DÖNEM
: 22 CİLT : 63 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
14 üncü Birleşim
4 Kasım 2004 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in,
Organ Nakli Haftası münasebetiyle, organ ve doku temininde karşılaşılan
sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın,
F tipi cezaevlerinin durumu ile buradaki hükümlülerin ve tutukluların
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
3. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır'ın, tarım sektörünün içerisinde bulunduğu sıkıntılar ile alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu ile İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere siyasî parti
grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/699)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/283) (S.
Sayısı: 530)
2. - Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi
Gönül, Osman Pepe ve Nevzat Doğan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/284) (S. Sayısı: 531)
3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/285) (S.
Sayısı: 532)
4. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan
ve Nihat Ergün'ün, yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/286) (S. Sayısı: 533)
5. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün
ve Muzaffer Baştopçu'nun yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/287) (S. Sayısı: 534)
6. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Doğan
ve Nihat Ergün'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/288) (S. Sayısı: 535)
7. - Kocaeli Milletvekilleri Osman Pepe,
Mehmet Vecdi Gönül, Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu'nun yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/289) (S.
Sayısı: 536)
8. - Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma
Komisyon Raporu (3/299) (S. Sayısı: 537)
9. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/305) (S.
Sayısı: 538)
10. - Mardin Milletvekili Süleyman
Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma
Komisyon Raporu (3/306) (S. Sayısı: 540)
11. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
12. - Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 675)
13. - 17.7.2004 Tarihli ve 5231 Sayılı
Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/873) (S. Sayısı: 668)
14. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit
Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı : 677)
V. -
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir
Ateş'in, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, ilaç fiyatlarında yapılan zamma ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/3539)
2. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
Ankara ve ilçelerinde meydana gelen hayvan hırsızlıklarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3657)
3. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Niğde-Ulukışla Bolkar Dağındaki dağevi tesisi inşaatına,
Niğde Üniversitesi kampüs alanı yanında
yapılan sosyal tesise,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3729, 3730)
4. - İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, Merkezî Uzlaşma Komisyonunun faaliyetlerine ve bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3740)
5. - Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, camilerdeki tarihî eserlerin denetlenmesi ve çalınmalara karşı
alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3770)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.00'te açıldı.
Adana Milletvekili Mehmet
Ziya Yergök, Cumhuriyetimizin 81 inci Yıldönümünde Cumhuriyet ve hukuka,
Erzurum Milletvekili
İbrahim Özdoğan, kırsal alanlarda yürütülen turizm faaliyetlerinin önemine,
yurdumuzun bu alandaki potansiyeline ve alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili
Sedat Pekel'in, yanlış eğitim sistemi ile sınav odaklı özel dershaneler
sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.
Kocaeli Milletvekili
Nevzat Doğan'ın (3/272) (S. Sayısı: 520),
Kocaeli Milletvekili
Mehmet Sefa Sirmen'in (3/273, 3/276, 3/277, 3/278, 3/279, 3/280, 3/281) (S.
Sayıları: 521, 523, 524, 525, 526, 527, 528),
Kocaeli Milletvekilleri
Nevzat Doğan ve Osman Pepe'nin (3/274) (S. Sayısı: 522),
Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sarı'nın (3/282) (S. Sayısı: 529),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün
içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.
Antalya Milletvekili
Feridun F. Baloğlu'nun (6/1303), esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği bildirildi.
Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 39 milletvekilinin, şekerpancarı ve Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. ile ilgili sorunların (10/221),
İzmir Milletvekili Hakkı
Ülkü ve 37 milletvekilinin, Küçük Menderes Irmağındaki kirliliğin (10/222),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan ve 66 milletvekilinin (10/152),
Niğde Milletvekili
Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin (10/216),
Patates
yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin birlikte yapılan öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği
açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
12 üyeden teşekkül
etmesi,
Çalışma süresinin,
Başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay
olması,
Gerektiğinde Ankara
dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan,
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı:
661),
3 üncü sırasında bulunan,
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının (1/837) (S. Sayısı: 639),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4 Kasım 2004 Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.25'te
son verildi.
|
|
Ali Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram Özçelik |
|
Mehmet Daniş |
|
Burdur |
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No. : 18
II. - GELEN
KÂĞITLAR
4 Kasım
2004 Perşembe
Tasarı
1. - Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü
Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/916)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)
Raporlar
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
Milletvekilinin, Karadeniz Sahil Yolu İşlerinin İhalesinde Müteahhit Firmaların
Önceden Anlaştıklarının Bilinmesine Rağmen, Fiyatları Ayarlayarak ve Rekabete
Meydan Vermeyerek Devleti Büyük Ölçüde Zarara Uğrattığı ve Bu Eyleminin Türk
Ceza Kanununun 205 inci Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı
Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis
Soruşturması Komisyonu Raporu (9/9) (S. Sayısı: 672) (Dağıtma tarihi:
4.11.2004) (GÜNDEME)
2. - Türk Ticaret Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/882) (S. Sayısı: 674) (Dağıtma tarihi:
4.11.2004) (GÜNDEME)
3. - Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 675) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)
4. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit
Yetkin ve 13 Milletvekilinin; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem
Doğan ve 35 Milletvekilinin; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/324, 2/299) (S. Sayısı: 677) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)
5. - İzmir Kentinde Yapılacak Dünya
Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı İle Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678)
(Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
4 Kasım
2004 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
14 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Oluşan gelenek gereği, ben, Cumhuriyet
Halk Partisinin bir üyesi olarak, Meclisi yönettiğim zamanlar, 2 CHP'li üyeye,
1 Adalet ve Kalkınma Partisi üyesine söz veriyorum; fakat, dün ve bugün, son
anda, söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlar, değişik
nedenlerle söz istemlerini geri aldılar. O nedenle, bugün, söz isteme durumunda
olan üç Cumhuriyet Halk Partisi üyesi üç milletvekili arkadaşımıza söz
vereceğim. İnşallah, ileride, Meclisi yönettiğim başka bir günde bu açığı
kapatır, yönettiğim günlerden birinde, 1 değil 2 Adalet ve Kalkınma Partisi
üyesi milletvekili arkadaşıma söz verme imkânını bulurum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Bağımsızları
da unutmayın, onlara da söz verin.
BAŞKAN - Tabiî, tabiî... Onlardan talep
geldiği zaman onları da değerlendirmek katılımcı demokrasi açısından görevimiz;
ama, bana, bağımsız milletvekili arkadaşlardan henüz bir talep gelmedi.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Gelir,
gelir...
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Çok kısa
bir zamanda gelir.
BAŞKAN - Henüz bir konuşma istemi
ulaşmadı, ulaştığı an değerlendirmek boynumun borcudur.
Gündemdışı ilk söz, Organ Nakli Haftası
münasebetiyle söz isteyen Hatay Milletvekili Dr. Züheyir Amber'e aittir.
Buyurun Sayın Amber. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Hatay
Milletvekili Züheyir Amber'in, Organ Nakli Haftası münasebetiyle, organ ve doku
temininde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3 - 9 Kasım günleri arasında gerçekleşen Organ Nakli
Haftası nedeniyle, bu alanda yaşanan sıkıntıları anlatmak için, sizlere,
gündemdışı bu konuşmamı hazırlamış bulunmaktayım; hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli arkadaşlarım, tarihin ilk
devirlerinden itibaren insanoğlu ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamak için çeşitli
çalışmalar yapmış, bu çalışmalar toplumların ekonomik ve sosyal gelişimlerine
paralel olarak değişim göstermiştir. Tıptaki bu gelişmelerde Türk hekimleri
belirleyici rol üstlenmişler ve önemli katkılarda bulunmuşlardır. Mumyalama,
kan alma ve küçük cerrahi operasyonlarla başlayan tıp bilimine, nakil, hep
ilginç gelmiştir. Tarih boyunca organ nakilleri denenmiş, ilk başarılı organ
nakli, 1958 yılında böbrek nakli olarak yapılmış ve gerçekleştirilmiş ve 1967
yılında da, herkesin malumu, Dr. Bernard tarafından yapılan kalp naklinden
sonra da hız kazanmıştır.
Değerli milletvekilleri, organ nakli,
günümüzde başka hiçbir tıbbî çözüm olmadığı için, bir insanın organ ya da
dokularının, gereksinimi olan başka bir insana tedavi amacıyla nakledilmesi
işlemidir. Organ nakli canlıdan canlıya veya kadavradan canlıya olmak üzere iki
şekilde gerçekleşmektedir. Canlıdan canlıya yapılan nakiller, doku, böbrek ve
karaciğerin bir kısmı olarak gerçekleştirilmektedir; ancak, bu naklin,
vericinin sağlığını olumsuz olarak etkilememesi gerekmektedir. Kadavradan organ
nakli yapmak için ise beyin ölümünün gerçekleşmesi gereklidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde ilk
başarılı organ nakli 1975 yılında, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde, bir
anneden oğluna yapılan, canlıdan canlıya, böbrek nakli olmuştur.
Organ nakli, ilk yapıldığı günden bugüne
kadar büyük gelişim göstermiş, özellikle 1994 yılından sonra büyük ivme
kazanmış; ancak, yeterli düzeye ulaşamamıştır. Bunu, bir örneklemeyle açacak
olursak, çeşitli ülkelerden alınan istatistiklerde, yapılan bağışların 1 000
000 kişide 20-25 kişi olduğu görülmektedir. Kaba bir hesap yaparsak, ülkemiz
nüfusunu 60 000 000 olarak kabul edersek, 25 kişi hesabıyla gittiğimizde, 1 500
verici ortaya çıkar. Bu da, 1 500 kalp, 1 500 karaciğer, 3 000 böbrek eder.
Tıbbî nedenlerle bunun yarısını kullanacağımızı varsayarsak, bu rakam 750'dir.
Türkiye'de on senede yapılan karaciğer nakillerine bakacak olursak, kadavradan
alınarak yapılan karaciğer nakli yaklaşık 250 adettir; yani, bizim, yılda
700-750 karaciğer nakli yapmamız gerekirken, biz bunun ancak üçte 1'ini on
yılda gerçekleştirebilmişiz. Kalp nakillerini hesaplamaya kalkarsak, daha üzücü
bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunun sonucunda da, organ bekleyen hasta sayısı
artmakta; ancak, verici sayısı giderek azalmaktadır.
Bu sıkıntılar neden yaşanmaktadır ve çözüm
yolları nasıl bulunmalıdır? Ben, bir tıp doktoru olarak, ilkönce tanıyı doğru
koymakta yarar olduğu düşüncesindeyim; çünkü, tanı doğru konulursa, tedavisi ve
çözüm yolları daha kolay bulunacaktır.
Sayın milletvekillerim, ülkemizde yeterli
sayıda organ nakli merkezi yok mudur, yoksa bu konuda deneyimli
bilimadamlarımız mı yetersiz ve eksiktir? Bu iki sorunun da yanıtı, hayır;
yani, yeterli sayıda organ nakli merkezlerimiz var ve yetkin bilimadamlarımız
canla başla hayat kurtarmak için savaşmaktadır. O halde, sorunlar nelerdir?
Burada, size bu sorunları kısaca özetlemek
istiyorum:
Sorunlardan en önemlisi ve birincisi
eşgüdüm eksikliği. Organ ve doku alınması, saklanması ve nakli, 1979 yılında
yürürlüğe giren 2238 sayılı Yasayla yürütülmektedir. Daha sonra, 2000 yılında,
bu yasaya ek olarak Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği yürürlüğe
girmiştir; ancak, yasa ve yönetmelikler eksik kalmakta, bu yüzden eşgüdüm
eksikliğine yol açmaktadır. Daha geniş ve kapsamlı bir yasa hazırlanarak bu
karmaşaya son verilmelidir.
Bu yasa hazırlanırken, bu konuyla ilgili
sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmalıdır. Halkımız, organ nakliyle
ilgili bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. Bu eğitim ve bilgilendirme, başta
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitmek üzere
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun, lütfen sözlerinizi
tamamlayın efendim.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - ...Diyanet
İşleri Başkanlığı, gönüllü kuruluşlar ve medyayla sürekli eşgüdüm içerisinde
olmalı ve birlikte çalışılmalıdır.
Eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına
yeterli önemin verilmesi:
2001 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı ve
Millî Eğitim Bakanlığının ortaklaşa yaptıkları kampanya epey ses getirmiş,
bağışlarda bir artış görülmüştür; ancak, daha sonra bu konu gündemden düşmüş,
çalışmalar sonuçsuz kalmıştır; çünkü, insanlar, hasta durumuna gelene kadar
böyle bir şeyin önemini kavrayamıyorlar, hatta yok sayıyorlar. İnsanlara, bunun
böyle olmaması gerektiği, bu tip rahatsızlıklara herkesin yakalanma riskinin
bulunduğu, herkes organ bağışında bulunursa, gereksinim olduğunda organ
bulunabileceğinin bilincine kavuşturulması gereklidir. Bunun için de, bu tip
kampanyalar, iki üç yılda bir değil de, halkımız bu bilince kavuşana kadar
devamlılık arz etmelidir.
Organ nakilleri belli merkezlerde
yapılmalıdır. Sağlık Bakanlığı, bu konuda çizgisi ve kriterleri belli ihtisas
hastaneleri kurmalıdır. Vakalar orada birikmeli, başarı ve beceri bir arada
olmalıdır. Bununla "yeterli merkez yok, doktorlarımız yetersiz" demek
istemiyorum; ancak, bir merkez, yılda birkaç nakil yapıyorsa, orada başarıyı
elde etmek uzun zaman alacaktır. Eğer böyle uzman merkezler açılırsa,
cerrahlarımızın birincil işi organ nakli olacak, organ sayıları daha kolay
tespit edilecek, hastalar kime, nereye gideceklerini daha rahat bulacaklardır.
Böylece, işgücü kaybı önlenmiş, istatistikî bilgiler doğru ve net tutulmuş,
hizmet hızlı ve ivedi bir şekilde verilmiş olacaktır.
Esasında çok önemli bir konu olan organ
nakli, hâlâ pek ciddîye alınmamaktadır. Ancak başımıza geldikten sonra, organa
gereksinim duyunca mı önemini fark edeceğiz?! Unutmayalım ki, hepimiz insanız;
her an, her türlü olumsuz koşulla, buna benzer hastalıklarla karşılaşabiliriz;
bu konuya ciddiyetle eğilmezsek -hiç birimiz için temenni etmem; ama-
karşılaştığımızda da çok geç olabilir.
Biz milletvekilleri, topluma örnek olmak
zorundayız. Onun için diyorum ki, gelin, burada, Yüce Meclisin çatısı altında,
bu Meclise yakışır, ulvî bir eylem olan organ bağışı yaparak halkımıza örnek
olalım.
Sağlık Bakanlığımızın ve diğer
kuruluşlarımızın da, bu çağrıma kulak vereceğine olan inancımla, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, cezaevleri
ve yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan
Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın.
2. -
İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın, F tipi cezaevlerinin durumu ile buradaki
hükümlülerin ve tutukluların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; aslında biraz şanslıyım;çünkü, bu konuyla ilgili, hem
İçişleri Bakanımız, hem de Adalet Bakanımız, tesadüfen bugün buradalar.
Sevgili arkadaşlarım, bir noktada,
gündemdışı konuşma ne kadar işe yarar, ne kadar yaramaz; bu gündemdışı
konuşmalarda dile getirilenler, Mecliste, kanun anlamında, değişik anlamlarda
ne kadar hayata geçmiştir bir yana; ama, hiç olmazsa, toplumun sesi anlamında,
bir toplum yarasını, bir toplum sorununu gündeme getirme ihtiyacında olduğum
için huzurunuza çıktım.
Değerli arkadaşlarım, aslında, kimse
cezaevine düşmek istemez. Her birimizin, yakınında, uzağında, şöyle ya da
böyle, cezaevinde insanlarımız olmuştur. Biz, sadece, onların yakınlarının ne
çektiklerini, nasıl bir etki altında olduklarını görmüşüzdür; eğer, cezaevinde
bir yakınımız varsa, bu olaya, daha da yakından ilgi duyma şansını
yakalayabilmişizdir.
Bir ülkede, bir toplumda suç varsa, ceza
olacaktır. Burada tartışılan bir şey yoktur. Ceza da suçun boyutu kadar olur;
cezanın ağırlığı suçun ağırlığıyla ilintilidir; ama, gelin görün ki, ben,
bugün, burada, zaman zaman sadece kimi radikallerin eylem yaptığını
zannettiğimiz, toplumun da peşin bir hükümle, bir önyargıyla kenara koyduğu,
kimi annelerin kimi cezaevi tutuklularının eylem yapıp gazete sayfalarına kimi
zaman iri kimi zaman da küçük puntolarla girdiği bir temel problemi gündeme
getirmek istiyorum.
F tipi denildiği zaman, toplum olarak, F
tipi cezaevlerini, toplumun dışladığı, genellikle de radikal solcu ya da
sağcıların orada yer aldığı, buna da müstahak oldukları, hak ettikleri bir
kavrayış olarak algılamaktayız.
Değerli arkadaşlarım, F tipi cezaevi
denilen cezaevleri 2x4 boyutunda; tuvaleti -affedersiniz- lavabosu, yatak
odası, banyosu, tümü içerisinde. Biraz inceleme ihtiyacı duydum bize gelen
talepler doğrultusunda, bazı şeylere aklım ermedi. Yani, acaba, Türkiye
Cumhuriyeti, demokratikleşmeye çalışan cumhuriyetimiz, Avrupa Birliğiyle
bütünleşmeye çalışan cumhuriyetimiz, nasıl bir mantıkladır ki, biraz sonra
birkaç maddeyle size izah etmeye çalışacağım bir olayı meşru görebilmekte,
doğal görebilmekte, gerekli görebilmektedir.
Şimdi, ceza veriliyor... Zaten,
hapishaneye girmiş olmak, cezanın çekilmesinin başlama süreci anlamına
gelmektedir; fakat, bu F tiplerinde böyle değil. Önce hapse koyuyorsunuz;
sonra, yeni bir işkence süreci başlatıyorsunuz. Yani, hapishane biter mi bitmez
mi belli değil; çoğunun da ölmemesi için hiçbir neden yok. Yeni bir süreç;
çağımızda algılanması son derece zor, yeni bir süreç başlamaktadır. Önce küçük
bir hücreye koyuyorsunuz -F tiplerinden bahsediyorum- sonra, değerli
arkadaşlarım, bunları, müthiş derecede bir yalnızlığa bırakıyorsunuz... Biz,
idam cezasını da kaldırmış bir ülke olarak, cezaevlerini aslında şöyle algılamak
durumundayız: Bunlar, suç işleyen insanların ıslah edildikleri, topluma yeniden
kazandırıldıkları, programlarının, planlarının bu şekilde olması gerektiği gibi
algılara da bakarız. İnanılmaz derecede bir yalnızlaştırma politikası başlıyor
önce. Bu yalnızlaştırmanın ötesinde de, cezaevlerinde abartılı bir biçimde
psikolojik baskılar başlıyor. Temel felsefe, eğitmek, ıslah etmek, topluma
yeniden kazandırmak değil; oradaki insanları kişiliksiz hale getirmek,
şahsiyetlerinden, kimliklerinden, kişiliklerinden uzaklaştırmak; düşünmeyen,
ezdiğimiz için, imha ettiğimiz için ayakta duramayan, dışarıya çıktığı zaman
toplumla anlaşması, uzlaşması, topluma katkı yapması asla mümkün olmayan bir
proje.
Bir arkadaşım anlattı; bu cezaevlerinde
müzik yayını olduğu zaman idare karar veriyor. Şimdi, bir düşünün; gecenin saat
3'ünde, ses db'sinin de idare tarafından ayarlandığı bir müzik yayını düşünün
siz!.. Bu müzik yayınına sizin itiraz etme şansınız yok. "Bu müziği
dinlemiyorum" deme şansınız yok; yani, âdeta, bir işkenceyle, saat gecenin
3'ünde, tamamen idarenin keyfine bağlı; yani, müzik yayınının ne zaman
yapılacağı, mahkûmlarla nasıl ilgilenileceği tamamen idarenin keyfine bağlı.
Eğer, kazaen, devletimiz, hükümetimiz, farkında olmadan, ruh hali bozuk olan
bir adamı da oraya koymuşsa, varın düşünün ki, oradaki insanların... Sonuçta, o
hapishaneye koymuş olduğunuz canlılar, insan. Biz, her dönemde, vicdanen,
insanın bulunduğu her yerde insanlara insanca muamele yapmakla yükümlü bir
toplumun geleneklerinden, geleceğinden gelmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, saymak çok zaman alıyor. Müthiş bir işkence ortamı, müthiş bir
yok etme ortamı... İdare başta olmak üzere, bu F tipi cezaevlerinde bulunan insanlara
karşı bir peşin hüküm; yani, atomun bile parçalanmasından zor olduğunu ifade
etmeye çalışmış olduğumuz bir peşin hüküm, bir önyargı...
Ben, hem İçişleri Bakanımızın hem Adalet
Bakanımızın, bir vekil arkadaşlarının, belki, bugünden farklı olarak, hissettiğim
için, yani, hissettiğimi bu kürsüde ifade etmek zorunda kaldığım için, bir kere
daha, bu cezaevlerine bu gözle, bir insan, iyi gözle, hepinizin baktığı gibi
bakmalarını -tenzih ederim, yanlış anlaşılmasını da istemem- orada bulunanların
insan olduğunu, topluma kazandırmak zorunda olduğumuzu, toplumun bir yarası
olduğunu, onların da bir annesinin, babasının olduğunu, onların da bir Allah
kulu olduğunu, onları oraya atarak insanlıktan çıkarma hakkımızın bizde
bulunmadığını hatırlamalarını ve bu konuda bu soruna ilgi göstermelerini
huzurunuzda istirham ediyorum, rica ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya Adalet
Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Aydın'ın konuşması üzerine,
cezaevleriyle ilgili olarak birkaç hususu dile getirmek isterim. Gerçi, son bir
hafta içerisinde, cezaevleri konusu, değişik sebeplerden dolayı Türkiye'nin
gündeminde; ancak, bu konu gündemde ama, yapılan açıklamaların önemli ölçüde,
en azından, eksik bilgiye dayandığını, eksik bilgi sonucu yapılan beyanların
da, doğrusu, uygulamaları, Türkiye'deki cezaevlerinde yaptığımız çalışmaları
çok da doğru ölçüde yansıtmadığını burada ifade etmek isterim.
Geriye dönük olarak, Türkiye'nin
gündeminde zaman zaman cezaevleri konusu olmuştur; hatta, üzücü bir tarzda
olmuştur. Bundan dolayı da toplum bunun sıkıntısını da yaşamıştır. Ancak, belli
bir süreden beri cezaevlerinin, gerçekten, bir infaz ve ıslah kurumu olması
noktasında, Türkiye, olabildiğince zor bütçe imkânları içerisinde çok önemli
ölçüde de kaynak aktarmıştır, ayırmıştır, ayırmaya da devam ediyor. Çünkü, biz,
Hükümet olarak da, şahsen de elbette... Bir atasözümüz var: "Dağ başına
kış gelir, insan başına iş gelir." Sebebi ne olursa olsun, cezaevine
düşmüş olan insanların, suçlu olsa dahi, hükümlü olsa dahi, her şeyden evvel,
bir insan olduğunu, onun topluma tekrar kazandırılması lazım geldiğini
düşünerek yaptığımız çalışmaları bu anlayışa göre, bu esasa göre yapmaya
çalışıyoruz. Türkiye, bu noktada da geçmişte epey tenkit almış; ama, son üç
dört seneden beri yapılan çalışmaların iyi yolda gittiği noktasında
uluslararası bir kanaat hâsıl olmuştur.
Biliyorsunuz, Türkiye'de en çok dış
denetime açık kurumların başında ceza ve tevkifevleri gelmektedir. Pek çok
uluslararası kuruluş, Türkiye'deki cezaevlerinde nasıl bir infaz yapılıyor,
cezaevindeki fizikî şartlar nedir diye, orada yapılan iyileştirme çalışmaları
da dahil olmak üzere, sık sık Türkiye'ye gelirler; biz de, açıkyüreklilikle, bu
cezaevlerimizi, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde kendilerine açarız. En son
geçtiğimiz günlerde yine gelmişlerdir. Eğer cezaevleri konusunda, gerçekten
burada dile getirildiği tarzda Türkiye'nin bir açığı olsaydı, noksanı olsaydı,
sizi temin ederim, İlerleme Raporunun en başında yer alırdı. O İlerleme
Raporuna iyi bir bakmamız lazım. Her şeyi nereye kadar inceleyen Avrupa
Birliğinin, burada dile getirilen hususları görmezlikten gelmesi mümkün değil.
Onun için, daha fazla iyileştirme yapma noktasında, şüphesiz, çalışmalarımız
devam ediyor.
Burada, Adalet Komisyonu üyesi
arkadaşlarımız var, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görev yapan
arkadaşlarımız var. Ben göreve geldikten sonra, hem Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna hem AK Parti Grubuna hem de bu komisyon başkanlıklarına yazı yazarak, F
tipi cezaevleriyle ilgili yazılıp çizilenlere ilaveten, bunlar ne ölçüde gerçeği
aksettiriyor, ne ölçüde bu cezaevlerinin durumuyla örtüşüyor, bunu
değerlendirmelerine imkân vermek adına davet ettim. Buyurun gelin;
cezaevlerimizi başkaları geliyor görüyor, siz de gelin görün; bir eksiğimiz
varsa birlikte bunları yapalım anlayışı içerisinde, ben, iki parti grubuna da
bu yazıyı geçen sene yazdım. Nitekim, buradan arkadaşlarımız -sayısı ne kadardı
bilemiyorum- her iki gruptan da bu davetimize icabet ettiler, bu cezaevlerini
gezdiler, gördüler.
Ayrıca, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığımız -Meclisimizin komisyonu- sık sık cezaevlerindeki şartları yerinde
incelerler. Dün ya da evvelsi gün -Sayın Elkatmış buradaysa beni teyit
edecektir-önümüzdeki günlerde yine bu neviden ziyaretleri yapacaklarını ifade
etmişlerdir. Dolayısıyla, bizim yaptığımız uygulamalar, Millet Meclisine
açıktır, milletimizin vekillerine açıktır, izleme kurullarına açıktır.
Dolayısıyla, toplum adına da, millet adına da hür türlü denetimi, her türlü
iyileştirme çalışmalarına katkıyı, iyi niyetle hep değerlendirmeye çalıştık ve
bugüne kadar da bunu götürdük.
Değerli arkadaşlarım, bir şeyin daha
bilinmesinde fayda var. Tabiatıyla F tipi cezaevleri, organize suç örgütleriyle
terör suçları mahkûmlarının ya da tutuklularının kaldıkları cezaevleridir.
İster istemez belli bir güvenlik standardını buralarda gerçekleştirmeye
mecburuz.
Türkiye'ye gelen pek çok yabancı heyetin
en evvel görmek istediği yer cezaevleri; çünkü, bu konuda dışarıda çok
propaganda yapıldı. Ben de yurtdışına gittiğim zaman -İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonumuzdan da gidip görenler var- şunu samimiyetle, açıkyüreklilikle
söylerim; her şey dört dörtlüktür, her şey tamamdır diyemeyiz.
Bugün, F tipi bir cezaevinin ya da L tipi
diye uygulamaya koyduğumuz, 7 kişinin bir arada kaldığı cezaevlerinin devlete
maliyeti 20 trilyon lira civarındadır. Yani, bu millet, sağlıktan, eğitimden
kesiyor, birçok önemli hizmetten kesiyor, buradaki insanların topluma tekrar
kazandırılması adına, böylesine bir niyetle, böylesine bir amaçla, 20 trilyon
liralık bir kaynağı 450 ilâ 500 kişinin kaldığı cezaevlerine ayırabiliyor,
ayırmaya çalışıyor. Bakanlık olarak bize verilen paranın çok önemli bir kısmı
zaten bu cezaevlerine gidiyor.
Onun için, biz, bu çalışmayı yapıyoruz,
acaba, bizi tenkit etmeye çalışan ya da "sizin şu eksiğiniz var"
denilen ülkelerdeki cezaevleri standartları ne, uygulamalar ne? Ben, en son
bundan iki ay kadar evvel, Avrupa Birliğinin önde gelen -ismini burada telaffuz
etmek istemiyorum- bir ülkesinin, önde gelen üç dört ülkeden birinin cezaevine
gittim. Sizi temin ederim, o cezaevinde bizimkiyle kıyas kabul ettiğinizde
söylenecek elli tane eksiklik vardır.
Keşke başka konularda övünebilseydik; ona
bir itirazım yok; ama, bizim cezaevlerimiz onlardan daha iyidir demek, eğer bir
olumlu fikre işaret etmek, olumlu bir tespit yapmak anlamına geliyorsa,
Türkiye, bu alanda fevkalade önemli mesafeler katetmiştir, katetmeye de devam
ediyor. Bunu belirtmek istiyorum. F tipi cezaevleri de bunlara dahildir.
Benim gittiğim cezaevlerinde 2 kişi bir
arada kalıyordu, üstelik de 2 Türk vardı. O 2 Türk vatandaşıyla da ben orada
görüştüm; başka suçlardan dolayı yatıyorlardı. Bizim bu F tipi cezaevlerinde,
bir disiplin suçu işlemiyorsa, genelde 3 kişi bir arada kalıyor; iki katlıdır.
Giden arkadaşlarımız var. Alt kat da öyle söylendiği gibi daracık falan da
değil.
Sayın Aydın, görevinizi ya da şu an hangi
komisyondasınız bilemiyorum, bu söylediklerimin şahidi bu Genel Kurulun çatısı
altında olan milletvekillerimizdir. 40 metrekare avlusu var, alt katta 20-25
metrekarelik bir salonları var, televizyon ve buzdolabı var. Reklamını da
yapmış olmayalım; yani, hatta, ben, biraz karikatürize etme adına, bunlar
cezaevi değil, devlet konukevi dedim; yani, netice itibariyle, bu mukayeseyi de
yapmak hoşuma gitmiyor. Üst katta da, ikinci katta da 3 tane yatak var. Aşağıda
banyoları ve tuvaletleri ayrı bir yerde. Dolayısıyla, kütüphaneleri var, başka
türlü imkânları da var; günde 3 vakit karavanaları da çıkıyor; ama, bir
disiplin suçu işlediyse, her cezaevinde olduğu gibi, her ülkenin cezaevinde
olduğu gibi, ister istemez, ona uygulanan kurallar farklıdır; ama, bilesiniz
ki, maksadımız, bunların tekrar topluma kazandırılmasıdır.
İkinci arz edeceğim husus bilvesile şudur
cezaevleri yönetimiyle alakalı olarak: Son günlerde bu konu gündeme geliyor,
çeşitli demeç konusu oldu. Benim bu vesileyle söylemek istediğim bir husus var.
Keşke, bu açıklamalar yapılırken, önce doğru bilgiye ulaşsak. Bilgi Edinme
Hakkı Kanunu çıkardık. Kim benden ne bilgi istiyorsa, istisnaları dışında, bu
bilgiyi vermeye hazırım. Bu bilgiyi verdikten sonra insanlarımız bu bilgiyi
nasıl kullanır, o, kendi sorumluluğuyla alakalıdır, kendi takdirleriyle
alakalıdır.
Bakınız, Türkiye, kuralları olan bir
devlettir. Biz, her müesseseyi kurallara uygun yönetmeye çalışıyoruz. Mesela,
cezaevleri söz konusu olduğunda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; mahpusların
durumunun iyileştirilmesi için, Birleşmiş Milletler minimum standart kuralları,
Avrupa Konseyi cezaevi standardıyla ilgili sözleşmeler, tavsiye kararları, Ceza
İnfaz Yasası, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası, 1721 sayılı Hapishane ve
Tevkifevlerinin İdaresi Hakkında Kanun ve geçtiğimiz dönemde çıkardığımız 4769
ve 4816 sayılı Yasalar; yani, biz, cezaevinde, ister şu suçtan ister bu suçtan,
ister tek başına ister birlikte, kim kalıyorsa bu kurallara göre yönetmeye
çalışıyoruz. Buraya giren çıkan, burada hükümlü ya da tutuklu olarak bulunan,
isterse buraya müdafi olarak, avukat olarak gelsin, isterse ziyaretçi olarak
gelmiş olsun, eğer kendilerine tanınan bu imkânları, bu hakları kötüye
kullanıyorsa, bunu istismar ediyorsa, bununla ilgili, değişik kanallardan, hem
kendi mekanizmalarımız içerisinden hem de başkaca kanallardan bize intikal eden
her türlü bilgiyi, suç teşkil ediyorsa, ilgili savcılıklara bildiriyoruz. Bahse
konu olayda da en az 39 kanaldan bize bilgi gelmiş, 39 işlem bize intikal
etmiştir; biz de bunları, cumhuriyet savcılıklarına veya ilgili savcılıklara
göndermişiz. Bağımsız yargı bunların gereğini yapmaya çalışıyor. Bunu
söylememin sebebi de şudur bilmecbur; çünkü, bu neviden hususlar yanlış
anlamalara da sebebiyet veriyor. Âdeta, sanki orada cezaevi idaresi görev
yapmıyormuş, hükümet görev yapmıyormuş, Adalet Bakanı görev yapmıyormuş, herkes
her istediğini yapıyormuş gibi bir anlam çıkıyor. Bu da, yanlış değerlendirmelere
kapı aralar; devlet ile millet arasındaki kaynaşmaya... Devletin belli
konulardaki hassasiyetini, yeteri kadar, hükümetin anlamadığı, algılamadığı
gibi bir kısım suizanlara da sebebiyet verir.
Biz, kurallara uygun -bu müesseseleri-
yönetmeye ve buradaki insanı topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Yanlışı kim
yapıyorsa ve suç teşkil ediyorsa, bunu da ilgili savcılıklara, mahkemelere
intikal ettiriyoruz. Bundan sonraki kısım, hiç kimsenin karışamayacağı yargı
alanına aittir. Yargı ne karar verirse, onun
gereğini infaz etmeye hazır olduğumuzu, bugüne kadar da bu anlayış
içerisinde bu müesseseleri idare ettiğimizi burada bu vesileyle ifade etmek
istiyorum; ama, tekrar, eğer bir ihtiyaç hâsıl oluyorsa, Parlamento uygun
görüyorsa, komisyon da kurulabilir. Arzu edenler varsa, bu cezaevleri de dahil,
Türkiye'deki infaz kurumlarını arkadaşlarımızın bilgisine, değerlendirmesine
açarız.
Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, tarımın
içinde bulunduğu son durum hakkında söz isteyen Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır'a aittir.
Buyurun Sayın Bayındır. (CHP sıralarından
alkışlar)
3. -
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, tarım sektörünün içerisinde
bulunduğu sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım ve televizyonları başında bizi izleyen
sevgili yurttaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konumuz tarım. Gelişmişlik düzeyleri ne
olursa olsun tüm ülkeler için yaşamsal önem taşıyan bir sektördür tarım. Uzun
yıllardan beri, maalesef, tarım sektörü çok büyük bir sıkıntı içerisine
sürüklenmiştir. 1980'lerden bu yana izlenen sağ politikalar en ağır sıkıntıyı,
en büyük yükü hep tarım sektörünün üzerine yüklemiştir. Çiftçimiz o yıllardan
bu yana sürekli ezilmiştir. AKP İktidarıyla, tarım ve çiftçi en kötü ve en zor
dönemini yaşamaktadır.
Dünyanın her yerinde, en gelişmişinden en
az gelişmişine kadar bütün ülkeler çiftçisine, köylüsüne, tarımına sahip
çıkmıştır. Bizde ise tam tersi yaşanmaktadır. Çiftçimiz her geçen gün biraz
daha fakirleşmektedir, çiftçimiz giderek daha da yoksullaşmaktadır. Çiftçimiz,
AKP Hükümetinin uyguladığı çarpık ve duyarsız politikalarla çok büyük
sıkıntılar içerisine sürüklenmektedir.
Arkadaşlar, çiftçi perişan, çiftçinin
durumu zor. Çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor. 2003 yılında ilk defa,
tarım ürünleri bakımından, ürettiğimizden çok dışarıdan ürün ithal ettik. Bu
ithalat karşılığında yaklaşık 4 milyar dolar, yabancı ülkelere ve oradaki
çiftçilere para aktarılmıştır arkadaşlar. Yani, hükümet, Türk çiftçisinden
esirgediği paraları, yabancı ülkelerin çiftçisine pervasızca vermektedir.
İnsanlar yıllardan beri buğday yiyorlar.
İnsanlar, insanlığın başladığı tarihten bu yana et yiyorlar. Eti, sütü,
buğdayı, topraktan başka verecek hiçbir şey yok. Bunlar olmadan da insanlığın
sağlıklı bir yaşam sürdürmesine imkân yok.
Arkadaşlar, tarıma önem vermek zorundayız.
Tabiatı taklit etme imkânımız yok. Bu nedenle, bu işin önemini çok iyi bilmemiz
gerektiğine inanıyorum. Gün gelir çok geç olur, gün gelir aç kalır bu ülke,
aç!..
Bakın arkadaşlar, yıl 1986, Türkiye 19 000 000 ton buğday üretiyor. Yıl
2003, Türkiye hâlâ 19 000 000 ton buğday üretiyor. Türkiye'nin buğday ihtiyacı
mı azaldı; hayır, tam tersine. Maalesef, Türkiye artık buğday ithalatı yapan
bir ülke durumuna getirildi.
Yine aynı şekilde, mısır üretimimiz,
1986'dan günümüze 2 300 000 tondan 2 100 000 tona düşmüş. Türkiye, 1986'dan
daha mı az mısır tüketiyor; yine hayır; tam tersine daha fazla mısır
tüketiyoruz. Peki, ne oluyor; dışarıdan mısır ithal ediyoruz. Kendi ülkemizde
yetiştiremediğimiz buğdayı, kendi ülkemizde yetiştiremediğimiz, daha doğrusu
yetiştirilmesine fırsat vermediğimiz mısırı, dışarıdan, döviz ödeyerek almak
durumunda kalıyoruz. Doğru ya, mısır ithalatı yapmazsa Maliye Bakanımızın oğlu
ne iş yapar acaba?!
Pancarda da aynı manzara var. Türkiye,
yine, bu dönem içerisinde, pancar üretimini de düşürdü. Türkiye'nin şeker
ihtiyacı mı azaldı, daha mı az şeker kullanıyoruz; cevap, yine hayır. Ne oldu;
şekerimizi, kendi toprağımızda ürettiğimiz pancardan değil de, Amerika'dan
ithal ettiğimiz mısıra dayalı tatlandırıcıdan elde ediyoruz ve bugün geldiğimiz
nokta şudur: Türkiye de, ne yazık ki, artık, tarım ithalatçısı bir ülke haline
geldi, daha doğrusu getirildi, getirdiniz.
Tütünde durum farklı mı; hayır. Üzümde
durum farklı mı; hayır. Pamukta durum farklı mı; hayır. Çayda, fındıkta durum
farklı mı; yine hayır. Aslında, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Arkadaşlar, bakın, ABD'de, 1 litre mazot
çiftçiye yaklaşık 350 000 liraya mal olmaktadır. Türkiye'de ise, bu rakam 1 700
000 liraya dayanmıştır. Çiftçi, 1 varil mazotu 400 000 000 liraya almaktadır,
bir traktörün deposu da 80 litredir; 1 varil mazotla, tarlasında ancak iki gün
çalışabilmektedir. Geçen yıl, buğdayı 320 000-350 000 liraya kadar aldınız. Bu
sene, çiftçim, buğdayı 280 000 liraya zor verdi. Adına "borsa"
dediniz. Kara gün dostu olarak bildiğimiz o güzelim tesislerimizi ortadan
kaldırdınız ve çiftçiyi tüccarın kucağına ittiniz. Sayın Bakanım, buğday
fiyatını onlardan daha geç açıklayarak, çiftçiye bilerek eziyet ettiniz.
Ofisleri kapatıyorsunuz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kapatmaya çalışıyorsunuz,
şeker fabrikalarını kapatıyor ya da atıl duruma itiyorsunuz. Pancar ekim
alanlarını kotalarla daraltıyorsunuz. Siz, ne iş yapmak istiyorsunuz Sayın
Bakan, niyetinizi açık söyleyin; köylüyü mü yok sayıyorsunuz?!
Sayın Bakan, benden size bir öneri: Öyle,
bunları tek tek kapatarak uğraşmayın; bakanlığı tümden kapatın, olsun bitsin!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Diğer yandan,
zaman zaman ortaya çıkan don, kuraklık gibi doğal afetler, hâlâ ürün sigorta
kanunu çıkmadığı için, çiftçilerimizi büyük sıkıntılarla karşı karşıya
bırakmaktadır.
Değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz, tarım
kredi kooperatiflerinden kredi kullandılar ve malum sebeplerden dolayı da bu
borçlarını ödeyemediler. Ne halde olduklarını, ne sıkıntı yaşadıklarını
duymayanınız, bilmeyeniniz yoktur; hepinize, bu konuyla ilgili şikâyetler,
talepler geliyordur. AKP Hükümeti, borçlarını ödemeyi geciktiren çiftçiye
acımasızca yüksek faiz uyguluyor; diğer yandan, çiftçiye verilecek doğrudan
gelir desteği ödemesini geciktiriyor ve bunlara faiz uygulamıyor. Bunun
neresinde adalet?! Bunun neresinde sizin ak olduğunu iddia ettiğiniz yüzünüz?!
Sayın AKP'li milletvekili arkadaşlarım,
çiftçi deyince sizin aklınıza, televizyondaki ünlüler çiftliğindeki çiftçiler
geliyor herhalde. Köydeki, tarladaki çiftçilerimiz, televizyondaki o ünlüler
gibi rahat yaşamıyor arkadaşlar. Çiftlerimiz tarlasına ekecek tohum alamıyor,
gübre alamıyor. Çiftçim tarlasını ekemiyor. Çiftçim kendi karnını bile
doyuramıyor. Çiftçilerimizin borçlarını ödeyecek güçleri yok arkadaşlar. Sen ne
borcundan bahsediyorsun diyecekler. Arkadaşlar, Sayın Bakan sayesinde,
Kırşehir'de evine haciz gelmeyen çiftçi kalmamıştır; teşekkür ediyorum Sayın
Bakan(!)
Diğer yandan, AKP Hükümetinin
çiftçilerimizin borçlarını tahsil etme konusunda gösterdiği gayreti de takdirle
izliyorum. Keşke, AKP Hükümeti aynı çabayı bankaları batıranlardan milletin
alacaklarını tahsil etme konusunda da gösterseydi; Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonundaki memurlarına 37 milyar doları bağışlatma lüksünü kendilerinde
bulamasaydı, onların da gırtlağına yapışabilseydi tıpkı çiftçinin gırtlağına
yapıştığı gibi.
Değerli arkadaşlar, tarımla ilgili
saatlerce konuşabiliriz. Sorunlar belli, sıkıntılar belli, yapısal bozukluk
belli, çiftçilerimizin talepleri de belli, dünyada uygulanan metotlar da belli.
Bugün, şu anda, çiftçiyi dışlayan "tedbir" adı altında, yaraya merhem
olmayan sizin uygulamanız da ortada. Kendinize gelin arkadaşlar. Bunu kime söylüyorum;
hükümete. Hangi hükümete; AKP Hükümetine. Niçin; çiftçi için söylüyorum. Duyun
artık halkın sesini. Duyun artık işsizin feryadını. Duyun artık fakirin,
borçlunun, dertlinin sesini. Duyun artık kara gün dostu çiftçinin sesini. Gün
gelecek çok geç olacak, çok!..
Sayın AKP Hükümeti ve milletvekilleri,
bakın, çiftçilerimiz ne güzel tanımlama yapmışlar. Seçim bölgemi gezdiğimde,
yaşlı başlı bir amcam "oğlum, AKP Hükümetinin tüccar zihniyeti ortaya
çıktı. Ekonomiyi, maşallah, IMF'ye verdiler, içsiyaseti Avrupa Birliğine,
dışsiyaseti de ABD'ye endekslediler; kendileri ne iş yapıyor" diye bana
sordu; "taşeron" dedim.
Buradan, eli nasırlı, ülkemin bütün
sıkıntısını omuzlarında taşıyan, o, yiğit, şerefli ve namuslu çiftçilerimize
seslenmek istiyorum, saygıdeğer çiftçilerimiz sizlere sesleniyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, boynunuzu eğdirmeyeceğiz. Bu, bizim vicdanî bir
anlayışımızdır, bizim sorumluluğumuzdur. Aleyhinize olacak hiçbir fırsatçılığa,
hiçbir haksızlığa izin vermeyeceğiz.
Bakın, bugün, İzmir-Torbalı'da, 20 000'in
üzerinde çiftçi, Genel Başkanımla beraber miting meydanlarında. Çiftçi
ayaklandı, haberin olsun Sayın Bakan!
Sevgili çiftçilerim, ben de, Kırşehir
Milletvekili olarak ve bir köylü çocuğu olarak, tarımı, oradaki anlayışı,
üretmeyi bilen; tarladan, alandan gelen bir insan olarak AKP Hükümetine diyorum
ki, ey AKP Hükümeti, üretimden korkma; bırakın, çiftçi üretsin; bırakın,
bereketli Anadolu toprakları ürün fışkırsın; bırakın, açlık yok olsun. Sizi
sorumluluğa, Bakanlığınızın gereğini yapmaya, Kırşehir dahil, çiftçiye sahip
çıkmaya çağırıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır'ın tarımla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Dr. Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kırşehir Milletvekilimiz
Sayın Hüseyin Bayındır, gündemdışı söz alarak, tarım sektörüyle ilgili
düşüncelerini ifade ettiler. Ben de, bu vesileyle, kendilerine cevap vermek ve
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'yi bir bütün olarak ele alıp
baktığımızda, henüz gelişmekte olan ülkeler kategorisinde bir ülke olduğunu ve
dolayısıyla, gelişmekte olan ülke kategorisine ait sorunları da bünyesinde
taşıdığını hepimiz biliriz, yeri geldiğinde bunları da kullanırız. Gelişmekte
olan ülkeler, tarımsal faaliyetin çok önemli olduğu, sanayi ve hizmet
sektöründe gelişmenin nispeten yavaş olduğu, teknolojik gelişmenin, sermaye
birikiminin olmadığı gibi, hepimizin çok kullandığı göstergeler yanında -benim,
bugün sizlerle paylaşmak istediğim en temel sorun bu- o ülke aydınlarının,
siyasetçilerinin, bilimadamlarının, bir bütün olarak kendi önceliklerini
belirleyip, siyasî istikrarı sağlayıp, ekonomide güveni oluşturup, neticede
sorunlarını çözme konusunda bir başarı gösteremediği ülkelerdir.
Eğer, bir ülke gelişmekte olan ülkeler
kategorisine konuluyorsa ve bizim ülkemiz de buna maalesef giriyorsa, biz,
ülkemizdeki sorunları konuşmaya devam edeceğiz demektir; çünkü, gelişmekte olan
ülke, sorunları olan ülke demektir. Bu, sektör ayırımı yapmadan, hem ekonomik
hem hizmet hem de tarım; alt sektörleri itibariyle sağlık, eğitim, kültür gibi,
ilanihaye devam edip giden bir hadisedir. Bu sektörler içerisinde elbette nispî
olarak bazıları daha iyi, bazıları daha geri kalmış olabilir bazı ülkeler için.
Bizim ülkemizde tarım sektörü, 1960'tan sonra sanayiin öncelikli sektör olarak
belirlenmesiyle birlikte nispeten ihmal edilmiştir ve bu çok yanlış bir şey de
değildir. Eğer, bir ülkede sürükleyici sektör, Amerika için otomotiv, İngiltere
için tekstil, Türkiye için sanayi ise ve bu sanayiin içerisinde elbette
başlangıçta tüketim malları sanayii hızlı bir gelişme gösterirse, bu, ülke için
bir sürükleyicilik görevi görür, arkasından diğer sanayi ve bu sanayiin
ürettiği girdileri kullanan tarım da bir gelişme gösterir; hem bir teşebbüs
gücü hem de bir sermaye birikimi ortaya çıkar; eğitimde ve şehirleşmede meydana
gelen gelişme kırsal kesimi buraya taşıyarak ülkenin genel gelişmesine hizmet
eder. Bu, dünyanın başka ülkelerinin de yaşadığı bir süreçtir ve bizim
ülkemizin de büyük ölçüde yaşadığı bir hadisedir.
Şimdi, bu hadise içerisinde dönüp
baktığımızda, şu anda, Türkiye'de stratejik önemdeki sektörlerde, sağlık,
enerji, iletişim gibi alanlarda; yani, hiç geri kalma şansımızın olmadığı
alanlarda bile bugün çeşitli sorunlarla karşı karşıyayız. Bunların içerisinde
ertelenebilir olan bazı sektörler, sorunlar vardır. İşte, tarım bunlardan biri
ve şanssızlığı da buradan gelmektedir. Niçin; bu kesimin mensupları, temel
olarak örgütlenmemiş olmaları, eğitim seviyesinin düşük olması, sorunlarını
kamuoyuna aktarma konusundaki imkânsızlıkları ve devamındaki hususlar nedeniyle,
ister istemez, Türkiye'de, karar organında bulunan insanlara sorunlarını
ulaştırmada ve buna çözüm getirmede başka meslek mensupları kadar başarılı
olamamışlardır. Mesela, sendikalar kadar etkili olamamışlardır, sanayi
kesimindeki sendikalar kadar, öğretmenler kadar etkili olamamışlardır, şehirde
oturan insanlar kadar etkili olamamışlardır; olamamalarından daha tabiî ne
vardır. Yani, bu ülkenin aydınları, siyasetçileri, bu toplumun çok önemli bir
kısmının sorunlarını şu veya bu sebeplerle ihmal etmişse çok uzun bir dönemde,
bugün karşımıza çıkmışsa bir tablo ve biz sorunlardan bahsediyorsak, aslında,
bunu iki yıllık bir iktidar dönemindeki bir partiye getirip "bu sizin
icraatlarınızın sonucudur" demek eşyanın hakikatine aykırı olmaktadır. Bu,
bir bütündür ve kendileri de ifade ettiler; özellikle 1980'den sonra, tarım
sektörüyle ilgili çok önemli değişimler olmuştur, destekleme politikalarında
değişiklikler olmuştur, tarım kesimine yönelik yatırımlarda azalma olmuştur.
Nitekim, hepimizin bildiği, Türkiye'nin medarı iftiharı GAP yatırımları
konusunda, enerjideki gerçekleşme yüzde 80; ama, tarımdaki gerçekleşme yüzde
12'dir, 15'tir. Siz, suyu getirmişsiniz; ama, sulama altyapısını kuramamışsınız
ve bugün karşımıza çıkan tablo iki yıllık bir iktidarın tablosu değil, çok uzun
bir geçmişten gelen birikimli bir tablodur. Bunun böyle olduğunu hem bileceğiz
hem de bunun aksini söyleyeceğiz; bu, bence çok doğru bir davranış değil. Yani,
insanların anlamayacağı bir şey değil bu, çok iyi anladığı bir şey.
Tarım sektörünün sorunu var mı, bizim, iki
yıllık süre içerisinde çözemediğimiz sorun var mı; tabiî var ve şöyle
düşündüğümüzde, eğer, biz, tarım sektörüne, Türkiye'de kamunun elindeki bütün
yatırım kaynaklarını kullandırsaydık yine çözemezdik; çünkü, bizim, 2004 yılında
yatırımlar için ayırabildiğimiz tüm kaynak 7,5 katrilyondur. 7,5 katrilyonluk
bir kaynağı biz tarım sektörüne ayırsak, GAP yatırımlarını bile çözemeyiz.
Dolayısıyla, arkadaşlarım, eleştiri yaparken, hadiseyi, biraz, bir bütün olarak
ele almamız ve objektif olmamız lazım.
Şimdi, tarım sektörüyle ilgili neler
olmadı; olmayan şey şu: 2004 yılında biz, Türkiye'de, Türk tarımında çalışan
insanların, yaşayan insanların yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan tahıl
üreticilerini çok memnun edemedik. Niye edemedik; kendileri de ifade ettiler.
Buğday fiyatlarıyla ilgili konuda, tahıl fiyatlarıyla ilgili konuda yanlış bir
politika uygulamadık, doğru şeyler yaptık. Türkiye'de buğday fiyatlarını takip
ettik piyasada, biz, kendimiz, verebileceğimiz bir fiyatı da belirledik. Biz,
Türkiye'de, piyasada, fiyatlar, bizim vereceğimiz başfiyat seviyesine gelinceye
kadar fiyat açıklamadık; bundan daha doğru davranış nedir?! Biz açıklasaydık
aşağı düşecekti, daha erken aşağı düşecekti; ama, biz, tam o fiyat seviyesine
gelince, 370 000 lira başfiyatla alıcı olarak girdik. Peki, ne yaptık; dikkat
edin, 2003 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı buğday miktarı 600 000
tondur, bugün itibariyle 2004 yılında aldığımız buğday miktarı 2 000 000
tondur. 600 000'in üzerinde, 2 000 000 ton buğday aldık, buna rağmen biz buğday
fiyatını tutamadık. Niye; tüm dünyada üretim çok fazla, Türkiye'de de çok
fazla. Türkiye'de bu sene buğday üretim miktarı 21 000 000 tondur.
Çok daha önemli başka bir şey
söyleyeceğim; 21 000 000 ton buğdayın kalitesi, Türkiye'de hiçbir zaman
olmayacak kadar da daha iyi olmuştur. Niye; Türkiye, biraz önce sayın
milletvekilim söyledi, buğday ithal eden bir ülke. Türkiye, ihtiyacı olduğu
için buğday ithal etmiyor, yani, üretim miktarı yetersiz olduğu için buğday
ithal etmiyor; kalitesi düşük olduğu için ithal ediyor ve bunu, ihracat amaçlı
kullanıyor, yani, makarna, irmik, un için kullanıyor. Ama, Türkiye, bu sene, şu
anda, yurt dışından kaliteli buğday da ithal etmiyor. Niye etmiyor; çünkü, biz,
istenilen nitelikteki, kalitelideki buğdayı şu anda Toprak Mahsulleri Ofisi
olarak verebilecek durumdayız. 2004 yılının kasım ayı başına kadar özel sektöre
DİİB kapsamında dünya fiyatlarıyla verdiğimiz buğday miktarı 300 000 tonu
geçmiştir; yani, Türkiye, 2004 yılında buğday ithal etmeyecektir. Hangi aydan
itibaren; mayıs ayından itibaren Türkiye buğday ithal etmemektedir.
Dolayısıyla, Türkiye'nin, en temel ürünü bakımından, üretim miktarında bir
artış olmuştur. Bunun anlamı şu: Verimde bir artış olmuştur. Bu, verimle
alakalı bir hadisedir. İkincisi, kaliteyle ilgili çok iyi bir gelişme olmuştur.
Şimdi, kendisi Kırşehirli; Kırşehirli
çiftçiler buğday fiyatlarından eminim şikâyetçidirler; doğrudur. Biz, geçen
sene, 325 000 lira...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Bakanım, buraya kadar tamam; ama, bu olmadı. Sizinle gidelim köye!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Geçen sene bizim buğdaya verdiğimiz fiyatı hepiniz biliyorsunuz,
325 000 lira başfiyattır; ama, piyasa, 325 000 liranın çok üzerinde oluştu; bu
çok olumlu bir şey. Geçen sene çiftçiler 350 000 liraya, 360 000 liraya, 380
000 liraya buğday sattılar, güzel bir şey, sevinilecek bir şey; bundan
bahsetmiyorsunuz. 2004 yılında 370 000
lira başfiyat verdik; ama, 360 000'e düştü, 350 000'e düştü, 340 000'e düştü,
yemlik buğdaylar 280 000 liraya kadar düştü.
Arkadaşlarım, şimdi, eğer, biz, geçmişteki
gibi uygulasaydık; yani, süne mücadelesini, devlet mücadelesi yapsaydık ve
başarılı olmadığımız bir mücadelenin sonucunda süneli buğdayları da aynı
fiyatla alsaydık, çiftçimiz belki bundan çok şikâyetçi olmayacaktı; ama, bu
politikanın doğru olmadığını siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz,
kaliteli buğday üretmek zorundayız. Bu, kısa vadede o insanlarımıza belki bir
katkı sağlamadı üretimdeki artıştan dolayı; ama, onlar şunu biliyorlar: Gelecek
yıllar kaliteli buğday üretmek, herkese çok daha önemli katkı sağlayacak, küçük
çiftçimiz de dahil.
Bu sene sertifikalı tohumluk konusunda bir
gelişme var. Bunu çiftçimiz biliyor; şu ana kadar 220 000 tona ulaştık sertifikalı
tohumlukta. Şimdi, düşünün, bu ülkede tarımla uğraşanların yüzde 40'ı tahıl
üretimiyle ilgili ve siz sadece 50 000 ton sertifikalı tohum kullanıyorsunuz.
Bunun anlamı, onikide 1 olarak sertifikalı tohum kullanıyorsunuz; yani, onikide
1'i ancak sertifikalı tohumluk. Bunun anlamı, kalitenin düşük, verimin düşük
olması demektir.
Şimdi, Hükümet olarak, süne mücadelesi
konusu, sertifikalı tohumluk konusu, kooperatifçilik aracılığıyla bu sene 400
kooperatife destek verme hadisesi, özellikle hayvan ıslahı konusunda başlatılan
proje, hibrit tohumculuk konusunda yaptığımız işler, elbette, bugün değil,
bizim, onlarca sene önce yapmamız gereken işler; ama, yapılmamış ve bugün
yapıyoruz. Arkadaşlar, bunları da görmek lazım.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Bakan,
tarım neden küçüldü o zaman? Türkiye yüzde 10 büyürken, tarım küçüldü.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Şimdi, vicdanen, bu konuda doğru cevabın ne olduğunu bildiğinizden
yüzde yüz eminim. Tarımın büyüyüp küçülmesi, bu ülkede ve dünyanın bütün
ülkelerinde, tabiat şartlarına bağlıdır. Sayın milletvekilim, siz, eğer, yılın
ilk altı ayında tarımdaki gelişmeyi mukayese ederseniz, düşünün, Türkiye'de,
yılın ilk altı ayında hangi tarımsal faaliyet vardır hayvancılıktan başka;
hangi ürün pazara çıkar? Dolayısıyla, biz, çıkmayan ürünü toplam üretim
faaliyetinin içerisinde görüp, tarımda üretim, gelişme olmuyor diyebilir
miyiz?! Türkiye'de, tarımsal üretimin gelişmesi yılın ikinci yarısında olur,
yani, hazirandan sonra olur. Dolayısıyla, eğer, bir mukayese yapacaksak,
tarımdaki gelişmeyi yıl sonu itibariyle yapmamız lazım; bu, metodolojik bir
yaklaşım. Ama, Türkiye'deki gelişme, kısa dönemde, mevsimseldir. Türkiye, bu
sene, tahılda üretim artışını teknolojik gelişmeyle sağlamadı, sadece mevsimin
iyi gitmesinden dolayı sağladı; bunu da hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla,
tarımdaki küçülmeyi ve büyümeyi, sadece bir iki yıllık politikalara bağlarsak
bu hiç gerçekçi olmaz.
Ben yaklaşım tarzım itibariyle şunu
söylüyorum: Tarımdaki onlarca sorunun, hepsini, düğmeye basarak çözecek bir
iktidar gücü ve bilgi kabiliyeti yoktur; ama, şu var; öncelik meselesi var.
Öncelik meselesini de size söylüyorum; doğru işler yapıyorum. Süneyle mücadele
konusunda çalışıyoruz. Bu, Türkiye'de toplam çiftçilerin yüzde 50'sini ilgilendiren
bir konudur ve bu sene çok önemli bir gelişme olmuştur. Bu konuda, Diyarbakır,
Mardin, Urfa, Adıyaman milletvekilleri konuşsun; yani, başka yerlerde kesin
başarı sağladık, buralarda da sağladık.
Onun dışında, sertifikalı tohumluk
konusunda, şu anda, Türk çiftçisine bedava tohumluk verildiği yıllardan daha
fazla tohumluk kullandırıyoruz. Şimdi, arkadaşlar, bunu da görmek lazım. Bakın,
ücret almadan tohumluk dağıtılan yıllarda bu rakama ulaşılamamış. Sebebinin ne
olduğunu çok iyi bilmiyorum; ama, benim elimdeki bilgiler bu. 220 000 tona
ulaşacağız. Bunun anlamı; Türkiye, buğday ithal etme ihtiyacından kesinlikle
kurtulacak. Dolayısıyla, önceliklerimiz konusunda, gücümüzün yettiği kadar
çalışıyoruz. Doğru şeyler yapmaya çalışıyoruz, yanlış yapmamaya çalışıyoruz.
Burada bahsettiğim kooperatifçilik,
hayvancılık sektörü, sebzede hibrit tohumculuk, buğdayda sertifikalı tohumluk
ve süne mücadelesi konuları "2004 yılında ne yaptınız" sorusuna bizim
verdiğimiz cevaplardır. Bunlar az görülebilir, doğrudur; ama, bunlar 2004
yılına kadar intikal etmiş sorunlardır. Lütfen, bir düşünün; yani, Türkiye 2004
yılında Avrupa Birliğiyle ilgili büyük bir gelişmenin arifesinde, biz, süne
mücadelesiyle uğraşıyoruz; ama, bu benim ürettiğim bir sorun değil, karşı
karşıya kaldığım bir sorun ve ben, eğer, bununla ilgili, 2004 yılında, ülkenin
doğusundan batısına kadar her yerde insanları bunu yeneceğiz kanaatine
ulaştırmışsam, bu, benim açımdan çok kıymet ifade eden bir gelişmedir ve doğru
olduğuna inanıyorum.
Birkaç hususu daha söylemek istiyorum:
2005 yılında Türkiye'de hayvancılık sektörüyle ilgili çok önemli bir projeyi
hayata geçireceğiz, başta, Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere. Kendi
kontrolümüzde -eski adıyla devlet üretme çiftlikleri, yeni adıyla TİGEM'ler
dahil olmak üzere- büyük ölçekli damızlık işletmeler kurarak, sözleşmeli
üretime geçerek ve gerektiğinde, Türkiye'deki kamunun elinde bulunan arazileri
büyük müteşebbislerimize bu amaçla kullandırarak, Doğu Anadolu Bölgesinde,
mutlaka, hayvancılık konusunda bir hamle yapmak zorundayız.
Bununla ilgili olarak yapacağımız çalışma,
ıslah, yem bitkisi, kredi, işletme ölçeğinin büyütülmesi, eğitim çalışmaları
konularında çok kapsamlı bir çalışma olacaktır ve Bakanlığımın en üst
seviyesindeki bir bürokrat bu bölgedeki bu projenin başında, hayata geçirilmesi
konusunda bir çalışmanın içerisinde olacak.
Onun dışında, Türkiye'nin en önemli
tarımsal potansiyeli olan GAP bölgesinde, mutlaka, tarım ürünlerini işleme
tesisleri oluşturmak zorundayız; bununla ilgili bir çalışmayı yürütüyoruz.
Dolayısıyla, 2004 yılında yaptıklarımız
mütevazı kabul edilebilen işler olsa bile, yaptıklarımıza ilaveten 2005'te yeni
şeyler yapmak ve ilave etmek düşüncesindeyiz.
Sektörümüzün sorunlarını kısa vadede
çözmek çok zor; ama, öncelikleri belirleyip bunların üzerine gittiğimizde,
netice alacağımıza inanıyorum.
Ben, Hüseyin Bayındır arkadaşımızın
söylediği birkaç hususa da cevap vererek, konuşmamı tamamlayacağım. Bunlardan
bir tanesi mısır üretimiyle ilgilidir. Mısır, Türkiye'de, şu anda üretimi en
hızlı artan üründür. Misal vermek
istiyorum: Bizim, 2003 yılında ithal
ettiğimiz mısır miktarı 1 800 000 tondur. 2004 yılında ithal edeceğimiz miktar
kesinleşmiştir, 900 000 tondur. Yani, bunun anlamı, bu sene yurtiçi üretim 3
200 000 tona çıkacaktır. TMO olarak şu anda bununla ilgili aldığımız miktar 500
000 tondur ve piyasadaki fiyat da üreticiyi çok memnun eden bir seviyededir;
dolayısıyla, mısırla ilgili gelişmeler çok pozitiftir.
Bu arada, Maliye Bakanımızla ilgili
sürekli atıflar oluyor. Burada, dinleyen arkadaşlarıma bir cümle söylemek
istiyorum: Geçen sene 1 800 000 ton mısır ithal edilmiştir. Düşünün, 1 800 000
ton mısır ithalatında Maliye Bakanımızın oğlu 4 000 tonluk mısır getirmiştir; 1
800 000 ton mısır ithalatında 4 000 ton! Arkadaşlar, yani, Maliye Bakanımızın
oğlunun mısır ithalatı meselesi, bu büyük rakam içerisinde kıymet ifade edecek
bir olay değildir. Bu, kamuoyunda, olduğundan çok farklı anlaşılan bir husus;
lütfen, siz de, bu malzeme... Yani, bu konunun bu kadar tekrar edilmesinin
anlamı yoktur; onu ifade etmek istiyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Maliye Bakanı
olmasaydı, zaten, hiç sorun olmazdı Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Efendim, ben, hepinize bilgi olarak sunacağım, Hüseyin Beye de bir
tablosunu vereceğim; 1980'den 2004 yılına kadar, buğday, ayçiçeği, pamuk, mısır
ve şekerpancarıyla ilgili, amonyumnitrat gübresi, mazot ve traktörle ilgili bir
mukayese tablosu çıkardım.
Amonyumnitrat gübresi: 1980 yılında 1 kilo
buğdayla 1,46 kilogram gübre alınırken, bugün, 1,37 kilogram gübre
alınabiliyor.
Şimdi, bazı mukayeseleri yapıyoruz, bazı
yılları seçiyoruz; ama, bu çok yanıltıcı bir şey oluyor.
Traktörle ilgili bir bilgi vermek
istiyorum. 1981 yılında 85 ton buğdayla bir traktör alınırken, bugün, aşağı
yukarı 80 tonla alınabiliyor. Dolayısıyla, Türkiye'de çiftçinin durumu geçmişte
çok iyiydi, bugün çok kötü değil. Bu tablo şöyle: Griyse gri, siyahsa siyah.
Dolayısıyla, hadiseyi çok...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan,
traktör alacak çiftçi yok da, ondan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Bir cümle daha söyleyeyim.
Lütfen, bakın; 2004 yılında, Türkiye'de
traktör talebinde bir patlama var; yani, nispî bir şeyi söylüyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Köylü parayı
nereden aldı Sayın Bakan?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Mutlak rakam olarak söylemiyorum. Bakın, nispî olarak, Türkiye'de
traktör talebi... Bakın, bir tane traktör fabrikasına telefon açın.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Parayla
alınır. Kredi vermezseniz, para vermezseniz nereden alacak?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ama, benim söylediğim şey şu: Traktör fabrikalarından birini arayın
"2004 yılında ne kadar traktör sattınız" deyin, 2002 ve 2003'le
kıyaslayın; yüzde 200'den daha fazla. Çok açık. Türkiye'de çiftçi bir
zenginliğe mi ulaştı; hayır; yani, zannettiğimiz kadar kötü değil anlamında
söylüyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - İhtiyaçlar
ertelenemez boyutlara geldi Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)
- Efendim, sözlerimi şöyle toparlıyorum. Başka sektörlerde olduğu gibi bu
sektörde de sorunlar çok; ama, bize düşen görev, objektif eleştiri, yol
göstermek, bu sektöre yönelik çözüm arayışlarımızı devam ettirmek, buna katkı
sağlamaktır.
Ben, bu vesileyle, hepinize, tekrar,
saygılar sunuyor, çalışmalarınızın verimli geçmesini diliyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar sona ermiştir.
Gündemdışı konuşmalar önemli bir yasama ve
denetim işlevi. Kişisel tercihim, çoğulcu demokrasinin de gereği olarak,
gündemdışı konuşmalarda kadın milletvekillerimize ve bağımsız
milletvekillerimize öncelik tanımaktır; çünkü, en canlı takip edilen Parlamento
çalışmalarından biri bu; halkımızla iletişim açısından da önemli. Çoğulculuğu
sağlamak için, bu ilkeyi, görevde bulunduğum zamanlarda hayata geçirmeye
çalışacağım.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları
hakkında 10 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/283) (S. Sayısı: 530) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Basın yoluyla hakaret suçunu işlediği
iddia olunan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy Komisyonumuza
yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Karma
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
(x) 530 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. - Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe
ve Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/284) (S. Sayısı: 531) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kocaeli Milletvekili
Mehmet Vecdi Gönül Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi
Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
(x) 531 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/285) (S.
Sayısı: 532) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bakanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
(x) 532 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması
ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/286)
(S. Sayısı: 533) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki
hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
(x) 533 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve Üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin
kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi
yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
BAŞKAN -
:Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Muzaffer Baştopçu'nun
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/287)
(S. Sayısı: 534) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia
olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
(x) 534 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kocaeli Milletvekili
Muzaffer Baştopçu Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara
ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve
siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte
bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
6. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/288)
(S. Sayısı: 535) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa
vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı
verilen
(x) 535 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ve kaldırılması söz
konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğuk
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
7. - Kocaeli Milletvekilleri Osman Pepe, Mehmet Vecdi Gönül,
Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/289) (S. Sayısı: 536) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
(x) 536 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus
haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Kocaeli Milletvekili
Mehmet Vecdi Gönül Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi
Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın
keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması
ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
8. -
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/299) (S. Sayısı: 537)
(x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dernekler Kanununa muhalefet suçunu
işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen
Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını
ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
9. - Tokat
Milletvekili Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/305) (S. Sayısı: 538) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Zimmet suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili
Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması
talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
10. -
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/306) (S. Sayısı: 540)
(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Teşekkül halinde
akaryakıt kaçakçılığı suçunu işlediği iddia olunan Mardin Milletvekili Süleyman
Bölünmez hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez
hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin
sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma
hakkından yararlanmalarının engellenmemesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da,
hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur
Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1. -
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 106 14.11.2004
Danışma Kurulunca,
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
|
Bülent Arınç |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
|
Sadullah Ergin |
K. Kemal Anadol |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
Öneri:
4.11.2004 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan 675 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 2 nci sırasına, gündemin 33 üncü sırasında yer alan 668
sıra sayılı 17.7.2004 tarihli Kanun ile Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri
gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin
3 üncü sırasına, 4.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 677 sıra sayılı
kanun teklifinin, 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, aynı tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan 678 sıra sayılı kanun tasarının 48 saat geçmeden 5 inci
sırasına, gündemin 2 nci sırasında yer alan 661 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı sırasına, 35 inci sırasında yer alan 671 sıra sayılı kanun tasarısının 7
nci sırasına alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre
teselsül ettirilmesi, 4.11.2004 Perşembe günkü birleşimde gündemin 5 inci
sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması,
30.10.2004 tarihinde
dağıtılan ve 1.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Bayındırlık ve İskân
eski Bakanı Koray Aydın hakkındaki (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonunun 670 sıra sayılı raporunun gündemin "Meclis Soruşturması
Raporları" kısmının 1 inci sırasına, 4.11.2004 tarihinde dağıtılan ve aynı
tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar
Topçu hakkındaki (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 672 sıra
sayılı raporunun 2 nci sırasına alınması, her iki raporun görüşmelerinin Genel
Kurulun 9.11.2004 Salı günkü birleşiminde yapılması, Genel Kurulun 9.11.2004
Salı günü 14.00'te başlayıp, her iki raporun oylamalarının bitimine kadar
çalışması, 9.11.2004 Salı, 10.11.2004 Çarşamba günleri sözlü soruların
görüşülmemesi,
Genel Kurulun 10.11.2004
Çarşamba günü 13.00-23.00 saatleri, 11.11.2004 Perşembe günü 13.00-16.30
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
11. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
müzakerelerini erteliyoruz.
Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
12. - Türk
Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 675) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 675 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
675 sıra sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
26.9.2004 tarihinde, Türk toplumunu, ulusu yakından ilgilendiren temel bir yasa
kabul edildi; 5237 sayılı Yasa, Türk Ceza Kanunu. Hepimizin malumu olduğu
üzere, Türk Ceza Kanunu, kamu hukukunun vazgeçilmez önemli bir parçasıdır. Türk
Ceza Kanununun, bu yapısı itibariyle, topluma -iki yönden birisine- temel
olarak hizmet ettiği de bir gerçektir. Toplumun sosyal yapısı vardır, ekonomik
yapısı vardır; bu yapılardan sosyal yapıya hizmet etmek durumunda olan Türk
Ceza Kanununun, elbette ki uygulaması ve yürürlüğüyle ilgili olarak da önem
taşıyan bazı hususlar bulunmuş olması nedeniyle bu tasarıyı gündeme getirmek
zorunluluğu vardı. Bu nedenle Yüce Meclisin huzuruna getirilen bu tasarının
amacı, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu hükümlerinin ne şekilde yürürlüğe gireceğine, ne şekilde uygulanacağına
kolaylık sağlamaktır; böyle bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Yine, Yüce Meclisin ve
değerli milletvekili arkadaşlarımızın bilgileri dahilinde, gruplarımızda ve
komisyonlarda, elimizde olan tasarılara da bakıldığında, bu tasarının da
komisyonlardan bir paket şeklinde geçtiği, görüşüldüğü ve diğer birtakım
tasarıların görüşmelerinin devam ettiği de bir gerçektir. Paket şeklinde
getirilmiş olan bu tasarıların... Türk Ceza Kanununun 26 Eylül 2004 tarihinde
kabulünden sonra, 1 Nisanda yürürlüğe gireceği de gözönüne alınarak, birtakım
sorunların çıkabileceğini elbette gözlemlemek suretiyle, bu tasarının
hazırlandığı gerçeğini de kabul ediyoruz. Şöyle ki: Ceza hukukumuzda ve cezanın
temel ilkelerinde bir kural vardır; bu kurala göre, lehe olan kanun hükümleri
uygulanır. Bu genel kuraldan hareket edildiğinde, 1 Nisan 2005 tarihine kadar
yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan bu hüküm, zaman
itibariyle uygulanması hükmü, 5237 sayılı Yasanın 7 nci maddesiyle aynı şekilde
hüküm altına alınmıştır. Buna bakıldığında, suçun işlendiği tarihte yürürlükte
bulunan hangi yasa lehe ise, bu hükmün uygulanacağı kuralının da, bu tasarıyla
açıklığa kavuşturularak, Ceza Kanununun uygulanmasının kolaylaştırılmasına
dönük bir çalışmayı yapmış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türk Ceza Kanunu 1926'da kabul edilmiş ve 1926'dan bugünü kadar, çok uzun bir
süre bu toplumun yaşamına, biçimine yön vermiş, yaşam kurallarını hüküm altına
almış büyük bir temel kanunun acaba kendi kendine yeterliliği yok muydu da
yürürlük hükümleriyle ilgili böyle bir tasarıyı alelacele Meclisin huzuruna
getirdik. Elbette, böyle bir yasanın çıkması ve lehe olan hükümlerin
uygulanması çerçevesindeki vazgeçilmez kuralın mahkemeler tarafından gözönüne
alınması gerekir, hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir, cumhuriyet savcısı
tarafından bilinmesi gerekir, uygulanması gerekir, infazda birtakım
tereddütlerin olması muhtemel olduğu için de böyle bir tasarının bir an önce
hazırlanıp Meclisin huzuruna getirilerek yasalaştırılması gerekeceği
düşüncesiyle bu tasarıyla karşı karşıyayız. Hepimiz biliyoruz ve çoğumuz da bu
mesleğin içerisinden gelen arkadaşlar olarak bunların tatbikattaki
sıkıntılarını yaşadık, gördük, biliyoruz, duyuyoruz, iletiliyor.
Değerli arkadaşlarım, 1
Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
belirli hükümlerinin o tarihe kadar yürürlüğe girmeyecek olmasının, şu anda
yürütülmekte olan hazırlık soruşturmaları ile davası, duruşmaları devam eden
dosyalar için herhangi bir sıkıntı yaratacağını sanmıyoruz. Esas sıkıntı, 1
Nisan 2005 tarihine kadar; yani, Ceza Kanununun yürürlük tarihine kadar, bu
tarihe kadar kesinleşmiş hükümlerin infazının devam edilmesindeki tereddütlerin
ortaya çıkması sebebiyle bu tasarının 9 uncu ve 10 uncu maddesi hüküm altına
alınmıştır, hazırlanmıştır, bu şekilde huzurunuza getirilmiştir. 9 uncu
maddesine bakıldığında, yine tasarının yürürlük maddesiyle karşılaştırıldığında
9 uncu maddenin de ve diğer maddelerinin de 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe
gireceği hususunda bir kuşku yoktur. Bunun devamında ise 10 uncu madde vardır.
10 uncu maddedeki husus da, infazın tereddütü hâsıl olduğunda bunun ne şekilde
giderilebileceği hüküm altına alınmış ve 10 uncu maddenin, bu tasarının
yürürlüğe girmesiyle birlikte yürürlüğe girmesine karar verilmiş gözükmektedir.
Şu anda cezaları
kesinleşmiş olan; ancak, aynı suçtan dolayı, 1 Nisan'da yürürlüğe girecek Türk
Ceza Kanununda birhayli düşmüş olan suçların cezasını çoğu mahkûm, tutuklu
çekmiş durumdadır. İşte, böyle bir mağduriyetin önlenmesi için de, bu tasarıya
yürürlük ve uygulama tasarısına 10 uncu maddeyi getirmek suretiyle,
hâkimlerimizin, savcılarımızın ve adliye camiasındaki avukatlarımızın,
tutukluların ve hükümlülerin tereddütlerini giderebilmek için 10 uncu madde
hüküm altına alınmış ve 10 uncu maddenin de derhal yürürlüğe girmesine olanak
sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Türk Ceza Kanununun yürürlüğe gireceği 1 Nisan 2005 tarihinden önce, bu
tasarıyla birlikte birtakım tereddütlerin ortadan kalkacağına inanıyoruz; ama,
yine de devam edebilecek tereddütler açısından şu açıklamayı Meclis kürsüsünden
söylemenin de zaruret olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki: 1 Nisana kadar, şu anda
işlenmiş olan suçların hazırlık soruşturmaları, açılmış bulunan davaların
duruşmalarının devamında ortaya çıkabilecek tereddüt, tutuklu sanıkların
tutukluluk durumlarıyla ilgili olarak mağduriyetlerinin önlenmesini
sağlayabilmektir. Böyle bir imkân, şu andaki mevcut yasalarımızda vardır.
Özellikle yürürlükte bulunan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ki, bunun da
değişiklik çalışmaları şu anda adalet altkomisyonunda devam etmektedir; ama,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 112 nci maddesi ve 1 Nisanda yürürlüğe
girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hükümlerinin de birlikte ele
alınmak suretiyle, tutuklu sanıkların veya hükümlülerin mağduriyetlerinin
önlenebilmesinin de yolu şu anda vardır. Her ne kadar, tasarının 9 uncu
maddesinde kesinleşmiş hükümler ve Yargıtayda bulunan ve Yargıtayın, az önce
belirttiğimiz ana kural çerçevesinde, lehe bir şekilde bozarak göndermiş olduğu
dosyalarla, davalarla ilgili olarak bir hüküm varsa da, bu hüküm 1 Nisan 2005
tarihinde yürürlüğe girecektir; fakat, bunun bu şekilde yürürlüğe girmiş olması
demek, Yargıtayın lehe olarak bozması ve göndermesi şeklindeki davalar ile şu
anda hazırlık soruşturması devam eden davalarda tutuklu bulunan sanıkların
mağduriyetlerinin önlenmesinin yolu kapalı değildir, yolu açıktır. Bu yol,
elbette, bağımsız yargıçlarımızın ve bu uğurda çalışma yapan, cumhuriyetimiz
adına görev yapan cumhuriyet savcılarımızın da görevini kısıtlamış değildir, bu
konudaki takdir haklarını her zaman için uygulayabilecekleri de bir gerçektir.
Tabiî, bu bağlamda olmak
üzere, bağımsızlıktan laf açıldığında, yargıçlarımızın ve mahkemelerin
bağımsızlığından söz etmemek de mümkün değildir. En kısa zamanda, bu paketler
çerçevesinde, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanunu gibi
çerçeveler ve paketler içerisinde biz istiyoruz ve diliyoruz ki, gerçekten,
bağımsız mahkemelerin kurallarının oluşabilmesi, yaşama geçirilebilmesi için,
Anayasanın 159 uncu maddesinin mutlaka ve mutlaka değiştirilerek, oradaki
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunun da tam manasıyla, bağımsız
yargıçlık adına, gerçekten, yaşama geçirilebilmesinin yolunu da bu Yüce Meclis
açsın. Bu uğurda, Sayın Adalet Bakanımızın hukukçu kişiliğine güvenerek, bu
Meclisin bunu da başaracağına inanıyorum.
Bu tasarı, şu anda
tutuklu ve hükümlü bulunan, mağduriyetleri söz konusu olabilecek tutuklu ve
hükümlülerin hayrına, mağdurların hayrına olsun, iyiliğine olsun diyorum. Bu
tasarıya, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep birlikte "evet" oyu
vereceğimizi bildiriyor; Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Feridun
Ayvazoğlu'na teşekkür ediyoruz; zamanı çok ekonomik bir şekilde kullandı, bize
zaman kazandırdı. Sağ olun, var olun.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni Ceza
Kanunumuzun yürürlük ve uygulama şekli hakkındaki, kanun tasarısı üzerinde, AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; temel bir kanun çıkarıldığında, bu kanunun yeni hüküm ve
değişikliklerinin kanunlaşıp yürürlüğe girmelerine kadar uygulamada boşluk
doğmaması ve herhangi bir aksamaya yer bırakılmaması; ayrıca, bu kanun ceza
kanunu ise, sanığın lehine olan hükümlerin makabline şamil uygulanması ve
uygulamada beraberliği sağlama adına, kanunun ardından yürürlük kanunu
çıkarılmaktadır.
Nitekim, yeni Türk Ceza
Kanununun yürürlük kanunu -yani, bu tasarı- 12.5.2003 tarihinde Başbakanlıkça
Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Adalet Komisyonunun gündemine ise, 1.11.2004
tarihinde alınmış ve altkomisyon kurularak kısa bir zamanda kabul edilmiştir.
Acele edilmesinin sebebi
ise, uygulamadaki farklılıkları ve mağduriyetleri gidermek içindir.
Sayın Ayvazoğlu'nun da belirttiği
üzere, uygulamalarda, mahkemelerce infazın ertelenmesi, durdurulması, devam
edenler için ön mesele yapılması veya yapılmaması şeklinde farklı kararlar
verilmiştir.
Kimi mahkemeler, sanığın
lehine olan hükümlerde, yeni Türk Ceza Kanununun yayımı tarihini yürürlük
tarihi yapmış, infazı ertelemiş, kanunun yürürlük tarihi olan 1 Nisan 2005
tarihini beklememiştir. Doğru olan da budur. Kimi mahkemeler, sanığın lehine
olan hükümlerde dahi, 1 Nisan 2005'i bekleyelim diyerek infazı durdurmamıştır.
Tasarının amaçlarından biri de, bu farklı uygulamalara son vermektir.
Ceza hukukunun zaman
bakımından uygulanmasında ise, kişi hak ve hürriyetleri açısından güvence
oluşturması esastır. Ceza hukukunda bu, bir kuraldır, genel prensiptir. Bu
hüküm kayda düşülmese bile, uygulanması gerekir. Hâkim, hukuk üretirken bu
prensibi gözardı edemez.
Fail, fiili işlediği
zaman yürürlükte olan kanunlara göre fiili suç teşkil ediyorsa,
cezalandırılabilecektir. Fiil, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunda suç
olarak tanımlanmışsa, bu kanun sanığın aleyhine olduğu için, uygulama alanı
bulamayacak ve sanığa bu fiilden dolayı ceza verilemeyecektir. Yeni suçlar
ihdas eden bir kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen fiiller
açısından uygulama alanı bulabilecektir.
Yeni çıkardığımız 5237
sayılı Türk Ceza Kanunuyla suç olarak tanımlanan bir fiil, 765 sayılı eski
kanunda suç olarak tanımlanmamış ise, bu kanun 1 Nisan 2005 tarihinden sonra
işlenen fiiller için uygulama alanı bulabilecektir. Sanığın aleyhine olan durumlarda,
eskiye yürütülme geçerli olmayacaktır. Keza, bir suçun unsurlarında, cezasında,
mahkûmiyetin neticelerinde, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla failin
aleyhine değişiklikler yapılması halinde uygulanamayacak; ancak, bu genel
prensibin de bir istisnası mevcuttur. Bir fiil, yürürlüğe giren yeni bir
kanunla suç olmaktan çıkarılmış ise, işlendiği zamanın kanununa göre suç olsa
bile fail cezalandırılamaz. Yeni kanundaki hüküm, failin lehine olması halinde,
makabline şamil olarak uygulanacaktır.
Yine, sonradan yürürlüğe
giren kanun, suçun unsurlarında, cezasında, mahkûmiyetin neticelerinde failin
lehine değişiklikler yapması durumunda, yürürlüğe girdiği tarihten önce
işlenmiş olan fiiller açısından uygulama bulabilecektir.
Zaman bakımından bu
uygulama sanığın lehine olması halinde, suçun unsurlarında, cezalandırılabilme
şartlarında, cezasında, hatta güvenlik tedbirlerinde değişiklik yapılmasında
dikkate alınacaktır.
Diğer yandan, akla şöyle
bir soru gelebilir: Yeni Ceza Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği
halde nasıl uygulama alanı bulabilecektir? Sanığın lehine olan bu hükümlerin
teminatı genel prensiptir, kamu düzeni gereğidir. Kişi hak ve hürriyetinin
teminatı olan bu kurala göre, kanunun yayımı tarihi sanığın lehine olan
hükümlere uygulanması için, yayımı tarihinin yürürlük olarak mahkemelerce
uygulanması bir mecburiyet olmak durumundadır.
Nitekim, tasarının 9 uncu
maddesinde "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlığıyla,
"1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, yeni
Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde,
duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
Birinci fıkra hükmü, 1
Nisan 2005 tarihinden önce verilip de, Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin
uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak
mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır. Lehe olan hüküm, önceki
ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan
sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir" ve 10
uncu maddesinde de "1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan
mahkûmiyet kararları hakkında bu kanunun lehe olan hükümleri öncelikle dikkate
alınarak, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402
nci maddesi uyarınca infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar
verilir" denilerek, uygulamadaki farklılıklara ve mağduriyetlere emredici
bir hükümle son verilmiştir.
Bu tasarıyla, ayrıca,
Yeni Türk Lirası da dikkate alınmıştır. Bu tasarı, gerek altkomisyonda gerek
üstkomisyonda CHP'li arkadaşlarla beraber, uyum içerisinde çıkarılmıştır. Bu
tasarıya destek veren, emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ramazan
Can'a da teşekkür ediyoruz; zamanı iktisatlı kullandı.
Şahısları adına söz
isteyen milletvekillerine söz vereceğim.
İlk sırada, Artvin
Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türk Ceza Yasasının
yürürlüğüyle ilgili görüşülmekte olan bu yasa tasarısıyla, yargıya güveni,
yargıda birliği sağlamak için uygulamada meydana gelen boşluğun giderilmesi
amaçlanmıştır. Zaten, tasarının genel gerekçesinin son fıkrasında, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununda yer alan yeni hüküm ve değişikliklerin kanunlaşıp yürürlüğe
girmelerine kadar uygulamada boşluk doğmaması ve herhangi bir aksamaya yer
bırakılmaması amacıyla bu tasarının düzenlendiği söylenilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
tasarının yürürlüğe girdiği anda sonuç doğuracak olan 10 uncu maddesi,
bilindiği üzere, infazın ertelenmesi veya durdurulması konusudur. Bu konuda
uygulamada farklı kararlar çıktığı için, farklı mahkemelerden, savcılıklardan,
farklı gerekçelerle, aynı konuda farklı sonuçlar çıktığı için, bu sorunun
giderilmesi amacıyla, bu gerekçeyle, 10 uncu maddenin derhal yürürlüğe girmesi
düşünülmüş; ancak, 9 uncu maddenin yürürlüğe giriş tarihi 1 Nisan 2005.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, yargıda birliği sağlamak derken, yargının temel kuralını da bozmamak
gerektiği kanaatindeyiz. Şöyle ki: Geçen hafta seçim bölgem Artvin'deyken,
Artvin Cumhuriyet Başsavcımız bana şunu söyledi: "Sayın Milletvekilim, bu
çelişkilerin giderilmesi için böyle bir yasa tasarı düzenleneceğini biliyoruz;
ancak, elimde hazırlık aşamasında olan dosyayla ilgili olarak, ben, hangi
yasaya göre karar vereceğim; hazırlık aşamasında suç işlenmiş, 765 sayılı Ceza
Yasasına göre mi, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Yasaya
göre mi?!"
Açıkçası, ben, buna bir
cevap veremedim; yani "lehe olan hüküm uygulanır" kuralını burada da
uygulayacak mıydık... Ancak, şu anda elimizde olan tasarı, sadece infazın
ertelenmesiyle ilgili lehe olan hükmün uygulanmasını öngörüyor; fakat, diğer,
yargılaması veya hazırlığı devam eden ve yargılama aşamasında olan dosyalarla
ilgili böyle bir öngörüsü yok.
Benim bu konuşmayı
yapmamdaki amaç şu: Yargı uygulayıcıları, hâkim ve savcılarımız, yine
-sanıyorum bu sonuç doğuyor- uygulamalarında 765 sayılı Yasayı esas alacaklar.
Ancak, sanıyorum bir ay içerisinde bu Meclis çıkaracaktır, 17 Aralığa kadar
çıkması gereken bir yasamız daha var; Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası. Bu yasada
bu sorunun da giderilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yani, sadece infazın
ertelenmesi konusunda birliği sağlamak değil, yargılama aşamasında, hatta kesin
hüküm aşamasında olan dosyalarla ilgili birliği sağlamak için de bir düzenleme
gerekiyor. Ancak, benim, hem Sayın Bakanlık yetkilileri hem de komisyon
başkanımız, komisyon üyelerimizle yaptığım görüşmede, bunun, Ceza Muhakemeleri
Usulü Yasasında düzenlenmesinin daha doğru olacağı kanaatine varılmıştır. Ben
de, şimdilik, bu kanaate uyuyorum; ancak, yine de şu soruyu Meclisin dikkatine
sunmak istiyorum: Ceza hukukunda insanların mağduriyetinin giderilmeyeceği bir
konu vardır; o da, tutukluluk halidir. Hiçbir şekilde, tutuklu bir insanın
tutuklu kaldığı bir günün bedelini maddî olarak ödeyemezsiniz. O nedenle,
aslında, belki hata yaptık. 5237 sayılı Ceza Yasasında -belki geçici bir
hükümle olabilirdi- sadece tutukluluk konusunda, yine insanların mağdur
olmaması için, yani, uygulanacak olan yasada lehe olan bir hüküm varsa, 1 Nisan
2005'e kadar yine tutuklu kalmak zorunda kalan insanların mağdur olmaması için,
belki bir düzenleme yapmamız gerekecekti; ancak, bu düzenlemeyi yapamadık. Bu
eksiklikle, mevcut yasayı çıkarmak durumundayız. Belki, kanun tekniği
açısından, bu yasa tasarısında, bu dediğim tutukluluk konusunda bir kararı
burada düzenlemek doğru değil; ama, fiiliyatta, insanların mağduriyetini de bu
şekilde gidermemiş oluyoruz.
Ben, hem bu konunun
uygulamada bir kavram kargaşasına yol açmaması, yargı ve savcılık aşamasındaki
dosyalarla ilgili artık mevcut yasaya göre uygulama yapılması konusunda
düşüncelerimi söylemek hem de genel olarak bu konuyla ilgili düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak için söz aldım.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına
başka söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kâtip Üyenin oturduğu
yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA
KANUN TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç
MADDE 1. - (1) Bu Kanunun
amacı, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe
konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - (1) Bu Kanun,
diğer kanunlarda, yürürlükten kaldırılan 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk
Ceza Kanununa yapılan yollamaları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe
girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümleri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikleri, yürürlüğe girmesinden
önce işlenmiş suçlar hakkında ne suretle hüküm kurulacağına ve kesinleşmiş
cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümleri kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Uyum Hükümleri
Yollamalar
MADDE 3. - (1) Mevzuatta,
yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır.
(2) Mevzuatta,
yürürlükten kaldırılmış Türk Ceza Kanununun kitap, bab ve fasıllarına yapılmış
olan yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin karşılığını
oluşturan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun maddelerine yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Diğer kanunlardaki para
cezalarının artırılması ve usulü
MADDE 4. - (1) 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun dışındaki kanunlarda yer alan para cezalarından
nispî nitelikteki vergi ve resim cezaları, nispî para cezaları ve tazminat
kabilinden değişen orana bağlı bulunan para cezaları hariç olmak üzere, kanun
ve tüzüklerde alt ve üst sınırları veya bunlardan birinin gösterildiği veya hiç
gösterilmediği veya sabit bir rakam olarak gösterilmiş bulunan para
cezalarından (idarî ve disiplin para cezaları dahil);
a) Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş bulunan bütün kanun ve
tüzüklerde yazılı olup da, daha sonraki tarihlerde Türkiye Büyük Millet
Meclisince miktarına dokunulmamış para cezaları yüzkırkikibinsekizyüzaltmış
katına,
b) Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından kabul olunup da;
1. 31.12.1939 tarihine
kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
seksenbeşbinyediyüzonbeş katına,
2. 1.1.1940 tarihinden
31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
elliyedibinyüzkırkbeş katına,
3. 1.1.1946 tarihinden
31.12.1959 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
yirmisekizbinbeşyüzyetmiş katına,
4. 1.1.1960 tarihinden
31.12.1970 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
ondörtbinikiyüzseksenbeş katına,
5. 1.1.1971 tarihinden
31.12.1977 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
sekizbinbeşyüzyetmiş katına,
6. 1.1.1978 tarihinden
31.12.1980 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
ikibinsekizyüzaltmış katına,
7. 1.1.1981 tarihinden
31.12.1987 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
bindörtyüzotuz katına,
8. 1.1.1988 tarihinden
31.12.1993 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
kırkdört katına,
9. 17.10.1996 tarihli ve
4199 sayılı, 21.5.1997 tarihli ve 4262 sayılı kanunlarla değişik 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu istisna olmak üzere, 1.1.1994 tarihinden 31.12.1998
tarihine kadar yürürlüğe girmiş kanunlardaki para cezaları yirmidokuz katına,
10. 1.1.1999 tarihinden
31.12.1999 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
beş katına,
11. 1.1.2000 tarihinden
31.12.2000 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
dört katına,
12. 1.1.2001 tarihinden
31.12.2001 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
üç katına,
13. 1.1.2002 tarihinden
31.12.2002 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları
iki katına,
Çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Ağır para cezasının
dönüştürülmesi
MADDE 5. - (1) Özel ceza
kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "ağır para" cezaları,
"adli para" cezasına dönüştürülmüştür.
(2) Bu kanunlarda Türk
Ceza Kanununda belirlenen cezalar sistemine uygun değişiklik yapılıncaya kadar,
birinci fıkrada belirtilen kanunlarda alt ve üst sınırlarından birisi veya
bunlardan her ikisi gösterilmemiş olmakla birlikte, alt veya üst sınırlar
arasında uygulama yapılmasını gerektirir nitelikteki adli para cezalarında
cezanın alt sınırı dörtyüzelli milyon, üst sınırı yüz milyar Türk Lirası olarak
uygulanır. Bu fıkra hükümleri, nispi nitelikteki adli para cezaları hakkında
uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Ağır hapis cezasının
dönüştürülmesi
MADDE 6. - (1) Özel ceza
kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları,
"hapis" cezasına dönüştürülmüştür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Hafif hapis ve hafif para
cezalarının dönüştürülmesi
MADDE 7. - (1) Özel ceza
kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "hafif hapis"
cezaları, "hapis" cezasına; "hafif para" cezaları,
"adli para" cezasına dönüştürülmüştür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Yeni Türk Lirasının
kullanılması
MADDE 8. - (1) Türk Ceza
Kanununda geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında, uygulamada,
28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi
Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk
Lirası" olarak adlandırıldığı sürece, bu ibare kullanılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Lehe olan hükümlerin
uygulanmasında usul
MADDE 9. - (1) 1 Nisan
2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun
lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın
da karar verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü,
1 Nisan 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan
hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle
bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.
(3) Lehe olan hüküm,
önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya
çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
İnfazın ertelenmesi veya
durdurulması
MADDE 10. - (1) 1 Nisan
2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararları hakkında bu Kanunun
lehe olan hükümleri öncelikle dikkate alınarak, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402 nci maddesi uyarınca infazın
ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Değiştirilen ve
Yürürlükten Kaldırılan Hükümler
MADDE 11. - (1) 7.11.1979
tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun çeşitli maddelerinde geçen "11 yaş" deyimi
"12 yaş" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - (1) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla,
a) 26.4.1926 tarihli ve
825 sayılı Ceza Kanununun Mevkii Mer'iyete Vaz'ına Müteallik Kanun,
b) 1.3.1926 tarihli ve
765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte,
Yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 13. - (1) Bu
Kanunun,
a) "İnfazın
ertelenmesi veya durdurulması" başlıklı 10 uncu maddesi hükmü yayımı
tarihinde,
b) Diğer hükümleri 1
Nisan 2005 tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 14. - (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; memleketimize yararlı olsun.
17.7.2004 tarihli ve 5231
sayılı Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve İçişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
13. -
17.7.2004 Tarihli ve 5231 Sayılı Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/873) (S. Sayısı: 668) (x)
(xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 668 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
17.7.2004 tarihli ve 5231 sayılı Dernekler Kanununun 10 ve 21 inci maddeleri,
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta
gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise
"Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine
başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece
uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her
halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri
gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz
konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 10 ve 21 inci
maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yardım ve işbirliği
MADDE 10. - Dernekler,
tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, benzer amaçlı
derneklerden, siyasi partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî
kuruluşlardan maddî yardım alabilir ve adı geçen kurumlara maddî yardımda
bulunabilirler.
5072 sayılı Dernek ve
Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri
saklı kalmak üzere, dernekler kamu kurum ve kuruluşları ile görev alanlarına
giren konularda ortak projeler yürütebilirler. Bu projelerde kamu kurum ve
kuruluşları, proje maliyetlerinin en fazla yüzde ellisi oranında aynî veya
nakdî katkı sağlayabilirler.
BAŞKAN - 10 uncu madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı.(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, kişisel söz hakkım da var, ikisini birleştirirseniz.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak, Dernekler Yasasının 10 uncu
maddesiyle ilgili söz aldım, tümünüze saygılar sunarım.
Geçen yasama yılının son
günlerinde, geceyarısı,tam incelemeden, araştırmadan kabul ettiğimiz, genelinde
olumlu birtakım iyileştirmeler, demokratikleştirmeler getirmesine karşın
yürürlüğe girdiğinde çok büyük sakıncalar doğuracak Dernekler Yasasının salt
iki maddesini Cumhurbaşkanı geri gönderdiği için tekrar konuşuyoruz.
Ben, zaman zaman burada
yaptığım konuşmalarda -eskiden de milletvekilliği yapmış bir arkadaşınız olarak-
şunu önerdim: Senato kalktıktan sonra, tek mecliste, yasaların olanak
içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve kamuoyunda tartışılması,
konuşulması gerekir; ama, uygulamalar hep tersini gösteriyor. Bırakın
kamuoyunda, Mecliste uzun süre tartışmayı, kendi içimizde koyduğumuz İçtüzük
kurallarını bile kimi zaman beklemeden, oldubittiye getirerek yasaları
çıkarıyoruz, sonradan da yanlış yaptığımızı anlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi
Cumhurbaşkanımız, bu Dernekler Yasasının 10 uncu ve 21 inci maddelerini bir kez
daha görüşün diye bize gönderdi.
Üzülerek görüyoruz ki,
İçişleri Komisyonunda -bundan önceki bütün yasalarda, düzenlemelerde olduğu
gibi- AKP'li arkadaşlar maddeyi olduğu gibi kabul ederek, nasıl olsa
Cumhurbaşkanının bir kez geri gönderme yetkisi var, ondan sonra bu olduğu gibi
çıkar... Bu bakış açısı -salt bu yasada değil, bütün yasalarda- çok sakat bir
anlayıştır. Yalnız Cumhurbaşkanımız değil, buradan bir tek milletvekili bile
uyarıda bulunsa, arkadaşlar bu düzenleme yanlıştır dese, bu Parlamento, onun
üzerinde ayrıntılarıyla durmak zorundadır.
Şimdi, Cumhurbaşkanımız,
devletin başı, bu maddelerin Anayasaya aykırı olduğunu çok açık bir biçimde
yazmış.
Bu yasanın 10 uncu
maddesine göre, dernekler, siyasî partilerden, sendikalardan, işveren
kuruluşlarından nakdî ve aynî yardım alabilir ve bu kuruluşlara, siyasî
partilere yardım yapabilir. 21 inci maddede de şöyle deniliyor: Dernekler, yurt
dışındaki bütün kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alabilir, aynî ve nakdî olarak.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanımız diyor ki; bu, Anayasaya aykırıdır; çünkü, Anayasanın 69 uncu
maddesinde, çok açık olarak "Yabancı devletlerden, uluslararası
kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî
yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır" deniliyor.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanımız geri gönderme yazısında açıkça diyor ki: "İncelenen
yasanın yukarıdaki düzenlemelerine göre, bir derneğin yurt dışındaki kişi,
kurum ve kuruluşlardan yardım alıp, bu yardımı siyasî partilere yardım adı
altında aktarmaları olanaklıdır..." Yani, bir zincirden söz ediyor. Şimdi,
siz siyasî partilere demişsiniz ki, yurt dışından yardım alamazsınız.
Derneklere de diyorsunuz ki, yardım alabilirsiniz. Derneklere başka bir hak
daha veriyorsunuz: Siyasî partilere yardım yapabilir ve yardım alabilirsiniz.
Değerli arkadaşlar,
özellikle AKP'li arkadaşlar, bakın, Anayasada çok açıkça, siyasî partiler, yurt
dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alamaz, deniliyor. Dernekler için
ise "alabilir" diyorsunuz; bir zincirleme oluyor, bir aktarma oluyor.
Cumhurbaşkanı da bunu çok açık biçimde yazıyor.
Şimdi, bakın,
Cumhurbaşkanımızın bu geri gönderme yazısında değinmediği bir şey de,
görüştüğümüz bu maddeler Siyasî Partiler Yasasının 66 ncı maddesine çok açık
biçimde aykırı; oradan yalnız bir cümle okuyorum: "Siyasî partiler,
yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, yabancı uyruklu kişiler ile
yabancı ülkelerdeki dernek, grup ve kurumlardan, herhangi bir suretle aynî veya
nakdî yardım ve bağış alamazlar." Cumhurbaşkanımızın işaret etmediği, ama,
bizi bağlayan Siyasî Partiler Yasasının 66 ncı maddesinde böyle deniliyor.
Anayasamızın 69 uncu maddesinde de aynı hüküm vardır.
Değerli arkadaşlar,
bilerek bir yasa yapıyoruz: Dernekler, siyasî partilere yardım yapabilir, yurt
dışından parti, kurum, kuruluş, kişi, kimden olursa yardım alabilir diyoruz.
Burada da emme basma tulumbası gibi, alır verir... Şimdi, insan düşünüyor; bu kadar, Anayasaya aykırılığı, Siyasî
Partiler Yasasına aykırılığı belli olan... Haydi gözümüzden kaçtı da birincide
görmedik; peki, devletin başı geri gönderiyor; ey milletvekilleri, bir kere
daha görüşün, yanlış yapıyorsunuz diye bizi uyarıyor. Komisyon aynısını
geçiriyor; şimdi, Genel Kurulda onu görüşüyoruz.
Söylemeye dilim varmıyor
da, bu kadar bile bile bir by-pass varsa; yani, Anayasa, Siyasî Partiler Yasası
by-pass ediliyorsa, acaba, böyle bir durum var da, siyasî bir parti geçmişte,
bugün, dün, böyle bir yardım aldı da, bunu yasal hale mi getirmek istiyoruz;
yani, bir soruşturma var da bunu mu ortadan kaldırıyoruz?!
Değerli arkadaşlar,
İLKSAN'daki gibi atlamayalım. Avukatlar Kanunundaki görüşmeler gibi kendimize
göre kanun çıkarmayalım.
Bakın, dernekler gönüllü
kuruluşlardır, demokrasinin de temelidir. Bir geceyarısı burada önergeler
verdik. Bu kabul ettiğimiz konularda o kadar büyük sakıncalar var ki -Sayın
Bakanım, özellikle size sesleniyorum- kimi iyileştirmeler yapılıyor, arkasından
da göz çıkarılıyor.
Öyle ağır cezalar var ki;
şunu şunu yaparsanız üç aydan üç yıla kadar hapis; efendim, 500 000 000'dan 3
000 000 000'a, 5 000 000 000'a kadar cezalar... Bu kadar ağır para cezalarıyla
bu dernekçiliği kim yapacak?!
Burada kabul ettiğimiz
bir 11 inci madde var. O 11 inci maddede diyoruz ki, dernekler, defterlerini ister
noterde ister dernekler biriminde onaylatabilir.
Değerli arkadaşlar,
karışıklık olmaması için, burada, sadece noterden olsun diye önerge vermiştik;
noterler güvenli kuruluşlardır. Çok acılar oldu...
Hele bir 13 üncü madde
var. Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; 13 üncü maddeyle, dernekler bir şirket
durumuna getiriliyor, şirket! Bakın, nasıl: Derneklerin yönetim kurulu başkanı,
denetleme kurulu para alacak, ücret alacak. Bunun adı dernekçilik olmaz, bunun
adı şirket olur; o zaman da söyledim, bir kere daha söylüyorum.
Değerli arkadaşlar,
dernekçilik gönüllülük işidir. O zaman, AKP'nin grup başkanvekillerine
anlattık; hiçbir surette dernek yöneticileri para alamaz diye önerge verdik.
Hayır, onu kabul etmediler, bir önerge verdiler; 100 kişiden fazla üyesi olan
derneğin yöneticileri, deneticileri para alabilir.
Arkadaşlar, bu ülkede
binlerce üyesi olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin, Atatürkçü Düşünce
Derneğinin yöneticileri ya da eğitim derneklerinin yöneticileri para mı
alıyorlar?! Para mı alıyorlar?!.. Zaten birtakım derneklerin, sendikaların,
odaların ekonomik durumları varsa, gereksinimleri varsa, onlar, zaten yeterince
eleman bulundurabiliyor, burada bir yasal engel yok. Yani, 13 üncü maddeye
bakın, benim sözünü ettiğim yöneticiler, derneğin başkanı, derneğin yönetim
kurulu ve denetim kurulu, genel kurul kabul etmek kaydıyla istediği oranda para
alacak.
Arkadaşlar, bu, gerçekten
sivil toplum kuruluşlarını vurmaktır, öldürmektir. Sözde, biz, bu yasaları,
Avrupa Birliğine uyum, sivil toplum örgütlerini güçlendirmek için yapıyoruz;
ama, öyle düzenlemeler var ki, sivil toplum kuruluşlarını öldürüyoruz; para
alan para veren, yöneticileri para alan, siyasî partilerle, işveren
kuruluşlarıyla para alıp para veren kuruluşlar haline getiriyoruz. Olmaz Sayın
Bakanım! Olmaz değerli arkadaşlar, olmaz!
Burada "kabul
edenler... Etmeyenler" diye olursa, bunu, mutlaka, benim partim Anayasa
Mahkemesine götürecektir. Bakın, çok açık, şu an söylüyorum; bu, hem Siyasî
Partiler Kanununun 66 ncı maddesiyle çelişiyor hem de Cumhurbaşkanımızın
söylediği gibi Anayasadaki 69 uncu
maddeye çok açık biçimde aykırıdır. Sonra, siz, hani danışıyordunuz,
konuşuyordunuz bu Dernekler Yasası ve benzeri yasaları hazırlarken!
Türkân Saylan, faks
üstüne faks çekiyor, sizlere de göndermiştir, Bakanımızla da konuşmuş, noterler
konuşmuş, başkaları konuşmuş. Peki, hangisi para istiyor bu derneklerden, hangi
derneğin yöneticileri istiyor?!
Araştırmışlar; bize
dediler ki burada, işte, kimi kuruluşlar yöneticilerine para vermek istiyorlarmış;
ama, dernek statüsünde olduklarından, yasa izin vermediği için, o kuruluşlar...
Değerli arkadaşlar, burası Türkiye; adam, geçimini sağlamak için bile dernek
kurar.
Bakın, Türkiye'de, 79 269
dernek var. İçişleri Bakanlığından aldım ben bu sayıyı. Başınızı ağrıtmayayım,
1 000'in üzerindeki dernekleri size sıralayayım: Çevre dernekleri, 1 421; cami
dernekleri, 14 421; imar dernekleri, 1 863; insan hakları dernekleri 116 -1
000'in üzerindekileri okuyacaktım; ama, insan hakları derneği olduğu için onu söyleyeyim
dedim- kültür dernekleri, 2 182; okul dernekleri -ki, biz, biliyorsunuz, okul
koruma derneklerini işlevsiz kıldık- 15 158 - çarşamba günü gelecek tasarıyla,
bu derneklerin yerine, okul aile birliklerini sokuyoruz o işleve- sağlık
dernekleri, 3 311; spor dernekleri, 9 934; yardımlaşma derneği, 20 257 ve
diğerleri, 4 197. Yani, 80 000'e yaklaşan derneğe bu para işini sokarsanız,
siyasî partilerle alma verme, işveren kuruluşlarıyla alma verme işini
sokarsanız, o zaman, siz demek istiyorsunuz ki "biz, bu sivil toplum
kuruluşlarını da kendimize göre biçimleyeceğiz." Yani, yurt dışından,
sana, filanca kuruluştan, filanca yerden para gelsin, sen bunun bir kısmını
bize aktar; sen de varlığını sürdür, ben de varlığımı sürdüreyim -bunu demek
istemiyorum; ama- sonuçta bu olacak.
Değerli arkadaşlar,
dernekler, gerçekten, demokrasinin temelidir, gönüllü kuruluşlardır, en kolay
kurulabilen birer örgüttürler. Eğer bu kuruluşlara siz, para işlerini
sokarsanız, eğer bu örgütlerin çalışmalarını ağır yaptırımlarla zorlarsanız,
bunun altından kalkamazsınız.
O geceyi anımsıyorum;
ben, malları alınmış dernekten bahsettim burada, TÖBDER'i size uzun uzun anlattım. 12 Eylülde, hazinenin mallarını
aldığı, o, 200 000 üyeli Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneğinin -bir
iki kere anlattım, bir cümleyle bir daha söylüyorum- malları şu anda, hazinede;
siyasî partilerin ve sendikaların malları verildi. Derneklerle ilgili yasa hem
Bakanımda var hem grup başkanvekillerinize verdim. Gelin, bu haksızlığı da
düzeltelim diyoruz; hakkı olan malı vermiyorsunuz; ama, burada diyorsunuz ki
"aynî ve nakdî yardım alabilir." Küçücük bir dernek kuracak adam;
oradan alacak, 101 üyesi olacak, yöneticilerine istediği kadar para
bağlayacak...
Değerli arkadaşlar, bir
kez daha düşünelim bunu. Ara versin bence Başkanım, grup başkanvekilleriyle
konuşulsun; bir kez daha düşünelim, oldubittiye getirmeyelim. Bakın, Anayasaya,
Siyasî Partiler Yasasına bu kadar aykırılığı açık olan, bu kadar kuşku
doğuracak olan, uygulamada sakıncalar doğuracak olan bir yasayı, böyle,
oldubittiyle kabul etmeyelim; mutlaka, sonradan, mesaimizi daha fazla alır,
şimdi yetiştirelim diye uğraşıyoruz, aman bitsin diye uğraşıyoruz; yarın bir
kez daha gelecek, Anayasa Mahkemesinden dönecek ve uygulamalarda ters şeyler
olacak.
Gelin, demokrasimizi
geliştirmek için uğraşırken, genişletmek için uğraşırken, Avrupa ölçütlerine
uydurmaya çalışırken, kendimize özgü bir Dernekler Yasası yapmayalım. Sivil
toplum kuruluşlarını öldürmeyelim. Dernekleri partilerden ayıralım; yani, para
işinden ayıralım, üyelerinden toplasın ödenti olarak. Etkinlikler yapsın; ama,
yurt dışından para almayı, yurt içinde siyasî partilere para verip para almayı,
yöneticilerine ücret ödemeyi, bunları kaldıralım değerli arkadaşlar. Cezaları
da daha uygar, daha çağdaş bir duruma getirelim; yani, kimse korkmasın
dernekçilik yapmaktan. "Ben, işte, eğitim için şu derneğe giriyorum ve
burada da çalışacağım..." Bilmeden, defterinde küçük bir hata oldu;
dernekler birimine vermeyi unuttu, ona şu kadar hapis cezası, şu kadar para
cezası... Bunlar, uygulamada, göreceksiniz, acılara yol açacak. Dernekçilikten
gelmiş bir arkadaşınız olarak bunları söylüyorum. Bunlar son derece sakınca
doğurur. Hazır, Cumhurbaşkanımız göndermiş, bir fırsat var Meclisin önünde.
Ben, bunun bir kere daha düşünülmesi gerektiğini ve gerekirse geri çekilip,
hazırlanıp yeniden getirilmesini diliyorum.
Tümünüze saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17.7.2004
tarihli ve 5231 sayılı Dernekler Kanununun Sayın Cumhurbaşkanınca Anayasanın 89
ve 104 üncü maddeleri gereğince bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen
10 uncu maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Çağdaş toplumlarda, sivil
toplum örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır; toplumların sosyal,
ekonomik ve kültürel kalkınmalarında önemli roller üstlenmektedir. Geçtiğimiz
süreçte demokratikleşme alanında birlikte önemli adımlar attık, önemli yasal
düzenlemeler yaptık. Geçtiğimiz temmuz ayında Genel Kurulumuzda kabul edilen
Dernekler Kanunuyla, sivil toplum örgütlenmesinin temel taşlarından olan
derneklerin kuruluşunu kolaylaştırdık. Dernek kurma özgürlüğünü genişlettik,
sivil toplum örgütlenmesinin toplumun bütün kesimlerine yayılmasına imkân sağladık.
Sağlıklı bir demokrasi,
bütün toplum kesimlerinin yeteri ölçüde temsili ve bu yolla toplumda
çoksesliliğin sağlanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda, siyasî partiler,
sendikalar, dernekler, vakıflar ve diğer gönüllü kuruluşların yeteri ölçüde
güçlenerek kurumsallaşmaları, sivil toplum- devlet otoritesi dengesinin
kurulmasını ve bu yolla demokrasinin güvence altına alınmasını sağlayacaktır.
İşte bu düşünceden hareketle, temel hakların alanının genişletilmesi, ülkemizde
demokrasinin güçlendirilmesi, insanımıza hakkı olan ve bugün çağdaş Batı
toplumlarına tanınan temel hakların verilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Biz
bunu yalnızca Avrupa Birliği uyum sürecinin getirdiği bir zaruret olarak
düşünmüyoruz, çağdaş dünyayla entegre olma yolunda hızla ilerleyen ülke
insanımızın ve toplumumuzun en tabiî hakkı olarak görüyoruz. Bu fikir etrafında mutabakat sağlanarak,
5231 sayılı Dernekler Kanunu, muhalefet partimizin değerli üyelerinin de katkı
ve destekleriyle geride bıraktığımız İkinci Yasama Yılında Meclis Genel
Kurulumuzca kabul edilmişti. İşte bu kanunun iki maddesiyle ilgili olarak Sayın
Cumhurbaşkanımız, Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddelerinin verdiği yetkiye
istinaden, yasanın bir kez daha görüşülmesini istemiş ve Meclisimize yasayı
iade etmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanımızın yeniden görüşülmek üzere iade ettiği iki madde derneklerin
yardım alma ve yardım verme işlemlerini düzenlemektedir. Yasanın 10 uncu
maddesi, derneklerin siyasî partiler, benzer amaçlı dernekler, işçi ve işveren
sendikaları ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım alması ve maddî yardımda
bulunması hususunu düzenlemektedir. 21 inci maddesi ise, önceden bildirimde
bulunmak ve banka kanalını kullanmak kaydıyla, derneklerin yurtdışındaki kişi
ve kuruluşlardan yardım alabileceği hükmünü içermektedir.
Geri gönderme
tezkeresinin gerekçesinde de, derneklerin 21 inci maddeye uygun olarak
yurtdışından sağlayacağı yardımları 10 uncu madde hükmüne uygun olarak siyasî
partilere aktarabileceği şeklinde bir endişe dile getirilmiştir.
2908 sayılı Dernekler
Kanununun 4279 sayılı Kanunla değişik 61 inci maddesi, zaten dernekler ve
siyasî partiler arasındaki maddî yardımlaşmayı düzenlemişti. Bizim 5231 sayılı
yeni yasal düzenlemeyle getirdiğimiz de, bu maddenin hemen aynının değiştirilmeden
muhafaza edilmesidir. Derneklerin yurtdışındaki gerçek ve tüzelkişilerden
yardım alma konusu da ilk kez bu yasayla getirilen bir düzenleme değildir.
Nitekim, 2908 sayılı Dernekler Kanununun 60 ıncı maddesinin son fıkrası
"Derneklerin dış ülkelerdeki gerçek veya tüzelkişilerden veya diğer
kuruluşlardan yardım alması İçişleri Bakanlığının izniyle olur" şeklindeki
hükmüyle, derneklerin yurtdışından yardım almasını mümkün kılmaktaydı. 2908
sayılı Dernekler Kanununda 4279 sayılı Yasayla yapılan ve derneklerin belli
şartlar dahilinde yardım alabilmesini ve yardımda bulunabilmesini mümkün kılan
değişiklik 1997 yılında yapılmış ve üzerinden sekiz seneye yakın bir süre
geçmiştir. Bu uzun süre içerisinde, hiçbir siyasî partinin, derneklerden,
Anayasaya aykırı olarak yardım aldığına ve bu hakkı kötüye kullandığına ilişkin
bir bilgi ve bulgu da elimizde yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği komisyonunca 6 Ekim 2004 tarihinde kabul edilen
İlerleme Raporunda Meclisimizin çıkardığı 5231 sayılı Dernekler Kanununa atıf
yapılarak, bu kanunun dernekler konusunda getirdiği düzenlemelerden de övgüyle
söz edilmektedir.
Gerçekten de bu
düzenlemeler, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin benimsediği demokratik toplum
düzenine uygun düşmektedir. Daha da önemlisi, bu düzenlemeler, geldiğimiz
noktada, Türk demokrasisini ve insanımızın önünü açmak için, çağdaş ve hür,
kendini hür hisseden bir toplum olmamız için elzemdir, zarurîdir.
Demokratik kuralları daha
iyi yerleştirebilmek için, Türk demokrasisini bu topraklarda sarsılmadan kök
saldırabilmek için, insanımıza, sivil toplum örgütlerimize, derneklerimize,
vakıflarımıza, siyasî partilerimize, kısaca kendimize daha çok güvenmek
zorundayız diye düşünüyorum. Güven eksikliğiyle, birtakım vehimlerle,
varsayımlarla demokrasimizi güçlendirmemiz pek mümkün olmayacaktır. Elbette ki,
demokratik hukuk devleti, yasalara uymayanları ya da yasaya karşı hile yoluna
sapmak isteyenleri de cezalandıracak mekanizmalara sahiptir.
Bu düşüncelerle, biz,
5231 sayılı Dernekler Kanununun değiştirilmeden aynen kabulünün faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Sizlerin oylarıyla
yeniden kabul edilecek olan Dernekler Kanununun ülkemize ve ülke demokrasimize
katkılar ve hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizlerin ve bizleri izleyen
aziz milletimizin yaklaşan Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemiştir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Dernekler Kanununun
10 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, Meclis Başkanvekili olarak görev yapan çok değerli Başkanvekilimize de bu
yeni görevinde başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Dernekler Kanunu, bundan yaklaşık üçbuçuk ay önce Meclisin gündemine geldi ve
Meclisin büyük çoğunluğunun tasvibiyle buradan geçti; ancak, üçbuçuk ay sonra
dönüp bakıyoruz ki, iki maddesi, Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderildi. Bir tesadüf müdür veya tevafuk
mudur bilmiyorum. Ben bu kanunun kırk maddesinden sadece 10 uncu maddesi
üzerinde söz almış ve 10 uncu maddesiyle ilgili, bu maddenin uygulamada ciddî
sıkıntılar yaratabileceği endişemi bu kürsüden dile getirmiştim.
Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini okuduktan ve gördükten sonra, bu
endişelerimizin ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu
endişeleri, kamu yönetimiyle ilgili kanunda, İl Özel İdaresi Kanununda da dile
getirmiş ve vuslat bir başka bahara mı kalıyor demiştim ve görüyoruz ki, Kamu
Yönetimi Temel Kanunu, herhalde, büyük bir ihtimalle, Meclis gündemine
getirilmekten vazgeçilmiş, onun içerisindeki bazı bölümler parça parça Meclis
gündemine getirilecek; il özel idaresinin ne zaman gündeme getirileceği
şüpheli.
Şunu söylemek istiyorum:
Üçbuçuk ay önce toplumumuzun büyük bir kesimini ilgilendiren ve Avrupa Birliği
normlarına da uygun olduğunu kabul ettiğimiz bir Dernekler Yasasını burada
görüşüyoruz, üçbuçuk ay sonra, tekrar, aynı kanun, iki maddesi dolayısıyla
Meclisin gündeminde...
Şimdi, Sayın Bakanın
İçişleri Komisyonundaki bu konuyla ilgili görüşlerini tutanaklardan çıkardım.
Sayın Bakan diyor ki: "Bu düzenlemeler yeni değil." Şimdi, bu
düzenlemeler yeni değil, geçmişte de varsa ve bugün, tekrar, bu, Meclisin
gündemine bir vesileyle geliyorsa, bunların Anayasaya aykırı olmayacağını nasıl
ileri sürebiliriz?! Geçmişte şu veya bu şekilde böyle bir şey gündeme
getirilmemiş olabilir; ama, bugün, Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunun iki
maddesini, haklı gerekçelerle -biraz önce Sayın Gazalcı da ifade etti- geri
gönderiyor, endişeleri son derece haklı, yerinde.
Sayın İçişleri Bakanı
diyor ki: "Uygulamada belirtilen sakıncalar oluşmamış bugüne kadar."
Peki, bugüne kadar oluşmamışsa, bundan sonra oluşmayacağının garantisi var mı?!
Sakıncalar oluşmamış; yani, Anayasaya bir şekilde aykırı olduğunu Sayın
İçişleri Bakanı da zımnen kabul ediyor evet böyle bir endişe var, böyle bir
sakınca var; ama, bu sakınca bugüne kadar ortaya çıkmamış, görülmemiş"
diyor. Peki, görülmemişse bundan sonra da görülmeyecek demek değildir ki. Yine,
Sayın Dışişleri Bakanı ifade ediyor, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bu düzenlemenin
geri getirilmesinden dolayı kaygıyla söz ediliyormuş.
Sayın milletvekilleri,
ben, Avrupa Birliği İlerleme Raporunu aldım, okudum; inanın, o kadar çok
maddede endişe taşıyorlar ki, o kadar ciddî eleştiriler ortaya koymuşlar ki; o
ortaya konulan eleştirileri hiç gündeme almayacaksınız, onları yok farz
edeceksiniz, sadece bu konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği İlerleme Raporunda
endişe varmış...
Bakın, nelerde endişe
var, neler yazmışlar: 10'larca endişe verici ifade var bu raporun içerisinde;
mesela, adlî polis. Sayın Bakanım, sizi çok yakından ilgilendiriyor, şiddetle
eleştiriyorlar. "Yolsuzluk, ekonominin ve kamu işlerinin tüm alanlarında
çok önemli bir sorun olmaya devam etmektedir" diyorlar. Peki, bir tarafta
sadece bu konuyla ilgili kaygılarını dile getireceksiniz; ama, çok önemli bir
konudaki kaygının üstünü örteceksiniz. Mesela, milletvekili dokunulmazlığıyla
ilgili çok ciddî eleştiriler var. Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması
yönünde Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir çalışma yapılmaması, çok
ciddî bir şekilde Avrupa Birliği İlerleme Raporunda eleştiriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yine, yolsuzlukların ciddî bir sorun olmaya devam ettiğini, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun hâlâ görevine devam etmekte olduğunu, işkence ve
özellikle kötü muamele vakalarının halen devam etmekte olduğunu, insan
haklarıyla ilgili kurumların etkilerinin hâlâ çok sınırlı olduğunu ve 10'larca
eleştiri konusunu ardı ardına sıralayabilirim burada.
Avrupa Birliğine
girilmesini biz de istiyoruz, mutlaka girilmesi lazım. 17 Aralık da, Türkiye
için, mutlaka çok önemli bir tarihtir ve Avrupa Birliğinin, yetmiş milyon
insanın kaderini etkileyecek çok önemli bir olgu olduğunun da farkındayız; ama,
siz, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bir kaygı var diye bu iki maddeyi aynen
kabul ederken, Sayın Cumhurbaşkanının kaygısını hiç kale almıyorsanız, burada,
ciddî manada bir yanlışlık yapıyorsunuz.
Sayın Süleyman Demirel,
geçenlerde bir ifadede bulundu "Avrupa Birliği hepimiz için çok önemlidir;
ama, Türkiye'nin birliği ondan daha önemlidir" cümlelerini söyledi. Ben
tekrar ifade ediyor ve diyorum ki, bu iki madde, eğer bu şekliyle tekrar
Meclisten geçirilecek olursa -Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine
götürüleceğini söyledi- eğer bu şekilde kanunlaşıp, yürürlüğe girecek olursa,
Avrupa Birliğine giren bir Türkiye'de, bu iki maddenin yanlış, hatalı
uygulamalarından dolayı, önümüzdeki yıllarda siyasî partiler ve dernekler
arasında çok ciddî ve Anayasaya aykırı ilişkiler olur, devam eder ve bunun
neticesinde de Türk siyasî hayatı bundan yara alır.
Ben öyle inanıyorum ki,
Sayın Cumhurbaşkanının bu gerekçelerle göndermiş olduğu bu iki maddeden dolayı,
belki bugün kamuoyunda elle tutulur, gözle görülür bir olay müşahhas olarak
ortaya çıkmamış olabilir; ama, bu maddenin bu şekilde uygulanmasından dolayı
çok ciddî manada dernekler ile siyasî partiler arasında geçmişte para
alışverişleri mutlaka olmuştur ve bundan sonra da, eğer bu şekilde kanun
yürürlüğe girecek olursa, bu alışverişler devam edecektir. Bundan da Türk
siyasetinin, Türk demokrasisinin zarar göreceği inancındayım.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu iki maddenin, Sayın Cumhurbaşkanının eleştirileri doğrultusunda tekrar ele
alınarak, tekrar gözden geçirilerek Meclisimizce sağlıklı bir karara
ulaşılmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Yurt dışından yardım
alınması
MADDE 21. - Dernekler
mülkî idare amirliğine önceden bildirimde bulunmak şartıyla yurt dışındaki
kişi, kurum ve kuruluşlardan aynî ve nakdî yardım alabilirler. Bildirimin şekli
ve içeriği yönetmelikte düzenlenir. Nakdî yardımların bankalar aracılığıyla
alınması zorunludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın bir kez daha
görüşülmek üzere gönderdiği 5231 sayılı Dernekler Yasasının 21 inci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
dernekler, örgütlenmenin güzel bir modelidir. Dernekleşme ne kadar fazla
olursa, o ülkenin de çağdaşlaşması o kadar fazla olur diye düşünüyoruz. 5231
sayılı yeni Dernekler Kanununda, derneklerin, diğer derneklerden, siyasî
partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan yardım
alması ve maddî yardımda bulunması, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak proje
yürütebilmesi, yurt dışından yardım alınması konularında, biraz önce
arkadaşlarımızın ifade ettiği düşünceleri de katarak, 10 ve 21 inci maddelerde
komisyonda düzenlemelerde bulunulmuş, Genel Kurulda kabul edilmiş ve
Cumhurbaşkanlığı onayına gittikten sonra da bu iki madde geri dönmüştür.
Bu maddeler, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasanın siyasal partilerin uyacakları esasları
düzenleyen 69 uncu maddesinin onuncu fıkrasında, yabancı devletlerden,
uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve
tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasal partilerin temelli kapatılacaklarının
belirtildiği; bu fıkrayla, siyasal partilerin yabancı devletlerden,
uluslararası kuruluşlardan, yabancı gerçek ya da tüzelkişiliklerden yardım
almasının yasaklandığı, tersine davranan siyasal partilerin kapatılmalarının
öngörüldüğü; oysa, bu yasanın 10 ve 21 inci madde düzenlemelerine göre, bir
derneğin yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alıp, bu yardımı
siyasal partilere "yardım" adı altında aktarmalarının olanaklı olduğu
gerekçesiyle veto edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 69 uncu maddesi ve Siyasî Partiler Yasasının 67 nci maddesi, bize,
bu konuda zaten yeteri kadar açıklık getirmektedir. Anayasanın 69 uncu
maddesinin bir paragrafında şöyle denilmektedir: "Yabancı devletlerden,
uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve
tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak
kapatılır." Yine, buna bağlı olarak düzenlenmiş olan Siyasî Partiler
Yasasının 67 nci maddesinde "Siyasî partiler, hiçbir şekilde, hiçbir
yerden ve hiçbir kimseden dolaylı veya dolaysız olarak kredi veya borç
alamazlar. Ancak, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 66 ncı maddenin 1 ve 3 üncü
fıkralarda gösterilenler dışında kalan gerçek ve tüzelkişilerden kredili ya da
ipotek karşılığı mal satın alabilirler" denilmektedir.
Siyasî Partiler Yasasının
66 ncı maddesinde, 12 Ağustos 1999 tarih ve 4445 sayılı Yasayla yapılan
değişiklikle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi ve işveren
sendikaları ile bunların üst kuruluşları, dernekler, vakıflar ve kooperatifler
yasalara uygun olarak siyasî partilere maddî yardım ya da bağışta bulunabilecekleri
ve yukarıda sayılan kuruluşlar dışındaki gerçek ve tüzelkişilerin her yıl,
Vergi Usul Yasası uyarınca belirlenecek yeniden değerleme oranına göre
artırılmak üzere en fazla 2 milyar lira bağışta bulunabilecekleri de hükme
bağlanmış.
Daha önce de
belirttiğimiz gibi, Anayasanın ve Siyasî Partiler Yasasının ilgili maddeleri,
siyasî partilerin yabancı devletlerden, Milletlerarası kuruluşlar veya yabancı
ve gerçek veya tüzelkişilerden yardım ve bağışları yasakladığına göre,
partilerin kuruluş yıllarında başlıca gelir kaynağını oluşturan bağışlar,
geçmişte ve onu izleyen yıllarda ya azalmakta ya da istikrarsız bir seyir
izlemektedirler. Özellikle merkez sağ ve merkezin sağındaki partilerde toplam
bağış gelirlerinin parti toplam net gelirine oranla ortalamaları yüzde
20'lerdeyken, sol partilerde bu değer yüzde 15'ler civarındadır.
1983'ten 1998'e kadar,
Türkiye'yi tek parti ya da koalisyon ortağı olarak idare eden partilerin toplam
bağış gelirlerinin parti toplam net gelirlerine oranlarının ortalaması o günkü
siyasal partilere göre şöyledir: ANAP'ın yüzde 20, Cumhuriyet Halk Partisinin
yüzde 14, DSP'nin yüzde 23, DYP'nin yüzde 22, Halkçı Parti-SHP birleşiminin
yüzde 23, Refah Partisinin ise yüzde 44. Bu değerlerin, iktidar partilerine
daha fazla bağış verilir savını Türkiye için ortaya koyduğu görülmektedir.
Anayasamız, bağış
sahiplerinin adlarının bağış makbuzunun koçanına yazılmasını da emretmektedir.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi denetimleri sonucunda bağış sahiplerinin
kimlikleri açıklanmamaktadır. Bağış üst sınırı bulunması, özellikle büyük
partilere kayıtdışı bağışları da özendirici kılmaktadır. Aynı zamanda yerel
örgütlerde, seçim dönemlerinde de olağan dönemlerde de aynı nitelikteki
bağışların -parti gelirlerinde gösterilmemekle birlikte- önemli miktar
oluşturduğu bilinmektedir.
Denetimsiz para, tüm
demokratik ülkelerde sorun olmaya devam etmektedir. Bu konuda alınacak önlemler
kadar, partilerin ve parti önderlerinin de etik ilkelere uygun davranışları
yolsuzlukların önlenmesinde kilit olarak görülmektedir. Bakın, isterseniz bir
parti için örnek verelim.
Değerli milletvekilleri,
genel merkez, il ve toplam gelir ile hazine yardımı artış oranları arasındaki
paralel gelişmeler, özellikle 1995'lerin sonlarına doğru belirginlik kazanmıştır;
ancak, 1997 yılına ilişkin parti hesaplarının beyan edilmemesi nedeniyle, bu
konuda daha güvenli bir değerlendirme yapılabilmesi olanaksızdır elbette. Ama,
hazine yardımının 1984-1996 dönemlerinde yüzde 67 olan genel merkezleri
içerisindeki ortalama pay, kapatılan bir parti için 1998'den başlayarak artmış
ve 1991 ile 1994 dışında yüzde 90'ın üzerinde olmuştur. 1992'den başlayarak
artan hazine yardımının parti toplam gelirlerindeki payı ortalama yüzde 30'dur.
Bu nedenle, geçmişte kapatılmış olan o partinin özellikle son yıllardaki
görünümü bir hazine partisi görünümüne dönüşmüştür. Öteki partilerde olduğu
gibi, kapatılan o Refah Partisinin kuruluş yıllarındaki etkinliğini bağışlarla
sürdürdüğü görülmektedir. Bağışların genel merkez ve toplam net gelirlerdeki
ortalama payı da yüzde 45'ler civarında olarak hesaplanmıştır. Bu değerler
göstermektedir ki, hazine yardımından sonra bağış kaynaklı bir gelir yapısına
sahip olan bu parti, bununla birlikte, genel merkez, bağış gelirlerini, 1988
sonlarında, 1991 dışında, hemen hemen hep sıfır olarak bilançosunda
çıkarmıştır. Hatırlarsanız, Mercümek skandalının bu gelişmede etkisi oldukça
büyüktür. Her şeye karşın o günkü partilerden...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
...Refah Partisi, tüm partiler içerisinde, bağış gelirlerinin toplam net gelire
oranı itibariyle, bütün partileri sollayarak, birinci sırada yer almıştır. Daha
önce de belirttiğimiz gibi, ikinci en fazla kayıtlı üyeye sahip olan Refah
Partisinin, ondört yıllık gelirleri içerisinde üye aidatı, net gelirinin
ortalama yüzde 22'sini, toplam net gelirinin ise ortalama yüzde 14'ünü
oluşturmuştur.
Sonuç olarak, öteki
partileri sürekli olarak kartel partileri olarak suçlayan kapatılan Refah
Partisinin, hazine partisi niteliği yanında, il gelirleri itibariyle, bağış ve
üye aidatı kaynaklı bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Bakın, 2820 sayılı Siyasî
Partiler Kanununun 107 nci maddesi gereğince, Anayasa Mahkemesi kararıyla
kapatılan o partinin bütün mallarının hazineye geçeceğini vurgulayan o günkü
başsavcı şu ifadelere yer vermiştir: "Refah Partisinin, kapatıldığı
takdirde, mallarının hazineye geçmesini engellemek için, taşınır-taşınmaz mal
edinmemeye özen gösterdiği ve güvenilir kabul edilen bazı kişiler adına kayıtlı
görünen malları kullandığı bilinmektedir. Daha önce aldığı hazine yardımının
tamamı, partide sorumlu mevkide olmayan Süleyman Mercümek'e, bir süre
çalıştırılmak üzere teslim edilebilmiştir.
Yöneticilerin, 1998
bütçesinden alınacak hazine yardımının, kapatılma halinde hazineye geçmesini
önleyecek plan yaptığı, bu sebeple kapatma davasını uzatmaya çalıştığı yolunda
ihbarlar yapıldığından, hazine yardımı üzerine, dava sonuçlanıncaya kadar
ihtiyatî tedbir konulmasını takdirlerinize arz ederim."
Demek oluyor ki, eğer,
siyasî partilere özellikle dışarıdan yardım yapılması düşünülürse ve yasa böyle
geçerse ve bu konuda herhangi bir değişiklik yapılmazsa, 21 inci maddenin aynen
bu şekilde geçtiği kabul edilirse, gelecekte de bu gibi tehlikelerle
karşılaşılacak ve gelecekte de siyasal partilere, özellikle yurt dışından
çeşitli amaçlarla ve hepimizin yarın bir gün durumumuzu zedeleyecek olan
yardımlar, bağışlar, bağış adı altında yapılacaktır. O nedenle, demin söyleyen
arkadaşlarımıza ilave olarak, onların 10 uncu madde için söylediklerini ben de
21 inci madde için söylüyorum; hem 10 uncu maddenin hem de 21 inci maddenin
yeniden düzenlenmesini ve Cumhurbaşkanımıza da onun söylediği gerekçelerle geri
gönderilerek ve Cumhurbaşkanımızın da gönlü rahat olarak bu yasayı onaylamasını
sağlayarak, doğru dürüst bir dernekler yasasıyla, halkın, gerçekten de çağdaş
örgütlenme hakkını sağlayalım.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
şahsınız adına da söz hakkınız var...
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki; birinci
konuşmayı yeterli görüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kanunun tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
birleşime 18.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.30
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler ve Önergeler
1. -
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu ile İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/699)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci
maddesine göre, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, İslam
Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday
gösterilen üyelerin isimleri, aynı kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık
Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığı
Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
Afif Demirkıran (Batman)
Necdet Budak (Edirne)
Şükrü Elekdağ (İstanbul)
Onur Öymen (İstanbul)
Kemal Derviş (İstanbul)
Zekeriya Akçam (İzmir)
Mehmet Ceylan (Karabük)
Ömer İnan (Mersin)
İlyas Çakır (Rize)
Haluk Koç (Samsun)
Aydın Dumanoğlu (Trabzon)
İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliği Türk Grubu
M. Sait Yazıcıoğlu (Ankara)
Mahmut Göksu (Adıyaman)
Züheyir Amber (Hatay)
İnal Batu (Hatay)
Mustafa Eyiceoğlu (Mersin)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü sıraya alınan, Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13
milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili
Muharrem Doğan ve 35 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
14. -
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6
Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35
Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı
: 677) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 677 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu
Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresinin görev süresini yeniden düzenleyen
yasa teklifi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
aslında, şu anda görüştüğümüz, hepinizin bildiği gibi, iki yasa teklifi vardır.
Bu yasa teklifleri birbirlerine çok benziyor gibi görünebilirler; ama,
aralarında, olaya temel bakış açısını belirleyen, ufak gibi görünen bir
farklılık vardır. Eğer, bu yasa tekliflerinden iktidar kanadına mensup
milletvekillerinin sunduğu yasa teklifi kabul edilirse, belki de, cumhuriyet
tarihimizin en önemli bölge kalkınma projesini yeniden düzenleyen değil de,
cumhuriyetten sonraki en büyük proje olan GAP Projesini tarihe gömen yasa
teklifini burada oylayacağız demektir.
Değerli arkadaşlar, niçin
bu tabiri kullanıyorum, isterseniz olaya biraz o yönüyle bakalım. Eğer iktidar
kanadına mensup milletvekillerinin sunduğu yasa teklifi kabul edilirse,
ülkemizin, yıllardır milyarlarca dolar harcadığı ve yine karşılığında
milyarlarca dolar gelir elde ettiği; ancak, henüz tamamlanamayan bu en önemli
projenin koordinatörü, planlarının uygulayıcısı olan idare; yani, GAP İdaresi,
üç yıl sonra ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla, ülke ekonomisine çok önemli
katkılarda bulunabilecek yatırımlar da, en azından gecikecek veya ortada böyle
bir proje kalmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde devam etmekte olan bu projenin ülke için önemini,
galiba, yöneticilerimiz -bundan öncekiler, şimdiye kadar olanlar da dahil-
kamuoyuna tam olarak anlatamadılar.
Zaten, dikkat ederseniz,
bölge, özellikle son iki yılda, kamuoyunda ve medyada, barajlar, elektrik
santralları ve sulama yatırımlarından ziyade, biraz da etnik ve kültürel
zenginlikleri nedeniyle, magazin yönüyle anılmaya başlandı; bu arada, giderek,
ülkedeki birçok sıkıntının nedeni olarak gösterilmeye veya görülmeye de
başlandı. Kamuoyunda, sanki, bu sıkıntılardan bir an önce kurtulma ve bu
sıkıntıların sonlandırılması yönünde bir çaba harcanması istemi belirdi.
İşte, benim, sonun
başlangıcı dediğim; yani, bu projenin sonu olacak oylamayı biraz sonra
yapacağız; ama, acaba, sözde, ülkeyi sıkıntılara sokan sıkıntılarımızı mı
gidereceğiz, yoksa, altın yumurtlayan tavuğu mu keseceğiz; bunu da, elbette ki,
zaman içerisinde göreceğiz.
Ancak, kamuoyunu
aydınlatmak ve ileride kısmen de olsa vicdanî sorumluluktan kurtulmak ve
rahatlamak için, GAP Projesi hakkında, fazla da zamanınızı almadan, aslında
ilgililer tarafından çok iyi bilinen proje hakkında birkaç şey söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, kavimler göçünün temel nedeni kuraklıktır, yani, sudur.
Ortadoğu probleminin birinci nedeni topraksa, ikinci nedeni de, yine, sudur.
Kudüs, Arap-İsrail problemindeki üçüncü önem arz eden problemdir. Ortadoğu
probleminde birinci önemli problem su problemidir. Suriye ile İsrail arasındaki
son ve tek anlaşmazlık Taberiye Gölüdür; yani, Golan Tepeleri problemi de,
aslında, iki ülke arasında çözülmüştür. Ancak, Golan Tepelerinin kenarındaki
gölün hâkimiyeti konusunda anlaşmazlık olduğu için, iki ülke arasında barış
sağlanamamaktadır. Hal böyleyken, Ortadoğu'nun en önemli iki su kaynağı olan ve
ülkemizde doğup, gelişen Fırat ve Dicle Nehirlerinden, biz, Türkiye olarak,
niçin azamî faydayı sağlamaya çalışmayalım?!
İşte, 1930'lardan
itibaren, Atatürk döneminde, Türkiye'deki su kaynaklarından yararlanma fikri
ortaya konulmuş ve bu düşüncenin sonucunda GAP Projesi ortaya çıkmıştır. Kısaca
GAP Projesi dediğimiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi ve bu proje
dahilinde birçok baraj, hidroelektrik santralları ve sulama sistemleri ile
tabiî, o bölgenin göreceli olarak geri kalmışlığını gidermek için eğitime,
sağlığa yapılacak yatırımlara başlanılması ve bugüne kadar devam etmesi, Fırat
ve Dicle Nehirlerinin barajlar ve hidroelektrik santrallarıyla kontrol altına
alınarak, bu nehir havzalarında bulunan verimli ovaların sulanması ve yüksek
gelir elde ederek, hem yöre halkının gelir ve yaşam seviyesini yükseltme hem de
ülke sanayiinin enerji ve hammadde sorununu çözme amacı taşınmaktadır.
Elbette ki, proje, yalnız
bir sulama ve enerji üretimi projesi değildir. Ancak, özellikle hükümetin,
projenin ülkeye beklenen yararı sağlamadığı yönündeki görüşlerine karşı
vereceğim örneklerden dolayı, ağırlıklı olarak sulama ve enerji yatırımlarını
esas alacağım.
Değerli milletvekilleri,
GAP Projesinin enerjiyle ilgili tüm yatırımları bitirildiği zaman, yıllık
enerji üretiminin toplam 27 milyar kilovat-saat olması beklenmektedir. Bu
miktar, Türkiye'de termik ve hidroelektrik kaynaklardan üretilen toplam
enerjiye yakın olup, bölgede üretilen hidroelektrik enerji tüm Türkiye'de
üretilen hidroelektrik enerjinin 2 katıdır.
Yine, sulama hedeflerinin
ancak yüzde 13'lere ulaşmasına rağmen, yalnız Urfa İli, Türkiye'nin ürettiğinin
değil, ihtiyacı olan pamuğun yaklaşık yarısını üretmektedir ve bu pamuğun hemen
hemen tamamı ülkemizin başka bölgelerinde değerlendirilmektedir.
Bugün ülkemizde, başta
sanayi ve turizm tesisleri olmak üzere, elektrik enerjisi sıkıntısı
çekilmiyorsa, nedeni GAP Projesi kapsamında Fırat ve Dicle Nehirleri üzerindeki
hidroelektrik santrallarıdır. Kısacası, projeye yatırılan maddî kaynak çoktan
geri dönmüş ve bütün ülke tarafından da paylaşılmıştır. Belki de bölge halkı bu
projeden en az faydalanmaktadır.
Şimdi, elinizde böyle bir
kârlı yatırım alanı varken ve eğer 4 milyar dolarlık kaynağınız da varsa, bu
kaynakla Türk Hava Yollarına uçak mı satın alırsınız, yoksa sulama projeleri mi
geliştirirsiniz; ki, bu ülke, yılda 500 000 000 dolarlık pamuk ve yine o kadar
dolarlık mısır ve ayçiçeği ithal etmesin! Çünkü, bir gazete haberinde okuduğuma
göre, Türk Hava Yollarının yıllık kârı 30 000 000 doları geçmemektedir; ama,
siz, bu projenin tüm ülkeye faydalarını göremiyorsanız ve "ülkenin
kaynakları niçin yalnız bu bölgeye akıyor, ülkemizde gelir düzeyi daha düşük
başka bölgeler de var ve hazır, ülke yönetiminde etkin bir görevdeyken, bazı
hizmetleri kendi seçim bölgeme götüreyim" düşüncesinde olursanız, ileride,
şu anda yönetiminde bulunduğunuz ülkenizin sahip olduğu olanakları kaybetmesine
neden olan insanlar olarak anılırsınız. Geçen çarşamba günü yaptığım konuşmamda
da belirttiğim gibi, Avrupa İlerleme Raporunun Türkiye'nin üyeliğinden doğan
konuların ele alındığı bölümünde belirtildiği gibi, GAP bölgemizdeki su kaynaklarımızın
ne şekilde değerlendirileceğine bundan sonra uluslararası bir yönetim mi karar
verecektir? Eğer böyle bir düşünceniz yoksa, neden iki yıldır bölgede yeni
sulama projelerine başlamadınız?
Hepinizin bildiği gibi,
şu anda, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapılmış olan barajlarda,
hidroelektrik santrallarının arkasında, 1 000 000 hektarlık araziyi
sulayabilecek kadar suyumuz mevcuttur; ama, sulanabilen arazi miktarı 250 000
hektar civarındadır. O halde, geriye kalan 750 000 hektar araziyi sulayabilecek
su, kimi veya neyi beklemektedir? Doğal olarak, bu soruyu sorma ihtiyacı
hissediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bize, GAP İdaresinin görev süresinin üç yıl sonra biteceğini; ama,
bölgeye olan yatırımların durmayacağını; çünkü, GAP İdaresinin doğrudan yatırım
yapan bir kuruluş olmadığını; dolayısıyla, bu hadisenin çok önemsenmemesi
gerektiğini söyleyebilirsiniz veya GAP İdaresinin yerine düşündüğünüz bölgesel
kalkınma ajansları vasıtasıyla bu organizasyonu yapacağınızı iddia
edebilirsiniz; ancak, unutmayınız ki, GAP İdaresi, GAP Master Planının tek
koordinatörüdür. Devlet Su İşleri, Karayolları, Köy Hizmetleri gibi yatırımcı
kurumlar, yıllık bütçelerini yaparken, GAP İdaresini, dolayısıyla, GAP
bölgesindeki projeleri göz önünde bulundurmak zorunda kalırlardı. Elbette ki,
son iki yıl hariç; çünkü, anlaşılan, bu hükümet, işbaşına geldiği günden beri,
bu projeyi gündemden çıkarmak için belli bir çaba içindedir. Ayrıca,
unutulmaması gereken en önemli nokta, GAP Projesi Fırat ve Dicle Nehri
havzalarını baz alarak kalkınmayı hedeflerken, bölgesel kalkınma ajansları
yasası taslağı istatistikî bölge birimini gözönüne almaktadır, ki, bu tür bir
yapı değişikliği, GAP Projesini, önce parçalayacak, sonra ortadan
kaldıracaktır.
Yine, en az bu yatırım
kadar önemli olan bir şey daha vardır ki, o da, GAP dediğimiz, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde yapılan yatırımları temsil eden 3 harfli kelime, onbeş
yıllık yoğun bir çalışma sonucu oluşan, artık, dünya çapında bir markadır, bir
simgedir ve yine, yalnız bölge halkının değil, bütün Türkiye'nin umudu ve
iftihar kaynağıdır. Bu umut ve moralledir ki, bugün, son on yılda,
Gaziantep'ten sonra, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Adıyaman İllerimizde
onlarca sanayi tesisi kurulmuş ve binlerce köylü kardeşimiz sigortalı işçi konumuna
gelmiştir.
Son aylarda basında sık
sık çıkan, GAP bölgesinde yabancılara arazi satışı haberleri ile Harran
Ovasındaki sulama nedeniyle oluşmaya başlayan ve çoraklaşma belirtileri
gösteren araziler olduğu, bölgeye yapılan yatırımların boşa gittiği, zaten
bölge halkının arazisini yabancılara sattığı, aslında ülkede, son onbeş yirmi
yıldır yaşanan yüksek enflasyonun nedeninin bu proje olduğu gibi, aslı olmayan
dedikodularla da, sanki bu projenin askıya alınması için kamuoyu yaratılmaya
çalışıldığı kanısı verilmektedir. Halbuki, Harran Ovasındaki sulamada yaşanan
temel sorunun, yanlış ve eksik sulama sisteminden kaynaklandığını konuyla
ilgili herkes bilmektedir.
Yine, ülkemizin diğer
bölgelerindeki, yabancı uyruklulara gayrimenkul satışları, GAP bölgesine oranla
kat kat fazla olmasına rağmen, gündeme gelen, ağırlıklı olarak GAP bölgesindeki
yabancı uyrukluların mülkiyetleridir. Halbuki, ülkemizin tarihine kısaca bir
göz atacak olursak, özellikle, Hatay, Kilis ve Gaziantep İllerinde 1963-1964
yıllarına kadar Suriye vatandaşlarının gelip arazi işlediğini, bunun
karşılığında da Türk vatandaşlarının karşı tarafa geçerek arazilerini
işlediklerini hepimiz hatırlayacağız. Bugün GAP bölgesinin güneyindeki bazı
illerde özellikle Suriyelilere ait araziler
olduğu tapularda görülmektedir; ama, Suriye Devletinin tapularına
bakıldığı zaman, en az onun kadar tarım arazisinin de Türk vatandaşlarına ait
oldukları görülecektir.
Değerli arkadaşlar,
tekrar söylüyorum: GAP Bölge Kalkınma İdaresinin süresinin yalnızca üç yıl
uzatılması demek, bölgeye yapılacak yatırımların durması demektir; bu projenin
gözardı edilmesi demektir. Bu proje bölgenin projesi değildir; bu proje,
Türkiye'nin projesidir. Bu proje tamamlandığı zaman ülkeye getireceği faydalar
ortadadır. Proje, zaten konuşmamın başında verdiğim rakamlarla kendini
ispatlamıştır. Defalarca söylediğimiz gibi, proje, özellikle
elektrifikasyondaki gerçekleşme oranından dolayı maddî olarak geri dönüşünü
sağlamış, 20 milyar dolardan fazla elektrik enerjisi kazancı ülkemize temin
etmiştir. Ama, eğer GAP İdaresinden istenilen verim alınamıyor diyorsanız,
İdarenin daha aktif ve verimli çalışabilmesi için gerekli düzenlemeler yapma
yetkisi de sizdedir. GAP İdaresi derhal bölgeye taşınmalıdır. GAP İdaresi
yeniden yapılandırılarak, ülkenin sivil toplum örgütlerinin, bölgenin sivil
toplum örgütlerinin, işadamlarının, ticaret ve sanayi odalarının, ziraat
odalarının bu proje kapsamında daha aktif bir rol alması sağlanabilir. Fakat,
bütün bunlara çözüm arayabilmek için, önce projeye, yani, öncelikle ülkemizdeki
tüm sulanabilir arazilerin sulamaya açılarak tarımın ıslah edilmesi gerektiğine
inanmanız lazım. Unutmayınız ki, dünyanın en büyük sanayi ülkeleri, en gelişmiş
sanayi ülkeleri, aynı zamanda, dünyanın en önemli tarım ülkeleridir. Nüfuslarının
çok küçük bir bölümü tarımda çalışır; ancak, tarıma dayalı sanayiler de ciddî
anlamda insan istihdam ederler.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan, belki de, bölgedeki yatırımların devam edeceğini, telaşa gerek
olmadığını; zaten, GAP İdaresinin yatırımcı bir kuruluş olmadığını,
yatırımların bundan sonra da devam edeceğini söyleyebilir; ama, ben şimdi
soruyorum:
Sayın Bakan, iki yıldır,
iktidarınız bu proje kapsamında bir tek metrekare araziyi sulamaya açmış mıdır
veya geliştirdiğiniz böyle bir proje var mıdır? 2005 yılı yatırım programı
çerçevesinde, Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar ve Kızıltepe Ovalarından herhangi
birini sulamaya açmayı düşünüyoruz diyebiliyor musunuz? Bunların ihale
tarihlerini bildirme imkânınız var mı? Diyemiyorsunuz; çünkü, siz, bu projeye
inanmıyorsunuz; ama, bana göre, yanlış yapıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin, hem günlük yaşantısını hem de bölgedeki geleceğini ve etkinliğini
ilgilendiren bu tür dev projelere hükümetlerin değil, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sahip çıkması gerektiğini düşünerek, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA A.
MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve 13
milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih
ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
GAP (Güneydoğu Anadolu
Projesi) cumhuriyet tarihimizin en büyük projesidir. Proje bölgesi olan
Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve
Şırnak İlleri, nüfus ve alan olarak ülkenin yüzde 10'unu teşkil etmektedir.
Güneydoğu Anadolu
Projesi, başlangıçta, bölgenin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine
dayanan bir program olarak ele alınmış ve bu kapsamda, Fırat ve Dicle Nehir
havzalarında 22 baraj, 19 hidroelektrik santral ve büyük sulama yatırımları
programlanmıştır. Bu arada, Fırat Nehri üzerindeki bütün barajlarımız
tamamlanmış olup, Dicle Nehri üzerinde bulunan 2 barajımız tamamlanmamıştır.
Bunlar Ilısu ve Cizre Barajlarıdır. Ilısu Barajı için de 2005 yılı programında
ödenek ayrılmış olup, hemen faaliyete başlanılacaktır.
GAP, entegre bölge
kalkınma projesi olup, enerji ve sulama yatırımlarıyla birlikte tarım, sanayi,
ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine
almaktadır. GAP'ın tamamlanmasıyla birlikte, 1 700 000 hektar alan sulanacak ve
yılda 27 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretilecektir. Bölgenin sahip
olduğu iklim, toprak ve su kaynakları dikkate alındığında, iki yılda 5 ürün
yetiştirilebilecektir. Bu üretimin tarımsal sanayiyle ilişkilendirilmesi,
katmadeğerinin bölgede kalmasını ve insanlarımıza iş kapılarının açılmasını
sağlayacaktır; böylece yaşam standardı yükselecektir. Bu sebeple, toprak ve su
kaynaklarının geliştirilmesinde ihtiyaç duyulan ödeneklerin tahsis edilmesi
büyük önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, GAP, bölge insanı için bir umut ışığıdır. Biraz önce verdiğim
rakamlar dikkate alındığında, bölge insanının yaşam standardı şimdikinden çok
farklı hale gelecek ve istenilen, umut edilen düzey yakalanacaktır. Bilindiği
gibi, gerek sosyal ve gerekse ekonomik göstergeler incelendiğinde, böylesine
büyük potansiyelin olduğu bir yerde böylesine yoksulluk ve yoksunluk olduğu
görülecektir.
GAP'ın temel hedefleri,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını
yükselterek bu bölgeyle diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan
kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak,
sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda
bulunmaktır. Ancak, GAP Master Planının yapımından bu yana geçen sürede,
bölgede ve Türkiye'de, plan kapsamındaki varsayımlara uymayan önemli gelişmeler
meydana gelmiş ve özellikle 1990'ların ikinci yarısından itibaren derinleşen
kamu kesiminin finansman sorunları nedeniyle, plan, hedeflerinden önemli ölçüde
sapmıştır.
Ayrıca, çevre konularına
duyarlılık artmış, katılımcılık, kalkınmanın sürdürülebilirliği, cinsiyet
dengeli kalkınma gibi kavramlar önplana çıkmıştır. Tüm bu nedenlerle bölge
kalkınmasına farklı bir yaklaşım getirilerek yeni bir plan hazırlanması
ihtiyacı doğmuştur ve GAP'ın koordinasyon ve planlama çalışmalarını yapma
görevi GAP İdaresine verilmiştir. GAP İdaresinin merkezi Şanlıurfa'dır; çünkü,
sulama alanlarının büyük kısmı Şanlıurfa'da bulunmaktadır. Ayrıca, enerji
üretimi de barajdan elde edilmektedir ve Türkiye'nin elektrik enerjisinin yüzde
20'lere varan kısmı bu projeden karşılanmaktadır. Bu nedenle, GAP ve benzeri
projeleri gündemimizde ve önceliklerimiz arasında tutmalı ve destek vermeliyiz.
Türkiye büyük bir
devlettir ve büyük kaynaklara sahiptir. İnşallah, hükümetimizin kararlı
tutumuyla iktidarımız döneminde önemli yatırımlara ve ilklere imza atacağız.
Ülke genelinde yerel potansiyellerin hızlı ve doğru değerlendirilmesi için
Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları kapsamında bölge kalkınma ajanslarının
kurulması düşünülmektedir. Bu sayede o yörelerin kalkınma hızının artırılması
ve yeniden kararlar alınması sağlanmaya çalışılacaktır.
Hükümetimiz, devrim
niteliğinde aldığı kararları, kararlılıkla bir bir uygulamaya sokmakta ve yerel
potansiyellerin birleşerek ülkesel kalkınmanın lokomotifi haline gelmesi
sağlanmaya çalışılmaktadır.
GAP İdaresi, farklı
kurumsal yapısı ve çalışma düzeniyle, 1989 yılından beri bölgeye hizmet
etmektedir. Ana görevi koordinasyon olan bu idare, çalışmalarını, 388 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle yürütmektedir.
Süreli olarak kurulan bu
teşkilatın öngörülen bitiş tarihi 6 Kasım 2004'tür; ancak, hepimizin bildiği
sebeplerle, idare yüklenimi altında işlerini tamamlayamamıştır ve bu yüzden,
daha önce bahsettiğim yeni bölgesel kalkınma mekanizmaları da oluşturulacaktır.
Bu kalkınma ajanslarının çalışmalarının, ülkemizde ilk ve tek bölgesel kalkınma
idaresi olan GAP İdaresi çalışmalarıyla mukayese edilmesi ve bu idarenin sahip
olduğu kalkınma deneyimlerinden faydalanılması amacıyla, üç yıllık bir
uzatmanın yapılması yerinde olacaktır.
Aynı zamanda, Güneydoğu
Anadolu Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi
olarak benzerleri arasında örnek gösterilmekte ve özellikle, sürdürülebilir
insanî gelişmeye yönelik uygulamalarıyla önplana çıkmaktadır. Bu çerçevede, GAP
Bölge Kalkınma İdaresi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa
Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir. GAP İdaresinin Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programıyla birlikte ve İsviçre Hükümetinin de finansman katkısıyla
1997 yılından beri yürütmekte olduğu 33 projeden oluşan GAP Sürdürülebilir
Kalkınma Programının ikinci aşamasına geçilmiş olup, program bitiş yılı 2007
olarak belirlenmiştir; ancak, bu sürenin sonunda, GAP İdaresi yapısal
değişikliğe gidecek ve kalkınma ajanslarıyla uyumu sağlanacaktır.
Şunun altını çizerek ifade
ediyorum: Her halükârda, GAP, ülkemizin en büyük projesi olarak devam edecektir
ve yatırımlarımıza devam edeceğiz. Bu, Türkiye'nin vazgeçilmez projelerinden
bir tanesi olup, ülkemiz için büyük bir kaynaktır.
Öte yandan, GAP İdaresi,
sahip olduğu bilgi birikimi ve konusunda uzman personeliyle, yeni bölgesel
kalkınma yapıları içerisinde yerini de alacaktır. Bizler, yöre milletvekili
olarak, bu Projenin en büyük destekçisi ve takipçisiyiz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz
isteminde bulunan Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1989 yılında, onbeş yıllığına, 388 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye göre kurulan ve 6 Kasım 2004 tarihinde yürürlük
süresi dolacak olan GAP Bölge Kalkınma Teşkilatının genel durumu hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
GAP, aslında, su ve
toprak kaynaklarını geliştirme programı olarak planlanan bir projedir. GAP
kapsamında bulunan 9 ilin bölgesel olarak kalkınması, bölgelerarası farklılığın
giderilmesi, istihdam yaratılması, bölge halkının gelir ve hayat düzeyinin
yükseltilerek Dicle ve Fırat Nehirleri ile bu iki nehir arasında kalan
toprakların en verimli şekilde kullanılması amaçlanmıştır.
GAP'ta 75 358
kilometrekarelik bir alan mevcuttur. Bu alan, Türkiye'nin yaklaşık yüzde 10'luk
bir bölümünü kapsamaktadır. Bu alanda 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı ve 1
700 000 hektar arazi sulaması ve yılda 27 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi
üretimi hedeflenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulu Önder Atatürk'ün bir eseri olan ve 1930 yılında Keban
Projesi olarak temeli atılan GAP'a, geçmiş tüm hükümetler sıcak bakmışlardır;
ancak, bu projeye yeterli kaynak aktarılmamıştır. Fırat Havzasında kalan
bölümde, Keban, Atatürk, Birecik, Karkamış Barajları tamamlanmıştır. Dicle
Havzasında ise, Kralkızı, Dicle, Devegeçidi, Batman ve Göksu Barajları yapılmış
olup, ancak tarla sulaması inşaatlarına tamamen başlanamamıştır. Bunlara
paralel olarak, sulama projeleri çok yavaş gelişmiştir. Keza, toplulaştırma
çalışmaları da yeterli hızda sürdürülememiştir. Sulama şebekeleri ve tarlaiçi
geliştirme hizmetleri arasında uyum sağlanamamıştır.
Çiftçi eğitim
çalışmalarının hızlandırılmasına ve yaygınlaştırılmasına şiddetle ihtiyaç
vardır.
Bölgede, tarım
topraklarında aşınma ve baraj göllerinde siltasyon potansiyeli tehlike
oluşturmaktadır.
Bölgeye yönelik özel
sektör faaliyetlerini teşvik edecek tedbirler yeterli değildir.
Bölgede, nitelikli ve
yeterli eleman açığı vardır.
Bölge çiftçilerinin
tarımsal kredi ihtiyaçları karşılanmamaktadır.
Güneydoğu Anadolu
hayvancılık geliştirme projesi, maalesef, doğmadan ölmüştür.
Bölgeye sağlanan
teşvikler ve uygulamadaki güçlükler, bir özel yatırım seferberliğinin
başlatılmasına olanak vermemektedir. Yap-işlet-devret ve benzeri modellerin
uygulanması mümkün kılınmamıştır. Yapısal bazda ise GAP havuzu oluşturulabilir.
Yine, GAP bütçesi ve GAP
yatırım programı önerilebilir. Bunların etkin bir koordinasyon aracı olarak
kullanılması sağlanabilir; ama, bugüne kadar hiçbirisi yapılmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığınca 29.8.2000 tarihinde
hazırlanan çözüm önerileri konulu raporda, GAP'ın en büyük sorununun nüfus
artışı olduğu beyan edilmiş ve şu görüşlere yer verilmiştir: Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin nüfus artış oranı çok yüksek. Yüzde 2,5 nüfus artış hızı, dünyanın
en geri kalmış bölgelerinde rastlanan rakamlara çok yakındır. Bu durum, bölgede
0-14 yaş grubu nüfusunun çoğunluğu oluşturmasına yol açıyor. Ayrıca, terör
olayları engelleyici bir endirekt etki yapmıştır diye rapor edilmiştir. Bu
rapora katılıyorum; ama, sizlere soruyorum; Bakanlık ve hükümet olarak bunlar
için ne yaptınız? GAP'ta, işsizlik başta olmak üzere, ağırlaşan sosyal
sorunların üstesinden gelinebilmesi, ekonomik ve sosyal istikrar hedeflerine
ulaşılabilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
GAP İdaresi Başkanlığı,
halen Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'e bağlı olarak hizmet
vermektedir. Sayın Şener, bir süre önce Zaman Gazetesine yaptığı açıklamada,
bölgesel kalkınma kavramına ilke olarak karşı olduğunu belirterek "kişisel
olarak GAP'ın görev süresinin uzatılmaması gerektiğini düşünüyorum; Türkiye'nin
gelişmişlik düzeyi olarak daha kötü bölgeleri var; her bölge için ayrı bir
birim kurulmaz, kalkınma projeleri Türkiye'nin genelini kapsamalı"
ifadesini kullanmıştır. Sayın Şener'e buradan cevap vermek istiyorum: Evet,
kalkınma projeleri Türkiye'nin genelini kapsamalıdır, katılıyorum; ancak,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin bir parçasıdır, coğrafî olarak ve
Allah'ın bir lütfu olarak Dicle ve Fırat Nehirleri buradan akmaktadır; ayrıca,
Çukurova konumundaki verimli topraklar bu havzalardadır. Çukurova'nın yarısı kadar olan Ceylanpınar Ovası,
Derik-Kızıltepe-Nusaybin Ovalarına ait sulama kanallarının toplam uzunluğu 225
kilometredir. Çok yüksek bir maliyet teşkil etmemesine rağmen sulama kanalları
yapılmamış ve baraj suları, ne yazık ki, Şanlıurfa tünellerinden ileriye doğru
gidememiştir. Çaresiz kalan çiftçilerimiz ve üreticilerimiz çareyi 300-400
metre derinlikte sondaj kuyusu açmakta bulmuştur. 1 300 000 dekar olan
Kızıltepe Ovasında 3 000 adet sondaj kuyusu açılmıştır ve çok yüksek elektrik
faturalarına rağmen tarla sulamasını yapmakta ve kendi geçimlerini sağlamaya
çalışmaktadırlar. Çiftçilerimiz ve üreticilerimiz, dönüm başına ödedikleri 60
000 000 TL ve işçilik ücretleri de eklendiğinde, elde ettikleri ürünü maliyet
fiyatına satamamaktadırlar. Halbuki, sulama kanalları yapılmış olsaydı,
çiftçilerimiz ve üreticilerimiz dönüm başına 8 000 000 - 10 000 000 TL
ödeyeceklerdi; böylece, çiftçimizin ve üreticimizin yüzü gülecek, cebinde
parası olacaktı.
Gelecek kuşaklar için
kendilerine geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını amaçlayan,
sürdürülebilir insanî kalkınma felsefesi üzerine kurulu, kalkınmada adalet,
katılımcılık, çevre korunması, istihdam, mekânsal planlama ve altyapı
geliştirilmesi temel hedeflerine sahip projenin tamamlanması için çaba
harcamamız ve sürenin uzun düşünülmesi gerekirken, GAP Bölge Kalkınma
Teşkilatının süresinin, kanun hükmünde kararnamenin 1 inci maddesinde ve 13
üncü maddesinde geçen "onbeş yıl" ibarelerinin "onsekiz
yıl" olarak değiştirilmesi; yani üç yıl gibi çok kısa bir süre uzatımı, bu
projede kalan yatırımların bitirilmesinde hiç yeterli değildir. Üç yıl gibi çok
az bir sürenin verilmesi, projeyi askıya almaktan ve yatırımları kapatmaktan
başka bir şey değildir.
Avrupa Birliğiyle
birlikte 2002 yılında yürütülmeye başlanılan ve üç bileşenden oluşan toplam 47
000 000 euro tutarındaki paranın GAP Bölgesel Kalkınma Programında kullanılması
ve bu paranın da 2007 yılında bitirilmesi öngörülmüştür. Bunları dikkate alarak
üç yıllık süre uzatımı verdiğinizi biliyorum.
GAP Bölge Kalkınma
Teşkilatı yerine, Türkiye genelinde 26 bölge kalkınma ajansı kurulması
öngörülmektedir. Bu ajansların kurulmaları, yapılanmaları, çalışmalarını etkin
bir şekilde yürütebilmeleri için uyum sürecine ihtiyaçları vardır.
Böyle bir projenin
uygulanmasını, yürütülmesini ve koordinasyonun sağlanmasını bölge ajansları
sistemiyle çözmeye çalışmak son derece yanlıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; GAP bölgesinde yaşayan ve bölgenin sorunlarını bilen mühendis
bir arkadaşınız olarak 35 arkadaşımla hazırlayıp sunduğumuz, bölgenin
gerçeklerini yansıtan kanun teklifimizde, on yıl süre uzatımı ve Bölge Kalkınma
Teşkilatı merkezinin, proje uygulama yeri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesine
naklinin yapılması öngörülmektedir.
6 Kasım 1989 tarihinden
bugüne kadar geçen onbeş yıllık sürede GAP'ta fizikî gerçekleşmenin, enerjide
yüzde 74, ulaştırma ve haberleşmede yüzde 32,2, turizmde yüzde 27,2 düzeyinde
olduğu; ancak, kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarında yüzde 13,
toplam olarak da yüzde 52 düzeyine ulaşabildiği görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan,
toparlar mısınız.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu nedenle, kalan
yatırımların -yüzde 48'lik kısmının- tamamlanabilmesi için en az on yıla
ihtiyaç vardır; çünkü, bu proje kapsamında bulunan Batman, Siirt, Şırnak ve
Mardin İlleri, ÇATOM'ların dışında bu projeden hiç faydalanamamışlardır.
Altyapısı hazır olan Silvan, Ilısu ve Cizre Barajlarının inşaatları en kısa
zamanda başlatılmalıdır. Proje kapsamındaki sulama kanalları yapılmadıkça, bu
bölge halkının ekonomik ve sosyal koşullarını geliştiremezsiniz, hayat
standartlarını da yükseltemezsiniz.
Bazı milletvekili
arkadaşlarımız bu projeye karşı çıkabilir; ama, GAP sadece Güneydoğu Anadolu
Projesi değildir, Türkiye projesidir. Zarar ediyorsa bunu konuşalım, kâr
ediyorsa neden hızlandırmıyorsunuz?
Bu projenin kâr ettiğini
iddia ediyorum ve bir örnekle bilginize sunmak istiyorum: Şanlıurfa İlimizdeki
Koç-Ata Çiftliğinde üretilen taze sütten her gün 26 ton süt, Tokat'ta Dimes
Fabrikasında hammadde olarak işlenmektedir. Keza, 2003 yılı sonu itibariyle
barajlardan elde edilen enerji üretimi 400 milyar kilovat/saattir. Her 1
kilovat saatini 5 sentten hesaplarsanız, 20 milyar dolar ediyor. Bugüne kadar
bu projenin yüzde 52'lik kısmı için ödenen para 16 600 000 000 dolardır.
Görülüyor ki, bu proje kendisini amorti etmiş ve 3 400 000 000 dolar da kâr
etmiştir.
Bir modernleşme ve
çağdaşlaşma vizyonu olan GAP, bölge halkına umut getirmiştir. Halkın özlemi, bu
projenin tamamlanarak hayata geçirilmesidir. Diyorum ki, balıklar için su,
kuşlar için hava ne kadar gerekliyse, Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi
halkı için GAP o kadar gereklidir.
GAP Bölge Kalkınma
Teşkilatı süresinin on yıl uzatılması ve GAP Kalkınma Teşkilatı Merkezinin,
proje uygulama yeri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesine naklinin yapılmasını talep
ediyorum.
Bu arada, izninizle,
önemli bir konuya değinmek istiyorum. Seçim bölgem olan ve insanlığın kültür
mirası, dünya kenti Mardin merkez ve çevresinin su sıkıntısı had safhadadır.
DSİ tarafından projelendirilen 1 024 litre/saniye Beyaz Su Projesi ihalesinin
bir bölüm halinde yapılması ve ihale bedelinin 2005 yılı bütçesine alınmasının
ve ihalenin 2004 yılı içerisinde gerçekleştirilmesinin sağlanmasını Sayın
Bakanımdan rica ediyorum ve dikkatlerine arz ediyorum.
Görüşmekte olduğumuz
kanun teklifimizin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Bugün, burada, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Müfit Yetkin ve 13 milletvekilinin; ayrıca, Sayın Doğan ve
arkadaşlarının vermiş olduğu kanun teklifleri üzerinde görüşmelerde
bulunuyoruz. Bu kanun teklifleri özü itibariyle aynı niteliktedir; yani, GAP
İdaresinin görev süresinin uzatılmasına ilişkindir.
Bildiğiniz gibi, GAP
Kalkınma İdaresi 1989 yılında bir kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş ve
faaliyet süresi onbeş yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu kanun hükmünde
kararnameye göre, iki gün sonra, yani 6 Kasım 2004 tarihi itibariyle görev
süresi sona erecektir; ancak, bir bölge kalkınma idaresi olarak GAP'ın
varlığını devam ettirmesinin ve faaliyetlerine devam etmesinin hem bölge
açısından hem de ülkemiz açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz, gerekli
olduğu kanaatindeyiz; onun için, böyle bir kanun teklifiyle sürenin
uzatılmasının faydalı olacağını düşünmekteyiz.
GAP Bölge Kalkınma
İdaresi olarak düşündüğümüzde; nedir, ne anlama gelir sorusu temel bir sorudur.
Bu idare, Türkiye'deki tek bölgesel kalkınma idaresidir. Şu anda 81 ilimiz
vardır; bu illerimizden sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimizi; yani
9 ilimizi kapsayan bir bölgede Bölge Kalkınma İdaresi olarak kurulmuştur. Bu
niteliği itibariyle, gerçekten bölge kalkınması açısından çok önemli işlevlere
sahip ve uluslararası bir marka niteliği
kazanmış bir kuruluşumuzdur. Dünyanın değişik bölgelerinden, Asya'dan,
Afrika'dan, hatta Avrupa'dan, Amerika'dan, pek çok ülkeden, Türkiye'ye,
bölgesel kalkınma çalışmalarını izlemek için, ne yapıldığını öğrenmek için;
hatta, Türkiye'den destek almak için yabancılar, GAP bölgesinde Kalkınma
İdaresinin sürdürdüğü çalışmaları öğrenme çabasındadırlar ve işbirliği yapma
çabası içerisindedirler. Ancak, bu noktada, şunu da hemen açıkça ifade etmek
lazım; tüm ülkeler, uluslararası bir büyük rekabet içerisindedirler. Bu
rekabette başarılı olamayan, ülke potansiyelini harekete geçiremeyen, ülkedeki
tüm potansiyeli maksimum düzeyde harekete geçiremeyen ülkeler, gelecekte ivme
kaybedeceklerdir ve uluslararası rekabetten kopacaklardır. Onun için, ülkenin
tamamında mevcut olan kalkınma potansiyellerinin harekete geçirilmesi lazımdır.
Evet, GAP bölgesinde
önemli potansiyeller mevcuttur, bu potansiyellerin harekete geçirilmesi
lazımdır, GAP İdaresi Başkanlığı, bu potansiyelleri harekete geçirmek için çaba
harcamaktadır; ancak, geri kalan 72 ilimizde, bu illerin oluşturduğu bölgelerde
de, harekete geçirilecek başka ekonomik potansiyeller vardır. Bunları dikkate
almak suretiyle, daha önceden sürdürülen çalışmalar son safhaya gelmiştir ve
kalkınma ajanslarıyla ilgili bir kanun tasarısı, yakınlarda Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulacaktır.
Bu kanun tasarısında, 26
ayrı kalkınma bölgesi oluşturulmaktadır. Bu bölgesel kalkınma idareleri
tarafından, Türkiye'nin toplam kalkınma için gerekli olan bütün potansiyeli
harekete geçirilmek suretiyle, ülkemizin maksimum düzeyde fayda elde etmesi
için gerekli mekanizma kurulmaktadır; yani, sadece bir bölgemizin değil,
Türkiye'nin tamamındaki mahallî potansiyelin harekete geçirileceği bir
yapılanmaya gidilmektedir. Ancak, böyle bir yapılanma, yeni bir teşkilat
öngörmektedir. Bu yeni teşkilat, sadece kamusal nitelikli ve kamu kuruluşu
niteliğinde oluşturulmamaktadır; valilerin, belediye başkanlarının, ticaret ve
sanayi odalarının, sivil kuruluşların içerisinde bulunacağı, merkezden de Devlet
Planlama Teşkilatının koordinasyonunu sağlayacağı bir yapıda
teşkilatlandırılacaktır.
Bu yeni yapılanma ortaya
çıkmadan önce var olan GAP Kalkınma İdaresinin görev süresinin sona ermekte
oluşu, birini diğerine tercih etmeyi gerekli kılmamıştır; yani,
arkadaşlarımızın anlatmaya çalıştığı gibi, burada, GAP Kalkınma İdaresinin
görev süresinin üç yıl uzatılacak olması, bu idarenin görevine ileride son
verileceği anlamını taşamamaktadır. Aksine, bir başka mantıkla, özel sektör
mantığını da işin içerisine sokmak suretiyle oluşturulan kalkınma ajanslarıyla,
1989'dan beri faaliyette bulunan GAP İdaresini, bölgesel potansiyeli ortaya
çıkarma konusunda rekabete sokmak ve hangi mekanizmayla daha faydalı sonuçların
elde edilebileceğini, bu üç yıllık dönemde test etmek gereklidir diye
düşünüyoruz. Bu bakımdan, GAP bölgesinde, şu ana kadar sürdürülen
faaliyetlerin, bu yeni teşkilatlanma biçimiyle birlikte bir başka evreye
devredilebileceği gibi bir yaklaşımı sergileyen arkadaşlarımızın
değerlendirmelerinin doğru olmadığını, özellikle vurgulamak istiyorum.
Şu ana kadar yapılan
çalışmalara baktığımızda da, 1989 yılında, GAP bölgesinde bir kalkınma idaresi
niçin kurulmuştur sorusunu sorduğumuzda; bu bölgede, millî gelirin düşük
oluşundan kaynaklanan sorunlar vardı, onun için kurulmuştur diyemiyoruz veya bu
bölgede kişi başına millî gelir düşüktü, onun için, GAP Başkanlığı
oluşturulmuştur diyemiyoruz; çünkü, kişi başına millî gelir düzeyi daha düşük
olan illerimiz var. Örneğin Muş, bu bölgede değildir veya Bitlis veya Ağrı gibi
illerimiz, hatta, Hakkâri gibi illerimiz GAP bölgesinde olmadığı halde, bu
idarenin kapsamı içinde olmadığı halde, kişi başına millî gelir itibariyle bu
bölgeden daha düşük gelir düzeyine sahiptirler.
O halde, neden bu bölgede
Türkiye'nin tek kalkınma idaresi kurulmuştur; bu konuda -bazı görüşlerine
katılmıyorum; ama- sayın milletvekilinin ifade ettiği gibi, su kaynaklarının ve
bölgesel potansiyelin önemi büyüktür bu kararın alınmasında. Su potansiyeli
dediğimizde; su, stratejik bir olaydır, Türkiye su zengini bir ülke değildir;
ama, Türkiye'deki mevcut su rezervlerinin üçte 1'e yakın bir bölümü bölgededir.
Bu potansiyelin en güzel şekilde değerlendirilmesi, ülkeye en faydalı şekilde
kazandırılması maksadıyla bu proje hayata geçirilmiştir ve 89 yılında bu idare
kurulmuştur; ancak, karıştırılan bir nokta vardır: GAP Kalkınma İdaresiyle bu
bölgedeki yatırımların doğrudan ilişkisi yoktur. Yani, GAP İdaresi varsa bu
bölgede yatırımlar olacak, GAP İdaresi yoksa bu bölgede yatırımlar olmayacak
diye bir yaklaşım sergilendiği takdirde, yanlış bir şey söylenmiş olur. Neden;
çünkü, sulamayla ilgili yatırımlar vardır bölgede, enerji yatırımları vardır
bölgede; ama, enerji yatırımlarını da, sulama yatırımlarını da yapan, GAP
Kalkınma İdaresi değildir. Ya kimdir, neresidir; Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne ait yatırımlardır bunlar veya bölgede karayollarıyla ilgili
yatırımlar vardır, hiçbirinin bu idareyle ilgisi yoktur, bu yatırımlar,
Karayolları Genel Müdürlüğünün yatırımlarıdır; sağlık yatırımları, Sağlık Bakanlığının
yatırımlarıdır; eğitim yatırımları, Millî Eğitim Bakanlığının yatırımlarıdır ve
tüm bakanlıkların ve kuruluşların, bölgede kendilerine ait yatırımları vardır.
Bu yatırımları ilgili bakanlar takip eder, ilgili bakanlıklar takip eder.
Devlet Planlama Teşkilatı yatırım programlarını yaparken de ilgili
bakanlıklarla görüşür. Dolayısıyla, GAP İdaresine bağlı bir yatırım mantığını
ortaya koymak veya böyle bir yaklaşımla konuyu açıklamaya çalışmak tamamıyla
yanlış bir değerlendirmedir.
Ancak, şunu da belirteyim:
GAP İdaresinin temel görevlerinden biri koordinasyondur. Maalesef,
koordinasyonu sağlayacak olan kurul, biz göreve gelinceye kadar, yıllardır hiç
toplanmamıştır. Toplanıp da, GAP bölgesindeki yatırımlar hakkında hangi
kararları alalım, hangi yatırımları öncelikleyelim diye bir tartışma, müzakere,
görüşme yapılmamıştır. Yıllardır ara verilen bu toplantılara ben başladım.
Hatta, 2005 yatırım programı hazırlanmadan önce, bütçe Meclise sevk edilmeden
önce, ilgili yatırımcı kuruluşlarla birlikte GAP Koordinasyon Kurulunu
topladık, bölgedeki yatırımları gözden geçirdik ve maksimum düzeyde buradaki su
kaynaklarının ve diğer kaynakların harekete geçirilmesi için de gerekli
kararları aldık.
Nitekim, bunun sonucudur
ki -sayın milletvekilimiz, ne yaptınız GAP'ta diye sordular- 2004 yılında
DSİ'nin 1,7 katrilyon liralık yatırımının 226 trilyon lirası, yani yüzde 13'ü
GAP bölgesi yatırımlarıyken, 2005 yılında, bu rakam, 2004 yılına göre yüzde
100'ün üzerinde artırılmıştır. 2004 yılında bölgedeki DSİ yatırımları 226
trilyon lirayken, 2005 yılında, yani önümüzdeki yıl uygulanacak yatırım miktarı
456 trilyon Türk Lirasıdır. Bu, şimdiye kadar görülen en önemli artışlardan
biridir. Toplam DSİ yatırımları içerisinde GAP bölgesindeki yatırımlar yüzde 18
düzeyindedir. Özellikle, Ilısu Barajı ve bölgedeki sulama ihtiyacı olan
bölgelerin sulanması için de gerekli ödenekler konulmuştur.
Diğer taraftan
"bölgede hiç, bir metrekarelik alanı suladınız mı" dediler. 2004
yılında 5 500 hektar yaylak sulamaya açılmıştır; 2 500 hektar da Yukarı Harran
sulaması yapılmıştır. Bu sulamalar 2005 yılında da devam edecek. Yaylak
sulaması 18 322 hektara ulaştırılacak; diğeri ise, 8 699 hektara
ulaştırılacaktır.
Toplam GAP yatırımlarının
Türkiye genelindeki yatırımlar içerisindeki payına baktığımızda gördüğümüz
tablo da şudur: 2001 yılında toplam yatırımlar içerisinde GAP yatırımlarının
payı yüzde 4,9'dur, 2002'de 5,9'dur, 2003'te 5,8; 2004'te de 6,7'dir; yani,
2004 yılında toplam yatırımlar içerisindeki payı itibariyle belirgin bir artış görülmektedir.
Dolayısıyla, GAP
bölgesine ilgi gösterilip gösterilmediğinin burada sorgulanmasının yanlış
olduğu kanaatindeyim. Eğer, bir sayın milletvekili GAP bölgesine ilgi
gösterilmediği gibi bir izlenimle konuşma yaparsa, bölge için faydalı bir konuşma
yapmış olmaz. Onun için, sayın milletvekilinin de, milletvekillerinin de daha
fazla yatırımı, daha fazla desteği alabilmek maksadıyla "bir şey
yapılmadı" yerine, yapılanlara teşekkür edip, ama eksikler varsa, somut
projeler göstermek suretiyle, şu alanlarda ilave desteklere ihtiyaç
duyulmaktadır diye bir açılım sağlayacak üslubu benimsemesi faydalı olur diye
düşünüyorum.
GAP İdaresi, bizim
başından beri fonksiyonel olarak çalıştırmaya gayret sarf ettiğimiz bir
idaredir. Bu idarenin etkin olarak çalışabilmesi, bölge potansiyelini maksimum
düzeyde harekete geçirebilmesi maksadıyla ne yapılması gerekiyorsa bunları
yapma çabası içerisinde olduk; Bundan sonra da aynı düşünceyle, aynı mantıkla
GAP İdaresi var olacaktır; ama, belirttiğim gibi, bölge kalkınma ajansları
çerçevesi içerisinde başka kalkınma idareleri oluşturulmaktadır. Bu yeni
kalkınma idareleri özel sektör mantığının da devreye girdiği bir yapıyı
yansıtacaktır. Burada da tecrübeli bir GAP İdaresi vardır. Önümüzdeki üç yıl
içerisinde, bu iki farklı yapının, bölgesel potansiyeli nasıl harekete
geçirdiğiyle ilgili bir rekabet ortamını birlikte izleyeceğiz ve bundan sonra,
en faydalı, en gerekli yapılanma neyse ona karar vereceğiz. Bu bakımdan da, bu
geçiş sürecinde üç yıllık süre uzatımının gerekli olduğunu düşündük.
Bu konuda kanun teklifi
veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz ve ben, bu teklifin yasalaşmasıyla
önemli bir iş yaptığımız düşüncesinde olacağım. Neden; çünkü, Mecliste
görüşülen metinler genellikle kanun tasarıları niteliğindedir. Zaman zaman,
kürsüye gelen milletvekillerince, neden hep kanunlar hükümetten geliyor, yasama
yetkisi Meclise aittir, milletvekillerimiz de kanun teklifi vermeliler, zaten
vermektedirler; ama, milletvekillerimizin vermiş oldukları kanun teklifleri
yasalaşma şansını yakalayamıyor ve yasalaşma sürecini tamamlayamıyor diye
şikâyet edilirdi; ama, belki çok ender görülen olaylardan biridir; bu sefer,
GAP bölgemizdeki milletvekillerimizin hazırlamış olduğu ve vermiş olduğu bir
kanun teklifini görüşüyoruz ve GAP İdaresinin görev süresi milletvekillerimizin
vermiş olduğu bu teklifle uzamış olacaktır. Ben, kendilerini tebrik ediyorum ve
yasama faaliyetlerine etkinlik kazandırdıklarını da ifade ederek, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
TEŞKİLATININ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 27.10.1989
tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinde geçen
"onbeş yıl" ve 13 üncü maddesinde geçen "15 yıl" ibareleri,
"18 yıl" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Turan Tüysüz; buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURAN
TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6 Kasım 1989 tarih
ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyanın sayılı, Türkiye'nin en büyük kalkınma projelerinden
birisi olan GAP'ın toplam maliyeti, bitirildiği zaman yaklaşık olarak 32 milyar
dolar civarında olacaktır.
Aslında, Sayın Bakanımız,
biraz önce çok tozpembe bir projeden bahsetti. Ben, biraz daha farklı bir
şekilde yaklaşmaya çalışacağım. Güneydoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolunun
başkenti sayılan Urfa'nın milletvekili olarak da bu projeyi savunmak,
gerçekten, bana büyük bir gurur ve onur veriyor. Arkadaşlarımızın bu teklifi
verirken, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de görüşlerini almasını
beklerdik; ama, maalesef, böyle bir şey olmadı. Biz de aynı bölgenin
insanlarıyız, milletvekilleriyiz; bunda, keşke, bizim de imzamız olsaydı diye
düşünüyorum.
2003 yılı sonuna kadar 16
600 000 000 dolar harcama yapılan projede gelinen nokta son derece vahimdir
Sayın Bakanım. Geriye dönüp baktığımızda, bölgeden uzak bir GAP İdaresi
Başkanlığı ve bölgede yarım kalmış yatırımlardan başka bir şey göz önünde
bulunmuyor.
GAP İdaresinin süresinin
uzatılması ve akabinde, Bölge Kalkınma İdaresinin bölge kalkınma ajanslarına
dönüşmesi, artık, bu projenin, devlet tarafından unutulduğu anlamına
gelmektedir.
Bu proje, aslında, bir
şekilde ortadan kaldırırken, siyasî manevralara bırakılacak bir proje değildir
Sayın Bakanım.
Sayın Bakanımızın burada
ifade ettiği gibi, bu projenin, sivil kitle örgütleriyle birlikte özel
idarelere ve bölgedeki sanayi kuruluşlarına, sanayi temsilcilerine bırakılmış
olması gerçekten sevindirici bir haber; ama, GAP İdaresinin bir müsteşarlık
tarafından yürütülüyor olması, bana göre, daha uygun olurdu; bölge insanının da
bu şekilde düşündüğünden eminim.
Bu proje için cumhuriyet
hükümetlerinin kavgalar verdiğini biz biliyoruz. Cumhuriyet hükümetlerinin,
özellikle Sayın Özal ve Sayın Demirel'in bu proje hakkındaki kavgalarına bu
Meclis şahit olmuştur.
A.MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa)
- GAP'ı gaptırmam...
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Sayın Yetkin'in dediği "GAP'ı gaptırmam" gibi, Özal ile Demirel
arasındaki kavgalara hepimiz şahit olmuşuzdur.
GAP projesinin bölgedeki
altyapı ayakları birçok yatırımı da gündeme getirmiştir. Bu yatırımın
gerçekleşme oranları, gelinen noktada, bölge insanını tatmin etmemektedir.
Özelikle enerji ve tarımsal sulamada istenilen düzeyde olunmaması, bölge
insanını devletine karşı küskünlük derecesine getirmiştir. Özelikle Şanlıurfa
İlindeki enerji ve sulama sorunları ilimizde insanları isyan etme noktasına
getirmiştir.
Biz daha önce de birkaç
defa bu kürsüden dile getirdik ve dedik ki, Sayın Bakanımız, sayın hükümetimiz,
gerçekten, Şanlıurfa'da ve ilçelerinde özellikle enerji alanında yapılan
yatırımlara büyük önem verilmesi gerekiyor; çünkü, gerçekten, Urfa'nın bir
bölgesi devletin getirmiş olduğu kanalet yoluyla sulamaya açılırken, diğer
taraftan artezyen yoluyla sulamanın yapılmış olması çiftçimize büyük maliyete
mal olmaktadır.
Bir kuyunun bir çiftçiye
maliyeti yaklaşık olarak 50 milyar lira
civarındadır. Özellikle Harran bölgesinde sulamaya açılan tarlalarda devletin
hektar başına almış olduğu miktar 9 000 000 liradır; ama, yeraltı sulamasıyla pamuğunu ve buğdayını
sulamaya yönelen bir çiftçinin yaklaşık olarak bir hektar başına vermiş olduğu
para 160 000 000 liradır. Özellikle,
biz burada sayın hükümetimizden rica ettik, dedik ki, bu yeraltı sulamalarından
faydalanan çiftçilerimize enerji alanında bir indirime gidilsin. Bu büyük bir
haksızlık. Bunun için özellikle bazı çalışmaların yapılması gerektiğini
söyledik. Nihayetinde, yeraltı sularıyla sulama yapan çiftçilerimizin, sulama
döneminde Urfa TEDAŞ bölgesine saldırılarına da şahit olduk. Bunların hepsini
biz burada dile getirmiştik; ama, maalesef, dinleyenimiz olmadı. En son, Sayın
Bakanımız gitti, orada bazı çalışmalar yaptı, bazı çiftçi arkadaşlarımızı
sakinleştirdi; ama, yine de, bölgedeki elektrik kesintilerinin sonu gelmedi
değerli arkadaşlar.
Sayın arkadaşlar, bakın,
başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, bu dönem, pamuk hasadı
zamanı. Büyük bir umutla pamuklarını eken ve bunun sonucunda pamuklarını
kaldırıp, kredilerini ödemeye çalışan, büyük bir emek sarf edip, masraf yapan
bu çiftçilerimizin haklarını alabildiğine, ben kesinlikle inanmıyorum, ki,
çiftçilerimiz de aynen bu şekilde düşünüyorlar.
Şu anda pamuk fiyatları
2003 yılının borsa fiyatlarının bile altında. Kütlü pamukta fiyat, Adana'da 700
000-750 000, İzmir'de 750 000-850 000 civarında. Egede kara gün dostu olarak tabir
edilen Tarişin verdiği 9 000 liralık avans fiyatı dahi, maliyetlerini
kurtaramıyor. Avans devam edecek mi etmeyecek mi onu da gerçekten bilmiyoruz,
belli değil. Dünyada pamuk fiyatları artarsa devam edecek; ama, artmazsa, bunun
devam etmesi mümkün görünmüyor. Yani, her şey piyasa koşullarına bağlı; ama,
kimde bekleme gücü var ki?! İşçi parasını almak ister, bankalar kredilerinin
dönmesini ister, insanlar gidip mazot almak, gübre almak ister; ama, bunların,
bu pamuk fiyatıyla karşılanması pek mümkün görünmüyor.
Hükümete gelince,
seçimlerde verdiği 30 sentlik bir söz vardı; ama, maalesef, bunu hatırlamıyor
diye düşünüyorum. Geçen yıl ürüne gecikme faizi olarak 90 000 lira, 6 sent
civarında bir para verildi; ama, yeni yıl için bir prim veriliyor mu verilmiyor
mu, o da belli değil.
Komşumuz Yunanistan'da
pamuk üreticisine kiloda verilen destekleme fiyatı 0,52 euro; bu, 64 sent,
yani, 960 000 lira civarında. Verilen bu destekleme fiyatı, bizdeki pamuk
fiyatından, kütlü fiyatından bile daha yüksek. Amerika Birleşik Devletlerinde,
kilogram başına 35 sent veriliyor; yani, 525 000 lira. Ayrıca, Yunanistan ve
Amerika'da, pamuk ihracatı krediyle destekleniyor. Üstelik, mazot, gübre, ilaç
alanlarında da bizden çok daha ucuz.
Sözün kısası, Türkiye,
kendi üreticisini desteklemek yerine, Amerikalı, Yunan pamukçuları
destekleyecek şekilde ithalata yöneliyor ve son yıllarda, lifli pamuk ithalatı
yılda ortalama 450 000 tonu aşmış durumda. Bu yıl, şimdiden, döviz açığımız 10
milyar dolar civarındadır. Bütün bunların mantığı var mı; buna hükümet adına
cevap verecek Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız burada yok; inşallah,
Abdüllatif Bey cevap verir.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahısları adına
söz isteminde bulunanlardan, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz ki, bir şeyi yapmaya kalktığımız vakit, ne yaparsak yapalım, bunun
mutlaka bir projesi olmalı. Proje de, zamana bağlıdır; zamanın da belli olması
lazım. Sayın Başbakan Yardımcımıza benim güvenim sonsuzdur, deneyimlerine de
çok inanıyorum ve güveniyorum; ancak, bizim endişemiz var; bir bölge
milletvekili olarak, hak verilmesini istiyorum. Bizim de bir düşüncemiz vardır.
Bugüne kadar, GAP
çerçevesinde gerçekleştirilen yatırımların oranı yüzde 52'dir. Kalan yüzde
48'lik yatırım oranı için gereken süre, teknik olarak bir orantı kurmaya
çalışırsak, normalde ondört yıl olarak karşımıza çıkıyor. 35 milletvekili arkadaşımla
birlikte verdiğimiz kanun teklifimizde, on yıl dedik. Sayın Müfit Yetkin ve
arkadaşlarının verdikleri teklifte üç yıl var. Bugün, bizim için, o bölge için
yapılması gereken ve o bölgenin kalkınmasını hedefleyen iki barajımız var;
Silvan ve Ilısu Barajları. Ilısu Barajı yapıldığı takdirde, ki, altyapısı
hazır, her şeyi yapılmış... Sonra, Sayın Başbakanımızın seçim çevresi olan
Siirt bugüne kadar hiçbir pay almamış bu projeden, Şırnak almamış, Türkiye'nin
en ücra köşesi Mardin payını almamış, Batman payını almamıştır. Şimdi, Sayın
Başbakan Yardımcımız "yapım için nerede bir hizmet eksik kalmışsa, bana
gelin" diyor. Ben de, Sayın Başbakan Yardımcım, bir baraj ne kadar hızlı
giderse gitsin, mutlaka ve mutlaka bunun parasını keş olarak ayırın;
Türkiye'de, bugüne kadar, hiçbir baraj on yıldan aşağı gerçekleştirilememiştir
diyorum. Arkadaşlarla birlikte, bu süreyi bunun için on sene olarak belirledik.
Bizim bir kuşkumuz yok, üç sene sonra -inşallah bu Mecliste biz oluruz veya
başkaları olur- bu önemli projeye mutlaka tekrar bir süre istenecektir; ama,
madem başlamışken... Sonra, AKP Hükümeti, icraatı seven bir hükümet; eline
böyle bir fırsat gelmişken... Bazı hükümetler "biz, GAP'ı evlendirdik, siz
boşadınız" diyecekler; o zaman ne cevap vereceksiniz değerli arkadaşlar?!
Biz bu süreyi bu nedenle tespit ettik, bu sürenin arkasındayız. Yine de iddia
ediyorum ki, bu sürenin on seneden aşağı olmaması gerekir.
Teşekkür eder, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Şimdi söz sırası,
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş'te.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi üzerinde söz
aldım.
Sayın Devlet Bakanımızın,
Sayın Şener'in yapmış olduğu açıklamalar, gerek biz Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
GAP bölgesi milletvekillerini gerekse bölgemizdeki vatandaşlarımızı biraz
rahatlattı gibi; çünkü, şimdiye kadar aldığımız bilgiler, çeşitli noktalardan,
çeşitli makamlardan yapılan açıklamalar, GAP İdaresinin, daha doğrusu GAP
Projesinin belli ölçüde elimine edileceği, ortadan kaldırılacağı, bunun yerine
bölge kalkınma ajansları denilen yeni bir planlama yönteminin uygulanacağı
doğrultusundaydı; ama, Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalar, bu konuda,
bölge milletvekilleri olarak bizleri, Kilis'i, Adıyaman'ı, Gaziantep'i,
Siirt'i, Mardin'i, Diyarbakır'ı ve diğer vilayetlerimizi biraz rahatlattı.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye gibi bir ülke eğer gerçekten kalkınmak istiyorsa, elindeki kıt
kaynaklarını en etkin bir biçimde kullanmak istiyorsa, mutlaka planlı bir
biçimde bunu yapmak zorunda. Planın da çeşitli kademeleri vardır. Bunlardan bir
tanesi, ulusal planlama örgütleridir, ulusal planlama yapmaktır. Bunun bir alt
kademesi, bölgesel planlamalar, onun altında da yerel planlama birimleriyle
ülke donatılmalı, bir ağ örülmelidir; ama, bütün bu planlama işleri yapılırken,
akıldan çıkarmamamız gereken çok önemli bir husus da, bütün bu planlama
aşamalarının demokratik bir biçimde olması ve katılıma, tabandan gelen sese,
yerel istek ve taleplere açık olup, onların katkısını alabilmesidir. İşte,
Türkiye, bunu yapmak zorundadır; çünkü, kalkınma yolunda elimizdeki kaynakların
ne kadar kıt olduğunu, son dönemlerde borç ödemelerimiz nedeniyle yatırımlara
çok az kaynak ayırabildiğimizi siz değerli milletvekillerimiz biliyorsunuz. O
halde, elimizdeki bu kıt kaynakları en etkin biçimde kullanabilmenin yöntemi
planlamadır. Bunu ne şekilde yaparsınız o ayrı bir olay, o tartışılır; ama, GAP
gibi, Türkiye'nin, insanlarımızın, yıllardan beri alınterinden bir tarafa
ayırarak biriktirdiği birikimleriyle ortaya çıkarılan bir projenin birdenbire
değiştirilmesi veya başka bir şekle dönüştürülmeye çalışılması bence
tehlikelerle doludur. Eğer, yeni bir planlama konsepti, örgütlenmesi devreye
sokulacaksa Türkiye'de, mutlaka, bu yeni sistemin GAP'la; yani, bizim
bölgemizin mevcut planlama sistemiyle ve yapmış olduğu yatırımlarla,
birikimlerle koordine bir biçimde yapılması lazım. Sayın Bakanın konuşmasından
sonra benim buradan edindiğim intiba, böyle bir girişimin bölgemizde
yürütüleceğidir. Buna biz de katkı sağlarız; buna katkı yapmak bizim de
görevimizdir.
Şimdi "bölge
kalkınma planları" dediğimizde, niye yapılır bunlar; birkaç nedenle
yapılır bunlar. Birinci nedeni şu: Eğer bir ülkenin bölgeleri arasında birçok
yönden çok büyük dengesizlikler varsa, ekonomik yönden, sosyal yönden, aklınıza
gelebilecek diğer birçok konularda dengesizlik varsa, bunu gidermek için bir
bölge kalkınma planı hazırlanır.
İkinci bir nedeni: Ülke
kaynaklarının, özellikle bölge kaynaklarının daha etkin bir biçimde harekete
geçirilebilmesi için; yani, uyuyan, unutulan, devreye sokulamayan kaynakların
etkin bir biçimde kullanılabilmesi için, ülke kalkınmasında harekete
geçirilebilmesi için de bölge kalkınma planları gerekir. Bunu yaparken de yerel
girişimciliğin desteklenmesi, önplana çıkarılması, aynı zamanda, başta
söylediğim gibi de katılımın, halk katılımının, girişimci katılımının da
sağlanması gerekir. Bu konularda Türkiye'nin şimdiye kadar çok emek verdiği
işlerden bir tanesi, işte bizim bölgelerimizi, seçim bölgelerimizi ilgilendiren
Güneydoğu Anadolu Projesidir ve bunu yöneten de bir teşkilat vardır. Bu
teşkilat bu işi sürdürüp gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Ancak, bu teşkilatın yapmış olduğu çalışmalar, son yıllarda, bu konuda, bu
teşkilata büyük methiyeler düzme olanağını bize vermiyor. Maalesef, son birkaç
yıldır... Evet, hiçbir şey yapılmadı demiyorum; ama, bu kadar yatırım yapılan,
oraya bu kadar kaynak biriktirilen bir projenin hızlı bir biçimde, belki
bitirilmese bile daha hızlı bir biçimde Türkiye ekonomisine dönüştürülebilmesi
sağlanabilmeliydi.
"Projelerden hangisi
eksik" denildi. Mesela, benim kendi ilimdeki Hancağız ve Kayacık Barajları
yıllardan beri su pompası bekliyor, ikisinin de eksiği bu; yani, bu olabilir mi
diye düşünüyorsunuz.
Yine, Sayın Bakan dedi
ki: "GAP İdaresi olmasa da, GAP planlaması olmasa da yatırım
yapılır." Doğru, GAP İdaresi tutup karayolu yapmaz, havaalanı da yapmaz
veya başka bir şey de yapmaz; ama, GAP planlaması, projesi içerisinde şu
vardır: Her bakanlığa, her program yılında, o bölgeye ilişkin, o projeye
ilişkin yapılması lazım gelen birtakım emirler verilir. Daha doğrusu,
öncelikleri kim sıralar, hazırlar; GAP İdaresi bu proje doğrultusunda hazırlar;
o bakan da, Turizm Bakanıysa Turizm Bakanı, Ulaştırma Bakanıysa Ulaştırma
Bakanı, Enerji Bakanıysa Enerji Bakanı yatırım tekliflerini ona göre yapar ve
bu proje öncelik almak zorundadır. Eğer, bu koordine sağlanmadıysa 1995
yılından sonra, bu hata geçmiş yönetimlerindir; ama, sanıyorum, bugünkü hükümet,
artık, o hatayı da, bu koordinasyon eksikliğini de -ayrıca bir akademisyen olan
Devlet Bakanımız sayesinde- giderir diye düşünüyorum. Ama, bir proje olmadan,
bir öncelikler sırası olmadan, bir Ulaştırma Bakanlığının, bir Enerji
Bakanlığının gelip yatırım yapması bazen zor oluyor; ama, bir öncelik
tanıdığınızda, bunun program içerisinde yapılması, her yıl programında şu
yapılacaktır diye aşama aşama verilmesi ayrı bir olaydır, sonuca bizi daha
hızlı götürür. Bu açıdan, ben bunu önemli görüyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, GAP kapsamına giren bölgede, şehir, kasaba, köylerimizin birçok
sorunuyla GAP İdaresi ilgilenir. Mesela, planlarıyla, altyapılarıyla,
ruhsatlarlarla, konut, sanayi, maden, tarım, enerji, ulaştırma gibi alanlardaki
birçok hizmette, önemli bölümlerinde veya bazı karar aşamalarında GAP İdaresine
sormak, ondan izin almak zorundayız ve bunların düzenli ve etkili bir biçimde
yürütülebilmesi için de koordinasyon görevi vardır GAP İdaresinin. İşte, bu
koordinasyon görevinde son dönemlerde -yani, son bir iki yılı da söylemiyorum,
biraz daha gerilere gidiyorum- büyük eksiklikleri biz de görüyoruz ve düzelmesi
lazım gelir diyoruz.
Bir de ben şunu söylemek
istiyorum: GAP İdaresi Başkanlığının Başkentte olmaması lazım geldiğine
inanıyorum. Şimdi, düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, bir ruhsat
almak için, bir belediye planı için veya bir konut için, ulaştırma için, enerji
için, maden girişimi için nereye gidiyor; bizim vatandaşımız veya kurumlarımız
taa Ankara'ya geliyor. Hani biz neden bahsediyorduk; yerinden ve etkin yönetim
anlayışından bahsediyorduk. Böyle bir şey olabilir mi?!. Evet, Şanlıurfa'da bir koordinasyon
merkezimiz var, bir idaremiz var. O, orada kalmalı, buna bir itirazım yok; ama,
Ankara'daki başkanlığın, mutlaka, GAP bölgesine gelmesi lazım, yakından
ilgilenmesi lazım. Evet, bunun, tabiatıyla, bu merkezin, başkanlığın bölgeye
gelmesiyle ilgili bir önergemiz var ve onu sizlerin onayına, sizlerin
görüşlerine biraz sonra sunacağız; ama, bugünkü yerinden, etkin bir yönetim
anlayışımız, yerinden yönetim anlayışımız için bunun da yapılması lazım. İşte,
bu kanun hükmünde kararnameye eliniz değmişken, buraya gelmişken, bu hususu da
gerçekleştirelim hep birlikte diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 677
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4.11.2004
Madde 1.- 27.10.1989
tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci
ve 13 üncü maddelerinde geçen "15 yıl" ibareleri "25 yıl"
olarak değiştirilmiştir.
|
Mehmet Vedat Melik |
Mesut Değer |
Şevket Gürsoy |
|
Şanlıurfa |
Diyarbakır |
Adıyaman |
|
Muharrem Doğan |
Abdulkadir Ateş |
|
|
Mardin |
Gaziantep |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 677
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 1.-
27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci
maddesinde geçen "15 yıl" ve 13 üncü maddesinde geçen "15
yıl" ibareleri "18 yıl" olarak değiştirilmiş, 2 nci maddesinin
(a) bendinde geçen "Siirt ve Şanlıurfa" ibaresi ise "Siirt,
Şanlıurfa, Şırnak, Batman ve Kilis" olarak değiştirilmiştir.
|
Veli Kaya |
Hasan Anğı |
Muharrem Candan |
|
Kilis |
Konya |
Konya |
|
Zülfükar İzol |
Şemsettin Murat |
|
|
Şanlıurfa |
Elazığ |
|
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı
olan bu önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine arz ediyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet
önergeye katılıyor.
Önergeniz hakkında
konuşacak mısınız, yoksa, gerekçeyi mi okutalım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
GAP kapsamındaki altı
ilin idarî alanında sonradan kurulan üç ilimizin de kanun hükmünde kararnamede
açıkça belirtilerek oluşabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci önergeyi
tekrar okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 677
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4.11.2004
Madde 1. -27.10.1989
tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci
ve 13 üncü maddelerinde geçen "15 yıl" ibareleri "25 yıl"
olarak değiştirilmiştir.
Mehmet
Vedat Melik (Şanlıurfa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeniz
hakkında konuşacak mısınız, yoksa, gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Melik.
Konuşma süreniz 5 dakika.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, ben ve benden
sonra söz alan, birlikte önergeye imza koyduğumuz arkadaşlar, bu kanun
hükmündeki kararnamenin niçin on yıl uzatılması gereği hakkında, bence,
yeterince konuşmuşlardı.
Biz, bu yatırım
projelerinin GAP İdaresi kapsamında daha çabuk, daha fonksiyonel, daha
kontrollü yürütüleceğine inandığımız için ve bu üç yıllık sürenin yetersiz
olduğunu, bu işlerin on yılda daha iyi yürütüleceğine inandığımız için böyle
bir önerge verdik; ancak, hükümetin buna karşı olduğu anlaşılıyor. Bu yüzden de,
bunun pek geçeceği kanısında değiliz. Ben, sebeplere tekrar girmek istemiyorum;
yalnız, kürsüye gelmişken, Sayın Bakanın değindiği bazı konulardaki görüşleri
ben de ifade etmek istiyorum.
Ben, konuşmamda, sizin
hükümetiniz döneminde, bir metrekarelik alan suladınız mı diye sordum. Sayın
Bakan da, cevaben, yaylak sulamasından ve Yukarı Harran sulamasından bahsetti.
Benim, Sayın Bakana, hükümete sorum, kendileri döneminde yapılan ihaleydi;
yoksa, geçen hükümet döneminde... Ben, özellikle yabancı kaynaklı olan yaylak
projesini kastetmedim. Elbette, devlette, hizmetlerde süreklilik vardır; devam
edecektir. Bunu söylemek istiyorum.
İkincisi, tabiî, bütün
konuşmacılar gibi benim ve Sayın Bakanın da defalarca belirttiği gibi, hepimiz
de çok iyi biliyoruz ki, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi,
yatırımcı bir kuruluş değildir. Bunu, konuşmalarımızda da söyledik. Sayın
Bakan, üç yıl uzatılması önergesini veren değerli arkadaşım ve hepimiz, GAP
İdaresinin önemini belirtmek için bu vurgulamayı özellikle yapmıştık.
Bir de, yine, Sayın Bakan
konuşması sırasında, sanıyorum, benim üslubuma biraz değinerek, eleştiri
yapmaktan ziyade, projedeki eksiklikleri, somut projeler göstererek istemem
yönünde bir ifadede bulundu ve böyle bir üslubu benimsememi aslında söyledi.
Ben Sayın Bakana şunu söylemek istiyorum: Bu konuşmasını bir şey alarak,
pazartesinden itibaren, kendilerine, bölgedeki projelerin somut eksikliklerini
teker teker yazacağım, iki yıl içinde bu projenin içindeki uygulamacı
bakanlıklara yazdığım yazıların hepsinin birer metinlerini de kendilerine
takdim edeceğim; ama, buradaki üslubum hakkındaki uyarısını da, projelerin
takibinde verilmiş bir söz olarak kabul edeceğimi bildirmek isterim.
Hepinize saygılarımı
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, yeni madde
ihdasına dair 2 adet önerge var. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı
veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani, 21
üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 677
sıra sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Teklife aşağıdaki maddenin 2 nci madde olarak eklenmesini
saygılarımızla arz ederiz.
Madde 2.- 388 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.
k) Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının merkezi Gaziantep İlidir.
|
Abdulkadir Ateş |
Fatma Şahin |
Nurettin Aktaş |
|
Gaziantep |
Gaziantep |
Gaziantep |
|
Mehmet Sarı |
Mustafa Özyurt |
N. Gaye Erbatur |
|
Gaziantep |
Bursa |
Adana |
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz yok.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılamamış olduğundan, önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Şimdi, diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 677
sıra sayılı teklife aşağıdaki maddenin yeni 2 nci madde olarak ilave edilmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde 2.- 388 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.
k) Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının merkezi Şanlıurfa İlidir.
|
Mehmet Vedat Melik |
Turan Tüysüz |
Yahya Akman |
|
Şanlıurfa |
Şanlıurfa |
Şanlıurfa |
|
Muharrem Doğan |
Mehmet Faruk Bayrak |
A.Müfit Yetkin |
|
Mardin |
Şanlıurfa |
Şanlıurfa |
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi, 2 nci maddeyi
okutuyorum.
MADDE 2.- Bu Kanun,
6.11.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen arkadaşımız, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir
Ateş; buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da
belirtmiş olduğum gibi, dünyanın hiçbir yerinde, bölge kalkınma idareleri
başkentte olmaz; çünkü, Türkiye'ye baktığınız zaman, Türkiye'nin... Bu,
maalesef, bir tek Türkiye'de oluyor.
Şimdi, Ankara'da, bizim,
Devlet Planlama Teşkilatımız var. Eğer, o bölgenin planlanması gerekiyorsa veya
bir yönetim gerekiyorsa, Devlet
Planlama Teşkilatı, bunu, gayet kolaylıkla Ankara'dan yapabilir. Bölge
idarelerinin, bölge planlamalarının anafikrinin, planlama unsurunun,
öğelerinin, olduğu gibi planlanacak bölgede olması lazım.
Şimdi, baktığımız zaman,
bu, Mısır'da böyle, İtalya'nın güney kesimindeki planlamada böyle, Güney
Fransa'da böyle. Güney Amerika'daki birçok ülkede bölge planlama teşkilatları
var. Hatta hatta, Volta bölgesinde, Afrika'da bile, yapılan bölge
planlamalarında, bölge planlama merkezlerinin, teşkilatlarının o bölgede
olduğunu görüyoruz; ama, ne hikmettir ki,
bir tek Türkiye'de, bölge planlama teşkilatı kuruyorsunuz ve bunun
merkezi Başkentte oluyor. Bunu anlamak mümkün değil.
İşte, bu nedenle, ben,
önümüzdeki yıllarda, GAP İdaremizin ve Teşkilatımızın daha etkin bir biçimde
faaliyet gösterebilmesi için, bunun, Güneydoğu Anadolu Projesini kapsayan
illerden birine gitmesini istedim. Düşündüğümüz zaman, değerlendirdiğimiz zaman
da, bu teşkilatımıza hızlı ve etkin çalışmayı sağlayabilecek, bu konuda en
avantajlı, en güzel ortamın Gaziantep'te olduğunu, herhalde, siz de takdir
edersiniz; çünkü, böyle bir teşkilatın çalışabilmesi için, gerek ekonomik gerek
ticarî gerek sosyal ve eğitim konularında bütün bu şartların bir araya gelmesi
lazım. Bunu bölgemizde de yerine getirebilecek olan tek merkez, şu anda
Gaziantep gibi gözüküyor.
Evet, bizim, Adıyaman
komşumuz, Kilis komşumuz, Urfa komşumuz var. Biz hep birlikte çalışacağız. Bu
nedenle, benim görüşüme göre, Sayın Devlet Bakanımızdan da bu konunun üzerinde
durulmasını ve bu yanlışın bir an önce giderilmesini ben istiyorum; bunu arzu
ediyoruz, bölge bunu arzu ediyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sayın Ateş, bu tip projelerin planlaması Diyarbakır'da yapılıyor,
Gaziantep'le alakası yok bu işin!
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Şimdi, burada, il bazında bir şovenizm yapmaya gerek yok. Burada yapılması
lazım gelen, böyle bir teşkilatın en etkin bir biçimde çalışacağı merkezi
bulabilmektir. Bunu biz hükümetimize, kabinemize de bırakabiliyoruz; ama, bu teşkilatın
merkezinin, başkanlığının Ankara'da kalmasına hiç lüzum görmüyorum. Bu nedenle
de, bu çalışmaların devam ettirilmesini ve biraz önce söylemiş olduğum gibi,
yerinden, etkin bir yönetim anlayışının GAP İdaremizce de yaşanmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına
ikinci söz talebi, Adıyaman Milletvekilimiz Fehmi Hüsrev Kutlu'nun.
Buyurun Sayın Kutlu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; heyecanlanmayın, ben de
GAP İdaresini Adıyaman'a götürmek istemiyorum.
Yalnız, buradaki
tartışmalarda da görüldüğü gibi, GAP denince, hemen, Urfalılar kaptırmamak için
uğraştılar, Gaziantepliler bütün ağırlıklarını koydular. İşte, Güneydoğu
Anadolu Projesinin uygulanmasında da biz aynısını yaşıyoruz. Bir paylaşım
olduğu zaman, Gaziantepliler ile Urfalılar, sağ olsunlar, aralarında bölüşmeye
çalışıyorlar, bir yük yükleneceği zaman da Adıyaman'ın üzerine yıkıveriyorlar.
Şimdi, bana da, işte,
burada -Adıyaman tabiriyle, kenarda kuncikte; normalde, bir yürürlük maddesinde
söz alınmaz; ama- Urfalılardan, Anteplilerden, ancak sıra geldi.
Arkadaşlar, GAP'ın ve
GAP'ın belkemiği olan Atatürk Barajının en büyük yükünü Adıyaman çekmiştir.
Atatürk Barajının su tutma alanında, bizim, 1 ilçemiz ve 100'e yakın yerleşim
birimimiz su altında kalmış ve Atatürk Barajının yüzde 60'ı bizim verimli
topraklarımız üzerinde kurulmuştur -Türkiye için helal olsun, hoş olsun- ancak,
bu Atatürk Barajından bütün iller istifade ederken, özellikle Şanlıurfa Harran
Ovası -ki, çok gereklidir; onunla da gurur duyuyoruz; sulanması lazımdı-
sulanırken, Adıyaman, hikmeti ilahî, suyun kodunun üstünde kaldığı için, bir
türlü sulanamamaktadır. Bizim 8 tane pompaj istasyonumuz projede var, bunlardan
1 tanesinde faaliyet görülmektedir; o da, Samsat sulaması. Ona da zar zor bir
ödenek ayrılıyor; derken, o da DPT'de kırpılıyor -hepsinin yüzde 10'u
kırpılırken, bizim yüzde 60'ımız kırpılıyor- ve bizim o tarafta -Atatürk Barajı
ayağımızın dibinde, suya bakıyoruz- hiçbir sulama çalışması yapılamıyor.
Ben, bu konudaki
hassasiyetine inandığım Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener Bey de
buradayken, GAP İdaresi yetkilileri de buradayken, bu konuda, gariban
Adıyaman'a biraz daha önem verilmesini ve sırtımıza âdeta bir perçin gibi
vurulan Atatürk Barajının sularıyla Adıyaman topraklarının da sulanması için
birtakım çalışmaların hızlandırılmasını huzurlarınızda talep ediyorum.
Bunun dışında, Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın Turan Tüysüz, Güneydoğu Anadolunun başkenti olarak
Urfa'yı göstermişti. Arkadaşlar, Türkiye'nin bir tane başkenti vardır, o da
Ankara'dır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yok Güneydoğu Anadolunun başkenti,
yok İç Anadolunun başkenti, Egenin başkenti olmaz. Böyle bir şeyi bizden
söylemiş olsalardı, hemen, Türkiye'nin üniter yapısı bozuluyor diye kıyamet
kopardı. Biz de, onun için, bunu kabul etmiyoruz. Şanlıurfa'ya bir kastımız
yok, Şanlıurfa'nın büyük il olduğunu, gelişen bir il olduğunu kabul ediyoruz;
ama, lütfen, bu başkent meselesini fazla ortaya atmasınlar.
Yine, Sayın Abdulkadir
Ateş, GAP İdaresinin Ankara'da olmaması gerektiğini vurguladı. Zannedersem,
hükümetimizde de, bu konuda çalışmalar var. GAP İdaresinin Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde olması lazım. Biz söylesek de söylemesek de, zaten, Adıyaman'a
verilmez; Gaziantep, Şanlıurfa, ne olursa olsun... Verilirse, tabiî, memnun
kalırız; fakat, bizde, şu ana kadar, sadece, bir bölge müdürlüğü vardır, o da
Türkiye Petrolleri Bölge Müdürlüğüdür. Bunun da sebebi şudur: Bir ara Türkiye
Petrollerinin üretiminin yüzde 60'ı Adıyaman'da idi, şimdi yüzde 36 civarında
bir üretim vardır. Çalışma yapılırsa, yine, bu oranı yüzde 60'a çıkaracağız.
Onun dışında, zaten, bölge müdürlüğümüz yok. Bir Orman Bölge Müdürlüğümüz
vardı. Şanlıurfa'da 10 000 metrekarelik bir yeri orman yaptılar, bizim de
ormanımız oldu diye, bölge müdürlüğümüzü, geçmiş hükümetler zamanında oraya
götürdüler.
Bu sebeple, ben, bu
konuda, Sayın Ateş'in teklifinin olumlu olduğunu ve katıldığımızı belirtiyorum;
ama, bunun böyle alelacele, tren kalkarken bir vagon eklenmesi tarzında değil
de, yeni bir çalışmayla bu düzenlemenin yapılmasını temenni ediyorum ve sayın
hükümetimizden, sayın milletvekillerimizden, bundan sonraki çalışmalarında,
geçmiş hükümetlerden hakkını alamayan, devamlı ezilen, devamlı fedakârlıkta
bulunmak zorunda kalan Adıyaman'a, bizim hükümetimiz zamanında, bu Parlamento
zamanında hakkının verilmesi gerektiğini arz ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Görüşmeleri
tamamlanan 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- 3 üncü madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde sizi çok fazla
yormak niyetinde değilim; ama, özellikle 2 nci maddeyle ilgili olarak verilmiş
olan iki ilin rekabetini çağrıştıran önergelerle ilgili bir iki cümle izahat
yapma ihtiyacı hissettim, o nedenle huzurlarınızı işgal ettim.
Değerli arkadaşlar, GAP
Projesi üzerinde söylenebilecek çok fazla söz var. Hakikaten, gerek muhalefet
partilerine mensup gerekse İktidar Partisine mensup arkadaşlarımızdan
açıklamalar dinledik, Sayın Bakanımız bu konuyla ilgili açıklamalar yaptılar.
Bizim bugün konuştuğumuz konu, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin görev süresinin üç
yıl daha uzatılmasıyla ilgili bir konu; fakat, Türkiye'deki birçok komşu ilde
olduğu gibi, Urfa ve Gaziantep arasında da belli konularda birtakım rekabet ve
yarışlar var; ama, özellikle GAP'ın sulayacağı alanlar itibariyle, GAP'la
ilgili bugüne kadar yapılmış yatırımlar itibariyle, uluslararası havaalanı
vesaire vesaire, nokta nokta diye sayabileceğimiz birçok konu, Urfa'nın,
hakikaten GAP'ın kalbi olduğu, merkezi olduğu noktasındaki tezi destekliyor,
bunlar tamamen bunu doğruluyor. Sayın Hüsrev Kutlu'nun bahsettiği
"başkent" ifadesini kullanmamak için özellikle özen gösteriyorum;
ama, bu ifade de, takdir edilir ki, kullanan arkadaşlar tarafından kötü bir
niyetle kullanılmaz, bunun önemine atfen kullanılır, bu maksatla söylenir.
GAP'ın kapsamı
içerisindeki illere şöyle baktığınız zaman, Urfa'nın bunların tam orta yerinde
durduğuna, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Siirt, Mardin vesaire illerinin de bir
hilal gibi Urfa'yı çevrelediğine tanık olursunuz. Bunun fiziksel olarak mantığı
var, coğrafî olarak mantığı var, birçok açıdan mantığı var.
Bir de, bir hususu daha
izah etmek istiyorum. Nedense bu ara hükümetimiz bu konuyu çok fazla gündeme
taşımıyor; ama, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da yaptığım konuşma sırasında
ifade ettim. Bizim, AK Parti olarak taahhütlerimiz arasında, GAP İdaresinin
bölgeye taşınması taahhüdü vardır. İnşallah, hükümetimiz bundan
vazgeçmeyecektir ve er geç, GAP'ın Başkanlık İdaresi bütün birimleriyle beraber
Urfa'ya, o dediğimiz, işte, kalkınmasını beklediğimiz, Türkiye'nin motor gücü
olacağını beklediğimiz bölgenin tam ortasına taşınacaktır; biz bunu bekliyoruz.
Zaten, bugün itibariyle de, bir bölge müdürlüğümüz, Urfa'da, yaklaşık 90
civarında elemanla beraber faaliyetini sürdürmeye devam ediyor. Bu açıklamayı
yapma ihtiyacını hissettiğim için söz aldım.
Sayın Abdulkadir Ateş'in
yaptığı konuşmalar, ne yazık ki, Bektaşi'nin konuşmaları gibi oldu. Önemli
ölçüde katıldığımız konuşmalar vardı; ama... Hani, Bektaşiye -malum- işte,
"niye namaz kılmıyorsun" diye sormuşlar, "Kuran-ı Kerim'de
'namaza yaklaşmayınız' diyor ya" demiş. Orada onu duyan bir diğer vatandaş
da "onun bir de devamını okusan" dediğinde, Bektaşi "ben
hafız" değilim demiş. Yani, olay oraya geldiği zaman, diğer kısmını,
Urfa'nın önemini, vesairesini anlatma ihtiyacını hissetmiyor; nedense, Antep'i
önceleyen bir konuşma yaptı. Demin kendisine söz atar şekilde ifade ettim ve
neredeyse, artık, yani, Türkiye'nin başkentini de Antep'e taşıyalım denilse,
buna da "evet" diyeceksin gibi bir durumdasınız dedim.
Bu yaşanan önerge
rekabeti nedeniyle, ben, şahsen, özür diliyorum. Bu doğru bir şey değil. Bizim
burada, böyle, mikro milliyetçiliklerle, illerimizi önplana çıkaran konularla
kaybedecek vaktimiz yok; Türkiye'yi düşünmek zorundayız. Burada, Türkiye'nin
önemli bir bölümünü ilgilendiren bir projeyle ilgili olarak konuşuyoruz. Bunu
yaptığımız zaman, bu tür şeylere girmememiz esastır; ama, Sayın Ateş böyle bir
şeyin öncüsü oldu. Bana göre, bu doğru bir şey değil. Ben de imzaladım bu
önergeyi; ama, doğru bir şey değildir.
İnşallah, bundan sonra bu
gibi şeyler olmaz diye temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, sataşma var.
Şimdi, efendim, benim ne
söylediğimi, neyin doğru olduğunu arkadaşımız takdir edecek durumda değil;
böyle bir yetkisi de yok.
BAŞKAN - Sayın Ateş, bir
önceki konuşmacı, özellikle isminizden bahsetti. Sataşmayla ilgili talebinizi
doğru buluyorum. Mikrofona gelin ve mikrofonda sataşmaya karşı yanıt verin;
ama, yapıcı bir şekilde. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından
alkışlar [!])
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş’in, Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, her ilin milletvekili
gibi, kendi ilim ve kendi ilimin gerçekleriyle ilgili bir konuşma yaptım.
Değerli arkadaşımızın, buraya çıkıp da, işte, böyle bir konuşma yapılmamalıydı,
yeri değildi vesaire demesini yadırgıyorum. Burası milletin Meclisi, burası
Gaziantep'ten gelen milletvekillerimizin de, Artvin'den gelenin de, Urfa'dan
gelenin de çıkıp, fikirlerini, düşüncelerini, kendi bölgelerine ilişkin istek
ve taleplerini sizlerin huzurunda arz etme yeridir. Bunu herhangi bir
milletvekilimiz yaptığı zaman, diğer bir milletvekilimizin çıkıp da, bunu niye
yapıyorsunuz demesi, Parlamento düzenine yakışmaz. Kendi aramızdaki bireysel
ilişkilerimizde de böyle bir şeyin olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Ben, burada, çıkıp da
Gaziantep'in avantajları şu, Urfa'nın şöyle dezavantajları var falan diye bir
şey söylemedim. Arkadaşımızın da bu konuda alınmaması lazım. Yıllardan beri
Gaziantep ile Urfa, işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Birçok Gaziantepli
müteşebbisimiz Urfa'dadır, birçok Urfalı değerli müteşebbisimiz Gaziantep'te
çalışmaktadır. Şimdi, bunu bir yarış haline falan getiriyor da değilim; ama,
sayın arkadaşımızın üslubunu yadırgadığımı belirtiyor, bunu Parlamentoda yeni
olmasına ve henüz daha yeterli tecrübeyi kazanamadığına yorumluyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
14. -
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım
1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35
Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı
: 677) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kanun teklifinin, yasa
önerisinin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Teklif, kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır.
Burada gördüğüm
kadarıyla, aslında, iktidar kanadından da, muhalefet kanadından da milletvekili
arkadaşlarımızın ortak bir düşünceleri var. GAP'la ilgili yönetim merkezinin,
GAP İdaresinin bölgede olması; o vilayette olur bu vilayette olur. Bazı
arkadaşlarımız, bu düşüncenin hükümette de var olduğunu, bu konuda model
geliştirileceğini ve ileride önümüze gelebileceğini söylediler. Böyle bir
ihtiyaç, aslında GAP'ı geniş anlamda düşündüğümüz zaman, daha acil bir ihtiyaç.
Ortadoğu'da barış ortamının gelişmesini istiyoruz. Barış ortamı geliştikçe,
Türkiye'nin bölgesel kalkınma projesi olan GAP'ın kardeş komşu ülkelere de
genişlemesi söz konusu. Bu nedenle de, daha fazla, idarenin bölgeye gelmesinde
yarar görülüyor. Arkadaşlarımızın da temennileri doğrultusunda hükümetimizin bu
konuyu ciddiyetle ele alacağına inanıyoruz ve bu yasanın ülkemize yararlı
olmasını diliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
alınan karar gereğince, Bayındırlık ve İskân eski bakanları Koray Aydın ve
Yaşar Topçu haklarında kurulan (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonlarının 670 ve 672 sıra sayılı raporlarını sırasıyla görüşmek için, 9
Kasım 2004 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.32