BIM 2 1 2004-12-04T09:54:00Z 2004-12-04T09:54:00Z 127 82545 470508 TBMM 3920 941 577816 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22               YASAMA YILI : 3

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 64

 

16 ncı Birleşim

10  Kasım  2004 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya görüşüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2.- Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın, Atatürkçülüğe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in, kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olaylarına karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 36 milletvekilinin, bazı ilçelerin adliye teşkilatlarının kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 23 milletvekilinin, Kastamonu-Küre İlçesi Aşıköy yeraltı bakır ocağında meydana gelen kazanın nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227)

3.- Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 22 milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/702)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678)

3.- Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661)

4.- Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 671)

5.- Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S.Sayısı: 680)

6.- Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Meclis soruşturması komisyonunda tanık olarak dinlenen bir uzmana ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3584)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bir Meclis soruşturması komisyonunda tanık olarak dinlenen bir uzmana ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3586)

3.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, bir mülkiye müfettişinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaptığı denetimlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3708)

4.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, GAP kapsamında yapılan baraj ve sulama kanallarının maliyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/3733)

5.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Suruç Ovası Sulama Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/3734)

6.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, İskenderun Limanı açıklarında batan zehirli atık yüklü gemiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/3766)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarılan paraların kaynağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/3847)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, işçi, memur ve emeklilerin durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3892)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, eski DEP milletvekilleri ile yaptığı görüşmeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3994)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Karayolu Taşıma Yönetmeliği uygulaması nedeniyle mağdur olan nakliye kooperatiflerinin sorunlarına,

Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'ın, Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesinde meydana gelen kazaya, yeraltı zenginliklerinin değerlendirilmesine,

Ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun;

Adana Milletvekili Vahit Kirişci'nin, tavuk etinde hormonal kalıntılar ve tavuklarda antibiyotiklerin yanlış kullanımının olumsuz etkileriyle, alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

Cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 25 milletvekilinin, Türkiye-AB ilişkileri ile AB Komisyonu İlerleme Raporunun geleceğe etkilerinin (10/223),

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 40 milletvekilinin, Ege Bölgesindeki tarım üreticilerinin sorunlarının (10/224),

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi hakkında ileri sürülen iddiaların (10/225),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

Almanya'ya,

Belçika'ya,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.

Bakanlığı sırasında yapılan ihalelerde usulsüzlüklerde bulunduğu ve bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı, aynı zamanda mal varlığında haksız bir artışa sebebiyet verdiği ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 366 ve 240 ıncı maddeleri ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12, 13, 14 ve 15 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın (9/8) (S. Sayısı: 670),

Karadeniz Sahil Yolu işlerinin ihalesinde müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine rağmen, fiyatları ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük ölçüde zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu (9/9) (S. Sayısı: 672),

Haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeler ve Meclis Soruşturması Komisyonları raporlarının, genel görüşmelerinden sonra ayrı ayrı yapılan gizli oylamaları sonucunda kabul edildikleri ve ilgili eski bakanların Yüce Divana sevklerine karar verildiği açıklandı.

10 Kasım 2004 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.38'de son verildi.

                                                                   İsmail Alptekin

                                                                     Başkanvekili

                                 Ahmet Küçük                                                     Harun Tüfekci

                                    Çanakkale                                                              Konya

                                   Kâtip Üye                                                          Kâtip Üye

                         Ahmet Gökhan Sarıçam                                              Yaşar Tüzün

                                     Kırklareli                                                               Bilecik

                                   Kâtip Üye                                                          Kâtip Üye

                                                                                                                                             No. : 22

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

10  Kasım 2004  Çarşamba

 

Raporlar

1.- Uluslararası Göç Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S. Sayısı: 679) (Dağıtma tarihi: 10.11.2004) (GÜNDEME)

2.- Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Dağıtma tarihi: 10.11.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, bir Fransız milletvekilinin Diyarbakır'ı ziyareti sırasında yaptığı açıklamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1326) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığına yapılan atamaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1327) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Manavgat'taki Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi Uygulama Oteli inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1328) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, çocukların korunmasıyla ilgili olarak yapılan çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) sözlü soru önergesi (6/1329) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

5.-  Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu gereği çıkarılan iki genelgeye ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1330) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, eski DEP milletvekilleri ile yaptığı görüşmeye ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3994) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

2.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3995) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

3.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, İLKSAN ile ilgili bazı iddialara ve 5043 sayılı Kanuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3996) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

4.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Diyarbakır-Ergani kapalı cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3997) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3998) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sedat Peker soruşturmasında bazı bilgilerin sızdırıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3999) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

7.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale Valiliğinin basın açıklamalarıyla ilgili uygulamasına ve Bakanlık genelgesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4000) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

8.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın, Antalya'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4001) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sedat Peker'le ilgili bazı soruşturma bilgilerinin basına sızdığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4002) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DEP eski milletvekillerinin yeni bir parti kuracağı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4003) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

11.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, kapalı durumdaki kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4004) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

12.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Merkezi Uzlaşma Komisyonu tarafından vergi borçları silinen bazı kişi ve firmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4005) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

13.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Çukobirlik sanayi tesislerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4006) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

14.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'ya bağlı bazı köylerin yol ve içme suyu sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4007) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)

15.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, Antalya'da yapımı yarım bırakılan su sporları tesisine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4008) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

16.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DİE'nin büyüme oranı hesaplarında kullandığı matrislere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4009) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Lozan Antlaşmasının bir maddesinin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4010) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)

18.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Alaaddin Çakıcı'nın (9/40,41) no'lu Meclis Soruşturması Komisyonu Raporunda yer alan ifadesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4011) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

19.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Mercedes Benz Türk A.Ş. hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4012) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

20.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4013) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

21.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AŞTİ'de taşıyıcılık işlerini yürüten firmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4014) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Vatikan'ın yayımladığı bir resmi belgedeki Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4015) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

23.- İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, Trabzon Havalimanının Irak'ta lojistik destek amacıyla kullanıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4016) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

24.- Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, oto galerilerinin konut bölgeleri dışına taşınıp taşınmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4017) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

25.- Antalya  Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Büyükşehir Belediyesindeki bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4018) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

26.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bazı otobüs firmalarının Ankara'daki özel terminallerden yolcu almalarının yasaklandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4019) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

27.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Ankara Büyükşehir Belediyesince yapılan elektronik su saatleri ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4020) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

28.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, ASKİ'nin bozuk su sayaçları nedeniyle abonelerden tahsil ettiği fazla ücrete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4021) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

29.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, özel tiyatrolara verilen devlet desteğine ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4022) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

30.- Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, turizm işletmeleri ile seyahat acentalarının indirimli elektrik kullanabilmelerine yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4023) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

31.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kütüphanelerdeki personel ihtiyacına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4024) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

32.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, anaokulu öğretmenlerinin çalışma koşullarına ve özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4025) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

33.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Osmaniye İl Millî Eğitim Müdürü hakkında idari bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4026) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

34.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, felsefe grubu öğretmenliği atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4027) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

35.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, ÖSYM'nin yaptığı sınavlardan aldığı ücretlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4028) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

36.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sığır yetiştiricilerine ödenecek teşvik primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4029) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

37.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, kestane ve kestane şekeri üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4030) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

38.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, İnanlı Tarım İşletmesinin kiralanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4031) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

39.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Devlet Memurları Görevde Yükselme Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin uygulamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4032) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

40.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Elazığ'a bağlı Alacakaya-Arıcak yol projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4033) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

41.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Lüleburgaz ve Çerkezköy için yapılan doğalgaz dağıtım lisansı ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4034) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

42.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, hastanelerde sendika temsilcileri ve sendika yöneticilerinin görev yerlerinin değiştirildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4035) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

43.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Alaaddin Çakıcı'nın Meclis Soruşturma Komisyonu raporunda yer alan bazı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4036) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

44.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Kanal A TV'nin kurucularına ve sermayesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4037) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

45.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, pamuk üreticilerine ödenecek primlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4041) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)

46.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, dalkavuklarla ilgili olarak basında yer alan açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4042) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

47.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı firmalarca Başbakanlığa hediye edilen Mercedes ve Hyundai araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4043) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

48.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yerel basına yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4044) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

49.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Maliye ve Millî Eğitim bakanlıkları arasında okul-aile birlikleri ile ilgili olarak imzalanan protokole ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4045) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

50.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, THY'ye uçak alımları karşılığında yabancı bir firmadan hediye talep edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4046) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

51.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, İmralı'da tutuklu bulunan terör örgütü liderinin avukatları aracılığıyla örgüt yönetimini sürdürdüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4047) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

52.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İli Çıldır İlçesindeki spor tesisine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4048) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

53.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, futbol-mafya ilişkileri hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4049) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

54.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, Zorunlu Deprem Sigortası ile ilgili yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4050) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

55.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, Halk Bankasının esnaf kredi faiz oranına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4051) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

56.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, internet salonlarının denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4052) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

57.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki yabancı ve kaçak işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4053) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

58.- Elazığ Milletvekili Abdulbaki TÜRKOĞLU'nun, oto galericilerinin şehir dışına taşınmasına yönelik yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4054) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

59.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, Ukrayna'da yakalanan bir firari hükümlünün üzerinden çıktığı iddia edilen yeşil pasaporta ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4055) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

60.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun Gazi Belediyesinin personelin çalışma saatleri ile ilgili uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4056) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

61.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Aile Hekimliği pilot uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4057) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

62.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, döner sermaye yönetmeliğinin uygulamada neden olduğu sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4058) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

63.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, tarımda kullanılan kimyasal gübreye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4059) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

64.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, genetiği bozulmuş tarım ürünlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4060) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

65.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sosyal güvenlik kuruluşlarının  2000-2004 yılları zarar ve alacakları ile bütçedeki paylarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4061) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

66.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, kaçak akaryakıt tüketimi ve alınacak önlemlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4062) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

67.- Erzurum Milletvekili Mustafa ILICALI'nın, ilk ve ortaöğretim okullarındaki trafik ve ilkyardım derslerine ve üniversitelerde trafik öğretmenliği programı açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4063) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

68.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, yol yapımındaki kusurların, trafik kazalarına sebebiyet verdiği iddialarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4064) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 36 Milletvekilinin, bazı ilçelerin adliye teşkilatlarının kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 23 Milletvekilinin, Kastamonu-Küre İlçesi-Aşıköy yer altı bakır ocağında meydana gelen kazanın nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2004)

3.- Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 22 Milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.05

10 Kasım 2004 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün Ulu Önder Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümüdür. Genel Kurulumuzu, Yüce Atatürk'ün aziz hatırası önünde, 2 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN - Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Mustafa Kemal Atatürk ve dünya görüşü hakkında Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya görüşüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Kasım 2004. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü nedeniyle, O'nu ve dünya görüşünü kısmen ifade etmek amaçlı gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığı dönem ve konjonktürde fikir ve eylemleriyle yalnızca onlarca yıl sonraki günümüze değil, yüzyıllar sonraki zamana çığır açan seçkin insanı Yüce Meclisin anlamlı kürsüsünden ifade etmenin onurunu sizlerle paylaşıyorum. Çok yönlü kişiliği, üstün zekâsı, olaylar karşısındaki soğukkanlılığını asla kaybetmeden devlet-millet heyecanını en üst noktada tutarak hızlı ve sağlıklı karar alma özelliği, bilimi rehber edinip milletin geleceğini ve devletin bekasını esas alması, O'nu Atatürk yapan en önemli vasıflardır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Milletine bırakmış olduğu en büyük eseri, çağdaş ve modern Türkiye Cumhuriyetini muhkem temeller üzerine kurması ve geliştirmesidir. O'nun için gerçek ve gerçekçilik, ancak akıl ve mantığın sınırları ölçüsünde vardır. Bu nedenle, gerçekleştirmek istediği tüm atılımlarda ve yeniliklerde akıl ve mantığı şiar edinmiştir.

Değerli milletvekilleri, Atatürk'e göre en iyi kişi, kendinden çok ait olduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına kendini adayan insandır. Cumhuriyetin temelini kültür olarak gören Atatürk, medeniyet yolunda başarıyı yenileşmeye bağlamakta ve devamla "sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme yolu budur. İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde layık olduğumuz yeri alacağız, onu koruyacağız ve sürdüreceğiz. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır. Millet açıkça bilmelidir, medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar ve yok eder. Biz, Batı medeniyetini bir taklitçilik olsun diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyeti seviyesi içinde benimsiyoruz. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak hayatın şartıdır. Bu yolun üzerinde duraksayanlar veya bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar" demektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk'ün temel hak ve hürriyetlere yönelik ifadesinde "çağdaş demokraside kişisel hürriyetler, özel bir değer ve önem kazanmıştır. Artık kişisel hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi söz konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve kıymetli olan kişisel hürriyetin medenî ve demokrat millete neyi ifade ettiği 'hürriyet' kelimesinin mutlak şekilde düşünülebilen manasıyla anlaşılamaz. Söz konusu olan hürriyet, sosyal ve medenî hürriyettir. Bu sebeple, kişisel hürriyeti düşünürken, her kişinin, nihayet bütün milletin ortak çıkarını ve devletin varlığını göz önünde bulundurmak lazımdır. Anlaşılıyor ki, kişisel hürriyet mutlak olmaz. Bir başkasının hak ve hürriyeti ve milletin ortak çıkarı, kişisel hürriyeti sınırlar" demektedir.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk, millî egemenliğe ağırlıklı vurgu yaparak "millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler, her tarafta yıkılmaya mahkûmdur. Bütün cihan bilmelidir ki, bu devletin ve bu milletin başında hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır, o da millî egemenliktir; yalnız bir makam vardır, o da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir" demektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

AHMET IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk ve düşünceleri, her dönem ve durumda, zengin bir yoruma, derin algılamaya yönelik ince hassasiyete, nesillere kalıcı aktarılmaya yönelik yüksek ideallere gereksinim duymaktadır.

Gönlümüzde ve ideallerimizde her gün yeniden doğan büyük lider ve büyük insanı rahmetle anarken, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

İkinci söz isteği, Atatürk'ün 66 ncı ölüm yıldönümü münasebetiyle, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.

Buyurun Sayın Araslı. (Alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın, Atatürkçülüğe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürkümüzün 66 ncı ölüm yıldönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Atatürk, tarihin düşünceleri ve eserleriyle ölümsüzleşebilmiş ender kişilerinden birisi; inanılmaz Kurtuluş Savaşımızı zaferle sonuçlandırarak yurdumuzu düşmanlardan kurtaran destansı başkumandan; ezilen ulusların bağımsızlık savaşlarında örnek aldığı ulu önder; ümmet anlayışına dayalı bir toplumdan çağdaş Türk Ulusunu yaratan, cumhuriyetimizi kuran ve dünyaya kabul ettiren büyük devlet adamı; devrimlerimizin eşsiz mimarı; ulusumuza akılcı düşüncenin erdemini, hukukun üstünlüğünün, bilimin ve çağdaşlığın önemini öğreten başöğretmen; ulusumuzun simgesi, geçmişimizin olduğu gibi geleceğimizin de ışığı ve aydınlığıdır. O, o kadar büyük ve öngörülüdür ki, dün açıkça ona karşı olduğunu ilan edenler, bugün ona sığınmak, onun düşüncelerini savunmak, onun düşüncelerinin arkasında olduğunu ifade etmek gereğini duymaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürkçü olmak bir onurdur; ama, Atatürkçü olmak zordur. Herkes Atatürkçü olamaz. Atatürkçü olmak, Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyetinin düşünsel temellerini oluşturan ilkelerini anlamak, benimsemek, savunmak ve bu ilkelerin gösterdiği yolda yorulmadan, duraksamadan daha iyiye ulaşmak için ilerlemektir; ulusun beraberliğini, yurdun bütünlüğünü, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı ödün vermeden korumak ve savunmaktır; hukukun üstünlüğünden, özgürlükten, bilimden, akıl, ahlak ve çağdaşlıktan yana olmaktır; dürüstlüğü siyasete ve toplum yaşamına hâkim kılmak, halka hizmet sunmaktır.

Laikliği ve cumhuriyeti kemirmeye, türbanı siyasal bir simge haline getirmeye, dini siyasete alet etmeye, hukuk devletini din devletine dönüştürmeye, kadını ikinci sınıflığa itmeye kalkışanlar ile bu gibi kimselere dur demeyenler, engel olmayanlar, hatta ışık yakanlar, yol açanlar Atatürkçü olamazlar.

Kuşkusuz, Atatürk'ün düşünceleri ve Türkiye Cumhuriyetinde kurduğu çağdaş yaşam biçimi, uygarlığın aydınlığından yarasalar gibi ürkenleri rahatsız etmiştir. Bunların içinden, Atatürk'e, eserlerine, düşüncelerine, resim ve anıtlarına çeşitli şekillerde saldıranlar olmuştur; hâlâ da olmaktadır; ancak, bu kimseler, sapkınlıklarıyla Atatürk'ü değil, sadece ve sadece kendilerini küçültebilmişlerdir. Herkes bilmelidir ki, başta laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, Atatürk'ün tüm eserleri sağlam temeller üzerinde durmaktadır ve Atatürk'ün düşünce ve ilkeleriyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaklardır. Bunu sağlamaya gücümüz, kudretimiz vardır.

Ne Şehit Kubilay'ın sapkın katilleri ve onların düşünce arkadaşları, ne tarikat şeyhleri ve din bezirgânları, ne tarikat şeyhlerini resmî devlet konutlarında ağırlamaya kalkışanlar, ne cumhuriyete başkaldırının siyasal simgesi haline getirdikleri türbanı meşrulaştırmaya çalışanlar, ne İran usulü bir rejimi Türkiye'ye getirmeye heveslenenler, ne uyduruk Kur'an kurslarında küçücük çocuklara Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı aşılamaya yönelenler emellerine ulaşabilmiştir, ne de imam kökenli bir kadrolaşmayla laik cumhuriyeti kuşatmaya heveslenenler, demokrasi, laiklik ve cumhuriyeti takıyye olarak savunur gibi yapıp, aslında kemirmeye yönelenler, reform adı altında din devletinin altyapısını hazırlamayı düşleyenler, devletimizin varlık ve bağımsızlık belgesi olan Lozan Antlaşmasını rafa kaldırmaya hazırlananlar, tekrar Sevr Anlaşması koşullarını Türkiye'ye kabul ettirmeyi arzulayanlar, ulusumuzu ümmet anlayışı içinde eriterek yok etmeyi, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü parçalamayı hedefleyenler, toplumumuzu çağdaşlıktan tutuculuğun karanlığına itmeyi, kadınlarımızı ikinci sınıflığa geriletmeyi isteyenler emellerine ulaşabileceklerdir; çünkü, Atatürkçülerin gücü, buna asla ve kat'a izin vermeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Bu gerçeğe olan inancımı, Atatürkümüzün 66 ncı ölüm yıldönümünde ifade etmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki varlığını Atatürk'e ve O'nun mimarı olduğu devrimlerimize borçlu bir cumhuriyet kadını olarak, bir görev biliyorum.

Ne mutlu bize ki, Atatürkümüz var; ne mutlu bize ki, Atatürkümüzü, O'nun eserlerini ve düşüncelerini sonsuza dek yaşatmaya takatımız ve gücümüz var.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, gündemdışı konuşmalara Hükümet adına cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Hükümet adına söz isteği var.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (Alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 10 Kasım. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 66 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı. Kendisini rahmetle, minnetle bir kez daha anıyoruz.

Ne zaman 10 Kasımlar gelse, ilkokul üçüncü sınıfta yaşadığım ufak bir anı hafızamda canlanır. Anadolu'da, kırsal bir yörede, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyim. Müfettiş gelmiş okula. Sınıfımıza girdi, beni ayağa kaldırdı "söyle bakayım yavrum, Atatürk nerede yatıyor" dedi. Ben, hemen cevap verdim "Anıtkabir'de yatıyor." "Hayır" dedi "kalbimizde yatıyor diyeceksin." O sözün ne anlama geldiğini, ilerleyen yaşlarda ve şimdi çok daha iyi anlıyorum; çünkü, O, yaptıklarıyla milletimize mal olmuştur. "Benim fani vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; ama, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır" derken, kuşkusuz, devleti, cumhuriyeti ve rejimi sürekli kılmanın gerekliliğini de vurgulamıştır.

İlköğretim sıralarındayken, yurttaşlık bilgisi kitaplarında bir anekdot vardı -şimdi kitaplarda görmüyorum- hatta resimliydi, altında Atatürk'le ilgili şöyle bir anı vardı: Bir gün, Kastamonu koğuşlarını gezerken, bir Mehmetçiğe "söyle bakayım yavrum, bu ülkeyi, bu vatanı kim kurtardı" diye sormuş; o da, benim verdiğim -demin anlattığım gibi- dürüstlükle cevap vermiş "Atatürk kurtardı komutanım" demiş. O, başını iki yana sallamış "hayır, bu millet kendi kendini kurtardı" demiş.

1920'li yıllarda, böylesine bir millet egemenliği şuuruna ve demokrasi anlayışına pek az liderin sahip olabileceğini düşünüyorum. Şimdi, yaşadığımız şu çağdan, .-demek ki, seksen yıl gibi bir zaman olmuş- seksen yıl önce, krallıkların, hükümranlıkların hüküm sürdüğü bir çağda, böyle bir düşünceyi ortaya koyabilmek, ancak müstesna kişilere mahsus bir özelliktir diye düşünüyorum.

Kuşkusuz, O aramızda değil; ama, O yaşıyor; kalplerde yaşıyor, düşünceleriyle yaşıyor, ilkeleriyle yaşıyor ve yaşamaya da devam edecektir. O, millet egemenliğine son derece inanmış "hâkimiyet bilakaydüşart" cümlesini Anayasanın da ilkeleri haline getirmek suretiyle, inanıyorum ki, o çağda, demokrasinin, en geniş anlamda demokrasinin de temellerini atmıştır. O bakımdan, kendisini, yaptıkları karşısında bir kez daha şükranla anmak, herhalde görevimizdir, vazifemizdir diye düşünüyorum.

Bazı değerlerimiz var ki, onlar siyasetüstüdür, partilerüstüdür; hep öyle olmalıdır. Bunlardan bir tanesi dindir. Din ve dinî inançlar, hiç kimsenin tekelinde olmamalıdır. Din, mutlaka siyasetin üzerinde tutulmalıdır. Bunlardan bir tanesi de Atatürk'tür. Atatürk de, mutlaka siyasetin üzerinde tutulmalıdır. (Alkışlar) Atatürk'ten yola çıkarak siyaset yapmak, bana göre, o büyük kurtarıcının hatırasına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. O bakımdan, milletimize böylesine mal olmuş değerlerimizi, mutlaka, her türlü şahsî düşüncelerimizin üstünde, siyasal düşüncelerimizin üstünde tutmaya özen göstermeliyiz.

Kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağım. Bundan bir süre önce, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanıydı o zaman, Sıtkı Paşayla bir uçak yolculuğunda tanıştık; bana Atatürk'le ilgili bir hatırayı anlatmıştı, beni çok etkilemişti. O hatırayı oradan aldığım şekliyle sizlere naklederek huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.

Büyük Taarruz öncesi, Kocatepe'de geçiyor. Ertesi gün Büyük Taarruz başlayacak. Yanılmıyorsam, Gazi'nin yanında Fevzi Çakmak var. Gece ilerlemiş, uyuyamıyorlar. Bir ses, gecenin karanlığını yırtan bir ses duyuluyor. Askerler var Kocatepe'nin alt tarafında. Biri "ben size demedim mi, niye sözümü dinlemediniz" diye bağırıyor. Atatürk'ün yanındaki zat -Fevzi Çakmak olduğunu sanıyorum- "Gazi'yle birlikte aşağıya indik sesin geldiği yere. Bir komutan karşımıza çıktı 'nedir, demin burada bir ses duyduk, sebebi neydi' diye sorduk.Paşam, bir er sözümüzü dinlemedi. Akşamdan tüm askerler mataralarını suyla doldurdular 'bu mataraları asla boşaltmayın, yarın cephede size lazım olacak' diye kendilerine tembih ettik; ama, askerin biri, bu mataradaki suyla gusül aptesi almış. Onun için bağırdım, yarın cephede ne yapacaksın diye." Fevzi Çakmak "Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sözü duyunca gözleri nemlendi 'dokunma, müdahale etme, bu asker bu inançla yarın cephede asla susamayacaktır' dedi" diyor.

Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı bu inançla yapılmıştır, cumhuriyetin temellerinde bu inanç yatar. Milletimizin kendisine has değerleri cumhuriyetimizin mayasında vardır.

Bu hatıra beni hep etkilemiştir. O'nun kendi değerlerimizle ilgili düşüncesi, Balıkesir'de Zağanos Paşa Camiinin girişinde, her iki kapının girişinde bir mermere işlenmiştir. Ne zaman Balıkesir'e gitsem mutlaka oraya gider, Atatürk'ün o mermerde yazılı olan sözlerini, orada yapmış olduğu bir konuşmayı tekrar tekrar okuma ihtiyacını hissederim.

Tekrar, ruhu şad olsun efendim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, son günlerde yaşanan kapkaç olaylarıyla ilgili olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen'e aittir.

Buyurun Sayın Sekmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in, kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olaylarına karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda ülkemizin gündemini oluşturan ve kamuoyunun yakından takip ettiği kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olayları hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, üyesi olmaktan onur duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, malumunuz olduğu üzere, son zamanlarda, özellikle, İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerimizde meydana gelen kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı ve buna benzer suçlar bizleri derinden üzmekte ve endişeye sevk etmektedir. Daha bir hafta önce, 3 Kasım 2004 tarihinde, ömrünü eğitime adamış bir vatandaşımızın kıt kanaat imkânlar içerisinde okutmakta olduğu Kocaeli Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisi Ahmet Hakan Canıdemir, akşam saatlerinde evine dönmek üzereyken, Devlet Demiryollarına ait Adapazarı-Haydarpaşa treninde yolculuk yaparken, saat 21.45'te, Erenköy-Kızıltoprak istasyonları arasında cep telefonunu gaspetmek isteyen üç kişinin saldırısına uğramış, dövülmüş ve hızla giden trenden aşağıya atılmak suretiyle ağır şekilde yaralanmıştır. Maalesef, bu yavrumuz, 5 Kasım 2004 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Yeri gelmişken, hemen şunu da belirtmekte fayda görmekteyim: Bu menfur olayın diğer yolcuların gözleri önünde cereyan etmesi ve gerekli sosyal refleksin gösterilmemiş olması, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken, üzücü bir olaydır. Bu vesileyle, genç yaşta hayata gözlerini yummuş olan yavrumuza Allah'tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve arkadaşlarına başsağlığı dileklerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, yıllardır ülkemizde kangren haline gelmiş olan kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı gibi suçlar son zamanlarda endişe verici boyutlara ulaşmış ve bu konuda, gerek önceki dönemlerde gerekse bu dönemde yasal ve idarî önlemler alınmaya çalışılmıştır; ancak, toplumsal mekânların, caddelerin, sokakların, toplutaşım araçları olan tren, tramvay, otobüs ve minibüslerle seyahat edenlerin emniyetini, işyerlerinin ve konutların güvenliğini sağlamak, sorumlu mevkilerde bulunanların birinci derecede görevidir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu tür suçların meydana gelmesindeki sebep-sonuç ilişkisini, gerek sosyolojik, ekonomik ve hukukî gerekse de güvenlik boyutlarını incelemek gerekmektedir. Şöyle ki: Gasp, kapkaç, konut ve oto hırsızlığı gibi suçları işleyen kişi veya kişilere verilecek olan cezaların caydırıcılığının olmadığı ve bu yüzden de bu tür suçları işlemeye meyilli olan insanların cesaretlendirildiği halkımızın geniş bir kesimi tarafından kabul görmektedir. Daha önceleri, özellikle "kapkaç" diye tabir edilen suçun Ceza Kanunumuzda açık bir şekilde belirtilmediği ve cezasının yeteri kadar etkili olmadığı bilinmektedir; ancak, kısa bir süre önce yasalaşan ve 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununun 142 nci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde "suçun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır" hükmü getirilerek, hem kapkaçın açık bir tarifi yapılmış hem de cezası ciddî şekilde artırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın sözlerinizi efendim.

MEHMET SEKMEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konunun diğer bir boyutu ise eğitim boyutu. Burada, yine o klasikleşmiş sözü söylemek durumundayım; önce eğitim. Ailelerimizde küçük yaştan başlamak kaydıyla, okullarda ilköğretimden üniversiteye kadar bir bireyin topluma faydalı bir şekilde nasıl yetiştirilmesi, yönlendirilmesi ve toplumla barışık halde yaşamını sürdürebilmesi formüllerinin çok iyi araştırılması ve uygulanabilmesi için gerekli önemi ve desteği vermemiz gerekmektedir. Tabiî ki, bu eğitim süreci sadece okul ve aileyle sınırlı değildir. Toplumu bilgilendiren, yönlendiren ve etkisi altında bırakan bütün kurum ve kuruluşlara, özellikle yazılı ve görsel yayın kuruluşlarına -ki, burası çok önemlidir- ciddî görevler düşmektedir. Bazı görsel yayın kuruluşlarımızın ortaya koyduğu, çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde şiddeti çağrıştıran, kuralsızlığı bir hayat biçimiymiş gibi sunmaya çalışan dizi ve yayınlardan kaçınılması gerekmektedir. Daha sağlıklı, barışçı, üretken, suça karşı meyilli olmayan bir nesil yetiştirmek için, toplumun bütün kesimleriyle el ele vererek bu görevi yerine getirmek durumundayız.

Değerli arkadaşlar, olayın bir de güvenlik boyutu vardır ki, bu da çok önemlidir. Malumunuz olduğu gibi, toplumu oluşturan fertlerin güvenliğini sağlamak öncelikle devletin aslî görevidir. Vatandaşlarımızın özgürce ve rahatça seyahat edebilmeleri, gidecekleri yere sağlıklı ve güvenli bir şekilde ulaşmaları gerekir. Özellikle, toplutaşım araçlarındaki güvenlik önlemlerinin bir an evvel alınması gerekmektedir. Şehirlerarası çalışan ekspres tren biletlerinde bileti satın alan kişinin kimlik bilgileri yer almalı, istasyonlarda bu trenlere şehir içi yolcuları alınmamalıdır. Ayrıca, hareket halinde olan yolcu trenlerinde kapı kapama sistemi merkezî olmalı ve sadece duraklarda açılabilmelidir. Tüm toplutaşım araçlarında modern güvenlik sistemleri kurulmalıdır. Turnike ve kamera sistemlerinin kuruluşuyla, vatandaşlarımızın can ve mallarına yönelik saldırılar için caydırıcı güvenlik altyapısı oluşturulmalıdır.

Her kurumun, vatandaşa götürmüş olduğu hizmetin kaliteli ve verimli olmasına dikkat etmesi kadar, o hizmetten vatandaşlarımızın güvenli bir şekilde faydalanmasına da hassasiyet göstermesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu menfur olayda da görüldüğü gibi, Türkiye ekonomisinde büyük bir yara olan kayıtdışı ekonominin belli bir programla ve kararlı bir biçimde kontrol altına alınması zorunludur. "İkinci el" diye tabir edilen ve genellikle elektrik-elektronik cihazları ve oto yedek parçalarını kapsayan pazarın kontrol edilmesi çok önemli bir husustur. Bu piyasa, çoğunlukla gasp ve hırsızlıkla elde edilen malların ortaya sürüldüğü bir pazardır. Bu piyasa için farklı bir model ve kontrol sistemi kurulmalıdır. Bunun sağlanmasında Maliye Bakanlığımız yetkililerine büyük görevler düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, son günlerde artış gösteren kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olaylarının önüne geçilebilmesi için, özellikle toplutaşım hizmeti veren kurumlarımızdaki güvenlik personeli eksikliğinin en kısa sürede giderilmesi gerekir ve valiliklerimizin, kaymakamlıklarımızın, genel kolluk kuvvetlerimizin ve yargı mensuplarımızın koordineli bir şekilde işbirliği yaparak gerekli önlemlerin alınması zarurîdir.

Ayrıca, yine, valilik ve kaymakamlıklarımızca, il ve ilçelerinde yaşayan ve madde bağımlısı olan sokak çocuklarının takibe alınarak tespitinin yapılması ve bu yavrularımızın madde bağımlılığından kurtarılarak sağlıklı bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, özellikle belirtmek istediğim diğer bir husus da şudur: Bu tür olaylara maruz kalan vatandaşlarımızın ve görgü tanıklarının, zaman kaybetmeden emniyet birimlerine müracaat etmeleri gerekmektedir. Burada, vatandaş ve kamu yöneticilerinin işbirliği söz konusudur. Bu olayları ilgili birimlerimizin titizlikle takip ederek kısa sürede neticeye kavuşturmaları vatandaşlarımızın acil beklentisidir.

Değerli milletvekilleri, bu konu, 8 Kasım 2004 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelmiş ve kapkaç terörünün önüne geçebilmek için dört bakandan oluşan bir komisyonun oluşturulmasına karar verilmiştir; bu da, durumun ciddiyeti ve aciliyeti bakımından yerinde bir karar olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime bu noktada son verirken, menfur olaylarda ve bu olayda hayatını kaybeden genç yavrumuza ve diğer insanlarımıza, vatandaşlarımıza Allah'tan, tekrar, rahmet diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sekmen.

Sayın Bakan, bir talebiniz var mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Yok. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım; ancak, sunuşun Kâtip Üyemiz tarafından oturduğu yerden yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 36 milletvekilinin, bazı ilçelerin adliye teşkilatlarının kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Bakanlığı tarafından yaklaşık 140 ilçemizdeki adliye teşkilatları aniden kapatılmış ve bu ilçelerimizdeki görevliler başka il ve ilçelere tayin edilmişlerdir. Bu işlemle vatandaşlarımızın içinde bulunduğu sorunlar dikkate alınmadan, bu ilçelerimizin hangi ölçüler çerçevesinde objektif kriter konularak değerlendirildiği belirsizdir. Bu nedenlerle Anayasanın 98 inci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1.- Ferit Mevlüt Aslanoğlu            (Malatya)

2.- Özlem Çerçioğlu                       (Aydın)

3.- Abdurrezzak Erten                   (İzmir)

4.- Tuncay Ercenk                          (Antalya)

5.- Muharrem Kılıç                        (Malatya)

6.- Erdal Karademir                        (İzmir)

7.- Kemal Demirel                          (Bursa)

8.- Mehmet Parlakyiğit                  (Kahramanmaraş)

9.- Ahmet Yılmazkaya                   (Gaziantep)

10.- Feridun Ayvazoğlu                 (Çorum)

11.- Orhan Eraslan                         (Niğde)

12.- Uğur Aksöz                            (Adana)

13.- Mehmet Mesut Özakcan        (Aydın)

14.- Canan Arıtman                        (İzmir)

15.- Gürol Ergin                             (Muğla)

16.- Ali Cumhur Yaka                    (Muğla)

17.- Kemal Sağ                               (Adana)

18.- Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

19.- Yüksel Çorbacıoğlu                 (Artvin)

20.- Mehmet Küçükaşık                (Bursa)

21.- Osman Kaptan                        (Antalya)

22.- Engin Altay                             (Sinop)

23.- Feridun Fikret Baloğlu            (Antalya)

24.- Mustafa Yılmaz                      (Gaziantep)

25.- Türkân Miçooğulları               (İzmir)

26.- Halil Ünlütepe                        (Afyon)

27.- Mehmet Boztaş                      (Aydın)

28.- Sedat Pekel                              (Balıkesir)

29.- Hüseyin Ekmekcioğlu             (Antalya)

30.- Mustafa Özyurt                     (Bursa)

31.- Muharrem Toprak                  (İzmir)

32.- Ersoy Bulut                            (Mersin)

33.- Hüseyin Özcan                       (Mersin)

34.- Mehmet Tomanbay                (Ankara)

35.- Osman Coşkunoğlu                 (Uşak)

36.- Vahit Çekmez                         (Mersin)

37.- N.Gaye Erbatur                      (Adana)

Gerekçe:

Adalet Bakanlığı tarafından 140 ilçemizdeki adliye teşkilatları ani bir kararla kapatılmış ve bu ilçelerimizde görev yapan hâkim, savcı ve diğer görevlilerin tayinleri başka il veya ilçelerimize çıkarılmıştır. Bu ilçelerimizde yaşayan ve adliye teşkilatlarıyla çeşitli işleri ve davaları bulunan vatandaşlarımız çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ayrıca, mevcut davalarının nakledileceği il ve ilçelerde yine önemli problemlerle karşı karşıya kalacaklardır.

Dosyaların nakledileceği il ve ilçelerimizdeki adliye teşkilatları büyük ölçüde sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Diğer taraftan kapatılan adliye teşkilatları kapatılan ilçelerimizden devredilecek dosyalarla ilgili keşif ve diğer yerinde incelemeler önemli ölçüde sorun olacaktır.

Ayrıca adliyeleri kapatılan ilçelerimizin hangi ölçekler içerisinde kapatıldığı belirsizliğini korumaktadır. Nelerin objektif kriter olarak konulduğunun açıkça belirlenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 23 milletvekilinin, Kastamonu-Küre İlçesi Aşıköy yeraltı bakır ocağında meydana gelen kazanın nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kastamonu'nun Küre İlçesinde işletilen Aşıköy yeraltı bakır ocağında 8 Eylül 2004 tarihinde meydana gelen yangın felaketinin öncesinde alınması gereken tedbirlerin alınmaması, yangın sırasında gerekli müdahalenin yapılmaması ve gecikmesinin nedenlerinin araştırılarak, gerek bu konudaki sorumlularla ilgili adlî sürecin işletilmesi gerekse de bundan sonra alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Gerekçe:

Kazanın olduğu Küre Bakır İşletmesi, bakır cevherinin işlenerek,bakır ve pirit konsantresi üretmek amacıyla, 1959 yılında, Etibanka bağlı olarak kurulmuş, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2 Nisan 2004 tarih ve 2004/23 sayılı kararıyla, Karadeniz Bakır İşletmelerine ait Samsun Bakır İzabe Tesisleriyle birlikte 33 000 000 ABD Doları bedel karşılığı CE-KA İnşaat Makine Madencilik Petrolcülük Turizm Nakliyat Sanayi ve Ticaret AŞ'ye satılmıştır. Kazanın olduğu ocakta, üretim STFA firması tarafından yapılmaktadır. Söz konusu firma, bakır üretimi işini Etibakır AŞ'den on yıllığına almış olup, işletmenin satışından sonra da bu faaliyetini CE-KA İnşaat firması adına sürdürmektedir.

Kazanın ardından Cumhuriyet Halk Partisi tarafından oluşturulan araştırma ve inceleme ekibinin olay yerinde yaptığı incelemelerde, gerek bakır ocağını işleten şirketin gerekse de olası bir yangına karşı denetleme görevini yerine getirmekle yükümlü devletin çeşitli kurumlarının ihmalini gözler önüne seren tespitlerde bulunulmuştur. Öncelikle madende yangın tehlikesine karşı herhangi bir şirketiçi eğitim verilmemiş, verilen eğitimler, göçük tehlikesine karşı tasarlanmıştır.

Yine, şirket, kâğıt üzerinde bir acil kurtarma timi oluşturmuş gibi görünse de, gerçekte böyle bir ekibin var olmadığı ortaya çıkmıştır. İş güvenliği ve işçi sağlığı konularında madende hiçbir çalışma yapılmadığı tespit edilmiştir. Çalışma Bakanlığı da, işveren tarafından yapılan denetim talebine bir yıl sonra yanıt vererek, bu konuya verdikleri önemi ortaya koymuştur.

Madenin konumu ve üretim aşamalarıyla ilgili denetlemeyi sürdürmekle yükümlü olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü, madende hiçbir denetim faaliyetinde bulunmamıştır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü, ocak işletmesinin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi açısından önemli olan bu görevi personel eksikliği dolayısıyla yapamadıklarını ifade etmişlerdir. Ankara'daki yetkililer olaya geç müdahale ederek bilançonun ağır olmasına neden olmuşlardır. Bu sonuçta maden ocağı görevlilerinin olayın ciddiyeti konusunda yetkilileri geç haberdar etmiş olmalarının da büyük etkisi vardır.

Olayın sorumluları, denetim eksikliği nedeniyle Enerji Bakanlığı, iş güvenliğinin sağlanamamış olması nedeniyle Çalışma Bakanlığı, olaya zamanında müdahale etmeyerek gecikme sonucu 19 işçimizin yaşamını yitirmesine ve yaralanmasına neden olan hükümet yetkilileridir. Ayrıca, acil kurtarma ekiplerini oluşturmayan, yangına karşı gerekli ve yeterli tedbirleri almayan ve yangın çıkışından sonra yetkilileri zamanında haberdar etmeyen şirket yetkilileri de aynı ölçüde sorumluluk taşımaktadır. Devlet tarafından işletildiği kırk yıl boyunca bu denli ihmal ve büyük bir felaketle karşılaşmayan ocakta, özelleştirme sonrasında böyle bir felaket yaşanması, Türkiye'de özelleştirme politikalarının ciddî bir vizyonla gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu sebeplerden ötürü; olayda kusuru bulunan gerek şirket ve gerekse de denetimde ve kurtarmada sorumluluk sahibi devlet kurumları ve yetkililerinin adlî makamlara sevk edilmeleri ve yurt çapında işletilen tüm madenlerde oluşabilecek kazalara karşı alınacak tedbir unsurlarının yeniden değerlendirilmesi konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.

1.- Mehmet Yıldırım                      (Kastamonu)

2.- Haluk Koç                                 (Samsun)

3.- Tacidar Seyhan                         (Adana)

4.- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

5.- Sedat Uzunbay                         (İzmir)

6.- Haşim Oral                                (Denizli)

7.- Engin Altay                               (Sinop)

8.- Enver Öktem                             (İzmir)

9.- Erdal Karademir                        (İzmir)

10.- Muharrem İnce                       (Yalova)

11.- Uğur Aksöz                            (Adana)

12.- Şefik Zengin                            (Mersin)

13.- Feridun Fikret Baloğlu            (Antalya)

14.- Muharrem Kılıç                      (Malatya)

15.-Canan Arıtman                         (İzmir)

16.- Hüseyin Ekmekcioğlu             (Antalya)

17.- Atila Emek                              (Antalya)

18.- Osman Özcan                         (Antalya)

19.- Nurettin Sözen                        (Sivas)

20.- Tuncay Ercenk                        (Antalya)

21.- Ali Arslan                               (Muğla)

22.- İsmail Değerli                          (Ankara)

23.- N. Gaye Erbatur                     (Adana)

24.- Erol Tınaztepe                        (Erzincan)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3.- Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 22 milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonalarında Türk sporunun değişik branşlarda büyük başarılar kazandığı bilinmektedir.

Dünya üçüncülüğünü elde eden Futbol Millî Takımımızın uluslararası şampiyonalarda başarı kazanan futbol takımlarımız ile diğer branşlarda mücadele eden takımlarımızın başarıları herkesin gözü önündedir.

Ne var ki, sporumuzda ve özellikle futbolumuzda ortaya atılan şike iddiaları, konuyla ilgili yazılı ve görsel basında yapılan yayınlar, hem Türk sporu ve sporcularını hem de kamuoyumuzu rahatsız etmekte, ülkemizin ve Türk sporunun hem yurtiçi hem de yurtdışı itibarını zedelemektedir.

Bu gerekçelerle TBMM, spor camiasında yaşandığı söylenen iddiaların incelenmesi, kaynağına inilerek varsa malî ve diğer boyutlarının ortaya çıkarılması, yakışıksız görüntülere ve acılara sebep olan tribün terörünün önüne geçilmesi için gerekli önlemleri alma konusunda hassasiyetini göstermelidir.

Türk futbolu başta olmak üzere sporumuzun her dalında "rüşvet, şike, şiddet, tehdit, doping, haksız rekabet.." gibi spor ve centilmenlikle asla bağdaşmayan bu kirliliğin doğru olup olmadığı, varsa sorunların ve sorumluların tespiti ile alınması gerekli tedbirler konusunda Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince Meclis araştırması yapılmasını talep ederiz.

1.- Faruk Nafiz Özak                     Trabzon

2.- Ali Yüksel Kavuştu                  Çorum

3.- Ali Er                                        Mersin

4.- Vahit Erdem                              Kırıkkale

5.- İrfan Gündüz                            İstanbul

6.- Mehmet Özyol                         Adıyaman

7.- Kerim Özkul                             Konya

8.- Cemal Kaya                              Ağrı

9.- Mehmet Kerim Yıldız               Ağrı

10.- Ömer Özyılmaz                      Erzurum

11.- Şükrü Ünal                              Osmaniye

12.- Cahit Can                                Sinop

13.- Nurettin Aktaş                        Gaziantep

14.- Yüksel Coşkunyürek              Bolu

15.- Mehmet Sarı                           Osmaniye

16.- Salih Kapusuz                         Ankara

17.- İmdat Sütlüoğlu                       Rize

18.- M.İhsan Arslan                       Diyarbakır

19.- Şemsettin Murat                     Elazığ

20.- Abdullah Torun                      Adana

21.- Cavit Torun                            Diyarbakır

22.- Mehmet Fehmi Uyanık          Diyarbakır

23.- Sadullah Ergin                         Hatay

Gerekçe :

Spor, insanlık tarihi boyunca ve özellikle 20 nci Yüzyılın başından itibaren toplumların, kültürlerin ve insanların birbirlerini tanımalarında ve birbirleriyle kaynaşmalarında önemli bir görevi yerine getirmektedir.

Ancak, spor, küreselleşen dünyada asıl fonksiyonu olan "kardeşlik, barış" gibi olguları bir kenara itmiş ve devletlerin, toplumların, takımların ve insanların birbirleriyle yarıştıkları bir alan haline gelmiştir.

Bu yarış, ister istemez sporun ruhuna aykırı olan bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir.

Ülkemizde son yıllarda sporun her alanındaki gelişmelerin varlığı inkâr edilmez bir gerçektir. Ülkemizi dünya arenasında son yirmi yıl öncesine kadar ata sporumuz güreşle başarılı bir şekilde temsil etmekte iken, 21 inci Yüzyılı yaşamaya başladığımız şu günlerde, futbolumuzla, halterimizle, atletizmimizle, basketbolumuzla, voleybolumuzla, boksumuzla dünyada kendimizden söz ettirmekteyiz.

Türk Millî Futbol Takımımızın 2002 Dünya Kupasında almış olduğu üçüncülük, sporcularımızın olimpiyatlarda elde ettiği başarılar, ülkemiz sporunun bir atılım içerisinde olduğunun göstergeleridir.

Ancak, küresel sporun beraberinde getirdiği olumsuzluklar ülkemiz sporunu da etkilemektedir.

Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, spor -özellikle turnuva şeklinde yapılan müsabakalar- rekabeti, rekabet hırsı, hırs ise şike, şiddet, hile gibi istenmeyen durumları da beraberinde getirmektedir. Bu istenmeyen durumların ortaya çıkmasından, sporun getirisi yüksek bir alan olmasının da etkisi büyüktür.

Özellikle futbolda milyon dolarlarla telaffuz edilen transfer ücretleri gözönünde bulundurulduğunda, futbol sektöründe dönen paranın hayal gücümüzü çok fazla zorlayacağı ortadadır.

Son günlerde Türk sporunun lokomotifi olan Türk futbolunun üzerinde dolaşan şike bulutlarının kaynağının derhal araştırılmasında ve çözümünde kuşkusuz kamu yararı vardır. Ancak, futbolumuzdaki sorunları şikeyle sınırlamak mümkün değildir.

Kötü olma noktasında şikeyle başabaş yarışabilecek bir diğer olumsuzluk da şiddet olgusudur. Sporun ruhuna tamamen zıt olan bu yeni ruh halinin de daha fazla yaygınlaşmadan önünün ilelebet kesilmesi gerekmektedir.

Gündemde olması nedeniyle futbolla açıklamaya çalıştığımız, ancak, sporun diğer dallarına da rahatlıkla atıf yapılabilecek bu olumsuzlukların yok edilmesinde, kaynaklarının, bilerek veya bilmeyerek destekçilerinin tespiti önem arz etmektedir. Yani, doğru tedavi için doğru teşhis şarttır.

Bu sebeplerle, başta futbol olmak üzere, diğer spor dallarında; şike ve benzeri durumların olup olmadığının araştırılması, teşvik primi denilen uygulamanın hukukî ve ahlakî açıdan değerlendirilmesi, Türk sporuna katkısının araştırılması, televizyonlarda yayınlanan spor programlarının Türk sporuna katkısının ve taraftar şiddetine etkisinin araştırılması ve gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/702)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsünün 25 inci yıldönümü etkinliklerine katılmak üzere, 19-21 Ekim 2004 tarihlerinde adı geçen ülkeye yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                           Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                      Başbakan

Liste

Ömer Çelik                                     (Adana)

Egemen Bağış                                 (İstanbul)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. 107                                                                                                   Tarihi: 10.11.2004

10.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 680 sıra sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına, gündemin 5 inci sırasında yer alan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 33 üncü sırasında yer alan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 7 nci sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 662 sıra sayılı Tohumculuk Kanunu Tasarısının 8 inci sırasına alınmasının, 10.11.2004 çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde gündemin 7 nci sırasına kadar olan teklif ve tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                                                                    Bülent Arınç

                                                                                                      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                        Başkanı

                                                                                                                             

Sadullah Ergin                                 Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili        CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Bu kısımda, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Bu üyelik için, Mardin Milletvekili Sayın Süleyman Bölünmez aday olmuştur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

2.- İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 678 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünlü, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini anlatmaya çalışacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu anlamlı günde, Büyük Atamızı kaybettiğimiz bu günde, izninizle, konuya girmeden önce, Büyük Önder Atatürkümüzün sporla ilgili bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aslında, biliyorsunuz, spora çok düşkün, çok değer veren bir insan olduğu için, çok da anısı var Mustafa Kemal'in; en çok da güreşle ilgili anıları bizim toplumumuzda bilinir. O nedenle, ben de, izninizle, güreşle ilgili küçük bir anısını anlatarak, sizlerle paylaşarak konuya döneceğim.

Değerli arkadaşlarım, yıl 1933, Moskova'ya dostluk amacıyla 200 kişilik bir sporcu kafilesi gidecek. Tabiî, içlerinde güreşçiler de var. Listeyi

Büyük Öndere götürürler -tabiî, o zamanlar uçak yok, gemi ve trenle Moskova'ya geçilecek- büyük bir dikkatle inceler ve daha sonra, güreş kafilesinin üzerini çizer; gitmesinler anlamında, çizer. Kafile başkanı rahmetli Cevdet Kerim İncedayı da çok alınır; Atatürk'ün güreşe olan tutkusunu da bildiği için şaşırır, bir şey de söyleyemez; ama, Mustafa Kemal der ki: "Diğer branşlarda neyse; ama, güreşte yenilmelerini katiyen kabullenemem; o yüzden, gitmesinler."

Mustafa Kemal, bir yıl önce yapılan Los Angeles Olimpiyatlarını -1932'deki Los Angeles Olimpiyatlarını- çok yakından izlemiş olacak ki, o güne kadar, güreşte, Finlandiyalılar çok önde, dünyada bütün başpehlivanlıkları onlar kazanıyorlar; ama, o olimpiyatlarda, Ruslar, Finlandiyalıları bile yenmişler. Der ki: "Ruslar bu olimpiyatlarda onları bile yendiler, bizi haydi haydi yenerler; o yüzden, dayanamam, gitmesinler." Sonra, tabiî, bir şey söyleyemezler, dönerler, rahmetli İsmet Paşayı ziyaret ederler, ondan yardım isterler; neyse, sorun çözülür ve giderler. Tam güreşler başlarken -Hüseyin Erkmen mindere çıkacak- Büyük Atatürk'ten telgraf gelir. Telgrafı okurlar güreşçilere. Hüseyin Erkmen de dinliyor; fakat, Rus hakemler mindere Türk güreşçi çıkacak diye beklerken de zaman geçiyor, diskalifiye olacaklar. O arada koşarak gelir "niye çıkmıyorsunuz mindere, bir şey mi oldu" der. Cevdet Kerim İncedayı "yok, Atatürk'ten telgraf geldi, Rus Halkına başarılar diliyor ve saygılar sunuyor" deyince, sorunu çözmüş oluyorlar. Tabiî, o arada, anons da etmiş oluyorlar. Neyse, alkışlanıyor.

Tabiî, söylediğim gibi, Büyük Atatürk'ün, sporla ilgili, güzel özdeyişleri var, değerli sözleri var. En güzellerinden birisi de şudur: "Sporu, spor hareketlerini, millî eğitimin temel unsurlarından biri saymak gerekir. Dünyada, spor hayatı, spor hareketleri çok önemlidir, o yüzden, buna, bizde, daha çok önem vermek gerekir; çünkü, neslin gelişmesi ve güzelleşmesi meselesidir" der. Bunu, bu anlamlı günde, Büyük Atamızı, yeniden, şükranla, saygıyla ve özlemle anarken sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, 11 Ağustos 2005 tarihinde, İzmir'de, kısa adı Universiade olan, Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının 23 üncüsü gerçekleştirilecek. Bu düşünceye biz nereden vardık; önce, kısaca, bu konuda bilgi vermek istiyorum.

Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığı döneminde, 1999 yılında, otuz yıl aradan sonra, biz, benim de içerisinde bulunduğum hükümet olarak, Türkiye Üniversitelerarası Spor Oyunlarını yeniden başlattık. Bu oyunları İzmir'de başlattık. Türkiye Üniversitelerarası Spor Oyunlarına, o yıl, 50'ye yakın üniversiteden 3 040 sporcu katıldı. Tabiî, büyük bir performans gösterildi, özgüvenimiz çok arttı. Tabiî, o arada, bu güvenden kaynaklanarak, bugün de, Üniversiteler Spor Federasyonu Başkanı olan Kemal Tamer arkadaşımız, bize, 23 üncü Universiade'ın -hatta 22 ncisi, biz 2003 yılındakine başvurmuştuk- Türkiye'de, İzmir'de yapılabilmesi için bir görüş öne sürdü ve biz de bu görüşü çok benimsedik ve bu görüşü, o zaman, değerli dostum, büyük başkan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ahmet Piriştina'ya götürdük; çünkü, bu oyunlar, bildiğiniz gibi, ülkeler adıyla anılmıyor, şehirler olarak kabul ediliyor, benimseniyor ve şehirler olarak gerçekleştiriliyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının bunu kabul etmesi gerekiyordu. Tabiî, rahmetli Piriştina büyük bir heyecanla, yoğun bir ilgi göstererek bunu benimsedi ve biz de, 2003 Universiade İzmir olarak başvurduk. Kanada, Meksika, Kore, Türkiye ile birlikte aday idiler. Çok yoğun çalışmalar yapıldı, aşağı yukarı yurt dışındakilerin dışında, İzmir'de yapılan bütün toplantılara başkanlık etmiştim, içinde bulunmuştum. Çok umutlu değildik doğrusu; çünkü, bildiğiniz gibi, büyük olimpiyatların, yaz olimpiyatlarının dışında dünyada en büyük spor organizasyonudur dünya üniversitelerarası spor oyunları organizasyonu. O nedenle, kolay değildi. Tabiî, gelen heyetleri, FISU yöneticilerini, uluslararası spor federasyonlarının yöneticilerini ikna etmek için çok büyük çaba sarf edildi. İzmir Kenti gezdirildi. İzmir'in, seyirci potansiyeliyle, tarihî ve kültürel değerleriyle, tesisleriyle, konaklama kapasitesiyle bu büyük organizasyonu başarıyla gerçekleştirebileceğimiz konusunda onları ikna etmeye çalıştık.

Şunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Rahmetli oldu gitti, ruhu şad olsun; ama, inanın, Türkiye'deki bütün çabalarımızın temelinde Ahmet Piriştina'nın performansı vardı ve kimse alınmasın, ben de alınmıyorum, önce Ahmet Piriştina'yı sevmişti gelen heyet. Bu insanî ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu vurgulama açısından ben bunu söylüyorum. O nedenle, 2003'ü bize vermediler; ama, tarihinde ilk kez FISU yöneticileri, 2005'i, yani, iki tarihi birden açıkladılar, 2005'i de Türkiye'ye, İzmir'e verdiler; o nedenle, bu çalışmalar başlatıldı.

Tabiî, konaklama açısından büyük bir mesafe alındı, diğer tesisleşme sorunları da büyük ölçüde giderildi. Hatırlarsınız, ben de üç yıldır, bu yasama döneminde her kürsüye çıkışta ya da başka platformlarda sporla ilgili yaptığımız konuşmalarda Universiade'ı hep dile getirmişimdir, bir an önce bu Universiade'la ilgili çalışmalarımızı hızlandırmamız konusunda gayret göstermemiz gerektiğini söylemişimdir. Sayın hükümet temsilcileri, başta Sayın Bakan olmak üzere, bunu bilirler. Sayın Bakan da her seferinde güvence verdi bizlere ve çalışmaların olumlu bir şekilde devam etmekte olduğunu -siz de hatırlarsınız- sürekli yinelediler. Hatırlıyorum, Ahmet Piriştina da Sayın Başbakanla, Sayın Mehmet Ali Şahin'le görüşmeler yapmıştı. Şimdiki Değerli Başkanımız Aziz Kocaoğlu da sık sık geldi, gitti, takip etti; bizler de takip ediyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerinde duruyoruz. Hepimiz, Türkiye için büyük bir prestij konusu olan ve imajımızın güçlenmesine en büyük katkıyı yapacak olan büyük organizasyonlardan birisi olarak önem verdiğimiz bu tarihin başarıyla yürütülmesini ve yüzümüzün akıyla bu organizasyonun altından kalkmayı, hep beraber istiyoruz.

O nedenle de, bu yasa tasarısı, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda da enine boyuna tartışıldı, görüşüldü; sağ olsunlar, muhalefetin de görüşlerine değer verilerek, bütün düzenlemeler yapıldı.

Burada, Genel Kurulda, sanıyorum, grup başkanvekillerimizin de öyle bir talepleri yok, bir önergemiz de yok şu aşamada. Tasarıyı destekliyoruz, sonuna kadar destekliyoruz ve bir an önce çıkarılıp Universiade hazırlıklarına başlanması için biz de sabırsızlanıyoruz.

Ancak, değerli arkadaşlarım, tabiî, birkaç eleştirimiz var; onları da söylemeden edemiyorum. Önümüzde bir yıldan az bir zaman kaldı; Universiade, 11 Ağustos 2005'te başlayacak.

Yasa tasarısı, işte, İstanbul Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun bir örneğinde olduğu gibi, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun kurulmasını getiriyor. Burada, spordan sorumlu Sayın Bakanımızın başkanlığında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Türk Hava Yolları Genel Müdürü gibi üst düzey yöneticiler olacak; yani, bu organizasyonda ihtiyaç duyacağımız kurumların birinci derecede sorumlu insanlarının bulunduğu bir üst kurul öneriliyor.

Doğrudur; bu kurulun üç görevinden birisi de, bir genel koordinatör atamak; İcra Kurulunun içinden veya başkanı olarak, bir genel koordinatör atamak ve yönergeler çıkararak sorunları aşmaktır.

Tabiî, yasa tasarısının getirdiği büyük kolaylıklar var; başka türlü de altından kalkılmaz, onu da söyleyeyim; Katma Değer Vergisinden, Damga Vergisinden, İhale Kanunundan, hepsinden müstesna. Her şeyi diledikleri gibi yapabilecekler, satın alabilecekler, bütün kamu kuruluşlarından istedikleri personeli görevlendirebilecekler, araç gereç, ne ihtiyaçları varsa, bütün hepsini alıp kullanabilecekler. Böyle yetkiyle donatılmış bir icra kurulu başkanı, yani, genel koordinatör var. Tabiî, arada organizasyon komitesi var. Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu, orada başkanlık yapacak. Hiçbir itirazımız yok; ama, Sayın Bakanın da hoşgörüsüne sığınarak, şunu bir uyarı olarak da söylüyorum, ayrıca dikkatinize sunmadan geçemiyorum. Şimdi, bu üst kurulun üç görevinden birisi olan bir genel koordinatör atama görevini... O kurulun oluşumu daha gerçekleşmeden, yani, bu yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Yüce Meclisten daha geçmeden fiilen atanmış durumda.

İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Aziz Kocaoğlu mu?..

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Hayır, değil; ismini vermeyeyim, çok değerli bir arkadaşımız. Sayın Aksoy -sordunuz söyleyeyim- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığını Ahmet Piriştina karşısında kaybetmiş bir adaydı biliyorsunuz, çok değerli bir arkadaşımız, çok kaliteli bir insan olduğunu da biliyorum. O konularda bir şey söylemiyorum; ama, gönül isterdi ki, bu yasa daha önce getirilseydi de, çıksaydı ve atansaydı; ama, atansaydı derken de bir eleştirimi daha sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu, dünyanın en büyük ikinci spor organizasyonudur ve kendi topraklarımızda bugüne kadar gerçekleştireceğimiz spor, sosyal, bilimsel ne anlamda olursa olsun en büyük organizasyondur. En son Kore'de Daegu Kentinde dünya üniversitelerarası spor oyunlarına     7 000 sporcu, 174 ülke katıldı. Ondan önce Pekin'de, yine, bir o kadar sporcu ve yönetici katıldı.

Tabiî, büyük birikim ve spor konusunda gerçekten deneyim gerektiren bir görevdir. Yani, bir spor salonuna, bir stadyuma, bir spor sahasına girdiği zaman genel koordinatörlük görevini yürütecek olan arkadaşımız, o incelikleri, sorunları anında görebilecek bir birikime sahip olması gerekir. Kendi mesleğinde ne kadar başarılı olursa olsun, yani, onları... Örneğin, bir voleybol ağının üzerindeki güneş ışığını, pencereden sporcunun gözüne yansıyacak olan bir güneş ışığını, baktığı zaman göremeyen bir yönetici, orada büyük bir fiyaskoyla Türkiye'yi karşı karşıya bırakacak demektir. Yani, böyle -duyarlılık demeyeyim- incelikleri olan -takdir edeceğiniz gibi- bir organizasyondur. Girişlerde, çıkışlarda, havayollarında her bakımdan deneyim gerektiren bir görevdir. O bakımdan, bizim tercihimiz, tabiî ki, bir büyükelçi, yani olimpiyatlar yaşamış bir büyükelçi; Arjantin'den döndü mü bilmiyorum, Şükrü Bey -soyadını şu anda hatırlamıyorum- beş altı olimpiyat görmüş bir büyükelçidir. Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Başkan ve Genel Sekreteri, Genel Direktörü, çok olimpiyat yaşamış insanlardır. Türkiye'de böyle birikimi olan spor adamları var, başka meslekten insanlar var. Onlardan yararlanmakta çok büyük yarar vardır. Başımıza, inşallah, kötü bir şey gelmez. Böyle bir şeyi asla temenni etmeyiz. Bunu hep beraber başarıyla yürüteceğiz.

Burada, bu görevi fiilen üstlenmiş olan değerli Taha Aksoy arkadaşımıza da tabiî ki başarılar diliyoruz. Hepimizin sorunu. İstiyoruz ki, bu tür ciddî meselelerde bir kumar oynanmasın; çünkü, kaybedecek olan hepimiziz, bu masada oturan herkestir. O bakımdan, böyle bir uyarı görevini de yapmak istedim.

Hepiniz biliyorsunuz, bizim de üzerinde duyarlılıkla, titizlikle durduğumuz konu, İzmir'in, beşbin yıllık tarih ve kültür kentinin, Türkiye adına, bu spor organizasyonundan yararlanılarak bütün dünyada tanıtımını yapabilmek ve Türkiye'nin bundan çok büyük kazançlar elde etmesini sağlayabilmektir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, olimpiyatlarla birlikte -örnek vermek istiyorum- dünyada yapılan kamuoyu anketleri gösteriyor ki, örneğin 1988 Seul Olimpiyatlarından sonra Kore mallarıyla ilgili yapılan bir ankette, Kore üretim mallarına dünya kamuoyu nezdinde güven duygusu yüzde 700 artmıştır, 7 kat artmıştır; ihracatı bir o kadar artmıştır; turizmden tutunuz, millî gelirdeki artış hızı, dediğim gibi, bir o kadar artmıştır.

Ondan daha öncesinde, diğer olimpiyatlarda, Barselona yeniden inşa edilmiştir ve ilginçtir, 1988'de Seul'de en büyük olimpiyatlar yapılmıştır; ama, bizim de spor tesislerimiz hazırdır; yeni, bir masrafa gerek yoktur; aynı şehirde, biz, Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarını da yapar kurtuluruz gibi bir anlayışa kendilerini kaptırmadan, yeni bir şehir inşa edebilmek... Çünkü, sonuçta, bu tesisleri, İzmir'deki gençler kullanacak, o şehirdeki insanlar kullanacak. O bakımdan, yapılan harcamalar, hazırlıklar, hizmetler, bizim, gelecek kuşaklarımız için çok önemlidir. O bakımdan da buna çok önem vermeliyiz, değer vermeliyiz.

Çok az bir zaman kaldı. Gönül ister ki, daha çok ülke katılabilsin. Bunun için, daha bugünden, değerli arkadaşlarım, tanıtım afişleriyle, posterleriyle, kitapçıklarıyla, bütün dünya ülkelerine -büyükelçilerle toplantılar yaparak- bunu sağlamalı ve bu gayreti gösterebilmeliyiz. Düşünebiliyor musunuz, daha dün, Kore'de 160-170 ülke, Pekin'de 174 ülke katılırken, İzmir'de, bu, 50'nin altına düşsün; Türkiye, bunun altından kalkamaz. Bu, İstanbul olimpiyatlarını etkileyeceği gibi -gelecekte onun da bir referans kaynağı olacaktır tabiî- Türkiye'nin imajı bakımından da, Avrupa Birliği sürecindeki müzakerelere gerçekten sağlam bir zemin oluşturması bakımından da büyük değer taşıyor, çok büyük önem taşıyor. Oraya gelecek binlerce yönetici, binlerce basın mensubu, sporcu, takdir edeceğiniz gibi, gittikleri zaman, kendi ülkelerinde, Türkiye'yi konuşacaklar, İzmir'i konuşacaklar. Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde de, yine, hepimizin tahmin edebileceği gibi, bu mesele, Türkiye'ye çok büyük katkı yapacaktır. O bakımdan, hazırlıklar çok önemli.

Seyirci potansiyeli açısından, değerli arkadaşlarım, her ne kadar, biz, bu konularda güvence verdiysek de, bizim toplumumuzun spor kültürü, spor bilinci, o 60 000-70 000 kişilik stadyum, bütün müsabakalarda, belki açılış ve kapanıştaki programlar, gerçekten çok iyi tanıtılırsa önceden doldurulabilir; ama, ondan sonraki müsabakalarda, 10-12 branşta yarışmalar yapılacak; bir risk var. Onun için de, hazırlıklarda, yine, bizlerden de, tabiî, umarım, yardım isteyeceklerdir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız, Değerli Başkan Kocaoğlu, organizasyon komitesinin başkanı, çok yetenekli, deneyimli bir arkadaşımız; o da, hiçbir komplekse kapılmadan; bize yardımcı olun, ülkenin meselesidir; bu oyunları hep beraber gerçekleştirelim, yüzümüzün akıyla çıkalım diye hükümetten yardım istediler; tabiî, bu yasa tasarısının hazırlanmasına zemin hazırlamış oldular; ama, her şey iyi niyete dayalı. Değerli arkadaşlarım, onun için de, hepimizin bir arada, elbirliğiyle bu meseleyi kotarmamız gerekiyor.

Son olarak bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Ben, tabiî, olimpiyatları da yaşadım değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da yaşadılar. O konudaki duyarlılığını da biliyorum ve tahmin ediyorum, edebiliyorum; çünkü, görüp de etkilenmemek asla mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünlü.

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Olimpiyatlarda ve bu tür büyük organizasyonlardaki açılış ve kapanış programlarındaki koreografi ve o canlandırılan, seçilen konuların önemi büyüktür. Yalnız beşbin yıllık İzmir Kentinin tarih ve kültür değerleri değil, Türkiye'nin de tarihî geçmişiyle, Anadolu uygarlıklarıyla ilgili seçilecek konular insanların belleğinden yıllarca silinmeyecektir.

O bakımdan, şimdi, düşünün, bugün bir tanıtıma çıkılsa ya da ihalesi yapılsa, herhangi bir firmaya verilmeye kalkılsa, bunun düşüncesi için bile insana dört ay gerekmez mi değerli arkadaşlarım. Yani, koca bir Universiade'ın açılış programında bir kompozisyon sunacaksınız; neyi anlatacaksınız; Anadolu uygarlıklarını mı, İzmir Kentinin oluşumunu mu Kurtuluş Savaşımızı mı, çağdaşlığımızı mı, neyi anlatacaksanız... Bunun için bile, bunu yapacak olan, koreografisini hazırlayacak olan insanlara, en azından dört beş ay zaman gerekir. Çok geç kalınmıştır.

O bakımdan, ben de fazla zamanınızı almayayım. Bir an önce yasayı çıkaralım. Hayırlı olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlü.

İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Serpil Yıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (Alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SERPİL YILDIZ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Üniversiade) Kanunu Tasarısıyla ilgili AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Cumhuriyetimizin Kurucusu, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü, aramızdan ayrılışının 66 ncı Yıldönümünde saygıyla, şükranla ve rahmetle anıyorum.

Sayın Bakanımız Fikret Ünlü'ye, uyarılarından ve teşviklerinden ötürü teşekkür ediyorum. Biz, kendilerinin bu konunun fikir babası olduğunu da bilmiyorduk; ayrıca, onun için de teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılının ağustos ayında yapılacak olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının İzmirimizde yapılması için büyük emek harcayan, çaba harcayan merhum Ahmet Piriştina'yı da rahmetle anıyorum; emeklerinin çok büyük olduğunu biliyorum; İzmir'de kendilerine yaraşacak bir Üniversiade spor oyununu gerçekleştireceğimize gönülden inanıyorum.

CHP'li Sayın Bakanımızın birkaç uyarısı var; konuşmama geçmeden önce onları dile getirmek istiyorum. Öncelikle, İcra Kurulu Başkanlığına getirilen çok kıymetli arkadaşımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Aziz Kocaoğlu'nun daveti, referansı ve önerisiyle getirilmiştir. Yapılan bu atama, yapılacak olan oyunların hızlandırılması ve bir an önce harekete geçilmesi için, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın da arzusuyla gerçekleşmiştir. Bunu hatırlatmak istedim.

Aynı zamanda, Genel Koordinatörün çok büyük yetkileri yoktur, sadece üst kurul üyesidir ve İcra Kurulu Başkanıdır. İcra Kurulunda hiçbir şekilde, sadece başkan tarafından karar alınmaz, bütün icra kurulu üyeleri her konuda yetkilidir ve oybirliğiyle karar alınır. Bu konuda da, arkadaşlarımızın kalbini ferahlatmak isterim.

Universiade, pek çok farklı kültürden binlerce sporcu genci bir araya getiren, kaynaştıran bir kültür ve spor festivali olması nedeniyle, dünyanın en önemli spor etkinliklerinden birisidir. Her iki yılda bir farklı kentte düzenlenen bu oyunlar, Yaz ve kış oyunları olmak üzere ikiye ayrılır. Yaz oyunlarında, müsabakalar; 10 zorunlu dal ve evsahibi kentin seçeceği en fazla 3 isteğe bağlı spor dalında yapılmaktadır. Zorunlu dallar; atletizm, basketbol, eskrim, futbol, jimnastik, yüzme, atlama, sutopu, tenis ve voleyboldur. Kış Oyunlarında ise 6 zorunlu dal ve evsahibi ülkenin seçeceği 1 veya 2 isteğe bağlı spor dalında müsabakalar gerçekleştirilmektedir.

Fransız Jean Petit Jean'ın dünya öğrenci oyunlarını 1923 yılının mayıs ayında ilk defa düzenlemesi, kısa adı FISU olan Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu kuruluşunun ilk aşaması sayılmaktadır. 1924 yılında kurulan ICS'nin Varşova'da düzenlediği kongreye katılan çok sayıda delegeyle dünya üniversitelerarası spor oyunları hareketi başlamıştır. ICS ve öğrenciler Prag, Paris, Roma, Darmstadt, Turin, Budapeşte ve Monako'da olmak üzere birçok spor etkinliği düzenlemiştir. Toplantılara ara verilmesine neden olan İkinci Dünya Savaşının ardından, dünya üniversitelerarası spor oyunları Fransa'da tekrar toplanmıştır. Geçmişi 1920'lere uzanan International University Sports Federation (Uluslararası Üniversiteler Spor Federasyonu) resmî olarak 1949 yılında Lüksemburg'ta kurulmuş ve ilk etkinliklere Lüksemburg, Dortmund, San Sebastian evsahipliği yapmıştır.

Kırkdört yıldır yapılmakta olan üniversite oyunları, zaman zaman, olimpiyatların da önüne geçerek, dünyanın en geniş katılımlı spor organizasyonu olmayı başarmıştır. Özellikle 1980 yılında yapılan Moskova Olimpiyatlarını, Amerika Birleşik Devletlerinin, 1984 yılında yapılan Los Angeles Olimpiyat Oyunlarını ise Sovyetler Birliğinin protesto etmesi nedeniyle, iki farklı uçta yer alan ülkeler, sporda kozlarını üniversite oyunlarında paylaşmışlardır. Bu tarihlerde düzenlenen oyunlar, dünyanın en geniş katılımlı spor oyunları olarak tarihe geçmiştir.

2005'te İzmir'in evsahipliği yapacağı dev organizasyon öncesi son oyunlar Güney Kore'nin Daegu kentinde yapıldı. Daegu Kentinde yapılan oyunlara 173 ülkeden 8 000 sporcu katıldı. Ülkemizde yapılacak oyunlara 140 ülkeden yaklaşık 7 500 sporcunun katılması bekleniyor. Güney Kore'nin Daegu Kentinde yapılan 22 nci Uluslararası Üniversite Yaz Oyunlarının kapanış töreninde, Universiade 2005'in ev sahibi İzmir adına Büyükşehir Belediye Başkanı Merhum Ahmet Piriştina Oyunlar Bayrağını teslim aldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya üniversitelerarası spor oyunlarına evsahipliği yapacak olan İzmir İlimiz, uygarlığın beşiği, Ege'nin günümüze kadar yaşayabilmeyi başarmış en önemli simge kentidir. Tarihte İzmir adıyla ilk olarak milattan önce 3000'lerde karşılaşırız. Bu dönemdeki antik adıyla Smyrna, günümüzde Bayraklı olarak bilinen Tepekule'de kurulur. Çeşitli uygarlıklara evsahipliği yapan İzmir, İyonya döneminde kent federasyonu şeklinde örgütlenmiş bir kentler birliğinin en önemli yerleşim merkeziydi. Çevresinde federasyona bağlı İyon kentleri vardı. İzmir, tüm bu antik şehirler içinde günümüze kadar yaşamını sürdüren tek şehir olmayı başarmıştır.

16 ncı Yüzyıldan başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu için giderek gelişen bir ticaret merkezi olan İzmir, özellikle 18 inci ve 19 uncu Yüzyıllarda Fransız, İngiliz, İtalyan ve Hollandalı tüccarların da katıldığı çokuluslu bir ticaret merkezi haline gelmiştir.

İzmir'in millî mücadele ve sonrasında gösterdiği ulusal bilinç, bölgede ulusal ticaret bilincinin doğmasına da yol açmıştır; bu enerjik süreç daha sonra 1950'li yıllarda Ege'nin sanayileşmesine dönüşmüştür. Bu sanayileşme süreci, bizi, 1980'li yıllarda ihracata dayalı üretim kazanımlarına, 1990'lı yıllardan sonra da uluslararası ticaret ilişkilerinin ideallerine bağlamıştır.

İktisadî kalkınmanın dinamik unsurlarından olan sanayi sektöründe önemli gelişmeler kaydeden İzmir, yüzyıllar boyunca, Avrupa ve Akdeniz'in en önemli ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini sürdürmüştür. Kıyı ve liman kenti olması, kalkınma potansiyeli olan İzmir'i ekonomik bakımdan önplanda tutan faktördür. İzmir, cumhuriyet tarihinden bu yana 4 iktisat kongresine evsahipliği yapmıştır. Universiade 2005 oyunlarını da gerçekleştirecek olan İzmir'in, ülke ekonomisine ayrıca bir katmadeğer yaratacağı tartışmasızdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her alandaki yarışın küresel boyuta taşındığı günümüzde var olmanın tek koşulu, yerel, ulusal ve tarihî değerlerimizi koruyarak ve tanıtarak, sahip olduğumuz potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek ve bu yarışa entegre olmaktır. İzmirimiz, bu yarışta, küresel rakiplerinin yanı sıra, yıllardır yatırım alanında yaşadığı sıkıntılardan dolayı, maalesef, ulusal boyutta da mücadele vermektedir.

1971 yılında Altıncı Akdeniz Oyunlarına evsahipliği yapan ve yetmişüç yıldan günümüze kadar enternasyonal fuar tecrübesini yaşamış olan İzmirimiz, uluslararası boyutlu birçok etkinliğe evsahipliği yapmıştır.

Ülkemizin ve İzmirimizin tanıtımı açısından önemli olan etkinliklere hükümetimizin duyarsız kalması düşünülemez. Ülkemizde gerçekleşecek bu organizasyonu, Büyükşehir Belediyesi ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz el ele vererek sonuçlandıracaktır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, spor tesisleri için yaklaşık 61 trilyonluk, İl Özel İdaremiz de yaklaşık 6 trilyonluk yatırım yapmayı planlamıştır.

Bu tasarıyla, aynı zamanda, İzmir Universiade Oyunları bütçesinin oluşturulması ve gelirlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Organizasyon bütçesine konsolide bütçeden pay ayrılması, İzmir Büyükşehir Belediyesinin tasdik edilen bütçesinden yüzde 1 payın aktarılması ve sponsor firmaların, yapacakları bağış ve yardımları gider olarak düşebilmeleri, İzmir Universiade Oyunları yatırımlarını teşvik edici bir düzenlemedir.

23 üncü Universiade 2005 İzmir için kente gelecek sporcuların konaklaması amacıyla, Uzundere mekviinde inşa edilen Oyunlar Köyünde yapımı süren konut inşaatlarının yüzde 80'i yıl sonuna kadar bitirilmiş olacaktır; Mayıs 2005'te ise tamamlanması öngörülmektedir.

Dünya Üniversite Oyunları Köyü, 6 farklı tipte 940 adet konut ve sosyal tesis ve ticarî yapılardan oluşmaktadır. Belediye, inşa ettiği konutları, 23 üncü UNIVERSIAD Yaz Oyunlarında sporcuların geçici kullanımına tahsis edecek ve oyunların bitiminden sonra dönüşümlerini yaparak alıcılarına teslim edecektir. Ayrıca, oyunları izlemek üzere gelecek konuklara İzmir merkezindeki otellerde 4 500 yatakla hizmet verilecektir. Çevre ilçelerdeki turistik oteller de oyunlar için rezerve edileceğinden, barınmada sıkıntı olmayacağı hesaplanmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarımıza ait olan misafirhaneler de o dönem gelen konuklara tahsis edilecektir.

Oyunlar Köyü içinde yer alan ve 2004 yılının mayıs ayında yapımına başlanan kent merkezi inşaatının ise yüzde 30'u tamamlanmıştır. Yaklaşık 7 500 kişinin konaklaması planlanan Oyunlar Köyü, sporcuların günlük ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilmeleri için 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler arasında ring seferleri yapılacaktır. Her türlü sağlık hizmetinin verilebileceği sağlık merkezi, 500 otobüslük park yeri ve 24 saat boyunca yemek verilebilecek 1 000'er kişilik 2 adet restoran bulunacaktır. Ayrıca, sporcuların her türlü sosyal gereksinimini karşılayacak tesisler oluşturulacaktır.

Oyunlar Köyüne yapılan ulaşım arterlerinin çevre yoluna bağlanmasıyla şehir trafiği rahatlatılacaktır. Ayrıca, kentiçi yol çalışmalarının yeniden ele alınması, yeni anaarterlerin açılması ve oyunların ağustos ayında olması, trafiği rahatlatan etkenlerden olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu (FISU) Başkanı, İzmir'de yapılacak 2005 yaz oyunlarında Türkiye'nin göstereceği başarının 2009 kış oyunları için Erzurum'a ve Türkiye'ye referans olacağını açıkladı. Ülkemizin tanıtımı ve prestiji açısından önem arz eden bu organizasyonda merkezî ve yerel idare el ele vermiştir. Böyle büyük bir spor organizasyonunun ülke turizmine ve ekonomisine katkısı inkâr edilemeyecek boyuttadır. Euro 96 Futbol Şampiyonası, 280 000 yabancı turistin yaklaşık 80 000 000 euro tutarında harcama yapmasına imkân tanımıştır.

İstatistiklere göre, 1992 Olimpiyat Oyunlarına evsahipliği yapan Barselona'ya, takip eden yıllarda gelen turist sayısı yüzde 3 ilâ yüzde 6 seviyesinde yükselmiştir. Üstelik, Barselona'da halen yüzde 80'e ulaşan otel doluluk oranları olimpiyat oyunlarına bağlanmaktadır. Aynı şekilde, bir diğer büyük spor olayı olarak nitelendirebileceğimiz Formula 1, Grand Prix de 11 yarışta 2 000 000'dan fazla seyirci toplamış ve seyirciler gittikleri ülkelerde 500 000 000 dolar civarında harcama yapmışlardır.

Sonuç olarak, turizm ve spor, sağladıkları karşılıklı hizmet yaratma potansiyeli bakımından birbiriyle doğru ilişkili iki alan olma özelliğine sahiptir. Büyük spor olayları her zaman büyük ekonomik kâr anlamına gelmese de, ülke turizmine süregelen yıllarda sağladığı kazanç tartışmasızdır. Ülkemizin böyle güzel bir organizasyonda görsel olarak tanıtımının yapılması için ulusal yayın kuruluşlarımıza da önemli görevler düşmektedir.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, 23 üncü Üniversiade Oyunlarının düzenlenmesiyle ilgili esas ve usullerin belirlenmesi, bu amaçla kendisine görev verilen kurum ve kuruluşların teşkili, görevi, yetkileri ve çalışma usullerinin belirlenmesi öngörülmektedir.

Oyunların Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ve organizasyonun sağlıklı olarak yürütülebilmesi için, İzmir Üniversiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulunun oluşturulması yerelde hızlı karar almayı ve eşgüdümü sağlayacak ve doğabilecek aksaklıkları giderecektir. Oyunların hazırlığı ve düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan iş ve işlemlerin yapılması, yaptırılması, mal ve hizmetlerin satın alınması gibi konuların 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tabi olmaması, iş ve işlemlerin hızlanmasına ve bürokrasinin azalmasına etki edecektir.

Burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Merhum Ahmet Piriştina'nın daha önce hazırlamış olduğu kanun tasarısında bu denetim özel şirketlere verilmişti. Şimdi, biz, yapılan iş ve işlemlerin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna tabi olduğunu biliyoruz; olumlu bir gelişmedir.

Ayrıca, 23 üncü Üniversiade Oyunlarıyla ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işleri, Katma Değer Vergisi ve Damga Vergisinden müstesna tutulmaktadır.

Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının temel amacı, organizasyona tüzelkişilik kazandırarak belirli bir gelir bütçesi olanağı yaratmaktır. Bu yasa tasarısıyla, Universiade Oyunlarının ülkemize yaraşır bir şekilde yürütülmesi ve başarıyla tamamlanması hedeflenmiştir.

Universiade oyunlarının ülkemizin ve İzmirimizin tanıtımına katkı sağlayacağına yürekten inanıyor; evsahipliğimizle gerçekleşecek 2005 Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının dünya gençliği arasında barış, dostluk ve kardeşliği geliştirecek bir etkinlik olmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, bu konuya hassasiyet gösteren hükümetimize, Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'e ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüze de şükranlarımı sunuyorum; Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına söz isteği var.

İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öncelikle, bugün, 10 Kasım 2004 günü, ölümünün 66 ncı yıldönümünde büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla ve şükranla anarak sözlerime başlıyorum.

Bilindiği gibi, 23 üncü Üniversite Oyunları, yani, Universiade, 2005 yılında İzmir'de yapılacak. Bu, büyük çaplı bir organizasyondur. Gerçi, bu organizasyon büyüklüğü ölçüsünde olimpiyatlar kadar popüler, çok izlenen bir oyun türü değil; ama, katılımı itibariyle, gençlerin katılımı itibariyle, yüksekokullu gençlerin katılımı itibariyle, üniversite gençliği arasında sevgiyi, kardeşliği, dostluk duygularını pekiştirmesi itibariyle ve bunların temelinde bir yarışma kültürünü geliştirmek bakımından çok önemlidir. Binlerce sporcunun katıldığı çok önemli etkinlikler. Umuyoruz, bundan önceki üniversite oyunlarında olduğu gibi, sayılar 7 000'lerin altına düşmez.

Bu tür barış ve dayanışma duygularının üniversite bağlamında, uluslararası düzeyde pekiştirilmesi ve geliştirilmesi, ülkemiz açısından çok daha büyük bir öneme sahiptir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi, bunun temeli "yurtta sulh, cihanda sulh; yurtta barış, dünyada barış" şiarına dayanır.

İşte, bu felsefe nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti seksen yıldır kendi bölgesinde ve dünyada bir barış adası olarak kalmıştır. İkinci Dünya Savaşında Balkanlar ve Doğu Akdeniz kan gölüne dönüşürken, Türkiye Cumhuriyeti savaşın dışında kalmayı başarabilmiştir. Daha sonra, Ortadoğu'da son elli yılın bütün çalkantılarının, Irak-İran Savaşının, son olarak Amerika'nın 1990'larda ve 2000'lerde iki kez Irak'a yaptığı silahlı müdahalenin dışında kalmayı başarabilmiş bir barış adasıdır.

Gerçi, son Irak Savaşında hâlâ hangi noktada olduğumuz da çok belli değil; yani, 1 Martta bu Meclis çok yüce bir görev yaptı. Biz, bir savaş ülkesi olmayı reddettik; ama, 7 Ekim kararı hâlâ yürürlükte, geriye almış değiliz. Meclisimizin bu konuda hassas olması ve Meclisten geçmeyen lojistik destek kararlarının, mutlaka, Meclise getirilmesi konusunda hassas olmamız gerekiyor. Bir barış ülkesi olmanın, bir spor ülkesi olmanın, bunlar, asgarî önkoşullarıdır.

Öte yandan, bir başka konu, belki, bu barış, spor, dayanışma kültürü üzerinde bizim söyleyeceğimiz başka konu, bu tür oyunların, o oyunun yapıldığı kent ve ülke açısından önemli bir organizasyon deneyimi biriktirmeye yol açtığı konusudur. Bunun, hem İzmir açısından hem Türkiye açısından yeni bir deneyim olacağını düşünüyorum. Türkiye, Habitat II'yi, daha sonra NATO toplantılarını, son dönemlerde, bu tür büyük, dünya çapındaki organizasyonları başarıyla yapma örneklerini vermiştir. Bu nedenle, bu fırsatı da bu şekilde kullanabileceğini ummak istiyoruz.

Bu tür müsabakalar, ancak merkezî yönetim ile yerel yönetimin işbirliğiyle olumlu sonuçlara götürülebilir. Tıpkı, en son, Atina'da yapılan olimpiyatlarda olduğu gibi, Atina Kentinin yönetimi ile merkezî yönetimin işbirliğiyle gerçekleşir. İşte, başka yerlerdeki bütün olimpiyatlar da böyle olur, dünyanın her tarafında tarihî olarak böyle gerçekleşir. Dolayısıyla, merkezî yönetimin, burada olduğu gibi, yerel yönetime bir yasal dayanak sağlayarak, bazı vergi istisnaları getirerek ya da kaynak temin ederek bu oyunların arkasında yer alması olağan bir süreçtir; yani, İzmir Kentine merkezî yönetimin lütfu değildir; doğru oturtmak açısından bakalım. Dolayısıyla, bu, karşılığında ödün ya da taviz alınabilecek bir işbirliği türü, bir ilişki türü değildir.

Yerel yönetim, merkezin desteği olmadan bu tür oyunları, bu tür düzenlemeleri sonuçlandıramaz; ama, merkezî yönetim de yerel yönetim olmaksızın, kent halkının katılımı olmaksızın, kent yönetiminin katılımı olmaksızın bu tür oyunları ne üstlenebilir ne sonuçlandırabilir. Dolayısıyla, olay, iki taraf açısından da bir zorunlu işbirliği türüdür.

Tabiî, bu üniversite oyunlarının yüksekeğitim gören gençlerin sportif yarışmaları olması bakımından, spora siyasetin karıştırılmaması da, ayrıca, başka alanlarda olduğundan daha fazla önem taşır; yani, yükseköğretim gençliğinin bu tür oyunlarında siyasetin spora karışmamasına titizlikle uyulması, siyasal fırsatçılığa sapılmaması çok önem taşır. Biz, burada, ne yazık ki, buna tam uyulmadığını görüyoruz; yani, İktidar Partisi, büyükşehir belediye başkanlığında kendi adayı olmuş bir şahsı, burada İcra Kurulu Başkanlığına önerdi. Sayın Serpil Yıldız'ın söylediğinin aksine, İcra Kurulu Başkanlığı önemli bir görevdir. Kuşkusuz, daha üstte, Büyükşehir Belediye Başkanı vardır Düzenleme Kurulunun başında; ama, İcra Kurulu önemli; yürütmeyi doğrudan götürüyor.

Ben, bir kere şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisinin böyle bir öneri hakkında, bir çekinme içerisinde olması, bundan bir kaygı duyması falan söz konusu değil. Öyle olsaydı, zaten, bizim kendi Büyükşehir Belediye Başkanımızın, henüz bu yasa çıkmadan, kendi rakibi olan adayı şimdiden icraata getirmesi söz konusu olmazdı. Bizim böyle bir kaygımız yok.

Değerli arkadaşlar, burada, daha önemlisi şu değil mi; yani, bir siyasî olgunluk, acaba, bu Meclisten, bu hükümetten beklenemez mi? Yani, işin doğası, doğru olan, bu şekilde bir önerme ve atama değil; tam tersine, burada, bizim birazdan vereceğimiz önergede olduğu gibi, tanımlanmış -yani, nitelikleri, deneyimleri itibariyle tanımlanmış- bir kişinin buraya, bu makama getirilmesi değil midir?

Ben, bunu, bir kere, oyunların başarısına olan ihtiyaç bakımından talep ediyorum, İzmir halkı adına talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu oyunların başarısı, sadece kaynak başarısı değildir. Bu bir düzenleme becerisidir, bu bir bilgidir, düzenleme bilgisidir. Bu konuda Türkiye'de deneyimli insanlar vardır. Daha, en son yapılan organizasyonda, NATO'yla ilgili organizasyonda, deneyimli, uluslararası ilişkileri olan insanlarımız vardı. Geliniz, bu tanımı yapalım ve böyle bir şahsiyeti, bu İcra Kurulunun başına, yani, genel koordinatörlüğe getirelim.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemenin 7 nci maddesinde, Büyükşehir Belediyesi bütçesinin yüzde 1'i itibariyle bu düzenlemeye katkı sağlaması söz konusu edilmekte.

Büyükşehir Belediyesi, esasen, bir yıldır bu konuda birçok masrafın altına girmiş durumdadır. Sadece, bu oyunların İzmir'e alınmasının ederi 5 000 000 dolardır; yani, bu söylediğimiz yüzde 1'lik payı sadece o oluşturuyor. Bunun dışında, belediyenin şimdiye kadar yaptığı çok sayıda masraf var. Dolayısıyla, eğer, böyle bir şey kalacaksa, giderlerin mahsubunu sağlamak gerekir; yoksa, bunu buradan çıkarmak -o konuda önergemiz olacak- en doğru tavır olur.

Bir başka konu, üniversite oyunları söz konusu olduğunda, kuşkusuz, üniversitelerin yönetimlerinin ve öğrencilerinin bu olaya katkıları, katılımları çok önemlidir. Burada, yasada, bu tanımlanıyor. Oyunların yapılacağı illerin -tabiî, esas itibariyle İzmir- üniversitelerinin rektörlerinin katılması söz konusu. Ancak, belki şunu belirtmek lazım; bu, İzmir çapında olmaktan öte, bölge ve ülke çapında bir etkinliktir; dolayısıyla, bu etkinliğe öğrencilerini yarışmacı olarak gönderen üniversitelerin de, en azından danışılmak anlamında, sürekli olarak devrede tutulmasında yarar vardır. O yüzden, biz, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun -yasada böyle bir hüküm yer almamakla birlikte- bu tür, geniş çaplı, danışmacı bir yöntemle Türkiye çapında bu işi organize etme anlayışında olmasını temenni ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, sözlerinize tamamlar mısınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, bu oyunların İzmir'de düzenlenmesine katkıda bulunan herkese, burada benden önce konuşan Sayın Ünlü'ye, kuşkusuz rahmetli Piriştina'ya, şu anda Büyükşehir Belediye Başkanlığımızı yapmakta olan Sayın Aziz Kocaoğlu'na, gençlik ve spordan sorumlu Bakan başta olmak üzere, bugüne kadar katkısı olmuş ve bundan sonra katkısı olacak herkese teşekkür ediyoruz.

Ben, bunun, Türkiye ve İzmir için büyük bir tanıtım vesilesi olmasını ve bu oyunların başarılı geçmesini tüm Türkiye ve İzmir adına dilediğimi burada tekrar belirterek sözlerime son veriyorum.

Saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İZMİR KENTİNDE YAPILACAK DÜNYA ÜNİVERSİTELERARASI SPOR OYUNLARI (UNIVERSIADE) KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanun, 2005 yılında İzmir Kentinde yapılacak olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının (Universiade), Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun (FISU) kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ile ilgili esas ve usulleri belirler ve bu amaçla kendilerine görev verilen kurum ve kuruluşların teşkil, görev, yetki ve çalışma usulleri ile diğer düzenlemeleri kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Türkân Miçooğulları; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 10 Kasım; Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 66 ncı yıldönümü. Anısı önünde, bir cumhuriyet kadını olarak, bize verdikleri için saygıyla eğiliyor; kurduğu, bize emanet ettiği laik, demokratik cumhuriyetten asla ödün vermeyeceğimize, bugüne kadar yaptıklarımızda olduğu gibi bundan sonra yapacaklarımızda da devrim ve ilkelerinin ışığının önderimiz olacağına Ulu Önderimize söz veriyor, tekrar, anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Sevgili arkadaşlar, İzmir, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu'nun en batı ucudur. İzmir, dağların denize dik inmesi nedeniyle, oya gibi işlenmiş kıyıları, denizi, ovaları, havasıyla, herkesin yaşamak, orayı gezmek, görmek için can attığı bir kenttir. İzmir'de, Kordon'da oturduğunuz zaman, günbatımını izlerken, güneşin ardından tüm dünyayı dolaşıp tekrar İzmir'e dönüverecekmiş gibi hissedersiniz kendinizi.

Bazılarının dediği gibi, İzmir, Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresi değil, Batı'ya açılan kapısıdır. Biliyorsunuz, pencereden sadece seyredilir; ama, kapıdan girilir, çıkılır. İzmir'de yapılacak her eylem, İzmir'de gerçekleştirilecek her güzellik, Türkiye'yi dünyaya, Batı'ya, Avrupa Birliğine girmeye çalışan ülkemizi Avrupa Birliği ülkelerine tanıtacak eylemlerdir, anlatacak etkinliklerdir. Onun için, İzmir'de bir olay gerçekleştirilirken, İzmir'de bir iş yapılırken çok dikkat etmek, çok özen göstermek gerekir.

1999 yılından beri gerçekleştirilmeye çalışılan, Sayın Piriştina'nın öncülüğünde, Değerli Bakanımızın da gayretleriyle bugüne kadar oluşturulmuş bir olay, İzmir'in tarih kokan ören yerlerinin beşbin yıl boyunca geçirdiği değişik olumsuzluklardan bir tanesini de bu yıl yaşamıştır. Bu, İzmir'i 1999 yılından beri güzelliklere, iyiliklere hazırlayan Sayın Piriştina'nın kaybedilmesidir.

Bu spor müsabakaları, İzmir'e önemli organizasyonlar, önemli yatırımlar, önemli katkılar getirecek bir organizasyondur. Bugüne kadar birçok çalışma gerçekleştirilmiş ve tam yapılan çalışmaların sonucunun alınması noktasına gelindiğinde, bu organizasyonun başında olan arkadaşımız, seçimlerde İzmirlilerin çok büyük teveccühünü kazanarak, çok büyük sevgisini kazanarak yeniden görev başına gelmişken, İzmir, tarih boyunca yaşadığı yangınlar, depremler gibi bir talihsizliği yaşamış ve Sevgili Başkanını kaybetmiş, onun yerine, yine Cumhuriyet Halk Partili bir belediye başkanı seçilmiştir. Elbette ki yapılan işlerde devamlılık olması nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı da, belediyesiyle, hükümetiyle, milletiyle, İzmir'in halkıyla sahiplenilmiş olan bu organizasyonu sahiplenmiş ve talihsizlikler nedeniyle aksayan kısımlarını bir an önce tamamlayabilmek için hükümetten katkı istemiştir, hakkı olan katkıyı istemiştir; çünkü, bu tür organizasyonlar sadece yerel yönetimlerin kendi gücüyle yapılmaz. İzmir'de yapılacak olan bu organizasyon, hem İzmir'in tanıtımını hem de Türkiye'nin tanıtımını yapacak bir organizasyondur. Onun için, yerel yönetimiyle, hükümetiyle ve halkıyla bir bütünlük içerisinde yapılmalıdır.

Hükümetimiz, Belediye Başkanımızın bu talebine saygı göstermiş ve bizim önümüze de, hazırladığı bu yasa tasarısıyla gelmiştir. Bu yasa tasarısının bu etkinliklerin gerçekleştirilmesinde çok önemli katkıları olacaktır ve tüm dünyada İzmir'i tanıtacak olan, İzmir'i tanıtacak olan, İzmir'i tanıtırken de Türkiye'nin tanıtılmasına önemli katkılar yapacak olan bu organizasyonu gerçekleştirmek tüm Türkiye'nin yüzakı olacaktır.

Bu etkinlik, spor oyunlarıdır. Spor, biliyorsunuz, sağlam vücut için, sağlam bir gençlik yetiştirmek için yapılır; ama, aynı zamanda demokrasi içerisinde centilmence yarışmayı öğretmek için de yapılır. Spor müsabakalarının bir amacı da, insanlara kazanmayı, kaybetmeyi ve hazmetmeyi öğretmektir.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda çok olumlu katkılar yapacak yanların olmasıyla birlikte, hem yerel yönetimleriyle hem hükümetiyle bir sorumluluk anlayışını sahiplenmesiyle birlikte, daha kanun tasarısı hazırlanmadan, daha tasarı Mecliste yasalaşmadan, Meclisin önüne sunulmadan, organizasyonların bir an önce gerçekleşebilmesi için, bir zorunluluk doğmuştur. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız, hükümetten, bu anlamda büyük organizasyonları gerçekleştirebilecek, NATO, Habitat organizasyonlarında bulunmuş, dünyayla iletişimimizi rahat kurabilecek, aynı zamanda hükümetle birlikte İzmir'in iletişimine katkılar sağlayabilecek birisinin göreve getirilmesinde yardımcı olmalarını istemiştir; ama, kabul etmek gerekir ki, centilmenlik gereği, bu göreve gelecek olan kişi, beş ay önce İzmir'de kaybettiğimiz Sayın Piriştina ile yarışmış ve Piriştina'nın karşısında İzmirlinin teveccühünü kazanamamış bir belediye başkan adayı olmamalıdır.

Devlet, milletiyle, hükümetiyle, yerel yönetimleriyle bir bütündür. Herkes üstüne düşen görevi yapmalıdır; ama, bu görevi yaparken İzmirlileri incitmemelidir, İzmirlilerin sağduyusuna, İzmirlilerin teveccühüne saygı göstermelidir. Bizim, bu tasarıdaki itirazımız, eleştirilerimiz bununla ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, İzmir, çok başka bir kenttir; Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar ile İzmir'in o sıcak meltemi İzmir'de, bir İzmirlilik bilinci, bir İzmirlilik anlayışı yerleştirmiş ve İzmirlilerin çok hoşgörülü, çok sıcakkanlı olmalarını sağlamıştır. Bu organizasyonlar, başında kim olursa olsun, görevi kim üstlenirse üstlensin en iyi şekilde başarılacaktır. İzmirlilerin gücü, İzmir'in gücü buna yeterlidir. Aynı zamanda, hükümetimiz de, İzmir Türkiye'nin bir parçası olduğu için, İzmir bu hükümetin, bu devletin bir şehri olduğu için buna katkı koymak durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Miçooğulları, sözlerinizi tamamlar mısınız.

TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) - İzmir'de bu oyunlarda yarışacak olan gençlerdir; üniversiteli gençlerdir, dünyanın her yerinden gelecek gençlerdir. Bu organizasyonun içerisinde ne yazık ki bir genç yoktur. Bu organizasyon gençlerin olmalıdır, İzmirlilerin olmalıdır, Türkiye'yi dünyaya tanıtmak isteyenlerin, sportif bir şekilde yarışmasını bilenlerin olmalıdır ve bu organizasyonlara asla siyaset karışmamalıdır. İzmirliler, neyin neden yapıldığını anlayacak, sonucunda, bu organizasyondan pay çıkarmak isteyenlere değil, gerçekten bu organizasyonlara sahip çıkanlara sahip çıkacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Miçooğulları.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verirseniz Hükümet adına bir konuşma yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan Hükümet adına söz istemişlerdir; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Böyle bir kanun tasarısıyla neden Genel Kurulun önüne gelme ihtiyacını duyduk, izin verirseniz, bir iki cümleyle bu soruya cevap vermek istiyorum.

Bendeniz, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevine bundan iki yıl kadar önce başladım. İzmir'de 2005 yılının ağustos ayında, Uluslararası Üniversite Sporları Oyunlarının yapılacağını biliyordum; ama, içeriğiyle ilgili kuşkusuz ki, bu göreve geldikten sonra daha geniş bilgi sahibi oldum.

Biraz önce, Sayın Ünlü, bu süreci içinde bizzat yaşadıkları için anlattılar. Ülkemize ve özellikle İzmirimize, uluslararası spor camiasında son derece önem verilen bu oyunun alınmasındaki katkıları nedeniyle, gerçekten teşekkür ediyorum; çünkü, o dönemin spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak kendisi bu olaya sıcak bakmasaydı, teşvik etmeseydi bu oyunların İzmir'e alınmasının da pek mümkün olmayacağını biliyorum.

Rahmetli Ahmet Piriştina ben göreve geldikten sonra, Başbakanlıkta beni ziyaret ettiler; bu çalışmalarla ilgili bilgi verdiler ve beni göreve başladığımın sanıyorum ikinci ayıydı, İzmir'de Oyunlar Köyünün temel atma törenine davet ettiler. Ben de, o münasebetle İzmir'e gittim; merhum Piriştina ve arkadaşlarla birlikte, Valimiz, İl Spor Müdürümüzle birlikte Oyunlar Köyünün temelini attık.

2002 yılının ekim ayında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasında bir protokol imzalanmış. Bu protokolde, bu oyunların gerçekleşmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesine hangi görevler düşüyor, merkezî hükümete bağlı olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne hangi görevler düşüyor, bu protokolde yazılı. Şu ana kadar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu üniversite spor oyunlarıyla ilgili, İzmir'de 70 trilyona yakın harcama yaptı. Tabiî ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi de, tesislerin tamamlanması için, sanıyorum bir o kadar, belki ondan daha fazla harcama yaptı ve yapmaya da devam ediyor; çünkü, bu protokolde bunlar derç edilmiş, hangi spor salonunu kim yapacak, nasıl yapacak...

Sayın Piriştina, beni zaman zaman telefonla aradığında, bana hep teşekkür etmiştir ve özellikle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle son derece uyum halinde çalıştıklarını, her şeyin yolunda gittiğini, tesislerin zamanında yetişeceğini ve bu oyunların üstesinden yüz akıyla gelineceğini ifade etmiştir; ben de, tabiî, bundan son derece memnuniyet duyuyordum.

Böyle bir yasa tasarısı hiçbir zaman gündeme gelmedi. Yani, rahmetli Sayın Piriştina, böyle bir yasa tasarısını çıkaralım, merkezî hükümet, spordan sorumlu bakanlık, hazırlık ve düzenleme kurulu diye bir kurul kursun, bunun başına geçsin diye bir öneriyle hiç gelmedi. Tabiî, bir önceki oyunlarda, bayrağı, Sayın Piriştina alıp İzmir'e getirdi. Tabiî, bu oyunları düzenlemenin asıl sahibi, FISU'ya göre, Uluslararası Federasyona göre İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır; ancak, Sayın Piriştina'nın ani şekilde aramızdan ayrılmasından sonra Sayın Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Kendisi beni ziyaret etti, bu oyun hazırlıklarıyla ilgili istişare amacıyla geldi. Kendisi "siz, merkezî hükümet olarak bu olayın içine girmezseniz, bu işin içine bizzat dahil olmazsanız, oyunların gerçekleşmesi konusunda ciddî endişeler taşıyorum" dedi. Ben, bunun üzerine, hemen ertesi hafta arkadaşlarımla birlikte İzmir'e gittim. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığında, -Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzle birlikte gitmiştik- bize hazırlıklarla ilgili brifing verildi ve oyunların en önemli tesislerinden biri Halkapınar Spor Salonuydu. Halkapınar Spor Salonunu yapma görevi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınındı, protokol gereği. İhale yapılmıştı. İhaleyi bir firma almıştı. Ancak, firma, ihaleyi almasına rağmen daha sonra bazı yeni taleplerde bulunmuş; bu talepler de Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından kabul edilmeyince, tabiî ki, inşaata da başlanamamıştı.

Sayın Kocaoğlu, daha sonra bana bu ihaleyi feshettiğini ifade etti. İzmir'e gittiğimde de, işte, bu spor salonunun -ki, 10 000 kişilik bir spor salonu ve oyunların en önemli salonlarından biri- gerçekleşmesinin riske girdiğini görünce ne yapalım dedik; bir teklif geldi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak bunu siz üstlenin denildi. Ben de, Genel Müdürlük mensuplarıyla görüştüm, biz, bunu alırsak, zamanında yetiştirebilir miyiz diye sordum; arkadaşlarımız değerlendirme yaptılar, İzmir'de bunun kararını verdik, Büyükşehir Belediyesinde.

Bugün, Halkapınar Spor Tesisinin yapımıyla ilgili ihale gerçekleşti. Tesisler Daire Başkanım burada, biraz önce ihale sonuçlarıyla ilgili bana bilgiler getirdi; çünkü, biz almıştık ve sanıyorum İhale Kurumuna falan gidilerek iş uzamazsa, belki önümüzdeki hafta veya ilk on gün içerisinde Halkapınar Spor Tesislerinin temelini atma noktasına geleceğiz. Yani, biz, olayın içerisine böylece fiilen girmiş olduk.

Ama, bir baktık ki, oyunlar yaklaşmış. Bir işi yapmak için İhale Kanununa tabi olursanız, arkadaşlarımız biliyorlar, birkaç ay gerekiyor, beş ay gerekiyor, altı ay gerekiyor; bunu yetiştirmek mümkün değil ve böyle bir yasal düzenleme yapılarak, bu işlerle ilgili yapılacak ihalelerin, diğer işlerin, ilgili kanunların dışında tutularak adımlar atılmasının lüzumuna inandık.

Sayın Kocaoğlu bana hep şunu söyledi: "Sizin ile bizim aramızda iletişimi sağlayacak, koordinasyonu sağlayacak, bize bir genel koordinatör önerin, siz önerin" dedi bana. Ben, uzun süre böyle bir isim önermedim. Beni defalarca aradı, tekrar buraya geldi hani bir isim önereceksiniz diye. Ben de, istişareler ettim. En sonunda, demin arkadaşlarımızın ismini telaffuz ettiği Sayın Aksoy, bu organize işleriyle geçmişte meşgul olduğu ve yabancı dil de bildiği için, aklıma geldi. Aziz Bey Ankara'ya geldiğinde, Taha Bey olabilir mi dedim. Aziz Bey de "olur, çok çalışkan, becerikli bir arkadaştır; biz kendisiyle çalışırız" dedi. Tabiî, bu yasa tasarısını hazırladık. Bu kanun tasarısı, genel koordinatörü atama görevini, benim başımda bulunacağım Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna veriyor. Ancak, Aziz Bey, daha önce atanmış olan bu organizatörü, yani, genel koordinatörü görevden almış -ben de daha sonra öğrendim- Taha Beyi, İzmir'de, genel koordinatör olarak görevlendirmiş. Şimdi, tabiî, arkadaşlar ondan bahsedince, sanki biz atamışız gibi... Ben, sadece isim önerdim. Aziz Bey de, kendisiyle çalışacağına kanaat getirdiği için, o arkadaşımızı görevlendirmiş.

Biraz önce, Türkân Hanım "bu organizasyona siyaset karışmamalıdır" dedi; son derece doğru söyledi. Eğer buna siyaset karışmış olsaydı, biz, böyle bir yasal düzenlemeyle önünüze gelmezdik. Biz, olaya, Türkiye'nin, tamamen organize edip üstesinden gelmesi gereken bir organizasyon olarak bakıyoruz. Bu işin partisi filan olmaz. Şimdi, ben siyasîyim, İktidar Partisinin bir milletvekiliyim ve bakanıyım. Bu işin başına ben geliyorum, beni getiriyorsunuz. Bu işin birinci derecede sorumlusu benim. Dolayısıyla, bu işin üstesinden yüzakıyla gelebilmemiz için, her birimiz bir yerlerden tutmalıyız. Senin gözünün üzerinde kaşın var, sen işte şurada aday olmuştun filan... Eğer olaya böyle yaklaşılırsa, işte, bu, işi politize eder. Bu, doğrusu, bizim de şevkimizi kırar.

Biz, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının üstlenmiş olduğu böylesine önemli bir görevde, merkezî hükümet olarak, işin içerisine giriyoruz, yükün altına giriyoruz. Şimdi, bununla ilgili bizim bütçemizden, yani, genel bütçeden pay ayırma gibi bir düşüncemiz de, doğrusu, yoktu; zaten, 70 trilyon liraya yakın bir harcama yapmışız, bunu, genel bütçeden ayırdık. Şimdi, bakın, organizasyonla ilgili burada en büyük payı, yine, genel bütçeden ayıracağız. Bunun ne kadar olacağını, henüz, Maliye Bakanlığıyla görüşüp, tespit de etmedik. Sadece, burada "genel bütçeden gelecek pay" deniliyor; ayın 30'unda Maliye Bakanlığı bütçesi görüşülürken, ne kadar bir pay olacak, onu da buraya dahil etmeye çalışıyoruz. Biz, bunu, Türkiye'nin bir işi olarak görüyoruz. Bu işin partisi falan olmaz.

Şimdi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve Başkanlığı bu işin sahibidir. Kendileriyle, biz, uyum halinde çalışacağımıza, bu işin üstesinden geleceğimize inanıyoruz. Şu kanun birtakım avantajlar sağlıyor; Hazırlık ve Düzenleme Kurulu var. Bu kanun, aslında, şu anda, İstanbul'u Olimpiyatlara Hazırlama ve Düzenleme Kurulu Kanununun aşağı yukarı benzeridir, İstanbul'da da buna benzer bir kanun var. Aslında, üniversite oyunları için böyle bir kanuna ihtiyaç da duyulmayabilir. Bu tür kanunlar, sadece olimpiyatlar için çıkar. İstanbul için çıkmış, hâlâ yürürlüktedir. Tabiî, bir türlü olimpiyatları alamadık, alıp, gerçekleştikten sonra ortadan kalkacak olan bir kanundur. Ben, onun da başkanıyım, Fikret Bey de uzun süre onun başkanlığını yaptı. Dolayısıyla, bu konuyu, siyasetin dışında ve üstünde değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Biz, olaya böyle bakıyoruz. Böyle bakmasaydık, şöyle derdik: Anamuhalefet Partisi, işte, İzmir'de iktidardadır, herhalde bu işin üstesinden gelir, biz zaten yapacağımızı yapmışız der, sıyrılabilirdik. Hayır, bu sorumsuzluk olurdu; biz olaya böyle yaklaşmadık ve işin içerisine bizzat giriyoruz. Ben, Havayolları Genel Müdürünü, TRT Genel Müdürünü, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarını bu işin içine alıyorum ki, bu işle ilgili, İzmir'de bu kurumlara düşecek görevleri de çabuk yapalım diye. İzmir'de de bu işin başı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanıdır, Organizasyon Kurulunun Başkanı zaten kendisidir. Diğer isimler, bizim, bürokrat olarak değerlendirebileceğimiz isimler olarak değerlendirilmelidir. Bunu da seçerken, o senin partindendi, bu benim partimdendi diye ayırım yaparsak, doğrusu, bu iyi niyetli çalışmalara gölge düşer diye düşünüyorum. Birbirimize güvenmeye mecburuz. Aslında, bana göre, demokrasi açısından da çok güzel bir örneği hayata geçirebiliyoruz. İşte İktidar Partisi, işte Anamuhalefet Partisi; el ele, bir organizasyonu gerçekleştirmek için birbirlerine destek veriyorlar ve önümüzdeki yıl ağustos ayının 11'inde başlayıp 21'inde bitecek olan bu üniversite spor oyunlarını Türkiye adına birlikte, başarıyla gerçekleştirecekler.

Bu tablo, demokrasi açısından da önemli bir tablodur, Türkiye'nin muhtaç olduğu önemli bir tablodur; bunu birlikte gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.

Bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim; çünkü, konu kişiselleştiriliyor. Konuyu kişiselleştirmeye gerek yok. Hazırlık ve Düzenleme Kurulu bu kanunla kurulduktan sonra -kimlerden kurulacağı bellidir- genel koordinatör olarak kimi atayacağımızı o zaman tekrar kurul olarak değerlendiririz;ama, şu anda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı arkadaşımızın görevlendirmiş olduğu, demin ismi geçen arkadaşımız, genel koordinatör olarak görevini birkaç haftadır yapmaktadır. Bu yasa çıksın, yürürlüğe girsin, Resmî Gazetede yayımlansın; hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak benim başkanlığımda heyet toplandığında, bu yasa gereği o ismi atayacağız. Şu anda ben veya o kurul herhangi bir atama yapmış değildir; ama, olayı kişisel hale getirerek, eğer, birbirimizin alınacağı, üzüleceği tavırlar içerisine girersek, böylesine önemli bir organizasyonun üstüne gölge düşer diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerimi, bu bilgilerimi sizlerle paylaşma ihtiyacını hissettim. Hepinize saygılar sunuyorum. İnanıyorum ki, Türkiye, böylesine ciddî bir organizasyonun üstesinden elbirliğiyle ve başarıyla gelecektir.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci;buyurun (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bilindiği üzere, dünya üniversitelerarası spor oyunları bu yıl İzmir'de düzenleniyor. Bu oyunlarla ilgili olarak görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Saygıdeğer arkadaşlarım, düzenlenecek olan bu üniversitelerarası spor oyunları, İzmirimize büyük bir aktivite getirecektir. Bu, hem ülkemiz adına hem de İzmir adına övünebileceğimiz bir olaydır. 11-21 Ağustos 2005 tarihleri arasındaki bu dünya üniversitelerarası spor oyunlarına (Universiade) evsahipliği yapacak olan şehrimiz, beşbin yıllık geçmişiyle, tarihî ve turistik tesisleriyle görevin altından kalkabilecek altyapıya sahiptir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 23 üncüsü yapılacak olan İzmir Universiade Oyunlarına, 174 ülkeden 7 000-7 500 civarında öğrenci katılacaktır. Bunların İzmirimize getirecekleri, aşağı yukarı şöyle bir sıralayacak olursak, şunlardır diyebiliriz: Bu açıdan, Universiade Oyunları -gerek İzmir ve gerekse Türkiye için- gelecek yıllarda ülkelerinde etkin konumlara gelebilecek olan 7 000-7 500 üniversiteli sporcu ile bunların yönetici ve kadrolarını barındıracaktır. Oyunları tüm dünyaya duyurmak için, oyunlar boyunca İzmir'de konuşlanacak olan uluslararası medya mensupları, oyunlarla eşzamanlı olarak düzenlenecek "üniversite sporu" konulu konferansla dünya üniversitelerine ve tüm dünyaya yapılacak televizyon yayınlarıyla, ülkemizin kültürünü ve ülkemizi bütün dünyaya tanıtacaktır; bu bakımdan bizim için önemlidir.

Değerli arkadaşlar, burada ne kadar insana görev verilecek diye baktığımız zaman, aşağı yukarı şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır: Çeşitli kurum ve kuruluşlardan yaklaşık 2 500 kişi, çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturacağı ve tüm İzmirlilerin kendilerini içinde sayabilecekleri, yine, yaklaşık 10 000 kişilik bir gönüllü ordusu, 60 tane spor tesisinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve ilgili federasyonların yetkili temsilcilerinden oluşacak yaklaşık 1 000 görevli, 1 200 kişilik uluslararası millî akreditasyonlu hakem, edinilmiş deneyimlere göre en az 1 000 kişilik bir medya mensubu, yaklaşık 2 000 kişilik bir ulaşım hizmeti kadrosu, oyunlar köyünde katılımcıların konaklamasıyla ilgili tüm hizmetlerde görev yapacak yaklaşık 3 000 kişilik bir hizmetliler ordusu, oyunlar boyunca sağlık hizmetleri ve doping kontrolü hizmetleri verecek olan sağlık ekipleri ve oyunlar boyunca güvenliği sağlayacak güvenlik elemanları doğrudan görev yapacaklardır. Katılımcılarla birlikte bu organizasyonda toplam 30 000 kişi görev yapacaktır.

Değerli arkadaşlarım, aşağı yukarı, İzmir'de yapılacak bu Universiade Oyunlarının ülkemize getireceklerini hep beraber gördük. Biraz önce, Sayın Bakanımızdan, hükümetimizin görüşlerini, bu yasanın neden çıkarıldığını, hepimizin, fevkalade, gururla, ibretle ders alacağı şekilde, ben, şahsen dinledim. Ben, bu konuda Sayın Başbakan Yardımcımıza, Sayın Başbakanımıza İzmirliler adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, niçin, biz, yapılan bir şeyde teşekkür etmekten hep sarfınazar ediyoruz, niye ufacık bir teşekkürden sakınıyoruz, niye bu teşekkürü yaparken dilimizin ucuyla teşekkür ediyoruz?.. Bu konuda hükümetimiz devreye girmemiş olsaydı, bunu bir politik yatırım aracı gibi görmüş olsaydı, bu noktalarda olunmazdı. İşte, Universiade'ın başlaması için yaklaşık sekizbuçuk ay gibi kısa bir süre var.

Bu yasanın, ülkemize, İzmirimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, katkılarınızdan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, yaklaşan ramazan bayramınızı da tebrik ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Katmerci.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kurul ve Komite kurulması

MADDE 2. - Bu Kanunun amacının gerçekleştirilmesi için İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu ile bu Kurula bağlı Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulu kurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu

MADDE 3. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu; spordan sorumlu Devlet Bakanının başkanlığında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürü, Türk Hava Yolları Genel Müdürü, İzmir Valisi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Oyunların yapılacağı illerin üniversite rektörlerinin aralarından seçecekleri bir rektörden teşekkül eder.

Kurul özel hukuk hükümlerine tâbi olup tüzel kişiliğe sahiptir.

Kurul gerekli gördüğü zamanlarda toplanır. Kurulun çalışma usulleri Kurul tarafından çıkarılacak talimatlarla belirlenir.

Kurul, İcra Kurulunun başkanı olarak bir genel koordinatör görevlendirir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaya, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Ulu Önder Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 66 ncı yıldönümünde kendisini saygıyla ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, 2005 yılında İzmir'de yapılacak dünya üniversitelerarası spor oyunları ve bu oyunları düzenleyen bu kanun tasarısının Genel Kurula getirilmiş olması çok önemli bir olaydır; ancak, konuşmamın başında, hemen, tasarının genel gerekçesinden bir iki cümleyi, çok önemli gördüğüm üç noktayı -kaldı ki, Bakanlar Kurulu da önemli görmüş, öyle tahmin ediyorum- okumak istiyorum. Genel gerekçede şöyle denilmektedir: "Bütün kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek düzeyde işbirliğini gerektiren bu oyunların -devam ediyor, orayı geçiyorum- ülkemizin prestiji açısından büyük önem taşıyan bu organizasyonun -üçüncü önemli nokta da şu- böylesine önemli ve büyük çaplı bir organizasyonun çok gerçekçi bir yaklaşımla ve süratle bitirilmesi gerektiğinden bu yasa tasarısı hazırlanmıştır."

Şimdi, özetle, genel gerekçe bu, gerekçedeki üç önemli nokta da bu. Buna rağmen, bu tasarının Genel Kurula getirilmesinde, hükümet, kanımızca, çok geç kalmıştır. Niye geç kalmıştır; Büyükşehir Belediye Başkanı -sakın, yetenek ve kapasite olarak görmeyin, algılamayın- ekonomik nedenlerden dolayı bu projenin tıkandığını cümle âleme duyurmuştur; rahmetli Piriştina ve yeni Başkanımız, bu projenin bu nedenle tıkandığını duyurmuştur. Geçen dönem, İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Ersin'le birlikte, bir bakanımıza, bu projenin tıkandığını, bu projenin sadece İzmir'in sorunu olmadığını, Türkiye'nin sorunu olduğunu, devletin sorunu olduğunu söylememize, kendimize göre çözüm önerileri de getirmemize ve sayın bakanımızın da, bu konuyla ilgilendiğini, en kısa sürede bize döneceğini ve bilgi vereceğini söylemesine rağmen, biz, hâlâ, bilgi ve telefon bekliyoruz. Bu nedenle, geç kalınmıştır; ama, nihayetinde getirilmiştir, bu da önemli bir aşamadır.

Tasarının 3 üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Tasarının 2 nci maddesiyle, Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu ihdas edilmesi önerilmektedir; 2 nci maddenin yollamasıyla, Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu kurulacağı öngörülmektedir. Bu kurul içerisinde, kendi alanında önemli yerlere gelmiş birçok yönetici, yetkili ve görevli bulunmaktadır. Bu, çok olumlu bir madde olmasına rağmen, bu kurulu düzenleyen 3 üncü maddenin son fıkrasına gelince işler değişmektedir. Gerçi, herkes söyledi de, benim konuşmam gereken madde olduğu için, ben de söylemekte bir sakınca görmüyorum. "Kurul, İcra Kurulunun başkanı olarak bir genel koordinatör görevlendirir." denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da söyledi, bu genel koordinatör, zaten görevlendirilmiştir, fiilen görev yapmaktadır. Ne acıdır ki, yasa gereği genel koordinatör seçimini yapmıyoruz veya yapmayacağız; seçilen genel koordinatöre altyapı hazırlamak, onu legal hale getirmek için, burada, bir yasa maddesini görüşüyoruz. Bunu çok doğru bulmuyoruz.

Yine söylenildi, bu genel koordinatör, 28 Mart seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisinden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Taha Aksoy'dur. Arkadaşlar, şimdi, soruyorum; biraz önce de belirttiğim gibi, bu Hazırlık ve Düzenleme Kurulu içerisinde, bu işi, bu görevi yapabilecek başka kimse kalmadı mı ki, siyasî kişiliğiyle öne çıkmış, bir partiden aday olmuş, İzmir halkı, başkan olarak uygun görmemiş, oy vermemiş, biz kendisini belediye başkanı olarak başımızda istemiyoruz, başkasını istiyoruz demiş; ama, bu kişi, şimdi, genel koordinatör olarak bu kurulun başına getirilmiş; ona altyapı hazırlanmak istenilmektedir. Bu doğru değildir.

Biz, bu hususu, Komisyondaki görüşmelerde de belirttik, Sayın Bakana kaygılarımızı ilettik. Sayın Bakan, bize aynen şu cevabı -dehşet içerisinde kaldık, onu da söyleyeyim- verdi: "Bu sorun benim sorunum değildir, bu, belediyenin sorunu, zaten belediyeye yardımcı oluyoruz; ben yasayı çekerim, işinize bakarsınız" gibi... Kelimeler aynen böyle olmasa da, bu anlamda cevap verdi. Biraz önce de zaten belirtti. Bu anlayışla bu 3 üncü maddenin yapıldığı konusundaki şüphelerimizde haksız çıkmadık.

"Belediye başkan adayına niye karşı çıkıyorsunuz, bizim partimizden aday oldu diye" dedi. "Bu kurulun başında zaten ben varım. Ben de, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir bakanıyım" dedi. Sayın Bakan, siz Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanısınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin değil. (CHP sıralarından alkışlar) Aradaki fark bu. Büyükşehir Belediye Başkanının Sayın Taha Aksoy'a karşı çıkmadığını, ben bu ismi öne sürdüğümde "ben bununla çalışırım" dediğini de söylüyorsunuz. Yine belirtmek isterim ki, siz Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısısınız. Bir belediye başkanına bu şekilde söylediğiniz öneri bir siyasî telkin anlamına gelir ve Büyükşehir Belediye Başkanı haklı olarak sesini çıkarmayabilir. Ne yapacaktı; maddî olarak, ekonomik olarak destek verecek hükümete "ben bu kişiyle çalışmam" mı diyecekti?! Bunu mu bekliyorsunuz?! Bunun denilmesi mümkün değildir.

Komisyonda verdiğiniz cevap nedeniyle, tekrar gerekçeye dönmek istiyorum; hangisine inanacağız, bilmiyorum. Hani, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek düzeyde işbirliğini gerektiren bir organizasyondu bu organizasyon?.. Hani ülkemizin prestiji açısından büyük önem taşıyan bir organizasyondu?.. Hani böylesine önemli ve büyük çaplı bir organizasyonun çok gerçekçi bir yaklaşımla süratle bitirilmesi gerekiyordu?.. Sayın Bakan, gerekçedeki hükümet görüşleri mi doğru, sizin komisyonda ileri sürdüğünüz görüşler mi doğru? Hangisine inanacağız, bunu bilmek istiyoruz.

Biz komisyonda, gayet haklı olarak, hiçbir siyasî art düşünce içerisinde olmadan bir önerge verdik ve dedik ki:. Sayın Taha Aksoy'un kişiliğine hiçbir şey demem, kendisiyle yüz yüze gelmiş, konuşmuş birisi de değilim; ancak, Taha Aksoy'un uluslararası bir organizasyonda görev almadığını, üst düzey devlet yönetiminde bulunmadığını, Devlet eski Bakanımız Sayın Fikret Ünlü'nün de belirttiği gibi, çok hassas konuların bile bu organizasyonlarda önemli olduğunu, bunların gözardı edilmesi halinde fiyaskoyla sonuçlanabileceğini, çok büyük zararlara yol açabileceği için bu maddede, genel koordinatör olarak atanacak kişide şu vasıfların aranması gerektiğini söyledik: Daha önce uluslararası bir organizasyonun başında bulunmuş olmalı, üst düzey devlet yöneticiliği yapmış olmalı, yabancı dil bilen birisi olmalı dedik ve bu maddede bu şekilde bir değişiklik önergesi verdik. Ne yazık ki, bu önergemiz reddedildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, biz bu konuyu ortaya koyduğumuzda -Sayın Bakan, gerçi "kişiselleştirmeyin" dedi; kişiselleştirmiş de oldu, özellikle Sayın Bakan tarafından kişiselleştirilmiş oldu- bu önergeyi verdiğimizde, biraz önce dediğim, komisyondaki tehditkâr ifadesiyle olayı kişiselleştirmiş oldu.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne alakası var!..

YILMAZ KAYA (Devamla) - Siyasî tehditten bahsediyorum tabiî.

Bu konuda ısrarlıyız; çünkü, doğrusu budur. Bir partiden aday olan bir kişinin genel koordinatör olarak bu makamda oturması doğru değildir, yanlış yapılıyor. Siyasî kimliği olan bir kişinin genel koordinatör olarak çalışması doğru değildir; uluslararası deneyimi yoktur; bu anlamda objektif kriterlere sahip birisi değildir.

Bu nedenle, biz, komisyonda verdiğimiz önergemizi birazdan burada da vereceğiz. Bu konuda desteğinizi bekliyoruz. Eğer, bu önergemiz kabul edilirse, bu yasa daha da güzel bir yasa olacaktır, tam desteğimiz sağlanacaktır. Bu yanlışın düzeltilmesini talep ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.

Siyasî kimliğe sahip olan bir kişinin buraya gelmesinin doğru olmadığını tekrar söylüyorum. Ayrıca, bu organizasyonu -biraz önce söylediğim özelliklere sahip olmaması nedeniyle- götürebileceğine, başarıyla tamamlayabileceğine inancımızın da olmadığını söyleyerek, önergemize desteğinizi istiyoruz.

Hepinize saygılarımı, teşekkürlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Başka söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde-3. Son fıkra,

"Kurul, icra kurulunun başkanı olarak, uluslararası organizasyon ve üst düzey kamu görevlisi deneyimine sahip, yabancı dil bilen adaylar arasından bir genel koordinatör görevlendirir."

                  Ali Topuz                         Kemal Anadol                         Hakkı Ülkü

                    İstanbul                                  İzmir                                     İzmir

          Türkân Miçooğulları                                                                Yılmaz Kaya

                      İzmir                                                                                  İzmir

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI M. TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3 üncü maddedeki bu değişiklik önerimiz, İzmir'de düzenlenen spor müsabakalarının başarısını sağlamaya dönük iyi niyetli bir öneridir.

Sözlerime başlarken, bugüne kadar, bu organizasyonu oluşturmak ve ayağa kaldırmak için çaba sarf etmiş olan herkese şükranlarımızı ifade etmek istiyorum. Son aşamasında, hükümetimizin Sayın Bakan düzeyinde bu konuya bu kadar büyük bir ilgi göstermiş olmasını da, bu projenin başarısı için çok önemli bir etken olarak değerlendiriyorum.

Organizasyon birkaç yıldan beri oluşturuluyor. Fakat, oyunlara on aydan daha az bir zaman kaldı. Bu olayın hangi genişlikte, hangi derinlikte, hangi büyüklükte bir organizasyon olduğunu iyice düşünür, önümüze koyacak olursak, bu on aydan kısa zaman içinde bu organizasyonu başarıya ulaştırmanın çok zor olacağını hemen görebiliriz. Ülkemizde bu tip organizasyonlar konusunda çok fazla deneyimimiz olduğunu söyleyemeyiz. Ama, buna rağmen, önemli birtakım organizasyonlarda da başarılar sağlanmıştır. Bir Habitat organizasyonu çok önemli bir organizasyondur, NATO toplantısını, çeşitli spor alanlarında dünya şampiyonlarını, Avrupa şampiyonalarını Türkiye'de düzenleyip başarmak, fevkalade övünebileceğimiz örneklerdir; ama, çok yeterli örnekler değildir bunlar.

Şimdi önümüzde bir gençlik olimpiyatı var. Üstelik, Türkiye, önümüzdeki olimpiyatlardan bir tanesini İstanbul'da gerçekleştirmeye aday, yıllardan beri onun mücadelesini veriyor. Dolayısıyla, İstanbul olimpiyatları için de çok önemli bir deneyimin kazanılacağı, bir başarının ortaya konulacağı bir fırsat bu. Dolayısıyla, bu organizasyonun başarılı olmasını sağlama konusunda çok titiz olmamız gerekir.

Ben bu yasa tasarısını gördüm. Bir kere böyle bir yasa tasarısı getirdikleri için de hükümete teşekkür ediyorum. Bu aşamada bunu bir zapturapta alma ihtiyacını duymuşlar. Buradaki düzenleme de esas itibariyle uygun bir düzenleme gibi geliyor bana. Üç aşamada birtakım organlar oluşturulmuş. Bir tanesi Hazırlık ve Düzenleme Kurulu ki, başında Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız bulunuyor. Onun altında Organizasyon Komitesi var; onun başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bulunuyor. Onun altında da bir İcra Kurulu var; o İcra Kuruluna da bir genel koordinatör başkanlık edecek.

Bu organların oluşumuna baktığımız zaman, bunların içindeki bütün üyeler, devlet kurumlarından buraya, görevleri nedeniyle buraya yapacakları yardımları kendi yatırım alanlarında ortaya koyabilmeleri için temsilci biçiminde gelmiş. Bu kurullardan hiçbiri oturup bu organizasyonun nasıl yapılacağıyla ilgili bütün ihtiyaçları karşılayabilecek bir proje ortaya koyma şansına sahip değildir. Ne olacaktır; icra kurulu denilen heyet, onun başında genel koordinatör, bütün yükü üstlenecektir; bütün yük orada toplanacaktır. Ötekilerin hepsi destek hizmetleri veren kurumlardır; birisi çerçevesini çizecek, ötekisi o çerçevede bir organizasyon düzenlemeye çalışacak; İcra Kurulu, bütün ayrıntıları düşünecek. O nedenle, böyle bir kurulun hem içindeki üyeler hem de bu kurulun başındaki kişi çok önemli.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu İcra Kurulunun içinde kimler var: Genel koordinatörün başkanlığında, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile genel koordinatörün ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının önereceği ikişer üye olacak; dokuz kişi.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın büyük organizasyonlarını yapan kuruluşların yapısına bir bakın ve ondan sonra da, dönüp, bizim burada öngördüğümüz modele bakın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açıyorum; tamamlar mısınız.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün yük genel koordinatörün omzuna yüklenecektir ve önemli başarılar sağlayabilmek için de, çok sayıda profesyonel birtakım kurumlar, kuruluşlar devreye sokulacaktır. Neler yapılacağını bir sayfanın üzerine yazacak olursak, belki yüzlere varacak faaliyet alanı çıkacaktır. Sayın Bakanın sorumluluğu altında götürülen, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının sorumluluğu altında götürülen, belediye ve hükümetin ortak sorumluluğu altında götürülen bu organizasyon -bunlar, bu konularda hiç tecrübesi olmayan insanlar- ilk defa böyle bir organizasyonu yönetecek insanların eline terk edersek, ben, korkarım, başarısızlığa uğrayabilir. Bunun için, organizasyonun başına, gerçekten, Türkiye'de uluslararası organizasyonları ya da kamu yönetiminde çok yüksek düzeyde bu tip organizasyonları, koordinasyonları yapmış, tecrübeli insan koymaktan niye sakınıyoruz ki allahaşkına. Böyle bir insan yok mu?! Bu insanın hükümetle yakın ilişki içinde olması zorunludur. Hükümet, böyle bir insanı bulsun; bulsun ama, bizim önergemizde söylediğimiz gibi, uluslararası düzeyde bir organizasyon tecrübesi olsun ya da üst düzey kamu yönetiminde böyle koordinasyon ve organizasyon işlerinde başarısını kanıtlamış birisi olsun.

Bakın, Habitat organizasyonunun başına kim getirilmişti; Yiğit Gülöksüz. Türkiye'de pek çok organizasyonu yürütmüş, kamu yönetiminde çok önemli projeleri yönetmiş bir kişi alındı, gelindi, Habitat organizasyonunun başına konuldu ve çok başarılı bir şekilde o organizasyonu işletti. Hükümet ararsa, böyle bir insan Türkiye'de bulabilir. Bunu nereden seçerseniz seçin, siyasî kimliği ne olursa olsun benim hiç umurumda değil; siyasî kimlik burada herhangi bir işe yaramaz; burada bir insanın organizasyon kabiliyeti işe yarar. Bu amaca dönük olaraktır bu düşüncemiz ve hükümete yardım anlamını taşıyor; her şeyden önce, bu oyunların başarısını sağlamaya dönük bir katkıdır. Komisyonda bu reddedildi.

Ben, umuyorum... Sayın Bakan bir defa daha düşünsün. Bunun altında falan adamın oraya seçilmiş olmasının, filan adamın orada olması veya olmamasının benim açımdan hiçbir kıymeti olmadığını buradan ifade etmek istiyorum. O kişinin burada tartışılmış olmasından dolayı da üzülüyorum; onun kimliğinin burada tartışılmasını da istemiyorum, mesele o değildir, hedef o değildir. Bu arkadaşımız çok değerli bir insan olabilir. Eğer, bu şartları taşıyorsa, onu tayin edin; ama, bu organizasyonu ilk defa yapacak bir insanı getiriyorsanız, bunun sorumluluğunun ağır olacağını ve bir ölçüde kumar olacağını düşünüyorum. Buradaki bir başarısızlık, bu yasa düzenlemesinden sonra hele, bu uyarılara rağmen bir başarısızlık İstanbul olimpiyatlarını tehlikeye sokarsa, bunun sorumlusunun kim olacağını da o zaman tartışırız.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Organizasyon Komitesi

MADDE 4. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirmek, Oyunların organizasyonuna yönelik olarak ilgili birimler arasında koordinasyonu sağlamak, Oyunlarla ilgili olarak Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu ve yurt dışı ile ilişkilerde yetkili organ görevini yapmak üzere kurulan Organizasyon Komitesi; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının başkanlığında, Başkanın belirleyeceği iki üye, Dışişleri Bakanlığınca görevlendirilecek bir büyükelçi, Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı, Genel Koordinatör, Oyunların yapılacağı illerin üniversite rektörleri, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Emniyet Müdürü ve İzmir Kültür ve Turizm İl Müdüründen oluşur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde yapılacak 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının "Organizasyon Komitesi" başlıklı 4 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini aktarmak üzere, söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının gerekçesinde ifade edildiği gibi, 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları 2005 yılında İzmir'de yapılacaktır. Bu organizasyon büyük bir projedir ve gerek Türkiye'nin 3 üncü büyük üniversite kenti gerekse fuar ve kongre organizasyonları deneyimi olan İzmir'de gerçekleştirilmesi çok önemlidir. 21 incisi 2001 yılında Çin'in Pekin Kentinde, 22 ncisi 2003'te Kore'de yapılan üniversite yaz oyunlarının 23 üncüsü 11-21 Ağustos 2005 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilecektir. Universiade'ın İzmir'de yapılması kararı uzun bir süreçten geçmiştir. Daha önceki konuşmacılar detaylı olarak bunu anlattığı için, çok fazla üstünde durmadan, diğer kısımlara geçmek istiyorum.

İzmir'in evsahipliğini üstlendiği oyunlar, 10 zorunlu ve 4 isteğe bağlı spor dalında gerçekleştirilecektir. Bunlar; atletizm, basketbol, voleybol, futbol, sutopu, eskrim, atlama, yüzme, tenis, jimnastik, yelken, güreş, tekvando ve okçuluktan ibarettir.

23 üncü Üniversitelerarası Spor Oyunları küresel ölçekli bir organizasyondur; dolayısıyla, böyle bir organizasyona Türkiye'nin evsahipliği yapması, ülkemizin tarihî ve doğal güzelliklerinin tanıtımı açısından son derece önemlidir. Tasarının yasalaşması durumunda, Türkiye bu avantajı yakalamış olacaktır. Türkiye'nin tanıtımı açısından, bu tür organizasyonlara evsahipliği yapmak dış tanıtımlardan daha elverişli ve etkilidir; yerinde tanıtım en etkili tanıtımdır.

23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının İzmir'de yapılıyor olması, hem İzmir özelinde hem de Türkiye genelinde, üniversite gençliğinin spora dönük ilgisini motive edecektir. Türkiye'de sportif potansiyelin bu tür organizasyonlar aracılığıyla açığa çıkması bizim elimizdedir. Bu organizasyon gerçekleştiği takdirde, hem Türkiye'nin uluslararası organizasyonları gerçekleştirme deneyimi artacak hem de buna uygun altyapı oluşturma bilinci gelişmiş olacaktır.

Türkiye, geçmişte, Habitat gibi son derece önemli ve büyük organizasyonları başarıyla gerçekleştirmiş bir ülkedir. Burada, İzmir Milletvekili olarak, üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri, bu tür organizasyonlar dolayısıyla, İzmir Kentinin küresel bir marka haline dönüştürülmesidir. Elbette, amacımız, Türkiye'nin dünya markası olmasıdır; ancak, yaşadığımız yüzyıl, devletler kadar, kentlerin de birbiriyle yarıştığı, kapasitelerini ortaya koyduğu, bizzat ülkelerin kentleriyle anıldığı bir yüzyıl özelliği taşımaktadır.

İzmir, beşbin yıllık tarihi, üç semavî dinin kutsal mekânlarını barındıran bir kent olarak dünyada yeterince tanınmamaktadır. Dünyanın kaosa sürüklendiği bugünlerde, İzmir'de üç semavî dinin geçmişte ve bugünde bir arada yaşama deneyimini tüm dünyaya anlatmamız gerekmektedir. Barışın ve hoşgörünün bu topraklardan doğduğunun ve savaşsız bir dünya fikrinin yine bu topraklardan yeşereceğini dünyaya anlatmalıyız; ancak, anlatmak yeterli değildir. İzmir'e gelecek olan sporcular, Kemeraltı'na gittiklerinde, cami, sinagog, havra ve kiliseyi bir arada görecekler ve hem İzmir'de hem de Türkiye'de, medeniyetler çatışması tezinin ne kadar anlamsız olduğunu görmüş olacaklardır. Böylece, İzmir'i, dünya küresel sistemine, medeniyetlerin çatıştığı değil, medeniyetlerin buluştuğu, birbirlerini zenginleştirdiği bir marka olarak tanıtmış olacağız; ancak, bu tanıtımı yaparken, aslî görevimiz olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının organizasyonunu başarılı bir şekilde gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Öncelikle hedefimiz, Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun standartlarına uygun bir organizasyon gerçekleştirmek olsa da, bunun ötesine geçerek, Türk centilmenliğini ve geleneksel konukseverliğimizi de göstermeliyiz. Bunu başarmak için, organizasyonu profesyonelce planlamak gerekmektedir. Elbette, burada en önemli sorumluluk, Organizasyon Komitesine düşmektedir. Nitekim, tasarının 4 üncü maddesinde, Organizasyon Komitesinin görevleri sıralanmıştır: İzmir 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirmek, oyunların organizasyonuna yönelik olarak ilgili birimlerarası koordinasyonu sağlamak, oyunlarla ilgili olarak Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu ve yurtdışıyla ilişkilerde yetkili organ görevi yapmaktır.

Komite, Büyükşehir Belediye Başkanının başkanlığında, Dışişleri Bakanlığınca görevlendirilecek bir büyükelçi, Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı, genel koordinatör, oyunların yapılacağı illerin üniversite rektörleri, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Emniyet Müdürü ve İzmir Kültür ve Turizm İl Müdüründen oluşur. Tasarı metninde aktarılan detaylar organizasyonun başarısını garantiye almak içindir.

Ege'nin incisi İzmir'in uluslararası çapta gerçekleştirdiği fuar organizasyonundan sonra böyle büyük bir organizasyonu gerçekleştirmede başarılı olacağı şüphesizdir. Bu açıdan, İzmir'in evsahipliği isabetli bir seçim olmuştur. İzmir'in bu konuda engin tecrübeleri vardır. Bilindiği üzere, 1971'de Akdeniz Oyunlarına evsahipliği yapan İzmir, fuarlar ve kongreler kenti olarak anılmaktadır. Beş kıtadan İzmir'e gelecek olan katılımcıların yapacakları harcamaların ekonomimize katkısı bir yana, Türkiye'nin tanıtım açısından bu fırsatı değerlendirmesi hayatî bir öneme sahip olmaktadır.

İzmir Kentimizde yapılacak olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının ülkemiz için hayırlı olmasını diler, Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Göksel.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; ancak, 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinde geçen "İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü" ibaresinden sonra gelmek üzere "üniversite rektörlerinin göstereceği üniversite öğrencisi bir sporcu" ibaresinin eklenmesi için gereğini arz ve teklif ederiz.

              Nurettin Sözen                        Hakkı Ülkü                    Türkân Miçooğulları

                      Sivas                                     İzmir                                     İzmir

              Vezir Akdemir                                                                  Mustafa Gazalcı

                      İzmir                                                                                 Denizli

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, biz de takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Gerekçe mi?..

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle, bugün ölüm yıldönümünü yaşadığımız büyük kurtarıcı, laik demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü bir kez daha saygıyla, minnetle anıyorum ve hepinizin yaklaşmakta olan ramazan bayramını kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, bir olimpiyat söz konusu. Bu olimpiyat, üniversiteler, üniversite öğrencileri arasında yapılacak bir yarışma. Kurulan kurulların hiçbirinde sporcu üniversite öğrencileri temsil edilmiyor. Bu olimpiyatlara 10 000 kişinin katılması bekleniyor. 10 000 üniversite öğrencisi sporcunun katılacağı bir organizasyonda bir tek öğrenci sporcu bulunmuyor. Öncelikle, baktığımız zaman, Organizasyon Komitesinde, sadece rektörler arasından seçilen bir tek rektör, İcra Kurulunda ise, ne üniversite rektörü ne de sporcu üniversite öğrencisi genç bulunmaktadır. Bu son derece büyük bir eksikliktir, son derece sakıncalıdır. Bir büyük olimpiyat yapıyorsunuz, olimpiyata katılanlar ve olimpiyatı izleyecek olan insanları bu kurullarda hiçbir şekilde temsil ettirmiyorsunuz. Büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Önceki maddedeki Düzenleme Kurulunda da aynı eksiklik mevcut; ama, geçti. Hiç olmazsa 4 üncü maddede söz konusu olan kurula üniversite rektörlerinin göstereceği adaylar arasından bir üniversite öğrencisi sporcunun dahil edilmesi, hem bu büyük kitlenin temsili açısından, simgesel açıdan hem de üniversiteli gençlerin, sporcu gençlerin gelecekteki organizasyonlarda deneyim sahibi olması bakımından son derece önemlidir.

Ülkemizde gençler, üniversite gençleri ve diğer gençlik, maalesef, ihtiyaç duyulan organizasyondan yoksundur. Türkiye'de elli yıl evvel Türkiye Millî Talebe Federasyonu vardı. Türkiye'de elli yıl evvel Millî Türk Talebe Birliği vardı. Bütün bunlar, üniversiteli gençleri temsil ederlerdi; çok ciddî organizasyonlardı, her fakültede temsil edilen dernekler, üniversitelerde birlik halini alır ve Türkiye'de nihayet federasyon haline dönüşürdü. Demokrasimiz için çok ciddî bir eksiklik olarak hâlâ düşünürüm, görürüm Federasyonun ve Millî Türk Talebe Birliğinin bugün mevcut olmamış olmasını.

Hal böyleyken, bu örgütlenme noksanlığı karşısında, katılanların tamamen üniversite öğrencisi olduğu bir organizasyonda, izleyenlerin tamamen üniversite öğrencisi olduğu bir organizasyonda bir tek üniversite öğrencisinin görev almamış olmasını büyük bir eksiklik, büyük bir yanlışlık olarak görüyorum ve bu önergemizle, hiç olmazsa, bu kurula bir genç sporcunun üye olarak katılmasını öneriyoruz. Bu konudaki desteklerinizi bekliyorum.

Hepinizi saygıyla, tekrar, selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sözen.

Efendim, gerekçesini dinlediğiniz, biraz önce okduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 4 üncü maddeyi kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

İcra Kurulu

MADDE 5. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirecek, hizmet ve faaliyetleri yürütecek İcra Kurulu; Genel Koordinatörün başkanlığında, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile Genel Koordinatörün ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer üye olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. İcra Kurulu, Oyunların organizasyonu için gerekli tüm işlerin yürütülmesinden sorumludur.

İcra Kurulunun çalışma usul ve esasları, Kurul tarafından çıkarılacak yönergelerle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının 5 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın spora olan ilgisini inkâr edemeyiz. Dolayısıyla da, bu ilgi varken, bizim bu tür organizasyonlardan geri kalmamız söz konusu olamaz. Bu çerçeve içerisinde, İzmir'de düzenlenecek olan üniversite oyunlarını da, hükümetimiz ve partimiz, bu anlayış içerisinde ele almaktadır.

Şurası bir gerçektir ki, bu oyunlar belediyenin imkânlarıyla yapılamayacak bir boyuta gelmiştir ve maalesef, bu konuda belediye bu işi anlayana kadar çok da zaman geçmiştir. Ancak, bunu, biz, bir İzmir problemi olarak, sadece İzmir Belediyesinin bir sorunu olarak görmüyoruz. Bunu, Türkiye'nin bir onuru olarak görüyoruz. Dolayısıyla, başarı, hem Türkiye'nin hem İzmir'indir. Eğer bir başarısızlık olursa, bu da hem Türkiye'nin hem İzmir'in olur. Oysa, bizim, başarısızlığa tahammülümüzün olmaması gerekir. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde oyunlara yaklaşım tarzımızı söyleyebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki, üniversite olimpiyatlarını başarmak, büyük olimpiyatları başarma yolunda da bir adımdır. Dolayısıyla, olayın bir de bu tarafı vardır. Biz, Türk Milleti olarak, tarih boyunca çok büyük organizasyonları gerçekleştirmiş bir milletiz. Dolayısıyla da, bu tür organizasyonlarda herhangi bir sıkıntımızın olmaması gerekir. Yeter ki, kısır çekişmeleri bir tarafa bırakalım, olayı bir ülke sorunu olarak, ülkenin bir sorunu olarak ele alalım ve kısır çekişmeleri, şahsî itişmeleri bir tarafa bırakalım.

Bu anlayış içerisinde de, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız, olaya nasıl yaklaştığını anlattı, Sayın Piriştina zamanından beri olan gelişmeleri de anlattı. Dolayısıyla, olay çok açık bir şekilde ortada.

Burada çok önemli bir noktayı daha zikretmemiz gerekiyor; o da şudur: Biz de İzmir milletvekilleri olarak, bazı milletvekili arkadaşlarımızla birlikte gittik, Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu'nu ziyaret ettik ve kendisine oyunlarla ilgili görüşlerimizi anlattık, onun görüşlerini dinledik. Doğrusunu isterseniz, biz, çok gerçekçi bulduk Sayın Kocaoğlu'nu, realiteyi iyi görmüş; dolayısıyla, oyunların gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiğini de iyi tespit etmiş olarak, böyle bir intibayla o toplantıdan ayrıldık ve orada kendisine dedik ki: "Biz de İzmir milletvekilleri olarak, eğer üstümüze düşen bir şey olursa, bunu, her zaman, her platformda yerine getirmeye hazırız." Böyle güzel bir görüşme oldu. Bundan sonraki gelişmeyi siz de biliyorsunuz.

Bu 5 inci madde, özellikle de İcra Kuruluyla ilgili olduğu için, yeri de gelmişken söyleyelim. İcra Kurulu başkanlığına, Sayın Devlet Bakanımız da söyledi, Aziz Kocaoğlu'nun da kabulüyle, Taha Aksoy önerilmiş oldu.

Şimdi, burada, arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız Taha Aksoy'a itiraz ediyorlar. Allahaşkına belediye başkanıyla konuştunuz da mı itiraz ediyorsunuz; yoksa, belediye başkanına rağmen mi itiraz ediyorsunuz?! Burası önemli bir nokta.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Boş konuşuyorsunuz.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Eğer bu işler düzgün yürüyecekse, bir çekişmeden uzak olmak gerekir. O bakımdan da, belediye başkanıyla, organizasyon komitesiyle, hazırlık komitesiyle, icra komitesiyle çok iyi bir uyuma ihtiyaç vardır. Bu uyumu bozacak davranışlardan uzak durmamız gerekir; dolayısıyla da, bu konuyu eğer öne çıkaracak olursak bu oyunlar başarıya ulaşacaktır, eğer böyle yapmayacak olursak, bu başarısızlık kendiliğinden gelecektir. Biz bu oyunların mutlaka başarıya ulaşması gerektiğini düşünüyoruz, bunun mutlaka böyle olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bir başka önemli nokta; deniliyor ki, bu koordinatörün mutlaka devlet memuru olması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, artık, çağımız sivil toplum çağı. Bu tür organizasyonlarda, gelin, sivil toplumu öne çıkaralım, devlet memuru olma şartını düşünmeyelim, devlet memuru anlayışıyla yaklaşma şartını düşünmeyelim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne söylüyorsun sen allahaşkına, devlet memuru olsun diye kim söyledi?!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Efendim, kamu yönetiminde görevli birisi demediniz mi?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tecrübeli... Kamu yönetiminde uluslararası tecrübesi olsun...

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bunun ille kamu yönetiminde mi olması gerekir; başka alanda da olur.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bu kafayla hiçbir şey yapamazsınız!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, benim üstünde durduğum şey şudur: Bu işleri, artık sivil toplum anlayışı içerisinde ele alalım.

Bir başka husus, lisan bilen birisine ihtiyaç var deniliyor. Bahsettiğiniz arkadaşımız çok iyi de lisan biliyor. Bunu da burada hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şuraya doğru dürüst bir sözcü çıkarsanıza allah aşkına.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, eğer söylediklerim sizi rahatsız ediyorsa onu bilemem; ama, ben burada bir şeyi önemle vurguluyorum; diyorum ki: Aziz Kocaoğlu, Taha Aksoy için "çok iyi bir isim buldunuz" diyor, siz itiraz ediyorsunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz isme itiraz etmiyoruz, nitelik koyun diyoruz.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Haberli mi yapıyorsunuz habersiz mi yapıyorsunuz? Burada bu soruyu sormak hakkımdır.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunun hesabını siz vereceksiniz sonra.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bunu soracağım burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nitelik koyun diyoruz. Kimi koyarsanız koyun, niteliği olsun adamın.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Eğer, bu çekişmeleri, burada sizin söylediğiniz bu üslubu İzmir'e de taşıyacak olursanız, bu fevkalade yanlış olur Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, burada, oyunların ana teması olarak "Ege mavisi" seçildi. Oyunların sloganı olarak da "dünya Ege mavisinde buluşuyor" şeklinde güzel bir slogan geliştirildi ve bu oyunların maskotu olarak da efe tipi öne çıkarıldı. Şimdi, ben, bu kompozisyon içerisinde oyunların başarıya ulaşacağına inanıyorum.

Bir başka hususu daha vurgulamam gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, çağımız, bilgi çağı. Bunu böyle söylüyoruz; ama, hâlâ her şeyi ferdî planda ele almaktan da kaçınmıyoruz. Unutmayalım ki, oyunu yürütecek olan sadece genel koordinatörün kendisi değildir. Genel koordinatörle birlikte burada görev yapacak olan, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, Gençlik Spor İl Müdürü, Kültür Turizm İl Müdürü, Genel Koordinatörün ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer üyeden oluşan dokuz üyelik bir kurul var ortada. Dolayısıyla, olayı bütünüyle bu kurul yürütecek. Bir de bunu iyi gözlemlemek lazım. Dolayısıyla da, sadece genel koordinatörün yürüteceği bir oyun düzeni içerisinde değiliz. Burada bir kurul söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, ben, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının olaya çok realist yaklaştığını düşünüyorum; bunu görüyorum. Kendisini, bu bakımdan, teşekkürle burada zikretmek istiyorum. Oyunların ülkemiz ve İzmirimiz için çok başarılı geçmesini temenni ediyorum. Yaklaşan bayramınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tekelioğlu.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 5 inci maddesinin aşağıda belirttiğimiz şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Hakkı Ülkü                          Kemal Anadol                       Vezir Akdemir

                     İzmir                                      İzmir                                      İzmir

               Yılmaz Kaya                                                                  Türkân Miçooğulları

                     İzmir                                                                                     İzmir

"İcra Kurulu

Madde 5.- İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirecek, hizmet ve faaliyetleri yürütecek İcra Kurulu; Genel Koordinatörün başkanlığında, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile Genel Koordinatörün ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer üye olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. İcra Kurulu, Oyunların organizasyonu için gerekli tüm işlerin yürütülmesinden sorumludur.

İcra Kurulunun çalışma usul ve esasları, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tarafından çıkarılacak yönergelerle belirlenir. "

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İcra Kurulu ile Hazırlık ve Düzenleme Kurulu arasındaki farkı belirtmediğimiz takdirde, ileride yetki karmaşası çıkabilir düşüncesiyle bu düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin ve Komisyonun olumlu görüş beyan ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 5 inci maddeyi, kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Görev, yetki ve sorumluluk

MADDE 6. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Oyunların hazırlığı, düzenlenmesi ve sonuçlandırılmasıyla ilgili her türlü iş ve işlemleri yaptırmakla yetkili ve sorumludur. Kurul, yetki ve sorumluluklarının bir kısmını Organizasyon Komitesine ve İcra Kuruluna devredebilir.

Organizasyon Komitesinin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Sporcu, antrenör, idareci, teknik eleman veya diğer elemanların ülkemize giriş, çıkışlarında gerekli tedbirleri almak veya aldırmak.

b) Oyunların süresi ile bağlı kalmak ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla her türlü talimat ve yönergeleri hazırlayarak İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun onayına sunmak ve uygulanmasını ilgili kurum ve kuruluşlardan talep etmek.

c) Oyunlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan işlemleri koordine etmek.

d) Gerektiğinde bu Kanun hükümlerine aykırı olmamak üzere birim ve komisyonlar kurmak.

e) İzmir Universinde Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tarafından verilecek diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.

İcra Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:

a) Oyunlar ile ilgili olarak her türlü iş ve işlemleri yapmak, yaptırmak, mal ve hizmetleri satın almak ve kiralamak.

b) Bakanlıklar ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla gerekli tüm yazışmaları yapmak, gerektiğinde bu kurum ve kuruluşlardan geçici olarak personel görevlendirilmesini ve Oyunlar için gerekli olan her türlü malzemenin teminini sağlamak veya satın almalarını istemek.

c) Oyunların organizasyonu için gerekli olan her türlü yerli ve yabancı personeli özel hukuk hükümlerine göre istihdam etmek ve ücretlerini tesbit etmek.

d) İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tarafından verilecek diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.

Üçüncü fıkranın (b) bendine göre görevlendirilecek geçici personelin aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenir. Bunlara bu Kanun çerçevesinde yerine getirecekleri görevler nedeniyle (15000) gösterge sayısının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere İcra Kurulunca belirlenen miktarda aylık ek ödeme yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Gelirler

MADDE 7. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun gelirleri şunlardır:

a) Konsolide bütçeden ayrılacak ödenek.

b) İzmir Büyükşehir Belediyesinin tasdik edilen bütçesinden % 1 oranında aktarılacak pay.

c) Oyunların düzenlenmesi ile ilgili her türlü naklen yayın, reklam ve sponsorluk gelirleri.

d) Gerçek ve tüzel kişilerden alınacak nakdi ve ayni bağış ve yardımlar,

e) Diğer gelirler.

Bu Kanun kapsamındaki iş, işlem ve harcamalar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tâbidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Yasası Tasarısının 7 nci maddesiyle ilgili Grubum adına söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum; ama, sözlerime başlarken bir üzüntümü de belirtmek isterim.

Sevgili Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir'le ilgili çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. İzmir'i, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren, özellikle İzmir'i çok yakından ilgilendiren bir tasarıyı görüşüyoruz; ama, AKP'nin 8 İzmir milletvekilinden hiçbirisi salonda yok.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Mehmet Bey burada.

AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, İzmir'i bu kadar yakından ilgilendiren bir tasarı görüşülüyor da, AKP'nin İzmir milletvekillerinden hiçbirisi bu salonda bulunmuyorsa, bunu İzmirlilere şikâyet ediyorum, çok yanlış bir davranış içerisindeler.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Mehmet Bey burada.

AHMET ERSİN (Devamla) - Sevgili milletvekilleri, tasarının 7 nci maddesinde, bu oyunlarla ilgili bütçe gelirleri düzenlenmiş. Şimdi, burada belirli olan, net olan sadece belediyenin katkısı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin onaylanan bütçesinin yüzde 1'i, bir pay olarak bu oyunlar için ayrılmış. Sözüm ona, tasarının ilgili maddesinde konsolide bütçeden ayrılacak bir pay var; ama, bu payın ne oranı, ne de miktarı belli. Dolayısıyla, bunu bir eksiklik olarak görüyorum. Yani, belediye bütçesinden ayrılacak olan yüzde 1 pay belliyken, hükümetin, konsolide bütçeden ne kadar katkı koyacağını sonraya bırakmış olması bir eksiklik olarak görülüyor.

Ayrıca, İzmir Belediyesi, bu oyunlarla ilgili olarak uzun süreden beri çalışmalar yapıyor, harcamalar yapıyor. Peki, bu yüzde 1'lik kesinti, bu tasarı yürürlüğe girdikten sonra mı başlayacak, yoksa bugüne kadar yapılan harcamalar mahsup mu edilecek? Bu konunun da açıklığa kavuşması gerekir diye düşünüyorum.

Yine, bu oyunlarla ilgili "gelirler" hanesinde, naklen yayın, reklam, sponsorluk ve bağışlardan söz ediliyor. Sayın milletvekilleri, bunlar beklenen katkılar; yani, olması düşünülen, gerçekleşmesi düşünülen katkılar. Biliyorsunuz ki, Türkiye bütçesi de hazırlanırken bazı gelirlerin hesabı yapılıyor, olması mümkün gelirlerin hesabı yapılıyor; ama, eğer bu gelirler sağlanamazsa hükümet, ürettiği mal ve hizmetlere ha babam zam yaparak bu açığı kapatmaya çalışıyor. Şimdi, burada kaynak olarak gösterilen naklen yayın, reklam, sponsorluk ve bağışlar eğer beklenen düzeyde olmazsa o zaman ne yapılacak; yani, İzmir'in, İzmirlilerin üzerine yeni yükler mi bindirilecek, onu merak ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakanı çok dikkatli bir şekilde dinledim. Benden önceki arkadaşlarım da söz ettiler; ama, ben de bahsedeyim; diyor ki: Belediye Başkanı kendilerinden hükümetle ilişkileri düzenleyecek olan bir koordinatör talebinde bulunmuş ve Sayın Bakan da, düşünmüş, taşınmış ve Taha Aksoy Beyi -kişiliğine, şahsına bir sözüm yok- tayin etmiş. Şimdi, Sayın Bakan, düşünüp taşınıp bunu yaptığına göre, acaba düşünmeden taşınmadan birini atıyor olsaydı ne yapacaktı?!

Sayın milletvekilleri, İzmir'de ve Türkiye'de bu görevi hakkıyla yapabilecek, kuşkusuz, yüzlerce, belki binlerce kişi var; ama, Sayın Bakan, İzmir'de, bula bula ve düşüne taşına, geçen 28 Mart seçimlerinde büyükşehir belediye başkanlığına aday olan birisini buluyor, hem de düşüne taşına buluyor. Sayın Bakanda -iki yıldan beri görevdeymiş Sayın Bakan- kusura bakmasınlar, biraz yorgunluk belirtileri var; çünkü, Sayın Bakan hep düşünüp taşınıyor, şike konusunda da düşünüp taşınıyor, mafya konusunda da, spordaki, futboldaki mafyalaşmayla ilgili de düşünüp taşınıyor, aylardan beri düşünüp taşınıyor; ama, bir sonuç ortaya çıkaramıyor.

Bakın, televizyonlarda -bunu bana da söyledi şurada sorduğum zaman dedi ki: "Bu süper lig tamamlansın, ondan sonra bu konuları ele alacağız.". Süper lig tamamlandı, bu sefer "federasyon seçimleri tamamlansın ele alacağız bu şike ve mafyalaşmayı" dedi. Televizyonda izledim "onbeş gün içinde ele alacağız" dedi. Geçtiğimiz günlerde, yine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "onbeş gün içinde komisyonu kuracağız" diyor. Yani, Sayın Bakan düşünmeye taşınmaya devam ediyor, ama, ortada bir sonuç yok.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, bu yasa, çok geç kalmış bir yasa ve Sayın Bakan da düşünüp taşınıp, 28 Martta AKP'nin belediye başkan adayı olan kişiyi koordinatör olarak atarken, aslında, bu sıkışıklığı bahane etti, bu sıkışıklıktan yararlandı, belediye başkanına kabul ettirdi bir ölçüde. Acaba -ben şimdi merak ediyorum- Sayın Bakan belediye başkanına "bunu kabul etmezsen yasayı çıkarmam, yardımları da yapmam" diye bir söz söyledi mi; ki, komisyonda söylemiş, üstü kapalı bir şekilde de olsa söylemiş.

Şimdi, Sayın Bakanın, hükümetin bu koordinatör konusunda, düşüne taşına atadıkları koordinatör konusunda söyleyeceği fazla bir şey yok, olmaması lazım "hata ettik" demeleri lazım "siyaset yaptık" demeleri lazım. İzmir'de yapılacak olan bu olimpiyatlar için "siyasî ikbal peşinde koştuk, İzmir'i teslim almanın ilk adımını atmaya başladık" diye söyleselerdi daha mertçe olurdu, sanıyorum, sonuçla daha da uyumlu olurdu.

Dolayısıyla, her şeye rağmen, bu yasanın İzmir için, Türkiye için hayırlı olmasını diliyorum ve İzmir'de yapılacak olan olimpiyatların Türkiye'nin yüzakı olacak biçimde sonuçlanmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür Ediyorum Sayın Ersin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN -Sayın Bakanın yerinden bir açıklama talebi var.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Aslında, Sayın Ersin'in, bir İzmir Milletvekili olarak bana teşekkür etmesini beklerdim; çünkü, İzmir Büyükşehir Belediyesinin böylesine ciddî bir organizasyonuna yardımcı olmaya çalışıyorum ve üstelik, bu tasarı, bu organizasyonun başına getiriyor beni, birlikte çalışacağız. Alayvarî birtakım cümlelerle burada konuşmuş olmasını son derece yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Futbolda şiddet, futbolda şike konusunda bir komisyon kurulmasının benim tarafımdan geciktirildiğini ifade etti. O komisyonu ben kurmam ki Sayın Ersin, Parlamento kurar. Araştırma önergeleri verirsiniz...

AHMET ERSİN (İzmir) - Önergeler verildi Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Verildi; ben ne dedim?

AHMET ERSİN (İzmir) - Siz de, bana, altı ay önce "kuracağım" diye söz verdiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben kurmam; ben Meclis değilim ki.

AHMET ERSİN (İzmir) - "Yardımcı olacağım" dediniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisi kurar buradaki araştırma komisyonunu.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç öyle bir şey söylemediniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siz önerge vermişsiniz; en sonunda -benim aldığım bilgiye göre- AK Parti Grubu da aynı doğrultuda bir önerge verdi. Bayramdan sonraki ilk denetim gününde bu araştırma önergeleri Parlamentoda birleştirilerek görüşülür, bir komisyon kurulur ve bu olayların üstüne, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu komisyon marifetiyle gider.

Aslında, benim Bakanlığımla ilişkilendirilmiş olan bir federasyonun, Futbol Federasyonunun veya sporun bazı işlemlerinin denetlenmesi hükümetlerin işine gelmeyebilir; ama, ben destekliyorum; yani, kurulsun istiyorum, bunların üstüne gidilsin istiyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) - Altı aydan beri orada bekliyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu tavır dahi teşekkür edilecek, takdir edilecek bir davranıştır. Hükümetler denetimden kaçar, biz kaçmıyoruz; denetleyelim, hepimiz birlikte üstüne gidelim diyoruz. Sayın Ersin, çok talihsiz bir açıklama yaptı, çok üzgünüm.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç de değil, tam cuk oturdu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz yardımcı olmaya çalışıyoruz size. Yardımcı olmak isteyenlere, bana göre sadece teşekkür edilir, alayvarî konuşulmaz.

Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şimdi, 7 nci madde üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Hizmet zorunluluğu

MADDE 8. - Bütün kamu kurum ve kuruluşları Oyunların hazırlık ve düzenleme çalışmaları sırasında İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulunun taleplerini öncelikle karşılar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce kürsüde konuşan İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ali Topuz tarafından, Gruba hitaben "doğru dürüst adamları çıkarın buraya" gibi bir ifade kullandığını; dolayısıyla, hem Gruba hem şahsına karşı uygun olmayan bir üslup kullandığını ifade ederek, kendisinin sözünü geri alması talebinde -yazılı- bulunmuştur, ancak, ben, zabıtları istetiyorum, eğer böyle bir şey varsa, Sayın Başkana bu konuyu ifade edeceğiz. Şu anda, zabıtlar gelmeden bu talep üzerinde herhangi bir işlem yapamıyorum.

Sayın milletvekilleri, saat 18.30'da tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.22

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

678 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Tasarının 9 uncu maddesini okutacağım; ancak, oturumu kapatmadan önce Genel Kurula arz ettiğim gibi, Sayın Tekelioğlu'nun bir talebi vardı. Sayın Başkanımız da o anda Genel Kurulda yoktu.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben arka taraftaydım, duymadım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, zaptı getirttim, size de verebilirim. İtiraz ettiği husus şu: Aranızda geçen bu karşılıklı konuşmadan sonra, siz "şuraya doğru dürüst bir sözcü çıkarsanıza Allahaşkına" diyorsunuz; bu da, tabiî, Sayın Tekelioğlu için şık olmuyor. Bu konuda sizden bir açıklama rica ediyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Buradan, yerimden yapabilir miyim?

BAŞKAN - Tabiî.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, bu olaydan üzüntü duyuyorum gerçekten. Ben, hiçbir arkadaşımızı incitmek için, o amacı güderek bir söz söylemek istemem. Eğer, söylediğim söz biraz amacının ötesinde anlamlar taşıyorsa, tabiî ki, o arkadaşımdan özür dilerim, öyle bir maksadım yoktu.

Benim söylemek istediğim şuydu: Sayın konuşmacı, benim konuşmama atıfta bulunarak bir değerlendirme yapıyordu ve benim söylediğimi bana göre çok farklı bir şekilde yorumluyordu. O nedenle "doğru konuşan, dürüstçe konuşmaları nakleden bir sözcü çıkarın" anlamında söyledim. Yoksa, kendisinin niteliğini belirtmeye dönük olarak bir tarif yapmadım; ama, öyle anlaşılmış olması da mümkündür. O nedenle, zabıttan da çıkarılmasının uygun olacağını düşünüyorum.

Bu fırsatı verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Zaten, Sayın Başkanım, sizin engin tecrübenizden de beklediğimiz buydu. Çok teşekkür ederim. Parlamentomuz için de güzel bir örnek.

9 uncu maddeyi okutuyorum.

Kurulun tasfiyesi

MADDE 9. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, tasfiye işlemlerini Oyunların kapanış töreninden sonra en geç altı ay içinde tamamlar. Ödeneklerden ve gelirlerden artan meblağ tasfiyeyi müteakip İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne irad kaydedilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ülkü, süreniz 10 dakika; süreyi iyi kullanırsanız memnun olurum.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 10 Kasım 2004, Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümü; O'nu saygıyla anıyor ve önünde eğiliyoruz.

Değerli arkadaşlar, 678 sıra sayılı İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Arkadaşlar, önce "üniversiade" nedir, onun bir açıklamasının yapılması lazım diye düşündüm. "Universiade" kelimesi, üniversite oyunları demek, ama, bunun "üniversite" ve "olimpiyat" kelimelerinin birleşmesinden oluştuğunu bilmemiz gerekir, en azından tutanaklara geçmesi açısından.

Universiade, birçok spor dalını bir araya getiren bir kültür ve spor festivali olması nedeniyle, dünyanın en önemli spor etkinliklerinden biridir. Her iki yılda bir farklı kentte düzenlenen bu oyunlar, yaz ve kış oyunları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Yaz oyunlarındaki müsabakalardan zorunlu olanlar, evsahibi kentin seçeceği isteğe bağlı en fazla 3 spor dalında yapılmaktadır; ama, 10 branşta yapılması zorunluluğu vardır. Sayarsak, atletizm, basketbol, eskrim, futbol, yüzme vesaire gibi...

Kış oyunlarında da zorunlu en az 6 dal seçilmektedir. Bu zorunlu dallar, oldukça disiplinli olan, paten, kuzey disiplini, alt disiplini, buz hokeyi ve hız pateni gibi oyunlardır.

Universiade'a katılma şartları: Üniversite oyunları ve şampiyonalara üniversite veya dengi yüksekokul öğrencisi olan 17-28 yaş arasındaki tüm atletler katılabilir. FISU'ya üyeliği bulunan her birlik, takım veya bireysel sporlar için başvuruda bulunabilir. Olimpiyatlara katılan ülkeler ve ilgili uluslararası spor federasyonuna üyeliği bulunan ulusal federasyonların başvuruları da kabul edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, ünlü tarihçi Heredot'un en yüce gök kubbe altında ve dünyanın en güzel ikliminde kurulduğunu belirttiği İzmirimiz, milattan önce 3 000 yıllarında, bugünkü Bayraklı yakınlarında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur; o günden bu yana da uygarlıkların beşiğidir ve uygarlıklara analık yapmaktadır.

İzmir, konumu ve güzelliği nedeniyle tarihte birçok devlet ve uygarlığın gözbebeği olmuş, birçok kere de işgal edilmiştir. 1081 yılında Selçukluların Şehri fethetmesiyle Türklerin eline geçmiştir. 1426 yılından itibaren beşyüz yıl Osmanlı idaresinde bulunan İzmir, her zaman, her devirde çevresinin merkezi olma özelliğini korumuş, uluslararası ticaretin merkezlerinden biri olarak da, her zaman, ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi olmuştur.

İzmir ve çevresi, uzun tarih boyunca, elverişli konumu, uygun iklimi, geniş ve verimli tarım toprakları, körfezi ve korunaklı limanıyla, büyük uygarlıkların yaşadığı bir yer olmuştur. Saldırılar, hastalıklar, doğal afetler ve daha nice zorluklardan sonra bugünlerdeki haline gelen güzel İzmirimiz, ılıman Akdeniz iklimiyle de, her zaman, tüm spor çeşitlerinin gözdesi olmuştur.

Bilindiği gibi, 1971 yılında, Akdeniz Oyunları, yaklaşık 14 ülkenin katılımıyla, o günlerde, rahmetli Turgut Atakol'un koordinatörlüğünde yapılmış ve ülkemizin yüzakı olan bir şekilde de sonuçlandırılmıştır.

Bugün, burada, yine bir sınava tabi tutuyoruz ve çıkaracağımız bu yasayla, bizler, önümüzdeki yaz yapılacak olan bu olimpiyatlara, bu üniversite oyunlarına hazırlanıyoruz.

Kısa adı FISU olan Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu ile İzmir Belediyesi arasında yapılan anlaşmalar gereğince, 2005 yılında 23 üncüsü yapılacak olan dünya üniversitelerarası spor oyunlarını takip eden günlerde, oluşturulmuş kurulun tasfiyesi gündeme gelmektedir. Benim de söz almam bu nedenledir.

Kamuda çeşitli alanlarda ve hatta şirketlerde, mahsuplaşmanın ne kadar zor, ne kadar anlaşılmaz ve ne kadar ayrıntılı olduğunu bilen birisi olarak, kurulun tasfiyesinin, yasa tasarısında yazdığı gibi, altı ay gibi kısa bir sürede olmasını imkânsız buluyorum. Bu oyunların en son yapıldığı Güney Kore'de bu uygulamanın bir yıldan fazla bir zamanda gerçekleştiğini de öğrenmiş bulunuyorum. O nedenle, tasfiye işlemlerinin, tasarıda öngörüldüğü gibi, altı aylık bir süreyi kapsaması yerine bir yıla çıkarılması yerinde olacak, hatta kaçınılmaz olacaktır diye düşünüyorum.

İkinci konu da, tasfiye işlemlerinde artan meblağların müteakip zaman diliminde İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne irat kaydedilmesi olayıdır. Bu da bizce doğru bir işlem değildir; zira, çok ciddî alım işleri gerçekleşecektir. Büyük çoğunluğunu sportif malzemelerin oluşturacağı bu alımların ve bunların dağıtımının, kadrosunun yetersiz oluşu, devlet memurlarının çalışma koşulları gibi nedenlerle, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilebileceğini düşünemiyoruz. Oysa, konunun âdeta üstlenicisi ve organizasyonun başı olan ve 12 000 kişilik çalışma ordusu bulunan bir kurum olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi kadrolarıyla bu konunun üstesinden rahatlıkla gelebilir.

Kaldı ki -demin arkadaşlarımızdan birisinin "neden kamu neden özel" diye tartışma açmaya çalıştığı bir konudan da sizlere biraz bahsetmek istiyorum- sizler, yani AKP Grubu, özelleştirmenin amansız savunucularısınız; hatta kuralsız savunucularısınız diyebilirim. Hatta, Maliye Bakanımızın dediği gibi, bazı konularda öylesine cüretkâr bir tavır takınmaktasınız ki "babalar gibi satanlar" olarak, zaman zaman gazete sütunlarına da geçmektesiniz. Şimdi, kamu eliyle yapmayı pek içinize sindiremediğiniz bir konuda, neden büyükşehir belediyesinin işlerini ve amacını taşan bir şekilde çok fazla müdahaleci oluyorsunuz, anlamak mümkün değil.

Belediye Başkanımızın -yani, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun- centilmence davranıp, 2004 seçimlerindeki büyükşehir adayınızı organizasyonun içerisine -ister Bakan önersin ister kendisi tarafından kabul edilsin, fark etmez- alması büyük bir jest olarak nitelendirilmelidir. Bunun dışında, müdahaleci olunması, hem çokbaşlılık yaratacak hem de sahibinin belli olmadığı bir organizasyona dönüşecektir.

Bütün bunlardan arınmak için, parayı verenin düdüğü çaldığı değil, yüzümüzün akıyla çıkabileceğimiz, sadece hakemlerin düdük çaldığı müsabakalarda tertemiz bir sonuç almayı ve bu sonuca ülke olarak hep beraber ortak olmayı başarabilmenin mutluluğunu yaşamalıyız. Bu nedenlerden dolayı, tasfiye işlemlerinin süresinin uzatılması, ödeneklerden ve gelirlerden artan meblağın, tasfiyeden sonra, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü yerine, organizasyonun başı olan Büyükşehir Belediyesine verilmesi ve Büyükşehir Belediyesi tarafından tasarruf edilmesi şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, mikrofonu açıyorum; toparlar mısınız.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu görüşümüzün dikkate alınarak, bu maddenin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz ve bu konuda vermiş olduğumuz önergenin tarafınızdan değerlendirileceğini umuyoruz.

Bu düşüncelerimizle, sevgiler, saygılar sunuyoruz ve başarılı bir üniversite oyunu diliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ülkü.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Bir önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 9 uncu maddesinin aşağıda belirttiğimiz şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Hakkı Ülkü                             Yaşar Tüzün                  Hüseyin Ekmekcioğlu

                   İzmir                                       Bilecik                                 Antalya

          K. Kemal Anadol                         Halil Tiryaki                         İsmail Özay

                   İzmir                                     Kırıkkale                              Çanakkale

            Vezir Akdemir                        Mustafa Gazalcı                   R. Kerim Özkan

                   İzmir                                       Denizli                                  Burdur

              Oğuz Oyan                            Bülent Baratalı                 Türkân Miçooğulları

                   İzmir                                        İzmir                                     İzmir

                                                             Nurettin Sözen

                                                                     Sivas

Kurulun Tasfiyesi

Madde 9.- İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, tasfiye işlemlerini oyunların kapanış töreninden sonra en geç bir sene içinde tamamlar. Ödeneklerden ve gelirlerden artan meblağ tasfiyeyi müteakip İzmir Büyükşehir Belediyesine irad kaydedilir.

BAŞKAN - Önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeye Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, biz de katılamıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu tür organizasyonun son derece zor ve karmaşık olduğunu hepimiz biliyoruz. Sportif malzemelerin dağıtımı, ulaşım ve benzeri pek çok konuda çok fazla sayıda personele ihtiyaç vardır. Fakat, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün devlet memuriyeti kurallarından kaynaklanan sorunları vardır. Ayrıca, bu tür bir organizasyona yetecek personeli yoktur. Ancak, İzmir Büyükşehir Belediyesi hem personel hem de diğer imkânlar açısından Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne nazaran daha avantajlı konumdadır.

İkinci bir husus ise, kamuda mahsuplaşma son derece zor ve uzun sürelidir. Böyle bir tasfiye işleminin altı ayda bitmesi mümkün görülmemektedir. Daha önce bu tür organizasyonlara katılan ülkelerde bu süre genellikle bir yıl olarak belirlenmiştir.

Bu ve buna benzer birçok örnek nedeni ile daha da önemlisi bu kadar önemli bir organizasyondan başarı ile çıkmak için tasfiye işlemlerinin uzatılması ve ödenek ve gelirlerden artan meblağın Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü yerine İzmir Büyükşehir Belediyesine verilmesi daha da uygundur.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Alım, satım ve ihale işleri

MADDE 10. - Bu Kanun kapsamında İcra Kurulunca ve bu Kurulun talebi üzerine diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak alım, satım ve ihale işleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tâbi değildir.

Alım, satım ve ihale işlemlerine ilişkin usul ve esaslar, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun onayı ile yürürlüğe konulacak yönergelerle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulunca 7.10.2004 tarihinde kararlaştırılan, İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesi hakkında, CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 10 Kasım. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 66 ncı yıldönümünde tüm yurtta törenlerle anıldı. Ben de, Yüce Meclisimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her alanda olduğu gibi, spor alanında da ülkemizin söz sahibi olup, bu tür organizasyonları tertiplemesi ve özellikle de bu spor oyunları gibi sosyal faaliyetler, gerek ekonomik anlamda ve gerekse ülkeler arasında sorunları hafifletip barış ve iyi niyetli kaynaşmaya zemin hazırlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının 2005 yılında İzmir İlimizde yapılması, çok sevindirici bir sosyal faaliyettir. Bu organizasyonun bir bütünlük içinde yapılması için kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek düzeyde işbirliğini gerektiren bu oyunların, çağdaş anlamda, Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ve başarıyla gerçekleştirilmesi, ülkemizi, gerek turizm ve gerekse kültürel alanda dünyaya olumlu bir şekilde tanıtacaktır. Ayrıca, tertiplenecek bu spor oyunları, ülkemizin prestiji açısından büyük önem arz etmektedir. Bu açıdan, görevli kurum ve kuruluşlarının yapacakları iş ve işlemleri çağdaş bir ülkeye yakışır bir şekilde titizlikle takip etmeleri şarttır. Ancak, ilgili kanun tasarısının 10 uncu maddesi kapsamında, ilgili spor organizasyonları için ihtiyaç duyulan "alım, satım ve ihale işleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tabi değildir" şeklinde belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanaatimce, bu maddenin bu şekilde düzenlenmesinin amacı, zamanın darlığından olsa gerek; ancak, bana göre, zamanın böyle kısaltılması sanki bilinçli yapılmıştır. Normal koşullarda yapılan ihalelerde bazı kesimlere menfaat sağlayamama düşüncesiyle böyle büyük bir organizasyonun kısa bir zamana denk getirilmesi ve yetkinin ihale komisyonuna verilmesi düşündürücüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu gözardı etmemeliyiz; komisyon üyeleri, Meclis gündemimizi işgal eden eski bakanların Yüce Divana sevk edilmesi konumuna düşürülmemelidir. İhale komisyonunda görev alan üyeler sıkıntı yaşamamalıdır. Onun için, yetkili komisyonun üzerinde, bir inceleme kurulunun oluşturulması şarttır. Ülkemizde bu tür büyük organizasyonların sağlıklı yapılabilmesi için, bir otokontrol sisteminin uygulanması gereklidir.

Her ne kadar, maddenin ikinci fıkrasında "alım, satım ve ihale işlemlerine ilişkin usul ve esaslar, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun onayı ile yürürlüğe konulacak talimatlarla belirlenir" şeklinde belirtilmiş ise de, bu görevleri yürüten şahısların zan altında kalmamaları için, gerek ilgili ilin ita amiri sıfatında bulunan sayın valinin ve gerekse birinci derecede görev alan kurul başkanlarının kontrolünde bir denetim mekanizmasının kurulması gereklidir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizden önceki konuşmacı Sayın İsmail Katmerci arkadaşıma bir yanıt vermek istiyorum. Sayın İsmail Katmerci arkadaşımız diyordu ki "biz, çok güzel işler yapıyoruz, çok güzel projeler gerçekleştiriyoruz; ama, sizler, bir gün bize teşekkür dahi etmediniz ve de etmeyi hiç uygun görmediniz." Ben, şu anda, burada, sayın arkadaşıma sormak istiyorum: Peki, acaba, İzmir'e karayollarıyla mı gidiyor; yoksa, havayollarıyla mı gidiyor? Ben eminim ki, Sayın Katmerci, havayollarıyla gidiyor; çünkü, karayollarıyla gitmiş olsaydı, otoyolun ne şekilde olduğunu görmüş olacaktı. İki yıldır gelip gidiyorum; otoyolda, hâlâ daha, aynı şekilde, hiçbir artış katedilmemektedir. Peki, ben bu olumsuz projeleri gördüğümde hangi bakana teşekkür edeyim?! Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanına teşekkür etmem mi gerekli diye düşünüyorum!

Diğer bir projemiz -birbuçuk yıl öncesinde sözlü soru önergesi vermekle beraber- İzmir'in çevre yolu; hâlâ daha, bugüne kadar yapılmamıştır. Bornova, Karşıyaka ve Çiğli bölgesini birbirine bağlayan projenin 24 kilometrelik kısmında henüz daha bir çivi çakılmamıştır. Peki, Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu proje ne zaman bitecektir? Peki, bitmiş olsaydı; acaba, Sayın Bakana teşekkür etmeyecek miydik?! Ama, maalesef, göremiyoruz. Sayın Millî Eğitim Bakanına mı teşekkür edelim, Sayın Millî Eğitim Bakanı çok iyi biliyor ki, İzmir'de iki kademeli, tek ve çift sistemli eğitim görülmektedir. Ülkemizde olduğu gibi, İzmir bölgesinde de okullarımız, sınıflarımız yetersizdir. Sayın Millî Eğitim Bakanlığı bu konuyla ilgili bir çalışma mı yürüttü?! Yıllık 100 000 kişi göç alan İzmir şehrimizin millî eğitim sorununu mu çözdü?! Yoksa, Sağlık Bakanlığı sağlık konularını mı çözdü?! Hastane kapılarında sabahları rehin kalan hastalarımızın sorunlarını mı çözdü?! Daha bugün bir hastayla ilgilendik; özürlü bir hasta, hastaneye gidip rapor dahi alamıyor. Sağ olsun AKP Milletvekili Tevfik Ensari arkadaşımızın -kardesi Karşıyaka'daki devlet hastanesinde Başhekim Yardımcısıdır- kendisiyle görüştüm "150 000 000 lira ödeyecek ki, ancak alabilir" diyor. Peki, bu hasta nereden getirecek 150 000 000'u, parası yoksa?! Sayın Sağlık Bakanları bunları mı çözdü?!

Sorunlar o kadar çoktur ki, hangisine değineceğimi bilemiyorum. Biraz önce, aileden sorumlu Devlet Bakanımız burada idi; acaba Sayın Bakan, İzmirimizde sokak çocuklarının sorunlarını mı çözdü, çözebildiler mi?! Çözmüş olsalardı teşekkür etmeyecek miydik; tabiî ki edecektik veya Tarım Bakanı, Menderes Havzasındaki ve Bakırçay Havzasındaki işçilerimizin, köylülerimizin, esnafımızın sorunlarını mı çözdü?! Tarlada pamuk yakan vatandaşlarımızın sorunlarını çözmediği müddetçe nasıl teşekkür edeceğiz?! Biz teşekkür etsek de, onlar teşekkür edecekler mi acaba?! Sadece bizim teşekkürlerimizle yetinilirse, biz teşekkür edelim size, memnun olursanız. Bununla beraber, sorunlar o kadar çoktur ki, hangi birisine değinsek saatlerce zaman yetmeyecektir diye düşünüyorum.

Onun için, bana göre, teşekkür etmeyi tek hak eden, Sayın Başbakandır. Niye diyeceksiniz, Sayın Başbakan bu işi güzel yapıyor, ticareti güzel yapıyor, en azından bize bir araba kazandırdı pazarlıkta; sizi kutluyorum!..

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

10 uncu maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 34. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının tamamı kurum kazancının tespitinde hasılattan gider olarak indirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 66. - İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının tamamı yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerden indirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 1.7.1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 3. - 2005 yılında İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işleri ile bu işlemlerle ilgili düzenlenen kâğıtlar Damga Vergisinden müstesnadır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 22. - 2005 yılında İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işleri Katma Değer Vergisinden müstesnadır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İzmir Kentinde Yapılacak Dünya 23 üncü Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesi ile Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 22 nci maddesindeki "kiralama" ibaresinden sonra gelmek üzere "yapım" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Nükhet Hotar Göksel                      Serpil Yıldız                          Fatma Şahin

                   İzmir                                        İzmir                                 Gaziantep

          Gülseren Topuz                                                                 Mehmet Tekelioğlu

                 İstanbul                                                                                   İzmir

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK ve SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Oyunlar için yapılacak inşaat ve büyük onarımlarda KDV'den müstesna edilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 14 üncü maddeyi, kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7. - 2005 yılında İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak İcra Kurulunca ve bu Kurulun talebi üzerine diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerinden müstesnadır."

BAŞKAN - 15 inci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici Madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanun kapsamında gerçekleştirilecek oyunlara yönelik olarak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar mevcut Organizasyon Komitesi tarafından gerçekleştirilmiş tüm işlemler ve ileriye yönelik taahhütler, her türlü hak ve yükümlülükleriyle birlikte ve başka bir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tüzel kişiliğine devredilmiş sayılır. Bu suretle, Organizasyon Komitesinin yerini İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu alır.

Bu devir ve yerini alma işlemleri, katma değer vergisi dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.

16.7.2004 tarihli ve 5228 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinde Organizasyon Komitesine yapılan atıflar, İzmir Üniversiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılmış sayılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının "bu devir ve yerini alma işlemleri ile organizasyonla ilgili olarak yapılacak her türlü giderler KDV dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Nükhet Hotar Göksel                 Gülseren Topuz                 Mehmet Tekelioğlu

                    İzmir                                     İstanbul                                   İzmir

               Fatma Şahin                                                                          Serpil Yıldız

                Gaziantep                                                                                 İzmir

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkanım, takdire bırakıyoruz; ancak, getirilen metinde "her türlü" ifadesi iki defa geçiyor aynı cümle içinde; birincisi çizilebilir diye düşünüyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim. Sayın Komisyon Başkanımızın görüşüne ben de katılıyorum. Tashih gerekir efendim.

BAŞKAN - O konu tam anlaşılmadı; onu bir daha açıklar mısınız efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İzin verin efendim.

Cümle şöyle: "Bu devir ve yerine alma işlemleri ile organizasyonla ilgili olarak yapılacak her türlü giderler, KDV dahil her türlü vergi..." Aynı cümle içinde iki tane "her türlü" ibaresi geçiyor.

BAŞKAN - Mükerrer "her türlü" ibaresi çıkarılmak şartıyla.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, çıkmalı; onu söylemek istemiştim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Birincisinin çıkması daha uygun olur.

BAŞKAN - İlkini çıkarıyoruz. Tamam, cümle düzeltildi.

Sayın milletvekilleri, şimdi önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Organizasyonla ilgili harcamaların KDV dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, geçici 1 inci maddeyi kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - İzmir Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarını (Universiade) izlemek üzere Devlete bağlı bütün üniversitelerden ve vakıf üniversitelerinden yarışma ile her alan için birer temsilci seçilir. Seçilen bu temsilciler en az iki ay önce İcra Kuruluna bildirilir. İzlemeye gelen üniversite temsilcileri İzmir'deki Devlet üniversitelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında barındırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 678 sıra sayılı tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

66 ncı ölüm yıldönümünde saygıyla andığımız Büyük Atatürk, ülkenin geleceğini gençliğe bırakmıştır. Dünyada, gençliğe bu denli güvenmiş, ülkesinin geleceğini ona bırakmış başka bir siyasî önder var mı, bilmiyorum.

Atatürk, gençliğin, bedenen sağlıklı ve özgür bir ortamda yetişmesini, çağdaş bir eğitim almasını öngörmüştü. Ne yazık ki, çocuklarımıza, gençlerimize, onun özlediği anlamda nitelikli bir eğitimi her aşamada sunamıyoruz. Özellikle üniversite gençlerinin de birçok sorunu var.

Konuştuğumuz tasarı, dünya üniversitelerarası spor oyunlarıyla ilgili. Bunun ülkemizde yapılacak olması, gerçekten, ülkeyi tanıtma açısından, gençlerin kendilerini kanıtlaması ve göstermesi açısından büyük bir fırsat. O yüzden, böyle bir organizasyonu düşünen, bugüne değin emeği geçen ve bundan sonra geçecek olanları kutluyoruz.

Gerçekten, bu spor oyunları nedeniyle, bu organizasyon nedeniyle, yalnızca İzmir İlimize dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yarışmacılar, göstericiler değil, İzmir üniversiteleri değil -bu geçici maddeyi komisyonda önerirken- Türkiye'nin bütün üniversitelerinde bu organizasyon için bir hazırlık yapılsın, yani, yasa çıkar çıkmaz, tasarı yasalaşır yasalaşmaz, üniversiteler de kendi okullarında her alanla ilgili yarışmayla birer temsilci seçilsin -devlet üniversitelerinden ve vakıf üniversitelerinden- yani, 77 üniversite, şimdiden bunun coşkusunu duysun ve aralarında yarışmayla temsilcileri seçsin istedik. Bu, bir bakıma, katılımcı bir anlayıştır.

Gerçekten, bu tasarıya, gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda çok değerli arkadaşlarımın büyük katkıları olmuştur. Sayın Bakan da ve Komisyon Başkanı da bu olumlu önerileri kabul etmiştir; bir bakıma da, üniversite gençliğini doğrudan ilgilendirdiği için gençliğin katılımının olması gerekir. Bu geçici ek maddeyi, önerirken, Türkiye'nin bütün üniversitelerinde bu iş için hemen bir hazırlığa girilmesi ve temsilcilerin seçilmesi, bu temsilcilerin İcra Kuruluna bildirilerek onların orada ağırlanmasını istedik. Temsilcilerin yalnızca gözlemci olarak orada olayları izlemek değil, üniversitelerine döndükleri zaman, bu kültür alışverişini, bu spor oyunlarını, orada gördüklerini, edindikleri izlenimlerini bütün üniversitelere aktarmalarını diliyoruz.

O yüzden, bu geçici maddeyi komisyonda da kabul ederek bir madde haline getirdiklerinden, komisyondaki bütün arkadaşlara da teşekkür ediyorum, sizlere de teşekkür ediyorum ve şimdiden bu organizasyonun ülkemize ve insanlığa yararlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Geçici 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 16. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etme-yenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 17. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün önemli bir yasanın, biraz sonra, oylayıp kabul etmek üzere müzakerelerini tamamlamış bulunuyoruz.

Bugün, bu anlamlı günde, Atatürk'ün, Büyük Atatürk'ün ölüm yıldönümünde, onun spora verdiği önemi vurgularcasına, böyle bir rastlantıyı bir mutluluk sayıyorum ve yine, Büyük Ata'dan sonra bir kişiyi daha, merhum Piriştina'yı rahmetle anıyorum. Onun anısının da bizimle beraber olduğuna inanıyorum; çünkü, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sonra hedefe biraz daha yaklaşacağız ve bu tasarıyla, Türkiye'de çok önemli bir olimpiyat, üniversitelerarası olimpiyat gerçekleşmiş olacak.

Ben, âdetim dışında, yürütme maddesinde şunun için söz aldım: Tasarının Meclisimize gelmesinden bu yana müzakereleri dikkatle izledim, tartışmaları dikkatle izledim; Sayın Bakanın, hükümetin yanıtlarını dikkatle izledim, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerini dikkatle dinledim; çıkardığım sonuçları soğukkanlı biçimde değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bu, dünya çapında bir organizasyon. Böyle dünya çapında bir organizasyonun Türkiye'de ve İzmir'de yapılması gerçekten çok önemli bir olay. Bu organizasyonun kesinlikle başarıya ulaşması lazım. Bu organizasyonun başarısız olması, Türkiye aleyhine, eksi yazılacak bir puan olduğu kadar, ileride, yıllardır beklediğimiz İstanbul olimpiyatı beklentimizi de tehlikeye atacak, bizi bir rizikoya sokacaktır. O nedenle, başarı, tüm Meclisin istediği, tüm İzmirlilerin ve tüm Türkiye'nin beklediği bir başarıdır.

Değerli arkadaşlarım, o zaman, bu başarı nasıl gerçekleşecek; bu başarının, elbette, hem yerel yönetimlerin, İzmir Büyükşehir Belediyesinin hem de hükümetin işbirliğiyle gerçekleşmesi lazım.

Arkadaşlar, dünyadaki bütün olimpiyatlar, şehirlere verilir, ülkelerin ismiyle anılmaz, şehirlerin ismiyle anılır, Tokyo Olimpiyatı, Seul Olimpiyatı gibi. Türkiye'de de, bu olimpiyat, İzmir'de gerçekleşecek ve İzmir Belediyesinin yönetiminde ve onun sivil hareketi olarak bu anlamlı isim verilecek. Peki, dünyanın her yerinde bu olimpiyatlar gerçekleşirken, acaba, olimpiyatların bütçesi, tamamen, gerçekleştiği şehrin belediyesinin bütçesinden mi karşılanıyor; yani, tamamen, bu olimpiyatı organize eden, düzenleyen, finansını sağlayan, şehirler mi, belediyeler mi?! Gazetelerde okuduk, en yakın geçmişte, Atina'da bir olimpiyat gerçekleşti. Bilmiyorum, gazete bilgisine göre konuşuyorum burada; 5 milyar doların üzerinde bir maliyet olduğunu yazdı gazeteler. Şimdi, size soruyorum; Atina Belediyesinin bütçesi, acaba, 5 milyar doların üzerinde mi; bu 5 milyar dolara, Yunanistan merkezî hükümetinin katkısı hiç yok mu; elbette var; merkezî hükümetin katkısı olmadan, bir şehir, tek başına, dünya çapında bir olimpiyatı nasıl gerçekleştirebilir?!

O nedenle, bizi, vefasız, nankör, yapılan yardımı reddeden biçimde tanıtan, tanıtmaya çalışan, bizi sorgulayan İzmir Milletvekili arkadaşımın sözlerine doğrusu kırıldım, alındım. Öyle şey olur mu; elbette, merkezî hükümetin bu katkısından dolayı, bu girişiminden dolayı, bu tasarıyı Parlamentoya getirmesinden dolayı, kendilerine yürekten teşekkür ediyoruz Cumhuriyet Halk Partili İzmir Milletvekilleri olarak; çünkü, olimpiyatın gerçekleşmesini, başarıya ulaşmasını en çok biz istiyoruz; ama, şu da bilinsin; yani, bu, bir lütuf değil; yani, merkezî hükümet buna seyirci mi kalacak?! Merkezî hükümet, siz, muhalefet partisi olarak, burada büyükşehir belediye başkanlığını kazandınız, ne haliniz varsa görün, başınızın çaresine bakın mı diyecek; olur mu böyle şey; elbette demeyecek. O zaman, merkezî hükümet, bugün yaptığı gibi, elini uzatacak, bütün katkılarını seferber edecek ve bu olimpiyatın başarısı için işbirliği yapacağız, birlikte Türkiye'nin yüzünü ağartmaya çalışacağız. Biz, bu olaya böyle bakıyoruz.

Şimdi, bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Elbette, merkezî hükümetin, işbaşında bulunan ve bu işten sorumlu olan Başbakan Yardımcısı ve spordan sorumlu Devlet Bakanının çabalarına -kendisini yakından tanıyorum- uğraşına, konsantrasyonuna, kendisini bu işe vakfetmesine hiç inançsızlığım yok, ona inanıyorum ve tartışma sırasında, yanımıza geldi, Sayın Topuz ve bana "arkadaşlar eleştiriyor, siz de eleştiriyorsunuz, daha kanun çıkmadı. Niye böyle hassasiyet gösteriyorsunuz" dedi; içimi rahatlattı. Bu şu demek, burada bir anormallik var tabiî; nedir o; yasa Meclise gelmiş, islim arkadan gelsin gibi, birtakım uygulamalar da yasa çıkmadan yapılmış. Bu, olayların doğasından olabilir. Bunu, böyle, olmaması gereken bir olay gibi anlatmıyorum; ama, bir gerçek var, birtakım uygulamalar var, ondan sonra yasa gelmiş. Hükümet, bu tasarıyı, bu yasanın çıkması gerektiğini, bu lüzumu hissetmiş, ondan getirmiş; teşekkür ettim demin; tamam; ama, tasarı, biraz sonra Yüce Meclis tarafından kabul edilecek, Cumhurbaşkanımız onaylayacak, Resmî Gazetede yayımlanacak ve yürürlüğe girecek.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Şahin'den istirham ediyorum; sadece dar bir particilik anlayışıyla değil, yasa yürürlüğe girdikten sonra, uygulamalarını, muhalefetin eleştirilerini, iyi niyetli uyarılarını dikkate alarak yaparsa, hem iktidar kazançlı çıkar hem muhalefet kazançlı çıkar; ama, aslında, İzmir ve Türkiye kazançlı çıkar.

Spora siyaset bulaşmamalıdır. Siyasetin gölgesi spora ve İzmir'deki olimpiyatlara asla düşmemelidir; düşerse, başarısızlık kaçınılmazdır, düşmezse, mutlaka başarılı olacağız. Şurada hepimiz başarı istediğimize göre, bizim iyi niyetli uyarılarımızın mutlaka dikkate alınmasını, bu uygulamalarda buna çok dikkat edilmesini özellikle istirham ediyorum.

Bir üzüntümü daha belirtmek istiyorum. Herhalde, muhalefet milletvekili olarak, Sayın Başbakan Yardımcımız ve İktidar Partisi milletvekilleri bana bunu çok görmez. Vezir Akdemir arkadaşımız biraz önce vurguladı. Cumhuriyet Halk Partisinin bütün İzmir milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi görüşülmeden evvel basın toplantısı yaptık. Sayın Başbakana, Bayındırlık ve İskân Bakanına, Bakanlar Kuruluna ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımıza çağrıda bulunduk. İzmir çevre yolunun kuzey dalı bir an evvel bitirilmedikçe, İzmir, trafik keşmekeşinden kurtulamaz ve Altınyol'un üstündeki bu ağırlık, deprem veya herhangi bir felaket anında akla gelmedik büyük felaketlere yol açar, zincirleme felaketlere yol açar. Bunun için, Cumhuriyet Halk Partili Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri, 200 trilyon liralık ödenek artırıcı önerge verdiler; bu önergemiz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, İktidar Partisi oylarıyla reddedildi. İzin verin, bir İzmir Milletvekili olarak bundan duyduğum büyük üzüntüyü ifade edeyim.

Ben, tekrar, hükümete, İzmir Büyükşehir Belediyesine ve tüm Parlamentoya, komisyon üyelerine teşekkür ediyor; yasanın, ülkemize ve İzmir'e hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Anadol.

17 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 4 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Üniversiade) Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                      208

Kabul:                                             208 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

3.- Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (xx)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 661 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği var.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Asırlardır önemli başarıların yanında güç dönemlerden de geçen ülkemiz, dünyada, güçlü aile yapısıyla özel bir konumda bulunmaktadır. Türkiye'de, aile, toplumun çekirdeğini oluşturduğu ve nesillerin devamını sağladığı gibi, geleneksel ve tarihî değerlerin sürekliliğini de koruyan en önemli kurumdur. Aile bireyleri arasındaki dayanışma sayesinde ülkemizde pek çok kriz hasarsızca atlatılmış, toplumsal kargaşalar aile bağlarının yarattığı direnç gücüyle önlenebilmiştir.

Türkiye'deki eşlerin boşanma oranı, diğer ülkelere göre son derece düşüktür. Avrupa Birliği ülkelerinde, Almanya'da 1996 yılındaki boşanma oranı yüzde 2,14 olarak gerçekleşirken; İsveç'te yüzde 2,42; Fransa'da 1,90; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 4,33; bizde ise yüzde 0,48 idi; 2000'de de bu oran yüzde 0,53 olmuştur.

İki yaz önce, Fransa'da, kavurucu yaz sıcaklarının etkisiyle üç ay içerisinde 11 000'e yakın yaşlı hayatını kaybetmiştir. Bu kimseler, tek başlarına yaşadıkları evlerde ancak ölümlerinden sonra bulunmuşlar ve cenazelerini almaya bile gelen olmamıştır. Bu durum, gelenek ve göreneklerinde aile büyüklerine saygı ve korumanın önemli yer aldığı ülkemiz için korkutucu ve ürküntü verici bir örnektir.

Cumhuriyet Halk Partisi Bilim, Yönetim, Kültür Platformu tarafından yapılan son araştırmada da, Türk toplumunun sağlam aile yapısı üzerinde durduğu ortaya çıkmaktadır. Ailenin temeli, çekip çevireni kadındır. Bu araştırma sonuçlarından, Türk kadınının, dünyaya açık, aile ve çocuklarının geleceğine hassas, yaşam ve gelecekle ilgili çağdaş düşünceler içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadınlar, Atatürk'ün kurduğu laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin modernleşme ideolojisine sahip çıkmaktadırlar; aynı zamanda, değerleri, kimlikleri, bedenleri ve aile köklerinin devamı konularında da son derece duyarlıdırlar.

Kadın olsun erkek olsun, hepimiz için, ailemiz, hayatımızda en fazla önem verdiğimiz ve korumak için mücadele ettiğimiz en kutsal değerimizdir. Bu önemli kurumun toplumdaki yeri, Anayasamızda da hükme bağlanmıştır. 41 inci madde "aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatını kurar" hükmünü içermektedir. Bu nedenlerle, Türk toplumunun temeli olan ve anayasal bir kurum sayılan ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasını sağlamak için gerekli araştırmaları yapmak, bu konuda projeler geliştirerek uygulamaya konulmasını sağlamak, aileyle ilgili bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak üzere Başbakanlığa bağlı bir Aile Araştırma Kurumu kurulmasına karar verilmiştir. Bu şekilde bir kamu araştırma kurumu olarak, 6.12.1989 tarihli ve 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan kurum, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinde aileyle ilgili kuruluşların bir benzeri olarak devlet yapımız içinde yer almıştır. Ancak, ne yazık ki, o günden bu yana, kurumun bağımsız ve Başbakanlığa bağlı olacak şekilde teşkilat kanununun çıkarılması çeşitli denemelere rağmen gerçekleştirilememiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 22 nci Dönemde, Anayasamızın açık ve amir hükmüne karşın yasal statü sorunu yaşamakta olan Aile Araştırma Kurumuyla ilgili yasal düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Böylece, anayasal bir yükümlülüğü yerine getirirken, kuruma hukukî bir kimlik kazandıracak ve personelinin verimli ve etkin çalışmasına olanak sağlayacağız.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu tarafından adı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü olarak değiştirilen ve genel müdürlük şeklinde yapılaştırılan kuruma, bugün, Türkiye'nin gerçekten gereksinimi var mıdır?

Değerli arkadaşlarım, yapılan tüm araştırmalar, ülkemizdeki mevcut aile yapısının, bireylerin ilişkilerinden kaynaklanan ve sosyal ve kültürel etkenlerin yarattığı sorunlarla tehdit edildiğini ortaya çıkarmaktadır. Aileyi ve aile bireylerini tehdit eden, aileden veya aile dışından kaynaklanan sorunları, aileiçi şiddet ve istismarı, kanun tasarısına haklı ve doğru olarak eklenen töre cinayetlerini, kötü alışkanlıkları ve bağımlılıkları, tüm bunları doğuran nedenleri, çevresel, sosyal etkilerini incelemek, araştırmak, bunların önlenmesine, çözümlenmesine yönelik ve aileyi destekleyici ve eğitici programlar hazırlamak ve hazırlatmak gereklidir; çünkü, ne yazık ki, geleneksel mutlu aile tablomuzu biraz daha yakından inceleyince gerçeklerin pek de iç açıcı olmadığını fark ediyoruz. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından yapılan "kadına yönelik şiddet" konulu araştırma, Türkiye'de aileiçi şiddetin dehşet verici boyutunu gözler önüne seriyor. Araştırmaya katılan kadınların sadece yüzde 3'ü, eşinden şiddet görmediğini belirtmiştir. Şiddet gördüğünü iddia eden kadınların yüzde 46,8'i ara sıra az, yüzde 34,6'sı bazen orta, yüzde 15,6'sı sık sık çok şiddete uğramaktadır; yüzde 62'sinin kocası, kadın onun düşüncesine katılmazsa kızmaktadır; yüzde 74'ünün kocası kadına bağırıp azarlamakta; yüzde 35'inin kocası ise kadını başkalarının önünde azarlayıp hakaret etmektedir. Ancak, bu, sadece kocalarla ilgili bir olgu da değildir. Kadınların yüzde 58'i, kadın akrabalar ve kocalarının ailelerinden de şiddet görmektedirler. Ailedeki çocuklar da bu şiddet ortamından paylarını almaktadırlar. Geçenlerde annesi tarafından feci şekilde dövülen kız çocuğunun içler acısı görüntüsü hatırlardadır.

Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümünün yaptığı bir başka araştırma, en çok şiddet uygulayanların yüzde 15'inin baba, yüzde 13'ünün koca olduğunu açıklamaktadır.

Bütün bu sorunlara rağmen aile içinde barışı sağlamak gibi bir inanca sahip kimi polisler, bu konuda eğitimli olmadıkları için çoğunlukla kadınların şikâyetlerini ciddîye almamaktadırlar; tabiî, kadın şikâyet edecek cesareti bulabildiyse !..

Zaten, yeteri kadar kadın sığınağı da yoktur. Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Raporunda, tüm yurtta sadece 9 sığınmaevi olduğu vurgulanarak belirtmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tahmin edeceğiniz gibi, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, aileiçi şiddetle ilgili veriler yer almaktadır. Ancak, hemen belirtmeliyiz ki, Avrupa ülkelerindeki durum bizimkinden farksızdır. Avrupa Konseyinin Avrupa'da kadınlara yönelik aileiçi şiddet raporunda, 5 kadından 1'inin eşinin şiddetine maruz kaldığı ve olayların yüzde 95'inin aile konutunda gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu raporda Türkiye'deki aileiçi şiddetin boyutları da değerlendirilmiş ve yüzde 32 oranı, veri olarak Türkiye tarafından sunulmuştur.

Bir başka özelliğimiz de, cezaevlerinde bulunan kadınların yüzde 38'inin koca katili olarak tutuklu olmalarıdır. Yine de, araştırmalara katılan kadınların büyük çoğunluğu "şiddete karşı ne tepki veriyorsunuz" sorusuna "sabrediyorum" cevabını vermektedirler. Kadınlarımızın sabırtaşı haline gelmelerinin başlıca nedeni, aile bütünlüğünü korumaya çalışarak, çocuklarının babasız kalmasını önlemektir. Tabiî, sorunların kökeninde kendine güvensizlik, ekonomik bağımlılık ve bilgisizlik yatmaktadır; fakat, dünya, kadınların bu ortak kaderine, artık, sessiz kalmamaktadır. Bizimle aynı sorunları yaşayan Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda aileiçi şiddete karşı bilinçlendirme ve önlem almaya yönelik kampanyalar başlamıştır. Önemli olan, Türkiye'nin de meseleyi gözardı etmekten vazgeçmesidir. Yeni Türk Ceza Kanunundaki köklü düzenlemelerle başta töre cinayetleri ve aileiçi tecavüz olmak üzere pek çok alanda önemli aşamalar katettik.

Bu vesileyle, DİSK'le imzaladığı toplusözleşmede eşini dövenin maaşının yarısının eşine ödenmesini öngören ve kızlarını okula yollamayanlara eğitim yardımını kesen Diyarbakır-Kayapınar Belediyesinin uygulamasının da son derece ilginç ve önleyici niteliği üzerinde durmak istiyorum.

Aynı şekilde, Hürriyet Gazetesi, Çağdaş Eğitim Vakfı ve İstanbul Valiliğinin işbirliğiyle başlayan ve Eşlerarası İlişkiler Destek Programı adı altında yürütülen eğitim kampanyasının da örnek olmasını diliyorum. Pek çok sivil toplum örgütü, zaten, bu yönde değerli hizmetler vermektedirler.

Bununla birlikte, yapılacak daha pek çok iş var. Kadınlarımıza sağlık ve aile planlaması konularında yeterli hizmetleri veremiyoruz. Ortalama evlenme yaşı, 1935-2000 yılları arasında, kadınlarda 19-22, erkeklerde 22-25 arası olarak görülüyor. Bebek ölümlerinde çok önemli azalmalar olmasına rağmen, Avrupa Birliği ülkeleri içinde halen en fazla oranı oluşturuyor.

Erken evlendirme ve zorla evlendirme, 21 inci Yüzyılda gençlerimizin karşılaşmak zorunda kaldığı insan hakları ihlalleri olarak görülüyor. Aynı şekilde, akraba evlilikleri, istenmeyen sağlık sorunlarına neden oluyor.

Bütün bu veriler içimizi karartıyor. Ancak, bugün oylayarak kabul edeceğimiz Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat Kanunuyla, kurumun, eskisinden daha etkin çalışarak, bu sorunları, önce, tarafsız olarak masaya yatırmasını, doğru analizler yapmasını ve çözümler önermesini bekliyoruz. Yüzyıllardır süren saplantı, alışkanlık ve yanlış fikirlerin hemen değişmesinin zor olduğunun farkındayız; ama, işe bir yerlerden başlamak gerekiyor. İşte, bu kurumun yasal bir statüye kavuşturulması ve çalışmalarına başlaması da bu başlangıç noktalarından birini oluşturacak. Bu açılardan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yasa tasarısını olumlu karşılıyoruz.

Ancak, belirtmek istediğimiz bir husus var. Kurum, daha önceki yasal statüsünde, aile planlaması görevlerini de üstlenmiş bir kurum olarak yapılandırılmıştı; ama, bugün önümüze konulan tasarıda, görev tanımları içerisinde, aile planlamasıyla ilgili ödevlerin kurumdan alınmış olduğunu görüyoruz. Halbuki, bu kurum, Başbakanlığa bağlı bir kurumdur, bir koordinasyon işlevini yerine getirmek durumunda, yetkisinde ve kudretinde olan bir kurumdur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu görevin bu kuruma verilmesinin çok daha olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz.

Diğer yandan, vurgulamak ve tartışmaya açmak istediğimiz bir başka husus daha var; bu da, tasarının 15 inci maddesinde oluşturulmuş olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulunun yapısı. Bu kurulda, Diyanet İşleri Başkanına da üye olarak yer verilmiş. Şimdi, bu ve benzer bütün genel müdürlüklerin, bütün kurumların bünyesinde oluşturulacak danışma kurullarında veya bünyelerinde Diyanet İşleri Başkanlığına bir danışma yeri olarak yer verilmesi, laiklik ilkesiyle ne derece bağdaştırılabilecektir, doğrusu bunu tartışmaya açmak istiyoruz.

Bir olgu daha var; Türkiye'deki vatandaşlarımızın, Türk Ulusunun bütünü İslam dinine inananlardan oluşmuyor. Gerçi, nüfusumuzun çok büyük bir çoğunluğu Müslüman; ama, başka dinlere inanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da var. Eğer Diyanet İşleri Başkanına, dinî, aileyi ilgilendiren birtakım hususlarda görüşünden yararlanmak için bu kurumda yer veriyorsak, o zaman, diğerleriyle ilgili hususları kime danışacağız? Bu açıdan, eşitlik ilkesi bakımından da, sakıncalı, tartışılmaya değer bir durum oluşturduğuna, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, değinmek istiyoruz.

Üzerinde durmak istediğimiz bir başka husus da şudur: Eğer her kurumda dine uygunluk açısından bir danışma ihtiyacı ortaya koyacak olursak, o zaman, şeriata uygunluk fetvası alma doğrultusunda, laik devlet öncesi dinî devlet yönetimi benzeri bir devlet yapısıyla karşı karşıya gelebiliriz. Bunun da birtakım hukukî sorunlar ve Anayasaya uygunluk problemleri ortaya çıkarabileceğini düşünüyoruz.

Diğer taraftan, kurum bünyesinde eskiden çalışan personelin intibakları yapılırken de özlük haklarının yeteri kadar güvence altına alınmadığı kanısındayız; çünkü, daha yüksek maaş gerektiren bir makamdayken, daha az maaş almasını gerektiren bir göreve alınan, intibakı bu şekilde yapılan memurların, aradaki fark giderilinceye kadar bu farkı tazminat olarak almaları öngörülmüş. Bu düzenleme, bir ölçüde özlük haklarını güvenceye alıyor; ama, düşününüz ki, o memur, eski görevinde kalsaydı, her sene terfilerle, kendine verilmek istenen bu maaştan çok daha fazla, çok daha yüksek bir meblağı maaş olarak alabilecekti. Bu hususun da gözetilmesinin özlük hakları, kazanılmış haklar bakımından birtakım sorunları giderebileceğini düşünüyoruz.

Mevcut düzenlemenin hukuk devleti, kazanılmış haklar bakımından, memurun özlük haklarını korumak bakımından birtakım sorunları davet edebileceğine inanıyoruz ve bu hususu da, siz değerli milletvekillerimizin tartışmalarına açmak istiyoruz.

Dikkat çektiğimiz bu hususlar dışında, böyle bir kurumun, böyle bir genel müdürlüğün -bugünkü adıyla- Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, bu tasarıda yer alan görevleri yapmasının, aile yapımızı korumak, toplumsal yapımızı güçlendirmek bakımından çok önemli, çok değerli katkılar yapacağına inanıyoruz ve bu kurumun bir genel müdürlük olarak bir yasal statüye kavuşturulmasının, hem burada çalışanların özlük hakları bakımından hem kurum çalışmaları bakımından hem Avrupa Birliği raporlarında bir eleştiri olarak dikkat çekilen hususları ortadan kaldırmak bakımından sayısız yararları olacağına inandığımızı belirtmek istiyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisinin bu tasarıyla ilgili görüşlerini bu şekilde özetlemek mümkündür; özet halinde size ifade ettim.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Araslı.

İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş'e aittir.

Buyurun Sayın Öyüş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Anadolumuzun işgalinde başkomutanlık yapmış değerli, büyük devlet adamımız, Atamız Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 66 ncı yıldönümünde saygıyla, şükranla anıyoruz; ruhu şad olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına konuşmak üzere söz aldım.

Anayasanın 41 inci maddesi "Ailenin korunması" başlığı altında: "Aile, Türk toplumunun temelidir.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmüyle ailenin Türk toplumunun temeli olduğu gerçeğinin altını çizerek, devlete ailenin huzur ve refahının sağlanması yönünde bir görev yüklemektedir. Bu bakımdan, ailenin korunması, güçlendirilmesi, huzur ve refahının artırılması hedeflerine yönelik, tutarlı, etkili ve uygulanabilir politikaların oluşturulabilmesi, aileyle ilgili bilimsel bir veri tabanından hareketle mümkündür.

Sanayileşme, şehirleşme, göç hareketleri, iletişim imkân ve araçlarının kazandığı ivme, baş döndürücü bir hızla devam eden sosyal, ekonomik ve teknolojik değişim ve gelişmeler, yeni ihtiyaçları ve davranış kalıplarını da gerektirmektedir.

Bütün bu değişimlerin ve gelişmelerin toplumun temel müessesesi olan aile üzerinde de etkili olması kaçınılmazdır. Sosyal hayattaki bu dinamizmin aile üzerinde olumsuz etkiler doğurmasını önlemek ve aileyi koruyucu ve güçlendirici politikalar geliştirebilmek için bu dinamizmin yakından takip edilmesi ve aile üzerinde yarattığı etkilerin neler olduğu bilimsel yollarla araştırılarak, tespit edilip, buna uygun politikalar üretilmesi gereklidir.

Aile, temel yaşam ünitesidir. Yaşı, cinsiyeti, sağlık durumu, eğitim durumu, geliri ne olursa olsun, yaşayan her ferdin huzur ve mutluluğu bulduğu yegâne adres aile içidir. Aile kurumu, yalnız ana, baba ve çocuklarla sınırlı olmayan, toplumun her kesimini birbiriyle bütünleştiren bir yaşama kültürü ve anlayışıdır. Herkes, mensubu bulunduğu aileye karşı yükümlülükler taşır. Bu, ideolojik bir durum değil, insanî bir durumdur. Sahip olduğumuz yardımlaşma ve dayanışma kültürünün, sevgi ve saygı ilişkisinin, komşuluk ve akrabalık ilişkisinin, birlik ve bütünlüğün dinamosu ailedir. Ailenin zayıfladığı ortamlarda bu değerler kolaylıkla unutulabilmektedir. Türk toplumu, tarih boyunca güçlü aile değerleriyle birlikte var olmuş ve gelişmenin en önemli dinamiği olarak aileiçi işbölümü ile ailelerarası dayanışmaya önem vermiştir. Yaşadığımız ağır ekonomik buhranın bu güçlü aile değerleriyle hafifletildiği ve belli ölçülerde aşıldığı konusunda toplumda ortak bir kanaat mevcuttur.

Türkiye, aile politikalarına verdiği önem bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin gerisindedir. Birliğe üye ülkelerin hemen hepsinde aileyle ilgili güçlü kurumsal düzenlemeler vardır. Aileyle ilgili kurum ve kuruluşlar önemli sosyal amaçların gerçekleşmesinde, genel ve sosyal politikaların oluşmasında önemli roller üstlenmektedir. Ülkemizde, alanında ilk kamusal düzenleme olan Aile Araştırma Kurumu on yıldan beridir teşkilat yasası, yeterli bütçe ve personel imkânı olmadan ayakta durmaya çalışmaktadır. Kurum mevcut haliyle çözüm üretme gücünü kaybetmiştir.

Hükümetimiz aile merkezli politikalara öncelik vereceğini başından beri ilan etmiştir. Türk toplumunun tarih boyunca güçlü aile değerlerine yaslanarak gerçekleştirdiği yükselişi sürdürmek için buna çok ihtiyacımız var. Kültürümüzde aile verim ve kuşatıcı bir kurum olarak kabul görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile değerlerine verdiği önemle gelişmesini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı başarmıştır. Sahip olduğumuz aile değerleri millî birlik ve beraberliğimizin teminatıdır.

Ailenin kültürel kimliği ve insanî değerleri koruyan temel kurum olduğu gerçeği bütün dünyada kabul görmüştür. Tarihî sürekliliğin ana mecraı yine ailedir. Ailedeki çözülmeyle birlikte toplumu ayakta tutan değerler sisteminin genel olarak gerilemekte olduğu geç de olsa fark edilmiştir. Gücünü ve bütünlüğünü kaybeden aile yapısı, uluslar için telafisi mümkün olmayan sorunları getirmektedir. Nüfus dengelerinde, çocuk eğitiminde, gençlerin yetişmesinde, yaşlıların bakımında, kısaca, yaşam kalitesinde ciddî kayıplar gözlenmektedir. Güçlü bir aile yapısı toplumun temel sorunlarını aşmada en önemli çözüm olarak öne çıkmaktadır. Artan toplumsal sorunlar, ailenin sorun çözen bir ünite olarak yeniden güçlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Çoğumuzun gözlemlediği ve bildiği gibi, sanayileşme ve kentleşme sürecine giren toplumlar, hemen hemen bütünüyle değişime uğramaktadırlar. Bunun tabiî sonucu, ailenin hem yapı hem de işlevleri açısından değişime uğradığı görülür. Bu değişimin iki ayrı yönde etkili olduğu kanaatindeyim. Birincisi, aile dışında yeni birtakım sosyal kurumlar meydana gelmiştir ve ailenin görevlerini yerine getirmesi veya bu görevleri yüklenmesi nedeniyle farklılaşmadır. İkincisi ise, toplumsal sorunların, ailenin iç dinamiğini etkileyerek aile için sorunlara yol açmasıdır.

Ülkemizin bugün ulaştığı sosyokültürel anlamda birbirinden farklı oluşumlar ve değişimler, önemli bir zenginlik sayılabilir. Diğer taraftan, bu değişim, sosyal sıkıntıların da artmasına neden olmaktadır. İşte, bu zenginlik ve çeşitlilik içinde, aile yapısının içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik güçlüklerin bilimsel bilgiyle tespiti ve çözümü konusu, kamu politikalarının bir parçasıdır ve devletin sorumluluk ve görevleri alanına girmektedir.

Ailenin üstlendiği temel fonksiyonlardan olan sosyal hizmetler ve yardımlar, çocukların ve gençlerin hayata hazırlanmasında, özürlü ve bağımlı nüfusun bakımı ve rehabilitasyonunda, suç ve kötü alışkanlıklarla mücadelede aileyi belirleyici bir öneme sahip kılmaktadır. Toplumda dayanışma ve yardımlaşma mekanizmalarının işlemesinde, sevgi, saygı gibi temel değerlerin yaşatılmasında ve insanî birikimin paylaşılmasında, aile kilit rol oynamaktadır. Ailedeki çözülme, sosyal güvenlikte, sosyal hizmetlerde, çocuk ihmalinde, kadın istismarında, uyuşturucu ve diğer suçlarda, muhtaç bireylerin bakımında, toplumlara ağır yükler getirmektedir. Bu çöküşün getirdiği ağır yük, özellikle Batı toplumlarında, aileyi güçlendirecek politikaları temel ve ivedi destek programları halinde uygulamaya zorlamıştır.

Aile bağları, Türk toplumunda huzur ve barışın korunmasında, sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesinde, bireyde arzu edilen "biz" bilincinin olgunlaşmasında belirleyicidir.

Aile, toplam yaşam kalitesi ve ekonomik hesaplama birimidir. Ekonomik sorunlarla birlikte hızlı bir tırmanış içine giren kültürel sorunlar, ailede çözülme ve parçalanmaları beraberinde getirmiştir. Ailenin refahı, aile üyelerinin genel olarak paylaştıkları yük, güçlük, imkân ve kolaylıklarla doğrudan ilgilidir. Ailede çalışan sayısı, bağımlı nüfus sayısı (özürlü, yaşlı) genel olarak refah düzeyini etkileyen faktörlerdir. Toplumda risk grubu içinde görülen aileler, sosyoekonomik düzeyi düşük, özürlü ve yaşlı bireyi olan, çalışan işgücü az olan ailelerdir. Başka bir ifadeyle, işsizlikle birlikte düşük gelir, aile bölünmeleri, özürlü ve yaşlı bakımı gibi ilave yükler aileler için önemli riskler olarak sayılabilir. Risk grubundaki aileler, büyük ölçüde sosyal destek programları içinde ele alınması gereken yardıma muhtaç ailelerdir. Kriz döneminde, risk grubundaki aile sayısında patlamalar yaşanmış ve kontrol edilemeyecek oranlara ulaşmıştır. Risk grubundaki aileler için hayatî önemi olan dayanışma mekanizmaları, ekonomik krizle birlikte işleyemez hale gelmiştir. Bu tür ailelerde, tedavi, psikolojik destek, beslenme, barınma, eğitim, ulaşım gibi sorunlar tehlikeli boyutlar kazanmıştır.

Ailenin ihmal edilmesi, bizi en başta ağır insanî sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Ailenin ihmal edilmesi, sosyal yardım ve hizmetlerde altından kalkılmaz bir yük getirmiştir. Rollerini yerine getiremeyen aile, boşanma oranlarında ve sokakta yaşayan sayısında artışa, aileiçi şiddet ile cinayetlere ve uyuşturucu kullanımında da artışa zemin hazırlamıştır. Sorun çözme kabiliyetini kaybeden aile, çocuğunu, gencini yetiştiremez olmuştur; yaşlısına, özürlüsüne bakamaz hale gelmiştir; komşusunu ve akrabasını soramaz hale gelmiştir. Barınmada, beslenmede, eğitimde, sağlıkta, yığınla problem altında beli bükülen Türk ailesi, temel fizikî ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Gelir dağılımında derinleşen uçurum, ailelerin yaşadığı geçim zorluğunu katlanılmaz sınırlara ulaştırmaktadır.

Şimdiye kadar yapılan bütün çalışmaların bize gösterdiği en önemli gerçek aile yoksulluğudur. Aile yoksulluğunu yenecek kalıcı çözümlere ulaşmadıkça, açlık sınırı altındaki ailelere acil destek programları üretmedikçe, toplumsal huzuru yakalamamız mümkün değildir. Bu nedenle, AK Parti Hükümeti, sosyal destek programına özenle yaklaşmakta ve kalıcı çözümler getirecek politikaları üretmektedir.

Bütün dünya, ailenin yoksulluğu yenmede oynadığı kilit rolün farkındadır; refah toplumları da, yoksul toplumlar da bunun farkındadır. Ailenin bu belirleyici rolü, yoksullukla mücadelede daha da önem kazanmaktadır.

Nüfus dengelerinin korunması başta olmak üzere, çocuklara ve kadınlara yönelik koruma programlarının, suç ve kötü alışkanlıklarla mücadelenin, sosyal yardım ve hizmet politikalarının temelinde aile vardır; çünkü, aile, temel yaşam ünitesidir.

Aile kurumunun sağlıklı işleyişi, sağlıklı toplumları, dolayısıyla, iç ve dış problemleriyle baş edebilen başarılı milletleri ve milletlerin devamlılığını sağlayan mutlu ve sağlıklı nesilleri meydana getirir. Bir başka deyişle, milletin devamlılığını sağlayacak olan nesiller, sorumluluk sahibi erişkin olma yeteneğini, ancak aile ortamında kazanabilirler. Aileiçi yaşam sürecinde, eşler arasında ve ana-baba ile çocuklar arasında, her yönden yapıcı, geliştirici bir diyalogun gerçekleşmesi, günümüz aile yapısında önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Aileiçi ilişkilerde ortaya çıkan anlaşmazlıklar, kavgalar, baskı ve şiddet uygulamaları, aile bireylerinin kişisel güvenliklerini ve kişi haklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik istismar olayları hukukî açıdan birer dava konusuna dönüşmektedir. Örneğin, ana babanın boşanmayı istemesi, aile birliğinin parçalanması, eşlerin ve çocukların hakları açısından önemli bir sorun alanıdır. Dava öncesi süreci veya sonrası aile bütünlüğünün korunması, ayrılık halinde tarafların hak ve çıkarlarının korunması önemli bir ekonomik, sosyal, psikolojik ve hukukî destek mekanizmasını gerektirmektedir.

Türk Medenî Kanununda yapılan değişikliklerin bütünlüğü içinde aile mahkemelerinin kurulması girişimi önemli bir adımdır. Medenî Kanun değişikliği demokratik aile oluşumunu ve gelişimini güçlendirmiştir. Toplumun temeli olan ailenin tüm süreçlerinde yaşanabilecek olumsuz olayların, çatışma ve sorunların bir uzmanlık mahkemesinde ele alınması ve koruyucu, önleyici ve geliştirici yaklaşımlarla karar alınmasının sağlanması ileri bir düzenlemedir. Yüce Meclisimiz, bu konudaki yasal düzenlemeyi yaparak milletimize bu konuda önemli bir hizmet sunmuştur.

Aileye, sorun odaklı yaklaşım ve belirli aile sorunlarını çözmek için hüküm verme mekanizması olarak aile mahkemesi, Türk adalet sistemi açısından olumlu bir gelişmedir. Türk aile yapısı üzerinde yapılacak araştırmalar, aile mahkemesinin gerekliliğini ve işlevselliğini hangi alanlara ve sorunlara yönlendireceğini anlamak bakımından önemlidir. Aile Araştırma Kurumunun bu yönde yaptığı araştırmalar yol gösterici, ışık tutucu olmaktadır ve olacaktır. Her yönden sağlıklı, olumlu, gelişmeye açık ailelerin önemi ortadadır. Toplumun ve aile içinde kadının ve çocukların haklarının korunması gereklidir.

Toplumda her düzeydeki hak ve sorumlulukların bilincinde insanlara sahip olmak için yapılacak en önemli iş, insana yatırım, yani eğitimdir. Eğitimin ilk ve temel kaynağı ise, bireyin içinde yaşadığı ailesidir. Yaşam döngüsü içinde, katılım, dayanışma, hak ve sorumluluk gibi kavramların ilk denendiği ve kişinin sosyalleşmesinde en etkili kurum ailedir. Aileiçi ve ailedışı ilişkilerin demokratik bir yapıya kavuşturulması, ülke çapında demokrasinin özümsenmesi ve yaşatılması bakımından da çok önemlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünü hukukî statüsüne kavuşturan teşkilat kanununun çıkarılması için gösterilen üstün gayret ve titiz çalışmalar için, Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerine, şahsım ve Grubum adına şükranlarımı arz ediyorum. Mensubu olmaktan gurur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin, milletine yaptığı taahhütte ve hükümet programında zorunlu bir ödev haline getirdiği en hayatî hizmet konusu ailedir. AK Parti, aileyi, imkân ve potansiyellerin temel dinamiği olarak tanımlamış ve toplumsal huzurun merkezi olarak görmüştür. Bu bakış açısı, bize çok büyük sorumluluklar yüklemektedir.

Çağın yükselen değerlerinin başında aile gelmektedir. Aileyi önemli bir kurum olarak tanımlayan AK Parti, yalnız kendi toplumunun değil, bütün dünyanın öne çıkardığı ve üstüne titrediği temel çözüm adresini bir kez daha günyüzüne çıkarmıştır. Başta Anayasamızın getirdiği tanım olmak üzere, uluslararası platformlarda ve yazılı belgelerde "aile toplumun temelidir" hükmü yer almaktadır. Modern demokrasiler, toplumun temelini oluşturan bu doğal yapıyı, demokratik yaşam için vazgeçilmez görmektedir. "Biz" bilincinin en zengin ve kuşatıcı bir tanıma ulaştığı bu temel yaşam ünitesi, her milletin tarih sahnesinde sergilediği bütünlüğün, birlikteliğin, devamlılığın biricik teminatıdır. Bu anlamda, 70 000 000'a varan nüfusuyla Türkiye bir ailedir. Bu birlikteliği ve devamlılığı sağlamak niyetiyle atılan her adıma teşekkür borçluyuz. Dolayısıyla, tek başına bireyin refahı veya geçiminden söz etmek mümkün değildir. Herkes, mensubu bulunduğu ailenin standartlarıyla yaşar. Aile, gelir ve harcamalarda, imkân ve potansiyellerde, yardımlaşma ve dayanışmada temel birim olarak rol alır. Bu gerçekler, aileyi, dünyanın gelişmeye açık yüzünde sosyal politikaların merkezi haline getirmiştir. Bizim hedefimiz de bu gelişme seyrine ayak uydurmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla birlikte, acil müdahale bekleyen toplumsal sorunlarımızın çözümü için önemli bir başlangıcın temelini atmış bulunuyoruz. Devlet yapısı içinde aileyle ilgili tek kamu kurumu olan Aile Araştırma Kurumu, bundan böyle, önemli ve stratejik görevlerini yerine getirebilecektir. Bu inançla atılacak her adım, Türk toplumunun önünü biraz daha açacak ve aydınlığa kavuşturacaktır. Bu yöndeki gayretlerle görülecektir ki, sorunlarımız çözümsüz değildir, sahipsiz değildir.

Türk Milleti, tarih boyunca, aile ocağından yükselen üstün insanî değerlerle medeniyete rehberlik etmiştir. Bu milletin bekası, tüten ocaklarıdır. Bu ocağa verdiğiniz güç ve destek için hepinize sonsuz teşekkürlerimi bildirir, yaklaşan ramazan bayramının hepimize hayırlar getirmesini diler ve saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öyüş.

Şahsı adına söz isteği var.

Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Günümüz dünyasında aile, sosyal, kültürel ve ekonomik yapılanmalarda vazgeçilmez ve mutlak surette önemsenmesi ve dikkate alınması gereken önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile kurumu, bizde olduğu kadar, mutlak surette diğer dünya ülkelerinde de önem arz etmektedir. Aile olmadan toplum olmaz. Aile bireylerinin sağlam karaktere, anlayışa, kültüre sahip olması toplumu güçlendirir. O nedenle anneler baş tacı yapılmıştır, o nedenledir ki annelerin ayakları altındadır cennet.

Çağdaş normlarda toplumun ve kamu düzeninin yeniden yapılandırılması sürecinde aile kavramının büyük bir hassasiyet içerisinde yeniden ele alınması ve daha sağlıklı bir hukukî zemine oturtulması çabalarını büyük bir takdirle karşılıyor, emeği geçen ve geçmekte olan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Bu arada, genel anlamda Türkiyemizin, milletvekili dostlarımın, sivil toplum örgütlerinin, devlet kurumlarının bilmesi gereken bir konuda bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Birkaç haftadan bu yana başlattığımız sokak çocukları araştırma komisyonumuz hizmete girmiş, bu konuda çalışmalarını başlatmıştır. Dolayısıyla, ailenin bir bireyi olan çocuklarımızın sokaklardan toplanması ve onların hayatımızda etkin rol oynaması ve cemiyetimize mutlak surette bir şekilde faydalı hale gelmesi için, bu konuda katkısı bulunan, bulunabilecek olan her türlü kardeşimizin bizimle temas kurması konusunda desteklerini bekliyoruz, Parlamentoda bulunan bütün milletvekili dostlarımızın da katkılarını bekliyoruz. Yine, bu konuda, internet ve web sayfası düzenlenmiştir. Bilgi aktarılması konusunda hizmeti o alanda kullanma doğrultusunda arkadaşlarımızın bilgileri olsun istiyorum.

21 inci Yüzyılda toplumların her alanda ortaya koydukları başarılı performanslarının arka planında aile kavramının ne denli etkin bir rol üstlendiğini görmemiz mümkündür. Evrensel hakları kullanmalıyız. Evrensel anlayışları hayatımızda ortaya koymalıyız. Bizleri güçlü kılan aile kurumundaki güçlü iradedir. Bireylerin özgürlükleri, anlayışları, inançları, toplumsal değerleri artırmaktadır. Bu anlamda, toplumsal düzenin sağlanması açısından aile kurumu son derece önemlidir.

Bugün, çeşitli dünya ülkelerinde, aileyle ilgili kamu kurum ve kuruluşları faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu kurumlar, önemli sosyal amaçların gerçekleşmesinde ve genel sosyal politikaların oluşmasında önemli ve stratejik roller üstlenmektedirler. Ailenin sosyal statüsü gereği, bugün, millet hayatında üstlendiği rolün önemine binaen, ailenin korunması yolunda bir hükmün de Anayasamızda yer almasını gerekli kılmıştır ve Anayasamızın 41 inci maddesi, ailenin Türk toplumunun temeli olduğunu belirttikten sonra, devletin, ailenin huzur ve refahıyla, özellikle annenin ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ve uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağını ve teşkilatını kuracağını ayrıca hükme bağlamıştır.

Bu referansla yapılan çalışmalar, 1989, 1990 yıllarında ortaya konmuştur; ancak, bu alandaki boşluğu, işlevsel olarak tam anlamıyla dolduramadığına tanık olmaktayız. Birçok alanda olduğu gibi, Avrupa Birliği sürecinde, Aile Araştırma Kurumunun görev ve yetki bakımından daha etkin kılınmasına yönelik yeni birtakım hukuksal düzenlemelerin yapılması önemli bir ihtiyaç olarak görülmüştür.

Özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda görülen hızlı değişmelerin aile yapısı üzerindeki olumsuz etkileri, bütün toplumları, aile kurumunun korunmasına ve güçlendirilmesine ilişkin yeni yapısal tedbirler almaya yöneltmektedir. Toplumda, aile düzeninde olumsuz etkiler yaratacak çok çeşitli unsurlar bulunmaktadır. Bunlar, hepimiz tarafından biliniyor. Bu tür sorunların tespiti, iyi organize olmuş kurumların uzman kadroları eliyle yürüttüğü, kendi alanlarında ihtisaslaşmış kişiler tarafından oluşturulan çalışma raporlarıyla yapılacaktır. Bu alanda ciddî ve etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmakta, problemlerin çözümü konusunda adımların ivedilikle atılması gerekmektedir; çünkü, tüm bu olumsuzlukların en büyük mağdurları olarak kadınlarımız ve çocuklarımız gelmektedir.

Şairimiz ve eski parlamenterlerimizden Erdem Beyazıt bir şiirinde şöyle söyler:

"Kadınlar bilirim memleketime özgü,

Yaslandın mı çınar gibidir onlar, sardın mı umut gibi."

Tarih, bize, nice abide, çınar annelerden, abidelerden bahsetmektedir. Annelerdir medeniyeti kuran, medeniyeti bize şekillendirip bırakan, maya veren; çünkü, anne olmadan aile olmaz. Anne, ailenin mihenk taşıdır. O nedenledir ki "anne gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar" sözü her zaman kulaklarımızda yer almaktadır.

Yeryüzünün bütün anneleri yüreklerinde beslerler medeniyeti. Nereye bakarsak bakalım, bütün annelerdir ağlayan. Yüreklerindeki sevdalarını çocuklarına anlata anlata büyütürler cemiyeti. Hayatımız o nedenle daha çok anlamlı hale gelir; çünkü, anneler, ailenin, aile kurumunun direğidir ve bireyidir. "Annem en güzel vatandır" diyor şair. Ne güzel söylemiş; vatanın anneyle kıyaslanması ne de güzel oturmuştur burada.

Geliniz, birlikte toplumu şekillendiriyorsak, toplumun geleceğine dair kararlar veriyorsak, evrensel anlayışları bir an evvel hayatımızda uygulayalım. Aile ortamlarımızı birer kültür ocakları haline getirmenin yollarını da aramalıyız. Dünü bugüne, bugünü geleceğe taşıyacak nesilleri evrensel bilgilerle buluşturmak, okumuş, aydın, entelektüel annelere bağlıdır; çünkü, annenin elinde beslenmiş, büyümüş olan evladın, cemiyete şekil vermesi ve medeniyeti şekillendirmesi son derece güçlü olacaktır.

Aydını çok bir ulusa ihtiyacımız vardır. Bu anlamda, entelektüel aydınlarımızın giderek artması gerekmektedir. Buna en büyük katkıyı anne sağlayacaktır. O nedenle, okumanın, öğrenmenin, bilginin peşini hiçbir zaman bırakmamamız gerekmektedir. Aydınlık Türkiye'nin ufuklarını, geleceğe yüreklerini, ruhlarını, düşüncelerini açmış annelerin, ailelerin oluşturduğu anlayışlarla ulaşabiliriz.

Bize ait olanı ihmal etmeden, biz kalarak, tarihten aldığımız ilhamlarla geleceğe yürümek, bizleri güçlü kılacak; ruh diriliği, ruh terbiyesi, beden ve toplum terbiyesini doğuracaktır. Bunu, ancak, bize özgü anlayışlarla beslenmiş bir uygarlığın demlerinden demlenerek ortaya koyabiliriz.

Yapılan hukuksal düzenlemelerle, yani, aile ve sosyal araştırmalar genel müdürlüğü teşkilatının kurulmasıyla bu alandaki yetki kargaşasına da son verilmiş olacağından, bu, daha kısa sürede, daha verimli çalışmaların, sorunların tespiti ve çözümü konusunda olumlu sonuçlar doğuracaktır. İlgili kurum, proje ve eğitim ağırlıklı çalışmalar yapacağından, ciddî bir ekonomik kaynağa ihtiyaç duyacaktır. Bunun da, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun elde ettiği gelirlerden yüzde 5 pay aktarılmak suretiyle aşılmış olması, proje ve çalışmaların zamanında tamamlanması ve koordinasyon açısından önemli bir adımdır diye düşünmekteyim.

Gelişmiş toplumlarda araştırma ve geliştirmeye, kurumlar, ciddî kaynaklar ayırmaktadırlar. Bu, bütün dünyaca malumdur ve hepimizce bilinmektedir; çünkü, yapılan faaliyetlerin doğru ve bilimsel verilerle kalıcı ve sağlıklı zemine oturtulması çok önem arz etmektedir. Dolayısıyla, bilim, kolay ve emek ortaya konmadan çabucak elde edilebilecek bir olgu da değildir. Bilim, uzun uğraşların, yoğun bir çabanın ve emeğin ürünüdür. Bu amaçla, ülkemizde sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk aile yapısının korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak ve yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak üzere, Başbakanlığa bağlı aile ve sosyal araştırmalar genel müdürlüğü kurulması ile teşkilat, görev ve yetkilerine dair esaslar, ilgili kanun maddeleriyle düzenlenmektedir.

Son yıllarda yaşanan kentleşme, göç ve yaşamın değişen normları karşısında aile kurumunun kamu tarafından desteklenmesi, çağdaş ve gelişmiş toplum olmanın bir gereği haline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayın.

RECEP GARİP (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Geleneksel olarak güçlü bir aile yapısına sahibiz. Bu yapının korunması, toplumumuzu geleceğe taşıyacak olan gelenek, örf ve âdetler gibi önemli unsurları da göz önünde bulundurarak, sağlıklı bir gelişimi ve değişimi kurmamız gerekmektedir. Sosyolojik ve kültürel alanlarda yapılan birçok araştırma sonuçları ve projeler de, bu olguyu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sonuçta, yapılan tüm bu çalışmalar, hazırlanan projeler, insanımızın, aile ve toplumumuz huzur ve refahını en üst düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır.

Aile mefhumumuzun, günümüz hayat şartları da düşünüldüğünde, ne denli hassasiyetle üzerinde durulması gereken önemli bir konu olduğunu yakından görmekteyiz. Tüm toplum olarak, millet olarak bizlere, sivil toplum örgütlerimize büyük görevler düşmektedir. Yasalar, toplum hayatını düzenleyen, adaletin, huzurun, güvenin, medeniyetin, sosyal devlet anlayışının en önemli izleridir. Bu izlerin kalıcı olması, yaşamımızda yer bulması ve hayata geçmesi, hukukun üstünlüğü adına yasalara ne kadar sahip çıktığımıza bağlıdır ve mutlak başarının yolu da bütünleşmekten, problemlerin çözümüne omuz vermekten ve paylaşmaktan geçmektedir.

Aile kavramı evrenseldir. Farklı toplum ve kültürlerin farklı aile anlayışları olsa da, sonuçta onları bütünleyen, maddî ve manevî ortak değerlerdir. Her iki alanda da sahip olunan bu değerlerin yaşatılması, yerel ve evrensel anlamda ciddî bir zenginlik olarak varlığını sürdürecektir.

Bu alanda, son yüzyılda yaşadığımız çözülme, aile kavramı açısından oldukça ciddî boyutlara ulaşmıştır. Aileiçi geçimsizlik, ekonomik sıkıntılar, göç, sosyal ve kültürel değişim, boşanma davalarında büyük artışlara neden olmuştur. Bu, çok önemli bir yara olarak toplumumuza yansımaktadır.

Aile kurumunun korunması, sorunlarının tespiti ve çözümü amacıyla kurulacak olan aile ve sosyal araştırmalar teşkilatımız, bizlere önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle bu alanda bilimsel verilere dayalı projelerin hazırlanması ve geliştirilmesinde faaliyet gösteren bir kamu kuruluşumuzun oluşması, aile kurumu üzerinde çalışmalar yürüten çeşitli sivil toplum örgütleri açısından da önemli bir adımdır. Sosyal politikalar açısından son derece önemsediğim bu çalışmaların, yine, bu alanda sivil toplum örgütlerimiz tarafından yapılacak benzer çalışmalara öncülük etmesi temennisiyle, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Bu arada, ramazan bayramımızın bütün ülkemize, insanlığa hayırlar getirmesi temennisiyle, hepinize, tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarken, karar yetersayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kanun çıkarıyorsak, yeterli sayının olması gerekir.

BAŞKAN - Sayalım efendim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 5 dakika sonra toplanırlar; yani, çok açık bir şekilde...

BAŞKAN - Arkadaşlar, oturun, ayakta olmaz ki bu; yani, herkes yerine otursun ki sayalım.

Yeniden sayalım arkadaşlar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 10 dakika sonra tamam olur!

BAŞKAN - Arada ihtilaf var; elektronik cihazla oylama yapacağım; karar yetersayısını arayacağım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandığından, maddelerine geçilmesini elektronik cihazla oylayacağım ve oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLÂT

VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Tanımlar ve Görevler

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak üzere, Başbakanlığa bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kurulması ile teşkilât, görev ve yetkilerine dair esasları düzenlemektir.

Başbakan, Genel Müdürlüğün yönetimi ile ilgili yetkilerini gerekli gördüğü takdirde bir Bakan vasıtasıyla kullanabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Özlem Çerçioğlu.

Buyurun Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Kişisel söz hakkımı da kullanacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam, ikisini birleştireceğim; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarının       1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Modern Türk ailesini hukuk temelinde kuran, devrimleriyle kadınlarımızı medenî ve siyasî haklara kavuşturan, eşit yurttaş yapan kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla, şükranla, rahmetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1989 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle kurulan Aile Araştırma Kurumu, daha sonra çıkarılan kararnamelerle Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı içinde örgütlendirilmiştir. Kararnamelerin 1994 yılında Anayasa Mahkemesince iptaliyle ortaya çıkan hukukî boşluk, bugüne değin yasal düzenleme yapılarak giderilmemiştir. Görüştüğümüz tasarıyla, kurum yasal dayanağa kavuşturulmakta ve yeniden yapılandırılmaktadır. Tasarının 1 inci maddesiyle, ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü, Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak, aileye dönük millî politikaların oluşmasında yardımcı olmak amacıyla, Başbakanlığa bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kurulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, geçen hafta kabul ettiğimiz Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüyle ilgili düzenlemede olduğu gibi, aile araştırmasıyla ilgili düzenlemenin yapılmasını da ilke olarak destekliyoruz. Sorumlu muhalefet anlayışımızın gereği olarak katıldığımız hususları, katılmadığımız hususları ve uygulamaya dönük uyarılarımızı da bu kürsüden dile getireceğiz.

Sayın milletvekilleri, aileyle ilgili sorunların hemen hepsi sosyal sorunlardır ya da sosyal sorunların aileye yansımasıdır. Aileyle ilgili araştırmalar yapılırken mutlaka sosyal sorunlar bazında nedenler ve sonuçlar da ele alınmalıdır. Aile Araştırma Kurumu geçmişte de bunları yapmıştır. İşsizliğin, yoksulluğun nedenleri ve çözüm önerileri Aile Araştırma Kurumunun işi olmamalı; görevi, bu sorunların aile üzerinde etkisi ve ailelere dönük alınması gereken önlemler olmalıdır. Devletin bu sorunlarını araştıran yeterince kurumu ve üniversiteleri mevcuttur. Böylesine kapsamlı ve ağır görevler verilen kurumun, görevlerini etkin ve layıkıyla yerine getirebilmesi için, daha bağımsız ve özerk yapıda kurulması daha faydalı olurdu. Hükümete bağlı, onun emrinde bir yapı, iktidar partisinin, hükümetin programına uygun davranmaya, onu desteklemeye zorlayacaktır; millî bir politikanın, bir anlamda devlet politikasının, bir anlamda partilerüstü politikanın belirlenmesinde başarı şansı düşük olacaktır.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının aileyle ilgili düzenlemelerini daha ciddî ve önemli sayıyorum. Anayasamızın devlete yüklediği, ailenin huzur ve refahıyla, özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbir alma, teşkilatı kurma görevinin yerine getirilmesi çerçevesinde bu düzenlemeye ihtiyaç vardır. Cumhuriyet Halk Partisi, programında ve tarihinde, sosyal hak ve sorunlara özel bir önem vermiştir. Altı ilkesinin yanında, özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü ve demokratikleşme ilkelerini koymuştur. Sosyal ve ekonomik politikalarda önceliklerini de bu ilkeler ışığında belirlemiştir. Bu yöndeki yasal düzenlemelerle ilgili öncü adımları da her zaman cesaretle atmıştır.

Sayın milletvekilleri, aile, insanlık tarihinin en eski toplumsal birimidir. Toplumsal ve kültürel değerler, öncelikle ailede yaşatılır ve öğretilir; aile içinde yaşayan bireyleri şekillendirir. Neslin sağlıklı devamı ailede sağlanır. Toplumsal yapının en temelinde yer alır, çekirdeğini oluşturur. Aslında, sosyal devletin görevleri arasında yer alan; fakat, devletin hizmet veremediği pek çok alan Aile Kurumu tarafından düzenlenmektedir. Bugün, hâlâ yaşlılarımıza devlet sahip çıkmamaktadır. Özürlü aile bireyleri aile içinde bakılmakta ve eğitilmektedir. İşsiz aile bireylerinin ihtiyaçları ve gelirleri ailenin çalışan bireyleri tarafından karşılanmakta, gelir aile içinde yeniden dağıtılmaktadır. Dolayısıyla, sosyal politikalarda, ücret, sosyal güvenlik, vergi, eğitim, sağlık politikalarında aile temel olarak alınmalıdır. Bu nedenle, bütün olarak aileyi hedefleyen politikaların yanı sıra, somut hedef kitleye, çocuklara, boşanmış tek ebeveynli ailelere, özürlü bireylere, ev kadınlarına, aile içinde şiddete maruz kalanlara, daha fazla çocuk sahibi olmak istemeyenlere, yaşanılabilir konutu olmayanlara yönelik somut politikalar belirlenmesi ve uygulanmasına ihtiyaç vardır. Tüm bunların başarıyla gerçekleştirilmesi için, yasadan ziyade, bunları yapacak zihniyete, dünya görüşüne sahip olmak gerekir.

Bilindiği gibi, Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerinden birisi de sosyal devlettir. Eğer, politikalarınızda sosyal devlet ilkesini gözardı ederseniz, ne sosyal sorunlara çözüm üretebilirsiniz ne de aileyi koruyabilirsiniz. Bugün, bozulduğundan şikâyet ettiğimiz, korumaya, tedbir almaya çalıştığımız aile sorununun temelinde de bu gerçek yatmaktadır. Eğer, aile bireylerinin eğitimini, sağlığını, acımasız piyasa koşullarına bırakırsanız, işsizlik oranını yükseltip, genç ve diplomalı işsiz sayısını artırırsanız, yatırımcının önündeki bürokratik engelleri kaldırmazsanız, tarımı, hayvancılığı öldüren politikaları uygularsanız, emekçilere, kamu çalışanlarına insanca yaşayacağı ücret artışını çok görürseniz, adil vergi sistemini getirmezseniz, hakça bölüşümü gerçekleştiremezseniz, ne aile kalır ne toplumsal barış ne de huzur.

Yalnız araştırmalarla sorun çözülmüyor; gerekli düzenlemeleri yapmak, önlemleri almak lazım. Çocuklar, gençler sokakta; 10 000 000 lira, 20 000 000 lira için suç işlemekte. İşsiz, yoksul, sosyal devletin elini tutmadığı çocuklar suç batağına saplanıyor. Geçen hafta, kapkaç cinayetinde hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ahmet Hakan Candemir'in acısı hepimizin yüreğini sızlattı. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyorum.

Sayın milletvekilleri, zihniyet bakımından önemli olan bir başka husus da aile kavramına yaklaşımdır. Gelenekselliği aşarak, çağdaş aileyi, toplumsal sorunları içine yansıtan değil, toplumsal sorunları aşmada koruyucu ve itici olan aileyi temel almalıyız.

Çağdaş aile ilkesi, resmî anlaşmayla yapılan evliliklerle kurulmuş, kadın ve erkek eşitliğine dayanan, kadınların ve çocukların evrensel haklarının yerleştiği, aileiçi ilişkilerde demokratik değerlerin, davranışların geçerli, anne ve babanın meslek sahibi, bakıp besleyebileceği, çağdaş eğitim verebileceği sayıda çocuk sahibi olduğu, yaşanılabilir konutu olan, sağlıklı bireylerin yetiştirildiği, sevginin, saygının paylaşıldığı, korku ve şiddetin olmadığı bir aileyi hedefler; çeşitli kılıflara sığınılarak yaratılan çokeşliliği, kadını erkekle eşit görmemeyi, çocukların ve kadınların yoksulluk ve otorite altında ezilmesini, kız çocuklarının okula gönderilmemesini, çocuk yaşta çalışmayı, çocuk yaşta evlenmeyi, aileiçi şiddeti, töre baskısını reddeder. Çağdaş aile ilkesi cumhuriyetin kuruluş felsefesinde mevcuttur. Bu zihniyet, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti anlayışında vardır. Bunların gerçekleştirilmesi için ne AB ilerleme raporuna ne de müzakere sürecinin zorlanmasına ihtiyaç vardır. Atatürk'ün cumhuriyete çizdiği yolun, gösterdiği hedeflerin gerekleridir. Yeter ki, bunları içimize sindirelim ve özümseyelim. Bu yapılmazsa, Avrupa'da her çaldığımız kapıda "uygulamayı görelim, ondan sonra" cevabıyla karşılaşmaktan kurtulamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, filanca tarihe yetişsin diye çok önemli yasalar aceleye getirilip çıkarılıyor. Cumhuriyet Halk Partisinin, sorumlu muhalefet anlayışıyla destek verirken yaptığı uygulamaları ve önerileri iktidar tarafından dikkate alınmıyor; bunun sonunda "yanlış hesap Bağdat'tan döner" sözü, "yanlış hesap Brüksel'den döner" hale geldi.

Şimdi, bu yasa da Ulusal Programa konuldu. Avrupa'ya söz verildi diye, şekil tamamlansın diye çıkarıyorsanız ya da uygulamanız bu yönde olursa, büyük yanlış yaparsınız.

Uygulamaya baktığımızda, ne yazık ki, hükümetin, Aile Araştırma Kurumuyla ilgili iki yıllık icraatında hiçbir şey yok. Kurumun resmî internet sitesinde yapmış olduğum araştırmada, açılışlardan ve ödül törenlerinde yapılan konuşmalardan başka hiçbir şeye rastlayamadım. Hangi projeler hayata geçirilmiş, hangileri uygulanmıştır?

15 Mayıs 2004; Uluslararası Aile Günü ilan edilmesinin 10 uncu yıldönümü. Konuşmak dışında hiçbir şey ortaya konulmamıştır. Niçin yapmadınız sorusuna verilecek cevap, "yasamız çıkmadı." Peki, 1994'ten siz gelene kadar yapılan çalışmalar nasıl yapıldı?

Şimdi, yasa çıkıyor; Sayın Bakanın, neler yapacağını, hangi takvim içerisinde yapacağını bu kürsüden açıklamasını bekliyoruz. Sayın Bakan, Dördüncü Aile Şûrasında yaptığı konuşmada, yeterli bütçe ve personel imkânı olmayan kurumun çözüm üretme gücünü kaybettiğini ifade etmiştir. Sayın Bakanın, şu anda komisyonda olan 2005 yılı bütçesinde Aile Araştırma Kurumu için ayrılan payla ne yapabileceğini açıklamasını bekliyoruz. 2005 yılı için yeterli ödenek var mıdır, yok mudur; yoksa, Sayın Bakan, Türk Ailesi Profili Projesi için sponsor aramaya devam edecek mi? İsterseniz, ben küçük bir hatırlatma yapayım. 2005 yılı bütçesinden ayrılan ödenek 2 555 000 000 Yeni Türk Lirasıdır. 2004 yılı ödeneği de 2 358 000 000 Yeni Türk Lirasıydı. Sayın Bakan acaba bu rakamlarla sponsor aramaya devam edecek mi?

Sosyal sorunların çözümü ve aile konusunda ulusal politika belirleme görevi başarılamaz. Aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar, çocuklar, töre kıskacında yok olup giden genç kızlar, sokağa terk edilen, çalışmaya zorlanan çocuklar, hiçbir güvencesi ve hakkı olmadan resmî nikahsız yaşayan kadınlarımız, kendilerine bakacak gücü ve kimsesi olmayan bizim yaşlılarımız, bizim insanlarımız, geçim sıkıntısı nedeniyle çocukların, eşlerin yasadışı gayri ahlakî yollarla gelir elde etmesini çaresiz izleyenler, yokluk yoksulluk nedeniyle aile kuramayanlar, parçalanan aile bireyleri, sosyal devletin elini uzatmasını bekliyor. Türkiye'nin sosyal sorunlarının çözümü, büyük ölçüde aile sorunlarının çözümünü de sağlayacaktır. Yapılması gereken politika da, önceliklerini değiştirerek, sorunun ciddî bir şekilde çözümünü gerçekleştirmektir.

Tüm eksikliklere rağmen, yasa, önemli bir boşluğu dolduracaktır. Sorunların çözümüne dönük projelere hızla başlanmalı ve uygulamaya geçilmelidir.

Geçtiğimiz yıllarda yeni Medenî Kanun, Türk Ceza Kanunu, Aile Mahkemelerinin Kurulması Hakkında Kanun ve kadın, çocuk ve aileyle ilgili pek çok uluslararası sözleşme yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemelerin sağladığı yeni haklar ve imkânlar konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi için eğitim çalışmalarına öncelik verilmelidir.

Aile Araştırma Kurumunun kurulmasında katkıda bulunan herkese ve tüm sıkıntılara rağmen özveriyle çalışan kurum personeline, Grubum ve şahsım adına teşekkür eder, hepinizi tekrar saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçioğlu.

Şimdi, AK Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 41 inci maddesi, "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmünü taşımaktadır.

Bu hükmün gereklerinden bazılarını yerine getirmek üzere, 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu kurulmuştur. Anayasanın bu hükmünün gereği, sadece Aile Araştırma Kurumu tarafından yerine getirilmemektedir bu işi yapmak üzere, başkaca kurumlarımız da faaliyetlerine devam etmektedir. Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sağlık Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü bunlardan bazılarıdır.

Kuruluşa ilişkin 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin amaç maddesi, Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın artırılması için gerekli araştırmaları yapmak ve projeler geliştirmek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak, aile ile ilgili millî bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmak hükümlerini taşımaktadır.

Bu teşkilatımız, yasal görevi çerçevesinde birçok araştırmayı yapmış veya yaptırmıştır. Bunlardan bir örneği, elimde duruyor. Yurtdışına işgücü göçü ve parçalanmış aile. Buna benzer, hatırladığım kadarıyla 60-70 tane araştırmayı bu kurumumuz yapmış veya yaptırmıştır.

Sonra ne olmuştur; hepinizin bildiği gibi, bu kurumumuz Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı adı altında diğer kardeş kurumlarla birleştirilmiş, ancak, Yetki Kanunu iptal edildiği için kuruluş kararnameleri iptal edilmiş ve kuruluşlar ortada kalmıştır. Başbakanlık genelgesiyle konu çözümlenmeye çalışılmış ve ilk kuruluş kararnamesine göre faaliyetlerini sürdürmesi yoluna gidilmiştir. Yani, bu kuruluşumuza kanunu olmadığı halde bütçe verilmiş, personele maaş ödenmiş, özetle, Anayasamıza göre kanunsuz bir işlem yürütülmüştür.

Aile Araştırma Kurumu ve benzeri örnekler, idare hukuku açısından gerçekten önemli araştırmalara konu olabilecek örneklerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda biz, yeni bir kurum kurmuyoruz; yıllardan beri çözülemeyen bir sorunu çözüyoruz ve bir kanunsuzluğu ortadan kaldırıyoruz; ancak, bir farkla, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişiklikle "aile araştırmaları" ile beraber "sosyal araştırmalar" da kurumun amaç ve görevleri içine alındı ve ismine de "sosyal araştırmalar" eklendi. Kurum, yine, aile araştırmalarını yürütecek. Ayrıca, ülkemizdeki sosyal sorunların tespitine ve çözümüne yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, sosyal bilimlerin gelişmesine katkıda bulunmak da, artık, Genel Müdürlüğün görevleri içinde yer almıştır.

Teşkilat, bir uygulama kuruluşu değil, bir araştırma ve danışmanlık kuruluşudur. Bu teşkilat, aile araştırmaları konusunda tecrübe sahibidir; buna hepimiz şahidiz; ancak, bunun dışındaki sosyal araştırmalar konularında tecrübe sahibi değildir; bu görevin de üstesinden geleceklerine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, aile araştırmaları "sosyal araştırmalar" anabaşlığı içinde yer alır. Öyleyse, teşkilatın adı "sosyal araştırmalar genel müdürlüğü" olabilirdi ve aile kavramı da, bu başlıkta ve amaç içinde yer almayabilirdi. Aile kavramının teşkilat isminde ve aile araştırmalarının genel müdürlüğün görevleri içinde özellikle ve detaylı olarak yer alması, hem tarihsel nedenlerden hem de diğer ülkelerde aileye ilişkin benzer teşkilatların bulunmasından kaynaklanmıştır.

Sayın milletvekilleri, burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Bu teşkilat, çok küçük bir teşkilat olarak kuruluyor, uzmanlık birimi olarak kuruluyor; ancak, bir teşkilat kurulduğunda, bunun, kısa sürede büyüdüğünü, devasa bir kuruluş haline geldiğini görmekteyiz, görüyoruz. Ümit ederim ki, bu Genel Müdürlüğümüz, yapı değiştirip, büyüyüp, atıl hale gelmez. Teşkilatın genel müdürlük şeklinde kurulması çok isabetli değildir, atipik bir teşkilat modeli olarak başkanlık şeklinde kurulması daha isabetli olurdu kanısındayım.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün anayasal ve sosyal görevini tam olarak yapacağı ümit ve temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sali.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;

a) Bakan                  : Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanı,

b) Genel Müdürlük : Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünü,

c) Genel Müdür      : Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürünü,

d) Kurul                  : Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulunu,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çıkarılmakta olan kanunun 2 nci maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyasında, ailenin öneminin ne olduğunun, aile bütünlüğünün ne anlama geldiğinin, aile huzurunun, mutlu ailelerden oluşan toplumların neler yapabileceğinin yoğun olarak tartışıldığını ve özellikle gelişmiş ülkelerde süreç içerisinde bozulmaya yüz tutan aile birliğini ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik, maddî, manevî ve idarî önlemler alarak, bu aile bütünlüğüne ve beraberliğine, aile huzuruna ve mutluluğuna ne kadar önem verdiklerini hepimiz gözlemliyoruz. Biz de, bu gece, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, buna yönelik bir yasayla, bu konunun Türkiye'de daha önemli, algılanır hale gelmesine ve daha iyi bir noktaya gelmesine katkıda bulunuyoruz.

Tabiî ki, Yüce Meclisin görevi, her konuda olduğu gibi, bu ülkede sorun olarak gördüğü konularla ilgili yasalar yaparak ve bu noktada yürütmeyi görevli kılarak, sorumlu kılarak sorunların bir an önce çözüme kavuşturulmasına ve bu ülkede yaşayan insanların geleceklerine daha güvenle, daha mutlu, daha müreffeh bakmalarına olanak sağlamaktır.

Yalnız, Türkiye Büyük Millet Meclisi gecenin bu saatlerine kadar böyle güzel konularla uğraşırken, maalesef, bugün, Türkiye'de siyasetin nereye geldiği, hangi noktalara getirildiği anlamında yaşadığım küçük; ama, çok ilginç bir deneyimi, Yüce Parlamentoyla ve Türk Ulusuyla paylaşmak istiyorum. Lütfen, konuyla ilgisi yoktur diyerek tepki göstermeyin; çünkü, siyasî etik, siyasî ahlak bu işin temelidir, başıdır.

Edirne'nin Enez İlçesi 3 000 nüfuslu bir ilçe. Tabiî ki, Türkiye'nin bütün ilçeleri gibi sorunları var, ihtiyaçları var, hedefleri var. Sayın Maliye Bakanı tarafından Belediye Başkanı Ankara'ya çağrılıyor. "Bütün ihtiyaçlarının dosyalarını yap gel." Sayın Başkan hemen büyük bir heyecan ve umutla sıkıntılarını, projelerini dosya haline getiriyor. Maalesef, Türk siyasetinin ve Türk demokrasisinin geldiği bu noktada, gerçekten bunu söylerken hicap duyuyorum; çünkü, yaşamının önemli bir bölümünü ülke adına, bu ülkede yaşayan insanlar adına siyaset yapmakla geçirmiş bir milletvekili olarak söylüyorum; Türk siyaseti, son günlerde, kemiksiz, solucan suratlı insanların maalesef aramıza girmelerine olanak sağlayan bir yapıya büründü ve böyle bir siyasî ortamda da Değerli Maliye Bakanımız, Belediye Başkanına "ben senin bu sorunlarını çözerim, hepsini yapacağım; ama, sen, 21 Kasımda Başbakan Edirne'ye geliyor, AKP'ye geçersen" diyor.

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; iktidar, muhalefet hepinize söylüyorum; 3 000 nüfuslu bir ilçenin belediye başkanını, 4 000 küsur belediye başkanlığına sahip olan bir Adalet ve Kalkınma Partisi bünyesine katacak da ne elde edecek; söyler misiniz bana, hangi menfaatı elde edecek?!

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Dememiştir onu...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ne biliyorsun?

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Yarın gelir burada cevap verir veya bu gece gelir burada cevap verir o zaman. Ben, millet adına bu kürsüyü kullanıyorum.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Söylediği kimse, gelsin, burada konuşsun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ne olur; 3 000 nüfuslu bir ilçenin sorunundan ne olur, çözümünden ne olur!.. Niçin böyle bir teklif yapılır?! Bu oluşumlarla, Türkiye siyasetini, biz, nelere götüreceğiz, allahaşkına bana söyler misiniz!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Delilin ne, delilin?.. Konuşmakla olmaz; delil ortaya koyacaksın!.. Delilleriyle söyleyeceksin, ne olduğunu delilleriyle ortaya koyacaksın!..

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ben, iddialarımı söylüyorum.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İddia olmaz, delil ortaya koyacaksın!..

BAŞKAN - Sayın Çakır, siz Genel Kurula hitap edin.

Değerli arkadaşlar, siz de hatibe müdahale etmeyin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Yalnız, süreniz bitti; lütfen, sözlerinizi de tamamlayın.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Sayın Başkanım, hoşgörünüzü istismar etmeyeceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Delili sıralarınızda oturuyor! Bundan büyük delil mi olur?!

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, benim görevim iddiaları söylemek; muhatap olan kişi de, gelir, burada, bunun yalan olduğunu ispat eder, delillerini söyler...

CAVİT TORUN(Diyarbakır) - İddia değil, delil ortaya koyacaksın.

HALUK KOÇ (Samsun) - Delili orada oturuyor!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne olmuş oturuyorsa!

HALUK KOÇ (Samsun) - İşte delil size!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Antidemokratik bir partiden demokratik bir partiye geçmiş. Ne olacak yani?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok demokratiksiniz!

RASİM ÇAKIR (Devamla) -...ama, lütfen, bunu bir parti kavgası olarak değil, bir parti çekişmesi olarak değil, bu ülkenin koskoca Maliye Bakanına yakışmayan bir davranış olarak görüyorum. Lütfen, bunları bıraksın, ülkeye hizmet edecekse, Edirne'ye hizmet edecekse, buyursun, gelsin, biz de koluna girelim, biz de yardımcı olalım, bu ülkede yaşayan, Edirne'de yaşayan insanlar da mutlu olsun.

HALUK KOÇ (Samsun) - İşte, delili geliyor, delili...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne var! Yanlış yerde olduğunun farkına varmış, ne var!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sen de yolunu şaşırır Saadet Partisine geçersin merak etme!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ben yolumu bilirim.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Hepinizi teşekkür ediyorum; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Görevler

MADDE 3. - Genel Müdürlüğün görevleri şunlardır:

a) Ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılması için ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak; bu konularda projeler geliştirerek uygulamaya konulmasını sağlamak.

b) Ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümüne yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, sosyal bilimlerin gelişmesine katkıda bulunmak.

c) Mevcut aile yapısını; ana, baba, eş, çocuklar ve akraba ilişkilerinden kaynaklanan problemler ile ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin aile üzerindeki etkilerini araştırmak, aile bireylerinin eğitim fırsatlarından eşit olarak yararlanmalarını sağlamak, bu konularda eğitim programları hazırlamak veya hazırlatmak.

d) Aileyi ve aile bireylerini tehdit eden, aileden veya aile dışından kaynaklanan sorunları, aile içi şiddet ve istismarı, töre cinayetlerini, kötü alışkanlıkları ve bağımlılıkları, tüm bunları doğuran sebepleri, çevresel-sosyal etkilerini incelemek, araştırmak, bunların önlenmesine, çözümlenmesine yönelik ve aileyi destekleyici eğitici programlar hazırlamak veya hazırlatmak.

e) Ailelerin maddî kaynaklarının rasyonel kullanımını temin maksadıyla çalışmalar yapmak, bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile koordineli eğitim programları hazırlamak veya hazırlatmak.

f) Ailedeki yapısal değişimleri, iç ve dış göçün aile yapısına olan etkilerini araştırmak.

g) İnceleme ve araştırma alanlarında elde edilen bilgileri değerlendirmek ve sonuçlarını sosyal ve kültürel tedbirler haline dönüştürecek millî bir politikanın oluşumuna katkıda bulunmak, bunları uygulayıcı kurum ve kuruluşlara aktararak hizmetlerin geliştirilmesini ve yeni hizmet modellerinin oluşturulmasını sağlamak.

h) Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile işbirliği yapmak, bunların sosyal alandaki çalışmalarına destek sağlamak, müşterek projeler gerçekleştirmek ve uygulamak.

ı) Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek ve bu konuda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak.

i) Ailenin ve aileyi oluşturan bireylerin karşılaştıkları sorunlara ilişkin kamuoyundaki eğilim ve istekleri tespit etmek amacıyla kamu veya özel kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalar yapmak,

j) Yurt dışında yaşayan ve/veya çalışan Türk ailelerinin sorunlarını araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek.

k) Görev alanına giren konularda, gereken mal ve hizmet alımlarını sağlamak, enformasyon sistemleri, bilgi bankaları, kütüphane, arşiv ve dokümantasyon merkezi kurmak, istatistikleri derlemek ve bu alandaki çalışmaları kurumsallaştırmak, elektronik, görsel, basılı yayın ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak, ulusal ve uluslararası kongre, seminer, şura ve benzeri toplantılar düzenlemek.

l) Görev alanı ile ilgili kuruluş ve organizasyonlara 5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanun çerçevesinde üye olmak ve katılmak, görev alanına giren konularda uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmak, proje geliştirmek ve yürütmek, gerçekleştirilecek her türlü çalışma ve etkinliğe katılmak ve uluslararası sözleşmeler ile kararların getirdiği yükümlülükler çerçevesinde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arıtman'ın şahsı adına da söz isteği var; süreyi birleştirerek veriyorum; buyurun.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum ve bir cumhuriyet kadını olarak, tüm Cumhuriyet Halk Partili kadınlar ve Cumhuriyet Halk Partililer adına, laik, demokratik cumhuriyetimizi kuran, devrimleriyle Türk kadınını kul konumundan birey konumuna geçiren Ulu Önder Atatürk'ü çok büyük bir özlemle, minnetle, şükranla, sevgiyle, saygıyla, bu ölüm yıldönümünde bir kez daha anıyorum.

Aziz milletimizin gönlü rahat olsun. Biz Cumhuriyet Halk Partililer, O'nun ilkelerini, devrimlerini, emanetini gerekirse canımız pahasına sonsuza kadar yaşatacağız. Ruhu şad olsun.

Değerli milletvekilleri, ben size, önce, bu Aile Araştırma Kurumunun bir gerçek öyküsünü anlatmak istiyorum.

Bu öykü, 1989'da Avrupa Sosyal Şartının Resmî Gazetede yayımlanmasıyla başladı ve buna uygunluk açısından, ailenin korunması ve geliştirilmesine ilişkin sorumlu birim olarak, ilgili plan ve programları hazırlamak üzere Aile Araştırma Kurumu kuruldu. O gün bu gün de kurum statüsünde kaldı; hatta, on yıl yasal statüsü bile olmadı.

Biz, Cumhuriyet Halk Partililerin ve onlarca kadın sivil toplum örgütünün ısrarlı taleplerine karşın, iki yıllık AKP Hükümeti de dahil olmak üzere, tüm sağ iktidarlar, her ne kadar hep aileden yana olduklarını beyan etseler de, ailenin korunması, refahının artırılması konusunda, ne yazık ki, duyarsız kaldılar. Zaten, sosyal politikaları da yoktu bu konuda, sosyal devletten yana da değillerdi; aile hiçbirinin umurunda bile olmadı. Bu arada, tabiî, kurum çalışanları da mağdur oldu; terfileri, hak ettikleri unvan ve maaşları alamadılar; yetersiz kadro ve kısıtlı bütçelerle, vermeleri gereken hizmetleri de yetersiz verdiler.

Politika oluşturma ve koordinasyon kuruluşu olan bu kurum, pek çok Avrupa ülkesinde, Amerika Birleşik Devletlerinde, hatta, Senegal'de bile aile bakanlığı olarak yapılandırılırken, bizde teşkilat yasası bile çıkarılmadı.

Bunun nedeni, süreç içindeki hükümetlerde, bu konuda bir siyasî iradenin olmayışıdır, AKP Hükümeti de dahil, hiçbirinin politik tercihlerinin bu yönde olmamasıdır; ama, ne zaman Avrupa Birliğinden müzakere tarihi alınma noktasına gelindi, aile politikaları ve uygulamaları konusunda Avrupa Birliği müktesebatına uygunluk amacıyla, Kopenhag kriterleri de göz önüne alınmak zorunda kalınarak bu tasarının yasalaştırılması da kotarılıverdi. Demek ki, siyasî irade olunca, ne kadar kolay, ne kadar çabuk yapılabiliyormuş. Ah Avrupa Birliği, sen nelere kadirmişsin!.. Ondört onbeş yılda yapılamayan, bilinçli şekilde yapılmayanlar, nasıl da hemen yapılabiliyor. "Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz" diyenlere bile, papaz heykelleri altında, sembolik de olsa imza atma mutluluğunu yaşatıyor. Ne dersiniz... Sizin şu tren kazasında söylediğiniz gibi, takdiri ilahi!

Burada önemli olan, bugün gösterilen siyasî iradenin, hükümet tarafından politik tercih olarak da benimsenmesi, yani, yaşama geçirilmesi, aile kurumunun önemsenmesi, korunması, güçlendirilmesidir.

Türkiye, aile politikalarına verdiği önem bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin gerisindedir. Aile, toplumumuzun temel direği, gelir, imkân, yardımlaşma ve dayanışmada temel birim olarak rol almaktadır. Bu gerçekler, aileyi, tüm dünyada sosyal politikaların merkezi haline getirmiştir. Yakın zamana kadar, insanî ve moral değerlerin kaybına, ailenin çöküşüne örnek olarak Batı toplumlarını gösterir, Türk toplumunun sahip olduğu aile değerleriyle övünürdük. Batı toplumları, aileyi ihmal etmenin ağır faturası karşısında hemen harekete geçerek aileyi güçlendirecek politikaları yaşama geçirmiştir. Bizde ise, var olan güçlü aile değerleri, ağır ekonomik sorunların, bilgisizliğin, ilgisizliğin, yoksulluğun kurbanı olmaya devam etmektedir. Bugün, aile deyince, yoksulluk, çaresizlik, sağlıksızlık, eğitimsizlik, açlık içindeki karnını iftar çadırlarında doyurmaya çalışan hazin insan manzaraları göz önüne gelmektedir. Türkiye'nin mevcut ekonomik durumu, ne yazık ki, milletimizin özlediği ve hak ettiği tablodan çok uzaktır.

Değerli milletvekilleri, işsiz sayısı, nüfusumuzun yüzde 19,5'i; yani her 5 kişiden 1'i işsiz. Çalışabilir nüfusta işsizlik oranı yüzde 44. 13 000 000 insanımız açlık sınırında yaşıyor, 22 000 000 insanımız yoksulluk sınırında yaşıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlikte, 190 ülke arasında 12 nci sıradayız. Türkiye genelinde 15 yaşından küçük çocukların yüzde 35'i yoksul. İşte, Türkiye'de ailenin durumu bu! İktidar olarak, ülkeyi bu perişan durumdan çıkarmanız gerek. Bu sözle, bu vaatle iktidar oldunuz; fakirliğe, yoksulluğa, işsizliğe nasıl, ne zaman çare bulacaksınız?! Aile Araştırma Kurumu, aileyi güçsüzleştiren, refah ve huzurunu yok eden, sağlıksızlığa, eğitimsizliğe neden olan bu sorunlara ne gibi çareler düşünüyor? Lütfen, artık, burada bunları anlatın. Burada ve televizyonda "İcraatın İçinden" programlarında, fakir fukara, garip gureba edebiyatı yaparak vatandaşın karnı doymuyor. İktidarınızın iki yılı bitti. Artık, durum tespiti yapmaktan vazgeçin. Vatandaşın karnını ne zaman doyuracaksınız; artık onu anlatın. İşsizi, memuru, emeklisi, çiftçisi, hepsi yoksulluk sınırının, hatta, açlık sınırının altında yaşayan bu ülkede, insanımız azıcık parayla geçinebilmek için, neyi nereden keseceği konusunda şaşkına döndü, çaresizlik içinde. Kadınlarımıza, ev ekonomisi ve tüketici hakları konusunda eğitim verin. Bilimsel araştırmalar, bu konudaki eğitimin aile bütçesinden yüzde 40'lara varan tasarrufu sağladığını gösteriyor. Tabiî, önce, vatandaşın cebine de tasarruf edebileceği bir paranın girmesini sağlayın.

Eskiden nüfusumuzun çoğunluğu kırsal alanda yaşayıp çiftçilikle geçinirken, kentte yaşayanlar, memleketlerinden, köyünden gelen peyniri, bulguru, tarhanasıyla aileiçi dayanışmayı sağlar, geçimini kolaylaştırırdı. Sosyal patlamaları önleyen en önemli etken buydu; ama, yapılan son araştırmalara göre, artık, nüfusumuzun yüzde 68'i kentlerde yaşıyor ve memleketinden destek alabilme ihtimali çok zayıflamıştır; yani, değerli milletvekilleri, sosyal patlamaların önü açılmıştır.

Bütün bunlara ilave olarak, yapılan demografik araştırmalara göre, ülkemizde yaşlı nüfusun arttığı ve artmaya devam edeceği anlaşılmaktadır; yani, ailedeki bağımlı nüfus artacaktır. Bu da, aile üzerinde baskı yaratacak bir etkendir. Hükümetin, bu bulgular üzerine yeni politikalar geliştirmesi gerekir. Bir yandan huzurevleri gibi yardımcı sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılması, diğer yandan da sağlık hizmetlerinin yaşlı bir nüfusun gereksinimlerine göre uyarlanması konusunda plan ve programların geliştirilmesi gereklidir; aksi halde, aile güçsüzleşir. Aileyi güçsüzleştiren en önemli faktörlerden biri de özürlü çocuklardır ve ne yazık ki, bunların büyük bir bölümü de akraba evlilikleri neticesidir. Ülkemizde, doğurganlık çağındaki her dört kadından biri eşiyle akrabadır. Bu çok ciddî bir rakamdır ve ülkemizdeki konjenital anomalilerin, yani, doğumsal özürlülük oranlarındaki yüksekliğin birincil nedenidir. Akraba evliliğinin yanlışlıkları ve riskleri konusunda ailelerin çok iyi bilgilendirilmeleri gereklidir. Bu da, kuruma düşen öncelikli bir görevdir.

İnsan haklarının, demokrasinin, kısaca çağdaşlığın ilk şartlarından biri de toplumsal cinsiyet eşitliğidir. Yasalarımız cinsiyet eşitliği anlamında oldukça liberal olmakla birlikte ailede ve toplumsal hayatta hâlâ ataerkil ideoloji egemendir. Bu da, toplumun en küçük ünitesi olan ailede demokrasi ve insan haklarının yaşama geçmesinin önünde engeldir. Toplum olarak eksiksiz demokrasi, eksiksiz insan hakları yaşamak istiyorsak, öncelikle ailelerin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitilmeleri, bu kavrama inandırılmaları gerekir. Bu konuda gerekli politikaları oluşturmak, Aile Kurumu Genel Müdürlüğünün öncelikli görevleri arasında olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu noktasına lütfen dikkat etmenizi rica ediyorum.

Anayasamızın 41 inci maddesi şöyle diyor: "Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar."

Evet, değerli milletvekilleri, Aile Araştırma Kurumu ve Genel Müdürlüğünün kuruluş ve görevleri, Anayasamızın bu amir hükmüne göredir; ama bakıyoruz, görevler maddesinde aile planlaması görevleriyle ilgili tek bir cümle, tek bir kelime görmüyoruz; aile planlamasıyla ilgili görevin tasarıdan çıkarıldığını görüyoruz. Ne oluyor, ne yapmak istiyorsunuz? Yoksa kırk yıllık devlet politikası olan antinatalist nüfus politikalarından mı vazgeçiyorsunuz? Dilerim, ülkemize böyle bir kötülük yapmazsınız.

Sayın Başbakanın otobüsün üzerine çıkıp "aile planlaması vatana ihanetir; Allah ne verdiyse" şeklindeki beyanı, 2005 bütçe tasarısında çocuk sayısı arttıkça artan maddî destekler ve şimdi de bu... Ne yapmak istediğinizi anlıyor, endişeleniyor ve uyarıyoruz: Ülkemize bu kötülüğü yapmayınız.

Şimdi burada "Sağlık Bakanlığının Aile Planlaması Genel Müdürlüğü var; görev tekrarı olmasın diye çıkardık" demeyin. Unutmayınız ki, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü, planlama ve koordinasyon görevlerini yürütecektir, Sağlık Bakanlığı ise icracı bakanlıktır. Ayrıca, kurumun kuruluş ve görev amacını belirleyen Anayasa hükmüne göre de, aile planlaması görevi mecburîdir. Dolayısıyla, tasarının 3 üncü maddesinin (ı) fıkrasına, aile planlaması göreve mutlaka konulmalıdır.

Türkiye'nin Avrupa Birliği önündeki en önemli engellerinden biri de kalabalık nüfusudur. Dünyanın en kalabalık 20 ülkesinden biriyiz. Kırk yıldır uygulanan antinatalist nüfus politikalarıyla, ancak bu yıl doğum hızını 2,2'ye indirebildik. Tüm nüfus projeksiyonları, nüfusumuzun yılda 1 000 000 kişi civarında artacağını göstermektedir. Nüfus politikalarından en ufacık bir sapma bile, ülkemizin önüne çok ciddî, yaşamsal sorunların çıkmasına neden olur. Tüm toplum liderleri, antinatalist nüfus politikalarının uygulanmasında öncülük, önderlik etmelidir. Ailenin refahı da, ülkenin refahı da bu politikaların devamıyla sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, genel müdürlüğün görevleri arasında yer alan aile içi şiddeti önlemek ve çözümlenmesine yönelik programlar hazırlamakla ilgili olarak, önemli bir konuya temas etmek istiyorum. Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünün 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasının son derece çarpıcı neticeleri var. Aile içi şiddetle ilgili bölümde, ülkemizde hâlâ aile içi şiddet oranının çok yüksek olduğu belirtilerek, fiziksel şiddete maruz kalan kadınların yüzde 40'ının bunu içselleştirdiklerini tespit ediyor. Bu, çok korkunç bir bulgu. Bu durum düzeltilmedikçe aile içi şiddet önlenemez, bu konudaki tüm yasal değişiklikler yetersiz ve anlamsız kalır.

Aynı araştırmada, kadının fiziksel şiddete maruz kalmasını kabullenmesi, haklı bulması, tahammül etmesi, yani, içselleştirmesiyle ilgili diğer çarpıcı bulgular şöyle devam etmektedir: En fazla ergen yaşlarda görülüyor; yani, 15-19 yaş grubu arasında yüzde 63 oranında. Yüksek doğurganlık, yani, beş veya daha fazla sayıda çocuğa sahip olma durumunda oran yüzde 64. Yani, kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin anlayışı, ne yazık ki, hâlâ devam ediyor. Batı Anadolu'da yüzde 32, Doğu Anadolu'da yüzde 50; gelir getiren işte çalışan kadınlarda bile yüzde 30, çalışmayan kadınlarda ise, tabiî ki, çok daha fazla, yüzde 60; eğitimsiz kadınlarda yüzde 62; ama, lise ve üstü eğitim almış kadınlarda ise yüzde 8,8. Yani, kadının eğitimli olması, aile içi şiddeti ve içselleştirilmesini azaltan çok önemli bir faktör.

Kadına karşı aile içi şiddet, dünyada, kadının temel insan haklarının ihlali olarak kabul edilmektedir. Aile içi şiddet ve buna gösterilen tahammül, kadının her alanda söz sahibi olmasının ve güçlenmesinin önündeki en önemli engeldir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın efendim.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Bu olgu, kadın sağlığını bile etkilemektedir. Kadının sağlık hizmetlerine talebi, çocuklarının sağlığı açısından da, ne yazık ki, istenmeyen olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Aile içi şiddete maruz kalmakla en ciddî insan hakları ihlaline uğrayan kadınlarda çok önemli psişik ve fiziksel hastalıklar oluşmakta, bu ortamda büyüyen çocuklarda şiddete yönelim artmakta; sokak çocukları, sokak terörü çok büyük bir toplumsal sorun olarak önümüze çıkmakta; hatta, uyuşturucu kullanımının artmasına, uyuşturucu kullanım yaşının erkene çekilmesine neden olmaktadır. Aile Araştırma Genel Müdürlüğünün özellikle aile içi şiddeti bu gerekçelerle de önlemeye çalışmasını birincil hedef olarak belirlemesini diliyoruz ve bu konuda, özellikle şiddetin içselleştirilmesiyle mücadele programlarına ağırlık verilmesini öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, aile içi şiddetin önlenmesi için 1998'de çıkarılan Ailenin Korunmasına Dair Kanun reform niteliğindeki bir yasal düzenlemedir; ancak, yeterli değildir. Bu yasadaki eksiklikleri giderecek yeni bir yasal düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırlamış bulunuyoruz. Grup onayını aldıktan sonra, sanıyorum, önümüzdeki hafta Meclis Başkanlığına sunulacaktır.

Bu bilgilendirmeyle sözlerime son verir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin (ı) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

ı) Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek, aile planlamasının öğretimi ve uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, plan ve programları oluşturarak bu konularda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak,

       Ayşe Gülsün Bilgehan                   Halil Akyüz                        Canan Arıtman

                   Ankara                                   İstanbul                                   İzmir

        Türkân Miçooğulları                       Salih Gün                   Mehmet Vedat Yücesan

                    İzmir                                     Kocaeli                                 Eskişehir

                Oya Araslı                    Ramazan Kerim Özkan              Mustafa Özyurt

                   Ankara                                    Burdur                                    Bursa

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

CANAN ARITMAN (İzmir) - Niçin katılmıyorsunuz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, ben kısa bir cevap verebilir miyim burada?

BAŞKAN - Yani, önergeyle ilgili görüşünüzü mü?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Şimdi, efendim, Sayın Arıtman konuşmasında da belirttiler "nüfus planlamasına ilişkin herhangi bir hüküm ihtiva etmemektedir bu düzenleme, bu yasa tasarısı" dediler. Halbuki, okuduğumuz, şu anda üzerinde tartıştığımız maddenin zaten (ı) fıkrasında açık bir şekilde bu belirtiliyor: "Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek ve bu konularda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak." Bu anlamda baktığımızda, eski halinde, Aile Araştırma Kurumunun eski düzenlemesinde, yasasında "nüfus ve aile planlamasının toplumsal etki ve sonuçlarını araştırmak, millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak" şeklinde düzenleme vardı. Daha sonra bu ifade daha açılmak suretiyle -yani, şu andaki mevcut hali daha net hale getirilmiştir- "nüfus yapısındaki değişimleri izlemek ve sorun alanlarını tespit etmek, bu konuda millî bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmak" şeklinde yeniden tanzim edilmiştir. Dolayısıyla, bir noksanlık, düzenleme noksanlığı söz konusu değildir. Maddenin bu yeni düzenlemesiyle, nüfus ve aile planlaması dışlanmamakta; bilakis "nüfus yapısındaki değişimleri izlemek" ibaresiyle daha detaylı ve çok boyutlu nüfus politikaları belirleyebilme imkânı tanınmaktadır. Bu nedenle, maddede bir eksiklik söz konusu değildir.

Bu nedenle de önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, siz önergenizi mi açıklayacaksınız?

CANAN ARITMAN (İzmir) - Efendim, gerekçeyi açıklayacağım.

BAŞKAN - Sayın Arıtman, önergesinin gerekçesini açıklayacak.

Buyurun efendim.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Bakanımızın açıklaması, ne yazık ki, yeterli değil. "Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek, bu konuda millî bir politika oluşturmak." Evet, bu vardı, zaten de vardı; yani, Aile Araştırma Kurumu görevleri konusunda da vardı; ama, ilave olarak, o zaman "aile planlaması...". Ben, isterseniz, Aile Araştırma Kurumunun görevleriyle ilgili bölümü okuyayım. Bakın, orada ne yazıyor: "Nüfus ve aile planlamasının toplumsal etki ve sonuçlarını araştırmak, millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak." Yani, ondört sene, onbeş sene bu şekilde kullanıldı. AKP iktidar oluncaya kadar böyle kullanıldı; ama, ne yazık ki, aile planlamasından, çok açık ve net, vazgeçiyorsunuz. Bunu açıkça da söylemiyorsunuz. Demin konuşmamda da izah ettim. Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğünün kuruluşu ve bu kanunun amacı, Türk ailesinin korunması, güçlendirilmesi ve refahının artırılması olduğuna göre, aile planlaması hizmetleri, bu amacın gerçekleştirilmesinde en önemli etkenlerden biridir, kurumun, genel müdürlüğün öncelikli görevlerindendir. Ayrıca, bu kurumun, bu genel müdürlüğün, Anayasaya göre de, kuruluş amaç ve görevidir. Yani, nüfus politikaları başka şeydir, aile planlaması başka bir şeydir. Tabiî ki, aile planlaması hizmetleri nüfus politikalarını etkiler.

Nüfus politikası deyince, bakın, köyden kente göç, bu göçün önlenmesi, bu göçün tersine çevrilmesi bir nüfus politikasıdır. Ülkedeki nüfusu azalan yerlere yeni yerleşim yerleri açmak, oralardaki nüfusu artırmak, göç kabul etmek, göç vermek; bunlar nüfus politikası denilen olaylardır. Aile planlaması hizmetlerinin buna etkisi olur.

Aile planlaması hizmetleri, her şeyden önce, ailenin sağlığını korumak içindir. İnsanların üreme haklarını, birincil, temel insan hakkı olan üreme hakkını kullanabilmeleri içindir. İnsanlar, üreme haklarına, ne zaman, ne kadar sayıda çocuk sahibi olabileceklerine kendileri karar verebilmelidirler. Bu bir insan hakkıdır. Tüm uluslararası sözleşmelere göre, tüm devletler, ülkemiz de dahil olmak üzere, halkına bu hizmeti vermekle görevlendirilmiştir. Eğer aile planlaması hizmetlerinden vazgeçilecek olursa, bu ülkede ana sağlığı, çocuk sağlığı göstergeleri çok daha kötüye gidecektir.

Değerli arkadaşlarım, ana, bebek, çocuk ölüm oranlarımızla, hâlâ tüm Avrupa ülkeleri içerisinde, Irak hariç tüm komşu ülkeler arasında en kötü göstergelere sahip olan ülke bizim ülkemizdir. Son zamanlarda çok ciddî iyileşmeler vardır ve bu iyileşmeler aile planlaması hizmetleriyle, aile planlaması uygulamalarıyla sağlanmaktadır. Lütfen, bundan vazgeçmeyiniz.

Sayın Bakanın bu konudaki izahı, ne yazık ki, benim için de, grubum için de inandırıcı olmamıştır.

Tekrar söylüyorum, aile planlaması hizmetlerinden ve uygulamalarından vazgeçip, bu ülkeye, bu millete kötülük yapmayın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını arz ediyorum.

BAŞKAN - ...oylarınıza sunacağım, karar yetersayısını da arayacağım.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayalım efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan "Meclisin mehabeti" sözü size ait.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neye oy verdiklerini bir sorun bakalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kaç kişi var Sayın Başkan?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, burada, tasarıyı müzakere ediyoruz. Arkadaşlarımızın aslî görevi, Genel Kurulda tasarının müzakeresini takip etmektir. Lütfen, gerekli hassasiyeti gösterelim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizi artık tolere edemiyorum diyor.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Genel Müdürlük Teşkilâtı

Teşkilât

MADDE 4. - Genel Müdürlük teşkilâtı, ana hizmet birimleri ile danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur.

Genel Müdürlük teşkilâtı ek (I) sayılı cetvelde gösterilmiştir.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Gülseren Topuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Topuz, süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLSEREN TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle çok önemli değişiklikler getirilmiştir. Bugüne kadar Başbakanlığa bağlı ve başkanlık statüsünde görev yapan kurum, bu tasarıyla birlikte genel müdürlük statüsü kazanacaktır. Ülkemizin geleceği açısından önemli olan bu kurumun genel müdürlük olmasıyla birlikte, etkinliği ve işlevselliği daha da artacaktır.

BAŞKAN - Sayın Topuz, bir dakikanızı rica edeceğim.

Değerli arkadaşlar, Genel Kuruldaki gürültü sebebiyle ben hatibi takip edemiyorum, sizin takip ettiğinizi de pek tahmin etmiyorum. Lütfen, sükûnetle hatibi dinleyelim. Rica ediyorum...

Buyurun efendim.

GÜLSEREN TOPUZ (Devamla) - Genel müdürlük statüsüyle birlikte kurumun ana hizmet birimlerinin, Aile Ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire Başkanlığı, Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığından oluşması öngörülmektedir.

Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire Başkanlığı, aile yapımız hakkında araştırmalar yapacak, yapılacak olan araştırmalara destek sağlayacak ve böylece aile konusunda ulusal bir politikanın oluşturulması için gerekli bilgileri ortaya koyacaktır. Ayrıca, bu çalışmaların yanı sıra, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çeşitli çalışmalar da yapacaktır.

Çağımızın bilgi çağı olduğu düşünülürse, bu bilgilerin toplumca paylaşılması için, eğitim ve yayın vazgeçilmez araçlardır. Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, kurumun bu konuda gereksinim duyduğu çalışmaları yerine getirecektir.

Bunun yanı sıra, ana hizmet birimlerinden Dış İlişkiler Daire Başkanlığı ise, özellikle Avrupa Birliğine girme sürecinde çok önemli görevler üstlenecek, konuyla ilgili uluslararası düzeyde konferans, seminer ve bilimsel toplantılar yapacaktır.

Bu tasarıyla kurulması öngörülen Genel Müdürlüğün danışma ve yardımcı hizmet birimleri ise şunlardır:

Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, kurum içerisinde danışma birimi olarak hizmet yapacaktır. Kurumun gereksinim duyduğu performans ve kalite ölçütlerini geliştirecek, Genel Müdürlük bütçesini hazırlayacaktır.

Hukuk Müşavirliği, kamu kurum ve kuruluşları ve Genel Müdürlük birimlerinden gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer hukukî konularda görüş bildirecek; ayrıca, adlî ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlayacak ve taraf olduğu davalarda Genel Müdürlüğü temsil edecek veya Genel Müdürlüğün hizmet satın alma yoluyla temsil ettirilen davalarını takip edecektir.

İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı ise, Genel Müdürlüğün insangücü politikası ve planlama konusunda çalışmalar yapacak, personelin özlük işlerini yürütecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aile ve toplum hayatımızın ne ölçüde ihmal edildiğinin en çarpıcı örneği, gündemimizde olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısıdır. Ailenin huzur ve refahını sağlamada önemli görevler üstlenmiş olan bu kurum, on yılı aşkın bir süredir, hukukî dayanaktan mahrum bırakılmıştır. Daha gerçekçi bir ifadeyle, aile ihmal edilmiştir. Ailenin ihmal edilmesinin nasıl bir sonuç doğurduğunu, bugün hepimiz üzüntüyle görüyoruz. Aileyi ve aile değerlerini ihmal eden bir toplumda çeşitli sorunlar kaçınılmaz olacaktır; çünkü, Anayasamızda da ifade edildiği üzere, aile toplumun temelidir. Üstelik, Anayasamız, bu temel gerçekle beraber, devletin ailenin refahını ve bütünlüğünü korumak için alması gereken tedbirleri de açıkça belirtmiştir; çünkü, aile, toplumu her türlü güçlüğe rağmen ayakta tutan temel destek sistemidir. Dolayısıyla, bu ihmalin doğurduğu vahim sorunlar, Türkiye'nin gelişme performansının önemli bir kısmını tüketmektedir. Eğitimde, sağlıkta, konutta, kentleşmede yaşadığımız ağır sorunların çözüm adresi yine ailedir. Aile, toplumda güven ve istikrarı sürdürecek biricik güçtür. Toplumun sorunlarıyla baş etme kabiliyeti de ailenin gücüyle doğru orantılıdır. İşte bu nedenle, ailenin zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine getirememesi, toplumda sosyal kesimleri sokağa ve çaresizliğe itmektedir. Bunun en acı örneği, artık gündelik sözler arasında herkesin telaffuz ettiği sokak çocuklarıdır. Gücünü ve bütünlüğünü kaybetmiş aile, ne yazık ki, çocuğunu gereği gibi yetiştiremiyor, yaşlısına ve özürlüsüne bakamıyor, kültürünü ve değerlerini gereğince koruyamıyor. Ailenin ihmal edilmesinin ağır faturası ise çaresizliğe ve çözümsüzlüğe terk edilmiş kitleler oluyor. Bugün, işte bu ağır ihmalin doğurduğu yanlışlığı aşacak önemli bir karar aşamasına gelmiş bulunuyoruz.

Bilindiği üzere, risk grubundaki aileler için hayatî önemi olan dayanışma mekanizmaları ekonomik krizle birlikte işleyemez hale gelmiştir. Bu tür aileler, psikolojik destek, beslenme, barınma, eğitim, ulaşım ve sağlık gibi sorunlarla baş edemez haldedir ve tehlikeli boyutlara da ulaşmıştır. Eğer, Türkiye, gelişme potansiyelini etkili bir şekilde kullanmak, modern uygarlık yolunda daha hızlı adımlarla ilerlemek istiyorsa, aile kurumunu güçlendirecek tedbirleri de derhal hayata geçirmek zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı, bu yönde atılacak adımlar için önemli ipuçları taşıyor. Her zaman tekrarladığımız acı gerçek, sahip olduğumuz potansiyellerin etkili kullanılamadığıdır. İşte bu yeni düzenlemeyle, toplum olarak sahip olduğumuz enerjiyi etkili ve verimli kullanmanın yöntemini de belirlemiş oluyoruz. Bunun için, öncelikle sorunlarımızı ve çözüm yollarını bilimsel yöntemlerle araştırmak ve tespit etmek ve bu yolla geliştirilen akılcı çözümlerin uygulama stratejilerine sahip olmak zorundayız; artık, ülke sorunlarını karanlıkta el yordamıyla çözme dönemi kapanmıştır.

Sebepleri, çözüm yolları bilimsel yollarla ortaya konulmuş toplumsal sorunlarda, her kurum ve kuruluş üzerine düşeni yapmak zorundadır. Bu sorunların çözümü işbirliği ve koordinasyon gerektiriyorsa, kimse bundan imtina edemez; ancak, kurumlararası işbirliği ve etkileşimin ne şekilde gerçekleşeceğini de göstermek zorundayız. İşte, toplumsal sorunlarımızın çözümünde uygulayacağımız stratejik planlama budur; çünkü, hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, imkân ve potansiyellerimizi yerinde kararlarla hayata geçirdiğimizde sorunlar kolaylıkla çözüm bulmaktadır. Örneğin, sokak çocukları konusu böyledir; keza, eğitim, sağlık, özürlü ve yaşlı bakımı, yatırım ve istihdam, ulaşım ve yerleşim de böyle bir sorundur. Bir sorunun ilgili bütün tarafları, çözüm için öngörülen akılcı yolda temel prensipleri paylaşmazsa, gösterilen gayret çoğu zaman sorunu çözmekten öte çözümsüzlüğü getirmektedir. Bilindiği üzere, uyuşturucu madde kullanımı önemli bir toplumsal sorundur. Bu sorunun çözümünde birden çok kurum aynı derecede sorumludur. Yani, toplumsal sorunlar bazen bir kurumun veya bir uzmanlık alanının sınırlarını taşacak kadar karmaşık olabilir; aile sorunları da genel olarak böyledir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ailedeki sorunların bir kısmı, sağlık, eğitim, asayiş ve sosyal hizmet kurumlarının birlikte çözmesi gereken sorunlardır. Bu tür çözüm uygulamaları, ancak kurumlararası işbirliği ve koordinasyonu tanımlayacak stratejik çalışmalarla mümkün olabilir. İşte bunu yapacak kurum, bundan sonra, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüdür. Bu bakış açısının, yoksullukla mücadelede dezavantajlı kesimlerin gözetilmesinde, sosyal ve hizmet ve yardımların bütünlük içinde yürütülmesinde, uyuşturucuyla mücadelede, aile değerlerinin korunmasında ve toplumsal güvenin yeniden tesisinde dikkate alınması gerekir. Kültürümüzde aile, derin ve kuşatıcı bir kurum olarak kabul görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile değerlerine verdiği önemle gelişmesini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı da başarmıştır.

Sahip olduğumuz bu aile değerleri, millî birlik ve beraberliğimizin de teminatıdır. Ailenin kültürel kimliği ve insanî değerleri koruyan temel kurum olduğu gerçeği bütün dünyada genel kabul görmüştür.

Tarihî sürekliliğin ana mecrası da yine ailedir. Aile, demokratik değerlerin benimsenmesinde, ortak yaşama kültürünün oluşmasında ve eğitim güçlüklerinin aşılmasında temel çözüm birimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

GÜLSEREN TOPUZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Toplumda dayanışma ve yardımlaşma mekanizmalarının işlemesinde, sevgi, saygı gibi temel değerlerin yaşatılmasında ve insanî birikimin paylaşılmasında aile kilit rol oynamaktadır. İşte bu nedenle ailedeki çözülme, sosyal güvenlikte, sosyal hizmetlerde, çocuk ihmalinde, kadın istismarında, uyuşturucu ve diğer suçlarda, muhtaç bireylerin bakımında toplumlara ağır yükler getirmektedir.

Aile bağları, Türk toplumunda huzur ve barışın korunmasında, sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesinde, bireyde arzu edilen "biz" bilincinin olgunlaşmasında hayli belirleyici rol oynamaktadır. Dolayısıyla aile, toplam yaşam kalitesi ve ekonomik hesaplama birimidir. Sonuç olarak aile, bireysel hak ve özgürlüklerin özgürce yaşanabildiği ortam olmalıdır. Birey, aile ortamında "ben" ve "biz" duygusunun gereği olarak her türlü hak ve imkânı rahatlıkla kullanabilmelidir. Böyle bir aile modeli, toplumun temel kurumu olarak geleceğin güvencesi olacaktır.

Toplumsal refahımız için önemli bir karar olarak gördüğüm bu yasa tasarısının hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Genel Müdür

MADDE 5. - Genel Müdür, Genel Müdürlüğün en üst amiri olup Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuat hükümlerine, Genel Müdürlüğün amaç ve politikalarına, stratejik plânına, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak düzenler ve yürütür.

Genel Müdür, bu Kanunda belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden Başbakan veya Bakana karşı sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Genel Müdür Yardımcısı

MADDE 6. - Ana hizmet birimleri ile danışma birimleri ve yardımcı hizmet birimi arasındaki koordinasyonu sağlamak ve bu birimlerin denetiminde Genel Müdüre yardımcı olmak üzere bir Genel Müdür Yardımcısı atanabilir. Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür tarafından verilen görevleri yerine getirir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Ana hizmet birimleri

MADDE 7. - Genel Müdürlüğün ana hizmet birimleri şunlardır:

a) Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire Başkanlığı.

b) Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı.

c) Dış İlişkiler Daire Başkanlığı.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire Başkanlığı

MADDE 8. - Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Ailenin bütünlüğünün korunması ve sosyal refahının artırılması için toplumun öncelikleri ve ilgili kurumların teklifleri dikkate alınarak bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, bunlara ilişkin şartname ve sözleşmeleri hazırlamak.

b) Aile ve sosyal bilimler alanında ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına katkı sağlamak.

c) Aile ve sosyal sorunlar konusunda faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile işbirliği yapmak ve ortak çalışmalar yürütmek.

d) Araştırma proje tekliflerinin ön değerlendirmesini yapmak.

e) Araştırma projelerini sözleşme esaslarına göre izlemek, değerlendirmek ve kabulüne onay vermek.

f) Nüfus artışı ile yapısının ve görev alanıyla ilgili mevzuatın toplumsal etki ve sonuçlarını araştırmak, aile konusunda kamuoyundaki eğilim ve istekleri tespit etmek.

g) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tüzün, süreniz 15 dakika; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında 661 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 41 inci maddesi, ailenin Türk toplumunun temeli olduğunu belirtir ve devletin, ailenin huzuru ve refahıyla, özellikle, ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimiyle, uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağını ve teşkilat kuracağını hükme bağlamıştır.

Bu nedenle, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kurulması son derece önemlidir. Ailenin korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın artırılması için politikalar oluşturmak bu kurumun görevleri arasında olmalıdır.

Ben, burada, aileyi oluşturan bireylerden olan ve hepimiz için önemli olan çocuklar üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, son yapılan nüfus araştırmalarına göre, toplam doğurganlık hızı 2,23'e gerilemiştir. Türkiye'de nüfus piramidinin tabanının daralması, doğurganlıktaki bu hızlı düşüşü göstermekte ve Türkiye nüfusunun en büyük kesiminin 24 yaş altı olduğunu ortaya koymaktadır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede 0-18 yaş arası bireyler "çocuk" olarak tanımlanmakta ve bu sözleşmedeki haklardan yararlanmaları evrensel insan haklarının gereği olarak görülmektedir.

Koruma hakları dahil olmak üzere çocuk haklarının gerçekleştirilmesi, herkesin yalnızca çocuklara karşı görevlerini anlamakla ve bu görevlere saygı göstermekle kalmayıp, aynı zamanda, bu görevler doğrultusunda hareket ettiği bir davranış biçimi geliştirmesiyle olur.

Çocuğun korunması, öncelikle, onun temel haklarının güvence altına alınmasını gerektirir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gibi, aileyi temel kabul ederek, çocuğun ailesi yanında korunmasına büyük önem verir. Bu bakımdan, çocuğun korunması denilince, aynı zamanda, çocuğun ailesinin korunmasını da anlamak gerekir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 5 inci maddesiyle düzenlenen, devletin, ailenin çocuğu yönlendirme hak ve sorumluluğuna saygı gösterme yükümlülüğü, ailenin bu sorumluluğunu yerine getirirken desteklenmesi için gerekli hizmetlerin üretilmesini de içerir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 27 nci maddesi, devlete, çocuğun yeterli yaşam standardına sahip olabilmesi için, ana-babaya ve çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri almak ve gereksinim olduğu takdirde, özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddî yardım ve destek programları uygulamak görevini vermektedir. Bu, çok önemli bir değişikliktir. Destek, ailenin yetersiz kaldığı hallerde, onun yerine geçmek suretiyle değil, ailenin görevini yerine getirebilmesi için ve varlığını sürdürebilmesi için verilecektir.

Öte yandan, çocuğun korunması hedefi, en basit biçimiyle, her çocuğun zarara maruz kalmama hakkını ele almaktadır. Bu hak, çocukların yaşamak, gelişmek ve büyümek için ihtiyaç duyduklarını almalarını sağlayan diğer hakları tamamlayıcı niteliktedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, çocuğun yetişmesinde birincil sorumluluk ana babaya aittir. Anne ve baba bu sorumluluğu yerine getirmediğinde, aileye yardım etmek devletin görevidir. İşte, bu genel müdürlüğün böyle bir işlevi olacağını da düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, çocuğun yaşamındaki en önemli aktörler, genellikle, anne ve babasıdır ve böyle de olması gerekir. Bu durumda, çocuğun korunup korunmadığının belirlenmesinde en önemli etken, aile olabilir. Çocuğun yaşamında ailenin bu kadar merkezde oluşu dikkate alındığında, ailenin şiddet, istismar, ayırımcılık ve sömürü kaynağı olduğu durumlarda tehlikenin ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır.

Ev ve okulda şiddet gibi konular, yoksulluk ve cehaletle yakından ilgilidir ve bazen yanlış oluşmuş toplumsal değer yargıları, normlar ve geleneklerle de bağlantılıdır. Şiddete, sömürüye, istismara ve ihmale maruz kalan çocuklar, daha kısa ömürle, beden ve ruh sağlığının kötü olmasıyla, eğitim sorunlarıyla -buna, okulu terk etmeyi de katabiliriz- karşı karşıya kalır; yaşamının daha ileri evresinde ise, kötü anne ve babalık becerileri, evsizlik, derbederlik, yerinden edilme gibi risklerle karşılaşır.

Ev içerisinde ya da eğitim kurumlarında belli düzeyde şiddetin toplum tarafından kabul görmesi, daha ağır şiddet türlerine kapı açmakta olup, çocukların şiddet kullanımı konusunda sosyalleştirme eğilimindedir. Şiddete maruz kalan çocuklar, şiddet içeren davranış biçimleri kazanmaktadırlar. Aile, bu durumda, saldırganlık konusundaki eğitimin temel kurumu olmaktadır.

Ayrıca, psikolojik ve duygusal taciz, öncelikle, mağduru yıldıran, gözünü korkutan, aşağılayan ve inciten sözlü davranışlardır ki, bunlara da aile içinde rastlamaktayız. Çocukların, özellikle bedensel ve fiziksel engelli çocukların bu tür psikolojik ve duygusal tacizlere maruz kaldığını biliyoruz ve duyuyoruz. Bu tür tacizler, mağduru olağanüstü etkilemektedir.

Ayrıca, aile içi şiddet, sadece bu şiddetin mağduru değil, tanığı çocuklar açısından da ciddî sorunlar doğurmaktadır. Aile içi şiddet ortamında yaşayan çocukların okul başarıları da düşmektedir. Kadınların şiddete maruz kaldığı evlerde yaşayan çocuklar, okulu, diğer çocuklardan ortalama olarak üç yıl önce terk etmektedirler.

Değerli arkadaşlar, çocuklara yönelik tehlikeler sadece evde veya okuldaki şiddetle de sınırlı değildir. Çocuklar erken yaşta ve kötü koşullarda çalışmak zorunda kalmak, ihmal ve terk edilmek, suça itilmek gibi pek çok tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Eğer, çocuğun çalıştığı iş tehlikeli değilse ve çocuğun okula devam etmesini ve diğer normal çocukluk faaliyetlerini engellemiyorsa, çocuklar çalışabilir; yani, çocuklar ev işlerinde, ailenin tarım işlerinde veya ticarî işlerinde anne-babalarına yardım edebilirler. Bu işler, genellikle hafif işler olarak anılır. Çocuk işçiliği, çocuk haklarını ihlal eden ve yasaklanması gereken istihdam biçimlerini veya ücretsiz işleri ifade eder. Bu tanıma giren iki tür çocuk işçiliği vardır. Çocuk yaşta çalışma ve tehlikeli işlerde çalışmadır.

İhmal, çocuğun maddî ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmamasını, fiziksel ve zihinsel uyarımı, yeterli gözetim ve rehberlik sağlanmamasını içeren geniş kapsamlı bir kavramdır. Çocukların terk edilmesi bir ihmal ürünüdür. Çocuğu terk etme kararı bazen destek mekanizmalarının eksikliğine veya kültürel geleneklerin ağırlığına bir tepki olabilir.

Sayısız araştırma, yetersiz gözetim, tutarsız disiplin ve olumlu sosyal davranışı güçlendirmemenin, çocukların yasalarla ihtilafa düşme riskine katkıda bulunduğunu da göstermektedir. Her yıl sayısız çocuğun hakları ihlal edilmektedir. Okula gönderilmeyerek, çalıştırılarak, şiddet ve taciz uygulanmaktadır. Elbette, çocukları bu risklere karşı korumak biz yetişkinlerin de görevidir.

Değerli arkadaşlar, eğitim, her çocuğun temel hakkıdır. Eğitim, çocukların zihinsel ve toplumsal gelişimini teşvik eder ve geçimlerini onurlu biçimde sağlama yeteneklerini artırır. Ulusal gelişmenin de yaşamsal bileşimidir. Bireyin daha iyi anne-baba, bilinçli bir yurttaş ve sivil toplumda aktif bir katılımcı olmasına yardım eder. Bunlara ek olarak suç ve aile içi şiddet gibi sorunlar üzerinde de yararlı bir etkisi vardır; iyi bir eğitim sistemi, aynı zamanda etkileyici ve koruyucu bir kurumdur.

Çalışmak zorunda kalmak, suça itilmek veya başkaca nedenlerle eğitim sistemi dışında kalan tüm çocukların okul sistemine geri dönmeleri de yasal olarak sağlanabilmelidir.

Değerli arkadaşlar, cinsel taciz ve sömürü mağdurları için ailelerin ve toplumun çocuk mağdurlara yönelik tavırlarını değiştirmek amacıyla programlar geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Çocuklar, anne ve babaları veya aileleri tarafından bakılma hakkına sahiptir; ancak, ailesi olmayan, ailesinden ayrı düşen veya sağlığı ve gelişimi için ailelerin ciddi tehlike arz ettiği çocuk, alternatif bakım hakkına sahiptir. Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 20 de bunu söylemektedir. Ailelerinin bakımından uzak kalan çocukların kurumlarda bakımına son verilerek aile benzeri kurumlarda korunmalarını sağlayıcı hizmetler de geliştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, çocuğu koruyan bir çevre oluşturmamız gerekli. Bunun için hükümetin çocuğun korunmasına ilgi gösterilmesi, bunu taahhüt etmesi gerekir. Tavır ve geleneklerin istismarı kolaylaştırdığı toplumlarda, örneğin küçüklerle cinsel ilişki, ağır dayak cezasının uygulandığı, kız ve erkek çocuklarının statüleri ve değerlerinin farklı algılanması ve zararlı geleneksel uygulamalarla ilgili bir çevre, çocuğu koruyan bir çevre olamaz.

Öncelikle, yerel yönetimler ve belediyelerce, imar planında kişi başına düşen 7 metrekarelik yeşil alanlar aynı statüde korunmalı, çocuk oyun alanları ve parkları imar planları hazırlanırken mutlaka korunmalı ve devlet, bunu, yasa halinde belediyelere zorunlu kılmalı diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bütün çocukların, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 27 nci maddesi gereğince, bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmelerini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine sahip olma hakkı vardır. Bu hak, aileleriyle birlikte yeterli destek ve bakım hizmetlerinden yararlanma ve temel sosyal hizmetlere ayrımcılık gösterilmeden erişme hakkını da içerir.

Bu nedenle;

1- Ekonomik ve sosyal yoksulluğun etkisinin ele alınıp, bunun hafifletilmesi gerekir.

2- Toplumsal davranış değişikliği için çaba gösterilmesi, çocuğu istismar edebilecek geleneklerden vazgeçilmesi gerekir.

3- Çocukların durumunun ve ihtiyaçlarının, onlarla ilgili uygulamaların, kısacası, onlarla ilgili olarak neler olup bittiğinin açıklıkla bilinebilmesi gerekir.

4- Çocuğun katılımının sağlanması için, bu Genel Müdürlüğün, her düzeyde araştırma yapması ve gerektiğinde de, hükümeti ve devleti uyarması gerekir.

İşte bugün burada konuştuğumuz Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, çocukların ve ailelerin içerisinde bulunduğu durumu ve onları etkileyen sosyal sorunları anlamamızı sağlayacak verileri toplamalı, araştırmalar yapmalı ve bu sorunların telafisi için etkili yöntemlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütmeli ve bunları, kamuoyuyla, özellikle de Yüce Meclisle paylaşmalıdır.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi burada tamamlarken, geçtiğimiz ay, Sayın Bakanımız, Bilecik İline yapmış olduğu ziyarette, Bilecik Huzurevini Yaşatma ve Koruma Derneği Başkanı Sayın Efsun Gönül Şahin ve yönetim kurulu üyeleriyle yapmış olduğu görüşmede, Bilecik'teki huzurevi inşaatının yüzde 80'inin tamamlandığını ve Bakanlık olarak, her türlü katkı ve desteği bu yıl içerisinde verip, bu huzurevini en kısa zamanda tamamlayacağını belirtmişlerdir, Bilecik halkı önünde söz vermişlerdir. Ben de, Sayın Bakanımızın, 2005 yılı içerisinde, Bilecik İli için gerçekten çok önemli bir ihtiyaç olan huzurevi derneğini en kısa zamanda tamamlamasını bir kez daha talep ediyorum.

Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzün.

Ayrıca, zamanı iyi kullandığınız için de teşekkür ediyorum.

8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı

MADDE 9. - Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Toplumun birliğinin ve bütünlüğünün sağlanması amacıyla aile bütçesi, akraba evlilikleri, kayıtlı evlilikler, yaşlıların ve düşkünlerin toplumda ve ailedeki yeri, madde bağımlılığı, aile içi şiddet ve istismar gibi konularda eğitim faaliyetleri planlamak ve uygulayıcı kurumlarla işbirliği yaparak bu plânların uygulanmasını sağlamak.

b) Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili konularda toplumsal duyarlılığı artırmak ve bilinç düzeyini yükseltmek amacıyla görsel, basılı yayın ve eğitici programlar hazırlamak veya hazırlatmak.

c) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda dokümantasyon hizmetleri yapmak ve istatistikleri derlemek.

d) Genel Müdürlüğün kütüphane ve araştırmalarla ilgili arşiv hizmetlerini yürütmek.

e) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika; süreye riayet etmenizi de rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulu Önderimizi, 66 ncı ölüm yıldönümünde saygı ve minnetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aile bütçelerinin günümüz koşullarında ne kadar yetersiz olduğu bir gerçek olarak önümüzdedir. Aile toplumun temel birimidir. Böyle olduğu için de güçlendirilmesi gerekir. Ailenin kapsayıcı bir konuma ve destek ağına hakkı vardır. Bugün ailelerimizi bu kapsam içinde değerlendirebilmemiz mümkün müdür; elbette ki, hayır. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler yoksulluğu körüklemektedir. İşte bu yoksulluk, ailelerin ihtiyaçlarının karşılanması, haklarının korunup geliştirilmesi yönündeki çabaların önündeki en büyük engel olarak kalmaya devam etmektedir. Dolayısıyla, yoksulluğa karşı her cephede mücadele verilmelidir.

Bunlar arasında, temel sosyal hizmetlerin sağlanması; yani, eğitim ve sağlığın parasız olması... Bunu başarabildiniz mi değerli arkadaşlarım; elbette ki, hayır; daha da paralı hale getirdiniz.

İstihdam olanaklarının yaratılması... Bu olanakları artırabildiniz mi? Bırakın olanakları artırmayı daha da azalttınız, azaltmaya devam ediyorsunuz. 318 000 000 TL. asgarî ücretle hangi aile geçimini sağlayabilir?! Ülkemizin yüzde 40'ını oluşturan büyük bir istihdam kaynağı olan tarım kesimini yok sayıyor, onları açlığa ve sefilliğe sevk ediyorsunuz. Böylece, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.

İşsizlik, ülkemizin en büyük sorunudur. Bu sorunu çözmek için, kalıcı, göstermelik olmayan, gerçekçi bir yaklaşımla sorunun üzerine gidilebildi mi; elbette, hayır.

Dışborç yükünün hafifletilmesi ve ticarî alanda adilane uygulamalar yapılabildi mi; hayır. Borç yükünü daha da artırdınız. Ticaret hayatında, adilane uygulamaların yerine, daha da adil olmayan uygulamalar yaptınız. Devlete vergi borcu olanları affettiniz, devleti dolandıranlara kolaylıklar sağladınız. Bununla birlikte, yoksulluğu yok etmek bir yana, daha da körüklediniz.

Bu politikalar, Türk ailesinin bütünlüğünün korunması ve güçlendirilmesi bir yana, onları daha büyük sıkıntıya sokmuştur. Gelir dağılımının adaletsiz olması sonucunda ailelerimiz dağılma noktasına gelmiştir.

AKP'li bütün konuşmacılar sorunları sayıyorlar. Sorunları bildiğiniz halde niçin çözmüyorsunuz; iktidar siz değil misiniz değerli arkadaşlarım?!

Çocuklara en ağır darbeyi vuran yoksulluktur. Yoksulluk, çocukların gelişme potansiyellerinin tam olarak temelini; yani, gelişim halindeki körpe bedenlerini ve zihinlerini vurmaktadır. Dolayısıyla, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve eşitsizliklerin azaltılması, kalkınma çabalarının merkezî hedefi olma durumundadır. Asıl amacımız, ana babaların, ailelerin, yasal vasilerin ve çocukların, kendilerini güvence altına alacak kapsamlı bilgi ve hizmetlere erişimini sağlamaktır. Bunu sağlayamadığımız zaman, önümüze büyük problemler çıkmaktadır; madde bağımlılıkları, aileiçi şiddet ve suç oranlarında artışlar...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuk suçluluğunun başarıyla önlenmesi, ergenlerin uyumlu gelişimini sağlamak için, çocukluklarından itibaren kişiliklerine saygı göstermek ve desteklemek suretiyle tüm toplumun çaba göstermesi gerekmektedir. Çocuklukta ihmal edilmek veya şiddete maruz kalmak ile suça karışmak arasında çok yakın bir ilişki vardır. Evde şiddete maruz kalan çocuklar, ileriki zamanlarda, şiddet içeren davranış biçimleri göstermeye başlamaktadırlar. Aile, çocukların sosyalleşmesinden sorumlu en önemli birim olduğu için, geniş aile de dahil olmak üzere, ailenin bütünlüğünü korumaya yönelik hükümet çabaları ve toplumsal çabalar devam ettirilmelidir.

Çocukların, bakımı, korunması, bedensel ve zihinsel açıdan sağlıklı olmalarının sağlanmasında aileye yardımcı olmak hepimizin sorumluluğudur. Devlet kuruluşları, gençlere yönelik planlara ve programlara öncelik vermeli, yeterli sağlık ve ruh sağlığı bakımı, beslenme, barınma, uyuşturucu ve alkol kullanımının önlenmesi ve tedavisi dahil olmak üzere, ilgili diğer hizmetler için etkin hizmet, tesis ve personel temin etmek amacıyla yeterli fon ve başka kaynak temin etmeli ve bu kaynakların gençlere ulaştırılması ve fiilen yararlı olması sağlanmalıdır.

Aileiçi şiddet, ülkemizde ve dünyada beden ve ruh sağlığını ciddî biçimde tehdit eden bir sorundur. Aileiçi şiddetin önlenmesinin gelecek kuşakların ruh sağlığı açısından çok önemli olduğu ve bunun bir çeşit koruyucu ruh sağlığı hizmeti çerçevesinde düşünülmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Aileiçi şiddetin, yaşlı ve düşkünlere yardım etmemenin ve akraba evliliklerinin giderilebilmesinde, her sorunun baş çözümleyicisi olan eğitim önemlidir. Eğitim, bir insan hakkı olduğu gibi, yoksulluğun ve çocuk işçiliğinin azaltılmasında, demokrasi, barış ve hoşgörü, kalkınma gibi ideallerin gerçekleşmesinde temel önem taşıyan bir etmendir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde bağımlılığı günümüzün en önemli acil çözüm bekleyen sorunlarından birisidir. İnsan sağlığını ciddî şekilde tehdit etmekte olan uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle mücadele konusunda olayın sosyal boyutu da gözönüne alındığında, konuyla ilgili kurum ve kuruluşların koordineli bir çalışmaya gitmelerinin gereği ortaya çıkmaktadır.

Çocukların her gün karşı karşıya kaldıkları, ana baba tutum, davranış ve ilişki biçimlerinin, onların eğitiminde çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.

Aile ilişkileri, çocuklar için davranış biçimleri ve insan ilişkilerinin öğrenildiği bir sahne oluşturmaktadır. Madde kullanımı konusunda, benzer mekanizma işletilmekte olup, çocuklar, anne babalarının maddeler konusundaki tutum ve davranışlarını gözlemlemekte ve benzeri şekilleri uygulamaktadır.

Toplumda, ana baba başta olmak üzere, öğretmenlerin ve diğer etkili yetişkinlerin madde kullanımı konusundaki tutum ve davranışları, çocuk ve gençler için çoğu kez kavram kargaşası yaratmaktadır. Çocuk ve gençler, zararlı etkisi kesin olarak kanıtlanmış olan sigara ve alkol gibi maddelerin neden erişkinler tarafından kullanıldığını tam olarak kavrayamamakta; kendilerinin de bu ve buna benzer maddeleri kullanabileceği düşüncesini oluşturmaktadır.

Gençler dahil olmak üzere, bütün çocuklar için tütün ve alkol kullanımını önleyici ve caydırıcı -tıbbî açıdan zorunlu durumlar dışında- uyuşturucu maddelerin kullanılmasını ve dolaşımını araştırıcı ve önleyici, bu tür alışkanlık ve uygulamaların zararları konusunda halkı bilinçlendirmek amacıyla diğer koşulların yanı sıra, kitle iletişim araçlarını seferber edici ve sorunların asıl kaynağına inilmesini sağlayıcı programların sürekli olarak geliştirilmesi ve uygulanması konusunda ısrarcı olunması, gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir. Sigara ve içkiye zam yaparak bunu önleyemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde akraba evlilikleri çok sık olarak gerçekleştirilmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalar bu oranların yüzde 20 ile 25 arasında olduğunu göstermektedir; yani, her 4 veya 5 evlilikten 1'i akrabalar arasında yapılmaktadır. Akraba evlilikleri için ekonomik nedenler hep düşünülür; fakat, kültürel nedenlerin çok daha önde olduğu söylenebilir. Malın parçalanmaması, bölünmemesi bir neden olabilir; ama, bu, çok önde gelen faktörlerden biri değildir.

Ayrıca, kadın eğitimsizse, meslek sahibi değilse veya statüsü iyi değilse, kırsal alanda yaşıyorsa, evliliği aile organize ediyorsa, akraba evliliği yapma ihtimali yükselmektedir.

Akraba evliliği için herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır. Yasal engel olması da doğru değildir. Çünkü bu evlilikler yasaklanırsa, yasal olmayan evliliklerde artış görülebilir. Akraba evliliği yapan insanlar, bunu, yasal olduğu ya da olmadığı için değil, o kültürden dolayı, çevre, sosyal veya dinî nedenlerle yapmaktadır. O nedenle, bu evlilikleri yasak koyarak engellemek mümkün değildir. İnsanların bu işin bilincinde olarak akraba evliliklerinden vazgeçmeleri gerekmektedir.

Akraba evliliklerinin önlenmesinde duyarlılığın artırılması için yazılı ve görsel basın yoluyla insanlar bilgilendirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Ekmekçioğlu, toparlar mısınız.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, ilköğretimden itibaren, eğitim programlarının içine bu ve benzer konuları içeren sağlık bilimleri dersi konulabilir.

Kız çocuklarının eğitiminin artırılmasının da çok önemli olduğunu ve pek çok gösterge gibi, akraba evliliği üzerinde çok önemli olumlu etkileri olacağını vurgulamak istiyorum.

Bununla birlikte, akraba evlilikleri için, genetik danışma hizmetlerinin sağlık hizmetleri içinde, özellikle birinci basamak sağlık hizmeti içinde uygulanması uygun bir yaklaşım olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda belirttiğimiz sorunlar çözülmedikçe, yasaların uygulanmasında sıkıntılar yaşanacağı bir gerçektir.

Bu maddeye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu baktığımızı belirtiyorum.

Konuşmamı bitirirken, Yüce Ulusumuzun ve sizlerin yaklaşan Ramazan Bayramını tebrik eder; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ekmekcioğlu.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 22.15

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.29

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

661 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Dış İlişkiler Daire Başkanlığı

MADDE 10. - Dış İlişkiler Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda çalışmalarda bulunan uluslararası kuruluşların toplantıları sonucunda ortaya çıkan belge ve yayınları izlemek, alınan kararları Genel Müdürlük birimlerine ve ilgili kuruluşlara iletmek.

b) Genel Müdürlüğün uluslararası ilişkilerini yürütmek.

c) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda uluslararası şûra, seminer, konferans ve benzeri bilimsel toplantılar düzenlemek.

d) Genel Müdürlüğün Avrupa Birliği ile ilgili yapacağı çalışmalarda diğer birimlerle koordinasyon sağlamak.

e) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Danışma ve yardımcı hizmet birimleri

MADDE 11. - Genel Müdürlüğün danışma birimleri, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği; yardımcı hizmet birimi ise İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

MADDE 12. - Strateji Geliştirme Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde Genel Müdürlüğün orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını oluşturmak üzere gerekli çalışmaları yapmak.

b) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek.

c) Genel Müdürlük bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak, Genel Müdürlük faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.

d) Genel Müdürlüğün yönetimi ile hizmetlerin geliştirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve faaliyet raporlarını hazırlamak.

e) Üst yönetimin iç denetime yönelik işlevinin etkililiğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak.

f) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dış faktörleri incelemek, kurum içi kapasite araştırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve genel araştırmalar yapmak.

g)Yönetim bilgi sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek.

h) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarken karar yetersayısını da arayacağım.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 22.33

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.39

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

661 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

12 nci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Hukuk Müşavirliği

MADDE 13. - Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:

a) Başbakanlık, Bakanlıklar, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Genel Müdürlük birimlerinden gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer hukukî konular hakkında görüş bildirmek.

b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.

c) 8.1.1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adlî ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu idarî davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek veya Genel Müdürlüğün hizmet satın alma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.

d) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı

MADDE 14. - İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Genel Müdürlüğün insan gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak.

b) Genel Müdürlük personelinin atama, nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.

c) Genel Müdürlük teşkilâtının eğitim plânını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek.

d) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan her türlü yapım, satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri her türlü idarî ve malî hizmetleri yürütmek.

e) Genel Müdürlüğün taşınır ve taşınmaz mal kayıtlarını tutmak,

f) Genel Müdürlüğün sivil savunma ve seferberlik hizmetlerini plânlamak ve yürütmek.

g) Genel Müdürün vereceği benzeri görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu

Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu

MADDE 15. - Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu, Başbakan veya Bakanın başkanlığında;

a) Başbakan veya Bakan tarafından, ikisi üniversite öğretim üyelerinden olmak kaydıyla aile ile ilgili konularda çalışmalarıyla temayüz etmiş kişiler ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri arasından seçilecek toplam beş üye,

b) Adalet Bakanı tarafından, aile hukuku sahasında temayüz etmiş kişiler arasından seçilecek bir üye,

c) Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Siyasi Kuruluşlar Genel Müdürü,

d) Millî Eğitim Bakanı tarafından, Talim ve Terbiye Kurulu üyeleri arasından seçilecek bir üye,

e) Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürü,

f) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından seçilecek bir üye,

g) Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürü,

h) Diyanet İşleri Başkanı,

ı) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı,

i) Avrupa Birliği Genel Sekreteri,

j) Emniyet Genel Müdürü,

k) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü,

l) Özürlüler İdaresi Başkanı,

m) Kadının Statüsü Genel Müdürü,

n) Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreteri,

o) Aile ve Sosyal Araştırmalar Kurumu Genel Müdürü ile ana hizmet birimleri daire başkanlarından,

Oluşur.

Seçilerek gelenler dışındaki Kurul üyeleri, birer yetkili görevlendirebilirler. Kurul üyeliğine seçimle gelenlerin görev süresi üç yıldır. Üyeliği sona erenler yeniden seçilebilir.

Kurulun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlük tarafından yürütülür.

Kurul en az yılda bir kez toplanır.

Kurul üyelerine 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödeme yapılır.

Kurulun çalışma usul ve esasları Genel Müdürlükçe hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 661 sıra sayılı Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, aile, önemli bir kurum ve evrensel bir değerdir. Birleşmiş Milletler Aile Yılı Deklarasyonunda bu konuya işaret edilmiş, ailenin, insanî değerlerin, kültürel kimliğin ve tarihî sürekliliğin koruyucusu olduğu vurgulanmıştır; ancak, Türk toplumu için ailenin yeri ve önemi bir başkadır. Türk toplumunun temelinde aile vardır. O nedenle, savaşlar, krizler, yokluklar bizi yıpratmış; ama, yıkamamıştır.

Bu bakımdan, aile, belki yerine başka bir şeyle ikamesi mümkün olmayan yegâne kurumdur. Yüzyıllardan bu yana bu böyledir. Uzay çağı birçok kurumu gereksiz kılmış, boşa çıkarmış ya da tepeden tırnağa değişikliğe uğratmıştır; ama, ailenin önemi kesinlikle azalmamıştır. Aile kurumunu ihmal eden toplumlar, ne denli gelmiş olsalar da, kötü alışkanlıkların, kültürel yozlaşmanın ve toplumsal çözülmenin önüne geçmekte yetersiz kalmaktadırlar.

Aile, bütün toplumlar için önemli olmakla birlikte bizim için âdeta kutsaldır. Dinimiz bunu der; geleneklerimiz, göreneklerimiz bunu der; Anayasamız da bunu der. Aile bizim için o kadar önemlidir ki, Türk toplumu âdeta büyük bir aile olmuştur.

Sayın Araslı'nın yasanın geneli üzerinde yaptığı konuşmada, Diyanet İşleri Başkanının danışma kurulunda yer almasıyla ilgili yorumunu kabul etmiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kuruluştur. Bir temsilcisinin danışma kurulunda yer almasının laikliğe aykırı olduğunu iddia etmek, bizatihî Diyanet kurumunun varlığının laikliğe aykırı olduğunu ileri sürmek anlamına gelir. Unutmayınız ki, Diyanet kurumu, Büyük Önder Atatürk'ün önemli eserlerinden biridir. Bugünkü diyanet modeli, O'nun İslam dünyasına kazandırdığı benzeri olmayan, orijinal bir yapıya sahiptir. Ailenin sorunlarıyla ilgilenecek olan bu kurulda, bir anayasal kurum olan Diyanet temsilcisinin bulunması kadar tabiî bir şey olamaz, olmadığını düşünüyoruz. Bunun çok faydalı ve gerekli olduğuna da inanıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

15 inci maddeye geldiğimiz zaman, 15 inci maddede, kurul, Başbakanın ya da bakanın seçeceği 5 üye, Adalet Bakanının seçeceği 1 üye ve Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulundan Diyanet İşleri Başkanlığına, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Özürlüler İdaresi Başkanlığına varıncaya kadar çok geniş yelpazede kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmaktadır.

Kurul, genel müdürlüğün yürüteceği araştırma projeleri arasından hangilerine öncelik verileceğinden tutun da, ulusal ve uluslararası sosyal amaçlı vakıf, dernek ve federasyon ile gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılmasına, aile yapısı üzerinde etkili olabilecek yayınlardan genel müdürlüğün görev alanına giren mevzuat konusuna kadar pek çok alanda görüş ve tavsiyelerde bulunabilmektedir.

Kurulun çok geniş yelpazeden ilgili ve yetkililerce oluşturulması, aile araştırma kurumu genel müdürlüğünün etkisini artıran bir faktör olacaktır. Bu durum, kurumun, Emniyet Genel Müdürlüğüyle, Diyanet İşleri Başkanlığıyla, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiyle, yani, devletin üst seviyede bütün kurum ve kuruluşlarıyla aktif işbirliği yapabilmesi anlamına gelmektedir. Bu, aynı zamanda, adı geçen kurumlar, özellikle aileyle ilgili konularda gözü kapalı olarak görev yapmayacak demektir. Aile araştırma kurumu genel müdürlüğünün yapacağı araştırmalar, bu kurumların yolunu aydınlatan el feneri gibi olacaktır.

Öte yandan, Avrupa Birliği müzakere sürecinde, kurumun yeniden yapılandırılması ayrıca önem arz etmektedir; çünkü, Avrupa Birliğine üye ve aday ülkelerin aile bakanlarının yıllık mutat toplantılarıyla belirlenen aileyle ilgili ortak gündemin gerçekleşmesi ve takibi, kurum marifetiyle gerçekleştirilecektir.

Değerli arkadaşlar, esasen, aileye bu kadar çok önem atfedip, misyonlar yükleyip, sonra da sadece seyretmek mümkün değildir. Maalesef, bugüne kadar aileye verilen önem sadece lafta kalmıştır. Bu nedenle, sosyal, ekonomik ve küresel gelişmeler ve krizler, ilk önce ve en fazla aileyi etkilemiş, doğrusu epey de hırpalamıştır.

Nitekim, boşanma oranlarına baktığımız zaman, 1996 yılına kadar değişmeyen bir yapı, 1997 yılından 2000 yılına kadar bir azalma, 2000 yılında ise bir artış olduğu gözükmektedir. Yine, aynı şekilde, intihar oranlarında 1997 yılına kadar dalgalanmalarla birlikte bir artış, bu yıldan 2000 yılına kadar az miktarda bir düşüş gözlenmekte, 2001 yılında ise önemli bir derecede artış gözükmektedir.

Ancak, ekonomik ve sosyal gelişmeler aileyi etkilediği kadar, aile de ekonomiyi ve sosyal yapıyı etkilemektedir. Ailenin zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine getirememesi, toplumda dezavantajlı kesimleri sokağa ve çaresizliğe itmektedir. Ailenin birtakım gelişmelerden olumsuz etkilenmesi, zayıflaması, yıpranması, aynen toplumsal gelişmelere yansımaktadır. Sözgelimi, aile ekonomik nedenlerle geçim zorluğu mu yaşamaktadır, boşanmalar artar, aile içi şiddet artar, çocuklar olumsuz etkilenir. Aynı zamanda, suç oranlarında da artış, emniyet güçlerini ve adalet mekanizmasını artan suç oranları karşısında mücadele etmeye sevk eder. Onun için, millî eğitimin sorunlarını mı çözmek istiyorsunuz; aileden başlayacaksınız. Adaletin sorunlarını mı çözmek istiyorsunuz; aileden başlayacaksınız. Güvenlik sorunlarıyla mı boğuşuyorsunuz; aileye önem vereceksiniz. Aileye gerekli önemi vermeyen hiç kimse, temel meselelerden hiçbirine kalıcı çözüm üretemez.

Eğer, Türkiye, gelişme potansiyelini etkili bir şekilde kullanmak istiyorsa, modern uygarlık yolunda daha hızlı adımlarla ilerlemek istiyorsa, aile kurumunu güçlendirecek tedbirleri derhal hayata geçirmek zorundadır.

Küreselleşmeyle birlikte toplumsal ilişkilerin giriftleşmesi, aileyi etkileyen sebeplerin de giriftleşmesi anlamına gelmektedir. Onun için, aileye, yüklendiği misyona paralel önem verilmek isteniyorsa, lafla önem verme dönemi artık geride kalmıştır. Türkiye'nin lafla çözeceği hiçbir meselesi yoktur. Bu nedenle, aile araştırma kurumuna ihtiyaç var, kurumun araştırmalarına ihtiyaç var, kuruma çalışmalarında yol gösterecek danışma kuruluna ihtiyaç var ve hepsinden önemlisi, kurumla ilgili diğer kurum ve kuruluşların çok sıkı işbirliğine ihtiyaç var. Bir benzetme yapmak gerekirse, sanayi kuruluşları için ar-ge faaliyetleri neyse, toplum ve aile için de aile araştırma kurumunun yapacağı çalışmalar odur.

Türkiye'de 15 070 093 hane halkı bulunmaktadır. Boşanma ve intihar olaylarının, aileiçi şiddet olaylarının artması, aile için ciddî tehdit ve tehlike ise de, bu oranların Batıya oranla düşüklüğü, yine de yüreğimizi serinletmektedir.

Ancak, ne var ki, son yıllarda, evlenmenin demode olduğu, bitmez tükenmez propagandalarla işlenmekte ve evlilik dışı ilişkiler âdeta özendirilmektedir. Bu propaganda önlenmelidir. Tarımı ve sanayii teşvik etmek gibi, aile kurumunu da teşvik etmek, bizim için çok önemlidir. Özendirici birtakım önlemlerle ve teşviklerle bekârlığın değil, evliliğin sultanlık olduğunu ispatlamamız gerekiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kaç tane, onu da söyle...

FATMA ŞAHİN (Devamla) - Galiba evliliğin özendirilmesi için devlete, yuvanın yıkılmaması için asıl biz kadınlara görev ve sorumluluk düşmektedir; çünkü, aile bizim her şeyimizdir.

Bu düşüncelerle, bu yasanın bütün çalışanlara hayırlı olmasını ve halkımıza da hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Madde üzerinde, şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 inci madde üzerinde, şahsım adına söz aldım.

Bu tasarının hazırlanmasında, Cumhuriyet Halk Partili, bilhassa bayan milletvekillerinin de katkısı olmuştur. Bu süre içerisinde, bu tasarının görüşülmeye başlandığı andan itibaren, bir engelleme içerisinde olmadığımızı, bir kere daha belirtmek istiyorum. Sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama görevini layıkıyla yapabilmesi için, hiç olmazsa, 368 kişilik İktidar Partisinin, karar yetersayısına zemin hazırlayacak 134 kişisinin salonda bulunması ve Sayın Başbakan gelmeden de bu salonda bulunmaları gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz oturuyorduk.

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz oturabilirsiniz!

Ben, Sayın Başbakana, sizler adına teşekkür ediyorum; çünkü, salona devamınızı sağlamıştır Sayın Başbakan ve grup yöneticilerini de büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Siz de madde üzerinde konuşun Sayın Koç!

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, herhalde, Kızılcahamam'daki istişare toplantısı tam yeterli olmadı ki, Sayın Başbakan, kendisi katılarak sizin devamınızı sağlamaya çalışıyor; bunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, konu, aile... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçişlerimize karışma!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne içişleriniz kaldı, ne dışişleriniz kaldı!

HALUK KOÇ (Devamla) - Konu, aile...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçişlerimize karışamazsınız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederlerse, konuşmama devam etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Fırsat bulursam, ifade edeceğim Sayın Başkan.

Aileden bahsediyoruz, aile kurumunun öneminden bahsediyoruz. Bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bir aile olarak görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisini bir aile olarak görmenin ötesinde, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin yaşatıldığı, yaşandığı bir yer olarak görüyoruz. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, tatsız birtakım olaylar oldu. Bunu, Sayın Başbakan buradayken, bir kere, ifade etmek istiyorum ve altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Meclis üyelerine, milletvekillerine ayrılan alt salonda, akşamleyin, Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili arkadaşlarımız da oruç açmak için, iftarlarını yapmak için bulunurlarken, orada, bir misafir öğrenci grubunun, bir iktidar partisi milletvekilinin başkanlığında, iftar yapıldıktan sonra, şarkılar ve ilahiler söylediğine tanık olunuyor. Bu, çok önemli bir olay ve bu konuda bir uyarı ya da bir ifadede bulunan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine karşı da, birkaç iktidar partisi milletvekili ve yanında bulunan danışmanlar tepki göstererek, Cumhuriyet Halk Partisinin hükmî kişiliğini de hedef alan, çok yakışıksız sözler sarf ediyorlar. Ben, üzüntülerimi bildirmek istiyorum.

Bu çatı kutsaldır. Bu çatı bir ailedir. Bu çatı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini yaşatan ve yaşatacak olan bir çatıdır. Burada, sorumluluğu olanları, sorumluluklarını yapmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olanlardan... Kendisiyle telefonla görüştüm akşamleyin... Kendisine, bir kere daha görevini hatırlatmak istiyorum.

Bu arada, Adalet ve Kalkınma Partisinden İdare Amiri Arkadaşım, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek'e de gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

661 sıra sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının "Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu" başlıklı 15 inci maddesinin (o) bendindeki "Genel Müdürü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve Genel Müdür Yardımcısı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Sadullah Ergin                           Hasan Kara                          Gülseren Topuz

                   Hatay                                       Kilis                                      İstanbul

           Mehmet Ceylan                                                                         Recep Özel

                 Karabük                                                                                   Isparta

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde 15. - Aile ve Sosyal Araştırmalar Kuruluna birim daire başkanları dahil edilmiş; ancak, bunların amiri olan Genel Müdür Yardımcısı unutulmuştur. Bu değişiklikle bu eksikliğin giderilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulunun görevleri

MADDE 16. - Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulunun görevleri şunlardır:

a) Genel Müdürlüğün görevleri içinde yer alan araştırma projelerinin öncelik sırası ve uygulanacak projeler hakkında görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.

b) Ulusal ve uluslararası sosyal amaçlı vakıf, dernek, federasyon ve gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılması hususunda görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.

c) Sosyal, ekonomik ve kültürel faktörleri itibarıyla aile yapısına etkili olabilecek yayınlar konusunda ilgili kuruluşlara görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.

d) Genel Müdürlüğün görev alanına giren mevzuat konusunda görüş ve öneri oluşturmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Sorumluluk ve Yetkiler

Yöneticilerin sorumlulukları

MADDE 17. - Genel Müdürlüğün her kademedeki yöneticileri, yapmakla yükümlü oldukları hizmet ve görevleri, Genel Müdürün emir ve direktifleri doğrultusunda mevzuat hükümlerine, Genel Müdürlüğün amaç ve politikaları ile stratejik plânına, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten bir üst kademeye karşı sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 17, 18 ve 19 uncu maddeleri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Aile, bireyin sosyalleşmesinde, kimlik kazanmasında ve toplumda norm ve değerlerin özümsenerek gelecek kuşaklara aktarılmasında etkili olan temel sosyal kurumdur. Aile, bu özellikleri ve yerine getirdiği görev ve işlevleriyle insan hayatında ve dolayısıyla toplum hayatında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Aile kurumunun önemi, niteliği gereği üstlendiği bu fonksiyonların aile dışında başka bir kurum tarafından aile kadar başarılı ve istikrarlı bir şekilde yerine getirilemeyişindedir; yani, aile, niteliği ve işlevleriyle toplumda ikamesi olmayan bir kurumdur.

Toplum ve onun en üst organizasyonu olan devlet, her şeyden önce kendisini oluşturan fertlerin huzurlu, mutlu, refah içinde, özgür ve güvenli bir hayat sürmelerini mümkün kılmak için vardır. Ailenin insan ve toplum hayatındaki bu büyük önemi nedeniyle toplumların bu temel birime karşı kayıtsız kalmaları mümkün değildir. Aile ile toplum ve dolayısıyla devlet arasında sürekli bir ilişki ve karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Toplumda meydana gelen ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal gelişme ve değişmeler aileyi de etkiler ve onu birtakım değişimlere zorlar; yani, aile kurumu, bir toplumda statik bir yapıya sahip değildir; aksine, toplumdaki hareketlilikten etkilenen dinamik bir yapıya sahiptir. Bu yüzden, toplumda meydana gelen değişim ve gelişmelerin aile üzerindeki etkileri, aile yapısında ne tür değişimlere yol açtığı ve bütün bunların ne yönde gerçekleştiği, doğan sonuçların olumlu mu olumsuz mu olduğu gibi konular ve bu konular üzerinde araştırmalar yapmak, aile araştırmalarının temel başlıklarıdır. Aile ile toplum arasındaki bu dinamik ilişki ve etkileşim süreci, ailenin yapısına, tipine, fonksiyonlarına ve aile içi rollere kadar hemen her alanda birtakım değişimlere uğramasına yol açmakta, ailede meydana gelen bu değişimler toplumu da etkilemektedir. Aile ile toplum arasındaki bu ilişki, zaman zaman bir çatışma, zaman zaman da bir uyum şeklinde gerçekleşmektedir. Şüphesiz ki, bu ilişkide arzulanan, çatışma değil uyumdur. Aile ile toplum arasındaki bu etkileşim ve ilişki sürecinde tarafların denk olmadığı, toplumun, sahip olduğu güç ve cesameti nedeniyle çok daha ağır bastığı gerçeği dikkate alınırsa, bu ilişkide bir çatışma ve aile aleyhine sonuçların doğmasını önlemek için, toplumun aileye karşı özel bir duyarlılık geliştirmesi gereği ortaya çıkar. Zira, aile, bu ilişki sürecinde varlığını sürdürememe, toplum ve insan hayatı için ikame edilemez olan fonksiyonlarını yerine getirememe gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir.

Başta hızlı kentleşme, göç ve sanayi devriminin dayattığı yeni yaşama biçimleri ve değerleri aile kurumunu bir parçalanma ve dağılma sürecine itmiş ve aile kurumunun, yukarıda bahsettiğimiz temel fonksiyonlarını yerine getiremeyecek derecede zayıflamasına yol açmıştır.

Sanayileşmenin aileyi olumsuz yönde etkilemesi gerçeği ülkemiz için de geçerlidir. Hızlı kentleşme, iç ve dış göç -hazırlıksız yaşadığımız ülkemizde- aileyi bir dağılma ve parçalanma sürecine sokmuştur. Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan sorunlar, düşük oranda da olsa, artan bir şekilde Türk ailesini de etkilemektedir. Örneğin, boşanmalar artmakta, tek ebeveynli ya da parçalanmış aileler çoğalmakta, uyuşturucu kullanımı özellikle gençler arasında artmakta, cinsel ve diğer adi suçlarda artış gözlemlenmektedir. Kısacası, bütün bu gelişmeler nedeniyle Türk ailesi, sahip olduğu geleneksel gücünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Ayrıca, ülkemizde aile politikaları uygulamaları zayıf, dağınık ve bütünlükten yoksun bir görünüm arz etmektedir. Bu dağınıklığın sebebi, bizde, ailenin, canlı, somut etki eden ve etkilenen sosyal, kültürel ve ekonomik bir temel ünite olarak devlet politikasının dışında olmasıdır.

Devlet, vatandaşlarının ve toplumun huzurlu, müreffeh ve güvenli bir hayat sürmelerini mümkün kılmak için vardır. Bunları gerçekleştirmenin yolu ise, sosyal politikalarla mümkündür. Devlet, sosyal devlet niteliğini de bu politikaların gücü ve yaygınlığı ölçüsünde kazanmaktadır.

Günümüzde gelişmiş ülkelerin yaşadığı ve içinden çıkılmaz hale gelmiş sorunları yaşar hale gelmemek için, Türkiye'nin, sahip olduğu bu avantajını iyi değerlendirerek, Türk ailesini koruyucu ve güçlendirici politikalar geliştirme gereği ortaya çıkmıştır.

Bu sebeplerle, Türk toplumunun temeli olan ve anayasal korumayı haiz aile kurumunun korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın artırılması için ve bu kurumla sürekli etkileşen toplumsal yapının var olan ve olması muhtemel risklere karşı korunması için, Aile Araştırma Kurumunun yasal çerçevesini tamamlamak bugün bizlere kısmet olmaktadır.

Aile Araştırma Kurumu, kuruluşundan bugüne kadar gerçekleştirdiği çeşitli etkinliklere karşın, ne yazık ki, birçok hukukî ve bürokratik sorunlar yaşamıştır. Bu süreçte, kurum, aslî görevlerini ve fonksiyonlarını icra edemeyecek hale gelmiştir. Yaklaşık on yıldır süren bu hukukî belirsizlikler, personel ve bütçe yetersizlikleri içinde varlığını sürdüren Aile Araştırma Kurumu, yaşanan toplumsal sorunların çözümünde etkili politikalar üretmek için yeniden yapılanma sürecine girmiştir.

Aile kurumuna, devletimizin, başta Anayasa, kalkınma planları ve hükümet programı olmak üzere çeşitli platformlarda verdiği önem ve Türk ailesinin bugün ve gelecekte karşılaşacağı sorunlar, aileyle ilgili bir bürokratik mekanizmanın oluşturulması ihtiyacını ortaya koymuştur.

İşte, bütün bu ihtiyaçların ve gerekçelerin ışığında, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanarak yasalaşması için Meclise sunulmuştur. Böylece, Aile Araştırma Kurumunun yasal sorunları ortadan kaldırılacak, buna bağlı olarak yaşanan idarî ve kurumsal problemler de halledilerek, kuruluş amaçlarının gereği olan araştırma, eğitim, planlama çalışmaları daha etkin bir biçimde sürdürülecektir. Böylece, Anayasa, hükümet programı ve kalkınma planlarında öngörülen, aileyle ilgili politikaların hayata geçirilebilmesi için kurumsal bir yapı gerçekleştirilmiş olacaktır. Ayrıca, yeni kurulacak olan genel müdürlük, Avrupa Sosyal Şartında taahhüt edildiği gibi, ailenin ekonomik, yasal ve sosyal bakımdan korunması için öncü ve sorumlu bir birim olarak gerekli çalışmaları yürütecektir.

Kanunun 17 nci, 18 inci ve 19 uncu maddelerine gelirsek:

17 nci madde, yöneticilerin sorumluluklarıyla ilgilidir. Burada, birey ve kurum hedeflerini bütünleştirerek, çalışanları işe güdüleme, değerleme, eğitme ve kurumun başarısını geliştirme amacı güden bir kurumsal yapılandırmada her kademe yöneticilerin bir üst kademeye karşı sorumlulukları bulunmaktadır ve bu madde, bu sorumlulukları belirleyen bir maddedir.

18 inci madde, koordinasyon ve işbirliğiyle ilgilidir. Genel müdürlüğün görevlerinden bir tanesi de, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle işbirliği yapmak, bunların sosyal alandaki çalışmalarına destek sağlamak, müşterek projeler gerçekleştirmek ve uygulamaktır. Aile yapısı ve sorunlarıyla ilgili gelişmeler konusunda mevcut durumun ve sorunların saptanması, çözüm önerilerinin geliştirilmesi için, yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da bulunan kurum ve kuruluşlarla da yakın diyalog ve işbirliği içinde olunacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

19 uncu madde, yetki devriyle ilgilidir. Yetki devri, işi başkasına devretmenin ve işin birçok insan tarafından daha kolay yapılmasını sağlamanın en etkili yoludur. Yetki aktarımı, yöneticinin daha az doğrudan katılımıyla daha iyi sonuçlar verir; ayrıca, maliyet etkinliğinin, iş zenginliğinin, yüksek moralin, daha az kaosun ve daha girişimci takım üyelerinin gelişmesine katkıda bulunur.

Yönetici, devrettiği yetkilerini astlarının da yapabilmeleri için, önce onlara güvenmesi, onları hazırlaması, yardım etmesi, hedef gösterip, onlardan ne beklediğini doğru ve açık şekilde belirlemesi ve onlara araç temin etmesi gerekir.

Kendine güvenildiğini ve sıkı takip ve kontrolden uzak bulunduğunu hisseden ve bilen personel, almış olduğu formasyon ve sorumluluk duygusu ve kendine tanınan belli ölçüde özerklik nedeniyle işine daha çok ilgi duyar, ortak hedeflere katılır ve işin sonunu en iyi şekilde bağlama isteği içerisinde bulunur.

Burada verilen yetkinin, neleri yapıp neleri yapmama noktasını ifade ettiği açık olmalıdır. Verilen yetki, yetkiyi veren tarafından tüm sorumluluğun devredilmesi anlamına gelmemektedir. Genel müdür ve diğer yöneticiler, yetkilerinin tamamını devretse bile, sonuçtan sorumludur. Yetki devri, hiçbir zaman yetki terki değildir ve yetki terki anlamına gelmemelidir. Yöneticiler sorumluluklarını devredebilir; ama, bunların hesabını vermekten hiçbir zaman kaçınamaz.

Yönetici, personele aktardığı yetkiyi ilgili herkese duyurmalıdır. Bir sorumluluk bir personele devredilmeden önce, gerekli raporlar ve öteki kontrol süreçleri dikkate alınmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, kanunun ülkemize hayırlar getirmesini diler, yaklaşan ramazan bayramınızı kutlar, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Göksel.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Koordinasyon ve işbirliği

MADDE 18. - Genel Müdürlük, ana hizmet ve görevleriyle ilgili konularda, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktan sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yetki devri

MADDE 19. - Genel Müdür ve her kademedeki Genel Müdürlük yöneticileri, sınırlarını açıkça belirlemek ve yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki devri uygun araçlarla ilgililere duyurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Atama

MADDE 20. - 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan memurlardan Hukuk Müşaviri ile Daire başkanları, Genel Müdürün teklifi üzerine Başbakan veya Bakan tarafından, diğer personel ise Genel Müdür tarafından atanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 661 sıra sayılı Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Teşkilat yasasını çıkardığımız Aile Araştırma Kurumu, amaç maddelerinde de gördüğünüz gibi, millî bekamızın en önemli teminatı olan aileyle ilgili projelerin geliştirileceği ve araştırmaların yapılacağı olmazsa olmazlarımızdan birisidir.

Uzun yıllardır askıda bırakılmış, gelgitleri yaşamış olan kurum teşkilat kanunu, AK Parti hükümeti tarafından Meclisin gündemine sunulmuştur. Lakin, bu kadar kutsal, bu kadar geciktirilen, bu kadar değer verilen kurumun yasalaşmasıyla ilgili mesuliyetin sadece iktidar partisine ait olmadığını, en az kadın milletvekillerinin katkıda bulunduğunu söyleyen muhalefet partisinin de bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.

Bu arada, bir espriyle geceye renk katmak istiyorum. Sayın Başkan "bizim partinin kadın milletvekilleri katkıda bulundu" dedi; ama, ailenin cinsiyeti yoktur, aile, kadınıyla erkeğiyle bir bütündür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizim partide, kadınlar, erkekler hep birlikte katkıda bulundular; bunu, biz, özel hayatımızda da böyle yapıyoruz.

Bunca ihmal edilmişliği ve geciktirilmişliği sona erdiren ve topluma böyle bir kurumu kazandıran yasanın oylandığı Mecliste olmanın onur ve gururunu taşıyor ve bu duygularımı sizlerle paylaşmaktan kıvanç duyuyorum. Lakin, gecenin bu saatinde bu yasayı hızlandırmak için de konuşmamın bir kısmını kesmiş bulunuyorum. Onun için şimdiden affınıza sığınıyorum.

Aile, hepimiz için o kadar kutsal ve bağlayıcı bir ifadedir ki, hayatımın her kesiminde, hayatımızın her kesiminde, büyümüş grup ilişkilerimize de o ailenin içindeki kutsallığı, güveni ve samimiyeti taşımak ister ve birbirimize "bizler aile gibiyiz" deriz.

Aile, bağlılık, fedakârlık ve hoşgörü kavramlarını en yıkından tanıdığımız yerdir; kültürel ve ahlakî algılamalarımızın geliştiği, ilklerimizi fark etmeden öğrendiğimiz birincil eğitim ocağımızdır.

Anayasanın 41 inci maddesinde yer alan "aile, Türk toplumunun temelidir" ifadesi, hepimize büyük sorumluluk yüklemektedir. Teşkilat yasasını çıkardığımız Aile Araştırma Kurumu, Anayasanın devlete yüklediği görevlerin yerine getirilmesine yönelik bu sorumluluğunu, çizeceği yol haritaları ve kurumlarla yapacağı işbirlikleriyle büyük ölçüde taşıyacaktır.

Elbette, aileye verdiğimiz değer, sadece tanımlar ve kurumlar içinde kalmamalıdır. Çünkü, bir tanıma ve kuruma verdiğiniz değer, onun için ürettiğiniz fikir, tükettiğiniz emek ve ayırdığınız bütçelerle daha da anlamlı olacaktır.

Evet, aile çok önemlidir; çünkü, onun yerine hiçbir kurumu ve tanımı ikame edemezsiniz. Ailenin her bireyini, yaşlısını gencini, kadınını erkeğini, sorunlarını ayrı ayrı tartışıp konuşlandırabilirsiniz; ama, emin olunuz ki, bireyleşen her sorunun çözüm yerinin, yine, aile olduğunu göreceksiniz; çünkü, sevginin, hoşgörünün, merhametin ve işbirliğinin karşılıksız ve cömertçe kullanıldığı, sorunların, yine, kolayca çözüldüğü yer aile kurumudur.

Biz, biliyoruz ki, güçlü devletler gücünü güçlü aile yapılarından alırlar. Bizim ailemiz ve aile yapımız bunun en güzel örneğidir. Aynı sosyal ya da ekonomik gelişmeler başka kültürlerde toplumsal infiale sebep olurken, biz, güçlü aile yapısıyla, bunu, çok farklı ve yumuşak geçebiliyoruz; ancak, şehirleşmeler, büyük şehirlere göçler, iletişim araçlarının olumlu ya da olumsuz etkisiyle bu aile yapısını muhafaza etmek, maalesef, güçleşmektedir.

Teşkilat yasasını çıkardığımız bu kurum, dilerim ki, ülkemizde ailemizin güçlü kalmasına gereken katkıyı sağlayacaktır.

Unutmayalım ki, kurumlar, arzu ettiğimiz hedeflere ve insanı mutlu kılmaya sadece ve sadece araçtır. Yasalarla kurduğumuz ve tanımladığımız kurumların verimliliklerini sağlayacak olan, hizmetini maksimum seviyeye çıkaracak olan, o kurumlarda çalışan ve faaliyetlerde ilgili, gerekli kararları alan personel ve yöneticileridir.

Aile Araştırma Kurumu, insan ilişkilerinin çok önemli olduğu kurumlardan biridir. Bu kurumun başarısı ve arzu edilen projeleri hayata geçirmesi, görevlendirilecek kişilerle doğrudan ilişkili olacaktır. Konuya bu açıdan baktığımızda, personelin işe alınması, performans değerlendirmesi, yükselme ve sorumluluk alma usullerinin açıklıkla belirtilmesi, insan verimliliği ve hizmet kalitesi açısından önem taşımaktadır.

Sivil toplumla olan ilişkilerde, çalışanların bakış açısıyla sınırlı tercihler yapılmamalıdır. Hem personelin seçiminde hem sivil toplumla olan işbirliklerinde toplumun tümünü kapsayan ve kamunun duygularını iyi temsil edecek kimlik ve kişiliklerin seçimine özen gösterilmelidir.

Kurum yöneticileri, kurumun amaçları ile güncel yaşamı buluşturmalıdır, bunun için uygulama alanları yaratmalıdır. Toplumla olduğu kadar diğer kurumlarla da, aileyi önceleyen felsefelere önayak oluşturmalıdır. Bakanlıkların altlarında kurulacak organizasyonlar ile çıkaracağımız yasalarda, bu kurum, mutlaka, her konuda aileyi önceleyecek felsefe geliştirmelidir.

Sosyal dokumuzun vazgeçilmezi aileyle ilgili çalışmalar, kurum ile sivil toplum, üniversiteler ve diğer araştırma kurum ve kuruluşlarıyla ilgili ciddî bir işbirliği gerektirmektedir.

Bu kurumlarda çalışan personelin eğitimleri kadar, sosyal kimlikleri, iletişime açık olmaları çok önemlidir. Toplumun taleplerini anlayıp bunlara uygun projeler üretmek, projeleri verimli sonuca ulaştırmak, personelin yetişmişliğiyle doğrudan orantılıdır.

Her yasa, bireyi, aileyi doğrudan etkileyeceğinden, alacağımız kararlarda, oluşturacağımız bütçede aileye mutlak öncelik verilmelidir.

Sözlerime son verirken, kurumun ve yasanın güzel hizmetlere vesile olacağını düşünüyor, güçlü devletlerin güçlü insanlardan, güçlü insanların güçlü ailelerden yetişeceğini unutmamamız gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum.

Böyle bir onuru yaşattığı için, bu yasayı önümüze getiren, başta Başbakanım olmak üzere, Kabinenin bütün üyelerine, çok emekleri olan Sayın Bakanıma, emeği geçen bütün arkadaşlara huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

İyi akşamlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın İncekara.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Kadrolar

MADDE 21. - Kadroların tespiti, ihdası, kullanımı ve iptali ile kadrolara ilişkin diğer hususlar 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığı

MADDE 22. - Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığına atanabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır.

a) En az dört yıllık eğitim veren; siyasal bilgiler, hukuk, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, işletme ve iletişim fakülteleri ile diğer yüksek öğretim kurumlarının sosyoloji, felsefe, psikoloji ve istatistik bölümlerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından onaylanmış yurt içindeki veya yurt dışındaki fakülte veya yüksek okullardan mezun olmak.

b) Yapılacak yarışma ve yeterlik sınavında başarılı olmak,

c) Sınavın yapıldığı yılın ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak.

d) Kamu personeli dil sınavında en az (C) düzeyinde başarılı olmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyle ilgili 3 önerge var; bu önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra en aykırısından başlayarak işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasının 22 nci maddesi "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığına" atanabilmek için (a) bendinde belirtilen dört yıllık eğitim veren ve tanımlanan meslekler arasına sosyal hizmetler bölümünün de eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Lokman Ayva

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aynı mahiyette, hiç değişikliği olmayan ikinci önerge Sayın Mahmut Durdu tarafından verilmiştir. Bu bakımdan, aynı olduğu için, onu bilgilerinize sunuyorum, okutmuyorum.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

661 sıra sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığı" başlıklı 22 nci maddesinin (a) bendindeki "işletme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ev ekonomisi yüksekokulu" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Sadullah Ergin                           Hasan Kara                         Gülseren Topuz

                   Hatay                                       Kilis                                     İstanbul

           Mehmet Ceylan                                                                         Recep Özel

                 Karabük                                                                                  Isparta

BAŞKAN - Bu önerge, en aykırıdır önergedir; şimdi, bu önergeyi işleme alıyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde 22.- Dört yıllık eğitim veren ev ekonomisi meslek yüksekokulu mezunlarının aldığı eğitim, aile ve sosyal araştırma uzman yardımcılığı için öngörülen nitelikleri taşıdığından, bu değişiklik öngörülmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Lokman Ayva ve Sayın Mahmut Durdu'nun önergeleri aynı olduğundan, ikisini birleştirerek tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasının 22 nci maddesi “Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığına” atanabilmek için (a) bendinde belirtilen dört yıllık eğitim veren ve tanımlanan meslekler arasına sosyal hizmetler bölümünün de eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Lokman Ayva

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulunun lisans, yükseklisans ve doktora eğitim programları incelendiğinde, aileye yönelik sosyal politikaların geliştirilmesi ve uygulanması açısından yoğun olarak eğitim aldıkları ve bu bölümlerin mezunları olan sosyal çalışmacıların ülkemizde uygulamada ve sosyal politikaların geliştirilmesinde dünyada ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yeri tartışılamaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz, birleştirilmiş olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu ikinci önerge de kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeyi kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunacağım; ancak, değişikliği bir düzeltme ile arz ediyorum: "İletişim fakülteleri ile ev ekonomisi yüksekokulu, sosyal hizmetler yüksekokulu ile diğer..."

Bu düzeltmeye Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, bu düzeltmeyle birlikte 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilen önergeler ve düzeltme çerçevesinde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanlığı

MADDE 23. - Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak, olumlu sicil almak ve tez hazırlamak kaydıyla açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar. Sınavda başarılı olanlar Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı unvanını alırlar. Başarılı olamayanlar bir yıl içinde ikinci kez sınava tabi tutulurlar. İki defa yeterlik sınavında başarılı olamayanlar, Genel Müdürlükteki memur kadrolarına atanırlar.

Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığı sınavı, tez hazırlama ile Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanlığı sınavının şekli ve uygulama esasları ile eğitimlerinin süre, esas ve usulleri, Aile ve Sosyal Araştırma Uzman yardımcıları ile Aile ve Sosyal Araştırma uzmanlarının eğitimleri yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Personel rejimi

MADDE 24. - Genel Müdürlükte, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı, Hukuk Müşaviri, Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı, Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcısı kadroları karşılık gösterilmek kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu suretle çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri ve her çeşit ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Genel Müdürlükte çalışan sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır. Söz konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Genel Müdürün teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile haziran ve aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Kadro karşılığı sözleşme ile çalıştırılacak personel, istekleri üzerine T. C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilir.

Genel Müdürlük kadrolarında çalışan memurlar, Başbakanlık personelinin yararlandığı fazla çalışma ücretinden aynı usul ve esaslara göre yararlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının "Personel rejimi" başlıklı 24 üncü maddesinin "birinci" fıkrasında yer alan "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Şube Müdürü" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Sadullah Ergin                           Hasan Kara                         Gülseren Topuz

                   Hatay                                       Kilis                                     İstanbul

           Mehmet Ceylan                                                                        Recep Özel

                 Karabük                                                                                  Isparta

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünde olduğu gibi kadroları karşılığı gösterilmek kaydıyla sözleşmeli personel çalıştırabilme imkânı tanınmış kurumlarda "Şube Müdürü" unvanlı kadrolara da bu imkân tanınmış bulunmaktadır. Eşitlik gereği "Şube Müdürü" unvanının bu maddeye eklenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Gerekçesini de dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Sözleşme ile araştırma, etüt ve proje yaptırma

MADDE 25. - Genel Müdürlük, görevleri ile ilgili olarak ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma, etüt, film ve proje gibi işleri, üniversite öğretim elemanları ile yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilere sözleşme ile yaptırabilir.

Genel Müdürlük, görev alanına giren konularda üniversiteler veya uzman kurum ve kuruluşlardan danışmanlık hizmeti satın alabilir.

Bu konulara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Görevlendirme

MADDE 26. - Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili konularda genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde çalışanlar, kendilerinin ve kurumlarının muvafakati ile Genel Müdürlükte görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilen personel kurumundan izinli sayılır ve asıl kadrosuyla ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu şekilde görevlendirilenler, görev süresince görevlendirilmeye ilişkin belgede belirtilmek kaydıyla, malî ve sosyal haklarını görevlendirildikleri kurumdan alabileceği gibi kadrolarının bulunduğu kurumdan da alabilirler.

Görevlendirilecek personel sayısı, mevcut personelin yüzde onunu aşamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27. - 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;

a) Değişik 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) bendinin değişik (11) numaralı fıkrasına, "Özürlüler Uzman Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcıları" ve "Özürlüler Uzmanlığına" ibaresinden sonra gelmek üzere de "Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanlığına" ibaresi,

b) "Zam ve tazminatlar" başlıklı 152 nci maddesinin değişik "II-Tazminatlar" bölümünün "A- Özel Hizmet Tazminatı" bendinin (i) alt bendine "Özürlüler Uzmanları" ibaresinden sonra gelmek üzere "Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanları" ibaresi,

c) Ek göstergelere ilişkin eki (I) Sayılı Cetvelin "I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün (h) bendine "Özürlüler Uzmanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanları" ibaresi,

Eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, 27 nci maddeye "Değiştirilen hükümler" şeklinde bir başlık konulması gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ifadesiyle "Değiştirilen hükümler" başlığını koymak kaydıyla 27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28. - 13.4.1990 tarihli ve 423 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, 28 nci maddeye de "Yürürlükten kaldırılan hükümler" başlığını koymamız gerekiyor.

BAŞKAN - Madde başlığı "Yürürlükten kaldırılan hükümler" şeklinde belirlenmek üzere 28 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yayımlandığı tarihte, mülga 396 sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş olan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı ile mülga 514 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 536 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş olan Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğüne ait her türlü haklar, bütün döşeme ve demirbaş eşya, taşınır ve taşınmaz mallar ile taşıtlar, bu Kanunla kurulan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne devredilmiş sayılır.

Genel Müdürlüğün 2004 Malî Yılı harcamaları, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun ilgili bölümünde Maliye Bakanlığınca yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Aile Araştırma Kurumu Başkanlığının 2004 yılı Başbakanlık bütçesinde yer alan ödeneklerden karşılanır.

BAŞKAN - Geçici madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Ekli (I) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele "Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü" bölümü olarak eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının Ek-I Sayılı Listesinde yer alan GİH sınıfındaki ve 6 ncı derecedeki Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı 2 adet kadro ile GİH sınıfındaki ve 9 uncu derecedeki Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı 1 adet kadronun, kadro unvanının "Gece Bekçisi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Sadullah Ergin                          Hasan Kara                          Gülseren Topuz

                   Hatay                                      Kilis                                      İstanbul

              Recep Özel                                                                        Mehmet Ceylan

                  Isparta                                                                                  Karabük

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı kadroların bağlı olduğu özel mevzuatın farklı olması, ileride bu hizmetin Genel Müdürlükte yürütülememesine neden olacağı için, Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı kadroların "Gece Bekçisi" olarak değiştirilmesi gereklidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi, kabul edilen önerge doğrultusunda ve eki cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - Mülga 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş olan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı personeli olup, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bulunan 514 ve 536 sayılı Kanun Hükmünde kararnameler ile kurulmuş olan Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı kadrolarına atamaları yapılmış olanlardan yine aynı Müsteşarlığın Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü kadrolarına atamaları yapılmış olan personel ile Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı kadrolarına atamaları yapılan personelden, bu Kanun ile yapılan düzenleme nedeniyle kadro ve görev unvanı değişmeyenler yeni kadrolarına hiçbir işlem yapmaya gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Kadro ve görev unvanı aynı olanların atamasında, ihdas edilen kadro sayısının personel sayısından az olması durumunda, Genel Müdürlükte geçen hizmet süresi fazla olanların öncelik hakkı vardır.

Bu Kanun uyarınca yapılan düzenlemeler nedeniyle kadro unvanı değişen veya kaldırılanlar ile kadro ve unvanı değişmediği halde yukarıdaki fıkra uyarınca atanmış sayılamayanlar, durumlarına uygun kadrolara altı ay içerisinde atanırlar. Atama işlemi yapılıncaya kadar Genel Müdürlükçe ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilirler. Bunlar yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî haklarını almaya devam ederler. Söz konusu personelin, atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarı, eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az olması halinde, aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.

İkinci fıkra uyarınca ataması yapılamayan personel, altı aylık sürenin bitiminden itibaren beş gün içerisinde Devlet Personel Başkanlığına liste halinde bildirilir. Bu personel Devlet Personel Başkanlığınca 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin iki, üç, dört ve beşinci fıkralarında belirtilen esas ve usuller çerçevesinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilirler. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca Özelleştirme Fonundan karşılanması öngörülen ödemeler Genel Müdürlük tarafından karşılanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 3'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 4'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce uzmanlık yeterlik sınavında başarılı olup uzmanlık unvanını almaya hak kazananlar ile mülga 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 423 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 24 üncü maddesinin (b) bendi gereği uzmanlık kadrosuna atananlar, bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla "Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı" kadrolarına atanmış sayılırlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 4'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 5'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 5. - Bu Kanunla öngörülen yönetmelikler altı ay içinde hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar mevcut yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

Diğer mevzuatta Aile Araştırma Kurumu Başkanlığına yapılmış olan atıflar Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 5'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 5 kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 29. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 30. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın Bakan bu kanunun kabulü münasebetiyle bir teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı, değerli katkılarınızla yasalaşmıştır.. Hükümetimizin, başından beri üzerinde ısrarla durduğu bir konuda daha millete ve sizlere verdiğimiz sözü katkılarınızla yerine getirmiş bulunuyoruz.

Bizi, her türlü felakete rağmen ayakta tutan yüce değerlerin kaynağı ailedir. Aile, doğal sosyal güvenlik kurumudur. Eğitimde, sağlıkta, beslenmede, barınmada, güvenlikte ve asayişte sorunların gerçek çözüm kaynağı ailedir. Aileyi merkez almayan bir bakış açısıyla sorunlarımızın üstesinden gelmek, maalesef mümkün değildir. Aile, temel bir yaşama birimidir. Dolayısıyla, ferdin gerçek durumu ne olursa olsun, mutlaka fonksiyonlarını yerine getirme kabiliyetinde olan bir aileye ihtiyacı vardır; ancak, ne kadar güçlü olursa olsun ve ne kadar köklü olursa olsun, aile kurumunun da bir direnç noktası olduğunu görmezlikten gelemeyiz. Nitekim, geçmişte yapılan korkunç ihmalin faturasını bugün acı bir şekilde ödüyoruz. İşte, bu vahim boşluğu, bu, kendi haline terk edilmişliği aşacak önemli kararlardan biri, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün yeniden teşkil edilmesidir. On yılı aşkın bir zamandır aileyle birlikte ihmal edilen kurum, bugün, yeniden hukukî kimliğine kavuşmaktadır. Bu ülkede, hiçbir sorun alanı, hiçbir kurum ve hiçbir kesim kendi kaderine terk edilemez. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, pek çok ilgilisi olduğu halde, boşlukta, sahipsiz kalan, pek çok meselemizin çözüm kaynağıdır. Bu kurum, Türkiye'nin bilgi çağının gereklerine uygun bir şekilde yönetilmesi bakımından kilit bir öneme sahiptir.

Bir de, birer kör nokta olarak kalan bazı sosyal sorunlarımız var. Son yıllarda artış eğilimi gösteren uyuşturucu kullanımı böyledir; ürpererek izlediğimiz töre cinayetleri böyledir; daha kurulmadan yıkılan aileler böyledir; aile içindeki şiddet böyledir; çocuklara yönelik şiddet ve istismar böyledir; sokak çocukları olarak tanımladığımız acı gerçek böyledir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün önemli bir fonksiyonu da, ailenin eğitimidir. Özellikle yetişkin eğitimindeki boşluğun doldurulması daha özel bir çaba istemektedir, daha özel bir çaba gerektirmektedir.

Bu konularda, icracı kurumların, bilgi ve strateji ihtiyacı içerisinde oldukları açıktır. Bu sorun alanlarının her biri derinlemesine tespit ve çözüme muhtaçtır; yani, kamu yönetiminde bilgi ve strateji boşluklarının doldurulması, bilimsel bilgiden yola çıkılarak geliştirilecek çözümlerle mümkündür. Bu sorunların bir kısmı, birden çok kurum ve kuruluşu ilgilendirmektedir. Bu sorunların çözümünde, kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşlarının işbirliğine ihtiyaç vardır. Türkiye, bu ağır sorunların çözümünde, akılcı, uygulanabilir stratejiler geliştirmek zorundadır.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, aileyi odak alan temel yaklaşımla, sosyal sorunların çözümünde bir strateji merkezi olarak düşünülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki bir teşekkür konuşması için gereğinden fazla vaktinizi aldığımı düşünüyor olabilirsiniz; ancak, yapılan iş, bizim açımızdan gerçekten çok önemlidir ve bu önemi ifade etmezsem sizlere haksızlık etmiş olacağıma inandığım için, biraz ayrıntıya girdim; bağışlayacağınızı ümit ediyorum.

Ülkemiz için bu denli önem arz eden bu yasa tasarısının yasalaşması konusunda atılan bu büyük adım, müreffeh bir Türkiye özlemimizin en bariz ifadesidir.

Bu büyük adımın atılmasında emeği geçen herkese ve başta Başkanlık Divanı Üyeleri olmak üzere, Yüce Meclisin tüm üyelerine en derin duygularla teşekkür ediyor, bu konuda bizden desteklerini hiç esirgemeyen Sayın Başbakanımıza saygılarımı arz ediyorum.

Yüce Atatürk'ün 66 ncı ölüm yıldönümünde, Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyorum.

Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

4.- Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 671) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 671 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Başbakana teşekkür ediyorum; kendisi burada oldukları için sizlere hitap etme şansını yakalamış oldum. Zaten iftarlara gitmiyorsunuz, burada da kuliste oturuyorsunuz; ama, Sayın Başbakanın sayesinde, bugün, sizlere hitap etme şansını yakaladım. Bu gerekçeyle, teşekkürlerimi sunmak istedim.

Şimdi, ortada bir sorun var; ortadaki sorun: Dernekler Kanunuyla birlikte, koruma derneklerinin iş yapamaz hale geldiği. Bu gerçek. Okullarda işler yürümüyor, buna katılıyorum; ama, çözümü bu mu?! Bu konudaki eleştirilerimi sıraladıktan sonra -klasik muhalefet anlayışından uzak- sonunda, size, bu konuda bir çözüm önereceğim.

Okul aile birliklerini, kantin, salon işletme işine, parasal işlerin, akçalı işlerin içerisine çekerseniz, bakın ne olur: Okul aile birlikleri bir dernek değildir. Koruma derneği parasal işlerle ilgilenebilir; ama, okul aile birliği asla bu işlerle ilgilenmemelidir; çünkü, okul aile birlikleri okulun bir parçasıdır, eğitimle ilgilenir bunlar. Okul aile birlikleri, tıpkı öğretmenler kurulu gibidir. Okul aile birlikleri, veli-okul arasında bir işbirliği yapar, okul ile çevre arasındaki, eğitim bağlamındaki sorunları tespit etmek, onları çözmek, onların çözülmesine katkı sağlamak okul aile birliklerinin görevidir. Öğretmenler kurulunda nasıl ki eğitimle ilgili konular tartışılırsa, okul aile birliklerinde de bunlar tartışılır, bunlar tartışılmalıdır.

Eğitimle ilgili bir kurum olduğu için, bakın, size bazı konularda açıklamalar yapmak istiyorum. Türkiye'de üniversiteler, okul aile birlikleri üzerine çalışma yapmışlardır; bu konuda doktora tezleri vardır. Hatta, bu çalışmaların bazılarını Millî Eğitim Bakanlığı desteklemiştir ve ortaya çıkan bir sonuç: Türkiye'de ortaya çıkan sonuç neyse, Amerika Birleşik Devletlerinde de ortaya çıkan sonuç aynıdır. Okul aile birlikleri ile okul arasındaki en büyük problem, velinin katkı sağlamasıdır, velinin okula getirilmesidir, davet yapıldığında velinin bu davete icabet etmesidir. Yapılan araştırma sonucunda görülmüştür ki, veli, okula bir tek gerekçeyle gitmemektedir: Okula gittiğimde, benden para istenecek. Veli buna inanmaktadır, başka ülkelerde de böyledir bu iş.

Şimdi, aile birliklerini de parasal konuların içine çektiğinizde, veliler, ayağını iyice okuldan çekeceklerdir. Hele hele, eğitimde velinin önemi bu kadar artmışken, artık, veliye ikinci bir öğretmen gözüyle bakılırken, 21 inci Yüzyılda eğitim anlayışında velinin, ailenin önemi -az önce de aileyle ilgili bir yasa çıkardık- bu kadar öne çıkmışken, veliyi bu kadar geri plana itmenin ne kadar kötü sonuçlar doğuracağını hep birlikte göreceğiz.

Okul aile birliklerinin içinde, öğretmenler kurulunun seçeceği kişiler vardır. Zaten, öğretmenler töhmet altındadır. Otuz küsur kalemde okullarımızda para toplanmaktadır; fotokopi parası, karne parası vesaire. Bir de içine bu girince, öğretmenler, öğretmenler kurulunun seçeceği kişiler iyice töhmet altında kalacaklardır. Kantin hesaplarından sorumlu öğretmenler olacak. Kantine hangi firmanın malzemelerini alacağız... Promosyonlar ortalıkta gezecek. Öğretmenler, okul yöneticileri töhmet altında kalacaklar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu ana kadar millî eğitimle ilgili getirilen kanun tasarıları ya bir maddelik ya da iki maddelik. Lokal bir sorunu çözmek üzere getirilmiş maddelerdir; bu, doğru değildir. Bugün, yine, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunuyla ilgili, Millî Eğitim Komisyonunda, yine bir maddelik bir değişiklik yaptık; bunları doğru bulmuyorum.

Eğitim sistemimiz kanayan bir yaradır. Sorumlusu da siz değilsiniz, yılların problemleri birikmiş; ama "burası önemli, burası gündemde, burasında popülizm yapılır, burası Avrupa Birliği müktesebatı için acil derecede uygun" diyerek bir maddelik kanun tasarılarıyla reform yaptığınızı söylemek olanaklı değildir.

Sonra, yine, düzenlemeler net değil; bütün işi yönetmeliklere bırakıyor. Yönetmelikler her gün değişiyor. Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Millî Eğitim Bakanı kusura bakmasın, yönetmelik değiştirme şampiyonu olmuştur Bakanlığı döneminde. Tahmin ediyorum -hızına yetişemiyorum- 34 oldu, yanılmıyorsam, değiştirdiği yönetmelik sayısı. Denetimin nasıl olacağı net değildir, belli değildir.

Şimdi diyeceksiniz ki, hep eleştiriyorsun, çözüm söyle... İşte, size çözüm: Devlet hastanelerinde başhekim ayrıdır, hastane müdürü ayrıdır. Öğrenci sayısı 700'ün üzerinde olan okullarda bir personel müdürü olur, bir de eğitim lideri olur. Eğitim lideri, okulun parasal işlerine bakmaz; bir anlamda, öğretmenler kurulunun seçimiyle gelir. Yüksek lisans şartı istenir, yabancı dil bilme şartı istenir, seçimle gelmesi istenir. O eğitim liderini, yani, bir anlamda başhekimini ayrı yaparsınız, personel işlerine bakan, para işlerine bakan, veliyle, okulun bahçesiyle bu işlere bakan, tıpkı hastanelerde olduğu gibi, bir hastane müdürü yaparsınız. Bu tartışılabilir. Bunun üzerinde bu ülkede kafa yormuş insanlar var. Hiç önemli değil siyasî görüşleri. Onlardan bir görüş alınır, kamuoyunda tartışılır, sendikalarla tartışılır, bilim adamlarıyla tartışılır, bunlara çözüm bulunur.

Şimdi, yine, bakınız, daha önce verdiğim bir soru önergesine gelen cevaptaki ilginç bir şeyi açıklamak istiyorum sizlere. Koruma dernekleri işlevini yitirince, yani, bir anlamda para toplayamayınca, Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bir protokol imzalıyor ve bu protokole göre bir genelge yayımlıyor Millî Eğitim Bakanı ve Sayın Bakan diyor ki: "Buradan elde edilecek, kantin, açık alan, salon ve benzeri yerlerin okul aile birliklerince işletilmesi veya işlettirilmesinden elde edilen gelirin yüzde 1'i defterdarlığa, kalan yüzde 70'i okul aile birliklerine, yüzde 10'u ilçe millî eğitim müdürlüklerine, yüzde 20'si il millî eğitim müdürlüklerine..."

Böyle şey olur mu değerli milletvekilleri?! Madem parayı topluyorsun, hepsi okulda kalır. İlçe millî eğitim müdürlüğü nasıl buradan pay alır?! İl millî eğitim müdürlüğü nasıl buradan pay alır?!

Ben bir soru önergesi verdim, cevabını bekliyorum: İstanbul Millî Eğitim Müdürünün maaşı kaç paradır, tahmin edin. Ben tahmin edeyim mi; en az 30 milyar liradır; çünkü, yapılan bütün sınavlardan pay alır millî eğitim müdürü. Bunu hiç kimse konuşmaz. Bakanlık merkez teşkilatı için geçerli değildir bu. Müsteşar yardımcısı bunu almaz. Ben iddia ediyorum, sağlıklı bir araştırma yapılsın; yapılan bir motorlu taşıt sürücüleri kursu sınavından pay alır il millî eğitim müdürü. Yapılan herhangi bir sınav, aklınıza ne geliyorsa... Bu paylar belli oranda birikir. Bunlar doğru değil. Siz, okul aile birliğine para toplattıracaksınız... Ben, bunu siz yaptınız falan demiyorum, bunları çözelim diyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sınavdan değil, kurstan.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sınavlardan alır.

Şimdi, bakınız, bunları çözeceksek, bunları tartışalım. Bu ülkenin en önemli sorunu eğitimdir. Buna inanıyorsak hep birlikte, bunu tartışalım hep birlikte karara bağlayalım, ulusal bir uzlaşma yapalım. Siz, bu ülkede ilköğretimin ilk beş sınıfının müfredat programını değiştiriyorsunuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; müfredat programı yapmak, anayasa yapmak kadar önemlidir, ulusal bir uzlaşma gerektirir. O sıralarda benim de çocuğum okuyor, sizin de çocuğunuz okuyor, şeriatçının da çocuğu okuyor, sosyalistinin de çocuğu okuyor, dinsizinin de çocuğu okuyor, dindarının da çocuğu okuyor, Türkün de çocuğu okuyor, kendini Türkiyeli hissedenin de çocuğu okuyor; herkesin çocuğu okuyor orada. Ulusal uzlaşma olmadan müfredat programları değiştirilebilir mi?!

Bakınız, şuna karar vereceğiz biz: Bu ülkenin evlatlarını yetiştirirken piyasa adamı mı yetiştireceğiz, yoksa yurttaş mı yetiştireceğiz? Bunun kararını vermeliyiz. Önce ihaleye çıkmıştır bu müfredat programları, sonra ihaleden çekilmiştir.

Örneğin, ilköğretimin temel hedefi nedir; ayrıcalıklarımızı öne çıkarmak mıdır? Tabiî ki aramızda ayrıcalıklar var; bu ülkenin yurttaşları arasında fiziksel olarak ayrıcalıklarımız var, etnik olarak ayrıcalıklarımız var, cins olarak ayrıcalıklarımız var; ama, ilköğretimin asıl amacı, çocuklarımıza ayrıcalıkları, farklılıklarımızı değil, çocuklarımıza benzerliklerimizi öğretmektir. İlköğretimin asıl amacı budur; ama, o müfredat programlarının içeriğine baktığınızda -ki, ben uzunca bir süredir onunla tartışıyorum- ayrıcalıkları öne çıkarma mantığı vardır.

Çelişkiler vardır. Sayın Bakan "ezberci eğitime son vereceğiz" demektedir, Sayın Müsteşarı "her öğrenciye 70 şiir ezberleteceğiz" demektedir. Bir anlamda ezberci eğitime son vereceksiniz, diğer tarafta 70 şiir ezberleteceksiniz!

Ben, Sayın Bakan, Sayın Başbakan Meclisteyken, gerçekten, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu konuda Meclisi özel bir gündem maddesi halinde, müfredat programları üzerinde bilgilendirmesini istiyorum; ısrarla bunu istiyorum.

Bakın, doğabilecek bir sakıncayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu yıl, ilköğretimin ilk beş sınıfı için, pilot bölgelerde bu uygulama başladı. Gelecek yıl, bütün olarak bu programı görmeden... Neler aksadı, neler yanlış, neler eksik, neler fazla; bunu görebilmeniz için haziran ayına varmanız gerekir. Bu müfredatı tamamlayacaksınız, eksiklerinizi tespit edeceksiniz. En erken temmuzda fark edersiniz bunu. Çalışma yapacaksınız... Oysa, Bakanlık, gelecek yılın kitaplarının 11 Şubat 2005'te teslim edilmesini istiyor. Haziran ayı geldiğinde, hatalarınız, eksikleriniz varsa, nasıl tamamlayacaksınız? Siz, şubatta kitapları istediniz. İşte, bütün bunlar, bu ülkenin yanlışlarıdır.

Bakın, ben, size, yine bir başka yanlıştan örnek vereyim. Gazetelerin hepsi boy boy övgü dizdiler; 100 temel eser, her öğrenciye, her ortaöğretim öğrencisine 100 temel eser...

Değerli arkadaşlarım, tabiî, hangi 100 temel eseri seçelim diye gazetecileri çağırırsanız, şöhretli köşe yazarlarını çağırırsanız, içine de göstermelik bir tane Nazım Hikmet koyarsanız ya da bu ülkede Nazım Hikmetin karşıtı -ne diyelim- Necip Fâzıl'ı koyarsanız -bu ülkenin evlatları Necip Fâzıl'ı da okusun, Nâzım Hikmet'i de okusun; hiçbirine itirazım yok benim. Ben hepsini okumaya çalışıyorum- çok popüler olur, buna çok iyi bakarlar.

Bakınız, siz, bu çocukların evine 100 temel eseri koyun, onların üstüne anneleri örtü koyar, örtü; tıpkı ansiklopedilerin üzerine yaptıkları gibi örtü yaparlar; kitapların kabuğu yeşilmiş, buna ne renk örtü uyar, vitrinimize ne renk yakışır diye bunun hesabını yaparlar.

Siz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bir şeyi önererek okutamazsınız. Bu ülkenin Millî Eğitim Bakanlığı Kemalettin Tuğcu'yu ne zaman önerdi; size soruyorum. Ben, Kemalettin Tuğcu'nun bütün kitaplarını okudum, öğretmenimin istememesine rağmen, Talim Terbiye Kurulunun önermemesine rağmen. Tahmin ediyorum hepiniz okumuşsunuzdur. Hele köy çocukları, biraz kenar mahallede büyüyen, biraz daha yoksul ailelerin çocuklarıysanız, anneniz babanız ilkokul mezunuysa, mutlaka, Kemalettin Tuğcu'yu okumuşsunuzdur. Bunu küçümsemek anlamında söylemiyorum. Sayın Başbakan bir kayıkçının oğludur, ben de bir kamyoncunun oğluyum. Sayın Başbakan da bununla gurur duyuyordur, ben de bununla gurur duyuyorum. Bunu küçümsemek anlamında söylemedim. Yani, biz bunları okuruz, okumuşuzdur; ama, Millî Eğitim Bakanlığı bize bunu önermedi. Önermeyle, dayatmayla yapamazsınız. Popüler olabilirsiniz. Çağırırsınız... Şimdi köşe yazarlarının isimlerini vermek istemiyorum.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ver... Ver...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır vermem; sonra aleyhime yazsınlar...

Şimdi, çözümü söyleyeyim, buna da çözüm söyleyeyim. Bunun çözümü, dayatmayla 100 temel eser vermek değil, ilköğretimde okuma alışkanlığını kazandırmaktır, seçimi çocuğa bırakmaktır. Okuma alışkanlığını kazandıramadığınız takdirde, sizin önereceğiniz kitapların hiçbir katkısı olmayacaktır.

Yine, millî eğitimle ilgili. Bakınız, bedava kitap verilmesine ben hiç karşı değilim; ama, zengine de bedava veriliyor, fakire de bedava veriliyor. Bu doğru değil. İçinizde ilköğretimde çocuğu olan varsa, 6,5 milyar maaş alıyorsunuz, Allah'tan korkun; yani, 15 000 000, 20 000 000 lira bir kitap parası da verin!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Asgarî ücretle çalışmaya iş bulamıyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Onlara da bedava, holding sahibi birinin çocuğuna da bedava. Ben, bunu doğru bulmuyorum. Hele hele, bu yıl, Sosyal Yardımlaşma Fonundan da bir 150 trilyon aktarıldı galiba; bunu doğru bulmuyorum.

Fakir fukaraya bedava verilsin. Millî eğitim müdürlerinin zaten yüzde 5, yüzde 10 kontenjanı vardı, yüzde 20 yapın, yüzde 30 yapın, yüzde 40 yapın; ama, herkese bedava vermek, sorunu çözmek demek değildir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakınız, yine, bugün bir soru önergeme gelen bir cevaptan, Millî Eğitim Bakanlığı ve Vakıfbank arasındaki bir uygulamadan... Vakıfbank Genel Müdürlüğü, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e cevabında, altta şöyle bir şey yazılmış, ilk kez görüyorum -içimizde engin devlet deneyimi olan, valilik yapmış değerli ağabeylerimiz var- devlet tecrübesi olan ağabeylerimiz var. Vakıfbank Genel Müdürü en alta diyor ki: "Derin saygılarımızla."

"Saygılarımızla"yı ben biliyordum şimdiye kadar da, derin saygılarımızla... Bunun ne anlama geldiğini... Derin devlet bağlantısı mıdır; sanmıyorum. O başkalarıydı, uzmanlık alanı vardı birilerinin... Yani, onu sanmıyorum; ama, derin saygılarımızla... Yani, pek anlam veremedim.

AHMET YENİ (Samsun) - Vakıflar Bankasının yazışması öyledir, kurulduğu günden beri öyledir.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, bunun özüne geleyim. Bakın, çok ilginçtir. Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatında 2 955 personel var. 3 000 diyelim. Bu 3 000 personel maaşını Vakıfbanktan alırsa, biz de size 25 tane araç kiralarız...

Burada, sakın Millî Eğitim Bakanını töhmet altında bırakmayın. Millî Eğitimin böyle bir talebi yok, altını çizerek söylüyorum. Yalnız, Vakıfbank, bu 2 955 personelin maaşlarının kendisinden alınması karşılığında, bir özel şirketten 25 tane arabayı kiralıyor; iki ayda verdiği para 49 küsur milyar, 50 milyar... Vakıfbank iki ayda o şirkete 50 milyar ödüyor, bu 25 araba da Millî Eğitim Bakanlığının 25 bürokratına tahsis ediliyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bir de uçak versinler!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, eğer bir hak varsa ortada... Tabiî ki, bankalar promosyon verir; bize de laptop verdi. Bizim maaşımız yatıyordu; yani, muhatabı bizdik, bize verildi; hiçbir sakıncasını görmüyorum, hiçbir yanlışını da görmüyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O zaman görüyordunuz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir farkını anlatayım. Sayın laf atma şampiyonumuz, bir farkını anlatayım. Arada ince bir ayrıntı var; dinlersen anlayacaksın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, o zaman öyle demiyordunuz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Kacır, hiçbir zaman... O konuda savundum.

Şimdi, bakınız, bunun muhatabı, o 3 000 personeldir; yani, Vakıfbank, o maaşların kendisinden çekilmesi karşılığında bir promosyon verecekse, bu 3 000 kişiye vermelidir; ama, bu 25 talihli kimdir?! Bu 25 talihli, önceden tespit edilmiştir. Böyle şey olmaz. Yani, şöyle yapılsaydı: Bizim maaşlarımızı X bankasından aldık, Y bankasına verdik. Deselerdi ki, bunun karşılığında, sizin grup başkanvekillerine birer araba vereceğiz. Yok öyle yağma! Zaten var birer tane onların. Niye onlara veriyormuşuz?! Hepimizin hakkıydı bu. Başkanım, kızmıyorsun!.. Burada, 3 000 personelin hakkıdır; neden 25 kişiye veriliyor?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, mikrofonu açıyorum; toparlarsanız memnun olurum.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. Dünkü Koray Aydın'la sürtüşmeden sonra, konuya gel diye diye benim konuşmamı kesmiyorsunuz hiç; çok teşekkür ediyorum. Herhalde, o konuda dün biraz diliniz yandı galiba.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ne alakası var!

BAŞKAN - Evet, konuyu da biraz toparlarsak, daha iyi olacak.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Şimdi, bakınız, sayın milletvekilleri, bu 25 yetkili isim... Böyle şey olmaz. Hesap yaptım, hesapladım; iki ayda 50 milyar lira vermişler. Üç yıl bir aylığına kiralanmış bunlar özel şirketten; yaklaşık 900 milyar lira yapıyor. 3 000 kişiye böldüm bunu; kişi başına 3 milyar lira yapıyor. Ey Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatının personeli, sizin 3'er milyar liranız 25 kişidedir, onların sorumlusu da Sayın Millî Eğitim Bakanıdır; parayı ya Millî Eğitim Bakanı ödesin ya bürokratlar ödesin.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Bakan gülüyor, ciddiye almıyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir şey daha var, onu da unuttum; plakalar da "AK" serisi!.. Bu da, İçişleri Bakanlığının ramazan bayramı hediyesi. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakınız, bugün, bir gazete kupürü sizlere...

AHMET YENİ (Samsun) - Gazete kupürlerine mi geldi sıra?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sivas Valisi, bir genelge yayımlıyor ve -bütün ilçe millî eğitim müdürlüklerine gönderilmiş- şöyle diyor: "Öğrencilerin kara lastik giydiklerini müşahede ettim. Kara lastikler, çocukların ayak sağlığını bozuyor, kötü kokuya sebebiyet vererek etrafı rahatsız ediyor ve kötü bir görünüm arz ediyor. Kara lastikle okula gelen çocukların ailelerini ayakkabı almaları için uyarın, maddi durumu uygun olmayanların" diye devam edip gidiyor.

Çocukluğunda kara lastik giymiş birisi olarak, şimdi o bölgenin milletvekili ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'e sesleniyorum. Benim, ne Sivas'tan milletvekili olmaya niyetim var ne de Sivas'ta akrabam var.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Yalova'da var!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bana Yalova yeter, yirmibeş sene, hiç merak etme Turhan.

Ama, şunu söyleyeyim; Sayın Abdüllatif Şener'e, Sayın Başbakan Yardımcısına bu milletin kürsüsünden sesleniyorum: Şatafatlı iftar yemeklerinden vazgeçecek, o çocukların da kara lastik problemini çözecek bir babayiğit arıyorum ben. Kendisini, öyle, iftar yemeklerine gitmek yerine, Sivas'taki çocukların kara lastik problemi çözmeye davet ediyorum.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Yalova'da yok mu?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabiî ki var, ülkenin her yanında var; ama, Vali, genelge yayımladığı için, gündeme getirmiş oldu. Ülkenin her yanında var.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Millî Eğitim için önerin var mı?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, iki konunun altını çizerek, sözlerimi tamamlayacağım. Bunlardan birisi, YÖK Yasasıdır. İki kez getirildi, komisyondan geri çekildi, üçüncüsünde Meclisten geçirildi, Sayın Cumhurbaşkanı veto etti. Öylece duruyor; ne olacak belli değil.

Bir diğeri, öğrenci affı meselesidir. Sayın milletvekilleri, öğrenci affı konusu, çocuklar tarafından, bu ülkenin gençleri tarafından ortaya atılmamıştır. 2000 yılında af olmuştur. Cumhuriyet tarihi boyunca 103 tane, 1984'ten 2000'e kadar 9 tane af çıkarılmıştır; ama, bu çocuklar af istemekte haklıdır.

Ben sizin seçim broşürlerinizi hatırlıyorum, eşarplı genç kızlarımızın, gözü yaşlı, billboardlardaki resimlerini hatırlıyorum. Demediniz mi siz "eğitim ve öğretimin önündeki bütün engelleri kaldıracağız" diye?!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Atma!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Söz verdiniz o çocuklara; söz verdiniz, kaldırın. Çözün!.. Çözün!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Desteklemezsen çözemeyiz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Benim desteğime senin ihtiyacın yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Var... Var...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Gölge etme, başka ihsan istemeyiz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bizim desteğimize sizin ihtiyacınız yok. Anayasayı değiştirecek kadar gücünüz var.

ÜNAL KACIR (istanbul) - Samimiysen destekle!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Böyle gücünüzün olduğu bir yerde hiçbir konuda desteğimizi istemiyorsunuz da, burada mı desteğimizi istiyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

Sayın İnce, siz de, madde üzerinde son sözlerinizi toparlayın.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kendini Koray Aydın'a benzeterek konuşmaya başladı; ne yapacak; ortalığı karıştıracak.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Koray Aydın duman etti sizi be!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın milletvekili, siz zaten iftarlara da gelmiyorsunuz... Konuşma, ben senin ne demek istediğini biliyorum.

Teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

AK Parti Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hacı Biner.

Buyurun Sayın Biner. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; akşamın bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından "akşam değil" sesleri)

Hep "akşam" diyoruz "gece" diyelim, düzeltelim.

Değerli arkadaşlar, öteden beri, birbirimizi hep dinliyoruz. CHP'li arkadaşlar, maalesef, yapmak yerine, hep, tenkidi kendilerine âdet edinmişler. Allahaşkına, siz dinlediniz sayın sözcüyü, tasarıyla alakalı bir tek şey söyledi mi?!

Gerekçesini okudunuz, tasarı neyi getiriyor; okul ile aile birliği arasındaki ilişkiyi düzenliyor.

KEMAL SAĞ (Adana) - Parasal ilişkiyi?..

HACI BİNER (Devamla) - Var tabiî.

Nedir bu ilişki? Bakın, şu anda 95 000 dersliğe ihtiyacımız var.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İktidarsınız, yapın.

HACI BİNER (Devamla) - Yapıyoruz. Şimdi göstereceğim size, neler yaptığımızı size ifade edeceğim; dinleyin evvela.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru konuş, neyi gösteriyorsun?! Konuşmanı biraz bilerek yap. (AK Parti sıralarından "ayıp ayıp" sesleri, gürültüler)

HACI BİNER (Devamla) - O lafı yakıştıramadım sana.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

HACI BİNER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK Parti iktidara geldiğinden bu yana, gerçekten çökmüş, girift hale gelmiş, çözümü imkânsız hale gelmiş bir eğitim sistemini düzeltmek için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Evvela, çocuklarımıza, gerek 2003-2004 döneminde gerekse 2004-2005 döneminde bedava kitaplar dağıtıldı. Bu yıl 175 trilyonluk kitap dağıtıldı. "Efendim, bunlar fakirlere değil de zenginlere gitti..." Trilyonlar vererek okul yaptırıp Millî Eğitime bağışlayan insanların çocuklarına, Millî Eğitim Bakanlığı bir kitap vermişse, çok mudur yahu, niçin size bu kadar zor görünüyor?!(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biraz zorla, olacak.

HACI BİNER (Devamla) - Bakın, sadece İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Millî Eğitime 6 397 derslik yapmış. Yani, özellikle Vergi Kanununda yapılan değişiklikten sonra vatandaşın okullara sarf ettiği paraları vergiden düşürmek suretiyle, eğitime yapılan yüzde 100 destek kampanyasıyla oluşturulan propagandaya birçok vatandaşımız destek vermiş, birçok vatandaşımız vaat etmiş... Geçmiş dönemde 150 kişiye 1 bilgisayar düşerken, bugün 64 kişiye 1 bilgisayar düşüyor. Peki, niçin her talebemize 1 bilgisayar düşmesin? Peki, bunu nasıl yapacaksınız; bütçe imkânlarınızla, devletin katkısıyla bunu yapma imkânınız var mı? 2004 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçeden en büyük payı almış; peki, ne yapabiliyor? Eğitime ayrılan pay belli, devletin durumu ortada. Ne yapalım; vatandaşımıza müracaat etmeyelim mi; okul yapana "okul yapmayın" mı diyelim; böyle bir şey olabilir mi?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Böyle bir şey diyen yok.

HACI BİNER (Devamla) - Bunu diyorsunuz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen karıştırdın.

HACI BİNER (Devamla) - Evet, evet, bunu diyorsunuz; ben, karıştırmadım, sen yanlış anladın.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Notlarına bak, toparla.

HACI BİNER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana okul sayıları, okulöncesinde 170, ilköğretimde 6, ortaöğretimde 150, yükseköğretimde 76 kat artmış ve 56 400 okul olmuştur. Öğrenci sayısı ise, okulöncesinde 60, ilköğretimde 29, ortaöğretimde 945, yükseköğretimde 76 kat artarak 19 257 000 olmuştur.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, dersine çalışmamışsın.

HACI BİNER (Devamla) - Dersime çalıştım da, siz, keşke biraz daha şey yapıp da dinleyebilseniz.

BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Hatibe yardımcı oluyoruz Sayın Başkan.

HACI BİNER (Devamla)- Değerli arkadaşlar, vatandaşımızın yardımlarını çok görmeyin. İnsanımız hamiyetperverdir, vatanperverdir, yardımseverdir. Gerçekten, siz bunlara yaklaşmayı bildiğiniz takdirde, vatandaşınızdan aldığınızı yerine koyduğunuz takdirde, maksadına uygun olarak harcadığınız takdirde, emin olun ki, vatandaşımız çok daha fazlasını yapacak, çok daha fazla yardımlarda bulunacak.

Efendim "okul aile birlikleri suiistimal yapacak; bunları nasıl önleyeceksiniz" denildi. Bir kere, her şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmeniz gerekir. Dün suiistimal edenler, hemen dün Yüce Divana gittiler. Bankaları hortumlayanlar bugün hesap veriyorlar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Dokunulmazlık dosyaları ne yapılıyor?!

HACI BİNER (Devamla)- Millî Eğitim Bakanlığı, okul aile birliği kanunu tasarısını getirirken, burada, denetim sistemini de getiriyor. Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı, müşterek bir yönetmelik düzenliyor. Bu yönetmelikle, neyin, nasıl, nerede harcanacağı, nasıl alınacağı açık açık ifade edilecek.

Daha evvel, bunlar, yeteri kadar denetime tabi değildi daha önceki okul aile birliklerinde; ama, bugün, ciddî meseleler getiriliyor, ciddî tedbirler getiriliyor. Bu bakımdan, kimsenin endişesi olmasın; idarî yargı var, adlî yargı var ve suiistimalleri yapanlar mutlaka cezasını çekeceklerdir.

Efendim, suiistimal olacak gayet tabiî... Yani, 70 000 000 insanın bulunduğu bir yerde, birçok öğretmenin bulunduğu, 1 000 000 mensubu bulunan bir müessesede suiistimal yapanlar çıkmayacak mı; çıkabilir. Yani, bunlar, bu suiistimaller yapılacak diye hizmet yapmayalım mı, okul yapmayalım mı, sınıf yapmayalım mı?!

Öğrencilerimiz, bakıyorsunuz, bir yerde 20, bir yerde 50, bir yerde 60, bir yerde 70 kişilik sınıflarda. Bu kalabalık şekliyle nasıl eğitim vereceksiniz, nasıl öğretim vereceksiniz, dünyayla nasıl rekabet edeceksiniz, teknolojiye nasıl ayak uyduracaksınız?!

Değerli arkadaşlar, getirilen kanun doğrudur; Cumhuriyet Hükümeti tedbirini alacaktır, suiistimal yapan olursa, cezasını çekecektir. Kanunun milletimize, memleketimize ve Millî Eğitim camiasına hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Biner.

Şahısları adına söz isteği var.

Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim, ciddî bir iş. Dolayısıyla, eğitimi konuşurken, elbette ki, işin ciddiyetine uygun bir yaklaşım içerisinde de konuya yaklaşmak lazım. Hele hele, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kanun yapmak, çok daha ciddî bir iş. Dolayısıyla, burada, yasa tasarılarını görüşürken, değişik değişik, konunun dışında birtakım polemiklere girmek suretiyle, birtakım demagojilerle meseleyi başka taraflara çekmenin, hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, çok ciddî bir iş olarak görmesi gereken yasa yapma usulüne pek de yakışık düşmediğini, sözlerimin başında ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın İnce, sanki bu yasayla okul velilerinden her gün birtakım paralar istenecek gibi, sanki okul aile birlikleri böyle bir mekanizma oluşturacak gibi bir izlenim verdi ve de öğrenci velilerinin arka plana atıldığını, geri plana atıldığını ifade etti ve öğretmenler ile okul aile birliklerinin, âdeta, sanki, kapı kapı dolaşıp para toplamak için para dilenecekleri imajını verdi. Mesele böyle değil değerli milletvekilleri. Bunu, kanunun metninde olaya baktığımız zaman çok açık bir şekilde görüyoruz.

Okul aile birliklerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili olan bu bir maddelik yasa tasarısı ne getiriyor; buna bakmak lazım ve ona göre de hükmetmek lazım. Değerli milletvekilleri, bakın ne getiriyor: Halen yürürlükte olan 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 16 ncı maddesi bu konuyla ilgili; bunda bir değişiklik yapıyoruz. Eski hali şu: "Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak için okul ile aile arasında işbirliği sağlanır." İkinci fıkrasında da "bu maksatla okullarda okul aile birlikleri kurulur. Okul aile birliklerinin kuruluş ve işleyişleri Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir" deniliyor.

Peki, yeni düzenleme buna ne getiriyor, ne katıyor? Zaten, eski yapıda, okul aile birlikleri var; fakat, kanunda, okul aile birliklerinin ne yapacağı, ne yapmayacağı konusu belirtilmemiş; ama, tamamen yönetmeliğe bırakılmış. Şimdi, yeni düzenlemede, okul aile birliklerine daha bir yasal dayanak getiriliyor ve dolayısıyla, birtakım işlevleri kanunda sayılmak suretiyle de vuzuha kavuşturulmuş oluyor. Ne getiriyor bu, değerli arkadaşlar; bakın "okul ve aile arasında işbirliğinin sağlanılması amacıyla, okul aile birlikleri kurulur" deniliyor; bu, görüştüğümüz tasarıda var. Burada, okulların eğitim ve öğretim hizmetlerine etkinlik ve verimlilik kazandırmak itibariyle bir madde var; okul aile birlikleri burada aktif görev alacaktır. Çağdaş eğitim sistemine ve düzeyine inanan ne hiçbir eğitimcinin ne hiçbir insanın, okulda velinin aile birlikleri kanalıyla eğitime etkinlik kazandırmak üzere kurulan bir organizasyona karşı çıkması mümkündür. Dolayısıyla, bu yasa, böyle bir imkânı getiriyor.

Bir ayrı şey olarak da, okulların ihtiyaçlarının karşılanmasında okul aile birliklerine bir görev tevdi ediyor. Maddî imkânlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması görevini okul aile birliklerine bu yasa veriyor. Sayın İnce'nin burada ifade ettiğinin tamamen tersi olarak, öğrencilerden, öğrenci velilerinden para toplamak değil...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Nereden toplayacak?

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Biraz sonra geleceğim, nereden toplanacağını da söyleyeceğim.

Okul aile birliklerinin kurulacak olan sistem içerisinde sağlayacakları maddî imkânlar ve katkılarla, fakir, yardıma muhtaç, ihtiyaçlarını karşılayamayan öğrencilere bilakis yardım yapılacaktır. Dolayısıyla, bırakın para toplamayı, öğrencileri zorlamayı, öğrencilere yardım yapacaktır bu sistem.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yardımı nereden çıkardınız Öner Bey?

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Var. Bakın, kanun metnini okuyun Muharrem Bey, ne diyor: "Maddî imkândan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması..."

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Neyle karşılanacak?

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Müsaade ederseniz geleceğim oraya.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kayıt yapılırken alınan paralarla.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Sayın Vekil, özellikle sizi, biraz daha ciddî dinlemeye davet ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ben çok ciddî dinliyorum.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Hayır.

Bu amaçla yapılacak aynî ve nakdî bağışları kabul etme görevi veriliyor; yani, okul aile birlikleri, gidip kapı kapı dolaşarak para toplamayacak. Siz gideceksiniz, okul aile birliğine "ben, bu okula, bu eğitim hizmetine şöyle bir nakdî yardım yapmak istiyorum, şöyle bir aynî yardım yapmak istiyorum" diyeceksiniz, okul aile birlikleri de bunu kabul edecek. Şimdi, okullarda bu yardımları kabul edebilecek bir mekanizma yok. Dolayısıyla, okul aile birlikleri bu işlevi üstlenmiş olacaklar. Yine, sosyal ve kültürel etkinlikler ve kampanyalar düzenlemek suretiyle okulun eğitim ve öğretimine, eğitim ve öğretiminin gelişmesine katkıda bulunma görevi verilmiş oluyor ve yine, kantin, açık alan, salon ve benzeri yerleri işletmek ve işlettirmek görevi veriliyor ki, işte, sağlanacak olan gelir kaynaklarından bir tanesi de budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa, bir başka şey daha getiriyor. Nedir o; okul aile birliklerinin kuruluş ve işleyiş biçimini tanzim ediyor. Birlik organlarının oluşturulmasını gerekli kılıyor. Seçim şekillerini, maddî bağışların ne şekilde kabul edileceğini, harcamaların denetlenmesini, kimler tarafından nasıl yapılıp denetleneceğini hükme bağlıyor. Kantin, açık alan ve benzeri tesislerden sağlanan gelirlerin de ne şekilde dağıtılacağını, ne şekilde harcanacağını ifade ediyor ve netice itibariyle, bu gelirlerin harcanması ve denetlenmesi konusunda hükümler getiriyor. Bunlara dair usul ve esasların yönetmeliklerle belirleneceği hükmünü getiriyor ve bu yönetmelik hazırlama yetkisini ve görevini de Millî Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına veriyor ve müştereken çıkaracakları bir yönetmelikle tespit edileceğini hükme bağlıyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi bakın, bir şey ifade edeceğim. Neticede, yönetmelik, bu bahsettiğimiz mekanizmaların ne şekilde oluşacağını daha açık bir biçimde ifade edecektir. Dolayısıyla, bu yönetmelikte, okul aile birliklerinin kuruluşunda ve bu işlemleri yapmasında görev yapacak olan yönetim kurulları, okul idaresinden temsilciler; öğretmenlerin kendi aralarından seçecekleri temsilciler; öğrencilerin kendi aralarından seçecekleri temsilciler ve velilerin kendi aralarından seçecekleri temsilcilerden oluşacaktır. Dolayısıyla, bu iş ve işlemleri işte o yönetim kurulu yapacaktır.

Peki, okul aile birlikleri sadece üç, beş, on kişiden oluşan bir yönetim kurulundan mı ibarettir; elbette ki hayır. Okuldaki bütün öğrenci velileri bu birliğin tabiî üyesi ve resmî üyesi olduklarına göre, bu iş ve işlemlerle sadece yönetim kurulu ilgilenecek, bunun dışında kalan yüzlerce, binlerce veli, yine, okulun diğer eğitim-öğretim ve sosyal faaliyetlerine katkıda bulunacaklar, destek vereceklerdir. Dolayısıyla, meseleyi başka taraflara çekmek ve başka platformlara yöneltmek doğru değil; yani, burada eğitimle ilgili görüştüğümüz bu yasa tasarısında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Özür diliyorum, gribal bir enfeksiyon geçirdiğim için sesim biraz kısık çıkıyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Geçmiş olsun.

ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Netice itibariyle, bu, hayırlı bir düzenleme olmuştur; bu yasa tasarısı, okullarımıza, öğrencilerimize ve eğitimimize hayırlı hizmetler getirecektir; ben, buna inanıyorum.

Bu vesileyle, tasarının, ülkemize, ülke eğitimimize, çocuklarımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, Yüce Heyetinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergenç.

Sayın Bakanın söz isteği vardır.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Okul aile birliklerinin yasal altyapıya kavuşturulmasıyla ilgili olarak getirdiğimiz tasarının geneli üzerinde, özellikle muhalefet partisi temsilcisinin yapmış olduğu konuşmada yönelttiği bazı eleştirilere cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın İnce, yaptığı konuşmada "koruma dernekleri artık para alamıyorlar" dedi ve "dolayısıyla, koruma derneklerinin yerini almak üzere, okul aile birlikleri tesis ediliyor" anlamına gelebilecek cümleler sarf etti. Doğru söylüyor. Koruma dernekleri artık para toplayamıyor, okulların bünyesinde faaliyet gösteremiyor.

Bildiğiniz gibi, kamu vakıfları içerisinde en büyük gelire sahip olan vakıf, Millî Eğitim Vakfı idi, yıllık 200 küsur trilyon geliri vardı. Bu gelir nereden geliyordu; bu gelir "eğitime katkı payı" adı altında, her dönemin başında, hem zengin öğrencilerden hem fakir öğrencilerden, bütün öğrencilerden alınan paralardı, kantinlerin işletilmesinden büyük çapta elde edilen paralardı.

Hükümetimiz, bence, son derece isabetli ve basiretli bir karar alarak, kamu vakıflarını, vatandaştan âdeta adı konulmamış vergiler toplayan, haraç toplayan kurumlar olmaktan çıkarmıştır.

Biliyorsunuz, Mevleviler, sema ederken, ellerinin birini yukarı tutarlar birini aşağıya indirirler. Bu, Hak'tan alıp halka vermek, yukarıdan alıp aşağıya vermek anlamına gelir. Bizim kamu vakıfları şöyle çalışıyordu: Aşağıdan alıp yukarıya devrediyorlardı. Bu paralar nereye harcanıyordu diye sorarsanız, bunu araştıran değerli arkadaşlarımız bunu çok iyi bilirler. Hayırlı hizmetler de yapmışlardır. Ancak, Hükümetimiz, vakıflar... Bazı okulların müstakil vakıfları var, bazı büyük liselerimizin hâlâ vakıfları vardır, isim değiştirerek faaliyetlerine devam ediyorlar. Okullarımıza çok ciddî katkı yapan vakıflar da var. Koruma dernekleri var, okul aile birlikleri var.

Sayın İnce, okul aile birlikleri şu anda vardır ve sizin sözünü ettiğiniz endişeler, bugün, kayıtdışı olarak devam ediyor. Biz, okul aile birliklerine şeffaflık kazandırmak, özellikle bağış adı altında toplanan paraların... Özel olarak komisyonda zikredilmiş, yasa metninde de "kesinlikle, vatandaş, veli, hiçbir şekilde bağışa zorlanmayacaktır" ifadesi yer almıştır. Bağış zaten gönüllülük esasına dayanan bir şeydir. Aslında, böyle bir ifadenin yer almasına da belki çok gerek yoktu; ama, teyiden, tekiden komisyon tarafından teklif edilmiştir ve bu dağınıklık, bu keşmekeş, bu kaos giderilmiştir.

Şimdi, bunun dışında, Sayın İnce, konuşmasının çok önemli bir kısmında, okul aile birlikleriyle hiç ilgisi olmayan konulara değindi. Mesela "İstanbul Millî Eğitim Müdürü 30 milyar maaş alıyor" dedi. Pek yakında, bu ithamınızdan dolayı, eminim ki, İstanbul Millî Eğitim Müdürü size dava açacaktır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - İnşallah.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, İstanbul Millî Eğitim Müdürü ve diğer millî eğitim müdürleri, sürücü kurslarının sınavlarından, üç ayda bir 70 000 000 para alıyorlardı. Biz iktidara geldikten sonra, bu sınavlar, merkezî olarak yapılıyor, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyor; bu para da alınamıyor Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Diğer sınavlar?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, okullarda açılan kurslardan millî eğitim müdürleri ayda 240 000 000 lira alıyordu, birbuçuk yıldan beri...

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Üç aylık...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Üç ayda bir 240 000 000 lira alıyorlardı; birbuçuk yıldan beri, Millî Eğitim Bakanlığına atandığım tarihten itibaren, bu da kaldırılmıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Her okul için ayrı ayrı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Kesinlikle kaldırılmıştır Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Peki, kaldırılmadan önce, her okul için bu parayı almıyorlar mıydı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bize, kendi iktidarımızdan ve dönemimizden sorun. Ben size bugünkü uygulamadan söz ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Efendim, siz üç aydır mı iktidarsınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Israrla, üzerinde dura dura diyorsunuz ki "İstanbul Millî Eğitim Müdürü 30 milyar maaş alıyor." Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirsiniz?!

Sayın İnce, siz Millî Eğitim Komisyonu üyesisiniz ve diyorsunuz ki "Hükümet, Millî Eğitim Bakanlığı, ilk beş sınıf için müfredat değiştirmiştir." Hayır, biz, ilk beş sınıf için müfredat değiştirmedik; ilköğretim sekiz yıldır; biz sekiz yıllık müfredatı değiştirdik; sizin bundan da haberiniz yok ve bu müfredat değişikliği, şu anda, internette, Millî Eğitim Bakanlığının web sayfasında vardır. Aylardan beri... Bakın, bunun bir hazırlık süreci var. Bir yıl öncesinden, 11 üniversiteden uzmanların, yurt dışından getirilen uzmanların, Talim Terbiye Kurulu üyelerinin, Türkiye'de eğitim alanında söyleyecek sözü olan insanların hepsinin görüşü alınmıştır ve müfredat değişikliği, Türkiye'de büyük bir takdirle karşılanmıştır; sağdan soldan, ortadan kenardan, bütün insanlar, bunun hayırlı bir hizmet olduğunu söylemiştir.

Biz, başlangıçta, 6 ilde pilot uygulama yapma kararı aldık. Sayın Başbakanımız, Türkiye coğrafyasını kapsasın diye, 3 ili daha ilave etmemizi emretti, 3 ili de ilave ettik. Şu anda, 120 okulda bu pilot uygulama devam etmektedir. Sürekli olarak, öğretmenlerimiz, bu yeni müfredata göre kurslara tabi tutulmaktadır. Ayrıca, sanal ortamda bu eğitim verilmektedir ve bu süre, bir demlenme, bir olgunlaşma süresidir. Gördüğümüz eksiklikleri, aksaklıkları, olabilecek problemleri de derhal ele alıyoruz ve bunları gideriyoruz.

Bize zaman zaman söylediler; efendim, bu, böyle, kolay oturacak bir şey değil; bu, beş yıllık bir süre alır. Evet, biz de, zaten, bu sistemin mükemmel çalışması için beş yıllık bir süre öngördük; ama, değerli arkadaşlar, eğer, biz bu sene başlarsak -ki, başladık- beş yılda bu sistem oturur; ama, beş yıl sonra başlarsanız, bu, on yıl demektir.

Bakın, müfredatımız, 1967 yılında çıkarılmış olan bir müfredattır. 1967'den beri köprülerin altından çok sular geçti; 1967'den beri, dünyada, eğitim alanında büyük büyük değişiklikler oldu ve Türkiye hepsini ıskaladı. Yıllardan beri, sağcı-solcu, bu ülkenin geleceği konusunda, bu ülkenin eğitimi konusunda endişe sahibi olan bütün insanlar, eğitimimizin ezberci bir yapıya sahip olduğunu, öğretmen merkezli olduğunu, öğrencilere âdeta bilgisayar disketlerine bilgi kopyalar gibi bilgi yüklendiğini, öğrencilerin papağan gibi yetiştirildiğini, tek tip insan yetiştirildiğini, bunun için gayret gösterildiğini ifade ettiler; ama, biz dedik ki, eğitimimiz demokrasiye duyarlı olmalıdır, üretime duyarlı olmalıdır, ekonomiye duyarlı olmalıdır ve her şeyden önce, öğrenci merkezli olmalıdır; öğrencinin problem görme, problem çözme, analiz yapma, sentez yapma, kendini ifade etme kabiliyetlerini önplana çıkarmalıdır; enformatif değil, konstraktif, yani inşacı olmalıdır. Bunu gerçekleştirdik. Bu, dünyanın bugün yakaladığı, geldiği yerdir. Biz, dünyanın dışında kalamayız. İlericilik diyorsanız, çağdaşlık diyorsanız, ilericilik, çağdaşlık budur; lafla ilericilik, çağdaşlık olmaz. Biz, gerçek anlamda çağdaş eğitim yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, yine bir başka polemik veya mugalata konusu var. Nedir; efendim, bir taraftan diyorsunuz ki "ezbercilik olmayacak" bir taraftan da şiir ezberletiyorsunuz." Bunun ne anlama geldiğini, allahaşkına, bilmiyor musunuz?! Şimdi, ezbercilik olmayacak demek, öğrenciler çarpım tablosunu ezberlemeyecek; böyle bir şey olabilir mi?! Ezbercilik olmayacak, öğrenci şiir ezberlemeyecek... Bari, öğretmeninin adını da ezberlemesin!.. Arkadaşlar, ezberci eğitim şu demektir: Bakın, İngilizce'de 4 kelime vardır, özür dileyerek, bunları ifade etmek zorundayım; çünkü, bunların motamo Türkçe karşılıkları yok, bunları izah etmeye çalışacağım özellikle bilmeyen arkadaşlarıma.

Bakın "data" diye bir şey var; bu, bilgi deposudur, bilgilerin ham olarak bulunduğu yerdir. Sonra "enformasyon" diyorlar, "information" diyorlar; bu, belli bir konuya yönelik olan bilgidir. Sonra "knowledge" diyorlar; bu, anlamlı hale getirilmiş bilgidir ve sonra "wisdom" diyorlar; bu, hikmettir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - "Wisdom" hikmet değil...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bir öğrenci bilgi alacak; ben niçin öğreniyorum, bu ne için lazım, bu nasıl değerlendirilir? Bunu bilmeyen bir öğrenci, bunu sorgulamayan bir öğrenci olabilir mi?! Şimdi, biz bunu gerçekleştiriyoruz; hikmet boyutuna kadar varmış olan bir öğrenci tipi yetiştireceğiz.

Şimdi, ezbercilik olmayacak demek, öğrenci hiçbir şeyi ezberlemeyecek demek değildir. Ezberci eğitim, dediğim gibi, öğrencinin hiçbir şeyi sorgulamadan, sadece "bana bunu veriyorlar, benim de bunu almam lazım ve bunun karşılığında sınavlarda tekrar cevap vermem lazım" anlayışına dayalı bir eğitimdir. Bunun ne anlama geldiğini bilmeniz lazım.

100 kitap meselesine gelince... Değerli arkadaşlarım, bakın, biz, bu toplumun entelektüel birikiminden yararlanmak zorundayız. Şimdi, biz, eğer, sağdan soldan, Türkiye'nin yazarlarını, fikir adamlarını, edebiyatçılarını çağırmışsak, "Ey Türk aydınları! Liseyi bitirinceye kadar Türk çocukları, sizce, doğudan batıdan, bizim klasiklerimizden hangi kitapları okumalıdır" sorusunu sormuşsak ve onlardan gelen listeleri bir ortak paydada buluşturmuşsak, bunun neresi fena, bunun neresi yanlış allahaşkına!

Bir taraftan, her yasa tasarısı buraya geldiğinde "toplumun geniş kesimlerine ulaşarak, onların görüşlerini alarak, bir konsensüs sağlayarak bunu buraya getirin" demiyor musunuz? Biz, getirdiğimiz bütün tasarıları böyle getiriyoruz. Bakın 100 kitap dediğimiz şey, Batı'da uygulanan şeydir değerli arkadaşlarım. Bu kitap dayatma değildir, çocukları "ille de sen şu kitabı okuyacaksın"a zorlama değildir. Biz tavsiyede bulunuyoruz. "Lecture kitapları" diye Batı'da bir sistem vardır. Müfredatın içerisinde, bakın, Türkçe ders kitaplarında metinler vardır, örnek metinler vardır. Örnek metinler olduğu gibi, örnek kitaplar vardır. Kimi koymuşuz; Hindistan'dan Tagor'u bilsinler, Kelile ve Dimne'yi bilmeyen bir lise öğrencisi olmasın, Beydaba'yı bilsinler demişiz. Bunun neresi fena?! Hugo'yu bilsinler, Goethe'yi bilsinler demişiz; Tolstoy'u bilsinler, Balzac'ı bilsinler demişiz. Sonra kendi edebiyatımızdan, kendi klasiklerimizden kitaplar tavsiye ediyoruz.

Bakın, sonucu söyleyeyim ben size: Bugüne kadar bu listeyi eleştiren birkaç yazar oldu: "Burada Bahattin Özkişi diye birisi vardır, o kimdir" dediler. "Bu kimdir" diyenler, onlarca, yüzlerce yazar tarafından cehaletle suçlandı. "Siz nasıl bilmezsiniz!.. Bahattin Özkişi'nin kim olduğunu..." Bahattin Özkişi çok meşhur olmayabilir; ama, bu, değersiz olduğu anlamına gelmez. Bunun dışında bir eleştiri gelmedi. Netice itibariyle, bakın, bugünkü gazetelerde var; bu 100 kitap meselesi, Türkiye'de kitap piyasasını canlandırmıştır. Okullarda henüz ortaöğretim müfredatı tamamlanmadığı halde, lecture...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Millî Eğitim Bakanının görevi piyasayı canlandırmak değil ki Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, ben Türkiye'nin entelektüel faaliyetinden, birikiminden söz ediyorum. Çocuklarımıza okuma alışkanlığını kazandırmamız gerektiğinden söz ediyorsunuz. Kitapçılar ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; kitapçılar diyor ki: "Bu kitapları almaya gelenler, bu arada başka kitaplar da alıyorlar." Türk çocuklarının kütüphanesinde ortak kitaplar olmasının, ortak bir kitaplık olmasının neresi kötüdür?!

Bir de, ben, Sayın İnce'nin, doğrusunu isterseniz, o yaklaşımını da hiç anlamadım. "Efendim, biz bunları kütüphanelere koyarsak, evlere koyarsak, bunların üzerine dantelli örtüler koyarlar..." Yani, kendi halkımızı da bu kadar aşağılamanın bir anlamı yok. Bizim halkımız kitabın ne olduğunu, kitap okumanın ne olduğunu bilir ve bunu öğretmek zorundayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, bir taraftan dedi ki Sayın İnce, efendim, Maliye Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında, okul kantinlerinin işletilmesiyle ilgili bir yönetmelik hazırlanmış; burada da denilmiş ki, yüzde 10 ilçeye, yüzde 20 ile verilsin. Millî Eğitim Vakfı kantinleri kiraya verdiği zaman da bu yapılıyordu; niçin yapılıyordu; onu söyleyeyim size:

Pertevniyal Lisesinin kantinini kiraya verirsiniz, Kabataş Lisesinin kantinini kiraya verirsiniz, oradan muazzam bir gelir gelir; çünkü, çok fazla öğrencisi vardır, öğrenciler, genellikle, hali vakti yerinde olan ailelerin çocuklarıdır; ama, Alibeyköy'deki bir okulun kantininden bir gelir gelmez. Oradaki ilçe millî eğitim müdürü bu gelire sahip olduğu zaman, kayıtla bu gelire sahip olacak, bunun hesabı kitabı olacak, bir havuzda oluşacak ve özellikle fakir semtlerdeki, durumu iyi olmayan okullara bu paralar harcanacak; bu, bunun için konulmuştur. Yine, buna dayalı çıkarılacak bir başka yönetmelikte de bu muhafaza edilecektir.

Ben, Sayın İnce'ye, daha iki gün önce telefonda bunu söylediğim halde, burada hazır bir ortam bulmuşken tekrar aynı şeyi söylemesini, doğrusunu isterseniz yadırgıyorum.

Geçen sene bütçe yasasında, bakın, ücretsiz kitap için ayrılan paranın sosyal harcamalar kapsamında harcanacağı ifade edilmiştir; bu, madde olarak belirtilmiştir. Konsolide bütçeden ücretsiz kitap için para ayrılmıştır; öyle bildiğiniz gibi 150 trilyon değil, bu sene 200 trilyona yakın para harcanmıştır ve bu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun parası değildir; o Fon üzerinden harcanmıştır, bütçeden konulmuştur. Ben, bunu kendisine izah ettiğim halde, 2004 yılının bütçesini açıp bakarsa bunu göreceğini, okuyacağını söylediğim halde, burada bunu tekrar dile getirmesi, bence, siyasî etik açısından sorgulanmalıdır.

Şimdi, Sayın İnce fizikçi bir arkadaşımızdır; bakın, ben, edebiyatçıyım. Bizim Millî Eğitim Bakanlığının hizmet arabaları, 1991-1992 model Renault serisinden eski Concorde'lar, Optima'lardı; bu arabaları satsanız 1 milyar etmezdi; her birinin, yılda, aşağı yukarı 10-12 milyar tamir parası vardı. Şimdi, bu arabaların devredışı bırakılması gerekiyordu.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hiç itirazım yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Kendiniz söylüyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye'nin en büyük bakanlığıdır; sadece merkez teşkilatında 3 000 kişi çalışıyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, orada sizi suçlamadım, Vakıfbankı suçladım; tutanaklara bakın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz.

Sayın İnce, bakın, Vakıfbank, bir kamu bankasıdır. Vakıfbank, bunlar için ne kadar kira veriyor, samimiyetle söylüyorum, İdarî Malî İşler Daire Başkanım da bilmiyor, ben de bilmiyorum; siz o 50 küsur milyarı nereden öğrendiniz onu da bilmiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Soru önergesinin cevabında yazıyor Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "900 milyar" dedi, bunun doğru olduğunu varsayalım ve dedi ki "3 000 kişi çalıştığına göre, bu çalışanların hepsi 3 milyar alacaklıdır Millî Eğitim Bakanından." Bakın, "3 milyar" dediniz değil mi?

MUHARREM İNCE (Yalova) - 300 000 000 diyecektim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Fizikçisiniz, fencisiniz, o hesabı bile doğru yapamıyorsunuz; bütün hesaplarınız yanlıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Siyasî hesaplarınız da yanlıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Milletin 300 000 000 lirası ile 3 milyar lirası arasında fark yoktur!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, 300 000 000'dur. Kaldı ki, bakın, ben, Vakıfbank Genel Müdürüyle...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Çıkacağım, buradan bunları açıklayacağım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Vakıfbank Genel Müdürüne yarın soracağım; bu 900 milyarın da doğru olmadığını...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Soru önergesinin cevabı; kendiniz yazmışsınız, ben yazmadım!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin...

Efendim, bu arabaların plakası da "AK"mış.

Şimdi, Sayın İnce, bugün gidip bir araba alırsanız, Ankara'daki trafiğe bunu kaydederseniz, size de AK plaka verirler, belki aklanırsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niye; çünkü, arkadaşlar...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, şahsıma hakaret yapılmıştır. "Belki aklanırsınız" derken, neyi kastetmiştir Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yani, bu sözlerinizden dolayı...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen, oturalım efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ne demek aklanırsınız?!.

BAŞKAN - Konuşmasını bitirsin efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu söze açıklık getiriyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim dokunulmazlığımı kaldırın, aklanalım hep birlikte. Ne demek?!

BAŞKAN - Oturun... Lütfen efendim... Konuşmasını bitirsin...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın İnce, heyecanlanma... Heyecanlanma...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim aklanacak hiçbir şeyim yok Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tamam... Tamam...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aklanması gereken 140 tane dosya var.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim aklanacak hiçbir şeyim yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, değerli milletvekilleri, bakın, Sayın Sivas Valisi, sosyal devlet olmanın bir gereğini yerine getirmiştir ve lastik ayakkabı giyen çocuklarla ilgili bir genelge göndermiştir ve demiştir ki: "Hali vakti yerinde olan, efendim, lastik ayakkabı değil, kundura, deri ayakkabı alabilecek olan aileler alsınlar" ve devam ediyor -orasını da okumuyor- "alamayacak durumda olanlara da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan biz alacağız" diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, niye bunu okumuyorsunuz?.. Sivas Valisi, çocuklarımızın lastik ayakkabılarını çıkarıp, onlara kundura giydirmişse, sosyal devlet ilkesini işletmişse...

Bakın, bizim dönemimizde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen para hiçbir hükümet döneminde gönderilmemiştir, mukayese bile kabul etmez. Bir taraftan ücretsiz kitap, bir taraftan dağıtılan kömürler, bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen paralar... Bakın, teşvik için, çocuğunu okula gönderen annenin hesabına para yatırıyoruz. Çağdaş devlet budur, sosyal devlet budur, Anayasada belirtilen demokratik, laik, sosyal devlet olmanın gereği budur arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sosyal devlet tanımı konusunda çok eğitime ihtiyacınız var.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Siz tüccarsınız, tüccar; ne sosyali!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, başörtüsü meselesini, değerli arkadaşım, billboardlara asılan gözü yaşlı, başörtülü kızların başörtü meselesini halledeceğimizi söz vermemize rağmen halletmediğimizi söyledi.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yeğenim var, o söylüyor; yeğenim öyle söylüyor.

BAŞKAN - Bakın, arkadaşlar, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hiçbirimiz, AK Parti, hiçbir mitingde, hiçbir toplantıda başörtüsü üzerinden, dinî motifler üzerinden, inanç üzerinden siyaset yapmamıştır, kesinlikle böyle bir söz vermemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, ayağınız havada yalnız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Tek ayağınız havada yalnız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz ne söylediğimizi çok iyi biliyoruz Sayın Koç, çok iyi biliyoruz.

Bizim söylediğimiz şudur arkadaşlar: Viyana'da bana sordular bu işi nasıl çözeceksiniz diye; ben dedim ki: Türkiye'yi germeye, Türkiye'nin düşmanlarını sevindirmeye hiçbirimizin hakkı yoktur. Bu ülkede farklılıklara rağmen, dünya görüşlerinin ayrı olmasına rağmen, siyasî görüş farklılıklarına, ideolojik farklılıklara rağmen biz huzur ve barış içinde yaşamak zorundayız; ortak paydalarımız var; ama, Türkiye'de fiilî bir durum var; iki grup var; Türkiye'de, bir, başına örtü takanlar var, bir de kafayı başörtüsüne takanlar var, sizin gibi... (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Cumhuriyetin Eğitim Bakanına bakın!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şunu söyledim: Başına örtü takanlar ile kafayı örtüye takanlar birbirini ikna etmek zorundadır. Başına örtü takanlar, bunun bir inanç gereği olduğunu, kesinlikle siyasî amaçlı, bir siyasî sembol, simge amaçlı olmadığını karşı tarafa anlatacak.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yok öyle bir şey.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Karşı taraf da bu halden vazgeçecek, bu peşin hükümlerinden vazgeçecek. Sayın Başbakanımıza her sorulduğunda, bana her sorulduğunda, bütün diğer bakan, yetkili arkadaşlarıma her sorulduğunda biz dedik ki: Biz bu ülkede kesinlikle gerginliklere, kavgalara, kaoslara meydan vermeyeceğiz, bu beklenti içinde olanların da heveslerini kursaklarında bırakacağız ve biz bu ülkede -bakın tekrar ifade ediyorum- bu meseleyi konsensüsle, birbirimizi anlayarak, demokrasinin çoğulcu vasfını hayata geçirerek çözebiliriz, çözmek zorundayız, beraber çözeceğiz. Mademki, o billboard'daki gözü yaşlı başörtülünün halinden dolayı siz de şikâyetçisiniz ve bir taraftan da sol bir parti olduğunuzu, insan haklarına önem verdiğinizi söylüyorsunuz, gelin, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle kendi insanımızın problemleri olan bu meseleyi, peşin hükümlerden arınarak, birbirimizi anlayarak konuşalım değerli arkadaşlar.

Onun için, bakın, muhalefet yapmak en tabiî hakkınızdır ve demokrasilerde, muhalefetin varlığı, iktidarın varlığından daha önemlidir; iktidar her yerde vardır; ancak, muhalefet yapacağım diye, buraya gelir de yanlış şeyler söylerseniz... Sizin bize yaptığınız muhalefet nedir biliyor musunuz; Temel ile Dursun suç işlemiş, idama mahkûm etmişler ve bunları huzura çağırmışlar; ikisini de idam edecekler.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Karadenizlilere sataşıyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Koç, bunu çok iyi dinleyin lütfen.

Temel'e sormuşlar: "Senin son arzun nedir?" Temel demiş ki: "Annemi görmek istiyorum." Sonra Dursun'a demişler: "Senin son arzun nedir?" Temel'in gözlerinin içine bakmış, demiş ki: "Temel anasını görmesin."

Şimdi, sizin bize yaptığınız muhalefetin özeti budur. Biz ücretsiz kitap veririz...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Resimler ne?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bu sene 83 119 000 kitap dağıtılmıştır; sadece Türkiye'ye değil değerli arkadaşlarım, 11 ülkeye dağıtılmıştır ve sıfır hatayla dağıtılmıştır; iki senedir, sıfır hatayla, 60 000 yerleşim birimine kitap dağıtılıyor; yani, içinizden biri çıkıp da, eğitimde fırsat eşitliği adına -Türkiye'de, taşradaki okullarımızda, kırsal kesimde, dönem sonu gelirdi, çocuklar kitap bulamazdı- buna teşekkür etsin. Eğitime yüzde 100 destek kampanyası çerçevesinde 1,5 katrilyonluk, bakın 1 milyar dolarlık ekkaynak temin edilmiştir. Haydi Kızlar Okula Kampanyası çerçevesinde, okul dışında kalan çocuklarımızdan binlercesi, onbinlercesi, yüzbinlercesi okula kazandırılmıştır. 100 kitap meselesinden dolayı Türk çocuklarına kitap okuma aşkı verilmiştir ve bir ortak kitap platformumuz oluşturulmuştur.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim -içinizden birilerinin çıkıp bunu alkışlamasını isterdim- hazırlık sınıfında okutulan İngilizce ders kitapları 400 000 000-450 000 000 liraya satılıyordu ve yıllardır, 1954'ten bu yana, maarif kolejlerinin kurulduğu günden bu yana, bu böyle geliyordu; son on yılda bu kitaplara ödediğimiz para 1 milyar dolardır. Biz ne yaptık; bakın, bu kitapları kendi uzmanlarımıza hazırlattık, başta, British Council olmak üzere, uluslararası kuruluşlara akredite ettirdik. Kurs kitabı, çalışma kitabı ve öğretmen kitabı olmak üzere, üç kitap set halinde, 5 renk kuşe kâğıda 240 000 set bastık, bütün Türkiye'ye dağıttık. Kaç liraya satılıyor biliyor musunuz; 13 000 000 liraya. 400 000 000-450 000 000 lira nerede, 13 000 000 lira nerede! Sadece lise 1'in ders kitapları 110 trilyon Türk Lirası tutuyordu; 110 trilyon Türk Lirası arkadaşlar.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Atatürk'le ilgili yeri yanlış bastığınızı biliyorsunuz değil mi; orayı da açıklar mısınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Lütfen, insafa gelin ve yapılan güzellikleri kabul edin.

Bakın, bu kitaplara gölge düşürmek, bu kitaplara, diğer ithalatçı firmalar adına karşı çıkan insanlar şunu kullanmışlardır: Bu kitaplarda bir baskı hatası sonucu "Atatürk olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti olmazdı" ifadesi, bakın "wouldn't be" yerine "not" eki düşmüş "would" kalmış "would be" olarak yazılmış; bir kelime düşmüş. Bütün metinde Atatürk yüceltiliyor, övülüyor. Bunu malzeme yaptılar: Efendim, Atatürk'e hakaret yapıldı, Atatürk'e haksızlık yapıldı...

MUHARREM İNCE (Yalova) - "Sarışın Türk olmaz"ı da biliyorsunuz değil mi?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, bugün 10 Kasım; Atatürk'ün 66 ncı vefat yıldönümü. Bugün, Sayın Başbakanımızla, Cumhurbaşkanımızla gittik, Yüksek Kurumunda Atatürk anıldı.

Türkiye'de Atatürkçüler var; Atatürk'ün millî liderimiz olduğunu, Atatürk'ün millî mücadelenin komutanı olduğunu, büyük bir devlet adamı olduğunu kabul eden, onun felsefesini, görüşlerini, ilkelerini benimseyen Atatürkçüler var. İkinci bir grup var; Atatürkçü geçinenler var. Bir de, Atatürk'ten geçinenler var; en iğrenç olanı da budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Atatürk'ten geçinenler sizsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, biz, bu küçüklüklere düşmeyelim, Atatürk'ten geçinmeyelim.

Hepinize en derin saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, kürsüde, bir dakikanızı rica ediyorum.

Konuşmanız sırasında, bu plaka meselesini anlatırken, aklanma noktasındaki ifadeniz Sayın İnce tarafından itirazla karşılandı ve kendisini aşağılayıcı, hakarete varan bir söz olarak algılandı. Bu hususu, lütfen, bir açıklarsanız...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, hakaret çok açık.

BAŞKAN - Efendim, siz, ille söz mü istiyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir dakika... Müsaade eder misiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, Sayın İnce, sataşmadan dolayı söz hakkı istiyor.

BAŞKAN - Açıklasın; tatmin olmazsanız...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu, sataşma değil.

BAŞKAN - Açıklasın efendim bir.

İçtüzüğe göre, ben, görevimi yapıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın, dün bir hata yaptınız, Meclisi bağladınız; şimdi, tekrar hata yapıyorsunuz ve tarafgir bir tutumunuz var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben...

(AK Parti sıralarından "otur yerine" sesi)

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye oturacağım; ben Grup Başkanvekiliyim, Grubumun hakkını savunmayacak mıyım?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Koç, müsaade eder misiniz...

Meclisin kürsüsünden bir değerli arkadaşıma hakaret etmeyi, kendi terbiyeme aykırı sayarım; böyle bir şey söz konusu bile olamaz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ağzınızdan kaçtı herhalde!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, ağzımdan falan kaçmadı...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kaçtı efendim; duyduk.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Belki aklanır derken, söylediğim şuydu: Bu iddiasından dolayı; yani, bu "AK plakası verilmiş" iddiasının sahibi olarak, bu konuda kendisi bir yanlış yapmıştır, bu düzelir manasında söyledim.

HALUK KOÇ (Samsun) - O zaman cevabınız da şu: Sizin, aklanmaya, biraz kafanızı taktığınız belli oluyor; aklanmaya ihtiyacınız var...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz zaten akız, siz biraz beyazlaşın.

Görüşmek üzere.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizin adınız AK, benim soyadımın Bodur olduğu gibi...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın İnce, konuşması esnasında...

BAŞKAN - Mikrofonu açalım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Lütfen.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben sesimi duyuruyorum Sayın Başkan!..

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana niye söz vermiyorsunuz Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Efendim, bir grup başkanvekili bir talepte bulunuyor Sayın İnce...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Dün de Koray Aydın'a böyle davrandınız siz; kusura bakmayın; Sadık Yakut böyle yapmıyor, Nevzat Pakdil böyle yapmıyor. Kendinizi parti grup başkanvekili zannediyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Efendim, bana da söz vereceksiniz o zaman!..

BAŞKAN - Buyurun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım, CHP sözcüsü Sayın İnce, biraz önceki konuşması esnasında, burada bulunmayan bir milletvekilimiz ve Başbakan Yardımcımız Abdüllatif Şener hakkında "Sayın Şener lüks iftar sofralarında iftar ediyor" gibi bir beyanda bulundular.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Öyle demedim. Tutanaklara bakın...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Tutanaklara bakılabilir.

Sayın Abdüllatif Şener bizi aramış ve bu konuyla ilgili bilgi de vermiştir. Gerek özel hayatında gerekse kamu idarecisi olduğu dönemde, mütevazı yapısıyla ve milletinin değerlerine bağlı olan çizgisiyle, milletin gönlünde taht kurmuş bir siyasetçimizdir.

Burada bulunmayan bir Bakanımız ve milletvekilimiz hakkındaki Sayın İnce'nin bu sözlerini tavzih ediyor ve bu beyanlarımın zabıtlara geçmesini arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika müsaade edin Sayın İnce.

Zabıtları getirttim:

"Sayın Abdüllatif Şener'e, Sayın Başbakan Yardımcısına bu milletin kürsüsünden sesleniyorum. Şatafatlı iftar yemeklerinden vazgeçecek, o çocukların da kara lastik problemini çözecek bir babayiğit arıyorum ben. Kendisini, öyle, iftar yemeklerine gitmek yerine, Sivas'taki çocukların kara lastik problemini çözmeye davet ediyorum."

Aynı biraz önceki gibi, siz de, bu konudaki maksadınızın ne olduğunu söylerseniz...

Değerli arkadaşlar, bu Genel Kurulda, bugüne kadar, bizler, kimsenin gönlünün kırılmasını istemiyoruz, seviyeli bir tartışma yapıyoruz. Herkes fikrini söyleyecektir; ama, elbette ki insanız, maksadımızı aşmışsak, bunu burada açıklıyoruz, meseleyi kapatıyoruz.

Bu konuda, siz, gereğini söyleyebilirsiniz; buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada, tabiî ki, Sayın Abdüllatif Şener, Sivas Milletvekili olduğu kadar Başbakan Yardımcısıdır da. Onun seçim bölgesinde olan bir olayı açıklarken, sizlerin de... Kamuoyunda, gazetelerde, her yerde okuyoruz, şatafatlı iftar yemekleri yapılmıyor mu?! Bu, Abdüllatif Şener'in, Sayın Şener'in şahsına yönelik bir şey değildir; genel bir anlatımla söylenmiş bir laftır. Tutanaklarda da, bu, belirtilmiştir.

Sayın Bakan, az önce konuşurken, benimle telefon konuşması yaptığını ifade etti. Gerçekten, Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu konuda bir harikadır. Bunu, gerçek söylüyorum, inanarak söylüyorum. Ne zaman kendisini ararsanız, 1 saat içerisinde size döner; ama, bürokratları için bunu söylemek mümkün değildir. Geçen gün Personel Genel Müdürünün sekreterine not bıraktım "kendisiyle telefonda konuşma şerefine nail olmak istiyorum" dedim. Sayın Bakan için bu sözlerim asla geçerli değildir. Ne zaman, hangi konuda soru sormak istesek, hemen telefona çıkar. Bu konuda hakkını vermem gerekirdi, bunu unuttum. Sayın Bakan orada entelektüel birikimini göstermek için Mevlevîlerden örnek verdi; şunu da söylemesi gerekirdi: Mevlevîler, bir eli yukarıda bir eli aşağıda, ama, aynı zamanda da sürekli dönerler, Tanrıyı arkalarına almamak için. Onun için, şu Mecliste, hatibin yüzü öyle bir yapılmıştır ki, Bakanlar Kurulu üyeleriyle göz göze gelmesin diye; çünkü, Bakanlar Kurulu üyelerinin, biz milletin derdini anlatırken, yüzleri kızarıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler) O gerekçeyle böyle yapılmıştır. Orası döner olsaydı daha iyi olurdu.

BAŞKAN - Sayın İnce, bu, bugünün meselesi değil tabiî, yani, şu anın meselesi değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Tabiî ki bugünün meselesi değil; bütün Bakanlar Kurulu üyelerini kastediyorum.

Sayın Bakan, 100 temel kitapla şunu... Şöyle bir cümle, bence, Millî Eğitim Bakanlığı tarihine geçecek kadar talihsiz bir cümledir: "100 temel eserle kitap piyasası canlanmıştır" dedi. Hiçbir zaman, Millî Eğitim Bakanının böyle bir görevi olamaz diye düşünüyorum.

Şimdi, bana, aklanırsın...

BAŞKAN - Sayın İnce...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Siz, ayrıca bir cevap hakkı kullanıyorsunuz; böyle bir usul yok.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, bir cümle... Bitiriyorum Sayın Başkanım.

İlköğretim programlarının, Sayın Bakan sekiz yılının değiştiğini, ben ilk beş yılının değiştiğini söyledim. sekiz yılı da değiştirilmiştir; ama, ilk beş yılı uygulamaya sokulmuştur. Sayın Bakan, bu aradaki şeylerle bana gol atmaya çalışıyor; bu mümkün değil. Gözümüzden kaçmıyor, merak etmesin.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler, bu güzel tartışmalarla, karşılıklı aydınlatmalarla tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.6.1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 16.- Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak için okul ile aile arasında iş birliği sağlanır.

Bu amaçla okullarda okul-aile birlikleri kurulur. Okul-aile birlikleri, okulların eğitim ve öğretim hizmetlerine etkinlik ve verimlilik kazandırmak, okulların ve maddî imkânlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere; aynî ve nakdî bağışları kabul edebilir, maddî katkı sağlamak amacıyla sosyal ve kültürel etkinlikler ve kampanyalar düzenleyebilir, okulların bünyesinde bulunan kantin, açık alan, salon ve benzeri yerleri işlettirebilir veya işletebilirler. Öğrenci velileri hiçbir surette bağış yapmaya zorlanamaz.

Okul-aile birliklerinin kuruluş ve işleyişi, birlik organlarının oluşturulması ve seçim şekilleri, sosyal ve kültürel etkinliklerden sağlanan maddî katkılar, bağışların kabulü, harcanması ve denetlenmesi ile kantin, açık alan, salon ve benzeri yerlerin işlettirilmesi veya işletilmesinden sağlanan gelirlerin dağıtım yerleri ve oranları, harcanması ve denetlenmesine dair usul ve esaslar, Millî Eğitim ve Maliye bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.

Okul-aile birliklerinin gelirleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. "

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; şahsı adına da söz istemiştir. Sayın Gazalcı; süreyi birleştiriyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saat 13.00'te başladığımız Meclis oturumu ertesi güne sarktı ve gece yarısı, eğitimde çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. Hep böyle oluyor; gece yarıları bir şeyler alıp götürülüyor elimizden.

Önce, Grubum ve kişisel olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla iki şey yapılıyor. Birincisi, eğitim harcamaları. Eğitimin yükü biraz daha veliye yükleniyor, eğitim paralı yapılıyor. İkincisi daha önemli, vahim bir konu da, eğitim için yapılmış bir okul aile birliği kuruluşunun niteliği değiştiriliyor.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, Meclisimize 7 nci ayda gönderildi. Biz, 27.10.2004 tarihinde komisyonda görüştük bu tasarıyı; ancak, bu tasarıyla elde edilmek istenilen amaçlar bütün yaz yürürlükteydi. Nasıl olur diyeceksiniz; yasa çıkmadan, yasayla elde edilecek amaçlar nasıl olur... İşte bu tasarıda biz bunu görüyoruz. Yasa çıkmadan çıkmış gibi, Parlamento atlatılarak, komisyon atlanarak, okul aile birlikleri, bütün yaz, bu yasayla verilmek istenilen para toplama işini, kantinleri kiraya verme işini yapmıştır. Peki, bu iş nasıl olmuştur?

Bakın, elimde bir belge var; Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bir yönetmelik yapıyor. O yönetmelikte, bugün, yasanın bize bu maddeyle okuduğu, işte "Maliye Bakanlığı ile yönetmelik yapar" sözü protokol halinde bağlanmış, genelgeler gönderilmiştir 4 üncü ayda. Şimdi, neye dayanarak bu işi yapıyor; 16 Aralık 1984 tarihinde Resmî Gazetede çıkan bir yönetmeliğe dayanarak bu genelgeyi çıkarıyor. Şimdi, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Yasasına dayandırılarak 1984 yılında bir yönetmelik çıkarılmış. O yönetmeliğe göre, Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı oturmuşlar, bir protokol yapmışlar. O protokolle, istediğinizi yapın; bağışları kabul edin, kantinleri kiraya verin, büfeleri kiraya verin; hatta, o genelgelerde öyle demişler ki: "Kendiniz işletmeyin, tercihen işlettirin."

Değerli arkadaşlar, eğer 1984 yılında çıkan bu yönetmelik işimizi görüyorsa, niçin şimdi bu yasa getiriliyor? Kaldı ki, buradaki yönetmelik, hazineye ilişkin okulların, malların ihalesiyle ilgili. Millî Eğitim Bakanlığı da çok iyi bilir ki, okulların tümünün mülkiyeti Maliye Bakanlığının, hazinenin değildir; köydekiler köy tüzelkişiliklerinindir, il özel idarelerinin okulları vardır. Üstelik burası bir hukuk devleti. Hukuk devletinde önce yasalar çıkar, sonra yönetmelikler gelir.

Değerli arkadaşlar, burada gerçekten garip bir durum var. Nasıl olsa bizim çoğunluğumuz var, biz bu yasayı da çıkarırız; öyleyse, biz, çıkmış gibi bunun genelgelerini gönderelim... Bu, bir skandaldır bize göre; burada yapılan bir zorlamadır.

Değerli arkadaşlar, üstelik, okul aile birlikleri para işleriyle uğraşmazlar, eğitim işleriyle uğraşırlar. Okul aile birliği, Türkiye'de 1946'da 3 üncü Millî Eğitim Şûrasında kararlaştırılmış; 1947'de de yönetmeliği çıkmıştır; altmış yılın üstünde bir yerleşmiş kurumdur. Eğitimin niteliğini yükseltmek, çocuğun başarısını yükseltmek, çocuğun devamsızlığını konuşmak için adı üstünde, okul ile aile arasındaki işbirliğini yapar.

Biz, 2004'ün ocak ayında, burada, Sayın Bakanın da söylediği gibi, okul koruma derneklerinin para toplama işlevini bitirdik; ama, yerine ne konulacağını düşünmeden bir boşluk yarattık. İşte, o boşluk, o sıkışmayla, bir yasa hazırlığı da olmadan, yasa da çıkmadan, Maliye Bakanlığıyla birlikte, bir yönetmeliğe dayanarak genelgeler gönderiliyor.

Değerli arkadaşlar, bir kez, bu getirilen tasarıda da ilköğretim-ortaöğretim ayırımı yapılmıyor. Bakın, ilköğretim, temel eğitim, Anayasamızın 42 nci maddesine göre, kız ve erkek çocukları için parasızdır, zorunludur. Öteki yasalarımızda da öyledir, uluslararası imzaladığımız sözleşmelerde de. Zaten dünyanın her yerinde temel eğitim parasızdır.

Değerli arkadaşlar, burada, eğer bu tasarı çoğunluğunuza dayanarak çıkmış olursa, paralı eğitime biraz daha adım atılacak, velilere bu yük yüklenecek, bir yandan da eğitim işleriyle uğraşan bir kuruluş ticarî bir şirket gibi iş görecektir.

Şimdi, burada, Sayın Bakan sosyal devletten söz ediyor. Değerli arkadaşlar, bu yaptığımız iş, sosyal devlete aykırı. Asıl demagoji o, asıl işi çarpıtma o. Şimdi, Türkiye'deki gelir dağılımının çarpıklığını biliyorsunuz. Eğitime kaynak; tamam. Gerçekten, bunun için çareler düşünülmelidir, bütçeden daha çok pay ayrılmalıdır. Genel bütçeden para yetmiyorsa... Bu yasanın gerekçesinde "eğitim teknolojileri geliştirildi, eğitim sunumları arttı; genel bütçeden, biz, bunları karşılayamıyoruz. Onun için, yurttaşın katkısına gereksinim var" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bir kere, yurttaşın katkısı zaten eğitim harcamalarında vardır. Bakın, bu kürsüden bir kez daha söylemiştim, 2000 yılında ilk ve ortaöğretimdeki eğitim harcamalarının 17 katrilyonunu veliler yapmaktadır, yalnız 7 katrilyonunu devlet üstlenmiş; yani, şu anda, fiilen, Türkiye'de eğitim zaten velilerin sırtındadır.

Şimdi, bu düzenlemeyle, siz, üstelik, okul aile birlikleri aracılığıyla, okulların yükünün büyük bir kısmını yurttaşlara veriyorsunuz. Her ne kadar, burada, bizim, komisyonda, önerimizle, zorla bağış alınamaz denilse de, bağışta gönüllülük esastır denilse de, hepimiz yaşayarak biliyoruz, komşumuzdan, çoluğumuzdan çocuğumuzdan biliyoruz; daha kayıt sırasından başlanarak çocuklarımızdan paralar alınmaktadır. Okullarda otuz çeşit para toplanılmaktadır.

Bakın, değerli arkadaşlar, elimde, bir okul aile birliğinin velilere gönderdiği bir yazı var -Adana'dan Celalettin Sayhan İlköğretim Okulu- deniliyor ki velilere: "Devlet okullara bakmıyor, koruma dernekleri de eskisi gibi para toplayamıyor; bu işi biz yapacağız! Bütün veliler birinci dönem şu kadar para vereceksiniz, ikinci dönem de bu kadar vereceksiniz." Bakın, hiçbir veliyi ayırmıyor, hiçbir öğrenciyi ayırmıyor.

Değerli arkadaşlar, içinizde eğitimci olanlar bilir. Eğitimde kaynak, doğru, bulunması gerekir; ama, eğitim görecek insanın eğitimini engelliyorsanız, caydırıcı oluyorsa, eğitimdeki fırsat ve olanak eşitliği ortadan kalkıyorsa, o, eğitimdeki umduğunuz yararı getirmez. Hem okullaşmayı önler hem de eğitimdeki niteliği önler.

Değerli arkadaşlar, bugün, okul aile birlikleri, bu düzenleme çıktığı takdirde, tamamen ticarî bir şirket haline dönüşecektir. Yani, onun bütün etkinlikleri, artık, eğitimle ilgili, çocuğun başarısıyla ilgili olmayacaktır; nasıl daha çok para toplarız biçimine dönüşecektir. Bu sakıncalıdır, bu yanlıştır.

İlle de para toplama işi yapılacaksa -bakın, bir kez daha söylüyorum- bunun için ayrı bir düzenleme yapılabilirdi. Burada, Millî Eğitim Bakanlığı kolaycı bir yolu seçmiştir. Hem eğitimin paralı olmasına adım atmıştır hem de elimizdeki bir eğitim kuruluşunun niteliğini değiştirmiştir. Yanlış olan budur.

Tamam, okullara kaynak düşünülebilir. Örneğin, 1961 yılında kabul edilen 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunuyla, eğitime kaynak bulmak için, köy bütçesinden yüzde 10 -sonradan kaldırıldı- belediye bütçesinden yüzde 5, il özel idare bütçesinden -o şimdi yürürlüktedir- yüzde 20, devletin gelirlerinden ilköğretime en az yüzde 3 -sonradan yüzde 2'ye indirilmiş- pay verilmiştir; bu paylar artırılabilir. Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası çıkarılırken, geliri, içerisinde düşünüldü. Bakın, gerçekte, eğitim vergisi bile düşünülebilir; ama, böyle, eğitim kuruluşunu para işiyle görevlendirirseniz, okul aile birliğinin işlevine son verirsiniz.

Arkadaşım da söyledi, bu konuda tezler yapılmıştır. Bakın, Avrupa Birliğinde, ana baba kuruluşları vardır. Hatta, o ana baba kuruluşları -aynen bizim okul aile birliklerine benzer- bütün Avrupa'da örgütlenmeye doğru gitmektedir.

Şimdi, bizim, veli ile okul arasındaki işbirliğini sağlayacak okul aile birliğinin o kadar güzel hizmetleri vardır ki; veliye, aileye, anaya babaya okulu tanıtmak, okulun ilkelerini anlatmak, okulun temizliği, sağlığı, çocuğun devamı, sosyal etkinlikler yapması, sanat ve müzik etkinlikleri gibi konularda bir bakıma yönetime katılmaktır, okulun duvarlarının çevreye açılmasıdır. Maalesef, Millî Eğitim Bakanlığı, böyle güzel bir kuruluşu, para işlerini öne çıkararak...

Değerli arkadaşlar, Ankara'da, aylığı 7 milyara verilen kantinler var. Bakın, para, para, para!.. Hepiniz anımsarsınız öğrenciliğinizden, hâlâ da vardır aslında; eskiden, okullarda tüketim kooperatifleri olurdu, orada çocuklar hem bir şeyler öğrenirlerdi hem de okullarına birkaç kuruş gelirdi. Elbette, çocukların alışkanlık kazanması için okulun bu tür etkinlikleri geliştirilebilir, yenileri eklenebilir; ama, siz ne yapıyorsunuz; işlettiriyorsunuz, özelleştiriyorsunuz, kantini kiraya verdiriyorsunuz. İnceleyin bakın ya da hep birlikte inceleyelim; çocuğumuz, dışarıdan daha pahalı olarak o kantinlerden alışveriş etmektedir. Üstelik, zamanla da, birtakım zehirlenmeler, şunlar bunlar olmaktadır. Okullar bir ticarethane değildir. Okullar birer eğitim kuruluşlarıdır; ama, bu düzenleme...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, toparlayın efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

Burada, Sayın Bakana tam 30 dakika söz verdiniz ve hiç de, onun sözünü kesmediniz; ama, tabiî, bitirmeye çalışacağım, zaman da çok ilerledi.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, okul aile birliklerini geliştireceğimiz yerde, Batı'daki örneklerinde, çağdaş ülkelerdeki örneklerinde olduğu gibi, varsa eksikleri giderileceği yerde, okullara kaynak bulmak için başka bir düzenleme yapılması gerektiği halde, o kuruluşlara kıymak bir eğitim cinayeti olacaktır.

Burada, Sayın Bakanın bir hüneri var; kötü işi bile, ambalajlayıp, fıkralar anlatıp örnekler vererek, iyi biçimde sunuyor. Bakın, AKP iktidar olalı iki yıl oldu. Eğitimin niteliğini yükseltmekle ilgili, daha çok öğrenciyi okullara çağıran ve okullaşmayı artıran ne yapmıştır Millî Eğitim Bakanlığı büyük bir kadrolaşmanın dışında, büyük bir kıyımın dışında?! Buraya okul satışlarını getirdi; bir çırpıda çıkarıldı.

Değerli arkadaşlar, biz yaşıyoruz; araştırma önergelerimiz var, her iki bakan döneminde yapılan eylemler, işlemlerle ilgili Meclis araştırması önergesi var; aylardır, yıllardır sırada bekliyor. Eğitimin birçok sorunu var, öğretmenlerin birçok sorunu var. Sayın Bakanım, Aydın'da -yer veriyorum- öğretmenler iki aydır ekders ücreti almıyor. Öğretmenlerle ilgili ne yaptık, öğrencilerle ilgili ne yaptık?! Şimdi de, okul aile birliklerinin niteliklerine kıyılıyor, para toplanacak bir kuruluş haline getiriliyor.

Bu yasa, velilerin, ailelerin ayaklarını okuldan kesecektir. Bakın, biraz önce, burada, aile araştırma kurumu örgütlenme yasasını çıkardık. Her iki partiden de, özellikle bayan arkadaşlar çıkıp -haklı olarak- güzel şeyler söylediler, aileyi yücelttiler. Şimdi, biz, ailenin, okul işlerine, eğitim işlerine katılmasını, çocuğun başarısının artırılması için şimdiye kadar yaptıklarını bu düzenlemeyle gölgeliyoruz. Biraz önce aileye verdiğimiz değeri burada karalıyoruz, burada baltalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun; okul aile birliği veliyi çağırıp "gelin, konuşacağız" dediği zaman; Türkiye gerçeğini düşünün, yüzde 5'lik, ulusal gelirden çok para alanların dışındakileri düşünün; kim gelir, nasıl gelir?!. Para veremeyen çocuğun düştüğü ezikliği düşünün. Gelin, kıymayın okul aile birliklerine; gelin, kıymayın sosyal devlete; Anayasamızın 42 nci maddesinde ortaya konulan parasızlık ilkesine.

Eğitim, yetenekleri geliştirir, kimin yetenekli olduğu eğitimle ortaya çıkar, parası olan değil... Türkiye böyle kazanmıştır, cumhuriyetin en büyük kazanımları, Türk çocuklarını, özellikle temel eğitimde çağdaş bir eğitimden geçirmesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, konuşmanızı toparlayın efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum; ancak, bu düzenlemenin eğitimimizi daha da çıkmaza sokacağına inanıyorum. Okul aile birlikleri gibi güzel eğitim kuruluşlarını para toplayan birer şirket durumuna sokacaktır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Şahsı adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; okul aile birlikleriyle ilgili olarak gecenin bu saatinde bir konuşma yapmak istemezdim; ancak, bir öğretmen olarak, bir okul yöneticisi olarak şunu belirtmeyi bir görev saydım: Biraz önce evden apar topar geldim. İki yıl eğitim yöneticiliği, onüç yıl da öğretmenlik yapmış bir arkadaşınız olarak bu tasarıyı desteklediğimi belirtmek istiyorum.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyrun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Millî Eğitim Bakanına sosyal devletle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Sosyal devlet, fitre devleti, zekât devleti, iane devleti değildir. İnsanların, onbir ay aç gezerken bir ay sorunlarını çözmek tabiî ki önemlidir; ama, sorunun tümü değildir. Kameralar olmayacak sosyal devlette ve bir elinin verdiğini diğer elin bilmeyecek, anlamı olacak. Kötü işler yapan birisini cezalandırmak değildir sosyal devletin görevi, kötü işler yapılması için oluşan koşulları ortadan kaldırmaktır.

"Aklanırsın belki" dedi bana Sayın Bakan, hiç üstüme alınmadım, hiç öyle bir derdim yok.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hop oturup hop kalktın.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama, dün, burada, mübarek Kadir Gecesinde Yüce Divana giden Sayın Koray Aydın, Sayın Bakana, 400 trilyonluk Millî Eğitim ihaleleriyle ilgili sorular yöneltti. Siz oradan aklanın. Benim Allah'a şükür böyle bir derdim yok; benim değil, yedi ceddimin yok. Varsa böyle bir babayiğit, dokunulmazlığımı hemen kaldırırsınız. Benim ne devletle işim var... Ben, öğretmenlik yapmışım sadece, yok ki böyle bir işim.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Dershanen var.

MUHARREM İNCE (Devamla) - "Atatürkçüler var" dedi Sayın Bakan, "Atatürkçü geçinenler var" dedi, "bir de Atatürk'ten geçinenler var" dedi; aynen altına imza atarım, bunlar doğru. Bu ülkede dindarlar var, dindar geçinenler var, dinden geçinenler var; bu da doğru. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, altını çizerek söyleyeyim; sadece siz Müslüman değilsiniz, ben de Müslümanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Neyi alkışlıyorsunuz anlamıyorum yani... Neyi alkışlıyorsunuz?..

MEHMET SOYDAN (Hatay)- Hoşumuza gidiyor...

MUHARREM İNCE (Devamla)- Bakın, bu numaraları burada... Batı kolejlerinde büyüyüp de, besmele çekmesini bilmeden, buralarda Kur'an, bayrak, din, iman edebiyatı yapan çok politikacılar gördük biz, çok gördük; bunların hesabına girmeyelim.

AHMET YENİ (Samsun)- Biz de gördük...

MUHARREM İNCE (Devamla)- Bunu burada bırakalım. Ben, anası da, babası da, dedesi de hacı olan bir aileden geliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bana bunu anlatamazsınız; ben, bu numarayı yemem.

Şimdi, Sayın Bakan dedi ki, İstanbul Millî Eğitim Müdürü bana dava açacakmış; açsın. Yanlış bir şey mi söyledim?.. Ben, bir kere, şu anda görev başındaki İstanbul Millî Eğitim Müdürü olan kişiyi kastetmedim. Bir büyük il olduğu için İstanbul'u örnek verdim. (AK Parti sıralarından "haa" sesleri)

Arkadaşlar, bakın... Bir dinler misiniz...

AHMET YENİ (Samsun)- Dön, dön...

MUHARREM İNCE (Devamla)- Bir dinler misiniz...

Bakın, öğretmenlik yapanlar...

BAŞKAN- Sayın İnce, müsaade eder misiniz.

Siz, sataşmaya meydan vermeyecek bir üslupla esasa gelin.

MUHARREM İNCE (Devamla)- Hiç vermeyeceğim... Hiç vermeyeceğim...

BAŞKAN- Sayın milletvekillerimiz de, lütfen, hatibe müdahale etmesinler.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla)- Sayın milletvekilleri, siz bilmiyorsunuz. Bakınız, ayda diyor, üç ayda 240 000 000 lira; doğru. Her okulu düşünün.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Kalkmış, kalkmış...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Üç ayda...

MUHARREM İNCE (Devamla)- Bakın, üç ay önce kalkmış diyor.

Sayın Bakan, şimdi bakınız, ben dedim ki "ilköğretimin ilk beş sınıfının müfredatları değiştirildi." Sayın Bakan diyor ki "Sayın İnce Millî Eğitim Komisyonu üyesi, bunu bilmiyor."

Değerli arkadaşlarım, biliyorum, sekiz sınıfınki değiştirildi; ama, ilk beş sınıf uygulamaya konuldu, 6 ncı, 7 nci ve 8 inci sınıflar daha sonra uygulamaya konulacak. Ben, ayrıntılarını anlatarak sizleri sıkmak istemiyorum. Bunları bildiğimi Sayın Bakan da pekala biliyor; ama, Sayın Bakan, iyi bir söz ustası olduğu için, bunlar arasında dolanarak puan almaya çalışıyor.

"Lafla çağdaşlık olmaz" dedi Sayın Bakan; bence, lafla çağdaşlık olmaz, ama, lafta çağdaşlık olur. Millî Eğitim Bakanının kullandığı sözcüklerin üçte 1'i İngilizce, üçte 1'i Arapça, Farsça, üçte 1'i Türkçe. Bu ülkede herkes İngilizce konuşabilir; ama, Millî Eğitim Bakanı konuşamaz, konuşmamalıdır. Millî Eğitim Bakanı, bu ülkenin milyonlarca öğrencisine birinci derecede Türkçe konuşan birinci kişi olmalıdır. Mugalata...

Bir de, önceden derlerdi ki, ibadetlerinin acaba belli kısımlarını Türkçe anlatsanız da insanlar anlasa. Savunma şu olurdu: Türkçede bunun tam karşılığı yok. Bu akşam öğrendim ki, Türkçe, İngilizceyi de karşılayamıyormuş. Demek ki, bizim dilimiz hiçbir işe yaramıyormuş ki, Sayın Bakan da bunları konuşuyormuş!.. Sanayi ve Ticaret Bakanı bu kürsüde konuşurken tabiî ki araya İngilizce sözcükler yerleştirebilir; ama, Millî Eğitim Bakanı bu konuda çok dikkatli davranmak zorundadır.

Bakınız, 1 inci maddede, Sayın Millî Eğitim eski Müdürü, değerli öğretmen arkadaşım, Siirt Milletvekilimiz Öner Bey "öğrenci velileri hiçbir şekilde bağış yapmaya zorlanamaz; böyle bir hüküm var, bunu görmüyor musunuz" dedi. Çok teşekkür ederim, unutmuştum; bunu, oraya yazdırana kadar ne çektiğimizi biz biliriz. Öyle mi Sayın Gazalcı, Sayın Özyurt öyle mi? Sayın Bayındır?.. Bunu, biz, buraya yazdırana kadar saatlerce uğraştık. Cumhuriyet Halk Partili Millî Eğitim Komisyonu üyesi değerli milletvekillerinin sayesinde bu buraya yazılmıştır.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bağışın anlamı nedir?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, verdiğim sayısal değerlerle ilgili de bir şey söylendi. Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatındaki 2 955 personel; burası doğru. İki ayda 49 milyar -küsuratı var, ben 50 milyar dedim; sizin beyanınız bunlar- bu da doğru. Ben, o anda burada çarptım, 900 milyar dedim; bu da doğru; bu, bütün personelin parası. O anda aklıma bölme geldi; çünkü, bölmeye alışmamışız biz; böyle, paylaşmaya, üleşmeye alışmamışız. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah, Allah!..

AHMET YENİ (Samsun) - Allah, Allah!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bütün mü götürüyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

Sayın İnce, siz Genel Kurula hitap edin.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir şiir var; şiirde "çıkarmayı bilmezdi; hayatta hep topladı, çarptı; bölmeyi çocukları yaptı" deniliyor.

CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Bölüşmeyi bilmiyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz iyi bölüşüyorsunuz demek ki!

Saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı:                      258

Kabul:                                             229

Ret:                                                 27

Çekimser:                                       2 (x)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarının raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

5.- Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 680 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.

İlk söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Sami Tandoğdu'nun.

Buyurun Sayın Tandoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; görüşlerimi belirtmeden önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı, sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde oluşturulan kanunlardan sadece bir tanesidir; diğerleri ise, genel sağlık sigortası, performansa dayalı ücret, hastanelerin işletmeleştirilmesi, yani, kâr amaçlı işletmelere dönüştürülmesi, sözleşmeli personel, Kamu Personel Yasası ve Yerel Yönetimler Kanunu gibi kanunlardır. Yani, bu kanunlar ve değiştirilen yasalar, AK Parti Hükümetinin Sağlık Bakanlığı tarafından, yenilikler olarak Yüce Meclisimize getirilmiştir. Aslında, bu tasarı, liberal eğilimli ülkelerin 1980'den sonraki dönemde uygulamış olduğu politikaların bir kopyasıdır. Ancak, bu uygulamaları yapan ülkelerdeki, ülke ekonomisinde kişi başına düşen gelir, kişi başına ayrılan sağlık harcaması, ülkenin genel sağlık koşulları, işsizlik oranları, sosyal yapısı ve eğitim düzeyleri, sağlığın ulaşılabilirlik oranları gibi kriterler Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumla kıyaslandığında, uygulamaların sonuçlarının farklı olacağı açıkça görülmektedir.

Buradaki yanlış, Türkiye'ye özgü koşullar değerlendirilmeden, gerekli altyapı çalışmaları ve araştırmaları yapılmadan, tasarı ve tekliflerin bir an önce yasalaştırılması, Meclisten geçirilmeye çalışılmasıdır.

Sayın milletvekilleri, hükümet, Mecliste çoğunluğu temsil etmesinin verdiği rahatlıkla, birçok kanunda değişiklikler yapmakta, yeni düzenlemeler geliştirmekte; ama, şunu bilmeliyiz ki, gelecek yıllarda, yaptıkları yanlışların hesabını tüm halkımız, vatandaşımız ödeyecektir, bunun sıkıntısını onlar yaşayacaktır. Biz, bunların sorumlusu olmak istemiyorsak, milletvekili olarak, Yüce Meclise getirilen her kanuna onay vermeden önce, araştırmamız ve incelememiz gerekir.

Bugün gündeme getirilen Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı da, gelecek yıllarda sağlık sistemi içerisinde büyük sorunlar yaratabilecek bir tasarıdır. Tasarı, aile hekimliği uygulamasından ziyade genel sağlık sigortasının uygulanmasına ortam ve zemin hazırlamaktadır.

Genel sağlık sigortası uygulaması, aslında, bir sağlık sigortasından çok hastalık sigortasıdır ve bu uygulamayla, koruyucu sağlık hizmetleri gözardı edilmektedir.

Bu kanun tasarısı, ülkemize, yepyeni ve büyülü bir çözüm gibi sunulmaktadır. Birçok ülkede genel sağlık sigortası uygulaması çok daha önce uygulanmaya başlanılmış; ancak, sakıncaları görülerek terk edilmiştir. Hatta, 1990'lı yıllarda, Türk hükümetinin isteğiyle, İngiliz sağlık ekonomisti Prof.Dr.Abel Smith'e, Türkiye'de genel sağlık sigortasına geçilebilmesi için bir rapor hazırlatılmıştır. Bu rapora göre:

1. Türkiye'de olağanüstü bozuk olan gelir dağılımının düzeltilmesi gerekir. Şu an Türkiye, dünyada en kötü gelir dağılımına sahip ilk on onbeş ülkeden biridir.

2. Üretilen sağlık hizmetlerinin nitelik ve nicelik olarak artırılması, sağlık personelinin ve kuruluşlarının ülke genelinde dengeli dağılımının sağlanması gerekmektedir. Sağlık hizmetleri, Türkiye'nin doğusu ve batısında farklılıklar göstermektedir. Türkiye'de 1 hekime Ankara'da 329, İzmir'de 504, İstanbul'da 541, Antalya'da 888 hasta düşmektedir. Bitlis'te ise, 1 hekim 2 722, Mardin'de 2 972, Muş'ta 3 030, Batman'da 3 303, Şırnak'ta 4 533 kişiye bakmak zorunda kalmaktadır. OECD ülkelerindeyse bu ortalama, 900 hastadır.

Türkiye'nin sağlık sistemi için hazırlanan bu rapor, genel sağlık sigortası uygulamasının ülkemiz için uygun olmadığını göstermektedir. Verilen bu istatistikler gösteriyor ki, biz, halen, sağlık hizmetleri konusunda çok yetersiz ve gerilerdeyiz. Sağlık hizmetlerinin tüm halkımıza eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz olarak verilebilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Bu konuda bütçeye kaynak aktarılması ve bütçedeki sağlığa ayrılan payın artırılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, birinci basamak sağlık hizmetlerinin en kısa sürede etkinleştirilmesi ve sağlıkocaklarının verimli hale getirilmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanımız, birçok ülkede aile hekimliği uygulamalarını araştırdıklarını belirtmiştir; ancak, sanırım, sadece aile hekimliğinin iyi uygulandığı ülkeler seçilmiştir; çünkü, 1999 yılından beri Bulgaristan'da uygulanan aile hekimliği uygulaması, halkı mağdur duruma düşürmüştür ve aile hekimlerine halk arasında "insan tüccarı" denilmeye başlanmıştır. Bizde başlanması planlanan aile hekimliği uygulaması, sorun yaşayan ülkelerle kıyaslanmış mıdır acaba; bunu kendilerine ve sorumlularına soruyorum.

Sorunları görmek için pilot uygulama yapmak yeterli değildir, araştırmak ve önceki uygulamalardaki aksaklıklarla karşılaştırmak da önemli bir noktadır; üstelik, maliyeti de çok ucuzdur.

Saygıdeğer Başkanım, sayın arkadaşlarım; bu tasarının uygulanmasındaki engellerden biri de Türkiye'de yeteri kadar aile hekiminin bulunmamasıdır. Türkiye'de yaklaşık 1 200 aile hekimi vardır. Bu sistem uygulamaya geçirildiğinde, yaklaşık 25 000 aile hekimine ihtiyaç olacaktır. Tasarıda, aile hekimi eksikliğinin pratisyen hekimlerin eğitimiyle sağlanacağı belirtilmiş; ancak, nasıl, nerede ve ne kadar süre eğitim görüleceği belirtilmemiştir. Ayrıca, bu eğitimin başarı ölçüsü ne olacaktır? Sonuçta bir sınav mı yapılacaktır? Eğitim alan herkes aile hekimi olma sertifikasına hak kazanacak mıdır? Eğer öyle olacaksa, üniversitelerimizde aile hekimliği ihtisasını tamamlamış doktorların durumu ne olacaktır? Daha önce aile hekimliği ihtisası alanlara yeni haklar ve statü verilmesi planlanmış mıdır? Ben şahsen, bir doktor olarak, bu konularda yasal bir düzenleme getirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, Danimarka'da, aile hekimliği uygulaması için, doktorlara özel aile hekimliği eğitimi verilmektedir. Altı yıllık temel eğitimin dışında, beş yıllık aile hekimliği eğitimi verilme zorunluluğu getirilmiştir. Ülkemizde ise, bu kadar kısa bir zamanda, yeterli sayıda aile hekimi yokken, gerekli önlemler alınmadan, altyapısı hazırlanmadan bu tür bir uygulamaya geçilmesi insan sağlığını tehdit edici bir unsur değil midir? Planlama eksiktir, altyapı eksiktir; ama, nedense, Allah'tan ümit kesilmez düşüncesiyle işe başlanmıştır. O zaman, bütün halkımızın Allah yardımcısı olsun, bütün hastaların Allah yardımcısı olsun diyorum; ama, bu konuda, sizin en yakın, yapıcı takipçiniz olacağız. Bu sistemin muhalefeti yapıcı olacaktır ve biz, elimizden gelen her yardımı da size göstereceğiz. Buradaki muhalefetimizin amacı, vatandaşlarımızın hak ettiği sağlık hizmetlerine kavuşturulmasıdır.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısı incelendiğinde birçok sorunla karşı karşıya kalmaktayız. Konuşma sürem yettiği müddetçe sizlere bunları aktarmaya çalışacağım.

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısında, aile hekimi ve sağlık elemanının seçiminin gönüllü olduğu belirtilmiştir; ancak, eleman eksikliği söz konusu olduğu durumlarda, zorunlu atamanın yapılabileceği öne sürülmüştür. Ülkemizde, zaten, yeteri kadar aile hekiminin olmadığı bilindiği halde, bunun gönüllü olduğunun varsayımı bize çok gerçekçi gelmemektedir.

Aile hekimliği uygulamasında diğer bir sakıncalı nokta, aile hekimi ve sağlık elemanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılmasıdır. Bu durum, aile hekimliği uygulamasında, çalışan hekim ve sağlık elemanlarını zor duruma düşürecektir; çünkü, bir çalışan için en önemli husus, iş güvencesidir. Kamuda kadrolu olarak çalışan bir hekimin sözleşmeli statüye geçirilmek istenilmesinin nedenini anlamış değiliz. Bu durumda, aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının iş bulma, ücretlendirme, özlük hakları konusunda net bilgi sahibi olması gerekir. Bununla birlikte, aile hekimliği ve aile sağlığı elemanlığından ayrılmak istediğinde, eski işine geri dönmek istediğinde, bakıyor ki kadrosu doldurulmuş, boş kadro yok.

Sayın Bakanımıza ve sorumlulara buradan sesleniyorum; doktorlarımızı ve sağlık personelini iş güvencesiz bırakarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ayrıca, tasarıda, aile hekimleri ve sağlık elamanlarının ücretleri konusunda belirsizlik söz konusu. Kanun tasarısında, aile hekimlerinin, 657 sayılı Kanunun 4/b bendinde belirlenen en yüksek brüt sözleşme ücretinin, aile hekimi için 6 katını, aile sağlığı elemanı için 1,5 katını aşmayacak kaydıyla ödeneceği belirtilmiştir. Tüm bu söylediklerimizin ışığında, bizim hesaplamalarımıza göre, bir aile hekiminin brüt maaşı 5 ile 10 milyar arasında değişecektir. Bu durum sağlık çalışanları arasında huzursuzluk yaratacaktır. Ayrıca, Anayasamızda belirlenen "eşit işe eşit ücret" ilkesine de ters düşmektedir. Aile hekimlerinin ücretlerinin çalıştığı bölgenin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, aile sağlık merkezi gideri, tetkik ve sarf malzemeleri gideri, kayıtlı kişi sayısı ve bunların risk grupları, gezici sağlık hizmetleri ile aile hekimliği tarafından karşılanmayan giderler de ücretleri artırıcı etkenler olarak belirlenmiştir. Ancak, bu durumda hastalar, aile hekimlerini seçme özgürlüğüne sahip olduğuna göre, örnek vermek gerekirse, Çankaya'daki bir hasta Akyurt'taki bir hekimi tercih ettiğinde ücretlendirme konusunda nasıl bir uygulama yürüteceklerdir? Aile hekimi, hastalarına, hangi laboratuvar tetkiklerini kendi merkezinde, hangisini dışarıda yaptıracaktır? Bu tetkiklerin fiyat olarak sınırları nelerdir? Hekimin uygulamalarla ilgili sınırları nelerdir? Bunların açıklığa kavuşturulması gerekir.

Aile hekimliğinin pilot uygulaması için kanun tasarısında diğer bir göze çarpan nokta, koruyucu hekimlik hizmetlerinin eksik uygulandığında veya hasta sevk oranlarının yüksek olması halinde aile hekimleri ücretlerinden yüzde 21 kesintinin yapılacağıdır. Bir örnek vermek gerekirse, aile hekimine müracaat eden ve travma geçiren bir çocuğun veyahut da bir vatandaşın kolunda veyahut da bacağında kırık olup olmadığına nasıl karar verecek? Hemen bunu sevk etmek zorunda mı kalacaktır veyahut da o alandaki bulunan, yani, muayenehanesinde bulunan röntgen cihazıyla filmini çektikten sonra mı hastayı sevk edecektir? Kırığın tespitini orada mı yapacaktır, yoksa, röntgen cihazı olan tam teşekküllü, ortopedi mütehassısı olan hastaneye mi anında sevk edecektir? Aile hekiminin hizmet verdiği yerde röntgen cihazı bulundurma yetkisi doktora verilecek midir? Bütün düşme olaylarında, kırık şüphesi nedeniyle bu tür hastalar sevk mi edilecektir? İmkânsızlıkları nedeniyle sevk ettiği hastalardan, sevk oranı artacağından, aile hekimlerinin maaşlarından, o zaman yüzde 20 kesinti yapılacak mıdır?

Benzer bir örnek olarak da, basit bir sinüzit şikâyeti olan vatandaşa, bir sinüzit filmi çektirmeden, ezberden mi tedavisini yapacaktır? Bunların açıklığa kavuşturulması çok elzem ve acildir.

Sayın milletvekilleri, bu, bir nevi, ticarî ilişkilerdeki müşteri memnuniyeti kavramına benzemektedir. Siz, müşteriyi memnun etmek zorundasınız; aksi takdirde, işten atılırsınız ya da maaşınız kesilir. Aile hekimliğinde de, sağlık, bir ticarî araç gibi satılan ve alınan bir mal olarak görülmüş ve açıkça aile hekimleri de bunları pazarlayan yerine konulmuştur.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, aile hekimliği, Sağlık Bakanlığının göstereceği yerlerde hizmet verecektir. Eğer, Sağlık Bakanlığına ait bir yer bulunmazsa, özel olarak tutacağı bir muayenehanede hizmet verecektir. Bize göre, bu uygulama, sağlığı özelleştirmeye yönelmiş bir politikadır.

Kanun tasarısında diğer göze çarpan nokta ise, aile hekiminin çalışma saatleridir. Aile hekiminin, haftada en az 40 saat ve tam zamanlı çalışacağı belirtilmektedir; azamî sınırlar belirtilmemiştir. Bu, aile hekimlerinin gece gündüz çalıştırılacağını ve buna karşılık mesai ücreti alamayacağını göstermektedir.

Genel olarak, aile hekimliği uygulamasında aksaklıklarının yanı sıra, pilot uygulama için de belirsizlik söz konusudur. Aile hekimliği pilot uygulamasının ilk olarak Düzce'de yapılacağı belirtilmiştir. Bu uygulama için neden Düzce seçilmiştir? Seçim kriterleri nelerdir? Bu seçim için Devlet İstatistik Enstitüsünden destek alınmış mıdır?

Çeşitli sivil demokratik örgütlerin ve bizim çalışmalarımız sonucunda, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısında bazı belirsizlikler ve boşluklar olduğunu tespit etmiş durumdayız. Bunları şöyle sıralayabilirim:

Pilot uygulamaya geçiş sonrasında başarı kriterlerinin neler olduğu ve nasıl değerlendirileceği, ölçünün ne olacağı belli değildir.

Pilot uygulamanın süresinin ne kadar olduğu belli değildir.

Pilot uygulamanın finansmanının nereden ve nasıl sağlanacağı, pilot uygulamada hekimlerle beraber çalışacak sağlık elemanının kaç kişi olacağı kanun tasarısında belirtilmemiştir.

Aile hekiminin maaşının belirlenmesinde yer, gider, aşılama oranı ve sevk oranı etkilerinin nasıl olacağı açıklanmamıştır.

Sayın Bakanımızdan, bu konuda bizi ve halkımızı açık ve net bir şekilde aydınlatmalarını ve bilgilendirmelerini rica ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, sağlığın, sosyal hukuk devleti gereği, tüm halkımız için ücretsiz, eşit ve ulaşılabilir olması gerekir. Sağlık hizmetleri, insana yapılan en önemli yatırımdır. Bu nedenle, kesinlikle devletin koruyuculuğundan çıkarılmaması gerekir. Ülkemizin sağlık hizmetlerinde yaşadığı problemlerin çözümü, Dünya Bankasının ve IMF'nin istediği politikalarla belirlenmemelidir; çünkü, hiçbir ülke, hiçbir devlet ya da devletin kurum ve kuruluşları, bizim ülkemizin genel yapısını bizim kadar ve sizler kadar da bilmez.

Konuşmamı bitirirken, Atatürk'ün 66 ncı ölüm yıldönümünde mekânının cennet olmasını diler, hepinizin bayramını kutlar, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tandoğdu.

Gruplar adına ikinci söz isteği, AK Parti Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Şükrü Ayalan'a aittir.

Buyurun Sayın Ayalan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ AYALAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuzun görüşlerini bildirmek amacıyla huzurunuzda bulunmaktayım; öncelikle, tüm Genel Kurul mensuplarını saygıyla selamlıyorum.

Pilot uygulamasını başlatmak istediğimiz aile hekimliğini sizlere tanıtmadan önce, ülkemizin sağlık hizmetlerinin tarihçesini sizlere çok kısa özetlemek istiyorum.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren, sağlık hizmetlerinin sunumu ve sağlık verilerinin iyileştirilmesi için hükümetlerce birçok çalışma yapılmıştır. 1923 ve 1937 yılları arasında Refik Saydam, sonrasında Behçet Uz, tıp tarihimizin önemli isimlerinden sayılabilmektedir. Nusret Fişek dönemi, tıp tarihimizde, sosyalizasyon açısından önemle vurgulamamız gereken bir dönemi kapsamaktadır. 1980'li yıllara kadar geçen dönem, hizmetin iyileştirilmesi, sağlık altyapısı ve örgütlenmenin düzenlenmesiyle ilgili uygulamalara tanık olmuştur. 1983 sonrası yıllar, sağlık politikalarında önemli değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bu yıllarda, mevcut durumun sorun olduğu anlayışına dayanan reform çalışmaları hız kazanmıştır.

Sağlıkta reform arayışlarının hedefi sadece hasta memnuniyetini artırmaya yönelik olmamalıdır. Günümüzün modern yönetim anlayışı içinde, daha kaliteli hizmeti daha uygun maliyetle sunmak ya da satın almak, temel ilkelerden biri olmalıdır. Ülkelerin sağlık alanında reform kapsamında yaptıkları çalışmalar incelendiğinde, bütün ülkelerde görülen ortak özelliğin, uzun yıllara yayılmış, sabrı, ısrarı ve mücadeleyi gerektiren bir program olduğu görülmektedir. Günün şartları içinde ortaya çıkan ihtiyaçların giderilmesi ve sorunların sınırlı kaynaklarla çözülmesi gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde sağlık reformlarının başarısını etkileyen en temel faktörler, hükümetlerin istikrarı, görev başındaki insanların reform ihtiyacına inanmaları, çalışmaların ve elde edilecek sonuçların sosyal pazarlaması ve buna ilişkin sosyal destektir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de sağlık alanında yapılan çalışmalar, 1920 yılında gerçekleştirilmiş olan Sağlık Bakanlığının kuruluşuyla başlamakta, 1938 yılına kadar, savaş sonrası problemleri çözmek, sağlık personelinin nicelik ve nitelik bakımından desteklenmesi ve köylere kadar ulaşmaya çalışılan bir örgütlenme yapısına çalışılmış, 1938 ile 1960 yılları arasında ise, daha çok merkezî yapıyı kuvvetlendirici ve sosyal içerikli politikalar geliştirilmeye çalışılmıştır.

1961 - 1980 döneminde değişik sağlık politikaları tartışılmaya başlanmış olmakla birlikte, sağlık hizmetlerinin sosyalizasyon görüşü benimsenmiştir. Bu dönemde dikey örgütlenmeler kısmen azaltılıp, farklı nitelikte sağlık hizmeti veren yapılar sağlıkocağı bünyesinde entegre hale getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugünkü haliyle, ülkemiz nüfusunun sağlık durumunun, hem mutlak olarak hem de aynı gelir düzeyine sahip ülkelerle karşılaştırıldığında iyi düzeyde olmadığı bir gerçekliktir. Sağlık sektörümüzdeki sorunlar çok büyüktür. Ülkemiz, ekonomik güç olarak dünya ölçeğinde 17 nci sırada yer almakla birlikte, sağlık ve eğitimin içinde olduğu sosyal göstergelere göre hazırlanan insanî gelişim endeksinde 86 ncı sırada yer almaktadır. Tabiî, bunun pek çok nedeni vardır. Özellikle Sağlık Bakanlığının koordinasyon ve yönetimde daha çok kendi kurumlarına hizmet vermeye yoğunlaştığından yetersiz kalması, Bakanlık, SSK, üniversite hastaneleri ve özel hastaneler arasında etkili bir koordinasyon olmadığından, hizmet ve yatırım planlamaları toplumsal ihtiyaçlarımıza paralel olarak yapılamamaktadır. Sağlık yatırım ve planlamalarında demografik ve epidemiyolojik özellikler gözardı edilmektedir. Hizmetlerin yapılandırılması yönündeki birinci basamak yeterince güçlü olmadığından, temel sağlık hizmetlerinin verilmesinde arzu edilen düzeye ulaşılamamıştır. Hekimlerin bu alanda hizmet vermek üzere yetiştirilmemiş ve yönlendirilmemiş olması, ayrıca sağlıkocağı işletmesinin kurumsallaşmamış olması, etkili bir hizmet sunumuna engel oluşturmaktadır.

Kentsel alanlarda, özellikle de büyük şehirlerde sağlıkocağı altyapısı yetersizdir. Daha önce verem savaş dispanseri, aile planlaması ve ana ve çocuk sağlığı merkezi gibi özel amaçla kurulmuş birçok birinci basamak kuruluşları ya görevlerini tamamlamış ya da gereken önemi korumada yetersiz kaldıkları için atıl duruma düşmüşlerdir.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev alan pratisyen hekimlerimiz, içinde bulundukları çalışma koşulları, sosyoekonomik ve uzmanlık beklentileri nedeniyle, kendi hizmetlerine yeterince odaklanamamışlardır.

Diğer yandan, vatandaşlarımızda da, sağlık hizmetlerini bu seviyede alma konusunda büyük bir isteksizlik görülmektedir. Sonuçta, insanlarımız çok büyük bir oranda doğrudan hastaneye gitme eğilimindedirler.

Birinci basamaktaki yetersizlikler ve sevk zincirinin yeterince çalıştırılamaması sonucunda hastanelerimizde çok büyük yığılmalar olmakta, hem hizmet maliyetleri çok yükselmekte hem de hizmet kalitesi çok ciddî oranda düşmektedir.

Yine, insan kaynaklarımızın sayısal yetersizliği dışında, özellikle personelin ülke geneline yayılmasındaki dengesizlikler, sağlık sektöründeki önemli problemlerimizden bir tanesini oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, özellikle sağlık kayıtlarımızın birçok yerde poliklinik defteri düzeyinde kalması, hastanelerde tutulan düzensiz dosyaların da arşivlerde kaybolması sonucunda, ayrıca, bulunan dosyaların da içeriğini anlamanın çok mümkün olmaması sonucunda, sağlık kayıtlarının bütüncül bir durum arz etmediği ortadadır.

Değerli milletvekilleri, özetle, bugünkü haline baktığımızda, ülkemizde sağlık sektörünün, özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin son derece dağınık olduğunu, sağlıkocaklarımızın, ana ve çocuk sağlığı merkezlerimizin, verem savaş dispanserleri, kurum hekimlikleri, SSK dispanserleri, SSK'nın sağlık istasyonları ve benzeri şekillerde sağlık hizmetleri vermeye çalıştıklarını görmekteyiz.

Bu dağınıklık içinde mevcut duruma bakıldığında ise altyapının, personel motivasyon ve kayıt sistemlerinin, yine, yetersizliği gözümüze çarpmaktadır.

Sağlıkocaklarımız, âdeta bir sevk ya da reçete yazdırma kurumu haline dönüşmüş, ne yazık ki, tüm iyileştirme çalışmalarına rağmen, halkımız tarafından tercih edilmeyen kurumlar haline düşmüştür. Elimizdeki istatistikler, hastaların yüzde 50'den fazlasının doğrudan hastanelere gitmekte olduğunu bize göstermektedir.

Yine, önemli bir nokta da, ülkemizdeki bireyler, koruyucu sağlık alanında kendilerine rehberlik edecek ve tedavilerini üstlenecek hekimleri seçme özgürlüğüne sahip değillerdir. Halbuki, gelişmiş ülkelerin tamamında, hastalar, kendi iradeleriyle, özgürce hekimlerini seçebilmektedirler.

Özetle, ortaya çıkan bu tablonun, aile hekimliğiyle birlikte, kısmen nasıl düzelebileceğini ve aile hekimliğinin bu konuda bize nasıl yardımcı olabileceğini size tekrar anlatmak istiyorum.

Avrupa Birliğinin tamamına yakınında ve bunun dışında da pek çok gelişmiş ülkede var olan aile hekimliğinin temel amacı, birinci basamakta tedavi edilebilecek olan büyük bir hasta grubunun, ikinci basamak ve kurumlarına gitmeden tanı ve tedavilerinin daha hızlı ve süratli yapılması, zaman ve işgücü kaybının önlenmesi ve eğitim hastanelerinin birinci basamak tedavi yükünün azaltılarak asıl işlevlerine dönmesini temin etmektir.

Değerli arkadaşlar, son derece önemli ve gerekli olduğunu düşündüğümüz ve uygulandığı ülkelerdeki büyük başarılarla, aile hekimliğinin dünyadaki gelişmesine baktığımız zaman, özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İngiltere, Almanya, Batı Avrupa ülkeleri gibi bütün gelişmiş ülkelerde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Kanada'da ve Japonya'da, hatta gelişmekte olan bazı ülkelerde birinci basamak sağlık hizmetlerinin bu hekim tipiyle yürütüldüğünü görmekteyiz.

Yine, Dünya Sağlık Örgütüne göre, önümüzdeki yıllarda, aile hekimliğinin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde ve kaynakların optimum bir şekilde kullanılmasında çok önemli rol oynayacağı özellikle vurgulanmaktadır.

Ülkemiz de, aile hekimliğine çok yabancı değildir aslında. 1983 yılında aile hekimliği, Tababet Uzmanlık Tüzüğünde yer almıştır. 1994 yılında, ilk olarak, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı kurulmuştur. 1985 yılından itibaren de Ankara, İstanbul ve İzmir'de eğitim veren hastanelerimizde aile hekimliği uzmanları yetiştirilmeye başlanmıştır. Halen, ülkemizde, üniversite tıp fakültelerimizin 30 kadarında, aile hekimliği uzmanlık eğitimi verilmektedir. Şu anda, ülkemizde, 1 200 civarında aile hekimi uzmanı bulunmakta ve acilen ihtiyacımız olabilecek aile hekimliğine geçişte ise bu rakam ihtiyacı karşılamakta, belki pratisyen hekimler kısa süreli uyum ve eğitim sistemine alınarak, daha sonra part-time eğitimlerle, bu arkadaşların aile hekimliği uzmanlığına doğru geçmesi de temin edilmeye çalışılacaktır.

Sayın milletvekilleri, getirmiş olduğumuz Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının kanunlaşmasıyla, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de aile hekimliği uygulaması başlayacaktır.

Aile hekimi, hastalık ve sağlık hakkındaki düşüncelerine, fiziksel, psikolojik ve sosyal faktörleri de dahil eden, kendisine getirilen tüm sağlık problemleri için bir ilk değerlendirme yapan, kronik, tekrarlayıcı ya da terminal dönem hastalığı olan hastanın devamlı tedavisini üstlenen, hastasıyla uzun süreli bağlantı kurarak hastalığı hakkında meslekî açıdan kullanabileceği verileri toplayan, diğer medikal ve medikal olmayan branşlarla ortak çalışan hekimdir.

Aile hekimi, anne karnındaki fetustan en yaşlı bireyine kadar bütün aile fertlerinin sağlığından, ailenin sağlıkla ilgili sorunlarından ve hastalıklarından sorumludur. Sağlıklı bir toplumu oluşturacak en küçük toplumsal birimi, yani, aile fertlerini koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmeti sunar. Bireyin sağlıkla ilgili tüm sorunlarını ele alırken, fiziksel, psikolojik ve sosyal faktörleri bir bütün halinde değerlendirerek çözüme ulaştırır. Kişinin yaşadığı ortamı, aile ilişkilerini ve mevcut sorunlarının geçmişini bilir. Hizmet sunduğu toplumu her yönüyle tanır, aile, çevre ve iş ilişkilerini değerlendirir.

Aile hekimliği sistemini kurmuş olan Batı ülkelerinin tamamında, bir aile hekiminin hastayla olan ilişkisinin ortalama süresi on oniki yıl arasında değişmektedir. Bu da, aile hekimi ile aile arasındaki ilişkilerin, hangi ölçüde sıcak, yakın ve sağlıklı kurulabildiğine bağlıdır, ayrıca göstergesidir.

Aile hekimliği, ilk basamak tedavi hizmetlerini sürekli, etkin ve kaliteli biçimde vererek, gerek toplumun sağlıkla ilgili problemlerinin ve gerekse sağlık sektörünün içinde bulunduğu ikinci ve üçüncü basamak tedavi hizmeti veren kuruluşlara aşırı yüklenme ve benzeri problemlerin çözümünde büyük faydalar sağlayacaktır.

Gelişmiş bütün ülkelerde birinci basamak sağlık hizmetlerini sunan aile hekimleri, toplam hasta yükünün, yaklaşık yüzde 85'ini çekmektedirler. Böylece, hastalar her konuda hastaneye gitmediğinden, hastane kuyrukları ve aşırı yığılma engellenmekte ve hastaneler gerçek işlevlerini yerine getirebilmektedirler.

Ayrıca, yine aile hekimi, hastayı, daha ileri bir merkeze ya da başka bir dal uzmanına sevk etmesi gerektiğinde, onun, en doğru bilgilerle en doğru merkeze gitmesini sağlayarak, yüksek maliyetli ikinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkin biçimde kullanılmasını sağlamaktadır.

Aile hekimi kayıtları, sağlıkla ilgili araştırmalarda çok değerli bir veri kaynağıdır. Kişinin sağlık kayıtlarının bulunması, eksiksiz bir koruyucu hekimlik uygulaması için zorunludur. Bu kayıtlar, toplumun sağlığının değerlendirilmesi için gerekli olan istatistikî bilgilerin elde edilebileceği en önemli kaynaktır.

Özetle, aile hekimliği, hizmeti, toplumun belirli kesimleriyle sınırlı olmadan, yaş, cins, sosyal sınıf, ırk ve din farkı gözetmeksizin herkes için uygulayan bir kurumdur. Aile hekimliği hizmetine kolay ulaşılabilir -bu ulaşılabilirlik, hem bölgesel hem kültürel anlamdadır- aile hekimliği bütünleştiricidir; aile hekimliği süreklidir; aile hekimliği bir ekip çalışmasını gerektirir; aile hekimliği, toplumun, hem fiziksel hem psikolojik hem sosyal yönleriyle danışmanlığı görevini üstlenir; aile hekimliği insan merkezlidir. Aile hekimi ile hastası arkasında yakın, sıcak ve güvene dayalı bir ilişki kurulur.Aile hekimi, hastanın, diğer sağlık hizmeti sunan birimlerle arasında hem bir köprüdür, hem hastanın savunucusudur hem de danışmanıdır.

Değerli milletvekilleri, dünyada ve Türkiye'de, aile hekimliğinin gelişimini ve görevlerini çok kısa bir şekilde özetledikten sonra, pek çok Avrupa Birliği ülkesinde -neredeyse tamamında- aile hekimliği sistemi uygulamalarının ve sağlık politikalarının büyük başarılarla yürütüldüğünü bilmekteyiz; bu, dünyanın bir gerçeğidir. Bugüne kadar çeşitli girişimler olsa da, ülkemizde aile hekimliği uygulaması başlayamamıştır. "Neden başlatılamadı" sorusunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, iktidarımız, sağlıkta yaşanan büyük problemlerin giderilmesi amacıyla cesur bir adım atmış ve büyük bir değişim süreci başlatarak, sağlıkta dönüşüm kapsamında, aile hekimliğiyle, birinci basamak sağlık hizmetlerine çağdaş bir yaklaşım getirmeyi planlamıştır. Aile hekimliği pilot uygulamasının başlaması, aslında, sağlıkta dönüşümün sadece bir ayağını oluşturmaktadır. Bu proje çerçevesinde güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri, herkesi tek çatı altında toplayan genel sağlık sigortası, sağlıklı bilgi sistemi, tanı ve tedavi kurumlarının tek elden yönetimi ve teşkilat yapısının yenilenmesi şeklinde genel politikalarla, sağlık hizmetlerinde büyük bir yapısal değişim ve çağdaş anlayışın benimsenmesini amaçlıyoruz.

Aile hekimliği sisteminin yürümesinde sıkıntılar olmaması için, çevresinde oluşturulacak politikalar da son derece önem taşımaktadır. Hükümetimiz bu projeye bir bütün olarak bakmakta ve her bir ayağının en kısa zamanda realize edilebilmesi için gerekli çalışmaları yapmaktadır.

Sayın milletvekilleri, özetle, Avrupa Birliği ülkelerinin tamamına yakınının uygulayarak sağlıkla ilgili problemlerin büyük ölçüde ortadan kalktığı bu çağdaş yaklaşımla, ülkemizin sağlık sorunlarının çözümü konusunda çok önemli adımlar atacağımıza inancım tamdır. İlgili çalışmalarımız konusunda maruz kaldığımız eleştirilerden rahatsız olmuyoruz. Tam tersine, bunlardan istifade ederek, varsa yanlışlarımızı düzeltme noktasında işbirliğine açık olduğumuzu da buradan ifade etmek istiyoruz. Biz, hata yapmayalım diye, var olan, ama, iflas etmiş, maliyeti yüksek, halkı canından bezdiren uygulamalara devam edemeyiz. Sağlık politikalarında köklü bir değişim gereklidir ve her alanda olduğu gibi bu alanda da değişimi gerçekleştirecek parti AK Partidir. Biz bir başlangıç yapıyoruz. Hedefimiz, başlatılacak pilot uygulamayla aile hekimliğinin uygulamasında çıkabilecek aksaklık ve sorunları gidermektir. Aksaklıklar yaşanacağı konusunda duyulan endişelere verilecek cevap, pilot bölge uygulamasının bir laboratuvar olduğudur. Unutulmamalıdır ki, tüm yeni adımlar belirli endişelerle karşılanır. Oysa, değişimler, risk alabilmeyi ve kararlı olmayı gerektirir. Bizim partimiz, risk almayı bilen, ülkesini seven insanlardan oluşan, hizmet etmekten başka bir amacı olmayan ve yeniliklere, gelecek eleştirilere karşı da açık olan bir partidir. Aile hekimliği çerçevesinde bir geçiş dönemi yaşayacağımız açıktır; ancak, bu geçiş döneminin çabuk aşılması ve aksaklıkların giderilmesi için başlatılacak pilot uygulama önemli bir adımdır.

Bir hekim olarak, gelecek yıllarda ülkemizdeki sağlık sisteminin başarısı ve sağlıklı nesiller adına bu projenin çok büyük bir önem taşıdığına olan inancımla, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayalan.

Şahsı adına söz isteği var.

Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde, bir ülkenin gelişmişliğini değerlendirmek için, kişi başına düşen millî gelir ve dağılımı, sanayileşme ve istihdam, altyapı, temel mal ve hizmetlerdeki tüketim düzeyi kriterleri yeterli kabul edilmemekte, eğitim ve sağlıkta geldiği nokta da dikkate alınmaktadır. Tüm kriterlerin yanında, bir ülkenin gelişmiş sayılabilmesi için, eğitim ve sağlıkla ilgili sorunlarını da çözmüş olması gerekmektedir. Ülkemizde, gelmiş geçmiş tüm siyasî iktidarlar sağlığın önemini hep vurgulamış, çözümler vaat etmiş; ama, ne yazık ki, günübirlik politikaların ötesine taşınamayan anlayışlar nedeniyle sağlık hizmetleri arzu edilen kaliteye ulaşamamıştır. Maalesef, son döneme kadar sağlıkta bir ulusal politika oluşturulamamış, ülkenin ihtiyaçlarına göre gelecek perspektifler hesap edilip planlamalar yapılamamıştır.

Sağlık hizmetlerinde aslolan, ucuz, kaliteli, zamanında verilebilir olması ve herkesin ulaşabilir olmasıdır. Son döneme kadar uygulanan aşırı merkeziyetçi politikalar, vizyonsuz yaklaşımlar ve partizanca tutumlar nedeniyle, Sağlık Bakanlığı, ulusal bir sağlık politikası ortaya koyamamış, adımlarını gelecek on yılların hesabını yaparak atamamıştır. Sistemin öncelikleri ortaya konulamadığı için planlamalar doğru yapılamamış, kaynakların verimli kullanımı sağlanamamıştır. Pek çok alanda olduğu gibi sağlık sektörü de varlık içinde yoklukta yaşamaya mahkûm edilmiş, yetersiz kullanımlar ve yüksek maliyetler ortaya çıkmıştır. Artık bu plansızlıklar dönemi geride kalmıştır. Hükümetimiz, Türk insanının kaliteli, ekonomik ve konforlu bir sağlık hizmeti alabilmesi için pek çok karar almış, sağlık hizmetlerindeki eşitsizliklerin önüne geçmek ve herkesin kolaylıkla ulaştığı bir sistem oluşturabilmek için ciddî çalışmalar yapmıştır. Sağlık Bakanlığımızın Sağlıkta Dönüşüm Projesi bu noktada başarıyla yürütülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün hepimizi yakından ilgilendiren hastane kuyruklarının en temel nedeni sağlık hizmetlerinin olması gereken basamaklarda verilemeyişidir. Birinci basamak sağlık hizmetlerindeki örgütlenme modelimiz pek çok nedenle artık işleyemez hale gelmiştir. Hastayı ilk gören hekimden itibaren işleyen mekanizmada yaşanan pek çok aksaklık sistemi tıkamakta, sonuç olarak da, işgücünün, ekipman ve yatağın yetersiz kullanımı ortaya çıkmaktadır. Bu da uzayıp giden hastane kuyruklarına ve hasta memnuniyetsizliğine neden olmaktadır.

Peki, aile hekimliği sistemi nedir; aile hekimliği, aile fertlerinin ikametinin yakınlarında bulunan, her an kolaylıkla ulaşılabilen ilk başvuracakları hekimlik uygulamasıdır. Bu görevi yapacak olan meslektaşlarım, koruyucu hekimlik yanında, ayaktan tanı ve tedaviyi de üstlenecekler, yeri geldiğinde aile bireylerine danışmanlık ve yeri geldiğinde de eğitim hizmeti verecekler; ailenin tüm bireylerine, anne karnındakinden en yaşlısına kadar bakacaklar. Çok basit bir ifadeyle tarifi bu.

Dünyanın pek çok ülkesi bu sistemi kendi koşullarına göre şekillendiriyor. Buna, toplum hekimi, ev doktoru, genel pratisyen diyenler de var. Kavramların ne olduğu değil, ne ifade ettiği önemli. Şüphesiz, bizim ülkemizde de modifikasyonlar yapılacak, şartlara göre revizyonlar yapılacak ve en sağlıklı işleyen yapı zaman içerisinde uygulanacaktır. Zaten bu amaçla pilot uygulama gündeme alınmış ve bir Türkiye modeli hedeflenmiştir. Zaman içerisinde tüm illere yayıldığında mobil hizmetler devreye girecek ve en ücra dağ köyündeki vatandaşımızın da ayağına sağlık hizmeti gidecektir.

Sistem, kaliteli bir sağlık hizmeti sunmanın yanında, hekimler arasında rekabet anlayışını da ortaya koyacaktır. Hasta, hekiminden memnun değilse değiştirecek, bu da hekim arkadaşlarımızın daha dikkatli ve özverili olmasını teşvik edecektir. Tüm yönlerini bildiği hastalarını uzun süreli izleyen doktorlarımız daha kolay değerlendirmeler yapacak ve bu da beraberinde rasyonel ilaç kullanımını getirecektir; yani, daha az ilaç kullanımıyla daha fazla fayda sağlanacaktır. Tedavi maliyetleri de bu şekilde azalacaktır.

Bugün birinci basamakta çözülmesi gereken pek çok sorun, ne yazık ki ileri hizmet veren hastanelerimize taşınmakta, oralardaki birikim de asıl verilmesi gereken hizmetleri engellemektedir. Artık pek çok problem aile hekimliğinde çözülecek ve bu sayede hastane kuyrukları azalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hastanelerin ortak kullanımıyla ilgili atılan adımdan hepimiz memnunuz. Sağlık Bakanlığı hastanelerinin SSK'lı hastalara açılmasıyla, şu ana kadar 25 000 000 SSK'lı vatandaşımız buralardan hizmet almış oldu. Peki, açılmasaydı ne olacaktı; SSK hastanelerinde 25 000 000 daha fazla vatandaşımız olacaktı ve hiç gereği olmayan yığılmalar yaşanacaktı. Yalın bir mantıkla değerlendirmesi bu.

Şüphesiz, uzun yıllar alışılmış bir sistemde değişiklik yapmak ve kronikleşmiş sorunları kısa sürede halletmek kolay olmayacak; ancak, kararlı olunursa, planlı olunursa ve neyin ne zaman, nasıl yapılacağı iyi bilinirse, kuşkusuz, başarıyı yakalamak mümkün olacaktır.

Türkiye, bundan sonra, kaynaklarını en doğru nasıl kullanacaksa, en ekonomik nasıl kullanacaksa, ona uygun politikalar üretecektir. SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri son derece yararlı ve doğru bir adımdır. Bunun yararlarını anlatarak huzurlarınızı meşgul etmek istemiyorum; ama, diğer kurumlara ait sağlık tesislerinin de ortak kullanımının ne kadar önemli olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.

Bugün, TEDAŞ Genel Müdürlüğü, 500 000 dolarlık tomografi cihazını kurumunun bünyesinde çalıştırma gayretinde ve Numune Hastanesinde aylık 600 tomografi çeken bu aletle, burada, maalesef, ayda 25 tomografi çekiliyor. Bu ben yaptım oldu anlayışlarına artık son verme zamanıdır; doğru olanı, ekonomik olanı ve yararlı olanı uygulama zamanıdır.

Değerli arkadaşlarım, hastanelerin ortak kullanımından bahsederken, askerî hastanelerden de yararlanma gereğine değinmek istiyorum. Askerî hastaneler, dünyanın değişik ülkelerinde değişik uygulama yöntemleriyle çalışır. Bazıları sivillere kapalı, bazıları ise açıktır. Ülkemizde ise, bu hastanelerimiz, sınırlı sayıda sivil kullanımına açıktır. Bu hastanelerimizin, GATA Kanununda yapılacak bir değişiklikle, daha geniş manada sivil hizmete sunulmasının gereğine inanıyorum. Bu, hem askerî hastanelerin zaman içerisindeki artık ve atıl hizmet kapasitelerini değerlendirmek hem de sivil hastanelerdeki kuyrukları azaltmak için yararlı olacaktır. Bu sayede, ayrıca, askerî hastanelere dönersermaye katkısı da sağlanmış olacaktır. Taksim İlkyardım Hastanesi veya Şişli Etfal Hastanesi koridorları hastayla doluyken Gümüşsuyu Askerî Hastanesinden yararlanmamak çok doğru bir yaklaşım olmasa gerek.

Değerli milletvekilleri, sağlık harcamalarının önemli bir kısmı ilaç ve malzemeler için yapılmaktadır. Tahminlere göre, yılda, ilaç için harcadığımız para 4 500 000 000 dolar, tıbbî malzeme, sarf malzemesi ve ekipmanlar için harcanan para ise 2 500 000 000 dolar civarındadır. Yerli ilaç sanayii halen yüzde 55 kapasiteyle çalışmaktadır ve önümüzdeki dönemde, veri korumayla ilgili yaptırımlar nedeniyle, zor günler yaşayacağı tahmin edilmektedir. Yerli ilaç sanayii stratejik bir alan kabul edilmeli ve mutlaka desteklenmelidir.

Türkiye, ne yazık ki, tıbbî malzeme ve ekipmanların üretimi konusunda oldukça geri bırakılmış bir ülkedir. Biz, bugün, hâlâ ameliyatlarda kullandığımız makasları Pakistan'dan, enjektörleri Hindistan'dan alıyorsak, ileri teknoloji cihazlarını yapamıyorsak, bu durumdan alarme olmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çömez, açıyorum mikrofonu; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bütçeden bu yıl TÜBİTAK'a ayrılan payda ciddî artışlar öneriliyor. TÜBİTAK tıp teknolojisi için özel çalışmalar yapmalı ve yerli üreticilere ar-ge destekleri sağlamalıdır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bunların hepsi Samsun'da yapılıyor.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Ben onları çok iyi biliyorum ve kullandım Sayın Koç. Türkiye'de 170 tane sağlık kuruluşu var üretim yapan; ama, 19 000 tane de ithalatçı firma var. Onları ayrıca tartışırım sizinle.

HALUK KOÇ (Samsun) - Samsun'daki sanayii desteklemek lazım.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin sağlık sistemini rehabilite etmek, daha sağlıklı ve mutlu bir Türkiye için çalışmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için sağduyuya, çalışmaya, paylaşmaya, dünya gerçeklerine ve bilimsel verilere göre hareket etmeye mecburuz. Siyaset yaparken, bu gerçekleri hiçbir zaman gözardı etmemeliyiz. Biz bunları gözardı etsek de, arşivler ve kamuoyu asla gözardı etmiyor.

Sağlık politikası oluşturmak ne kadar doğru ve gerekliyse, sağlığa politikayı sokmak da, o kadar yanlıştır. Bakınız, komisyonumuzda, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı görüşülürken, Anamuhalefet Partisinden bir milletvekili arkadaşım aynen şu ifadeyi kullandı, Meclis Tutanak Müdürlüğümüzden aldığım notları okuyorum: "Pratisyen hekim olarak kalan arkadaşlar olarak söyleyeyim. Ben uzunca yıllar serbest muayenehane hekimliği yapan bir pratisyen hekimim. Yani, aile hekimliğini, kendi yaşamımda, yasası olmadan; ama, koruyucu hekimlik tarafıyla çok fazla iştigal etmeden, daha çok tedavi edici hekimlik yönüyle uğraşan bir arkadaşınızım ve o hekimliği yaptığım dönemlerde de, böyle bir yapısal düzenlemenin, pratisyen hekimlere tedavi edici hizmetler verme sorumluluğunu da getiren bir yapısal düzenlemenin Türkiye için ne kadar yararlı olacağını, o dönemlerde hep düşünmüşümdür. İnşallah, hayırlı, uğurlu olur. Ben, güzel olacağını sanıyorum. Akıllıca uygulanırsa, düşünülerek uygulanırsa, aile hekimliğinin Türkiye'deki sağlık sorunlarının çözümünde önemli katkılar getireceğini sanıyorum." Bu, çok değerli bir CHP'li milletvekili arkadaşımın komisyondaki ifadesi; yani, aile hekimliğini savunan ifadesi.

İki gün sonra, bakıyorsunuz, aynı arkadaşımız, Meclisin önünde bir basın açıklamasına katılıyor ve aile hekimliği sisteminin ne kadar işe yaramaz olduğundan bahsediyor. Bu çelişkiyi anlamakta zorlanıyoruz.

Aslına bakarsanız, arşivleri incelediğimiz zaman, bu türden çelişkili yaklaşım tarzının CHP için neredeyse bir gelenek halini aldığını görüyoruz. Bakınız, CHP'nin seçim bildirgesinde hangi ifade var: "Birinci basamak sağlık hizmetlerini etkinleştirerek, sevk zincirine işlerlik kazandıracağız. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde yığılmaları, kuyrukları ve sıkıntıları ortadan kaldıracağız." Yani, bugün konuştuğumuz yasanın anateması ortaya konulmuş.

Aynı bildirgeyi hazırlamak amacıyla oluşturulan komisyonda, 13 Ağustos 2002 tarihinde, Sayın Baykal, bakınız ne demiş: "İlk yapılması gereken iş, SSK'yı hastanecilikten çıkarmaktır. Bunu cesaretle söylemeliyiz. Bu, Türkiye'nin meselesidir ve bunu çözmek bize düşecek. SSK, hastane kuracak, işletecek; olacak iş mi?! Hastaneler, SSK Yönetim Kurulunun kumandasından çıkarılacak."

Bu ifadeler, Sayın Baykal'a ait ve hükümetimizin aldığı SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi kararıyla da tamamen örtüşen bir yaklaşım biçimi...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Mülkiyetinden söz etmiyoruz Sayın Çömez.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - İzlerseniz, gerisini getiriyorum Sayın Neşşar.

...fakat, Sayın Baykal, geçenlerde, partisinin grup toplantısında, SSK hastanelerinin devriyle ilgili kararı, ilkel, çocukça ve aldatmaya dayalı olarak değerlendiriyor ve bu devrin, sağlık sisteminde iyileşmeye yol açmayacağını söylüyor. Ben, bunun takdirini yüce millete bırakıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 21 inci Asrın en temel ahlakî sorumluluklarından biri, sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle mücadele etmek olacaktır...

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen, tamamlayın efendim.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

...ve inanıyorum ki, ulaşılabilir ve kaliteli bir sağlık hizmeti, 21 inci Asırda, en temel insan hakkı olacaktır. Bu anlamda, Meclisimizin bugün hayırlı bir karara imza atacağına inanıyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç'a aittir.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarının tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, oldukça önemli bir kanun tasarısı; pilot uygulama adı altında geçiyor; ama, sağlık sisteminin, sağlık politikasının felsefesinin tartışılması gereken bir yasa tasarısı. Şimdi, ben, sayın arkadaşımın dile getirdiği birtakım sözlere tabiî ki yanıt vereceğim; oradaki çarpıtmaları tabiî ki açıklayacağım; ama, öncelikle, şunu koymak istiyorum: Siz, ne yapmak istiyorsunuz; daha doğrusu, Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında, bir genel, parçaları olan bir bütünü oluşturmaya çalışıyorsunuz. O parçaların en önemlilerden bir tanesi, bu aile hekimliği uygulaması ve onun dayandığı genel sağlık sigortası uygulaması olacak.

Tabiî, konunun felsefe boyutuna yaklaşacak olursak, olayı iki şekilde almak lazım. Sağlıkta temel tercihiniz nedir? Sağlıkta temel tercihiniz, sağlık hizmetlerinin bir sosyal devlet kavramı içerisinde, hele de Türkiye gibi bir ülkede, hele de Türkiye gibi çok çarpık gelir dağılımının olduğu bir ülkede, hele de Türkiye'nin bütün coğrafyasını düşünecek olursanız -burada, birçok milletvekilinin yarasına herhalde tuz basıyorum- hizmet dağılım farklılıklarının derin uçurumlar içerdiği bir Türkiye'de, siz, nasıl bir sağlık politikası tercihi yapıyorsunuz? Yani, bugün, dünyada egemen olan, her alanın kâr amacıyla kullanılabileceği bir düşüncenin uzantısı olan bir sağlık politikası mı uygulamak istiyorsunuz, yoksa, sayın milletvekili arkadaşımın söylediği gibi, ama, savunduğunuz politikaya uymayan bir sloganla, gerçekten eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve halkının vergilerini ödediği bütçesiyle karşılanan sağlık giderlerinin oluşturduğu bir sağlık politikası mı? Yani, sosyal devletten yana mısınız, yoksa, neoliberal yaklaşımlardan yana mısınız? Temel tercih ne bu felsefede?

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, konu sağlık. Sağlık, çok önemli bir konu. Sağlık deyince, isterseniz, sağlığın hizmet tanımına bakalım. Ben, ekonomi tanımını şu şekilde yapıyorum ki, bunu genelde ekonomistler de bu şekilde yapıyorlar, benim onlardan alıntımdır bu: "Ekonomi bilimi, eldeki dar kaynaklarla, her zaman sınırsız olan ihtiyaçları karşılamanın en uygun yol ve yöntemlerini bulma sanatıdır." Ekonomi budur. Hele Türkiye gibi bir ülkede, her zaman ihtiyaçlar çok, her zaman kaynaklar kıt. Bunun en uygununu bulma sanatı... Sağlıkta ise bu, sağlık ekonomisi olarak adlandırılıyor. Bunu neye dayandıracaksınız? Bu, finansmanı bakımından son derece önemli; çünkü, bu temel tercihi belirleyecek açılım burada yatıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakacak olursanız, ben bazı örnekler vereceğim size ve daha sonra arkadaşımın sözlerine de...

Ona tam 4 dakika 38 saniye fazla konuşma süresi vermişsiniz Sayın Başkan, o hakkı herhalde kullanırım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Şimdi olmaz Sayın Başkan, daha sonra...

HALUK KOÇ (Devamla) - Peki.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlık hizmeti niye devletin üzerinden atmaması gereken bir yük halinde ele alınmamalıdır, onu açıklamak istiyorum size. Sağlık hizmeti tüketimi tamamen rastlantısaldır. Yani, kime, nerede, ne zaman, ne ölçüde gerekeceğini önceden kestirmek imkânsızdır -aranızda hekim olan arkadaşlarım var- bu yüzden, büyük ölçüde kamunun girişimini gerektirir. Örnek vereyim -bunu daha önce de söylemiştim- yarın görevli olduğunuz hastanenin acil servisine 13 tane kolera olgusu gelecek. Yani, bu öngörü ne şekilde tutar, ne kadar tutar; tutmayabilir; ama, kamu, yani devlet, bunun olabileceğine göre hazırlıklarını yapar, organizasyonunu kurar ve bu konuda finansmanını sağlar; gelir ya da gelmez; o, rastlantısal hizmet anlayışını bırakmaz hiçbir zaman.

Şimdi, baktığınız zaman, bu işin felsefesinin devamında, o pazılın parçalı oyuncakların parçalarını tamamladığınızda, finansman modeliyle de sağlık hizmeti sunumunu birleştirdiğinizde, aile hekimliğini, Türkiye gerçeklerine pek uymayan, sıkıntılarını, daha sonra tasarının görüşülmesi sırasında dile getireceğimiz genel sağlık sigortası uygulamasını da insanlardan ek bir sağlık vergisi alarak -onun aktuaryel hesabını da yapabiliriz sizinle Türkiye gerçeğinde- uygulamaya soktuğunuzda, bu 13 kolera olgusunu... Hiçbir zaman, maddî beklentisi olan ve sağlığı bir ticaret aracı olarak gören anlayış, bunun hazırlığını yapmaz değerli arkadaşlar; bir tanesi bu.

Bakın, sağlık hizmetlerinin yerine başka bir hizmet koyamazsınız. Başka alanlarda hizmet değişimi yapabilirsiniz; ama, sağlık alanında verilecek hizmetin yerine hiçbir zaman başka bir hizmet koyamazsınız. Örnek veriyorum: Getirdiğiniz sistemde ikinci kademeye gitti, oradan üçüncü kademeye gitti; yani, uzmanlık gerektiren bir hastalık var. Hasta, hiçbir zaman hekimiyle şu pazarlığı yapamaz: Doktor bey, doktor hanım, benim açık kalp ameliyatı olmam gerekiyor; fakat, bu, ekonomik olarak oldukça yüklü, siz, bunun yerine, bana apandisit ameliyatı yapın isterseniz. Böyle bir mantık sağlıkta geçerli mi; mümkün değil. O zaman, yerine başka bir hizmet konulamayacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız, ikinci temel olgu bu.

Üçüncüsü, sağlık hizmetleri ertelenemez. Bazı ihtiyaçlarınızı erteleyebilirsiniz, çok önemli bazı devlet ihtiyaçları da ertelenebilir; ama, bir toplumun sağlık ihtiyacı hiçbir zaman ertelenemez. Kamusal özelliğini anlatmaya çalışıyorum, son derece önemli. Anadolu'da zor koşullarda hekimlik yapan arkadaşlarım ya da Ankara'ya gelen hastalarının peşinde hastane hastane koşan milletvekilleri bunu çok iyi anlayacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, neden ertelenemez? Lösemili çocukları üç ay sonra tedavi edelim, ödeneğimiz bitti... Sağlıkta bunu söyleyemezsiniz, böyle bir şey yok, ne gerekiyorsa o, anında yapılacaktır, sağlık hizmeti ertelenemez bir hizmettir.

Değerli arkadaşlarım, boyutunu ve kapsamını hizmeti kullanan değil, mutlaka sağlık çalışanı ve hekim saptar; yani, yine, isterseniz bir doktor benzetmesiyle yapalım. Bir hastanın mutlaka mide ameliyatı olması gerekiyor, midesinin tümünün çıkarılması gerekiyor diyelim. Hekimine gidip de, ya, sen bunun tümünü çıkarma, istersen midemin dörtte 3'ünü çıkar diye bir pazarlık yapamaz; yani, sağlık hizmetleri son derece farklıdır ve son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, en önemli özellik, sağlık hizmetlerinin çıktısı paraya çevrilemez. Bu çıktı, bir meta olarak hiçbir zaman kullanılamaz. Örnek vereyim: Dünya Sağlık Örgütünün sağlık açısından gelişmişlik parametrelerinden biri olan bebek ölüm hızını binde 40'tan binde 30'a indirdik; 10 puanlık düşüş kaç Türk Lirası eder diye bir hesap yapamazsınız; mümkün değil bu. Yani, sağlık hizmetlerinin diğer sunulacak hizmetlerden bir farklılığı var, bunu ortaya koymak gerekiyor. Bunun temeli de, sağlık hizmetleri ticarî alanda kullanılacak hizmetler değildir. Sağlık hizmetleri, kamusal özelliği olan hizmetlerdir; ertelenemez, rastlantısaldır, hizmetin sunumunu, boyutunu hekim saptar, sağlık çalışanı saptar. Burada, getirilmek istenen noktaya geliyorum. Şimdi, o kadar güzel sahneye konuluyor ki, uzun yıllar uygulanıyor bir sağlık sistemi, daha doğrusu mevcut olan, geçerli olan yasalar, bilinçli bir şekilde içi boşaltılarak uygulanamaz hale getiriliyor.

Lütfen değerli arkadaşlarım, hepiniz seçim bölgelerinizi bir düşünün, mutlaka, il sağlık müdürlerinize veya Sayın Sağlık Bakanına ya da sayın bürokratlara, seçim bölgelerinizdeki sağlıkocaklarına hekim atanması için, vatandaşlarınızın, seçmenlerinizin taleplerini iletmişsinizdir. Bir düşünün, Türkiye'de 6 000 sağlıkocağı var. Ben, size rakam olarak da söyleyeyim, şu anda 5 883 sağlıkocağından 787'si kapalıdır, hekimsizdir, sağlık personeli yoktur. Mevcut bir sistemin...

Bakın, alanda vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın eşit ulaşabileceği bir sağlık hizmeti verme ünitesi içi boşaltılarak kullanılıyor. Gelelim isterseniz Ankara Altındağ'a, gelelim isterseniz İstanbul Kadıköy'e ya da İzmir Karşıyaka'ya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Süreniz bitti...

HALUK KOÇ (Devamla) - Son derece önemli, bir toplumun geleceğine yön verecek yasaları görüşüyoruz ve burada muhalefet görevi olarak, yapılan yanlışlıkların altını çizmek istiyorum, sizi uyarmak istiyorum.

Siz, çoğunluğunuz var, istediğinizi geçireceksiniz, onu biliyorum; ama, bu yanlışları kendi görüşlerimizle tutanaklara geçirme görevim var Sayın Vekilim. Geciktirdiğim için özür diliyorum.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederiz, sağ olun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 11 726 sağlıkevinden 9 018'i kapalı; yani, halka hizmet vermek için kurulu sistemin bilinçli bir şekilde içi boşaltılıyor ve ondan sonra, vatandaş memnuniyetsizliği üstplana çıkarılıyor. Görüyor musunuz; bakın, bu sistemde siz hizmet alamıyorsunuz...

Peki, ben soruyorum -bu iktidarın suçu değil, onu söylüyorum- yıllardır Türkiye'de, bu hizmet çizgisini kullanmayanların, içini doldurmayanların, bu yasayı de facto uygulamayanların, bu vatandaş memnuniyetsizliğinin bugün ortaya çıkmasında sorumlulukları yok mu?

Peki, bunun üzerine dayanılarak, SSK hastaneleri de sonradan gelecek; onun hakkında da geniş açıklamalar yapacağız ve bizim söylediğimizle, şimdi hiçbir çelişkimiz olmadığını, Sayın Çömez, anlayacaksınız. SSK hastanelerine konuşmamın son 2 dakikasını ayıracağım 3 küsur dakikam var ve onu söyleyeceğim.

Şimdi, burada, bakın, bir dönüşüm yapıyorsunuz. Bu dönüşümün sonu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu bir daha görüşülecek, Anayasa Mahkemesine gider, gitmez, şu olacak, bu olacak. Bütün parçaları eklediğinizde, siz, sağlık hizmetini, artık, aile hekimliği birinci kademede ücretsizdir; fakat, ondan sonra, aile hekimleri, Maliye Bakanlığına ait taşınmazları muayenehane olarak kiralayabilirler, işyeri olarak kiralayabilirler maddesi var kanunda; yani, temel çelişkileri de birbirinde barındırıyor.

Özeti şu: Sağlık hizmetleri, parça, parça, parça devletin üzerinden atılacaktır. Türkiye gerçeği dedim, değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçeği dedim; hiçbir asgarî ücretli Türkiye'de aldığı 360 küsur milyon liranın yüzde 12,5'ini ek sağlık vergisi olarak veremez. Değerli arkadaşlarım, veremez. Minimum, en az sağlık hizmeti alacak bir paketin kendisine sunulması, ekhizmet almak istiyorsa, başka primler ödeyerek farklı paketlerden yararlanması gündeme gelecek.

Özet; paran kadar sağlık noktasına gidiyorsunuz. Keşke, bir Danimarka olsaydık, keşke, bir Fransa olsaydık, keşke, sosyal devleti kurumsallaştırmış, vatandaşına sağlıkta, eğitimde, sosyal güvenlikte asgarî hizmeti sunabilen bir altyapıyı oluşturabilseydik! Benim eleştirilerim geçmiş döneme. Siz, dönüşüm adı altında mevcudu tam dönüştürüyorsunuz ve bu şekilde bir sıkıntılı denize doğru yelken açıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, bu benzetmeyi mazur görün. Çok taciz olayları var gazetelerde biliyorsunuz, çok kapkaç olayları var. Hep şöyle denir... Hani, fıkralarda da geçer; şeker vereceğim diye çocukları kandırırlar. Ben size çok iyi sağlık hizmeti vereceğim, ücretsiz sağlık hizmeti vereceğim diye farklı bir uygulamaya gidiyorsunuz. Sonuçta, vatandaş, kendi kaderini sağlık alanında yaşayacak bir sürece giriyor. Ben, bunları söylemek istiyorum.

4 dakika oldu. Tabiî, burada, ben, konuşmanın sonunda tekrar söz alacağım, bütün bu boyutları... Ve şunu çok merak edenler var: Siz ne düşünüyorsunuz, hep eleştiriyorsunuz... Olayın antitezini, bir sosyal sağlık politikasının nasıl olması gerektiğini de, yürürlük ve yürütme maddelerinde, 30 dakikada, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri olarak anlatacağım. Sadece eleştirmek değil, karşısındaki sistemin nasıl olması gerektiği düşüncelerimizi de size yansıtacağım.

SSK hastanelerine gelince Sayın Çömez -Sayın Baykal'ın deyimini söylediniz, bizim açıklamalarımızı söylediniz- biz, SSK hastanelerinin ve diğer hizmetlerin Sağlık Bakanlığında, kamu iradesi olarak tek elde toplanmasını istiyoruz; SSK'yı gasbetmek istemiyoruz, SSK'da hukuksuzluk istemiyoruz, SSK'nın özerk yapısını bozmak istemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen çarpıtmayın!.. Ben de, aziz milletimin bilgilerine bunları sunmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Bakanın da söz isteği var.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerlemiş saatinde sizi çok fazla meşgul etmeyeceğim. Yalnız, hakikaten, tarihe not düşmek, tarihe kayıt düşmek açısından, bugünkü oturumumuz çok önemli bir oturum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çok çalıştırarak sağlığımızla oynuyorsunuz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, bir defa, şunu net ve açık olarak ifade etmeliyim ki, Hükümetimiz, işbaşına geldiği günden bugüne kadar, sağlık konusunda yıllardır yapılamayanları yapmaya başlamıştır. Çok değil, daha bundan iki yıl önce, bu ülkenin acil servislerine giden insanlar, parası yok diye, sosyal güvencesi yok diye o acil servislerden geri çevrilebiliyordu. Ben, çocuk hekimi olarak görev yaptım uzun yıllar boyunca. Hayatını kaybetmiş çocukların cenazelerinin hastane morglarında uzun süre rehin olarak bekletildiğini çok iyi biliyorum. Ambulanslardan para alındığı zamanlar da çok geride bir zamanı ifade etmiyor; ama, bugün, artık, ülkemizde bunların hiçbiri yaşanmıyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakanım, anlattığın Türkiye mi?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Eğer bunlar tek tük yaşanıyorsa, bütün bunların üzerine gerektiği biçimde giden bir yönetim var, gerektiği biçimde giden bir hükümet var.

Bütün uygulamalar, bu işle ilgili yönetmelikler, Bakanlar Kurulu kararları, genelgeler, tamamen, biraz önce ifade ettiğim olumsuzlukları gidermek üzere şu anda yürürlükte. Tabiî ki, yılların alışkanlıklarını, kültürünü bir iki sene içerisinde tamamen yok edemezsiniz; ama, bu hususta biz kararlıyız. Artık, bu ülkede, insanlar, sağlık hizmeti almak için devletin kapısına gelip, oradan başka adreslere yönelmek zorunda kalmayacaklardır.

Şimdi, burada, böyle sloganlarla konuşup, meseleyi biraz da vatandaşın gözünden kaçırmak için, sanki biz sağlığı ticarî bir meta haline getireceğiz, sanki AK Parti Hükümeti sağlığı piyasalaştıracak gibi takdim etmek, hakikaten, çok yanlıştır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Pratik öyle.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Aslında, ülkemizde, on yıllar boyunca uygulanan politikalar, sağlığı biraz da piyasalaştırmış durumdadır. Eğer, siz, bir hastane kapısına gider ve o hastane kapısından hizmet alamazsanız, bir muayenehaneye yönelmek zorunda kalırsınız. Eğer, siz, bir hastaneye müracaat etmek için, randevu almak için telefon numarasını çevirip, oradan randevu alamazsanız, yine muayenehanelerin kapısına gitmek zorunda kalırsınız. Yıllarca bu ülkede böyle olagelmiştir; ama, artık, böyle gitmeyecek.

Bakın, ben size sadece bir ilimizden örnek veriyorum. Uygulamaya başladığımız performans katkı ödemeleriyle, bütün hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza, hakkaniyetli bir biçimde, kendi emeklerinin karşılığını ödemeye başladığımız günden itibaren ülkede çok şeyler değişti. Ben, geçtiğimiz ay Şırnak, Batman ve Siirt'teydim, geçtiğimiz hafta da Erzincan, Gümüşhane ve Bayburt'taydım. Şu anda Bayburt'ta 19 uzmanımız var. Bu uzmanlardan 9'u muayenehanesini kapamış durumda. Gümüşhane'de 25 uzmanımız var ve bu 25 uzmandan 23'ü muayenehanesini kapamış durumda. Ben, bu ülkenin Sağlık Bakanı olarak, Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanı olarak, artık, Gümüşhane'de bıçak parası bitmiştir diyebiliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Şunu Yalova'da da bitirin Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yakında Yalova'da da bitecek, yakında bütün illerimizde de bitecek.

Değerli arkadaşlarım, bütün ülkede, neredeyse yarım asra yakın bir süredir yanlış bir kültür hâkim sağlık konusunda; biz bu kültürü değiştiriyoruz, biz bir zihniyeti değiştiriyoruz, sağlıkta dönüşüm programı derken bir zihniyeti değiştiriyoruz.

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili Sayın Koç, ülkede 11 000 sağlıkevinin olduğundan, bunların da şu kadarının kapalı olduğundan şu kadarının açık olduğundan bahsetti. Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, hiçbir zaman, 11 000 sağlıkevi olmadı. Böyle, birtakım metinleri okuyarak kürsülere çıkarsanız, bu yanlışları yaparsınız. Bu ülkede inşaı yapılmış olan sağlıkevi sayısı yalnızca 6 000'dir. Onun dışındaki 5 000, 6 000 sağlıkevi yıllardır birilerinin dilinden düşürmediği sağlıkevleri sanaldır. 1961 yılındaki Sosyalizasyon Yasasıyla bu sağlıkevlerinin yapılması planlanmış; ama, binaları falan yapılmamıştır. Üstelik, bu mevcut sağlıkevlerimizin bulunduğu köylerimizin önemli bir bölümünde, bugün, çok az sayıda nüfus vardır.

O zaman, 2004 yılının kavramlarıyla konuşacaksınız. 2004 yılının kavramlarını, 1961 yılında ülkede hâkim kılınan sosyalizasyon ruhuyla buluşturacaksınız, birleştireceksiniz. Eğer, mobil sağlık hizmetlerini, gezici sağlık hizmetlerini geliştiremezseniz, bugün sosyalizasyonu gerçekleştiremezsiniz. Artık, Türkiye, 1960'lı yılların Türkiyesi değil. 17 yaşında bir ebeyi, gencecik bir hanımefendiyi bir köye koyun, sonra da yürüyerek, merkep sırtında, katır sırtında diğer köylere gitmesini bekleyin; artık böyle bir ülkede yaşamıyoruz. Onun için, günümüzün kavramlarıyla konuşmak ve günümüzün kavramlarını konuşturmak zorundayız.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisinden konuşan değerli milletvekili arkadaşım "siz, sistemi çok iyi incelemişsiniz; ama, acaba sadece başarılı olan ülkelerde mi incelediniz" dedi. Hayır, biz, sistemi sadece başarılı olan ülkelerde incelemedik, sadece gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde de incelemedik; Küba'ya da gittik, Ortadoğu'ya da gittik, Mısır'a da gittik, Sudan'a da gittik, Azerbaycan'a da gittik ve yerinde yaptığımız incelemeler sonucunda gördüğümüz şey şudur: Hakikaten, 1985'li yıllarda Profesör Doktor Nusret Fişek'in, sosyalizasyonun kurucusu olan Sayın Fişek'in ifadelerinde olduğu gibi, artık, çağdaş aile hekimliği, bugün, sağlık hizmetinin birinci basamakta gerçek anlamda verilebilmesi için olmazsa olmaz bir kaide haline gelmiştir. Koruyucu hekimlik yapacaksanız da böyle yapacaksınız, tedavi edici hekimlik yapacaksanız da böyle yapacaksınız. Türkiye'yi 1950'li yıllara,1960'lı yıllara döndürme imkânımız yoktur.

Şimdi, enteresan bir biçimde, komisyonlarda ve bugün çatısı altında bulunduğumuz bu Yüce Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan değerli arkadaşlarım, genel sağlık sigortasının yanlışlığından bahsediyorlar.

Aslında, bu, hakikaten çok enteresan; Cumhuriyet Halk Partimizin bütün dokümanlarında, yazılı metinlerinde, internetteki sitelerinde genel sağlık sigortası tarif ediliyor, hem de sigorta ismiyle tarif ediliyor. O zaman, siz, bundan sonraki seçimlere gireceğiniz zaman programınızı değiştireceksiniz, seçim bildirgelerinizi değiştireceksiniz ve genel sağlık sigortasına karşı çıkacaksınız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Bakanım, muhalefet başka iktidar başka!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben, bizzat sizin kendi dokümanlarınızdan, bir kere daha hatırlatmak üzere, sizlere takdim ediyorum. Cumhuriyet Halk Partimizin sağlıkla ilgili ifadelerini, kendi sitesinden aldığımız şekliyle, aynen Yüce Meclisimize takdim ediyorum: "Halen yurttaşlarımızın sağlık hizmetleri açısından sadece bir bölümünü kapsayan mevcut sigorta programlarının belirli aşamalarla tüm nüfusa yaygınlaştırılması hedef alınırken, arzu edenler özel sağlık sigortaları kapsamında yer alabilecek."

Şimdi, biz bunu söylediğimiz zaman, sağlık piyasalaştırılmış oluyor, ticarî bir meta haline geliyor; ama, Değerli Cumhuriyet Halk Partimizin programında olduğu zaman yerli yerine oturuyor!

Başka bir şey daha var. Bizim dönersermaye uygulamalarımıza da karşı çıkıldı. "Sağlık hizmetlerinin bir reform niteliğinde yeniden düzenlenmiş ve dönersermaye uygulamasıyla güçlendirilmiş sosyalleştirme anlayışıyla halkımıza sunulması sağlanacaktır."

Aslında, biraz önce Partimiz adına söz alan ve konuşan değerli arkadaşım Sayın Çömez çok enteresan bir şeye işaret etti; ama, o da bu konuşmaların arasında kaybolup giderse, ben çok üzülürüm. Orada da tarihe bir not düşüldü; buradaki tutanaklara geçti. Sayın Baykal'ın 2002 yılında yaptığı bizzat kendi konuşmasında, Sosyal Sigortalar Kurumunun hastane sahibi olması ciddî bir biçimde tenkit ediliyor. Şimdi, bunu, bizim Sosyal Sigortalar Kurumunun hastanelerini Sağlık Bakanlığına alma çabamızla karşılaştırdığınızda, aslında aynı şeyleri düşünüyoruz demektir; ama, muhalefet olunca, herhalde, biraz başka türlü konuşmak gerekiyor.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Zorla güzellik olmuyor Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, onu da okurum size isterseniz. Okuyayım mı onu da kendi programınızdan?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Okuyun, okuyun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin programını okuma günü.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Bakan, gecenin bu saatinde program okumayın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, seçim bildirgenizden okuyorum: "Sosyal Sigorta Kurumunu, sadece sosyal güvenlik hizmetleri sunan özerk yapıya dönüştüreceğiz. SSK hastanelerini sosyal sigorta sisteminden ayıracağız. İşçilerin SSK hastaneleri üzerindeki hakları saklı tutulmak kaydıyla..." (CHP sıralarından "Doğru" sesleri)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz de onu istiyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, orayı bir daha okuyun, orası önemli.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Müsaade edin değerli arkadaşlarım.

 "... SSK'nın sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığının koordinasyonuna devredeceğiz." (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlar çok net ifadeler.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yönetim anlayışı... Sayın Bakan, yönetim anlayışı. Lütfen...

MUHARREM İNCE (Yalova) - "İşçilerin hakları saklı tutulmak kaydıyla" deniliyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz de diyoruz ki, biz, Sosyal Sigortalar Kurumunun hastanelerini bedeli karşılığında devralacağız. Bunun anlamı, kimin ne hakkı varsa, o hakkın fazlasıyla korunacağıdır.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Dün dündür, bugün bugündür.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, burada bir noktaya daha işaret etmek istiyorum; o nokta da şudur: Biz, aile hekimliğinden bahsettiğimizde, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, sürekli olarak, bizim karşımıza 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasıyla çıktılar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sosyalizasyon Yasasının 30 uncu maddesinin (d) fıkrasını size okuyacağım. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi tümüyle Sosyalizasyon Yasasının arkasında. Bunu birçok kereler ifade ettiler. Değerli arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız atölye çalışmalarında konuştular, sektörle birlikte yaptığımız çalışmalarda bunu ifade ettiler, komisyonlarda ifade ettiler. Biz de hep dedik ki, 224'ün aslında ruhunu benimsiyoruz; ancak, 224'ü mutlaka çağın kavramlarıyla yeniden yorumlamak lazım.

Bakınız, şimdi, bunlar o kadar açık ve net ki, hiçbir yoruma falan gerek yok. 224 sayılı Yasa madde 30, (d) fıkrası: "İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben söyledim bunu da.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Tabiî, doğruları siz de söyleyeceksiniz Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz yanlış yapıyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz söyleyince doğru oluyor, biz söylediklerinizi yapınca yanlış oluyor... Çok enteresan! (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sadece biz söylemiyoruz. Türkiye İşveren Sendikaları da karşı çıkıyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Hukuken gasp var. Çok açık.

 SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Koç, bu gasp, işgal, hatta, biraz önce, bu taciz, şeker verilip kandırma laflarını falan, aslında hakikaten yakıştıramıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yakıştırmayacak bir şey yok. Ben çok nezih bir şekilde söyledim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Açıkça ifade ediyorum ve ben, bu kürsüden bunların benzerlerini hiçbir zaman size ifade etmeyeceğim, hiçbir zaman söylemeyeceğim, merak etmeyin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 "İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri, binaları, tıbbî malzeme, eşya ve ilaçlar, iktisap bedeli verilmek suretiyle, Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları tarafından müştereken tespit edilecek esaslar dairesinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredilir."

Aslında, bu yasa şu anda yürürlükte. Bu yasa, 1961'den beri yürürlükte ve bu yasanın bu amir hükmü de yerine getirilmiyor.

Şimdi, biz, kuşkusuz, 2004 yılındayız, bunu nasıl yerine getireceğimizle ilgili de bir yasa tasarısı hazırladık; bu, Sağlık Komisyonumuzdan geçti, şimdi Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, yarın Genel Kurulumuza da gelecek, bunu yine orada konuşacağız.

Şimdi, buradan şunu anlıyoruz: Aslında, genel sağlık sigortası ve hastanelerin Sağlık Bakanlığının çatısı altında toplanması, tamamen, Cumhuriyet Halk Partisinin kendi programında da halka vaat ettiği hususlardır; ancak, elbette, bunları gerçekleştirebilecek güçlü bir iktidara, güvenilir bir iktidara, istikrara ve kararlılığa ihtiyaç var. Bu kararlılık, hamdolsun, AK Partimizde vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Farklılıkları söylemiyorsunuz ama...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çok kısa olarak, aile hekimliğinin halkımız adına ne ifade ettiğini sizlere arz etmek istiyorum.

Şimdi, aile hekimi, bizim yakınımızda olan, oturduğumuz mahale yakın bir bölgede oturan, bizim onu kendi özgür irademizle seçtiğimiz, bize tamamen ücretsiz olarak hizmet veren, ondan hizmet alırken asla elimizi cebimize atmak zorunda kalmayacağımız bir hekim olacak, onun sağlık elemanları da bu şekildeki sağlık elemanları olacak.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakanım, sağlıkocakları da dönersermaye adı altında para alıyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, buradaki mesele şudur; buradaki en önemli mesele şudur: Sosyalizasyon Yasası ve benzeri başka uygulamalarda -1950'li yılların, 1960'lı yılların uygulamalarında- vatandaş edilgen durumdadır; devletin kapısına gider, sağlıkocağının kapısına gider, hastanenin kapısına gider, orada ona ne hizmet verilirse, boynunu bükmek ve ona razı olmak zorundadır. Bu sebepledir ki, bugüne kadar sosyalizasyonun ruhu gerçekleşememiştir değerli arkadaşlarım. Eğer buna razı olmazsa -sistem yine kurulmuş biçimdedir- o zaman, dışarı gider, parasıyla bu hizmeti satın alır; bugün ülkemizde birçok vatandaşımızın yapmak zorunda kaldığı gibi.

Şimdi, Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerini ve sağlık kuruluşlarını, bir yıla yakın bir süredir ortak bir biçimde çalıştırıyoruz. Sekiz ay içerisinde 25 000 000 vatandaşımız Sağlık Bakanlığımıza ait sağlık kuruluşlarından yararlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu vatandaşlarımız, çok değil, daha dün, bu hizmeti alma imkânından mahrumlardı ve bu hizmeti sadece ceplerinden ödeme yaparak alabiliyorlardı; ama, bugün, rahatça devletin şefkatli kollarına kendilerini teslim edebilmekte ve sigortalarından yararlanarak bu hizmeti almaktadırlar.

Tabiî, bu konuları, bu Yüce Meclisin çatısı altında daha çok konuşacağız; çünkü, Hükümetimiz, sağlıkta dönüşüm programını bir bütün olarak ele alıyor. Bunun içerisinde genel sağlık sigortası var, yoksullarının primlerinin devlet tarafından ödendiği, hakkaniyetli bir genel sağlık sigortası var. Burada, vatandaşımızın kolayca ulaşacağı bir aile hekimliği var. Burada, vatandaşımızın eşit biçimde ulaşabileceği kamu sağlık kurum ve kuruluşları var.

Ben, müsaadenizle, bu kadarla iktifa ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 03.21

 

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 03.26

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin 5 inci Oturumunu açıyorum.

680 sıra sayılı Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Devam)

BAŞKAN -.Komisyon?.. Yok.

Hükümet?... Yok.

Ertelenmiştir.

Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporunun müzakeresine başlayacağız.

6.- Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)

BAŞKAN -Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Kasım 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 03.28