DÖNEM : 22 YASAMA
YILI : 3
T.
B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
16
ncı Birleşim
10
Kasım 2004 Çarşamba
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 66
ncı yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya görüşüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
2.- Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın,
Atatürkçülüğe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Sekmen'in, kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olaylarına karşı alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 36 milletvekilinin, bazı ilçelerin adliye teşkilatlarının
kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/226)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım
ve 23 milletvekilinin, Kastamonu-Küre İlçesi Aşıköy yeraltı bakır ocağında
meydana gelen kazanın nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/227)
3.- Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak
ve 22 milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike, haksız rekabet
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)
D)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Fransa'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/702)
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678)
3.- Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396
Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,
13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661)
4.- Millî Eğitim Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 671)
5.- Aile Hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S.Sayısı: 680)
6.- Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir Meclis soruşturması komisyonunda tanık olarak dinlenen bir uzmana ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3584)
2.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bir Meclis soruşturması komisyonunda tanık olarak dinlenen
bir uzmana ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
ARINÇ'ın cevabı (7/3586)
3.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, bir
mülkiye müfettişinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaptığı denetimlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/3708)
4.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, GAP kapsamında yapılan baraj ve sulama kanallarının maliyetine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı
(7/3733)
5.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Suruç Ovası Sulama Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/3734)
6.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın,
İskenderun Limanı açıklarında batan zehirli atık yüklü gemiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/3766)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarılan
paraların kaynağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/3847)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
işçi, memur ve emeklilerin durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışma
yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/3892)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
eski DEP milletvekilleri ile yaptığı görüşmeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3994)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün,
Karayolu Taşıma Yönetmeliği uygulaması nedeniyle mağdur olan nakliye
kooperatiflerinin sorunlarına,
Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'ın,
Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesinde meydana gelen kazaya, yeraltı
zenginliklerinin değerlendirilmesine,
Ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun;
Adana Milletvekili Vahit Kirişci'nin,
tavuk etinde hormonal kalıntılar ve tavuklarda antibiyotiklerin yanlış
kullanımının olumsuz etkileriyle, alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
Cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 25
milletvekilinin, Türkiye-AB ilişkileri ile AB Komisyonu İlerleme Raporunun
geleceğe etkilerinin (10/223),
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 40
milletvekilinin, Ege Bölgesindeki tarım üreticilerinin sorunlarının (10/224),
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 36
milletvekilinin, TRT yönetimi hakkında ileri sürülen iddiaların (10/225),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
Almanya'ya,
Belçika'ya,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.
Bakanlığı sırasında yapılan ihalelerde
usulsüzlüklerde bulunduğu ve bu ihalelerle ilgili yolsuzluk iddialarının
tahkikini zamanında yaptırmayarak görevini kötüye kullandığı, aynı zamanda mal
varlığında haksız bir artışa sebebiyet verdiği ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 366 ve 240 ıncı maddeleri ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12, 13, 14 ve 15 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın (9/8) (S. Sayısı: 670),
Karadeniz Sahil Yolu işlerinin ihalesinde
müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine rağmen, fiyatları
ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük ölçüde zarara uğrattığı
ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla
Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu (9/9) (S. Sayısı: 672),
Haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergeler ve Meclis Soruşturması Komisyonları raporlarının, genel
görüşmelerinden sonra ayrı ayrı yapılan gizli oylamaları sonucunda kabul
edildikleri ve ilgili eski bakanların Yüce Divana sevklerine karar verildiği
açıklandı.
10 Kasım 2004 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.38'de son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
Ahmet Küçük Harun
Tüfekci
Çanakkale
Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar Tüzün
Kırklareli Bilecik
Kâtip Üye Kâtip Üye
No.
: 22
II. - GELEN KÂĞITLAR
10 Kasım 2004 Çarşamba
Raporlar
1.- Uluslararası Göç
Örgütü Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/896) (S. Sayısı: 679)
(Dağıtma tarihi: 10.11.2004) (GÜNDEME)
2.- Aile Hekimliği Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680) (Dağıtma
tarihi: 10.11.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili
Nuri ÇİLİNGİR'in, bir Fransız milletvekilinin Diyarbakır'ı ziyareti sırasında
yaptığı açıklamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
2.- Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığına
yapılan atamaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1327) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.10.2004)
3.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Manavgat'taki Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek
Lisesi Uygulama Oteli inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1328) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
4.- Antalya Milletvekili
Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, çocukların korunmasıyla ilgili olarak yapılan
çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) sözlü soru önergesi
(6/1329) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
5.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, 4925
sayılı Karayolu Taşıma Kanunu gereği çıkarılan iki genelgeye ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1330) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, eski DEP milletvekilleri ile yaptığı görüşmeye ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3994) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.10.2004)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, bazı ekonomik göstergelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3995) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
3.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, İLKSAN ile ilgili bazı iddialara ve 5043 sayılı Kanuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3996) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.10.2004)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Diyarbakır-Ergani kapalı cezaevine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3997) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.10.2004)
5.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelere ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3998) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.10.2004)
6.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Sedat Peker soruşturmasında bazı bilgilerin sızdırıldığı
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3999) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.10.2004)
7.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale Valiliğinin basın açıklamalarıyla ilgili
uygulamasına ve Bakanlık genelgesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4000) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
8.- Antalya Milletvekili
Osman KAPTAN'ın, Antalya'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4001) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
9.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sedat Peker'le ilgili bazı soruşturma
bilgilerinin basına sızdığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4002) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
10.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DEP eski milletvekillerinin yeni bir parti kuracağı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4003)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
11.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, kapalı durumdaki kütüphanelere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4004) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.10.2004)
12.- Antalya Milletvekili
Atila EMEK'in, Merkezi Uzlaşma Komisyonu tarafından vergi borçları silinen bazı
kişi ve firmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4005)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
13.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN'ın, Çukobirlik sanayi tesislerine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4006) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
14.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'ya bağlı bazı köylerin yol ve
içme suyu sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4007) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.10.2004)
15.- Antalya Milletvekili
Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, Antalya'da yapımı yarım bırakılan su sporları tesisine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru
önergesi (7/4008) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
16.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DİE'nin büyüme oranı hesaplarında kullandığı
matrislere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/4009) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
17.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Lozan Antlaşmasının bir maddesinin uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/4010) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2004)
18.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Alaaddin Çakıcı'nın (9/40,41) no'lu Meclis
Soruşturması Komisyonu Raporunda yer alan ifadesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4011) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
19.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Mercedes Benz Türk A.Ş. hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4012) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
20.- Diyarbakır
Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4013) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.10.2004)
21.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, AŞTİ'de taşıyıcılık işlerini yürüten firmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4014) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
22.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Vatikan'ın yayımladığı bir resmi belgedeki Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/4015) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
23.- İstanbul
Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, Trabzon Havalimanının Irak'ta lojistik destek
amacıyla kullanıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4016) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
24.- Zonguldak
Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, oto galerilerinin konut bölgeleri dışına taşınıp
taşınmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4017)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
25.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya
Büyükşehir Belediyesindeki bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4018) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
26.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, bazı otobüs firmalarının Ankara'daki özel terminallerden yolcu
almalarının yasaklandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4019) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
27.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Ankara Büyükşehir Belediyesince yapılan elektronik su saatleri
ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4020) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.10.2004)
28.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, ASKİ'nin bozuk su sayaçları nedeniyle abonelerden
tahsil ettiği fazla ücrete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4021) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
29.- Manisa Milletvekili
Hasan ÖREN'in, özel tiyatrolara verilen devlet desteğine ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4022) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.10.2004)
30.- Antalya Milletvekili
Tuncay ERCENK'in, turizm işletmeleri ile seyahat acentalarının indirimli
elektrik kullanabilmelerine yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4023) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.10.2004)
31.- Hatay Milletvekili
Züheyir AMBER'in, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kütüphanelerdeki personel
ihtiyacına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
32.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, anaokulu öğretmenlerinin çalışma koşullarına ve özlük
haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4025)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
33.- Osmaniye
Milletvekili Necati UZDİL'in, Osmaniye İl Millî Eğitim Müdürü hakkında idari
bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4026) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
34.- Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, felsefe grubu öğretmenliği atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4027) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
35.- Hatay Milletvekili
Züheyir AMBER'in, ÖSYM'nin yaptığı sınavlardan aldığı ücretlere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4028) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.10.2004)
36.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, sığır yetiştiricilerine ödenecek teşvik primine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4029) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.10.2004)
37.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, kestane ve kestane şekeri üreticilerinin sorunlarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4030) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.10.2004)
38.- Tekirdağ
Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, İnanlı Tarım İşletmesinin kiralanmasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4031) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.10.2004)
39.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Devlet Memurları Görevde Yükselme Esaslarına Dair Genel
Yönetmeliğin uygulamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4032) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.10.2004)
40.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Elazığ'a bağlı Alacakaya-Arıcak yol projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4033) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.10.2004)
41.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Lüleburgaz ve Çerkezköy için yapılan
doğalgaz dağıtım lisansı ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4034) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
42.- Samsun Milletvekili
Haluk KOÇ'un, hastanelerde sendika temsilcileri ve sendika yöneticilerinin
görev yerlerinin değiştirildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4035) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
43.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Alaaddin Çakıcı'nın Meclis Soruşturma Komisyonu
raporunda yer alan bazı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4036) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
44.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Kanal A TV'nin kurucularına ve sermayesine ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4037) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.10.2004)
45.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, pamuk üreticilerine ödenecek primlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4041) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2004)
46.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, dalkavuklarla ilgili olarak basında yer alan açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4042) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.11.2004)
47.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı firmalarca Başbakanlığa hediye edilen Mercedes
ve Hyundai araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4043)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
48.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, yerel basına yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4044) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
49.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, Maliye ve Millî Eğitim bakanlıkları arasında okul-aile
birlikleri ile ilgili olarak imzalanan protokole ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4045) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
50.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, THY'ye uçak alımları karşılığında yabancı bir
firmadan hediye talep edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4046) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
51.- Antalya Milletvekili
Osman ÖZCAN'ın, İmralı'da tutuklu bulunan terör örgütü liderinin avukatları
aracılığıyla örgüt yönetimini sürdürdüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4047) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
52.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İli Çıldır İlçesindeki spor tesisine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/4048) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
53.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, futbol-mafya ilişkileri hakkındaki
iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/4049) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
54.- İstanbul
Milletvekili Gürsoy EROL'un, Zorunlu Deprem Sigortası ile ilgili yasal
düzenleme çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/4050) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
55.- Uşak Milletvekili
Osman COŞKUNOĞLU'nun, Halk Bankasının esnaf kredi faiz oranına ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4051) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.11.2004)
56.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, internet salonlarının denetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4052) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
57.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki yabancı ve kaçak işçilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4053) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
58.- Elazığ Milletvekili
Abdulbaki TÜRKOĞLU'nun, oto galericilerinin şehir dışına taşınmasına yönelik
yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4054) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
59.- İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, Ukrayna'da yakalanan bir firari hükümlünün üzerinden çıktığı
iddia edilen yeşil pasaporta ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4055) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
60.- Samsun Milletvekili
Haluk KOÇ'un, Samsun Gazi Belediyesinin personelin çalışma saatleri ile ilgili
uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4056) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.11.2004)
61.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Aile Hekimliği pilot uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4057) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
62.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, döner sermaye yönetmeliğinin uygulamada neden olduğu
sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4058) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.11.2004)
63.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, tarımda kullanılan kimyasal gübreye ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4059) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.11.2004)
64.- İstanbul
Milletvekili Gürsoy EROL'un, genetiği bozulmuş tarım ürünlerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4060) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.11.2004)
65.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, sosyal güvenlik kuruluşlarının 2000-2004 yılları zarar ve alacakları ile bütçedeki paylarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4061) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.11.2004)
66.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, kaçak akaryakıt tüketimi ve alınacak önlemlere ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4062) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.11.2004)
67.- Erzurum Milletvekili
Mustafa ILICALI'nın, ilk ve ortaöğretim okullarındaki trafik ve ilkyardım
derslerine ve üniversitelerde trafik öğretmenliği programı açılıp
açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4063)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
68.- Ankara Milletvekili
Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, yol yapımındaki kusurların, trafik kazalarına
sebebiyet verdiği iddialarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4064) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2004)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 36 Milletvekilinin, bazı ilçelerin adliye
teşkilatlarının kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/226) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 23 Milletvekilinin, Kastamonu-Küre
İlçesi-Aşıköy yer altı bakır ocağında meydana gelen kazanın nedenlerinin ve
sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.11.2004)
3.- Trabzon Milletvekili
Faruk Nafız Özak ve 22 Milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet, şiddet, şike,
haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2004)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.05
10 Kasım
2004 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Mustafa
Kemal Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün Ulu
Önder Atatürk'ün ölümünün 66 ncı yıldönümüdür. Genel Kurulumuzu, Yüce
Atatürk'ün aziz hatırası önünde, 2 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN - Allah rahmet eylesin, ruhu şad
olsun.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Mustafa Kemal Atatürk
ve dünya görüşü hakkında Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, Mustafa Kemal Atatürk'ün dünya görüşüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 10 Kasım 2004. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm
yıldönümü nedeniyle, O'nu ve dünya görüşünü kısmen ifade etmek amaçlı
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaşadığı dönem ve konjonktürde fikir ve eylemleriyle yalnızca onlarca yıl
sonraki günümüze değil, yüzyıllar sonraki zamana çığır açan seçkin insanı Yüce
Meclisin anlamlı kürsüsünden ifade etmenin onurunu sizlerle paylaşıyorum. Çok
yönlü kişiliği, üstün zekâsı, olaylar karşısındaki soğukkanlılığını asla
kaybetmeden devlet-millet heyecanını en üst noktada tutarak hızlı ve sağlıklı
karar alma özelliği, bilimi rehber edinip milletin geleceğini ve devletin
bekasını esas alması, O'nu Atatürk yapan en önemli vasıflardır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Milletine
bırakmış olduğu en büyük eseri, çağdaş ve modern Türkiye Cumhuriyetini muhkem
temeller üzerine kurması ve geliştirmesidir. O'nun için gerçek ve gerçekçilik,
ancak akıl ve mantığın sınırları ölçüsünde vardır. Bu nedenle, gerçekleştirmek
istediği tüm atılımlarda ve yeniliklerde akıl ve mantığı şiar edinmiştir.
Değerli milletvekilleri, Atatürk'e göre en
iyi kişi, kendinden çok ait olduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve
mutluluğunun korunmasına kendini adayan insandır. Cumhuriyetin temelini kültür
olarak gören Atatürk, medeniyet yolunda başarıyı yenileşmeye bağlamakta ve
devamla "sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı
olmak için tek gelişme yolu budur. İçinde bulunduğumuz medeniyet ailesinde
layık olduğumuz yeri alacağız, onu koruyacağız ve sürdüreceğiz. Refah, mutluluk
ve insanlık bundadır. Millet açıkça bilmelidir, medeniyet öyle kuvvetli bir
ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar ve yok eder. Biz, Batı medeniyetini bir
taklitçilik olsun diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi
bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyeti seviyesi içinde benimsiyoruz.
Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak hayatın şartıdır. Bu yolun üzerinde
duraksayanlar veya bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve
tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya
mahkûmdurlar" demektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Büyük Önder Atatürk'ün temel hak ve hürriyetlere yönelik ifadesinde
"çağdaş demokraside kişisel hürriyetler, özel bir değer ve önem
kazanmıştır. Artık kişisel hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi söz
konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve kıymetli olan kişisel hürriyetin
medenî ve demokrat millete neyi ifade ettiği 'hürriyet' kelimesinin mutlak
şekilde düşünülebilen manasıyla anlaşılamaz. Söz konusu olan hürriyet, sosyal
ve medenî hürriyettir. Bu sebeple, kişisel hürriyeti düşünürken, her kişinin,
nihayet bütün milletin ortak çıkarını ve devletin varlığını göz önünde
bulundurmak lazımdır. Anlaşılıyor ki, kişisel hürriyet mutlak olmaz. Bir başkasının
hak ve hürriyeti ve milletin ortak çıkarı, kişisel hürriyeti sınırlar"
demektedir.
Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal
Atatürk, millî egemenliğe ağırlıklı vurgu yaparak "millî egemenlik öyle
bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir taç ve tahtlar yanar, yok olur.
Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler, her tarafta yıkılmaya
mahkûmdur. Bütün cihan bilmelidir ki, bu devletin ve bu milletin başında hiçbir
makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır, o da millî egemenliktir; yalnız bir
makam vardır, o da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir" demektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.
AHMET IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk ve düşünceleri, her dönem ve durumda, zengin
bir yoruma, derin algılamaya yönelik ince hassasiyete, nesillere kalıcı
aktarılmaya yönelik yüksek ideallere gereksinim duymaktadır.
Gönlümüzde ve ideallerimizde her gün
yeniden doğan büyük lider ve büyük insanı rahmetle anarken, Yüce Meclisi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
İkinci söz isteği, Atatürk'ün 66 ncı ölüm
yıldönümü münasebetiyle, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.
Buyurun Sayın Araslı. (Alkışlar)
2.- Ankara
Milletvekili Oya Araslı'nın, Atatürkçülüğe ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürkümüzün 66 ncı ölüm yıldönümü nedeniyle söz
almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Atatürk, tarihin düşünceleri ve
eserleriyle ölümsüzleşebilmiş ender kişilerinden birisi; inanılmaz Kurtuluş
Savaşımızı zaferle sonuçlandırarak yurdumuzu düşmanlardan kurtaran destansı
başkumandan; ezilen ulusların bağımsızlık savaşlarında örnek aldığı ulu önder;
ümmet anlayışına dayalı bir toplumdan çağdaş Türk Ulusunu yaratan,
cumhuriyetimizi kuran ve dünyaya kabul ettiren büyük devlet adamı;
devrimlerimizin eşsiz mimarı; ulusumuza akılcı düşüncenin erdemini, hukukun
üstünlüğünün, bilimin ve çağdaşlığın önemini öğreten başöğretmen; ulusumuzun
simgesi, geçmişimizin olduğu gibi geleceğimizin de ışığı ve aydınlığıdır. O, o
kadar büyük ve öngörülüdür ki, dün açıkça ona karşı olduğunu ilan edenler,
bugün ona sığınmak, onun düşüncelerini savunmak, onun düşüncelerinin arkasında
olduğunu ifade etmek gereğini duymaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Atatürkçü olmak bir onurdur; ama, Atatürkçü olmak zordur. Herkes Atatürkçü
olamaz. Atatürkçü olmak, Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyetinin düşünsel
temellerini oluşturan ilkelerini anlamak, benimsemek, savunmak ve bu ilkelerin
gösterdiği yolda yorulmadan, duraksamadan daha iyiye ulaşmak için ilerlemektir;
ulusun beraberliğini, yurdun bütünlüğünü, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı
ödün vermeden korumak ve savunmaktır; hukukun üstünlüğünden, özgürlükten,
bilimden, akıl, ahlak ve çağdaşlıktan yana olmaktır; dürüstlüğü siyasete ve
toplum yaşamına hâkim kılmak, halka hizmet sunmaktır.
Laikliği ve cumhuriyeti kemirmeye, türbanı
siyasal bir simge haline getirmeye, dini siyasete alet etmeye, hukuk devletini
din devletine dönüştürmeye, kadını ikinci sınıflığa itmeye kalkışanlar ile bu
gibi kimselere dur demeyenler, engel olmayanlar, hatta ışık yakanlar, yol
açanlar Atatürkçü olamazlar.
Kuşkusuz, Atatürk'ün düşünceleri ve
Türkiye Cumhuriyetinde kurduğu çağdaş yaşam biçimi, uygarlığın aydınlığından
yarasalar gibi ürkenleri rahatsız etmiştir. Bunların içinden, Atatürk'e,
eserlerine, düşüncelerine, resim ve anıtlarına çeşitli şekillerde saldıranlar
olmuştur; hâlâ da olmaktadır; ancak, bu kimseler, sapkınlıklarıyla Atatürk'ü
değil, sadece ve sadece kendilerini küçültebilmişlerdir. Herkes bilmelidir ki,
başta laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, Atatürk'ün tüm
eserleri sağlam temeller üzerinde durmaktadır ve Atatürk'ün düşünce ve
ilkeleriyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaklardır. Bunu sağlamaya gücümüz,
kudretimiz vardır.
Ne Şehit Kubilay'ın sapkın katilleri ve
onların düşünce arkadaşları, ne tarikat şeyhleri ve din bezirgânları, ne
tarikat şeyhlerini resmî devlet konutlarında ağırlamaya kalkışanlar, ne
cumhuriyete başkaldırının siyasal simgesi haline getirdikleri türbanı
meşrulaştırmaya çalışanlar, ne İran usulü bir rejimi Türkiye'ye getirmeye
heveslenenler, ne uyduruk Kur'an kurslarında küçücük çocuklara Atatürk ve
cumhuriyet düşmanlığı aşılamaya yönelenler emellerine ulaşabilmiştir, ne de
imam kökenli bir kadrolaşmayla laik cumhuriyeti kuşatmaya heveslenenler,
demokrasi, laiklik ve cumhuriyeti takıyye olarak savunur gibi yapıp, aslında
kemirmeye yönelenler, reform adı altında din devletinin altyapısını hazırlamayı
düşleyenler, devletimizin varlık ve bağımsızlık belgesi olan Lozan Antlaşmasını
rafa kaldırmaya hazırlananlar, tekrar Sevr Anlaşması koşullarını Türkiye'ye
kabul ettirmeyi arzulayanlar, ulusumuzu ümmet anlayışı içinde eriterek yok
etmeyi, ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü parçalamayı hedefleyenler,
toplumumuzu çağdaşlıktan tutuculuğun karanlığına itmeyi, kadınlarımızı ikinci
sınıflığa geriletmeyi isteyenler emellerine ulaşabileceklerdir; çünkü,
Atatürkçülerin gücü, buna asla ve kat'a izin vermeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum, konuşmanızı
tamamlayın efendim.
OYA ARASLI (Devamla) - Bu gerçeğe olan
inancımı, Atatürkümüzün 66 ncı ölüm yıldönümünde ifade etmeyi, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki varlığını Atatürk'e ve O'nun mimarı olduğu devrimlerimize
borçlu bir cumhuriyet kadını olarak, bir görev biliyorum.
Ne mutlu bize ki, Atatürkümüz var; ne
mutlu bize ki, Atatürkümüzü, O'nun eserlerini ve düşüncelerini sonsuza dek
yaşatmaya takatımız ve gücümüz var.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, gündemdışı konuşmalara Hükümet
adına cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Hükümet adına söz isteği var.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (Alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bugün 10 Kasım. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 66 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı. Kendisini
rahmetle, minnetle bir kez daha anıyoruz.
Ne zaman 10 Kasımlar gelse, ilkokul üçüncü
sınıfta yaşadığım ufak bir anı hafızamda canlanır. Anadolu'da, kırsal bir
yörede, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyim. Müfettiş gelmiş okula. Sınıfımıza
girdi, beni ayağa kaldırdı "söyle bakayım yavrum, Atatürk nerede
yatıyor" dedi. Ben, hemen cevap verdim "Anıtkabir'de yatıyor."
"Hayır" dedi "kalbimizde yatıyor diyeceksin." O sözün ne
anlama geldiğini, ilerleyen yaşlarda ve şimdi çok daha iyi anlıyorum; çünkü, O,
yaptıklarıyla milletimize mal olmuştur. "Benim fani vücudum elbet bir gün
toprak olacaktır; ama, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır" derken,
kuşkusuz, devleti, cumhuriyeti ve rejimi sürekli kılmanın gerekliliğini de
vurgulamıştır.
İlköğretim sıralarındayken, yurttaşlık
bilgisi kitaplarında bir anekdot vardı -şimdi kitaplarda görmüyorum- hatta
resimliydi, altında Atatürk'le ilgili şöyle bir anı vardı: Bir gün, Kastamonu
koğuşlarını gezerken, bir Mehmetçiğe "söyle bakayım yavrum, bu ülkeyi, bu
vatanı kim kurtardı" diye sormuş; o da, benim verdiğim -demin anlattığım
gibi- dürüstlükle cevap vermiş "Atatürk kurtardı komutanım" demiş. O,
başını iki yana sallamış "hayır, bu millet kendi kendini kurtardı"
demiş.
1920'li yıllarda, böylesine bir millet
egemenliği şuuruna ve demokrasi anlayışına pek az liderin sahip olabileceğini
düşünüyorum. Şimdi, yaşadığımız şu çağdan, .-demek ki, seksen yıl gibi bir
zaman olmuş- seksen yıl önce, krallıkların, hükümranlıkların hüküm sürdüğü bir
çağda, böyle bir düşünceyi ortaya koyabilmek, ancak müstesna kişilere mahsus
bir özelliktir diye düşünüyorum.
Kuşkusuz, O aramızda değil; ama, O
yaşıyor; kalplerde yaşıyor, düşünceleriyle yaşıyor, ilkeleriyle yaşıyor ve
yaşamaya da devam edecektir. O, millet egemenliğine son derece inanmış
"hâkimiyet bilakaydüşart" cümlesini Anayasanın da ilkeleri haline
getirmek suretiyle, inanıyorum ki, o çağda, demokrasinin, en geniş anlamda
demokrasinin de temellerini atmıştır. O bakımdan, kendisini, yaptıkları
karşısında bir kez daha şükranla anmak, herhalde görevimizdir, vazifemizdir diye
düşünüyorum.
Bazı değerlerimiz var ki, onlar
siyasetüstüdür, partilerüstüdür; hep öyle olmalıdır. Bunlardan bir tanesi
dindir. Din ve dinî inançlar, hiç kimsenin tekelinde olmamalıdır. Din, mutlaka
siyasetin üzerinde tutulmalıdır. Bunlardan bir tanesi de Atatürk'tür. Atatürk
de, mutlaka siyasetin üzerinde tutulmalıdır. (Alkışlar) Atatürk'ten yola
çıkarak siyaset yapmak, bana göre, o büyük kurtarıcının hatırasına
yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. O bakımdan, milletimize böylesine mal
olmuş değerlerimizi, mutlaka, her türlü şahsî düşüncelerimizin üstünde, siyasal
düşüncelerimizin üstünde tutmaya özen göstermeliyiz.
Kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağım.
Bundan bir süre önce, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanıydı o zaman,
Sıtkı Paşayla bir uçak yolculuğunda tanıştık; bana Atatürk'le ilgili bir
hatırayı anlatmıştı, beni çok etkilemişti. O hatırayı oradan aldığım şekliyle
sizlere naklederek huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
Büyük Taarruz öncesi, Kocatepe'de geçiyor.
Ertesi gün Büyük Taarruz başlayacak. Yanılmıyorsam, Gazi'nin yanında Fevzi
Çakmak var. Gece ilerlemiş, uyuyamıyorlar. Bir ses, gecenin karanlığını yırtan
bir ses duyuluyor. Askerler var Kocatepe'nin alt tarafında. Biri "ben size
demedim mi, niye sözümü dinlemediniz" diye bağırıyor. Atatürk'ün yanındaki
zat -Fevzi Çakmak olduğunu sanıyorum- "Gazi'yle birlikte aşağıya indik
sesin geldiği yere. Bir komutan karşımıza çıktı 'nedir, demin burada bir ses
duyduk, sebebi neydi' diye sorduk.Paşam, bir er sözümüzü dinlemedi. Akşamdan
tüm askerler mataralarını suyla doldurdular 'bu mataraları asla boşaltmayın,
yarın cephede size lazım olacak' diye kendilerine tembih ettik; ama, askerin
biri, bu mataradaki suyla gusül aptesi almış. Onun için bağırdım, yarın cephede
ne yapacaksın diye." Fevzi Çakmak "Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sözü
duyunca gözleri nemlendi 'dokunma, müdahale etme, bu asker bu inançla yarın cephede
asla susamayacaktır' dedi" diyor.
Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı bu inançla
yapılmıştır, cumhuriyetin temellerinde bu inanç yatar. Milletimizin kendisine
has değerleri cumhuriyetimizin mayasında vardır.
Bu hatıra beni hep etkilemiştir. O'nun
kendi değerlerimizle ilgili düşüncesi, Balıkesir'de Zağanos Paşa Camiinin
girişinde, her iki kapının girişinde bir mermere işlenmiştir. Ne zaman
Balıkesir'e gitsem mutlaka oraya gider, Atatürk'ün o mermerde yazılı olan
sözlerini, orada yapmış olduğu bir konuşmayı tekrar tekrar okuma ihtiyacını
hissederim.
Tekrar, ruhu şad olsun efendim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, son günlerde
yaşanan kapkaç olaylarıyla ilgili olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Sekmen'e aittir.
Buyurun Sayın Sekmen. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in, kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı
olaylarına karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son zamanlarda ülkemizin gündemini oluşturan ve
kamuoyunun yakından takip ettiği kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olayları
hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, üyesi olmaktan onur duyduğum Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında, ölümünün 66 ncı yıldönümü münasebetiyle, Büyük Önder
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, malumunuz olduğu
üzere, son zamanlarda, özellikle, İstanbul başta olmak üzere, büyük
şehirlerimizde meydana gelen kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı ve buna benzer
suçlar bizleri derinden üzmekte ve endişeye sevk etmektedir. Daha bir hafta
önce, 3 Kasım 2004 tarihinde, ömrünü eğitime adamış bir vatandaşımızın kıt
kanaat imkânlar içerisinde okutmakta olduğu Kocaeli Üniversitesi İşletme
Fakültesi öğrencisi Ahmet Hakan Canıdemir, akşam saatlerinde evine dönmek
üzereyken, Devlet Demiryollarına ait Adapazarı-Haydarpaşa treninde yolculuk
yaparken, saat 21.45'te, Erenköy-Kızıltoprak istasyonları arasında cep
telefonunu gaspetmek isteyen üç kişinin saldırısına uğramış, dövülmüş ve hızla
giden trenden aşağıya atılmak suretiyle ağır şekilde yaralanmıştır. Maalesef,
bu yavrumuz, 5 Kasım 2004 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Yeri gelmişken,
hemen şunu da belirtmekte fayda görmekteyim: Bu menfur olayın diğer yolcuların
gözleri önünde cereyan etmesi ve gerekli sosyal refleksin gösterilmemiş olması,
ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken, üzücü bir olaydır. Bu vesileyle, genç
yaşta hayata gözlerini yummuş olan yavrumuza Allah'tan rahmet, ailesine,
yakınlarına ve arkadaşlarına başsağlığı dileklerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, yıllardır ülkemizde
kangren haline gelmiş olan kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı gibi suçlar son
zamanlarda endişe verici boyutlara ulaşmış ve bu konuda, gerek önceki
dönemlerde gerekse bu dönemde yasal ve idarî önlemler alınmaya çalışılmıştır;
ancak, toplumsal mekânların, caddelerin, sokakların, toplutaşım araçları olan
tren, tramvay, otobüs ve minibüslerle seyahat edenlerin emniyetini,
işyerlerinin ve konutların güvenliğini sağlamak, sorumlu mevkilerde
bulunanların birinci derecede görevidir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu tür
suçların meydana gelmesindeki sebep-sonuç ilişkisini, gerek sosyolojik,
ekonomik ve hukukî gerekse de güvenlik boyutlarını incelemek gerekmektedir.
Şöyle ki: Gasp, kapkaç, konut ve oto hırsızlığı gibi suçları işleyen kişi veya
kişilere verilecek olan cezaların caydırıcılığının olmadığı ve bu yüzden de bu
tür suçları işlemeye meyilli olan insanların cesaretlendirildiği halkımızın
geniş bir kesimi tarafından kabul görmektedir. Daha önceleri, özellikle
"kapkaç" diye tabir edilen suçun Ceza Kanunumuzda açık bir şekilde
belirtilmediği ve cezasının yeteri kadar etkili olmadığı bilinmektedir; ancak,
kısa bir süre önce yasalaşan ve 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan
Türk Ceza Kanununun 142 nci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde
"suçun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel
beceriyle işlenmesi halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan
kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar
artırılır" hükmü getirilerek, hem kapkaçın açık bir tarifi yapılmış hem de
cezası ciddî şekilde artırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın sözlerinizi
efendim.
MEHMET SEKMEN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; konunun diğer bir boyutu ise eğitim boyutu. Burada, yine o
klasikleşmiş sözü söylemek durumundayım; önce eğitim. Ailelerimizde küçük
yaştan başlamak kaydıyla, okullarda ilköğretimden üniversiteye kadar bir
bireyin topluma faydalı bir şekilde nasıl yetiştirilmesi, yönlendirilmesi ve
toplumla barışık halde yaşamını sürdürebilmesi formüllerinin çok iyi
araştırılması ve uygulanabilmesi için gerekli önemi ve desteği vermemiz gerekmektedir.
Tabiî ki, bu eğitim süreci sadece okul ve aileyle sınırlı değildir. Toplumu
bilgilendiren, yönlendiren ve etkisi altında bırakan bütün kurum ve
kuruluşlara, özellikle yazılı ve görsel yayın kuruluşlarına -ki, burası çok
önemlidir- ciddî görevler düşmektedir. Bazı görsel yayın kuruluşlarımızın
ortaya koyduğu, çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde şiddeti çağrıştıran,
kuralsızlığı bir hayat biçimiymiş gibi sunmaya çalışan dizi ve yayınlardan
kaçınılması gerekmektedir. Daha sağlıklı, barışçı, üretken, suça karşı meyilli
olmayan bir nesil yetiştirmek için, toplumun bütün kesimleriyle el ele vererek
bu görevi yerine getirmek durumundayız.
Değerli arkadaşlar, olayın bir de güvenlik
boyutu vardır ki, bu da çok önemlidir. Malumunuz olduğu gibi, toplumu oluşturan
fertlerin güvenliğini sağlamak öncelikle devletin aslî görevidir.
Vatandaşlarımızın özgürce ve rahatça seyahat edebilmeleri, gidecekleri yere
sağlıklı ve güvenli bir şekilde ulaşmaları gerekir. Özellikle, toplutaşım
araçlarındaki güvenlik önlemlerinin bir an evvel alınması gerekmektedir.
Şehirlerarası çalışan ekspres tren biletlerinde bileti satın alan kişinin
kimlik bilgileri yer almalı, istasyonlarda bu trenlere şehir içi yolcuları
alınmamalıdır. Ayrıca, hareket halinde olan yolcu trenlerinde kapı kapama
sistemi merkezî olmalı ve sadece duraklarda açılabilmelidir. Tüm toplutaşım
araçlarında modern güvenlik sistemleri kurulmalıdır. Turnike ve kamera
sistemlerinin kuruluşuyla, vatandaşlarımızın can ve mallarına yönelik
saldırılar için caydırıcı güvenlik altyapısı oluşturulmalıdır.
Her kurumun, vatandaşa götürmüş olduğu
hizmetin kaliteli ve verimli olmasına dikkat etmesi kadar, o hizmetten
vatandaşlarımızın güvenli bir şekilde faydalanmasına da hassasiyet göstermesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu menfur olayda da
görüldüğü gibi, Türkiye ekonomisinde büyük bir yara olan kayıtdışı ekonominin
belli bir programla ve kararlı bir biçimde kontrol altına alınması zorunludur.
"İkinci el" diye tabir edilen ve genellikle elektrik-elektronik
cihazları ve oto yedek parçalarını kapsayan pazarın kontrol edilmesi çok önemli
bir husustur. Bu piyasa, çoğunlukla gasp ve hırsızlıkla elde edilen malların
ortaya sürüldüğü bir pazardır. Bu piyasa için farklı bir model ve kontrol
sistemi kurulmalıdır. Bunun sağlanmasında Maliye Bakanlığımız yetkililerine
büyük görevler düşmektedir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, son
günlerde artış gösteren kapkaç, gasp, ev ve oto hırsızlığı olaylarının önüne
geçilebilmesi için, özellikle toplutaşım hizmeti veren kurumlarımızdaki
güvenlik personeli eksikliğinin en kısa sürede giderilmesi gerekir ve
valiliklerimizin, kaymakamlıklarımızın, genel kolluk kuvvetlerimizin ve yargı
mensuplarımızın koordineli bir şekilde işbirliği yaparak gerekli önlemlerin
alınması zarurîdir.
Ayrıca, yine, valilik ve
kaymakamlıklarımızca, il ve ilçelerinde yaşayan ve madde bağımlısı olan sokak
çocuklarının takibe alınarak tespitinin yapılması ve bu yavrularımızın madde
bağımlılığından kurtarılarak sağlıklı bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, özellikle belirtmek
istediğim diğer bir husus da şudur: Bu tür olaylara maruz kalan
vatandaşlarımızın ve görgü tanıklarının, zaman kaybetmeden emniyet birimlerine
müracaat etmeleri gerekmektedir. Burada, vatandaş ve kamu yöneticilerinin
işbirliği söz konusudur. Bu olayları ilgili birimlerimizin titizlikle takip
ederek kısa sürede neticeye kavuşturmaları vatandaşlarımızın acil
beklentisidir.
Değerli milletvekilleri, bu konu, 8 Kasım
2004 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelmiş ve kapkaç terörünün
önüne geçebilmek için dört bakandan oluşan bir komisyonun oluşturulmasına karar
verilmiştir; bu da, durumun ciddiyeti ve aciliyeti bakımından yerinde bir karar
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
sözlerime bu noktada son verirken, menfur olaylarda ve bu olayda hayatını
kaybeden genç yavrumuza ve diğer insanlarımıza, vatandaşlarımıza Allah'tan,
tekrar, rahmet diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sekmen.
Sayın Bakan, bir talebiniz var mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hayır efendim.
BAŞKAN - Yok. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
3 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutup bilgilerinize sunacağım; ancak, sunuşun Kâtip Üyemiz tarafından oturduğu
yerden yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birinci önergeyi okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 36 milletvekilinin, bazı ilçelerin
adliye teşkilatlarının kapatılması nedeniyle ortaya çıkan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/226)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adalet Bakanlığı tarafından yaklaşık 140
ilçemizdeki adliye teşkilatları aniden kapatılmış ve bu ilçelerimizdeki
görevliler başka il ve ilçelere tayin edilmişlerdir. Bu işlemle
vatandaşlarımızın içinde bulunduğu sorunlar dikkate alınmadan, bu ilçelerimizin
hangi ölçüler çerçevesinde objektif kriter konularak değerlendirildiği
belirsizdir. Bu nedenlerle Anayasanın 98 inci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1.- Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
2.- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
3.- Abdurrezzak Erten (İzmir)
4.- Tuncay Ercenk (Antalya)
5.- Muharrem Kılıç (Malatya)
6.- Erdal Karademir (İzmir)
7.- Kemal Demirel (Bursa)
8.- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
9.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
10.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
11.- Orhan Eraslan (Niğde)
12.- Uğur Aksöz (Adana)
13.- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
14.- Canan Arıtman (İzmir)
15.- Gürol Ergin (Muğla)
16.- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17.- Kemal Sağ (Adana)
18.- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19.- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
20.- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
21.- Osman Kaptan (Antalya)
22.- Engin Altay (Sinop)
23.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
24.- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
25.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
26.- Halil Ünlütepe (Afyon)
27.- Mehmet Boztaş (Aydın)
28.- Sedat Pekel (Balıkesir)
29.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
30.- Mustafa Özyurt (Bursa)
31.- Muharrem Toprak (İzmir)
32.- Ersoy Bulut (Mersin)
33.- Hüseyin Özcan (Mersin)
34.- Mehmet Tomanbay (Ankara)
35.- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
36.- Vahit Çekmez (Mersin)
37.- N.Gaye Erbatur (Adana)
Gerekçe:
Adalet Bakanlığı tarafından 140
ilçemizdeki adliye teşkilatları ani bir kararla kapatılmış ve bu ilçelerimizde
görev yapan hâkim, savcı ve diğer görevlilerin tayinleri başka il veya
ilçelerimize çıkarılmıştır. Bu ilçelerimizde yaşayan ve adliye teşkilatlarıyla
çeşitli işleri ve davaları bulunan vatandaşlarımız çok büyük sorunlarla karşı
karşıya kalmışlardır. Ayrıca, mevcut davalarının nakledileceği il ve ilçelerde
yine önemli problemlerle karşı karşıya kalacaklardır.
Dosyaların nakledileceği il ve
ilçelerimizdeki adliye teşkilatları büyük ölçüde sorunlarla karşı karşıya
bulunmaktadır. Diğer taraftan kapatılan adliye teşkilatları kapatılan
ilçelerimizden devredilecek dosyalarla ilgili keşif ve diğer yerinde
incelemeler önemli ölçüde sorun olacaktır.
Ayrıca adliyeleri kapatılan ilçelerimizin
hangi ölçekler içerisinde kapatıldığı belirsizliğini korumaktadır. Nelerin
objektif kriter olarak konulduğunun açıkça belirlenmesi gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 23 milletvekilinin, Kastamonu-Küre
İlçesi Aşıköy yeraltı bakır ocağında meydana gelen kazanın nedenlerinin ve
sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kastamonu'nun Küre İlçesinde işletilen
Aşıköy yeraltı bakır ocağında 8 Eylül 2004 tarihinde meydana gelen yangın
felaketinin öncesinde alınması gereken tedbirlerin alınmaması, yangın sırasında
gerekli müdahalenin yapılmaması ve gecikmesinin nedenlerinin araştırılarak,
gerek bu konudaki sorumlularla ilgili adlî sürecin işletilmesi gerekse de
bundan sonra alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe:
Kazanın olduğu Küre Bakır İşletmesi, bakır
cevherinin işlenerek,bakır ve pirit konsantresi üretmek amacıyla, 1959 yılında,
Etibanka bağlı olarak kurulmuş, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2 Nisan 2004
tarih ve 2004/23 sayılı kararıyla, Karadeniz Bakır İşletmelerine ait Samsun
Bakır İzabe Tesisleriyle birlikte 33 000 000 ABD Doları bedel karşılığı CE-KA
İnşaat Makine Madencilik Petrolcülük Turizm Nakliyat Sanayi ve Ticaret AŞ'ye
satılmıştır. Kazanın olduğu ocakta, üretim STFA firması tarafından
yapılmaktadır. Söz konusu firma, bakır üretimi işini Etibakır AŞ'den on
yıllığına almış olup, işletmenin satışından sonra da bu faaliyetini CE-KA
İnşaat firması adına sürdürmektedir.
Kazanın ardından Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından oluşturulan araştırma ve inceleme ekibinin olay yerinde yaptığı
incelemelerde, gerek bakır ocağını işleten şirketin gerekse de olası bir
yangına karşı denetleme görevini yerine getirmekle yükümlü devletin çeşitli
kurumlarının ihmalini gözler önüne seren tespitlerde bulunulmuştur. Öncelikle
madende yangın tehlikesine karşı herhangi bir şirketiçi eğitim verilmemiş,
verilen eğitimler, göçük tehlikesine karşı tasarlanmıştır.
Yine, şirket, kâğıt üzerinde bir acil
kurtarma timi oluşturmuş gibi görünse de, gerçekte böyle bir ekibin var
olmadığı ortaya çıkmıştır. İş güvenliği ve işçi sağlığı konularında madende
hiçbir çalışma yapılmadığı tespit edilmiştir. Çalışma Bakanlığı da, işveren
tarafından yapılan denetim talebine bir yıl sonra yanıt vererek, bu konuya
verdikleri önemi ortaya koymuştur.
Madenin konumu ve üretim aşamalarıyla
ilgili denetlemeyi sürdürmekle yükümlü olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü,
madende hiçbir denetim faaliyetinde bulunmamıştır. Maden İşleri Genel
Müdürlüğü, ocak işletmesinin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi açısından önemli
olan bu görevi personel eksikliği dolayısıyla yapamadıklarını ifade
etmişlerdir. Ankara'daki yetkililer olaya geç müdahale ederek bilançonun ağır
olmasına neden olmuşlardır. Bu sonuçta maden ocağı görevlilerinin olayın
ciddiyeti konusunda yetkilileri geç haberdar etmiş olmalarının da büyük etkisi
vardır.
Olayın sorumluları, denetim eksikliği
nedeniyle Enerji Bakanlığı, iş güvenliğinin sağlanamamış olması nedeniyle
Çalışma Bakanlığı, olaya zamanında müdahale etmeyerek gecikme sonucu 19
işçimizin yaşamını yitirmesine ve yaralanmasına neden olan hükümet
yetkilileridir. Ayrıca, acil kurtarma ekiplerini oluşturmayan, yangına karşı
gerekli ve yeterli tedbirleri almayan ve yangın çıkışından sonra yetkilileri
zamanında haberdar etmeyen şirket yetkilileri de aynı ölçüde sorumluluk
taşımaktadır. Devlet tarafından işletildiği kırk yıl boyunca bu denli ihmal ve
büyük bir felaketle karşılaşmayan ocakta, özelleştirme sonrasında böyle bir
felaket yaşanması, Türkiye'de özelleştirme politikalarının ciddî bir vizyonla
gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bu sebeplerden ötürü; olayda kusuru
bulunan gerek şirket ve gerekse de denetimde ve kurtarmada sorumluluk sahibi
devlet kurumları ve yetkililerinin adlî makamlara sevk edilmeleri ve yurt
çapında işletilen tüm madenlerde oluşabilecek kazalara karşı alınacak tedbir
unsurlarının yeniden değerlendirilmesi konularının, Yüce Meclisimizde kurulacak
araştırma komisyonunca incelenmesini takdirlerinize arz ederiz.
1.- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
2.- Haluk Koç (Samsun)
3.- Tacidar Seyhan (Adana)
4.- Nadir Saraç (Zonguldak)
5.- Sedat Uzunbay (İzmir)
6.- Haşim Oral (Denizli)
7.- Engin Altay (Sinop)
8.- Enver Öktem (İzmir)
9.- Erdal Karademir (İzmir)
10.- Muharrem İnce (Yalova)
11.- Uğur Aksöz (Adana)
12.- Şefik Zengin (Mersin)
13.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
14.- Muharrem Kılıç (Malatya)
15.-Canan Arıtman (İzmir)
16.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
17.- Atila Emek (Antalya)
18.- Osman Özcan (Antalya)
19.- Nurettin Sözen (Sivas)
20.- Tuncay Ercenk (Antalya)
21.- Ali Arslan (Muğla)
22.- İsmail Değerli (Ankara)
23.- N. Gaye Erbatur (Adana)
24.- Erol Tınaztepe (Erzincan)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
3.- Trabzon
Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 22 milletvekilinin, Türk sporunda rüşvet,
şiddet, şike, haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/228)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Olimpiyat, dünya ve Avrupa
şampiyonalarında Türk sporunun değişik branşlarda büyük başarılar kazandığı
bilinmektedir.
Dünya üçüncülüğünü elde eden Futbol Millî
Takımımızın uluslararası şampiyonalarda başarı kazanan futbol takımlarımız ile
diğer branşlarda mücadele eden takımlarımızın başarıları herkesin gözü
önündedir.
Ne var ki, sporumuzda ve özellikle
futbolumuzda ortaya atılan şike iddiaları, konuyla ilgili yazılı ve görsel
basında yapılan yayınlar, hem Türk sporu ve sporcularını hem de kamuoyumuzu
rahatsız etmekte, ülkemizin ve Türk sporunun hem yurtiçi hem de yurtdışı
itibarını zedelemektedir.
Bu gerekçelerle TBMM, spor camiasında
yaşandığı söylenen iddiaların incelenmesi, kaynağına inilerek varsa malî ve
diğer boyutlarının ortaya çıkarılması, yakışıksız görüntülere ve acılara sebep
olan tribün terörünün önüne geçilmesi için gerekli önlemleri alma konusunda
hassasiyetini göstermelidir.
Türk futbolu başta olmak üzere sporumuzun
her dalında "rüşvet, şike, şiddet, tehdit, doping, haksız rekabet.."
gibi spor ve centilmenlikle asla bağdaşmayan bu kirliliğin doğru olup olmadığı,
varsa sorunların ve sorumluların tespiti ile alınması gerekli tedbirler
konusunda Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince Meclis
araştırması yapılmasını talep ederiz.
1.- Faruk Nafiz Özak Trabzon
2.- Ali Yüksel Kavuştu Çorum
3.- Ali Er Mersin
4.- Vahit Erdem Kırıkkale
5.- İrfan Gündüz İstanbul
6.- Mehmet Özyol Adıyaman
7.- Kerim Özkul Konya
8.- Cemal Kaya Ağrı
9.- Mehmet Kerim Yıldız Ağrı
10.- Ömer Özyılmaz Erzurum
11.- Şükrü Ünal Osmaniye
12.- Cahit Can Sinop
13.- Nurettin Aktaş Gaziantep
14.- Yüksel Coşkunyürek Bolu
15.- Mehmet Sarı Osmaniye
16.- Salih Kapusuz Ankara
17.- İmdat Sütlüoğlu Rize
18.- M.İhsan Arslan Diyarbakır
19.- Şemsettin Murat Elazığ
20.- Abdullah Torun Adana
21.- Cavit Torun Diyarbakır
22.- Mehmet Fehmi Uyanık Diyarbakır
23.- Sadullah Ergin Hatay
Gerekçe :
Spor, insanlık tarihi boyunca ve özellikle
20 nci Yüzyılın başından itibaren toplumların, kültürlerin ve insanların
birbirlerini tanımalarında ve birbirleriyle kaynaşmalarında önemli bir görevi
yerine getirmektedir.
Ancak, spor, küreselleşen dünyada asıl
fonksiyonu olan "kardeşlik, barış" gibi olguları bir kenara itmiş ve
devletlerin, toplumların, takımların ve insanların birbirleriyle yarıştıkları
bir alan haline gelmiştir.
Bu yarış, ister istemez sporun ruhuna
aykırı olan bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir.
Ülkemizde son yıllarda sporun her
alanındaki gelişmelerin varlığı inkâr edilmez bir gerçektir. Ülkemizi dünya
arenasında son yirmi yıl öncesine kadar ata sporumuz güreşle başarılı bir
şekilde temsil etmekte iken, 21 inci Yüzyılı yaşamaya başladığımız şu günlerde,
futbolumuzla, halterimizle, atletizmimizle, basketbolumuzla, voleybolumuzla,
boksumuzla dünyada kendimizden söz ettirmekteyiz.
Türk Millî Futbol Takımımızın 2002 Dünya
Kupasında almış olduğu üçüncülük, sporcularımızın olimpiyatlarda elde ettiği
başarılar, ülkemiz sporunun bir atılım içerisinde olduğunun göstergeleridir.
Ancak, küresel sporun beraberinde
getirdiği olumsuzluklar ülkemiz sporunu da etkilemektedir.
Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, spor
-özellikle turnuva şeklinde yapılan müsabakalar- rekabeti, rekabet hırsı, hırs
ise şike, şiddet, hile gibi istenmeyen durumları da beraberinde getirmektedir.
Bu istenmeyen durumların ortaya çıkmasından, sporun getirisi yüksek bir alan
olmasının da etkisi büyüktür.
Özellikle futbolda milyon dolarlarla
telaffuz edilen transfer ücretleri gözönünde bulundurulduğunda, futbol
sektöründe dönen paranın hayal gücümüzü çok fazla zorlayacağı ortadadır.
Son günlerde Türk sporunun lokomotifi olan
Türk futbolunun üzerinde dolaşan şike bulutlarının kaynağının derhal
araştırılmasında ve çözümünde kuşkusuz kamu yararı vardır. Ancak,
futbolumuzdaki sorunları şikeyle sınırlamak mümkün değildir.
Kötü olma noktasında şikeyle başabaş
yarışabilecek bir diğer olumsuzluk da şiddet olgusudur. Sporun ruhuna tamamen
zıt olan bu yeni ruh halinin de daha fazla yaygınlaşmadan önünün ilelebet
kesilmesi gerekmektedir.
Gündemde olması nedeniyle futbolla
açıklamaya çalıştığımız, ancak, sporun diğer dallarına da rahatlıkla atıf
yapılabilecek bu olumsuzlukların yok edilmesinde, kaynaklarının, bilerek veya
bilmeyerek destekçilerinin tespiti önem arz etmektedir. Yani, doğru tedavi için
doğru teşhis şarttır.
Bu sebeplerle, başta futbol olmak üzere,
diğer spor dallarında; şike ve benzeri durumların olup olmadığının
araştırılması, teşvik primi denilen uygulamanın hukukî ve ahlakî açıdan
değerlendirilmesi, Türk sporuna katkısının araştırılması, televizyonlarda
yayınlanan spor programlarının Türk sporuna katkısının ve taraftar şiddetine
etkisinin araştırılması ve gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep
ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın,
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
D)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/702)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsünün
25 inci yıldönümü etkinliklerine katılmak üzere, 19-21 Ekim 2004 tarihlerinde
adı geçen ülkeye yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No. 107 Tarihi:
10.11.2004
10.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 680 sıra sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına, gündemin 5
inci sırasında yer alan 639 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 33
üncü sırasında yer alan 653 sıra sayılı Organik Tarım Kanunu Tasarısının 7 nci
sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 662 sıra sayılı Tohumculuk Kanunu Tasarısının
8 inci sırasına alınmasının, 10.11.2004 çarşamba günkü (bugünkü) birleşimde
gündemin 7 nci sırasına kadar olan teklif ve tasarıların görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Sadullah Ergin Ali Topuz
AK Parti Grubu
Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Bu kısımda, Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen 1
üyelik için seçim yapacağız.
Bu üyelik için, Mardin Milletvekili Sayın
Süleyman Bölünmez aday olmuştur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.
İzmir Kentinde yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
2.- İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S.
Sayısı: 678) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 678 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz istekleri var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ünlü, süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İzmir Kentinde yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisinin görüş ve düşüncelerini anlatmaya çalışacağım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, bu anlamlı günde, Büyük Atamızı
kaybettiğimiz bu günde, izninizle, konuya girmeden önce, Büyük Önder
Atatürkümüzün sporla ilgili bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, biliyorsunuz, spora çok düşkün,
çok değer veren bir insan olduğu için, çok da anısı var Mustafa Kemal'in; en
çok da güreşle ilgili anıları bizim toplumumuzda bilinir. O nedenle, ben de,
izninizle, güreşle ilgili küçük bir anısını anlatarak, sizlerle paylaşarak
konuya döneceğim.
Değerli arkadaşlarım, yıl 1933, Moskova'ya
dostluk amacıyla 200 kişilik bir sporcu kafilesi gidecek. Tabiî, içlerinde
güreşçiler de var. Listeyi
Büyük Öndere götürürler -tabiî, o zamanlar
uçak yok, gemi ve trenle Moskova'ya geçilecek- büyük bir dikkatle inceler ve
daha sonra, güreş kafilesinin üzerini çizer; gitmesinler anlamında, çizer.
Kafile başkanı rahmetli Cevdet Kerim İncedayı da çok alınır; Atatürk'ün güreşe
olan tutkusunu da bildiği için şaşırır, bir şey de söyleyemez; ama, Mustafa
Kemal der ki: "Diğer branşlarda neyse; ama, güreşte yenilmelerini katiyen
kabullenemem; o yüzden, gitmesinler."
Mustafa Kemal, bir yıl önce yapılan Los
Angeles Olimpiyatlarını -1932'deki Los Angeles Olimpiyatlarını- çok yakından
izlemiş olacak ki, o güne kadar, güreşte, Finlandiyalılar çok önde, dünyada
bütün başpehlivanlıkları onlar kazanıyorlar; ama, o olimpiyatlarda, Ruslar,
Finlandiyalıları bile yenmişler. Der ki: "Ruslar bu olimpiyatlarda onları
bile yendiler, bizi haydi haydi yenerler; o yüzden, dayanamam,
gitmesinler." Sonra, tabiî, bir şey söyleyemezler, dönerler, rahmetli
İsmet Paşayı ziyaret ederler, ondan yardım isterler; neyse, sorun çözülür ve
giderler. Tam güreşler başlarken -Hüseyin Erkmen mindere çıkacak- Büyük
Atatürk'ten telgraf gelir. Telgrafı okurlar güreşçilere. Hüseyin Erkmen de
dinliyor; fakat, Rus hakemler mindere Türk güreşçi çıkacak diye beklerken de
zaman geçiyor, diskalifiye olacaklar. O arada koşarak gelir "niye
çıkmıyorsunuz mindere, bir şey mi oldu" der. Cevdet Kerim İncedayı
"yok, Atatürk'ten telgraf geldi, Rus Halkına başarılar diliyor ve saygılar
sunuyor" deyince, sorunu çözmüş oluyorlar. Tabiî, o arada, anons da etmiş
oluyorlar. Neyse, alkışlanıyor.
Tabiî, söylediğim gibi, Büyük Atatürk'ün,
sporla ilgili, güzel özdeyişleri var, değerli sözleri var. En güzellerinden
birisi de şudur: "Sporu, spor hareketlerini, millî eğitimin temel
unsurlarından biri saymak gerekir. Dünyada, spor hayatı, spor hareketleri çok
önemlidir, o yüzden, buna, bizde, daha çok önem vermek gerekir; çünkü, neslin
gelişmesi ve güzelleşmesi meselesidir" der. Bunu, bu anlamlı günde, Büyük
Atamızı, yeniden, şükranla, saygıyla ve özlemle anarken sizlerle paylaşmak
istedim.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, 11
Ağustos 2005 tarihinde, İzmir'de, kısa adı Universiade olan, Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunlarının 23 üncüsü gerçekleştirilecek. Bu düşünceye
biz nereden vardık; önce, kısaca, bu konuda bilgi vermek istiyorum.
Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanlığı
döneminde, 1999 yılında, otuz yıl aradan sonra, biz, benim de içerisinde
bulunduğum hükümet olarak, Türkiye Üniversitelerarası Spor Oyunlarını yeniden
başlattık. Bu oyunları İzmir'de başlattık. Türkiye Üniversitelerarası Spor
Oyunlarına, o yıl, 50'ye yakın üniversiteden 3 040 sporcu katıldı. Tabiî, büyük
bir performans gösterildi, özgüvenimiz çok arttı. Tabiî, o arada, bu güvenden
kaynaklanarak, bugün de, Üniversiteler Spor Federasyonu Başkanı olan Kemal
Tamer arkadaşımız, bize, 23 üncü Universiade'ın -hatta 22 ncisi, biz 2003
yılındakine başvurmuştuk- Türkiye'de, İzmir'de yapılabilmesi için bir görüş öne
sürdü ve biz de bu görüşü çok benimsedik ve bu görüşü, o zaman, değerli dostum,
büyük başkan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ahmet Piriştina'ya
götürdük; çünkü, bu oyunlar, bildiğiniz gibi, ülkeler adıyla anılmıyor,
şehirler olarak kabul ediliyor, benimseniyor ve şehirler olarak gerçekleştiriliyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının bunu kabul etmesi gerekiyordu. Tabiî,
rahmetli Piriştina büyük bir heyecanla, yoğun bir ilgi göstererek bunu
benimsedi ve biz de, 2003 Universiade İzmir olarak başvurduk. Kanada, Meksika,
Kore, Türkiye ile birlikte aday idiler. Çok yoğun çalışmalar yapıldı, aşağı
yukarı yurt dışındakilerin dışında, İzmir'de yapılan bütün toplantılara
başkanlık etmiştim, içinde bulunmuştum. Çok umutlu değildik doğrusu; çünkü,
bildiğiniz gibi, büyük olimpiyatların, yaz olimpiyatlarının dışında dünyada en
büyük spor organizasyonudur dünya üniversitelerarası spor oyunları
organizasyonu. O nedenle, kolay değildi. Tabiî, gelen heyetleri, FISU
yöneticilerini, uluslararası spor federasyonlarının yöneticilerini ikna etmek
için çok büyük çaba sarf edildi. İzmir Kenti gezdirildi. İzmir'in, seyirci
potansiyeliyle, tarihî ve kültürel değerleriyle, tesisleriyle, konaklama
kapasitesiyle bu büyük organizasyonu başarıyla gerçekleştirebileceğimiz
konusunda onları ikna etmeye çalıştık.
Şunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum:
Rahmetli oldu gitti, ruhu şad olsun; ama, inanın, Türkiye'deki bütün
çabalarımızın temelinde Ahmet Piriştina'nın performansı vardı ve kimse
alınmasın, ben de alınmıyorum, önce Ahmet Piriştina'yı sevmişti gelen heyet. Bu
insanî ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu vurgulama açısından ben bunu
söylüyorum. O nedenle, 2003'ü bize vermediler; ama, tarihinde ilk kez FISU
yöneticileri, 2005'i, yani, iki tarihi birden açıkladılar, 2005'i de
Türkiye'ye, İzmir'e verdiler; o nedenle, bu çalışmalar başlatıldı.
Tabiî, konaklama açısından büyük bir
mesafe alındı, diğer tesisleşme sorunları da büyük ölçüde giderildi.
Hatırlarsınız, ben de üç yıldır, bu yasama döneminde her kürsüye çıkışta ya da
başka platformlarda sporla ilgili yaptığımız konuşmalarda Universiade'ı hep
dile getirmişimdir, bir an önce bu Universiade'la ilgili çalışmalarımızı
hızlandırmamız konusunda gayret göstermemiz gerektiğini söylemişimdir. Sayın
hükümet temsilcileri, başta Sayın Bakan olmak üzere, bunu bilirler. Sayın Bakan
da her seferinde güvence verdi bizlere ve çalışmaların olumlu bir şekilde devam
etmekte olduğunu -siz de hatırlarsınız- sürekli yinelediler. Hatırlıyorum,
Ahmet Piriştina da Sayın Başbakanla, Sayın Mehmet Ali Şahin'le görüşmeler
yapmıştı. Şimdiki Değerli Başkanımız Aziz Kocaoğlu da sık sık geldi, gitti,
takip etti; bizler de takip ediyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerinde
duruyoruz. Hepimiz, Türkiye için büyük bir prestij konusu olan ve imajımızın
güçlenmesine en büyük katkıyı yapacak olan büyük organizasyonlardan birisi
olarak önem verdiğimiz bu tarihin başarıyla yürütülmesini ve yüzümüzün akıyla
bu organizasyonun altından kalkmayı, hep beraber istiyoruz.
O nedenle de, bu yasa tasarısı, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda da enine boyuna tartışıldı,
görüşüldü; sağ olsunlar, muhalefetin de görüşlerine değer verilerek, bütün
düzenlemeler yapıldı.
Burada, Genel Kurulda, sanıyorum, grup
başkanvekillerimizin de öyle bir talepleri yok, bir önergemiz de yok şu
aşamada. Tasarıyı destekliyoruz, sonuna kadar destekliyoruz ve bir an önce
çıkarılıp Universiade hazırlıklarına başlanması için biz de sabırsızlanıyoruz.
Ancak, değerli arkadaşlarım, tabiî, birkaç
eleştirimiz var; onları da söylemeden edemiyorum. Önümüzde bir yıldan az bir
zaman kaldı; Universiade, 11 Ağustos 2005'te başlayacak.
Yasa tasarısı, işte, İstanbul Hazırlık ve
Düzenleme Kurulunun bir örneğinde olduğu gibi, İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun kurulmasını getiriyor. Burada, spordan sorumlu
Sayın Bakanımızın başkanlığında, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı, TRT Genel
Müdürü, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Türk Hava Yolları Genel Müdürü gibi üst düzey
yöneticiler olacak; yani, bu organizasyonda ihtiyaç duyacağımız kurumların
birinci derecede sorumlu insanlarının bulunduğu bir üst kurul öneriliyor.
Doğrudur; bu kurulun üç görevinden birisi
de, bir genel koordinatör atamak; İcra Kurulunun içinden veya başkanı olarak,
bir genel koordinatör atamak ve yönergeler çıkararak sorunları aşmaktır.
Tabiî, yasa tasarısının getirdiği büyük
kolaylıklar var; başka türlü de altından kalkılmaz, onu da söyleyeyim; Katma
Değer Vergisinden, Damga Vergisinden, İhale Kanunundan, hepsinden müstesna. Her
şeyi diledikleri gibi yapabilecekler, satın alabilecekler, bütün kamu
kuruluşlarından istedikleri personeli görevlendirebilecekler, araç gereç, ne
ihtiyaçları varsa, bütün hepsini alıp kullanabilecekler. Böyle yetkiyle
donatılmış bir icra kurulu başkanı, yani, genel koordinatör var. Tabiî, arada
organizasyon komitesi var. Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu, orada
başkanlık yapacak. Hiçbir itirazımız yok; ama, Sayın Bakanın da hoşgörüsüne
sığınarak, şunu bir uyarı olarak da söylüyorum, ayrıca dikkatinize sunmadan
geçemiyorum. Şimdi, bu üst kurulun üç görevinden birisi olan bir genel
koordinatör atama görevini... O kurulun oluşumu daha gerçekleşmeden, yani, bu
yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Yüce Meclisten daha geçmeden fiilen
atanmış durumda.
İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Aziz Kocaoğlu
mu?..
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Hayır, değil;
ismini vermeyeyim, çok değerli bir arkadaşımız. Sayın Aksoy -sordunuz
söyleyeyim- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığını Ahmet Piriştina karşısında
kaybetmiş bir adaydı biliyorsunuz, çok değerli bir arkadaşımız, çok kaliteli
bir insan olduğunu da biliyorum. O konularda bir şey söylemiyorum; ama, gönül
isterdi ki, bu yasa daha önce getirilseydi de, çıksaydı ve atansaydı; ama,
atansaydı derken de bir eleştirimi daha sizlerle paylaşmak istiyorum değerli
arkadaşlarım. Bu, dünyanın en büyük ikinci spor organizasyonudur ve kendi
topraklarımızda bugüne kadar gerçekleştireceğimiz spor, sosyal, bilimsel ne
anlamda olursa olsun en büyük organizasyondur. En son Kore'de Daegu Kentinde
dünya üniversitelerarası spor oyunlarına
7 000 sporcu, 174 ülke katıldı. Ondan önce Pekin'de, yine, bir o kadar
sporcu ve yönetici katıldı.
Tabiî, büyük birikim ve spor konusunda
gerçekten deneyim gerektiren bir görevdir. Yani, bir spor salonuna, bir
stadyuma, bir spor sahasına girdiği zaman genel koordinatörlük görevini
yürütecek olan arkadaşımız, o incelikleri, sorunları anında görebilecek bir
birikime sahip olması gerekir. Kendi mesleğinde ne kadar başarılı olursa olsun,
yani, onları... Örneğin, bir voleybol ağının üzerindeki güneş ışığını,
pencereden sporcunun gözüne yansıyacak olan bir güneş ışığını, baktığı zaman
göremeyen bir yönetici, orada büyük bir fiyaskoyla Türkiye'yi karşı karşıya
bırakacak demektir. Yani, böyle -duyarlılık demeyeyim- incelikleri olan -takdir
edeceğiniz gibi- bir organizasyondur. Girişlerde, çıkışlarda, havayollarında
her bakımdan deneyim gerektiren bir görevdir. O bakımdan, bizim tercihimiz,
tabiî ki, bir büyükelçi, yani olimpiyatlar yaşamış bir büyükelçi; Arjantin'den
döndü mü bilmiyorum, Şükrü Bey -soyadını şu anda hatırlamıyorum- beş altı olimpiyat
görmüş bir büyükelçidir. Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Başkan ve Genel
Sekreteri, Genel Direktörü, çok olimpiyat yaşamış insanlardır. Türkiye'de böyle
birikimi olan spor adamları var, başka meslekten insanlar var. Onlardan
yararlanmakta çok büyük yarar vardır. Başımıza, inşallah, kötü bir şey gelmez.
Böyle bir şeyi asla temenni etmeyiz. Bunu hep beraber başarıyla yürüteceğiz.
Burada, bu görevi fiilen üstlenmiş olan
değerli Taha Aksoy arkadaşımıza da tabiî ki başarılar diliyoruz. Hepimizin
sorunu. İstiyoruz ki, bu tür ciddî meselelerde bir kumar oynanmasın; çünkü,
kaybedecek olan hepimiziz, bu masada oturan herkestir. O bakımdan, böyle bir
uyarı görevini de yapmak istedim.
Hepiniz biliyorsunuz, bizim de üzerinde
duyarlılıkla, titizlikle durduğumuz konu, İzmir'in, beşbin yıllık tarih ve
kültür kentinin, Türkiye adına, bu spor organizasyonundan yararlanılarak bütün
dünyada tanıtımını yapabilmek ve Türkiye'nin bundan çok büyük kazançlar elde
etmesini sağlayabilmektir.
Değerli arkadaşlarım, tabiî,
olimpiyatlarla birlikte -örnek vermek istiyorum- dünyada yapılan kamuoyu
anketleri gösteriyor ki, örneğin 1988 Seul Olimpiyatlarından sonra Kore
mallarıyla ilgili yapılan bir ankette, Kore üretim mallarına dünya kamuoyu
nezdinde güven duygusu yüzde 700 artmıştır, 7 kat artmıştır; ihracatı bir o
kadar artmıştır; turizmden tutunuz, millî gelirdeki artış hızı, dediğim gibi,
bir o kadar artmıştır.
Ondan daha öncesinde, diğer
olimpiyatlarda, Barselona yeniden inşa edilmiştir ve ilginçtir, 1988'de Seul'de
en büyük olimpiyatlar yapılmıştır; ama, bizim de spor tesislerimiz hazırdır;
yeni, bir masrafa gerek yoktur; aynı şehirde, biz, Dünya Üniversitelerarası
Spor Oyunlarını da yapar kurtuluruz gibi bir anlayışa kendilerini kaptırmadan,
yeni bir şehir inşa edebilmek... Çünkü, sonuçta, bu tesisleri, İzmir'deki
gençler kullanacak, o şehirdeki insanlar kullanacak. O bakımdan, yapılan
harcamalar, hazırlıklar, hizmetler, bizim, gelecek kuşaklarımız için çok
önemlidir. O bakımdan da buna çok önem vermeliyiz, değer vermeliyiz.
Çok az bir zaman kaldı. Gönül ister ki,
daha çok ülke katılabilsin. Bunun için, daha bugünden, değerli arkadaşlarım,
tanıtım afişleriyle, posterleriyle, kitapçıklarıyla, bütün dünya ülkelerine
-büyükelçilerle toplantılar yaparak- bunu sağlamalı ve bu gayreti
gösterebilmeliyiz. Düşünebiliyor musunuz, daha dün, Kore'de 160-170 ülke,
Pekin'de 174 ülke katılırken, İzmir'de, bu, 50'nin altına düşsün; Türkiye,
bunun altından kalkamaz. Bu, İstanbul olimpiyatlarını etkileyeceği gibi
-gelecekte onun da bir referans kaynağı olacaktır tabiî- Türkiye'nin imajı
bakımından da, Avrupa Birliği sürecindeki müzakerelere gerçekten sağlam bir
zemin oluşturması bakımından da büyük değer taşıyor, çok büyük önem taşıyor.
Oraya gelecek binlerce yönetici, binlerce basın mensubu, sporcu, takdir
edeceğiniz gibi, gittikleri zaman, kendi ülkelerinde, Türkiye'yi konuşacaklar,
İzmir'i konuşacaklar. Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde de, yine, hepimizin
tahmin edebileceği gibi, bu mesele, Türkiye'ye çok büyük katkı yapacaktır. O
bakımdan, hazırlıklar çok önemli.
Seyirci potansiyeli açısından, değerli
arkadaşlarım, her ne kadar, biz, bu konularda güvence verdiysek de, bizim
toplumumuzun spor kültürü, spor bilinci, o 60 000-70 000 kişilik stadyum, bütün
müsabakalarda, belki açılış ve kapanıştaki programlar, gerçekten çok iyi
tanıtılırsa önceden doldurulabilir; ama, ondan sonraki müsabakalarda, 10-12
branşta yarışmalar yapılacak; bir risk var. Onun için de, hazırlıklarda, yine,
bizlerden de, tabiî, umarım, yardım isteyeceklerdir. İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanımız, Değerli Başkan Kocaoğlu, organizasyon komitesinin başkanı, çok
yetenekli, deneyimli bir arkadaşımız; o da, hiçbir komplekse kapılmadan; bize
yardımcı olun, ülkenin meselesidir; bu oyunları hep beraber gerçekleştirelim,
yüzümüzün akıyla çıkalım diye hükümetten yardım istediler; tabiî, bu yasa
tasarısının hazırlanmasına zemin hazırlamış oldular; ama, her şey iyi niyete
dayalı. Değerli arkadaşlarım, onun için de, hepimizin bir arada, elbirliğiyle
bu meseleyi kotarmamız gerekiyor.
Son olarak bir konuya dikkatinizi çekmek
istiyorum. Ben, tabiî, olimpiyatları da yaşadım değerli arkadaşlarım, Sayın
Bakan da yaşadılar. O konudaki duyarlılığını da biliyorum ve tahmin ediyorum,
edebiliyorum; çünkü, görüp de etkilenmemek asla mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünlü.
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Olimpiyatlarda ve
bu tür büyük organizasyonlardaki açılış ve kapanış programlarındaki koreografi
ve o canlandırılan, seçilen konuların önemi büyüktür. Yalnız beşbin yıllık
İzmir Kentinin tarih ve kültür değerleri değil, Türkiye'nin de tarihî
geçmişiyle, Anadolu uygarlıklarıyla ilgili seçilecek konular insanların
belleğinden yıllarca silinmeyecektir.
O bakımdan, şimdi, düşünün, bugün bir
tanıtıma çıkılsa ya da ihalesi yapılsa, herhangi bir firmaya verilmeye
kalkılsa, bunun düşüncesi için bile insana dört ay gerekmez mi değerli
arkadaşlarım. Yani, koca bir Universiade'ın açılış programında bir kompozisyon
sunacaksınız; neyi anlatacaksınız; Anadolu uygarlıklarını mı, İzmir Kentinin
oluşumunu mu Kurtuluş Savaşımızı mı, çağdaşlığımızı mı, neyi anlatacaksanız...
Bunun için bile, bunu yapacak olan, koreografisini hazırlayacak olan insanlara,
en azından dört beş ay zaman gerekir. Çok geç kalınmıştır.
O bakımdan, ben de fazla zamanınızı
almayayım. Bir an önce yasayı çıkaralım. Hayırlı olması dileğiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlü.
İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Serpil Yıldız'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (Alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SERPİL YILDIZ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları (Üniversiade) Kanunu Tasarısıyla ilgili AK
Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
Cumhuriyetimizin Kurucusu, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü, aramızdan
ayrılışının 66 ncı Yıldönümünde saygıyla, şükranla ve rahmetle anıyorum.
Sayın Bakanımız Fikret Ünlü'ye,
uyarılarından ve teşviklerinden ötürü teşekkür ediyorum. Biz, kendilerinin bu
konunun fikir babası olduğunu da bilmiyorduk; ayrıca, onun için de teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2005 yılının ağustos ayında yapılacak olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası
Spor Oyunlarının İzmirimizde yapılması için büyük emek harcayan, çaba harcayan
merhum Ahmet Piriştina'yı da rahmetle anıyorum; emeklerinin çok büyük olduğunu
biliyorum; İzmir'de kendilerine yaraşacak bir Üniversiade spor oyununu
gerçekleştireceğimize gönülden inanıyorum.
CHP'li Sayın Bakanımızın birkaç uyarısı
var; konuşmama geçmeden önce onları dile getirmek istiyorum. Öncelikle, İcra
Kurulu Başkanlığına getirilen çok kıymetli arkadaşımız, Büyükşehir Belediye
Başkanımız Sayın Aziz Kocaoğlu'nun daveti, referansı ve önerisiyle getirilmiştir.
Yapılan bu atama, yapılacak olan oyunların hızlandırılması ve bir an önce
harekete geçilmesi için, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın da arzusuyla
gerçekleşmiştir. Bunu hatırlatmak istedim.
Aynı zamanda, Genel Koordinatörün çok
büyük yetkileri yoktur, sadece üst kurul üyesidir ve İcra Kurulu Başkanıdır.
İcra Kurulunda hiçbir şekilde, sadece başkan tarafından karar alınmaz, bütün
icra kurulu üyeleri her konuda yetkilidir ve oybirliğiyle karar alınır. Bu
konuda da, arkadaşlarımızın kalbini ferahlatmak isterim.
Universiade, pek çok farklı kültürden
binlerce sporcu genci bir araya getiren, kaynaştıran bir kültür ve spor
festivali olması nedeniyle, dünyanın en önemli spor etkinliklerinden birisidir.
Her iki yılda bir farklı kentte düzenlenen bu oyunlar, Yaz ve kış oyunları
olmak üzere ikiye ayrılır. Yaz oyunlarında, müsabakalar; 10 zorunlu dal ve
evsahibi kentin seçeceği en fazla 3 isteğe bağlı spor dalında yapılmaktadır.
Zorunlu dallar; atletizm, basketbol, eskrim, futbol, jimnastik, yüzme, atlama,
sutopu, tenis ve voleyboldur. Kış Oyunlarında ise 6 zorunlu dal ve evsahibi
ülkenin seçeceği 1 veya 2 isteğe bağlı spor dalında müsabakalar
gerçekleştirilmektedir.
Fransız Jean Petit Jean'ın dünya öğrenci
oyunlarını 1923 yılının mayıs ayında ilk defa düzenlemesi, kısa adı FISU olan
Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu kuruluşunun ilk aşaması
sayılmaktadır. 1924 yılında kurulan ICS'nin Varşova'da düzenlediği kongreye
katılan çok sayıda delegeyle dünya üniversitelerarası spor oyunları hareketi
başlamıştır. ICS ve öğrenciler Prag, Paris, Roma, Darmstadt, Turin, Budapeşte
ve Monako'da olmak üzere birçok spor etkinliği düzenlemiştir. Toplantılara ara
verilmesine neden olan İkinci Dünya Savaşının ardından, dünya
üniversitelerarası spor oyunları Fransa'da tekrar toplanmıştır. Geçmişi
1920'lere uzanan International University Sports Federation (Uluslararası
Üniversiteler Spor Federasyonu) resmî olarak 1949 yılında Lüksemburg'ta
kurulmuş ve ilk etkinliklere Lüksemburg, Dortmund, San Sebastian evsahipliği
yapmıştır.
Kırkdört yıldır yapılmakta olan üniversite
oyunları, zaman zaman, olimpiyatların da önüne geçerek, dünyanın en geniş
katılımlı spor organizasyonu olmayı başarmıştır. Özellikle 1980 yılında yapılan
Moskova Olimpiyatlarını, Amerika Birleşik Devletlerinin, 1984 yılında yapılan
Los Angeles Olimpiyat Oyunlarını ise Sovyetler Birliğinin protesto etmesi
nedeniyle, iki farklı uçta yer alan ülkeler, sporda kozlarını üniversite
oyunlarında paylaşmışlardır. Bu tarihlerde düzenlenen oyunlar, dünyanın en
geniş katılımlı spor oyunları olarak tarihe geçmiştir.
2005'te İzmir'in evsahipliği yapacağı dev
organizasyon öncesi son oyunlar Güney Kore'nin Daegu kentinde yapıldı. Daegu
Kentinde yapılan oyunlara 173 ülkeden 8 000 sporcu katıldı. Ülkemizde yapılacak
oyunlara 140 ülkeden yaklaşık 7 500 sporcunun katılması bekleniyor. Güney
Kore'nin Daegu Kentinde yapılan 22 nci Uluslararası Üniversite Yaz Oyunlarının
kapanış töreninde, Universiade 2005'in ev sahibi İzmir adına Büyükşehir
Belediye Başkanı Merhum Ahmet Piriştina Oyunlar Bayrağını teslim aldı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünya üniversitelerarası spor oyunlarına evsahipliği yapacak olan İzmir İlimiz,
uygarlığın beşiği, Ege'nin günümüze kadar yaşayabilmeyi başarmış en önemli
simge kentidir. Tarihte İzmir adıyla ilk olarak milattan önce 3000'lerde
karşılaşırız. Bu dönemdeki antik adıyla Smyrna, günümüzde Bayraklı olarak
bilinen Tepekule'de kurulur. Çeşitli uygarlıklara evsahipliği yapan İzmir,
İyonya döneminde kent federasyonu şeklinde örgütlenmiş bir kentler birliğinin
en önemli yerleşim merkeziydi. Çevresinde federasyona bağlı İyon kentleri
vardı. İzmir, tüm bu antik şehirler içinde günümüze kadar yaşamını sürdüren tek
şehir olmayı başarmıştır.
16 ncı Yüzyıldan başlayarak, Osmanlı
İmparatorluğu için giderek gelişen bir ticaret merkezi olan İzmir, özellikle 18
inci ve 19 uncu Yüzyıllarda Fransız, İngiliz, İtalyan ve Hollandalı tüccarların
da katıldığı çokuluslu bir ticaret merkezi haline gelmiştir.
İzmir'in millî mücadele ve sonrasında
gösterdiği ulusal bilinç, bölgede ulusal ticaret bilincinin doğmasına da yol
açmıştır; bu enerjik süreç daha sonra 1950'li yıllarda Ege'nin sanayileşmesine
dönüşmüştür. Bu sanayileşme süreci, bizi, 1980'li yıllarda ihracata dayalı
üretim kazanımlarına, 1990'lı yıllardan sonra da uluslararası ticaret
ilişkilerinin ideallerine bağlamıştır.
İktisadî kalkınmanın dinamik unsurlarından
olan sanayi sektöründe önemli gelişmeler kaydeden İzmir, yüzyıllar boyunca,
Avrupa ve Akdeniz'in en önemli ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini
sürdürmüştür. Kıyı ve liman kenti olması, kalkınma potansiyeli olan İzmir'i
ekonomik bakımdan önplanda tutan faktördür. İzmir, cumhuriyet tarihinden bu
yana 4 iktisat kongresine evsahipliği yapmıştır. Universiade 2005 oyunlarını da
gerçekleştirecek olan İzmir'in, ülke ekonomisine ayrıca bir katmadeğer
yaratacağı tartışmasızdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
alandaki yarışın küresel boyuta taşındığı günümüzde var olmanın tek koşulu,
yerel, ulusal ve tarihî değerlerimizi koruyarak ve tanıtarak, sahip olduğumuz
potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek ve bu yarışa entegre olmaktır.
İzmirimiz, bu yarışta, küresel rakiplerinin yanı sıra, yıllardır yatırım
alanında yaşadığı sıkıntılardan dolayı, maalesef, ulusal boyutta da mücadele
vermektedir.
1971 yılında Altıncı Akdeniz Oyunlarına
evsahipliği yapan ve yetmişüç yıldan günümüze kadar enternasyonal fuar
tecrübesini yaşamış olan İzmirimiz, uluslararası boyutlu birçok etkinliğe
evsahipliği yapmıştır.
Ülkemizin ve İzmirimizin tanıtımı
açısından önemli olan etkinliklere hükümetimizin duyarsız kalması düşünülemez.
Ülkemizde gerçekleşecek bu organizasyonu, Büyükşehir Belediyesi ile Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğümüz el ele vererek sonuçlandıracaktır. Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz, spor tesisleri için yaklaşık 61 trilyonluk, İl Özel
İdaremiz de yaklaşık 6 trilyonluk yatırım yapmayı planlamıştır.
Bu tasarıyla, aynı zamanda, İzmir
Universiade Oyunları bütçesinin oluşturulması ve gelirlerinin belirlenmesi
amaçlanmaktadır. Organizasyon bütçesine konsolide bütçeden pay ayrılması, İzmir
Büyükşehir Belediyesinin tasdik edilen bütçesinden yüzde 1 payın aktarılması ve
sponsor firmaların, yapacakları bağış ve yardımları gider olarak düşebilmeleri,
İzmir Universiade Oyunları yatırımlarını teşvik edici bir düzenlemedir.
23 üncü Universiade 2005 İzmir için kente
gelecek sporcuların konaklaması amacıyla, Uzundere mekviinde inşa edilen
Oyunlar Köyünde yapımı süren konut inşaatlarının yüzde 80'i yıl sonuna kadar
bitirilmiş olacaktır; Mayıs 2005'te ise tamamlanması öngörülmektedir.
Dünya Üniversite Oyunları Köyü, 6 farklı
tipte 940 adet konut ve sosyal tesis ve ticarî yapılardan oluşmaktadır.
Belediye, inşa ettiği konutları, 23 üncü UNIVERSIAD Yaz Oyunlarında sporcuların
geçici kullanımına tahsis edecek ve oyunların bitiminden sonra dönüşümlerini
yaparak alıcılarına teslim edecektir. Ayrıca, oyunları izlemek üzere gelecek
konuklara İzmir merkezindeki otellerde 4 500 yatakla hizmet verilecektir. Çevre
ilçelerdeki turistik oteller de oyunlar için rezerve edileceğinden, barınmada
sıkıntı olmayacağı hesaplanmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarımıza ait olan
misafirhaneler de o dönem gelen konuklara tahsis edilecektir.
Oyunlar Köyü içinde yer alan ve 2004
yılının mayıs ayında yapımına başlanan kent merkezi inşaatının ise yüzde 30'u
tamamlanmıştır. Yaklaşık 7 500 kişinin konaklaması planlanan Oyunlar Köyü,
sporcuların günlük ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilmeleri için 5 ayrı
bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgeler arasında ring seferleri yapılacaktır. Her
türlü sağlık hizmetinin verilebileceği sağlık merkezi, 500 otobüslük park yeri
ve 24 saat boyunca yemek verilebilecek 1 000'er kişilik 2 adet restoran
bulunacaktır. Ayrıca, sporcuların her türlü sosyal gereksinimini karşılayacak
tesisler oluşturulacaktır.
Oyunlar Köyüne yapılan ulaşım arterlerinin
çevre yoluna bağlanmasıyla şehir trafiği rahatlatılacaktır. Ayrıca, kentiçi yol
çalışmalarının yeniden ele alınması, yeni anaarterlerin açılması ve oyunların
ağustos ayında olması, trafiği rahatlatan etkenlerden olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu (FISU) Başkanı, İzmir'de yapılacak
2005 yaz oyunlarında Türkiye'nin göstereceği başarının 2009 kış oyunları için
Erzurum'a ve Türkiye'ye referans olacağını açıkladı. Ülkemizin tanıtımı ve
prestiji açısından önem arz eden bu organizasyonda merkezî ve yerel idare el
ele vermiştir. Böyle büyük bir spor organizasyonunun ülke turizmine ve
ekonomisine katkısı inkâr edilemeyecek boyuttadır. Euro 96 Futbol Şampiyonası,
280 000 yabancı turistin yaklaşık 80 000 000 euro tutarında harcama yapmasına
imkân tanımıştır.
İstatistiklere göre, 1992 Olimpiyat
Oyunlarına evsahipliği yapan Barselona'ya, takip eden yıllarda gelen turist
sayısı yüzde 3 ilâ yüzde 6 seviyesinde yükselmiştir. Üstelik, Barselona'da
halen yüzde 80'e ulaşan otel doluluk oranları olimpiyat oyunlarına
bağlanmaktadır. Aynı şekilde, bir diğer büyük spor olayı olarak
nitelendirebileceğimiz Formula 1, Grand Prix de 11 yarışta 2 000 000'dan fazla
seyirci toplamış ve seyirciler gittikleri ülkelerde 500 000 000 dolar civarında
harcama yapmışlardır.
Sonuç olarak, turizm ve spor, sağladıkları
karşılıklı hizmet yaratma potansiyeli bakımından birbiriyle doğru ilişkili iki
alan olma özelliğine sahiptir. Büyük spor olayları her zaman büyük ekonomik kâr
anlamına gelmese de, ülke turizmine süregelen yıllarda sağladığı kazanç
tartışmasızdır. Ülkemizin böyle güzel bir organizasyonda görsel olarak
tanıtımının yapılması için ulusal yayın kuruluşlarımıza da önemli görevler
düşmektedir.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, 23
üncü Üniversiade Oyunlarının düzenlenmesiyle ilgili esas ve usullerin
belirlenmesi, bu amaçla kendisine görev verilen kurum ve kuruluşların teşkili,
görevi, yetkileri ve çalışma usullerinin belirlenmesi öngörülmektedir.
Oyunların Uluslararası Üniversite Sporları
Federasyonu kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ve organizasyonun sağlıklı
olarak yürütülebilmesi için, İzmir Üniversiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme
Kurulu, Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulunun oluşturulması yerelde hızlı
karar almayı ve eşgüdümü sağlayacak ve doğabilecek aksaklıkları giderecektir.
Oyunların hazırlığı ve düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan iş ve işlemlerin
yapılması, yaptırılması, mal ve hizmetlerin satın alınması gibi konuların 2886
sayılı Devlet İhale Kanununa ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tabi olmaması, iş
ve işlemlerin hızlanmasına ve bürokrasinin azalmasına etki edecektir.
Burada bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Merhum Ahmet Piriştina'nın daha önce hazırlamış olduğu kanun tasarısında bu
denetim özel şirketlere verilmişti. Şimdi, biz, yapılan iş ve işlemlerin
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna tabi olduğunu biliyoruz; olumlu bir
gelişmedir.
Ayrıca, 23 üncü Üniversiade Oyunlarıyla
ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale
işleri, Katma Değer Vergisi ve Damga Vergisinden müstesna tutulmaktadır.
Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları
Kanunu Tasarısının temel amacı, organizasyona tüzelkişilik kazandırarak belirli
bir gelir bütçesi olanağı yaratmaktır. Bu yasa tasarısıyla, Universiade
Oyunlarının ülkemize yaraşır bir şekilde yürütülmesi ve başarıyla tamamlanması
hedeflenmiştir.
Universiade oyunlarının ülkemizin ve
İzmirimizin tanıtımına katkı sağlayacağına yürekten inanıyor; evsahipliğimizle
gerçekleşecek 2005 Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının dünya gençliği
arasında barış, dostluk ve kardeşliği geliştirecek bir etkinlik olmasını
temenni ediyorum.
Ayrıca, bu konuya hassasiyet gösteren
hükümetimize, Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'e
ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüze de şükranlarımı sunuyorum; Yüce Meclisi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına söz isteği var.
İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öncelikle, bugün, 10 Kasım 2004
günü, ölümünün 66 ncı yıldönümünde büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk'ü
saygıyla ve şükranla anarak sözlerime başlıyorum.
Bilindiği gibi, 23 üncü Üniversite
Oyunları, yani, Universiade, 2005 yılında İzmir'de yapılacak. Bu, büyük çaplı
bir organizasyondur. Gerçi, bu organizasyon büyüklüğü ölçüsünde olimpiyatlar
kadar popüler, çok izlenen bir oyun türü değil; ama, katılımı itibariyle,
gençlerin katılımı itibariyle, yüksekokullu gençlerin katılımı itibariyle, üniversite
gençliği arasında sevgiyi, kardeşliği, dostluk duygularını pekiştirmesi
itibariyle ve bunların temelinde bir yarışma kültürünü geliştirmek bakımından
çok önemlidir. Binlerce sporcunun katıldığı çok önemli etkinlikler. Umuyoruz,
bundan önceki üniversite oyunlarında olduğu gibi, sayılar 7 000'lerin altına
düşmez.
Bu tür barış ve dayanışma duygularının
üniversite bağlamında, uluslararası düzeyde pekiştirilmesi ve geliştirilmesi,
ülkemiz açısından çok daha büyük bir öneme sahiptir. Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş felsefesi, bunun temeli "yurtta sulh, cihanda sulh; yurtta barış,
dünyada barış" şiarına dayanır.
İşte, bu felsefe nedeniyle, Türkiye
Cumhuriyeti seksen yıldır kendi bölgesinde ve dünyada bir barış adası olarak
kalmıştır. İkinci Dünya Savaşında Balkanlar ve Doğu Akdeniz kan gölüne
dönüşürken, Türkiye Cumhuriyeti savaşın dışında kalmayı başarabilmiştir. Daha
sonra, Ortadoğu'da son elli yılın bütün çalkantılarının, Irak-İran Savaşının,
son olarak Amerika'nın 1990'larda ve 2000'lerde iki kez Irak'a yaptığı silahlı
müdahalenin dışında kalmayı başarabilmiş bir barış adasıdır.
Gerçi, son Irak Savaşında hâlâ hangi
noktada olduğumuz da çok belli değil; yani, 1 Martta bu Meclis çok yüce bir
görev yaptı. Biz, bir savaş ülkesi olmayı reddettik; ama, 7 Ekim kararı hâlâ
yürürlükte, geriye almış değiliz. Meclisimizin bu konuda hassas olması ve
Meclisten geçmeyen lojistik destek kararlarının, mutlaka, Meclise getirilmesi
konusunda hassas olmamız gerekiyor. Bir barış ülkesi olmanın, bir spor ülkesi
olmanın, bunlar, asgarî önkoşullarıdır.
Öte yandan, bir başka konu, belki, bu
barış, spor, dayanışma kültürü üzerinde bizim söyleyeceğimiz başka konu, bu tür
oyunların, o oyunun yapıldığı kent ve ülke açısından önemli bir organizasyon
deneyimi biriktirmeye yol açtığı konusudur. Bunun, hem İzmir açısından hem
Türkiye açısından yeni bir deneyim olacağını düşünüyorum. Türkiye, Habitat
II'yi, daha sonra NATO toplantılarını, son dönemlerde, bu tür büyük, dünya
çapındaki organizasyonları başarıyla yapma örneklerini vermiştir. Bu nedenle,
bu fırsatı da bu şekilde kullanabileceğini ummak istiyoruz.
Bu tür müsabakalar, ancak merkezî yönetim
ile yerel yönetimin işbirliğiyle olumlu sonuçlara götürülebilir. Tıpkı, en son,
Atina'da yapılan olimpiyatlarda olduğu gibi, Atina Kentinin yönetimi ile
merkezî yönetimin işbirliğiyle gerçekleşir. İşte, başka yerlerdeki bütün
olimpiyatlar da böyle olur, dünyanın her tarafında tarihî olarak böyle
gerçekleşir. Dolayısıyla, merkezî yönetimin, burada olduğu gibi, yerel yönetime
bir yasal dayanak sağlayarak, bazı vergi istisnaları getirerek ya da kaynak
temin ederek bu oyunların arkasında yer alması olağan bir süreçtir; yani, İzmir
Kentine merkezî yönetimin lütfu değildir; doğru oturtmak açısından bakalım.
Dolayısıyla, bu, karşılığında ödün ya da taviz alınabilecek bir işbirliği türü,
bir ilişki türü değildir.
Yerel yönetim, merkezin desteği olmadan bu
tür oyunları, bu tür düzenlemeleri sonuçlandıramaz; ama, merkezî yönetim de
yerel yönetim olmaksızın, kent halkının katılımı olmaksızın, kent yönetiminin
katılımı olmaksızın bu tür oyunları ne üstlenebilir ne sonuçlandırabilir.
Dolayısıyla, olay, iki taraf açısından da bir zorunlu işbirliği türüdür.
Tabiî, bu üniversite oyunlarının
yüksekeğitim gören gençlerin sportif yarışmaları olması bakımından, spora
siyasetin karıştırılmaması da, ayrıca, başka alanlarda olduğundan daha fazla
önem taşır; yani, yükseköğretim gençliğinin bu tür oyunlarında siyasetin spora
karışmamasına titizlikle uyulması, siyasal fırsatçılığa sapılmaması çok önem
taşır. Biz, burada, ne yazık ki, buna tam uyulmadığını görüyoruz; yani, İktidar
Partisi, büyükşehir belediye başkanlığında kendi adayı olmuş bir şahsı, burada
İcra Kurulu Başkanlığına önerdi. Sayın Serpil Yıldız'ın söylediğinin aksine,
İcra Kurulu Başkanlığı önemli bir görevdir. Kuşkusuz, daha üstte, Büyükşehir
Belediye Başkanı vardır Düzenleme Kurulunun başında; ama, İcra Kurulu önemli;
yürütmeyi doğrudan götürüyor.
Ben, bir kere şunu söyleyeyim: Cumhuriyet
Halk Partisinin böyle bir öneri hakkında, bir çekinme içerisinde olması, bundan
bir kaygı duyması falan söz konusu değil. Öyle olsaydı, zaten, bizim kendi
Büyükşehir Belediye Başkanımızın, henüz bu yasa çıkmadan, kendi rakibi olan
adayı şimdiden icraata getirmesi söz konusu olmazdı. Bizim böyle bir kaygımız
yok.
Değerli arkadaşlar, burada, daha önemlisi
şu değil mi; yani, bir siyasî olgunluk, acaba, bu Meclisten, bu hükümetten
beklenemez mi? Yani, işin doğası, doğru olan, bu şekilde bir önerme ve atama
değil; tam tersine, burada, bizim birazdan vereceğimiz önergede olduğu gibi,
tanımlanmış -yani, nitelikleri, deneyimleri itibariyle tanımlanmış- bir kişinin
buraya, bu makama getirilmesi değil midir?
Ben, bunu, bir kere, oyunların başarısına
olan ihtiyaç bakımından talep ediyorum, İzmir halkı adına talep ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu oyunların başarısı,
sadece kaynak başarısı değildir. Bu bir düzenleme becerisidir, bu bir bilgidir,
düzenleme bilgisidir. Bu konuda Türkiye'de deneyimli insanlar vardır. Daha, en
son yapılan organizasyonda, NATO'yla ilgili organizasyonda, deneyimli,
uluslararası ilişkileri olan insanlarımız vardı. Geliniz, bu tanımı yapalım ve
böyle bir şahsiyeti, bu İcra Kurulunun başına, yani, genel koordinatörlüğe
getirelim.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemenin 7
nci maddesinde, Büyükşehir Belediyesi bütçesinin yüzde 1'i itibariyle bu
düzenlemeye katkı sağlaması söz konusu edilmekte.
Büyükşehir Belediyesi, esasen, bir yıldır
bu konuda birçok masrafın altına girmiş durumdadır. Sadece, bu oyunların
İzmir'e alınmasının ederi 5 000 000 dolardır; yani, bu söylediğimiz yüzde 1'lik
payı sadece o oluşturuyor. Bunun dışında, belediyenin şimdiye kadar yaptığı çok
sayıda masraf var. Dolayısıyla, eğer, böyle bir şey kalacaksa, giderlerin
mahsubunu sağlamak gerekir; yoksa, bunu buradan çıkarmak -o konuda önergemiz
olacak- en doğru tavır olur.
Bir başka konu, üniversite oyunları söz
konusu olduğunda, kuşkusuz, üniversitelerin yönetimlerinin ve öğrencilerinin bu
olaya katkıları, katılımları çok önemlidir. Burada, yasada, bu tanımlanıyor.
Oyunların yapılacağı illerin -tabiî, esas itibariyle İzmir- üniversitelerinin
rektörlerinin katılması söz konusu. Ancak, belki şunu belirtmek lazım; bu,
İzmir çapında olmaktan öte, bölge ve ülke çapında bir etkinliktir; dolayısıyla,
bu etkinliğe öğrencilerini yarışmacı olarak gönderen üniversitelerin de, en
azından danışılmak anlamında, sürekli olarak devrede tutulmasında yarar vardır.
O yüzden, biz, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun
-yasada böyle bir hüküm yer almamakla birlikte- bu tür, geniş çaplı, danışmacı
bir yöntemle Türkiye çapında bu işi organize etme anlayışında olmasını temenni
ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, sözlerinize
tamamlar mısınız.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, biz, bu oyunların İzmir'de düzenlenmesine katkıda bulunan
herkese, burada benden önce konuşan Sayın Ünlü'ye, kuşkusuz rahmetli
Piriştina'ya, şu anda Büyükşehir Belediye Başkanlığımızı yapmakta olan Sayın
Aziz Kocaoğlu'na, gençlik ve spordan sorumlu Bakan başta olmak üzere, bugüne
kadar katkısı olmuş ve bundan sonra katkısı olacak herkese teşekkür ediyoruz.
Ben, bunun, Türkiye ve İzmir için büyük
bir tanıtım vesilesi olmasını ve bu oyunların başarılı geçmesini tüm Türkiye ve
İzmir adına dilediğimi burada tekrar belirterek sözlerime son veriyorum.
Saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
İZMİR
KENTİNDE YAPILACAK DÜNYA ÜNİVERSİTELERARASI SPOR OYUNLARI (UNIVERSIADE) KANUNU
TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanun, 2005 yılında İzmir
Kentinde yapılacak olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının
(Universiade), Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun (FISU)
kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ile ilgili esas ve usulleri belirler ve
bu amaçla kendilerine görev verilen kurum ve kuruluşların teşkil, görev, yetki
ve çalışma usulleri ile diğer düzenlemeleri kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Türkân Miçooğulları; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 10 Kasım; Kurtuluş Savaşını
gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının Başkomutanı Mustafa
Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 66 ncı yıldönümü. Anısı önünde, bir
cumhuriyet kadını olarak, bize verdikleri için saygıyla eğiliyor; kurduğu, bize
emanet ettiği laik, demokratik cumhuriyetten asla ödün vermeyeceğimize, bugüne
kadar yaptıklarımızda olduğu gibi bundan sonra yapacaklarımızda da devrim ve
ilkelerinin ışığının önderimiz olacağına Ulu Önderimize söz veriyor, tekrar,
anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Sevgili arkadaşlar, İzmir, Akdeniz'e bir
kısrak başı gibi uzanan Anadolu'nun en batı ucudur. İzmir, dağların denize dik
inmesi nedeniyle, oya gibi işlenmiş kıyıları, denizi, ovaları, havasıyla,
herkesin yaşamak, orayı gezmek, görmek için can attığı bir kenttir. İzmir'de,
Kordon'da oturduğunuz zaman, günbatımını izlerken, güneşin ardından tüm dünyayı
dolaşıp tekrar İzmir'e dönüverecekmiş gibi hissedersiniz kendinizi.
Bazılarının dediği gibi, İzmir,
Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresi değil, Batı'ya açılan kapısıdır.
Biliyorsunuz, pencereden sadece seyredilir; ama, kapıdan girilir, çıkılır.
İzmir'de yapılacak her eylem, İzmir'de gerçekleştirilecek her güzellik,
Türkiye'yi dünyaya, Batı'ya, Avrupa Birliğine girmeye çalışan ülkemizi Avrupa
Birliği ülkelerine tanıtacak eylemlerdir, anlatacak etkinliklerdir. Onun için,
İzmir'de bir olay gerçekleştirilirken, İzmir'de bir iş yapılırken çok dikkat
etmek, çok özen göstermek gerekir.
1999 yılından beri gerçekleştirilmeye
çalışılan, Sayın Piriştina'nın öncülüğünde, Değerli Bakanımızın da
gayretleriyle bugüne kadar oluşturulmuş bir olay, İzmir'in tarih kokan ören
yerlerinin beşbin yıl boyunca geçirdiği değişik olumsuzluklardan bir tanesini
de bu yıl yaşamıştır. Bu, İzmir'i 1999 yılından beri güzelliklere, iyiliklere
hazırlayan Sayın Piriştina'nın kaybedilmesidir.
Bu spor müsabakaları, İzmir'e önemli
organizasyonlar, önemli yatırımlar, önemli katkılar getirecek bir
organizasyondur. Bugüne kadar birçok çalışma gerçekleştirilmiş ve tam yapılan
çalışmaların sonucunun alınması noktasına gelindiğinde, bu organizasyonun
başında olan arkadaşımız, seçimlerde İzmirlilerin çok büyük teveccühünü
kazanarak, çok büyük sevgisini kazanarak yeniden görev başına gelmişken, İzmir,
tarih boyunca yaşadığı yangınlar, depremler gibi bir talihsizliği yaşamış ve
Sevgili Başkanını kaybetmiş, onun yerine, yine Cumhuriyet Halk Partili bir
belediye başkanı seçilmiştir. Elbette ki yapılan işlerde devamlılık olması
nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı da, belediyesiyle,
hükümetiyle, milletiyle, İzmir'in halkıyla sahiplenilmiş olan bu organizasyonu
sahiplenmiş ve talihsizlikler nedeniyle aksayan kısımlarını bir an önce
tamamlayabilmek için hükümetten katkı istemiştir, hakkı olan katkıyı istemiştir;
çünkü, bu tür organizasyonlar sadece yerel yönetimlerin kendi gücüyle yapılmaz.
İzmir'de yapılacak olan bu organizasyon, hem İzmir'in tanıtımını hem de
Türkiye'nin tanıtımını yapacak bir organizasyondur. Onun için, yerel yönetimiyle,
hükümetiyle ve halkıyla bir bütünlük içerisinde yapılmalıdır.
Hükümetimiz, Belediye Başkanımızın bu
talebine saygı göstermiş ve bizim önümüze de, hazırladığı bu yasa tasarısıyla
gelmiştir. Bu yasa tasarısının bu etkinliklerin gerçekleştirilmesinde çok
önemli katkıları olacaktır ve tüm dünyada İzmir'i tanıtacak olan, İzmir'i
tanıtacak olan, İzmir'i tanıtırken de Türkiye'nin tanıtılmasına önemli katkılar
yapacak olan bu organizasyonu gerçekleştirmek tüm Türkiye'nin yüzakı olacaktır.
Bu etkinlik, spor oyunlarıdır. Spor,
biliyorsunuz, sağlam vücut için, sağlam bir gençlik yetiştirmek için yapılır;
ama, aynı zamanda demokrasi içerisinde centilmence yarışmayı öğretmek için de
yapılır. Spor müsabakalarının bir amacı da, insanlara kazanmayı, kaybetmeyi ve
hazmetmeyi öğretmektir.
Görüşmekte olduğumuz tasarıda çok olumlu
katkılar yapacak yanların olmasıyla birlikte, hem yerel yönetimleriyle hem
hükümetiyle bir sorumluluk anlayışını sahiplenmesiyle birlikte, daha kanun
tasarısı hazırlanmadan, daha tasarı Mecliste yasalaşmadan, Meclisin önüne
sunulmadan, organizasyonların bir an önce gerçekleşebilmesi için, bir
zorunluluk doğmuştur. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız, hükümetten, bu
anlamda büyük organizasyonları gerçekleştirebilecek, NATO, Habitat
organizasyonlarında bulunmuş, dünyayla iletişimimizi rahat kurabilecek, aynı
zamanda hükümetle birlikte İzmir'in iletişimine katkılar sağlayabilecek
birisinin göreve getirilmesinde yardımcı olmalarını istemiştir; ama, kabul
etmek gerekir ki, centilmenlik gereği, bu göreve gelecek olan kişi, beş ay önce
İzmir'de kaybettiğimiz Sayın Piriştina ile yarışmış ve Piriştina'nın karşısında
İzmirlinin teveccühünü kazanamamış bir belediye başkan adayı olmamalıdır.
Devlet, milletiyle, hükümetiyle, yerel
yönetimleriyle bir bütündür. Herkes üstüne düşen görevi yapmalıdır; ama, bu
görevi yaparken İzmirlileri incitmemelidir, İzmirlilerin sağduyusuna,
İzmirlilerin teveccühüne saygı göstermelidir. Bizim, bu tasarıdaki itirazımız,
eleştirilerimiz bununla ilgilidir.
Değerli arkadaşlar, İzmir, çok başka bir
kenttir; Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar ile İzmir'in o sıcak meltemi
İzmir'de, bir İzmirlilik bilinci, bir İzmirlilik anlayışı yerleştirmiş ve
İzmirlilerin çok hoşgörülü, çok sıcakkanlı olmalarını sağlamıştır. Bu
organizasyonlar, başında kim olursa olsun, görevi kim üstlenirse üstlensin en
iyi şekilde başarılacaktır. İzmirlilerin gücü, İzmir'in gücü buna yeterlidir.
Aynı zamanda, hükümetimiz de, İzmir Türkiye'nin bir parçası olduğu için, İzmir
bu hükümetin, bu devletin bir şehri olduğu için buna katkı koymak durumundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Miçooğulları, sözlerinizi
tamamlar mısınız.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) - İzmir'de
bu oyunlarda yarışacak olan gençlerdir; üniversiteli gençlerdir, dünyanın her
yerinden gelecek gençlerdir. Bu organizasyonun içerisinde ne yazık ki bir genç
yoktur. Bu organizasyon gençlerin olmalıdır, İzmirlilerin olmalıdır, Türkiye'yi
dünyaya tanıtmak isteyenlerin, sportif bir şekilde yarışmasını bilenlerin
olmalıdır ve bu organizasyonlara asla siyaset karışmamalıdır. İzmirliler, neyin
neden yapıldığını anlayacak, sonucunda, bu organizasyondan pay çıkarmak
isteyenlere değil, gerçekten bu organizasyonlara sahip çıkanlara sahip
çıkacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Miçooğulları.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verirseniz Hükümet adına bir
konuşma yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan Hükümet adına söz
istemişlerdir; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Böyle bir kanun tasarısıyla neden Genel
Kurulun önüne gelme ihtiyacını duyduk, izin verirseniz, bir iki cümleyle bu
soruya cevap vermek istiyorum.
Bendeniz, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı
ve Başbakan Yardımcılığı görevine bundan iki yıl kadar önce başladım. İzmir'de
2005 yılının ağustos ayında, Uluslararası Üniversite Sporları Oyunlarının
yapılacağını biliyordum; ama, içeriğiyle ilgili kuşkusuz ki, bu göreve
geldikten sonra daha geniş bilgi sahibi oldum.
Biraz önce, Sayın Ünlü, bu süreci içinde
bizzat yaşadıkları için anlattılar. Ülkemize ve özellikle İzmirimize,
uluslararası spor camiasında son derece önem verilen bu oyunun alınmasındaki
katkıları nedeniyle, gerçekten teşekkür ediyorum; çünkü, o dönemin spordan
sorumlu Devlet Bakanı olarak kendisi bu olaya sıcak bakmasaydı, teşvik
etmeseydi bu oyunların İzmir'e alınmasının da pek mümkün olmayacağını
biliyorum.
Rahmetli Ahmet Piriştina ben göreve
geldikten sonra, Başbakanlıkta beni ziyaret ettiler; bu çalışmalarla ilgili
bilgi verdiler ve beni göreve başladığımın sanıyorum ikinci ayıydı, İzmir'de
Oyunlar Köyünün temel atma törenine davet ettiler. Ben de, o münasebetle
İzmir'e gittim; merhum Piriştina ve arkadaşlarla birlikte, Valimiz, İl Spor
Müdürümüzle birlikte Oyunlar Köyünün temelini attık.
2002 yılının ekim ayında, İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanlığıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasında bir protokol
imzalanmış. Bu protokolde, bu oyunların gerçekleşmesi için İzmir Büyükşehir
Belediyesine hangi görevler düşüyor, merkezî hükümete bağlı olan Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğüne hangi görevler düşüyor, bu protokolde yazılı. Şu ana
kadar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu üniversite spor oyunlarıyla ilgili,
İzmir'de 70 trilyona yakın harcama yaptı. Tabiî ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi
de, tesislerin tamamlanması için, sanıyorum bir o kadar, belki ondan daha fazla
harcama yaptı ve yapmaya da devam ediyor; çünkü, bu protokolde bunlar derç
edilmiş, hangi spor salonunu kim yapacak, nasıl yapacak...
Sayın Piriştina, beni zaman zaman
telefonla aradığında, bana hep teşekkür etmiştir ve özellikle Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüyle son derece uyum halinde çalıştıklarını, her şeyin yolunda
gittiğini, tesislerin zamanında yetişeceğini ve bu oyunların üstesinden yüz
akıyla gelineceğini ifade etmiştir; ben de, tabiî, bundan son derece memnuniyet
duyuyordum.
Böyle bir yasa tasarısı hiçbir zaman
gündeme gelmedi. Yani, rahmetli Sayın Piriştina, böyle bir yasa tasarısını
çıkaralım, merkezî hükümet, spordan sorumlu bakanlık, hazırlık ve düzenleme
kurulu diye bir kurul kursun, bunun başına geçsin diye bir öneriyle hiç
gelmedi. Tabiî, bir önceki oyunlarda, bayrağı, Sayın Piriştina alıp İzmir'e
getirdi. Tabiî, bu oyunları düzenlemenin asıl sahibi, FISU'ya göre,
Uluslararası Federasyona göre İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır; ancak,
Sayın Piriştina'nın ani şekilde aramızdan ayrılmasından sonra Sayın Kocaoğlu
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Kendisi beni ziyaret etti, bu oyun
hazırlıklarıyla ilgili istişare amacıyla geldi. Kendisi "siz, merkezî hükümet
olarak bu olayın içine girmezseniz, bu işin içine bizzat dahil olmazsanız,
oyunların gerçekleşmesi konusunda ciddî endişeler taşıyorum" dedi. Ben,
bunun üzerine, hemen ertesi hafta arkadaşlarımla birlikte İzmir'e gittim. İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanlığında, -Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzle birlikte
gitmiştik- bize hazırlıklarla ilgili brifing verildi ve oyunların en önemli
tesislerinden biri Halkapınar Spor Salonuydu. Halkapınar Spor Salonunu yapma
görevi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınındı, protokol gereği. İhale
yapılmıştı. İhaleyi bir firma almıştı. Ancak, firma, ihaleyi almasına rağmen
daha sonra bazı yeni taleplerde bulunmuş; bu talepler de Büyükşehir Belediye
Başkanlığı tarafından kabul edilmeyince, tabiî ki, inşaata da başlanamamıştı.
Sayın Kocaoğlu, daha sonra bana bu ihaleyi
feshettiğini ifade etti. İzmir'e gittiğimde de, işte, bu spor salonunun -ki, 10
000 kişilik bir spor salonu ve oyunların en önemli salonlarından biri-
gerçekleşmesinin riske girdiğini görünce ne yapalım dedik; bir teklif geldi,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak bunu siz üstlenin denildi. Ben de, Genel
Müdürlük mensuplarıyla görüştüm, biz, bunu alırsak, zamanında yetiştirebilir
miyiz diye sordum; arkadaşlarımız değerlendirme yaptılar, İzmir'de bunun
kararını verdik, Büyükşehir Belediyesinde.
Bugün, Halkapınar Spor Tesisinin yapımıyla
ilgili ihale gerçekleşti. Tesisler Daire Başkanım burada, biraz önce ihale
sonuçlarıyla ilgili bana bilgiler getirdi; çünkü, biz almıştık ve sanıyorum
İhale Kurumuna falan gidilerek iş uzamazsa, belki önümüzdeki hafta veya ilk on
gün içerisinde Halkapınar Spor Tesislerinin temelini atma noktasına geleceğiz.
Yani, biz, olayın içerisine böylece fiilen girmiş olduk.
Ama, bir baktık ki, oyunlar yaklaşmış. Bir
işi yapmak için İhale Kanununa tabi olursanız, arkadaşlarımız biliyorlar, birkaç
ay gerekiyor, beş ay gerekiyor, altı ay gerekiyor; bunu yetiştirmek mümkün
değil ve böyle bir yasal düzenleme yapılarak, bu işlerle ilgili yapılacak
ihalelerin, diğer işlerin, ilgili kanunların dışında tutularak adımlar
atılmasının lüzumuna inandık.
Sayın Kocaoğlu bana hep şunu söyledi:
"Sizin ile bizim aramızda iletişimi sağlayacak, koordinasyonu sağlayacak,
bize bir genel koordinatör önerin, siz önerin" dedi bana. Ben, uzun süre
böyle bir isim önermedim. Beni defalarca aradı, tekrar buraya geldi hani bir
isim önereceksiniz diye. Ben de, istişareler ettim. En sonunda, demin
arkadaşlarımızın ismini telaffuz ettiği Sayın Aksoy, bu organize işleriyle
geçmişte meşgul olduğu ve yabancı dil de bildiği için, aklıma geldi. Aziz Bey
Ankara'ya geldiğinde, Taha Bey olabilir mi dedim. Aziz Bey de "olur, çok
çalışkan, becerikli bir arkadaştır; biz kendisiyle çalışırız" dedi. Tabiî,
bu yasa tasarısını hazırladık. Bu kanun tasarısı, genel koordinatörü atama
görevini, benim başımda bulunacağım Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna veriyor.
Ancak, Aziz Bey, daha önce atanmış olan bu organizatörü, yani, genel
koordinatörü görevden almış -ben de daha sonra öğrendim- Taha Beyi, İzmir'de,
genel koordinatör olarak görevlendirmiş. Şimdi, tabiî, arkadaşlar ondan
bahsedince, sanki biz atamışız gibi... Ben, sadece isim önerdim. Aziz Bey de,
kendisiyle çalışacağına kanaat getirdiği için, o arkadaşımızı görevlendirmiş.
Biraz önce, Türkân Hanım "bu
organizasyona siyaset karışmamalıdır" dedi; son derece doğru söyledi. Eğer
buna siyaset karışmış olsaydı, biz, böyle bir yasal düzenlemeyle önünüze
gelmezdik. Biz, olaya, Türkiye'nin, tamamen organize edip üstesinden gelmesi
gereken bir organizasyon olarak bakıyoruz. Bu işin partisi filan olmaz. Şimdi,
ben siyasîyim, İktidar Partisinin bir milletvekiliyim ve bakanıyım. Bu işin
başına ben geliyorum, beni getiriyorsunuz. Bu işin birinci derecede sorumlusu
benim. Dolayısıyla, bu işin üstesinden yüzakıyla gelebilmemiz için, her birimiz
bir yerlerden tutmalıyız. Senin gözünün üzerinde kaşın var, sen işte şurada
aday olmuştun filan... Eğer olaya böyle yaklaşılırsa, işte, bu, işi politize
eder. Bu, doğrusu, bizim de şevkimizi kırar.
Biz, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığının üstlenmiş olduğu böylesine önemli bir görevde, merkezî hükümet
olarak, işin içerisine giriyoruz, yükün altına giriyoruz. Şimdi, bununla ilgili
bizim bütçemizden, yani, genel bütçeden pay ayırma gibi bir düşüncemiz de,
doğrusu, yoktu; zaten, 70 trilyon liraya yakın bir harcama yapmışız, bunu,
genel bütçeden ayırdık. Şimdi, bakın, organizasyonla ilgili burada en büyük
payı, yine, genel bütçeden ayıracağız. Bunun ne kadar olacağını, henüz, Maliye
Bakanlığıyla görüşüp, tespit de etmedik. Sadece, burada "genel bütçeden
gelecek pay" deniliyor; ayın 30'unda Maliye Bakanlığı bütçesi
görüşülürken, ne kadar bir pay olacak, onu da buraya dahil etmeye çalışıyoruz.
Biz, bunu, Türkiye'nin bir işi olarak görüyoruz. Bu işin partisi falan olmaz.
Şimdi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
ve Başkanlığı bu işin sahibidir. Kendileriyle, biz, uyum halinde
çalışacağımıza, bu işin üstesinden geleceğimize inanıyoruz. Şu kanun birtakım
avantajlar sağlıyor; Hazırlık ve Düzenleme Kurulu var. Bu kanun, aslında, şu
anda, İstanbul'u Olimpiyatlara Hazırlama ve Düzenleme Kurulu Kanununun aşağı
yukarı benzeridir, İstanbul'da da buna benzer bir kanun var. Aslında,
üniversite oyunları için böyle bir kanuna ihtiyaç da duyulmayabilir. Bu tür
kanunlar, sadece olimpiyatlar için çıkar. İstanbul için çıkmış, hâlâ
yürürlüktedir. Tabiî, bir türlü olimpiyatları alamadık, alıp, gerçekleştikten
sonra ortadan kalkacak olan bir kanundur. Ben, onun da başkanıyım, Fikret Bey
de uzun süre onun başkanlığını yaptı. Dolayısıyla, bu konuyu, siyasetin dışında
ve üstünde değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Biz, olaya böyle
bakıyoruz. Böyle bakmasaydık, şöyle derdik: Anamuhalefet Partisi, işte, İzmir'de
iktidardadır, herhalde bu işin üstesinden gelir, biz zaten yapacağımızı
yapmışız der, sıyrılabilirdik. Hayır, bu sorumsuzluk olurdu; biz olaya böyle
yaklaşmadık ve işin içerisine bizzat giriyoruz. Ben, Havayolları Genel
Müdürünü, TRT Genel Müdürünü, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarını bu işin içine
alıyorum ki, bu işle ilgili, İzmir'de bu kurumlara düşecek görevleri de çabuk
yapalım diye. İzmir'de de bu işin başı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanıdır,
Organizasyon Kurulunun Başkanı zaten kendisidir. Diğer isimler, bizim, bürokrat
olarak değerlendirebileceğimiz isimler olarak değerlendirilmelidir. Bunu da
seçerken, o senin partindendi, bu benim partimdendi diye ayırım yaparsak,
doğrusu, bu iyi niyetli çalışmalara gölge düşer diye düşünüyorum. Birbirimize
güvenmeye mecburuz. Aslında, bana göre, demokrasi açısından da çok güzel bir
örneği hayata geçirebiliyoruz. İşte İktidar Partisi, işte Anamuhalefet Partisi;
el ele, bir organizasyonu gerçekleştirmek için birbirlerine destek veriyorlar
ve önümüzdeki yıl ağustos ayının 11'inde başlayıp 21'inde bitecek olan bu
üniversite spor oyunlarını Türkiye adına birlikte, başarıyla
gerçekleştirecekler.
Bu tablo, demokrasi açısından da önemli
bir tablodur, Türkiye'nin muhtaç olduğu önemli bir tablodur; bunu birlikte
gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.
Bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim;
çünkü, konu kişiselleştiriliyor. Konuyu kişiselleştirmeye gerek yok. Hazırlık
ve Düzenleme Kurulu bu kanunla kurulduktan sonra -kimlerden kurulacağı
bellidir- genel koordinatör olarak kimi atayacağımızı o zaman tekrar kurul
olarak değerlendiririz;ama, şu anda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
arkadaşımızın görevlendirmiş olduğu, demin ismi geçen arkadaşımız, genel koordinatör
olarak görevini birkaç haftadır yapmaktadır. Bu yasa çıksın, yürürlüğe girsin,
Resmî Gazetede yayımlansın; hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak benim
başkanlığımda heyet toplandığında, bu yasa gereği o ismi atayacağız. Şu anda
ben veya o kurul herhangi bir atama yapmış değildir; ama, olayı kişisel hale
getirerek, eğer, birbirimizin alınacağı, üzüleceği tavırlar içerisine girersek,
böylesine önemli bir organizasyonun üstüne gölge düşer diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerimi, bu bilgilerimi sizlerle
paylaşma ihtiyacını hissettim. Hepinize saygılar sunuyorum. İnanıyorum ki,
Türkiye, böylesine ciddî bir organizasyonun üstesinden elbirliğiyle ve
başarıyla gelecektir.
Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın İsmail Katmerci;buyurun (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ
(İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bilindiği üzere, dünya
üniversitelerarası spor oyunları bu yıl İzmir'de düzenleniyor. Bu oyunlarla
ilgili olarak görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde,
Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Saygıdeğer arkadaşlarım, düzenlenecek olan
bu üniversitelerarası spor oyunları, İzmirimize büyük bir aktivite
getirecektir. Bu, hem ülkemiz adına hem de İzmir adına övünebileceğimiz bir
olaydır. 11-21 Ağustos 2005 tarihleri arasındaki bu dünya üniversitelerarası
spor oyunlarına (Universiade) evsahipliği yapacak olan şehrimiz, beşbin yıllık
geçmişiyle, tarihî ve turistik tesisleriyle görevin altından kalkabilecek
altyapıya sahiptir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 23 üncüsü
yapılacak olan İzmir Universiade Oyunlarına, 174 ülkeden 7 000-7 500 civarında
öğrenci katılacaktır. Bunların İzmirimize getirecekleri, aşağı yukarı şöyle bir
sıralayacak olursak, şunlardır diyebiliriz: Bu açıdan, Universiade Oyunları
-gerek İzmir ve gerekse Türkiye için- gelecek yıllarda ülkelerinde etkin
konumlara gelebilecek olan 7 000-7 500 üniversiteli sporcu ile bunların yönetici
ve kadrolarını barındıracaktır. Oyunları tüm dünyaya duyurmak için, oyunlar
boyunca İzmir'de konuşlanacak olan uluslararası medya mensupları, oyunlarla
eşzamanlı olarak düzenlenecek "üniversite sporu" konulu konferansla
dünya üniversitelerine ve tüm dünyaya yapılacak televizyon yayınlarıyla,
ülkemizin kültürünü ve ülkemizi bütün dünyaya tanıtacaktır; bu bakımdan bizim
için önemlidir.
Değerli arkadaşlar, burada ne kadar insana
görev verilecek diye baktığımız zaman, aşağı yukarı şöyle bir tablo ortaya
çıkmaktadır: Çeşitli kurum ve kuruluşlardan yaklaşık 2 500 kişi, çoğunluğunu
üniversite öğrencilerinin oluşturacağı ve tüm İzmirlilerin kendilerini içinde
sayabilecekleri, yine, yaklaşık 10 000 kişilik bir gönüllü ordusu, 60 tane spor
tesisinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve ilgili federasyonların yetkili
temsilcilerinden oluşacak yaklaşık 1 000 görevli, 1 200 kişilik uluslararası
millî akreditasyonlu hakem, edinilmiş deneyimlere göre en az 1 000 kişilik bir
medya mensubu, yaklaşık 2 000 kişilik bir ulaşım hizmeti kadrosu, oyunlar
köyünde katılımcıların konaklamasıyla ilgili tüm hizmetlerde görev yapacak
yaklaşık 3 000 kişilik bir hizmetliler ordusu, oyunlar boyunca sağlık
hizmetleri ve doping kontrolü hizmetleri verecek olan sağlık ekipleri ve
oyunlar boyunca güvenliği sağlayacak güvenlik elemanları doğrudan görev
yapacaklardır. Katılımcılarla birlikte bu organizasyonda toplam 30 000 kişi
görev yapacaktır.
Değerli arkadaşlarım, aşağı yukarı,
İzmir'de yapılacak bu Universiade Oyunlarının ülkemize getireceklerini hep
beraber gördük. Biraz önce, Sayın Bakanımızdan, hükümetimizin görüşlerini, bu
yasanın neden çıkarıldığını, hepimizin, fevkalade, gururla, ibretle ders
alacağı şekilde, ben, şahsen dinledim. Ben, bu konuda Sayın Başbakan
Yardımcımıza, Sayın Başbakanımıza İzmirliler adına şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, niçin, biz, yapılan
bir şeyde teşekkür etmekten hep sarfınazar ediyoruz, niye ufacık bir
teşekkürden sakınıyoruz, niye bu teşekkürü yaparken dilimizin ucuyla teşekkür
ediyoruz?.. Bu konuda hükümetimiz devreye girmemiş olsaydı, bunu bir politik
yatırım aracı gibi görmüş olsaydı, bu noktalarda olunmazdı. İşte,
Universiade'ın başlaması için yaklaşık sekizbuçuk ay gibi kısa bir süre var.
Bu yasanın, ülkemize, İzmirimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum, katkılarınızdan dolayı bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, yaklaşan ramazan bayramınızı da tebrik
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Katmerci.
Sayın milletvekilleri, 1 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kurul ve Komite kurulması
MADDE 2. - Bu Kanunun amacının
gerçekleştirilmesi için İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu
ile bu Kurula bağlı Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulu kurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve
Düzenleme Kurulu
MADDE 3. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu; spordan sorumlu Devlet Bakanının başkanlığında,
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürü, Türk Hava Yolları Genel Müdürü, İzmir
Valisi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi
Başkanı ve Oyunların yapılacağı illerin üniversite rektörlerinin aralarından
seçecekleri bir rektörden teşekkül eder.
Kurul özel hukuk hükümlerine tâbi olup
tüzel kişiliğe sahiptir.
Kurul gerekli gördüğü zamanlarda toplanır.
Kurulun çalışma usulleri Kurul tarafından çıkarılacak talimatlarla belirlenir.
Kurul, İcra Kurulunun başkanı olarak bir
genel koordinatör görevlendirir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kaya, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Ulu Önder
Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 66 ncı yıldönümünde kendisini saygıyla ve
minnetle anıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği gibi, 2005 yılında İzmir'de yapılacak dünya üniversitelerarası spor
oyunları ve bu oyunları düzenleyen bu kanun tasarısının Genel Kurula getirilmiş
olması çok önemli bir olaydır; ancak, konuşmamın başında, hemen, tasarının
genel gerekçesinden bir iki cümleyi, çok önemli gördüğüm üç noktayı -kaldı ki,
Bakanlar Kurulu da önemli görmüş, öyle tahmin ediyorum- okumak istiyorum. Genel
gerekçede şöyle denilmektedir: "Bütün kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek
düzeyde işbirliğini gerektiren bu oyunların -devam ediyor, orayı geçiyorum-
ülkemizin prestiji açısından büyük önem taşıyan bu organizasyonun -üçüncü
önemli nokta da şu- böylesine önemli ve büyük çaplı bir organizasyonun çok
gerçekçi bir yaklaşımla ve süratle bitirilmesi gerektiğinden bu yasa tasarısı
hazırlanmıştır."
Şimdi, özetle, genel gerekçe bu,
gerekçedeki üç önemli nokta da bu. Buna rağmen, bu tasarının Genel Kurula
getirilmesinde, hükümet, kanımızca, çok geç kalmıştır. Niye geç kalmıştır;
Büyükşehir Belediye Başkanı -sakın, yetenek ve kapasite olarak görmeyin,
algılamayın- ekonomik nedenlerden dolayı bu projenin tıkandığını cümle âleme
duyurmuştur; rahmetli Piriştina ve yeni Başkanımız, bu projenin bu nedenle
tıkandığını duyurmuştur. Geçen dönem, İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet
Ersin'le birlikte, bir bakanımıza, bu projenin tıkandığını, bu projenin sadece
İzmir'in sorunu olmadığını, Türkiye'nin sorunu olduğunu, devletin sorunu
olduğunu söylememize, kendimize göre çözüm önerileri de getirmemize ve sayın
bakanımızın da, bu konuyla ilgilendiğini, en kısa sürede bize döneceğini ve
bilgi vereceğini söylemesine rağmen, biz, hâlâ, bilgi ve telefon bekliyoruz. Bu
nedenle, geç kalınmıştır; ama, nihayetinde getirilmiştir, bu da önemli bir
aşamadır.
Tasarının 3 üncü maddesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Tasarının 2 nci maddesiyle, Universiade Oyunları Hazırlık ve
Düzenleme Kurulu ihdas edilmesi önerilmektedir; 2 nci maddenin yollamasıyla,
Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu kurulacağı öngörülmektedir.
Bu kurul içerisinde, kendi alanında önemli yerlere gelmiş birçok yönetici,
yetkili ve görevli bulunmaktadır. Bu, çok olumlu bir madde olmasına rağmen, bu
kurulu düzenleyen 3 üncü maddenin son fıkrasına gelince işler değişmektedir.
Gerçi, herkes söyledi de, benim konuşmam gereken madde olduğu için, ben de
söylemekte bir sakınca görmüyorum. "Kurul, İcra Kurulunun başkanı olarak
bir genel koordinatör görevlendirir." denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da
söyledi, bu genel koordinatör, zaten görevlendirilmiştir, fiilen görev
yapmaktadır. Ne acıdır ki, yasa gereği genel koordinatör seçimini yapmıyoruz
veya yapmayacağız; seçilen genel koordinatöre altyapı hazırlamak, onu legal
hale getirmek için, burada, bir yasa maddesini görüşüyoruz. Bunu çok doğru
bulmuyoruz.
Yine söylenildi, bu genel koordinatör, 28
Mart seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisinden İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı adayı olan Taha Aksoy'dur. Arkadaşlar, şimdi, soruyorum; biraz önce de
belirttiğim gibi, bu Hazırlık ve Düzenleme Kurulu içerisinde, bu işi, bu görevi
yapabilecek başka kimse kalmadı mı ki, siyasî kişiliğiyle öne çıkmış, bir
partiden aday olmuş, İzmir halkı, başkan olarak uygun görmemiş, oy vermemiş,
biz kendisini belediye başkanı olarak başımızda istemiyoruz, başkasını
istiyoruz demiş; ama, bu kişi, şimdi, genel koordinatör olarak bu kurulun
başına getirilmiş; ona altyapı hazırlanmak istenilmektedir. Bu doğru değildir.
Biz, bu hususu, Komisyondaki görüşmelerde
de belirttik, Sayın Bakana kaygılarımızı ilettik. Sayın Bakan, bize aynen şu
cevabı -dehşet içerisinde kaldık, onu da söyleyeyim- verdi: "Bu sorun
benim sorunum değildir, bu, belediyenin sorunu, zaten belediyeye yardımcı
oluyoruz; ben yasayı çekerim, işinize bakarsınız" gibi... Kelimeler aynen
böyle olmasa da, bu anlamda cevap verdi. Biraz önce de zaten belirtti. Bu
anlayışla bu 3 üncü maddenin yapıldığı konusundaki şüphelerimizde haksız
çıkmadık.
"Belediye başkan adayına niye karşı
çıkıyorsunuz, bizim partimizden aday oldu diye" dedi. "Bu kurulun
başında zaten ben varım. Ben de, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir
bakanıyım" dedi. Sayın Bakan, siz Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanısınız,
Adalet ve Kalkınma Partisinin değil. (CHP sıralarından alkışlar) Aradaki fark
bu. Büyükşehir Belediye Başkanının Sayın Taha Aksoy'a karşı çıkmadığını, ben bu
ismi öne sürdüğümde "ben bununla çalışırım" dediğini de
söylüyorsunuz. Yine belirtmek isterim ki, siz Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısısınız. Bir belediye başkanına bu şekilde söylediğiniz öneri bir
siyasî telkin anlamına gelir ve Büyükşehir Belediye Başkanı haklı olarak sesini
çıkarmayabilir. Ne yapacaktı; maddî olarak, ekonomik olarak destek verecek
hükümete "ben bu kişiyle çalışmam" mı diyecekti?! Bunu mu
bekliyorsunuz?! Bunun denilmesi mümkün değildir.
Komisyonda verdiğiniz cevap nedeniyle,
tekrar gerekçeye dönmek istiyorum; hangisine inanacağız, bilmiyorum. Hani,
bütün kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek düzeyde işbirliğini gerektiren bir
organizasyondu bu organizasyon?.. Hani ülkemizin prestiji açısından büyük önem
taşıyan bir organizasyondu?.. Hani böylesine önemli ve büyük çaplı bir
organizasyonun çok gerçekçi bir yaklaşımla süratle bitirilmesi gerekiyordu?..
Sayın Bakan, gerekçedeki hükümet görüşleri mi doğru, sizin komisyonda ileri
sürdüğünüz görüşler mi doğru? Hangisine inanacağız, bunu bilmek istiyoruz.
Biz komisyonda, gayet haklı olarak, hiçbir
siyasî art düşünce içerisinde olmadan bir önerge verdik ve dedik ki:. Sayın
Taha Aksoy'un kişiliğine hiçbir şey demem, kendisiyle yüz yüze gelmiş, konuşmuş
birisi de değilim; ancak, Taha Aksoy'un uluslararası bir organizasyonda görev
almadığını, üst düzey devlet yönetiminde bulunmadığını, Devlet eski Bakanımız
Sayın Fikret Ünlü'nün de belirttiği gibi, çok hassas konuların bile bu
organizasyonlarda önemli olduğunu, bunların gözardı edilmesi halinde fiyaskoyla
sonuçlanabileceğini, çok büyük zararlara yol açabileceği için bu maddede, genel
koordinatör olarak atanacak kişide şu vasıfların aranması gerektiğini söyledik:
Daha önce uluslararası bir organizasyonun başında bulunmuş olmalı, üst düzey
devlet yöneticiliği yapmış olmalı, yabancı dil bilen birisi olmalı dedik ve bu
maddede bu şekilde bir değişiklik önergesi verdik. Ne yazık ki, bu önergemiz
reddedildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ancak, biz bu konuyu ortaya koyduğumuzda -Sayın Bakan, gerçi
"kişiselleştirmeyin" dedi; kişiselleştirmiş de oldu, özellikle Sayın
Bakan tarafından kişiselleştirilmiş oldu- bu önergeyi verdiğimizde, biraz önce
dediğim, komisyondaki tehditkâr ifadesiyle olayı kişiselleştirmiş oldu.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne alakası
var!..
YILMAZ KAYA (Devamla) - Siyasî tehditten
bahsediyorum tabiî.
Bu konuda ısrarlıyız; çünkü, doğrusu
budur. Bir partiden aday olan bir kişinin genel koordinatör olarak bu makamda
oturması doğru değildir, yanlış yapılıyor. Siyasî kimliği olan bir kişinin
genel koordinatör olarak çalışması doğru değildir; uluslararası deneyimi
yoktur; bu anlamda objektif kriterlere sahip birisi değildir.
Bu nedenle, biz, komisyonda verdiğimiz
önergemizi birazdan burada da vereceğiz. Bu konuda desteğinizi bekliyoruz.
Eğer, bu önergemiz kabul edilirse, bu yasa daha da güzel bir yasa olacaktır,
tam desteğimiz sağlanacaktır. Bu yanlışın düzeltilmesini talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, konuşmanızı
tamamlayınız.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan; teşekkür ediyorum.
Siyasî kimliğe sahip olan bir kişinin
buraya gelmesinin doğru olmadığını tekrar söylüyorum. Ayrıca, bu organizasyonu
-biraz önce söylediğim özelliklere sahip olmaması nedeniyle- götürebileceğine,
başarıyla tamamlayabileceğine inancımızın da olmadığını söyleyerek, önergemize
desteğinizi istiyoruz.
Hepinize saygılarımı, teşekkürlerimi
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Başka söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde-3. Son fıkra,
"Kurul, icra kurulunun başkanı
olarak, uluslararası organizasyon ve üst düzey kamu görevlisi deneyimine sahip,
yabancı dil bilen adaylar arasından bir genel koordinatör görevlendirir."
Ali Topuz Kemal
Anadol Hakkı Ülkü
İstanbul İzmir İzmir
Türkân Miçooğulları Yılmaz
Kaya
İzmir İzmir
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI M. TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 3 üncü maddedeki bu değişiklik önerimiz, İzmir'de düzenlenen
spor müsabakalarının başarısını sağlamaya dönük iyi niyetli bir öneridir.
Sözlerime başlarken, bugüne kadar, bu
organizasyonu oluşturmak ve ayağa kaldırmak için çaba sarf etmiş olan herkese
şükranlarımızı ifade etmek istiyorum. Son aşamasında, hükümetimizin Sayın Bakan
düzeyinde bu konuya bu kadar büyük bir ilgi göstermiş olmasını da, bu projenin
başarısı için çok önemli bir etken olarak değerlendiriyorum.
Organizasyon birkaç yıldan beri
oluşturuluyor. Fakat, oyunlara on aydan daha az bir zaman kaldı. Bu olayın
hangi genişlikte, hangi derinlikte, hangi büyüklükte bir organizasyon olduğunu
iyice düşünür, önümüze koyacak olursak, bu on aydan kısa zaman içinde bu
organizasyonu başarıya ulaştırmanın çok zor olacağını hemen görebiliriz.
Ülkemizde bu tip organizasyonlar konusunda çok fazla deneyimimiz olduğunu
söyleyemeyiz. Ama, buna rağmen, önemli birtakım organizasyonlarda da başarılar
sağlanmıştır. Bir Habitat organizasyonu çok önemli bir organizasyondur, NATO
toplantısını, çeşitli spor alanlarında dünya şampiyonlarını, Avrupa
şampiyonalarını Türkiye'de düzenleyip başarmak, fevkalade övünebileceğimiz
örneklerdir; ama, çok yeterli örnekler değildir bunlar.
Şimdi önümüzde bir gençlik olimpiyatı var.
Üstelik, Türkiye, önümüzdeki olimpiyatlardan bir tanesini İstanbul'da
gerçekleştirmeye aday, yıllardan beri onun mücadelesini veriyor. Dolayısıyla,
İstanbul olimpiyatları için de çok önemli bir deneyimin kazanılacağı, bir
başarının ortaya konulacağı bir fırsat bu. Dolayısıyla, bu organizasyonun
başarılı olmasını sağlama konusunda çok titiz olmamız gerekir.
Ben bu yasa tasarısını gördüm. Bir kere
böyle bir yasa tasarısı getirdikleri için de hükümete teşekkür ediyorum. Bu
aşamada bunu bir zapturapta alma ihtiyacını duymuşlar. Buradaki düzenleme de
esas itibariyle uygun bir düzenleme gibi geliyor bana. Üç aşamada birtakım
organlar oluşturulmuş. Bir tanesi Hazırlık ve Düzenleme Kurulu ki, başında
Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız bulunuyor. Onun altında
Organizasyon Komitesi var; onun başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
bulunuyor. Onun altında da bir İcra Kurulu var; o İcra Kuruluna da bir genel
koordinatör başkanlık edecek.
Bu organların oluşumuna baktığımız zaman,
bunların içindeki bütün üyeler, devlet kurumlarından buraya, görevleri
nedeniyle buraya yapacakları yardımları kendi yatırım alanlarında ortaya
koyabilmeleri için temsilci biçiminde gelmiş. Bu kurullardan hiçbiri oturup bu
organizasyonun nasıl yapılacağıyla ilgili bütün ihtiyaçları karşılayabilecek
bir proje ortaya koyma şansına sahip değildir. Ne olacaktır; icra kurulu
denilen heyet, onun başında genel koordinatör, bütün yükü üstlenecektir; bütün
yük orada toplanacaktır. Ötekilerin hepsi destek hizmetleri veren kurumlardır;
birisi çerçevesini çizecek, ötekisi o çerçevede bir organizasyon düzenlemeye
çalışacak; İcra Kurulu, bütün ayrıntıları düşünecek. O nedenle, böyle bir
kurulun hem içindeki üyeler hem de bu kurulun başındaki kişi çok önemli.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu İcra
Kurulunun içinde kimler var: Genel koordinatörün başkanlığında, spordan sorumlu
İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü,
İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile genel koordinatörün ve İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanının önereceği ikişer üye olacak; dokuz kişi.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın büyük
organizasyonlarını yapan kuruluşların yapısına bir bakın ve ondan sonra da,
dönüp, bizim burada öngördüğümüz modele bakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açıyorum;
tamamlar mısınız.
ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bütün yük genel koordinatörün omzuna yüklenecektir ve önemli
başarılar sağlayabilmek için de, çok sayıda profesyonel birtakım kurumlar,
kuruluşlar devreye sokulacaktır. Neler yapılacağını bir sayfanın üzerine
yazacak olursak, belki yüzlere varacak faaliyet alanı çıkacaktır. Sayın Bakanın
sorumluluğu altında götürülen, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının sorumluluğu
altında götürülen, belediye ve hükümetin ortak sorumluluğu altında götürülen bu
organizasyon -bunlar, bu konularda hiç tecrübesi olmayan insanlar- ilk defa
böyle bir organizasyonu yönetecek insanların eline terk edersek, ben, korkarım,
başarısızlığa uğrayabilir. Bunun için, organizasyonun başına, gerçekten,
Türkiye'de uluslararası organizasyonları ya da kamu yönetiminde çok yüksek
düzeyde bu tip organizasyonları, koordinasyonları yapmış, tecrübeli insan koymaktan
niye sakınıyoruz ki allahaşkına. Böyle bir insan yok mu?! Bu insanın hükümetle
yakın ilişki içinde olması zorunludur. Hükümet, böyle bir insanı bulsun; bulsun
ama, bizim önergemizde söylediğimiz gibi, uluslararası düzeyde bir organizasyon
tecrübesi olsun ya da üst düzey kamu yönetiminde böyle koordinasyon ve
organizasyon işlerinde başarısını kanıtlamış birisi olsun.
Bakın, Habitat organizasyonunun başına kim
getirilmişti; Yiğit Gülöksüz. Türkiye'de pek çok organizasyonu yürütmüş, kamu
yönetiminde çok önemli projeleri yönetmiş bir kişi alındı, gelindi, Habitat
organizasyonunun başına konuldu ve çok başarılı bir şekilde o organizasyonu
işletti. Hükümet ararsa, böyle bir insan Türkiye'de bulabilir. Bunu nereden
seçerseniz seçin, siyasî kimliği ne olursa olsun benim hiç umurumda değil;
siyasî kimlik burada herhangi bir işe yaramaz; burada bir insanın organizasyon
kabiliyeti işe yarar. Bu amaca dönük olaraktır bu düşüncemiz ve hükümete yardım
anlamını taşıyor; her şeyden önce, bu oyunların başarısını sağlamaya dönük bir
katkıdır. Komisyonda bu reddedildi.
Ben, umuyorum... Sayın Bakan bir defa daha
düşünsün. Bunun altında falan adamın oraya seçilmiş olmasının, filan adamın
orada olması veya olmamasının benim açımdan hiçbir kıymeti olmadığını buradan
ifade etmek istiyorum. O kişinin burada tartışılmış olmasından dolayı da
üzülüyorum; onun kimliğinin burada tartışılmasını da istemiyorum, mesele o
değildir, hedef o değildir. Bu arkadaşımız çok değerli bir insan olabilir.
Eğer, bu şartları taşıyorsa, onu tayin edin; ama, bu organizasyonu ilk defa
yapacak bir insanı getiriyorsanız, bunun sorumluluğunun ağır olacağını ve bir
ölçüde kumar olacağını düşünüyorum. Buradaki bir başarısızlık, bu yasa
düzenlemesinden sonra hele, bu uyarılara rağmen bir başarısızlık İstanbul olimpiyatlarını
tehlikeye sokarsa, bunun sorumlusunun kim olacağını da o zaman tartışırız.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum;
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Organizasyon Komitesi
MADDE 4. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirmek, Oyunların
organizasyonuna yönelik olarak ilgili birimler arasında koordinasyonu sağlamak,
Oyunlarla ilgili olarak Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu ve yurt
dışı ile ilişkilerde yetkili organ görevini yapmak üzere kurulan Organizasyon
Komitesi; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının başkanlığında, Başkanın
belirleyeceği iki üye, Dışişleri Bakanlığınca görevlendirilecek bir büyükelçi,
Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı, Genel Koordinatör, Oyunların
yapılacağı illerin üniversite rektörleri, spordan sorumlu İzmir Vali
Yardımcısı, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Emniyet Müdürü ve İzmir
Kültür ve Turizm İl Müdüründen oluşur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Kentinde yapılacak 23
üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının
"Organizasyon Komitesi" başlıklı 4 üncü maddesi üzerinde, AK Parti
Grubunun görüşlerini aktarmak üzere, söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının gerekçesinde ifade edildiği
gibi, 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları 2005 yılında İzmir'de
yapılacaktır. Bu organizasyon büyük bir projedir ve gerek Türkiye'nin 3 üncü
büyük üniversite kenti gerekse fuar ve kongre organizasyonları deneyimi olan
İzmir'de gerçekleştirilmesi çok önemlidir. 21 incisi 2001 yılında Çin'in Pekin
Kentinde, 22 ncisi 2003'te Kore'de yapılan üniversite yaz oyunlarının 23 üncüsü
11-21 Ağustos 2005 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilecektir.
Universiade'ın İzmir'de yapılması kararı uzun bir süreçten geçmiştir. Daha
önceki konuşmacılar detaylı olarak bunu anlattığı için, çok fazla üstünde
durmadan, diğer kısımlara geçmek istiyorum.
İzmir'in evsahipliğini üstlendiği oyunlar,
10 zorunlu ve 4 isteğe bağlı spor dalında gerçekleştirilecektir. Bunlar;
atletizm, basketbol, voleybol, futbol, sutopu, eskrim, atlama, yüzme, tenis,
jimnastik, yelken, güreş, tekvando ve okçuluktan ibarettir.
23 üncü Üniversitelerarası Spor Oyunları
küresel ölçekli bir organizasyondur; dolayısıyla, böyle bir organizasyona
Türkiye'nin evsahipliği yapması, ülkemizin tarihî ve doğal güzelliklerinin
tanıtımı açısından son derece önemlidir. Tasarının yasalaşması durumunda,
Türkiye bu avantajı yakalamış olacaktır. Türkiye'nin tanıtımı açısından, bu tür
organizasyonlara evsahipliği yapmak dış tanıtımlardan daha elverişli ve
etkilidir; yerinde tanıtım en etkili tanıtımdır.
23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor
Oyunlarının İzmir'de yapılıyor olması, hem İzmir özelinde hem de Türkiye
genelinde, üniversite gençliğinin spora dönük ilgisini motive edecektir.
Türkiye'de sportif potansiyelin bu tür organizasyonlar aracılığıyla açığa
çıkması bizim elimizdedir. Bu organizasyon gerçekleştiği takdirde, hem
Türkiye'nin uluslararası organizasyonları gerçekleştirme deneyimi artacak hem
de buna uygun altyapı oluşturma bilinci gelişmiş olacaktır.
Türkiye, geçmişte, Habitat gibi son derece
önemli ve büyük organizasyonları başarıyla gerçekleştirmiş bir ülkedir. Burada,
İzmir Milletvekili olarak, üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri, bu tür
organizasyonlar dolayısıyla, İzmir Kentinin küresel bir marka haline
dönüştürülmesidir. Elbette, amacımız, Türkiye'nin dünya markası olmasıdır;
ancak, yaşadığımız yüzyıl, devletler kadar, kentlerin de birbiriyle yarıştığı,
kapasitelerini ortaya koyduğu, bizzat ülkelerin kentleriyle anıldığı bir yüzyıl
özelliği taşımaktadır.
İzmir, beşbin yıllık tarihi, üç semavî
dinin kutsal mekânlarını barındıran bir kent olarak dünyada yeterince
tanınmamaktadır. Dünyanın kaosa sürüklendiği bugünlerde, İzmir'de üç semavî
dinin geçmişte ve bugünde bir arada yaşama deneyimini tüm dünyaya anlatmamız
gerekmektedir. Barışın ve hoşgörünün bu topraklardan doğduğunun ve savaşsız bir
dünya fikrinin yine bu topraklardan yeşereceğini dünyaya anlatmalıyız; ancak,
anlatmak yeterli değildir. İzmir'e gelecek olan sporcular, Kemeraltı'na
gittiklerinde, cami, sinagog, havra ve kiliseyi bir arada görecekler ve hem
İzmir'de hem de Türkiye'de, medeniyetler çatışması tezinin ne kadar anlamsız
olduğunu görmüş olacaklardır. Böylece, İzmir'i, dünya küresel sistemine,
medeniyetlerin çatıştığı değil, medeniyetlerin buluştuğu, birbirlerini
zenginleştirdiği bir marka olarak tanıtmış olacağız; ancak, bu tanıtımı
yaparken, aslî görevimiz olan 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının
organizasyonunu başarılı bir şekilde gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Öncelikle
hedefimiz, Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun standartlarına uygun
bir organizasyon gerçekleştirmek olsa da, bunun ötesine geçerek, Türk
centilmenliğini ve geleneksel konukseverliğimizi de göstermeliyiz. Bunu
başarmak için, organizasyonu profesyonelce planlamak gerekmektedir. Elbette,
burada en önemli sorumluluk, Organizasyon Komitesine düşmektedir. Nitekim,
tasarının 4 üncü maddesinde, Organizasyon Komitesinin görevleri sıralanmıştır:
İzmir 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Hazırlık ve Düzenleme
Kurulunun vereceği görevleri yerine getirmek, oyunların organizasyonuna yönelik
olarak ilgili birimlerarası koordinasyonu sağlamak, oyunlarla ilgili olarak Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu ve yurtdışıyla ilişkilerde yetkili organ görevi
yapmaktır.
Komite, Büyükşehir Belediye Başkanının
başkanlığında, Dışişleri Bakanlığınca görevlendirilecek bir büyükelçi,
Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı, genel koordinatör, oyunların
yapılacağı illerin üniversite rektörleri, spordan sorumlu İzmir Vali
Yardımcısı, İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü, İzmir Emniyet Müdürü ve İzmir
Kültür ve Turizm İl Müdüründen oluşur. Tasarı metninde aktarılan detaylar
organizasyonun başarısını garantiye almak içindir.
Ege'nin incisi İzmir'in uluslararası çapta
gerçekleştirdiği fuar organizasyonundan sonra böyle büyük bir organizasyonu
gerçekleştirmede başarılı olacağı şüphesizdir. Bu açıdan, İzmir'in evsahipliği
isabetli bir seçim olmuştur. İzmir'in bu konuda engin tecrübeleri vardır.
Bilindiği üzere, 1971'de Akdeniz Oyunlarına evsahipliği yapan İzmir, fuarlar ve
kongreler kenti olarak anılmaktadır. Beş kıtadan İzmir'e gelecek olan
katılımcıların yapacakları harcamaların ekonomimize katkısı bir yana, Türkiye'nin
tanıtım açısından bu fırsatı değerlendirmesi hayatî bir öneme sahip olmaktadır.
İzmir Kentimizde yapılacak olan 23 üncü
Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının ülkemiz için hayırlı olmasını diler,
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Göksel.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır; ancak, 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı
tasarının 4 üncü maddesinde geçen "İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü"
ibaresinden sonra gelmek üzere "üniversite rektörlerinin göstereceği
üniversite öğrencisi bir sporcu" ibaresinin eklenmesi için gereğini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin Sözen Hakkı
Ülkü Türkân
Miçooğulları
Sivas İzmir İzmir
Vezir Akdemir Mustafa
Gazalcı
İzmir Denizli
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, biz de takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.
Gerekçe mi?..
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; öncelikle, bugün ölüm yıldönümünü yaşadığımız büyük
kurtarıcı, laik demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü bir kez
daha saygıyla, minnetle anıyorum ve hepinizin yaklaşmakta olan ramazan
bayramını kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, bir olimpiyat söz
konusu. Bu olimpiyat, üniversiteler, üniversite öğrencileri arasında yapılacak
bir yarışma. Kurulan kurulların hiçbirinde sporcu üniversite öğrencileri temsil
edilmiyor. Bu olimpiyatlara 10 000 kişinin katılması bekleniyor. 10 000
üniversite öğrencisi sporcunun katılacağı bir organizasyonda bir tek öğrenci
sporcu bulunmuyor. Öncelikle, baktığımız zaman, Organizasyon Komitesinde,
sadece rektörler arasından seçilen bir tek rektör, İcra Kurulunda ise, ne
üniversite rektörü ne de sporcu üniversite öğrencisi genç bulunmaktadır. Bu son
derece büyük bir eksikliktir, son derece sakıncalıdır. Bir büyük olimpiyat
yapıyorsunuz, olimpiyata katılanlar ve olimpiyatı izleyecek olan insanları bu
kurullarda hiçbir şekilde temsil ettirmiyorsunuz. Büyük bir eksiklik olarak
görüyorum. Önceki maddedeki Düzenleme Kurulunda da aynı eksiklik mevcut; ama,
geçti. Hiç olmazsa 4 üncü maddede söz konusu olan kurula üniversite
rektörlerinin göstereceği adaylar arasından bir üniversite öğrencisi sporcunun
dahil edilmesi, hem bu büyük kitlenin temsili açısından, simgesel açıdan hem de
üniversiteli gençlerin, sporcu gençlerin gelecekteki organizasyonlarda deneyim
sahibi olması bakımından son derece önemlidir.
Ülkemizde gençler, üniversite gençleri ve
diğer gençlik, maalesef, ihtiyaç duyulan organizasyondan yoksundur. Türkiye'de
elli yıl evvel Türkiye Millî Talebe Federasyonu vardı. Türkiye'de elli yıl
evvel Millî Türk Talebe Birliği vardı. Bütün bunlar, üniversiteli gençleri
temsil ederlerdi; çok ciddî organizasyonlardı, her fakültede temsil edilen
dernekler, üniversitelerde birlik halini alır ve Türkiye'de nihayet federasyon
haline dönüşürdü. Demokrasimiz için çok ciddî bir eksiklik olarak hâlâ
düşünürüm, görürüm Federasyonun ve Millî Türk Talebe Birliğinin bugün mevcut
olmamış olmasını.
Hal böyleyken, bu örgütlenme noksanlığı
karşısında, katılanların tamamen üniversite öğrencisi olduğu bir
organizasyonda, izleyenlerin tamamen üniversite öğrencisi olduğu bir
organizasyonda bir tek üniversite öğrencisinin görev almamış olmasını büyük bir
eksiklik, büyük bir yanlışlık olarak görüyorum ve bu önergemizle, hiç olmazsa,
bu kurula bir genç sporcunun üye olarak katılmasını öneriyoruz. Bu konudaki
desteklerinizi bekliyorum.
Hepinizi saygıyla, tekrar, selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sözen.
Efendim, gerekçesini dinlediğiniz, biraz
önce okduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 4 üncü maddeyi kabul edilen
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
İcra Kurulu
MADDE 5. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirecek, hizmet ve
faaliyetleri yürütecek İcra Kurulu; Genel Koordinatörün başkanlığında, spordan
sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl
Müdürü, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile Genel Koordinatörün ve İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer üye olmak üzere toplam
dokuz üyeden oluşur. İcra Kurulu, Oyunların organizasyonu için gerekli tüm
işlerin yürütülmesinden sorumludur.
İcra Kurulunun çalışma usul ve esasları,
Kurul tarafından çıkarılacak yönergelerle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde AK Parti Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Tasarının 5 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın spora olan
ilgisini inkâr edemeyiz. Dolayısıyla da, bu ilgi varken, bizim bu tür
organizasyonlardan geri kalmamız söz konusu olamaz. Bu çerçeve içerisinde,
İzmir'de düzenlenecek olan üniversite oyunlarını da, hükümetimiz ve partimiz,
bu anlayış içerisinde ele almaktadır.
Şurası bir gerçektir ki, bu oyunlar
belediyenin imkânlarıyla yapılamayacak bir boyuta gelmiştir ve maalesef, bu konuda
belediye bu işi anlayana kadar çok da zaman geçmiştir. Ancak, bunu, biz, bir
İzmir problemi olarak, sadece İzmir Belediyesinin bir sorunu olarak görmüyoruz.
Bunu, Türkiye'nin bir onuru olarak görüyoruz. Dolayısıyla, başarı, hem
Türkiye'nin hem İzmir'indir. Eğer bir başarısızlık olursa, bu da hem
Türkiye'nin hem İzmir'in olur. Oysa, bizim, başarısızlığa tahammülümüzün
olmaması gerekir. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde oyunlara yaklaşım
tarzımızı söyleyebiliriz.
Değerli arkadaşlarım, elbette ki, üniversite
olimpiyatlarını başarmak, büyük olimpiyatları başarma yolunda da bir adımdır.
Dolayısıyla, olayın bir de bu tarafı vardır. Biz, Türk Milleti olarak, tarih
boyunca çok büyük organizasyonları gerçekleştirmiş bir milletiz. Dolayısıyla
da, bu tür organizasyonlarda herhangi bir sıkıntımızın olmaması gerekir. Yeter
ki, kısır çekişmeleri bir tarafa bırakalım, olayı bir ülke sorunu olarak,
ülkenin bir sorunu olarak ele alalım ve kısır çekişmeleri, şahsî itişmeleri bir
tarafa bırakalım.
Bu anlayış içerisinde de, spordan sorumlu
Sayın Devlet Bakanımız, olaya nasıl yaklaştığını anlattı, Sayın Piriştina
zamanından beri olan gelişmeleri de anlattı. Dolayısıyla, olay çok açık bir
şekilde ortada.
Burada çok önemli bir noktayı daha
zikretmemiz gerekiyor; o da şudur: Biz de İzmir milletvekilleri olarak, bazı
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte gittik, Belediye Başkanı Sayın Aziz
Kocaoğlu'nu ziyaret ettik ve kendisine oyunlarla ilgili görüşlerimizi anlattık,
onun görüşlerini dinledik. Doğrusunu isterseniz, biz, çok gerçekçi bulduk Sayın
Kocaoğlu'nu, realiteyi iyi görmüş; dolayısıyla, oyunların gerçekleşmesi için
neler yapılması gerektiğini de iyi tespit etmiş olarak, böyle bir intibayla o
toplantıdan ayrıldık ve orada kendisine dedik ki: "Biz de İzmir
milletvekilleri olarak, eğer üstümüze düşen bir şey olursa, bunu, her zaman,
her platformda yerine getirmeye hazırız." Böyle güzel bir görüşme oldu.
Bundan sonraki gelişmeyi siz de biliyorsunuz.
Bu 5 inci madde, özellikle de İcra
Kuruluyla ilgili olduğu için, yeri de gelmişken söyleyelim. İcra Kurulu
başkanlığına, Sayın Devlet Bakanımız da söyledi, Aziz Kocaoğlu'nun da
kabulüyle, Taha Aksoy önerilmiş oldu.
Şimdi, burada, arkadaşlarımız, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımız Taha Aksoy'a itiraz ediyorlar. Allahaşkına belediye
başkanıyla konuştunuz da mı itiraz ediyorsunuz; yoksa, belediye başkanına
rağmen mi itiraz ediyorsunuz?! Burası önemli bir nokta.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Boş konuşuyorsunuz.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Eğer bu
işler düzgün yürüyecekse, bir çekişmeden uzak olmak gerekir. O bakımdan da,
belediye başkanıyla, organizasyon komitesiyle, hazırlık komitesiyle, icra
komitesiyle çok iyi bir uyuma ihtiyaç vardır. Bu uyumu bozacak davranışlardan
uzak durmamız gerekir; dolayısıyla da, bu konuyu eğer öne çıkaracak olursak bu
oyunlar başarıya ulaşacaktır, eğer böyle yapmayacak olursak, bu başarısızlık
kendiliğinden gelecektir. Biz bu oyunların mutlaka başarıya ulaşması
gerektiğini düşünüyoruz, bunun mutlaka böyle olması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir başka önemli nokta; deniliyor ki, bu
koordinatörün mutlaka devlet memuru olması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, artık, çağımız sivil
toplum çağı. Bu tür organizasyonlarda, gelin, sivil toplumu öne çıkaralım,
devlet memuru olma şartını düşünmeyelim, devlet memuru anlayışıyla yaklaşma
şartını düşünmeyelim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne söylüyorsun sen
allahaşkına, devlet memuru olsun diye kim söyledi?!
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Efendim,
kamu yönetiminde görevli birisi demediniz mi?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tecrübeli... Kamu
yönetiminde uluslararası tecrübesi olsun...
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bunun
ille kamu yönetiminde mi olması gerekir; başka alanda da olur.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bu kafayla hiçbir
şey yapamazsınız!
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) -
Dolayısıyla, benim üstünde durduğum şey şudur: Bu işleri, artık sivil toplum
anlayışı içerisinde ele alalım.
Bir başka husus, lisan bilen birisine
ihtiyaç var deniliyor. Bahsettiğiniz arkadaşımız çok iyi de lisan biliyor. Bunu
da burada hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şuraya doğru dürüst
bir sözcü çıkarsanıza allah aşkına.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkanım, eğer söylediklerim sizi rahatsız ediyorsa onu bilemem; ama, ben
burada bir şeyi önemle vurguluyorum; diyorum ki: Aziz Kocaoğlu, Taha Aksoy için
"çok iyi bir isim buldunuz" diyor, siz itiraz ediyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz isme itiraz
etmiyoruz, nitelik koyun diyoruz.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Haberli
mi yapıyorsunuz habersiz mi yapıyorsunuz? Burada bu soruyu sormak hakkımdır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunun hesabını siz
vereceksiniz sonra.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bunu
soracağım burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nitelik koyun
diyoruz. Kimi koyarsanız koyun, niteliği olsun adamın.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Eğer, bu
çekişmeleri, burada sizin söylediğiniz bu üslubu İzmir'e de taşıyacak
olursanız, bu fevkalade yanlış olur Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, burada, oyunların
ana teması olarak "Ege mavisi" seçildi. Oyunların sloganı olarak da
"dünya Ege mavisinde buluşuyor" şeklinde güzel bir slogan
geliştirildi ve bu oyunların maskotu olarak da efe tipi öne çıkarıldı. Şimdi,
ben, bu kompozisyon içerisinde oyunların başarıya ulaşacağına inanıyorum.
Bir başka hususu daha vurgulamam
gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, çağımız, bilgi çağı. Bunu böyle söylüyoruz;
ama, hâlâ her şeyi ferdî planda ele almaktan da kaçınmıyoruz. Unutmayalım ki,
oyunu yürütecek olan sadece genel koordinatörün kendisi değildir. Genel koordinatörle
birlikte burada görev yapacak olan, spordan sorumlu İzmir Vali Yardımcısı,
İzmir Emniyet Müdürü, Gençlik Spor İl Müdürü, Kültür Turizm İl Müdürü, Genel
Koordinatörün ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer
üyeden oluşan dokuz üyelik bir kurul var ortada. Dolayısıyla, olayı bütünüyle
bu kurul yürütecek. Bir de bunu iyi gözlemlemek lazım. Dolayısıyla da, sadece
genel koordinatörün yürüteceği bir oyun düzeni içerisinde değiliz. Burada bir
kurul söz konusudur.
Değerli arkadaşlarım, ben, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanının olaya çok realist yaklaştığını düşünüyorum; bunu
görüyorum. Kendisini, bu bakımdan, teşekkürle burada zikretmek istiyorum.
Oyunların ülkemiz ve İzmirimiz için çok başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Yaklaşan bayramınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Tekelioğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 5 inci
maddesinin aşağıda belirttiğimiz şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Ülkü Kemal
Anadol Vezir Akdemir
İzmir İzmir İzmir
Yılmaz Kaya Türkân
Miçooğulları
İzmir İzmir
"İcra Kurulu
Madde 5.- İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun vereceği görevleri yerine getirecek, hizmet ve
faaliyetleri yürütecek İcra Kurulu; Genel Koordinatörün başkanlığında, spordan
sorumlu İzmir Vali Yardımcısı, İzmir Emniyet Müdürü, İzmir Gençlik ve Spor İl
Müdürü, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürü ile Genel Koordinatörün ve İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanının belirleyeceği ikişer üye olmak üzere toplam
dokuz üyeden oluşur. İcra Kurulu, Oyunların organizasyonu için gerekli tüm
işlerin yürütülmesinden sorumludur.
İcra Kurulunun çalışma usul ve esasları,
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tarafından çıkarılacak yönergelerle belirlenir.
"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İcra Kurulu ile Hazırlık ve Düzenleme
Kurulu arasındaki farkı belirtmediğimiz takdirde, ileride yetki karmaşası
çıkabilir düşüncesiyle bu düzenleme yapılmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz,
Hükümetin ve Komisyonun olumlu görüş beyan ettiği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 5 inci maddeyi, kabul edilen
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Görev, yetki ve sorumluluk
MADDE 6. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Oyunların hazırlığı, düzenlenmesi ve
sonuçlandırılmasıyla ilgili her türlü iş ve işlemleri yaptırmakla yetkili ve
sorumludur. Kurul, yetki ve sorumluluklarının bir kısmını Organizasyon
Komitesine ve İcra Kuruluna devredebilir.
Organizasyon Komitesinin görev ve
yetkileri şunlardır:
a) Sporcu, antrenör, idareci, teknik
eleman veya diğer elemanların ülkemize giriş, çıkışlarında gerekli tedbirleri
almak veya aldırmak.
b) Oyunların süresi ile bağlı kalmak ve
kanunlara aykırı olmamak şartıyla her türlü talimat ve yönergeleri hazırlayarak
İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun onayına sunmak ve
uygulanmasını ilgili kurum ve kuruluşlardan talep etmek.
c) Oyunlarla ilgili olarak kamu kurum ve
kuruluşlarınca yapılan işlemleri koordine etmek.
d) Gerektiğinde bu Kanun hükümlerine
aykırı olmamak üzere birim ve komisyonlar kurmak.
e) İzmir Universinde Oyunları Hazırlık ve
Düzenleme Kurulu tarafından verilecek diğer görevleri yapmak ve yetkileri
kullanmak.
İcra Kurulunun görev ve yetkileri
şunlardır:
a) Oyunlar ile ilgili olarak her türlü iş
ve işlemleri yapmak, yaptırmak, mal ve hizmetleri satın almak ve kiralamak.
b) Bakanlıklar ve kamu kurum ve
kuruluşlarıyla gerekli tüm yazışmaları yapmak, gerektiğinde bu kurum ve
kuruluşlardan geçici olarak personel görevlendirilmesini ve Oyunlar için
gerekli olan her türlü malzemenin teminini sağlamak veya satın almalarını
istemek.
c) Oyunların organizasyonu için gerekli
olan her türlü yerli ve yabancı personeli özel hukuk hükümlerine göre istihdam
etmek ve ücretlerini tesbit etmek.
d) İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve
Düzenleme Kurulu tarafından verilecek diğer görevleri yapmak ve yetkileri
kullanmak.
Üçüncü fıkranın (b) bendine göre
görevlendirilecek geçici personelin aylık, ödenek, her türlü zam ve
tazminatları ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenir.
Bunlara bu Kanun çerçevesinde yerine getirecekleri görevler nedeniyle (15000)
gösterge sayısının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarı
geçmemek üzere İcra Kurulunca belirlenen miktarda aylık ek ödeme yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Gelirler
MADDE 7. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun gelirleri şunlardır:
a) Konsolide bütçeden ayrılacak ödenek.
b) İzmir Büyükşehir Belediyesinin tasdik
edilen bütçesinden % 1 oranında aktarılacak pay.
c) Oyunların düzenlenmesi ile ilgili her
türlü naklen yayın, reklam ve sponsorluk gelirleri.
d) Gerçek ve tüzel kişilerden alınacak
nakdi ve ayni bağış ve yardımlar,
e) Diğer gelirler.
Bu Kanun kapsamındaki iş, işlem ve
harcamalar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tâbidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları Yasası Tasarısının 7 nci maddesiyle ilgili
Grubum adına söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum; ama, sözlerime
başlarken bir üzüntümü de belirtmek isterim.
Sevgili Başkan, sayın milletvekilleri;
İzmir'le ilgili çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. İzmir'i, Türkiye'yi çok
yakından ilgilendiren, özellikle İzmir'i çok yakından ilgilendiren bir tasarıyı
görüşüyoruz; ama, AKP'nin 8 İzmir milletvekilinden hiçbirisi salonda yok.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Mehmet Bey
burada.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, İzmir'i bu
kadar yakından ilgilendiren bir tasarı görüşülüyor da, AKP'nin İzmir
milletvekillerinden hiçbirisi bu salonda bulunmuyorsa, bunu İzmirlilere şikâyet
ediyorum, çok yanlış bir davranış içerisindeler.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Mehmet Bey
burada.
AHMET ERSİN (Devamla) - Sevgili
milletvekilleri, tasarının 7 nci maddesinde, bu oyunlarla ilgili bütçe
gelirleri düzenlenmiş. Şimdi, burada belirli olan, net olan sadece belediyenin
katkısı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin onaylanan bütçesinin yüzde 1'i, bir pay
olarak bu oyunlar için ayrılmış. Sözüm ona, tasarının ilgili maddesinde
konsolide bütçeden ayrılacak bir pay var; ama, bu payın ne oranı, ne de miktarı
belli. Dolayısıyla, bunu bir eksiklik olarak görüyorum. Yani, belediye
bütçesinden ayrılacak olan yüzde 1 pay belliyken, hükümetin, konsolide bütçeden
ne kadar katkı koyacağını sonraya bırakmış olması bir eksiklik olarak
görülüyor.
Ayrıca, İzmir Belediyesi, bu oyunlarla
ilgili olarak uzun süreden beri çalışmalar yapıyor, harcamalar yapıyor. Peki,
bu yüzde 1'lik kesinti, bu tasarı yürürlüğe girdikten sonra mı başlayacak,
yoksa bugüne kadar yapılan harcamalar mahsup mu edilecek? Bu konunun da
açıklığa kavuşması gerekir diye düşünüyorum.
Yine, bu oyunlarla ilgili
"gelirler" hanesinde, naklen yayın, reklam, sponsorluk ve bağışlardan
söz ediliyor. Sayın milletvekilleri, bunlar beklenen katkılar; yani, olması
düşünülen, gerçekleşmesi düşünülen katkılar. Biliyorsunuz ki, Türkiye bütçesi
de hazırlanırken bazı gelirlerin hesabı yapılıyor, olması mümkün gelirlerin
hesabı yapılıyor; ama, eğer bu gelirler sağlanamazsa hükümet, ürettiği mal ve
hizmetlere ha babam zam yaparak bu açığı kapatmaya çalışıyor. Şimdi, burada
kaynak olarak gösterilen naklen yayın, reklam, sponsorluk ve bağışlar eğer
beklenen düzeyde olmazsa o zaman ne yapılacak; yani, İzmir'in, İzmirlilerin
üzerine yeni yükler mi bindirilecek, onu merak ediyorum.
Şimdi, Sayın Bakanı çok dikkatli bir
şekilde dinledim. Benden önceki arkadaşlarım da söz ettiler; ama, ben de
bahsedeyim; diyor ki: Belediye Başkanı kendilerinden hükümetle ilişkileri
düzenleyecek olan bir koordinatör talebinde bulunmuş ve Sayın Bakan da,
düşünmüş, taşınmış ve Taha Aksoy Beyi -kişiliğine, şahsına bir sözüm yok- tayin
etmiş. Şimdi, Sayın Bakan, düşünüp taşınıp bunu yaptığına göre, acaba
düşünmeden taşınmadan birini atıyor olsaydı ne yapacaktı?!
Sayın milletvekilleri, İzmir'de ve
Türkiye'de bu görevi hakkıyla yapabilecek, kuşkusuz, yüzlerce, belki binlerce
kişi var; ama, Sayın Bakan, İzmir'de, bula bula ve düşüne taşına, geçen 28 Mart
seçimlerinde büyükşehir belediye başkanlığına aday olan birisini buluyor, hem
de düşüne taşına buluyor. Sayın Bakanda -iki yıldan beri görevdeymiş Sayın
Bakan- kusura bakmasınlar, biraz yorgunluk belirtileri var; çünkü, Sayın Bakan
hep düşünüp taşınıyor, şike konusunda da düşünüp taşınıyor, mafya konusunda da,
spordaki, futboldaki mafyalaşmayla ilgili de düşünüp taşınıyor, aylardan beri
düşünüp taşınıyor; ama, bir sonuç ortaya çıkaramıyor.
Bakın, televizyonlarda -bunu bana da
söyledi şurada sorduğum zaman dedi ki: "Bu süper lig tamamlansın, ondan
sonra bu konuları ele alacağız.". Süper lig tamamlandı, bu sefer
"federasyon seçimleri tamamlansın ele alacağız bu şike ve mafyalaşmayı"
dedi. Televizyonda izledim "onbeş gün içinde ele alacağız" dedi.
Geçtiğimiz günlerde, yine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında
"onbeş gün içinde komisyonu kuracağız" diyor. Yani, Sayın Bakan
düşünmeye taşınmaya devam ediyor, ama, ortada bir sonuç yok.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, bu
yasa, çok geç kalmış bir yasa ve Sayın Bakan da düşünüp taşınıp, 28 Martta
AKP'nin belediye başkan adayı olan kişiyi koordinatör olarak atarken, aslında,
bu sıkışıklığı bahane etti, bu sıkışıklıktan yararlandı, belediye başkanına
kabul ettirdi bir ölçüde. Acaba -ben şimdi merak ediyorum- Sayın Bakan belediye
başkanına "bunu kabul etmezsen yasayı çıkarmam, yardımları da yapmam"
diye bir söz söyledi mi; ki, komisyonda söylemiş, üstü kapalı bir şekilde de
olsa söylemiş.
Şimdi, Sayın Bakanın, hükümetin bu
koordinatör konusunda, düşüne taşına atadıkları koordinatör konusunda
söyleyeceği fazla bir şey yok, olmaması lazım "hata ettik" demeleri
lazım "siyaset yaptık" demeleri lazım. İzmir'de yapılacak olan bu olimpiyatlar
için "siyasî ikbal peşinde koştuk, İzmir'i teslim almanın ilk adımını
atmaya başladık" diye söyleselerdi daha mertçe olurdu, sanıyorum, sonuçla
daha da uyumlu olurdu.
Dolayısıyla, her şeye rağmen, bu yasanın
İzmir için, Türkiye için hayırlı olmasını diliyorum ve İzmir'de yapılacak olan
olimpiyatların Türkiye'nin yüzakı olacak biçimde sonuçlanmasını diliyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür Ediyorum Sayın Ersin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz, yerimden bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN -Sayın Bakanın yerinden bir
açıklama talebi var.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Aslında, Sayın Ersin'in, bir İzmir Milletvekili
olarak bana teşekkür etmesini beklerdim; çünkü, İzmir Büyükşehir Belediyesinin
böylesine ciddî bir organizasyonuna yardımcı olmaya çalışıyorum ve üstelik, bu
tasarı, bu organizasyonun başına getiriyor beni, birlikte çalışacağız. Alayvarî
birtakım cümlelerle burada konuşmuş olmasını son derece yadırgadığımı ifade
etmek istiyorum.
Futbolda şiddet, futbolda şike konusunda
bir komisyon kurulmasının benim tarafımdan geciktirildiğini ifade etti. O komisyonu
ben kurmam ki Sayın Ersin, Parlamento kurar. Araştırma önergeleri verirsiniz...
AHMET ERSİN (İzmir) - Önergeler verildi
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Verildi; ben ne dedim?
AHMET ERSİN (İzmir) - Siz de, bana, altı
ay önce "kuracağım" diye söz verdiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben kurmam; ben Meclis değilim ki.
AHMET ERSİN (İzmir) - "Yardımcı
olacağım" dediniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisi kurar buradaki araştırma
komisyonunu.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç öyle bir şey
söylemediniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siz önerge vermişsiniz; en sonunda -benim aldığım
bilgiye göre- AK Parti Grubu da aynı doğrultuda bir önerge verdi. Bayramdan
sonraki ilk denetim gününde bu araştırma önergeleri Parlamentoda
birleştirilerek görüşülür, bir komisyon kurulur ve bu olayların üstüne, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, bu komisyon marifetiyle gider.
Aslında, benim Bakanlığımla
ilişkilendirilmiş olan bir federasyonun, Futbol Federasyonunun veya sporun bazı
işlemlerinin denetlenmesi hükümetlerin işine gelmeyebilir; ama, ben
destekliyorum; yani, kurulsun istiyorum, bunların üstüne gidilsin istiyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) - Altı aydan beri
orada bekliyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu tavır dahi teşekkür edilecek, takdir edilecek
bir davranıştır. Hükümetler denetimden kaçar, biz kaçmıyoruz; denetleyelim,
hepimiz birlikte üstüne gidelim diyoruz. Sayın Ersin, çok talihsiz bir açıklama
yaptı, çok üzgünüm.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç de değil, tam
cuk oturdu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz yardımcı olmaya çalışıyoruz size. Yardımcı
olmak isteyenlere, bana göre sadece teşekkür edilir, alayvarî konuşulmaz.
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Şimdi, 7 nci madde üzerindeki görüşmeleri
tamamlamış bulunuyoruz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Hizmet zorunluluğu
MADDE 8. - Bütün kamu kurum ve kuruluşları
Oyunların hazırlık ve düzenleme çalışmaları sırasında İzmir Universiade
Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Organizasyon Komitesi ve İcra Kurulunun
taleplerini öncelikle karşılar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz önce kürsüde
konuşan İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu, konuşması sırasında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ali Topuz tarafından, Gruba
hitaben "doğru dürüst adamları çıkarın buraya" gibi bir ifade
kullandığını; dolayısıyla, hem Gruba hem şahsına karşı uygun olmayan bir üslup
kullandığını ifade ederek, kendisinin sözünü geri alması talebinde -yazılı-
bulunmuştur, ancak, ben, zabıtları istetiyorum, eğer böyle bir şey varsa, Sayın
Başkana bu konuyu ifade edeceğiz. Şu anda, zabıtlar gelmeden bu talep üzerinde
herhangi bir işlem yapamıyorum.
Sayın milletvekilleri, saat 18.30'da
tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.22
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.30
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
678 sıra sayılı tasarı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S.
Sayısı: 678)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.
Tasarının 9 uncu maddesini okutacağım;
ancak, oturumu kapatmadan önce Genel Kurula arz ettiğim gibi, Sayın
Tekelioğlu'nun bir talebi vardı. Sayın Başkanımız da o anda Genel Kurulda
yoktu.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben arka
taraftaydım, duymadım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Başkanım, zaptı getirttim,
size de verebilirim. İtiraz ettiği husus şu: Aranızda geçen bu karşılıklı
konuşmadan sonra, siz "şuraya doğru dürüst bir sözcü çıkarsanıza
Allahaşkına" diyorsunuz; bu da, tabiî, Sayın Tekelioğlu için şık olmuyor.
Bu konuda sizden bir açıklama rica ediyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Buradan, yerimden
yapabilir miyim?
BAŞKAN - Tabiî.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, bu
olaydan üzüntü duyuyorum gerçekten. Ben, hiçbir arkadaşımızı incitmek için, o
amacı güderek bir söz söylemek istemem. Eğer, söylediğim söz biraz amacının
ötesinde anlamlar taşıyorsa, tabiî ki, o arkadaşımdan özür dilerim, öyle bir
maksadım yoktu.
Benim söylemek istediğim şuydu: Sayın
konuşmacı, benim konuşmama atıfta bulunarak bir değerlendirme yapıyordu ve
benim söylediğimi bana göre çok farklı bir şekilde yorumluyordu. O nedenle
"doğru konuşan, dürüstçe konuşmaları nakleden bir sözcü çıkarın"
anlamında söyledim. Yoksa, kendisinin niteliğini belirtmeye dönük olarak bir
tarif yapmadım; ama, öyle anlaşılmış olması da mümkündür. O nedenle, zabıttan
da çıkarılmasının uygun olacağını düşünüyorum.
Bu fırsatı verdiğiniz için de teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.
Zaten, Sayın Başkanım, sizin engin
tecrübenizden de beklediğimiz buydu. Çok teşekkür ederim. Parlamentomuz için de
güzel bir örnek.
9 uncu maddeyi okutuyorum.
Kurulun tasfiyesi
MADDE 9. - İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, tasfiye işlemlerini Oyunların kapanış töreninden
sonra en geç altı ay içinde tamamlar. Ödeneklerden ve gelirlerden artan meblağ
tasfiyeyi müteakip İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne irad kaydedilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.(CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ülkü, süreniz 10 dakika; süreyi iyi
kullanırsanız memnun olurum.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 10 Kasım 2004, Mustafa Kemal Atatürk'ün
ölümünün 66 ncı yıldönümü; O'nu saygıyla anıyor ve önünde eğiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, 678 sıra sayılı İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 9
uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Arkadaşlar, önce "üniversiade"
nedir, onun bir açıklamasının yapılması lazım diye düşündüm.
"Universiade" kelimesi, üniversite oyunları demek, ama, bunun
"üniversite" ve "olimpiyat" kelimelerinin birleşmesinden
oluştuğunu bilmemiz gerekir, en azından tutanaklara geçmesi açısından.
Universiade, birçok spor dalını bir araya
getiren bir kültür ve spor festivali olması nedeniyle, dünyanın en önemli spor
etkinliklerinden biridir. Her iki yılda bir farklı kentte düzenlenen bu
oyunlar, yaz ve kış oyunları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Yaz oyunlarındaki
müsabakalardan zorunlu olanlar, evsahibi kentin seçeceği isteğe bağlı en fazla
3 spor dalında yapılmaktadır; ama, 10 branşta yapılması zorunluluğu vardır.
Sayarsak, atletizm, basketbol, eskrim, futbol, yüzme vesaire gibi...
Kış oyunlarında da zorunlu en az 6 dal
seçilmektedir. Bu zorunlu dallar, oldukça disiplinli olan, paten, kuzey
disiplini, alt disiplini, buz hokeyi ve hız pateni gibi oyunlardır.
Universiade'a katılma şartları: Üniversite
oyunları ve şampiyonalara üniversite veya dengi yüksekokul öğrencisi olan 17-28
yaş arasındaki tüm atletler katılabilir. FISU'ya üyeliği bulunan her birlik,
takım veya bireysel sporlar için başvuruda bulunabilir. Olimpiyatlara katılan
ülkeler ve ilgili uluslararası spor federasyonuna üyeliği bulunan ulusal
federasyonların başvuruları da kabul edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, ünlü tarihçi
Heredot'un en yüce gök kubbe altında ve dünyanın en güzel ikliminde kurulduğunu
belirttiği İzmirimiz, milattan önce 3 000 yıllarında, bugünkü Bayraklı
yakınlarında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur; o günden bu yana da
uygarlıkların beşiğidir ve uygarlıklara analık yapmaktadır.
İzmir, konumu ve güzelliği nedeniyle tarihte
birçok devlet ve uygarlığın gözbebeği olmuş, birçok kere de işgal edilmiştir.
1081 yılında Selçukluların Şehri fethetmesiyle Türklerin eline geçmiştir. 1426
yılından itibaren beşyüz yıl Osmanlı idaresinde bulunan İzmir, her zaman, her
devirde çevresinin merkezi olma özelliğini korumuş, uluslararası ticaretin
merkezlerinden biri olarak da, her zaman, ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi
olmuştur.
İzmir ve çevresi, uzun tarih boyunca,
elverişli konumu, uygun iklimi, geniş ve verimli tarım toprakları, körfezi ve
korunaklı limanıyla, büyük uygarlıkların yaşadığı bir yer olmuştur. Saldırılar,
hastalıklar, doğal afetler ve daha nice zorluklardan sonra bugünlerdeki haline
gelen güzel İzmirimiz, ılıman Akdeniz iklimiyle de, her zaman, tüm spor
çeşitlerinin gözdesi olmuştur.
Bilindiği gibi, 1971 yılında, Akdeniz
Oyunları, yaklaşık 14 ülkenin katılımıyla, o günlerde, rahmetli Turgut
Atakol'un koordinatörlüğünde yapılmış ve ülkemizin yüzakı olan bir şekilde de
sonuçlandırılmıştır.
Bugün, burada, yine bir sınava tabi
tutuyoruz ve çıkaracağımız bu yasayla, bizler, önümüzdeki yaz yapılacak olan bu
olimpiyatlara, bu üniversite oyunlarına hazırlanıyoruz.
Kısa adı FISU olan Uluslararası Üniversite
Sporları Federasyonu ile İzmir Belediyesi arasında yapılan anlaşmalar
gereğince, 2005 yılında 23 üncüsü yapılacak olan dünya üniversitelerarası spor
oyunlarını takip eden günlerde, oluşturulmuş kurulun tasfiyesi gündeme
gelmektedir. Benim de söz almam bu nedenledir.
Kamuda çeşitli alanlarda ve hatta
şirketlerde, mahsuplaşmanın ne kadar zor, ne kadar anlaşılmaz ve ne kadar
ayrıntılı olduğunu bilen birisi olarak, kurulun tasfiyesinin, yasa tasarısında
yazdığı gibi, altı ay gibi kısa bir sürede olmasını imkânsız buluyorum. Bu
oyunların en son yapıldığı Güney Kore'de bu uygulamanın bir yıldan fazla bir
zamanda gerçekleştiğini de öğrenmiş bulunuyorum. O nedenle, tasfiye
işlemlerinin, tasarıda öngörüldüğü gibi, altı aylık bir süreyi kapsaması yerine
bir yıla çıkarılması yerinde olacak, hatta kaçınılmaz olacaktır diye
düşünüyorum.
İkinci konu da, tasfiye işlemlerinde artan
meblağların müteakip zaman diliminde İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne irat
kaydedilmesi olayıdır. Bu da bizce doğru bir işlem değildir; zira, çok ciddî
alım işleri gerçekleşecektir. Büyük çoğunluğunu sportif malzemelerin
oluşturacağı bu alımların ve bunların dağıtımının, kadrosunun yetersiz oluşu,
devlet memurlarının çalışma koşulları gibi nedenlerle, Gençlik ve Spor İl
Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilebileceğini düşünemiyoruz. Oysa, konunun
âdeta üstlenicisi ve organizasyonun başı olan ve 12 000 kişilik çalışma ordusu
bulunan bir kurum olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi kadrolarıyla bu
konunun üstesinden rahatlıkla gelebilir.
Kaldı ki -demin arkadaşlarımızdan
birisinin "neden kamu neden özel" diye tartışma açmaya çalıştığı bir
konudan da sizlere biraz bahsetmek istiyorum- sizler, yani AKP Grubu,
özelleştirmenin amansız savunucularısınız; hatta kuralsız savunucularısınız
diyebilirim. Hatta, Maliye Bakanımızın dediği gibi, bazı konularda öylesine
cüretkâr bir tavır takınmaktasınız ki "babalar gibi satanlar" olarak,
zaman zaman gazete sütunlarına da geçmektesiniz. Şimdi, kamu eliyle yapmayı pek
içinize sindiremediğiniz bir konuda, neden büyükşehir belediyesinin işlerini ve
amacını taşan bir şekilde çok fazla müdahaleci oluyorsunuz, anlamak mümkün
değil.
Belediye Başkanımızın -yani, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun- centilmence davranıp, 2004
seçimlerindeki büyükşehir adayınızı organizasyonun içerisine -ister Bakan
önersin ister kendisi tarafından kabul edilsin, fark etmez- alması büyük bir
jest olarak nitelendirilmelidir. Bunun dışında, müdahaleci olunması, hem
çokbaşlılık yaratacak hem de sahibinin belli olmadığı bir organizasyona
dönüşecektir.
Bütün bunlardan arınmak için, parayı
verenin düdüğü çaldığı değil, yüzümüzün akıyla çıkabileceğimiz, sadece
hakemlerin düdük çaldığı müsabakalarda tertemiz bir sonuç almayı ve bu sonuca
ülke olarak hep beraber ortak olmayı başarabilmenin mutluluğunu yaşamalıyız. Bu
nedenlerden dolayı, tasfiye işlemlerinin süresinin uzatılması, ödeneklerden ve
gelirlerden artan meblağın, tasfiyeden sonra, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü
yerine, organizasyonun başı olan Büyükşehir Belediyesine verilmesi ve
Büyükşehir Belediyesi tarafından tasarruf edilmesi şarttır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, mikrofonu açıyorum;
toparlar mısınız.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bu görüşümüzün dikkate alınarak, bu
maddenin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz ve bu konuda vermiş olduğumuz
önergenin tarafınızdan değerlendirileceğini umuyoruz.
Bu düşüncelerimizle, sevgiler, saygılar
sunuyoruz ve başarılı bir üniversite oyunu diliyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ülkü.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Bir önerge var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 678 sıra sayılı İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 9 uncu
maddesinin aşağıda belirttiğimiz şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Ülkü Yaşar
Tüzün Hüseyin Ekmekcioğlu
İzmir Bilecik Antalya
K. Kemal Anadol Halil
Tiryaki İsmail
Özay
İzmir Kırıkkale Çanakkale
Vezir Akdemir Mustafa
Gazalcı R. Kerim Özkan
İzmir Denizli Burdur
Oğuz Oyan Bülent
Baratalı Türkân
Miçooğulları
İzmir İzmir İzmir
Nurettin
Sözen
Sivas
Kurulun Tasfiyesi
Madde 9.- İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, tasfiye işlemlerini oyunların kapanış töreninden
sonra en geç bir sene içinde tamamlar. Ödeneklerden ve gelirlerden artan meblağ
tasfiyeyi müteakip İzmir Büyükşehir Belediyesine irad kaydedilir.
BAŞKAN - Önergeye Sayın Komisyon katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeye Sayın Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, biz de katılamıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tür organizasyonun son derece zor ve
karmaşık olduğunu hepimiz biliyoruz. Sportif malzemelerin dağıtımı, ulaşım ve
benzeri pek çok konuda çok fazla sayıda personele ihtiyaç vardır. Fakat,
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün devlet memuriyeti kurallarından kaynaklanan
sorunları vardır. Ayrıca, bu tür bir organizasyona yetecek personeli yoktur.
Ancak, İzmir Büyükşehir Belediyesi hem personel hem de diğer imkânlar açısından
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne nazaran daha avantajlı konumdadır.
İkinci bir husus ise, kamuda mahsuplaşma
son derece zor ve uzun sürelidir. Böyle bir tasfiye işleminin altı ayda bitmesi
mümkün görülmemektedir. Daha önce bu tür organizasyonlara katılan ülkelerde bu
süre genellikle bir yıl olarak belirlenmiştir.
Bu ve buna benzer birçok örnek nedeni ile
daha da önemlisi bu kadar önemli bir organizasyondan başarı ile çıkmak için
tasfiye işlemlerinin uzatılması ve ödenek ve gelirlerden artan meblağın Gençlik
ve Spor İl Müdürlüğü yerine İzmir Büyükşehir Belediyesine verilmesi daha da
uygundur.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Alım, satım ve ihale işleri
MADDE 10. - Bu Kanun kapsamında İcra
Kurulunca ve bu Kurulun talebi üzerine diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca
yapılacak alım, satım ve ihale işleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832
sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tâbi değildir.
Alım, satım ve ihale işlemlerine ilişkin
usul ve esaslar, İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun
onayı ile yürürlüğe konulacak yönergelerle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulunca 7.10.2004 tarihinde
kararlaştırılan, İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor
Oyunları Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesi hakkında, CHP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 10 Kasım. Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk, ölümünün 66 ncı yıldönümünde tüm yurtta törenlerle anıldı. Ben de,
Yüce Meclisimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla anıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
alanda olduğu gibi, spor alanında da ülkemizin söz sahibi olup, bu tür
organizasyonları tertiplemesi ve özellikle de bu spor oyunları gibi sosyal
faaliyetler, gerek ekonomik anlamda ve gerekse ülkeler arasında sorunları
hafifletip barış ve iyi niyetli kaynaşmaya zemin hazırlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
nedenle, 23 üncü Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunlarının 2005 yılında İzmir
İlimizde yapılması, çok sevindirici bir sosyal faaliyettir. Bu organizasyonun
bir bütünlük içinde yapılması için kamu kurum ve kuruluşlarının yüksek düzeyde
işbirliğini gerektiren bu oyunların, çağdaş anlamda, Uluslararası Üniversite
Sporları Federasyonunun kurallarına uygun olarak düzenlenmesi ve başarıyla
gerçekleştirilmesi, ülkemizi, gerek turizm ve gerekse kültürel alanda dünyaya
olumlu bir şekilde tanıtacaktır. Ayrıca, tertiplenecek bu spor oyunları,
ülkemizin prestiji açısından büyük önem arz etmektedir. Bu açıdan, görevli
kurum ve kuruluşlarının yapacakları iş ve işlemleri çağdaş bir ülkeye yakışır
bir şekilde titizlikle takip etmeleri şarttır. Ancak, ilgili kanun tasarısının
10 uncu maddesi kapsamında, ilgili spor organizasyonları için ihtiyaç duyulan
"alım, satım ve ihale işleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832
sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tabi değildir" şeklinde belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanaatimce, bu maddenin bu şekilde düzenlenmesinin amacı, zamanın darlığından
olsa gerek; ancak, bana göre, zamanın böyle kısaltılması sanki bilinçli
yapılmıştır. Normal koşullarda yapılan ihalelerde bazı kesimlere menfaat
sağlayamama düşüncesiyle böyle büyük bir organizasyonun kısa bir zamana denk
getirilmesi ve yetkinin ihale komisyonuna verilmesi düşündürücüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şunu gözardı etmemeliyiz; komisyon üyeleri, Meclis gündemimizi işgal eden eski
bakanların Yüce Divana sevk edilmesi konumuna düşürülmemelidir. İhale
komisyonunda görev alan üyeler sıkıntı yaşamamalıdır. Onun için, yetkili
komisyonun üzerinde, bir inceleme kurulunun oluşturulması şarttır. Ülkemizde bu
tür büyük organizasyonların sağlıklı yapılabilmesi için, bir otokontrol
sisteminin uygulanması gereklidir.
Her ne kadar, maddenin ikinci fıkrasında
"alım, satım ve ihale işlemlerine ilişkin usul ve esaslar, İzmir
Universiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun onayı ile yürürlüğe
konulacak talimatlarla belirlenir" şeklinde belirtilmiş ise de, bu
görevleri yürüten şahısların zan altında kalmamaları için, gerek ilgili ilin
ita amiri sıfatında bulunan sayın valinin ve gerekse birinci derecede görev
alan kurul başkanlarının kontrolünde bir denetim mekanizmasının kurulması
gereklidir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizden önceki konuşmacı Sayın İsmail Katmerci arkadaşıma bir yanıt vermek
istiyorum. Sayın İsmail Katmerci arkadaşımız diyordu ki "biz, çok güzel
işler yapıyoruz, çok güzel projeler gerçekleştiriyoruz; ama, sizler, bir gün
bize teşekkür dahi etmediniz ve de etmeyi hiç uygun görmediniz." Ben, şu
anda, burada, sayın arkadaşıma sormak istiyorum: Peki, acaba, İzmir'e
karayollarıyla mı gidiyor; yoksa, havayollarıyla mı gidiyor? Ben eminim ki,
Sayın Katmerci, havayollarıyla gidiyor; çünkü, karayollarıyla gitmiş olsaydı,
otoyolun ne şekilde olduğunu görmüş olacaktı. İki yıldır gelip gidiyorum;
otoyolda, hâlâ daha, aynı şekilde, hiçbir artış katedilmemektedir. Peki, ben bu
olumsuz projeleri gördüğümde hangi bakana teşekkür edeyim?! Sayın Bayındırlık
ve İskân Bakanına teşekkür etmem mi gerekli diye düşünüyorum!
Diğer bir projemiz -birbuçuk yıl öncesinde
sözlü soru önergesi vermekle beraber- İzmir'in çevre yolu; hâlâ daha, bugüne
kadar yapılmamıştır. Bornova, Karşıyaka ve Çiğli bölgesini birbirine bağlayan
projenin 24 kilometrelik kısmında henüz daha bir çivi çakılmamıştır. Peki,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu proje ne zaman bitecektir? Peki, bitmiş
olsaydı; acaba, Sayın Bakana teşekkür etmeyecek miydik?! Ama, maalesef,
göremiyoruz. Sayın Millî Eğitim Bakanına mı teşekkür edelim, Sayın Millî Eğitim
Bakanı çok iyi biliyor ki, İzmir'de iki kademeli, tek ve çift sistemli eğitim
görülmektedir. Ülkemizde olduğu gibi, İzmir bölgesinde de okullarımız,
sınıflarımız yetersizdir. Sayın Millî Eğitim Bakanlığı bu konuyla ilgili bir
çalışma mı yürüttü?! Yıllık 100 000 kişi göç alan İzmir şehrimizin millî eğitim
sorununu mu çözdü?! Yoksa, Sağlık Bakanlığı sağlık konularını mı çözdü?!
Hastane kapılarında sabahları rehin kalan hastalarımızın sorunlarını mı çözdü?!
Daha bugün bir hastayla ilgilendik; özürlü bir hasta, hastaneye gidip rapor
dahi alamıyor. Sağ olsun AKP Milletvekili Tevfik Ensari arkadaşımızın -kardesi
Karşıyaka'daki devlet hastanesinde Başhekim Yardımcısıdır- kendisiyle görüştüm
"150 000 000 lira ödeyecek ki, ancak alabilir" diyor. Peki, bu hasta
nereden getirecek 150 000 000'u, parası yoksa?! Sayın Sağlık Bakanları bunları
mı çözdü?!
Sorunlar o kadar çoktur ki, hangisine
değineceğimi bilemiyorum. Biraz önce, aileden sorumlu Devlet Bakanımız burada
idi; acaba Sayın Bakan, İzmirimizde sokak çocuklarının sorunlarını mı çözdü,
çözebildiler mi?! Çözmüş olsalardı teşekkür etmeyecek miydik; tabiî ki
edecektik veya Tarım Bakanı, Menderes Havzasındaki ve Bakırçay Havzasındaki
işçilerimizin, köylülerimizin, esnafımızın sorunlarını mı çözdü?! Tarlada pamuk
yakan vatandaşlarımızın sorunlarını çözmediği müddetçe nasıl teşekkür
edeceğiz?! Biz teşekkür etsek de, onlar teşekkür edecekler mi acaba?! Sadece
bizim teşekkürlerimizle yetinilirse, biz teşekkür edelim size, memnun
olursanız. Bununla beraber, sorunlar o kadar çoktur ki, hangi birisine değinsek
saatlerce zaman yetmeyecektir diye düşünüyorum.
Onun için, bana göre, teşekkür etmeyi tek
hak eden, Sayın Başbakandır. Niye diyeceksiniz, Sayın Başbakan bu işi güzel
yapıyor, ticareti güzel yapıyor, en azından bize bir araba kazandırdı
pazarlıkta; sizi kutluyorum!..
Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
10 uncu maddeyle ilgili görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 3.6.1949 tarihli ve 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 34. - İzmir Universiade
Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış
ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının tamamı kurum kazancının tespitinde
hasılattan gider olarak indirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 31.12.1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 66. - İzmir Universiade
Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış
ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının tamamı yıllık beyanname ile
bildirilecek gelirlerden indirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - 1.7.1964 tarihli ve 488 sayılı
Damga Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3. - 2005 yılında İzmir
Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak
yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işleri ile bu
işlemlerle ilgili düzenlenen kâğıtlar Damga Vergisinden müstesnadır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14. - 25.10.1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 22. - 2005 yılında
İzmir Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili
olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işleri
Katma Değer Vergisinden müstesnadır."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İzmir Kentinde Yapılacak
Dünya 23 üncü Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının 14 üncü
maddesi ile Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 22 nci maddesindeki
"kiralama" ibaresinden sonra gelmek üzere "yapım"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nükhet Hotar Göksel Serpil
Yıldız Fatma
Şahin
İzmir İzmir Gaziantep
Gülseren Topuz Mehmet
Tekelioğlu
İstanbul İzmir
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK ve SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Oyunlar için yapılacak inşaat ve büyük
onarımlarda KDV'den müstesna edilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 14 üncü maddeyi, kabul edilen
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - 4.1.2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7. - 2005 yılında İzmir
Kentinde yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak
İcra Kurulunca ve bu Kurulun talebi üzerine diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca
yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve
ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu Kanun hükümlerinden
müstesnadır."
BAŞKAN - 15 inci madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanun kapsamında
gerçekleştirilecek oyunlara yönelik olarak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe
kadar mevcut Organizasyon Komitesi tarafından gerçekleştirilmiş tüm işlemler ve
ileriye yönelik taahhütler, her türlü hak ve yükümlülükleriyle birlikte ve
başka bir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden İzmir Universiade Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kurulu tüzel kişiliğine devredilmiş sayılır. Bu suretle,
Organizasyon Komitesinin yerini İzmir Universiade Oyunları Hazırlık ve
Düzenleme Kurulu alır.
Bu devir ve yerini alma işlemleri, katma
değer vergisi dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
16.7.2004 tarihli ve 5228 sayılı Kanunun
geçici 4 üncü maddesinde Organizasyon Komitesine yapılan atıflar, İzmir
Üniversiade Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İzmir Kentinde Yapılacak
Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları Kanunu Tasarısının geçici 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasının "bu devir ve yerini alma işlemleri ile
organizasyonla ilgili olarak yapılacak her türlü giderler KDV dahil her türlü
vergi, resim ve harçtan muaftır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nükhet Hotar Göksel Gülseren
Topuz Mehmet Tekelioğlu
İzmir İstanbul İzmir
Fatma Şahin Serpil
Yıldız
Gaziantep İzmir
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkanım, takdire
bırakıyoruz; ancak, getirilen metinde "her türlü" ifadesi iki defa
geçiyor aynı cümle içinde; birincisi çizilebilir diye düşünüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim. Sayın Komisyon Başkanımızın
görüşüne ben de katılıyorum. Tashih gerekir efendim.
BAŞKAN - O konu tam anlaşılmadı; onu bir
daha açıklar mısınız efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İzin verin efendim.
Cümle şöyle: "Bu devir ve yerine alma
işlemleri ile organizasyonla ilgili olarak yapılacak her türlü giderler, KDV
dahil her türlü vergi..." Aynı cümle içinde iki tane "her türlü"
ibaresi geçiyor.
BAŞKAN - Mükerrer "her türlü"
ibaresi çıkarılmak şartıyla.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, çıkmalı; onu söylemek istemiştim.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Birincisinin çıkması daha uygun
olur.
BAŞKAN - İlkini çıkarıyoruz. Tamam, cümle
düzeltildi.
Sayın milletvekilleri, şimdi önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Organizasyonla ilgili harcamaların KDV
dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, geçici 1 inci maddeyi kabul edilen
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - İzmir Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunlarını (Universiade) izlemek üzere Devlete bağlı
bütün üniversitelerden ve vakıf üniversitelerinden yarışma ile her alan için birer
temsilci seçilir. Seçilen bu temsilciler en az iki ay önce İcra Kuruluna
bildirilir. İzlemeye gelen üniversite temsilcileri İzmir'deki Devlet
üniversitelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında barındırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 678
sıra sayılı tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım;
tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
66 ncı ölüm yıldönümünde saygıyla
andığımız Büyük Atatürk, ülkenin geleceğini gençliğe bırakmıştır. Dünyada,
gençliğe bu denli güvenmiş, ülkesinin geleceğini ona bırakmış başka bir siyasî
önder var mı, bilmiyorum.
Atatürk, gençliğin, bedenen sağlıklı ve
özgür bir ortamda yetişmesini, çağdaş bir eğitim almasını öngörmüştü. Ne yazık
ki, çocuklarımıza, gençlerimize, onun özlediği anlamda nitelikli bir eğitimi
her aşamada sunamıyoruz. Özellikle üniversite gençlerinin de birçok sorunu var.
Konuştuğumuz tasarı, dünya
üniversitelerarası spor oyunlarıyla ilgili. Bunun ülkemizde yapılacak olması,
gerçekten, ülkeyi tanıtma açısından, gençlerin kendilerini kanıtlaması ve
göstermesi açısından büyük bir fırsat. O yüzden, böyle bir organizasyonu
düşünen, bugüne değin emeği geçen ve bundan sonra geçecek olanları kutluyoruz.
Gerçekten, bu spor oyunları nedeniyle, bu
organizasyon nedeniyle, yalnızca İzmir İlimize dünyanın çeşitli yerlerinden
gelen yarışmacılar, göstericiler değil, İzmir üniversiteleri değil -bu geçici
maddeyi komisyonda önerirken- Türkiye'nin bütün üniversitelerinde bu
organizasyon için bir hazırlık yapılsın, yani, yasa çıkar çıkmaz, tasarı
yasalaşır yasalaşmaz, üniversiteler de kendi okullarında her alanla ilgili
yarışmayla birer temsilci seçilsin -devlet üniversitelerinden ve vakıf
üniversitelerinden- yani, 77 üniversite, şimdiden bunun coşkusunu duysun ve
aralarında yarışmayla temsilcileri seçsin istedik. Bu, bir bakıma, katılımcı
bir anlayıştır.
Gerçekten, bu tasarıya, gerek komisyonda
gerekse Genel Kurulda çok değerli arkadaşlarımın büyük katkıları olmuştur.
Sayın Bakan da ve Komisyon Başkanı da bu olumlu önerileri kabul etmiştir; bir
bakıma da, üniversite gençliğini doğrudan ilgilendirdiği için gençliğin
katılımının olması gerekir. Bu geçici ek maddeyi, önerirken, Türkiye'nin bütün
üniversitelerinde bu iş için hemen bir hazırlığa girilmesi ve temsilcilerin
seçilmesi, bu temsilcilerin İcra Kuruluna bildirilerek onların orada
ağırlanmasını istedik. Temsilcilerin yalnızca gözlemci olarak orada olayları
izlemek değil, üniversitelerine döndükleri zaman, bu kültür alışverişini, bu
spor oyunlarını, orada gördüklerini, edindikleri izlenimlerini bütün
üniversitelere aktarmalarını diliyoruz.
O yüzden, bu geçici maddeyi komisyonda da
kabul ederek bir madde haline getirdiklerinden, komisyondaki bütün arkadaşlara
da teşekkür ediyorum, sizlere de teşekkür ediyorum ve şimdiden bu
organizasyonun ülkemize ve insanlığa yararlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Geçici 2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 16. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etme-yenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 17. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün önemli bir yasanın, biraz
sonra, oylayıp kabul etmek üzere müzakerelerini tamamlamış bulunuyoruz.
Bugün, bu anlamlı günde, Atatürk'ün, Büyük
Atatürk'ün ölüm yıldönümünde, onun spora verdiği önemi vurgularcasına, böyle
bir rastlantıyı bir mutluluk sayıyorum ve yine, Büyük Ata'dan sonra bir kişiyi
daha, merhum Piriştina'yı rahmetle anıyorum. Onun anısının da bizimle beraber
olduğuna inanıyorum; çünkü, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçtikten sonra hedefe biraz daha yaklaşacağız ve bu tasarıyla, Türkiye'de çok
önemli bir olimpiyat, üniversitelerarası olimpiyat gerçekleşmiş olacak.
Ben, âdetim dışında, yürütme maddesinde
şunun için söz aldım: Tasarının Meclisimize gelmesinden bu yana müzakereleri
dikkatle izledim, tartışmaları dikkatle izledim; Sayın Bakanın, hükümetin yanıtlarını
dikkatle izledim, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerini dikkatle dinledim;
çıkardığım sonuçları soğukkanlı biçimde değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, elbette, bu, dünya
çapında bir organizasyon. Böyle dünya çapında bir organizasyonun Türkiye'de ve
İzmir'de yapılması gerçekten çok önemli bir olay. Bu organizasyonun kesinlikle
başarıya ulaşması lazım. Bu organizasyonun başarısız olması, Türkiye aleyhine,
eksi yazılacak bir puan olduğu kadar, ileride, yıllardır beklediğimiz İstanbul
olimpiyatı beklentimizi de tehlikeye atacak, bizi bir rizikoya sokacaktır. O
nedenle, başarı, tüm Meclisin istediği, tüm İzmirlilerin ve tüm Türkiye'nin
beklediği bir başarıdır.
Değerli arkadaşlarım, o zaman, bu başarı
nasıl gerçekleşecek; bu başarının, elbette, hem yerel yönetimlerin, İzmir
Büyükşehir Belediyesinin hem de hükümetin işbirliğiyle gerçekleşmesi lazım.
Arkadaşlar, dünyadaki bütün olimpiyatlar,
şehirlere verilir, ülkelerin ismiyle anılmaz, şehirlerin ismiyle anılır, Tokyo
Olimpiyatı, Seul Olimpiyatı gibi. Türkiye'de de, bu olimpiyat, İzmir'de
gerçekleşecek ve İzmir Belediyesinin yönetiminde ve onun sivil hareketi olarak
bu anlamlı isim verilecek. Peki, dünyanın her yerinde bu olimpiyatlar
gerçekleşirken, acaba, olimpiyatların bütçesi, tamamen, gerçekleştiği şehrin
belediyesinin bütçesinden mi karşılanıyor; yani, tamamen, bu olimpiyatı
organize eden, düzenleyen, finansını sağlayan, şehirler mi, belediyeler mi?!
Gazetelerde okuduk, en yakın geçmişte, Atina'da bir olimpiyat gerçekleşti.
Bilmiyorum, gazete bilgisine göre konuşuyorum burada; 5 milyar doların üzerinde
bir maliyet olduğunu yazdı gazeteler. Şimdi, size soruyorum; Atina
Belediyesinin bütçesi, acaba, 5 milyar doların üzerinde mi; bu 5 milyar dolara,
Yunanistan merkezî hükümetinin katkısı hiç yok mu; elbette var; merkezî hükümetin
katkısı olmadan, bir şehir, tek başına, dünya çapında bir olimpiyatı nasıl
gerçekleştirebilir?!
O nedenle, bizi, vefasız, nankör, yapılan
yardımı reddeden biçimde tanıtan, tanıtmaya çalışan, bizi sorgulayan İzmir Milletvekili
arkadaşımın sözlerine doğrusu kırıldım, alındım. Öyle şey olur mu; elbette,
merkezî hükümetin bu katkısından dolayı, bu girişiminden dolayı, bu tasarıyı
Parlamentoya getirmesinden dolayı, kendilerine yürekten teşekkür ediyoruz
Cumhuriyet Halk Partili İzmir Milletvekilleri olarak; çünkü, olimpiyatın
gerçekleşmesini, başarıya ulaşmasını en çok biz istiyoruz; ama, şu da bilinsin;
yani, bu, bir lütuf değil; yani, merkezî hükümet buna seyirci mi kalacak?!
Merkezî hükümet, siz, muhalefet partisi olarak, burada büyükşehir belediye
başkanlığını kazandınız, ne haliniz varsa görün, başınızın çaresine bakın mı
diyecek; olur mu böyle şey; elbette demeyecek. O zaman, merkezî hükümet, bugün
yaptığı gibi, elini uzatacak, bütün katkılarını seferber edecek ve bu
olimpiyatın başarısı için işbirliği yapacağız, birlikte Türkiye'nin yüzünü
ağartmaya çalışacağız. Biz, bu olaya böyle bakıyoruz.
Şimdi, bir noktayı daha vurgulamak
istiyorum. Elbette, merkezî hükümetin, işbaşında bulunan ve bu işten sorumlu
olan Başbakan Yardımcısı ve spordan sorumlu Devlet Bakanının çabalarına
-kendisini yakından tanıyorum- uğraşına, konsantrasyonuna, kendisini bu işe
vakfetmesine hiç inançsızlığım yok, ona inanıyorum ve tartışma sırasında,
yanımıza geldi, Sayın Topuz ve bana "arkadaşlar eleştiriyor, siz de
eleştiriyorsunuz, daha kanun çıkmadı. Niye böyle hassasiyet gösteriyorsunuz"
dedi; içimi rahatlattı. Bu şu demek, burada bir anormallik var tabiî; nedir o;
yasa Meclise gelmiş, islim arkadan gelsin gibi, birtakım uygulamalar da yasa çıkmadan
yapılmış. Bu, olayların doğasından olabilir. Bunu, böyle, olmaması gereken bir
olay gibi anlatmıyorum; ama, bir gerçek var, birtakım uygulamalar var, ondan
sonra yasa gelmiş. Hükümet, bu tasarıyı, bu yasanın çıkması gerektiğini, bu
lüzumu hissetmiş, ondan getirmiş; teşekkür ettim demin; tamam; ama, tasarı,
biraz sonra Yüce Meclis tarafından kabul edilecek, Cumhurbaşkanımız
onaylayacak, Resmî Gazetede yayımlanacak ve yürürlüğe girecek.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Şahin'den istirham ediyorum; sadece dar bir particilik anlayışıyla değil, yasa
yürürlüğe girdikten sonra, uygulamalarını, muhalefetin eleştirilerini, iyi
niyetli uyarılarını dikkate alarak yaparsa, hem iktidar kazançlı çıkar hem
muhalefet kazançlı çıkar; ama, aslında, İzmir ve Türkiye kazançlı çıkar.
Spora siyaset bulaşmamalıdır. Siyasetin
gölgesi spora ve İzmir'deki olimpiyatlara asla düşmemelidir; düşerse,
başarısızlık kaçınılmazdır, düşmezse, mutlaka başarılı olacağız. Şurada hepimiz
başarı istediğimize göre, bizim iyi niyetli uyarılarımızın mutlaka dikkate
alınmasını, bu uygulamalarda buna çok dikkat edilmesini özellikle istirham
ediyorum.
Bir üzüntümü daha belirtmek istiyorum.
Herhalde, muhalefet milletvekili olarak, Sayın Başbakan Yardımcımız ve İktidar
Partisi milletvekilleri bana bunu çok görmez. Vezir Akdemir arkadaşımız biraz
önce vurguladı. Cumhuriyet Halk Partisinin bütün İzmir milletvekilleri,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi görüşülmeden evvel basın toplantısı
yaptık. Sayın Başbakana, Bayındırlık ve İskân Bakanına, Bakanlar Kuruluna ve
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımıza çağrıda bulunduk. İzmir
çevre yolunun kuzey dalı bir an evvel bitirilmedikçe, İzmir, trafik
keşmekeşinden kurtulamaz ve Altınyol'un üstündeki bu ağırlık, deprem veya
herhangi bir felaket anında akla gelmedik büyük felaketlere yol açar,
zincirleme felaketlere yol açar. Bunun için, Cumhuriyet Halk Partili Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeleri, 200 trilyon liralık ödenek artırıcı önerge verdiler;
bu önergemiz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, İktidar Partisi oylarıyla reddedildi.
İzin verin, bir İzmir Milletvekili olarak bundan duyduğum büyük üzüntüyü ifade
edeyim.
Ben, tekrar, hükümete, İzmir Büyükşehir
Belediyesine ve tüm Parlamentoya, komisyon üyelerine teşekkür ediyor; yasanın,
ülkemize ve İzmir'e hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Anadol.
17 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 4 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, İzmir
Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Üniversiade) Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 208
Kabul: 208
(x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
3.- Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (xx)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 661 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteği var.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Asırlardır önemli başarıların yanında güç
dönemlerden de geçen ülkemiz, dünyada, güçlü aile yapısıyla özel bir konumda
bulunmaktadır. Türkiye'de, aile, toplumun çekirdeğini oluşturduğu ve nesillerin
devamını sağladığı gibi, geleneksel ve tarihî değerlerin sürekliliğini de
koruyan en önemli kurumdur. Aile bireyleri arasındaki dayanışma sayesinde
ülkemizde pek çok kriz hasarsızca atlatılmış, toplumsal kargaşalar aile
bağlarının yarattığı direnç gücüyle önlenebilmiştir.
Türkiye'deki eşlerin boşanma oranı, diğer
ülkelere göre son derece düşüktür. Avrupa Birliği ülkelerinde, Almanya'da 1996
yılındaki boşanma oranı yüzde 2,14 olarak gerçekleşirken; İsveç'te yüzde 2,42;
Fransa'da 1,90; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 4,33; bizde ise yüzde 0,48
idi; 2000'de de bu oran yüzde 0,53 olmuştur.
İki yaz önce, Fransa'da, kavurucu yaz
sıcaklarının etkisiyle üç ay içerisinde 11 000'e yakın yaşlı hayatını
kaybetmiştir. Bu kimseler, tek başlarına yaşadıkları evlerde ancak ölümlerinden
sonra bulunmuşlar ve cenazelerini almaya bile gelen olmamıştır. Bu durum,
gelenek ve göreneklerinde aile büyüklerine saygı ve korumanın önemli yer aldığı
ülkemiz için korkutucu ve ürküntü verici bir örnektir.
Cumhuriyet Halk Partisi Bilim, Yönetim,
Kültür Platformu tarafından yapılan son araştırmada da, Türk toplumunun sağlam
aile yapısı üzerinde durduğu ortaya çıkmaktadır. Ailenin temeli, çekip çevireni
kadındır. Bu araştırma sonuçlarından, Türk kadınının, dünyaya açık, aile ve
çocuklarının geleceğine hassas, yaşam ve gelecekle ilgili çağdaş düşünceler
içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadınlar, Atatürk'ün kurduğu laik ve çağdaş
Türkiye Cumhuriyetinin modernleşme ideolojisine sahip çıkmaktadırlar; aynı
zamanda, değerleri, kimlikleri, bedenleri ve aile köklerinin devamı konularında
da son derece duyarlıdırlar.
Kadın olsun erkek olsun, hepimiz için,
ailemiz, hayatımızda en fazla önem verdiğimiz ve korumak için mücadele ettiğimiz
en kutsal değerimizdir. Bu önemli kurumun toplumdaki yeri, Anayasamızda da
hükme bağlanmıştır. 41 inci madde "aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatını kurar" hükmünü
içermektedir. Bu nedenlerle, Türk toplumunun temeli olan ve anayasal bir kurum
sayılan ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının
artırılmasını sağlamak için gerekli araştırmaları yapmak, bu konuda projeler
geliştirerek uygulamaya konulmasını sağlamak, aileyle ilgili bir politikanın
oluşmasına yardımcı olmak üzere Başbakanlığa bağlı bir Aile Araştırma Kurumu
kurulmasına karar verilmiştir. Bu şekilde bir kamu araştırma kurumu olarak,
6.12.1989 tarihli ve 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan kurum,
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinde aileyle ilgili
kuruluşların bir benzeri olarak devlet yapımız içinde yer almıştır. Ancak, ne
yazık ki, o günden bu yana, kurumun bağımsız ve Başbakanlığa bağlı olacak
şekilde teşkilat kanununun çıkarılması çeşitli denemelere rağmen
gerçekleştirilememiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 22 nci
Dönemde, Anayasamızın açık ve amir hükmüne karşın yasal statü sorunu yaşamakta
olan Aile Araştırma Kurumuyla ilgili yasal düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Böylece,
anayasal bir yükümlülüğü yerine getirirken, kuruma hukukî bir kimlik
kazandıracak ve personelinin verimli ve etkin çalışmasına olanak sağlayacağız.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu tarafından adı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü olarak
değiştirilen ve genel müdürlük şeklinde yapılaştırılan kuruma, bugün,
Türkiye'nin gerçekten gereksinimi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, yapılan tüm
araştırmalar, ülkemizdeki mevcut aile yapısının, bireylerin ilişkilerinden
kaynaklanan ve sosyal ve kültürel etkenlerin yarattığı sorunlarla tehdit
edildiğini ortaya çıkarmaktadır. Aileyi ve aile bireylerini tehdit eden,
aileden veya aile dışından kaynaklanan sorunları, aileiçi şiddet ve istismarı,
kanun tasarısına haklı ve doğru olarak eklenen töre cinayetlerini, kötü
alışkanlıkları ve bağımlılıkları, tüm bunları doğuran nedenleri, çevresel,
sosyal etkilerini incelemek, araştırmak, bunların önlenmesine, çözümlenmesine
yönelik ve aileyi destekleyici ve eğitici programlar hazırlamak ve hazırlatmak
gereklidir; çünkü, ne yazık ki, geleneksel mutlu aile tablomuzu biraz daha
yakından inceleyince gerçeklerin pek de iç açıcı olmadığını fark ediyoruz.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından yapılan
"kadına yönelik şiddet" konulu araştırma, Türkiye'de aileiçi şiddetin
dehşet verici boyutunu gözler önüne seriyor. Araştırmaya katılan kadınların
sadece yüzde 3'ü, eşinden şiddet görmediğini belirtmiştir. Şiddet gördüğünü
iddia eden kadınların yüzde 46,8'i ara sıra az, yüzde 34,6'sı bazen orta, yüzde
15,6'sı sık sık çok şiddete uğramaktadır; yüzde 62'sinin kocası, kadın onun
düşüncesine katılmazsa kızmaktadır; yüzde 74'ünün kocası kadına bağırıp
azarlamakta; yüzde 35'inin kocası ise kadını başkalarının önünde azarlayıp
hakaret etmektedir. Ancak, bu, sadece kocalarla ilgili bir olgu da değildir.
Kadınların yüzde 58'i, kadın akrabalar ve kocalarının ailelerinden de şiddet
görmektedirler. Ailedeki çocuklar da bu şiddet ortamından paylarını
almaktadırlar. Geçenlerde annesi tarafından feci şekilde dövülen kız çocuğunun
içler acısı görüntüsü hatırlardadır.
Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümünün
yaptığı bir başka araştırma, en çok şiddet uygulayanların yüzde 15'inin baba,
yüzde 13'ünün koca olduğunu açıklamaktadır.
Bütün bu sorunlara rağmen aile içinde
barışı sağlamak gibi bir inanca sahip kimi polisler, bu konuda eğitimli
olmadıkları için çoğunlukla kadınların şikâyetlerini ciddîye almamaktadırlar;
tabiî, kadın şikâyet edecek cesareti bulabildiyse !..
Zaten, yeteri kadar kadın sığınağı da
yoktur. Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Raporunda, tüm yurtta sadece 9
sığınmaevi olduğu vurgulanarak belirtmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tahmin edeceğiniz
gibi, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, aileiçi şiddetle ilgili veriler yer
almaktadır. Ancak, hemen belirtmeliyiz ki, Avrupa ülkelerindeki durum
bizimkinden farksızdır. Avrupa Konseyinin Avrupa'da kadınlara yönelik aileiçi
şiddet raporunda, 5 kadından 1'inin eşinin şiddetine maruz kaldığı ve olayların
yüzde 95'inin aile konutunda gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu raporda
Türkiye'deki aileiçi şiddetin boyutları da değerlendirilmiş ve yüzde 32 oranı,
veri olarak Türkiye tarafından sunulmuştur.
Bir başka özelliğimiz de, cezaevlerinde
bulunan kadınların yüzde 38'inin koca katili olarak tutuklu olmalarıdır. Yine
de, araştırmalara katılan kadınların büyük çoğunluğu "şiddete karşı ne
tepki veriyorsunuz" sorusuna "sabrediyorum" cevabını
vermektedirler. Kadınlarımızın sabırtaşı haline gelmelerinin başlıca nedeni,
aile bütünlüğünü korumaya çalışarak, çocuklarının babasız kalmasını önlemektir.
Tabiî, sorunların kökeninde kendine güvensizlik, ekonomik bağımlılık ve bilgisizlik
yatmaktadır; fakat, dünya, kadınların bu ortak kaderine, artık, sessiz
kalmamaktadır. Bizimle aynı sorunları yaşayan Avrupa Birliği ülkelerinin
çoğunda aileiçi şiddete karşı bilinçlendirme ve önlem almaya yönelik kampanyalar
başlamıştır. Önemli olan, Türkiye'nin de meseleyi gözardı etmekten
vazgeçmesidir. Yeni Türk Ceza Kanunundaki köklü düzenlemelerle başta töre
cinayetleri ve aileiçi tecavüz olmak üzere pek çok alanda önemli aşamalar
katettik.
Bu vesileyle, DİSK'le imzaladığı
toplusözleşmede eşini dövenin maaşının yarısının eşine ödenmesini öngören ve
kızlarını okula yollamayanlara eğitim yardımını kesen Diyarbakır-Kayapınar
Belediyesinin uygulamasının da son derece ilginç ve önleyici niteliği üzerinde
durmak istiyorum.
Aynı şekilde, Hürriyet Gazetesi, Çağdaş
Eğitim Vakfı ve İstanbul Valiliğinin işbirliğiyle başlayan ve Eşlerarası
İlişkiler Destek Programı adı altında yürütülen eğitim kampanyasının da örnek
olmasını diliyorum. Pek çok sivil toplum örgütü, zaten, bu yönde değerli
hizmetler vermektedirler.
Bununla birlikte, yapılacak daha pek çok
iş var. Kadınlarımıza sağlık ve aile planlaması konularında yeterli hizmetleri
veremiyoruz. Ortalama evlenme yaşı, 1935-2000 yılları arasında, kadınlarda
19-22, erkeklerde 22-25 arası olarak görülüyor. Bebek ölümlerinde çok önemli
azalmalar olmasına rağmen, Avrupa Birliği ülkeleri içinde halen en fazla oranı
oluşturuyor.
Erken evlendirme ve zorla evlendirme, 21
inci Yüzyılda gençlerimizin karşılaşmak zorunda kaldığı insan hakları ihlalleri
olarak görülüyor. Aynı şekilde, akraba evlilikleri, istenmeyen sağlık
sorunlarına neden oluyor.
Bütün bu veriler içimizi karartıyor.
Ancak, bugün oylayarak kabul edeceğimiz Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü Teşkilat Kanunuyla, kurumun, eskisinden daha etkin çalışarak, bu
sorunları, önce, tarafsız olarak masaya yatırmasını, doğru analizler yapmasını
ve çözümler önermesini bekliyoruz. Yüzyıllardır süren saplantı, alışkanlık ve
yanlış fikirlerin hemen değişmesinin zor olduğunun farkındayız; ama, işe bir
yerlerden başlamak gerekiyor. İşte, bu kurumun yasal bir statüye kavuşturulması
ve çalışmalarına başlaması da bu başlangıç noktalarından birini oluşturacak. Bu
açılardan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yasa tasarısını olumlu karşılıyoruz.
Ancak, belirtmek istediğimiz bir husus
var. Kurum, daha önceki yasal statüsünde, aile planlaması görevlerini de
üstlenmiş bir kurum olarak yapılandırılmıştı; ama, bugün önümüze konulan
tasarıda, görev tanımları içerisinde, aile planlamasıyla ilgili ödevlerin
kurumdan alınmış olduğunu görüyoruz. Halbuki, bu kurum, Başbakanlığa bağlı bir
kurumdur, bir koordinasyon işlevini yerine getirmek durumunda, yetkisinde ve
kudretinde olan bir kurumdur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu görevin bu
kuruma verilmesinin çok daha olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz.
Diğer yandan, vurgulamak ve tartışmaya
açmak istediğimiz bir başka husus daha var; bu da, tasarının 15 inci maddesinde
oluşturulmuş olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulunun yapısı. Bu
kurulda, Diyanet İşleri Başkanına da üye olarak yer verilmiş. Şimdi, bu ve
benzer bütün genel müdürlüklerin, bütün kurumların bünyesinde oluşturulacak
danışma kurullarında veya bünyelerinde Diyanet İşleri Başkanlığına bir danışma
yeri olarak yer verilmesi, laiklik ilkesiyle ne derece bağdaştırılabilecektir,
doğrusu bunu tartışmaya açmak istiyoruz.
Bir olgu daha var; Türkiye'deki
vatandaşlarımızın, Türk Ulusunun bütünü İslam dinine inananlardan oluşmuyor.
Gerçi, nüfusumuzun çok büyük bir çoğunluğu Müslüman; ama, başka dinlere inanan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da var. Eğer Diyanet İşleri Başkanına, dinî,
aileyi ilgilendiren birtakım hususlarda görüşünden yararlanmak için bu kurumda
yer veriyorsak, o zaman, diğerleriyle ilgili hususları kime danışacağız? Bu
açıdan, eşitlik ilkesi bakımından da, sakıncalı, tartışılmaya değer bir durum
oluşturduğuna, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, değinmek istiyoruz.
Üzerinde durmak istediğimiz bir başka
husus da şudur: Eğer her kurumda dine uygunluk açısından bir danışma ihtiyacı
ortaya koyacak olursak, o zaman, şeriata uygunluk fetvası alma doğrultusunda,
laik devlet öncesi dinî devlet yönetimi benzeri bir devlet yapısıyla karşı
karşıya gelebiliriz. Bunun da birtakım hukukî sorunlar ve Anayasaya uygunluk
problemleri ortaya çıkarabileceğini düşünüyoruz.
Diğer taraftan, kurum bünyesinde eskiden
çalışan personelin intibakları yapılırken de özlük haklarının yeteri kadar
güvence altına alınmadığı kanısındayız; çünkü, daha yüksek maaş gerektiren bir
makamdayken, daha az maaş almasını gerektiren bir göreve alınan, intibakı bu
şekilde yapılan memurların, aradaki fark giderilinceye kadar bu farkı tazminat
olarak almaları öngörülmüş. Bu düzenleme, bir ölçüde özlük haklarını güvenceye
alıyor; ama, düşününüz ki, o memur, eski görevinde kalsaydı, her sene
terfilerle, kendine verilmek istenen bu maaştan çok daha fazla, çok daha yüksek
bir meblağı maaş olarak alabilecekti. Bu hususun da gözetilmesinin özlük
hakları, kazanılmış haklar bakımından birtakım sorunları giderebileceğini
düşünüyoruz.
Mevcut düzenlemenin hukuk devleti,
kazanılmış haklar bakımından, memurun özlük haklarını korumak bakımından
birtakım sorunları davet edebileceğine inanıyoruz ve bu hususu da, siz değerli
milletvekillerimizin tartışmalarına açmak istiyoruz.
Dikkat çektiğimiz bu hususlar dışında,
böyle bir kurumun, böyle bir genel müdürlüğün -bugünkü adıyla- Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde, bu tasarıda yer alan görevleri yapmasının,
aile yapımızı korumak, toplumsal yapımızı güçlendirmek bakımından çok önemli,
çok değerli katkılar yapacağına inanıyoruz ve bu kurumun bir genel müdürlük
olarak bir yasal statüye kavuşturulmasının, hem burada çalışanların özlük
hakları bakımından hem kurum çalışmaları bakımından hem Avrupa Birliği
raporlarında bir eleştiri olarak dikkat çekilen hususları ortadan kaldırmak
bakımından sayısız yararları olacağına inandığımızı belirtmek istiyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu tasarıyla
ilgili görüşlerini bu şekilde özetlemek mümkündür; özet halinde size ifade
ettim.
Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Araslı.
İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına,
Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş'e aittir.
Buyurun Sayın Öyüş. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anadolumuzun işgalinde başkomutanlık
yapmış değerli, büyük devlet adamımız, Atamız Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün
66 ncı yıldönümünde saygıyla, şükranla anıyoruz; ruhu şad olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Grubum adına konuşmak üzere söz aldım.
Anayasanın 41 inci maddesi "Ailenin
korunması" başlığı altında: "Aile, Türk toplumunun temelidir.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar"
hükmüyle ailenin Türk toplumunun temeli olduğu gerçeğinin altını çizerek,
devlete ailenin huzur ve refahının sağlanması yönünde bir görev yüklemektedir.
Bu bakımdan, ailenin korunması, güçlendirilmesi, huzur ve refahının artırılması
hedeflerine yönelik, tutarlı, etkili ve uygulanabilir politikaların
oluşturulabilmesi, aileyle ilgili bilimsel bir veri tabanından hareketle
mümkündür.
Sanayileşme, şehirleşme, göç hareketleri,
iletişim imkân ve araçlarının kazandığı ivme, baş döndürücü bir hızla devam
eden sosyal, ekonomik ve teknolojik değişim ve gelişmeler, yeni ihtiyaçları ve
davranış kalıplarını da gerektirmektedir.
Bütün bu değişimlerin ve gelişmelerin
toplumun temel müessesesi olan aile üzerinde de etkili olması kaçınılmazdır.
Sosyal hayattaki bu dinamizmin aile üzerinde olumsuz etkiler doğurmasını
önlemek ve aileyi koruyucu ve güçlendirici politikalar geliştirebilmek için bu
dinamizmin yakından takip edilmesi ve aile üzerinde yarattığı etkilerin neler
olduğu bilimsel yollarla araştırılarak, tespit edilip, buna uygun politikalar
üretilmesi gereklidir.
Aile, temel yaşam ünitesidir. Yaşı,
cinsiyeti, sağlık durumu, eğitim durumu, geliri ne olursa olsun, yaşayan her
ferdin huzur ve mutluluğu bulduğu yegâne adres aile içidir. Aile kurumu, yalnız
ana, baba ve çocuklarla sınırlı olmayan, toplumun her kesimini birbiriyle
bütünleştiren bir yaşama kültürü ve anlayışıdır. Herkes, mensubu bulunduğu
aileye karşı yükümlülükler taşır. Bu, ideolojik bir durum değil, insanî bir
durumdur. Sahip olduğumuz yardımlaşma ve dayanışma kültürünün, sevgi ve saygı
ilişkisinin, komşuluk ve akrabalık ilişkisinin, birlik ve bütünlüğün dinamosu
ailedir. Ailenin zayıfladığı ortamlarda bu değerler kolaylıkla
unutulabilmektedir. Türk toplumu, tarih boyunca güçlü aile değerleriyle
birlikte var olmuş ve gelişmenin en önemli dinamiği olarak aileiçi işbölümü ile
ailelerarası dayanışmaya önem vermiştir. Yaşadığımız ağır ekonomik buhranın bu
güçlü aile değerleriyle hafifletildiği ve belli ölçülerde aşıldığı konusunda
toplumda ortak bir kanaat mevcuttur.
Türkiye, aile politikalarına verdiği önem
bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin gerisindedir. Birliğe üye ülkelerin hemen
hepsinde aileyle ilgili güçlü kurumsal düzenlemeler vardır. Aileyle ilgili
kurum ve kuruluşlar önemli sosyal amaçların gerçekleşmesinde, genel ve sosyal
politikaların oluşmasında önemli roller üstlenmektedir. Ülkemizde, alanında ilk
kamusal düzenleme olan Aile Araştırma Kurumu on yıldan beridir teşkilat yasası,
yeterli bütçe ve personel imkânı olmadan ayakta durmaya çalışmaktadır. Kurum
mevcut haliyle çözüm üretme gücünü kaybetmiştir.
Hükümetimiz aile merkezli politikalara
öncelik vereceğini başından beri ilan etmiştir. Türk toplumunun tarih boyunca
güçlü aile değerlerine yaslanarak gerçekleştirdiği yükselişi sürdürmek için
buna çok ihtiyacımız var. Kültürümüzde aile verim ve kuşatıcı bir kurum olarak
kabul görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile değerlerine verdiği önemle
gelişmesini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı başarmıştır. Sahip
olduğumuz aile değerleri millî birlik ve beraberliğimizin teminatıdır.
Ailenin kültürel kimliği ve insanî
değerleri koruyan temel kurum olduğu gerçeği bütün dünyada kabul görmüştür.
Tarihî sürekliliğin ana mecraı yine ailedir. Ailedeki çözülmeyle birlikte
toplumu ayakta tutan değerler sisteminin genel olarak gerilemekte olduğu geç de
olsa fark edilmiştir. Gücünü ve bütünlüğünü kaybeden aile yapısı, uluslar için
telafisi mümkün olmayan sorunları getirmektedir. Nüfus dengelerinde, çocuk
eğitiminde, gençlerin yetişmesinde, yaşlıların bakımında, kısaca, yaşam
kalitesinde ciddî kayıplar gözlenmektedir. Güçlü bir aile yapısı toplumun temel
sorunlarını aşmada en önemli çözüm olarak öne çıkmaktadır. Artan toplumsal
sorunlar, ailenin sorun çözen bir ünite olarak yeniden güçlendirilmesini
zorunlu kılmaktadır.
Çoğumuzun gözlemlediği ve bildiği gibi,
sanayileşme ve kentleşme sürecine giren toplumlar, hemen hemen bütünüyle
değişime uğramaktadırlar. Bunun tabiî sonucu, ailenin hem yapı hem de işlevleri
açısından değişime uğradığı görülür. Bu değişimin iki ayrı yönde etkili olduğu
kanaatindeyim. Birincisi, aile dışında yeni birtakım sosyal kurumlar meydana
gelmiştir ve ailenin görevlerini yerine getirmesi veya bu görevleri yüklenmesi
nedeniyle farklılaşmadır. İkincisi ise, toplumsal sorunların, ailenin iç
dinamiğini etkileyerek aile için sorunlara yol açmasıdır.
Ülkemizin bugün ulaştığı sosyokültürel
anlamda birbirinden farklı oluşumlar ve değişimler, önemli bir zenginlik
sayılabilir. Diğer taraftan, bu değişim, sosyal sıkıntıların da artmasına neden
olmaktadır. İşte, bu zenginlik ve çeşitlilik içinde, aile yapısının içinde
bulunduğu sosyal, kültürel ve ekonomik güçlüklerin bilimsel bilgiyle tespiti ve
çözümü konusu, kamu politikalarının bir parçasıdır ve devletin sorumluluk ve
görevleri alanına girmektedir.
Ailenin üstlendiği temel fonksiyonlardan
olan sosyal hizmetler ve yardımlar, çocukların ve gençlerin hayata
hazırlanmasında, özürlü ve bağımlı nüfusun bakımı ve rehabilitasyonunda, suç ve
kötü alışkanlıklarla mücadelede aileyi belirleyici bir öneme sahip kılmaktadır.
Toplumda dayanışma ve yardımlaşma mekanizmalarının işlemesinde, sevgi, saygı
gibi temel değerlerin yaşatılmasında ve insanî birikimin paylaşılmasında, aile
kilit rol oynamaktadır. Ailedeki çözülme, sosyal güvenlikte, sosyal
hizmetlerde, çocuk ihmalinde, kadın istismarında, uyuşturucu ve diğer suçlarda,
muhtaç bireylerin bakımında, toplumlara ağır yükler getirmektedir. Bu çöküşün
getirdiği ağır yük, özellikle Batı toplumlarında, aileyi güçlendirecek
politikaları temel ve ivedi destek programları halinde uygulamaya zorlamıştır.
Aile bağları, Türk toplumunda huzur ve
barışın korunmasında, sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesinde, bireyde
arzu edilen "biz" bilincinin olgunlaşmasında belirleyicidir.
Aile, toplam yaşam kalitesi ve ekonomik
hesaplama birimidir. Ekonomik sorunlarla birlikte hızlı bir tırmanış içine
giren kültürel sorunlar, ailede çözülme ve parçalanmaları beraberinde
getirmiştir. Ailenin refahı, aile üyelerinin genel olarak paylaştıkları yük,
güçlük, imkân ve kolaylıklarla doğrudan ilgilidir. Ailede çalışan sayısı,
bağımlı nüfus sayısı (özürlü, yaşlı) genel olarak refah düzeyini etkileyen
faktörlerdir. Toplumda risk grubu içinde görülen aileler, sosyoekonomik düzeyi
düşük, özürlü ve yaşlı bireyi olan, çalışan işgücü az olan ailelerdir. Başka
bir ifadeyle, işsizlikle birlikte düşük gelir, aile bölünmeleri, özürlü ve
yaşlı bakımı gibi ilave yükler aileler için önemli riskler olarak sayılabilir.
Risk grubundaki aileler, büyük ölçüde sosyal destek programları içinde ele
alınması gereken yardıma muhtaç ailelerdir. Kriz döneminde, risk grubundaki
aile sayısında patlamalar yaşanmış ve kontrol edilemeyecek oranlara ulaşmıştır.
Risk grubundaki aileler için hayatî önemi olan dayanışma mekanizmaları,
ekonomik krizle birlikte işleyemez hale gelmiştir. Bu tür ailelerde, tedavi,
psikolojik destek, beslenme, barınma, eğitim, ulaşım gibi sorunlar tehlikeli
boyutlar kazanmıştır.
Ailenin ihmal edilmesi, bizi en başta ağır
insanî sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Ailenin ihmal edilmesi, sosyal
yardım ve hizmetlerde altından kalkılmaz bir yük getirmiştir. Rollerini yerine
getiremeyen aile, boşanma oranlarında ve sokakta yaşayan sayısında artışa,
aileiçi şiddet ile cinayetlere ve uyuşturucu kullanımında da artışa zemin
hazırlamıştır. Sorun çözme kabiliyetini kaybeden aile, çocuğunu, gencini
yetiştiremez olmuştur; yaşlısına, özürlüsüne bakamaz hale gelmiştir; komşusunu
ve akrabasını soramaz hale gelmiştir. Barınmada, beslenmede, eğitimde,
sağlıkta, yığınla problem altında beli bükülen Türk ailesi, temel fizikî
ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Gelir dağılımında derinleşen
uçurum, ailelerin yaşadığı geçim zorluğunu katlanılmaz sınırlara
ulaştırmaktadır.
Şimdiye kadar yapılan bütün çalışmaların
bize gösterdiği en önemli gerçek aile yoksulluğudur. Aile yoksulluğunu yenecek
kalıcı çözümlere ulaşmadıkça, açlık sınırı altındaki ailelere acil destek
programları üretmedikçe, toplumsal huzuru yakalamamız mümkün değildir. Bu
nedenle, AK Parti Hükümeti, sosyal destek programına özenle yaklaşmakta ve kalıcı
çözümler getirecek politikaları üretmektedir.
Bütün dünya, ailenin yoksulluğu yenmede
oynadığı kilit rolün farkındadır; refah toplumları da, yoksul toplumlar da
bunun farkındadır. Ailenin bu belirleyici rolü, yoksullukla mücadelede daha da
önem kazanmaktadır.
Nüfus dengelerinin korunması başta olmak
üzere, çocuklara ve kadınlara yönelik koruma programlarının, suç ve kötü
alışkanlıklarla mücadelenin, sosyal yardım ve hizmet politikalarının temelinde
aile vardır; çünkü, aile, temel yaşam ünitesidir.
Aile kurumunun sağlıklı işleyişi, sağlıklı
toplumları, dolayısıyla, iç ve dış problemleriyle baş edebilen başarılı
milletleri ve milletlerin devamlılığını sağlayan mutlu ve sağlıklı nesilleri
meydana getirir. Bir başka deyişle, milletin devamlılığını sağlayacak olan
nesiller, sorumluluk sahibi erişkin olma yeteneğini, ancak aile ortamında
kazanabilirler. Aileiçi yaşam sürecinde, eşler arasında ve ana-baba ile
çocuklar arasında, her yönden yapıcı, geliştirici bir diyalogun gerçekleşmesi,
günümüz aile yapısında önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Aileiçi
ilişkilerde ortaya çıkan anlaşmazlıklar, kavgalar, baskı ve şiddet
uygulamaları, aile bireylerinin kişisel güvenliklerini ve kişi haklarını
olumsuz yönde etkilemektedir. Duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik istismar
olayları hukukî açıdan birer dava konusuna dönüşmektedir. Örneğin, ana babanın
boşanmayı istemesi, aile birliğinin parçalanması, eşlerin ve çocukların hakları
açısından önemli bir sorun alanıdır. Dava öncesi süreci veya sonrası aile
bütünlüğünün korunması, ayrılık halinde tarafların hak ve çıkarlarının
korunması önemli bir ekonomik, sosyal, psikolojik ve hukukî destek
mekanizmasını gerektirmektedir.
Türk Medenî Kanununda yapılan
değişikliklerin bütünlüğü içinde aile mahkemelerinin kurulması girişimi önemli
bir adımdır. Medenî Kanun değişikliği demokratik aile oluşumunu ve gelişimini
güçlendirmiştir. Toplumun temeli olan ailenin tüm süreçlerinde yaşanabilecek
olumsuz olayların, çatışma ve sorunların bir uzmanlık mahkemesinde ele alınması
ve koruyucu, önleyici ve geliştirici yaklaşımlarla karar alınmasının sağlanması
ileri bir düzenlemedir. Yüce Meclisimiz, bu konudaki yasal düzenlemeyi yaparak
milletimize bu konuda önemli bir hizmet sunmuştur.
Aileye, sorun odaklı yaklaşım ve belirli
aile sorunlarını çözmek için hüküm verme mekanizması olarak aile mahkemesi,
Türk adalet sistemi açısından olumlu bir gelişmedir. Türk aile yapısı üzerinde
yapılacak araştırmalar, aile mahkemesinin gerekliliğini ve işlevselliğini hangi
alanlara ve sorunlara yönlendireceğini anlamak bakımından önemlidir. Aile
Araştırma Kurumunun bu yönde yaptığı araştırmalar yol gösterici, ışık tutucu
olmaktadır ve olacaktır. Her yönden sağlıklı, olumlu, gelişmeye açık ailelerin
önemi ortadadır. Toplumun ve aile içinde kadının ve çocukların haklarının
korunması gereklidir.
Toplumda her düzeydeki hak ve
sorumlulukların bilincinde insanlara sahip olmak için yapılacak en önemli iş,
insana yatırım, yani eğitimdir. Eğitimin ilk ve temel kaynağı ise, bireyin
içinde yaşadığı ailesidir. Yaşam döngüsü içinde, katılım, dayanışma, hak ve
sorumluluk gibi kavramların ilk denendiği ve kişinin sosyalleşmesinde en etkili
kurum ailedir. Aileiçi ve ailedışı ilişkilerin demokratik bir yapıya
kavuşturulması, ülke çapında demokrasinin özümsenmesi ve yaşatılması bakımından
da çok önemlidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünü hukukî statüsüne
kavuşturan teşkilat kanununun çıkarılması için gösterilen üstün gayret ve titiz
çalışmalar için, Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerine, şahsım ve Grubum adına
şükranlarımı arz ediyorum. Mensubu olmaktan gurur duyduğum Adalet ve Kalkınma
Partisinin, milletine yaptığı taahhütte ve hükümet programında zorunlu bir ödev
haline getirdiği en hayatî hizmet konusu ailedir. AK Parti, aileyi, imkân ve
potansiyellerin temel dinamiği olarak tanımlamış ve toplumsal huzurun merkezi
olarak görmüştür. Bu bakış açısı, bize çok büyük sorumluluklar yüklemektedir.
Çağın yükselen değerlerinin başında aile
gelmektedir. Aileyi önemli bir kurum olarak tanımlayan AK Parti, yalnız kendi
toplumunun değil, bütün dünyanın öne çıkardığı ve üstüne titrediği temel çözüm
adresini bir kez daha günyüzüne çıkarmıştır. Başta Anayasamızın getirdiği tanım
olmak üzere, uluslararası platformlarda ve yazılı belgelerde "aile
toplumun temelidir" hükmü yer almaktadır. Modern demokrasiler, toplumun
temelini oluşturan bu doğal yapıyı, demokratik yaşam için vazgeçilmez
görmektedir. "Biz" bilincinin en zengin ve kuşatıcı bir tanıma
ulaştığı bu temel yaşam ünitesi, her milletin tarih sahnesinde sergilediği
bütünlüğün, birlikteliğin, devamlılığın biricik teminatıdır. Bu anlamda, 70 000
000'a varan nüfusuyla Türkiye bir ailedir. Bu birlikteliği ve devamlılığı
sağlamak niyetiyle atılan her adıma teşekkür borçluyuz. Dolayısıyla, tek başına
bireyin refahı veya geçiminden söz etmek mümkün değildir. Herkes, mensubu
bulunduğu ailenin standartlarıyla yaşar. Aile, gelir ve harcamalarda, imkân ve
potansiyellerde, yardımlaşma ve dayanışmada temel birim olarak rol alır. Bu
gerçekler, aileyi, dünyanın gelişmeye açık yüzünde sosyal politikaların merkezi
haline getirmiştir. Bizim hedefimiz de bu gelişme seyrine ayak uydurmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanunla birlikte, acil müdahale bekleyen toplumsal sorunlarımızın çözümü için
önemli bir başlangıcın temelini atmış bulunuyoruz. Devlet yapısı içinde aileyle
ilgili tek kamu kurumu olan Aile Araştırma Kurumu, bundan böyle, önemli ve
stratejik görevlerini yerine getirebilecektir. Bu inançla atılacak her adım,
Türk toplumunun önünü biraz daha açacak ve aydınlığa kavuşturacaktır. Bu
yöndeki gayretlerle görülecektir ki, sorunlarımız çözümsüz değildir, sahipsiz
değildir.
Türk Milleti, tarih boyunca, aile
ocağından yükselen üstün insanî değerlerle medeniyete rehberlik etmiştir. Bu
milletin bekası, tüten ocaklarıdır. Bu ocağa verdiğiniz güç ve destek için
hepinize sonsuz teşekkürlerimi bildirir, yaklaşan ramazan bayramının hepimize
hayırlar getirmesini diler ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öyüş.
Şahsı adına söz isteği var.
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli
ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin geneli
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.
Günümüz dünyasında aile, sosyal, kültürel
ve ekonomik yapılanmalarda vazgeçilmez ve mutlak surette önemsenmesi ve dikkate
alınması gereken önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile kurumu,
bizde olduğu kadar, mutlak surette diğer dünya ülkelerinde de önem arz
etmektedir. Aile olmadan toplum olmaz. Aile bireylerinin sağlam karaktere,
anlayışa, kültüre sahip olması toplumu güçlendirir. O nedenle anneler baş tacı
yapılmıştır, o nedenledir ki annelerin ayakları altındadır cennet.
Çağdaş normlarda toplumun ve kamu
düzeninin yeniden yapılandırılması sürecinde aile kavramının büyük bir
hassasiyet içerisinde yeniden ele alınması ve daha sağlıklı bir hukukî zemine
oturtulması çabalarını büyük bir takdirle karşılıyor, emeği geçen ve geçmekte
olan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Bu arada, genel anlamda Türkiyemizin,
milletvekili dostlarımın, sivil toplum örgütlerinin, devlet kurumlarının bilmesi
gereken bir konuda bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Birkaç haftadan bu yana
başlattığımız sokak çocukları araştırma komisyonumuz hizmete girmiş, bu konuda
çalışmalarını başlatmıştır. Dolayısıyla, ailenin bir bireyi olan çocuklarımızın
sokaklardan toplanması ve onların hayatımızda etkin rol oynaması ve
cemiyetimize mutlak surette bir şekilde faydalı hale gelmesi için, bu konuda
katkısı bulunan, bulunabilecek olan her türlü kardeşimizin bizimle temas
kurması konusunda desteklerini bekliyoruz, Parlamentoda bulunan bütün
milletvekili dostlarımızın da katkılarını bekliyoruz. Yine, bu konuda, internet
ve web sayfası düzenlenmiştir. Bilgi aktarılması konusunda hizmeti o alanda
kullanma doğrultusunda arkadaşlarımızın bilgileri olsun istiyorum.
21 inci Yüzyılda toplumların her alanda
ortaya koydukları başarılı performanslarının arka planında aile kavramının ne
denli etkin bir rol üstlendiğini görmemiz mümkündür. Evrensel hakları
kullanmalıyız. Evrensel anlayışları hayatımızda ortaya koymalıyız. Bizleri
güçlü kılan aile kurumundaki güçlü iradedir. Bireylerin özgürlükleri,
anlayışları, inançları, toplumsal değerleri artırmaktadır. Bu anlamda,
toplumsal düzenin sağlanması açısından aile kurumu son derece önemlidir.
Bugün, çeşitli dünya ülkelerinde, aileyle
ilgili kamu kurum ve kuruluşları faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu kurumlar,
önemli sosyal amaçların gerçekleşmesinde ve genel sosyal politikaların
oluşmasında önemli ve stratejik roller üstlenmektedirler. Ailenin sosyal
statüsü gereği, bugün, millet hayatında üstlendiği rolün önemine binaen,
ailenin korunması yolunda bir hükmün de Anayasamızda yer almasını gerekli
kılmıştır ve Anayasamızın 41 inci maddesi, ailenin Türk toplumunun temeli
olduğunu belirttikten sonra, devletin, ailenin huzur ve refahıyla, özellikle
annenin ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ve uygulamasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alacağını ve teşkilatını kuracağını ayrıca
hükme bağlamıştır.
Bu referansla yapılan çalışmalar, 1989,
1990 yıllarında ortaya konmuştur; ancak, bu alandaki boşluğu, işlevsel olarak
tam anlamıyla dolduramadığına tanık olmaktayız. Birçok alanda olduğu gibi,
Avrupa Birliği sürecinde, Aile Araştırma Kurumunun görev ve yetki bakımından
daha etkin kılınmasına yönelik yeni birtakım hukuksal düzenlemelerin yapılması
önemli bir ihtiyaç olarak görülmüştür.
Özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlarda görülen hızlı değişmelerin aile yapısı üzerindeki olumsuz etkileri,
bütün toplumları, aile kurumunun korunmasına ve güçlendirilmesine ilişkin yeni
yapısal tedbirler almaya yöneltmektedir. Toplumda, aile düzeninde olumsuz
etkiler yaratacak çok çeşitli unsurlar bulunmaktadır. Bunlar, hepimiz
tarafından biliniyor. Bu tür sorunların tespiti, iyi organize olmuş kurumların
uzman kadroları eliyle yürüttüğü, kendi alanlarında ihtisaslaşmış kişiler
tarafından oluşturulan çalışma raporlarıyla yapılacaktır. Bu alanda ciddî ve
etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmakta, problemlerin çözümü konusunda adımların
ivedilikle atılması gerekmektedir; çünkü, tüm bu olumsuzlukların en büyük
mağdurları olarak kadınlarımız ve çocuklarımız gelmektedir.
Şairimiz ve eski parlamenterlerimizden
Erdem Beyazıt bir şiirinde şöyle söyler:
"Kadınlar bilirim memleketime özgü,
Yaslandın mı çınar gibidir onlar, sardın
mı umut gibi."
Tarih, bize, nice abide, çınar annelerden,
abidelerden bahsetmektedir. Annelerdir medeniyeti kuran, medeniyeti bize
şekillendirip bırakan, maya veren; çünkü, anne olmadan aile olmaz. Anne,
ailenin mihenk taşıdır. O nedenledir ki "anne gibi yar olmaz, Bağdat gibi
diyar" sözü her zaman kulaklarımızda yer almaktadır.
Yeryüzünün bütün anneleri yüreklerinde
beslerler medeniyeti. Nereye bakarsak bakalım, bütün annelerdir ağlayan.
Yüreklerindeki sevdalarını çocuklarına anlata anlata büyütürler cemiyeti.
Hayatımız o nedenle daha çok anlamlı hale gelir; çünkü, anneler, ailenin, aile
kurumunun direğidir ve bireyidir. "Annem en güzel vatandır" diyor
şair. Ne güzel söylemiş; vatanın anneyle kıyaslanması ne de güzel oturmuştur
burada.
Geliniz, birlikte toplumu
şekillendiriyorsak, toplumun geleceğine dair kararlar veriyorsak, evrensel
anlayışları bir an evvel hayatımızda uygulayalım. Aile ortamlarımızı birer
kültür ocakları haline getirmenin yollarını da aramalıyız. Dünü bugüne, bugünü
geleceğe taşıyacak nesilleri evrensel bilgilerle buluşturmak, okumuş, aydın,
entelektüel annelere bağlıdır; çünkü, annenin elinde beslenmiş, büyümüş olan
evladın, cemiyete şekil vermesi ve medeniyeti şekillendirmesi son derece güçlü
olacaktır.
Aydını çok bir ulusa ihtiyacımız vardır.
Bu anlamda, entelektüel aydınlarımızın giderek artması gerekmektedir. Buna en
büyük katkıyı anne sağlayacaktır. O nedenle, okumanın, öğrenmenin, bilginin
peşini hiçbir zaman bırakmamamız gerekmektedir. Aydınlık Türkiye'nin
ufuklarını, geleceğe yüreklerini, ruhlarını, düşüncelerini açmış annelerin,
ailelerin oluşturduğu anlayışlarla ulaşabiliriz.
Bize ait olanı ihmal etmeden, biz kalarak,
tarihten aldığımız ilhamlarla geleceğe yürümek, bizleri güçlü kılacak; ruh
diriliği, ruh terbiyesi, beden ve toplum terbiyesini doğuracaktır. Bunu, ancak,
bize özgü anlayışlarla beslenmiş bir uygarlığın demlerinden demlenerek ortaya
koyabiliriz.
Yapılan hukuksal düzenlemelerle, yani,
aile ve sosyal araştırmalar genel müdürlüğü teşkilatının kurulmasıyla bu
alandaki yetki kargaşasına da son verilmiş olacağından, bu, daha kısa sürede,
daha verimli çalışmaların, sorunların tespiti ve çözümü konusunda olumlu
sonuçlar doğuracaktır. İlgili kurum, proje ve eğitim ağırlıklı çalışmalar
yapacağından, ciddî bir ekonomik kaynağa ihtiyaç duyacaktır. Bunun da, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun elde ettiği gelirlerden yüzde 5 pay
aktarılmak suretiyle aşılmış olması, proje ve çalışmaların zamanında
tamamlanması ve koordinasyon açısından önemli bir adımdır diye düşünmekteyim.
Gelişmiş toplumlarda araştırma ve
geliştirmeye, kurumlar, ciddî kaynaklar ayırmaktadırlar. Bu, bütün dünyaca
malumdur ve hepimizce bilinmektedir; çünkü, yapılan faaliyetlerin doğru ve
bilimsel verilerle kalıcı ve sağlıklı zemine oturtulması çok önem arz
etmektedir. Dolayısıyla, bilim, kolay ve emek ortaya konmadan çabucak elde
edilebilecek bir olgu da değildir. Bilim, uzun uğraşların, yoğun bir çabanın ve
emeğin ürünüdür. Bu amaçla, ülkemizde sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile
Türk aile yapısının korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının
artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak ve
yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını
sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak
üzere, Başbakanlığa bağlı aile ve sosyal araştırmalar genel müdürlüğü kurulması
ile teşkilat, görev ve yetkilerine dair esaslar, ilgili kanun maddeleriyle
düzenlenmektedir.
Son yıllarda yaşanan kentleşme, göç ve
yaşamın değişen normları karşısında aile kurumunun kamu tarafından
desteklenmesi, çağdaş ve gelişmiş toplum olmanın bir gereği haline gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; lütfen,
tamamlayın.
RECEP GARİP (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Geleneksel olarak güçlü bir aile yapısına
sahibiz. Bu yapının korunması, toplumumuzu geleceğe taşıyacak olan gelenek, örf
ve âdetler gibi önemli unsurları da göz önünde bulundurarak, sağlıklı bir
gelişimi ve değişimi kurmamız gerekmektedir. Sosyolojik ve kültürel alanlarda
yapılan birçok araştırma sonuçları ve projeler de, bu olguyu açık bir şekilde
ortaya koymaktadır. Sonuçta, yapılan tüm bu çalışmalar, hazırlanan projeler,
insanımızın, aile ve toplumumuz huzur ve refahını en üst düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır.
Aile mefhumumuzun, günümüz hayat şartları
da düşünüldüğünde, ne denli hassasiyetle üzerinde durulması gereken önemli bir
konu olduğunu yakından görmekteyiz. Tüm toplum olarak, millet olarak bizlere,
sivil toplum örgütlerimize büyük görevler düşmektedir. Yasalar, toplum hayatını
düzenleyen, adaletin, huzurun, güvenin, medeniyetin, sosyal devlet anlayışının
en önemli izleridir. Bu izlerin kalıcı olması, yaşamımızda yer bulması ve
hayata geçmesi, hukukun üstünlüğü adına yasalara ne kadar sahip çıktığımıza
bağlıdır ve mutlak başarının yolu da bütünleşmekten, problemlerin çözümüne omuz
vermekten ve paylaşmaktan geçmektedir.
Aile kavramı evrenseldir. Farklı toplum ve
kültürlerin farklı aile anlayışları olsa da, sonuçta onları bütünleyen, maddî
ve manevî ortak değerlerdir. Her iki alanda da sahip olunan bu değerlerin
yaşatılması, yerel ve evrensel anlamda ciddî bir zenginlik olarak varlığını
sürdürecektir.
Bu alanda, son yüzyılda yaşadığımız
çözülme, aile kavramı açısından oldukça ciddî boyutlara ulaşmıştır. Aileiçi
geçimsizlik, ekonomik sıkıntılar, göç, sosyal ve kültürel değişim, boşanma
davalarında büyük artışlara neden olmuştur. Bu, çok önemli bir yara olarak
toplumumuza yansımaktadır.
Aile kurumunun korunması, sorunlarının
tespiti ve çözümü amacıyla kurulacak olan aile ve sosyal araştırmalar
teşkilatımız, bizlere önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle bu alanda bilimsel
verilere dayalı projelerin hazırlanması ve geliştirilmesinde faaliyet gösteren
bir kamu kuruluşumuzun oluşması, aile kurumu üzerinde çalışmalar yürüten
çeşitli sivil toplum örgütleri açısından da önemli bir adımdır. Sosyal
politikalar açısından son derece önemsediğim bu çalışmaların, yine, bu alanda
sivil toplum örgütlerimiz tarafından yapılacak benzer çalışmalara öncülük
etmesi temennisiyle, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Bu arada, ramazan bayramımızın bütün
ülkemize, insanlığa hayırlar getirmesi temennisiyle, hepinize, tekrar saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.(AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarken,
karar yetersayısını arayacağım.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Kanun çıkarıyorsak,
yeterli sayının olması gerekir.
BAŞKAN - Sayalım efendim...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 5
dakika sonra toplanırlar; yani, çok açık bir şekilde...
BAŞKAN - Arkadaşlar, oturun, ayakta olmaz
ki bu; yani, herkes yerine otursun ki sayalım.
Yeniden sayalım arkadaşlar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 10
dakika sonra tamam olur!
BAŞKAN - Arada ihtilaf var; elektronik
cihazla oylama yapacağım; karar yetersayısını arayacağım.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandığından, maddelerine geçilmesini elektronik cihazla oylayacağım ve
oylama için 3 dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır; maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
AİLE VE SOSYAL
ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLÂT
VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUN TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Tanımlar ve Görevler
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, ülkemizdeki
sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin bütünlüğünün korunması,
güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek,
desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye yönelik millî
bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak üzere, Başbakanlığa bağlı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kurulması ile teşkilât, görev ve
yetkilerine dair esasları düzenlemektir.
Başbakan, Genel Müdürlüğün yönetimi ile
ilgili yetkilerini gerekli gördüğü takdirde bir Bakan vasıtasıyla kullanabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Özlem Çerçioğlu.
Buyurun Sayın Çerçioğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Kişisel söz
hakkımı da kullanacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam, ikisini birleştireceğim;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Modern Türk ailesini hukuk temelinde
kuran, devrimleriyle kadınlarımızı medenî ve siyasî haklara kavuşturan, eşit
yurttaş yapan kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk'ü saygıyla, şükranla, rahmetle
anıyorum.
Sayın milletvekilleri, 1989 yılında
çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle kurulan Aile Araştırma Kurumu, daha sonra
çıkarılan kararnamelerle Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı içinde
örgütlendirilmiştir. Kararnamelerin 1994 yılında Anayasa Mahkemesince iptaliyle
ortaya çıkan hukukî boşluk, bugüne değin yasal düzenleme yapılarak
giderilmemiştir. Görüştüğümüz tasarıyla, kurum yasal dayanağa kavuşturulmakta
ve yeniden yapılandırılmaktadır. Tasarının 1 inci maddesiyle, ülkemizdeki
sosyal sorunların tespiti ve çözümü, Türk ailesinin bütünlüğünün korunması,
güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek,
desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak, aileye dönük millî
politikaların oluşmasında yardımcı olmak amacıyla, Başbakanlığa bağlı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kurulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, geçen hafta kabul ettiğimiz Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüyle
ilgili düzenlemede olduğu gibi, aile araştırmasıyla ilgili düzenlemenin
yapılmasını da ilke olarak destekliyoruz. Sorumlu muhalefet anlayışımızın
gereği olarak katıldığımız hususları, katılmadığımız hususları ve uygulamaya
dönük uyarılarımızı da bu kürsüden dile getireceğiz.
Sayın milletvekilleri, aileyle ilgili
sorunların hemen hepsi sosyal sorunlardır ya da sosyal sorunların aileye
yansımasıdır. Aileyle ilgili araştırmalar yapılırken mutlaka sosyal sorunlar
bazında nedenler ve sonuçlar da ele alınmalıdır. Aile Araştırma Kurumu geçmişte
de bunları yapmıştır. İşsizliğin, yoksulluğun nedenleri ve çözüm önerileri Aile
Araştırma Kurumunun işi olmamalı; görevi, bu sorunların aile üzerinde etkisi ve
ailelere dönük alınması gereken önlemler olmalıdır. Devletin bu sorunlarını
araştıran yeterince kurumu ve üniversiteleri mevcuttur. Böylesine kapsamlı ve
ağır görevler verilen kurumun, görevlerini etkin ve layıkıyla yerine
getirebilmesi için, daha bağımsız ve özerk yapıda kurulması daha faydalı
olurdu. Hükümete bağlı, onun emrinde bir yapı, iktidar partisinin, hükümetin
programına uygun davranmaya, onu desteklemeye zorlayacaktır; millî bir
politikanın, bir anlamda devlet politikasının, bir anlamda partilerüstü
politikanın belirlenmesinde başarı şansı düşük olacaktır.
Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının aileyle
ilgili düzenlemelerini daha ciddî ve önemli sayıyorum. Anayasamızın devlete
yüklediği, ailenin huzur ve refahıyla, özellikle ananın ve çocukların korunması
için gerekli tedbir alma, teşkilatı kurma görevinin yerine getirilmesi
çerçevesinde bu düzenlemeye ihtiyaç vardır. Cumhuriyet Halk Partisi,
programında ve tarihinde, sosyal hak ve sorunlara özel bir önem vermiştir. Altı
ilkesinin yanında, özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin
bütünlüğü ve demokratikleşme ilkelerini koymuştur. Sosyal ve ekonomik
politikalarda önceliklerini de bu ilkeler ışığında belirlemiştir. Bu yöndeki
yasal düzenlemelerle ilgili öncü adımları da her zaman cesaretle atmıştır.
Sayın milletvekilleri, aile, insanlık
tarihinin en eski toplumsal birimidir. Toplumsal ve kültürel değerler,
öncelikle ailede yaşatılır ve öğretilir; aile içinde yaşayan bireyleri
şekillendirir. Neslin sağlıklı devamı ailede sağlanır. Toplumsal yapının en
temelinde yer alır, çekirdeğini oluşturur. Aslında, sosyal devletin görevleri
arasında yer alan; fakat, devletin hizmet veremediği pek çok alan Aile Kurumu
tarafından düzenlenmektedir. Bugün, hâlâ yaşlılarımıza devlet sahip
çıkmamaktadır. Özürlü aile bireyleri aile içinde bakılmakta ve eğitilmektedir.
İşsiz aile bireylerinin ihtiyaçları ve gelirleri ailenin çalışan bireyleri
tarafından karşılanmakta, gelir aile içinde yeniden dağıtılmaktadır.
Dolayısıyla, sosyal politikalarda, ücret, sosyal güvenlik, vergi, eğitim,
sağlık politikalarında aile temel olarak alınmalıdır. Bu nedenle, bütün olarak
aileyi hedefleyen politikaların yanı sıra, somut hedef kitleye, çocuklara,
boşanmış tek ebeveynli ailelere, özürlü bireylere, ev kadınlarına, aile içinde
şiddete maruz kalanlara, daha fazla çocuk sahibi olmak istemeyenlere,
yaşanılabilir konutu olmayanlara yönelik somut politikalar belirlenmesi ve
uygulanmasına ihtiyaç vardır. Tüm bunların başarıyla gerçekleştirilmesi için,
yasadan ziyade, bunları yapacak zihniyete, dünya görüşüne sahip olmak gerekir.
Bilindiği gibi, Anayasamıza göre, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerinden birisi de sosyal devlettir. Eğer,
politikalarınızda sosyal devlet ilkesini gözardı ederseniz, ne sosyal sorunlara
çözüm üretebilirsiniz ne de aileyi koruyabilirsiniz. Bugün, bozulduğundan
şikâyet ettiğimiz, korumaya, tedbir almaya çalıştığımız aile sorununun
temelinde de bu gerçek yatmaktadır. Eğer, aile bireylerinin eğitimini,
sağlığını, acımasız piyasa koşullarına bırakırsanız, işsizlik oranını
yükseltip, genç ve diplomalı işsiz sayısını artırırsanız, yatırımcının önündeki
bürokratik engelleri kaldırmazsanız, tarımı, hayvancılığı öldüren politikaları
uygularsanız, emekçilere, kamu çalışanlarına insanca yaşayacağı ücret artışını
çok görürseniz, adil vergi sistemini getirmezseniz, hakça bölüşümü
gerçekleştiremezseniz, ne aile kalır ne toplumsal barış ne de huzur.
Yalnız araştırmalarla sorun çözülmüyor;
gerekli düzenlemeleri yapmak, önlemleri almak lazım. Çocuklar, gençler sokakta;
10 000 000 lira, 20 000 000 lira için suç işlemekte. İşsiz, yoksul, sosyal
devletin elini tutmadığı çocuklar suç batağına saplanıyor. Geçen hafta, kapkaç
cinayetinde hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ahmet Hakan Candemir'in
acısı hepimizin yüreğini sızlattı. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine sabır
diliyorum.
Sayın milletvekilleri, zihniyet bakımından
önemli olan bir başka husus da aile kavramına yaklaşımdır. Gelenekselliği
aşarak, çağdaş aileyi, toplumsal sorunları içine yansıtan değil, toplumsal
sorunları aşmada koruyucu ve itici olan aileyi temel almalıyız.
Çağdaş aile ilkesi, resmî anlaşmayla
yapılan evliliklerle kurulmuş, kadın ve erkek eşitliğine dayanan, kadınların ve
çocukların evrensel haklarının yerleştiği, aileiçi ilişkilerde demokratik
değerlerin, davranışların geçerli, anne ve babanın meslek sahibi, bakıp
besleyebileceği, çağdaş eğitim verebileceği sayıda çocuk sahibi olduğu,
yaşanılabilir konutu olan, sağlıklı bireylerin yetiştirildiği, sevginin,
saygının paylaşıldığı, korku ve şiddetin olmadığı bir aileyi hedefler; çeşitli
kılıflara sığınılarak yaratılan çokeşliliği, kadını erkekle eşit görmemeyi,
çocukların ve kadınların yoksulluk ve otorite altında ezilmesini, kız
çocuklarının okula gönderilmemesini, çocuk yaşta çalışmayı, çocuk yaşta
evlenmeyi, aileiçi şiddeti, töre baskısını reddeder. Çağdaş aile ilkesi
cumhuriyetin kuruluş felsefesinde mevcuttur. Bu zihniyet, laik, demokratik,
sosyal hukuk devleti anlayışında vardır. Bunların gerçekleştirilmesi için ne AB
ilerleme raporuna ne de müzakere sürecinin zorlanmasına ihtiyaç vardır.
Atatürk'ün cumhuriyete çizdiği yolun, gösterdiği hedeflerin gerekleridir. Yeter
ki, bunları içimize sindirelim ve özümseyelim. Bu yapılmazsa, Avrupa'da her
çaldığımız kapıda "uygulamayı görelim, ondan sonra" cevabıyla
karşılaşmaktan kurtulamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, filanca tarihe yetişsin diye çok önemli yasalar aceleye
getirilip çıkarılıyor. Cumhuriyet Halk Partisinin, sorumlu muhalefet
anlayışıyla destek verirken yaptığı uygulamaları ve önerileri iktidar
tarafından dikkate alınmıyor; bunun sonunda "yanlış hesap Bağdat'tan
döner" sözü, "yanlış hesap Brüksel'den döner" hale geldi.
Şimdi, bu yasa da Ulusal
Programa konuldu. Avrupa'ya söz verildi diye, şekil tamamlansın diye
çıkarıyorsanız ya da uygulamanız bu yönde olursa, büyük yanlış yaparsınız.
Uygulamaya baktığımızda,
ne yazık ki, hükümetin, Aile Araştırma Kurumuyla ilgili iki yıllık icraatında
hiçbir şey yok. Kurumun resmî internet sitesinde yapmış olduğum araştırmada,
açılışlardan ve ödül törenlerinde yapılan konuşmalardan başka hiçbir şeye
rastlayamadım. Hangi projeler hayata geçirilmiş, hangileri uygulanmıştır?
15 Mayıs 2004;
Uluslararası Aile Günü ilan edilmesinin 10 uncu yıldönümü. Konuşmak dışında
hiçbir şey ortaya konulmamıştır. Niçin yapmadınız sorusuna verilecek cevap,
"yasamız çıkmadı." Peki, 1994'ten siz gelene kadar yapılan çalışmalar
nasıl yapıldı?
Şimdi, yasa çıkıyor;
Sayın Bakanın, neler yapacağını, hangi takvim içerisinde yapacağını bu kürsüden
açıklamasını bekliyoruz. Sayın Bakan, Dördüncü Aile Şûrasında yaptığı
konuşmada, yeterli bütçe ve personel imkânı olmayan kurumun çözüm üretme gücünü
kaybettiğini ifade etmiştir. Sayın Bakanın, şu anda komisyonda olan 2005 yılı
bütçesinde Aile Araştırma Kurumu için ayrılan payla ne yapabileceğini
açıklamasını bekliyoruz. 2005 yılı için yeterli ödenek var mıdır, yok mudur;
yoksa, Sayın Bakan, Türk Ailesi Profili Projesi için sponsor aramaya devam
edecek mi? İsterseniz, ben küçük bir hatırlatma yapayım. 2005 yılı bütçesinden
ayrılan ödenek 2 555 000 000 Yeni Türk Lirasıdır. 2004 yılı ödeneği de 2 358
000 000 Yeni Türk Lirasıydı. Sayın Bakan acaba bu rakamlarla sponsor aramaya
devam edecek mi?
Sosyal sorunların çözümü
ve aile konusunda ulusal politika belirleme görevi başarılamaz. Aile içinde
şiddete maruz kalan kadınlar, çocuklar, töre kıskacında yok olup giden genç
kızlar, sokağa terk edilen, çalışmaya zorlanan çocuklar, hiçbir güvencesi ve
hakkı olmadan resmî nikahsız yaşayan kadınlarımız, kendilerine bakacak gücü ve
kimsesi olmayan bizim yaşlılarımız, bizim insanlarımız, geçim sıkıntısı
nedeniyle çocukların, eşlerin yasadışı gayri ahlakî yollarla gelir elde
etmesini çaresiz izleyenler, yokluk yoksulluk nedeniyle aile kuramayanlar,
parçalanan aile bireyleri, sosyal devletin elini uzatmasını bekliyor.
Türkiye'nin sosyal sorunlarının çözümü, büyük ölçüde aile sorunlarının çözümünü
de sağlayacaktır. Yapılması gereken politika da, önceliklerini değiştirerek,
sorunun ciddî bir şekilde çözümünü gerçekleştirmektir.
Tüm eksikliklere rağmen,
yasa, önemli bir boşluğu dolduracaktır. Sorunların çözümüne dönük projelere
hızla başlanmalı ve uygulamaya geçilmelidir.
Geçtiğimiz yıllarda yeni
Medenî Kanun, Türk Ceza Kanunu, Aile Mahkemelerinin Kurulması Hakkında Kanun ve
kadın, çocuk ve aileyle ilgili pek çok uluslararası sözleşme yürürlüğe
girmiştir. Bu düzenlemelerin sağladığı yeni haklar ve imkânlar konusunda
ailelerin bilinçlendirilmesi için eğitim çalışmalarına öncelik verilmelidir.
Aile Araştırma Kurumunun
kurulmasında katkıda bulunan herkese ve tüm sıkıntılara rağmen özveriyle
çalışan kurum personeline, Grubum ve şahsım adına teşekkür eder, hepinizi
tekrar saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çerçioğlu.
Şimdi, AK Parti Grubu
adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1
inci maddesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Anayasanın 41 inci maddesi, "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar"
hükmünü taşımaktadır.
Bu hükmün gereklerinden bazılarını yerine
getirmek üzere, 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu kurulmuştur. Anayasanın bu
hükmünün gereği, sadece Aile Araştırma Kurumu tarafından yerine
getirilmemektedir bu işi yapmak üzere, başkaca kurumlarımız da faaliyetlerine
devam etmektedir. Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sağlık
Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü bunlardan
bazılarıdır.
Kuruluşa ilişkin 396 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin amaç maddesi, Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi
ve sosyal refahın artırılması için gerekli araştırmaları yapmak ve projeler
geliştirmek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak, aile ile ilgili millî
bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmak hükümlerini taşımaktadır.
Bu teşkilatımız, yasal görevi çerçevesinde
birçok araştırmayı yapmış veya yaptırmıştır. Bunlardan bir örneği, elimde
duruyor. Yurtdışına işgücü göçü ve parçalanmış aile. Buna benzer, hatırladığım
kadarıyla 60-70 tane araştırmayı bu kurumumuz yapmış veya yaptırmıştır.
Sonra ne olmuştur; hepinizin bildiği gibi,
bu kurumumuz Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı adı altında diğer kardeş
kurumlarla birleştirilmiş, ancak, Yetki Kanunu iptal edildiği için kuruluş
kararnameleri iptal edilmiş ve kuruluşlar ortada kalmıştır. Başbakanlık
genelgesiyle konu çözümlenmeye çalışılmış ve ilk kuruluş kararnamesine göre
faaliyetlerini sürdürmesi yoluna gidilmiştir. Yani, bu kuruluşumuza kanunu
olmadığı halde bütçe verilmiş, personele maaş ödenmiş, özetle, Anayasamıza göre
kanunsuz bir işlem yürütülmüştür.
Aile Araştırma Kurumu ve benzeri örnekler,
idare hukuku açısından gerçekten önemli araştırmalara konu olabilecek
örneklerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu
anda biz, yeni bir kurum kurmuyoruz; yıllardan beri çözülemeyen bir sorunu
çözüyoruz ve bir kanunsuzluğu ortadan kaldırıyoruz; ancak, bir farkla, Plan ve
Bütçe Komisyonunda yapılan değişiklikle "aile araştırmaları" ile
beraber "sosyal araştırmalar" da kurumun amaç ve görevleri içine
alındı ve ismine de "sosyal araştırmalar" eklendi. Kurum, yine, aile
araştırmalarını yürütecek. Ayrıca, ülkemizdeki sosyal sorunların tespitine ve
çözümüne yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar yapmak
veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, sosyal bilimlerin
gelişmesine katkıda bulunmak da, artık, Genel Müdürlüğün görevleri içinde yer
almıştır.
Teşkilat, bir uygulama kuruluşu değil, bir
araştırma ve danışmanlık kuruluşudur. Bu teşkilat, aile araştırmaları konusunda
tecrübe sahibidir; buna hepimiz şahidiz; ancak, bunun dışındaki sosyal
araştırmalar konularında tecrübe sahibi değildir; bu görevin de üstesinden
geleceklerine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, aile araştırmaları
"sosyal araştırmalar" anabaşlığı içinde yer alır. Öyleyse, teşkilatın
adı "sosyal araştırmalar genel müdürlüğü" olabilirdi ve aile kavramı
da, bu başlıkta ve amaç içinde yer almayabilirdi. Aile kavramının teşkilat
isminde ve aile araştırmalarının genel müdürlüğün görevleri içinde özellikle ve
detaylı olarak yer alması, hem tarihsel nedenlerden hem de diğer ülkelerde
aileye ilişkin benzer teşkilatların bulunmasından kaynaklanmıştır.
Sayın milletvekilleri, burada bir hususa
dikkat çekmek istiyorum: Bu teşkilat, çok küçük bir teşkilat olarak kuruluyor,
uzmanlık birimi olarak kuruluyor; ancak, bir teşkilat kurulduğunda, bunun, kısa
sürede büyüdüğünü, devasa bir kuruluş haline geldiğini görmekteyiz, görüyoruz.
Ümit ederim ki, bu Genel Müdürlüğümüz, yapı değiştirip, büyüyüp, atıl hale
gelmez. Teşkilatın genel müdürlük şeklinde kurulması çok isabetli değildir,
atipik bir teşkilat modeli olarak başkanlık şeklinde kurulması daha isabetli
olurdu kanısındayım.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün anayasal ve sosyal görevini tam olarak yapacağı ümit ve
temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sali.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;
a) Bakan : Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanı,
b) Genel Müdürlük : Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünü,
c) Genel Müdür : Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürünü,
d) Kurul : Aile ve Sosyal Araştırmalar
Danışma Kurulunu,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; çıkarılmakta olan kanunun 2 nci maddesiyle
ilgili, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüz dünyasında, ailenin öneminin ne
olduğunun, aile bütünlüğünün ne anlama geldiğinin, aile huzurunun, mutlu
ailelerden oluşan toplumların neler yapabileceğinin yoğun olarak tartışıldığını
ve özellikle gelişmiş ülkelerde süreç içerisinde bozulmaya yüz tutan aile
birliğini ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik, maddî, manevî ve idarî önlemler
alarak, bu aile bütünlüğüne ve beraberliğine, aile huzuruna ve mutluluğuna ne
kadar önem verdiklerini hepimiz gözlemliyoruz. Biz de, bu gece, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, buna yönelik bir yasayla, bu konunun Türkiye'de daha
önemli, algılanır hale gelmesine ve daha iyi bir noktaya gelmesine katkıda
bulunuyoruz.
Tabiî ki, Yüce Meclisin görevi, her konuda
olduğu gibi, bu ülkede sorun olarak gördüğü konularla ilgili yasalar yaparak ve
bu noktada yürütmeyi görevli kılarak, sorumlu kılarak sorunların bir an önce
çözüme kavuşturulmasına ve bu ülkede yaşayan insanların geleceklerine daha
güvenle, daha mutlu, daha müreffeh bakmalarına olanak sağlamaktır.
Yalnız, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gecenin bu saatlerine kadar böyle güzel konularla uğraşırken, maalesef, bugün,
Türkiye'de siyasetin nereye geldiği, hangi noktalara getirildiği anlamında
yaşadığım küçük; ama, çok ilginç bir deneyimi, Yüce Parlamentoyla ve Türk
Ulusuyla paylaşmak istiyorum. Lütfen, konuyla ilgisi yoktur diyerek tepki
göstermeyin; çünkü, siyasî etik, siyasî ahlak bu işin temelidir, başıdır.
Edirne'nin Enez İlçesi 3 000 nüfuslu bir
ilçe. Tabiî ki, Türkiye'nin bütün ilçeleri gibi sorunları var, ihtiyaçları var,
hedefleri var. Sayın Maliye Bakanı tarafından Belediye Başkanı Ankara'ya
çağrılıyor. "Bütün ihtiyaçlarının dosyalarını yap gel." Sayın Başkan
hemen büyük bir heyecan ve umutla sıkıntılarını, projelerini dosya haline
getiriyor. Maalesef, Türk siyasetinin ve Türk demokrasisinin geldiği bu
noktada, gerçekten bunu söylerken hicap duyuyorum; çünkü, yaşamının önemli bir
bölümünü ülke adına, bu ülkede yaşayan insanlar adına siyaset yapmakla geçirmiş
bir milletvekili olarak söylüyorum; Türk siyaseti, son günlerde, kemiksiz,
solucan suratlı insanların maalesef aramıza girmelerine olanak sağlayan bir
yapıya büründü ve böyle bir siyasî ortamda da Değerli Maliye Bakanımız,
Belediye Başkanına "ben senin bu sorunlarını çözerim, hepsini yapacağım;
ama, sen, 21 Kasımda Başbakan Edirne'ye geliyor, AKP'ye geçersen" diyor.
Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekili
arkadaşlarım; iktidar, muhalefet hepinize söylüyorum; 3 000 nüfuslu bir ilçenin
belediye başkanını, 4 000 küsur belediye başkanlığına sahip olan bir Adalet ve
Kalkınma Partisi bünyesine katacak da ne elde edecek; söyler misiniz bana,
hangi menfaatı elde edecek?!
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Dememiştir
onu...
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ne biliyorsun?
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Yarın gelir burada
cevap verir veya bu gece gelir burada cevap verir o zaman. Ben, millet adına bu
kürsüyü kullanıyorum.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Söylediği
kimse, gelsin, burada konuşsun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ne olur; 3 000
nüfuslu bir ilçenin sorunundan ne olur, çözümünden ne olur!.. Niçin böyle bir
teklif yapılır?! Bu oluşumlarla, Türkiye siyasetini, biz, nelere götüreceğiz,
allahaşkına bana söyler misiniz!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Delilin ne,
delilin?.. Konuşmakla olmaz; delil ortaya koyacaksın!.. Delilleriyle
söyleyeceksin, ne olduğunu delilleriyle ortaya koyacaksın!..
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ben, iddialarımı
söylüyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İddia olmaz,
delil ortaya koyacaksın!..
BAŞKAN - Sayın Çakır, siz Genel Kurula
hitap edin.
Değerli arkadaşlar, siz de hatibe müdahale
etmeyin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Yalnız, süreniz bitti; lütfen,
sözlerinizi de tamamlayın.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Sayın Başkanım,
hoşgörünüzü istismar etmeyeceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Delili sıralarınızda
oturuyor! Bundan büyük delil mi olur?!
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, benim görevim iddiaları söylemek; muhatap olan kişi de, gelir,
burada, bunun yalan olduğunu ispat eder, delillerini söyler...
CAVİT TORUN(Diyarbakır) - İddia değil,
delil ortaya koyacaksın.
HALUK KOÇ (Samsun) - Delili orada
oturuyor!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne olmuş
oturuyorsa!
HALUK KOÇ (Samsun) - İşte delil size!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Antidemokratik bir
partiden demokratik bir partiye geçmiş. Ne olacak yani?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok demokratiksiniz!
RASİM ÇAKIR (Devamla) -...ama, lütfen,
bunu bir parti kavgası olarak değil, bir parti çekişmesi olarak değil, bu
ülkenin koskoca Maliye Bakanına yakışmayan bir davranış olarak görüyorum.
Lütfen, bunları bıraksın, ülkeye hizmet edecekse, Edirne'ye hizmet edecekse,
buyursun, gelsin, biz de koluna girelim, biz de yardımcı olalım, bu ülkede
yaşayan, Edirne'de yaşayan insanlar da mutlu olsun.
HALUK KOÇ (Samsun) - İşte, delili geliyor,
delili...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne var! Yanlış
yerde olduğunun farkına varmış, ne var!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sen de yolunu şaşırır
Saadet Partisine geçersin merak etme!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ben yolumu
bilirim.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Hepinizi teşekkür
ediyorum; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Görevler
MADDE 3. - Genel Müdürlüğün görevleri
şunlardır:
a) Ailenin bütünlüğünün korunması,
güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılması için ulusal ve uluslararası
düzeyde bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak; bu konularda projeler
geliştirerek uygulamaya konulmasını sağlamak.
b) Ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti
ve çözümüne yönelik ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar yapmak
veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, sosyal bilimlerin
gelişmesine katkıda bulunmak.
c) Mevcut aile yapısını; ana, baba, eş,
çocuklar ve akraba ilişkilerinden kaynaklanan problemler ile ekonomik, sosyal
ve kültürel faktörlerin aile üzerindeki etkilerini araştırmak, aile
bireylerinin eğitim fırsatlarından eşit olarak yararlanmalarını sağlamak, bu
konularda eğitim programları hazırlamak veya hazırlatmak.
d) Aileyi ve aile bireylerini tehdit eden,
aileden veya aile dışından kaynaklanan sorunları, aile içi şiddet ve istismarı,
töre cinayetlerini, kötü alışkanlıkları ve bağımlılıkları, tüm bunları doğuran
sebepleri, çevresel-sosyal etkilerini incelemek, araştırmak, bunların
önlenmesine, çözümlenmesine yönelik ve aileyi destekleyici eğitici programlar
hazırlamak veya hazırlatmak.
e) Ailelerin maddî kaynaklarının rasyonel
kullanımını temin maksadıyla çalışmalar yapmak, bu konuda ilgili kamu kurum ve
kuruluşları ile koordineli eğitim programları hazırlamak veya hazırlatmak.
f) Ailedeki yapısal değişimleri, iç ve dış
göçün aile yapısına olan etkilerini araştırmak.
g) İnceleme ve araştırma alanlarında elde
edilen bilgileri değerlendirmek ve sonuçlarını sosyal ve kültürel tedbirler
haline dönüştürecek millî bir politikanın oluşumuna katkıda bulunmak, bunları
uygulayıcı kurum ve kuruluşlara aktararak hizmetlerin geliştirilmesini ve yeni
hizmet modellerinin oluşturulmasını sağlamak.
h) Kamu kurum ve kuruluşları,
üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil
toplum kuruluşları ve özel sektör ile işbirliği yapmak, bunların sosyal
alandaki çalışmalarına destek sağlamak, müşterek projeler gerçekleştirmek ve
uygulamak.
ı) Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek,
sorun alanlarını tespit etmek ve bu konuda millî bir politikanın
geliştirilmesine yardımcı olmak.
i) Ailenin ve aileyi oluşturan bireylerin
karşılaştıkları sorunlara ilişkin kamuoyundaki eğilim ve istekleri tespit etmek
amacıyla kamu veya özel kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalar yapmak,
j) Yurt dışında yaşayan ve/veya çalışan
Türk ailelerinin sorunlarını araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek.
k) Görev alanına giren konularda, gereken
mal ve hizmet alımlarını sağlamak, enformasyon sistemleri, bilgi bankaları,
kütüphane, arşiv ve dokümantasyon merkezi kurmak, istatistikleri derlemek ve bu
alandaki çalışmaları kurumsallaştırmak, elektronik, görsel, basılı yayın ve
eğitim faaliyetlerinde bulunmak, ulusal ve uluslararası kongre, seminer, şura
ve benzeri toplantılar düzenlemek.
l) Görev alanı ile ilgili kuruluş ve
organizasyonlara 5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanun çerçevesinde üye olmak
ve katılmak, görev alanına giren konularda uluslararası kuruluşlarla işbirliği
yapmak, proje geliştirmek ve yürütmek, gerçekleştirilecek her türlü çalışma ve
etkinliğe katılmak ve uluslararası sözleşmeler ile kararların getirdiği
yükümlülükler çerçevesinde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamaya
yönelik çalışmalar yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.(CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Arıtman'ın şahsı adına da söz isteği
var; süreyi birleştirerek veriyorum; buyurun.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına
Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum ve bir cumhuriyet kadını
olarak, tüm Cumhuriyet Halk Partili kadınlar ve Cumhuriyet Halk Partililer
adına, laik, demokratik cumhuriyetimizi kuran, devrimleriyle Türk kadınını kul
konumundan birey konumuna geçiren Ulu Önder Atatürk'ü çok büyük bir özlemle,
minnetle, şükranla, sevgiyle, saygıyla, bu ölüm yıldönümünde bir kez daha
anıyorum.
Aziz milletimizin gönlü rahat olsun. Biz
Cumhuriyet Halk Partililer, O'nun ilkelerini, devrimlerini, emanetini gerekirse
canımız pahasına sonsuza kadar yaşatacağız. Ruhu şad olsun.
Değerli milletvekilleri, ben size, önce,
bu Aile Araştırma Kurumunun bir gerçek öyküsünü anlatmak istiyorum.
Bu öykü, 1989'da Avrupa Sosyal Şartının
Resmî Gazetede yayımlanmasıyla başladı ve buna uygunluk açısından, ailenin
korunması ve geliştirilmesine ilişkin sorumlu birim olarak, ilgili plan ve
programları hazırlamak üzere Aile Araştırma Kurumu kuruldu. O gün bu gün de kurum
statüsünde kaldı; hatta, on yıl yasal statüsü bile olmadı.
Biz, Cumhuriyet Halk Partililerin ve
onlarca kadın sivil toplum örgütünün ısrarlı taleplerine karşın, iki yıllık AKP
Hükümeti de dahil olmak üzere, tüm sağ iktidarlar, her ne kadar hep aileden
yana olduklarını beyan etseler de, ailenin korunması, refahının artırılması
konusunda, ne yazık ki, duyarsız kaldılar. Zaten, sosyal politikaları da yoktu
bu konuda, sosyal devletten yana da değillerdi; aile hiçbirinin umurunda bile
olmadı. Bu arada, tabiî, kurum çalışanları da mağdur oldu; terfileri, hak
ettikleri unvan ve maaşları alamadılar; yetersiz kadro ve kısıtlı bütçelerle,
vermeleri gereken hizmetleri de yetersiz verdiler.
Politika oluşturma ve koordinasyon
kuruluşu olan bu kurum, pek çok Avrupa ülkesinde, Amerika Birleşik
Devletlerinde, hatta, Senegal'de bile aile bakanlığı olarak yapılandırılırken,
bizde teşkilat yasası bile çıkarılmadı.
Bunun nedeni, süreç içindeki hükümetlerde,
bu konuda bir siyasî iradenin olmayışıdır, AKP Hükümeti de dahil, hiçbirinin
politik tercihlerinin bu yönde olmamasıdır; ama, ne zaman Avrupa Birliğinden
müzakere tarihi alınma noktasına gelindi, aile politikaları ve uygulamaları
konusunda Avrupa Birliği müktesebatına uygunluk amacıyla, Kopenhag kriterleri
de göz önüne alınmak zorunda kalınarak bu tasarının yasalaştırılması da
kotarılıverdi. Demek ki, siyasî irade olunca, ne kadar kolay, ne kadar çabuk
yapılabiliyormuş. Ah Avrupa Birliği, sen nelere kadirmişsin!.. Ondört onbeş
yılda yapılamayan, bilinçli şekilde yapılmayanlar, nasıl da hemen
yapılabiliyor. "Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz" diyenlere
bile, papaz heykelleri altında, sembolik de olsa imza atma mutluluğunu
yaşatıyor. Ne dersiniz... Sizin şu tren kazasında söylediğiniz gibi, takdiri
ilahi!
Burada önemli olan, bugün gösterilen
siyasî iradenin, hükümet tarafından politik tercih olarak da benimsenmesi,
yani, yaşama geçirilmesi, aile kurumunun önemsenmesi, korunması,
güçlendirilmesidir.
Türkiye, aile politikalarına verdiği önem
bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin gerisindedir. Aile, toplumumuzun temel
direği, gelir, imkân, yardımlaşma ve dayanışmada temel birim olarak rol
almaktadır. Bu gerçekler, aileyi, tüm dünyada sosyal politikaların merkezi
haline getirmiştir. Yakın zamana kadar, insanî ve moral değerlerin kaybına,
ailenin çöküşüne örnek olarak Batı toplumlarını gösterir, Türk toplumunun sahip
olduğu aile değerleriyle övünürdük. Batı toplumları, aileyi ihmal etmenin ağır
faturası karşısında hemen harekete geçerek aileyi güçlendirecek politikaları
yaşama geçirmiştir. Bizde ise, var olan güçlü aile değerleri, ağır ekonomik
sorunların, bilgisizliğin, ilgisizliğin, yoksulluğun kurbanı olmaya devam
etmektedir. Bugün, aile deyince, yoksulluk, çaresizlik, sağlıksızlık,
eğitimsizlik, açlık içindeki karnını iftar çadırlarında doyurmaya çalışan hazin
insan manzaraları göz önüne gelmektedir. Türkiye'nin mevcut ekonomik durumu, ne
yazık ki, milletimizin özlediği ve hak ettiği tablodan çok uzaktır.
Değerli milletvekilleri, işsiz sayısı,
nüfusumuzun yüzde 19,5'i; yani her 5 kişiden 1'i işsiz. Çalışabilir nüfusta
işsizlik oranı yüzde 44. 13 000 000 insanımız açlık sınırında yaşıyor, 22 000
000 insanımız yoksulluk sınırında yaşıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlikte,
190 ülke arasında 12 nci sıradayız. Türkiye genelinde 15 yaşından küçük
çocukların yüzde 35'i yoksul. İşte, Türkiye'de ailenin durumu bu! İktidar
olarak, ülkeyi bu perişan durumdan çıkarmanız gerek. Bu sözle, bu vaatle
iktidar oldunuz; fakirliğe, yoksulluğa, işsizliğe nasıl, ne zaman çare
bulacaksınız?! Aile Araştırma Kurumu, aileyi güçsüzleştiren, refah ve huzurunu
yok eden, sağlıksızlığa, eğitimsizliğe neden olan bu sorunlara ne gibi çareler
düşünüyor? Lütfen, artık, burada bunları anlatın. Burada ve televizyonda
"İcraatın İçinden" programlarında, fakir fukara, garip gureba
edebiyatı yaparak vatandaşın karnı doymuyor. İktidarınızın iki yılı bitti.
Artık, durum tespiti yapmaktan vazgeçin. Vatandaşın karnını ne zaman
doyuracaksınız; artık onu anlatın. İşsizi, memuru, emeklisi, çiftçisi, hepsi
yoksulluk sınırının, hatta, açlık sınırının altında yaşayan bu ülkede,
insanımız azıcık parayla geçinebilmek için, neyi nereden keseceği konusunda
şaşkına döndü, çaresizlik içinde. Kadınlarımıza, ev ekonomisi ve tüketici
hakları konusunda eğitim verin. Bilimsel araştırmalar, bu konudaki eğitimin
aile bütçesinden yüzde 40'lara varan tasarrufu sağladığını gösteriyor. Tabiî,
önce, vatandaşın cebine de tasarruf edebileceği bir paranın girmesini sağlayın.
Eskiden nüfusumuzun çoğunluğu kırsal
alanda yaşayıp çiftçilikle geçinirken, kentte yaşayanlar, memleketlerinden,
köyünden gelen peyniri, bulguru, tarhanasıyla aileiçi dayanışmayı sağlar,
geçimini kolaylaştırırdı. Sosyal patlamaları önleyen en önemli etken buydu;
ama, yapılan son araştırmalara göre, artık, nüfusumuzun yüzde 68'i kentlerde
yaşıyor ve memleketinden destek alabilme ihtimali çok zayıflamıştır; yani,
değerli milletvekilleri, sosyal patlamaların önü açılmıştır.
Bütün bunlara ilave olarak, yapılan
demografik araştırmalara göre, ülkemizde yaşlı nüfusun arttığı ve artmaya devam
edeceği anlaşılmaktadır; yani, ailedeki bağımlı nüfus artacaktır. Bu da, aile
üzerinde baskı yaratacak bir etkendir. Hükümetin, bu bulgular üzerine yeni
politikalar geliştirmesi gerekir. Bir yandan huzurevleri gibi yardımcı sağlık
kuruluşlarının yaygınlaştırılması, diğer yandan da sağlık hizmetlerinin yaşlı
bir nüfusun gereksinimlerine göre uyarlanması konusunda plan ve programların
geliştirilmesi gereklidir; aksi halde, aile güçsüzleşir. Aileyi güçsüzleştiren
en önemli faktörlerden biri de özürlü çocuklardır ve ne yazık ki, bunların
büyük bir bölümü de akraba evlilikleri neticesidir. Ülkemizde, doğurganlık
çağındaki her dört kadından biri eşiyle akrabadır. Bu çok ciddî bir rakamdır ve
ülkemizdeki konjenital anomalilerin, yani, doğumsal özürlülük oranlarındaki
yüksekliğin birincil nedenidir. Akraba evliliğinin yanlışlıkları ve riskleri
konusunda ailelerin çok iyi bilgilendirilmeleri gereklidir. Bu da, kuruma düşen
öncelikli bir görevdir.
İnsan haklarının, demokrasinin, kısaca
çağdaşlığın ilk şartlarından biri de toplumsal cinsiyet eşitliğidir.
Yasalarımız cinsiyet eşitliği anlamında oldukça liberal olmakla birlikte ailede
ve toplumsal hayatta hâlâ ataerkil ideoloji egemendir. Bu da, toplumun en küçük
ünitesi olan ailede demokrasi ve insan haklarının yaşama geçmesinin önünde
engeldir. Toplum olarak eksiksiz demokrasi, eksiksiz insan hakları yaşamak
istiyorsak, öncelikle ailelerin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda
eğitilmeleri, bu kavrama inandırılmaları gerekir. Bu konuda gerekli politikaları
oluşturmak, Aile Kurumu Genel Müdürlüğünün öncelikli görevleri arasında
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu
noktasına lütfen dikkat etmenizi rica ediyorum.
Anayasamızın 41 inci maddesi şöyle diyor:
"Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve
aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır, teşkilatı kurar."
Evet, değerli milletvekilleri, Aile Araştırma
Kurumu ve Genel Müdürlüğünün kuruluş ve görevleri, Anayasamızın bu amir hükmüne
göredir; ama bakıyoruz, görevler maddesinde aile planlaması görevleriyle ilgili
tek bir cümle, tek bir kelime görmüyoruz; aile planlamasıyla ilgili görevin
tasarıdan çıkarıldığını görüyoruz. Ne oluyor, ne yapmak istiyorsunuz? Yoksa
kırk yıllık devlet politikası olan antinatalist nüfus politikalarından mı
vazgeçiyorsunuz? Dilerim, ülkemize böyle bir kötülük yapmazsınız.
Sayın Başbakanın otobüsün üzerine çıkıp
"aile planlaması vatana ihanetir; Allah ne verdiyse" şeklindeki
beyanı, 2005 bütçe tasarısında çocuk sayısı arttıkça artan maddî destekler ve
şimdi de bu... Ne yapmak istediğinizi anlıyor, endişeleniyor ve uyarıyoruz:
Ülkemize bu kötülüğü yapmayınız.
Şimdi burada "Sağlık Bakanlığının
Aile Planlaması Genel Müdürlüğü var; görev tekrarı olmasın diye çıkardık"
demeyin. Unutmayınız ki, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü, planlama ve
koordinasyon görevlerini yürütecektir, Sağlık Bakanlığı ise icracı bakanlıktır.
Ayrıca, kurumun kuruluş ve görev amacını belirleyen Anayasa hükmüne göre de,
aile planlaması görevi mecburîdir. Dolayısıyla, tasarının 3 üncü maddesinin (ı)
fıkrasına, aile planlaması göreve mutlaka konulmalıdır.
Türkiye'nin Avrupa Birliği önündeki en
önemli engellerinden biri de kalabalık nüfusudur. Dünyanın en kalabalık 20
ülkesinden biriyiz. Kırk yıldır uygulanan antinatalist nüfus politikalarıyla,
ancak bu yıl doğum hızını 2,2'ye indirebildik. Tüm nüfus projeksiyonları,
nüfusumuzun yılda 1 000 000 kişi civarında artacağını göstermektedir. Nüfus
politikalarından en ufacık bir sapma bile, ülkemizin önüne çok ciddî, yaşamsal
sorunların çıkmasına neden olur. Tüm toplum liderleri, antinatalist nüfus
politikalarının uygulanmasında öncülük, önderlik etmelidir. Ailenin refahı da,
ülkenin refahı da bu politikaların devamıyla sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, genel müdürlüğün
görevleri arasında yer alan aile içi şiddeti önlemek ve çözümlenmesine yönelik
programlar hazırlamakla ilgili olarak, önemli bir konuya temas etmek istiyorum.
Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünün 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmasının son derece çarpıcı neticeleri var. Aile içi şiddetle ilgili
bölümde, ülkemizde hâlâ aile içi şiddet oranının çok yüksek olduğu
belirtilerek, fiziksel şiddete maruz kalan kadınların yüzde 40'ının bunu
içselleştirdiklerini tespit ediyor. Bu, çok korkunç bir bulgu. Bu durum
düzeltilmedikçe aile içi şiddet önlenemez, bu konudaki tüm yasal değişiklikler
yetersiz ve anlamsız kalır.
Aynı araştırmada, kadının fiziksel şiddete
maruz kalmasını kabullenmesi, haklı bulması, tahammül etmesi, yani,
içselleştirmesiyle ilgili diğer çarpıcı bulgular şöyle devam etmektedir: En
fazla ergen yaşlarda görülüyor; yani, 15-19 yaş grubu arasında yüzde 63
oranında. Yüksek doğurganlık, yani, beş veya daha fazla sayıda çocuğa sahip
olma durumunda oran yüzde 64. Yani, kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı
eksik etmeyeceksin anlayışı, ne yazık ki, hâlâ devam ediyor. Batı Anadolu'da
yüzde 32, Doğu Anadolu'da yüzde 50; gelir getiren işte çalışan kadınlarda bile
yüzde 30, çalışmayan kadınlarda ise, tabiî ki, çok daha fazla, yüzde 60;
eğitimsiz kadınlarda yüzde 62; ama, lise ve üstü eğitim almış kadınlarda ise
yüzde 8,8. Yani, kadının eğitimli olması, aile içi şiddeti ve
içselleştirilmesini azaltan çok önemli bir faktör.
Kadına karşı aile içi şiddet, dünyada,
kadının temel insan haklarının ihlali olarak kabul edilmektedir. Aile içi
şiddet ve buna gösterilen tahammül, kadının her alanda söz sahibi olmasının ve
güçlenmesinin önündeki en önemli engeldir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın efendim.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Bu olgu, kadın
sağlığını bile etkilemektedir. Kadının sağlık hizmetlerine talebi, çocuklarının
sağlığı açısından da, ne yazık ki, istenmeyen olumsuz sonuçlara neden
olmaktadır. Aile içi şiddete maruz kalmakla en ciddî insan hakları ihlaline
uğrayan kadınlarda çok önemli psişik ve fiziksel hastalıklar oluşmakta, bu
ortamda büyüyen çocuklarda şiddete yönelim artmakta; sokak çocukları, sokak
terörü çok büyük bir toplumsal sorun olarak önümüze çıkmakta; hatta, uyuşturucu
kullanımının artmasına, uyuşturucu kullanım yaşının erkene çekilmesine neden
olmaktadır. Aile Araştırma Genel Müdürlüğünün özellikle aile içi şiddeti bu
gerekçelerle de önlemeye çalışmasını birincil hedef olarak belirlemesini
diliyoruz ve bu konuda, özellikle şiddetin içselleştirilmesiyle mücadele
programlarına ağırlık verilmesini öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri, aile içi şiddetin
önlenmesi için 1998'de çıkarılan Ailenin Korunmasına Dair Kanun reform
niteliğindeki bir yasal düzenlemedir; ancak, yeterli değildir. Bu yasadaki
eksiklikleri giderecek yeni bir yasal düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi
olarak hazırlamış bulunuyoruz. Grup onayını aldıktan sonra, sanıyorum,
önümüzdeki hafta Meclis Başkanlığına sunulacaktır.
Bu bilgilendirmeyle sözlerime son verir,
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin (ı) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
ı) Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek,
sorun alanlarını tespit etmek, aile planlamasının öğretimi ve uygulamasını
sağlamak için gerekli tedbirleri almak, plan ve programları oluşturarak bu
konularda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak,
Ayşe Gülsün Bilgehan Halil
Akyüz Canan Arıtman
Ankara İstanbul İzmir
Türkân Miçooğulları Salih
Gün Mehmet Vedat Yücesan
İzmir Kocaeli Eskişehir
Oya Araslı Ramazan
Kerim Özkan Mustafa Özyurt
Ankara Burdur Bursa
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Niçin
katılmıyorsunuz Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Sayın Başkan, ben kısa bir cevap verebilir miyim burada?
BAŞKAN - Yani, önergeyle ilgili görüşünüzü
mü?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Şimdi, efendim, Sayın Arıtman konuşmasında da belirttiler "nüfus
planlamasına ilişkin herhangi bir hüküm ihtiva etmemektedir bu düzenleme, bu
yasa tasarısı" dediler. Halbuki, okuduğumuz, şu anda üzerinde
tartıştığımız maddenin zaten (ı) fıkrasında açık bir şekilde bu belirtiliyor:
"Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını tespit etmek ve
bu konularda millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak." Bu
anlamda baktığımızda, eski halinde, Aile Araştırma Kurumunun eski
düzenlemesinde, yasasında "nüfus ve aile planlamasının toplumsal etki ve
sonuçlarını araştırmak, millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı
olmak" şeklinde düzenleme vardı. Daha sonra bu ifade daha açılmak suretiyle
-yani, şu andaki mevcut hali daha net hale getirilmiştir- "nüfus
yapısındaki değişimleri izlemek ve sorun alanlarını tespit etmek, bu konuda
millî bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmak" şeklinde yeniden
tanzim edilmiştir. Dolayısıyla, bir noksanlık, düzenleme noksanlığı söz konusu
değildir. Maddenin bu yeni düzenlemesiyle, nüfus ve aile planlaması
dışlanmamakta; bilakis "nüfus yapısındaki değişimleri izlemek"
ibaresiyle daha detaylı ve çok boyutlu nüfus politikaları belirleyebilme imkânı
tanınmaktadır. Bu nedenle, maddede bir eksiklik söz konusu değildir.
Bu nedenle de önergeye katılmıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, siz önergenizi mi
açıklayacaksınız?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Efendim, gerekçeyi
açıklayacağım.
BAŞKAN - Sayın Arıtman, önergesinin
gerekçesini açıklayacak.
Buyurun efendim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Bakanımızın açıklaması, ne yazık ki,
yeterli değil. "Nüfus yapısındaki değişimleri izlemek, sorun alanlarını
tespit etmek, bu konuda millî bir politika oluşturmak." Evet, bu vardı,
zaten de vardı; yani, Aile Araştırma Kurumu görevleri konusunda da vardı; ama,
ilave olarak, o zaman "aile planlaması...". Ben, isterseniz, Aile
Araştırma Kurumunun görevleriyle ilgili bölümü okuyayım. Bakın, orada ne
yazıyor: "Nüfus ve aile planlamasının toplumsal etki ve sonuçlarını
araştırmak, millî bir politikanın geliştirilmesine yardımcı olmak." Yani,
ondört sene, onbeş sene bu şekilde kullanıldı. AKP iktidar oluncaya kadar böyle
kullanıldı; ama, ne yazık ki, aile planlamasından, çok açık ve net,
vazgeçiyorsunuz. Bunu açıkça da söylemiyorsunuz. Demin konuşmamda da izah
ettim. Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğünün kuruluşu ve bu kanunun amacı,
Türk ailesinin korunması, güçlendirilmesi ve refahının artırılması olduğuna
göre, aile planlaması hizmetleri, bu amacın gerçekleştirilmesinde en önemli
etkenlerden biridir, kurumun, genel müdürlüğün öncelikli görevlerindendir.
Ayrıca, bu kurumun, bu genel müdürlüğün, Anayasaya göre de, kuruluş amaç ve
görevidir. Yani, nüfus politikaları başka şeydir, aile planlaması başka bir
şeydir. Tabiî ki, aile planlaması hizmetleri nüfus politikalarını etkiler.
Nüfus politikası deyince, bakın, köyden
kente göç, bu göçün önlenmesi, bu göçün tersine çevrilmesi bir nüfus
politikasıdır. Ülkedeki nüfusu azalan yerlere yeni yerleşim yerleri açmak,
oralardaki nüfusu artırmak, göç kabul etmek, göç vermek; bunlar nüfus
politikası denilen olaylardır. Aile planlaması hizmetlerinin buna etkisi olur.
Aile planlaması hizmetleri, her şeyden
önce, ailenin sağlığını korumak içindir. İnsanların üreme haklarını, birincil,
temel insan hakkı olan üreme hakkını kullanabilmeleri içindir. İnsanlar, üreme
haklarına, ne zaman, ne kadar sayıda çocuk sahibi olabileceklerine kendileri
karar verebilmelidirler. Bu bir insan hakkıdır. Tüm uluslararası sözleşmelere
göre, tüm devletler, ülkemiz de dahil olmak üzere, halkına bu hizmeti vermekle
görevlendirilmiştir. Eğer aile planlaması hizmetlerinden vazgeçilecek olursa,
bu ülkede ana sağlığı, çocuk sağlığı göstergeleri çok daha kötüye gidecektir.
Değerli arkadaşlarım, ana, bebek, çocuk
ölüm oranlarımızla, hâlâ tüm Avrupa ülkeleri içerisinde, Irak hariç tüm komşu
ülkeler arasında en kötü göstergelere sahip olan ülke bizim ülkemizdir. Son
zamanlarda çok ciddî iyileşmeler vardır ve bu iyileşmeler aile planlaması
hizmetleriyle, aile planlaması uygulamalarıyla sağlanmaktadır. Lütfen, bundan
vazgeçmeyiniz.
Sayın Bakanın bu konudaki izahı, ne yazık
ki, benim için de, grubum için de inandırıcı olmamıştır.
Tekrar söylüyorum, aile planlaması
hizmetlerinden ve uygulamalarından vazgeçip, bu ülkeye, bu millete kötülük
yapmayın.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
3 üncü maddeyi...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını arz ediyorum.
BAŞKAN - ...oylarınıza sunacağım, karar
yetersayısını da arayacağım.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
Sayalım efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan
"Meclisin mehabeti" sözü size ait.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neye oy
verdiklerini bir sorun bakalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kaç kişi var Sayın
Başkan?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, burada, tasarıyı
müzakere ediyoruz. Arkadaşlarımızın aslî görevi, Genel Kurulda tasarının
müzakeresini takip etmektir. Lütfen, gerekli hassasiyeti gösterelim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sizi
artık tolere edemiyorum diyor.
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Genel Müdürlük Teşkilâtı
Teşkilât
MADDE 4. - Genel Müdürlük teşkilâtı, ana
hizmet birimleri ile danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur.
Genel Müdürlük teşkilâtı ek (I) sayılı
cetvelde gösterilmiştir.
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Gülseren Topuz; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Topuz, süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLSEREN TOPUZ
(İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Aile Araştırma
Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 4
üncü maddesiyle çok önemli değişiklikler getirilmiştir. Bugüne kadar
Başbakanlığa bağlı ve başkanlık statüsünde görev yapan kurum, bu tasarıyla
birlikte genel müdürlük statüsü kazanacaktır. Ülkemizin geleceği açısından
önemli olan bu kurumun genel müdürlük olmasıyla birlikte, etkinliği ve
işlevselliği daha da artacaktır.
BAŞKAN - Sayın Topuz, bir dakikanızı rica
edeceğim.
Değerli arkadaşlar, Genel Kuruldaki
gürültü sebebiyle ben hatibi takip edemiyorum, sizin takip ettiğinizi de pek
tahmin etmiyorum. Lütfen, sükûnetle hatibi dinleyelim. Rica ediyorum...
Buyurun efendim.
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla) - Genel müdürlük
statüsüyle birlikte kurumun ana hizmet birimlerinin, Aile Ve Sosyal Sorunları
Araştırma Daire Başkanlığı, Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı ve
Dış İlişkiler Daire Başkanlığından oluşması öngörülmektedir.
Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire
Başkanlığı, aile yapımız hakkında araştırmalar yapacak, yapılacak olan
araştırmalara destek sağlayacak ve böylece aile konusunda ulusal bir
politikanın oluşturulması için gerekli bilgileri ortaya koyacaktır. Ayrıca, bu
çalışmaların yanı sıra, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte
çeşitli çalışmalar da yapacaktır.
Çağımızın bilgi çağı olduğu düşünülürse,
bu bilgilerin toplumca paylaşılması için, eğitim ve yayın vazgeçilmez
araçlardır. Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, kurumun bu konuda
gereksinim duyduğu çalışmaları yerine getirecektir.
Bunun yanı sıra, ana hizmet birimlerinden
Dış İlişkiler Daire Başkanlığı ise, özellikle Avrupa Birliğine girme sürecinde
çok önemli görevler üstlenecek, konuyla ilgili uluslararası düzeyde konferans,
seminer ve bilimsel toplantılar yapacaktır.
Bu tasarıyla kurulması öngörülen Genel
Müdürlüğün danışma ve yardımcı hizmet birimleri ise şunlardır:
Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı,
kurum içerisinde danışma birimi olarak hizmet yapacaktır. Kurumun gereksinim
duyduğu performans ve kalite ölçütlerini geliştirecek, Genel Müdürlük bütçesini
hazırlayacaktır.
Hukuk Müşavirliği, kamu kurum ve
kuruluşları ve Genel Müdürlük birimlerinden gönderilen kanun, tüzük ve
yönetmelik taslakları ile diğer hukukî konularda görüş bildirecek; ayrıca, adlî
ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlayacak ve taraf olduğu davalarda
Genel Müdürlüğü temsil edecek veya Genel Müdürlüğün hizmet satın alma yoluyla
temsil ettirilen davalarını takip edecektir.
İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri
Daire Başkanlığı ise, Genel Müdürlüğün insangücü politikası ve planlama
konusunda çalışmalar yapacak, personelin özlük işlerini yürütecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aile ve toplum hayatımızın ne ölçüde ihmal edildiğinin en çarpıcı örneği,
gündemimizde olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısıdır. Ailenin huzur ve refahını sağlamada
önemli görevler üstlenmiş olan bu kurum, on yılı aşkın bir süredir, hukukî
dayanaktan mahrum bırakılmıştır. Daha gerçekçi bir ifadeyle, aile ihmal
edilmiştir. Ailenin ihmal edilmesinin nasıl bir sonuç doğurduğunu, bugün
hepimiz üzüntüyle görüyoruz. Aileyi ve aile değerlerini ihmal eden bir toplumda
çeşitli sorunlar kaçınılmaz olacaktır; çünkü, Anayasamızda da ifade edildiği
üzere, aile toplumun temelidir. Üstelik, Anayasamız, bu temel gerçekle beraber,
devletin ailenin refahını ve bütünlüğünü korumak için alması gereken tedbirleri
de açıkça belirtmiştir; çünkü, aile, toplumu her türlü güçlüğe rağmen ayakta
tutan temel destek sistemidir. Dolayısıyla, bu ihmalin doğurduğu vahim
sorunlar, Türkiye'nin gelişme performansının önemli bir kısmını tüketmektedir.
Eğitimde, sağlıkta, konutta, kentleşmede yaşadığımız ağır sorunların çözüm
adresi yine ailedir. Aile, toplumda güven ve istikrarı sürdürecek biricik
güçtür. Toplumun sorunlarıyla baş etme kabiliyeti de ailenin gücüyle doğru
orantılıdır. İşte bu nedenle, ailenin zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine
getirememesi, toplumda sosyal kesimleri sokağa ve çaresizliğe itmektedir. Bunun
en acı örneği, artık gündelik sözler arasında herkesin telaffuz ettiği sokak çocuklarıdır.
Gücünü ve bütünlüğünü kaybetmiş aile, ne yazık ki, çocuğunu gereği gibi
yetiştiremiyor, yaşlısına ve özürlüsüne bakamıyor, kültürünü ve değerlerini
gereğince koruyamıyor. Ailenin ihmal edilmesinin ağır faturası ise çaresizliğe
ve çözümsüzlüğe terk edilmiş kitleler oluyor. Bugün, işte bu ağır ihmalin
doğurduğu yanlışlığı aşacak önemli bir karar aşamasına gelmiş bulunuyoruz.
Bilindiği üzere, risk grubundaki aileler
için hayatî önemi olan dayanışma mekanizmaları ekonomik krizle birlikte işleyemez
hale gelmiştir. Bu tür aileler, psikolojik destek, beslenme, barınma, eğitim,
ulaşım ve sağlık gibi sorunlarla baş edemez haldedir ve tehlikeli boyutlara da
ulaşmıştır. Eğer, Türkiye, gelişme potansiyelini etkili bir şekilde kullanmak,
modern uygarlık yolunda daha hızlı adımlarla ilerlemek istiyorsa, aile kurumunu
güçlendirecek tedbirleri de derhal hayata geçirmek zorundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısı, bu yönde atılacak adımlar için önemli
ipuçları taşıyor. Her zaman tekrarladığımız acı gerçek, sahip olduğumuz
potansiyellerin etkili kullanılamadığıdır. İşte bu yeni düzenlemeyle, toplum
olarak sahip olduğumuz enerjiyi etkili ve verimli kullanmanın yöntemini de
belirlemiş oluyoruz. Bunun için, öncelikle sorunlarımızı ve çözüm yollarını
bilimsel yöntemlerle araştırmak ve tespit etmek ve bu yolla geliştirilen akılcı
çözümlerin uygulama stratejilerine sahip olmak zorundayız; artık, ülke
sorunlarını karanlıkta el yordamıyla çözme dönemi kapanmıştır.
Sebepleri, çözüm yolları bilimsel yollarla
ortaya konulmuş toplumsal sorunlarda, her kurum ve kuruluş üzerine düşeni
yapmak zorundadır. Bu sorunların çözümü işbirliği ve koordinasyon
gerektiriyorsa, kimse bundan imtina edemez; ancak, kurumlararası işbirliği ve
etkileşimin ne şekilde gerçekleşeceğini de göstermek zorundayız. İşte,
toplumsal sorunlarımızın çözümünde uygulayacağımız stratejik planlama budur;
çünkü, hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, imkân ve potansiyellerimizi yerinde
kararlarla hayata geçirdiğimizde sorunlar kolaylıkla çözüm bulmaktadır.
Örneğin, sokak çocukları konusu böyledir; keza, eğitim, sağlık, özürlü ve yaşlı
bakımı, yatırım ve istihdam, ulaşım ve yerleşim de böyle bir sorundur. Bir
sorunun ilgili bütün tarafları, çözüm için öngörülen akılcı yolda temel
prensipleri paylaşmazsa, gösterilen gayret çoğu zaman sorunu çözmekten öte
çözümsüzlüğü getirmektedir. Bilindiği üzere, uyuşturucu madde kullanımı önemli
bir toplumsal sorundur. Bu sorunun çözümünde birden çok kurum aynı derecede
sorumludur. Yani, toplumsal sorunlar bazen bir kurumun veya bir uzmanlık
alanının sınırlarını taşacak kadar karmaşık olabilir; aile sorunları da genel
olarak böyledir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ailedeki sorunların bir kısmı, sağlık, eğitim, asayiş ve sosyal hizmet
kurumlarının birlikte çözmesi gereken sorunlardır. Bu tür çözüm uygulamaları,
ancak kurumlararası işbirliği ve koordinasyonu tanımlayacak stratejik
çalışmalarla mümkün olabilir. İşte bunu yapacak kurum, bundan sonra, Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüdür. Bu bakış açısının, yoksullukla
mücadelede dezavantajlı kesimlerin gözetilmesinde, sosyal ve hizmet ve
yardımların bütünlük içinde yürütülmesinde, uyuşturucuyla mücadelede, aile
değerlerinin korunmasında ve toplumsal güvenin yeniden tesisinde dikkate
alınması gerekir. Kültürümüzde aile, derin ve kuşatıcı bir kurum olarak kabul
görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile değerlerine verdiği önemle
gelişmesini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı da başarmıştır.
Sahip olduğumuz bu aile değerleri, millî
birlik ve beraberliğimizin de teminatıdır. Ailenin kültürel kimliği ve insanî
değerleri koruyan temel kurum olduğu gerçeği bütün dünyada genel kabul
görmüştür.
Tarihî sürekliliğin ana mecrası da yine
ailedir. Aile, demokratik değerlerin benimsenmesinde, ortak yaşama kültürünün
oluşmasında ve eğitim güçlüklerinin aşılmasında temel çözüm birimidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Toplumda dayanışma ve yardımlaşma
mekanizmalarının işlemesinde, sevgi, saygı gibi temel değerlerin yaşatılmasında
ve insanî birikimin paylaşılmasında aile kilit rol oynamaktadır. İşte bu
nedenle ailedeki çözülme, sosyal güvenlikte, sosyal hizmetlerde, çocuk
ihmalinde, kadın istismarında, uyuşturucu ve diğer suçlarda, muhtaç bireylerin
bakımında toplumlara ağır yükler getirmektedir.
Aile bağları, Türk toplumunda huzur ve
barışın korunmasında, sevgi ve kardeşlik duygularının gelişmesinde, bireyde
arzu edilen "biz" bilincinin olgunlaşmasında hayli belirleyici rol
oynamaktadır. Dolayısıyla aile, toplam yaşam kalitesi ve ekonomik hesaplama
birimidir. Sonuç olarak aile, bireysel hak ve özgürlüklerin özgürce
yaşanabildiği ortam olmalıdır. Birey, aile ortamında "ben" ve
"biz" duygusunun gereği olarak her türlü hak ve imkânı rahatlıkla
kullanabilmelidir. Böyle bir aile modeli, toplumun temel kurumu olarak
geleceğin güvencesi olacaktır.
Toplumsal refahımız için önemli bir karar
olarak gördüğüm bu yasa tasarısının hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topuz.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Genel Müdür
MADDE 5. - Genel Müdür, Genel Müdürlüğün
en üst amiri olup Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuat hükümlerine, Genel
Müdürlüğün amaç ve politikalarına, stratejik plânına, performans ölçütlerine ve
hizmet kalite standartlarına uygun olarak düzenler ve yürütür.
Genel Müdür, bu Kanunda belirtilen
hizmetlerin yürütülmesinden Başbakan veya Bakana karşı sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Genel Müdür Yardımcısı
MADDE 6. - Ana hizmet birimleri ile
danışma birimleri ve yardımcı hizmet birimi arasındaki koordinasyonu sağlamak
ve bu birimlerin denetiminde Genel Müdüre yardımcı olmak üzere bir Genel Müdür
Yardımcısı atanabilir. Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür tarafından verilen
görevleri yerine getirir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Ana hizmet birimleri
MADDE 7. - Genel Müdürlüğün ana hizmet
birimleri şunlardır:
a) Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma
Daire Başkanlığı.
b) Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire
Başkanlığı.
c) Dış İlişkiler Daire Başkanlığı.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Aile ve Sosyal Sorunları Araştırma Daire
Başkanlığı
MADDE 8. - Aile ve Sosyal Sorunları
Araştırma Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Ailenin bütünlüğünün korunması ve
sosyal refahının artırılması için toplumun öncelikleri ve ilgili kurumların
teklifleri dikkate alınarak bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak,
bunlara ilişkin şartname ve sözleşmeleri hazırlamak.
b) Aile ve sosyal bilimler alanında ulusal
ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler
geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını ve aileye yönelik
millî bir politikanın oluşmasına katkı sağlamak.
c) Aile ve sosyal sorunlar konusunda
faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler,
sosyal amaçlı vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektör
ile işbirliği yapmak ve ortak çalışmalar yürütmek.
d) Araştırma proje tekliflerinin ön
değerlendirmesini yapmak.
e) Araştırma projelerini sözleşme
esaslarına göre izlemek, değerlendirmek ve kabulüne onay vermek.
f) Nüfus artışı ile yapısının ve görev
alanıyla ilgili mevzuatın toplumsal etki ve sonuçlarını araştırmak, aile
konusunda kamuoyundaki eğilim ve istekleri tespit etmek.
g) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tüzün, süreniz 15 dakika; buyurun.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)-
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında 661 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin ve şahsımın
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 41 inci
maddesi, ailenin Türk toplumunun temeli olduğunu belirtir ve devletin, ailenin
huzuru ve refahıyla, özellikle, ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimiyle, uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri
alacağını ve teşkilat kuracağını hükme bağlamıştır.
Bu nedenle, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü kurulması son derece önemlidir. Ailenin korunması,
güçlendirilmesi ve sosyal refahın artırılması için politikalar oluşturmak bu
kurumun görevleri arasında olmalıdır.
Ben, burada, aileyi oluşturan bireylerden
olan ve hepimiz için önemli olan çocuklar üzerinde durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, son yapılan nüfus
araştırmalarına göre, toplam doğurganlık hızı 2,23'e gerilemiştir. Türkiye'de
nüfus piramidinin tabanının daralması, doğurganlıktaki bu hızlı düşüşü
göstermekte ve Türkiye nüfusunun en büyük kesiminin 24 yaş altı olduğunu ortaya
koymaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair
Sözleşmede 0-18 yaş arası bireyler "çocuk" olarak tanımlanmakta ve bu
sözleşmedeki haklardan yararlanmaları evrensel insan haklarının gereği olarak
görülmektedir.
Koruma hakları dahil olmak üzere çocuk
haklarının gerçekleştirilmesi, herkesin yalnızca çocuklara karşı görevlerini
anlamakla ve bu görevlere saygı göstermekle kalmayıp, aynı zamanda, bu görevler
doğrultusunda hareket ettiği bir davranış biçimi geliştirmesiyle olur.
Çocuğun korunması, öncelikle, onun temel
haklarının güvence altına alınmasını gerektirir. Birleşmiş Milletler Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gibi, aileyi temel
kabul ederek, çocuğun ailesi yanında korunmasına büyük önem verir. Bu bakımdan,
çocuğun korunması denilince, aynı zamanda, çocuğun ailesinin korunmasını da
anlamak gerekir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 5 inci
maddesiyle düzenlenen, devletin, ailenin çocuğu yönlendirme hak ve
sorumluluğuna saygı gösterme yükümlülüğü, ailenin bu sorumluluğunu yerine
getirirken desteklenmesi için gerekli hizmetlerin üretilmesini de içerir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 27 nci maddesi, devlete,
çocuğun yeterli yaşam standardına sahip olabilmesi için, ana-babaya ve çocuğun
bakımını üstlenen diğer kişilere yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri
almak ve gereksinim olduğu takdirde, özellikle beslenme, giyim ve barınma
konularında maddî yardım ve destek programları uygulamak görevini vermektedir.
Bu, çok önemli bir değişikliktir. Destek, ailenin yetersiz kaldığı hallerde,
onun yerine geçmek suretiyle değil, ailenin görevini yerine getirebilmesi için
ve varlığını sürdürebilmesi için verilecektir.
Öte yandan, çocuğun korunması hedefi, en
basit biçimiyle, her çocuğun zarara maruz kalmama hakkını ele almaktadır. Bu
hak, çocukların yaşamak, gelişmek ve büyümek için ihtiyaç duyduklarını
almalarını sağlayan diğer hakları tamamlayıcı niteliktedir.
Çocuk Hakları Sözleşmesine göre, çocuğun
yetişmesinde birincil sorumluluk ana babaya aittir. Anne ve baba bu sorumluluğu
yerine getirmediğinde, aileye yardım etmek devletin görevidir. İşte, bu genel
müdürlüğün böyle bir işlevi olacağını da düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, çocuğun yaşamındaki en
önemli aktörler, genellikle, anne ve babasıdır ve böyle de olması gerekir. Bu
durumda, çocuğun korunup korunmadığının belirlenmesinde en önemli etken, aile
olabilir. Çocuğun yaşamında ailenin bu kadar merkezde oluşu dikkate
alındığında, ailenin şiddet, istismar, ayırımcılık ve sömürü kaynağı olduğu
durumlarda tehlikenin ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır.
Ev ve okulda şiddet gibi konular,
yoksulluk ve cehaletle yakından ilgilidir ve bazen yanlış oluşmuş toplumsal
değer yargıları, normlar ve geleneklerle de bağlantılıdır. Şiddete, sömürüye,
istismara ve ihmale maruz kalan çocuklar, daha kısa ömürle, beden ve ruh
sağlığının kötü olmasıyla, eğitim sorunlarıyla -buna, okulu terk etmeyi de
katabiliriz- karşı karşıya kalır; yaşamının daha ileri evresinde ise, kötü anne
ve babalık becerileri, evsizlik, derbederlik, yerinden edilme gibi risklerle
karşılaşır.
Ev içerisinde ya da eğitim kurumlarında
belli düzeyde şiddetin toplum tarafından kabul görmesi, daha ağır şiddet
türlerine kapı açmakta olup, çocukların şiddet kullanımı konusunda sosyalleştirme
eğilimindedir. Şiddete maruz kalan çocuklar, şiddet içeren davranış biçimleri
kazanmaktadırlar. Aile, bu durumda, saldırganlık konusundaki eğitimin temel
kurumu olmaktadır.
Ayrıca, psikolojik ve duygusal taciz,
öncelikle, mağduru yıldıran, gözünü korkutan, aşağılayan ve inciten sözlü
davranışlardır ki, bunlara da aile içinde rastlamaktayız. Çocukların, özellikle
bedensel ve fiziksel engelli çocukların bu tür psikolojik ve duygusal tacizlere
maruz kaldığını biliyoruz ve duyuyoruz. Bu tür tacizler, mağduru olağanüstü
etkilemektedir.
Ayrıca, aile içi şiddet, sadece bu
şiddetin mağduru değil, tanığı çocuklar açısından da ciddî sorunlar
doğurmaktadır. Aile içi şiddet ortamında yaşayan çocukların okul başarıları da
düşmektedir. Kadınların şiddete maruz kaldığı evlerde yaşayan çocuklar, okulu,
diğer çocuklardan ortalama olarak üç yıl önce terk etmektedirler.
Değerli arkadaşlar, çocuklara yönelik
tehlikeler sadece evde veya okuldaki şiddetle de sınırlı değildir. Çocuklar
erken yaşta ve kötü koşullarda çalışmak zorunda kalmak, ihmal ve terk edilmek,
suça itilmek gibi pek çok tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Eğer, çocuğun
çalıştığı iş tehlikeli değilse ve çocuğun okula devam etmesini ve diğer normal
çocukluk faaliyetlerini engellemiyorsa, çocuklar çalışabilir; yani, çocuklar ev
işlerinde, ailenin tarım işlerinde veya ticarî işlerinde anne-babalarına yardım
edebilirler. Bu işler, genellikle hafif işler olarak anılır. Çocuk işçiliği,
çocuk haklarını ihlal eden ve yasaklanması gereken istihdam biçimlerini veya
ücretsiz işleri ifade eder. Bu tanıma giren iki tür çocuk işçiliği vardır.
Çocuk yaşta çalışma ve tehlikeli işlerde çalışmadır.
İhmal, çocuğun maddî ve duygusal
ihtiyaçlarının karşılanmamasını, fiziksel ve zihinsel uyarımı, yeterli gözetim
ve rehberlik sağlanmamasını içeren geniş kapsamlı bir kavramdır. Çocukların
terk edilmesi bir ihmal ürünüdür. Çocuğu terk etme kararı bazen destek
mekanizmalarının eksikliğine veya kültürel geleneklerin ağırlığına bir tepki
olabilir.
Sayısız araştırma, yetersiz gözetim,
tutarsız disiplin ve olumlu sosyal davranışı güçlendirmemenin, çocukların
yasalarla ihtilafa düşme riskine katkıda bulunduğunu da göstermektedir. Her yıl
sayısız çocuğun hakları ihlal edilmektedir. Okula gönderilmeyerek,
çalıştırılarak, şiddet ve taciz uygulanmaktadır. Elbette, çocukları bu risklere
karşı korumak biz yetişkinlerin de görevidir.
Değerli arkadaşlar, eğitim, her çocuğun
temel hakkıdır. Eğitim, çocukların zihinsel ve toplumsal gelişimini teşvik eder
ve geçimlerini onurlu biçimde sağlama yeteneklerini artırır. Ulusal gelişmenin
de yaşamsal bileşimidir. Bireyin daha iyi anne-baba, bilinçli bir yurttaş ve
sivil toplumda aktif bir katılımcı olmasına yardım eder. Bunlara ek olarak suç
ve aile içi şiddet gibi sorunlar üzerinde de yararlı bir etkisi vardır; iyi bir
eğitim sistemi, aynı zamanda etkileyici ve koruyucu bir kurumdur.
Çalışmak zorunda kalmak, suça itilmek veya
başkaca nedenlerle eğitim sistemi dışında kalan tüm çocukların okul sistemine
geri dönmeleri de yasal olarak sağlanabilmelidir.
Değerli arkadaşlar, cinsel taciz ve sömürü
mağdurları için ailelerin ve toplumun çocuk mağdurlara yönelik tavırlarını
değiştirmek amacıyla programlar geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Çocuklar, anne ve babaları veya aileleri
tarafından bakılma hakkına sahiptir; ancak, ailesi olmayan, ailesinden ayrı
düşen veya sağlığı ve gelişimi için ailelerin ciddi tehlike arz ettiği çocuk,
alternatif bakım hakkına sahiptir. Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 20 de bunu
söylemektedir. Ailelerinin bakımından uzak kalan çocukların kurumlarda bakımına
son verilerek aile benzeri kurumlarda korunmalarını sağlayıcı hizmetler de
geliştirilmelidir.
Değerli arkadaşlar, çocuğu koruyan bir
çevre oluşturmamız gerekli. Bunun için hükümetin çocuğun korunmasına ilgi
gösterilmesi, bunu taahhüt etmesi gerekir. Tavır ve geleneklerin istismarı
kolaylaştırdığı toplumlarda, örneğin küçüklerle cinsel ilişki, ağır dayak
cezasının uygulandığı, kız ve erkek çocuklarının statüleri ve değerlerinin
farklı algılanması ve zararlı geleneksel uygulamalarla ilgili bir çevre, çocuğu
koruyan bir çevre olamaz.
Öncelikle, yerel yönetimler ve
belediyelerce, imar planında kişi başına düşen 7 metrekarelik yeşil alanlar
aynı statüde korunmalı, çocuk oyun alanları ve parkları imar planları
hazırlanırken mutlaka korunmalı ve devlet, bunu, yasa halinde belediyelere
zorunlu kılmalı diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bütün çocukların,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 27 nci maddesi gereğince,
bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmelerini sağlayacak
yeterli bir hayat seviyesine sahip olma hakkı vardır. Bu hak, aileleriyle
birlikte yeterli destek ve bakım hizmetlerinden yararlanma ve temel sosyal
hizmetlere ayrımcılık gösterilmeden erişme hakkını da içerir.
Bu nedenle;
1- Ekonomik ve sosyal yoksulluğun
etkisinin ele alınıp, bunun hafifletilmesi gerekir.
2- Toplumsal davranış değişikliği için
çaba gösterilmesi, çocuğu istismar edebilecek geleneklerden vazgeçilmesi
gerekir.
3- Çocukların durumunun ve ihtiyaçlarının,
onlarla ilgili uygulamaların, kısacası, onlarla ilgili olarak neler olup
bittiğinin açıklıkla bilinebilmesi gerekir.
4- Çocuğun katılımının sağlanması için, bu
Genel Müdürlüğün, her düzeyde araştırma yapması ve gerektiğinde de, hükümeti ve
devleti uyarması gerekir.
İşte bugün burada konuştuğumuz Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, çocukların ve ailelerin içerisinde
bulunduğu durumu ve onları etkileyen sosyal sorunları anlamamızı sağlayacak
verileri toplamalı, araştırmalar yapmalı ve bu sorunların telafisi için etkili
yöntemlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütmeli ve bunları,
kamuoyuyla, özellikle de Yüce Meclisle paylaşmalıdır.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi burada
tamamlarken, geçtiğimiz ay, Sayın Bakanımız, Bilecik İline yapmış olduğu
ziyarette, Bilecik Huzurevini Yaşatma ve Koruma Derneği Başkanı Sayın Efsun
Gönül Şahin ve yönetim kurulu üyeleriyle yapmış olduğu görüşmede, Bilecik'teki
huzurevi inşaatının yüzde 80'inin tamamlandığını ve Bakanlık olarak, her türlü
katkı ve desteği bu yıl içerisinde verip, bu huzurevini en kısa zamanda
tamamlayacağını belirtmişlerdir, Bilecik halkı önünde söz vermişlerdir. Ben de,
Sayın Bakanımızın, 2005 yılı içerisinde, Bilecik İli için gerçekten çok önemli
bir ihtiyaç olan huzurevi derneğini en kısa zamanda tamamlamasını bir kez daha
talep ediyorum.
Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı
kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzün.
Ayrıca, zamanı iyi kullandığınız için de
teşekkür ediyorum.
8 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon Daire
Başkanlığı
MADDE 9. - Eğitim, Yayın ve Dokümantasyon
Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Toplumun birliğinin ve bütünlüğünün
sağlanması amacıyla aile bütçesi, akraba evlilikleri, kayıtlı evlilikler,
yaşlıların ve düşkünlerin toplumda ve ailedeki yeri, madde bağımlılığı, aile
içi şiddet ve istismar gibi konularda eğitim faaliyetleri planlamak ve
uygulayıcı kurumlarla işbirliği yaparak bu plânların uygulanmasını sağlamak.
b) Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili
konularda toplumsal duyarlılığı artırmak ve bilinç düzeyini yükseltmek amacıyla
görsel, basılı yayın ve eğitici programlar hazırlamak veya hazırlatmak.
c) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda dokümantasyon hizmetleri yapmak ve istatistikleri derlemek.
d) Genel Müdürlüğün kütüphane ve
araştırmalarla ilgili arşiv hizmetlerini yürütmek.
e) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika; süreye riayet etmenizi
de rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulu Önderimizi, 66 ncı ölüm
yıldönümünde saygı ve minnetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aile bütçelerinin günümüz koşullarında ne
kadar yetersiz olduğu bir gerçek olarak önümüzdedir. Aile toplumun temel
birimidir. Böyle olduğu için de güçlendirilmesi gerekir. Ailenin kapsayıcı bir
konuma ve destek ağına hakkı vardır. Bugün ailelerimizi bu kapsam içinde
değerlendirebilmemiz mümkün müdür; elbette ki, hayır. Gelir dağılımındaki
adaletsizlikler yoksulluğu körüklemektedir. İşte bu yoksulluk, ailelerin
ihtiyaçlarının karşılanması, haklarının korunup geliştirilmesi yönündeki
çabaların önündeki en büyük engel olarak kalmaya devam etmektedir. Dolayısıyla,
yoksulluğa karşı her cephede mücadele verilmelidir.
Bunlar arasında, temel sosyal hizmetlerin
sağlanması; yani, eğitim ve sağlığın parasız olması... Bunu başarabildiniz mi
değerli arkadaşlarım; elbette ki, hayır; daha da paralı hale getirdiniz.
İstihdam olanaklarının yaratılması... Bu
olanakları artırabildiniz mi? Bırakın olanakları artırmayı daha da azalttınız,
azaltmaya devam ediyorsunuz. 318 000 000 TL. asgarî ücretle hangi aile geçimini
sağlayabilir?! Ülkemizin yüzde 40'ını oluşturan büyük bir istihdam kaynağı olan
tarım kesimini yok sayıyor, onları açlığa ve sefilliğe sevk ediyorsunuz.
Böylece, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.
İşsizlik, ülkemizin en büyük sorunudur. Bu
sorunu çözmek için, kalıcı, göstermelik olmayan, gerçekçi bir yaklaşımla
sorunun üzerine gidilebildi mi; elbette, hayır.
Dışborç yükünün hafifletilmesi ve ticarî
alanda adilane uygulamalar yapılabildi mi; hayır. Borç yükünü daha da
artırdınız. Ticaret hayatında, adilane uygulamaların yerine, daha da adil
olmayan uygulamalar yaptınız. Devlete vergi borcu olanları affettiniz, devleti
dolandıranlara kolaylıklar sağladınız. Bununla birlikte, yoksulluğu yok etmek
bir yana, daha da körüklediniz.
Bu politikalar, Türk ailesinin
bütünlüğünün korunması ve güçlendirilmesi bir yana, onları daha büyük sıkıntıya
sokmuştur. Gelir dağılımının adaletsiz olması sonucunda ailelerimiz dağılma
noktasına gelmiştir.
AKP'li bütün konuşmacılar sorunları
sayıyorlar. Sorunları bildiğiniz halde niçin çözmüyorsunuz; iktidar siz değil
misiniz değerli arkadaşlarım?!
Çocuklara en ağır darbeyi vuran
yoksulluktur. Yoksulluk, çocukların gelişme potansiyellerinin tam olarak
temelini; yani, gelişim halindeki körpe bedenlerini ve zihinlerini vurmaktadır.
Dolayısıyla, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve eşitsizliklerin azaltılması,
kalkınma çabalarının merkezî hedefi olma durumundadır. Asıl amacımız, ana
babaların, ailelerin, yasal vasilerin ve çocukların, kendilerini güvence altına
alacak kapsamlı bilgi ve hizmetlere erişimini sağlamaktır. Bunu
sağlayamadığımız zaman, önümüze büyük problemler çıkmaktadır; madde
bağımlılıkları, aileiçi şiddet ve suç oranlarında artışlar...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocuk suçluluğunun başarıyla önlenmesi, ergenlerin uyumlu gelişimini sağlamak
için, çocukluklarından itibaren kişiliklerine saygı göstermek ve desteklemek
suretiyle tüm toplumun çaba göstermesi gerekmektedir. Çocuklukta ihmal edilmek
veya şiddete maruz kalmak ile suça karışmak arasında çok yakın bir ilişki
vardır. Evde şiddete maruz kalan çocuklar, ileriki zamanlarda, şiddet içeren
davranış biçimleri göstermeye başlamaktadırlar. Aile, çocukların
sosyalleşmesinden sorumlu en önemli birim olduğu için, geniş aile de dahil
olmak üzere, ailenin bütünlüğünü korumaya yönelik hükümet çabaları ve toplumsal
çabalar devam ettirilmelidir.
Çocukların, bakımı, korunması, bedensel ve
zihinsel açıdan sağlıklı olmalarının sağlanmasında aileye yardımcı olmak
hepimizin sorumluluğudur. Devlet kuruluşları, gençlere yönelik planlara ve
programlara öncelik vermeli, yeterli sağlık ve ruh sağlığı bakımı, beslenme,
barınma, uyuşturucu ve alkol kullanımının önlenmesi ve tedavisi dahil olmak
üzere, ilgili diğer hizmetler için etkin hizmet, tesis ve personel temin etmek
amacıyla yeterli fon ve başka kaynak temin etmeli ve bu kaynakların gençlere
ulaştırılması ve fiilen yararlı olması sağlanmalıdır.
Aileiçi şiddet, ülkemizde ve dünyada beden
ve ruh sağlığını ciddî biçimde tehdit eden bir sorundur. Aileiçi şiddetin
önlenmesinin gelecek kuşakların ruh sağlığı açısından çok önemli olduğu ve
bunun bir çeşit koruyucu ruh sağlığı hizmeti çerçevesinde düşünülmesi
gerektiğini söyleyebiliriz.
Aileiçi şiddetin, yaşlı ve düşkünlere
yardım etmemenin ve akraba evliliklerinin giderilebilmesinde, her sorunun baş
çözümleyicisi olan eğitim önemlidir. Eğitim, bir insan hakkı olduğu gibi,
yoksulluğun ve çocuk işçiliğinin azaltılmasında, demokrasi, barış ve hoşgörü,
kalkınma gibi ideallerin gerçekleşmesinde temel önem taşıyan bir etmendir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
madde bağımlılığı günümüzün en önemli acil çözüm bekleyen sorunlarından
birisidir. İnsan sağlığını ciddî şekilde tehdit etmekte olan uyuşturucu ve
uyarıcı maddelerle mücadele konusunda olayın sosyal boyutu da gözönüne
alındığında, konuyla ilgili kurum ve kuruluşların koordineli bir çalışmaya
gitmelerinin gereği ortaya çıkmaktadır.
Çocukların her gün karşı karşıya kaldıkları,
ana baba tutum, davranış ve ilişki biçimlerinin, onların eğitiminde çok önemli
bir rol oynadığı bilinmektedir.
Aile ilişkileri, çocuklar için davranış
biçimleri ve insan ilişkilerinin öğrenildiği bir sahne oluşturmaktadır. Madde
kullanımı konusunda, benzer mekanizma işletilmekte olup, çocuklar, anne
babalarının maddeler konusundaki tutum ve davranışlarını gözlemlemekte ve
benzeri şekilleri uygulamaktadır.
Toplumda, ana baba başta olmak üzere,
öğretmenlerin ve diğer etkili yetişkinlerin madde kullanımı konusundaki tutum
ve davranışları, çocuk ve gençler için çoğu kez kavram kargaşası yaratmaktadır.
Çocuk ve gençler, zararlı etkisi kesin olarak kanıtlanmış olan sigara ve alkol
gibi maddelerin neden erişkinler tarafından kullanıldığını tam olarak
kavrayamamakta; kendilerinin de bu ve buna benzer maddeleri kullanabileceği
düşüncesini oluşturmaktadır.
Gençler dahil olmak üzere, bütün çocuklar
için tütün ve alkol kullanımını önleyici ve caydırıcı -tıbbî açıdan zorunlu
durumlar dışında- uyuşturucu maddelerin kullanılmasını ve dolaşımını araştırıcı
ve önleyici, bu tür alışkanlık ve uygulamaların zararları konusunda halkı
bilinçlendirmek amacıyla diğer koşulların yanı sıra, kitle iletişim araçlarını
seferber edici ve sorunların asıl kaynağına inilmesini sağlayıcı programların
sürekli olarak geliştirilmesi ve uygulanması konusunda ısrarcı olunması,
gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir. Sigara ve içkiye zam
yaparak bunu önleyemezsiniz değerli arkadaşlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde akraba evlilikleri çok sık olarak gerçekleştirilmektedir. Yapılan
çeşitli araştırmalar bu oranların yüzde 20 ile 25 arasında olduğunu
göstermektedir; yani, her 4 veya 5 evlilikten 1'i akrabalar arasında
yapılmaktadır. Akraba evlilikleri için ekonomik nedenler hep düşünülür; fakat,
kültürel nedenlerin çok daha önde olduğu söylenebilir. Malın parçalanmaması,
bölünmemesi bir neden olabilir; ama, bu, çok önde gelen faktörlerden biri
değildir.
Ayrıca, kadın eğitimsizse, meslek sahibi
değilse veya statüsü iyi değilse, kırsal alanda yaşıyorsa, evliliği aile
organize ediyorsa, akraba evliliği yapma ihtimali yükselmektedir.
Akraba evliliği için herhangi bir yasal
engel bulunmamaktadır. Yasal engel olması da doğru değildir. Çünkü bu
evlilikler yasaklanırsa, yasal olmayan evliliklerde artış görülebilir. Akraba
evliliği yapan insanlar, bunu, yasal olduğu ya da olmadığı için değil, o
kültürden dolayı, çevre, sosyal veya dinî nedenlerle yapmaktadır. O nedenle, bu
evlilikleri yasak koyarak engellemek mümkün değildir. İnsanların bu işin
bilincinde olarak akraba evliliklerinden vazgeçmeleri gerekmektedir.
Akraba evliliklerinin önlenmesinde
duyarlılığın artırılması için yazılı ve görsel basın yoluyla insanlar
bilgilendirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Ekmekçioğlu, toparlar
mısınız.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ayrıca, ilköğretimden itibaren, eğitim
programlarının içine bu ve benzer konuları içeren sağlık bilimleri dersi
konulabilir.
Kız çocuklarının eğitiminin artırılmasının
da çok önemli olduğunu ve pek çok gösterge gibi, akraba evliliği üzerinde çok
önemli olumlu etkileri olacağını vurgulamak istiyorum.
Bununla birlikte, akraba evlilikleri için,
genetik danışma hizmetlerinin sağlık hizmetleri içinde, özellikle birinci
basamak sağlık hizmeti içinde uygulanması uygun bir yaklaşım olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, yukarıda
belirttiğimiz sorunlar çözülmedikçe, yasaların uygulanmasında sıkıntılar
yaşanacağı bir gerçektir.
Bu maddeye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak olumlu baktığımızı belirtiyorum.
Konuşmamı bitirirken, Yüce Ulusumuzun ve
sizlerin yaklaşan Ramazan Bayramını tebrik eder; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Ekmekcioğlu.
Sayın milletvekilleri, 9 uncu madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 22.15
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 22.29
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
661 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Dış İlişkiler Daire Başkanlığı
MADDE 10. - Dış İlişkiler Daire Başkanlığının
görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda çalışmalarda bulunan uluslararası kuruluşların toplantıları sonucunda
ortaya çıkan belge ve yayınları izlemek, alınan kararları Genel Müdürlük
birimlerine ve ilgili kuruluşlara iletmek.
b) Genel Müdürlüğün uluslararası
ilişkilerini yürütmek.
c) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda uluslararası şûra, seminer, konferans ve benzeri bilimsel toplantılar
düzenlemek.
d) Genel Müdürlüğün Avrupa Birliği ile
ilgili yapacağı çalışmalarda diğer birimlerle koordinasyon sağlamak.
e) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Danışma ve yardımcı hizmet birimleri
MADDE 11. - Genel Müdürlüğün danışma
birimleri, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği; yardımcı
hizmet birimi ise İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Daire Başkanlığıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı
MADDE 12. - Strateji Geliştirme Daire
Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Ulusal kalkınma strateji ve
politikaları, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde Genel Müdürlüğün
orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını
oluşturmak üzere gerekli çalışmaları yapmak.
b) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek.
c) Genel Müdürlük bütçesini stratejik
plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak, Genel Müdürlük faaliyetlerinin
bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
d) Genel Müdürlüğün yönetimi ile
hizmetlerin geliştirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak,
analiz etmek, yorumlamak ve faaliyet raporlarını hazırlamak.
e) Üst yönetimin iç denetime yönelik
işlevinin etkililiğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları
yapmak.
f) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
konularda, hizmetleri etkileyecek dış faktörleri incelemek, kurum içi kapasite
araştırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve
genel araştırmalar yapmak.
g)Yönetim bilgi sistemlerine ilişkin
hizmetleri yerine getirmek.
h) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarken karar
yetersayısını da arayacağım.
12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati : 22.33
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 22.39
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
661 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
12 nci maddenin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve
karar yetersayısını arayacağım.
12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Hukuk Müşavirliği
MADDE 13. - Hukuk Müşavirliğinin görevleri
şunlardır:
a) Başbakanlık, Bakanlıklar, diğer kamu
kurum ve kuruluşları ile Genel Müdürlük birimlerinden gönderilen kanun, tüzük
ve yönetmelik taslakları ile diğer hukukî konular hakkında görüş bildirmek.
b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini
koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında almak, anlaşma
ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.
c) 8.1.1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun
hükümlerine göre adlî ve idarî davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf
olduğu idarî davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek veya Genel Müdürlüğün
hizmet satın alma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.
d) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri
Daire Başkanlığı
MADDE 14. - İnsan Kaynakları ve Destek
Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün insan gücü politikası
ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak.
b) Genel Müdürlük personelinin atama,
nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.
c) Genel Müdürlük teşkilâtının eğitim
plânını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek.
d) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan her
türlü yapım, satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri
her türlü idarî ve malî hizmetleri yürütmek.
e) Genel Müdürlüğün taşınır ve taşınmaz
mal kayıtlarını tutmak,
f) Genel Müdürlüğün sivil savunma ve
seferberlik hizmetlerini plânlamak ve yürütmek.
g) Genel Müdürün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu
Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu
MADDE 15. - Aile ve Sosyal Araştırmalar
Danışma Kurulu, Başbakan veya Bakanın başkanlığında;
a) Başbakan veya Bakan tarafından, ikisi
üniversite öğretim üyelerinden olmak kaydıyla aile ile ilgili konularda
çalışmalarıyla temayüz etmiş kişiler ile sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileri arasından seçilecek toplam beş üye,
b) Adalet Bakanı tarafından, aile hukuku
sahasında temayüz etmiş kişiler arasından seçilecek bir üye,
c) Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Siyasi
Kuruluşlar Genel Müdürü,
d) Millî Eğitim Bakanı tarafından, Talim
ve Terbiye Kurulu üyeleri arasından seçilecek bir üye,
e) Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve
Aile Planlaması Genel Müdürü,
f) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından seçilecek bir üye,
g) Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı
Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürü,
h) Diyanet İşleri Başkanı,
ı) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı,
i) Avrupa Birliği Genel Sekreteri,
j) Emniyet Genel Müdürü,
k) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürü,
l) Özürlüler İdaresi Başkanı,
m) Kadının Statüsü Genel Müdürü,
n) Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreteri,
o) Aile ve Sosyal Araştırmalar Kurumu
Genel Müdürü ile ana hizmet birimleri daire başkanlarından,
Oluşur.
Seçilerek gelenler dışındaki Kurul
üyeleri, birer yetkili görevlendirebilirler. Kurul üyeliğine seçimle gelenlerin
görev süresi üç yıldır. Üyeliği sona erenler yeniden seçilebilir.
Kurulun sekretarya hizmetleri Genel
Müdürlük tarafından yürütülür.
Kurul en az yılda bir kez toplanır.
Kurul üyelerine 6245 sayılı Harcırah
Kanunu hükümlerine göre ödeme yapılır.
Kurulun çalışma usul ve esasları Genel
Müdürlükçe hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 661 sıra sayılı Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği
gibi, aile, önemli bir kurum ve evrensel bir değerdir. Birleşmiş Milletler Aile
Yılı Deklarasyonunda bu konuya işaret edilmiş, ailenin, insanî değerlerin,
kültürel kimliğin ve tarihî sürekliliğin koruyucusu olduğu vurgulanmıştır;
ancak, Türk toplumu için ailenin yeri ve önemi bir başkadır. Türk toplumunun
temelinde aile vardır. O nedenle, savaşlar, krizler, yokluklar bizi yıpratmış;
ama, yıkamamıştır.
Bu bakımdan, aile, belki yerine başka bir
şeyle ikamesi mümkün olmayan yegâne kurumdur. Yüzyıllardan bu yana bu böyledir.
Uzay çağı birçok kurumu gereksiz kılmış, boşa çıkarmış ya da tepeden tırnağa
değişikliğe uğratmıştır; ama, ailenin önemi kesinlikle azalmamıştır. Aile
kurumunu ihmal eden toplumlar, ne denli gelmiş olsalar da, kötü
alışkanlıkların, kültürel yozlaşmanın ve toplumsal çözülmenin önüne geçmekte
yetersiz kalmaktadırlar.
Aile, bütün toplumlar için önemli olmakla
birlikte bizim için âdeta kutsaldır. Dinimiz bunu der; geleneklerimiz,
göreneklerimiz bunu der; Anayasamız da bunu der. Aile bizim için o kadar
önemlidir ki, Türk toplumu âdeta büyük bir aile olmuştur.
Sayın Araslı'nın yasanın geneli üzerinde
yaptığı konuşmada, Diyanet İşleri Başkanının danışma kurulunda yer almasıyla
ilgili yorumunu kabul etmiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir
kuruluştur. Bir temsilcisinin danışma kurulunda yer almasının laikliğe aykırı
olduğunu iddia etmek, bizatihî Diyanet kurumunun varlığının laikliğe aykırı
olduğunu ileri sürmek anlamına gelir. Unutmayınız ki, Diyanet kurumu, Büyük
Önder Atatürk'ün önemli eserlerinden biridir. Bugünkü diyanet modeli, O'nun
İslam dünyasına kazandırdığı benzeri olmayan, orijinal bir yapıya sahiptir.
Ailenin sorunlarıyla ilgilenecek olan bu kurulda, bir anayasal kurum olan
Diyanet temsilcisinin bulunması kadar tabiî bir şey olamaz, olmadığını
düşünüyoruz. Bunun çok faydalı ve gerekli olduğuna da inanıyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
15 inci maddeye geldiğimiz zaman, 15 inci
maddede, kurul, Başbakanın ya da bakanın seçeceği 5 üye, Adalet Bakanının
seçeceği 1 üye ve Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulundan Diyanet
İşleri Başkanlığına, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden Emniyet Genel
Müdürlüğüne ve Özürlüler İdaresi Başkanlığına varıncaya kadar çok geniş
yelpazede kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmaktadır.
Kurul, genel müdürlüğün yürüteceği
araştırma projeleri arasından hangilerine öncelik verileceğinden tutun da,
ulusal ve uluslararası sosyal amaçlı vakıf, dernek ve federasyon ile gönüllü
kuruluşlarla işbirliği yapılmasına, aile yapısı üzerinde etkili olabilecek
yayınlardan genel müdürlüğün görev alanına giren mevzuat konusuna kadar pek çok
alanda görüş ve tavsiyelerde bulunabilmektedir.
Kurulun çok geniş yelpazeden ilgili ve
yetkililerce oluşturulması, aile araştırma kurumu genel müdürlüğünün etkisini
artıran bir faktör olacaktır. Bu durum, kurumun, Emniyet Genel Müdürlüğüyle,
Diyanet İşleri Başkanlığıyla, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiyle, yani,
devletin üst seviyede bütün kurum ve kuruluşlarıyla aktif işbirliği yapabilmesi
anlamına gelmektedir. Bu, aynı zamanda, adı geçen kurumlar, özellikle aileyle
ilgili konularda gözü kapalı olarak görev yapmayacak demektir. Aile araştırma
kurumu genel müdürlüğünün yapacağı araştırmalar, bu kurumların yolunu
aydınlatan el feneri gibi olacaktır.
Öte yandan, Avrupa Birliği müzakere
sürecinde, kurumun yeniden yapılandırılması ayrıca önem arz etmektedir; çünkü,
Avrupa Birliğine üye ve aday ülkelerin aile bakanlarının yıllık mutat
toplantılarıyla belirlenen aileyle ilgili ortak gündemin gerçekleşmesi ve
takibi, kurum marifetiyle gerçekleştirilecektir.
Değerli arkadaşlar, esasen, aileye bu
kadar çok önem atfedip, misyonlar yükleyip, sonra da sadece seyretmek mümkün
değildir. Maalesef, bugüne kadar aileye verilen önem sadece lafta kalmıştır. Bu
nedenle, sosyal, ekonomik ve küresel gelişmeler ve krizler, ilk önce ve en
fazla aileyi etkilemiş, doğrusu epey de hırpalamıştır.
Nitekim, boşanma oranlarına baktığımız
zaman, 1996 yılına kadar değişmeyen bir yapı, 1997 yılından 2000 yılına kadar
bir azalma, 2000 yılında ise bir artış olduğu gözükmektedir. Yine, aynı
şekilde, intihar oranlarında 1997 yılına kadar dalgalanmalarla birlikte bir
artış, bu yıldan 2000 yılına kadar az miktarda bir düşüş gözlenmekte, 2001
yılında ise önemli bir derecede artış gözükmektedir.
Ancak, ekonomik ve sosyal gelişmeler
aileyi etkilediği kadar, aile de ekonomiyi ve sosyal yapıyı etkilemektedir.
Ailenin zayıflaması ve fonksiyonlarını yerine getirememesi, toplumda
dezavantajlı kesimleri sokağa ve çaresizliğe itmektedir. Ailenin birtakım
gelişmelerden olumsuz etkilenmesi, zayıflaması, yıpranması, aynen toplumsal
gelişmelere yansımaktadır. Sözgelimi, aile ekonomik nedenlerle geçim zorluğu mu
yaşamaktadır, boşanmalar artar, aile içi şiddet artar, çocuklar olumsuz
etkilenir. Aynı zamanda, suç oranlarında da artış, emniyet güçlerini ve adalet
mekanizmasını artan suç oranları karşısında mücadele etmeye sevk eder. Onun
için, millî eğitimin sorunlarını mı çözmek istiyorsunuz; aileden
başlayacaksınız. Adaletin sorunlarını mı çözmek istiyorsunuz; aileden
başlayacaksınız. Güvenlik sorunlarıyla mı boğuşuyorsunuz; aileye önem
vereceksiniz. Aileye gerekli önemi vermeyen hiç kimse, temel meselelerden
hiçbirine kalıcı çözüm üretemez.
Eğer, Türkiye, gelişme potansiyelini
etkili bir şekilde kullanmak istiyorsa, modern uygarlık yolunda daha hızlı
adımlarla ilerlemek istiyorsa, aile kurumunu güçlendirecek tedbirleri derhal
hayata geçirmek zorundadır.
Küreselleşmeyle birlikte toplumsal
ilişkilerin giriftleşmesi, aileyi etkileyen sebeplerin de giriftleşmesi
anlamına gelmektedir. Onun için, aileye, yüklendiği misyona paralel önem
verilmek isteniyorsa, lafla önem verme dönemi artık geride kalmıştır.
Türkiye'nin lafla çözeceği hiçbir meselesi yoktur. Bu nedenle, aile araştırma
kurumuna ihtiyaç var, kurumun araştırmalarına ihtiyaç var, kuruma
çalışmalarında yol gösterecek danışma kuruluna ihtiyaç var ve hepsinden
önemlisi, kurumla ilgili diğer kurum ve kuruluşların çok sıkı işbirliğine
ihtiyaç var. Bir benzetme yapmak gerekirse, sanayi kuruluşları için ar-ge
faaliyetleri neyse, toplum ve aile için de aile araştırma kurumunun yapacağı
çalışmalar odur.
Türkiye'de 15 070 093 hane halkı
bulunmaktadır. Boşanma ve intihar olaylarının, aileiçi şiddet olaylarının
artması, aile için ciddî tehdit ve tehlike ise de, bu oranların Batıya oranla
düşüklüğü, yine de yüreğimizi serinletmektedir.
Ancak, ne var ki, son yıllarda, evlenmenin
demode olduğu, bitmez tükenmez propagandalarla işlenmekte ve evlilik dışı
ilişkiler âdeta özendirilmektedir. Bu propaganda önlenmelidir. Tarımı ve
sanayii teşvik etmek gibi, aile kurumunu da teşvik etmek, bizim için çok
önemlidir. Özendirici birtakım önlemlerle ve teşviklerle bekârlığın değil,
evliliğin sultanlık olduğunu ispatlamamız gerekiyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kaç tane, onu da
söyle...
FATMA ŞAHİN (Devamla) - Galiba evliliğin
özendirilmesi için devlete, yuvanın yıkılmaması için asıl biz kadınlara görev
ve sorumluluk düşmektedir; çünkü, aile bizim her şeyimizdir.
Bu düşüncelerle, bu yasanın bütün
çalışanlara hayırlı olmasını ve halkımıza da hayırlar getirmesini diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Madde üzerinde, şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15 inci madde üzerinde, şahsım adına söz aldım.
Bu tasarının hazırlanmasında, Cumhuriyet
Halk Partili, bilhassa bayan milletvekillerinin de katkısı olmuştur. Bu süre
içerisinde, bu tasarının görüşülmeye başlandığı andan itibaren, bir engelleme
içerisinde olmadığımızı, bir kere daha belirtmek istiyorum. Sadece, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama görevini layıkıyla yapabilmesi için, hiç
olmazsa, 368 kişilik İktidar Partisinin, karar yetersayısına zemin hazırlayacak
134 kişisinin salonda bulunması ve Sayın Başbakan gelmeden de bu salonda
bulunmaları gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz
oturuyorduk.
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz oturabilirsiniz!
Ben, Sayın Başbakana, sizler adına
teşekkür ediyorum; çünkü, salona devamınızı sağlamıştır Sayın Başbakan ve grup
yöneticilerini de büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Siz de madde
üzerinde konuşun Sayın Koç!
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, herhalde, Kızılcahamam'daki istişare toplantısı tam yeterli
olmadı ki, Sayın Başbakan, kendisi katılarak sizin devamınızı sağlamaya
çalışıyor; bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, konu, aile... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçişlerimize
karışma!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne içişleriniz
kaldı, ne dışişleriniz kaldı!
HALUK KOÇ (Devamla) - Konu, aile...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçişlerimize
karışamazsınız.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan,
müsaade ederlerse, konuşmama devam etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe
müdahale etmeyelim.
Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Fırsat bulursam,
ifade edeceğim Sayın Başkan.
Aileden bahsediyoruz, aile kurumunun
öneminden bahsediyoruz. Bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bir aile
olarak görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisini bir aile olarak görmenin
ötesinde, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin yaşatıldığı, yaşandığı
bir yer olarak görüyoruz. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında,
tatsız birtakım olaylar oldu. Bunu, Sayın Başbakan buradayken, bir kere, ifade
etmek istiyorum ve altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, Meclis üyelerine, milletvekillerine ayrılan alt salonda,
akşamleyin, Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili arkadaşlarımız da oruç
açmak için, iftarlarını yapmak için bulunurlarken, orada, bir misafir öğrenci
grubunun, bir iktidar partisi milletvekilinin başkanlığında, iftar yapıldıktan
sonra, şarkılar ve ilahiler söylediğine tanık olunuyor. Bu, çok önemli bir olay
ve bu konuda bir uyarı ya da bir ifadede bulunan Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerine karşı da, birkaç iktidar partisi milletvekili ve yanında
bulunan danışmanlar tepki göstererek, Cumhuriyet Halk Partisinin hükmî
kişiliğini de hedef alan, çok yakışıksız sözler sarf ediyorlar. Ben,
üzüntülerimi bildirmek istiyorum.
Bu çatı kutsaldır. Bu çatı bir ailedir. Bu
çatı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini yaşatan ve yaşatacak olan bir
çatıdır. Burada, sorumluluğu olanları, sorumluluklarını yapmaya davet ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında olanlardan... Kendisiyle telefonla görüştüm
akşamleyin... Kendisine, bir kere daha görevini hatırlatmak istiyorum.
Bu arada, Adalet ve Kalkınma Partisinden
İdare Amiri Arkadaşım, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek'e de gösterdiği
ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
661 sıra sayılı Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
"Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma Kurulu" başlıklı 15 inci
maddesinin (o) bendindeki "Genel Müdürü" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ve Genel Müdür Yardımcısı" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Sadullah Ergin Hasan
Kara Gülseren
Topuz
Hatay Kilis İstanbul
Mehmet Ceylan Recep
Özel
Karabük Isparta
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım efendim?
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde 15. - Aile ve Sosyal Araştırmalar
Kuruluna birim daire başkanları dahil edilmiş; ancak, bunların amiri olan Genel
Müdür Yardımcısı unutulmuştur. Bu değişiklikle bu eksikliğin giderilmesi
öngörülmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15
inci madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
Aile ve Sosyal Araştırmalar Danışma
Kurulunun görevleri
MADDE 16. - Aile ve Sosyal Araştırmalar
Danışma Kurulunun görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün görevleri içinde yer
alan araştırma projelerinin öncelik sırası ve uygulanacak projeler hakkında
görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.
b) Ulusal ve uluslararası sosyal amaçlı
vakıf, dernek, federasyon ve gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılması hususunda
görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.
c) Sosyal, ekonomik ve kültürel faktörleri
itibarıyla aile yapısına etkili olabilecek yayınlar konusunda ilgili
kuruluşlara görüş bildirmek ve önerilerde bulunmak.
d) Genel Müdürlüğün görev alanına giren
mevzuat konusunda görüş ve öneri oluşturmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sorumluluk ve Yetkiler
Yöneticilerin sorumlulukları
MADDE 17. - Genel Müdürlüğün her
kademedeki yöneticileri, yapmakla yükümlü oldukları hizmet ve görevleri, Genel
Müdürün emir ve direktifleri doğrultusunda mevzuat hükümlerine, Genel
Müdürlüğün amaç ve politikaları ile stratejik plânına, performans ölçütlerine
ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten bir üst kademeye karşı
sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar Göksel; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR GÖKSEL
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Araştırma Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 17, 18 ve 19 uncu maddeleri
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Aile, bireyin sosyalleşmesinde, kimlik
kazanmasında ve toplumda norm ve değerlerin özümsenerek gelecek kuşaklara
aktarılmasında etkili olan temel sosyal kurumdur. Aile, bu özellikleri ve
yerine getirdiği görev ve işlevleriyle insan hayatında ve dolayısıyla toplum
hayatında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Aile kurumunun önemi, niteliği gereği
üstlendiği bu fonksiyonların aile dışında başka bir kurum tarafından aile kadar
başarılı ve istikrarlı bir şekilde yerine getirilemeyişindedir; yani, aile,
niteliği ve işlevleriyle toplumda ikamesi olmayan bir kurumdur.
Toplum ve onun en üst organizasyonu olan
devlet, her şeyden önce kendisini oluşturan fertlerin huzurlu, mutlu, refah
içinde, özgür ve güvenli bir hayat sürmelerini mümkün kılmak için vardır.
Ailenin insan ve toplum hayatındaki bu büyük önemi nedeniyle toplumların bu
temel birime karşı kayıtsız kalmaları mümkün değildir. Aile ile toplum ve
dolayısıyla devlet arasında sürekli bir ilişki ve karşılıklı bir etkileşim söz
konusudur. Toplumda meydana gelen ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal gelişme
ve değişmeler aileyi de etkiler ve onu birtakım değişimlere zorlar; yani, aile
kurumu, bir toplumda statik bir yapıya sahip değildir; aksine, toplumdaki
hareketlilikten etkilenen dinamik bir yapıya sahiptir. Bu yüzden, toplumda
meydana gelen değişim ve gelişmelerin aile üzerindeki etkileri, aile yapısında
ne tür değişimlere yol açtığı ve bütün bunların ne yönde gerçekleştiği, doğan
sonuçların olumlu mu olumsuz mu olduğu gibi konular ve bu konular üzerinde
araştırmalar yapmak, aile araştırmalarının temel başlıklarıdır. Aile ile toplum
arasındaki bu dinamik ilişki ve etkileşim süreci, ailenin yapısına, tipine,
fonksiyonlarına ve aile içi rollere kadar hemen her alanda birtakım değişimlere
uğramasına yol açmakta, ailede meydana gelen bu değişimler toplumu da
etkilemektedir. Aile ile toplum arasındaki bu ilişki, zaman zaman bir çatışma,
zaman zaman da bir uyum şeklinde gerçekleşmektedir. Şüphesiz ki, bu ilişkide
arzulanan, çatışma değil uyumdur. Aile ile toplum arasındaki bu etkileşim ve
ilişki sürecinde tarafların denk olmadığı, toplumun, sahip olduğu güç ve
cesameti nedeniyle çok daha ağır bastığı gerçeği dikkate alınırsa, bu ilişkide
bir çatışma ve aile aleyhine sonuçların doğmasını önlemek için, toplumun aileye
karşı özel bir duyarlılık geliştirmesi gereği ortaya çıkar. Zira, aile, bu
ilişki sürecinde varlığını sürdürememe, toplum ve insan hayatı için ikame edilemez
olan fonksiyonlarını yerine getirememe gibi sorunlarla karşı karşıya
kalabilmektedir.
Başta hızlı kentleşme, göç ve sanayi
devriminin dayattığı yeni yaşama biçimleri ve değerleri aile kurumunu bir
parçalanma ve dağılma sürecine itmiş ve aile kurumunun, yukarıda bahsettiğimiz
temel fonksiyonlarını yerine getiremeyecek derecede zayıflamasına yol açmıştır.
Sanayileşmenin aileyi olumsuz yönde
etkilemesi gerçeği ülkemiz için de geçerlidir. Hızlı kentleşme, iç ve dış göç
-hazırlıksız yaşadığımız ülkemizde- aileyi bir dağılma ve parçalanma sürecine
sokmuştur. Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan sorunlar, düşük oranda da olsa,
artan bir şekilde Türk ailesini de etkilemektedir. Örneğin, boşanmalar
artmakta, tek ebeveynli ya da parçalanmış aileler çoğalmakta, uyuşturucu
kullanımı özellikle gençler arasında artmakta, cinsel ve diğer adi suçlarda
artış gözlemlenmektedir. Kısacası, bütün bu gelişmeler nedeniyle Türk ailesi,
sahip olduğu geleneksel gücünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Ayrıca, ülkemizde aile politikaları
uygulamaları zayıf, dağınık ve bütünlükten yoksun bir görünüm arz etmektedir.
Bu dağınıklığın sebebi, bizde, ailenin, canlı, somut etki eden ve etkilenen
sosyal, kültürel ve ekonomik bir temel ünite olarak devlet politikasının
dışında olmasıdır.
Devlet, vatandaşlarının ve toplumun
huzurlu, müreffeh ve güvenli bir hayat sürmelerini mümkün kılmak için vardır.
Bunları gerçekleştirmenin yolu ise, sosyal politikalarla mümkündür. Devlet,
sosyal devlet niteliğini de bu politikaların gücü ve yaygınlığı ölçüsünde
kazanmaktadır.
Günümüzde gelişmiş ülkelerin yaşadığı ve
içinden çıkılmaz hale gelmiş sorunları yaşar hale gelmemek için, Türkiye'nin,
sahip olduğu bu avantajını iyi değerlendirerek, Türk ailesini koruyucu ve
güçlendirici politikalar geliştirme gereği ortaya çıkmıştır.
Bu sebeplerle, Türk toplumunun temeli olan
ve anayasal korumayı haiz aile kurumunun korunması, güçlendirilmesi ve sosyal
refahın artırılması için ve bu kurumla sürekli etkileşen toplumsal yapının var
olan ve olması muhtemel risklere karşı korunması için, Aile Araştırma Kurumunun
yasal çerçevesini tamamlamak bugün bizlere kısmet olmaktadır.
Aile Araştırma Kurumu, kuruluşundan bugüne
kadar gerçekleştirdiği çeşitli etkinliklere karşın, ne yazık ki, birçok hukukî
ve bürokratik sorunlar yaşamıştır. Bu süreçte, kurum, aslî görevlerini ve
fonksiyonlarını icra edemeyecek hale gelmiştir. Yaklaşık on yıldır süren bu
hukukî belirsizlikler, personel ve bütçe yetersizlikleri içinde varlığını
sürdüren Aile Araştırma Kurumu, yaşanan toplumsal sorunların çözümünde etkili
politikalar üretmek için yeniden yapılanma sürecine girmiştir.
Aile kurumuna, devletimizin, başta
Anayasa, kalkınma planları ve hükümet programı olmak üzere çeşitli
platformlarda verdiği önem ve Türk ailesinin bugün ve gelecekte karşılaşacağı
sorunlar, aileyle ilgili bir bürokratik mekanizmanın oluşturulması ihtiyacını
ortaya koymuştur.
İşte, bütün bu ihtiyaçların ve
gerekçelerin ışığında, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanarak yasalaşması için Meclise
sunulmuştur. Böylece, Aile Araştırma Kurumunun yasal sorunları ortadan
kaldırılacak, buna bağlı olarak yaşanan idarî ve kurumsal problemler de
halledilerek, kuruluş amaçlarının gereği olan araştırma, eğitim, planlama
çalışmaları daha etkin bir biçimde sürdürülecektir. Böylece, Anayasa, hükümet
programı ve kalkınma planlarında öngörülen, aileyle ilgili politikaların hayata
geçirilebilmesi için kurumsal bir yapı gerçekleştirilmiş olacaktır. Ayrıca,
yeni kurulacak olan genel müdürlük, Avrupa Sosyal Şartında taahhüt edildiği
gibi, ailenin ekonomik, yasal ve sosyal bakımdan korunması için öncü ve sorumlu
bir birim olarak gerekli çalışmaları yürütecektir.
Kanunun 17 nci, 18 inci ve 19 uncu
maddelerine gelirsek:
17 nci madde, yöneticilerin
sorumluluklarıyla ilgilidir. Burada, birey ve kurum hedeflerini
bütünleştirerek, çalışanları işe güdüleme, değerleme, eğitme ve kurumun
başarısını geliştirme amacı güden bir kurumsal yapılandırmada her kademe yöneticilerin
bir üst kademeye karşı sorumlulukları bulunmaktadır ve bu madde, bu
sorumlulukları belirleyen bir maddedir.
18 inci madde, koordinasyon ve
işbirliğiyle ilgilidir. Genel müdürlüğün görevlerinden bir tanesi de, kamu
kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, sosyal amaçlı vakıf,
dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle işbirliği yapmak,
bunların sosyal alandaki çalışmalarına destek sağlamak, müşterek projeler
gerçekleştirmek ve uygulamaktır. Aile yapısı ve sorunlarıyla ilgili gelişmeler
konusunda mevcut durumun ve sorunların saptanması, çözüm önerilerinin
geliştirilmesi için, yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da bulunan kurum ve
kuruluşlarla da yakın diyalog ve işbirliği içinde olunacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
19 uncu madde, yetki devriyle ilgilidir. Yetki
devri, işi başkasına devretmenin ve işin birçok insan tarafından daha kolay
yapılmasını sağlamanın en etkili yoludur. Yetki aktarımı, yöneticinin daha az
doğrudan katılımıyla daha iyi sonuçlar verir; ayrıca, maliyet etkinliğinin, iş
zenginliğinin, yüksek moralin, daha az kaosun ve daha girişimci takım
üyelerinin gelişmesine katkıda bulunur.
Yönetici, devrettiği yetkilerini
astlarının da yapabilmeleri için, önce onlara güvenmesi, onları hazırlaması,
yardım etmesi, hedef gösterip, onlardan ne beklediğini doğru ve açık şekilde
belirlemesi ve onlara araç temin etmesi gerekir.
Kendine güvenildiğini ve sıkı takip ve
kontrolden uzak bulunduğunu hisseden ve bilen personel, almış olduğu formasyon
ve sorumluluk duygusu ve kendine tanınan belli ölçüde özerklik nedeniyle işine
daha çok ilgi duyar, ortak hedeflere katılır ve işin sonunu en iyi şekilde
bağlama isteği içerisinde bulunur.
Burada verilen yetkinin, neleri yapıp
neleri yapmama noktasını ifade ettiği açık olmalıdır. Verilen yetki, yetkiyi
veren tarafından tüm sorumluluğun devredilmesi anlamına gelmemektedir. Genel
müdür ve diğer yöneticiler, yetkilerinin tamamını devretse bile, sonuçtan
sorumludur. Yetki devri, hiçbir zaman yetki terki değildir ve yetki terki
anlamına gelmemelidir. Yöneticiler sorumluluklarını devredebilir; ama, bunların
hesabını vermekten hiçbir zaman kaçınamaz.
Yönetici, personele aktardığı yetkiyi
ilgili herkese duyurmalıdır. Bir sorumluluk bir personele devredilmeden önce,
gerekli raporlar ve öteki kontrol süreçleri dikkate alınmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, kanunun ülkemize
hayırlar getirmesini diler, yaklaşan ramazan bayramınızı kutlar, saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Göksel.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
Koordinasyon ve işbirliği
MADDE 18. - Genel Müdürlük, ana hizmet ve
görevleriyle ilgili konularda, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler,
sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile gerekli işbirliği ve koordinasyonu
sağlamaktan sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 18 inci madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Yetki devri
MADDE 19. - Genel Müdür ve her kademedeki
Genel Müdürlük yöneticileri, sınırlarını açıkça belirlemek ve yazılı olmak
şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki devri uygun
araçlarla ilgililere duyurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Atama
MADDE 20. - 23.4.1981 tarihli ve 2451
sayılı Kanun kapsamı dışında kalan memurlardan Hukuk Müşaviri ile Daire
başkanları, Genel Müdürün teklifi üzerine Başbakan veya Bakan tarafından, diğer
personel ise Genel Müdür tarafından atanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 661 sıra sayılı
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Teşkilat yasasını çıkardığımız Aile
Araştırma Kurumu, amaç maddelerinde de gördüğünüz gibi, millî bekamızın en
önemli teminatı olan aileyle ilgili projelerin geliştirileceği ve
araştırmaların yapılacağı olmazsa olmazlarımızdan birisidir.
Uzun yıllardır askıda bırakılmış,
gelgitleri yaşamış olan kurum teşkilat kanunu, AK Parti hükümeti tarafından
Meclisin gündemine sunulmuştur. Lakin, bu kadar kutsal, bu kadar geciktirilen,
bu kadar değer verilen kurumun yasalaşmasıyla ilgili mesuliyetin sadece iktidar
partisine ait olmadığını, en az kadın milletvekillerinin katkıda bulunduğunu
söyleyen muhalefet partisinin de bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Bu arada, bir espriyle geceye renk katmak
istiyorum. Sayın Başkan "bizim partinin kadın milletvekilleri katkıda
bulundu" dedi; ama, ailenin cinsiyeti yoktur, aile, kadınıyla erkeğiyle
bir bütündür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizim partide, kadınlar,
erkekler hep birlikte katkıda bulundular; bunu, biz, özel hayatımızda da böyle
yapıyoruz.
Bunca ihmal edilmişliği ve
geciktirilmişliği sona erdiren ve topluma böyle bir kurumu kazandıran yasanın
oylandığı Mecliste olmanın onur ve gururunu taşıyor ve bu duygularımı sizlerle
paylaşmaktan kıvanç duyuyorum. Lakin, gecenin bu saatinde bu yasayı
hızlandırmak için de konuşmamın bir kısmını kesmiş bulunuyorum. Onun için
şimdiden affınıza sığınıyorum.
Aile, hepimiz için o kadar kutsal ve
bağlayıcı bir ifadedir ki, hayatımın her kesiminde, hayatımızın her kesiminde,
büyümüş grup ilişkilerimize de o ailenin içindeki kutsallığı, güveni ve
samimiyeti taşımak ister ve birbirimize "bizler aile gibiyiz" deriz.
Aile, bağlılık, fedakârlık ve hoşgörü
kavramlarını en yıkından tanıdığımız yerdir; kültürel ve ahlakî
algılamalarımızın geliştiği, ilklerimizi fark etmeden öğrendiğimiz birincil
eğitim ocağımızdır.
Anayasanın 41 inci maddesinde yer alan
"aile, Türk toplumunun temelidir" ifadesi, hepimize büyük sorumluluk
yüklemektedir. Teşkilat yasasını çıkardığımız Aile Araştırma Kurumu, Anayasanın
devlete yüklediği görevlerin yerine getirilmesine yönelik bu sorumluluğunu,
çizeceği yol haritaları ve kurumlarla yapacağı işbirlikleriyle büyük ölçüde
taşıyacaktır.
Elbette, aileye verdiğimiz değer, sadece
tanımlar ve kurumlar içinde kalmamalıdır. Çünkü, bir tanıma ve kuruma
verdiğiniz değer, onun için ürettiğiniz fikir, tükettiğiniz emek ve ayırdığınız
bütçelerle daha da anlamlı olacaktır.
Evet, aile çok önemlidir; çünkü, onun
yerine hiçbir kurumu ve tanımı ikame edemezsiniz. Ailenin her bireyini,
yaşlısını gencini, kadınını erkeğini, sorunlarını ayrı ayrı tartışıp
konuşlandırabilirsiniz; ama, emin olunuz ki, bireyleşen her sorunun çözüm
yerinin, yine, aile olduğunu göreceksiniz; çünkü, sevginin, hoşgörünün,
merhametin ve işbirliğinin karşılıksız ve cömertçe kullanıldığı, sorunların,
yine, kolayca çözüldüğü yer aile kurumudur.
Biz, biliyoruz ki, güçlü devletler gücünü
güçlü aile yapılarından alırlar. Bizim ailemiz ve aile yapımız bunun en güzel
örneğidir. Aynı sosyal ya da ekonomik gelişmeler başka kültürlerde toplumsal
infiale sebep olurken, biz, güçlü aile yapısıyla, bunu, çok farklı ve yumuşak
geçebiliyoruz; ancak, şehirleşmeler, büyük şehirlere göçler, iletişim araçlarının
olumlu ya da olumsuz etkisiyle bu aile yapısını muhafaza etmek, maalesef,
güçleşmektedir.
Teşkilat yasasını çıkardığımız bu kurum,
dilerim ki, ülkemizde ailemizin güçlü kalmasına gereken katkıyı sağlayacaktır.
Unutmayalım ki, kurumlar, arzu ettiğimiz
hedeflere ve insanı mutlu kılmaya sadece ve sadece araçtır. Yasalarla
kurduğumuz ve tanımladığımız kurumların verimliliklerini sağlayacak olan,
hizmetini maksimum seviyeye çıkaracak olan, o kurumlarda çalışan ve
faaliyetlerde ilgili, gerekli kararları alan personel ve yöneticileridir.
Aile Araştırma Kurumu, insan ilişkilerinin
çok önemli olduğu kurumlardan biridir. Bu kurumun başarısı ve arzu edilen
projeleri hayata geçirmesi, görevlendirilecek kişilerle doğrudan ilişkili
olacaktır. Konuya bu açıdan baktığımızda, personelin işe alınması, performans
değerlendirmesi, yükselme ve sorumluluk alma usullerinin açıklıkla
belirtilmesi, insan verimliliği ve hizmet kalitesi açısından önem taşımaktadır.
Sivil toplumla olan ilişkilerde,
çalışanların bakış açısıyla sınırlı tercihler yapılmamalıdır. Hem personelin
seçiminde hem sivil toplumla olan işbirliklerinde toplumun tümünü kapsayan ve
kamunun duygularını iyi temsil edecek kimlik ve kişiliklerin seçimine özen
gösterilmelidir.
Kurum yöneticileri, kurumun amaçları ile
güncel yaşamı buluşturmalıdır, bunun için uygulama alanları yaratmalıdır.
Toplumla olduğu kadar diğer kurumlarla da, aileyi önceleyen felsefelere önayak
oluşturmalıdır. Bakanlıkların altlarında kurulacak organizasyonlar ile
çıkaracağımız yasalarda, bu kurum, mutlaka, her konuda aileyi önceleyecek
felsefe geliştirmelidir.
Sosyal dokumuzun vazgeçilmezi aileyle
ilgili çalışmalar, kurum ile sivil toplum, üniversiteler ve diğer araştırma
kurum ve kuruluşlarıyla ilgili ciddî bir işbirliği gerektirmektedir.
Bu kurumlarda çalışan personelin
eğitimleri kadar, sosyal kimlikleri, iletişime açık olmaları çok önemlidir.
Toplumun taleplerini anlayıp bunlara uygun projeler üretmek, projeleri verimli
sonuca ulaştırmak, personelin yetişmişliğiyle doğrudan orantılıdır.
Her yasa, bireyi, aileyi doğrudan
etkileyeceğinden, alacağımız kararlarda, oluşturacağımız bütçede aileye mutlak
öncelik verilmelidir.
Sözlerime son verirken, kurumun ve yasanın
güzel hizmetlere vesile olacağını düşünüyor, güçlü devletlerin güçlü
insanlardan, güçlü insanların güçlü ailelerden yetişeceğini unutmamamız
gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum.
Böyle bir onuru yaşattığı için, bu yasayı
önümüze getiren, başta Başbakanım olmak üzere, Kabinenin bütün üyelerine, çok
emekleri olan Sayın Bakanıma, emeği geçen bütün arkadaşlara huzurunuzda
teşekkür etmek istiyorum.
İyi akşamlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın İncekara.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Kadrolar
MADDE 21. - Kadroların tespiti, ihdası,
kullanımı ve iptali ile kadrolara ilişkin diğer hususlar 190 sayılı Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Aile ve Sosyal Araştırma Uzman
Yardımcılığı
MADDE 22. - Aile ve Sosyal Araştırma Uzman
Yardımcılığına atanabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinde sayılan şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır.
a) En az dört yıllık eğitim veren; siyasal
bilgiler, hukuk, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat, işletme ve iletişim
fakülteleri ile diğer yüksek öğretim kurumlarının sosyoloji, felsefe, psikoloji
ve istatistik bölümlerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu
tarafından onaylanmış yurt içindeki veya yurt dışındaki fakülte veya yüksek
okullardan mezun olmak.
b) Yapılacak yarışma ve yeterlik sınavında
başarılı olmak,
c) Sınavın yapıldığı yılın ocak ayının ilk
gününde otuz yaşını doldurmamış olmak.
d) Kamu personeli dil sınavında en az (C)
düzeyinde başarılı olmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyle ilgili 3 önerge var; bu
önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra en aykırısından
başlayarak işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Aile Araştırma Kurumu
Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasının 22 nci maddesi "Aile ve Sosyal
Araştırma Uzman Yardımcılığına" atanabilmek için (a) bendinde belirtilen
dört yıllık eğitim veren ve tanımlanan meslekler arasına sosyal hizmetler bölümünün
de eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Lokman
Ayva
İstanbul
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, aynı mahiyette, hiç değişikliği olmayan ikinci önerge Sayın
Mahmut Durdu tarafından verilmiştir. Bu bakımdan, aynı olduğu için, onu
bilgilerinize sunuyorum, okutmuyorum.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
661 sıra sayılı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığı" başlıklı 22
nci maddesinin (a) bendindeki "işletme" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ev ekonomisi yüksekokulu" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Sadullah Ergin Hasan
Kara Gülseren
Topuz
Hatay Kilis
İstanbul
Mehmet Ceylan Recep
Özel
Karabük Isparta
BAŞKAN - Bu önerge, en aykırıdır
önergedir; şimdi, bu önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri?..
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde 22.- Dört yıllık eğitim veren ev
ekonomisi meslek yüksekokulu mezunlarının aldığı eğitim, aile ve sosyal
araştırma uzman yardımcılığı için öngörülen nitelikleri taşıdığından, bu
değişiklik öngörülmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini okuttuğumuz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın Lokman Ayva ve Sayın Mahmut
Durdu'nun önergeleri aynı olduğundan, ikisini birleştirerek tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Aile Araştırma Kurumu
Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasının 22 nci maddesi “Aile ve Sosyal Araştırma
Uzman Yardımcılığına” atanabilmek için (a) bendinde belirtilen dört yıllık
eğitim veren ve tanımlanan meslekler arasına sosyal hizmetler bölümünün de
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Lokman
Ayva
İstanbul
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü ve Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler
Yüksek Okulunun lisans, yükseklisans ve doktora eğitim programları
incelendiğinde, aileye yönelik sosyal politikaların geliştirilmesi ve
uygulanması açısından yoğun olarak eğitim aldıkları ve bu bölümlerin mezunları
olan sosyal çalışmacıların ülkemizde uygulamada ve sosyal politikaların
geliştirilmesinde dünyada ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yeri tartışılamaz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz,
birleştirilmiş olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Bu ikinci önerge de kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen önergeler
doğrultusunda oylarınıza sunacağım; ancak, değişikliği bir düzeltme ile arz
ediyorum: "İletişim fakülteleri ile ev ekonomisi yüksekokulu, sosyal
hizmetler yüksekokulu ile diğer..."
Bu düzeltmeye Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi, bu düzeltmeyle birlikte 22
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilen önergeler ve düzeltme çerçevesinde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanlığı
MADDE 23. - Aile ve Sosyal Araştırma Uzman
Yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak, olumlu sicil almak ve tez hazırlamak
kaydıyla açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar. Sınavda başarılı
olanlar Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı unvanını alırlar. Başarılı olamayanlar
bir yıl içinde ikinci kez sınava tabi tutulurlar. İki defa yeterlik sınavında
başarılı olamayanlar, Genel Müdürlükteki memur kadrolarına atanırlar.
Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcılığı
sınavı, tez hazırlama ile Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanlığı sınavının şekli ve
uygulama esasları ile eğitimlerinin süre, esas ve usulleri, Aile ve Sosyal
Araştırma Uzman yardımcıları ile Aile ve Sosyal Araştırma uzmanlarının
eğitimleri yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
Personel rejimi
MADDE 24. - Genel Müdürlükte, Genel Müdür,
Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı, Hukuk Müşaviri, Aile ve Sosyal Araştırma
Uzmanı, Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcısı kadroları karşılık
gösterilmek kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların
sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak
çalıştırılabilir. Bu suretle çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile
unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri ve her çeşit ödemeler
Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli
olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Genel
Müdürlükte çalışan sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır. Söz konusu
personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri
dahil) ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti
tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda
emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Genel Müdürün
teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakan onayı ile haziran ve
aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi
ödenebilir. Kadro karşılığı sözleşme ile çalıştırılacak personel, istekleri
üzerine T. C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilir.
Genel Müdürlük kadrolarında çalışan
memurlar, Başbakanlık personelinin yararlandığı fazla çalışma ücretinden aynı
usul ve esaslara göre yararlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının "Personel rejimi" başlıklı 24 üncü maddesinin
"birinci" fıkrasında yer alan "Aile ve Sosyal Araştırma Uzman
Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Şube Müdürü"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin Hasan
Kara Gülseren
Topuz
Hatay Kilis İstanbul
Mehmet Ceylan Recep
Özel
Karabük Isparta
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünde olduğu gibi kadroları karşılığı gösterilmek kaydıyla sözleşmeli
personel çalıştırabilme imkânı tanınmış kurumlarda "Şube Müdürü"
unvanlı kadrolara da bu imkân tanınmış bulunmaktadır. Eşitlik gereği "Şube
Müdürü" unvanının bu maddeye eklenmesi gerekmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini de dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Sözleşme ile araştırma, etüt ve proje
yaptırma
MADDE 25. - Genel Müdürlük, görevleri ile
ilgili olarak ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma, etüt, film ve proje
gibi işleri, üniversite öğretim elemanları ile yerli ve yabancı gerçek ve tüzel
kişilere sözleşme ile yaptırabilir.
Genel Müdürlük, görev alanına giren
konularda üniversiteler veya uzman kurum ve kuruluşlardan danışmanlık hizmeti
satın alabilir.
Bu konulara ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
Görevlendirme
MADDE 26. - Genel Müdürlüğün görev alanı
ile ilgili konularda genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde çalışanlar,
kendilerinin ve kurumlarının muvafakati ile Genel Müdürlükte
görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilen personel kurumundan izinli
sayılır ve asıl kadrosuyla ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca işleme
gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu şekilde görevlendirilenler, görev
süresince görevlendirilmeye ilişkin belgede belirtilmek kaydıyla, malî ve
sosyal haklarını görevlendirildikleri kurumdan alabileceği gibi kadrolarının
bulunduğu kurumdan da alabilirler.
Görevlendirilecek personel sayısı, mevcut
personelin yüzde onunu aşamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 27. - 14.7.1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) Değişik 36 ncı maddesinin "Ortak
Hükümler" bölümünün (A) bendinin değişik (11) numaralı fıkrasına,
"Özürlüler Uzman Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Aile ve Sosyal Araştırma Uzman Yardımcıları" ve "Özürlüler
Uzmanlığına" ibaresinden sonra gelmek üzere de "Aile ve Sosyal
Araştırma Uzmanlığına" ibaresi,
b) "Zam ve tazminatlar" başlıklı
152 nci maddesinin değişik "II-Tazminatlar" bölümünün "A- Özel
Hizmet Tazminatı" bendinin (i) alt bendine "Özürlüler Uzmanları"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanları"
ibaresi,
c) Ek göstergelere ilişkin eki (I) Sayılı
Cetvelin "I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün (h) bendine
"Özürlüler Uzmanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Aile ve
Sosyal Araştırma Uzmanları" ibaresi,
Eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Sayın Başkan, 27 nci maddeye "Değiştirilen hükümler"
şeklinde bir başlık konulması gerekiyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ifadesiyle "Değiştirilen hükümler" başlığını koymak kaydıyla 27 nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
28 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 28. - 13.4.1990 tarihli ve 423
sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Sayın Başkan, 28 nci maddeye de "Yürürlükten kaldırılan
hükümler" başlığını koymamız gerekiyor.
BAŞKAN - Madde başlığı "Yürürlükten
kaldırılan hükümler" şeklinde belirlenmek üzere 28 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yayımlandığı
tarihte, mülga 396 sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameyle kurulmuş olan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı ile mülga
514 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 536 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler
Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
kurulmuş olan Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğüne ait her türlü haklar,
bütün döşeme ve demirbaş eşya, taşınır ve taşınmaz mallar ile taşıtlar, bu
Kanunla kurulan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne devredilmiş
sayılır.
Genel Müdürlüğün 2004 Malî Yılı
harcamaları, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun ilgili bölümünde Maliye
Bakanlığınca yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığının 2004 yılı Başbakanlık bütçesinde yer alan ödeneklerden
karşılanır.
BAŞKAN - Geçici madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Ekli (I) sayılı listede
yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I)
sayılı cetvele "Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü" bölümü
olarak eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 661 sıra sayılı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının Ek-I Sayılı Listesinde yer alan GİH sınıfındaki ve 6 ncı derecedeki
Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı 2 adet kadro ile GİH sınıfındaki ve 9 uncu
derecedeki Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı 1 adet kadronun, kadro
unvanının "Gece Bekçisi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Sadullah Ergin Hasan
Kara Gülseren
Topuz
Hatay Kilis İstanbul
Recep Özel Mehmet
Ceylan
Isparta Karabük
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Koruma ve Güvenlik Görevlisi unvanlı
kadroların bağlı olduğu özel mevzuatın farklı olması, ileride bu hizmetin Genel
Müdürlükte yürütülememesine neden olacağı için, Koruma ve Güvenlik Görevlisi
unvanlı kadroların "Gece Bekçisi" olarak değiştirilmesi gereklidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi, kabul edilen önerge
doğrultusunda ve eki cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Mülga 396 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile kurulmuş olan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı personeli
olup, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bulunan 514 ve 536 sayılı Kanun
Hükmünde kararnameler ile kurulmuş olan Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı
kadrolarına atamaları yapılmış olanlardan yine aynı Müsteşarlığın Aile ve
Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü kadrolarına atamaları yapılmış olan personel
ile Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı kadrolarına atamaları yapılan personelden,
bu Kanun ile yapılan düzenleme nedeniyle kadro ve görev unvanı değişmeyenler
yeni kadrolarına hiçbir işlem yapmaya gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar.
Kadro ve görev unvanı aynı olanların atamasında, ihdas edilen kadro sayısının
personel sayısından az olması durumunda, Genel Müdürlükte geçen hizmet süresi
fazla olanların öncelik hakkı vardır.
Bu Kanun uyarınca yapılan düzenlemeler
nedeniyle kadro unvanı değişen veya kaldırılanlar ile kadro ve unvanı
değişmediği halde yukarıdaki fıkra uyarınca atanmış sayılamayanlar, durumlarına
uygun kadrolara altı ay içerisinde atanırlar. Atama işlemi yapılıncaya kadar
Genel Müdürlükçe ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilirler. Bunlar yeni
bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her
türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî haklarını almaya devam ederler. Söz
konusu personelin, atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü
zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarı, eski
kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge ve
her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az
olması halinde, aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda
kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak
ödenir.
İkinci fıkra uyarınca ataması yapılamayan
personel, altı aylık sürenin bitiminden itibaren beş gün içerisinde Devlet
Personel Başkanlığına liste halinde bildirilir. Bu personel Devlet Personel
Başkanlığınca 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin iki,
üç, dört ve beşinci fıkralarında belirtilen esas ve usuller çerçevesinde diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilirler. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesi uyarınca Özelleştirme Fonundan karşılanması öngörülen ödemeler Genel
Müdürlük tarafından karşılanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 3'ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 4'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. - Bu Kanunun yayımı
tarihinden önce uzmanlık yeterlik sınavında başarılı olup uzmanlık unvanını
almaya hak kazananlar ile mülga 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 423
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 24 üncü maddesinin (b) bendi gereği
uzmanlık kadrosuna atananlar, bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla
"Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı" kadrolarına atanmış sayılırlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 4'ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 5'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 5. - Bu Kanunla öngörülen
yönetmelikler altı ay içinde hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu Kanunda
öngörülen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar mevcut yönetmeliklerin bu
Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Diğer mevzuatta Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığına yapılmış olan atıflar Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğüne yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 5'i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 5 kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 29. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 30. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın Bakan bu kanunun kabulü
münasebetiyle bir teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı, değerli katkılarınızla
yasalaşmıştır.. Hükümetimizin, başından beri üzerinde ısrarla durduğu bir
konuda daha millete ve sizlere verdiğimiz sözü katkılarınızla yerine getirmiş
bulunuyoruz.
Bizi, her türlü felakete rağmen ayakta
tutan yüce değerlerin kaynağı ailedir. Aile, doğal sosyal güvenlik kurumudur.
Eğitimde, sağlıkta, beslenmede, barınmada, güvenlikte ve asayişte sorunların
gerçek çözüm kaynağı ailedir. Aileyi merkez almayan bir bakış açısıyla
sorunlarımızın üstesinden gelmek, maalesef mümkün değildir. Aile, temel bir
yaşama birimidir. Dolayısıyla, ferdin gerçek durumu ne olursa olsun, mutlaka
fonksiyonlarını yerine getirme kabiliyetinde olan bir aileye ihtiyacı vardır;
ancak, ne kadar güçlü olursa olsun ve ne kadar köklü olursa olsun, aile
kurumunun da bir direnç noktası olduğunu görmezlikten gelemeyiz. Nitekim,
geçmişte yapılan korkunç ihmalin faturasını bugün acı bir şekilde ödüyoruz.
İşte, bu vahim boşluğu, bu, kendi haline terk edilmişliği aşacak önemli
kararlardan biri, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün yeniden teşkil
edilmesidir. On yılı aşkın bir zamandır aileyle birlikte ihmal edilen kurum,
bugün, yeniden hukukî kimliğine kavuşmaktadır. Bu ülkede, hiçbir sorun alanı,
hiçbir kurum ve hiçbir kesim kendi kaderine terk edilemez. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, pek çok ilgilisi olduğu halde, boşlukta, sahipsiz
kalan, pek çok meselemizin çözüm kaynağıdır. Bu kurum, Türkiye'nin bilgi
çağının gereklerine uygun bir şekilde yönetilmesi bakımından kilit bir öneme
sahiptir.
Bir de, birer kör nokta olarak kalan bazı
sosyal sorunlarımız var. Son yıllarda artış eğilimi gösteren uyuşturucu
kullanımı böyledir; ürpererek izlediğimiz töre cinayetleri böyledir; daha
kurulmadan yıkılan aileler böyledir; aile içindeki şiddet böyledir; çocuklara
yönelik şiddet ve istismar böyledir; sokak çocukları olarak tanımladığımız acı
gerçek böyledir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün önemli bir fonksiyonu da, ailenin eğitimidir. Özellikle yetişkin
eğitimindeki boşluğun doldurulması daha özel bir çaba istemektedir, daha özel
bir çaba gerektirmektedir.
Bu konularda, icracı kurumların, bilgi ve
strateji ihtiyacı içerisinde oldukları açıktır. Bu sorun alanlarının her biri
derinlemesine tespit ve çözüme muhtaçtır; yani, kamu yönetiminde bilgi ve
strateji boşluklarının doldurulması, bilimsel bilgiden yola çıkılarak
geliştirilecek çözümlerle mümkündür. Bu sorunların bir kısmı, birden çok kurum
ve kuruluşu ilgilendirmektedir. Bu sorunların çözümünde, kamu kurumları ile
sivil toplum kuruluşlarının işbirliğine ihtiyaç vardır. Türkiye, bu ağır
sorunların çözümünde, akılcı, uygulanabilir stratejiler geliştirmek zorundadır.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, aileyi odak alan temel yaklaşımla, sosyal sorunların çözümünde bir
strateji merkezi olarak düşünülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
belki bir teşekkür konuşması için gereğinden fazla vaktinizi aldığımı düşünüyor
olabilirsiniz; ancak, yapılan iş, bizim açımızdan gerçekten çok önemlidir ve bu
önemi ifade etmezsem sizlere haksızlık etmiş olacağıma inandığım için, biraz
ayrıntıya girdim; bağışlayacağınızı ümit ediyorum.
Ülkemiz için bu denli önem arz eden bu
yasa tasarısının yasalaşması konusunda atılan bu büyük adım, müreffeh bir
Türkiye özlemimizin en bariz ifadesidir.
Bu büyük adımın atılmasında emeği geçen
herkese ve başta Başkanlık Divanı Üyeleri olmak üzere, Yüce Meclisin tüm
üyelerine en derin duygularla teşekkür ediyor, bu konuda bizden desteklerini
hiç esirgemeyen Sayın Başbakanımıza saygılarımı arz ediyorum.
Yüce Atatürk'ün 66 ncı ölüm yıldönümünde,
Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyorum.
Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı
kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
4.- Millî
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 671) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 671 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Başbakana teşekkür
ediyorum; kendisi burada oldukları için sizlere hitap etme şansını yakalamış
oldum. Zaten iftarlara gitmiyorsunuz, burada da kuliste oturuyorsunuz; ama,
Sayın Başbakanın sayesinde, bugün, sizlere hitap etme şansını yakaladım. Bu
gerekçeyle, teşekkürlerimi sunmak istedim.
Şimdi, ortada bir sorun var; ortadaki
sorun: Dernekler Kanunuyla birlikte, koruma derneklerinin iş yapamaz hale
geldiği. Bu gerçek. Okullarda işler yürümüyor, buna katılıyorum; ama, çözümü bu
mu?! Bu konudaki eleştirilerimi sıraladıktan sonra -klasik muhalefet
anlayışından uzak- sonunda, size, bu konuda bir çözüm önereceğim.
Okul aile birliklerini, kantin, salon
işletme işine, parasal işlerin, akçalı işlerin içerisine çekerseniz, bakın ne
olur: Okul aile birlikleri bir dernek değildir. Koruma derneği parasal işlerle
ilgilenebilir; ama, okul aile birliği asla bu işlerle ilgilenmemelidir; çünkü,
okul aile birlikleri okulun bir parçasıdır, eğitimle ilgilenir bunlar. Okul
aile birlikleri, tıpkı öğretmenler kurulu gibidir. Okul aile birlikleri,
veli-okul arasında bir işbirliği yapar, okul ile çevre arasındaki, eğitim
bağlamındaki sorunları tespit etmek, onları çözmek, onların çözülmesine katkı
sağlamak okul aile birliklerinin görevidir. Öğretmenler kurulunda nasıl ki
eğitimle ilgili konular tartışılırsa, okul aile birliklerinde de bunlar tartışılır,
bunlar tartışılmalıdır.
Eğitimle ilgili bir kurum olduğu için,
bakın, size bazı konularda açıklamalar yapmak istiyorum. Türkiye'de
üniversiteler, okul aile birlikleri üzerine çalışma yapmışlardır; bu konuda
doktora tezleri vardır. Hatta, bu çalışmaların bazılarını Millî Eğitim
Bakanlığı desteklemiştir ve ortaya çıkan bir sonuç: Türkiye'de ortaya çıkan
sonuç neyse, Amerika Birleşik Devletlerinde de ortaya çıkan sonuç aynıdır. Okul
aile birlikleri ile okul arasındaki en büyük problem, velinin katkı
sağlamasıdır, velinin okula getirilmesidir, davet yapıldığında velinin bu
davete icabet etmesidir. Yapılan araştırma sonucunda görülmüştür ki, veli,
okula bir tek gerekçeyle gitmemektedir: Okula gittiğimde, benden para istenecek.
Veli buna inanmaktadır, başka ülkelerde de böyledir bu iş.
Şimdi, aile birliklerini de parasal
konuların içine çektiğinizde, veliler, ayağını iyice okuldan çekeceklerdir.
Hele hele, eğitimde velinin önemi bu kadar artmışken, artık, veliye ikinci bir
öğretmen gözüyle bakılırken, 21 inci Yüzyılda eğitim anlayışında velinin,
ailenin önemi -az önce de aileyle ilgili bir yasa çıkardık- bu kadar öne
çıkmışken, veliyi bu kadar geri plana itmenin ne kadar kötü sonuçlar
doğuracağını hep birlikte göreceğiz.
Okul aile birliklerinin içinde,
öğretmenler kurulunun seçeceği kişiler vardır. Zaten, öğretmenler töhmet
altındadır. Otuz küsur kalemde okullarımızda para toplanmaktadır; fotokopi
parası, karne parası vesaire. Bir de içine bu girince, öğretmenler, öğretmenler
kurulunun seçeceği kişiler iyice töhmet altında kalacaklardır. Kantin
hesaplarından sorumlu öğretmenler olacak. Kantine hangi firmanın malzemelerini
alacağız... Promosyonlar ortalıkta gezecek. Öğretmenler, okul yöneticileri
töhmet altında kalacaklar.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu
ana kadar millî eğitimle ilgili getirilen kanun tasarıları ya bir maddelik ya
da iki maddelik. Lokal bir sorunu çözmek üzere getirilmiş maddelerdir; bu,
doğru değildir. Bugün, yine, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunuyla
ilgili, Millî Eğitim Komisyonunda, yine bir maddelik bir değişiklik yaptık;
bunları doğru bulmuyorum.
Eğitim sistemimiz kanayan bir yaradır.
Sorumlusu da siz değilsiniz, yılların problemleri birikmiş; ama "burası
önemli, burası gündemde, burasında popülizm yapılır, burası Avrupa Birliği
müktesebatı için acil derecede uygun" diyerek bir maddelik kanun
tasarılarıyla reform yaptığınızı söylemek olanaklı değildir.
Sonra, yine, düzenlemeler net değil; bütün
işi yönetmeliklere bırakıyor. Yönetmelikler her gün değişiyor. Sayın Hüseyin
Çelik, Sayın Millî Eğitim Bakanı kusura bakmasın, yönetmelik değiştirme
şampiyonu olmuştur Bakanlığı döneminde. Tahmin ediyorum -hızına yetişemiyorum-
34 oldu, yanılmıyorsam, değiştirdiği yönetmelik sayısı. Denetimin nasıl olacağı
net değildir, belli değildir.
Şimdi diyeceksiniz ki, hep eleştiriyorsun,
çözüm söyle... İşte, size çözüm: Devlet hastanelerinde başhekim ayrıdır,
hastane müdürü ayrıdır. Öğrenci sayısı 700'ün üzerinde olan okullarda bir
personel müdürü olur, bir de eğitim lideri olur. Eğitim lideri, okulun parasal
işlerine bakmaz; bir anlamda, öğretmenler kurulunun seçimiyle gelir. Yüksek
lisans şartı istenir, yabancı dil bilme şartı istenir, seçimle gelmesi istenir.
O eğitim liderini, yani, bir anlamda başhekimini ayrı yaparsınız, personel
işlerine bakan, para işlerine bakan, veliyle, okulun bahçesiyle bu işlere
bakan, tıpkı hastanelerde olduğu gibi, bir hastane müdürü yaparsınız. Bu
tartışılabilir. Bunun üzerinde bu ülkede kafa yormuş insanlar var. Hiç önemli
değil siyasî görüşleri. Onlardan bir görüş alınır, kamuoyunda tartışılır,
sendikalarla tartışılır, bilim adamlarıyla tartışılır, bunlara çözüm bulunur.
Şimdi, yine, bakınız, daha önce verdiğim
bir soru önergesine gelen cevaptaki ilginç bir şeyi açıklamak istiyorum
sizlere. Koruma dernekleri işlevini yitirince, yani, bir anlamda para
toplayamayınca, Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bir protokol
imzalıyor ve bu protokole göre bir genelge yayımlıyor Millî Eğitim Bakanı ve
Sayın Bakan diyor ki: "Buradan elde edilecek, kantin, açık alan, salon ve
benzeri yerlerin okul aile birliklerince işletilmesi veya işlettirilmesinden
elde edilen gelirin yüzde 1'i defterdarlığa, kalan yüzde 70'i okul aile
birliklerine, yüzde 10'u ilçe millî eğitim müdürlüklerine, yüzde 20'si il millî
eğitim müdürlüklerine..."
Böyle şey olur mu değerli
milletvekilleri?! Madem parayı topluyorsun, hepsi okulda kalır. İlçe millî
eğitim müdürlüğü nasıl buradan pay alır?! İl millî eğitim müdürlüğü nasıl
buradan pay alır?!
Ben bir soru önergesi verdim, cevabını bekliyorum:
İstanbul Millî Eğitim Müdürünün maaşı kaç paradır, tahmin edin. Ben tahmin
edeyim mi; en az 30 milyar liradır; çünkü, yapılan bütün sınavlardan pay alır
millî eğitim müdürü. Bunu hiç kimse konuşmaz. Bakanlık merkez teşkilatı için
geçerli değildir bu. Müsteşar yardımcısı bunu almaz. Ben iddia ediyorum,
sağlıklı bir araştırma yapılsın; yapılan bir motorlu taşıt sürücüleri kursu
sınavından pay alır il millî eğitim müdürü. Yapılan herhangi bir sınav,
aklınıza ne geliyorsa... Bu paylar belli oranda birikir. Bunlar doğru değil.
Siz, okul aile birliğine para toplattıracaksınız... Ben, bunu siz yaptınız
falan demiyorum, bunları çözelim diyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sınavdan değil,
kurstan.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sınavlardan
alır.
Şimdi, bakınız, bunları çözeceksek,
bunları tartışalım. Bu ülkenin en önemli sorunu eğitimdir. Buna inanıyorsak hep
birlikte, bunu tartışalım hep birlikte karara bağlayalım, ulusal bir uzlaşma
yapalım. Siz, bu ülkede ilköğretimin ilk beş sınıfının müfredat programını değiştiriyorsunuz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
müfredat programı yapmak, anayasa yapmak kadar önemlidir, ulusal bir uzlaşma
gerektirir. O sıralarda benim de çocuğum okuyor, sizin de çocuğunuz okuyor,
şeriatçının da çocuğu okuyor, sosyalistinin de çocuğu okuyor, dinsizinin de
çocuğu okuyor, dindarının da çocuğu okuyor, Türkün de çocuğu okuyor, kendini
Türkiyeli hissedenin de çocuğu okuyor; herkesin çocuğu okuyor orada. Ulusal
uzlaşma olmadan müfredat programları değiştirilebilir mi?!
Bakınız, şuna karar vereceğiz biz: Bu
ülkenin evlatlarını yetiştirirken piyasa adamı mı yetiştireceğiz, yoksa yurttaş
mı yetiştireceğiz? Bunun kararını vermeliyiz. Önce ihaleye çıkmıştır bu
müfredat programları, sonra ihaleden çekilmiştir.
Örneğin, ilköğretimin temel hedefi nedir;
ayrıcalıklarımızı öne çıkarmak mıdır? Tabiî ki aramızda ayrıcalıklar var; bu
ülkenin yurttaşları arasında fiziksel olarak ayrıcalıklarımız var, etnik olarak
ayrıcalıklarımız var, cins olarak ayrıcalıklarımız var; ama, ilköğretimin asıl
amacı, çocuklarımıza ayrıcalıkları, farklılıklarımızı değil, çocuklarımıza
benzerliklerimizi öğretmektir. İlköğretimin asıl amacı budur; ama, o müfredat
programlarının içeriğine baktığınızda -ki, ben uzunca bir süredir onunla
tartışıyorum- ayrıcalıkları öne çıkarma mantığı vardır.
Çelişkiler vardır. Sayın Bakan
"ezberci eğitime son vereceğiz" demektedir, Sayın Müsteşarı "her
öğrenciye 70 şiir ezberleteceğiz" demektedir. Bir anlamda ezberci eğitime
son vereceksiniz, diğer tarafta 70 şiir ezberleteceksiniz!
Ben, Sayın Bakan, Sayın Başbakan
Meclisteyken, gerçekten, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu konuda Meclisi özel
bir gündem maddesi halinde, müfredat programları üzerinde bilgilendirmesini
istiyorum; ısrarla bunu istiyorum.
Bakın, doğabilecek bir sakıncayı paylaşmak
istiyorum sizlerle. Bu yıl, ilköğretimin ilk beş sınıfı için, pilot bölgelerde
bu uygulama başladı. Gelecek yıl, bütün olarak bu programı görmeden... Neler
aksadı, neler yanlış, neler eksik, neler fazla; bunu görebilmeniz için haziran
ayına varmanız gerekir. Bu müfredatı tamamlayacaksınız, eksiklerinizi tespit
edeceksiniz. En erken temmuzda fark edersiniz bunu. Çalışma yapacaksınız...
Oysa, Bakanlık, gelecek yılın kitaplarının 11 Şubat 2005'te teslim edilmesini
istiyor. Haziran ayı geldiğinde, hatalarınız, eksikleriniz varsa, nasıl
tamamlayacaksınız? Siz, şubatta kitapları istediniz. İşte, bütün bunlar, bu
ülkenin yanlışlarıdır.
Bakın, ben, size, yine bir başka yanlıştan
örnek vereyim. Gazetelerin hepsi boy boy övgü dizdiler; 100 temel eser, her
öğrenciye, her ortaöğretim öğrencisine 100 temel eser...
Değerli arkadaşlarım, tabiî, hangi 100
temel eseri seçelim diye gazetecileri çağırırsanız, şöhretli köşe yazarlarını
çağırırsanız, içine de göstermelik bir tane Nazım Hikmet koyarsanız ya da bu
ülkede Nazım Hikmetin karşıtı -ne diyelim- Necip Fâzıl'ı koyarsanız -bu ülkenin
evlatları Necip Fâzıl'ı da okusun, Nâzım Hikmet'i de okusun; hiçbirine itirazım
yok benim. Ben hepsini okumaya çalışıyorum- çok popüler olur, buna çok iyi
bakarlar.
Bakınız, siz, bu çocukların evine 100
temel eseri koyun, onların üstüne anneleri örtü koyar, örtü; tıpkı
ansiklopedilerin üzerine yaptıkları gibi örtü yaparlar; kitapların kabuğu
yeşilmiş, buna ne renk örtü uyar, vitrinimize ne renk yakışır diye bunun
hesabını yaparlar.
Siz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bir
şeyi önererek okutamazsınız. Bu ülkenin Millî Eğitim Bakanlığı Kemalettin
Tuğcu'yu ne zaman önerdi; size soruyorum. Ben, Kemalettin Tuğcu'nun bütün
kitaplarını okudum, öğretmenimin istememesine rağmen, Talim Terbiye Kurulunun
önermemesine rağmen. Tahmin ediyorum hepiniz okumuşsunuzdur. Hele köy
çocukları, biraz kenar mahallede büyüyen, biraz daha yoksul ailelerin
çocuklarıysanız, anneniz babanız ilkokul mezunuysa, mutlaka, Kemalettin
Tuğcu'yu okumuşsunuzdur. Bunu küçümsemek anlamında söylemiyorum. Sayın Başbakan
bir kayıkçının oğludur, ben de bir kamyoncunun oğluyum. Sayın Başbakan da
bununla gurur duyuyordur, ben de bununla gurur duyuyorum. Bunu küçümsemek anlamında
söylemedim. Yani, biz bunları okuruz, okumuşuzdur; ama, Millî Eğitim Bakanlığı
bize bunu önermedi. Önermeyle, dayatmayla yapamazsınız. Popüler olabilirsiniz.
Çağırırsınız... Şimdi köşe yazarlarının isimlerini vermek istemiyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ver... Ver...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır vermem;
sonra aleyhime yazsınlar...
Şimdi, çözümü söyleyeyim, buna da çözüm
söyleyeyim. Bunun çözümü, dayatmayla 100 temel eser vermek değil, ilköğretimde
okuma alışkanlığını kazandırmaktır, seçimi çocuğa bırakmaktır. Okuma
alışkanlığını kazandıramadığınız takdirde, sizin önereceğiniz kitapların hiçbir
katkısı olmayacaktır.
Yine, millî eğitimle ilgili. Bakınız,
bedava kitap verilmesine ben hiç karşı değilim; ama, zengine de bedava
veriliyor, fakire de bedava veriliyor. Bu doğru değil. İçinizde ilköğretimde
çocuğu olan varsa, 6,5 milyar maaş alıyorsunuz, Allah'tan korkun; yani, 15 000
000, 20 000 000 lira bir kitap parası da verin!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Asgarî ücretle
çalışmaya iş bulamıyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onlara da
bedava, holding sahibi birinin çocuğuna da bedava. Ben, bunu doğru bulmuyorum.
Hele hele, bu yıl, Sosyal Yardımlaşma Fonundan da bir 150 trilyon aktarıldı
galiba; bunu doğru bulmuyorum.
Fakir fukaraya bedava verilsin. Millî
eğitim müdürlerinin zaten yüzde 5, yüzde 10 kontenjanı vardı, yüzde 20 yapın,
yüzde 30 yapın, yüzde 40 yapın; ama, herkese bedava vermek, sorunu çözmek demek
değildir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakınız, yine, bugün bir soru önergeme
gelen bir cevaptan, Millî Eğitim Bakanlığı ve Vakıfbank arasındaki bir uygulamadan...
Vakıfbank Genel Müdürlüğü, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e
cevabında, altta şöyle bir şey yazılmış, ilk kez görüyorum -içimizde engin
devlet deneyimi olan, valilik yapmış değerli ağabeylerimiz var- devlet
tecrübesi olan ağabeylerimiz var. Vakıfbank Genel Müdürü en alta diyor ki:
"Derin saygılarımızla."
"Saygılarımızla"yı ben
biliyordum şimdiye kadar da, derin saygılarımızla... Bunun ne anlama
geldiğini... Derin devlet bağlantısı mıdır; sanmıyorum. O başkalarıydı,
uzmanlık alanı vardı birilerinin... Yani, onu sanmıyorum; ama, derin saygılarımızla...
Yani, pek anlam veremedim.
AHMET YENİ (Samsun) - Vakıflar Bankasının
yazışması öyledir, kurulduğu günden beri öyledir.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, bunun
özüne geleyim. Bakın, çok ilginçtir. Millî Eğitim Bakanlığının merkez
teşkilatında 2 955 personel var. 3 000 diyelim. Bu 3 000 personel maaşını
Vakıfbanktan alırsa, biz de size 25 tane araç kiralarız...
Burada, sakın Millî Eğitim Bakanını töhmet
altında bırakmayın. Millî Eğitimin böyle bir talebi yok, altını çizerek
söylüyorum. Yalnız, Vakıfbank, bu 2 955 personelin maaşlarının kendisinden
alınması karşılığında, bir özel şirketten 25 tane arabayı kiralıyor; iki ayda
verdiği para 49 küsur milyar, 50 milyar... Vakıfbank iki ayda o şirkete 50
milyar ödüyor, bu 25 araba da Millî Eğitim Bakanlığının 25 bürokratına tahsis
ediliyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bir de uçak
versinler!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, eğer bir hak varsa ortada... Tabiî ki,
bankalar promosyon verir; bize de laptop verdi. Bizim maaşımız yatıyordu; yani,
muhatabı bizdik, bize verildi; hiçbir sakıncasını görmüyorum, hiçbir yanlışını
da görmüyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O zaman
görüyordunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir
farkını anlatayım. Sayın laf atma şampiyonumuz, bir farkını anlatayım. Arada
ince bir ayrıntı var; dinlersen anlayacaksın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, o zaman öyle
demiyordunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Kacır,
hiçbir zaman... O konuda savundum.
Şimdi, bakınız, bunun muhatabı, o 3 000
personeldir; yani, Vakıfbank, o maaşların kendisinden çekilmesi karşılığında
bir promosyon verecekse, bu 3 000 kişiye vermelidir; ama, bu 25 talihli
kimdir?! Bu 25 talihli, önceden tespit edilmiştir. Böyle şey olmaz. Yani, şöyle
yapılsaydı: Bizim maaşlarımızı X bankasından aldık, Y bankasına verdik.
Deselerdi ki, bunun karşılığında, sizin grup başkanvekillerine birer araba
vereceğiz. Yok öyle yağma! Zaten var birer tane onların. Niye onlara veriyormuşuz?!
Hepimizin hakkıydı bu. Başkanım, kızmıyorsun!.. Burada, 3 000 personelin
hakkıdır; neden 25 kişiye veriliyor?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, mikrofonu açıyorum;
toparlarsanız memnun olurum.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Dünkü Koray Aydın'la sürtüşmeden sonra, konuya gel diye
diye benim konuşmamı kesmiyorsunuz hiç; çok teşekkür ediyorum. Herhalde, o
konuda dün biraz diliniz yandı galiba.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ne alakası
var!
BAŞKAN - Evet, konuyu da biraz
toparlarsak, daha iyi olacak.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür
ederim.
Şimdi, bakınız, sayın milletvekilleri, bu
25 yetkili isim... Böyle şey olmaz. Hesap yaptım, hesapladım; iki ayda 50
milyar lira vermişler. Üç yıl bir aylığına kiralanmış bunlar özel şirketten;
yaklaşık 900 milyar lira yapıyor. 3 000 kişiye böldüm bunu; kişi başına 3
milyar lira yapıyor. Ey Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatının
personeli, sizin 3'er milyar liranız 25 kişidedir, onların sorumlusu da Sayın
Millî Eğitim Bakanıdır; parayı ya Millî Eğitim Bakanı ödesin ya bürokratlar
ödesin.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Bakan
gülüyor, ciddiye almıyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir şey daha
var, onu da unuttum; plakalar da "AK" serisi!.. Bu da, İçişleri
Bakanlığının ramazan bayramı hediyesi. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakınız, bugün,
bir gazete kupürü sizlere...
AHMET YENİ (Samsun) - Gazete kupürlerine
mi geldi sıra?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sivas Valisi,
bir genelge yayımlıyor ve -bütün ilçe millî eğitim müdürlüklerine gönderilmiş-
şöyle diyor: "Öğrencilerin kara lastik giydiklerini müşahede ettim. Kara
lastikler, çocukların ayak sağlığını bozuyor, kötü kokuya sebebiyet vererek
etrafı rahatsız ediyor ve kötü bir görünüm arz ediyor. Kara lastikle okula
gelen çocukların ailelerini ayakkabı almaları için uyarın, maddi durumu uygun
olmayanların" diye devam edip gidiyor.
Çocukluğunda kara lastik giymiş birisi
olarak, şimdi o bölgenin milletvekili ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif
Şener'e sesleniyorum. Benim, ne Sivas'tan milletvekili olmaya niyetim var ne de
Sivas'ta akrabam var.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Yalova'da
var!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bana Yalova
yeter, yirmibeş sene, hiç merak etme Turhan.
Ama, şunu söyleyeyim; Sayın Abdüllatif
Şener'e, Sayın Başbakan Yardımcısına bu milletin kürsüsünden sesleniyorum:
Şatafatlı iftar yemeklerinden vazgeçecek, o çocukların da kara lastik
problemini çözecek bir babayiğit arıyorum ben. Kendisini, öyle, iftar
yemeklerine gitmek yerine, Sivas'taki çocukların kara lastik problemi çözmeye
davet ediyorum.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Yalova'da yok
mu?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabiî ki var,
ülkenin her yanında var; ama, Vali, genelge yayımladığı için, gündeme getirmiş
oldu. Ülkenin her yanında var.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Millî Eğitim için
önerin var mı?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, iki
konunun altını çizerek, sözlerimi tamamlayacağım. Bunlardan birisi, YÖK
Yasasıdır. İki kez getirildi, komisyondan geri çekildi, üçüncüsünde Meclisten
geçirildi, Sayın Cumhurbaşkanı veto etti. Öylece duruyor; ne olacak belli
değil.
Bir diğeri, öğrenci affı meselesidir.
Sayın milletvekilleri, öğrenci affı konusu, çocuklar tarafından, bu ülkenin
gençleri tarafından ortaya atılmamıştır. 2000 yılında af olmuştur. Cumhuriyet
tarihi boyunca 103 tane, 1984'ten 2000'e kadar 9 tane af çıkarılmıştır; ama, bu
çocuklar af istemekte haklıdır.
Ben sizin seçim broşürlerinizi
hatırlıyorum, eşarplı genç kızlarımızın, gözü yaşlı, billboardlardaki
resimlerini hatırlıyorum. Demediniz mi siz "eğitim ve öğretimin önündeki
bütün engelleri kaldıracağız" diye?!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Atma!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Söz verdiniz o
çocuklara; söz verdiniz, kaldırın. Çözün!.. Çözün!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Desteklemezsen
çözemeyiz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Benim desteğime
senin ihtiyacın yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Var... Var...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Gölge etme,
başka ihsan istemeyiz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bizim desteğimize
sizin ihtiyacınız yok. Anayasayı değiştirecek kadar gücünüz var.
ÜNAL KACIR (istanbul) - Samimiysen
destekle!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Böyle gücünüzün
olduğu bir yerde hiçbir konuda desteğimizi istemiyorsunuz da, burada mı
desteğimizi istiyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyelim.
Sayın İnce, siz de, madde üzerinde son
sözlerinizi toparlayın.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kendini Koray
Aydın'a benzeterek konuşmaya başladı; ne yapacak; ortalığı karıştıracak.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Koray Aydın duman
etti sizi be!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın
milletvekili, siz zaten iftarlara da gelmiyorsunuz... Konuşma, ben senin ne
demek istediğini biliyorum.
Teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
AK Parti Grubu adına, Van Milletvekili
Sayın Hacı Biner.
Buyurun Sayın Biner. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HACI BİNER (Van) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; akşamın bu saatinde hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından "akşam değil" sesleri)
Hep "akşam" diyoruz
"gece" diyelim, düzeltelim.
Değerli arkadaşlar, öteden beri,
birbirimizi hep dinliyoruz. CHP'li arkadaşlar, maalesef, yapmak yerine, hep,
tenkidi kendilerine âdet edinmişler. Allahaşkına, siz dinlediniz sayın sözcüyü,
tasarıyla alakalı bir tek şey söyledi mi?!
Gerekçesini okudunuz, tasarı neyi
getiriyor; okul ile aile birliği arasındaki ilişkiyi düzenliyor.
KEMAL SAĞ (Adana) - Parasal ilişkiyi?..
HACI BİNER (Devamla) - Var tabiî.
Nedir bu ilişki? Bakın, şu anda 95 000
dersliğe ihtiyacımız var.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -
İktidarsınız, yapın.
HACI BİNER (Devamla) - Yapıyoruz. Şimdi
göstereceğim size, neler yaptığımızı size ifade edeceğim; dinleyin evvela.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru konuş, neyi
gösteriyorsun?! Konuşmanı biraz bilerek yap. (AK Parti sıralarından "ayıp
ayıp" sesleri, gürültüler)
HACI BİNER (Devamla) - O lafı
yakıştıramadım sana.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatibe müdahale etmeyelim.
HACI BİNER (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
AK Parti iktidara geldiğinden bu yana, gerçekten çökmüş, girift hale gelmiş,
çözümü imkânsız hale gelmiş bir eğitim sistemini düzeltmek için gecesini
gündüzüne katarak çalışıyor. Evvela, çocuklarımıza, gerek 2003-2004 döneminde
gerekse 2004-2005 döneminde bedava kitaplar dağıtıldı. Bu yıl 175 trilyonluk
kitap dağıtıldı. "Efendim, bunlar fakirlere değil de zenginlere
gitti..." Trilyonlar vererek okul yaptırıp Millî Eğitime bağışlayan
insanların çocuklarına, Millî Eğitim Bakanlığı bir kitap vermişse, çok mudur
yahu, niçin size bu kadar zor görünüyor?!(AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biraz zorla,
olacak.
HACI BİNER (Devamla) - Bakın, sadece
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Millî Eğitime 6 397 derslik yapmış. Yani,
özellikle Vergi Kanununda yapılan değişiklikten sonra vatandaşın okullara sarf
ettiği paraları vergiden düşürmek suretiyle, eğitime yapılan yüzde 100 destek
kampanyasıyla oluşturulan propagandaya birçok vatandaşımız destek vermiş,
birçok vatandaşımız vaat etmiş... Geçmiş dönemde 150 kişiye 1 bilgisayar
düşerken, bugün 64 kişiye 1 bilgisayar düşüyor. Peki, niçin her talebemize 1
bilgisayar düşmesin? Peki, bunu nasıl yapacaksınız; bütçe imkânlarınızla,
devletin katkısıyla bunu yapma imkânınız var mı? 2004 yılında Millî Eğitim
Bakanlığı bütçeden en büyük payı almış; peki, ne yapabiliyor? Eğitime ayrılan
pay belli, devletin durumu ortada. Ne yapalım; vatandaşımıza müracaat etmeyelim
mi; okul yapana "okul yapmayın" mı diyelim; böyle bir şey olabilir
mi?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Böyle bir şey
diyen yok.
HACI BİNER (Devamla) - Bunu diyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen
karıştırdın.
HACI BİNER (Devamla) - Evet, evet, bunu
diyorsunuz; ben, karıştırmadım, sen yanlış anladın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Notlarına
bak, toparla.
HACI BİNER (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana okul sayıları, okulöncesinde 170,
ilköğretimde 6, ortaöğretimde 150, yükseköğretimde 76 kat artmış ve 56 400 okul
olmuştur. Öğrenci sayısı ise, okulöncesinde 60, ilköğretimde 29, ortaöğretimde
945, yükseköğretimde 76 kat artarak 19 257 000 olmuştur.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Vekilim, dersine çalışmamışsın.
HACI BİNER (Devamla) - Dersime çalıştım
da, siz, keşke biraz daha şey yapıp da dinleyebilseniz.
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Hatibe
yardımcı oluyoruz Sayın Başkan.
HACI BİNER (Devamla)- Değerli arkadaşlar,
vatandaşımızın yardımlarını çok görmeyin. İnsanımız hamiyetperverdir,
vatanperverdir, yardımseverdir. Gerçekten, siz bunlara yaklaşmayı bildiğiniz
takdirde, vatandaşınızdan aldığınızı yerine koyduğunuz takdirde, maksadına
uygun olarak harcadığınız takdirde, emin olun ki, vatandaşımız çok daha
fazlasını yapacak, çok daha fazla yardımlarda bulunacak.
Efendim "okul aile birlikleri
suiistimal yapacak; bunları nasıl önleyeceksiniz" denildi. Bir kere, her
şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmeniz gerekir. Dün suiistimal edenler, hemen
dün Yüce Divana gittiler. Bankaları hortumlayanlar bugün hesap veriyorlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Dokunulmazlık
dosyaları ne yapılıyor?!
HACI BİNER (Devamla)- Millî Eğitim
Bakanlığı, okul aile birliği kanunu tasarısını getirirken, burada, denetim
sistemini de getiriyor. Millî Eğitim Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı, müşterek
bir yönetmelik düzenliyor. Bu yönetmelikle, neyin, nasıl, nerede harcanacağı,
nasıl alınacağı açık açık ifade edilecek.
Daha evvel, bunlar, yeteri kadar denetime
tabi değildi daha önceki okul aile birliklerinde; ama, bugün, ciddî meseleler
getiriliyor, ciddî tedbirler getiriliyor. Bu bakımdan, kimsenin endişesi
olmasın; idarî yargı var, adlî yargı var ve suiistimalleri yapanlar mutlaka
cezasını çekeceklerdir.
Efendim, suiistimal olacak gayet tabiî...
Yani, 70 000 000 insanın bulunduğu bir yerde, birçok öğretmenin bulunduğu, 1
000 000 mensubu bulunan bir müessesede suiistimal yapanlar çıkmayacak mı;
çıkabilir. Yani, bunlar, bu suiistimaller yapılacak diye hizmet yapmayalım mı,
okul yapmayalım mı, sınıf yapmayalım mı?!
Öğrencilerimiz, bakıyorsunuz, bir yerde
20, bir yerde 50, bir yerde 60, bir yerde 70 kişilik sınıflarda. Bu kalabalık
şekliyle nasıl eğitim vereceksiniz, nasıl öğretim vereceksiniz, dünyayla nasıl
rekabet edeceksiniz, teknolojiye nasıl ayak uyduracaksınız?!
Değerli arkadaşlar, getirilen kanun
doğrudur; Cumhuriyet Hükümeti tedbirini alacaktır, suiistimal yapan olursa,
cezasını çekecektir. Kanunun milletimize, memleketimize ve Millî Eğitim
camiasına hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Biner.
Şahısları adına söz isteği var.
Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, eğitim, ciddî bir
iş. Dolayısıyla, eğitimi konuşurken, elbette ki, işin ciddiyetine uygun bir
yaklaşım içerisinde de konuya yaklaşmak lazım. Hele hele, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında kanun yapmak, çok daha ciddî bir iş. Dolayısıyla,
burada, yasa tasarılarını görüşürken, değişik değişik, konunun dışında birtakım
polemiklere girmek suretiyle, birtakım demagojilerle meseleyi başka taraflara
çekmenin, hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, çok ciddî bir iş olarak
görmesi gereken yasa yapma usulüne pek de yakışık düşmediğini, sözlerimin
başında ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın İnce, sanki bu
yasayla okul velilerinden her gün birtakım paralar istenecek gibi, sanki okul
aile birlikleri böyle bir mekanizma oluşturacak gibi bir izlenim verdi ve de
öğrenci velilerinin arka plana atıldığını, geri plana atıldığını ifade etti ve
öğretmenler ile okul aile birliklerinin, âdeta, sanki, kapı kapı dolaşıp para
toplamak için para dilenecekleri imajını verdi. Mesele böyle değil değerli
milletvekilleri. Bunu, kanunun metninde olaya baktığımız zaman çok açık bir
şekilde görüyoruz.
Okul aile birliklerinin yeniden
düzenlenmesiyle ilgili olan bu bir maddelik yasa tasarısı ne getiriyor; buna
bakmak lazım ve ona göre de hükmetmek lazım. Değerli milletvekilleri, bakın ne
getiriyor: Halen yürürlükte olan 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 16
ncı maddesi bu konuyla ilgili; bunda bir değişiklik yapıyoruz. Eski hali şu:
"Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak
için okul ile aile arasında işbirliği sağlanır." İkinci fıkrasında da
"bu maksatla okullarda okul aile birlikleri kurulur. Okul aile
birliklerinin kuruluş ve işleyişleri Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir" deniliyor.
Peki, yeni düzenleme buna ne getiriyor, ne
katıyor? Zaten, eski yapıda, okul aile birlikleri var; fakat, kanunda, okul
aile birliklerinin ne yapacağı, ne yapmayacağı konusu belirtilmemiş; ama,
tamamen yönetmeliğe bırakılmış. Şimdi, yeni düzenlemede, okul aile birliklerine
daha bir yasal dayanak getiriliyor ve dolayısıyla, birtakım işlevleri kanunda
sayılmak suretiyle de vuzuha kavuşturulmuş oluyor. Ne getiriyor bu, değerli
arkadaşlar; bakın "okul ve aile arasında işbirliğinin sağlanılması
amacıyla, okul aile birlikleri kurulur" deniliyor; bu, görüştüğümüz
tasarıda var. Burada, okulların eğitim ve öğretim hizmetlerine etkinlik ve
verimlilik kazandırmak itibariyle bir madde var; okul aile birlikleri burada
aktif görev alacaktır. Çağdaş eğitim sistemine ve düzeyine inanan ne hiçbir
eğitimcinin ne hiçbir insanın, okulda velinin aile birlikleri kanalıyla eğitime
etkinlik kazandırmak üzere kurulan bir organizasyona karşı çıkması mümkündür.
Dolayısıyla, bu yasa, böyle bir imkânı getiriyor.
Bir ayrı şey olarak da, okulların
ihtiyaçlarının karşılanmasında okul aile birliklerine bir görev tevdi ediyor.
Maddî imkânlardan yoksun öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması
görevini okul aile birliklerine bu yasa veriyor. Sayın İnce'nin burada ifade
ettiğinin tamamen tersi olarak, öğrencilerden, öğrenci velilerinden para
toplamak değil...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Nereden
toplayacak?
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Biraz sonra
geleceğim, nereden toplanacağını da söyleyeceğim.
Okul aile birliklerinin kurulacak olan
sistem içerisinde sağlayacakları maddî imkânlar ve katkılarla, fakir, yardıma
muhtaç, ihtiyaçlarını karşılayamayan öğrencilere bilakis yardım yapılacaktır.
Dolayısıyla, bırakın para toplamayı, öğrencileri zorlamayı, öğrencilere yardım
yapacaktır bu sistem.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yardımı nereden
çıkardınız Öner Bey?
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Var. Bakın, kanun
metnini okuyun Muharrem Bey, ne diyor: "Maddî imkândan yoksun öğrencilerin
zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması..."
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Neyle
karşılanacak?
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Müsaade ederseniz
geleceğim oraya.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kayıt yapılırken
alınan paralarla.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Sayın Vekil,
özellikle sizi, biraz daha ciddî dinlemeye davet ediyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ben çok ciddî
dinliyorum.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Hayır.
Bu amaçla yapılacak aynî ve nakdî
bağışları kabul etme görevi veriliyor; yani, okul aile birlikleri, gidip kapı
kapı dolaşarak para toplamayacak. Siz gideceksiniz, okul aile birliğine
"ben, bu okula, bu eğitim hizmetine şöyle bir nakdî yardım yapmak
istiyorum, şöyle bir aynî yardım yapmak istiyorum" diyeceksiniz, okul aile
birlikleri de bunu kabul edecek. Şimdi, okullarda bu yardımları kabul
edebilecek bir mekanizma yok. Dolayısıyla, okul aile birlikleri bu işlevi üstlenmiş
olacaklar. Yine, sosyal ve kültürel etkinlikler ve kampanyalar düzenlemek
suretiyle okulun eğitim ve öğretimine, eğitim ve öğretiminin gelişmesine
katkıda bulunma görevi verilmiş oluyor ve yine, kantin, açık alan, salon ve
benzeri yerleri işletmek ve işlettirmek görevi veriliyor ki, işte, sağlanacak
olan gelir kaynaklarından bir tanesi de budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yasa, bir başka şey daha getiriyor. Nedir o; okul aile birliklerinin kuruluş ve
işleyiş biçimini tanzim ediyor. Birlik organlarının oluşturulmasını gerekli
kılıyor. Seçim şekillerini, maddî bağışların ne şekilde kabul edileceğini,
harcamaların denetlenmesini, kimler tarafından nasıl yapılıp denetleneceğini
hükme bağlıyor. Kantin, açık alan ve benzeri tesislerden sağlanan gelirlerin de
ne şekilde dağıtılacağını, ne şekilde harcanacağını ifade ediyor ve netice
itibariyle, bu gelirlerin harcanması ve denetlenmesi konusunda hükümler
getiriyor. Bunlara dair usul ve esasların yönetmeliklerle belirleneceği hükmünü
getiriyor ve bu yönetmelik hazırlama yetkisini ve görevini de Millî Eğitim
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına veriyor ve müştereken çıkaracakları bir
yönetmelikle tespit edileceğini hükme bağlıyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi bakın, bir
şey ifade edeceğim. Neticede, yönetmelik, bu bahsettiğimiz mekanizmaların ne
şekilde oluşacağını daha açık bir biçimde ifade edecektir. Dolayısıyla, bu
yönetmelikte, okul aile birliklerinin kuruluşunda ve bu işlemleri yapmasında
görev yapacak olan yönetim kurulları, okul idaresinden temsilciler;
öğretmenlerin kendi aralarından seçecekleri temsilciler; öğrencilerin kendi
aralarından seçecekleri temsilciler ve velilerin kendi aralarından seçecekleri
temsilcilerden oluşacaktır. Dolayısıyla, bu iş ve işlemleri işte o yönetim
kurulu yapacaktır.
Peki, okul aile birlikleri sadece üç, beş,
on kişiden oluşan bir yönetim kurulundan mı ibarettir; elbette ki hayır.
Okuldaki bütün öğrenci velileri bu birliğin tabiî üyesi ve resmî üyesi
olduklarına göre, bu iş ve işlemlerle sadece yönetim kurulu ilgilenecek, bunun
dışında kalan yüzlerce, binlerce veli, yine, okulun diğer eğitim-öğretim ve
sosyal faaliyetlerine katkıda bulunacaklar, destek vereceklerdir. Dolayısıyla,
meseleyi başka taraflara çekmek ve başka platformlara yöneltmek doğru değil;
yani, burada eğitimle ilgili görüştüğümüz bu yasa tasarısında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Özür diliyorum,
gribal bir enfeksiyon geçirdiğim için sesim biraz kısık çıkıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Geçmiş olsun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Netice itibariyle,
bu, hayırlı bir düzenleme olmuştur; bu yasa tasarısı, okullarımıza,
öğrencilerimize ve eğitimimize hayırlı hizmetler getirecektir; ben, buna
inanıyorum.
Bu vesileyle, tasarının, ülkemize, ülke
eğitimimize, çocuklarımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle,
Yüce Heyetinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergenç.
Sayın Bakanın söz isteği vardır.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Okul aile birliklerinin yasal altyapıya
kavuşturulmasıyla ilgili olarak getirdiğimiz tasarının geneli üzerinde,
özellikle muhalefet partisi temsilcisinin yapmış olduğu konuşmada yönelttiği
bazı eleştirilere cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın İnce, yaptığı konuşmada "koruma
dernekleri artık para alamıyorlar" dedi ve "dolayısıyla, koruma
derneklerinin yerini almak üzere, okul aile birlikleri tesis ediliyor"
anlamına gelebilecek cümleler sarf etti. Doğru söylüyor. Koruma dernekleri
artık para toplayamıyor, okulların bünyesinde faaliyet gösteremiyor.
Bildiğiniz gibi, kamu vakıfları içerisinde
en büyük gelire sahip olan vakıf, Millî Eğitim Vakfı idi, yıllık 200 küsur
trilyon geliri vardı. Bu gelir nereden geliyordu; bu gelir "eğitime katkı
payı" adı altında, her dönemin başında, hem zengin öğrencilerden hem fakir
öğrencilerden, bütün öğrencilerden alınan paralardı, kantinlerin
işletilmesinden büyük çapta elde edilen paralardı.
Hükümetimiz, bence, son derece isabetli ve
basiretli bir karar alarak, kamu vakıflarını, vatandaştan âdeta adı konulmamış
vergiler toplayan, haraç toplayan kurumlar olmaktan çıkarmıştır.
Biliyorsunuz, Mevleviler, sema ederken,
ellerinin birini yukarı tutarlar birini aşağıya indirirler. Bu, Hak'tan alıp
halka vermek, yukarıdan alıp aşağıya vermek anlamına gelir. Bizim kamu
vakıfları şöyle çalışıyordu: Aşağıdan alıp yukarıya devrediyorlardı. Bu paralar
nereye harcanıyordu diye sorarsanız, bunu araştıran değerli arkadaşlarımız bunu
çok iyi bilirler. Hayırlı hizmetler de yapmışlardır. Ancak, Hükümetimiz,
vakıflar... Bazı okulların müstakil vakıfları var, bazı büyük liselerimizin
hâlâ vakıfları vardır, isim değiştirerek faaliyetlerine devam ediyorlar.
Okullarımıza çok ciddî katkı yapan vakıflar da var. Koruma dernekleri var, okul
aile birlikleri var.
Sayın İnce, okul aile birlikleri şu anda
vardır ve sizin sözünü ettiğiniz endişeler, bugün, kayıtdışı olarak devam
ediyor. Biz, okul aile birliklerine şeffaflık kazandırmak, özellikle bağış adı
altında toplanan paraların... Özel olarak komisyonda zikredilmiş, yasa metninde
de "kesinlikle, vatandaş, veli, hiçbir şekilde bağışa
zorlanmayacaktır" ifadesi yer almıştır. Bağış zaten gönüllülük esasına
dayanan bir şeydir. Aslında, böyle bir ifadenin yer almasına da belki çok gerek
yoktu; ama, teyiden, tekiden komisyon tarafından teklif edilmiştir ve bu
dağınıklık, bu keşmekeş, bu kaos giderilmiştir.
Şimdi, bunun dışında, Sayın İnce,
konuşmasının çok önemli bir kısmında, okul aile birlikleriyle hiç ilgisi
olmayan konulara değindi. Mesela "İstanbul Millî Eğitim Müdürü 30 milyar
maaş alıyor" dedi. Pek yakında, bu ithamınızdan dolayı, eminim ki,
İstanbul Millî Eğitim Müdürü size dava açacaktır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İnşallah.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, İstanbul Millî Eğitim Müdürü ve diğer millî eğitim
müdürleri, sürücü kurslarının sınavlarından, üç ayda bir 70 000 000 para
alıyorlardı. Biz iktidara geldikten sonra, bu sınavlar, merkezî olarak
yapılıyor, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından yapılıyor; bu para
da alınamıyor Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Diğer sınavlar?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, okullarda açılan kurslardan millî eğitim müdürleri ayda 240
000 000 lira alıyordu, birbuçuk yıldan beri...
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Üç aylık...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Üç ayda bir 240 000 000 lira alıyorlardı; birbuçuk yıldan beri,
Millî Eğitim Bakanlığına atandığım tarihten itibaren, bu da kaldırılmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Her okul için
ayrı ayrı.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Kesinlikle kaldırılmıştır Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Peki,
kaldırılmadan önce, her okul için bu parayı almıyorlar mıydı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, bize, kendi iktidarımızdan ve dönemimizden sorun. Ben size
bugünkü uygulamadan söz ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Efendim, siz üç
aydır mı iktidarsınız?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Israrla, üzerinde dura dura diyorsunuz ki "İstanbul Millî
Eğitim Müdürü 30 milyar maaş alıyor." Böyle bir şeyi nasıl
söyleyebilirsiniz?!
Sayın İnce, siz Millî Eğitim Komisyonu
üyesisiniz ve diyorsunuz ki "Hükümet, Millî Eğitim Bakanlığı, ilk beş
sınıf için müfredat değiştirmiştir." Hayır, biz, ilk beş sınıf için
müfredat değiştirmedik; ilköğretim sekiz yıldır; biz sekiz yıllık müfredatı
değiştirdik; sizin bundan da haberiniz yok ve bu müfredat değişikliği, şu anda,
internette, Millî Eğitim Bakanlığının web sayfasında vardır. Aylardan beri...
Bakın, bunun bir hazırlık süreci var. Bir yıl öncesinden, 11 üniversiteden
uzmanların, yurt dışından getirilen uzmanların, Talim Terbiye Kurulu
üyelerinin, Türkiye'de eğitim alanında söyleyecek sözü olan insanların hepsinin
görüşü alınmıştır ve müfredat değişikliği, Türkiye'de büyük bir takdirle
karşılanmıştır; sağdan soldan, ortadan kenardan, bütün insanlar, bunun hayırlı
bir hizmet olduğunu söylemiştir.
Biz, başlangıçta, 6 ilde pilot uygulama
yapma kararı aldık. Sayın Başbakanımız, Türkiye coğrafyasını kapsasın diye, 3
ili daha ilave etmemizi emretti, 3 ili de ilave ettik. Şu anda, 120 okulda bu
pilot uygulama devam etmektedir. Sürekli olarak, öğretmenlerimiz, bu yeni
müfredata göre kurslara tabi tutulmaktadır. Ayrıca, sanal ortamda bu eğitim
verilmektedir ve bu süre, bir demlenme, bir olgunlaşma süresidir. Gördüğümüz
eksiklikleri, aksaklıkları, olabilecek problemleri de derhal ele alıyoruz ve
bunları gideriyoruz.
Bize zaman zaman söylediler; efendim, bu,
böyle, kolay oturacak bir şey değil; bu, beş yıllık bir süre alır. Evet, biz
de, zaten, bu sistemin mükemmel çalışması için beş yıllık bir süre öngördük;
ama, değerli arkadaşlar, eğer, biz bu sene başlarsak -ki, başladık- beş yılda
bu sistem oturur; ama, beş yıl sonra başlarsanız, bu, on yıl demektir.
Bakın, müfredatımız, 1967 yılında
çıkarılmış olan bir müfredattır. 1967'den beri köprülerin altından çok sular
geçti; 1967'den beri, dünyada, eğitim alanında büyük büyük değişiklikler oldu
ve Türkiye hepsini ıskaladı. Yıllardan beri, sağcı-solcu, bu ülkenin geleceği
konusunda, bu ülkenin eğitimi konusunda endişe sahibi olan bütün insanlar,
eğitimimizin ezberci bir yapıya sahip olduğunu, öğretmen merkezli olduğunu,
öğrencilere âdeta bilgisayar disketlerine bilgi kopyalar gibi bilgi
yüklendiğini, öğrencilerin papağan gibi yetiştirildiğini, tek tip insan
yetiştirildiğini, bunun için gayret gösterildiğini ifade ettiler; ama, biz
dedik ki, eğitimimiz demokrasiye duyarlı olmalıdır, üretime duyarlı olmalıdır,
ekonomiye duyarlı olmalıdır ve her şeyden önce, öğrenci merkezli olmalıdır;
öğrencinin problem görme, problem çözme, analiz yapma, sentez yapma, kendini
ifade etme kabiliyetlerini önplana çıkarmalıdır; enformatif değil, konstraktif,
yani inşacı olmalıdır. Bunu gerçekleştirdik. Bu, dünyanın bugün yakaladığı,
geldiği yerdir. Biz, dünyanın dışında kalamayız. İlericilik diyorsanız,
çağdaşlık diyorsanız, ilericilik, çağdaşlık budur; lafla ilericilik, çağdaşlık
olmaz. Biz, gerçek anlamda çağdaş eğitim yapıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, yine bir başka polemik veya
mugalata konusu var. Nedir; efendim, bir taraftan diyorsunuz ki
"ezbercilik olmayacak" bir taraftan da şiir ezberletiyorsunuz."
Bunun ne anlama geldiğini, allahaşkına, bilmiyor musunuz?! Şimdi, ezbercilik
olmayacak demek, öğrenciler çarpım tablosunu ezberlemeyecek; böyle bir şey
olabilir mi?! Ezbercilik olmayacak, öğrenci şiir ezberlemeyecek... Bari,
öğretmeninin adını da ezberlemesin!.. Arkadaşlar, ezberci eğitim şu demektir:
Bakın, İngilizce'de 4 kelime vardır, özür dileyerek, bunları ifade etmek
zorundayım; çünkü, bunların motamo Türkçe karşılıkları yok, bunları izah etmeye
çalışacağım özellikle bilmeyen arkadaşlarıma.
Bakın "data" diye bir şey var;
bu, bilgi deposudur, bilgilerin ham olarak bulunduğu yerdir. Sonra
"enformasyon" diyorlar, "information" diyorlar; bu, belli
bir konuya yönelik olan bilgidir. Sonra "knowledge" diyorlar; bu,
anlamlı hale getirilmiş bilgidir ve sonra "wisdom" diyorlar; bu,
hikmettir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
"Wisdom" hikmet değil...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, bir öğrenci bilgi alacak; ben niçin öğreniyorum, bu ne için
lazım, bu nasıl değerlendirilir? Bunu bilmeyen bir öğrenci, bunu sorgulamayan
bir öğrenci olabilir mi?! Şimdi, biz bunu gerçekleştiriyoruz; hikmet boyutuna
kadar varmış olan bir öğrenci tipi yetiştireceğiz.
Şimdi, ezbercilik olmayacak demek, öğrenci
hiçbir şeyi ezberlemeyecek demek değildir. Ezberci eğitim, dediğim gibi,
öğrencinin hiçbir şeyi sorgulamadan, sadece "bana bunu veriyorlar, benim
de bunu almam lazım ve bunun karşılığında sınavlarda tekrar cevap vermem
lazım" anlayışına dayalı bir eğitimdir. Bunun ne anlama geldiğini bilmeniz
lazım.
100 kitap meselesine gelince... Değerli
arkadaşlarım, bakın, biz, bu toplumun entelektüel birikiminden yararlanmak
zorundayız. Şimdi, biz, eğer, sağdan soldan, Türkiye'nin yazarlarını, fikir
adamlarını, edebiyatçılarını çağırmışsak, "Ey Türk aydınları! Liseyi
bitirinceye kadar Türk çocukları, sizce, doğudan batıdan, bizim
klasiklerimizden hangi kitapları okumalıdır" sorusunu sormuşsak ve
onlardan gelen listeleri bir ortak paydada buluşturmuşsak, bunun neresi fena, bunun
neresi yanlış allahaşkına!
Bir taraftan, her yasa tasarısı buraya
geldiğinde "toplumun geniş kesimlerine ulaşarak, onların görüşlerini
alarak, bir konsensüs sağlayarak bunu buraya getirin" demiyor musunuz?
Biz, getirdiğimiz bütün tasarıları böyle getiriyoruz. Bakın 100 kitap dediğimiz
şey, Batı'da uygulanan şeydir değerli arkadaşlarım. Bu kitap dayatma değildir,
çocukları "ille de sen şu kitabı okuyacaksın"a zorlama değildir. Biz
tavsiyede bulunuyoruz. "Lecture kitapları" diye Batı'da bir sistem
vardır. Müfredatın içerisinde, bakın, Türkçe ders kitaplarında metinler vardır,
örnek metinler vardır. Örnek metinler olduğu gibi, örnek kitaplar vardır. Kimi
koymuşuz; Hindistan'dan Tagor'u bilsinler, Kelile ve Dimne'yi bilmeyen bir lise
öğrencisi olmasın, Beydaba'yı bilsinler demişiz. Bunun neresi fena?! Hugo'yu
bilsinler, Goethe'yi bilsinler demişiz; Tolstoy'u bilsinler, Balzac'ı bilsinler
demişiz. Sonra kendi edebiyatımızdan, kendi klasiklerimizden kitaplar tavsiye
ediyoruz.
Bakın, sonucu söyleyeyim ben size: Bugüne
kadar bu listeyi eleştiren birkaç yazar oldu: "Burada Bahattin Özkişi diye
birisi vardır, o kimdir" dediler. "Bu kimdir" diyenler, onlarca,
yüzlerce yazar tarafından cehaletle suçlandı. "Siz nasıl bilmezsiniz!..
Bahattin Özkişi'nin kim olduğunu..." Bahattin Özkişi çok meşhur olmayabilir;
ama, bu, değersiz olduğu anlamına gelmez. Bunun dışında bir eleştiri gelmedi.
Netice itibariyle, bakın, bugünkü gazetelerde var; bu 100 kitap meselesi,
Türkiye'de kitap piyasasını canlandırmıştır. Okullarda henüz ortaöğretim
müfredatı tamamlanmadığı halde, lecture...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Millî Eğitim
Bakanının görevi piyasayı canlandırmak değil ki Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, ben Türkiye'nin entelektüel faaliyetinden, birikiminden söz
ediyorum. Çocuklarımıza okuma alışkanlığını kazandırmamız gerektiğinden söz
ediyorsunuz. Kitapçılar ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım;
kitapçılar diyor ki: "Bu kitapları almaya gelenler, bu arada başka
kitaplar da alıyorlar." Türk çocuklarının kütüphanesinde ortak kitaplar
olmasının, ortak bir kitaplık olmasının neresi kötüdür?!
Bir de, ben, Sayın İnce'nin, doğrusunu
isterseniz, o yaklaşımını da hiç anlamadım. "Efendim, biz bunları
kütüphanelere koyarsak, evlere koyarsak, bunların üzerine dantelli örtüler
koyarlar..." Yani, kendi halkımızı da bu kadar aşağılamanın bir anlamı
yok. Bizim halkımız kitabın ne olduğunu, kitap okumanın ne olduğunu bilir ve
bunu öğretmek zorundayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, bir taraftan dedi ki Sayın İnce,
efendim, Maliye Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında, okul
kantinlerinin işletilmesiyle ilgili bir yönetmelik hazırlanmış; burada da
denilmiş ki, yüzde 10 ilçeye, yüzde 20 ile verilsin. Millî Eğitim Vakfı
kantinleri kiraya verdiği zaman da bu yapılıyordu; niçin yapılıyordu; onu
söyleyeyim size:
Pertevniyal Lisesinin kantinini kiraya
verirsiniz, Kabataş Lisesinin kantinini kiraya verirsiniz, oradan muazzam bir
gelir gelir; çünkü, çok fazla öğrencisi vardır, öğrenciler, genellikle, hali
vakti yerinde olan ailelerin çocuklarıdır; ama, Alibeyköy'deki bir okulun
kantininden bir gelir gelmez. Oradaki ilçe millî eğitim müdürü bu gelire sahip
olduğu zaman, kayıtla bu gelire sahip olacak, bunun hesabı kitabı olacak, bir
havuzda oluşacak ve özellikle fakir semtlerdeki, durumu iyi olmayan okullara bu
paralar harcanacak; bu, bunun için konulmuştur. Yine, buna dayalı çıkarılacak
bir başka yönetmelikte de bu muhafaza edilecektir.
Ben, Sayın İnce'ye, daha iki gün önce
telefonda bunu söylediğim halde, burada hazır bir ortam bulmuşken tekrar aynı
şeyi söylemesini, doğrusunu isterseniz yadırgıyorum.
Geçen sene bütçe yasasında, bakın,
ücretsiz kitap için ayrılan paranın sosyal harcamalar kapsamında harcanacağı
ifade edilmiştir; bu, madde olarak belirtilmiştir. Konsolide bütçeden ücretsiz
kitap için para ayrılmıştır; öyle bildiğiniz gibi 150 trilyon değil, bu sene
200 trilyona yakın para harcanmıştır ve bu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonunun parası değildir; o Fon üzerinden harcanmıştır, bütçeden
konulmuştur. Ben, bunu kendisine izah ettiğim halde, 2004 yılının bütçesini
açıp bakarsa bunu göreceğini, okuyacağını söylediğim halde, burada bunu tekrar
dile getirmesi, bence, siyasî etik açısından sorgulanmalıdır.
Şimdi, Sayın İnce fizikçi bir
arkadaşımızdır; bakın, ben, edebiyatçıyım. Bizim Millî Eğitim Bakanlığının
hizmet arabaları, 1991-1992 model Renault serisinden eski Concorde'lar,
Optima'lardı; bu arabaları satsanız 1 milyar etmezdi; her birinin, yılda, aşağı
yukarı 10-12 milyar tamir parası vardı. Şimdi, bu arabaların devredışı
bırakılması gerekiyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Hiç itirazım yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Kendiniz söylüyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye'nin en büyük
bakanlığıdır; sadece merkez teşkilatında 3 000 kişi çalışıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan,
orada sizi suçlamadım, Vakıfbankı suçladım; tutanaklara bakın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Müsaade eder misiniz.
Sayın İnce, bakın, Vakıfbank, bir kamu
bankasıdır. Vakıfbank, bunlar için ne kadar kira veriyor, samimiyetle
söylüyorum, İdarî Malî İşler Daire Başkanım da bilmiyor, ben de bilmiyorum; siz
o 50 küsur milyarı nereden öğrendiniz onu da bilmiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Soru önergesinin
cevabında yazıyor Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - "900 milyar" dedi, bunun doğru olduğunu varsayalım ve
dedi ki "3 000 kişi çalıştığına göre, bu çalışanların hepsi 3 milyar
alacaklıdır Millî Eğitim Bakanından." Bakın, "3 milyar" dediniz
değil mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) - 300 000 000
diyecektim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Fizikçisiniz, fencisiniz, o hesabı bile doğru yapamıyorsunuz; bütün
hesaplarınız yanlıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Siyasî hesaplarınız da
yanlıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Milletin 300 000
000 lirası ile 3 milyar lirası arasında fark yoktur!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, 300 000 000'dur. Kaldı ki, bakın, ben, Vakıfbank Genel
Müdürüyle...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Çıkacağım,
buradan bunları açıklayacağım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Vakıfbank Genel Müdürüne yarın soracağım; bu 900 milyarın da doğru
olmadığını...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Soru önergesinin
cevabı; kendiniz yazmışsınız, ben yazmadım!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Müsaade edin...
Efendim, bu arabaların plakası da
"AK"mış.
Şimdi, Sayın İnce, bugün gidip bir araba
alırsanız, Ankara'daki trafiğe bunu kaydederseniz, size de AK plaka verirler,
belki aklanırsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niye; çünkü, arkadaşlar...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
şahsıma hakaret yapılmıştır. "Belki aklanırsınız" derken, neyi
kastetmiştir Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Yani, bu sözlerinizden dolayı...
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen, oturalım
efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ne demek
aklanırsınız?!.
BAŞKAN - Konuşmasını bitirsin efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bu söze açıklık getiriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim
dokunulmazlığımı kaldırın, aklanalım hep birlikte. Ne demek?!
BAŞKAN - Oturun... Lütfen efendim...
Konuşmasını bitirsin...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın İnce, heyecanlanma... Heyecanlanma...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim aklanacak
hiçbir şeyim yok Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Tamam... Tamam...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aklanması gereken
140 tane dosya var.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim aklanacak
hiçbir şeyim yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Arkadaşlar, değerli milletvekilleri, bakın, Sayın Sivas Valisi,
sosyal devlet olmanın bir gereğini yerine getirmiştir ve lastik ayakkabı giyen
çocuklarla ilgili bir genelge göndermiştir ve demiştir ki: "Hali vakti
yerinde olan, efendim, lastik ayakkabı değil, kundura, deri ayakkabı alabilecek
olan aileler alsınlar" ve devam ediyor -orasını da okumuyor-
"alamayacak durumda olanlara da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonundan biz alacağız" diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, niye
bunu okumuyorsunuz?.. Sivas Valisi, çocuklarımızın lastik ayakkabılarını
çıkarıp, onlara kundura giydirmişse, sosyal devlet ilkesini işletmişse...
Bakın, bizim dönemimizde Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen para hiçbir hükümet
döneminde gönderilmemiştir, mukayese bile kabul etmez. Bir taraftan ücretsiz
kitap, bir taraftan dağıtılan kömürler, bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen paralar... Bakın, teşvik için, çocuğunu
okula gönderen annenin hesabına para yatırıyoruz. Çağdaş devlet budur, sosyal
devlet budur, Anayasada belirtilen demokratik, laik, sosyal devlet olmanın
gereği budur arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sosyal devlet tanımı
konusunda çok eğitime ihtiyacınız var.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Siz
tüccarsınız, tüccar; ne sosyali!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, başörtüsü meselesini, değerli arkadaşım, billboardlara
asılan gözü yaşlı, başörtülü kızların başörtü meselesini halledeceğimizi söz
vermemize rağmen halletmediğimizi söyledi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yeğenim var, o
söylüyor; yeğenim öyle söylüyor.
BAŞKAN - Bakın, arkadaşlar, başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere, hiçbirimiz, AK Parti, hiçbir mitingde, hiçbir
toplantıda başörtüsü üzerinden, dinî motifler üzerinden, inanç üzerinden
siyaset yapmamıştır, kesinlikle böyle bir söz vermemiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, ayağınız
havada yalnız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Müsaade eder misiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Tek ayağınız havada
yalnız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Biz ne söylediğimizi çok iyi biliyoruz Sayın Koç, çok iyi
biliyoruz.
Bizim söylediğimiz şudur arkadaşlar:
Viyana'da bana sordular bu işi nasıl çözeceksiniz diye; ben dedim ki:
Türkiye'yi germeye, Türkiye'nin düşmanlarını sevindirmeye hiçbirimizin hakkı
yoktur. Bu ülkede farklılıklara rağmen, dünya görüşlerinin ayrı olmasına
rağmen, siyasî görüş farklılıklarına, ideolojik farklılıklara rağmen biz huzur
ve barış içinde yaşamak zorundayız; ortak paydalarımız var; ama, Türkiye'de
fiilî bir durum var; iki grup var; Türkiye'de, bir, başına örtü takanlar var,
bir de kafayı başörtüsüne takanlar var, sizin gibi... (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Cumhuriyetin Eğitim
Bakanına bakın!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şunu söyledim: Başına örtü takanlar ile kafayı örtüye takanlar
birbirini ikna etmek zorundadır. Başına örtü takanlar, bunun bir inanç gereği
olduğunu, kesinlikle siyasî amaçlı, bir siyasî sembol, simge amaçlı olmadığını
karşı tarafa anlatacak.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yok öyle bir
şey.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Karşı taraf da bu halden vazgeçecek, bu peşin hükümlerinden
vazgeçecek. Sayın Başbakanımıza her sorulduğunda, bana her sorulduğunda, bütün
diğer bakan, yetkili arkadaşlarıma her sorulduğunda biz dedik ki: Biz bu ülkede
kesinlikle gerginliklere, kavgalara, kaoslara meydan vermeyeceğiz, bu beklenti
içinde olanların da heveslerini kursaklarında bırakacağız ve biz bu ülkede
-bakın tekrar ifade ediyorum- bu meseleyi konsensüsle, birbirimizi anlayarak,
demokrasinin çoğulcu vasfını hayata geçirerek çözebiliriz, çözmek zorundayız,
beraber çözeceğiz. Mademki, o billboard'daki gözü yaşlı başörtülünün halinden
dolayı siz de şikâyetçisiniz ve bir taraftan da sol bir parti olduğunuzu, insan
haklarına önem verdiğinizi söylüyorsunuz, gelin, iktidarıyla muhalefetiyle,
sivil toplum örgütleriyle kendi insanımızın problemleri olan bu meseleyi, peşin
hükümlerden arınarak, birbirimizi anlayarak konuşalım değerli arkadaşlar.
Onun için, bakın, muhalefet yapmak en
tabiî hakkınızdır ve demokrasilerde, muhalefetin varlığı, iktidarın varlığından
daha önemlidir; iktidar her yerde vardır; ancak, muhalefet yapacağım diye,
buraya gelir de yanlış şeyler söylerseniz... Sizin bize yaptığınız muhalefet
nedir biliyor musunuz; Temel ile Dursun suç işlemiş, idama mahkûm etmişler ve
bunları huzura çağırmışlar; ikisini de idam edecekler.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
Karadenizlilere sataşıyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın Koç, bunu çok iyi dinleyin lütfen.
Temel'e sormuşlar: "Senin son arzun
nedir?" Temel demiş ki: "Annemi görmek istiyorum." Sonra
Dursun'a demişler: "Senin son arzun nedir?" Temel'in gözlerinin içine
bakmış, demiş ki: "Temel anasını görmesin."
Şimdi, sizin bize yaptığınız muhalefetin
özeti budur. Biz ücretsiz kitap veririz...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Resimler
ne?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bu sene 83 119 000 kitap dağıtılmıştır;
sadece Türkiye'ye değil değerli arkadaşlarım, 11 ülkeye dağıtılmıştır ve sıfır
hatayla dağıtılmıştır; iki senedir, sıfır hatayla, 60 000 yerleşim birimine
kitap dağıtılıyor; yani, içinizden biri çıkıp da, eğitimde fırsat eşitliği
adına -Türkiye'de, taşradaki okullarımızda, kırsal kesimde, dönem sonu gelirdi,
çocuklar kitap bulamazdı- buna teşekkür etsin. Eğitime yüzde 100 destek
kampanyası çerçevesinde 1,5 katrilyonluk, bakın 1 milyar dolarlık ekkaynak
temin edilmiştir. Haydi Kızlar Okula Kampanyası çerçevesinde, okul dışında
kalan çocuklarımızdan binlercesi, onbinlercesi, yüzbinlercesi okula
kazandırılmıştır. 100 kitap meselesinden dolayı Türk çocuklarına kitap okuma
aşkı verilmiştir ve bir ortak kitap platformumuz oluşturulmuştur.
Bakın, bir şey daha söyleyeyim -içinizden
birilerinin çıkıp bunu alkışlamasını isterdim- hazırlık sınıfında okutulan
İngilizce ders kitapları 400 000 000-450 000 000 liraya satılıyordu ve
yıllardır, 1954'ten bu yana, maarif kolejlerinin kurulduğu günden bu yana, bu
böyle geliyordu; son on yılda bu kitaplara ödediğimiz para 1 milyar dolardır.
Biz ne yaptık; bakın, bu kitapları kendi uzmanlarımıza hazırlattık, başta,
British Council olmak üzere, uluslararası kuruluşlara akredite ettirdik. Kurs
kitabı, çalışma kitabı ve öğretmen kitabı olmak üzere, üç kitap set halinde, 5
renk kuşe kâğıda 240 000 set bastık, bütün Türkiye'ye dağıttık. Kaç liraya
satılıyor biliyor musunuz; 13 000 000 liraya. 400 000 000-450 000 000 lira
nerede, 13 000 000 lira nerede! Sadece lise 1'in ders kitapları 110 trilyon
Türk Lirası tutuyordu; 110 trilyon Türk Lirası arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Atatürk'le ilgili
yeri yanlış bastığınızı biliyorsunuz değil mi; orayı da açıklar mısınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
- Lütfen, insafa gelin ve yapılan güzellikleri kabul edin.
Bakın, bu kitaplara gölge düşürmek, bu
kitaplara, diğer ithalatçı firmalar adına karşı çıkan insanlar şunu
kullanmışlardır: Bu kitaplarda bir baskı hatası sonucu "Atatürk olmasaydı
Türkiye Cumhuriyeti olmazdı" ifadesi, bakın "wouldn't be" yerine
"not" eki düşmüş "would" kalmış "would be" olarak
yazılmış; bir kelime düşmüş. Bütün metinde Atatürk yüceltiliyor, övülüyor. Bunu
malzeme yaptılar: Efendim, Atatürk'e hakaret yapıldı, Atatürk'e haksızlık
yapıldı...
MUHARREM İNCE (Yalova) - "Sarışın
Türk olmaz"ı da biliyorsunuz değil mi?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Arkadaşlar, bakın, bugün 10 Kasım; Atatürk'ün 66 ncı vefat
yıldönümü. Bugün, Sayın Başbakanımızla, Cumhurbaşkanımızla gittik, Yüksek
Kurumunda Atatürk anıldı.
Türkiye'de Atatürkçüler var; Atatürk'ün
millî liderimiz olduğunu, Atatürk'ün millî mücadelenin komutanı olduğunu, büyük
bir devlet adamı olduğunu kabul eden, onun felsefesini, görüşlerini, ilkelerini
benimseyen Atatürkçüler var. İkinci bir grup var; Atatürkçü geçinenler var. Bir
de, Atatürk'ten geçinenler var; en iğrenç olanı da budur. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Atatürk'ten
geçinenler sizsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, biz, bu küçüklüklere düşmeyelim, Atatürk'ten geçinmeyelim.
Hepinize en derin saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, kürsüde, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Konuşmanız sırasında, bu plaka meselesini
anlatırken, aklanma noktasındaki ifadeniz Sayın İnce tarafından itirazla
karşılandı ve kendisini aşağılayıcı, hakarete varan bir söz olarak algılandı.
Bu hususu, lütfen, bir açıklarsanız...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, hakaret
çok açık.
BAŞKAN - Efendim, siz, ille söz mü
istiyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bir dakika... Müsaade eder misiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, Sayın İnce,
sataşmadan dolayı söz hakkı istiyor.
BAŞKAN - Açıklasın; tatmin olmazsanız...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bu, sataşma değil.
BAŞKAN - Açıklasın efendim bir.
İçtüzüğe göre, ben, görevimi yapıyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın, dün bir hata
yaptınız, Meclisi bağladınız; şimdi, tekrar hata yapıyorsunuz ve tarafgir bir
tutumunuz var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben...
(AK Parti sıralarından "otur
yerine" sesi)
HALUK KOÇ (Samsun) - Niye oturacağım; ben
Grup Başkanvekiliyim, Grubumun hakkını savunmayacak mıyım?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın Koç, müsaade eder misiniz...
Meclisin kürsüsünden bir değerli
arkadaşıma hakaret etmeyi, kendi terbiyeme aykırı sayarım; böyle bir şey söz
konusu bile olamaz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ağzınızdan kaçtı
herhalde!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Hayır, ağzımdan falan kaçmadı...
HALUK KOÇ (Samsun) - Kaçtı efendim;
duyduk.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Belki aklanır derken, söylediğim şuydu: Bu iddiasından dolayı;
yani, bu "AK plakası verilmiş" iddiasının sahibi olarak, bu konuda
kendisi bir yanlış yapmıştır, bu düzelir manasında söyledim.
HALUK KOÇ (Samsun) - O zaman cevabınız da
şu: Sizin, aklanmaya, biraz kafanızı taktığınız belli oluyor; aklanmaya
ihtiyacınız var...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Biz zaten akız, siz biraz beyazlaşın.
Görüşmek üzere.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizin adınız AK,
benim soyadımın Bodur olduğu gibi...
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Cumhuriyet Halk
Partisi sözcüsü Sayın İnce, konuşması esnasında...
BAŞKAN - Mikrofonu açalım.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Lütfen.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben sesimi
duyuruyorum Sayın Başkan!..
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana niye söz
vermiyorsunuz Sayın Başkan?!.
BAŞKAN - Efendim, bir grup başkanvekili
bir talepte bulunuyor Sayın İnce...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Dün de Koray
Aydın'a böyle davrandınız siz; kusura bakmayın; Sadık Yakut böyle yapmıyor,
Nevzat Pakdil böyle yapmıyor. Kendinizi parti grup başkanvekili
zannediyorsunuz.
BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Efendim, bana da
söz vereceksiniz o zaman!..
BAŞKAN - Buyurun.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım,
CHP sözcüsü Sayın İnce, biraz önceki konuşması esnasında, burada bulunmayan bir
milletvekilimiz ve Başbakan Yardımcımız Abdüllatif Şener hakkında "Sayın
Şener lüks iftar sofralarında iftar ediyor" gibi bir beyanda bulundular.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Öyle demedim.
Tutanaklara bakın...
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Tutanaklara
bakılabilir.
Sayın Abdüllatif Şener bizi aramış ve bu
konuyla ilgili bilgi de vermiştir. Gerek özel hayatında gerekse kamu idarecisi
olduğu dönemde, mütevazı yapısıyla ve milletinin değerlerine bağlı olan
çizgisiyle, milletin gönlünde taht kurmuş bir siyasetçimizdir.
Burada bulunmayan bir Bakanımız ve
milletvekilimiz hakkındaki Sayın İnce'nin bu sözlerini tavzih ediyor ve bu
beyanlarımın zabıtlara geçmesini arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım,
ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika müsaade edin Sayın
İnce.
Zabıtları getirttim:
"Sayın Abdüllatif Şener'e, Sayın
Başbakan Yardımcısına bu milletin kürsüsünden sesleniyorum. Şatafatlı iftar
yemeklerinden vazgeçecek, o çocukların da kara lastik problemini çözecek bir
babayiğit arıyorum ben. Kendisini, öyle, iftar yemeklerine gitmek yerine,
Sivas'taki çocukların kara lastik problemini çözmeye davet ediyorum."
Aynı biraz önceki gibi, siz de, bu
konudaki maksadınızın ne olduğunu söylerseniz...
Değerli arkadaşlar, bu Genel Kurulda,
bugüne kadar, bizler, kimsenin gönlünün kırılmasını istemiyoruz, seviyeli bir
tartışma yapıyoruz. Herkes fikrini söyleyecektir; ama, elbette ki insanız,
maksadımızı aşmışsak, bunu burada açıklıyoruz, meseleyi kapatıyoruz.
Bu konuda, siz, gereğini
söyleyebilirsiniz; buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Burada, tabiî ki, Sayın Abdüllatif Şener,
Sivas Milletvekili olduğu kadar Başbakan Yardımcısıdır da. Onun seçim
bölgesinde olan bir olayı açıklarken, sizlerin de... Kamuoyunda, gazetelerde,
her yerde okuyoruz, şatafatlı iftar yemekleri yapılmıyor mu?! Bu, Abdüllatif
Şener'in, Sayın Şener'in şahsına yönelik bir şey değildir; genel bir anlatımla
söylenmiş bir laftır. Tutanaklarda da, bu, belirtilmiştir.
Sayın Bakan, az önce konuşurken, benimle
telefon konuşması yaptığını ifade etti. Gerçekten, Sayın Millî Eğitim Bakanı,
bu konuda bir harikadır. Bunu, gerçek söylüyorum, inanarak söylüyorum. Ne zaman
kendisini ararsanız, 1 saat içerisinde size döner; ama, bürokratları için bunu
söylemek mümkün değildir. Geçen gün Personel Genel Müdürünün sekreterine not
bıraktım "kendisiyle telefonda konuşma şerefine nail olmak istiyorum"
dedim. Sayın Bakan için bu sözlerim asla geçerli değildir. Ne zaman, hangi
konuda soru sormak istesek, hemen telefona çıkar. Bu konuda hakkını vermem
gerekirdi, bunu unuttum. Sayın Bakan orada entelektüel birikimini göstermek
için Mevlevîlerden örnek verdi; şunu da söylemesi gerekirdi: Mevlevîler, bir
eli yukarıda bir eli aşağıda, ama, aynı zamanda da sürekli dönerler, Tanrıyı
arkalarına almamak için. Onun için, şu Mecliste, hatibin yüzü öyle bir
yapılmıştır ki, Bakanlar Kurulu üyeleriyle göz göze gelmesin diye; çünkü,
Bakanlar Kurulu üyelerinin, biz milletin derdini anlatırken, yüzleri kızarıyor.
(AK Parti sıralarından gürültüler) O gerekçeyle böyle yapılmıştır. Orası döner
olsaydı daha iyi olurdu.
BAŞKAN - Sayın İnce, bu, bugünün meselesi
değil tabiî, yani, şu anın meselesi değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Tabiî ki bugünün
meselesi değil; bütün Bakanlar Kurulu üyelerini kastediyorum.
Sayın Bakan, 100 temel kitapla şunu...
Şöyle bir cümle, bence, Millî Eğitim Bakanlığı tarihine geçecek kadar talihsiz
bir cümledir: "100 temel eserle kitap piyasası canlanmıştır" dedi.
Hiçbir zaman, Millî Eğitim Bakanının böyle bir görevi olamaz diye düşünüyorum.
Şimdi, bana, aklanırsın...
BAŞKAN - Sayın İnce...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Siz, ayrıca bir cevap hakkı
kullanıyorsunuz; böyle bir usul yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım,
bir cümle... Bitiriyorum Sayın Başkanım.
İlköğretim programlarının, Sayın Bakan
sekiz yılının değiştiğini, ben ilk beş yılının değiştiğini söyledim. sekiz yılı
da değiştirilmiştir; ama, ilk beş yılı uygulamaya sokulmuştur. Sayın Bakan, bu
aradaki şeylerle bana gol atmaya çalışıyor; bu mümkün değil. Gözümüzden
kaçmıyor, merak etmesin.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler, bu güzel tartışmalarla, karşılıklı aydınlatmalarla
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MİLLÎ EĞİTİM TEMEL
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14.6.1973 tarihli ve 1739
sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 16.- Eğitim kurumlarının
amaçlarının gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak için okul ile aile arasında
iş birliği sağlanır.
Bu amaçla okullarda okul-aile birlikleri
kurulur. Okul-aile birlikleri, okulların eğitim ve öğretim hizmetlerine
etkinlik ve verimlilik kazandırmak, okulların ve maddî imkânlardan yoksun
öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere; aynî ve nakdî bağışları
kabul edebilir, maddî katkı sağlamak amacıyla sosyal ve kültürel etkinlikler ve
kampanyalar düzenleyebilir, okulların bünyesinde bulunan kantin, açık alan,
salon ve benzeri yerleri işlettirebilir veya işletebilirler. Öğrenci velileri
hiçbir surette bağış yapmaya zorlanamaz.
Okul-aile birliklerinin kuruluş ve
işleyişi, birlik organlarının oluşturulması ve seçim şekilleri, sosyal ve
kültürel etkinliklerden sağlanan maddî katkılar, bağışların kabulü, harcanması
ve denetlenmesi ile kantin, açık alan, salon ve benzeri yerlerin işlettirilmesi
veya işletilmesinden sağlanan gelirlerin dağıtım yerleri ve oranları,
harcanması ve denetlenmesine dair usul ve esaslar, Millî Eğitim ve Maliye
bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.
Okul-aile birliklerinin gelirleri her
türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. "
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; şahsı adına da söz istemiştir. Sayın Gazalcı; süreyi
birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saat 13.00'te başladığımız Meclis
oturumu ertesi güne sarktı ve gece yarısı, eğitimde çok önemli bir konuyu
görüşüyoruz. Hep böyle oluyor; gece yarıları bir şeyler alıp götürülüyor
elimizden.
Önce, Grubum ve kişisel olarak hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla iki şey
yapılıyor. Birincisi, eğitim harcamaları. Eğitimin yükü biraz daha veliye
yükleniyor, eğitim paralı yapılıyor. İkincisi daha önemli, vahim bir konu da,
eğitim için yapılmış bir okul aile birliği kuruluşunun niteliği değiştiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı, Meclisimize
7 nci ayda gönderildi. Biz, 27.10.2004 tarihinde komisyonda görüştük bu
tasarıyı; ancak, bu tasarıyla elde edilmek istenilen amaçlar bütün yaz
yürürlükteydi. Nasıl olur diyeceksiniz; yasa çıkmadan, yasayla elde edilecek
amaçlar nasıl olur... İşte bu tasarıda biz bunu görüyoruz. Yasa çıkmadan çıkmış
gibi, Parlamento atlatılarak, komisyon atlanarak, okul aile birlikleri, bütün
yaz, bu yasayla verilmek istenilen para toplama işini, kantinleri kiraya verme
işini yapmıştır. Peki, bu iş nasıl olmuştur?
Bakın, elimde bir belge var; Millî Eğitim
Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bir yönetmelik yapıyor. O yönetmelikte, bugün,
yasanın bize bu maddeyle okuduğu, işte "Maliye Bakanlığı ile yönetmelik
yapar" sözü protokol halinde bağlanmış, genelgeler gönderilmiştir 4 üncü
ayda. Şimdi, neye dayanarak bu işi yapıyor; 16 Aralık 1984 tarihinde Resmî
Gazetede çıkan bir yönetmeliğe dayanarak bu genelgeyi çıkarıyor. Şimdi,
8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Yasasına dayandırılarak 1984
yılında bir yönetmelik çıkarılmış. O yönetmeliğe göre, Millî Eğitim Bakanlığı
ile Maliye Bakanlığı oturmuşlar, bir protokol yapmışlar. O protokolle,
istediğinizi yapın; bağışları kabul edin, kantinleri kiraya verin, büfeleri
kiraya verin; hatta, o genelgelerde öyle demişler ki: "Kendiniz
işletmeyin, tercihen işlettirin."
Değerli arkadaşlar, eğer 1984 yılında
çıkan bu yönetmelik işimizi görüyorsa, niçin şimdi bu yasa getiriliyor? Kaldı
ki, buradaki yönetmelik, hazineye ilişkin okulların, malların ihalesiyle
ilgili. Millî Eğitim Bakanlığı da çok iyi bilir ki, okulların tümünün mülkiyeti
Maliye Bakanlığının, hazinenin değildir; köydekiler köy tüzelkişiliklerinindir,
il özel idarelerinin okulları vardır. Üstelik burası bir hukuk devleti. Hukuk
devletinde önce yasalar çıkar, sonra yönetmelikler gelir.
Değerli arkadaşlar, burada gerçekten garip
bir durum var. Nasıl olsa bizim çoğunluğumuz var, biz bu yasayı da çıkarırız;
öyleyse, biz, çıkmış gibi bunun genelgelerini gönderelim... Bu, bir skandaldır
bize göre; burada yapılan bir zorlamadır.
Değerli arkadaşlar, üstelik, okul aile
birlikleri para işleriyle uğraşmazlar, eğitim işleriyle uğraşırlar. Okul aile
birliği, Türkiye'de 1946'da 3 üncü Millî Eğitim Şûrasında kararlaştırılmış;
1947'de de yönetmeliği çıkmıştır; altmış yılın üstünde bir yerleşmiş kurumdur.
Eğitimin niteliğini yükseltmek, çocuğun başarısını yükseltmek, çocuğun
devamsızlığını konuşmak için adı üstünde, okul ile aile arasındaki işbirliğini
yapar.
Biz, 2004'ün ocak ayında, burada, Sayın
Bakanın da söylediği gibi, okul koruma derneklerinin para toplama işlevini
bitirdik; ama, yerine ne konulacağını düşünmeden bir boşluk yarattık. İşte, o
boşluk, o sıkışmayla, bir yasa hazırlığı da olmadan, yasa da çıkmadan, Maliye
Bakanlığıyla birlikte, bir yönetmeliğe dayanarak genelgeler gönderiliyor.
Değerli arkadaşlar, bir kez, bu getirilen
tasarıda da ilköğretim-ortaöğretim ayırımı yapılmıyor. Bakın, ilköğretim, temel
eğitim, Anayasamızın 42 nci maddesine göre, kız ve erkek çocukları için parasızdır,
zorunludur. Öteki yasalarımızda da öyledir, uluslararası imzaladığımız
sözleşmelerde de. Zaten dünyanın her yerinde temel eğitim parasızdır.
Değerli arkadaşlar, burada, eğer bu tasarı
çoğunluğunuza dayanarak çıkmış olursa, paralı eğitime biraz daha adım atılacak,
velilere bu yük yüklenecek, bir yandan da eğitim işleriyle uğraşan bir kuruluş
ticarî bir şirket gibi iş görecektir.
Şimdi, burada, Sayın Bakan sosyal
devletten söz ediyor. Değerli arkadaşlar, bu yaptığımız iş, sosyal devlete
aykırı. Asıl demagoji o, asıl işi çarpıtma o. Şimdi, Türkiye'deki gelir
dağılımının çarpıklığını biliyorsunuz. Eğitime kaynak; tamam. Gerçekten, bunun
için çareler düşünülmelidir, bütçeden daha çok pay ayrılmalıdır. Genel bütçeden
para yetmiyorsa... Bu yasanın gerekçesinde "eğitim teknolojileri
geliştirildi, eğitim sunumları arttı; genel bütçeden, biz, bunları
karşılayamıyoruz. Onun için, yurttaşın katkısına gereksinim var"
deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bir kere, yurttaşın
katkısı zaten eğitim harcamalarında vardır. Bakın, bu kürsüden bir kez daha
söylemiştim, 2000 yılında ilk ve ortaöğretimdeki eğitim harcamalarının 17
katrilyonunu veliler yapmaktadır, yalnız 7 katrilyonunu devlet üstlenmiş; yani,
şu anda, fiilen, Türkiye'de eğitim zaten velilerin sırtındadır.
Şimdi, bu düzenlemeyle, siz, üstelik, okul
aile birlikleri aracılığıyla, okulların yükünün büyük bir kısmını yurttaşlara
veriyorsunuz. Her ne kadar, burada, bizim, komisyonda, önerimizle, zorla bağış
alınamaz denilse de, bağışta gönüllülük esastır denilse de, hepimiz yaşayarak
biliyoruz, komşumuzdan, çoluğumuzdan çocuğumuzdan biliyoruz; daha kayıt
sırasından başlanarak çocuklarımızdan paralar alınmaktadır. Okullarda otuz
çeşit para toplanılmaktadır.
Bakın, değerli arkadaşlar, elimde, bir
okul aile birliğinin velilere gönderdiği bir yazı var -Adana'dan Celalettin
Sayhan İlköğretim Okulu- deniliyor ki velilere: "Devlet okullara bakmıyor,
koruma dernekleri de eskisi gibi para toplayamıyor; bu işi biz yapacağız! Bütün
veliler birinci dönem şu kadar para vereceksiniz, ikinci dönem de bu kadar
vereceksiniz." Bakın, hiçbir veliyi ayırmıyor, hiçbir öğrenciyi ayırmıyor.
Değerli arkadaşlar, içinizde eğitimci
olanlar bilir. Eğitimde kaynak, doğru, bulunması gerekir; ama, eğitim görecek
insanın eğitimini engelliyorsanız, caydırıcı oluyorsa, eğitimdeki fırsat ve
olanak eşitliği ortadan kalkıyorsa, o, eğitimdeki umduğunuz yararı getirmez.
Hem okullaşmayı önler hem de eğitimdeki niteliği önler.
Değerli arkadaşlar, bugün, okul aile
birlikleri, bu düzenleme çıktığı takdirde, tamamen ticarî bir şirket haline
dönüşecektir. Yani, onun bütün etkinlikleri, artık, eğitimle ilgili, çocuğun
başarısıyla ilgili olmayacaktır; nasıl daha çok para toplarız biçimine
dönüşecektir. Bu sakıncalıdır, bu yanlıştır.
İlle de para toplama işi yapılacaksa
-bakın, bir kez daha söylüyorum- bunun için ayrı bir düzenleme yapılabilirdi.
Burada, Millî Eğitim Bakanlığı kolaycı bir yolu seçmiştir. Hem eğitimin paralı
olmasına adım atmıştır hem de elimizdeki bir eğitim kuruluşunun niteliğini
değiştirmiştir. Yanlış olan budur.
Tamam, okullara kaynak düşünülebilir.
Örneğin, 1961 yılında kabul edilen 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunuyla,
eğitime kaynak bulmak için, köy bütçesinden yüzde 10 -sonradan kaldırıldı-
belediye bütçesinden yüzde 5, il özel idare bütçesinden -o şimdi yürürlüktedir-
yüzde 20, devletin gelirlerinden ilköğretime en az yüzde 3 -sonradan yüzde 2'ye
indirilmiş- pay verilmiştir; bu paylar artırılabilir. Sekiz Yıllık Kesintisiz
Eğitim Yasası çıkarılırken, geliri, içerisinde düşünüldü. Bakın, gerçekte,
eğitim vergisi bile düşünülebilir; ama, böyle, eğitim kuruluşunu para işiyle
görevlendirirseniz, okul aile birliğinin işlevine son verirsiniz.
Arkadaşım da söyledi, bu konuda tezler
yapılmıştır. Bakın, Avrupa Birliğinde, ana baba kuruluşları vardır. Hatta, o
ana baba kuruluşları -aynen bizim okul aile birliklerine benzer- bütün
Avrupa'da örgütlenmeye doğru gitmektedir.
Şimdi, bizim, veli ile okul arasındaki
işbirliğini sağlayacak okul aile birliğinin o kadar güzel hizmetleri vardır ki;
veliye, aileye, anaya babaya okulu tanıtmak, okulun ilkelerini anlatmak, okulun
temizliği, sağlığı, çocuğun devamı, sosyal etkinlikler yapması, sanat ve müzik
etkinlikleri gibi konularda bir bakıma yönetime katılmaktır, okulun
duvarlarının çevreye açılmasıdır. Maalesef, Millî Eğitim Bakanlığı, böyle güzel
bir kuruluşu, para işlerini öne çıkararak...
Değerli arkadaşlar, Ankara'da, aylığı 7
milyara verilen kantinler var. Bakın, para, para, para!.. Hepiniz anımsarsınız
öğrenciliğinizden, hâlâ da vardır aslında; eskiden, okullarda tüketim
kooperatifleri olurdu, orada çocuklar hem bir şeyler öğrenirlerdi hem de
okullarına birkaç kuruş gelirdi. Elbette, çocukların alışkanlık kazanması için
okulun bu tür etkinlikleri geliştirilebilir, yenileri eklenebilir; ama, siz ne
yapıyorsunuz; işlettiriyorsunuz, özelleştiriyorsunuz, kantini kiraya
verdiriyorsunuz. İnceleyin bakın ya da hep birlikte inceleyelim; çocuğumuz,
dışarıdan daha pahalı olarak o kantinlerden alışveriş etmektedir. Üstelik,
zamanla da, birtakım zehirlenmeler, şunlar bunlar olmaktadır. Okullar bir
ticarethane değildir. Okullar birer eğitim kuruluşlarıdır; ama, bu düzenleme...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, toparlayın
efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın
Başkanım.
Burada, Sayın Bakana tam 30 dakika söz
verdiniz ve hiç de, onun sözünü kesmediniz; ama, tabiî, bitirmeye çalışacağım,
zaman da çok ilerledi.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, okul aile
birliklerini geliştireceğimiz yerde, Batı'daki örneklerinde, çağdaş ülkelerdeki
örneklerinde olduğu gibi, varsa eksikleri giderileceği yerde, okullara kaynak
bulmak için başka bir düzenleme yapılması gerektiği halde, o kuruluşlara kıymak
bir eğitim cinayeti olacaktır.
Burada, Sayın Bakanın bir hüneri var; kötü
işi bile, ambalajlayıp, fıkralar anlatıp örnekler vererek, iyi biçimde sunuyor.
Bakın, AKP iktidar olalı iki yıl oldu. Eğitimin niteliğini yükseltmekle ilgili,
daha çok öğrenciyi okullara çağıran ve okullaşmayı artıran ne yapmıştır Millî
Eğitim Bakanlığı büyük bir kadrolaşmanın dışında, büyük bir kıyımın dışında?!
Buraya okul satışlarını getirdi; bir çırpıda çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, biz yaşıyoruz;
araştırma önergelerimiz var, her iki bakan döneminde yapılan eylemler,
işlemlerle ilgili Meclis araştırması önergesi var; aylardır, yıllardır sırada
bekliyor. Eğitimin birçok sorunu var, öğretmenlerin birçok sorunu var. Sayın
Bakanım, Aydın'da -yer veriyorum- öğretmenler iki aydır ekders ücreti almıyor.
Öğretmenlerle ilgili ne yaptık, öğrencilerle ilgili ne yaptık?! Şimdi de, okul
aile birliklerinin niteliklerine kıyılıyor, para toplanacak bir kuruluş haline
getiriliyor.
Bu yasa, velilerin, ailelerin ayaklarını
okuldan kesecektir. Bakın, biraz önce, burada, aile araştırma kurumu örgütlenme
yasasını çıkardık. Her iki partiden de, özellikle bayan arkadaşlar çıkıp -haklı
olarak- güzel şeyler söylediler, aileyi yücelttiler. Şimdi, biz, ailenin, okul
işlerine, eğitim işlerine katılmasını, çocuğun başarısının artırılması için
şimdiye kadar yaptıklarını bu düzenlemeyle gölgeliyoruz. Biraz önce aileye
verdiğimiz değeri burada karalıyoruz, burada baltalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, elinizi vicdanınıza
koyun; okul aile birliği veliyi çağırıp "gelin, konuşacağız" dediği
zaman; Türkiye gerçeğini düşünün, yüzde 5'lik, ulusal gelirden çok para
alanların dışındakileri düşünün; kim gelir, nasıl gelir?!. Para veremeyen
çocuğun düştüğü ezikliği düşünün. Gelin, kıymayın okul aile birliklerine;
gelin, kıymayın sosyal devlete; Anayasamızın 42 nci maddesinde ortaya konulan
parasızlık ilkesine.
Eğitim, yetenekleri geliştirir, kimin
yetenekli olduğu eğitimle ortaya çıkar, parası olan değil... Türkiye böyle
kazanmıştır, cumhuriyetin en büyük kazanımları, Türk çocuklarını, özellikle
temel eğitimde çağdaş bir eğitimden geçirmesidir. (AK Parti sıralarından
alkışlar[!])
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen,
konuşmanızı toparlayın efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür
ediyorum; ancak, bu düzenlemenin eğitimimizi daha da çıkmaza sokacağına
inanıyorum. Okul aile birlikleri gibi güzel eğitim kuruluşlarını para toplayan
birer şirket durumuna sokacaktır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Şahsı adına Sinop Milletvekili Sayın Engin
Altay; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan,
değerli mesai arkadaşlarım; okul aile birlikleriyle ilgili olarak gecenin bu
saatinde bir konuşma yapmak istemezdim; ancak, bir öğretmen olarak, bir okul
yöneticisi olarak şunu belirtmeyi bir görev saydım: Biraz önce evden apar topar
geldim. İki yıl eğitim yöneticiliği, onüç yıl da öğretmenlik yapmış bir
arkadaşınız olarak bu tasarıyı desteklediğimi belirtmek istiyorum.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova
Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyrun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın Millî Eğitim Bakanına
sosyal devletle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Sosyal devlet, fitre
devleti, zekât devleti, iane devleti değildir. İnsanların, onbir ay aç gezerken
bir ay sorunlarını çözmek tabiî ki önemlidir; ama, sorunun tümü değildir.
Kameralar olmayacak sosyal devlette ve bir elinin verdiğini diğer elin
bilmeyecek, anlamı olacak. Kötü işler yapan birisini cezalandırmak değildir
sosyal devletin görevi, kötü işler yapılması için oluşan koşulları ortadan
kaldırmaktır.
"Aklanırsın belki" dedi bana
Sayın Bakan, hiç üstüme alınmadım, hiç öyle bir derdim yok.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hop oturup hop
kalktın.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama, dün,
burada, mübarek Kadir Gecesinde Yüce Divana giden Sayın Koray Aydın, Sayın
Bakana, 400 trilyonluk Millî Eğitim ihaleleriyle ilgili sorular yöneltti. Siz
oradan aklanın. Benim Allah'a şükür böyle bir derdim yok; benim değil, yedi
ceddimin yok. Varsa böyle bir babayiğit, dokunulmazlığımı hemen kaldırırsınız.
Benim ne devletle işim var... Ben, öğretmenlik yapmışım sadece, yok ki böyle
bir işim.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Dershanen var.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
"Atatürkçüler var" dedi Sayın Bakan, "Atatürkçü geçinenler
var" dedi, "bir de Atatürk'ten geçinenler var" dedi; aynen
altına imza atarım, bunlar doğru. Bu ülkede dindarlar var, dindar geçinenler
var, dinden geçinenler var; bu da doğru. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani,
altını çizerek söyleyeyim; sadece siz Müslüman değilsiniz, ben de Müslümanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Neyi alkışlıyorsunuz anlamıyorum yani... Neyi
alkışlıyorsunuz?..
MEHMET SOYDAN (Hatay)- Hoşumuza gidiyor...
MUHARREM İNCE (Devamla)- Bakın, bu
numaraları burada... Batı kolejlerinde büyüyüp de, besmele çekmesini bilmeden,
buralarda Kur'an, bayrak, din, iman edebiyatı yapan çok politikacılar gördük
biz, çok gördük; bunların hesabına girmeyelim.
AHMET YENİ (Samsun)- Biz de gördük...
MUHARREM İNCE (Devamla)- Bunu burada
bırakalım. Ben, anası da, babası da, dedesi de hacı olan bir aileden geliyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bana bunu anlatamazsınız; ben, bu
numarayı yemem.
Şimdi, Sayın Bakan dedi ki, İstanbul Millî
Eğitim Müdürü bana dava açacakmış; açsın. Yanlış bir şey mi söyledim?.. Ben,
bir kere, şu anda görev başındaki İstanbul Millî Eğitim Müdürü olan kişiyi
kastetmedim. Bir büyük il olduğu için İstanbul'u örnek verdim. (AK Parti sıralarından
"haa" sesleri)
Arkadaşlar, bakın... Bir dinler misiniz...
AHMET YENİ (Samsun)- Dön, dön...
MUHARREM İNCE (Devamla)- Bir dinler
misiniz...
Bakın, öğretmenlik yapanlar...
BAŞKAN- Sayın İnce, müsaade eder misiniz.
Siz, sataşmaya meydan vermeyecek bir
üslupla esasa gelin.
MUHARREM İNCE (Devamla)- Hiç
vermeyeceğim... Hiç vermeyeceğim...
BAŞKAN- Sayın milletvekillerimiz de,
lütfen, hatibe müdahale etmesinler.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla)- Sayın
milletvekilleri, siz bilmiyorsunuz. Bakınız, ayda diyor, üç ayda 240 000 000
lira; doğru. Her okulu düşünün.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Kalkmış,
kalkmış...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)-
Üç ayda...
MUHARREM İNCE (Devamla)- Bakın, üç ay önce
kalkmış diyor.
Sayın Bakan, şimdi bakınız, ben dedim ki
"ilköğretimin ilk beş sınıfının müfredatları değiştirildi." Sayın
Bakan diyor ki "Sayın İnce Millî Eğitim Komisyonu üyesi, bunu
bilmiyor."
Değerli arkadaşlarım, biliyorum, sekiz
sınıfınki değiştirildi; ama, ilk beş sınıf uygulamaya konuldu, 6 ncı, 7 nci ve
8 inci sınıflar daha sonra uygulamaya konulacak. Ben, ayrıntılarını anlatarak
sizleri sıkmak istemiyorum. Bunları bildiğimi Sayın Bakan da pekala biliyor;
ama, Sayın Bakan, iyi bir söz ustası olduğu için, bunlar arasında dolanarak
puan almaya çalışıyor.
"Lafla çağdaşlık olmaz" dedi
Sayın Bakan; bence, lafla çağdaşlık olmaz, ama, lafta çağdaşlık olur. Millî
Eğitim Bakanının kullandığı sözcüklerin üçte 1'i İngilizce, üçte 1'i Arapça,
Farsça, üçte 1'i Türkçe. Bu ülkede herkes İngilizce konuşabilir; ama, Millî
Eğitim Bakanı konuşamaz, konuşmamalıdır. Millî Eğitim Bakanı, bu ülkenin
milyonlarca öğrencisine birinci derecede Türkçe konuşan birinci kişi olmalıdır.
Mugalata...
Bir de, önceden derlerdi ki, ibadetlerinin
acaba belli kısımlarını Türkçe anlatsanız da insanlar anlasa. Savunma şu
olurdu: Türkçede bunun tam karşılığı yok. Bu akşam öğrendim ki, Türkçe,
İngilizceyi de karşılayamıyormuş. Demek ki, bizim dilimiz hiçbir işe
yaramıyormuş ki, Sayın Bakan da bunları konuşuyormuş!.. Sanayi ve Ticaret
Bakanı bu kürsüde konuşurken tabiî ki araya İngilizce sözcükler
yerleştirebilir; ama, Millî Eğitim Bakanı bu konuda çok dikkatli davranmak
zorundadır.
Bakınız, 1 inci maddede, Sayın Millî
Eğitim eski Müdürü, değerli öğretmen arkadaşım, Siirt Milletvekilimiz Öner Bey
"öğrenci velileri hiçbir şekilde bağış yapmaya zorlanamaz; böyle bir hüküm
var, bunu görmüyor musunuz" dedi. Çok teşekkür ederim, unutmuştum; bunu,
oraya yazdırana kadar ne çektiğimizi biz biliriz. Öyle mi Sayın Gazalcı, Sayın
Özyurt öyle mi? Sayın Bayındır?.. Bunu, biz, buraya yazdırana kadar saatlerce
uğraştık. Cumhuriyet Halk Partili Millî Eğitim Komisyonu üyesi değerli
milletvekillerinin sayesinde bu buraya yazılmıştır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bağışın anlamı
nedir?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, verdiğim
sayısal değerlerle ilgili de bir şey söylendi. Bakınız, Millî Eğitim
Bakanlığının merkez teşkilatındaki 2 955 personel; burası doğru. İki ayda 49
milyar -küsuratı var, ben 50 milyar dedim; sizin beyanınız bunlar- bu da doğru.
Ben, o anda burada çarptım, 900 milyar dedim; bu da doğru; bu, bütün personelin
parası. O anda aklıma bölme geldi; çünkü, bölmeye alışmamışız biz; böyle,
paylaşmaya, üleşmeye alışmamışız. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah, Allah!..
AHMET YENİ (Samsun) - Allah, Allah!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bütün mü
götürüyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
müdahale etmeyin.
Sayın İnce, siz Genel Kurula hitap edin.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir şiir
var; şiirde "çıkarmayı bilmezdi; hayatta hep topladı, çarptı; bölmeyi
çocukları yaptı" deniliyor.
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Bölüşmeyi
bilmiyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz iyi
bölüşüyorsunuz demek ki!
Saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum.
Kullanılan oy sayısı: 258
Kabul: 229
Ret: 27
Çekimser: 2 (x)
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Aile Hekimliği
Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarının raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
5.- Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 680 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz istekleri
vardır.
İlk söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Sami Tandoğdu'nun.
Buyurun Sayın Tandoğdu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; görüşlerimi belirtmeden önce,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında
Kanun Tasarısı, sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde oluşturulan kanunlardan
sadece bir tanesidir; diğerleri ise, genel sağlık sigortası, performansa dayalı
ücret, hastanelerin işletmeleştirilmesi, yani, kâr amaçlı işletmelere
dönüştürülmesi, sözleşmeli personel, Kamu Personel Yasası ve Yerel Yönetimler
Kanunu gibi kanunlardır. Yani, bu kanunlar ve değiştirilen yasalar, AK Parti
Hükümetinin Sağlık Bakanlığı tarafından, yenilikler olarak Yüce Meclisimize
getirilmiştir. Aslında, bu tasarı, liberal eğilimli ülkelerin 1980'den sonraki
dönemde uygulamış olduğu politikaların bir kopyasıdır. Ancak, bu uygulamaları
yapan ülkelerdeki, ülke ekonomisinde kişi başına düşen gelir, kişi başına ayrılan
sağlık harcaması, ülkenin genel sağlık koşulları, işsizlik oranları, sosyal
yapısı ve eğitim düzeyleri, sağlığın ulaşılabilirlik oranları gibi kriterler
Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumla kıyaslandığında, uygulamaların
sonuçlarının farklı olacağı açıkça görülmektedir.
Buradaki yanlış, Türkiye'ye özgü koşullar
değerlendirilmeden, gerekli altyapı çalışmaları ve araştırmaları yapılmadan,
tasarı ve tekliflerin bir an önce yasalaştırılması, Meclisten geçirilmeye
çalışılmasıdır.
Sayın milletvekilleri, hükümet, Mecliste
çoğunluğu temsil etmesinin verdiği rahatlıkla, birçok kanunda değişiklikler
yapmakta, yeni düzenlemeler geliştirmekte; ama, şunu bilmeliyiz ki, gelecek
yıllarda, yaptıkları yanlışların hesabını tüm halkımız, vatandaşımız
ödeyecektir, bunun sıkıntısını onlar yaşayacaktır. Biz, bunların sorumlusu
olmak istemiyorsak, milletvekili olarak, Yüce Meclise getirilen her kanuna onay
vermeden önce, araştırmamız ve incelememiz gerekir.
Bugün gündeme getirilen Aile Hekimliği
Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı da, gelecek yıllarda sağlık sistemi
içerisinde büyük sorunlar yaratabilecek bir tasarıdır. Tasarı, aile hekimliği
uygulamasından ziyade genel sağlık sigortasının uygulanmasına ortam ve zemin
hazırlamaktadır.
Genel sağlık sigortası uygulaması,
aslında, bir sağlık sigortasından çok hastalık sigortasıdır ve bu uygulamayla,
koruyucu sağlık hizmetleri gözardı edilmektedir.
Bu kanun tasarısı, ülkemize, yepyeni ve
büyülü bir çözüm gibi sunulmaktadır. Birçok ülkede genel sağlık sigortası
uygulaması çok daha önce uygulanmaya başlanılmış; ancak, sakıncaları görülerek
terk edilmiştir. Hatta, 1990'lı yıllarda, Türk hükümetinin isteğiyle, İngiliz
sağlık ekonomisti Prof.Dr.Abel Smith'e, Türkiye'de genel sağlık sigortasına
geçilebilmesi için bir rapor hazırlatılmıştır. Bu rapora göre:
1. Türkiye'de olağanüstü bozuk olan gelir
dağılımının düzeltilmesi gerekir. Şu an Türkiye, dünyada en kötü gelir
dağılımına sahip ilk on onbeş ülkeden biridir.
2. Üretilen sağlık hizmetlerinin nitelik
ve nicelik olarak artırılması, sağlık personelinin ve kuruluşlarının ülke
genelinde dengeli dağılımının sağlanması gerekmektedir. Sağlık hizmetleri,
Türkiye'nin doğusu ve batısında farklılıklar göstermektedir. Türkiye'de 1
hekime Ankara'da 329, İzmir'de 504, İstanbul'da 541, Antalya'da 888 hasta
düşmektedir. Bitlis'te ise, 1 hekim 2 722, Mardin'de 2 972, Muş'ta 3 030,
Batman'da 3 303, Şırnak'ta 4 533 kişiye bakmak zorunda kalmaktadır. OECD
ülkelerindeyse bu ortalama, 900 hastadır.
Türkiye'nin sağlık sistemi için hazırlanan
bu rapor, genel sağlık sigortası uygulamasının ülkemiz için uygun olmadığını
göstermektedir. Verilen bu istatistikler gösteriyor ki, biz, halen, sağlık
hizmetleri konusunda çok yetersiz ve gerilerdeyiz. Sağlık hizmetlerinin tüm
halkımıza eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz olarak verilebilmesi için çalışmalar
yapılmalıdır. Bu konuda bütçeye kaynak aktarılması ve bütçedeki sağlığa ayrılan
payın artırılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, birinci basamak sağlık
hizmetlerinin en kısa sürede etkinleştirilmesi ve sağlıkocaklarının verimli
hale getirilmesi gerekir.
Sayın milletvekilleri,
Sağlık Bakanımız, birçok ülkede aile hekimliği uygulamalarını araştırdıklarını
belirtmiştir; ancak, sanırım, sadece aile hekimliğinin iyi uygulandığı ülkeler
seçilmiştir; çünkü, 1999 yılından beri Bulgaristan'da uygulanan aile hekimliği
uygulaması, halkı mağdur duruma düşürmüştür ve aile hekimlerine halk arasında
"insan tüccarı" denilmeye başlanmıştır. Bizde başlanması planlanan
aile hekimliği uygulaması, sorun yaşayan ülkelerle kıyaslanmış mıdır acaba;
bunu kendilerine ve sorumlularına soruyorum.
Sorunları görmek için
pilot uygulama yapmak yeterli değildir, araştırmak ve önceki uygulamalardaki
aksaklıklarla karşılaştırmak da önemli bir noktadır; üstelik, maliyeti de çok
ucuzdur.
Saygıdeğer Başkanım,
sayın arkadaşlarım; bu tasarının uygulanmasındaki engellerden biri de
Türkiye'de yeteri kadar aile hekiminin bulunmamasıdır. Türkiye'de yaklaşık 1
200 aile hekimi vardır. Bu sistem uygulamaya geçirildiğinde, yaklaşık 25 000
aile hekimine ihtiyaç olacaktır. Tasarıda, aile hekimi eksikliğinin pratisyen
hekimlerin eğitimiyle sağlanacağı belirtilmiş; ancak, nasıl, nerede ve ne kadar
süre eğitim görüleceği belirtilmemiştir. Ayrıca, bu eğitimin başarı ölçüsü ne
olacaktır? Sonuçta bir sınav mı yapılacaktır? Eğitim alan herkes aile hekimi
olma sertifikasına hak kazanacak mıdır? Eğer öyle olacaksa, üniversitelerimizde
aile hekimliği ihtisasını tamamlamış doktorların durumu ne olacaktır? Daha önce
aile hekimliği ihtisası alanlara yeni haklar ve statü verilmesi planlanmış
mıdır? Ben şahsen, bir doktor olarak, bu konularda yasal bir düzenleme
getirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde, Danimarka'da, aile hekimliği uygulaması için, doktorlara özel aile
hekimliği eğitimi verilmektedir. Altı yıllık temel eğitimin dışında, beş yıllık
aile hekimliği eğitimi verilme zorunluluğu getirilmiştir. Ülkemizde ise, bu
kadar kısa bir zamanda, yeterli sayıda aile hekimi yokken, gerekli önlemler
alınmadan, altyapısı hazırlanmadan bu tür bir uygulamaya geçilmesi insan
sağlığını tehdit edici bir unsur değil midir? Planlama eksiktir, altyapı
eksiktir; ama, nedense, Allah'tan ümit kesilmez düşüncesiyle işe başlanmıştır.
O zaman, bütün halkımızın Allah yardımcısı olsun, bütün hastaların Allah
yardımcısı olsun diyorum; ama, bu konuda, sizin en yakın, yapıcı takipçiniz
olacağız. Bu sistemin muhalefeti yapıcı olacaktır ve biz, elimizden gelen her
yardımı da size göstereceğiz. Buradaki muhalefetimizin amacı, vatandaşlarımızın
hak ettiği sağlık hizmetlerine kavuşturulmasıdır.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarısı incelendiğinde birçok sorunla karşı karşıya kalmaktayız. Konuşma
sürem yettiği müddetçe sizlere bunları aktarmaya çalışacağım.
Aile Hekimliği Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısında, aile hekimi ve sağlık elemanının
seçiminin gönüllü olduğu belirtilmiştir; ancak, eleman eksikliği söz konusu
olduğu durumlarda, zorunlu atamanın yapılabileceği öne sürülmüştür. Ülkemizde,
zaten, yeteri kadar aile hekiminin olmadığı bilindiği halde, bunun gönüllü
olduğunun varsayımı bize çok gerçekçi gelmemektedir.
Aile hekimliği
uygulamasında diğer bir sakıncalı nokta, aile hekimi ve sağlık elemanlarının
sözleşmeli olarak çalıştırılmasıdır. Bu durum, aile hekimliği uygulamasında,
çalışan hekim ve sağlık elemanlarını zor duruma düşürecektir; çünkü, bir
çalışan için en önemli husus, iş güvencesidir. Kamuda kadrolu olarak çalışan
bir hekimin sözleşmeli statüye geçirilmek istenilmesinin nedenini anlamış
değiliz. Bu durumda, aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının iş bulma,
ücretlendirme, özlük hakları konusunda net bilgi sahibi olması gerekir. Bununla
birlikte, aile hekimliği ve aile sağlığı elemanlığından ayrılmak istediğinde,
eski işine geri dönmek istediğinde, bakıyor ki kadrosu doldurulmuş, boş kadro yok.
Sayın Bakanımıza ve sorumlulara buradan
sesleniyorum; doktorlarımızı ve sağlık personelini iş güvencesiz bırakarak ne
yapmaya çalışıyorsunuz? Ayrıca, tasarıda, aile hekimleri ve sağlık
elamanlarının ücretleri konusunda belirsizlik söz konusu. Kanun tasarısında,
aile hekimlerinin, 657 sayılı Kanunun 4/b bendinde belirlenen en yüksek brüt
sözleşme ücretinin, aile hekimi için 6 katını, aile sağlığı elemanı için 1,5
katını aşmayacak kaydıyla ödeneceği belirtilmiştir. Tüm bu söylediklerimizin
ışığında, bizim hesaplamalarımıza göre, bir aile hekiminin brüt maaşı 5 ile 10
milyar arasında değişecektir. Bu durum sağlık çalışanları arasında huzursuzluk
yaratacaktır. Ayrıca, Anayasamızda belirlenen "eşit işe eşit ücret"
ilkesine de ters düşmektedir. Aile hekimlerinin ücretlerinin çalıştığı bölgenin
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, aile sağlık merkezi gideri, tetkik ve sarf
malzemeleri gideri, kayıtlı kişi sayısı ve bunların risk grupları, gezici
sağlık hizmetleri ile aile hekimliği tarafından karşılanmayan giderler de
ücretleri artırıcı etkenler olarak belirlenmiştir. Ancak, bu durumda hastalar,
aile hekimlerini seçme özgürlüğüne sahip olduğuna göre, örnek vermek gerekirse,
Çankaya'daki bir hasta Akyurt'taki bir hekimi tercih ettiğinde ücretlendirme
konusunda nasıl bir uygulama yürüteceklerdir? Aile hekimi, hastalarına, hangi
laboratuvar tetkiklerini kendi merkezinde, hangisini dışarıda yaptıracaktır? Bu
tetkiklerin fiyat olarak sınırları nelerdir? Hekimin uygulamalarla ilgili
sınırları nelerdir? Bunların açıklığa kavuşturulması gerekir.
Aile hekimliğinin pilot uygulaması için
kanun tasarısında diğer bir göze çarpan nokta, koruyucu hekimlik hizmetlerinin
eksik uygulandığında veya hasta sevk oranlarının yüksek olması halinde aile
hekimleri ücretlerinden yüzde 21 kesintinin yapılacağıdır. Bir örnek vermek
gerekirse, aile hekimine müracaat eden ve travma geçiren bir çocuğun veyahut da
bir vatandaşın kolunda veyahut da bacağında kırık olup olmadığına nasıl karar
verecek? Hemen bunu sevk etmek zorunda mı kalacaktır veyahut da o alandaki
bulunan, yani, muayenehanesinde bulunan röntgen cihazıyla filmini çektikten
sonra mı hastayı sevk edecektir? Kırığın tespitini orada mı yapacaktır, yoksa,
röntgen cihazı olan tam teşekküllü, ortopedi mütehassısı olan hastaneye mi
anında sevk edecektir? Aile hekiminin hizmet verdiği yerde röntgen cihazı
bulundurma yetkisi doktora verilecek midir? Bütün düşme olaylarında, kırık
şüphesi nedeniyle bu tür hastalar sevk mi edilecektir? İmkânsızlıkları
nedeniyle sevk ettiği hastalardan, sevk oranı artacağından, aile hekimlerinin
maaşlarından, o zaman yüzde 20 kesinti yapılacak mıdır?
Benzer bir örnek olarak da, basit bir
sinüzit şikâyeti olan vatandaşa, bir sinüzit filmi çektirmeden, ezberden mi
tedavisini yapacaktır? Bunların açıklığa kavuşturulması çok elzem ve acildir.
Sayın milletvekilleri, bu, bir nevi,
ticarî ilişkilerdeki müşteri memnuniyeti kavramına benzemektedir. Siz,
müşteriyi memnun etmek zorundasınız; aksi takdirde, işten atılırsınız ya da
maaşınız kesilir. Aile hekimliğinde de, sağlık, bir ticarî araç gibi satılan ve
alınan bir mal olarak görülmüş ve açıkça aile hekimleri de bunları pazarlayan
yerine konulmuştur.
Sayın milletvekili arkadaşlarım, aile
hekimliği, Sağlık Bakanlığının göstereceği yerlerde hizmet verecektir. Eğer,
Sağlık Bakanlığına ait bir yer bulunmazsa, özel olarak tutacağı bir
muayenehanede hizmet verecektir. Bize göre, bu uygulama, sağlığı özelleştirmeye
yönelmiş bir politikadır.
Kanun tasarısında diğer göze çarpan nokta
ise, aile hekiminin çalışma saatleridir. Aile hekiminin, haftada en az 40 saat
ve tam zamanlı çalışacağı belirtilmektedir; azamî sınırlar belirtilmemiştir.
Bu, aile hekimlerinin gece gündüz çalıştırılacağını ve buna karşılık mesai
ücreti alamayacağını göstermektedir.
Genel olarak, aile hekimliği uygulamasında
aksaklıklarının yanı sıra, pilot uygulama için de belirsizlik söz konusudur.
Aile hekimliği pilot uygulamasının ilk olarak Düzce'de yapılacağı
belirtilmiştir. Bu uygulama için neden Düzce seçilmiştir? Seçim kriterleri
nelerdir? Bu seçim için Devlet İstatistik Enstitüsünden destek alınmış mıdır?
Çeşitli sivil demokratik örgütlerin ve
bizim çalışmalarımız sonucunda, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısında bazı belirsizlikler ve boşluklar olduğunu tespit etmiş durumdayız.
Bunları şöyle sıralayabilirim:
Pilot uygulamaya geçiş sonrasında başarı
kriterlerinin neler olduğu ve nasıl değerlendirileceği, ölçünün ne olacağı
belli değildir.
Pilot uygulamanın süresinin ne kadar
olduğu belli değildir.
Pilot uygulamanın finansmanının nereden ve
nasıl sağlanacağı, pilot uygulamada hekimlerle beraber çalışacak sağlık
elemanının kaç kişi olacağı kanun tasarısında belirtilmemiştir.
Aile hekiminin maaşının belirlenmesinde
yer, gider, aşılama oranı ve sevk oranı etkilerinin nasıl olacağı açıklanmamıştır.
Sayın Bakanımızdan, bu konuda bizi ve
halkımızı açık ve net bir şekilde aydınlatmalarını ve bilgilendirmelerini rica
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, sağlığın, sosyal
hukuk devleti gereği, tüm halkımız için ücretsiz, eşit ve ulaşılabilir olması
gerekir. Sağlık hizmetleri, insana yapılan en önemli yatırımdır. Bu nedenle,
kesinlikle devletin koruyuculuğundan çıkarılmaması gerekir. Ülkemizin sağlık
hizmetlerinde yaşadığı problemlerin çözümü, Dünya Bankasının ve IMF'nin
istediği politikalarla belirlenmemelidir; çünkü, hiçbir ülke, hiçbir devlet ya
da devletin kurum ve kuruluşları, bizim ülkemizin genel yapısını bizim kadar ve
sizler kadar da bilmez.
Konuşmamı bitirirken, Atatürk'ün 66 ncı
ölüm yıldönümünde mekânının cennet olmasını diler, hepinizin bayramını kutlar,
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tandoğdu.
Gruplar adına ikinci söz isteği, AK Parti
Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Şükrü Ayalan'a aittir.
Buyurun Sayın Ayalan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ AYALAN (Tokat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuzun
görüşlerini bildirmek amacıyla huzurunuzda bulunmaktayım; öncelikle, tüm Genel
Kurul mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Pilot uygulamasını başlatmak istediğimiz
aile hekimliğini sizlere tanıtmadan önce, ülkemizin sağlık hizmetlerinin
tarihçesini sizlere çok kısa özetlemek istiyorum.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren,
sağlık hizmetlerinin sunumu ve sağlık verilerinin iyileştirilmesi için
hükümetlerce birçok çalışma yapılmıştır. 1923 ve 1937 yılları arasında Refik
Saydam, sonrasında Behçet Uz, tıp tarihimizin önemli isimlerinden
sayılabilmektedir. Nusret Fişek dönemi, tıp tarihimizde, sosyalizasyon
açısından önemle vurgulamamız gereken bir dönemi kapsamaktadır. 1980'li yıllara
kadar geçen dönem, hizmetin iyileştirilmesi, sağlık altyapısı ve örgütlenmenin
düzenlenmesiyle ilgili uygulamalara tanık olmuştur. 1983 sonrası yıllar, sağlık
politikalarında önemli değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bu yıllarda, mevcut
durumun sorun olduğu anlayışına dayanan reform çalışmaları hız kazanmıştır.
Sağlıkta reform arayışlarının hedefi
sadece hasta memnuniyetini artırmaya yönelik olmamalıdır. Günümüzün modern
yönetim anlayışı içinde, daha kaliteli hizmeti daha uygun maliyetle sunmak ya
da satın almak, temel ilkelerden biri olmalıdır. Ülkelerin sağlık alanında
reform kapsamında yaptıkları çalışmalar incelendiğinde, bütün ülkelerde görülen
ortak özelliğin, uzun yıllara yayılmış, sabrı, ısrarı ve mücadeleyi gerektiren
bir program olduğu görülmektedir. Günün şartları içinde ortaya çıkan
ihtiyaçların giderilmesi ve sorunların sınırlı kaynaklarla çözülmesi
gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde sağlık reformlarının başarısını
etkileyen en temel faktörler, hükümetlerin istikrarı, görev başındaki
insanların reform ihtiyacına inanmaları, çalışmaların ve elde edilecek
sonuçların sosyal pazarlaması ve buna ilişkin sosyal destektir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de sağlık
alanında yapılan çalışmalar, 1920 yılında gerçekleştirilmiş olan Sağlık
Bakanlığının kuruluşuyla başlamakta, 1938 yılına kadar, savaş sonrası
problemleri çözmek, sağlık personelinin nicelik ve nitelik bakımından
desteklenmesi ve köylere kadar ulaşmaya çalışılan bir örgütlenme yapısına
çalışılmış, 1938 ile 1960 yılları arasında ise, daha çok merkezî yapıyı
kuvvetlendirici ve sosyal içerikli politikalar geliştirilmeye çalışılmıştır.
1961 - 1980 döneminde değişik sağlık
politikaları tartışılmaya başlanmış olmakla birlikte, sağlık hizmetlerinin
sosyalizasyon görüşü benimsenmiştir. Bu dönemde dikey örgütlenmeler kısmen
azaltılıp, farklı nitelikte sağlık hizmeti veren yapılar sağlıkocağı bünyesinde
entegre hale getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugünkü haliyle,
ülkemiz nüfusunun sağlık durumunun, hem mutlak olarak hem de aynı gelir
düzeyine sahip ülkelerle karşılaştırıldığında iyi düzeyde olmadığı bir
gerçekliktir. Sağlık sektörümüzdeki sorunlar çok büyüktür. Ülkemiz, ekonomik
güç olarak dünya ölçeğinde 17 nci sırada yer almakla birlikte, sağlık ve
eğitimin içinde olduğu sosyal göstergelere göre hazırlanan insanî gelişim
endeksinde 86 ncı sırada yer almaktadır. Tabiî, bunun pek çok nedeni vardır.
Özellikle Sağlık Bakanlığının koordinasyon ve yönetimde daha çok kendi
kurumlarına hizmet vermeye yoğunlaştığından yetersiz kalması, Bakanlık, SSK,
üniversite hastaneleri ve özel hastaneler arasında etkili bir koordinasyon
olmadığından, hizmet ve yatırım planlamaları toplumsal ihtiyaçlarımıza paralel
olarak yapılamamaktadır. Sağlık yatırım ve planlamalarında demografik ve
epidemiyolojik özellikler gözardı edilmektedir. Hizmetlerin yapılandırılması
yönündeki birinci basamak yeterince güçlü olmadığından, temel sağlık
hizmetlerinin verilmesinde arzu edilen düzeye ulaşılamamıştır. Hekimlerin bu
alanda hizmet vermek üzere yetiştirilmemiş ve yönlendirilmemiş olması, ayrıca
sağlıkocağı işletmesinin kurumsallaşmamış olması, etkili bir hizmet sunumuna
engel oluşturmaktadır.
Kentsel alanlarda, özellikle de büyük
şehirlerde sağlıkocağı altyapısı yetersizdir. Daha önce verem savaş dispanseri,
aile planlaması ve ana ve çocuk sağlığı merkezi gibi özel amaçla kurulmuş
birçok birinci basamak kuruluşları ya görevlerini tamamlamış ya da gereken
önemi korumada yetersiz kaldıkları için atıl duruma düşmüşlerdir.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev
alan pratisyen hekimlerimiz, içinde bulundukları çalışma koşulları,
sosyoekonomik ve uzmanlık beklentileri nedeniyle, kendi hizmetlerine yeterince
odaklanamamışlardır.
Diğer yandan, vatandaşlarımızda da, sağlık
hizmetlerini bu seviyede alma konusunda büyük bir isteksizlik görülmektedir.
Sonuçta, insanlarımız çok büyük bir oranda doğrudan hastaneye gitme
eğilimindedirler.
Birinci basamaktaki yetersizlikler ve sevk
zincirinin yeterince çalıştırılamaması sonucunda hastanelerimizde çok büyük
yığılmalar olmakta, hem hizmet maliyetleri çok yükselmekte hem de hizmet
kalitesi çok ciddî oranda düşmektedir.
Yine, insan kaynaklarımızın sayısal
yetersizliği dışında, özellikle personelin ülke geneline yayılmasındaki
dengesizlikler, sağlık sektöründeki önemli problemlerimizden bir tanesini
oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine, özellikle
sağlık kayıtlarımızın birçok yerde poliklinik defteri düzeyinde kalması,
hastanelerde tutulan düzensiz dosyaların da arşivlerde kaybolması sonucunda,
ayrıca, bulunan dosyaların da içeriğini anlamanın çok mümkün olmaması
sonucunda, sağlık kayıtlarının bütüncül bir durum arz etmediği ortadadır.
Değerli milletvekilleri, özetle, bugünkü
haline baktığımızda, ülkemizde sağlık sektörünün, özellikle birinci basamak
sağlık hizmetlerinin son derece dağınık olduğunu, sağlıkocaklarımızın, ana ve
çocuk sağlığı merkezlerimizin, verem savaş dispanserleri, kurum hekimlikleri,
SSK dispanserleri, SSK'nın sağlık istasyonları ve benzeri şekillerde sağlık
hizmetleri vermeye çalıştıklarını görmekteyiz.
Bu dağınıklık içinde mevcut duruma
bakıldığında ise altyapının, personel motivasyon ve kayıt sistemlerinin, yine,
yetersizliği gözümüze çarpmaktadır.
Sağlıkocaklarımız, âdeta bir sevk ya da
reçete yazdırma kurumu haline dönüşmüş, ne yazık ki, tüm iyileştirme
çalışmalarına rağmen, halkımız tarafından tercih edilmeyen kurumlar haline
düşmüştür. Elimizdeki istatistikler, hastaların yüzde 50'den fazlasının
doğrudan hastanelere gitmekte olduğunu bize göstermektedir.
Yine, önemli bir nokta da, ülkemizdeki
bireyler, koruyucu sağlık alanında kendilerine rehberlik edecek ve tedavilerini
üstlenecek hekimleri seçme özgürlüğüne sahip değillerdir. Halbuki, gelişmiş
ülkelerin tamamında, hastalar, kendi iradeleriyle, özgürce hekimlerini
seçebilmektedirler.
Özetle, ortaya çıkan bu tablonun, aile
hekimliğiyle birlikte, kısmen nasıl düzelebileceğini ve aile hekimliğinin bu
konuda bize nasıl yardımcı olabileceğini size tekrar anlatmak istiyorum.
Avrupa Birliğinin tamamına yakınında ve
bunun dışında da pek çok gelişmiş ülkede var olan aile hekimliğinin temel
amacı, birinci basamakta tedavi edilebilecek olan büyük bir hasta grubunun,
ikinci basamak ve kurumlarına gitmeden tanı ve tedavilerinin daha hızlı ve
süratli yapılması, zaman ve işgücü kaybının önlenmesi ve eğitim hastanelerinin
birinci basamak tedavi yükünün azaltılarak asıl işlevlerine dönmesini temin
etmektir.
Değerli arkadaşlar, son derece önemli ve
gerekli olduğunu düşündüğümüz ve uygulandığı ülkelerdeki büyük başarılarla,
aile hekimliğinin dünyadaki gelişmesine baktığımız zaman, özellikle geçen
yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İngiltere, Almanya, Batı Avrupa ülkeleri
gibi bütün gelişmiş ülkelerde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Kanada'da ve
Japonya'da, hatta gelişmekte olan bazı ülkelerde birinci basamak sağlık
hizmetlerinin bu hekim tipiyle yürütüldüğünü görmekteyiz.
Yine, Dünya Sağlık Örgütüne göre,
önümüzdeki yıllarda, aile hekimliğinin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin
yürütülmesinde ve kaynakların optimum bir şekilde kullanılmasında çok önemli
rol oynayacağı özellikle vurgulanmaktadır.
Ülkemiz de, aile hekimliğine çok yabancı
değildir aslında. 1983 yılında aile hekimliği, Tababet Uzmanlık Tüzüğünde yer
almıştır. 1994 yılında, ilk olarak, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde Aile
Hekimliği Ana Bilim Dalı kurulmuştur. 1985 yılından itibaren de Ankara,
İstanbul ve İzmir'de eğitim veren hastanelerimizde aile hekimliği uzmanları
yetiştirilmeye başlanmıştır. Halen, ülkemizde, üniversite tıp fakültelerimizin
30 kadarında, aile hekimliği uzmanlık eğitimi verilmektedir. Şu anda,
ülkemizde, 1 200 civarında aile hekimi uzmanı bulunmakta ve acilen ihtiyacımız
olabilecek aile hekimliğine geçişte ise bu rakam ihtiyacı karşılamakta, belki
pratisyen hekimler kısa süreli uyum ve eğitim sistemine alınarak, daha sonra
part-time eğitimlerle, bu arkadaşların aile hekimliği uzmanlığına doğru geçmesi
de temin edilmeye çalışılacaktır.
Sayın milletvekilleri, getirmiş olduğumuz
Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısının kanunlaşmasıyla,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de aile hekimliği uygulaması
başlayacaktır.
Aile hekimi, hastalık ve sağlık hakkındaki
düşüncelerine, fiziksel, psikolojik ve sosyal faktörleri de dahil eden,
kendisine getirilen tüm sağlık problemleri için bir ilk değerlendirme yapan,
kronik, tekrarlayıcı ya da terminal dönem hastalığı olan hastanın devamlı
tedavisini üstlenen, hastasıyla uzun süreli bağlantı kurarak hastalığı hakkında
meslekî açıdan kullanabileceği verileri toplayan, diğer medikal ve medikal
olmayan branşlarla ortak çalışan hekimdir.
Aile hekimi, anne karnındaki fetustan en
yaşlı bireyine kadar bütün aile fertlerinin sağlığından, ailenin sağlıkla
ilgili sorunlarından ve hastalıklarından sorumludur. Sağlıklı bir toplumu
oluşturacak en küçük toplumsal birimi, yani, aile fertlerini koruyucu, tedavi
ve rehabilite edici sağlık hizmeti sunar. Bireyin sağlıkla ilgili tüm
sorunlarını ele alırken, fiziksel, psikolojik ve sosyal faktörleri bir bütün
halinde değerlendirerek çözüme ulaştırır. Kişinin yaşadığı ortamı, aile
ilişkilerini ve mevcut sorunlarının geçmişini bilir. Hizmet sunduğu toplumu her
yönüyle tanır, aile, çevre ve iş ilişkilerini değerlendirir.
Aile hekimliği sistemini kurmuş olan Batı
ülkelerinin tamamında, bir aile hekiminin hastayla olan ilişkisinin ortalama
süresi on oniki yıl arasında değişmektedir. Bu da, aile hekimi ile aile
arasındaki ilişkilerin, hangi ölçüde sıcak, yakın ve sağlıklı kurulabildiğine
bağlıdır, ayrıca göstergesidir.
Aile hekimliği, ilk basamak tedavi
hizmetlerini sürekli, etkin ve kaliteli biçimde vererek, gerek toplumun
sağlıkla ilgili problemlerinin ve gerekse sağlık sektörünün içinde bulunduğu
ikinci ve üçüncü basamak tedavi hizmeti veren kuruluşlara aşırı yüklenme ve
benzeri problemlerin çözümünde büyük faydalar sağlayacaktır.
Gelişmiş bütün ülkelerde birinci basamak
sağlık hizmetlerini sunan aile hekimleri, toplam hasta yükünün, yaklaşık yüzde
85'ini çekmektedirler. Böylece, hastalar her konuda hastaneye gitmediğinden,
hastane kuyrukları ve aşırı yığılma engellenmekte ve hastaneler gerçek
işlevlerini yerine getirebilmektedirler.
Ayrıca, yine aile hekimi, hastayı, daha
ileri bir merkeze ya da başka bir dal uzmanına sevk etmesi gerektiğinde, onun,
en doğru bilgilerle en doğru merkeze gitmesini sağlayarak, yüksek maliyetli
ikinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkin biçimde kullanılmasını
sağlamaktadır.
Aile hekimi kayıtları, sağlıkla ilgili
araştırmalarda çok değerli bir veri kaynağıdır. Kişinin sağlık kayıtlarının
bulunması, eksiksiz bir koruyucu hekimlik uygulaması için zorunludur. Bu
kayıtlar, toplumun sağlığının değerlendirilmesi için gerekli olan istatistikî
bilgilerin elde edilebileceği en önemli kaynaktır.
Özetle, aile hekimliği, hizmeti, toplumun
belirli kesimleriyle sınırlı olmadan, yaş, cins, sosyal sınıf, ırk ve din farkı
gözetmeksizin herkes için uygulayan bir kurumdur. Aile hekimliği hizmetine
kolay ulaşılabilir -bu ulaşılabilirlik, hem bölgesel hem kültürel anlamdadır-
aile hekimliği bütünleştiricidir; aile hekimliği süreklidir; aile hekimliği bir
ekip çalışmasını gerektirir; aile hekimliği, toplumun, hem fiziksel hem
psikolojik hem sosyal yönleriyle danışmanlığı görevini üstlenir; aile hekimliği
insan merkezlidir. Aile hekimi ile hastası arkasında yakın, sıcak ve güvene
dayalı bir ilişki kurulur.Aile hekimi, hastanın, diğer sağlık hizmeti sunan
birimlerle arasında hem bir köprüdür, hem hastanın savunucusudur hem de
danışmanıdır.
Değerli milletvekilleri, dünyada ve
Türkiye'de, aile hekimliğinin gelişimini ve görevlerini çok kısa bir şekilde
özetledikten sonra, pek çok Avrupa Birliği ülkesinde -neredeyse tamamında- aile
hekimliği sistemi uygulamalarının ve sağlık politikalarının büyük başarılarla yürütüldüğünü
bilmekteyiz; bu, dünyanın bir gerçeğidir. Bugüne kadar çeşitli girişimler olsa
da, ülkemizde aile hekimliği uygulaması başlayamamıştır. "Neden
başlatılamadı" sorusunun cevabını sizlere bırakıyorum.
Hepinizin bildiği gibi, iktidarımız,
sağlıkta yaşanan büyük problemlerin giderilmesi amacıyla cesur bir adım atmış
ve büyük bir değişim süreci başlatarak, sağlıkta dönüşüm kapsamında, aile
hekimliğiyle, birinci basamak sağlık hizmetlerine çağdaş bir yaklaşım getirmeyi
planlamıştır. Aile hekimliği pilot uygulamasının başlaması, aslında, sağlıkta
dönüşümün sadece bir ayağını oluşturmaktadır. Bu proje çerçevesinde
güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri, herkesi tek çatı altında toplayan genel
sağlık sigortası, sağlıklı bilgi sistemi, tanı ve tedavi kurumlarının tek elden
yönetimi ve teşkilat yapısının yenilenmesi şeklinde genel politikalarla, sağlık
hizmetlerinde büyük bir yapısal değişim ve çağdaş anlayışın benimsenmesini
amaçlıyoruz.
Aile hekimliği sisteminin yürümesinde
sıkıntılar olmaması için, çevresinde oluşturulacak politikalar da son derece
önem taşımaktadır. Hükümetimiz bu projeye bir bütün olarak bakmakta ve her bir
ayağının en kısa zamanda realize edilebilmesi için gerekli çalışmaları
yapmaktadır.
Sayın milletvekilleri, özetle, Avrupa
Birliği ülkelerinin tamamına yakınının uygulayarak sağlıkla ilgili problemlerin
büyük ölçüde ortadan kalktığı bu çağdaş yaklaşımla, ülkemizin sağlık
sorunlarının çözümü konusunda çok önemli adımlar atacağımıza inancım tamdır.
İlgili çalışmalarımız konusunda maruz kaldığımız eleştirilerden rahatsız
olmuyoruz. Tam tersine, bunlardan istifade ederek, varsa yanlışlarımızı
düzeltme noktasında işbirliğine açık olduğumuzu da buradan ifade etmek
istiyoruz. Biz, hata yapmayalım diye, var olan, ama, iflas etmiş, maliyeti
yüksek, halkı canından bezdiren uygulamalara devam edemeyiz. Sağlık
politikalarında köklü bir değişim gereklidir ve her alanda olduğu gibi bu alanda
da değişimi gerçekleştirecek parti AK Partidir. Biz bir başlangıç yapıyoruz.
Hedefimiz, başlatılacak pilot uygulamayla aile hekimliğinin uygulamasında
çıkabilecek aksaklık ve sorunları gidermektir. Aksaklıklar yaşanacağı konusunda
duyulan endişelere verilecek cevap, pilot bölge uygulamasının bir laboratuvar
olduğudur. Unutulmamalıdır ki, tüm yeni adımlar belirli endişelerle karşılanır.
Oysa, değişimler, risk alabilmeyi ve kararlı olmayı gerektirir. Bizim partimiz,
risk almayı bilen, ülkesini seven insanlardan oluşan, hizmet etmekten başka bir
amacı olmayan ve yeniliklere, gelecek eleştirilere karşı da açık olan bir
partidir. Aile hekimliği çerçevesinde bir geçiş dönemi yaşayacağımız açıktır;
ancak, bu geçiş döneminin çabuk aşılması ve aksaklıkların giderilmesi için
başlatılacak pilot uygulama önemli bir adımdır.
Bir hekim olarak, gelecek yıllarda
ülkemizdeki sağlık sisteminin başarısı ve sağlıklı nesiller adına bu projenin
çok büyük bir önem taşıdığına olan inancımla, hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayalan.
Şahsı adına söz isteği var.
Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde, bir ülkenin gelişmişliğini
değerlendirmek için, kişi başına düşen millî gelir ve dağılımı, sanayileşme ve
istihdam, altyapı, temel mal ve hizmetlerdeki tüketim düzeyi kriterleri yeterli
kabul edilmemekte, eğitim ve sağlıkta geldiği nokta da dikkate alınmaktadır.
Tüm kriterlerin yanında, bir ülkenin gelişmiş sayılabilmesi için, eğitim ve
sağlıkla ilgili sorunlarını da çözmüş olması gerekmektedir. Ülkemizde, gelmiş
geçmiş tüm siyasî iktidarlar sağlığın önemini hep vurgulamış, çözümler vaat
etmiş; ama, ne yazık ki, günübirlik politikaların ötesine taşınamayan
anlayışlar nedeniyle sağlık hizmetleri arzu edilen kaliteye ulaşamamıştır.
Maalesef, son döneme kadar sağlıkta bir ulusal politika oluşturulamamış,
ülkenin ihtiyaçlarına göre gelecek perspektifler hesap edilip planlamalar
yapılamamıştır.
Sağlık hizmetlerinde aslolan, ucuz,
kaliteli, zamanında verilebilir olması ve herkesin ulaşabilir olmasıdır. Son
döneme kadar uygulanan aşırı merkeziyetçi politikalar, vizyonsuz yaklaşımlar ve
partizanca tutumlar nedeniyle, Sağlık Bakanlığı, ulusal bir sağlık politikası
ortaya koyamamış, adımlarını gelecek on yılların hesabını yaparak atamamıştır.
Sistemin öncelikleri ortaya konulamadığı için planlamalar doğru yapılamamış,
kaynakların verimli kullanımı sağlanamamıştır. Pek çok alanda olduğu gibi
sağlık sektörü de varlık içinde yoklukta yaşamaya mahkûm edilmiş, yetersiz
kullanımlar ve yüksek maliyetler ortaya çıkmıştır. Artık bu plansızlıklar
dönemi geride kalmıştır. Hükümetimiz, Türk insanının kaliteli, ekonomik ve
konforlu bir sağlık hizmeti alabilmesi için pek çok karar almış, sağlık
hizmetlerindeki eşitsizliklerin önüne geçmek ve herkesin kolaylıkla ulaştığı
bir sistem oluşturabilmek için ciddî çalışmalar yapmıştır. Sağlık Bakanlığımızın
Sağlıkta Dönüşüm Projesi bu noktada başarıyla yürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün hepimizi
yakından ilgilendiren hastane kuyruklarının en temel nedeni sağlık
hizmetlerinin olması gereken basamaklarda verilemeyişidir. Birinci basamak
sağlık hizmetlerindeki örgütlenme modelimiz pek çok nedenle artık işleyemez
hale gelmiştir. Hastayı ilk gören hekimden itibaren işleyen mekanizmada yaşanan
pek çok aksaklık sistemi tıkamakta, sonuç olarak da, işgücünün, ekipman ve
yatağın yetersiz kullanımı ortaya çıkmaktadır. Bu da uzayıp giden hastane
kuyruklarına ve hasta memnuniyetsizliğine neden olmaktadır.
Peki, aile hekimliği sistemi nedir; aile
hekimliği, aile fertlerinin ikametinin yakınlarında bulunan, her an kolaylıkla
ulaşılabilen ilk başvuracakları hekimlik uygulamasıdır. Bu görevi yapacak olan
meslektaşlarım, koruyucu hekimlik yanında, ayaktan tanı ve tedaviyi de
üstlenecekler, yeri geldiğinde aile bireylerine danışmanlık ve yeri geldiğinde
de eğitim hizmeti verecekler; ailenin tüm bireylerine, anne karnındakinden en
yaşlısına kadar bakacaklar. Çok basit bir ifadeyle tarifi bu.
Dünyanın pek çok ülkesi bu sistemi kendi
koşullarına göre şekillendiriyor. Buna, toplum hekimi, ev doktoru, genel
pratisyen diyenler de var. Kavramların ne olduğu değil, ne ifade ettiği önemli.
Şüphesiz, bizim ülkemizde de modifikasyonlar yapılacak, şartlara göre
revizyonlar yapılacak ve en sağlıklı işleyen yapı zaman içerisinde
uygulanacaktır. Zaten bu amaçla pilot uygulama gündeme alınmış ve bir Türkiye
modeli hedeflenmiştir. Zaman içerisinde tüm illere yayıldığında mobil hizmetler
devreye girecek ve en ücra dağ köyündeki vatandaşımızın da ayağına sağlık
hizmeti gidecektir.
Sistem, kaliteli bir sağlık hizmeti
sunmanın yanında, hekimler arasında rekabet anlayışını da ortaya koyacaktır.
Hasta, hekiminden memnun değilse değiştirecek, bu da hekim arkadaşlarımızın
daha dikkatli ve özverili olmasını teşvik edecektir. Tüm yönlerini bildiği
hastalarını uzun süreli izleyen doktorlarımız daha kolay değerlendirmeler
yapacak ve bu da beraberinde rasyonel ilaç kullanımını getirecektir; yani, daha
az ilaç kullanımıyla daha fazla fayda sağlanacaktır. Tedavi maliyetleri de bu
şekilde azalacaktır.
Bugün birinci basamakta çözülmesi gereken
pek çok sorun, ne yazık ki ileri hizmet veren hastanelerimize taşınmakta,
oralardaki birikim de asıl verilmesi gereken hizmetleri engellemektedir. Artık
pek çok problem aile hekimliğinde çözülecek ve bu sayede hastane kuyrukları
azalacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hastanelerin ortak kullanımıyla ilgili atılan adımdan hepimiz memnunuz. Sağlık
Bakanlığı hastanelerinin SSK'lı hastalara açılmasıyla, şu ana kadar 25 000 000
SSK'lı vatandaşımız buralardan hizmet almış oldu. Peki, açılmasaydı ne
olacaktı; SSK hastanelerinde 25 000 000 daha fazla vatandaşımız olacaktı ve hiç
gereği olmayan yığılmalar yaşanacaktı. Yalın bir mantıkla değerlendirmesi bu.
Şüphesiz, uzun yıllar alışılmış bir
sistemde değişiklik yapmak ve kronikleşmiş sorunları kısa sürede halletmek
kolay olmayacak; ancak, kararlı olunursa, planlı olunursa ve neyin ne zaman,
nasıl yapılacağı iyi bilinirse, kuşkusuz, başarıyı yakalamak mümkün olacaktır.
Türkiye, bundan sonra, kaynaklarını en
doğru nasıl kullanacaksa, en ekonomik nasıl kullanacaksa, ona uygun politikalar
üretecektir. SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri son derece yararlı ve
doğru bir adımdır. Bunun yararlarını anlatarak huzurlarınızı meşgul etmek
istemiyorum; ama, diğer kurumlara ait sağlık tesislerinin de ortak kullanımının
ne kadar önemli olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.
Bugün, TEDAŞ Genel Müdürlüğü, 500 000
dolarlık tomografi cihazını kurumunun bünyesinde çalıştırma gayretinde ve
Numune Hastanesinde aylık 600 tomografi çeken bu aletle, burada, maalesef, ayda
25 tomografi çekiliyor. Bu ben yaptım oldu anlayışlarına artık son verme
zamanıdır; doğru olanı, ekonomik olanı ve yararlı olanı uygulama zamanıdır.
Değerli arkadaşlarım, hastanelerin ortak
kullanımından bahsederken, askerî hastanelerden de yararlanma gereğine değinmek
istiyorum. Askerî hastaneler, dünyanın değişik ülkelerinde değişik uygulama
yöntemleriyle çalışır. Bazıları sivillere kapalı, bazıları ise açıktır.
Ülkemizde ise, bu hastanelerimiz, sınırlı sayıda sivil kullanımına açıktır. Bu
hastanelerimizin, GATA Kanununda yapılacak bir değişiklikle, daha geniş manada
sivil hizmete sunulmasının gereğine inanıyorum. Bu, hem askerî hastanelerin
zaman içerisindeki artık ve atıl hizmet kapasitelerini değerlendirmek hem de
sivil hastanelerdeki kuyrukları azaltmak için yararlı olacaktır. Bu sayede,
ayrıca, askerî hastanelere dönersermaye katkısı da sağlanmış olacaktır. Taksim
İlkyardım Hastanesi veya Şişli Etfal Hastanesi koridorları hastayla doluyken
Gümüşsuyu Askerî Hastanesinden yararlanmamak çok doğru bir yaklaşım olmasa
gerek.
Değerli milletvekilleri, sağlık
harcamalarının önemli bir kısmı ilaç ve malzemeler için yapılmaktadır.
Tahminlere göre, yılda, ilaç için harcadığımız para 4 500 000 000 dolar, tıbbî
malzeme, sarf malzemesi ve ekipmanlar için harcanan para ise 2 500 000 000
dolar civarındadır. Yerli ilaç sanayii halen yüzde 55 kapasiteyle çalışmaktadır
ve önümüzdeki dönemde, veri korumayla ilgili yaptırımlar nedeniyle, zor günler
yaşayacağı tahmin edilmektedir. Yerli ilaç sanayii stratejik bir alan kabul
edilmeli ve mutlaka desteklenmelidir.
Türkiye, ne yazık ki, tıbbî malzeme ve
ekipmanların üretimi konusunda oldukça geri bırakılmış bir ülkedir. Biz, bugün,
hâlâ ameliyatlarda kullandığımız makasları Pakistan'dan, enjektörleri
Hindistan'dan alıyorsak, ileri teknoloji cihazlarını yapamıyorsak, bu durumdan
alarme olmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çömez, açıyorum mikrofonu;
lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Bütçeden bu yıl TÜBİTAK'a ayrılan payda
ciddî artışlar öneriliyor. TÜBİTAK tıp teknolojisi için özel çalışmalar yapmalı
ve yerli üreticilere ar-ge destekleri sağlamalıdır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bunların hepsi
Samsun'da yapılıyor.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Ben onları çok
iyi biliyorum ve kullandım Sayın Koç. Türkiye'de 170 tane sağlık kuruluşu var
üretim yapan; ama, 19 000 tane de ithalatçı firma var. Onları ayrıca tartışırım
sizinle.
HALUK KOÇ (Samsun) - Samsun'daki sanayii
desteklemek lazım.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu ülkenin sağlık sistemini rehabilite etmek, daha sağlıklı ve
mutlu bir Türkiye için çalışmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için
sağduyuya, çalışmaya, paylaşmaya, dünya gerçeklerine ve bilimsel verilere göre
hareket etmeye mecburuz. Siyaset yaparken, bu gerçekleri hiçbir zaman gözardı
etmemeliyiz. Biz bunları gözardı etsek de, arşivler ve kamuoyu asla gözardı
etmiyor.
Sağlık politikası oluşturmak ne kadar
doğru ve gerekliyse, sağlığa politikayı sokmak da, o kadar yanlıştır. Bakınız,
komisyonumuzda, Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı
görüşülürken, Anamuhalefet Partisinden bir milletvekili arkadaşım aynen şu
ifadeyi kullandı, Meclis Tutanak Müdürlüğümüzden aldığım notları okuyorum:
"Pratisyen hekim olarak kalan arkadaşlar olarak söyleyeyim. Ben uzunca
yıllar serbest muayenehane hekimliği yapan bir pratisyen hekimim. Yani, aile
hekimliğini, kendi yaşamımda, yasası olmadan; ama, koruyucu hekimlik tarafıyla
çok fazla iştigal etmeden, daha çok tedavi edici hekimlik yönüyle uğraşan bir
arkadaşınızım ve o hekimliği yaptığım dönemlerde de, böyle bir yapısal
düzenlemenin, pratisyen hekimlere tedavi edici hizmetler verme sorumluluğunu da
getiren bir yapısal düzenlemenin Türkiye için ne kadar yararlı olacağını, o
dönemlerde hep düşünmüşümdür. İnşallah, hayırlı, uğurlu olur. Ben, güzel
olacağını sanıyorum. Akıllıca uygulanırsa, düşünülerek uygulanırsa, aile
hekimliğinin Türkiye'deki sağlık sorunlarının çözümünde önemli katkılar
getireceğini sanıyorum." Bu, çok değerli bir CHP'li milletvekili
arkadaşımın komisyondaki ifadesi; yani, aile hekimliğini savunan ifadesi.
İki gün sonra, bakıyorsunuz, aynı
arkadaşımız, Meclisin önünde bir basın açıklamasına katılıyor ve aile hekimliği
sisteminin ne kadar işe yaramaz olduğundan bahsediyor. Bu çelişkiyi anlamakta
zorlanıyoruz.
Aslına bakarsanız, arşivleri incelediğimiz
zaman, bu türden çelişkili yaklaşım tarzının CHP için neredeyse bir gelenek
halini aldığını görüyoruz. Bakınız, CHP'nin seçim bildirgesinde hangi ifade
var: "Birinci basamak sağlık hizmetlerini etkinleştirerek, sevk zincirine
işlerlik kazandıracağız. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde
yığılmaları, kuyrukları ve sıkıntıları ortadan kaldıracağız." Yani, bugün
konuştuğumuz yasanın anateması ortaya konulmuş.
Aynı bildirgeyi hazırlamak amacıyla
oluşturulan komisyonda, 13 Ağustos 2002 tarihinde, Sayın Baykal, bakınız ne
demiş: "İlk yapılması gereken iş, SSK'yı hastanecilikten çıkarmaktır. Bunu
cesaretle söylemeliyiz. Bu, Türkiye'nin meselesidir ve bunu çözmek bize
düşecek. SSK, hastane kuracak, işletecek; olacak iş mi?! Hastaneler, SSK
Yönetim Kurulunun kumandasından çıkarılacak."
Bu ifadeler, Sayın Baykal'a ait ve
hükümetimizin aldığı SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi
kararıyla da tamamen örtüşen bir yaklaşım biçimi...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) -
Mülkiyetinden söz etmiyoruz Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - İzlerseniz,
gerisini getiriyorum Sayın Neşşar.
...fakat, Sayın Baykal, geçenlerde,
partisinin grup toplantısında, SSK hastanelerinin devriyle ilgili kararı,
ilkel, çocukça ve aldatmaya dayalı olarak değerlendiriyor ve bu devrin, sağlık
sisteminde iyileşmeye yol açmayacağını söylüyor. Ben, bunun takdirini yüce
millete bırakıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 21 inci
Asrın en temel ahlakî sorumluluklarından biri, sağlık alanında yaşanan
eşitsizliklerle mücadele etmek olacaktır...
BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen, tamamlayın
efendim.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
...ve inanıyorum ki, ulaşılabilir ve
kaliteli bir sağlık hizmeti, 21 inci Asırda, en temel insan hakkı olacaktır. Bu
anlamda, Meclisimizin bugün hayırlı bir karara imza atacağına inanıyor ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç'a aittir.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarının tümü üzerinde, şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, oldukça önemli bir
kanun tasarısı; pilot uygulama adı altında geçiyor; ama, sağlık sisteminin,
sağlık politikasının felsefesinin tartışılması gereken bir yasa tasarısı.
Şimdi, ben, sayın arkadaşımın dile getirdiği birtakım sözlere tabiî ki yanıt
vereceğim; oradaki çarpıtmaları tabiî ki açıklayacağım; ama, öncelikle, şunu
koymak istiyorum: Siz, ne yapmak istiyorsunuz; daha doğrusu, Sağlıkta Dönüşüm
Programı adı altında, bir genel, parçaları olan bir bütünü oluşturmaya
çalışıyorsunuz. O parçaların en önemlilerden bir tanesi, bu aile hekimliği
uygulaması ve onun dayandığı genel sağlık sigortası uygulaması olacak.
Tabiî, konunun felsefe boyutuna yaklaşacak
olursak, olayı iki şekilde almak lazım. Sağlıkta temel tercihiniz nedir?
Sağlıkta temel tercihiniz, sağlık hizmetlerinin bir sosyal devlet kavramı
içerisinde, hele de Türkiye gibi bir ülkede, hele de Türkiye gibi çok çarpık
gelir dağılımının olduğu bir ülkede, hele de Türkiye'nin bütün coğrafyasını
düşünecek olursanız -burada, birçok milletvekilinin yarasına herhalde tuz
basıyorum- hizmet dağılım farklılıklarının derin uçurumlar içerdiği bir
Türkiye'de, siz, nasıl bir sağlık politikası tercihi yapıyorsunuz? Yani, bugün,
dünyada egemen olan, her alanın kâr amacıyla kullanılabileceği bir düşüncenin
uzantısı olan bir sağlık politikası mı uygulamak istiyorsunuz, yoksa, sayın
milletvekili arkadaşımın söylediği gibi, ama, savunduğunuz politikaya uymayan
bir sloganla, gerçekten eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve halkının vergilerini
ödediği bütçesiyle karşılanan sağlık giderlerinin oluşturduğu bir sağlık
politikası mı? Yani, sosyal devletten yana mısınız, yoksa, neoliberal
yaklaşımlardan yana mısınız? Temel tercih ne bu felsefede?
Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, konu
sağlık. Sağlık, çok önemli bir konu. Sağlık deyince, isterseniz, sağlığın
hizmet tanımına bakalım. Ben, ekonomi tanımını şu şekilde yapıyorum ki, bunu
genelde ekonomistler de bu şekilde yapıyorlar, benim onlardan alıntımdır bu:
"Ekonomi bilimi, eldeki dar kaynaklarla, her zaman sınırsız olan
ihtiyaçları karşılamanın en uygun yol ve yöntemlerini bulma sanatıdır."
Ekonomi budur. Hele Türkiye gibi bir ülkede, her zaman ihtiyaçlar çok, her
zaman kaynaklar kıt. Bunun en uygununu bulma sanatı... Sağlıkta ise bu, sağlık
ekonomisi olarak adlandırılıyor. Bunu neye dayandıracaksınız? Bu, finansmanı
bakımından son derece önemli; çünkü, bu temel tercihi belirleyecek açılım
burada yatıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakacak
olursanız, ben bazı örnekler vereceğim size ve daha sonra arkadaşımın sözlerine
de...
Ona tam 4 dakika 38 saniye fazla konuşma
süresi vermişsiniz Sayın Başkan, o hakkı herhalde kullanırım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Şimdi olmaz Sayın
Başkan, daha sonra...
HALUK KOÇ (Devamla) - Peki.
Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlık hizmeti
niye devletin üzerinden atmaması gereken bir yük halinde ele alınmamalıdır, onu
açıklamak istiyorum size. Sağlık hizmeti tüketimi tamamen rastlantısaldır.
Yani, kime, nerede, ne zaman, ne ölçüde gerekeceğini önceden kestirmek
imkânsızdır -aranızda hekim olan arkadaşlarım var- bu yüzden, büyük ölçüde
kamunun girişimini gerektirir. Örnek vereyim -bunu daha önce de söylemiştim-
yarın görevli olduğunuz hastanenin acil servisine 13 tane kolera olgusu
gelecek. Yani, bu öngörü ne şekilde tutar, ne kadar tutar; tutmayabilir; ama,
kamu, yani devlet, bunun olabileceğine göre hazırlıklarını yapar,
organizasyonunu kurar ve bu konuda finansmanını sağlar; gelir ya da gelmez; o,
rastlantısal hizmet anlayışını bırakmaz hiçbir zaman.
Şimdi, baktığınız zaman, bu işin
felsefesinin devamında, o pazılın parçalı oyuncakların parçalarını
tamamladığınızda, finansman modeliyle de sağlık hizmeti sunumunu
birleştirdiğinizde, aile hekimliğini, Türkiye gerçeklerine pek uymayan,
sıkıntılarını, daha sonra tasarının görüşülmesi sırasında dile getireceğimiz
genel sağlık sigortası uygulamasını da insanlardan ek bir sağlık vergisi alarak
-onun aktuaryel hesabını da yapabiliriz sizinle Türkiye gerçeğinde- uygulamaya
soktuğunuzda, bu 13 kolera olgusunu... Hiçbir zaman, maddî beklentisi olan ve
sağlığı bir ticaret aracı olarak gören anlayış, bunun hazırlığını yapmaz
değerli arkadaşlar; bir tanesi bu.
Bakın, sağlık hizmetlerinin yerine başka
bir hizmet koyamazsınız. Başka alanlarda hizmet değişimi yapabilirsiniz; ama,
sağlık alanında verilecek hizmetin yerine hiçbir zaman başka bir hizmet
koyamazsınız. Örnek veriyorum: Getirdiğiniz sistemde ikinci kademeye gitti,
oradan üçüncü kademeye gitti; yani, uzmanlık gerektiren bir hastalık var.
Hasta, hiçbir zaman hekimiyle şu pazarlığı yapamaz: Doktor bey, doktor hanım,
benim açık kalp ameliyatı olmam gerekiyor; fakat, bu, ekonomik olarak oldukça
yüklü, siz, bunun yerine, bana apandisit ameliyatı yapın isterseniz. Böyle bir
mantık sağlıkta geçerli mi; mümkün değil. O zaman, yerine başka bir hizmet
konulamayacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız, ikinci temel olgu bu.
Üçüncüsü, sağlık hizmetleri ertelenemez.
Bazı ihtiyaçlarınızı erteleyebilirsiniz, çok önemli bazı devlet ihtiyaçları da
ertelenebilir; ama, bir toplumun sağlık ihtiyacı hiçbir zaman ertelenemez.
Kamusal özelliğini anlatmaya çalışıyorum, son derece önemli. Anadolu'da zor
koşullarda hekimlik yapan arkadaşlarım ya da Ankara'ya gelen hastalarının
peşinde hastane hastane koşan milletvekilleri bunu çok iyi anlayacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, neden ertelenemez?
Lösemili çocukları üç ay sonra tedavi edelim, ödeneğimiz bitti... Sağlıkta bunu
söyleyemezsiniz, böyle bir şey yok, ne gerekiyorsa o, anında yapılacaktır,
sağlık hizmeti ertelenemez bir hizmettir.
Değerli arkadaşlarım, boyutunu ve
kapsamını hizmeti kullanan değil, mutlaka sağlık çalışanı ve hekim saptar;
yani, yine, isterseniz bir doktor benzetmesiyle yapalım. Bir hastanın mutlaka
mide ameliyatı olması gerekiyor, midesinin tümünün çıkarılması gerekiyor
diyelim. Hekimine gidip de, ya, sen bunun tümünü çıkarma, istersen midemin
dörtte 3'ünü çıkar diye bir pazarlık yapamaz; yani, sağlık hizmetleri son
derece farklıdır ve son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, en önemli özellik,
sağlık hizmetlerinin çıktısı paraya çevrilemez. Bu çıktı, bir meta olarak
hiçbir zaman kullanılamaz. Örnek vereyim: Dünya Sağlık Örgütünün sağlık
açısından gelişmişlik parametrelerinden biri olan bebek ölüm hızını binde
40'tan binde 30'a indirdik; 10 puanlık düşüş kaç Türk Lirası eder diye bir
hesap yapamazsınız; mümkün değil bu. Yani, sağlık hizmetlerinin diğer sunulacak
hizmetlerden bir farklılığı var, bunu ortaya koymak gerekiyor. Bunun temeli de,
sağlık hizmetleri ticarî alanda kullanılacak hizmetler değildir. Sağlık
hizmetleri, kamusal özelliği olan hizmetlerdir; ertelenemez, rastlantısaldır,
hizmetin sunumunu, boyutunu hekim saptar, sağlık çalışanı saptar. Burada,
getirilmek istenen noktaya geliyorum. Şimdi, o kadar güzel sahneye konuluyor
ki, uzun yıllar uygulanıyor bir sağlık sistemi, daha doğrusu mevcut olan,
geçerli olan yasalar, bilinçli bir şekilde içi boşaltılarak uygulanamaz hale
getiriliyor.
Lütfen değerli arkadaşlarım, hepiniz seçim
bölgelerinizi bir düşünün, mutlaka, il sağlık müdürlerinize veya Sayın Sağlık
Bakanına ya da sayın bürokratlara, seçim bölgelerinizdeki sağlıkocaklarına
hekim atanması için, vatandaşlarınızın, seçmenlerinizin taleplerini
iletmişsinizdir. Bir düşünün, Türkiye'de 6 000 sağlıkocağı var. Ben, size rakam
olarak da söyleyeyim, şu anda 5 883 sağlıkocağından 787'si kapalıdır, hekimsizdir,
sağlık personeli yoktur. Mevcut bir sistemin...
Bakın, alanda vatandaşlarımızın,
yurttaşlarımızın eşit ulaşabileceği bir sağlık hizmeti verme ünitesi içi
boşaltılarak kullanılıyor. Gelelim isterseniz Ankara Altındağ'a, gelelim
isterseniz İstanbul Kadıköy'e ya da İzmir Karşıyaka'ya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Süreniz
bitti...
HALUK KOÇ (Devamla) - Son derece önemli,
bir toplumun geleceğine yön verecek yasaları görüşüyoruz ve burada muhalefet
görevi olarak, yapılan yanlışlıkların altını çizmek istiyorum, sizi uyarmak
istiyorum.
Siz, çoğunluğunuz var, istediğinizi
geçireceksiniz, onu biliyorum; ama, bu yanlışları kendi görüşlerimizle
tutanaklara geçirme görevim var Sayın Vekilim. Geciktirdiğim için özür
diliyorum.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) -
Teşekkür ederiz, sağ olun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, 11 726 sağlıkevinden 9 018'i kapalı; yani, halka hizmet vermek
için kurulu sistemin bilinçli bir şekilde içi boşaltılıyor ve ondan sonra,
vatandaş memnuniyetsizliği üstplana çıkarılıyor. Görüyor musunuz; bakın, bu
sistemde siz hizmet alamıyorsunuz...
Peki, ben soruyorum -bu iktidarın suçu
değil, onu söylüyorum- yıllardır Türkiye'de, bu hizmet çizgisini
kullanmayanların, içini doldurmayanların, bu yasayı de facto uygulamayanların,
bu vatandaş memnuniyetsizliğinin bugün ortaya çıkmasında sorumlulukları yok mu?
Peki, bunun üzerine dayanılarak, SSK
hastaneleri de sonradan gelecek; onun hakkında da geniş açıklamalar yapacağız
ve bizim söylediğimizle, şimdi hiçbir çelişkimiz olmadığını, Sayın Çömez,
anlayacaksınız. SSK hastanelerine konuşmamın son 2 dakikasını ayıracağım 3
küsur dakikam var ve onu söyleyeceğim.
Şimdi, burada, bakın, bir dönüşüm
yapıyorsunuz. Bu dönüşümün sonu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu bir daha
görüşülecek, Anayasa Mahkemesine gider, gitmez, şu olacak, bu olacak. Bütün
parçaları eklediğinizde, siz, sağlık hizmetini, artık, aile hekimliği birinci
kademede ücretsizdir; fakat, ondan sonra, aile hekimleri, Maliye Bakanlığına
ait taşınmazları muayenehane olarak kiralayabilirler, işyeri olarak
kiralayabilirler maddesi var kanunda; yani, temel çelişkileri de birbirinde barındırıyor.
Özeti şu: Sağlık hizmetleri, parça, parça,
parça devletin üzerinden atılacaktır. Türkiye gerçeği dedim, değerli
arkadaşlarım, Türkiye gerçeği dedim; hiçbir asgarî ücretli Türkiye'de aldığı
360 küsur milyon liranın yüzde 12,5'ini ek sağlık vergisi olarak veremez.
Değerli arkadaşlarım, veremez. Minimum, en az sağlık hizmeti alacak bir paketin
kendisine sunulması, ekhizmet almak istiyorsa, başka primler ödeyerek farklı
paketlerden yararlanması gündeme gelecek.
Özet; paran kadar sağlık noktasına
gidiyorsunuz. Keşke, bir Danimarka olsaydık, keşke, bir Fransa olsaydık, keşke,
sosyal devleti kurumsallaştırmış, vatandaşına sağlıkta, eğitimde, sosyal
güvenlikte asgarî hizmeti sunabilen bir altyapıyı oluşturabilseydik! Benim
eleştirilerim geçmiş döneme. Siz, dönüşüm adı altında mevcudu tam
dönüştürüyorsunuz ve bu şekilde bir sıkıntılı denize doğru yelken açıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, bu
benzetmeyi mazur görün. Çok taciz olayları var gazetelerde biliyorsunuz, çok
kapkaç olayları var. Hep şöyle denir... Hani, fıkralarda da geçer; şeker
vereceğim diye çocukları kandırırlar. Ben size çok iyi sağlık hizmeti
vereceğim, ücretsiz sağlık hizmeti vereceğim diye farklı bir uygulamaya
gidiyorsunuz. Sonuçta, vatandaş, kendi kaderini sağlık alanında yaşayacak bir
sürece giriyor. Ben, bunları söylemek istiyorum.
4 dakika oldu. Tabiî, burada, ben,
konuşmanın sonunda tekrar söz alacağım, bütün bu boyutları... Ve şunu çok merak
edenler var: Siz ne düşünüyorsunuz, hep eleştiriyorsunuz... Olayın antitezini,
bir sosyal sağlık politikasının nasıl olması gerektiğini de, yürürlük ve
yürütme maddelerinde, 30 dakikada, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri olarak
anlatacağım. Sadece eleştirmek değil, karşısındaki sistemin nasıl olması
gerektiği düşüncelerimizi de size yansıtacağım.
SSK hastanelerine gelince Sayın Çömez
-Sayın Baykal'ın deyimini söylediniz, bizim açıklamalarımızı söylediniz- biz,
SSK hastanelerinin ve diğer hizmetlerin Sağlık Bakanlığında, kamu iradesi
olarak tek elde toplanmasını istiyoruz; SSK'yı gasbetmek istemiyoruz, SSK'da
hukuksuzluk istemiyoruz, SSK'nın özerk yapısını bozmak istemiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Lütfen çarpıtmayın!.. Ben de, aziz milletimin
bilgilerine bunları sunmak istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın Bakanın da söz isteği var.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerlemiş saatinde sizi çok
fazla meşgul etmeyeceğim. Yalnız, hakikaten, tarihe not düşmek, tarihe kayıt
düşmek açısından, bugünkü oturumumuz çok önemli bir oturum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çok
çalıştırarak sağlığımızla oynuyorsunuz!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi,
bir defa, şunu net ve açık olarak ifade etmeliyim ki, Hükümetimiz, işbaşına
geldiği günden bugüne kadar, sağlık konusunda yıllardır yapılamayanları yapmaya
başlamıştır. Çok değil, daha bundan iki yıl önce, bu ülkenin acil servislerine
giden insanlar, parası yok diye, sosyal güvencesi yok diye o acil servislerden
geri çevrilebiliyordu. Ben, çocuk hekimi olarak görev yaptım uzun yıllar
boyunca. Hayatını kaybetmiş çocukların cenazelerinin hastane morglarında uzun
süre rehin olarak bekletildiğini çok iyi biliyorum. Ambulanslardan para
alındığı zamanlar da çok geride bir zamanı ifade etmiyor; ama, bugün, artık,
ülkemizde bunların hiçbiri yaşanmıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Bakanım, anlattığın Türkiye mi?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Eğer
bunlar tek tük yaşanıyorsa, bütün bunların üzerine gerektiği biçimde giden bir
yönetim var, gerektiği biçimde giden bir hükümet var.
Bütün uygulamalar, bu işle ilgili
yönetmelikler, Bakanlar Kurulu kararları, genelgeler, tamamen, biraz önce ifade
ettiğim olumsuzlukları gidermek üzere şu anda yürürlükte. Tabiî ki, yılların
alışkanlıklarını, kültürünü bir iki sene içerisinde tamamen yok edemezsiniz;
ama, bu hususta biz kararlıyız. Artık, bu ülkede, insanlar, sağlık hizmeti
almak için devletin kapısına gelip, oradan başka adreslere yönelmek zorunda
kalmayacaklardır.
Şimdi, burada, böyle sloganlarla konuşup,
meseleyi biraz da vatandaşın gözünden kaçırmak için, sanki biz sağlığı ticarî
bir meta haline getireceğiz, sanki AK Parti Hükümeti sağlığı piyasalaştıracak
gibi takdim etmek, hakikaten, çok yanlıştır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Pratik öyle.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Aslında, ülkemizde, on yıllar boyunca uygulanan politikalar, sağlığı biraz da
piyasalaştırmış durumdadır. Eğer, siz, bir hastane kapısına gider ve o hastane
kapısından hizmet alamazsanız, bir muayenehaneye yönelmek zorunda kalırsınız.
Eğer, siz, bir hastaneye müracaat etmek için, randevu almak için telefon
numarasını çevirip, oradan randevu alamazsanız, yine muayenehanelerin kapısına
gitmek zorunda kalırsınız. Yıllarca bu ülkede böyle olagelmiştir; ama, artık,
böyle gitmeyecek.
Bakın, ben size sadece bir ilimizden örnek
veriyorum. Uygulamaya başladığımız performans katkı ödemeleriyle, bütün
hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza, hakkaniyetli bir biçimde, kendi
emeklerinin karşılığını ödemeye başladığımız günden itibaren ülkede çok şeyler
değişti. Ben, geçtiğimiz ay Şırnak, Batman ve Siirt'teydim, geçtiğimiz hafta da
Erzincan, Gümüşhane ve Bayburt'taydım. Şu anda Bayburt'ta 19 uzmanımız var. Bu
uzmanlardan 9'u muayenehanesini kapamış durumda. Gümüşhane'de 25 uzmanımız var
ve bu 25 uzmandan 23'ü muayenehanesini kapamış durumda. Ben, bu ülkenin Sağlık
Bakanı olarak, Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanı olarak, artık, Gümüşhane'de
bıçak parası bitmiştir diyebiliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Şunu Yalova'da da
bitirin Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Yakında Yalova'da da bitecek, yakında bütün illerimizde de bitecek.
Değerli arkadaşlarım, bütün ülkede,
neredeyse yarım asra yakın bir süredir yanlış bir kültür hâkim sağlık
konusunda; biz bu kültürü değiştiriyoruz, biz bir zihniyeti değiştiriyoruz,
sağlıkta dönüşüm programı derken bir zihniyeti değiştiriyoruz.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup Başkanvekili Sayın Koç, ülkede 11 000 sağlıkevinin olduğundan, bunların da
şu kadarının kapalı olduğundan şu kadarının açık olduğundan bahsetti. Değerli
arkadaşlarım, bu ülkede, hiçbir zaman, 11 000 sağlıkevi olmadı. Böyle, birtakım
metinleri okuyarak kürsülere çıkarsanız, bu yanlışları yaparsınız. Bu ülkede
inşaı yapılmış olan sağlıkevi sayısı yalnızca 6 000'dir. Onun dışındaki 5 000,
6 000 sağlıkevi yıllardır birilerinin dilinden düşürmediği sağlıkevleri
sanaldır. 1961 yılındaki Sosyalizasyon Yasasıyla bu sağlıkevlerinin yapılması
planlanmış; ama, binaları falan yapılmamıştır. Üstelik, bu mevcut
sağlıkevlerimizin bulunduğu köylerimizin önemli bir bölümünde, bugün, çok az
sayıda nüfus vardır.
O zaman, 2004 yılının kavramlarıyla
konuşacaksınız. 2004 yılının kavramlarını, 1961 yılında ülkede hâkim kılınan
sosyalizasyon ruhuyla buluşturacaksınız, birleştireceksiniz. Eğer, mobil sağlık
hizmetlerini, gezici sağlık hizmetlerini geliştiremezseniz, bugün
sosyalizasyonu gerçekleştiremezsiniz. Artık, Türkiye, 1960'lı yılların
Türkiyesi değil. 17 yaşında bir ebeyi, gencecik bir hanımefendiyi bir köye
koyun, sonra da yürüyerek, merkep sırtında, katır sırtında diğer köylere
gitmesini bekleyin; artık böyle bir ülkede yaşamıyoruz. Onun için, günümüzün
kavramlarıyla konuşmak ve günümüzün kavramlarını konuşturmak zorundayız.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisinden konuşan
değerli milletvekili arkadaşım "siz, sistemi çok iyi incelemişsiniz; ama,
acaba sadece başarılı olan ülkelerde mi incelediniz" dedi. Hayır, biz,
sistemi sadece başarılı olan ülkelerde incelemedik, sadece gelişmiş Batı Avrupa
ülkelerinde de incelemedik; Küba'ya da gittik, Ortadoğu'ya da gittik, Mısır'a
da gittik, Sudan'a da gittik, Azerbaycan'a da gittik ve yerinde yaptığımız
incelemeler sonucunda gördüğümüz şey şudur: Hakikaten, 1985'li yıllarda
Profesör Doktor Nusret Fişek'in, sosyalizasyonun kurucusu olan Sayın Fişek'in
ifadelerinde olduğu gibi, artık, çağdaş aile hekimliği, bugün, sağlık
hizmetinin birinci basamakta gerçek anlamda verilebilmesi için olmazsa olmaz
bir kaide haline gelmiştir. Koruyucu hekimlik yapacaksanız da böyle
yapacaksınız, tedavi edici hekimlik yapacaksanız da böyle yapacaksınız.
Türkiye'yi 1950'li yıllara,1960'lı yıllara döndürme imkânımız yoktur.
Şimdi, enteresan bir biçimde,
komisyonlarda ve bugün çatısı altında bulunduğumuz bu Yüce Mecliste Cumhuriyet
Halk Partisi adına konuşan değerli arkadaşlarım, genel sağlık sigortasının
yanlışlığından bahsediyorlar.
Aslında, bu, hakikaten çok enteresan;
Cumhuriyet Halk Partimizin bütün dokümanlarında, yazılı metinlerinde,
internetteki sitelerinde genel sağlık sigortası tarif ediliyor, hem de sigorta
ismiyle tarif ediliyor. O zaman, siz, bundan sonraki seçimlere gireceğiniz
zaman programınızı değiştireceksiniz, seçim bildirgelerinizi değiştireceksiniz
ve genel sağlık sigortasına karşı çıkacaksınız.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Bakanım,
muhalefet başka iktidar başka!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben,
bizzat sizin kendi dokümanlarınızdan, bir kere daha hatırlatmak üzere, sizlere
takdim ediyorum. Cumhuriyet Halk Partimizin sağlıkla ilgili ifadelerini, kendi
sitesinden aldığımız şekliyle, aynen Yüce Meclisimize takdim ediyorum:
"Halen yurttaşlarımızın sağlık hizmetleri açısından sadece bir bölümünü
kapsayan mevcut sigorta programlarının belirli aşamalarla tüm nüfusa
yaygınlaştırılması hedef alınırken, arzu edenler özel sağlık sigortaları
kapsamında yer alabilecek."
Şimdi, biz bunu söylediğimiz zaman, sağlık
piyasalaştırılmış oluyor, ticarî bir meta haline geliyor; ama, Değerli
Cumhuriyet Halk Partimizin programında olduğu zaman yerli yerine oturuyor!
Başka bir şey daha var. Bizim dönersermaye
uygulamalarımıza da karşı çıkıldı. "Sağlık hizmetlerinin bir reform
niteliğinde yeniden düzenlenmiş ve dönersermaye uygulamasıyla güçlendirilmiş
sosyalleştirme anlayışıyla halkımıza sunulması sağlanacaktır."
Aslında, biraz önce Partimiz adına söz
alan ve konuşan değerli arkadaşım Sayın Çömez çok enteresan bir şeye işaret
etti; ama, o da bu konuşmaların arasında kaybolup giderse, ben çok üzülürüm.
Orada da tarihe bir not düşüldü; buradaki tutanaklara geçti. Sayın Baykal'ın
2002 yılında yaptığı bizzat kendi konuşmasında, Sosyal Sigortalar Kurumunun
hastane sahibi olması ciddî bir biçimde tenkit ediliyor. Şimdi, bunu, bizim
Sosyal Sigortalar Kurumunun hastanelerini Sağlık Bakanlığına alma çabamızla
karşılaştırdığınızda, aslında aynı şeyleri düşünüyoruz demektir; ama, muhalefet
olunca, herhalde, biraz başka türlü konuşmak gerekiyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Zorla güzellik
olmuyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, onu da okurum size isterseniz. Okuyayım mı onu da
kendi programınızdan?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Okuyun, okuyun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin programını okuma günü.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Bakan,
gecenin bu saatinde program okumayın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, seçim bildirgenizden okuyorum: "Sosyal
Sigorta Kurumunu, sadece sosyal güvenlik hizmetleri sunan özerk yapıya
dönüştüreceğiz. SSK hastanelerini sosyal sigorta sisteminden ayıracağız.
İşçilerin SSK hastaneleri üzerindeki hakları saklı tutulmak kaydıyla..."
(CHP sıralarından "Doğru" sesleri)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz de onu
istiyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan,
orayı bir daha okuyun, orası önemli.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Müsaade edin değerli arkadaşlarım.
"... SSK'nın sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığının
koordinasyonuna devredeceğiz." (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlar çok
net ifadeler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yönetim
anlayışı... Sayın Bakan, yönetim anlayışı. Lütfen...
MUHARREM İNCE (Yalova) - "İşçilerin
hakları saklı tutulmak kaydıyla" deniliyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, biz de diyoruz ki, biz, Sosyal Sigortalar Kurumunun
hastanelerini bedeli karşılığında devralacağız. Bunun anlamı, kimin ne hakkı
varsa, o hakkın fazlasıyla korunacağıdır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Dün dündür,
bugün bugündür.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, burada bir noktaya daha işaret etmek istiyorum; o nokta da şudur: Biz,
aile hekimliğinden bahsettiğimizde, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız,
sürekli olarak, bizim karşımıza 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasıyla çıktılar.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sosyalizasyon
Yasasının 30 uncu maddesinin (d) fıkrasını size okuyacağım. Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi tümüyle Sosyalizasyon Yasasının arkasında. Bunu birçok kereler
ifade ettiler. Değerli arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız atölye
çalışmalarında konuştular, sektörle birlikte yaptığımız çalışmalarda bunu ifade
ettiler, komisyonlarda ifade ettiler. Biz de hep dedik ki, 224'ün aslında
ruhunu benimsiyoruz; ancak, 224'ü mutlaka çağın kavramlarıyla yeniden yorumlamak
lazım.
Bakınız, şimdi, bunlar o kadar açık ve net
ki, hiçbir yoruma falan gerek yok. 224 sayılı Yasa madde 30, (d) fıkrası:
"İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri..."
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben söyledim bunu da.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Tabiî, doğruları siz de söyleyeceksiniz Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz yanlış
yapıyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz
söyleyince doğru oluyor, biz söylediklerinizi yapınca yanlış oluyor... Çok
enteresan! (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sadece biz
söylemiyoruz. Türkiye İşveren Sendikaları da karşı çıkıyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Lütfen...
HALUK KOÇ (Samsun) - Hukuken gasp var. Çok
açık.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Koç, bu gasp, işgal,
hatta, biraz önce, bu taciz, şeker verilip kandırma laflarını falan, aslında
hakikaten yakıştıramıyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yakıştırmayacak bir
şey yok. Ben çok nezih bir şekilde söyledim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Açıkça
ifade ediyorum ve ben, bu kürsüden bunların benzerlerini hiçbir zaman size
ifade etmeyeceğim, hiçbir zaman söylemeyeceğim, merak etmeyin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
"İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri, binaları,
tıbbî malzeme, eşya ve ilaçlar, iktisap bedeli verilmek suretiyle, Sağlık ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları tarafından müştereken tespit edilecek
esaslar dairesinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredilir."
Aslında, bu yasa şu anda yürürlükte. Bu
yasa, 1961'den beri yürürlükte ve bu yasanın bu amir hükmü de yerine
getirilmiyor.
Şimdi, biz, kuşkusuz, 2004 yılındayız,
bunu nasıl yerine getireceğimizle ilgili de bir yasa tasarısı hazırladık; bu,
Sağlık Komisyonumuzdan geçti, şimdi Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, yarın Genel
Kurulumuza da gelecek, bunu yine orada konuşacağız.
Şimdi, buradan şunu anlıyoruz: Aslında,
genel sağlık sigortası ve hastanelerin Sağlık Bakanlığının çatısı altında
toplanması, tamamen, Cumhuriyet Halk Partisinin kendi programında da halka vaat
ettiği hususlardır; ancak, elbette, bunları gerçekleştirebilecek güçlü bir
iktidara, güvenilir bir iktidara, istikrara ve kararlılığa ihtiyaç var. Bu
kararlılık, hamdolsun, AK Partimizde vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Farklılıkları
söylemiyorsunuz ama...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, çok kısa olarak, aile hekimliğinin halkımız adına ne
ifade ettiğini sizlere arz etmek istiyorum.
Şimdi, aile hekimi, bizim yakınımızda
olan, oturduğumuz mahale yakın bir bölgede oturan, bizim onu kendi özgür
irademizle seçtiğimiz, bize tamamen ücretsiz olarak hizmet veren, ondan hizmet
alırken asla elimizi cebimize atmak zorunda kalmayacağımız bir hekim olacak,
onun sağlık elemanları da bu şekildeki sağlık elemanları olacak.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakanım,
sağlıkocakları da dönersermaye adı altında para alıyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, buradaki mesele şudur; buradaki en önemli mesele şudur: Sosyalizasyon
Yasası ve benzeri başka uygulamalarda -1950'li yılların, 1960'lı yılların
uygulamalarında- vatandaş edilgen durumdadır; devletin kapısına gider,
sağlıkocağının kapısına gider, hastanenin kapısına gider, orada ona ne hizmet
verilirse, boynunu bükmek ve ona razı olmak zorundadır. Bu sebepledir ki,
bugüne kadar sosyalizasyonun ruhu gerçekleşememiştir değerli arkadaşlarım. Eğer
buna razı olmazsa -sistem yine kurulmuş biçimdedir- o zaman, dışarı gider,
parasıyla bu hizmeti satın alır; bugün ülkemizde birçok vatandaşımızın yapmak
zorunda kaldığı gibi.
Şimdi, Sağlık Bakanlığı ile Sosyal
Sigortalar Kurumu hastanelerini ve sağlık kuruluşlarını, bir yıla yakın bir
süredir ortak bir biçimde çalıştırıyoruz. Sekiz ay içerisinde 25 000 000
vatandaşımız Sağlık Bakanlığımıza ait sağlık kuruluşlarından yararlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu vatandaşlarımız,
çok değil, daha dün, bu hizmeti alma imkânından mahrumlardı ve bu hizmeti
sadece ceplerinden ödeme yaparak alabiliyorlardı; ama, bugün, rahatça devletin
şefkatli kollarına kendilerini teslim edebilmekte ve sigortalarından
yararlanarak bu hizmeti almaktadırlar.
Tabiî, bu konuları, bu Yüce Meclisin
çatısı altında daha çok konuşacağız; çünkü, Hükümetimiz, sağlıkta dönüşüm
programını bir bütün olarak ele alıyor. Bunun içerisinde genel sağlık sigortası
var, yoksullarının primlerinin devlet tarafından ödendiği, hakkaniyetli bir
genel sağlık sigortası var. Burada, vatandaşımızın kolayca ulaşacağı bir aile
hekimliği var. Burada, vatandaşımızın eşit biçimde ulaşabileceği kamu sağlık
kurum ve kuruluşları var.
Ben, müsaadenizle, bu kadarla iktifa
ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 03.21
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 03.26
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşiminin 5 inci Oturumunu açıyorum.
680 sıra sayılı Kanun Tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/855) (S. Sayısı: 680)
(Devam)
BAŞKAN -.Komisyon?.. Yok.
Hükümet?... Yok.
Ertelenmiştir.
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporunun müzakeresine başlayacağız.
6.- Polis
Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)
BAŞKAN -Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Kasım 2004 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 03.28