluğu
vatandaşa eziyet olarak gördüğümüzü, bu nedenle bunun değiştirilmesi
gerektiğini söylemiştik. Bunun dikkate alınacağını da umuyorum ve çıkacak olan
bu yasanın perakende bir yasa olması nedeniyle ihtiyaca cevap vermeyeceğini
belirtiyorum. Derli toplu bir Polis Vazife ve Selahiyet Yasası ya da polisin
görev ve yetkilerini yeniden tanımlayan bir yasanın çıkarılması, yüzaltmış
yıldır, başta da söylediğim gibi, Mussolini'nin, Hitler’in döneminden gelme bazı
faşist uygulamaların da kaldırılarak doğru dürüst bir polis yasasının yürürlüğe
girmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Adana
Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere, ülkemizde hizmet sektörü içinde umuma açık
yerlerin çok önemli bir yeri var. Bu yerler, halkın eğlenip dinlenmesi, yatıp
kalkması ve konaklaması için hizmet veren yerler. Mevcut düzenimizde, hukuk
sistemimizde, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda, bu yerlere, polisin yaptığı
tahkikat üzerine, mülkî idarece şimdiye kadar izin veriliyordu.
Yine, buna paralel olarak, mülkî idare amirlerinin izni
üzerine de, 1580 sayılı Yasaya göre, belediyelerimiz, bu yerleri
ruhsatlandırıyordu; yani, ikili bir sistem mevcuttu. Bu ikili sistem de, tabiî,
iş sahiplerini, bu yerleri çalıştıranları, buraları açacak olanları ciddî
şekilde sıkıntıya sokuyordu, zaman kaybına sebep oluyordu. Çoğu zaman, bu iki
kuruluş -birisi izin veriyor, öbürü ruhsat veriyor- aradaki çatışmalardan
dolayı ciddî zaman kayıplarına sebep oluyordu; ki, bu, sektör üzerinde olumsuz
etkiler yapıyordu. İşte, hem bu zaman kaybını hem birtakım sıkıntıları gidermek
için, son düzenlemeyle, artık bundan sonra, bu tip yerlere belediyeler izin
verecek; yani, belediye hudutları içerisinde belediyeler izin verecek, kırsal
kesimde de il özel idareleri bu yerlere çalışma iznini; verecek,
ruhsatlandırmayı yapacak. Böylece şu sağlanacak: Bir taraftan ruhsat veren
kurumun bu yerleri denetlemesi yanında, polisin, yani kolluğun da denetimi
devam edecek; ama, bu denetim, daha objektif bir denetim olacak polisimiz aslî
görevine çekileceği için. Çünkü, ülkemizde çok sayıda umuma açık yer var, bu
kadar yerin ruhsatlandırılmasıyla, izniyle uğraşmayan polisimiz, aslî görevine çekilecek
ve dolayısıyla denetim görevini, yani, bu yerlerdeki huzuru, güvenliği,
esenliği, halkımızın güvenliğini, esenliğini sağlayabilmek için denetim
görevini daha çok yapabilecek, buna daha çok vakit ayırabilecek.
Ayrıca, bunun yanında, bu yerlerde bürokratik engeller ve
kırtasiyecilik azalacak; yani, insanlar, artık, daha rahatça ruhsatlarını
alabilecekler. Zaten şimdiye kadar belediyelerimiz bu tip yerleri
ruhsatlandırıyordu; bu konuda bir hayli de uzmanlaştığı için, herhangi bir
sıkıntı da olmayacak.
Bu tip yerlerde halkın esenliği ve güvenliğinin tehlikeye
düşmemesi için de polisimizin ya da kırsal kesimde jandarmanın her türlü
denetimi devam edecek.
Ayrıca, bu yasayla bir başka yenilik daha geliyor. Şimdiye
kadar 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa göre mülkî idarece
uygulamalar yapılırken, çoğu kez, basit kusurlardan dolayı tesisler
kapatılıyordu. Tesisin kapatılmasıyla, biz, sadece tesis sahiplerini
cezalandırmıyorduk; aynı zamanda neyi cezalandırıyorduk; orada çalışan
insanları da cezalandırıyorduk; yani, otellerde, motellerde, diğer eğlence
yerlerinde çalışan insanları da cezalandırıyorduk. Bu kapatılma süreleri de
öyle az olmuyordu, çoğu zaman altı aya varan kapatmalar olabiliyordu. Yani,
herhangi bir yerde, orada polisin tuttuğu tutanak üzerine, mülkî idare,
buraları belli zaman aralıklarıyla kapatabiliyordu, çoğu zaman da bu kapatma
süresi uzun oluyordu. Ekonomik bir ceza verme yerine, hep kapatılma şeklinde
ceza veriyorduk, buralarda çalışan insanları da bu şekilde cezalandırmış
oluyorduk. Şimdi, getirilen yenilikle, artık, bu tip yerler kapatılmaya tabi tutulmayacak;
ne olacak; para cezası verilecek. Aslında, bize göre, bu para cezalarını,
kırsal kesimlerde, bu yerleri il özel idarelerine devrettiğimiz için, il daimî
encümeninin vermesi; kentlerimizde, belediye hudutları içerisinde de, bu yerlerin
cezasını belediye encümeninin vermesi esas olmalıdır. Yani, bu şekilde bir
uygulamanın daha demokratik olacağına -şahsen ben de buna inanıyorum- daha
yerinde bir faaliyet olacağına inanıyoruz.
Tabiî, memleketin güvenliği ve huzuru için, yine de, mülkî
idarenin bir yetkisi saklı tutuluyor; bu da, bir ayı geçmeyen bir kapatma
cezasının mülkî idarece verilmesinin yerinde olacağı. Yani, mülkî idare bu
yerleri bir aya kadar kapatabilecek; ama, mülkî idarenin bu yetkisini
kullanması da şu şartlar altında olacak: Kumar oynanan umumî ve umuma açık
yerler ile her çeşit özel ve resmî kurum, kuruluşlara ait lokaller; mevzuata
aykırı bir şekilde uyuşturucu madde imal edilen, satılan, kullanılan,
bulundurulan yerler; mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme
yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerler; yine, eğer devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı bir şekilde her türlü gösteri, video ve
benzeri gösteriler yapılıyorsa; ayrıca, dernek, sendika lokalleri umuma açık
yerler haline dönüşmüşlerse, bütün ikazlara, uyarılara rağmen bunlara devam
ediliyorsa, işte, bu yerleri mülkî idare amirleri bir aya kadar kapatabilecek.
Yasayla getirilen bir başka şey, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin yasalarını incelediğimizde buralarda da bugünkü getireceğimiz
düzenlemeye paralellik olması. Orada da bu tip yerlere ruhsat veren,
ruhsatlandıran, çalışma ruhsatı veren, yerel yönetimler; ama, oraları
denetleyen, oraları kontrol eden, yerel idarenin içerisindeki kolluk.
Ayrıca, hükümetimizin daha önce açıkladığı Acil Eylem Planı
vardı. Bu Acil Eylem Planında yer alan bir husus da, her türlü bürokratik
engellemeler ve kurumlararası kırtasiyeciliği uzatan, bu bürokratik engellere
sebep olan, kırtasiyeciliği ortaya çıkaran bu tip düzenlemelerin
kaldırılmasıydı; bugün görüştüğümüz bu düzenlemeyle, bu da yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma
Ruhsatına Dair Kanun Hükmünde Kararnameyle Değişik Kanunun Kabulüne Dair
Kanunda, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı vermeye belediyeler yetkili
kılınmıştı; ama, buna paralel olarak, yine 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununda da polise bu yetki verilmişti; dolayısıyla, iki yasa
arasında bir çelişki doğuyordu. Bu düzenlemeyle bu çelişki de gideriliyor,
artık bundan sonra bu tip yerler için ruhsat verme yetkisi yerel yönetimlere
devrediliyor.
Bir başka husus, yine 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu ve
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkilere Dair Kanunda da mülkî idareye verilen
yetkiler, artık, bundan sonra yerele devredilmektedir, yerel idareye
devredilmektedir.
Yine, bizim daha önce, 24.7.2004 tarihinde çıkardığımız 5216
sayılı Büyükşehir Belediye Kanunuyla, büyükşehir belediye hudutları içerisinde
ilçe ve ilk kademe belediyelerine bu ruhsatlandırma yetkileri verilmişti.
Şimdi, o kanun Cumhurbaşkanımızın onayıyla yürürlüğe girdi; dolayısıyla, bu
kanuna göre, buralara ruhsat verme yetkisi, zaten ilçe belediyelerine ve ilk
kademe belediyelere verildi. Şimdi bu yaptığımız düzenlemeyle, buna da bir
paralellik sağlamış oluyoruz.
Netice itibariyle, şu yapılıyor şimdi: Artık, bundan sonra,
ruhsat verme işi il özel idarelerine ve belediyelere veriliyor. Bu yasayla,
idarenin, mülkî idarenin ve zabıtanın her türlü denetim hakkı saklı tutuluyor,
bazı cezaları vermesi yine saklı tutuluyor; ama, önemli şekilde, bu yetkiler,
artık, tamamen yerele devrediliyor. Her türlü bürokratik kırtasiyeciliği bu
yasayla ortadan kaldırıyoruz; zaman kaybı ve israf olmayacak. Polislerimiz,
ciddî bir şekilde bu tip izinlerle uğraşıyordu, onlarla uğraşmayacaklar ve
dolayısıyla, polis, artan vaktinde, daha ciddî, bu bölgenin esenliği ve
güvenliğiyle ilgili çalışma gerçekleştirecek.
Değerli arkadaşlarım, konu 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salahiyet Kanunundan açılmışken, tabiî, bu kanun çok eskilerden beri, yıllardan
beri uygulanmaktadır. 2559 sayılı Kanun denilince, bizim aklımıza, polisin
halkımızın can, ırz, mal güvenliğini temini geliyor. Dolayısıyla, ciddî
şekilde, polislerimiz yıllardan beri bu kanunu uyguluyor ve bu kanun, polisle
özdeşleşmiş bir kanun.
Biraz önce değerli milletvekilimiz de söyledi; gerçekten,
polisimiz ciddî bir fedakârlık içinde çalışmaktadır; ama, polisimizin diğer
kurumlardaki çalışanlardan farklı olarak, hafta tatili, bayram tatili ve
benzeri tatilleri yok; yani, bütün gününü çalışmakla geçiriyor polisimiz. Öyle
oluyor ki, günde 18 saat çalıştığı oluyor. Oysaki, benzer ülkelere baktığımız
zaman ya da Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, bu çalışma saati haftada 38
saati, 40 saati geçmiyor; ama, bizde, polisimiz çok uzun bir zaman çalışıyor.
Buna paralel olarak, polisimiz, gerçekten sıkıntı içinde.
Ben, polisimizin ciddî eğitim almadığına inanmıyorum. Son
zamanlarda, artık, polis memuru olacak insanlar bile iki yıllık yüksekokulda
eğitim alıyorlar. Demek ki, yapmamız gereken, polisimize verdiğimiz eğitim
yanında, bu iş yoğunluğu yanında, onların çalışma hayatını da yeniden gözden
geçirmemiz ve düzenlememizdir.
Değerli arkadaşlarım, bir polis şair diyor ki: "Canın,
malın, ırzın kutsal emanet/ Ben nöbetteyken sen rahat uyu/ Bırak dostum bırak
beni düşünme/ Ben çoktan unuttum tatlı uykuyu."
Yani, polislerimiz, bizim için, gerçekten, sadece uykularını
kaybetmiyorlar, çoğu zaman, hayatının baharında canlarını da feda ediyorlar,
kanlarını da feda ediyorlar. Ne için yapıyorlar onu; onu, insanımızın esenliği,
güvenliği için yapıyorlar, devletimizin bekası için yapıyorlar. Demek ki, böyle
fedakârane çalışan polislerimize, hayat şartlarını sürdürecek şekilde birtakım
olumlu imkânları da sağlamamız gerekiyor; yani, burada, ben, bunu, hem
hükümetimizin İçişleri Bakanının hem de milletvekillerimizin dikkatine sunmak
istiyorum.
Mesela, polisimiz, emekli polis arkadaşını gördüğü zaman
moral motivasyonu bozuluyor; yani, görev aşkını kaybediyor. Neden; emekli
polislerimizin de yaşantısının çok düzensiz, bozuk olduğunu görüyor, rahat,
huzurlu bir hayat geçiremediğini görüyor, daha emekli olmadan, yerleşeceği ile,
ilçeye gidip, orada yeni bir hayat kurma çabası içinde olduğunu görüyor, çoğu
kez de olumsuz işlerle uğraştığını görüyor. Demek ki, bu insanların hayat
seviyesini de yükseltmek için bir gayret sarf etmemiz gerekiyor.
Her çıkışta, kavşaklardaki polislerin o canhıraş hallerini
görüyoruz. Biz, geçerken, onların o gayretlerini görüyoruz, trafiği düzenleme
gayretlerini görüyoruz. Bunu her gün görüyoruz, akşam sabah görüyoruz.
Gerçekten, bu çekilmez hayat, elbette, maddî... Her şey maddî değil; ama, bu
mesleğin manevî hazzı yanında, bu insanların maddî seviyelerinin de
yükseltilmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Bunun mutlaka böyle yapılması
gerekir.
Bu yasa, gerçekten, ülkemizin önünde demokratik açılımlar
yapacak bir yasa. Yani, çağdaş yönetimlerdeki gibi, yetkilerin önemli bir
kısmının yerel yönetimlere devrini biz hep savunuyoruz ve böyle olması da
gerekiyor. Genel idare, ruhsat verme işiyle uğraşmamalı ya da bu tip yerlerdeki
birtakım kontrollerle uğraşmamalı. Genel yönetimin, genel idarenin aslî görevi,
oradaki insanlarımızın esenliği, güveni, devletimizin devamlılığı için gayret
etmeli.
Bu duygularla, bu yasayı olumlu bir yasa olarak görüyoruz ve
buradaki önergelerle de daha demokratik bir hale getirilmesinin yararlı olacağı
inancıyla, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.
Hükümet adına İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü; öncelikle,
bütün öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum; kendilerine, sağlıklı, mutlu,
uzun ömürler diliyorum; aramızdan ayrılanlara da Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarımız
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu konuda sizlere bir şey söylemek için
huzurlarınızdayım; Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün değişiklik yapılacak kanunlar, son iki yıldır
ülkemizde hâkim kılmaya çalıştığımız genel yaklaşımın bir aşaması olarak
gündeme gelmiştir. Biz, dünyada cari olan yerelleşme ve yetkinin halka en yakın
noktada kullanımı konusunda, geçen yıl boyunca, Belediye Kanununu, İl Özel
İdaresi Kanununu ve Büyükşehir Belediyesi Kanununu sizlerin huzuruna getirdik
ve Yüce Meclisimizden geçtiler. Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu
onaylandı, yürürlüğe girdi; diğer yasalar da, bir kere daha bazı maddeleri
görüşülmek üzere, yine, Yüce Meclisimizdeler. Belediye Kanunu Plan ve Bütçe
Komisyonundan geçti, kısa bir süre sonra da İl Özel İdaresi Kanununu komisyonda
görüştükten sonra huzurlarınıza getireceğiz. İşte, şimdi, aynı bakış açısıyla,
geçmişte güvenlik birimlerine ait olan birtakım yetkileri yerel yönetimlere
devrediyoruz.
İzninizle, öncelikle, tasarıya ilişkin birkaç teknik noktayı
işaret ettikten sonra, neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyduğumuzu ifade
edeceğim, daha sonra da madde bazında bazı yasal düzenlemeyi aktarmaya
çalışacağım.
Yasa tasarımız, yürütme ve yürürlük maddeleri dahil 11
maddeden ibarettir ve 5 kanunda değişiklik yapmaktadır. Bunlardan birincisi
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, ikincisi 3572 sayılı İşyeri Açma
ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun, üçüncüsü 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu, dördüncüsü
4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, beşincisi de 1580
sayılı Belediye Kanunudur; bu tasarıyla bu kanunlarda değişiklik yapmaktayız.
Hedefimiz, tasarıda "umuma açık yer" olarak
isimlendirilen bu yerlerin açılış ruhsatlarının verilmesini, uymaları gereken
kuralların belirlenmesini, kurallara uymayanlara verilecek cezalara ilişkin
hususları yeni bir anlayışla düzenlemektir.
Yeni anlayışımız, esas itibariyle şu 5 temel ayak üzerine
oturmaktadır:
1- Yerel yönetimlere açılış ruhsatı verme yetkisi
devredilmektedir. Güvenlik güçlerinde olan, mülkî amirlerde olan bu yetki yerel
yönetimlere devredilmektedir.
2- Hangi durumların kural ihlali sayılacağı açıkça
sayılmaktadır.
3- Kurallara uymayanlara idarî para cezası verme yetkisi bu
tasarıyla ilk kez düzenlenmektedir.
4- Ayrıca, zaten var olan faaliyetten men cezası -pratikte,
tatbikatta söylediğimiz kapama cezası- süre ve durum olarak kısıtlanmaktadır.
5- Etkin bir denetim yapma işi de kolluk kuvvetlerine
verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; umuma açık
yerler için, halen, belediyeler işyeri ruhsatı, mülkî idare amirleri ise umuma
açık yer ruhsatı verme yetkisini haizdir. Dolayısıyla, işyeri sahipleri, hem
belediyeye ve hem de mülkî amirlere
gitmek zorundadır. Doğrusu, bunun, vatandaş için kabulü zor bir durum olduğu
kadar, devlet için de önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum; çünkü, bu
yöntemde, vatandaş, mağdur olabilmekte ve gereksiz yere işlem yapmak zorunda
kalmakta, biraz önce konuşan değerli arkadaşımın da belirttiği gibi, bürokratik
işlemler, kırtasiyecilik oldukça fazla olmaktadır; aynı zamanda da para ve
zaman kaybına uğramaktadır.
Öte yandan, kolluk kuvvetleri, ruhsat verme işlemiyle
uğraşarak, kendi aslî işlevi olan güvenlik işini aksatabilmektedir. En azından,
güvenliğe ayırması gereken zaman ve enerjiyi, aslî görevi olmayan ruhsat verme
işine ayırmak zorunda kalmaktadır.
İşin bir de Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili bölümü var
ki, Birliğe üye olan ülkelerin tümünde, bu tür umuma açık yerlerin ruhsatı
belediyeler tarafından verilmektedir.
Özetle, getirdiğimiz değişiklikler; yerel yönetimlerin
yetkilerinin artırılması, görev dublikasyonlarının önüne geçilmesi, vatandaş
ile devlet arasında güven ilişkisinin yeniden tesis edilmesi, caydırıcılıkta
yeni ve daha modern bir yaklaşımın benimsenmesi ve Avrupa Birliği müktesebatı
ile millî mevzuatımızın uyumlaştırılması. Bu tasarıyla, bu başlıktakileri
amaçlamaktayız.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yukarıdaki genel
anlatımlardan sonra, çok kısa olarak, tasarıya, madde bazında, daha yakın
planda bakmak istiyorum.
Esas itibariyle, bu tasarının ana hedefi, 2559 sayılı Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununun öngördüğü temel yaklaşımı değiştirmektir. Bu
çerçevede, sözü edilen kanunun mülga olan 6 ncı maddesi, yeni bir içeriğe
kavuşturulmak suretiyle, hangi hallerde ve ne miktarda idarî para cezası
verilebileceğini, idarî para cezasının miktarlarını ve suçun tekrar işlenmesi
halinde para cezasının belirli oranda artırılmasına karşın düzelme sağlanmadığı
takdirde verilebilecek faaliyetten men cezasını da düzenlemektedir.
Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayanlara, yasanın
ilgili maddesinde aranan yaş şartından daha küçük kişileri çalıştıran veya
buralarda bulunmasına izin verenlere, mevzuat hükümlerine aykırı olarak
işletilen yerlere 500 000 000 lira idarî para cezası verilebilecektir.
Faaliyetten geçici olarak men edilen ve süresinden önce
açılan yerler ile kapatma cezasını gerektirenler hariç olmak üzere, işletmenin
sahibinin veya sorumlusunun iştiraki, kusuru veya ihmaliyle suç işlenen yerlere
ise 1 milyar lira idarî para cezası verilebilmesi mümkün olacaktır.
Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı
halinde, en son uygulanan para cezası 1 kat artırılarak uygulanacaktır. Ayrıca,
bir yıl içinde üç defa idarî para cezası verilen ve cezayı gerektiren yeni bir
fiil işlenen yerler, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından, 15 günü geçmemek
üzere, geçici süreyle faaliyetten menedilebileceklerdir.
Tasarının 2 nci maddesiyle değiştirilen 2559 sayılı Kanunun
7 nci maddesinde ise, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin faaliyet
göstereceği alanları belirlemeye veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence
yerlerinin bu amaç için ayrılan yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idareleri yetkili
kılınmaktadır.
Tasarıyla getirilen bir başka değişiklik, 2559 sayılı
Kanunun 8 inci maddesinde olmaktadır. Bu maddede sayılan hallerin gerçekleşmesi
durumunda, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından, otuz günü geçmemek üzere,
geçici süreyle faaliyetten menedilecektir. Bu maddede yazılı fiiller sebebiyle
bir yıl içerisinde üç defa faaliyetten menedilen yerler, bu gibi işyerlerinde,
bu fiiller tekrar işlendiği takdirde, işyeri açma ve çalışma ruhsatları iptal
edilecektir. Bu yetki, mahallî mülkî amirin bildirimi üzerine, belediye veya il
özel idaresi tarafından beş işgünü içerisinde kullanılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, yasayla getirilen diğer değişiklikler,
biraz önce ifade ettiğim temel beş kanunda, buna bağlı olarak yapılan
değişikliklerdir. Biraz önce burada konuşan değerli arkadaşlarım, tabiî, bizim,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa getirdiğimiz bu değişikliklerle
yetinilmemesi ve bu yasanın yeni baştan, belki yeniden düzenlenmesi konusunda
görüşler izhar ettiler. Ayrıca, yine, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun
yeniden gözden geçirilmesi konusunda görüşler izhar ettiler. Biz, Bakanlık
olarak bu görüşlerden istifade edeceğiz, yapacağımız hazırlıklarda, muhakkak,
bunlar nazarı dikkate alınacaktır.
Değerli arkadaşlarım, yalnız, burada, bir konuya daha temas
edildi, yeni polis okulları açılması konusuna temas edildi. Bizim polis
sayımız, başta İstanbul olmak üzere, Türkiye genelinde, gerçekten, az. Bugün
Avrupa Birliği standartlarına göre, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde 250 kişiye
1 polis düşmektedir. Şu anda İstanbulumuzda 359 kişiye 1 polis düşmektedir. Bu
açığı kapatmak için süratle polis okulları açmamız gerekmektedir. Bunun için de
bize yer gösteren illerimiz veya biz, valilerimizden soruyoruz, araştırıyoruz,
hazır binalar varsa, kullanılmayan binalar varsa, geçmişte bunlar okul olarak
kullanılmış...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Biz, Burdur'dan verebiliriz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hay hay.
Burdurlu arkadaşlarım teklif ettiler; hemen ilgili arkadaşlarımı gönderip
baktıracağım sözünü de verdim. Bunun gibi, mesela, Çankırı'dan dün teklif
geldi; ilgili arkadaşlarımı gönderip baktıracağız. Okul olmaya elverişli yerler
varsa, bunları da alıp, süratle birkaç yeni okul daha açmamız gerekecek; çünkü,
başta İstanbul olmak üzere, illerimizdeki polis ihtiyacını, polis açığını
süratle kapatmamız gerekir. Onun için, ben, yine, arkadaşlarımdan rica ediyorum;
illerinde bu şekilde kullanılmayan; ama, okul olabilmeye müsait yerler varsa,
bize bildirirlerse, o yerleri süratle incelettiririz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Hazır var; bakmışlar Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Hayır, daha
bakılmadı Burdur'a.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Yer varmış.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Var; söylenildi;
göndereceğim arkadaşları.
Değerli arkadaşlarım, ben, şimdiden, tasarımıza vereceğiniz
destekten dolayı hepinize teşekkür ediyorum ve tekrar, hepinize saygılar
sunuyorum. İnşallah hayırlı olur diyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Eskişehir Milletvekili
Muharrem Tozçöken.
Buyurun Sayın Tozçöken. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
MUHARREM TOZÇÖKEN (Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili olarak şahsım adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, 24 Kasım Öğretmenler Gününün hayırlı olmasını diliyor,
tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum.
Bilindiği gibi, hükümet tarafından yürürlüğe konulan Acil
Eylem Planıyla, kamu hizmetlerinde bürokratik formalitelerin azaltılması
öngörülmüştür. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı da bu
amaç doğrultusunda hazırlanmıştır. Tasarıyla, daha önce umuma açık istirahat ve
eğlence yerleri için izin verilmesi, hem kolluk kuvvetleri hem de belediyeler
tarafından ayrı ayrı yapılırken, yeni düzenlemeyle, bu yerler için ruhsat
işlemlerinin sadece belediyelerce yapılması sağlanmaktadır.
Tasarıyla, kolluk kuvvetlerinin bu yerler için izin verme
yetkisi kaldırılarak, buraların suç yönünden denetiminin daha iyi ve etkili
yapılması amaçlanmıştır. Diğer yandan, işyerlerine verilen kapatma cezaları
istisnaî hale getirilerek, para cezaları asıl olmaktadır; aynı zamanda,
personel tasarrufuna da gidilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada,
müsaade ederseniz, uzun yıllar bu görevi yapmış olan birisi olarak, Emniyet
Teşkilatının da sorunlarına kısaca değinmek istiyorum. Tabiî, Emniyet Teşkilatının
tam kuruluşunda, gönül arzu ederdi ki, burada daha fazla milletvekilimiz olsun,
bunları aktaralım. Tam, Emniyet Teşkilatı kurulurken, bir toplantıda büyük bir
olay oluyor ve tam duası yapılacakken, haydi, herkes hadiseye gidiyor ve duası
yapılamıyor.
Bunu niçin söylüyorum; Emniyet Teşkilatının
sorunlarına, inşallah, başta
hükümetimiz olmak üzere, tüm milletvekili arkadaşlarımızın gerekli duyarlılığı
göstereceğine inanıyorum.
Avrupa ve hatta dünya polis teşkilatları arasında saygın bir
yer edinmiş olan Emniyet Teşkilatımızın fedakâr çalışanları, maalesef, birçok
maddî ve manevî problemlerle karşı karşıyalardır. Bilindiği gibi, ülkenin huzur
ve asayişi, İçişleri Bakanlığına bağlı olarak, Emniyet Teşkilatı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca sağlanmaktadır. Bu üç
kuruluşun çalışanlarının aldıkları maaş ve emeklilikte aldıkları toplu ikramiye
ve emekli maaşlarına bakıldığında, Emniyet Teşkilatı mensuplarının aleyhine bir
durum göze çarpmaktadır. Anayasamızın eşitlik ilkesi ve eşit işe eşit ücret
anlayışı gereğince, Emniyet Teşkilatı mensuplarının aldıkları ücretler yeniden
düzenlenmelidir. Sayın Bakanımın da malumları olduğu gibi, Emniyet Teşkilatı
mensupları, yaş haddi gelmedikçe, emekli olamamaktadırlar.
Yine, polislerimiz emekli olduklarında alacakları düşük
ücretlerden dolayı, gerçekten çok ciddî olarak, acaba, emekli olduğumuzda ne
yapacağız diye düşünmekte ve emekli olduklarında Emniyet Teşkilatında uzun
yıllar görev yapmış olan bu insanlar, çok daha zor şartlar altında ikinci bir
iş bulmak durumunda kalmaktadırlar. İnanıyorum ki, milletvekillerimiz, illerine
gittiklerinde en fazla bu konuları dile getirmektedirler ve bizden de yardım
talep etmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine,
ikinci sorun, polisimizin çalışma sürelerinin, bir insanın kaldıramayacağı
kadar ağır olmasıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 99 uncu maddesine
göre, bir memur, günde 8 saat, haftada 40 saat çalışırken, cumartesi, pazar
günleri tatil yaparken, yine, bayram ve diğer tatillerde izinli sayılırken; bir
memur günde 8 saat, buna karşılık bir polis memuru en az 12 saat; yine, bir
memur haftada 40 saat çalışırken, polislerimiz 72 saat çalışmakta ve cumartesi,
pazar günlerinde de görevlidirler. Diğer memurlar bayramlarda izinli iken, daha
fazla sayıda polisimiz çalışmaktadır. Nitekim, her yıl yapılan hesaplamalara
göre bir memur yılda yaklaşık 1 992 saat çalışırken bir polis memuru bunun 2
katı kadar (3 756 saat) çalışmaktadır. Polise reva görülen insanüstü bu çalışma
sürelerinin, bana göre, hiçbir hukukî dayanağı da bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bizler,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bazı günler sabaha kadar çalıştığımızda
fizyolojik olarak etkilenmekteyiz; ama, lütfen, bir de bu çalışma temposunu
meslek hayatı boyunca sürdürmeye çalışan polislerimizi düşünün. Polisin, mevcut
çalışma şartlarının ağırlığından dolayı eşi ve çocuklarına zaman
ayıramadığından, aile hayatı olmadığı gibi, sosyal hayatının da olmadığı
ortadadır. Nitekim, bu zor şartlar altında çalışmadan dolayı polisimizde son on
yıl içinde 363 kişi intihar etmiş, 491 kişi de görevi başında vefat etmiştir.
Yine, kurumlar arasında en fazla şehit düşen meslek mensubu Emniyet
Teşkilatıdır. Hiçbir kurumda bu denli yoğun intihar olayları ve stresli yaşam
görülmemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; polisin de
bir insan olduğu, onun da bir ailesi olduğu, sosyal yaşamının olması gerektiği
unutulmadan, çalışma süreleri acilen gözden geçirilerek, biraz önce çok değerli
iki milletvekilimizin de belirttiği gibi, Avrupa Birliği normlarına
kavuşturulmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, lütfen, dikkat buyurunuz. Bir memur
veya bir işçi 1 saat fazla çalıştığında, normal çalışma saatleri için almış
olduğu ücretin 2 katını alırken, polisimiz, bırakın bunu, bunun yarısının
yarısını bile alamamaktadır.
Yine, poliste, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, fazla
mesainin, saat hesabı yapılarak, sadece çalışana verilmesi, çalışmayana
verilmemesinin sağlanarak, bu haksız durumun da acilen giderilmesi
gerekmektedir.
Sayın Bakanım, sizlerin de çok iyi bildiği gibi, bugün,
bizler de çeşitli vesilelerle duyuyoruz, memurların çalıştığı gibi, günde 8
saat, haftada 40 saat çalışılan polisteki bu yerlere doğru yoğun bir akım
vardır. Ben, inanıyorum ki, Emniyet Genel Müdürlüğünde, şu anda 7 500 olan
sayı -sadece memurda, diğer memur gibi
çalışan, cumartesi, pazar günlerinde çalışmayan polisin buralarda 7 500 sayısı- inanıyorum ki, bir
düzenlemeyle daha aşağılara çekilebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM TOZÇÖKEN (Devamla) - Polisin önemli sorunlarından
birisi de, hizmet öncesi ve hizmetiçi eğitiminin tekrar gözden geçirilmesidir.
Hizmet öncesi iki yıl meslek yüksekokulunda eğitim gören polisin, birinci yıl
teorik dersleri, ülkemizin 27 iline dağılan polis meslek yüksekokullarında
almasına devam edilmeli, ikinci yılki eğitimlerinin, aday polis memuru olarak,
polisiye olayların en çok olduğu, Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir gibi
illerde, çeşitli birimlerde fiilen staj yapmaları sağlanmalıdır.
Yine, hizmetiçi eğitim anlayışı yeniden gözden geçirilerek,
81 ilimizde, il emniyet müdürlüklerinden bağımsız olarak oluşturulacak polis
eğitim merkezleri müdürlüklerince, düzenli olarak yapılması sağlanmalıdır.
Sicil raporlarının düzenlenmesindeki kriterler, yeniden ele
alınarak, polisin fizikî ve meslekî konulardaki gelişimine yönelik objektif
sorulara yer verilerek, meslekiçi eğitimlerinin performanslarına göre
değerlendirilmeli, somut ve objektif olmalıdır.
Yine, kanayan bir yara; çarşı ve mahalle bekçilerimizin
emekli olduklarında silah ruhsatı alırken kendilerine yapılan haksız muamelenin
bir an önce giderilerek emniyet hizmetleri sınıfına geçirilmeleri
sağlanmalıdır.
Sözlerime son verirken, hayatı pahasına, yüzlerce şehit
vererek ülkenin huzur ve asayişini korumaya çalışan Emniyet Teşkilatı
çalışanlarının bu mağduriyetlerinin bir an önce giderileceğine ve polisimizin,
Avrupa Birliği normlarına uygun, insanca çalışma şartlarına kavuşacağına
inancımı belirterek, başta Sayın Başbakanımız, İçişleri Bakanımız olmak üzere,
tüm bakanlarımızın ve tüm milletvekillerimizin, bu konuda gerekli duyarlılığı
göstereceğine inancımı bir kez daha vurgulayarak, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tozçöken.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, getirilen bu kanun tasarısının
gerekçesini dikkatli bir şekilde okuyacak olursak, bugüne kadar getirilen kanun
tasarılarında olduğu gibi, Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamak, bürokratik
işlemleri azaltmak, işgücü kaybını gidermek, vatandaşın mağdur olmasını
önlemek, kırtasiyeciliği azaltmak, bürokrasiyi azaltmak gibi, hepimize hoş
gelen güzel cümleler, güzel ifadeler bu kanun tasarısının gerekçesinde de aynen
zikredilmiş; ancak, kanun tasarısının içeriğine bakınca, bu söylenenlerin
havada kaldığını, boşlukta kaldığını, getirilen kanun tasarısının bu
söylenilenlerden çok farklı olduğunu açık bir şekilde görmek mümkün.
Bürokratik işlemlerin azaltıldığı, işgücü kaybının
önlendiği, vatandaşın mağdur olmaktan kurtarıldığı gibi hükümler karşısında...
Bunu söylerken de, iki ayrı kurumdan ruhsat alma zorunluluğundan dolayı
bunların olduğu ifade ediliyor. Getirilen kanun tasarısını dikkatli bir şekilde
inceleyecek olursak, ruhsat verme işlemleri belediyelere devrediliyor; ancak,
belediyelerin, ruhsat vermeden önce, mülkî idare amirinin olumlu görüşünü
alacağı bunun içerisine derç edilerek...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Önergeyle değiştiriliyor o...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onu biraz sonra göreceğiz; ama,
ben, önümdeki kanun tasarısı üzerinde konuşuyorum. Getirilecek olan önergeler
nelerdir onu bilmiyorum, ancak, ben, mevcut kanun tasarısının aksaklıklarını
gördüğüm yerlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Ben, yirmiüç yıl, bu kanunu,
bizzat, fiilen uygulayan bir makamda, mevkide bulundum ve bu işi A'sından
Z'sine kadar bilen birisiyim. Elbette, bunları Meclis kürsüsünden söylemek en
tabiî hakkı olan milletvekillerinin başında gelen birisiyim. Onun için, bunları
söyleyeceğim.
Siz, ruhsat verme yetkisini belediyeye devrediyorsunuz,
olumlu görüş alma işini de mülkî idare amirine veriyorsunuz. Peki, aynı işlem
iki kez tekrar edilmiyor mu şimdi?
İBRAHİM HAKKI BİRLİK (Şırnak) - Değişiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değişiyorsa, bunu biraz sonra
gelin burada söyleyin; ama, bu kanun tasarısına göre, diyelim bir müracaat
sonucu, belediye bütün işlemleri tamamladı, mülkî idare amirine yazdılar, mülkî
idare amiri de emniyet ve asayiş açısından sakıncalı gördü, olumsuz görüş
bildirdi. Ne olacak bu vatandaşın hali? Bütün hazırlıklarını yaptı, bütün
düzenlemelerini yaptı, işyerini hazır hale getirdi; ama, en son, mülkî idare
amirine soracaklar ve mülkî idare amirinin olumsuz görüş vermesi halinde
işyerini açamayacak. Hani bürokratik işlemler azalıyordu?! Hani kırtasiyecilik
azalıyordu?! Hani iki ayrı yerden ruhsat alma zorunluluğu ortadan
kaldırılıyordu?! Hani Avrupa Birliğinde de bu şekilde bir uygulama vardı?!
Gerekçede yazılan hususlarla kanun tasarısının içerisine yerleştirilenlerin çok
farklı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yine, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir uygulama;
ruhsatı belediye verecek, para cezasını kaymakam verecek, vali verecek! Bu,
dünyanın neresinde görülmüş?! Geçici kapatma cezasını kaymakam verecek; onbeş
gün süreyle, otuz gün süreyle geçici kapatma cezasını kaymakam, vali verecek!
Ruhsatı belediye verecek; kapatma cezası, para cezası ve diğer denetim
görevleri mülkî idare amirine, dolayısıyla güvenlik güçlerine ait olacak. Ee,
bunu, nasıl, kırtasiyeciliği azaltmakla, bürokrasiyi azaltmakla
bağdaştırabiliriz?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Güvenlik gücü yerine mafyaya mı
havale edelim yani?!
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekili, bu tasarının
içerisinde zaten o var, siz okumadığınız, bilmediğiniz için bunu söylüyorsunuz.
Lütfen, bu tasarıyı bir okuyun, mevcut Polis Vazife ve Selahiyet Kanununu
okuyun, ondan sonra, aynı hükümlerin, aynı denetim görevinin poliste olduğunu
çok açık bir şekilde göreceksiniz.
Bu kanun, yıllardan beri, 1934 yılından beri Türkiye'de
cari, geçerli ve polis bu görevi yapıyor zaten, denetim görevini polis yapıyor.
Benim söylemek istediğim, ruhsat verme işini belediye başkanlarına
bırakıyorsunuz; denetim görevini, para cezası kesmeyi, geçici kapatma cezasını,
onbeş gün, otuz gün ceza verme hususlarını da mülkî amire bırakıyorsunuz, o da
güvenlik güçleri vasıtasıyla yaptırıyor. Benim itiraz ettiğim nokta burası.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Söylenildiği gibi, Avrupa
Birliğinde de böyle bir uygulama yok. Avrupa Birliğindeki sistem bizdekinden
farklı olduğu için, oralarda ve bazı ülkelerde mülkî amirler, emniyet güçleri
belediye emrinde çalıştıkları için oralarda bunların uygulanması son derece
kolay; ama, Türkiye'deki mevcut sistem içerisinde -siz böyle bir kanun
tasarısını getirirseniz- bunun pratikte uygulanmasının çok zor olduğunu
göreceksiniz.
Çok üzüldüm; tasarı komisyonda görüşülürken "ruhsat
verme işlemleri polis tarafından yapılırsa, polis şaibe altında
kalacaktır" deniliyor. Bu, komisyonda görüşülmüş. Biraz önce konuşan sayın
milletvekillerimiz de burada polis için gözyaşları döktüler; ama, aynı
komisyonda görüşülürken, polisin ruhsat verme işlemlerini yapması halinde şaibe
altında kalacağı söyleniyor.
Sayın İçişleri Bakanım, size bağlı olan Polis Teşkilatının
ruhsat verme işlemlerini yapması halinde şaibe altında kalacağı... İşte,
raporda var. Ben, bunu şiddetle reddediyorum. Poliste olunca şaibe olacak,
belediye başkanlarında olunca şaibe olmayacak; böyle bir mantık olabilir mi!
Polisi töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti
sıralarından "geçin, geçin" sesi)
"Geçin" olmaz. Eğer, siz "geçin"
diyorsanız, 200 000 polise siz de haksızlık yapmış olursunuz Sayın
Milletvekili.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bana niye bakıyorsun? Ben
söylemedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Geçin" diyen sizsiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben söylemedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 200 000 polise haksızlık
yapılıyor sayın milletvekilleri. Böyle bir uygulamayı şiddette reddediyorum,
polisler adına reddediyorum.
Bakınız, girişte, polislerimiz 15-16 saat çalışıyor. Yeri
geldiğinde şehit olmaktan çekinmeyen polislerimizin, İçişleri Komisyonunda bu tasarı görüşülürken, eğer ruhsat verme
işlemlerini yaparlarsa şaibe altında olacağı söyleniyor. Sayın İçişleri Bakanı
da geldi, burada şunu söyledi; ruhsat verme işlemleri polisten alınırsa, polis
aslî görevine dönecekmiş, güvenlikle ilgili işlerinde daha başarılı olacakmış.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğru söylüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Doğru söylüyor da, bu tasarıda
öyle denilmiyor. Bu tasarıda başka şey söyleniyor. Niye; para cezasını, geçici
kapatma cezasını, uygun olup olmadığıyla ilgili işleri kim yapacak; denetlemeyi
kim yapacak; polis yapacak. Mevcut tasarıda böyle, polis yapacak. Polis
yapacaksa, polisteki bu konuyla ilgili birim çalışmaya devam edecektir.
Denetimle ilgili raporlar nereye gidecek; umuma açık yerlerle ilgili bölüme
gidecek. Para cezasıyla ilgili yazışma nereden çıkacak; oradan çıkacak. Geçici
kapatma cezası nereden çıkacak; aynı yerden çıkacak. Ruhsat verme, olumlu görüş
bildirme işi nereden çıkacak; polisten çıkacak; yani, bütün bu işlemler, yine
emniyet güçleri tarafından, Emniyetteki ilgili birimler tarafından yapılmaya
devam edilecek. Yapılmaya devam edilecekse, o zaman, Sayın İçişleri Bakanının
söylediği, havada kalıyor. Aynı sayıda güvenlik görevlimiz, polisimiz, bu
işlemleri, aynı şekilde yapmaya devam edecektir bu kanun tasarısı bu şekilde
geçerse.
Sayın milletvekilleri, onun için, bu tasarının, yeniden
gözden geçirilmesi ve verilecek önergelerle, bahsettiğimiz bu aksaklıkların
giderilmesi yönünde mutlaka yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Biz, mülkî idareye güvenmekten kaçınırsak, mülkî idareden,
yetkileri, birer birer, Avrupa Birliği diyerek, demokratikleşme, yerelleşme
diyerek alırsak, mülkî idareden kaçış başlar. İşte, Sayın Bakanım da bilir;
60'a yakın mülkî idare amiri, mülkî idare amirliği görevinden ayrılarak,
çeşitli bakanlıklarda değişik görevlere talip olmuşlar ve oralarda görev
yapmaktadırlar. Mülkî idare mesleği gibi şerefli bir mesleğin mensupları,
artık, bugün, mülkî idare amirliği mesleğinden ayrılma durumunda kalmışlardır.
Bugüne kadar, bu seneye kadar, mülkî idare amirliğinden bu kadar sayıda kişi
başka bir bakanlığa geçmemiştir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz iki sene evvel ayrıldınız,
niye ayrıldınız?
BAŞKAN - Sayın Demirbağ...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, birinci sınıf mülkî
idare amirliğiyle ilgili düzenleme komisyondan geçmiş; fakat, Meclis gündemine
bir türlü getirilememiştir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz niye ayrıldınız?
BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, milletvekili olmak için
ayrıldım ve ayrıldığım mesleğime de son derece saygı duyuyorum. O meslek,
şerefli bir meslektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız,
bu tırpanlama hadisesi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bile, geri gönderilen İl
Özel İdaresi Kanununda zikrediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı geri gönderme
gerekçesinde -bunu, bu kürsüden ben de söylemiştim- vali yardımcılığının
gündemden yavaş yavaş çıkarılmaya başlandığını ve meslek içerisinde hiyerarşik
yapının bozulduğunu belirtiyor. Vali yardımcılarının, artık, yavaş yavaş, mülkî
idarecilik mesleği içerisindeki fonksiyonunun bitirildiğini ifade ediyor. Ben
de, bir mülkî idare amiri olarak, bu düzenlemelerle, getirilen bu yeniliklerle,
mülkî idarenin yavaş yavaş devredışı bırakılmaya çalışıldığını, yerelleşme
adına yanlışlıkların yapıldığını söylüyorum.
Biz, bütün bu yetkileri belediyelere devredelim, ben de
istiyorum; ama, Ankara Büyükşehir Belediyesine bakınız, Melih Gökçek, yıllardan
beri, Kızılay'daki işportacılarla mücadele ediyor; her seferinde, üç günde bir,
beş günde bir "ben, bunları, buradan kaldıracağım" diye ifade ediyor.
Ankara'nın göbeğinde, Kızılay Meydanında yıllardan beri işportacıların
çalıştığını ve belediyenin, zabıta gücüyle, zabıta imkânlarıyla bunu ortadan
kaldırmaya gücünün yetmediğini, her gün, sizler de görüyorsunuz. Elbette
verelim; ama, bunları yaparken, Türkiye'nin şartlarını, içerisinde bulunduğumuz
durumu, Türkiye'nin yönetim yapısını, yetki genişliği ilkesinin nasıl olduğunu
değerlendirerek bunu yapalım.
Komisyonda da bu konu tartışılmış, tutanakları okudum;
belediye başkanlarının bunları kapatmakta zorlanacağını söylüyorlar. Bunu
komisyon üyeleri söylemiş "bunu, mülkî idareye verelim; belediye
başkanları bunu yapamaz; belediye başkanları siyasî kişilerdir; mülkî amirlerin
siyasetle ilişkisi olmadığı için, rahatlıkla bunları kapatabilirler"
diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerimi
söylüyorum.
Burada, 7.7.2004 tarihinde bir konuşma yapmıştım; Belediye
Kanunu görüşmeleri sırasında, Denizli'de kaçak yapılmış bir binayla ilgili bir
konuşma yapmıştım. O konuşmamdan sonra, Sayın İçişleri Bakanı burada bir
konuşma yaptı, oradan bir pasaj okuyup bitiriyorum: "Bu değerli
milletvekili arkadaşımın araştırma, tetkik, inceleme yapmadan, gazete
kupürlerine dayanarak bir meseleyi buraya getirmesi, bence hiç de yakışık
almamıştır." İfade böyle Sayın Bakanım ve devam ediyorsunuz: "Bu bina
kaçak durumu yoktur..."
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum, tamamlıyorum.
"...bu tadilatın da hukuka uygun olduğu belediye
başkanı tarafından defalarca belirtilmiş olmasına rağmen, buranın kaçak olarak
yapılmış olduğunun iddia edilmiş olması, gerçekten, hoş olmayan bir iddia
olmuştur" diyorsunuz Sayın Bakanım.
Bugün, size bu konuyla ilgili olarak, Denizli Belediye
Başkanının, ilgili binanın sahibine yazmış olduğu yazının son paragrafını
okuyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Ruhsat ve eki projelerine
aykırı olarak kapatılan alanların..."
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "...1.11.2004 tarihine kadar
tarafınızdan ruhsat ve eklerine uygun hale getirilmesi, aksi takdirde, 3194
sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliğinin ilgili maddeleri gereğince belediyemiz
tarafından yıkılarak, masrafların, yüzde 20 fazlasıyla tarafınızdan tahsil
edileceğinin bilinmesini önemle rica ederim. Nihat Zeybekci, Denizli Belediye
Başkanı"
O bakımdan, haber kaynaklarınızı, bilgi kaynaklarınızı,
Sayın Bakanım, lütfen bir daha gözden geçirin.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, ilgiyle ve ibretle izliyorum. İlgi ve ibretin nedenini
soracak olursanız, Sayın Bakanın hemen yanı başında oturan Komisyon Üyesi
Milletvekilimiz Sayın Muharrem Tozçöken öyle bir konuşma yaptı ki, ben,
Komisyon Üyesi Sayın Tozçöken'in bir iktidar milletvekili mi, yoksa, Emniyet
Teşkilatının içerisinde bulunduğu sıkıntıları dile getiren ve bunlara çözüm
arayan bir muhalefet milletvekili mi olduğu konusunda çelişkiye düştüm.
Şimdi, iktidar olmanın bazı özellikleri var; iktidar olmak,
muktedir olmayı gerektiriyor ve Sayın Tozçöken'in, bunları şikâyet olarak
burada ifade edeceği yerde, mensup olduğu siyasî iktidarın, söylediği bu
hususların düzeltilmesinde mutlaka adım atacak yasal düzenlemelerin
gerçekleşmesine katkı yapması gerekiyor ve buraya bu yasal düzenlemeleri
getiren bir iktidar milletvekili olarak çıkması gerekiyor.
Sayın Başkan, bu arada, aracılığınızla, Sayın Bakana şu
soruyu yöneltmek istiyorum: Polise "fazla çalışma ücreti" adı altında
ödenen paranın Avrupa Birliği normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında
-ki, çalışma koşullarının güçlüğünden bahsedildi- ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle
ilgili -sayın milletvekiliniz ve komisyon üyeniz de şikâyet ediyor-
Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı? Avrupa Birliği müktesebatının da
zorunluluğu olan bu konuda nasıl bir düzenleme düşünüyorsunuz? Bu, birinci
sorum.
Müsaadenizle ikinci sorum da şu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesinde, makam ve temsil tazminatının
emekliliğe yansıtılabilmesi için iki yıllık çalışma şartı getirilmiştir. 2000
yılında, vazife malulleri ile -ki, birçok şehidimiz var, ben hepsinin ruhunu
şad etmek istiyorum- şehitlerimizin dul ve yetimlerinin mağdur edilmemesi için
bunlardan iki yıllık şartın aranmaması yönünde değişiklik yapılmış; ancak,
kendi iradesi dışında, yaş haddi nedeniyle emekli edilenler bu kapsamda
değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla, Emniyet Teşkilatı mensupları diğer kamu
görevlilerinden farklı olarak, yaş haddinden emekli edildiklerinde iki yılını
doldurmadan yaş haddinden emekli edilenler mağdur olmaktadır. Açık bir
mağduriyet söz konusudur. Bu durumun düzeltilmesi için...
BAŞKAN - Sayın Koç, sorunuzu sorar mısınız.
HALUK KOÇ (Samsun) - Soruyorum.
Bu durumun düzeltilmesi için, şikâyet yerine, Bakanlığınızın
herhangi bir somut çalışması var mı? Bunu tüm Emniyet mensupları merak
ediyorlar Sayın Bakan. Bu durumu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda, diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci
dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı
personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi, mevcut ekgösterge
puanlarının da diğer kamu personeline oranla daha düşük tutulması Anayasanın
eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği halde, bu durum neden hâlâ
Bakanlığınızca düzeltilmemiştir? Bu haksızlığı düzeltmeyi düşünüyor musunuz
Sayın Bakanım?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Bakan, yıllar önce, Yunanistan'a
Türk-Yunan Dostluğu Derneğiyle beraber gitmiştik ve bir şenlik yapmıştık
ortaklaşa. Dolayısıyla, Atina'da bol bol gezme imkânımız olmuştu, bu arada
araştırma imkânımız da olmuştu. Millî Savunma Bakanlığının bazı elemanlarıyla
görüştüğümüzde, Yunanistan Millî Savunma elemanlarının hepsinin grevli,
toplusözleşmeli sendikal hakka sahip olduğunu öğrendik; şaşırdık. Belki aradan
onbeş yıl, belki daha fazla bir zaman geçti.
Türkiye'de halen polisin ve devlet memurlarının, göstermelik
olarak, şimdilik, grevsiz, toplusözleşmesiz bir hak var; ama, polise grevli,
toplusözleşmeli sendikal hak verilebilir mi? Bunun Avrupa Birliği
müktesebatında yeri olsa gerek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Zira, birçok arkadaşımız kürsüye çıktığı zaman, özellikle
AKP'li arkadaşlarımız kürsüye çıktığı zaman, bize, hep 2/B maddesinin bizim
tarafımızdan da dile getirildiğini hatırlatmaktalar. Ayrıca, genel sağlık
sigortasının bizim programımızda da olduğunu söylemekteler; ama, bunun da bizim
programımızda olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Bundan sonra, 2/B
telaffuz edilirken, genel sağlık sigortası telaffuz edilirken bunu da telaffuz
ederlerse seviniriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Sayın Koç'un soruları ile Sayın Ergenç'in sorularını
birlikte cevaplamayı düşünüyorum; çünkü, bu, polisimizin özlük hakları ve
ücretleriyle ilgili konuyu kapsamaktadır.
Yalnız, şunu hemen ifade edeyim ki, benim bakanlığımın ilk
haftasında, bakan olur olmaz valilerimize bir genelge göndermiştim. Bu
genelgede, illerindeki sosyal kapasitenin artırılması, kimsesizlere,
muhtaçlara, çocuklarımıza, yaşlılarımıza, özürlülerimize sahip çıkılması
yanında, polislerimizin mesai saatlerinin ayarlanması ve onların boş
zamanlarını değerlendirebilecekleri, stres atabilecekleri, aileleriyle,
çocuklarıyla birlikte dinlenebilecekleri sosyal imkânların da hazırlanması
konusunda gayret göstermelerini talep etmiştik.
Bu genelgenin dışında, her iki değerli arkadaşımızın temas
ettiği fazla çalışma ücretleri, bilhassa Emekli Sandığıyla ilgili madde ve
yine, Sayın Ergenç'in, emniyet hizmetleri sınıfında...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ercenk efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ercenk...
Pardon, özür dilerim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Estağfurullah...
Sizde Ergenç var çünkü.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet.
Bu konuda çalışmamız vardır ve biz, Maliye Bakanlığıyla
birlikte bu çalışmayı yürütüyoruz. Çalışmalarımızdan biri sadece Emniyet
Teşkilatı sınıfıyla ilgilidir. Polislerimizle ilgili çalışmanın, öyle
zannediyorum ki, son aşamasına gelmiş bulunuyoruz.
Bunun dışında, ayrıca, genel olarak, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunuyla ilgili, devlet personel rejimini yeniden gözden geçiren bir
reform çalışmamız var; Başbakanlıkta, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin başkanlığında kurulmuş olan bir komisyon
tarafından yürütülmektedir. O da, öyle zannediyorum ki, sona yaklaşmış
durumdadır. Hem, genel olarak, devlet memurlarının özlük haklarıyla ilgili
düzenlemeyi içeren, devlet personel reformuyla ilgili hem de polislerimize
yönelik, Emniyet Teşkilatı mensuplarımızla ilgili, saydığınız konulardaki
aksaklıkları giderecek tasarılardır; bu tasarıları, inşallah en kısa sürede
buraya, huzurlarınıza getirmiş olacağız.
Sayın Ülkü'nün bahsettiği grevli, toplusözleşmeli sendika
hakkı belki bazı ülkelerde var; ama, bizim ülkemizde, halen, bazı konularda
bile sendika veya grev gibi haklar yok; herhalde, şu safhada, polis için de
birazcık erken gibime geliyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, size göre
öyle!
HALUK KOÇ (Samsun) - Avrupa Birliğine giriyoruz!..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama, o süreç
içerisinde bu hallolur inşallah.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sadece polise değil, tüm kamu
çalışanlarına bu hakkı tanımak gerekiyor.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bu süreç
içerisinde hepsi hallolur.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, demokratikleşmenin bir tek
işimize gelen tarafını yapmamamız gerekiyor.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, bir
de, müsaade ederseniz, Sayın Ümmet Önalan arkadaşımız...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kandoğan...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Kandoğan...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kendisini çağıralım mı?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır.
Ümmet Kandoğan arkadaşımız, İçişleri Komisyonu raporunda
bulunan bir cümleyi alıp, sanki, bizim, hükümet tasarısındaki gerekçede varmış
gibi sunmaya çalıştı burada. Malum, İçişleri Komisyonu raporunda, o komisyonda
yapılmış olan konuşmalardan pasajlar yazılmıştır. Onun bahsettiği söz de,
komisyon çalışmaları sırasında bir milletvekili arkadaşımızın ifadesidir;
komisyonda, o sözler tespit edilirken bu da yazılmıştır, tasarıyla ilgisi
yoktur. Biz, polisimize, Emniyet mensuplarımıza sonuna kadar güveniyoruz,
burada en ufak tereddütümüz yok.
Benim üzüldüğüm, bugüne kadar, Türkiye'de, yerel yönetimler
reformu, yıllardan beri, her hükümet programına girmiş, her kalkınma planına
girmiş; ama, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Gerçekleştirilemeyişinin
nedenini... Biraz önce konuşmasını da izledim arkadaşımın; halen, şunun
farkında değiliz herhalde, biz diyoruz ki, artık yerelleşelim, yetkilerimizi
merkezî hükümetten alıp yerel yönetimlere devredelim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, soru sormadı ki!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama soru
sayılır.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Soru efendim, itham daha doğrusu,
Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bakın,
konuşmamda da açıkladım; biz, merkezî hükümetteki yetkileri yerel yönetimlere
devrediyoruz, bu kadar basit. Merkezî hükümetin taşradaki teşkilatının
kullandığı bir yetkiyi alıyoruz, belediyelere veriyoruz; yani, bunu bu şekilde
izah etmeye, ben, gerçekten bir mana veremiyorum. Biz polisimize de güveniyoruz
ve yaptığımız bu işlem de tamamıyla yerel yönetimleri güçlendirme, yerel
yönetimlere yetki verme, yerel yönetimlere imkân verme anlayışımızın bir
gereğidir; bunun için bu tasarıyı huzurlarınıza getirdik.
Desteğiniz için, yine, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
POLİS VAZİFE VE SELAHİYET
KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Selahiyet Kanununun mülga 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
"Madde 6. - Polisçe kati delil elde edilmesi halinde;
A) Faaliyetten geçici olarak men edilen ve süresinden önce
açılan,
B) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,
C) 12 nci maddede belirtilen yasaklara uymadığı tespit
edilen,
D) Kapatma cezasını gerektirenler hariç olmak üzere,
işletmenin sahibinin veya sorumlusunun iştiraki, kusuru veya ihmaliyle suç
işlenen,
E) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine
idarî para cezası verilir.
(A) ve (D) bentleri hükümlerine aykırı hareket eden umuma
açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine birmilyar lira; (B), (C)
ve (E) bentleri hükümlerine aykırı hareket eden umuma açık istirahat ve eğlence
yerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon lira idarî para cezası verilir.
Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, mahallin en büyük
mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar
ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu
cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare
mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine
getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret
görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede
sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.
Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı
halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır.
Bir yıl içinde üç defa idarî para cezası verilen ve cezayı
gerektiren yeni bir fiil işlenen umuma açık istirahat ve eğlence yerleri,
mahallin en büyük mülkî amiri tarafından onbeş günü geçmemek üzere geçici
süreyle faaliyetten men edilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir Akarsu'ya...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Aksu...
HALUK KOÇ (Samsun)- Özür dilerim, Sayın Bakan sürekli
soyadları yanlış ifade ettiğinden, herhalde, bana da sirayet etti. Sayın Aksu,
özür dilerim.
Sayın Bakanım, kaçıncı dönemdir, yanılmıyorsam, en az üçüncü
dönemdir İçişleri Bakanısınız; değişik siyasî partilerde, değişik dönemlerde
iki ya da üç.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- İki.
HALUK KOÇ (Samsun)- İki; yani, son, bu dönem için söyleyeyim
"İçişleri Bakanlığı görevine getirildiğim tarihten itibaren" dediniz.
Ben, acaba, ilk bakanlık dönemine geldiğinizdeki tarihi, bu söylediğiniz
taleplerin gerçekleşmesi noktasında milat olarak alabilir miyiz diye düşündüm;
çünkü, bakanlığınız bu konuda yeni değil.
Sayın Bakanım, soru şu: Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisinin polis hakkındaki bildirisinin (B) statüsünün 5 inci maddesinde
"polisler adil bir ücret hakkına sahiptirler, bu ücretin tespitinde
tehlike ve sorumlulukların önemi, çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel
faktörler dikkate alınmalıdır" denilerek, adil bir ücret uygulamasının
özellikle polis teşkilatı için önemi ve zorunluluğu açıkça vurgulanmıştır.
Bakanlığınızın ya da hükümetinizin hazırladığı bildirilen
Kamu Personeli Kanunu Tasarısında acaba demin üstte saydığım gerekçe dikkate
alınmış mıdır? Bu konuyla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Son sorum, bundan sonra soru sormayacağım; 3201 sayılı
Emniyet Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinde umumî zabıta şu şekilde tarif
edilmektedir: Silahlı bir kuvvet olan polis ve jandarmadır. Yani, polisin,
devlet güvenliğinde görev alan silahlı bir kuvvet olduğu vurgulanmıştır. Avrupa
Birliği ülkelerinin hiçbirinde emsali görülmediği halde polisin, kanun
maddesinde de belirtildiği gibi, askerle aynı işi yaptığı halde -burası çok
önemli- zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlığınızın herhangi
bir çalışması var mıdır? Bu konuyu, kıdemli bir İçişleri Bakanı olarak,
sorumluluğunuzdaki Emniyet Teşkilatı mensupları bakımından nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Buyurun Sayın Ercenk
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Bakana,
aracılığınızla şunu sormak istiyorum: Bilindiği gibi, polislerimiz, yaptıkları
görev ve çalışma süreleri açısından çok zor durumdadırlar. Bu zor yaşam
şartları içinde de, ekonomik açıdan, yeterli bir maaş alamadıkları -bütün
çalışanlar gibi- hepimiz tarafından bilinmektedir.
Bu aşamada, polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü
tazminatlardan ve fazla mesaiden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai
ücretleri ise, emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personel büyük
sıkıntıya düşmekte ve ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılmaktadır. Emekli
Sandığı ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin polis memuru
olduğu görülmektedir. Bu durumun düzeltilmesi için Bakanlığınızın yaptığı veya
yapacağı herhangi bir çalışma mevcut mudur?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, bu
maddede, elmalar ile armutlar hep karışıyor; yani, günde 1 000 000 lira ciro
yapan bir esnafa da, günde 10 000 000 lira ciro yapan bir esnafa da aynı cezayı
uyguluyorsunuz; bu, küçük esnaf aleyhine büyük bir haksızlıktır. Yani, diyelim
ki, bir gecede 100 000 000 lira ciro yapan kuruma da aynı cezayı vereceksiniz,
çok büyük iş yapan bir kuruma da -bilerek açacak- yine aynı cezayı
vereceksiniz; bu, haksızlıktır.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, soruyu sorar mısınız; çünkü, süre
daralıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sebze halinden mi bahsediyorsunuz?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bir dakika yahu! Ben
soruyorum; o zaman gel sen sor!..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Tamam...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gel sen sor o zaman!.. O
zaman gel sen sor yahu!..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Niye sorayım, gerek yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Müsaade et o zaman!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurun; lütfen, sorunuzu sorun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, burada
miktar cezası getirerek, küçük esnaf aleyhine büyük haksızlık yapıyorsunuz.
Onun için, bunu ciro üzerinden veya bir başka objektif kriter getirerek...
Burada büyük esnaf ile küçük esnafı aynı kefeye koyuyorsunuz. İstanbul'daki bir
yer ile Ağrı'daki bir yeri aynı kefeye koyacaksınız veya Malatya'nın en büyük
yerindeki bir yer ile çok küçük yerindeki bir yeri aynı kefeye koyacaksınız...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bir müsaade etmiyorsun...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sazı ele aldın; bırak kardeşim!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben saz çalmayı bilmem,
sen bilirsin!
BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen ama...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hangi sazı ele aldım;
sabahtan beri efendice oturuyorum burada! Senin gibi herkese laf atmıyorum ben.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Atamazsın ki sen!
BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verir misiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Sayın Koç'un sorularını öncelikle cevaplandırmak
istiyorum. Ben, tabiî, ikinci dönemdir İçişleri Bakanlığı görevindeyim. Daha
önce, Anavatan Partisi döneminde rahmetli Özal'ın Başbakanlığı ve bir müddet de
Yıldırım Akbulut'un Başbakanlığı döneminde devam ettim, şimdi de, 3 Kasım
seçimlerinden sonra, hükümeti kurduğumuzdan beri İçişleri Bakanıyım. Benim,
hazırlıklara başladığımız dediğim Emniyet Teşkilatı mensubu arkadaşlarımızın
özlük haklarıyla ilgili hazırlıklar yeni; yani, 3 Kasımdan sonraki Bakanlığımız
döneminde, hemen Bakan olduktan sonra bu çalışmaları başlattık. Sizin birinci
sorunuzda da sorduğunuz gibi, adil bir ücrete uygun şekilde bu hazırlıklarımızı
devam ettiriyoruz.
Yine, Sayın Ercenk'in sorduğu soru da irtibatlı; çünkü, bu
hazırlığımız hem şu andaki ücretleriyle hem de emeklilikleriyle ilgilidir.
Gerçekten, polis memurlarımızın, Emniyet mensuplarının emeklilik durumunda
aldıkları ücretler çok önemlidir; bunu da nazarı dikkate alarak, başka
hizmetlerde olduğu gibi, tazminatların emekliliklerinde de sayılması konusunda
hazırlıklarımız var. Yani, Maliye Bakanlığıyla birlikte bu üzerinde
çalıştığımız taslak bunu da içermektedir. Emniyet mensuplarının emekli olmaları
halinde de alacaklarının bir miktar daha artırılması konusunda veya
tazminatlarının da buna sayılması konusunda çalışmalarımız var; bunu
bildireyim. Yani, en çok üzerinde durduğum konulardan biridir.
Tabiî, bu, yine, 3201 sayılı Yasanın 3 üncü maddesindeki,
polisin silahlı bir güç olması, onun, Silahlı Kuvvetler mensubu olduğunu göstermiyor;
silahlı bir güçtür. Ben, birinci Bakanlığım dönemimde, gerçekten, bu konuda
çalışmalar yapmıştım. Ondan önce de, ben, Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı
yaptım ve personelle ilgiliydi görevim, personele bakıyordum. Genelkurmayla
epey yazışmalarımız oldu o zaman. Tabiî, ülkedeki asker sayısının, asker
ihtiyacının öncelikle Genelkurmay tarafından tespit edilmesi gerekir; ama, şu
anda, bu konuyla ilgili, yani, askerlik durumuyla ilgili herhangi bir
çalışmamız yok.
Değerli arkadaşımız Sayın Mevlüt Aslanoğlu, bu cezalarda
belli bir kriter uygulamakla, küçük esnaf ile büyük esnaf arasında bir
haksızlık yapmış olmuyoruz. Bir şey getirmek zorundaydık; yani, bunu, küçük
ciroya, muhasebe kayıtlarına veya ödediği vergiye göre sınıflandıracak olsak,
içerisinden çıkılmaz bir durum olabilirdi. Belki, ileride, daha pratik, bu
sakıncaları da ortadan kaldıracak bir yöntem bulursak, o yöntemi getiririz.
Şimdilik böyle düşündük, böyle getirdik.
Teşekkür ediyorum efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Önergeleri varsa, dikkate alalım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Hakkı
Ülkü |
Haluk
Koç |
|
Bursa |
İzmir |
Samsun |
|
İbrahim
Hakkı Birlik |
Fatih
Arıkan |
|
|
Şırnak |
Kahramanmaraş |
|
Madde 1.- 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Selahiyet Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 6.- Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinden;
A) Faaliyetten geçici olarak men edildiği halde süresinden
önce açılan,
B) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,
C) Bu Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen yasaklara
uymadığı tespit edilen,
D) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,
İşyerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon Türk Lirası ile
birmilyar Türk Lirası arasında idarî para cezası verilir.
Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, belediye sınırları
içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimî encümeni
tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201
sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ
tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz.
İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde
evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para
cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre tahsil olunur.
Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı
halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Umuma açık işyerlerinin ruhsatlandırılmasına ilişkin görev
ve yetkiler bu Kanunla belediye ve il özel idarelerine devredilmektedir. Bu
düzenlemeye paralel olarak, kamu davası açılmasını gerektirmeyen ve sadece
idarî para cezası gerektiren fiillerine uygulanacak cezaların, bu yerlerin
ruhsatlandırılması ve denetimiyle görevli ve yetkili kılınan belediyeler ve il
özel idareleri tarafından uygulanması gerekir. Ayrıca, madde, kanun tekniğine
daha uygun hale getirilmekte, benzer suçlar için öngörülen para cezasının
miktarı eşitlenmektedir. Para cezaları tekerrür halinde iki kat fazla
uygulanacağından, üçüncü tekrarında işyerinin geçici olarak kapatılmasının adil
olmayacağı ve ticarî hayatı olumsuz etkileyeceği düşünüldüğünden geçici olarak
kapatma yetkisi kaldırılmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 2559 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 7. - Kişilerin tek tek veya toplu olarak
eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon,
kamping ve benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane,
içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili yerler; sinema, kahvehane ve
kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve
maharet artırıcı veya zeka geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve
makinelerinin, video ve televizyon oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik
oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler umuma açık istirahat ve
eğlence yeri sayılır.
Sabit veya seyyar olarak kullanılan kara, deniz, hava ve her
çeşit taşıma araçlarında, birinci fıkrada belirtilen faaliyetlerin icrası
durumunda, bu yerler de umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatı, genel
güvenlik ve asayiş yönünden mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu görüşü
alındıktan sonra belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu
alanların dışında il özel idareleri tarafından verilir.
İzin alınmadan açılan umuma açık istirahat ve eğlence
yerleri kapatılır.
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin faaliyet
göstereceği alanları belirlemeye veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence
yerlerinin bu amaç için ayrılan yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde belediyeler, bu alanlar dışında il özel idareleri yetkilidir.
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı
alanların tespiti ve bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve
esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Hakkı Ülkü |
Recep
Yıldırım |
|
Bursa |
İzmir |
Sakarya |
|
Fahri
Keskin |
Muharrem
Tozçöken |
|
|
Eskişehir |
Eskişehir |
|
Madde 2.- 2559 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 7.- Kişilerin tek tek veya toplu olarak
eğlenmesi, dinlenmesi veya konaklaması için açılan otel, motel, pansiyon,
kamping ve benzeri konaklama yerleri; gazino, pavyon, meyhane, bar, birahane,
içkili lokanta, taverna ve benzeri içkili yerler; sinema, kahvehane ve
kıraathane; kumar ve kazanç kastı olmamak şartıyla adı ne olursa olsun bilgi ve
maharet artırıcı veya zekâ geliştirici nitelikteki elektronik oyun alet ve
makinelerinin, video ve televizyon oyunlarının içerisinde bulunduğu elektronik
oyun yerleri; internet kafeler ve benzeri yerler umuma açık istirahat ve
eğlence yeri sayılır.
Sabit veya seyyar olarak kullanılan kara, deniz, hava ve her
çeşit taşıma araçlarında, birinci fıkrada belirtilen faaliyetlerin icrası
durumunda, bu yerler de umuma açık istirahat ve eğlence yeri sayılır.
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatı, bağlı
olduğu kolluk kuvvetinin görüşü alındıktan sonra belediye ve mücavir alan
sınırları içinde belediyeler; bu alanların dışında il özel idareleri tarafından
verilir. Kolluk kuvveti görüşünü yedi gün içinde verir. Ruhsat talepleri bir ay
içinde sonuçlandırılır. İzin alınmadan açılan umuma açık istirahat ve eğlence
yerleri kapatılır.
Bu işyerlerinin faaliyet göstereceği alanları belirlemeye
veya mevcut umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bu amaç için ayrılan
yerlerde toplanmasına, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler;
bu alanlar dışında il özel idareleri yetkilidir.
Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin bulunacağı
alanların tespiti ve bu yerlerin ruhsatlandırılmasında uygulanacak usul ve
esaslar İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Bu işyerleri için düzenlenen işyeri açma ve çalışma
ruhsatlarının bir örneği yetkili kolluk kuvvetine gönderilir. Bu işyerleri
genel güvenlik ve asayiş yönünden genel kolluk tarafından denetlenir.
Bu yerlerin ruhsatlandırılmasında 14.6.1989 tarihli ve 3572
sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerinin hükümleri
uygulanmaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Çelik, gerekçeyi mi okutayım?
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tür işyerleri ruhsatlandırılmadan önce mülkî amirin
olumlu görüşünün alınması, yetkinin tam olarak yerel yönetimlere devredilmesi
sonucunu doğurmayacağı ve ruhsat işlemlerini kolaylaştırmayacağı
değerlendirilmektedir. Bunun sağlanabilmesi için mülkî amirin olumlu görüşü
yerine emniyet ve asayiş bakımından yetkili kolluk kuvvetinin görüşünün
alınması öngörülmektedir. Ayrıca, işlemlerin sürüncemede bırakmaması için, kolluk
kuvveti, görüşünü yedi gün içerisinde verecektir. Bu yerler için işyeri açma ve
çalışma ruhsatına ilişkin taleplerin bir aylık süre içerisinde
sonuçlandırılması amaçlanmıştır.
İzinsiz açılan umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin
mülkî idare amirinin onayına gerek kalmaksızın ilgili belediye veya il özel
idaresi tarafından kapatılması, usulde paralellik ilkesinin bir gereğidir. Bu
yüzden, izinsiz açılan bu tür işyerlerinin doğrudan yetkili belediye veya il
özel idaresi tarafından kapatılabilmesi sağlanmaktadır.
Bu işyerlerinin sıradan işyerleri gibi talep sahibinin
vereceği beyan üzerine ruhsatlandırılması, bu işyerlerinin niteliğine uygun
değildir. Bu işyerlerinin ve işletmecilerin aranan şartları taşıyıp taşımadığı
tespit edildikten sonra işyeri açma ve çalışma ruhsatının düzenlenebilmesi
için, son fıkrada, 3572 sayılı Kanunun 5 inci ve 6 ncı maddelerinin bu
işyerleri hakkında uygulanmaması hususu düzenlenmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 2559 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 8. - Polisçe kati delil elde edilmesi halinde;
A) Kumar oynanan umumî ve umuma açık yerler ile her çeşit
özel ve resmi kurum ve kuruluşlara ait lokaller,
B) Mevzuata aykırı bir şekilde uyuşturucu madde imal edilen,
satılan, kullanılan, bulundurulan yerler,
C) Mevzuata aykırı faaliyet gösteren genelevler, birleşme
yerleri ve fuhuş yapılan evler ve yerler,
D) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
Anayasal düzenine, genel güvenliğe ve genel ahlâka zararı dokunacak oyun
oynatılan, temsil verilen, film veya video bant gösterilen yerler ile internet
üzerinden yapılan yayınlara izin verilen yerler,
E) Derneklere, sendikalara, loca ve kulüplere, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile benzeri kurum ve kuruluşlara ait ve yalnız
üyelerinin yararlanması için açılan lokallerden, birden fazla denetim sonunda
ve yazılı ihtara rağmen, iç yönetmeliğine aykırı faaliyet göstererek umuma açık
yer durumuna geldiği tespit edilenler,
Mahallin en büyük mülkî amiri tarafından otuz günü geçmemek
üzere geçici süreyle faaliyetten men edilir.
Bu maddede yazılı fiiller sebebiyle bir yıl içinde üç defa
faaliyetten men edilen işyerlerinde, bu fiiller tekrar işlendiği takdirde,
işyeri açma ve çalışma ruhsatları, mahallin en büyük mülkî amirinin bildirimi
üzerine, belediye veya il özel idaresi tarafından beş iş günü içinde iptal
edilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 2559 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan "8 inci" ibaresi "6 ncı" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 14.6.1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Belediye hudutları ve mücavir alan dışında kalan
işyerleri ve işletmelere il özel idareleri,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 3572 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine ikinci
fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 7 nci
maddesinde belirtilen umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işyeri açma ve
çalışma ruhsatının bir örneği kolluk kuvvetlerine gönderilir. Umuma açık
istirahat ve eğlence yerleri, genel güvenlik yönünden polis tarafından
denetlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna uygun olarak
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Hakkı
Ülkü |
Haluk
Koç |
|
Bursa |
İzmir |
Samsun |
|
Cavit
Torun |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet
Salih Erdoğan |
|
Diyarbakır |
Malatya |
Denizli |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Çelik?..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde hükmü ikinci madde içinde düzenlendiğinden iptal
edilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir; böylece, madde metinden çıkarılmıştır.
Buna göre, 7 nci maddeyi 6 ncı madde olarak okutuyorum:
MADDE 6. - 26.6.1973 tarihli ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme
Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bağlı olduğu
kolluk örgütünün ve ilgili mahalli idarenin görüşü alınarak mahalli ve en büyük
mülkiye amiri tarafından" ibaresi "bağlı olduğu kolluk kuvvetinin
görüşü alınmak şartıyla belediye veya il özel idaresi tarafından" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Yalova
Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ben, maddenin özünden ziyade, daha evvel burada konuşma yapan
Denizli Milletvekili arkadaşımıza bir cevap vermek istiyorum. Kendisi burada
kıyasıya eleştirdi. Ancak, eleştirilerinin haklı olmadığı inancındayım ve bunun
doğruluğunu da burada ispatlamış durumdayız.
Kendisinin uzun yıllar mülkî amirlik yaptığını ifade etti;
doğrudur, bir ara Siirt'te beraber de görev yaptık. Ancak, uzun yıllar mülkî
amirlik yapan bir kişinin konuyu gerektiği şekilde araştırmadan konuşmasını ben
de hayretle ve üzüntüyle karşıladım. Çünkü, konuyu öylesine bir saptırdı ki...
Aldığım notlar arasında şu var: Gerekçeyle içerik hiç bağdaşmıyor diyor,
hükümet burada Acil Eylem Planında birtakım önlemler aldı, birtakım bürokratik
işlemleri azalttı, nerede bu işlemler diyor. Ben söyleyeyim, ben de eski bir
emniyet müdürüyüm; bir kahvehane açmak için vatandaşın yapmış olduğu müracaat
sırasıyla şöyledir: Gelir dilekçesini mülkî amire verir, mülkî amir havale eder
emniyet müdürlüğüne, emniyet müdürlüğü havale eder ruhsat şube müdürlüğüne;
ruhsat şube müdürlüğü de asayiş şube müdürlüğüne, mahallî karakola ve diğer
ilgili birimlere yazı yazar. Bu yazıları alır, bunların cevapları geldikten
sonra, belediyeye gider, fennî yönden, yer yönünden, yangın yönünden ve sıhhî
yönden belediyeden gerekli işlemlerini yaptırır. Şimdi, biz, burada Emniyeti
tamamen devredışı bırakmışız. Bundan maksadımız da bürokratik işlemleri
gerçekten azaltmak. Sadece, bir tek belediyeye gidip, belediye başkanlığına
vereceği bir dilekçeyle, bu işlemleri Emniyete gitmeden yaptıracak. Kaldı ki
-eski bir emniyetçi olarak söylüyorum- Emniyet Teşkilatı bu işleri yaptığı
zaman, en iyi şekilde, en seri şekilde yapmaya çalışıyordu; ama, ne kadar seri
şekilde yaparsa yapsın, bir olay olduğunda polis memurunu dışarıya çıkarıyoruz,
elindeki işlemler olduğu gibi kalıyor. İki satırlık verilecek cevabı, zaman
geliyor, asayiş önemli olduğundan, üç günde, dört günde veremiyoruz. Bundan da
vatandaş mağdur oluyor. Halbuki, belediyenin böyle bir sıkıntısı yok,
belediyenin böyle bir konusu yok ve bunu da bir hükme bağladık, dedik ki:
Ruhsatlar bir ay içinde tanzim edilip verilecektir. Geçmişte ruhsatlar bazen
iki ayda, bazen üç ayda, bazen dört ayda veriliyordu. Çoğunuz da bunun
şahidisiniz.
Kapatma cezalarının yine aynı şekilde mülkî amirde kaldığını
iddia etti; "hani, bunun neresinde bir işlem yapıldı, neresinde bir fayda
sağlandı" şeklinde. Ama, bu saygıdeğer milletvekilimiz, muhalefet milletvekillerimiz
gibi, verilecek önergeleri veyahut da verdiğimiz önergeleri takip etmiş
olsaydı, eminim ki bu şekilde konuşmayacaktı. Kapatma cezaları mülkî amirden
kaldırılmıştır. Gerçekten, kapatma, bir işyeri sahibi için ağır bir cezadır.
Öylesine denk geliyor ki bazen -polis bunu uygulamak zorunda- 18 yaşından küçük
iki çocuk bulunmuş. Bu, kapatmayı gerektiren bir suçtur. Bunları biz yaptık,
yapmadık değil. Yasa gereği yapmak zorundaydık. 17 yaşında iki çocuk kahvede
oturduğu için polis memuru arkadaşımız tutanak tutmuşsa, biz bunu alırdık,
validen onay aldığımız anda, mülkî amirden onay aldığımız anda kapatmayı
yapmamız gerekir. Bazen öyle oluyor, bayram geliyor, bazen öyle oluyor çok
hareketli günler geliyor ve maalesef, bu kapatmayı gerçekleştiriyoruz. Daha
doğrusu, vatandaşın para kazanacağı bir esnada bu kapatmayı yaptığımız zaman,
üzülsek de bunu yapmak mecburiyetinde olduğumuz için vatandaş bir hayli mağdur
oluyordu. Şimdi bu kapatma cezasını biz mülkî amirden aldık. Mülkî amirin
yetkisini daraltmadık. Tam tersine, uyuşturucu kullanılan yerlerde, kumar
oynanan yerlerde, fuhuş yapılan yerlerde, devletin birliği ve beraberliğini
bozacak olan yerlerde, bu tür yerlerde herhangi bir icraî faaliyet olduğu
takdirde mülkî amirin yine kapatma yetkisi saklı tutuluyor; ama, 17 yaşında bir
şahıs kahveye girmiş, kahve neden kapatılsın?! Yıllarca biz bunun ıstırabını
çektik, sıkıntısını çektik; mülkî amirler de sıkıntısını çektik, sıkıntısını
çektik; mülkî amirler de sıkıntısını çekti. Biz bu kapatma yetkisini kaldırdık,
para cezası getirdik. Para cezasını da mülkî amirden aldık, önergelerle;
belediye sınırları içinde belediye encümenine, belediye sınırları dışında il
daimî encümenine verdik. Şimdi, bunlar kısaltma değil de veyahut da vatandaşın
yararına olan konular değil de nedir, pek bilemiyorum.
Yine, İçişleri Komisyonumuzda, bazı arkadaşlarımızın,
konuşurken, polisi şaibe altına aldığı ifade edildi. Bu, son derece yanlış ve
yanlış olduğu kadar da üzücü bir tabir. Hiçbir arkadaşımız, polisi töhmet
altına alan bir konuşma yapmamıştır, yapmaz da.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Önder, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) - Tabir şöyledir:"Kolluk
kuvvetleri kendisine ait olmaması gereken bu işlemleri yaparken şaibe altında
kalabilir. " Doğrudur; siz, bir insana... Polisin aslî görevi Emniyet
Teşkilatı Kanununda tarif edilmiştir; asayişi sağlar, vatandaşın canını,
ırzını, malını korur. Bunun ötesinde, gidip de kahvenin ruhsatını vermez
veyahut da hamamın ruhsatını vermez veyahut da barın, kafede çalışan umuma
mahsus kadının ruhsatını vermez. Bu işlerin yeri ayrıdır; çünkü, bütün bu
işlerle ilgili komisyonlar ayrıdır, başkanlar ayrıdır; ama, sekreterya görevini
nedense polis yapar. Polisi bu işlerden arındırıp aslî görevine döndürmemiz
lazım; sokakta polisi daha fazla halka göstermemiz lazım. Polisin aslî görevi,
suçu önlemektir; ruhsat vermekle, kahve açmakla veyahut da kahveyi bilmem ne
yapmakla polis bu görevini gerektiği gibi yapamamaktadır.
Ben, özellikle, milletvekili arkadaşımızın konuyu saptırarak
açıklamasını üzüntüyle karşıladım. Gerçekten, kendisi mülkî amirlik yapmıştır;
ama, bu konularda da daha dikkatli, araştırmacı bir şekilde olaya eğilmiş
olsaydı, eminim ki, buradaki konuşması bu şekilde olmayacaktı.
Ben, hepinize saygılar, sevgiler sunuyor; teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi 7 nci madde olarak okutuyorum:
MADDE 7. - 8.6.1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve
İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Açık olarak alkollü içki, bira, şarap ve ispirto ile
her çeşit ispirtolu içki satmak isteyenler, belediye veya il özel idaresinden
ruhsat almaya mecburdurlar. Belediye veya il özel idaresi, ruhsat vermeden
önce, genel güvenlik ve asayiş yönünden, mahallin en büyük mülkî amirinin
olumlu görüşünü alır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkın, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddenin en son bölümünde ifade şu: "Belediye veya
il özel idaresi, ruhsat vermeden önce, mahallin en büyük mülkî amirinin olumlu
görüşünü alır." Olumlu görüş nedir?.. Nasıl bir olumlu görüş?.. Objektif
kriterlere dayanmayan, kişiye göre değişen bir olumlu görüş nedir?.. Onun için,
burada, objektif kriter konulması lazım; şu, şu, şu... Eğer, bu kişinin
savcılıkta, bu kişinin adliyede, bu kişinin bilmem nerede suçu yoksa veririm;
varsa vermem desin. Olumlu görüş, çok sübjektif bir görüş. Burada, mülkî idare
amirlerini çok zor durumda bırakırız. Onun için, buraya, sübjektif değil,
objektif kriterler eklenmesi lazım.
Daha sonra, Sayın Faruk Bey ve arkadaşlarımız tarafından
hazırlanan bir önerge var; burada "mahallin en büyük mülkî amirinin"
kavramı yerine "yetkili kolluk kuvvetinin görüşünü alır" deniliyor.
Yine, sübjektif bir kavram. Hangi görüşü?.. Hangi görüşünü alacaksınız, neye
göre görüş?.. Kişiye göre değişir bu görüşler. Buraya, çok açık ve net bir
şekilde, şu şu konularda görüş belirtilir... Yani, kişinin adlî sicil kaydının
olmadığını, kişide hangi koşulları arıyorsak, o koşulları açık ve net bir
şekilde belirtmemiz lazım. Aksi halde, her emniyete, her kolluk kuvvetine göre,
kişiden kişiye bu değişir. Onun için, Sayın Bakanım, bunu, bir şekilde objektif
kritere bağlamasını... Aksi halde, mülkî amirleri, kolluk kuvvetlerini zor
durumda bırakırız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 639 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
7 nci maddesi ile değiştirilen 19 uncu maddenin birinci fıkrasında geçen
"genel güvenlik ve asayiş yönünden, mahallin en büyük mülkî amirinin
olumlu görüşünü alır" ibaresinin "yetkili kolluk kuvvetinin görüşünü
alır" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna "Kolluk kuvveti
görüşünü yedi gün içinde verir" cümlesinin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Hakkı
Ülkü |
Haluk
Koç |
|
Bursa |
İzmir |
Samsun |
|
Hanefi
Mahçiçek |
Ahmet
Kambur |
Zülfü
Demirbağ |
|
Kahramanmaraş |
Tekirdağ |
Elazığ |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
Müsaade ederseniz, bir noktayı burada açıklamak istiyorum.
Görüş alma konusunda neler yapılacağı yönetmelikle düzenlenecek. Hangi
konularda güvenlik güçlerinin görüşü alınacağı yönetmelikte açık, net izah
edilecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Tamam.
BAŞKAN - Sayın Çelik?..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önceki maddelerde yapılan değişikliğe paralellik sağlanması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi 8 inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 8. - 3.4.1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye
Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasının
(3) numaralı bendinin birinci paragrafında yer alan "inzibati
sebeplere nazaran zabıtaca verilecek ruhsat üzerine" ibaresi madde
metninden çıkarılmış, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 8 inci
maddesi ile 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 2 nci maddesinin (d) bendi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
mülkî amirliklerce verilen izinle faaliyette bulunan umuma açık istirahat ve
eğlence yerlerine ait işlem dosyaları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç üç ay içerisinde ilgili belediye veya il özel idaresine
devredilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi 9 uncu
madde olarak okutuyorum:
MADDE 9. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi 10 uncu
madde olarak okutuyorum:
MADDE 10. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, Başkanlık
Divanına da teşekkür etmeyi unutmayın.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Hükümetimiz
döneminde yerel yönetimler reformu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle
ilgili çok önemli yasalar bu Yüce Meclisimize getirildi, oylarınızla,
desteğinizle kanunlaştı. Şimdi de, yine yerel yönetimlerimize önemli bir
yetkinin aktarılmasıyla ilgili tasarı, biraz önce yine kıymetli destekleriniz
ve katkılarınız sonucu kanunlaşmış oldu.
Başta Değerli Başkanımız
ve Başkanlık Divanı üyelerimiz olmak üzere, siz değerli arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Hayırlı olsun
temennisinde bulunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2004 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.06