BIM 2 6 2004-11-29T09:12:00Z 2004-11-29T09:12:00Z 58 42903 244548 TBMM 2037 489 300322 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22                         CİLT : 63 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

14 üncü Birleşim

4 Kasım 2004 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Organ Nakli Haftası münasebetiyle, organ ve doku temininde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın, F tipi cezaevlerinin durumu ile buradaki hükümlülerin ve tutukluların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

3. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, tarım sektörünün içerisinde bulunduğu sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu ile İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/699)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/283) (S. Sayısı: 530)

2. - Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe ve Nevzat Doğan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/284) (S. Sayısı: 531)

3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/285) (S. Sayısı: 532)

4. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün, yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/286) (S. Sayısı: 533)

5. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Muzaffer Baştopçu'nun yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/287) (S. Sayısı: 534)

6. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Doğan ve Nihat Ergün'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/288) (S. Sayısı: 535)

7. - Kocaeli Milletvekilleri Osman Pepe, Mehmet Vecdi Gönül, Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu'nun yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/289) (S. Sayısı: 536)

8. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları  üyelerinden  kurulu  Karma  Komisyon  Raporu  (3/299) (S. Sayısı: 537)

9. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/305) (S. Sayısı: 538)

10. - Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları  üyelerinden  kurulu  Karma  Komisyon  Raporu  (3/306) (S. Sayısı: 540)

11. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

12. - Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 675)

13. - 17.7.2004 Tarihli ve 5231 Sayılı Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/873) (S. Sayısı: 668)

14. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı : 677)

V. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş'in, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, ilaç fiyatlarında yapılan zamma ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/3539)

2. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara ve ilçelerinde meydana gelen hayvan hırsızlıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3657)

3. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Ulukışla Bolkar Dağındaki dağevi tesisi inşaatına,

Niğde Üniversitesi kampüs alanı yanında yapılan sosyal tesise,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3729, 3730)

4. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Merkezî Uzlaşma Komisyonunun faaliyetlerine ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3740)

5. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, camilerdeki tarihî eserlerin denetlenmesi ve çalınmalara karşı alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3770)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açıldı.

Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök, Cumhuriyetimizin 81 inci Yıldönümünde Cumhuriyet ve hukuka,

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, kırsal alanlarda yürütülen turizm faaliyetlerinin önemine, yurdumuzun bu alandaki potansiyeline ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, yanlış eğitim sistemi ile sınav odaklı özel dershaneler sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.

Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın (3/272) (S. Sayısı: 520),

Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in (3/273, 3/276, 3/277, 3/278, 3/279, 3/280, 3/281) (S. Sayıları: 521, 523, 524, 525, 526, 527, 528),

Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Osman Pepe'nin (3/274) (S. Sayısı: 522),

Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı'nın (3/282) (S. Sayısı: 529),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu'nun (6/1303), esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği bildirildi.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 39 milletvekilinin, şekerpancarı ve Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ile ilgili sorunların (10/221),

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin, Küçük Menderes Irmağındaki kirliliğin (10/222),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekilinin (10/152),

Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin (10/216),

Patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılan öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, Başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661),

3 üncü sırasında bulunan, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/837) (S. Sayısı: 639),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

4 Kasım 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.25'te son verildi.

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Mehmet Daniş

 

Burdur

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

          No. : 18

II. - GELEN KÂĞITLAR

4 Kasım 2004 Perşembe

Tasarı

1. - Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/916) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.2004)

Raporlar

1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 Milletvekilinin, Karadeniz Sahil Yolu İşlerinin İhalesinde Müteahhit Firmaların Önceden Anlaştıklarının Bilinmesine Rağmen, Fiyatları Ayarlayarak ve Rekabete Meydan Vermeyerek Devleti Büyük Ölçüde Zarara Uğrattığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci Maddesine Uyduğu İddiasıyla Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Yaşar Topçu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/9) (S. Sayısı: 672) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)

2. - Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/882) (S. Sayısı: 674) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)

3. - Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 675) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)

4. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 Milletvekilinin; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı: 677) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)

5. - İzmir Kentinde Yapılacak Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları (Universiade) Kanunu Tasarısı İle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/899) (S. Sayısı: 678) (Dağıtma tarihi: 4.11.2004) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

4 Kasım 2004 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Oluşan gelenek gereği, ben, Cumhuriyet Halk Partisinin bir üyesi olarak, Meclisi yönettiğim zamanlar, 2 CHP'li üyeye, 1 Adalet ve Kalkınma Partisi üyesine söz veriyorum; fakat, dün ve bugün, son anda, söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlar, değişik nedenlerle söz istemlerini geri aldılar. O nedenle, bugün, söz isteme durumunda olan üç Cumhuriyet Halk Partisi üyesi üç milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim. İnşallah, ileride, Meclisi yönettiğim başka bir günde bu açığı kapatır, yönettiğim günlerden birinde, 1 değil 2 Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi milletvekili arkadaşıma söz verme imkânını bulurum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Bağımsızları da unutmayın, onlara da söz verin.

BAŞKAN - Tabiî, tabiî... Onlardan talep geldiği zaman onları da değerlendirmek katılımcı demokrasi açısından görevimiz; ama, bana, bağımsız milletvekili arkadaşlardan henüz bir talep gelmedi.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Gelir, gelir...

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Çok kısa bir zamanda gelir.

BAŞKAN - Henüz bir konuşma istemi ulaşmadı, ulaştığı an değerlendirmek boynumun borcudur.

Gündemdışı ilk söz, Organ Nakli Haftası münasebetiyle söz isteyen Hatay Milletvekili Dr. Züheyir Amber'e aittir.

Buyurun Sayın Amber. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Organ Nakli Haftası münasebetiyle, organ ve doku temininde karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 - 9 Kasım günleri arasında gerçekleşen Organ Nakli Haftası nedeniyle, bu alanda yaşanan sıkıntıları anlatmak için, sizlere, gündemdışı bu konuşmamı hazırlamış bulunmaktayım; hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlarım, tarihin ilk devirlerinden itibaren insanoğlu ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamak için çeşitli çalışmalar yapmış, bu çalışmalar toplumların ekonomik ve sosyal gelişimlerine paralel olarak değişim göstermiştir. Tıptaki bu gelişmelerde Türk hekimleri belirleyici rol üstlenmişler ve önemli katkılarda bulunmuşlardır. Mumyalama, kan alma ve küçük cerrahi operasyonlarla başlayan tıp bilimine, nakil, hep ilginç gelmiştir. Tarih boyunca organ nakilleri denenmiş, ilk başarılı organ nakli, 1958 yılında böbrek nakli olarak yapılmış ve gerçekleştirilmiş ve 1967 yılında da, herkesin malumu, Dr. Bernard tarafından yapılan kalp naklinden sonra da hız kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, organ nakli, günümüzde başka hiçbir tıbbî çözüm olmadığı için, bir insanın organ ya da dokularının, gereksinimi olan başka bir insana tedavi amacıyla nakledilmesi işlemidir. Organ nakli canlıdan canlıya veya kadavradan canlıya olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Canlıdan canlıya yapılan nakiller, doku, böbrek ve karaciğerin bir kısmı olarak gerçekleştirilmektedir; ancak, bu naklin, vericinin sağlığını olumsuz olarak etkilememesi gerekmektedir. Kadavradan organ nakli yapmak için ise beyin ölümünün gerçekleşmesi gereklidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ilk başarılı organ nakli 1975 yılında, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde, bir anneden oğluna yapılan, canlıdan canlıya, böbrek nakli olmuştur.

Organ nakli, ilk yapıldığı günden bugüne kadar büyük gelişim göstermiş, özellikle 1994 yılından sonra büyük ivme kazanmış; ancak, yeterli düzeye ulaşamamıştır. Bunu, bir örneklemeyle açacak olursak, çeşitli ülkelerden alınan istatistiklerde, yapılan bağışların 1 000 000 kişide 20-25 kişi olduğu görülmektedir. Kaba bir hesap yaparsak, ülkemiz nüfusunu 60 000 000 olarak kabul edersek, 25 kişi hesabıyla gittiğimizde, 1 500 verici ortaya çıkar. Bu da, 1 500 kalp, 1 500 karaciğer, 3 000 böbrek eder. Tıbbî nedenlerle bunun yarısını kullanacağımızı varsayarsak, bu rakam 750'dir. Türkiye'de on senede yapılan karaciğer nakillerine bakacak olursak, kadavradan alınarak yapılan karaciğer nakli yaklaşık 250 adettir; yani, bizim, yılda 700-750 karaciğer nakli yapmamız gerekirken, biz bunun ancak üçte 1'ini on yılda gerçekleştirebilmişiz. Kalp nakillerini hesaplamaya kalkarsak, daha üzücü bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunun sonucunda da, organ bekleyen hasta sayısı artmakta; ancak, verici sayısı giderek azalmaktadır.

Bu sıkıntılar neden yaşanmaktadır ve çözüm yolları nasıl bulunmalıdır? Ben, bir tıp doktoru olarak, ilkönce tanıyı doğru koymakta yarar olduğu düşüncesindeyim; çünkü, tanı doğru konulursa, tedavisi ve çözüm yolları daha kolay bulunacaktır.

Sayın milletvekillerim, ülkemizde yeterli sayıda organ nakli merkezi yok mudur, yoksa bu konuda deneyimli bilimadamlarımız mı yetersiz ve eksiktir? Bu iki sorunun da yanıtı, hayır; yani, yeterli sayıda organ nakli merkezlerimiz var ve yetkin bilimadamlarımız canla başla hayat kurtarmak için savaşmaktadır. O halde, sorunlar nelerdir?

Burada, size bu sorunları kısaca özetlemek istiyorum:

Sorunlardan en önemlisi ve birincisi eşgüdüm eksikliği. Organ ve doku alınması, saklanması ve nakli, 1979 yılında yürürlüğe giren 2238 sayılı Yasayla yürütülmektedir. Daha sonra, 2000 yılında, bu yasaya ek olarak Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir; ancak, yasa ve yönetmelikler eksik kalmakta, bu yüzden eşgüdüm eksikliğine yol açmaktadır. Daha geniş ve kapsamlı bir yasa hazırlanarak bu karmaşaya son verilmelidir.

Bu yasa hazırlanırken, bu konuyla ilgili sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmalıdır. Halkımız, organ nakliyle ilgili bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. Bu eğitim ve bilgilendirme, başta Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitmek üzere Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun, lütfen sözlerinizi tamamlayın efendim.

ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - ...Diyanet İşleri Başkanlığı, gönüllü kuruluşlar ve medyayla sürekli eşgüdüm içerisinde olmalı ve birlikte çalışılmalıdır.

Eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına yeterli önemin verilmesi:

2001 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının ortaklaşa yaptıkları kampanya epey ses getirmiş, bağışlarda bir artış görülmüştür; ancak, daha sonra bu konu gündemden düşmüş, çalışmalar sonuçsuz kalmıştır; çünkü, insanlar, hasta durumuna gelene kadar böyle bir şeyin önemini kavrayamıyorlar, hatta yok sayıyorlar. İnsanlara, bunun böyle olmaması gerektiği, bu tip rahatsızlıklara herkesin yakalanma riskinin bulunduğu, herkes organ bağışında bulunursa, gereksinim olduğunda organ bulunabileceğinin bilincine kavuşturulması gereklidir. Bunun için de, bu tip kampanyalar, iki üç yılda bir değil de, halkımız bu bilince kavuşana kadar devamlılık arz etmelidir.

Organ nakilleri belli merkezlerde yapılmalıdır. Sağlık Bakanlığı, bu konuda çizgisi ve kriterleri belli ihtisas hastaneleri kurmalıdır. Vakalar orada birikmeli, başarı ve beceri bir arada olmalıdır. Bununla "yeterli merkez yok, doktorlarımız yetersiz" demek istemiyorum; ancak, bir merkez, yılda birkaç nakil yapıyorsa, orada başarıyı elde etmek uzun zaman alacaktır. Eğer böyle uzman merkezler açılırsa, cerrahlarımızın birincil işi organ nakli olacak, organ sayıları daha kolay tespit edilecek, hastalar kime, nereye gideceklerini daha rahat bulacaklardır. Böylece, işgücü kaybı önlenmiş, istatistikî bilgiler doğru ve net tutulmuş, hizmet hızlı ve ivedi bir şekilde verilmiş olacaktır.

Esasında çok önemli bir konu olan organ nakli, hâlâ pek ciddîye alınmamaktadır. Ancak başımıza geldikten sonra, organa gereksinim duyunca mı önemini fark edeceğiz?! Unutmayalım ki, hepimiz insanız; her an, her türlü olumsuz koşulla, buna benzer hastalıklarla karşılaşabiliriz; bu konuya ciddiyetle eğilmezsek -hiç birimiz için temenni etmem; ama- karşılaştığımızda da çok geç olabilir.

Biz milletvekilleri, topluma örnek olmak zorundayız. Onun için diyorum ki, gelin, burada, Yüce Meclisin çatısı altında, bu Meclise yakışır, ulvî bir eylem olan organ bağışı yaparak halkımıza örnek olalım.

Sağlık Bakanlığımızın ve diğer kuruluşlarımızın da, bu çağrıma kulak vereceğine olan inancımla, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, cezaevleri ve yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın.

2. - İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın, F tipi cezaevlerinin durumu ile buradaki hükümlülerin ve tutukluların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; aslında biraz şanslıyım;çünkü, bu konuyla ilgili, hem İçişleri Bakanımız, hem de Adalet Bakanımız, tesadüfen bugün buradalar.

Sevgili arkadaşlarım, bir noktada, gündemdışı konuşma ne kadar işe yarar, ne kadar yaramaz; bu gündemdışı konuşmalarda dile getirilenler, Mecliste, kanun anlamında, değişik anlamlarda ne kadar hayata geçmiştir bir yana; ama, hiç olmazsa, toplumun sesi anlamında, bir toplum yarasını, bir toplum sorununu gündeme getirme ihtiyacında olduğum için huzurunuza çıktım.

Değerli arkadaşlarım, aslında, kimse cezaevine düşmek istemez. Her birimizin, yakınında, uzağında, şöyle ya da böyle, cezaevinde insanlarımız olmuştur. Biz, sadece, onların yakınlarının ne çektiklerini, nasıl bir etki altında olduklarını görmüşüzdür; eğer, cezaevinde bir yakınımız varsa, bu olaya, daha da yakından ilgi duyma şansını yakalayabilmişizdir.

Bir ülkede, bir toplumda suç varsa, ceza olacaktır. Burada tartışılan bir şey yoktur. Ceza da suçun boyutu kadar olur; cezanın ağırlığı suçun ağırlığıyla ilintilidir; ama, gelin görün ki, ben, bugün, burada, zaman zaman sadece kimi radikallerin eylem yaptığını zannettiğimiz, toplumun da peşin bir hükümle, bir önyargıyla kenara koyduğu, kimi annelerin kimi cezaevi tutuklularının eylem yapıp gazete sayfalarına kimi zaman iri kimi zaman da küçük puntolarla girdiği bir temel problemi gündeme getirmek istiyorum.

F tipi denildiği zaman, toplum olarak, F tipi cezaevlerini, toplumun dışladığı, genellikle de radikal solcu ya da sağcıların orada yer aldığı, buna da müstahak oldukları, hak ettikleri bir kavrayış olarak algılamaktayız.

Değerli arkadaşlarım, F tipi cezaevi denilen cezaevleri 2x4 boyutunda; tuvaleti -affedersiniz- lavabosu, yatak odası, banyosu, tümü içerisinde. Biraz inceleme ihtiyacı duydum bize gelen talepler doğrultusunda, bazı şeylere aklım ermedi. Yani, acaba, Türkiye Cumhuriyeti, demokratikleşmeye çalışan cumhuriyetimiz, Avrupa Birliğiyle bütünleşmeye çalışan cumhuriyetimiz, nasıl bir mantıkladır ki, biraz sonra birkaç maddeyle size izah etmeye çalışacağım bir olayı meşru görebilmekte, doğal görebilmekte, gerekli görebilmektedir.

Şimdi, ceza veriliyor... Zaten, hapishaneye girmiş olmak, cezanın çekilmesinin başlama süreci anlamına gelmektedir; fakat, bu F tiplerinde böyle değil. Önce hapse koyuyorsunuz; sonra, yeni bir işkence süreci başlatıyorsunuz. Yani, hapishane biter mi bitmez mi belli değil; çoğunun da ölmemesi için hiçbir neden yok. Yeni bir süreç; çağımızda algılanması son derece zor, yeni bir süreç başlamaktadır. Önce küçük bir hücreye koyuyorsunuz -F tiplerinden bahsediyorum- sonra, değerli arkadaşlarım, bunları, müthiş derecede bir yalnızlığa bırakıyorsunuz... Biz, idam cezasını da kaldırmış bir ülke olarak, cezaevlerini aslında şöyle algılamak durumundayız: Bunlar, suç işleyen insanların ıslah edildikleri, topluma yeniden kazandırıldıkları, programlarının, planlarının bu şekilde olması gerektiği gibi algılara da bakarız. İnanılmaz derecede bir yalnızlaştırma politikası başlıyor önce. Bu yalnızlaştırmanın ötesinde de, cezaevlerinde abartılı bir biçimde psikolojik baskılar başlıyor. Temel felsefe, eğitmek, ıslah etmek, topluma yeniden kazandırmak değil; oradaki insanları kişiliksiz hale getirmek, şahsiyetlerinden, kimliklerinden, kişiliklerinden uzaklaştırmak; düşünmeyen, ezdiğimiz için, imha ettiğimiz için ayakta duramayan, dışarıya çıktığı zaman toplumla anlaşması, uzlaşması, topluma katkı yapması asla mümkün olmayan bir proje.

Bir arkadaşım anlattı; bu cezaevlerinde müzik yayını olduğu zaman idare karar veriyor. Şimdi, bir düşünün; gecenin saat 3'ünde, ses db'sinin de idare tarafından ayarlandığı bir müzik yayını düşünün siz!.. Bu müzik yayınına sizin itiraz etme şansınız yok. "Bu müziği dinlemiyorum" deme şansınız yok; yani, âdeta, bir işkenceyle, saat gecenin 3'ünde, tamamen idarenin keyfine bağlı; yani, müzik yayınının ne zaman yapılacağı, mahkûmlarla nasıl ilgilenileceği tamamen idarenin keyfine bağlı. Eğer, kazaen, devletimiz, hükümetimiz, farkında olmadan, ruh hali bozuk olan bir adamı da oraya koymuşsa, varın düşünün ki, oradaki insanların... Sonuçta, o hapishaneye koymuş olduğunuz canlılar, insan. Biz, her dönemde, vicdanen, insanın bulunduğu her yerde insanlara insanca muamele yapmakla yükümlü bir toplumun geleneklerinden, geleceğinden gelmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, saymak çok zaman alıyor. Müthiş bir işkence ortamı, müthiş bir yok etme ortamı... İdare başta olmak üzere, bu F tipi cezaevlerinde bulunan insanlara karşı bir peşin hüküm; yani, atomun bile parçalanmasından zor olduğunu ifade etmeye çalışmış olduğumuz bir peşin hüküm, bir önyargı...

Ben, hem İçişleri Bakanımızın hem Adalet Bakanımızın, bir vekil arkadaşlarının, belki, bugünden farklı olarak, hissettiğim için, yani, hissettiğimi bu kürsüde ifade etmek zorunda kaldığım için, bir kere daha, bu cezaevlerine bu gözle, bir insan, iyi gözle, hepinizin baktığı gibi bakmalarını -tenzih ederim, yanlış anlaşılmasını da istemem- orada bulunanların insan olduğunu, topluma kazandırmak zorunda olduğumuzu, toplumun bir yarası olduğunu, onların da bir annesinin, babasının olduğunu, onların da bir Allah kulu olduğunu, onları oraya atarak insanlıktan çıkarma hakkımızın bizde bulunmadığını hatırlamalarını ve bu konuda bu soruna ilgi göstermelerini huzurunuzda istirham ediyorum, rica ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Aydın'ın konuşması üzerine, cezaevleriyle ilgili olarak birkaç hususu dile getirmek isterim. Gerçi, son bir hafta içerisinde, cezaevleri konusu, değişik sebeplerden dolayı Türkiye'nin gündeminde; ancak, bu konu gündemde ama, yapılan açıklamaların önemli ölçüde, en azından, eksik bilgiye dayandığını, eksik bilgi sonucu yapılan beyanların da, doğrusu, uygulamaları, Türkiye'deki cezaevlerinde yaptığımız çalışmaları çok da doğru ölçüde yansıtmadığını burada ifade etmek isterim.

Geriye dönük olarak, Türkiye'nin gündeminde zaman zaman cezaevleri konusu olmuştur; hatta, üzücü bir tarzda olmuştur. Bundan dolayı da toplum bunun sıkıntısını da yaşamıştır. Ancak, belli bir süreden beri cezaevlerinin, gerçekten, bir infaz ve ıslah kurumu olması noktasında, Türkiye, olabildiğince zor bütçe imkânları içerisinde çok önemli ölçüde de kaynak aktarmıştır, ayırmıştır, ayırmaya da devam ediyor. Çünkü, biz, Hükümet olarak da, şahsen de elbette... Bir atasözümüz var: "Dağ başına kış gelir, insan başına iş gelir." Sebebi ne olursa olsun, cezaevine düşmüş olan insanların, suçlu olsa dahi, hükümlü olsa dahi, her şeyden evvel, bir insan olduğunu, onun topluma tekrar kazandırılması lazım geldiğini düşünerek yaptığımız çalışmaları bu anlayışa göre, bu esasa göre yapmaya çalışıyoruz. Türkiye, bu noktada da geçmişte epey tenkit almış; ama, son üç dört seneden beri yapılan çalışmaların iyi yolda gittiği noktasında uluslararası bir kanaat hâsıl olmuştur.

Biliyorsunuz, Türkiye'de en çok dış denetime açık kurumların başında ceza ve tevkifevleri gelmektedir. Pek çok uluslararası kuruluş, Türkiye'deki cezaevlerinde nasıl bir infaz yapılıyor, cezaevindeki fizikî şartlar nedir diye, orada yapılan iyileştirme çalışmaları da dahil olmak üzere, sık sık Türkiye'ye gelirler; biz de, açıkyüreklilikle, bu cezaevlerimizi, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde kendilerine açarız. En son geçtiğimiz günlerde yine gelmişlerdir. Eğer cezaevleri konusunda, gerçekten burada dile getirildiği tarzda Türkiye'nin bir açığı olsaydı, noksanı olsaydı, sizi temin ederim, İlerleme Raporunun en başında yer alırdı. O İlerleme Raporuna iyi bir bakmamız lazım. Her şeyi nereye kadar inceleyen Avrupa Birliğinin, burada dile getirilen hususları görmezlikten gelmesi mümkün değil. Onun için, daha fazla iyileştirme yapma noktasında, şüphesiz, çalışmalarımız devam ediyor.

Burada, Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görev yapan arkadaşlarımız var. Ben göreve geldikten sonra, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna hem AK Parti Grubuna hem de bu komisyon başkanlıklarına yazı yazarak, F tipi cezaevleriyle ilgili yazılıp çizilenlere ilaveten, bunlar ne ölçüde gerçeği aksettiriyor, ne ölçüde bu cezaevlerinin durumuyla örtüşüyor, bunu değerlendirmelerine imkân vermek adına davet ettim. Buyurun gelin; cezaevlerimizi başkaları geliyor görüyor, siz de gelin görün; bir eksiğimiz varsa birlikte bunları yapalım anlayışı içerisinde, ben, iki parti grubuna da bu yazıyı geçen sene yazdım. Nitekim, buradan arkadaşlarımız -sayısı ne kadardı bilemiyorum- her iki gruptan da bu davetimize icabet ettiler, bu cezaevlerini gezdiler, gördüler.

Ayrıca, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığımız -Meclisimizin komisyonu- sık sık cezaevlerindeki şartları yerinde incelerler. Dün ya da evvelsi gün -Sayın Elkatmış buradaysa beni teyit edecektir-önümüzdeki günlerde yine bu neviden ziyaretleri yapacaklarını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla, bizim yaptığımız uygulamalar, Millet Meclisine açıktır, milletimizin vekillerine açıktır, izleme kurullarına açıktır. Dolayısıyla, toplum adına da, millet adına da hür türlü denetimi, her türlü iyileştirme çalışmalarına katkıyı, iyi niyetle hep değerlendirmeye çalıştık ve bugüne kadar da bunu götürdük.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyin daha bilinmesinde fayda var. Tabiatıyla F tipi cezaevleri, organize suç örgütleriyle terör suçları mahkûmlarının ya da tutuklularının kaldıkları cezaevleridir. İster istemez belli bir güvenlik standardını buralarda gerçekleştirmeye mecburuz.

Türkiye'ye gelen pek çok yabancı heyetin en evvel görmek istediği yer cezaevleri; çünkü, bu konuda dışarıda çok propaganda yapıldı. Ben de yurtdışına gittiğim zaman -İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuzdan da gidip görenler var- şunu samimiyetle, açıkyüreklilikle söylerim; her şey dört dörtlüktür, her şey tamamdır diyemeyiz.

Bugün, F tipi bir cezaevinin ya da L tipi diye uygulamaya koyduğumuz, 7 kişinin bir arada kaldığı cezaevlerinin devlete maliyeti 20 trilyon lira civarındadır. Yani, bu millet, sağlıktan, eğitimden kesiyor, birçok önemli hizmetten kesiyor, buradaki insanların topluma tekrar kazandırılması adına, böylesine bir niyetle, böylesine bir amaçla, 20 trilyon liralık bir kaynağı 450 ilâ 500 kişinin kaldığı cezaevlerine ayırabiliyor, ayırmaya çalışıyor. Bakanlık olarak bize verilen paranın çok önemli bir kısmı zaten bu cezaevlerine gidiyor.

Onun için, biz, bu çalışmayı yapıyoruz, acaba, bizi tenkit etmeye çalışan ya da "sizin şu eksiğiniz var" denilen ülkelerdeki cezaevleri standartları ne, uygulamalar ne? Ben, en son bundan iki ay kadar evvel, Avrupa Birliğinin önde gelen -ismini burada telaffuz etmek istemiyorum- bir ülkesinin, önde gelen üç dört ülkeden birinin cezaevine gittim. Sizi temin ederim, o cezaevinde bizimkiyle kıyas kabul ettiğinizde söylenecek elli tane eksiklik vardır.

Keşke başka konularda övünebilseydik; ona bir itirazım yok; ama, bizim cezaevlerimiz onlardan daha iyidir demek, eğer bir olumlu fikre işaret etmek, olumlu bir tespit yapmak anlamına geliyorsa, Türkiye, bu alanda fevkalade önemli mesafeler katetmiştir, katetmeye de devam ediyor. Bunu belirtmek istiyorum. F tipi cezaevleri de bunlara dahildir.

Benim gittiğim cezaevlerinde 2 kişi bir arada kalıyordu, üstelik de 2 Türk vardı. O 2 Türk vatandaşıyla da ben orada görüştüm; başka suçlardan dolayı yatıyorlardı. Bizim bu F tipi cezaevlerinde, bir disiplin suçu işlemiyorsa, genelde 3 kişi bir arada kalıyor; iki katlıdır. Giden arkadaşlarımız var. Alt kat da öyle söylendiği gibi daracık falan da değil.

Sayın Aydın, görevinizi ya da şu an hangi komisyondasınız bilemiyorum, bu söylediklerimin şahidi bu Genel Kurulun çatısı altında olan milletvekillerimizdir. 40 metrekare avlusu var, alt katta 20-25 metrekarelik bir salonları var, televizyon ve buzdolabı var. Reklamını da yapmış olmayalım; yani, hatta, ben, biraz karikatürize etme adına, bunlar cezaevi değil, devlet konukevi dedim; yani, netice itibariyle, bu mukayeseyi de yapmak hoşuma gitmiyor. Üst katta da, ikinci katta da 3 tane yatak var. Aşağıda banyoları ve tuvaletleri ayrı bir yerde. Dolayısıyla, kütüphaneleri var, başka türlü imkânları da var; günde 3 vakit karavanaları da çıkıyor; ama, bir disiplin suçu işlediyse, her cezaevinde olduğu gibi, her ülkenin cezaevinde olduğu gibi, ister istemez, ona uygulanan kurallar farklıdır; ama, bilesiniz ki, maksadımız, bunların tekrar topluma kazandırılmasıdır.

İkinci arz edeceğim husus bilvesile şudur cezaevleri yönetimiyle alakalı olarak: Son günlerde bu konu gündeme geliyor, çeşitli demeç konusu oldu. Benim bu vesileyle söylemek istediğim bir husus var. Keşke, bu açıklamalar yapılırken, önce doğru bilgiye ulaşsak. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkardık. Kim benden ne bilgi istiyorsa, istisnaları dışında, bu bilgiyi vermeye hazırım. Bu bilgiyi verdikten sonra insanlarımız bu bilgiyi nasıl kullanır, o, kendi sorumluluğuyla alakalıdır, kendi takdirleriyle alakalıdır.

Bakınız, Türkiye, kuralları olan bir devlettir. Biz, her müesseseyi kurallara uygun yönetmeye çalışıyoruz. Mesela, cezaevleri söz konusu olduğunda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; mahpusların durumunun iyileştirilmesi için, Birleşmiş Milletler minimum standart kuralları, Avrupa Konseyi cezaevi standardıyla ilgili sözleşmeler, tavsiye kararları, Ceza İnfaz Yasası, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası, 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifevlerinin İdaresi Hakkında Kanun ve geçtiğimiz dönemde çıkardığımız 4769 ve 4816 sayılı Yasalar; yani, biz, cezaevinde, ister şu suçtan ister bu suçtan, ister tek başına ister birlikte, kim kalıyorsa bu kurallara göre yönetmeye çalışıyoruz. Buraya giren çıkan, burada hükümlü ya da tutuklu olarak bulunan, isterse buraya müdafi olarak, avukat olarak gelsin, isterse ziyaretçi olarak gelmiş olsun, eğer kendilerine tanınan bu imkânları, bu hakları kötüye kullanıyorsa, bunu istismar ediyorsa, bununla ilgili, değişik kanallardan, hem kendi mekanizmalarımız içerisinden hem de başkaca kanallardan bize intikal eden her türlü bilgiyi, suç teşkil ediyorsa, ilgili savcılıklara bildiriyoruz. Bahse konu olayda da en az 39 kanaldan bize bilgi gelmiş, 39 işlem bize intikal etmiştir; biz de bunları, cumhuriyet savcılıklarına veya ilgili savcılıklara göndermişiz. Bağımsız yargı bunların gereğini yapmaya çalışıyor. Bunu söylememin sebebi de şudur bilmecbur; çünkü, bu neviden hususlar yanlış anlamalara da sebebiyet veriyor. Âdeta, sanki orada cezaevi idaresi görev yapmıyormuş, hükümet görev yapmıyormuş, Adalet Bakanı görev yapmıyormuş, herkes her istediğini yapıyormuş gibi bir anlam çıkıyor. Bu da, yanlış değerlendirmelere kapı aralar; devlet ile millet arasındaki kaynaşmaya... Devletin belli konulardaki hassasiyetini, yeteri kadar, hükümetin anlamadığı, algılamadığı gibi bir kısım suizanlara da sebebiyet verir.

Biz, kurallara uygun -bu müesseseleri- yönetmeye ve buradaki insanı topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Yanlışı kim yapıyorsa ve suç teşkil ediyorsa, bunu da ilgili savcılıklara, mahkemelere intikal ettiriyoruz. Bundan sonraki kısım, hiç kimsenin karışamayacağı yargı alanına aittir. Yargı ne karar verirse, onun  gereğini infaz etmeye hazır olduğumuzu, bugüne kadar da bu anlayış içerisinde bu müesseseleri idare ettiğimizi burada bu vesileyle ifade etmek istiyorum; ama, tekrar, eğer bir ihtiyaç hâsıl oluyorsa, Parlamento uygun görüyorsa, komisyon da kurulabilir. Arzu edenler varsa, bu cezaevleri de dahil, Türkiye'deki infaz kurumlarını arkadaşlarımızın bilgisine, değerlendirmesine açarız.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, tarımın içinde bulunduğu son durum hakkında söz isteyen Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'a aittir.

Buyurun Sayın Bayındır. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, tarım sektörünün içerisinde bulunduğu sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım ve televizyonları başında bizi izleyen sevgili yurttaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konumuz tarım. Gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun tüm ülkeler için yaşamsal önem taşıyan bir sektördür tarım. Uzun yıllardan beri, maalesef, tarım sektörü çok büyük bir sıkıntı içerisine sürüklenmiştir. 1980'lerden bu yana izlenen sağ politikalar en ağır sıkıntıyı, en büyük yükü hep tarım sektörünün üzerine yüklemiştir. Çiftçimiz o yıllardan bu yana sürekli ezilmiştir. AKP İktidarıyla, tarım ve çiftçi en kötü ve en zor dönemini yaşamaktadır.

Dünyanın her yerinde, en gelişmişinden en az gelişmişine kadar bütün ülkeler çiftçisine, köylüsüne, tarımına sahip çıkmıştır. Bizde ise tam tersi yaşanmaktadır. Çiftçimiz her geçen gün biraz daha fakirleşmektedir, çiftçimiz giderek daha da yoksullaşmaktadır. Çiftçimiz, AKP Hükümetinin uyguladığı çarpık ve duyarsız politikalarla çok büyük sıkıntılar içerisine sürüklenmektedir.

Arkadaşlar, çiftçi perişan, çiftçinin durumu zor. Çiftçi ürettiğinin karşılığını alamıyor. 2003 yılında ilk defa, tarım ürünleri bakımından, ürettiğimizden çok dışarıdan ürün ithal ettik. Bu ithalat karşılığında yaklaşık 4 milyar dolar, yabancı ülkelere ve oradaki çiftçilere para aktarılmıştır arkadaşlar. Yani, hükümet, Türk çiftçisinden esirgediği paraları, yabancı ülkelerin çiftçisine pervasızca vermektedir.

İnsanlar yıllardan beri buğday yiyorlar. İnsanlar, insanlığın başladığı tarihten bu yana et yiyorlar. Eti, sütü, buğdayı, topraktan başka verecek hiçbir şey yok. Bunlar olmadan da insanlığın sağlıklı bir yaşam sürdürmesine imkân yok.

Arkadaşlar, tarıma önem vermek zorundayız. Tabiatı taklit etme imkânımız yok. Bu nedenle, bu işin önemini çok iyi bilmemiz gerektiğine inanıyorum. Gün gelir çok geç olur, gün gelir aç kalır bu ülke, aç!..

Bakın arkadaşlar, yıl 1986,  Türkiye 19 000 000 ton buğday üretiyor. Yıl 2003, Türkiye hâlâ 19 000 000 ton buğday üretiyor. Türkiye'nin buğday ihtiyacı mı azaldı; hayır, tam tersine. Maalesef, Türkiye artık buğday ithalatı yapan bir ülke durumuna getirildi.

Yine aynı şekilde, mısır üretimimiz, 1986'dan günümüze 2 300 000 tondan 2 100 000 tona düşmüş. Türkiye, 1986'dan daha mı az mısır tüketiyor; yine hayır; tam tersine daha fazla mısır tüketiyoruz. Peki, ne oluyor; dışarıdan mısır ithal ediyoruz. Kendi ülkemizde yetiştiremediğimiz buğdayı, kendi ülkemizde yetiştiremediğimiz, daha doğrusu yetiştirilmesine fırsat vermediğimiz mısırı, dışarıdan, döviz ödeyerek almak durumunda kalıyoruz. Doğru ya, mısır ithalatı yapmazsa Maliye Bakanımızın oğlu ne iş yapar acaba?!

Pancarda da aynı manzara var. Türkiye, yine, bu dönem içerisinde, pancar üretimini de düşürdü. Türkiye'nin şeker ihtiyacı mı azaldı, daha mı az şeker kullanıyoruz; cevap, yine hayır. Ne oldu; şekerimizi, kendi toprağımızda ürettiğimiz pancardan değil de, Amerika'dan ithal ettiğimiz mısıra dayalı tatlandırıcıdan elde ediyoruz ve bugün geldiğimiz nokta şudur: Türkiye de, ne yazık ki, artık, tarım ithalatçısı bir ülke haline geldi, daha doğrusu getirildi, getirdiniz.

Tütünde durum farklı mı; hayır. Üzümde durum farklı mı; hayır. Pamukta durum farklı mı; hayır. Çayda, fındıkta durum farklı mı; yine hayır. Aslında, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Arkadaşlar, bakın, ABD'de, 1 litre mazot çiftçiye yaklaşık 350 000 liraya mal olmaktadır. Türkiye'de ise, bu rakam 1 700 000 liraya dayanmıştır. Çiftçi, 1 varil mazotu 400 000 000 liraya almaktadır, bir traktörün deposu da 80 litredir; 1 varil mazotla, tarlasında ancak iki gün çalışabilmektedir. Geçen yıl, buğdayı 320 000-350 000 liraya kadar aldınız. Bu sene, çiftçim, buğdayı 280 000 liraya zor verdi. Adına "borsa" dediniz. Kara gün dostu olarak bildiğimiz o güzelim tesislerimizi ortadan kaldırdınız ve çiftçiyi tüccarın kucağına ittiniz. Sayın Bakanım, buğday fiyatını onlardan daha geç açıklayarak, çiftçiye bilerek eziyet ettiniz. Ofisleri kapatıyorsunuz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kapatmaya çalışıyorsunuz, şeker fabrikalarını kapatıyor ya da atıl duruma itiyorsunuz. Pancar ekim alanlarını kotalarla daraltıyorsunuz. Siz, ne iş yapmak istiyorsunuz Sayın Bakan, niyetinizi açık söyleyin; köylüyü mü yok sayıyorsunuz?!

Sayın Bakan, benden size bir öneri: Öyle, bunları tek tek kapatarak uğraşmayın; bakanlığı tümden kapatın, olsun bitsin!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayındır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Diğer yandan, zaman zaman ortaya çıkan don, kuraklık gibi doğal afetler, hâlâ ürün sigorta kanunu çıkmadığı için, çiftçilerimizi büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaktadır.

Değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz, tarım kredi kooperatiflerinden kredi kullandılar ve malum sebeplerden dolayı da bu borçlarını ödeyemediler. Ne halde olduklarını, ne sıkıntı yaşadıklarını duymayanınız, bilmeyeniniz yoktur; hepinize, bu konuyla ilgili şikâyetler, talepler geliyordur. AKP Hükümeti, borçlarını ödemeyi geciktiren çiftçiye acımasızca yüksek faiz uyguluyor; diğer yandan, çiftçiye verilecek doğrudan gelir desteği ödemesini geciktiriyor ve bunlara faiz uygulamıyor. Bunun neresinde adalet?! Bunun neresinde sizin ak olduğunu iddia ettiğiniz yüzünüz?!

Sayın AKP'li milletvekili arkadaşlarım, çiftçi deyince sizin aklınıza, televizyondaki ünlüler çiftliğindeki çiftçiler geliyor herhalde. Köydeki, tarladaki çiftçilerimiz, televizyondaki o ünlüler gibi rahat yaşamıyor arkadaşlar. Çiftlerimiz tarlasına ekecek tohum alamıyor, gübre alamıyor. Çiftçim tarlasını ekemiyor. Çiftçim kendi karnını bile doyuramıyor. Çiftçilerimizin borçlarını ödeyecek güçleri yok arkadaşlar. Sen ne borcundan bahsediyorsun diyecekler. Arkadaşlar, Sayın Bakan sayesinde, Kırşehir'de evine haciz gelmeyen çiftçi kalmamıştır; teşekkür ediyorum Sayın Bakan(!)

Diğer yandan, AKP Hükümetinin çiftçilerimizin borçlarını tahsil etme konusunda gösterdiği gayreti de takdirle izliyorum. Keşke, AKP Hükümeti aynı çabayı bankaları batıranlardan milletin alacaklarını tahsil etme konusunda da gösterseydi; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki memurlarına 37 milyar doları bağışlatma lüksünü kendilerinde bulamasaydı, onların da gırtlağına yapışabilseydi tıpkı çiftçinin gırtlağına yapıştığı gibi.

Değerli arkadaşlar, tarımla ilgili saatlerce konuşabiliriz. Sorunlar belli, sıkıntılar belli, yapısal bozukluk belli, çiftçilerimizin talepleri de belli, dünyada uygulanan metotlar da belli. Bugün, şu anda, çiftçiyi dışlayan "tedbir" adı altında, yaraya merhem olmayan sizin uygulamanız da ortada. Kendinize gelin arkadaşlar. Bunu kime söylüyorum; hükümete. Hangi hükümete; AKP Hükümetine. Niçin; çiftçi için söylüyorum. Duyun artık halkın sesini. Duyun artık işsizin feryadını. Duyun artık fakirin, borçlunun, dertlinin sesini. Duyun artık kara gün dostu çiftçinin sesini. Gün gelecek çok geç olacak, çok!..

Sayın AKP Hükümeti ve milletvekilleri, bakın, çiftçilerimiz ne güzel tanımlama yapmışlar. Seçim bölgemi gezdiğimde, yaşlı başlı bir amcam "oğlum, AKP Hükümetinin tüccar zihniyeti ortaya çıktı. Ekonomiyi, maşallah, IMF'ye verdiler, içsiyaseti Avrupa Birliğine, dışsiyaseti de ABD'ye endekslediler; kendileri ne iş yapıyor" diye bana sordu; "taşeron" dedim.

Buradan, eli nasırlı, ülkemin bütün sıkıntısını omuzlarında taşıyan, o, yiğit, şerefli ve namuslu çiftçilerimize seslenmek istiyorum, saygıdeğer çiftçilerimiz sizlere sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, boynunuzu eğdirmeyeceğiz. Bu, bizim vicdanî bir anlayışımızdır, bizim sorumluluğumuzdur. Aleyhinize olacak hiçbir fırsatçılığa, hiçbir haksızlığa izin vermeyeceğiz.

Bakın, bugün, İzmir-Torbalı'da, 20 000'in üzerinde çiftçi, Genel Başkanımla beraber miting meydanlarında. Çiftçi ayaklandı, haberin olsun Sayın Bakan!

Sevgili çiftçilerim, ben de, Kırşehir Milletvekili olarak ve bir köylü çocuğu olarak, tarımı, oradaki anlayışı, üretmeyi bilen; tarladan, alandan gelen bir insan olarak AKP Hükümetine diyorum ki, ey AKP Hükümeti, üretimden korkma; bırakın, çiftçi üretsin; bırakın, bereketli Anadolu toprakları ürün fışkırsın; bırakın, açlık yok olsun. Sizi sorumluluğa, Bakanlığınızın gereğini yapmaya, Kırşehir dahil, çiftçiye sahip çıkmaya çağırıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın tarımla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Dr. Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Bayındır, gündemdışı söz alarak, tarım sektörüyle ilgili düşüncelerini ifade ettiler. Ben de, bu vesileyle, kendilerine cevap vermek ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'yi bir bütün olarak ele alıp baktığımızda, henüz gelişmekte olan ülkeler kategorisinde bir ülke olduğunu ve dolayısıyla, gelişmekte olan ülke kategorisine ait sorunları da bünyesinde taşıdığını hepimiz biliriz, yeri geldiğinde bunları da kullanırız. Gelişmekte olan ülkeler, tarımsal faaliyetin çok önemli olduğu, sanayi ve hizmet sektöründe gelişmenin nispeten yavaş olduğu, teknolojik gelişmenin, sermaye birikiminin olmadığı gibi, hepimizin çok kullandığı göstergeler yanında -benim, bugün sizlerle paylaşmak istediğim en temel sorun bu- o ülke aydınlarının, siyasetçilerinin, bilimadamlarının, bir bütün olarak kendi önceliklerini belirleyip, siyasî istikrarı sağlayıp, ekonomide güveni oluşturup, neticede sorunlarını çözme konusunda bir başarı gösteremediği ülkelerdir.

Eğer, bir ülke gelişmekte olan ülkeler kategorisine konuluyorsa ve bizim ülkemiz de buna maalesef giriyorsa, biz, ülkemizdeki sorunları konuşmaya devam edeceğiz demektir; çünkü, gelişmekte olan ülke, sorunları olan ülke demektir. Bu, sektör ayırımı yapmadan, hem ekonomik hem hizmet hem de tarım; alt sektörleri itibariyle sağlık, eğitim, kültür gibi, ilanihaye devam edip giden bir hadisedir. Bu sektörler içerisinde elbette nispî olarak bazıları daha iyi, bazıları daha geri kalmış olabilir bazı ülkeler için. Bizim ülkemizde tarım sektörü, 1960'tan sonra sanayiin öncelikli sektör olarak belirlenmesiyle birlikte nispeten ihmal edilmiştir ve bu çok yanlış bir şey de değildir. Eğer, bir ülkede sürükleyici sektör, Amerika için otomotiv, İngiltere için tekstil, Türkiye için sanayi ise ve bu sanayiin içerisinde elbette başlangıçta tüketim malları sanayii hızlı bir gelişme gösterirse, bu, ülke için bir sürükleyicilik görevi görür, arkasından diğer sanayi ve bu sanayiin ürettiği girdileri kullanan tarım da bir gelişme gösterir; hem bir teşebbüs gücü hem de bir sermaye birikimi ortaya çıkar; eğitimde ve şehirleşmede meydana gelen gelişme kırsal kesimi buraya taşıyarak ülkenin genel gelişmesine hizmet eder. Bu, dünyanın başka ülkelerinin de yaşadığı bir süreçtir ve bizim ülkemizin de büyük ölçüde yaşadığı bir hadisedir.

Şimdi, bu hadise içerisinde dönüp baktığımızda, şu anda, Türkiye'de stratejik önemdeki sektörlerde, sağlık, enerji, iletişim gibi alanlarda; yani, hiç geri kalma şansımızın olmadığı alanlarda bile bugün çeşitli sorunlarla karşı karşıyayız. Bunların içerisinde ertelenebilir olan bazı sektörler, sorunlar vardır. İşte, tarım bunlardan biri ve şanssızlığı da buradan gelmektedir. Niçin; bu kesimin mensupları, temel olarak örgütlenmemiş olmaları, eğitim seviyesinin düşük olması, sorunlarını kamuoyuna aktarma konusundaki imkânsızlıkları ve devamındaki hususlar nedeniyle, ister istemez, Türkiye'de, karar organında bulunan insanlara sorunlarını ulaştırmada ve buna çözüm getirmede başka meslek mensupları kadar başarılı olamamışlardır. Mesela, sendikalar kadar etkili olamamışlardır, sanayi kesimindeki sendikalar kadar, öğretmenler kadar etkili olamamışlardır, şehirde oturan insanlar kadar etkili olamamışlardır; olamamalarından daha tabiî ne vardır. Yani, bu ülkenin aydınları, siyasetçileri, bu toplumun çok önemli bir kısmının sorunlarını şu veya bu sebeplerle ihmal etmişse çok uzun bir dönemde, bugün karşımıza çıkmışsa bir tablo ve biz sorunlardan bahsediyorsak, aslında, bunu iki yıllık bir iktidar dönemindeki bir partiye getirip "bu sizin icraatlarınızın sonucudur" demek eşyanın hakikatine aykırı olmaktadır. Bu, bir bütündür ve kendileri de ifade ettiler; özellikle 1980'den sonra, tarım sektörüyle ilgili çok önemli değişimler olmuştur, destekleme politikalarında değişiklikler olmuştur, tarım kesimine yönelik yatırımlarda azalma olmuştur. Nitekim, hepimizin bildiği, Türkiye'nin medarı iftiharı GAP yatırımları konusunda, enerjideki gerçekleşme yüzde 80; ama, tarımdaki gerçekleşme yüzde 12'dir, 15'tir. Siz, suyu getirmişsiniz; ama, sulama altyapısını kuramamışsınız ve bugün karşımıza çıkan tablo iki yıllık bir iktidarın tablosu değil, çok uzun bir geçmişten gelen birikimli bir tablodur. Bunun böyle olduğunu hem bileceğiz hem de bunun aksini söyleyeceğiz; bu, bence çok doğru bir davranış değil. Yani, insanların anlamayacağı bir şey değil bu, çok iyi anladığı bir şey.

Tarım sektörünün sorunu var mı, bizim, iki yıllık süre içerisinde çözemediğimiz sorun var mı; tabiî var ve şöyle düşündüğümüzde, eğer, biz, tarım sektörüne, Türkiye'de kamunun elindeki bütün yatırım kaynaklarını kullandırsaydık yine çözemezdik; çünkü, bizim, 2004 yılında yatırımlar için ayırabildiğimiz tüm kaynak 7,5 katrilyondur. 7,5 katrilyonluk bir kaynağı biz tarım sektörüne ayırsak, GAP yatırımlarını bile çözemeyiz. Dolayısıyla, arkadaşlarım, eleştiri yaparken, hadiseyi, biraz, bir bütün olarak ele almamız ve objektif olmamız lazım.

Şimdi, tarım sektörüyle ilgili neler olmadı; olmayan şey şu: 2004 yılında biz, Türkiye'de, Türk tarımında çalışan insanların, yaşayan insanların yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan tahıl üreticilerini çok memnun edemedik. Niye edemedik; kendileri de ifade ettiler. Buğday fiyatlarıyla ilgili konuda, tahıl fiyatlarıyla ilgili konuda yanlış bir politika uygulamadık, doğru şeyler yaptık. Türkiye'de buğday fiyatlarını takip ettik piyasada, biz, kendimiz, verebileceğimiz bir fiyatı da belirledik. Biz, Türkiye'de, piyasada, fiyatlar, bizim vereceğimiz başfiyat seviyesine gelinceye kadar fiyat açıklamadık; bundan daha doğru davranış nedir?! Biz açıklasaydık aşağı düşecekti, daha erken aşağı düşecekti; ama, biz, tam o fiyat seviyesine gelince, 370 000 lira başfiyatla alıcı olarak girdik. Peki, ne yaptık; dikkat edin, 2003 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı buğday miktarı 600 000 tondur, bugün itibariyle 2004 yılında aldığımız buğday miktarı 2 000 000 tondur. 600 000'in üzerinde, 2 000 000 ton buğday aldık, buna rağmen biz buğday fiyatını tutamadık. Niye; tüm dünyada üretim çok fazla, Türkiye'de de çok fazla. Türkiye'de bu sene buğday üretim miktarı 21 000 000 tondur.

Çok daha önemli başka bir şey söyleyeceğim; 21 000 000 ton buğdayın kalitesi, Türkiye'de hiçbir zaman olmayacak kadar da daha iyi olmuştur. Niye; Türkiye, biraz önce sayın milletvekilim söyledi, buğday ithal eden bir ülke. Türkiye, ihtiyacı olduğu için buğday ithal etmiyor, yani, üretim miktarı yetersiz olduğu için buğday ithal etmiyor; kalitesi düşük olduğu için ithal ediyor ve bunu, ihracat amaçlı kullanıyor, yani, makarna, irmik, un için kullanıyor. Ama, Türkiye, bu sene, şu anda, yurt dışından kaliteli buğday da ithal etmiyor. Niye etmiyor; çünkü, biz, istenilen nitelikteki, kalitelideki buğdayı şu anda Toprak Mahsulleri Ofisi olarak verebilecek durumdayız. 2004 yılının kasım ayı başına kadar özel sektöre DİİB kapsamında dünya fiyatlarıyla verdiğimiz buğday miktarı 300 000 tonu geçmiştir; yani, Türkiye, 2004 yılında buğday ithal etmeyecektir. Hangi aydan itibaren; mayıs ayından itibaren Türkiye buğday ithal etmemektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin, en temel ürünü bakımından, üretim miktarında bir artış olmuştur. Bunun anlamı şu: Verimde bir artış olmuştur. Bu, verimle alakalı bir hadisedir. İkincisi, kaliteyle ilgili çok iyi bir gelişme olmuştur.

Şimdi, kendisi Kırşehirli; Kırşehirli çiftçiler buğday fiyatlarından eminim şikâyetçidirler; doğrudur. Biz, geçen sene, 325 000 lira...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakanım, buraya kadar tamam; ama, bu olmadı. Sizinle gidelim köye!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Geçen sene bizim buğdaya verdiğimiz fiyatı hepiniz biliyorsunuz, 325 000 lira başfiyattır; ama, piyasa, 325 000 liranın çok üzerinde oluştu; bu çok olumlu bir şey. Geçen sene çiftçiler 350 000 liraya, 360 000 liraya, 380 000 liraya buğday sattılar, güzel bir şey, sevinilecek bir şey; bundan bahsetmiyorsunuz.  2004 yılında 370 000 lira başfiyat verdik; ama, 360 000'e düştü, 350 000'e düştü, 340 000'e düştü, yemlik buğdaylar 280 000 liraya kadar düştü.

Arkadaşlarım, şimdi, eğer, biz, geçmişteki gibi uygulasaydık; yani, süne mücadelesini, devlet mücadelesi yapsaydık ve başarılı olmadığımız bir mücadelenin sonucunda süneli buğdayları da aynı fiyatla alsaydık, çiftçimiz belki bundan çok şikâyetçi olmayacaktı; ama, bu politikanın doğru olmadığını siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz, kaliteli buğday üretmek zorundayız. Bu, kısa vadede o insanlarımıza belki bir katkı sağlamadı üretimdeki artıştan dolayı; ama, onlar şunu biliyorlar: Gelecek yıllar kaliteli buğday üretmek, herkese çok daha önemli katkı sağlayacak, küçük çiftçimiz de dahil.

Bu sene sertifikalı tohumluk konusunda bir gelişme var. Bunu çiftçimiz biliyor; şu ana kadar 220 000 tona ulaştık sertifikalı tohumlukta. Şimdi, düşünün, bu ülkede tarımla uğraşanların yüzde 40'ı tahıl üretimiyle ilgili ve siz sadece 50 000 ton sertifikalı tohum kullanıyorsunuz. Bunun anlamı, onikide 1 olarak sertifikalı tohum kullanıyorsunuz; yani, onikide 1'i ancak sertifikalı tohumluk. Bunun anlamı, kalitenin düşük, verimin düşük olması demektir.

Şimdi, Hükümet olarak, süne mücadelesi konusu, sertifikalı tohumluk konusu, kooperatifçilik aracılığıyla bu sene 400 kooperatife destek verme hadisesi, özellikle hayvan ıslahı konusunda başlatılan proje, hibrit tohumculuk konusunda yaptığımız işler, elbette, bugün değil, bizim, onlarca sene önce yapmamız gereken işler; ama, yapılmamış ve bugün yapıyoruz. Arkadaşlar, bunları da görmek lazım.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Bakan, tarım neden küçüldü o zaman? Türkiye yüzde 10 büyürken, tarım küçüldü.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, vicdanen, bu konuda doğru cevabın ne olduğunu bildiğinizden yüzde yüz eminim. Tarımın büyüyüp küçülmesi, bu ülkede ve dünyanın bütün ülkelerinde, tabiat şartlarına bağlıdır. Sayın milletvekilim, siz, eğer, yılın ilk altı ayında tarımdaki gelişmeyi mukayese ederseniz, düşünün, Türkiye'de, yılın ilk altı ayında hangi tarımsal faaliyet vardır hayvancılıktan başka; hangi ürün pazara çıkar? Dolayısıyla, biz, çıkmayan ürünü toplam üretim faaliyetinin içerisinde görüp, tarımda üretim, gelişme olmuyor diyebilir miyiz?! Türkiye'de, tarımsal üretimin gelişmesi yılın ikinci yarısında olur, yani, hazirandan sonra olur. Dolayısıyla, eğer, bir mukayese yapacaksak, tarımdaki gelişmeyi yıl sonu itibariyle yapmamız lazım; bu, metodolojik bir yaklaşım. Ama, Türkiye'deki gelişme, kısa dönemde, mevsimseldir. Türkiye, bu sene, tahılda üretim artışını teknolojik gelişmeyle sağlamadı, sadece mevsimin iyi gitmesinden dolayı sağladı; bunu da hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, tarımdaki küçülmeyi ve büyümeyi, sadece bir iki yıllık politikalara bağlarsak bu hiç gerçekçi olmaz.

Ben yaklaşım tarzım itibariyle şunu söylüyorum: Tarımdaki onlarca sorunun, hepsini, düğmeye basarak çözecek bir iktidar gücü ve bilgi kabiliyeti yoktur; ama, şu var; öncelik meselesi var. Öncelik meselesini de size söylüyorum; doğru işler yapıyorum. Süneyle mücadele konusunda çalışıyoruz. Bu, Türkiye'de toplam çiftçilerin yüzde 50'sini ilgilendiren bir konudur ve bu sene çok önemli bir gelişme olmuştur. Bu konuda, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Adıyaman milletvekilleri konuşsun; yani, başka yerlerde kesin başarı sağladık, buralarda da sağladık.

Onun dışında, sertifikalı tohumluk konusunda, şu anda, Türk çiftçisine bedava tohumluk verildiği yıllardan daha fazla tohumluk kullandırıyoruz. Şimdi, arkadaşlar, bunu da görmek lazım. Bakın, ücret almadan tohumluk dağıtılan yıllarda bu rakama ulaşılamamış. Sebebinin ne olduğunu çok iyi bilmiyorum; ama, benim elimdeki bilgiler bu. 220 000 tona ulaşacağız. Bunun anlamı; Türkiye, buğday ithal etme ihtiyacından kesinlikle kurtulacak. Dolayısıyla, önceliklerimiz konusunda, gücümüzün yettiği kadar çalışıyoruz. Doğru şeyler yapmaya çalışıyoruz, yanlış yapmamaya çalışıyoruz.

Burada bahsettiğim kooperatifçilik, hayvancılık sektörü, sebzede hibrit tohumculuk, buğdayda sertifikalı tohumluk ve süne mücadelesi konuları "2004 yılında ne yaptınız" sorusuna bizim verdiğimiz cevaplardır. Bunlar az görülebilir, doğrudur; ama, bunlar 2004 yılına kadar intikal etmiş sorunlardır. Lütfen, bir düşünün; yani, Türkiye 2004 yılında Avrupa Birliğiyle ilgili büyük bir gelişmenin arifesinde, biz, süne mücadelesiyle uğraşıyoruz; ama, bu benim ürettiğim bir sorun değil, karşı karşıya kaldığım bir sorun ve ben, eğer, bununla ilgili, 2004 yılında, ülkenin doğusundan batısına kadar her yerde insanları bunu yeneceğiz kanaatine ulaştırmışsam, bu, benim açımdan çok kıymet ifade eden bir gelişmedir ve doğru olduğuna inanıyorum.

Birkaç hususu daha söylemek istiyorum: 2005 yılında Türkiye'de hayvancılık sektörüyle ilgili çok önemli bir projeyi hayata geçireceğiz, başta, Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere. Kendi kontrolümüzde -eski adıyla devlet üretme çiftlikleri, yeni adıyla TİGEM'ler dahil olmak üzere- büyük ölçekli damızlık işletmeler kurarak, sözleşmeli üretime geçerek ve gerektiğinde, Türkiye'deki kamunun elinde bulunan arazileri büyük müteşebbislerimize bu amaçla kullandırarak, Doğu Anadolu Bölgesinde, mutlaka, hayvancılık konusunda bir hamle yapmak zorundayız.

Bununla ilgili olarak yapacağımız çalışma, ıslah, yem bitkisi, kredi, işletme ölçeğinin büyütülmesi, eğitim çalışmaları konularında çok kapsamlı bir çalışma olacaktır ve Bakanlığımın en üst seviyesindeki bir bürokrat bu bölgedeki bu projenin başında, hayata geçirilmesi konusunda bir çalışmanın içerisinde olacak.

Onun dışında, Türkiye'nin en önemli tarımsal potansiyeli olan GAP bölgesinde, mutlaka, tarım ürünlerini işleme tesisleri oluşturmak zorundayız; bununla ilgili bir çalışmayı yürütüyoruz.

Dolayısıyla, 2004 yılında yaptıklarımız mütevazı kabul edilebilen işler olsa bile, yaptıklarımıza ilaveten 2005'te yeni şeyler yapmak ve ilave etmek düşüncesindeyiz.

Sektörümüzün sorunlarını kısa vadede çözmek çok zor; ama, öncelikleri belirleyip bunların üzerine gittiğimizde, netice alacağımıza inanıyorum.

Ben, Hüseyin Bayındır arkadaşımızın söylediği birkaç hususa da cevap vererek, konuşmamı tamamlayacağım. Bunlardan bir tanesi mısır üretimiyle ilgilidir. Mısır, Türkiye'de, şu anda üretimi en hızlı artan üründür.  Misal vermek istiyorum:  Bizim, 2003 yılında ithal ettiğimiz mısır miktarı 1 800 000 tondur. 2004 yılında ithal edeceğimiz miktar kesinleşmiştir, 900 000 tondur. Yani, bunun anlamı, bu sene yurtiçi üretim 3 200 000 tona çıkacaktır. TMO olarak şu anda bununla ilgili aldığımız miktar 500 000 tondur ve piyasadaki fiyat da üreticiyi çok memnun eden bir seviyededir; dolayısıyla, mısırla ilgili gelişmeler çok pozitiftir.

Bu arada, Maliye Bakanımızla ilgili sürekli atıflar oluyor. Burada, dinleyen arkadaşlarıma bir cümle söylemek istiyorum: Geçen sene 1 800 000 ton mısır ithal edilmiştir. Düşünün, 1 800 000 ton mısır ithalatında Maliye Bakanımızın oğlu 4 000 tonluk mısır getirmiştir; 1 800 000 ton mısır ithalatında 4 000 ton! Arkadaşlar, yani, Maliye Bakanımızın oğlunun mısır ithalatı meselesi, bu büyük rakam içerisinde kıymet ifade edecek bir olay değildir. Bu, kamuoyunda, olduğundan çok farklı anlaşılan bir husus; lütfen, siz de, bu malzeme... Yani, bu konunun bu kadar tekrar edilmesinin anlamı yoktur; onu ifade etmek istiyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Maliye Bakanı olmasaydı, zaten, hiç sorun olmazdı Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, ben, hepinize bilgi olarak sunacağım, Hüseyin Beye de bir tablosunu vereceğim; 1980'den 2004 yılına kadar, buğday, ayçiçeği, pamuk, mısır ve şekerpancarıyla ilgili, amonyumnitrat gübresi, mazot ve traktörle ilgili bir mukayese tablosu çıkardım.

Amonyumnitrat gübresi: 1980 yılında 1 kilo buğdayla 1,46 kilogram gübre alınırken, bugün, 1,37 kilogram gübre alınabiliyor.

Şimdi, bazı mukayeseleri yapıyoruz, bazı yılları seçiyoruz; ama, bu çok yanıltıcı bir şey oluyor.

Traktörle ilgili bir bilgi vermek istiyorum. 1981 yılında 85 ton buğdayla bir traktör alınırken, bugün, aşağı yukarı 80 tonla alınabiliyor. Dolayısıyla, Türkiye'de çiftçinin durumu geçmişte çok iyiydi, bugün çok kötü değil. Bu tablo şöyle: Griyse gri, siyahsa siyah. Dolayısıyla, hadiseyi çok...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, traktör alacak çiftçi yok da, ondan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bir cümle daha söyleyeyim.

Lütfen, bakın; 2004 yılında, Türkiye'de traktör talebinde bir patlama var; yani, nispî bir şeyi söylüyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Köylü parayı nereden aldı Sayın Bakan?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Mutlak rakam olarak söylemiyorum. Bakın, nispî olarak, Türkiye'de traktör talebi... Bakın, bir tane traktör fabrikasına telefon açın.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Parayla alınır. Kredi vermezseniz, para vermezseniz nereden alacak?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ama, benim söylediğim şey şu: Traktör fabrikalarından birini arayın "2004 yılında ne kadar traktör sattınız" deyin, 2002 ve 2003'le kıyaslayın; yüzde 200'den daha fazla. Çok açık. Türkiye'de çiftçi bir zenginliğe mi ulaştı; hayır; yani, zannettiğimiz kadar kötü değil anlamında söylüyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - İhtiyaçlar ertelenemez boyutlara geldi Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, sözlerimi şöyle toparlıyorum. Başka sektörlerde olduğu gibi bu sektörde de sorunlar çok; ama, bize düşen görev, objektif eleştiri, yol göstermek, bu sektöre yönelik çözüm arayışlarımızı devam ettirmek, buna katkı sağlamaktır.

Ben, bu vesileyle, hepinize, tekrar, saygılar sunuyor, çalışmalarınızın verimli geçmesini diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar sona ermiştir.

Gündemdışı konuşmalar önemli bir yasama ve denetim işlevi. Kişisel tercihim, çoğulcu demokrasinin de gereği olarak, gündemdışı konuşmalarda kadın milletvekillerimize ve bağımsız milletvekillerimize öncelik tanımaktır; çünkü, en canlı takip edilen Parlamento çalışmalarından biri bu; halkımızla iletişim açısından da önemli. Çoğulculuğu sağlamak için, bu ilkeyi, görevde bulunduğum zamanlarda hayata geçirmeye çalışacağım.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 10 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/283) (S. Sayısı: 530) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın yoluyla hakaret suçunu işlediği iddia olunan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kütahya Milletvekili Soner Aksoy Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                        Karma Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

                           

(x) 530 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2. - Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe ve Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/284) (S. Sayısı: 531) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

                           

(x) 531 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/285) (S. Sayısı: 532) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

                           

(x) 532 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

4. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/286) (S. Sayısı: 533) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                           

(x) 533 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve Üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

BAŞKAN - :Bilgilerinize  sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5. - Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/287) (S. Sayısı: 534) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

                           

(x) 534 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

6. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/288) (S. Sayısı: 535) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan  sorumlu tutulmamalarını  sağlamaktadır.  Mutlak  dokunulmazlık  adı  verilen

                           

(x) 535 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğuk Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının, tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

7. - Kocaeli Milletvekilleri Osman Pepe, Mehmet Vecdi Gönül, Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/289) (S. Sayısı: 536) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

                            

(x) 536 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Mehmet Vecdi Gönül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

8. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları  üyelerinden  kurulu  Karma  Komisyon  Raporu  (3/299) (S. Sayısı: 537) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dernekler Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

9. - Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/305) (S. Sayısı: 538) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zimmet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

10. - Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları  üyelerinden  kurulu  Karma  Komisyon  Raporu  (3/306) (S. Sayısı: 540) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Teşekkül halinde akaryakıt kaçakçılığı suçunu işlediği iddia olunan Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                                                           Burhan Kuzu

                                                                                                               İstanbul

                                                                                              Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarının engellenmemesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

                                                                                         Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 106                                                                                               14.11.2004

Danışma Kurulunca, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

Sadullah Ergin

K. Kemal Anadol

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

Öneri:

4.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 675 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına, gündemin 33 üncü sırasında yer alan 668 sıra sayılı 17.7.2004 tarihli Kanun ile Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 3 üncü sırasına, 4.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 677 sıra sayılı kanun teklifinin, 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 678 sıra sayılı kanun tasarının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına, gündemin 2 nci sırasında yer alan 661 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 35 inci sırasında yer alan 671 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınması, diğer tasarı ve tekliflerin sıralarının buna göre teselsül ettirilmesi, 4.11.2004 Perşembe günkü birleşimde gündemin 5 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması,

30.10.2004 tarihinde dağıtılan ve 1.11.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkındaki (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 670 sıra sayılı raporunun gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmının 1 inci sırasına, 4.11.2004 tarihinde dağıtılan ve aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 672 sıra sayılı raporunun 2 nci sırasına alınması, her iki raporun görüşmelerinin Genel Kurulun 9.11.2004 Salı günkü birleşiminde yapılması, Genel Kurulun 9.11.2004 Salı günü 14.00'te başlayıp, her iki raporun oylamalarının bitimine kadar çalışması, 9.11.2004 Salı, 10.11.2004 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi,

Genel Kurulun 10.11.2004 Çarşamba günü 13.00-23.00 saatleri, 11.11.2004 Perşembe günü 13.00-16.30 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

12. - Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 675) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 675 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 675 sıra sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 26.9.2004 tarihinde, Türk toplumunu, ulusu yakından ilgilendiren temel bir yasa kabul edildi; 5237 sayılı Yasa, Türk Ceza Kanunu. Hepimizin malumu olduğu üzere, Türk Ceza Kanunu, kamu hukukunun vazgeçilmez önemli bir parçasıdır. Türk Ceza Kanununun, bu yapısı itibariyle, topluma -iki yönden birisine- temel olarak hizmet ettiği de bir gerçektir. Toplumun sosyal yapısı vardır, ekonomik yapısı vardır; bu yapılardan sosyal yapıya hizmet etmek durumunda olan Türk Ceza Kanununun, elbette ki uygulaması ve yürürlüğüyle ilgili olarak da önem taşıyan bazı hususlar bulunmuş olması nedeniyle bu tasarıyı gündeme getirmek zorunluluğu vardı. Bu nedenle Yüce Meclisin huzuruna getirilen bu tasarının amacı, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerinin ne şekilde yürürlüğe gireceğine, ne şekilde uygulanacağına kolaylık sağlamaktır; böyle bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Yine, Yüce Meclisin ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın bilgileri dahilinde, gruplarımızda ve komisyonlarda, elimizde olan tasarılara da bakıldığında, bu tasarının da komisyonlardan bir paket şeklinde geçtiği, görüşüldüğü ve diğer birtakım tasarıların görüşmelerinin devam ettiği de bir gerçektir. Paket şeklinde getirilmiş olan bu tasarıların... Türk Ceza Kanununun 26 Eylül 2004 tarihinde kabulünden sonra, 1 Nisanda yürürlüğe gireceği de gözönüne alınarak, birtakım sorunların çıkabileceğini elbette gözlemlemek suretiyle, bu tasarının hazırlandığı gerçeğini de kabul ediyoruz. Şöyle ki: Ceza hukukumuzda ve cezanın temel ilkelerinde bir kural vardır; bu kurala göre, lehe olan kanun hükümleri uygulanır. Bu genel kuraldan hareket edildiğinde, 1 Nisan 2005 tarihine kadar yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan bu hüküm, zaman itibariyle uygulanması hükmü, 5237 sayılı Yasanın 7 nci maddesiyle aynı şekilde hüküm altına alınmıştır. Buna bakıldığında, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan hangi yasa lehe ise, bu hükmün uygulanacağı kuralının da, bu tasarıyla açıklığa kavuşturularak, Ceza Kanununun uygulanmasının kolaylaştırılmasına dönük bir çalışmayı  yapmış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu 1926'da kabul edilmiş ve 1926'dan bugünü kadar, çok uzun bir süre bu toplumun yaşamına, biçimine yön vermiş, yaşam kurallarını hüküm altına almış büyük bir temel kanunun acaba kendi kendine yeterliliği yok muydu da yürürlük hükümleriyle ilgili böyle bir tasarıyı alelacele Meclisin huzuruna getirdik. Elbette, böyle bir yasanın çıkması ve lehe olan hükümlerin uygulanması çerçevesindeki vazgeçilmez kuralın mahkemeler tarafından gözönüne alınması gerekir, hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir, cumhuriyet savcısı tarafından bilinmesi gerekir, uygulanması gerekir, infazda birtakım tereddütlerin olması muhtemel olduğu için de böyle bir tasarının bir an önce hazırlanıp Meclisin huzuruna getirilerek yasalaştırılması gerekeceği düşüncesiyle bu tasarıyla karşı karşıyayız. Hepimiz biliyoruz ve çoğumuz da bu mesleğin içerisinden gelen arkadaşlar olarak bunların tatbikattaki sıkıntılarını yaşadık, gördük, biliyoruz, duyuyoruz, iletiliyor.

Değerli arkadaşlarım, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun belirli hükümlerinin o tarihe kadar yürürlüğe girmeyecek olmasının, şu anda yürütülmekte olan hazırlık soruşturmaları ile davası, duruşmaları devam eden dosyalar için herhangi bir sıkıntı yaratacağını sanmıyoruz. Esas sıkıntı, 1 Nisan 2005 tarihine kadar; yani, Ceza Kanununun yürürlük tarihine kadar, bu tarihe kadar kesinleşmiş hükümlerin infazının devam edilmesindeki tereddütlerin ortaya çıkması sebebiyle bu tasarının 9 uncu ve 10 uncu maddesi hüküm altına alınmıştır, hazırlanmıştır, bu şekilde huzurunuza getirilmiştir. 9 uncu maddesine bakıldığında, yine tasarının yürürlük maddesiyle karşılaştırıldığında 9 uncu maddenin de ve diğer maddelerinin de 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği hususunda bir kuşku yoktur. Bunun devamında ise 10 uncu madde vardır. 10 uncu maddedeki husus da, infazın tereddütü hâsıl olduğunda bunun ne şekilde giderilebileceği hüküm altına alınmış ve 10 uncu maddenin, bu tasarının yürürlüğe girmesiyle birlikte yürürlüğe girmesine karar verilmiş gözükmektedir.

Şu anda cezaları kesinleşmiş olan; ancak, aynı suçtan dolayı, 1 Nisan'da yürürlüğe girecek Türk Ceza Kanununda birhayli düşmüş olan suçların cezasını çoğu mahkûm, tutuklu çekmiş durumdadır. İşte, böyle bir mağduriyetin önlenmesi için de, bu tasarıya yürürlük ve uygulama tasarısına 10 uncu maddeyi getirmek suretiyle, hâkimlerimizin, savcılarımızın ve adliye camiasındaki avukatlarımızın, tutukluların ve hükümlülerin tereddütlerini giderebilmek için 10 uncu madde hüküm altına alınmış ve 10 uncu maddenin de derhal yürürlüğe girmesine olanak sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun yürürlüğe gireceği 1 Nisan 2005 tarihinden önce, bu tasarıyla birlikte birtakım tereddütlerin ortadan kalkacağına inanıyoruz; ama, yine de devam edebilecek tereddütler açısından şu açıklamayı Meclis kürsüsünden söylemenin de zaruret olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki: 1 Nisana kadar, şu anda işlenmiş olan suçların hazırlık soruşturmaları, açılmış bulunan davaların duruşmalarının devamında ortaya çıkabilecek tereddüt, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarıyla ilgili olarak mağduriyetlerinin önlenmesini sağlayabilmektir. Böyle bir imkân, şu andaki mevcut yasalarımızda vardır. Özellikle yürürlükte bulunan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ki, bunun da değişiklik çalışmaları şu anda adalet altkomisyonunda devam etmektedir; ama, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 112 nci maddesi ve 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hükümlerinin de birlikte ele alınmak suretiyle, tutuklu sanıkların veya hükümlülerin mağduriyetlerinin önlenebilmesinin de yolu şu anda vardır. Her ne kadar, tasarının 9 uncu maddesinde kesinleşmiş hükümler ve Yargıtayda bulunan ve Yargıtayın, az önce belirttiğimiz ana kural çerçevesinde, lehe bir şekilde bozarak göndermiş olduğu dosyalarla, davalarla ilgili olarak bir hüküm varsa da, bu hüküm 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir; fakat, bunun bu şekilde yürürlüğe girmiş olması demek, Yargıtayın lehe olarak bozması ve göndermesi şeklindeki davalar ile şu anda hazırlık soruşturması devam eden davalarda tutuklu bulunan sanıkların mağduriyetlerinin önlenmesinin yolu kapalı değildir, yolu açıktır. Bu yol, elbette, bağımsız yargıçlarımızın ve bu uğurda çalışma yapan, cumhuriyetimiz adına görev yapan cumhuriyet savcılarımızın da görevini kısıtlamış değildir, bu konudaki takdir haklarını her zaman için uygulayabilecekleri de bir gerçektir.

Tabiî, bu bağlamda olmak üzere, bağımsızlıktan laf açıldığında, yargıçlarımızın ve mahkemelerin bağımsızlığından söz etmemek de mümkün değildir. En kısa zamanda, bu paketler çerçevesinde, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanunu gibi çerçeveler ve paketler içerisinde biz istiyoruz ve diliyoruz ki, gerçekten, bağımsız mahkemelerin kurallarının oluşabilmesi, yaşama geçirilebilmesi için, Anayasanın 159 uncu maddesinin mutlaka ve mutlaka değiştirilerek, oradaki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunun da tam manasıyla, bağımsız yargıçlık adına, gerçekten, yaşama geçirilebilmesinin yolunu da bu Yüce Meclis açsın. Bu uğurda, Sayın Adalet Bakanımızın hukukçu kişiliğine güvenerek, bu Meclisin bunu da başaracağına inanıyorum.

Bu tasarı, şu anda tutuklu ve hükümlü bulunan, mağduriyetleri söz konusu olabilecek tutuklu ve hükümlülerin hayrına, mağdurların hayrına olsun, iyiliğine olsun diyorum. Bu tasarıya, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep birlikte "evet" oyu vereceğimizi bildiriyor; Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Feridun Ayvazoğlu'na teşekkür ediyoruz; zamanı çok ekonomik bir şekilde kullandı, bize zaman kazandırdı. Sağ olun, var olun.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni Ceza Kanunumuzun yürürlük ve uygulama şekli hakkındaki, kanun tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel bir kanun çıkarıldığında, bu kanunun yeni hüküm ve değişikliklerinin kanunlaşıp yürürlüğe girmelerine kadar uygulamada boşluk doğmaması ve herhangi bir aksamaya yer bırakılmaması; ayrıca, bu kanun ceza kanunu ise, sanığın lehine olan hükümlerin makabline şamil uygulanması ve uygulamada beraberliği sağlama adına, kanunun ardından yürürlük kanunu çıkarılmaktadır.

Nitekim, yeni Türk Ceza Kanununun yürürlük kanunu -yani, bu tasarı- 12.5.2003 tarihinde Başbakanlıkça Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Adalet Komisyonunun gündemine ise, 1.11.2004 tarihinde alınmış ve altkomisyon kurularak kısa bir zamanda kabul edilmiştir.

Acele edilmesinin sebebi ise, uygulamadaki farklılıkları ve mağduriyetleri gidermek içindir.

Sayın Ayvazoğlu'nun da belirttiği üzere, uygulamalarda, mahkemelerce infazın ertelenmesi, durdurulması, devam edenler için ön mesele yapılması veya yapılmaması şeklinde farklı kararlar verilmiştir.

Kimi mahkemeler, sanığın lehine olan hükümlerde, yeni Türk Ceza Kanununun yayımı tarihini yürürlük tarihi yapmış, infazı ertelemiş, kanunun yürürlük tarihi olan 1 Nisan 2005 tarihini beklememiştir. Doğru olan da budur. Kimi mahkemeler, sanığın lehine olan hükümlerde dahi, 1 Nisan 2005'i bekleyelim diyerek infazı durdurmamıştır. Tasarının amaçlarından biri de, bu farklı uygulamalara son vermektir.

Ceza hukukunun zaman bakımından uygulanmasında ise, kişi hak ve hürriyetleri açısından güvence oluşturması esastır. Ceza hukukunda bu, bir kuraldır, genel prensiptir. Bu hüküm kayda düşülmese bile, uygulanması gerekir. Hâkim, hukuk üretirken bu prensibi gözardı edemez.

Fail, fiili işlediği zaman yürürlükte olan kanunlara göre fiili suç teşkil ediyorsa, cezalandırılabilecektir. Fiil, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunda suç olarak tanımlanmışsa, bu kanun sanığın aleyhine olduğu için, uygulama alanı bulamayacak ve sanığa bu fiilden dolayı ceza verilemeyecektir. Yeni suçlar ihdas eden bir kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen fiiller açısından uygulama alanı bulabilecektir.

Yeni çıkardığımız 5237 sayılı Türk Ceza Kanunuyla suç olarak tanımlanan bir fiil, 765 sayılı eski kanunda suç olarak tanımlanmamış ise, bu kanun 1 Nisan 2005 tarihinden sonra işlenen fiiller için uygulama alanı bulabilecektir. Sanığın aleyhine olan durumlarda, eskiye yürütülme geçerli olmayacaktır. Keza, bir suçun unsurlarında, cezasında, mahkûmiyetin neticelerinde, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla failin aleyhine değişiklikler yapılması halinde uygulanamayacak; ancak, bu genel prensibin de bir istisnası mevcuttur. Bir fiil, yürürlüğe giren yeni bir kanunla suç olmaktan çıkarılmış ise, işlendiği zamanın kanununa göre suç olsa bile fail cezalandırılamaz. Yeni kanundaki hüküm, failin lehine olması halinde, makabline şamil olarak uygulanacaktır.

Yine, sonradan yürürlüğe giren kanun, suçun unsurlarında, cezasında, mahkûmiyetin neticelerinde failin lehine değişiklikler yapması durumunda, yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan fiiller açısından uygulama bulabilecektir.

Zaman bakımından bu uygulama sanığın lehine olması halinde, suçun unsurlarında, cezalandırılabilme şartlarında, cezasında, hatta güvenlik tedbirlerinde değişiklik yapılmasında dikkate alınacaktır.

Diğer yandan, akla şöyle bir soru gelebilir: Yeni Ceza Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği halde nasıl uygulama alanı bulabilecektir? Sanığın lehine olan bu hükümlerin teminatı genel prensiptir, kamu düzeni gereğidir. Kişi hak ve hürriyetinin teminatı olan bu kurala göre, kanunun yayımı tarihi sanığın lehine olan hükümlere uygulanması için, yayımı tarihinin yürürlük olarak mahkemelerce uygulanması bir mecburiyet olmak durumundadır.

Nitekim, tasarının 9 uncu maddesinde "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlığıyla, "1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, yeni Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.

Birinci fıkra hükmü, 1 Nisan 2005 tarihinden önce verilip de, Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır. Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir" ve 10 uncu maddesinde de "1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararları hakkında bu kanunun lehe olan hükümleri öncelikle dikkate alınarak, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402 nci maddesi uyarınca infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir" denilerek, uygulamadaki farklılıklara ve mağduriyetlere emredici bir hükümle son verilmiştir.

Bu tasarıyla, ayrıca, Yeni Türk Lirası da dikkate alınmıştır. Bu tasarı, gerek altkomisyonda gerek üstkomisyonda CHP'li arkadaşlarla beraber, uyum içerisinde çıkarılmıştır. Bu tasarıya destek veren, emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ramazan Can'a da teşekkür ediyoruz; zamanı iktisatlı kullandı.

Şahısları adına söz isteyen milletvekillerine söz vereceğim.

İlk sırada, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türk Ceza Yasasının yürürlüğüyle ilgili görüşülmekte olan bu yasa tasarısıyla, yargıya güveni, yargıda birliği sağlamak için uygulamada meydana gelen boşluğun giderilmesi amaçlanmıştır. Zaten, tasarının genel gerekçesinin son fıkrasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan yeni hüküm ve değişikliklerin kanunlaşıp yürürlüğe girmelerine kadar uygulamada boşluk doğmaması ve herhangi bir aksamaya yer bırakılmaması amacıyla bu tasarının düzenlendiği söylenilmektedir.

Değerli arkadaşlar, tasarının yürürlüğe girdiği anda sonuç doğuracak olan 10 uncu maddesi, bilindiği üzere, infazın ertelenmesi veya durdurulması konusudur. Bu konuda uygulamada farklı kararlar çıktığı için, farklı mahkemelerden, savcılıklardan, farklı gerekçelerle, aynı konuda farklı sonuçlar çıktığı için, bu sorunun giderilmesi amacıyla, bu gerekçeyle, 10 uncu maddenin derhal yürürlüğe girmesi düşünülmüş; ancak, 9 uncu maddenin yürürlüğe giriş tarihi 1 Nisan 2005.

Değerli arkadaşlar, tabiî, yargıda birliği sağlamak derken, yargının temel kuralını da bozmamak gerektiği kanaatindeyiz. Şöyle ki: Geçen hafta seçim bölgem Artvin'deyken, Artvin Cumhuriyet Başsavcımız bana şunu söyledi: "Sayın Milletvekilim, bu çelişkilerin giderilmesi için böyle bir yasa tasarı düzenleneceğini biliyoruz; ancak, elimde hazırlık aşamasında olan dosyayla ilgili olarak, ben, hangi yasaya göre karar vereceğim; hazırlık aşamasında suç işlenmiş, 765 sayılı Ceza Yasasına göre mi, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Yasaya göre mi?!"

Açıkçası, ben, buna bir cevap veremedim; yani "lehe olan hüküm uygulanır" kuralını burada da uygulayacak mıydık... Ancak, şu anda elimizde olan tasarı, sadece infazın ertelenmesiyle ilgili lehe olan hükmün uygulanmasını öngörüyor; fakat, diğer, yargılaması veya hazırlığı devam eden ve yargılama aşamasında olan dosyalarla ilgili böyle bir öngörüsü yok.

Benim bu konuşmayı yapmamdaki amaç şu: Yargı uygulayıcıları, hâkim ve savcılarımız, yine -sanıyorum bu sonuç doğuyor- uygulamalarında 765 sayılı Yasayı esas alacaklar. Ancak, sanıyorum bir ay içerisinde bu Meclis çıkaracaktır, 17 Aralığa kadar çıkması gereken bir yasamız daha var; Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası. Bu yasada bu sorunun da giderilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yani, sadece infazın ertelenmesi konusunda birliği sağlamak değil, yargılama aşamasında, hatta kesin hüküm aşamasında olan dosyalarla ilgili birliği sağlamak için de bir düzenleme gerekiyor. Ancak, benim, hem Sayın Bakanlık yetkilileri hem de komisyon başkanımız, komisyon üyelerimizle yaptığım görüşmede, bunun, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında düzenlenmesinin daha doğru olacağı kanaatine varılmıştır. Ben de, şimdilik, bu kanaate uyuyorum; ancak, yine de şu soruyu Meclisin dikkatine sunmak istiyorum: Ceza hukukunda insanların mağduriyetinin giderilmeyeceği bir konu vardır; o da, tutukluluk halidir. Hiçbir şekilde, tutuklu bir insanın tutuklu kaldığı bir günün bedelini maddî olarak ödeyemezsiniz. O nedenle, aslında, belki hata yaptık. 5237 sayılı Ceza Yasasında -belki geçici bir hükümle olabilirdi- sadece tutukluluk konusunda, yine insanların mağdur olmaması için, yani, uygulanacak olan yasada lehe olan bir hüküm varsa, 1 Nisan 2005'e kadar yine tutuklu kalmak zorunda kalan insanların mağdur olmaması için, belki bir düzenleme yapmamız gerekecekti; ancak, bu düzenlemeyi yapamadık. Bu eksiklikle, mevcut yasayı çıkarmak durumundayız. Belki, kanun tekniği açısından, bu yasa tasarısında, bu dediğim tutukluluk konusunda bir kararı burada düzenlemek doğru değil; ama, fiiliyatta, insanların mağduriyetini de bu şekilde gidermemiş oluyoruz.

Ben, hem bu konunun uygulamada bir kavram kargaşasına yol açmaması, yargı ve savcılık aşamasındaki dosyalarla ilgili artık mevcut yasaya göre uygulama yapılması konusunda düşüncelerimi söylemek hem de genel olarak bu konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına başka söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kâtip Üyenin oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA

KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Hükümler

Amaç

MADDE 1. - (1) Bu Kanunun amacı, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - (1) Bu Kanun, diğer kanunlarda, yürürlükten kaldırılan 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununa yapılan yollamaları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümleri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikleri, yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne suretle hüküm kurulacağına ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümleri kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Uyum Hükümleri

Yollamalar

MADDE 3. - (1) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Kanununa yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır.

(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılmış Türk Ceza Kanununun kitap, bab ve fasıllarına yapılmış olan yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin karşılığını oluşturan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun maddelerine yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Diğer kanunlardaki para cezalarının artırılması ve usulü

MADDE 4. - (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun dışındaki kanunlarda yer alan para cezalarından nispî nitelikteki vergi ve resim cezaları, nispî para cezaları ve tazminat kabilinden değişen orana bağlı bulunan para cezaları hariç olmak üzere, kanun ve tüzüklerde alt ve üst sınırları veya bunlardan birinin gösterildiği veya hiç gösterilmediği veya sabit bir rakam olarak gösterilmiş bulunan para cezalarından (idarî ve disiplin para cezaları dahil);

a) Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş bulunan bütün kanun ve tüzüklerde yazılı olup da, daha sonraki tarihlerde Türkiye Büyük Millet Meclisince miktarına dokunulmamış para cezaları yüzkırkikibinsekizyüzaltmış katına,

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul olunup da;

1. 31.12.1939 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları seksenbeşbinyediyüzonbeş katına,

2. 1.1.1940 tarihinden 31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları elliyedibinyüzkırkbeş katına,

3. 1.1.1946 tarihinden 31.12.1959 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları yirmisekizbinbeşyüzyetmiş katına,

4. 1.1.1960 tarihinden 31.12.1970 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları ondörtbinikiyüzseksenbeş katına,

5. 1.1.1971 tarihinden 31.12.1977 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları sekizbinbeşyüzyetmiş katına,

6. 1.1.1978 tarihinden 31.12.1980 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları ikibinsekizyüzaltmış katına,

7. 1.1.1981 tarihinden 31.12.1987 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları bindörtyüzotuz katına,

8. 1.1.1988 tarihinden 31.12.1993 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları kırkdört katına,

9. 17.10.1996 tarihli ve 4199 sayılı, 21.5.1997 tarihli ve 4262 sayılı kanunlarla değişik 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu istisna olmak üzere, 1.1.1994 tarihinden 31.12.1998 tarihine kadar yürürlüğe girmiş kanunlardaki para cezaları yirmidokuz katına,

10. 1.1.1999 tarihinden 31.12.1999 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları beş katına,

11. 1.1.2000 tarihinden 31.12.2000 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları dört katına,

12. 1.1.2001 tarihinden 31.12.2001 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları üç katına,

13. 1.1.2002 tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlardaki para cezaları iki katına,

Çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Ağır para cezasının dönüştürülmesi

MADDE 5. - (1) Özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "ağır para" cezaları, "adli para" cezasına dönüştürülmüştür.

(2) Bu kanunlarda Türk Ceza Kanununda belirlenen cezalar sistemine uygun değişiklik yapılıncaya kadar, birinci fıkrada belirtilen kanunlarda alt ve üst sınırlarından birisi veya bunlardan her ikisi gösterilmemiş olmakla birlikte, alt veya üst sınırlar arasında uygulama yapılmasını gerektirir nitelikteki adli para cezalarında cezanın alt sınırı dörtyüzelli milyon, üst sınırı yüz milyar Türk Lirası olarak uygulanır. Bu fıkra hükümleri, nispi nitelikteki adli para cezaları hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Ağır hapis cezasının dönüştürülmesi

MADDE 6. - (1) Özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları, "hapis" cezasına dönüştürülmüştür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Hafif hapis ve hafif para cezalarının dönüştürülmesi

MADDE 7. - (1) Özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda öngörülen "hafif hapis" cezaları, "hapis" cezasına; "hafif para" cezaları, "adli para" cezasına dönüştürülmüştür. 

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Yeni Türk Lirasının kullanılması

MADDE 8. - (1) Türk Ceza Kanununda geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında, uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı sürece, bu ibare kullanılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul

MADDE 9. - (1) 1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.

(2) Birinci fıkra hükmü, 1 Nisan 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.

(3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

İnfazın ertelenmesi veya durdurulması

MADDE 10. - (1) 1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararları hakkında bu Kanunun lehe olan hükümleri öncelikle dikkate alınarak, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402 nci maddesi uyarınca infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Değiştirilen ve Yürürlükten Kaldırılan Hükümler

MADDE 11. - (1) 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun çeşitli maddelerinde geçen "11 yaş" deyimi "12 yaş" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla,

a) 26.4.1926 tarihli ve 825 sayılı Ceza Kanununun Mevkii Mer'iyete Vaz'ına Müteallik Kanun,

b) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte,

Yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 13. - (1) Bu Kanunun,

a) "İnfazın ertelenmesi veya durdurulması" başlıklı 10 uncu maddesi hükmü yayımı tarihinde,

b) Diğer hükümleri 1 Nisan 2005 tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 14. - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; memleketimize yararlı olsun.

17.7.2004 tarihli ve 5231 sayılı Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

13. - 17.7.2004 Tarihli ve 5231 Sayılı Dernekler Kanunu ile Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/873) (S. Sayısı: 668) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 668 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 17.7.2004 tarihli ve 5231 sayılı Dernekler Kanununun 10 ve 21 inci maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 10 ve 21 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yardım ve işbirliği

MADDE 10. - Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, benzer amaçlı derneklerden, siyasi partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım alabilir ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunabilirler.

5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, dernekler kamu kurum ve kuruluşları ile görev alanlarına giren konularda ortak projeler yürütebilirler. Bu projelerde kamu kurum ve kuruluşları, proje maliyetlerinin en fazla yüzde ellisi oranında aynî veya nakdî katkı sağlayabilirler.

BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı.(CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, kişisel söz hakkım da var, ikisini birleştirirseniz.

BAŞKAN - Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak, Dernekler Yasasının 10 uncu maddesiyle ilgili söz aldım, tümünüze saygılar sunarım.

Geçen yasama yılının son günlerinde, geceyarısı,tam incelemeden, araştırmadan kabul ettiğimiz, genelinde olumlu birtakım iyileştirmeler, demokratikleştirmeler getirmesine karşın yürürlüğe girdiğinde çok büyük sakıncalar doğuracak Dernekler Yasasının salt iki maddesini Cumhurbaşkanı geri gönderdiği için tekrar konuşuyoruz.

Ben, zaman zaman burada yaptığım konuşmalarda -eskiden de milletvekilliği yapmış bir arkadaşınız olarak- şunu önerdim: Senato kalktıktan sonra, tek mecliste, yasaların olanak içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve kamuoyunda tartışılması, konuşulması gerekir; ama, uygulamalar hep tersini gösteriyor. Bırakın kamuoyunda, Mecliste uzun süre tartışmayı, kendi içimizde koyduğumuz İçtüzük kurallarını bile kimi zaman beklemeden, oldubittiye getirerek yasaları çıkarıyoruz, sonradan da yanlış yaptığımızı anlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi Cumhurbaşkanımız, bu Dernekler Yasasının 10 uncu ve 21 inci maddelerini bir kez daha görüşün diye bize gönderdi.

Üzülerek görüyoruz ki, İçişleri Komisyonunda -bundan önceki bütün yasalarda, düzenlemelerde olduğu gibi- AKP'li arkadaşlar maddeyi olduğu gibi kabul ederek, nasıl olsa Cumhurbaşkanının bir kez geri gönderme yetkisi var, ondan sonra bu olduğu gibi çıkar... Bu bakış açısı -salt bu yasada değil, bütün yasalarda- çok sakat bir anlayıştır. Yalnız Cumhurbaşkanımız değil, buradan bir tek milletvekili bile uyarıda bulunsa, arkadaşlar bu düzenleme yanlıştır dese, bu Parlamento, onun üzerinde ayrıntılarıyla durmak zorundadır.

Şimdi, Cumhurbaşkanımız, devletin başı, bu maddelerin Anayasaya aykırı olduğunu çok açık bir biçimde yazmış.

Bu yasanın 10 uncu maddesine göre, dernekler, siyasî partilerden, sendikalardan, işveren kuruluşlarından nakdî ve aynî yardım alabilir ve bu kuruluşlara, siyasî partilere yardım yapabilir. 21 inci maddede de şöyle deniliyor: Dernekler, yurt dışındaki bütün kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alabilir,  aynî ve nakdî olarak.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız diyor ki; bu, Anayasaya aykırıdır; çünkü, Anayasanın 69 uncu maddesinde, çok açık olarak "Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız geri gönderme yazısında açıkça diyor ki: "İncelenen yasanın yukarıdaki düzenlemelerine göre, bir derneğin yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alıp, bu yardımı siyasî partilere yardım adı altında aktarmaları olanaklıdır..." Yani, bir zincirden söz ediyor. Şimdi, siz siyasî partilere demişsiniz ki, yurt dışından yardım alamazsınız. Derneklere de diyorsunuz ki, yardım alabilirsiniz. Derneklere başka bir hak daha veriyorsunuz: Siyasî partilere yardım yapabilir ve yardım alabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, özellikle AKP'li arkadaşlar, bakın, Anayasada çok açıkça, siyasî partiler, yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alamaz, deniliyor. Dernekler için ise "alabilir" diyorsunuz; bir zincirleme oluyor, bir aktarma oluyor. Cumhurbaşkanı da bunu çok açık biçimde yazıyor.

Şimdi, bakın, Cumhurbaşkanımızın bu geri gönderme yazısında değinmediği bir şey de, görüştüğümüz bu maddeler Siyasî Partiler Yasasının 66 ncı maddesine çok açık biçimde aykırı; oradan yalnız bir cümle okuyorum: "Siyasî partiler, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, yabancı uyruklu kişiler ile yabancı ülkelerdeki dernek, grup ve kurumlardan, herhangi bir suretle aynî veya nakdî yardım ve bağış alamazlar." Cumhurbaşkanımızın işaret etmediği, ama, bizi bağlayan Siyasî Partiler Yasasının 66 ncı maddesinde böyle deniliyor. Anayasamızın 69 uncu maddesinde de aynı hüküm vardır.

Değerli arkadaşlar, bilerek bir yasa yapıyoruz: Dernekler, siyasî partilere yardım yapabilir, yurt dışından parti, kurum, kuruluş, kişi, kimden olursa yardım alabilir diyoruz. Burada da emme basma tulumbası gibi, alır verir... Şimdi, insan düşünüyor;  bu kadar, Anayasaya aykırılığı, Siyasî Partiler Yasasına aykırılığı belli olan... Haydi gözümüzden kaçtı da birincide görmedik; peki, devletin başı geri gönderiyor; ey milletvekilleri, bir kere daha görüşün, yanlış yapıyorsunuz diye bizi uyarıyor. Komisyon aynısını geçiriyor; şimdi, Genel Kurulda onu görüşüyoruz.

Söylemeye dilim varmıyor da, bu kadar bile bile bir by-pass varsa; yani, Anayasa, Siyasî Partiler Yasası by-pass ediliyorsa, acaba, böyle bir durum var da, siyasî bir parti geçmişte, bugün, dün, böyle bir yardım aldı da, bunu yasal hale mi getirmek istiyoruz; yani, bir soruşturma var da bunu mu ortadan kaldırıyoruz?!

Değerli arkadaşlar, İLKSAN'daki gibi atlamayalım. Avukatlar Kanunundaki görüşmeler gibi kendimize göre kanun çıkarmayalım.

Bakın, dernekler gönüllü kuruluşlardır, demokrasinin de temelidir. Bir geceyarısı burada önergeler verdik. Bu kabul ettiğimiz konularda o kadar büyük sakıncalar var ki -Sayın Bakanım, özellikle size sesleniyorum- kimi iyileştirmeler yapılıyor, arkasından da göz çıkarılıyor.

Öyle ağır cezalar var ki; şunu şunu yaparsanız üç aydan üç yıla kadar hapis; efendim, 500 000 000'dan 3 000 000 000'a, 5 000 000 000'a kadar cezalar... Bu kadar ağır para cezalarıyla bu dernekçiliği kim yapacak?!

Burada kabul ettiğimiz bir 11 inci madde var. O 11 inci maddede diyoruz ki, dernekler, defterlerini ister noterde ister dernekler biriminde onaylatabilir.

Değerli arkadaşlar, karışıklık olmaması için, burada, sadece noterden olsun diye önerge vermiştik; noterler güvenli kuruluşlardır. Çok acılar oldu...

Hele bir 13 üncü madde var. Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; 13 üncü maddeyle, dernekler bir şirket durumuna getiriliyor, şirket! Bakın, nasıl: Derneklerin yönetim kurulu başkanı, denetleme kurulu para alacak, ücret alacak. Bunun adı dernekçilik olmaz, bunun adı şirket olur; o zaman da söyledim, bir kere daha söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, dernekçilik gönüllülük işidir. O zaman, AKP'nin grup başkanvekillerine anlattık; hiçbir surette dernek yöneticileri para alamaz diye önerge verdik. Hayır, onu kabul etmediler, bir önerge verdiler; 100 kişiden fazla üyesi olan derneğin yöneticileri, deneticileri para alabilir.

Arkadaşlar, bu ülkede binlerce üyesi olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin, Atatürkçü Düşünce Derneğinin yöneticileri ya da eğitim derneklerinin yöneticileri para mı alıyorlar?! Para mı alıyorlar?!.. Zaten birtakım derneklerin, sendikaların, odaların ekonomik durumları varsa, gereksinimleri varsa, onlar, zaten yeterince eleman bulundurabiliyor, burada bir yasal engel yok. Yani, 13 üncü maddeye bakın, benim sözünü ettiğim yöneticiler, derneğin başkanı, derneğin yönetim kurulu ve denetim kurulu, genel kurul kabul etmek kaydıyla istediği oranda para alacak.

Arkadaşlar, bu, gerçekten sivil toplum kuruluşlarını vurmaktır, öldürmektir. Sözde, biz, bu yasaları, Avrupa Birliğine uyum, sivil toplum örgütlerini güçlendirmek için yapıyoruz; ama, öyle düzenlemeler var ki, sivil toplum kuruluşlarını öldürüyoruz; para alan para veren, yöneticileri para alan, siyasî partilerle, işveren kuruluşlarıyla para alıp para veren kuruluşlar haline getiriyoruz. Olmaz Sayın Bakanım! Olmaz değerli arkadaşlar, olmaz!

Burada "kabul edenler... Etmeyenler" diye olursa, bunu, mutlaka, benim partim Anayasa Mahkemesine götürecektir. Bakın, çok açık, şu an söylüyorum; bu, hem Siyasî Partiler Kanununun 66 ncı maddesiyle çelişiyor hem de Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi Anayasadaki  69 uncu maddeye çok açık biçimde aykırıdır. Sonra, siz, hani danışıyordunuz, konuşuyordunuz bu Dernekler Yasası ve benzeri yasaları hazırlarken!

Türkân Saylan, faks üstüne faks çekiyor, sizlere de göndermiştir, Bakanımızla da konuşmuş, noterler konuşmuş, başkaları konuşmuş. Peki, hangisi para istiyor bu derneklerden, hangi derneğin yöneticileri istiyor?!

Araştırmışlar; bize dediler ki burada, işte, kimi kuruluşlar yöneticilerine para vermek istiyorlarmış; ama, dernek statüsünde olduklarından, yasa izin vermediği için, o kuruluşlar... Değerli arkadaşlar, burası Türkiye; adam, geçimini sağlamak için bile dernek kurar.

Bakın, Türkiye'de, 79 269 dernek var. İçişleri Bakanlığından aldım ben bu sayıyı. Başınızı ağrıtmayayım, 1 000'in üzerindeki dernekleri size sıralayayım: Çevre dernekleri, 1 421; cami dernekleri, 14 421; imar dernekleri, 1 863; insan hakları dernekleri 116 -1 000'in üzerindekileri okuyacaktım; ama, insan hakları derneği olduğu için onu söyleyeyim dedim- kültür dernekleri, 2 182; okul dernekleri -ki, biz, biliyorsunuz, okul koruma derneklerini işlevsiz kıldık- 15 158 - çarşamba günü gelecek tasarıyla, bu derneklerin yerine, okul aile birliklerini sokuyoruz o işleve- sağlık dernekleri, 3 311; spor dernekleri, 9 934; yardımlaşma derneği, 20 257 ve diğerleri, 4 197. Yani, 80 000'e yaklaşan derneğe bu para işini sokarsanız, siyasî partilerle alma verme, işveren kuruluşlarıyla alma verme işini sokarsanız, o zaman, siz demek istiyorsunuz ki "biz, bu sivil toplum kuruluşlarını da kendimize göre biçimleyeceğiz." Yani, yurt dışından, sana, filanca kuruluştan, filanca yerden para gelsin, sen bunun bir kısmını bize aktar; sen de varlığını sürdür, ben de varlığımı sürdüreyim -bunu demek istemiyorum; ama- sonuçta bu olacak.

Değerli arkadaşlar, dernekler, gerçekten, demokrasinin temelidir, gönüllü kuruluşlardır, en kolay kurulabilen birer örgüttürler. Eğer bu kuruluşlara siz, para işlerini sokarsanız, eğer bu örgütlerin çalışmalarını ağır yaptırımlarla zorlarsanız, bunun altından kalkamazsınız.

O geceyi anımsıyorum; ben, malları alınmış dernekten bahsettim burada,  TÖBDER'i size uzun uzun anlattım. 12 Eylülde, hazinenin mallarını aldığı, o, 200 000 üyeli Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneğinin -bir iki kere anlattım, bir cümleyle bir daha söylüyorum- malları şu anda, hazinede; siyasî partilerin ve sendikaların malları verildi. Derneklerle ilgili yasa hem Bakanımda var hem grup başkanvekillerinize verdim. Gelin, bu haksızlığı da düzeltelim diyoruz; hakkı olan malı vermiyorsunuz; ama, burada diyorsunuz ki "aynî ve nakdî yardım alabilir." Küçücük bir dernek kuracak adam; oradan alacak, 101 üyesi olacak, yöneticilerine istediği kadar para bağlayacak...

Değerli arkadaşlar, bir kez daha düşünelim bunu. Ara versin bence Başkanım, grup başkanvekilleriyle konuşulsun; bir kez daha düşünelim, oldubittiye getirmeyelim. Bakın, Anayasaya, Siyasî Partiler Yasasına bu kadar aykırılığı açık olan, bu kadar kuşku doğuracak olan, uygulamada sakıncalar doğuracak olan bir yasayı, böyle, oldubittiyle kabul etmeyelim; mutlaka, sonradan, mesaimizi daha fazla alır, şimdi yetiştirelim diye uğraşıyoruz, aman bitsin diye uğraşıyoruz; yarın bir kez daha gelecek, Anayasa Mahkemesinden dönecek ve uygulamalarda ters şeyler olacak.

Gelin, demokrasimizi geliştirmek için uğraşırken, genişletmek için uğraşırken, Avrupa ölçütlerine uydurmaya çalışırken, kendimize özgü bir Dernekler Yasası yapmayalım. Sivil toplum kuruluşlarını öldürmeyelim. Dernekleri partilerden ayıralım; yani, para işinden ayıralım, üyelerinden toplasın ödenti olarak. Etkinlikler yapsın; ama, yurt dışından para almayı, yurt içinde siyasî partilere para verip para almayı, yöneticilerine ücret ödemeyi, bunları kaldıralım değerli arkadaşlar. Cezaları da daha uygar, daha çağdaş bir duruma getirelim; yani, kimse korkmasın dernekçilik yapmaktan. "Ben, işte, eğitim için şu derneğe giriyorum ve burada da çalışacağım..." Bilmeden, defterinde küçük bir hata oldu; dernekler birimine vermeyi unuttu, ona şu kadar hapis cezası, şu kadar para cezası... Bunlar, uygulamada, göreceksiniz, acılara yol açacak. Dernekçilikten gelmiş bir arkadaşınız olarak bunları söylüyorum. Bunlar son derece sakınca doğurur. Hazır, Cumhurbaşkanımız göndermiş, bir fırsat var Meclisin önünde. Ben, bunun bir kere daha düşünülmesi gerektiğini ve gerekirse geri çekilip, hazırlanıp yeniden getirilmesini diliyorum.

Tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17.7.2004 tarihli ve 5231 sayılı Dernekler Kanununun Sayın Cumhurbaşkanınca Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 10 uncu maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Çağdaş toplumlarda, sivil toplum örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır; toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmalarında önemli roller üstlenmektedir. Geçtiğimiz süreçte demokratikleşme alanında birlikte önemli adımlar attık, önemli yasal düzenlemeler yaptık. Geçtiğimiz temmuz ayında Genel Kurulumuzda kabul edilen Dernekler Kanunuyla, sivil toplum örgütlenmesinin temel taşlarından olan derneklerin kuruluşunu kolaylaştırdık. Dernek kurma özgürlüğünü genişlettik, sivil toplum örgütlenmesinin toplumun bütün kesimlerine yayılmasına imkân sağladık.

Sağlıklı bir demokrasi, bütün toplum kesimlerinin yeteri ölçüde temsili ve bu yolla toplumda çoksesliliğin sağlanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda, siyasî partiler, sendikalar, dernekler, vakıflar ve diğer gönüllü kuruluşların yeteri ölçüde güçlenerek kurumsallaşmaları, sivil toplum- devlet otoritesi dengesinin kurulmasını ve bu yolla demokrasinin güvence altına alınmasını sağlayacaktır. İşte bu düşünceden hareketle, temel hakların alanının genişletilmesi, ülkemizde demokrasinin güçlendirilmesi, insanımıza hakkı olan ve bugün çağdaş Batı toplumlarına tanınan temel hakların verilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Biz bunu yalnızca Avrupa Birliği uyum sürecinin getirdiği bir zaruret olarak düşünmüyoruz, çağdaş dünyayla entegre olma yolunda hızla ilerleyen ülke insanımızın ve toplumumuzun en tabiî hakkı olarak görüyoruz.  Bu fikir etrafında mutabakat sağlanarak, 5231 sayılı Dernekler Kanunu, muhalefet partimizin değerli üyelerinin de katkı ve destekleriyle geride bıraktığımız İkinci Yasama Yılında Meclis Genel Kurulumuzca kabul edilmişti. İşte bu kanunun iki maddesiyle ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddelerinin verdiği yetkiye istinaden, yasanın bir kez daha görüşülmesini istemiş ve Meclisimize yasayı iade etmiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın yeniden görüşülmek üzere iade ettiği iki madde derneklerin yardım alma ve yardım verme işlemlerini düzenlemektedir. Yasanın 10 uncu maddesi, derneklerin siyasî partiler, benzer amaçlı dernekler, işçi ve işveren sendikaları ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım alması ve maddî yardımda bulunması hususunu düzenlemektedir. 21 inci maddesi ise, önceden bildirimde bulunmak ve banka kanalını kullanmak kaydıyla, derneklerin yurtdışındaki kişi ve kuruluşlardan yardım alabileceği hükmünü içermektedir.

Geri gönderme tezkeresinin gerekçesinde de, derneklerin 21 inci maddeye uygun olarak yurtdışından sağlayacağı yardımları 10 uncu madde hükmüne uygun olarak siyasî partilere aktarabileceği şeklinde bir endişe dile getirilmiştir.

2908 sayılı Dernekler Kanununun 4279 sayılı Kanunla değişik 61 inci maddesi, zaten dernekler ve siyasî partiler arasındaki maddî yardımlaşmayı düzenlemişti. Bizim 5231 sayılı yeni yasal düzenlemeyle getirdiğimiz de, bu maddenin hemen aynının değiştirilmeden muhafaza edilmesidir. Derneklerin yurtdışındaki gerçek ve tüzelkişilerden yardım alma konusu da ilk kez bu yasayla getirilen bir düzenleme değildir. Nitekim, 2908 sayılı Dernekler Kanununun 60 ıncı maddesinin son fıkrası "Derneklerin dış ülkelerdeki gerçek veya tüzelkişilerden veya diğer kuruluşlardan yardım alması İçişleri Bakanlığının izniyle olur" şeklindeki hükmüyle, derneklerin yurtdışından yardım almasını mümkün kılmaktaydı. 2908 sayılı Dernekler Kanununda 4279 sayılı Yasayla yapılan ve derneklerin belli şartlar dahilinde yardım alabilmesini ve yardımda bulunabilmesini mümkün kılan değişiklik 1997 yılında yapılmış ve üzerinden sekiz seneye yakın bir süre geçmiştir. Bu uzun süre içerisinde, hiçbir siyasî partinin, derneklerden, Anayasaya aykırı olarak yardım aldığına ve bu hakkı kötüye kullandığına ilişkin bir bilgi ve bulgu da elimizde yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği komisyonunca 6 Ekim 2004 tarihinde kabul edilen İlerleme Raporunda Meclisimizin çıkardığı 5231 sayılı Dernekler Kanununa atıf yapılarak, bu kanunun dernekler konusunda getirdiği düzenlemelerden de övgüyle söz edilmektedir.

Gerçekten de bu düzenlemeler, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin benimsediği demokratik toplum düzenine uygun düşmektedir. Daha da önemlisi, bu düzenlemeler, geldiğimiz noktada, Türk demokrasisini ve insanımızın önünü açmak için, çağdaş ve hür, kendini hür hisseden bir toplum olmamız için elzemdir, zarurîdir.

Demokratik kuralları daha iyi yerleştirebilmek için, Türk demokrasisini bu topraklarda sarsılmadan kök saldırabilmek için, insanımıza, sivil toplum örgütlerimize, derneklerimize, vakıflarımıza, siyasî partilerimize, kısaca kendimize daha çok güvenmek zorundayız diye düşünüyorum. Güven eksikliğiyle, birtakım vehimlerle, varsayımlarla demokrasimizi güçlendirmemiz pek mümkün olmayacaktır. Elbette ki, demokratik hukuk devleti, yasalara uymayanları ya da yasaya karşı hile yoluna sapmak isteyenleri de cezalandıracak mekanizmalara sahiptir. 

Bu düşüncelerle, biz, 5231 sayılı Dernekler Kanununun değiştirilmeden aynen kabulünün faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Sizlerin oylarıyla yeniden kabul edilecek olan Dernekler Kanununun ülkemize ve ülke demokrasimize katkılar ve hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizlerin ve bizleri izleyen aziz milletimizin yaklaşan Ramazan Bayramını şimdiden tebrik ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Dernekler Kanununun 10 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Meclis Başkanvekili olarak görev yapan çok değerli Başkanvekilimize de bu yeni görevinde başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Dernekler Kanunu, bundan yaklaşık üçbuçuk ay önce Meclisin gündemine geldi ve Meclisin büyük çoğunluğunun tasvibiyle buradan geçti; ancak, üçbuçuk ay sonra dönüp bakıyoruz ki, iki maddesi, Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderildi. Bir tesadüf müdür veya tevafuk mudur bilmiyorum. Ben bu kanunun kırk maddesinden sadece 10 uncu maddesi üzerinde söz almış ve 10 uncu maddesiyle ilgili, bu maddenin uygulamada ciddî sıkıntılar yaratabileceği endişemi bu kürsüden dile getirmiştim.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini okuduktan ve gördükten sonra, bu endişelerimizin ne kadar yerinde olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu endişeleri, kamu yönetimiyle ilgili kanunda, İl Özel İdaresi Kanununda da dile getirmiş ve vuslat bir başka bahara mı kalıyor demiştim ve görüyoruz ki, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, herhalde, büyük bir ihtimalle, Meclis gündemine getirilmekten vazgeçilmiş, onun içerisindeki bazı bölümler parça parça Meclis gündemine getirilecek; il özel idaresinin ne zaman gündeme getirileceği şüpheli.

Şunu söylemek istiyorum: Üçbuçuk ay önce toplumumuzun büyük bir kesimini ilgilendiren ve Avrupa Birliği normlarına da uygun olduğunu kabul ettiğimiz bir Dernekler Yasasını burada görüşüyoruz, üçbuçuk ay sonra, tekrar, aynı kanun, iki maddesi dolayısıyla Meclisin gündeminde...

Şimdi, Sayın Bakanın İçişleri Komisyonundaki bu konuyla ilgili görüşlerini tutanaklardan çıkardım. Sayın Bakan diyor ki: "Bu düzenlemeler yeni değil." Şimdi, bu düzenlemeler yeni değil, geçmişte de varsa ve bugün, tekrar, bu, Meclisin gündemine bir vesileyle geliyorsa, bunların Anayasaya aykırı olmayacağını nasıl ileri sürebiliriz?! Geçmişte şu veya bu şekilde böyle bir şey gündeme getirilmemiş olabilir; ama, bugün, Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunun iki maddesini, haklı gerekçelerle -biraz önce Sayın Gazalcı da ifade etti- geri gönderiyor, endişeleri son derece haklı, yerinde.

Sayın İçişleri Bakanı diyor ki: "Uygulamada belirtilen sakıncalar oluşmamış bugüne kadar." Peki, bugüne kadar oluşmamışsa, bundan sonra oluşmayacağının garantisi var mı?! Sakıncalar oluşmamış; yani, Anayasaya bir şekilde aykırı olduğunu Sayın İçişleri Bakanı da zımnen kabul ediyor evet böyle bir endişe var, böyle bir sakınca var; ama, bu sakınca bugüne kadar ortaya çıkmamış, görülmemiş" diyor. Peki, görülmemişse bundan sonra da görülmeyecek demek değildir ki. Yine, Sayın Dışişleri Bakanı ifade ediyor, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bu düzenlemenin geri getirilmesinden dolayı kaygıyla söz ediliyormuş.

Sayın milletvekilleri, ben, Avrupa Birliği İlerleme Raporunu aldım, okudum; inanın, o kadar çok maddede endişe taşıyorlar ki, o kadar ciddî eleştiriler ortaya koymuşlar ki; o ortaya konulan eleştirileri hiç gündeme almayacaksınız, onları yok farz edeceksiniz, sadece bu konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği İlerleme Raporunda endişe varmış...

Bakın, nelerde endişe var, neler yazmışlar: 10'larca endişe verici ifade var bu raporun içerisinde; mesela, adlî polis. Sayın Bakanım, sizi çok yakından ilgilendiriyor, şiddetle eleştiriyorlar. "Yolsuzluk, ekonominin ve kamu işlerinin tüm alanlarında çok önemli bir sorun olmaya devam etmektedir" diyorlar. Peki, bir tarafta sadece bu konuyla ilgili kaygılarını dile getireceksiniz; ama, çok önemli bir konudaki kaygının üstünü örteceksiniz. Mesela, milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili çok ciddî eleştiriler var. Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması yönünde Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir çalışma yapılmaması, çok ciddî bir şekilde Avrupa Birliği İlerleme Raporunda eleştiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, yolsuzlukların ciddî bir sorun olmaya devam ettiğini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hâlâ görevine devam etmekte olduğunu, işkence ve özellikle kötü muamele vakalarının halen devam etmekte olduğunu, insan haklarıyla ilgili kurumların etkilerinin hâlâ çok sınırlı olduğunu ve 10'larca eleştiri konusunu ardı ardına sıralayabilirim burada.

Avrupa Birliğine girilmesini biz de istiyoruz, mutlaka girilmesi lazım. 17 Aralık da, Türkiye için, mutlaka çok önemli bir tarihtir ve Avrupa Birliğinin, yetmiş milyon insanın kaderini etkileyecek çok önemli bir olgu olduğunun da farkındayız; ama, siz, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bir kaygı var diye bu iki maddeyi aynen kabul ederken, Sayın Cumhurbaşkanının kaygısını hiç kale almıyorsanız, burada, ciddî manada bir yanlışlık yapıyorsunuz.

Sayın Süleyman Demirel, geçenlerde bir ifadede bulundu "Avrupa Birliği hepimiz için çok önemlidir; ama, Türkiye'nin birliği ondan daha önemlidir" cümlelerini söyledi. Ben tekrar ifade ediyor ve diyorum ki, bu iki madde, eğer bu şekliyle tekrar Meclisten geçirilecek olursa -Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine götürüleceğini söyledi- eğer bu şekilde kanunlaşıp, yürürlüğe girecek olursa, Avrupa Birliğine giren bir Türkiye'de, bu iki maddenin yanlış, hatalı uygulamalarından dolayı, önümüzdeki yıllarda siyasî partiler ve dernekler arasında çok ciddî ve Anayasaya aykırı ilişkiler olur, devam eder ve bunun neticesinde de Türk siyasî hayatı bundan yara alır.

Ben öyle inanıyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanının bu gerekçelerle göndermiş olduğu bu iki maddeden dolayı, belki bugün kamuoyunda elle tutulur, gözle görülür bir olay müşahhas olarak ortaya çıkmamış olabilir; ama, bu maddenin bu şekilde uygulanmasından dolayı çok ciddî manada dernekler ile siyasî partiler arasında geçmişte para alışverişleri mutlaka olmuştur ve bundan sonra da, eğer bu şekilde kanun yürürlüğe girecek olursa, bu alışverişler devam edecektir. Bundan da Türk siyasetinin, Türk demokrasisinin zarar göreceği inancındayım.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu iki maddenin, Sayın Cumhurbaşkanının eleştirileri doğrultusunda tekrar ele alınarak, tekrar gözden geçirilerek Meclisimizce sağlıklı bir karara ulaşılmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Yurt dışından yardım alınması

MADDE 21. - Dernekler mülkî idare amirliğine önceden bildirimde bulunmak şartıyla yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan aynî ve nakdî yardım alabilirler. Bildirimin şekli ve içeriği yönetmelikte düzenlenir. Nakdî yardımların bankalar aracılığıyla alınması zorunludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın bir kez daha görüşülmek üzere gönderdiği 5231 sayılı Dernekler Yasasının 21 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dernekler, örgütlenmenin güzel bir modelidir. Dernekleşme ne kadar fazla olursa, o ülkenin de çağdaşlaşması o kadar fazla olur diye düşünüyoruz. 5231 sayılı yeni Dernekler Kanununda, derneklerin, diğer derneklerden, siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan yardım alması ve maddî yardımda bulunması, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak proje yürütebilmesi, yurt dışından yardım alınması konularında, biraz önce arkadaşlarımızın ifade ettiği düşünceleri de katarak, 10 ve 21 inci maddelerde komisyonda düzenlemelerde bulunulmuş, Genel Kurulda kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanlığı onayına gittikten sonra da bu iki madde geri dönmüştür.

Bu maddeler, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasanın siyasal partilerin uyacakları esasları düzenleyen 69 uncu maddesinin onuncu fıkrasında, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasal partilerin temelli kapatılacaklarının belirtildiği; bu fıkrayla, siyasal partilerin yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, yabancı gerçek ya da tüzelkişiliklerden yardım almasının yasaklandığı, tersine davranan siyasal partilerin kapatılmalarının öngörüldüğü; oysa, bu yasanın 10 ve 21 inci madde düzenlemelerine göre, bir derneğin yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alıp, bu yardımı siyasal partilere "yardım" adı altında aktarmalarının olanaklı olduğu gerekçesiyle veto edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 69 uncu maddesi ve Siyasî Partiler Yasasının 67 nci maddesi, bize, bu konuda zaten yeteri kadar açıklık getirmektedir. Anayasanın 69 uncu maddesinin bir paragrafında şöyle denilmektedir: "Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî partiler temelli olarak kapatılır." Yine, buna bağlı olarak düzenlenmiş olan Siyasî Partiler Yasasının 67 nci maddesinde "Siyasî partiler, hiçbir şekilde, hiçbir yerden ve hiçbir kimseden dolaylı veya dolaysız olarak kredi veya borç alamazlar. Ancak, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 66 ncı maddenin 1 ve 3 üncü fıkralarda gösterilenler dışında kalan gerçek ve tüzelkişilerden kredili ya da ipotek karşılığı mal satın alabilirler" denilmektedir.

Siyasî Partiler Yasasının 66 ncı maddesinde, 12 Ağustos 1999 tarih ve 4445 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ile bunların üst kuruluşları, dernekler, vakıflar ve kooperatifler yasalara uygun olarak siyasî partilere maddî yardım ya da bağışta bulunabilecekleri ve yukarıda sayılan kuruluşlar dışındaki gerçek ve tüzelkişilerin her yıl, Vergi Usul Yasası uyarınca belirlenecek yeniden değerleme oranına göre artırılmak üzere en fazla 2 milyar lira bağışta bulunabilecekleri de hükme bağlanmış.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Anayasanın ve Siyasî Partiler Yasasının ilgili maddeleri, siyasî partilerin yabancı devletlerden, Milletlerarası kuruluşlar veya yabancı ve gerçek veya tüzelkişilerden yardım ve bağışları yasakladığına göre, partilerin kuruluş yıllarında başlıca gelir kaynağını oluşturan bağışlar, geçmişte ve onu izleyen yıllarda ya azalmakta ya da istikrarsız bir seyir izlemektedirler. Özellikle merkez sağ ve merkezin sağındaki partilerde toplam bağış gelirlerinin parti toplam net gelirine oranla ortalamaları yüzde 20'lerdeyken, sol partilerde bu değer yüzde 15'ler civarındadır.

1983'ten 1998'e kadar, Türkiye'yi tek parti ya da koalisyon ortağı olarak idare eden partilerin toplam bağış gelirlerinin parti toplam net gelirlerine oranlarının ortalaması o günkü siyasal partilere göre şöyledir: ANAP'ın yüzde 20, Cumhuriyet Halk Partisinin yüzde 14, DSP'nin yüzde 23, DYP'nin yüzde 22, Halkçı Parti-SHP birleşiminin yüzde 23, Refah Partisinin ise yüzde 44. Bu değerlerin, iktidar partilerine daha fazla bağış verilir savını Türkiye için ortaya koyduğu görülmektedir.

Anayasamız, bağış sahiplerinin adlarının bağış makbuzunun koçanına yazılmasını da emretmektedir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi denetimleri sonucunda bağış sahiplerinin kimlikleri açıklanmamaktadır. Bağış üst sınırı bulunması, özellikle büyük partilere kayıtdışı bağışları da özendirici kılmaktadır. Aynı zamanda yerel örgütlerde, seçim dönemlerinde de olağan dönemlerde de aynı nitelikteki bağışların -parti gelirlerinde gösterilmemekle birlikte- önemli miktar oluşturduğu bilinmektedir.

Denetimsiz para, tüm demokratik ülkelerde sorun olmaya devam etmektedir. Bu konuda alınacak önlemler kadar, partilerin ve parti önderlerinin de etik ilkelere uygun davranışları yolsuzlukların önlenmesinde kilit olarak görülmektedir. Bakın, isterseniz bir parti için örnek verelim.

Değerli milletvekilleri, genel merkez, il ve toplam gelir ile hazine yardımı artış oranları arasındaki paralel gelişmeler, özellikle 1995'lerin sonlarına doğru belirginlik kazanmıştır; ancak, 1997 yılına ilişkin parti hesaplarının beyan edilmemesi nedeniyle, bu konuda daha güvenli bir değerlendirme yapılabilmesi olanaksızdır elbette. Ama, hazine yardımının 1984-1996 dönemlerinde yüzde 67 olan genel merkezleri içerisindeki ortalama pay, kapatılan bir parti için 1998'den başlayarak artmış ve 1991 ile 1994 dışında yüzde 90'ın üzerinde olmuştur. 1992'den başlayarak artan hazine yardımının parti toplam gelirlerindeki payı ortalama yüzde 30'dur. Bu nedenle, geçmişte kapatılmış olan o partinin özellikle son yıllardaki görünümü bir hazine partisi görünümüne dönüşmüştür. Öteki partilerde olduğu gibi, kapatılan o Refah Partisinin kuruluş yıllarındaki etkinliğini bağışlarla sürdürdüğü görülmektedir. Bağışların genel merkez ve toplam net gelirlerdeki ortalama payı da yüzde 45'ler civarında olarak hesaplanmıştır. Bu değerler göstermektedir ki, hazine yardımından sonra bağış kaynaklı bir gelir yapısına sahip olan bu parti, bununla birlikte, genel merkez, bağış gelirlerini, 1988 sonlarında, 1991 dışında, hemen hemen hep sıfır olarak bilançosunda çıkarmıştır. Hatırlarsanız, Mercümek skandalının bu gelişmede etkisi oldukça büyüktür. Her şeye karşın o günkü partilerden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - ...Refah Partisi, tüm partiler içerisinde, bağış gelirlerinin toplam net gelire oranı itibariyle, bütün partileri sollayarak, birinci sırada yer almıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ikinci en fazla kayıtlı üyeye sahip olan Refah Partisinin, ondört yıllık gelirleri içerisinde üye aidatı, net gelirinin ortalama yüzde 22'sini, toplam net gelirinin ise ortalama yüzde 14'ünü oluşturmuştur.

Sonuç olarak, öteki partileri sürekli olarak kartel partileri olarak suçlayan kapatılan Refah Partisinin, hazine partisi niteliği yanında, il gelirleri itibariyle, bağış ve üye aidatı kaynaklı bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Bakın, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 107 nci maddesi gereğince, Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan o partinin bütün mallarının hazineye geçeceğini vurgulayan o günkü başsavcı şu ifadelere yer vermiştir: "Refah Partisinin, kapatıldığı takdirde, mallarının hazineye geçmesini engellemek için, taşınır-taşınmaz mal edinmemeye özen gösterdiği ve güvenilir kabul edilen bazı kişiler adına kayıtlı görünen malları kullandığı bilinmektedir. Daha önce aldığı hazine yardımının tamamı, partide sorumlu mevkide olmayan Süleyman Mercümek'e, bir süre çalıştırılmak üzere teslim edilebilmiştir.

Yöneticilerin, 1998 bütçesinden alınacak hazine yardımının, kapatılma halinde hazineye geçmesini önleyecek plan yaptığı, bu sebeple kapatma davasını uzatmaya çalıştığı yolunda ihbarlar yapıldığından, hazine yardımı üzerine, dava sonuçlanıncaya kadar ihtiyatî tedbir konulmasını takdirlerinize arz ederim."

Demek oluyor ki, eğer, siyasî partilere özellikle dışarıdan yardım yapılması düşünülürse ve yasa böyle geçerse ve bu konuda herhangi bir değişiklik yapılmazsa, 21 inci maddenin aynen bu şekilde geçtiği kabul edilirse, gelecekte de bu gibi tehlikelerle karşılaşılacak ve gelecekte de siyasal partilere, özellikle yurt dışından çeşitli amaçlarla ve hepimizin yarın bir gün durumumuzu zedeleyecek olan yardımlar, bağışlar, bağış adı altında yapılacaktır. O nedenle, demin söyleyen arkadaşlarımıza ilave olarak, onların 10 uncu madde için söylediklerini ben de 21 inci madde için söylüyorum; hem 10 uncu maddenin hem de 21 inci maddenin yeniden düzenlenmesini ve Cumhurbaşkanımıza da onun söylediği gerekçelerle geri gönderilerek ve Cumhurbaşkanımızın da gönlü rahat olarak bu yasayı onaylamasını sağlayarak, doğru dürüst bir dernekler yasasıyla, halkın, gerçekten de çağdaş örgütlenme hakkını sağlayalım.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, şahsınız adına da söz hakkınız var...

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki; birinci konuşmayı yeterli görüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birleşime 18.30'a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.24

                                                                                                                    
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu ile İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/699)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri, aynı kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                           Bülent Arınç

                                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                               Başkanı

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığı

Ali Rıza Alaboyun                                                               (Aksaray)

Afif Demirkıran                                                                    (Batman)

Necdet Budak                                                                       (Edirne)

Şükrü Elekdağ                                                                       (İstanbul)

Onur Öymen                                                                        (İstanbul)

Kemal Derviş                                                                       (İstanbul)

Zekeriya Akçam                                                                   (İzmir)

Mehmet Ceylan                                                                   (Karabük)

Ömer İnan                                                                            (Mersin)

İlyas Çakır                                                                            (Rize)

Haluk Koç                                                                            (Samsun)

Aydın Dumanoğlu                                                                (Trabzon)

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği Türk Grubu

M. Sait Yazıcıoğlu                                                                (Ankara)

Mahmut Göksu                                                                    (Adıyaman)

Züheyir Amber                                                                     (Hatay)

İnal Batu                                                                               (Hatay)

Mustafa Eyiceoğlu                                                               (Mersin)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü sıraya alınan, Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı : 677) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 677 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresinin görev süresini yeniden düzenleyen yasa teklifi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında, şu anda görüştüğümüz, hepinizin bildiği gibi, iki yasa teklifi vardır. Bu yasa teklifleri birbirlerine çok benziyor gibi görünebilirler; ama, aralarında, olaya temel bakış açısını belirleyen, ufak gibi görünen bir farklılık vardır. Eğer, bu yasa tekliflerinden iktidar kanadına mensup milletvekillerinin sunduğu yasa teklifi kabul edilirse, belki de, cumhuriyet tarihimizin en önemli bölge kalkınma projesini yeniden düzenleyen değil de, cumhuriyetten sonraki en büyük proje olan GAP Projesini tarihe gömen yasa teklifini burada oylayacağız demektir.

Değerli arkadaşlar, niçin bu tabiri kullanıyorum, isterseniz olaya biraz o yönüyle bakalım. Eğer iktidar kanadına mensup milletvekillerinin sunduğu yasa teklifi kabul edilirse, ülkemizin, yıllardır milyarlarca dolar harcadığı ve yine karşılığında milyarlarca dolar gelir elde ettiği; ancak, henüz tamamlanamayan bu en önemli projenin koordinatörü, planlarının uygulayıcısı olan idare; yani, GAP İdaresi, üç yıl sonra ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla, ülke ekonomisine çok önemli katkılarda bulunabilecek yatırımlar da, en azından gecikecek veya ortada böyle bir proje kalmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde devam etmekte olan bu projenin ülke için önemini, galiba, yöneticilerimiz -bundan öncekiler, şimdiye kadar olanlar da dahil- kamuoyuna tam olarak anlatamadılar.

Zaten, dikkat ederseniz, bölge, özellikle son iki yılda, kamuoyunda ve medyada, barajlar, elektrik santralları ve sulama yatırımlarından ziyade, biraz da etnik ve kültürel zenginlikleri nedeniyle, magazin yönüyle anılmaya başlandı; bu arada, giderek, ülkedeki birçok sıkıntının nedeni olarak gösterilmeye veya görülmeye de başlandı. Kamuoyunda, sanki, bu sıkıntılardan bir an önce kurtulma ve bu sıkıntıların sonlandırılması yönünde bir çaba harcanması istemi belirdi.

İşte, benim, sonun başlangıcı dediğim; yani, bu projenin sonu olacak oylamayı biraz sonra yapacağız; ama, acaba, sözde, ülkeyi sıkıntılara sokan sıkıntılarımızı mı gidereceğiz, yoksa, altın yumurtlayan tavuğu mu keseceğiz; bunu da, elbette ki, zaman içerisinde göreceğiz.

Ancak, kamuoyunu aydınlatmak ve ileride kısmen de olsa vicdanî sorumluluktan kurtulmak ve rahatlamak için, GAP Projesi hakkında, fazla da zamanınızı almadan, aslında ilgililer tarafından çok iyi bilinen proje hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, kavimler göçünün temel nedeni kuraklıktır, yani, sudur. Ortadoğu probleminin birinci nedeni topraksa, ikinci nedeni de, yine, sudur. Kudüs, Arap-İsrail problemindeki üçüncü önem arz eden problemdir. Ortadoğu probleminde birinci önemli problem su problemidir. Suriye ile İsrail arasındaki son ve tek anlaşmazlık Taberiye Gölüdür; yani, Golan Tepeleri problemi de, aslında, iki ülke arasında çözülmüştür. Ancak, Golan Tepelerinin kenarındaki gölün hâkimiyeti konusunda anlaşmazlık olduğu için, iki ülke arasında barış sağlanamamaktadır. Hal böyleyken, Ortadoğu'nun en önemli iki su kaynağı olan ve ülkemizde doğup, gelişen Fırat ve Dicle Nehirlerinden, biz, Türkiye olarak, niçin azamî faydayı sağlamaya çalışmayalım?!

İşte, 1930'lardan itibaren, Atatürk döneminde, Türkiye'deki su kaynaklarından yararlanma fikri ortaya konulmuş ve bu düşüncenin sonucunda GAP Projesi ortaya çıkmıştır. Kısaca GAP Projesi dediğimiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi ve bu proje dahilinde birçok baraj, hidroelektrik santralları ve sulama sistemleri ile tabiî, o bölgenin göreceli olarak geri kalmışlığını gidermek için eğitime, sağlığa yapılacak yatırımlara başlanılması ve bugüne kadar devam etmesi, Fırat ve Dicle Nehirlerinin barajlar ve hidroelektrik santrallarıyla kontrol altına alınarak, bu nehir havzalarında bulunan verimli ovaların sulanması ve yüksek gelir elde ederek, hem yöre halkının gelir ve yaşam seviyesini yükseltme hem de ülke sanayiinin enerji ve hammadde sorununu çözme amacı taşınmaktadır.

Elbette ki, proje, yalnız bir sulama ve enerji üretimi projesi değildir. Ancak, özellikle hükümetin, projenin ülkeye beklenen yararı sağlamadığı yönündeki görüşlerine karşı vereceğim örneklerden dolayı, ağırlıklı olarak sulama ve enerji yatırımlarını esas alacağım.

Değerli milletvekilleri, GAP Projesinin enerjiyle ilgili tüm yatırımları bitirildiği zaman, yıllık enerji üretiminin toplam 27 milyar kilovat-saat olması beklenmektedir. Bu miktar, Türkiye'de termik ve hidroelektrik kaynaklardan üretilen toplam enerjiye yakın olup, bölgede üretilen hidroelektrik enerji tüm Türkiye'de üretilen hidroelektrik enerjinin 2 katıdır.

Yine, sulama hedeflerinin ancak yüzde 13'lere ulaşmasına rağmen, yalnız Urfa İli, Türkiye'nin ürettiğinin değil, ihtiyacı olan pamuğun yaklaşık yarısını üretmektedir ve bu pamuğun hemen hemen tamamı ülkemizin başka bölgelerinde değerlendirilmektedir.

Bugün ülkemizde, başta sanayi ve turizm tesisleri olmak üzere, elektrik enerjisi sıkıntısı çekilmiyorsa, nedeni GAP Projesi kapsamında Fırat ve Dicle Nehirleri üzerindeki hidroelektrik santrallarıdır. Kısacası, projeye yatırılan maddî kaynak çoktan geri dönmüş ve bütün ülke tarafından da paylaşılmıştır. Belki de bölge halkı bu projeden en az faydalanmaktadır.

Şimdi, elinizde böyle bir kârlı yatırım alanı varken ve eğer 4 milyar dolarlık kaynağınız da varsa, bu kaynakla Türk Hava Yollarına uçak mı satın alırsınız, yoksa sulama projeleri mi geliştirirsiniz; ki, bu ülke, yılda 500 000 000 dolarlık pamuk ve yine o kadar dolarlık mısır ve ayçiçeği ithal etmesin! Çünkü, bir gazete haberinde okuduğuma göre, Türk Hava Yollarının yıllık kârı 30 000 000 doları geçmemektedir; ama, siz, bu projenin tüm ülkeye faydalarını göremiyorsanız ve "ülkenin kaynakları niçin yalnız bu bölgeye akıyor, ülkemizde gelir düzeyi daha düşük başka bölgeler de var ve hazır, ülke yönetiminde etkin bir görevdeyken, bazı hizmetleri kendi seçim bölgeme götüreyim" düşüncesinde olursanız, ileride, şu anda yönetiminde bulunduğunuz ülkenizin sahip olduğu olanakları kaybetmesine neden olan insanlar olarak anılırsınız. Geçen çarşamba günü yaptığım konuşmamda da belirttiğim gibi, Avrupa İlerleme Raporunun Türkiye'nin üyeliğinden doğan konuların ele alındığı bölümünde belirtildiği gibi, GAP bölgemizdeki su kaynaklarımızın ne şekilde değerlendirileceğine bundan sonra uluslararası bir yönetim mi karar verecektir? Eğer böyle bir düşünceniz yoksa, neden iki yıldır bölgede yeni sulama projelerine başlamadınız?

Hepinizin bildiği gibi, şu anda, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapılmış olan barajlarda, hidroelektrik santrallarının arkasında, 1 000 000 hektarlık araziyi sulayabilecek kadar suyumuz mevcuttur; ama, sulanabilen arazi miktarı 250 000 hektar civarındadır. O halde, geriye kalan 750 000 hektar araziyi sulayabilecek su, kimi veya neyi beklemektedir? Doğal olarak, bu soruyu sorma ihtiyacı hissediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bize, GAP İdaresinin görev süresinin üç yıl sonra biteceğini; ama, bölgeye olan yatırımların durmayacağını; çünkü, GAP İdaresinin doğrudan yatırım yapan bir kuruluş olmadığını; dolayısıyla, bu hadisenin çok önemsenmemesi gerektiğini söyleyebilirsiniz veya GAP İdaresinin yerine düşündüğünüz bölgesel kalkınma ajansları vasıtasıyla bu organizasyonu yapacağınızı iddia edebilirsiniz; ancak, unutmayınız ki, GAP İdaresi, GAP Master Planının tek koordinatörüdür. Devlet Su İşleri, Karayolları, Köy Hizmetleri gibi yatırımcı kurumlar, yıllık bütçelerini yaparken, GAP İdaresini, dolayısıyla, GAP bölgesindeki projeleri göz önünde bulundurmak zorunda kalırlardı. Elbette ki, son iki yıl hariç; çünkü, anlaşılan, bu hükümet, işbaşına geldiği günden beri, bu projeyi gündemden çıkarmak için belli bir çaba içindedir. Ayrıca, unutulmaması gereken en önemli nokta, GAP Projesi Fırat ve Dicle Nehri havzalarını baz alarak kalkınmayı hedeflerken, bölgesel kalkınma ajansları yasası taslağı istatistikî bölge birimini gözönüne almaktadır, ki, bu tür bir yapı değişikliği, GAP Projesini, önce parçalayacak, sonra ortadan kaldıracaktır.

Yine, en az bu yatırım kadar önemli olan bir şey daha vardır ki, o da, GAP dediğimiz, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan yatırımları temsil eden 3 harfli kelime, onbeş yıllık yoğun bir çalışma sonucu oluşan, artık, dünya çapında bir markadır, bir simgedir ve yine, yalnız bölge halkının değil, bütün Türkiye'nin umudu ve iftihar kaynağıdır. Bu umut ve moralledir ki, bugün, son on yılda, Gaziantep'ten sonra, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Adıyaman İllerimizde onlarca sanayi tesisi kurulmuş ve binlerce köylü kardeşimiz sigortalı işçi konumuna gelmiştir.

Son aylarda basında sık sık çıkan, GAP bölgesinde yabancılara arazi satışı haberleri ile Harran Ovasındaki sulama nedeniyle oluşmaya başlayan ve çoraklaşma belirtileri gösteren araziler olduğu, bölgeye yapılan yatırımların boşa gittiği, zaten bölge halkının arazisini yabancılara sattığı, aslında ülkede, son onbeş yirmi yıldır yaşanan yüksek enflasyonun nedeninin bu proje olduğu gibi, aslı olmayan dedikodularla da, sanki bu projenin askıya alınması için kamuoyu yaratılmaya çalışıldığı kanısı verilmektedir. Halbuki, Harran Ovasındaki sulamada yaşanan temel sorunun, yanlış ve eksik sulama sisteminden kaynaklandığını konuyla ilgili herkes bilmektedir.

Yine, ülkemizin diğer bölgelerindeki, yabancı uyruklulara gayrimenkul satışları, GAP bölgesine oranla kat kat fazla olmasına rağmen, gündeme gelen, ağırlıklı olarak GAP bölgesindeki yabancı uyrukluların mülkiyetleridir. Halbuki, ülkemizin tarihine kısaca bir göz atacak olursak, özellikle, Hatay, Kilis ve Gaziantep İllerinde 1963-1964 yıllarına kadar Suriye vatandaşlarının gelip arazi işlediğini, bunun karşılığında da Türk vatandaşlarının karşı tarafa geçerek arazilerini işlediklerini hepimiz hatırlayacağız. Bugün GAP bölgesinin güneyindeki bazı illerde özellikle Suriyelilere ait araziler  olduğu tapularda görülmektedir; ama, Suriye Devletinin tapularına bakıldığı zaman, en az onun kadar tarım arazisinin de Türk vatandaşlarına ait oldukları görülecektir.

Değerli arkadaşlar, tekrar söylüyorum: GAP Bölge Kalkınma İdaresinin süresinin yalnızca üç yıl uzatılması demek, bölgeye yapılacak yatırımların durması demektir; bu projenin gözardı edilmesi demektir. Bu proje bölgenin projesi değildir; bu proje, Türkiye'nin projesidir. Bu proje tamamlandığı zaman ülkeye getireceği faydalar ortadadır. Proje, zaten konuşmamın başında verdiğim rakamlarla kendini ispatlamıştır. Defalarca söylediğimiz gibi, proje, özellikle elektrifikasyondaki gerçekleşme oranından dolayı maddî olarak geri dönüşünü sağlamış, 20 milyar dolardan fazla elektrik enerjisi kazancı ülkemize temin etmiştir. Ama, eğer GAP İdaresinden istenilen verim alınamıyor diyorsanız, İdarenin daha aktif ve verimli çalışabilmesi için gerekli düzenlemeler yapma yetkisi de sizdedir. GAP İdaresi derhal bölgeye taşınmalıdır. GAP İdaresi yeniden yapılandırılarak, ülkenin sivil toplum örgütlerinin, bölgenin sivil toplum örgütlerinin, işadamlarının, ticaret ve sanayi odalarının, ziraat odalarının bu proje kapsamında daha aktif bir rol alması sağlanabilir. Fakat, bütün bunlara çözüm arayabilmek için, önce projeye, yani, öncelikle ülkemizdeki tüm sulanabilir arazilerin sulamaya açılarak tarımın ıslah edilmesi gerektiğine inanmanız lazım. Unutmayınız ki, dünyanın en büyük sanayi ülkeleri, en gelişmiş sanayi ülkeleri, aynı zamanda, dünyanın en önemli tarım ülkeleridir. Nüfuslarının çok küçük bir bölümü tarımda çalışır; ancak, tarıma dayalı sanayiler de ciddî anlamda insan istihdam ederler.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, belki de, bölgedeki yatırımların devam edeceğini, telaşa gerek olmadığını; zaten, GAP İdaresinin yatırımcı bir kuruluş olmadığını, yatırımların bundan sonra da devam edeceğini söyleyebilir; ama, ben şimdi soruyorum:

Sayın Bakan, iki yıldır, iktidarınız bu proje kapsamında bir tek metrekare araziyi sulamaya açmış mıdır veya geliştirdiğiniz böyle bir proje var mıdır? 2005 yılı yatırım programı çerçevesinde, Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar ve Kızıltepe Ovalarından herhangi birini sulamaya açmayı düşünüyoruz diyebiliyor musunuz? Bunların ihale tarihlerini bildirme imkânınız var mı? Diyemiyorsunuz; çünkü, siz, bu projeye inanmıyorsunuz; ama, bana göre, yanlış yapıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, hem günlük yaşantısını hem de bölgedeki geleceğini ve etkinliğini ilgilendiren bu tür dev projelere hükümetlerin değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip çıkması gerektiğini düşünerek, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve 13 milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) cumhuriyet tarihimizin en büyük projesidir. Proje bölgesi olan Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak İlleri, nüfus ve alan olarak ülkenin yüzde 10'unu teşkil etmektedir.

Güneydoğu Anadolu Projesi, başlangıçta, bölgenin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine dayanan bir program olarak ele alınmış ve bu kapsamda, Fırat ve Dicle Nehir havzalarında 22 baraj, 19 hidroelektrik santral ve büyük sulama yatırımları programlanmıştır. Bu arada, Fırat Nehri üzerindeki bütün barajlarımız tamamlanmış olup, Dicle Nehri üzerinde bulunan 2 barajımız tamamlanmamıştır. Bunlar Ilısu ve Cizre Barajlarıdır. Ilısu Barajı için de 2005 yılı programında ödenek ayrılmış olup, hemen faaliyete başlanılacaktır.

GAP, entegre bölge kalkınma projesi olup, enerji ve sulama yatırımlarıyla birlikte tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine almaktadır. GAP'ın tamamlanmasıyla birlikte, 1 700 000 hektar alan sulanacak ve yılda 27 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretilecektir. Bölgenin sahip olduğu iklim, toprak ve su kaynakları dikkate alındığında, iki yılda 5 ürün yetiştirilebilecektir. Bu üretimin tarımsal sanayiyle ilişkilendirilmesi, katmadeğerinin bölgede kalmasını ve insanlarımıza iş kapılarının açılmasını sağlayacaktır; böylece yaşam standardı yükselecektir. Bu sebeple, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde ihtiyaç duyulan ödeneklerin tahsis edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, GAP, bölge insanı için bir umut ışığıdır. Biraz önce verdiğim rakamlar dikkate alındığında, bölge insanının yaşam standardı şimdikinden çok farklı hale gelecek ve istenilen, umut edilen düzey yakalanacaktır. Bilindiği gibi, gerek sosyal ve gerekse ekonomik göstergeler incelendiğinde, böylesine büyük potansiyelin olduğu bir yerde böylesine yoksulluk ve yoksunluk olduğu görülecektir.

GAP'ın temel hedefleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek bu bölgeyle diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır. Ancak, GAP Master Planının yapımından bu yana geçen sürede, bölgede ve Türkiye'de, plan kapsamındaki varsayımlara uymayan önemli gelişmeler meydana gelmiş ve özellikle 1990'ların ikinci yarısından itibaren derinleşen kamu kesiminin finansman sorunları nedeniyle, plan, hedeflerinden önemli ölçüde sapmıştır.

Ayrıca, çevre konularına duyarlılık artmış, katılımcılık, kalkınmanın sürdürülebilirliği, cinsiyet dengeli kalkınma gibi kavramlar önplana çıkmıştır. Tüm bu nedenlerle bölge kalkınmasına farklı bir yaklaşım getirilerek yeni bir plan hazırlanması ihtiyacı doğmuştur ve GAP'ın koordinasyon ve planlama çalışmalarını yapma görevi GAP İdaresine verilmiştir. GAP İdaresinin merkezi Şanlıurfa'dır; çünkü, sulama alanlarının büyük kısmı Şanlıurfa'da bulunmaktadır. Ayrıca, enerji üretimi de barajdan elde edilmektedir ve Türkiye'nin elektrik enerjisinin yüzde 20'lere varan kısmı bu projeden karşılanmaktadır. Bu nedenle, GAP ve benzeri projeleri gündemimizde ve önceliklerimiz arasında tutmalı ve destek vermeliyiz.

Türkiye büyük bir devlettir ve büyük kaynaklara sahiptir. İnşallah, hükümetimizin kararlı tutumuyla iktidarımız döneminde önemli yatırımlara ve ilklere imza atacağız. Ülke genelinde yerel potansiyellerin hızlı ve doğru değerlendirilmesi için Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları kapsamında bölge kalkınma ajanslarının kurulması düşünülmektedir. Bu sayede o yörelerin kalkınma hızının artırılması ve yeniden kararlar alınması sağlanmaya çalışılacaktır.

Hükümetimiz, devrim niteliğinde aldığı kararları, kararlılıkla bir bir uygulamaya sokmakta ve yerel potansiyellerin birleşerek ülkesel kalkınmanın lokomotifi haline gelmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.

GAP İdaresi, farklı kurumsal yapısı ve çalışma düzeniyle, 1989 yılından beri bölgeye hizmet etmektedir. Ana görevi koordinasyon olan bu idare, çalışmalarını, 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürütmektedir.

Süreli olarak kurulan bu teşkilatın öngörülen bitiş tarihi 6 Kasım 2004'tür; ancak, hepimizin bildiği sebeplerle, idare yüklenimi altında işlerini tamamlayamamıştır ve bu yüzden, daha önce bahsettiğim yeni bölgesel kalkınma mekanizmaları da oluşturulacaktır. Bu kalkınma ajanslarının çalışmalarının, ülkemizde ilk ve tek bölgesel kalkınma idaresi olan GAP İdaresi çalışmalarıyla mukayese edilmesi ve bu idarenin sahip olduğu kalkınma deneyimlerinden faydalanılması amacıyla, üç yıllık bir uzatmanın yapılması yerinde olacaktır.

Aynı zamanda, Güneydoğu Anadolu Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi olarak benzerleri arasında örnek gösterilmekte ve özellikle, sürdürülebilir insanî gelişmeye yönelik uygulamalarıyla önplana çıkmaktadır. Bu çerçevede, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir. GAP İdaresinin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programıyla birlikte ve İsviçre Hükümetinin de finansman katkısıyla 1997 yılından beri yürütmekte olduğu 33 projeden oluşan GAP Sürdürülebilir Kalkınma Programının ikinci aşamasına geçilmiş olup, program bitiş yılı 2007 olarak belirlenmiştir; ancak, bu sürenin sonunda, GAP İdaresi yapısal değişikliğe gidecek ve kalkınma ajanslarıyla uyumu sağlanacaktır.

Şunun altını çizerek ifade ediyorum: Her halükârda, GAP, ülkemizin en büyük projesi olarak devam edecektir ve yatırımlarımıza devam edeceğiz. Bu, Türkiye'nin vazgeçilmez projelerinden bir tanesi olup, ülkemiz için büyük bir kaynaktır.

Öte yandan, GAP İdaresi, sahip olduğu bilgi birikimi ve konusunda uzman personeliyle, yeni bölgesel kalkınma yapıları içerisinde yerini de alacaktır. Bizler, yöre milletvekili olarak, bu Projenin en büyük destekçisi ve takipçisiyiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteminde bulunan Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1989 yılında, onbeş yıllığına, 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre kurulan ve 6 Kasım 2004 tarihinde yürürlük süresi dolacak olan GAP Bölge Kalkınma Teşkilatının genel durumu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

GAP, aslında, su ve toprak kaynaklarını geliştirme programı olarak planlanan bir projedir. GAP kapsamında bulunan 9 ilin bölgesel olarak kalkınması, bölgelerarası farklılığın giderilmesi, istihdam yaratılması, bölge halkının gelir ve hayat düzeyinin yükseltilerek Dicle ve Fırat Nehirleri ile bu iki nehir arasında kalan toprakların en verimli şekilde kullanılması amaçlanmıştır.

GAP'ta 75 358 kilometrekarelik bir alan mevcuttur. Bu alan, Türkiye'nin yaklaşık yüzde 10'luk bir bölümünü kapsamaktadır. Bu alanda 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı ve 1 700 000 hektar arazi sulaması ve yılda 27 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretimi hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulu Önder Atatürk'ün bir eseri olan ve 1930 yılında Keban Projesi olarak temeli atılan GAP'a, geçmiş tüm hükümetler sıcak bakmışlardır; ancak, bu projeye yeterli kaynak aktarılmamıştır. Fırat Havzasında kalan bölümde, Keban, Atatürk, Birecik, Karkamış Barajları tamamlanmıştır. Dicle Havzasında ise, Kralkızı, Dicle, Devegeçidi, Batman ve Göksu Barajları yapılmış olup, ancak tarla sulaması inşaatlarına tamamen başlanamamıştır. Bunlara paralel olarak, sulama projeleri çok yavaş gelişmiştir. Keza, toplulaştırma çalışmaları da yeterli hızda sürdürülememiştir. Sulama şebekeleri ve tarlaiçi geliştirme hizmetleri arasında uyum sağlanamamıştır.

Çiftçi eğitim çalışmalarının hızlandırılmasına ve yaygınlaştırılmasına şiddetle ihtiyaç vardır.

Bölgede, tarım topraklarında aşınma ve baraj göllerinde siltasyon potansiyeli tehlike oluşturmaktadır.

Bölgeye yönelik özel sektör faaliyetlerini teşvik edecek tedbirler yeterli değildir.

Bölgede, nitelikli ve yeterli eleman açığı vardır.

Bölge çiftçilerinin tarımsal kredi ihtiyaçları karşılanmamaktadır.

Güneydoğu Anadolu hayvancılık geliştirme projesi, maalesef, doğmadan ölmüştür.

Bölgeye sağlanan teşvikler ve uygulamadaki güçlükler, bir özel yatırım seferberliğinin başlatılmasına olanak vermemektedir. Yap-işlet-devret ve benzeri modellerin uygulanması mümkün kılınmamıştır. Yapısal bazda ise GAP havuzu oluşturulabilir.

Yine, GAP bütçesi ve GAP yatırım programı önerilebilir. Bunların etkin bir koordinasyon aracı olarak kullanılması sağlanabilir; ama, bugüne kadar hiçbirisi yapılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığınca 29.8.2000 tarihinde hazırlanan çözüm önerileri konulu raporda, GAP'ın en büyük sorununun nüfus artışı olduğu beyan edilmiş ve şu görüşlere yer verilmiştir: Güneydoğu Anadolu Bölgesinin nüfus artış oranı çok yüksek. Yüzde 2,5 nüfus artış hızı, dünyanın en geri kalmış bölgelerinde rastlanan rakamlara çok yakındır. Bu durum, bölgede 0-14 yaş grubu nüfusunun çoğunluğu oluşturmasına yol açıyor. Ayrıca, terör olayları engelleyici bir endirekt etki yapmıştır diye rapor edilmiştir. Bu rapora katılıyorum; ama, sizlere soruyorum; Bakanlık ve hükümet olarak bunlar için ne yaptınız? GAP'ta, işsizlik başta olmak üzere, ağırlaşan sosyal sorunların üstesinden gelinebilmesi, ekonomik ve sosyal istikrar hedeflerine ulaşılabilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

GAP İdaresi Başkanlığı, halen Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'e bağlı olarak hizmet vermektedir. Sayın Şener, bir süre önce Zaman Gazetesine yaptığı açıklamada, bölgesel kalkınma kavramına ilke olarak karşı olduğunu belirterek "kişisel olarak GAP'ın görev süresinin uzatılmaması gerektiğini düşünüyorum; Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi olarak daha kötü bölgeleri var; her bölge için ayrı bir birim kurulmaz, kalkınma projeleri Türkiye'nin genelini kapsamalı" ifadesini kullanmıştır. Sayın Şener'e buradan cevap vermek istiyorum: Evet, kalkınma projeleri Türkiye'nin genelini kapsamalıdır, katılıyorum; ancak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin bir parçasıdır, coğrafî olarak ve Allah'ın bir lütfu olarak Dicle ve Fırat Nehirleri buradan akmaktadır; ayrıca, Çukurova konumundaki verimli topraklar bu havzalardadır. Çukurova'nın yarısı kadar  olan Ceylanpınar Ovası, Derik-Kızıltepe-Nusaybin Ovalarına ait sulama kanallarının toplam uzunluğu 225 kilometredir. Çok yüksek bir maliyet teşkil etmemesine rağmen sulama kanalları yapılmamış ve baraj suları, ne yazık ki, Şanlıurfa tünellerinden ileriye doğru gidememiştir. Çaresiz kalan çiftçilerimiz ve üreticilerimiz çareyi 300-400 metre derinlikte sondaj kuyusu açmakta bulmuştur. 1 300 000 dekar olan Kızıltepe Ovasında 3 000 adet sondaj kuyusu açılmıştır ve çok yüksek elektrik faturalarına rağmen tarla sulamasını yapmakta ve kendi geçimlerini sağlamaya çalışmaktadırlar. Çiftçilerimiz ve üreticilerimiz, dönüm başına ödedikleri 60 000 000 TL ve işçilik ücretleri de eklendiğinde, elde ettikleri ürünü maliyet fiyatına satamamaktadırlar. Halbuki, sulama kanalları yapılmış olsaydı, çiftçilerimiz ve üreticilerimiz dönüm başına 8 000 000 - 10 000 000 TL ödeyeceklerdi; böylece, çiftçimizin ve üreticimizin yüzü gülecek, cebinde parası olacaktı.

Gelecek kuşaklar için kendilerine geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını amaçlayan, sürdürülebilir insanî kalkınma felsefesi üzerine kurulu, kalkınmada adalet, katılımcılık, çevre korunması, istihdam, mekânsal planlama ve altyapı geliştirilmesi temel hedeflerine sahip projenin tamamlanması için çaba harcamamız ve sürenin uzun düşünülmesi gerekirken, GAP Bölge Kalkınma Teşkilatının süresinin, kanun hükmünde kararnamenin 1 inci maddesinde ve 13 üncü maddesinde geçen "onbeş yıl" ibarelerinin "onsekiz yıl" olarak değiştirilmesi; yani üç yıl gibi çok kısa bir süre uzatımı, bu projede kalan yatırımların bitirilmesinde hiç yeterli değildir. Üç yıl gibi çok az bir sürenin verilmesi, projeyi askıya almaktan ve yatırımları kapatmaktan başka bir şey değildir.

Avrupa Birliğiyle birlikte 2002 yılında yürütülmeye başlanılan ve üç bileşenden oluşan toplam 47 000 000 euro tutarındaki paranın GAP Bölgesel Kalkınma Programında kullanılması ve bu paranın da 2007 yılında bitirilmesi öngörülmüştür. Bunları dikkate alarak üç yıllık süre uzatımı verdiğinizi biliyorum.

GAP Bölge Kalkınma Teşkilatı yerine, Türkiye genelinde 26 bölge kalkınma ajansı kurulması öngörülmektedir. Bu ajansların kurulmaları, yapılanmaları, çalışmalarını etkin bir şekilde yürütebilmeleri için uyum sürecine ihtiyaçları vardır.

Böyle bir projenin uygulanmasını, yürütülmesini ve koordinasyonun sağlanmasını bölge ajansları sistemiyle çözmeye çalışmak son derece yanlıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP bölgesinde yaşayan ve bölgenin sorunlarını bilen mühendis bir arkadaşınız olarak 35 arkadaşımla hazırlayıp sunduğumuz, bölgenin gerçeklerini yansıtan kanun teklifimizde, on yıl süre uzatımı ve Bölge Kalkınma Teşkilatı merkezinin, proje uygulama yeri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesine naklinin yapılması öngörülmektedir.

6 Kasım 1989 tarihinden bugüne kadar geçen onbeş yıllık sürede GAP'ta fizikî gerçekleşmenin, enerjide yüzde 74, ulaştırma ve haberleşmede yüzde 32,2, turizmde yüzde 27,2 düzeyinde olduğu; ancak, kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarında yüzde 13, toplam olarak da yüzde 52 düzeyine ulaşabildiği görülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlar mısınız.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu nedenle, kalan yatırımların -yüzde 48'lik kısmının- tamamlanabilmesi için en az on yıla ihtiyaç vardır; çünkü, bu proje kapsamında bulunan Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin İlleri, ÇATOM'ların dışında bu projeden hiç faydalanamamışlardır. Altyapısı hazır olan Silvan, Ilısu ve Cizre Barajlarının inşaatları en kısa zamanda başlatılmalıdır. Proje kapsamındaki sulama kanalları yapılmadıkça, bu bölge halkının ekonomik ve sosyal koşullarını geliştiremezsiniz, hayat standartlarını da yükseltemezsiniz.

Bazı milletvekili arkadaşlarımız bu projeye karşı çıkabilir; ama, GAP sadece Güneydoğu Anadolu Projesi değildir, Türkiye projesidir. Zarar ediyorsa bunu konuşalım, kâr ediyorsa neden hızlandırmıyorsunuz?

Bu projenin kâr ettiğini iddia ediyorum ve bir örnekle bilginize sunmak istiyorum: Şanlıurfa İlimizdeki Koç-Ata Çiftliğinde üretilen taze sütten her gün 26 ton süt, Tokat'ta Dimes Fabrikasında hammadde olarak işlenmektedir. Keza, 2003 yılı sonu itibariyle barajlardan elde edilen enerji üretimi 400 milyar kilovat/saattir. Her 1 kilovat saatini 5 sentten hesaplarsanız, 20 milyar dolar ediyor. Bugüne kadar bu projenin yüzde 52'lik kısmı için ödenen para 16 600 000 000 dolardır. Görülüyor ki, bu proje kendisini amorti etmiş ve 3 400 000 000 dolar da kâr etmiştir.

Bir modernleşme ve çağdaşlaşma vizyonu olan GAP, bölge halkına umut getirmiştir. Halkın özlemi, bu projenin tamamlanarak hayata geçirilmesidir. Diyorum ki, balıklar için su, kuşlar için hava ne kadar gerekliyse, Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkı için GAP o kadar gereklidir.

GAP Bölge Kalkınma Teşkilatı süresinin on yıl uzatılması ve GAP Kalkınma Teşkilatı Merkezinin, proje uygulama yeri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesine naklinin yapılmasını talep ediyorum.

Bu arada, izninizle, önemli bir konuya değinmek istiyorum. Seçim bölgem olan ve insanlığın kültür mirası, dünya kenti Mardin merkez ve çevresinin su sıkıntısı had safhadadır. DSİ tarafından projelendirilen 1 024 litre/saniye Beyaz Su Projesi ihalesinin bir bölüm halinde yapılması ve ihale bedelinin 2005 yılı bütçesine alınmasının ve ihalenin 2004 yılı içerisinde gerçekleştirilmesinin sağlanmasını Sayın Bakanımdan rica ediyorum ve dikkatlerine arz ediyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifimizin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Bugün, burada, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit Yetkin ve 13 milletvekilinin; ayrıca, Sayın Doğan ve arkadaşlarının vermiş olduğu kanun teklifleri üzerinde görüşmelerde bulunuyoruz. Bu kanun teklifleri özü itibariyle aynı niteliktedir; yani, GAP İdaresinin görev süresinin uzatılmasına ilişkindir.

Bildiğiniz gibi, GAP Kalkınma İdaresi 1989 yılında bir kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş ve faaliyet süresi onbeş yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu kanun hükmünde kararnameye göre, iki gün sonra, yani 6 Kasım 2004 tarihi itibariyle görev süresi sona erecektir; ancak, bir bölge kalkınma idaresi olarak GAP'ın varlığını devam ettirmesinin ve faaliyetlerine devam etmesinin hem bölge açısından hem de ülkemiz açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz, gerekli olduğu kanaatindeyiz; onun için, böyle bir kanun teklifiyle sürenin uzatılmasının faydalı olacağını düşünmekteyiz.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi olarak düşündüğümüzde; nedir, ne anlama gelir sorusu temel bir sorudur. Bu idare, Türkiye'deki tek bölgesel kalkınma idaresidir. Şu anda 81 ilimiz vardır; bu illerimizden sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimizi; yani 9 ilimizi kapsayan bir bölgede Bölge Kalkınma İdaresi olarak kurulmuştur. Bu niteliği itibariyle, gerçekten bölge kalkınması açısından çok önemli işlevlere sahip ve uluslararası bir marka  niteliği kazanmış bir kuruluşumuzdur. Dünyanın değişik bölgelerinden, Asya'dan, Afrika'dan, hatta Avrupa'dan, Amerika'dan, pek çok ülkeden, Türkiye'ye, bölgesel kalkınma çalışmalarını izlemek için, ne yapıldığını öğrenmek için; hatta, Türkiye'den destek almak için yabancılar, GAP bölgesinde Kalkınma İdaresinin sürdürdüğü çalışmaları öğrenme çabasındadırlar ve işbirliği yapma çabası içerisindedirler. Ancak, bu noktada, şunu da hemen açıkça ifade etmek lazım; tüm ülkeler, uluslararası bir büyük rekabet içerisindedirler. Bu rekabette başarılı olamayan, ülke potansiyelini harekete geçiremeyen, ülkedeki tüm potansiyeli maksimum düzeyde harekete geçiremeyen ülkeler, gelecekte ivme kaybedeceklerdir ve uluslararası rekabetten kopacaklardır. Onun için, ülkenin tamamında mevcut olan kalkınma potansiyellerinin harekete geçirilmesi lazımdır.

Evet, GAP bölgesinde önemli potansiyeller mevcuttur, bu potansiyellerin harekete geçirilmesi lazımdır, GAP İdaresi Başkanlığı, bu potansiyelleri harekete geçirmek için çaba harcamaktadır; ancak, geri kalan 72 ilimizde, bu illerin oluşturduğu bölgelerde de, harekete geçirilecek başka ekonomik potansiyeller vardır. Bunları dikkate almak suretiyle, daha önceden sürdürülen çalışmalar son safhaya gelmiştir ve kalkınma ajanslarıyla ilgili bir kanun tasarısı, yakınlarda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.

Bu kanun tasarısında, 26 ayrı kalkınma bölgesi oluşturulmaktadır. Bu bölgesel kalkınma idareleri tarafından, Türkiye'nin toplam kalkınma için gerekli olan bütün potansiyeli harekete geçirilmek suretiyle, ülkemizin maksimum düzeyde fayda elde etmesi için gerekli mekanizma kurulmaktadır; yani, sadece bir bölgemizin değil, Türkiye'nin tamamındaki mahallî potansiyelin harekete geçirileceği bir yapılanmaya gidilmektedir. Ancak, böyle bir yapılanma, yeni bir teşkilat öngörmektedir. Bu yeni teşkilat, sadece kamusal nitelikli ve kamu kuruluşu niteliğinde oluşturulmamaktadır; valilerin, belediye başkanlarının, ticaret ve sanayi odalarının, sivil kuruluşların içerisinde bulunacağı, merkezden de Devlet Planlama Teşkilatının koordinasyonunu sağlayacağı bir yapıda teşkilatlandırılacaktır.

Bu yeni yapılanma ortaya çıkmadan önce var olan GAP Kalkınma İdaresinin görev süresinin sona ermekte oluşu, birini diğerine tercih etmeyi gerekli kılmamıştır; yani, arkadaşlarımızın anlatmaya çalıştığı gibi, burada, GAP Kalkınma İdaresinin görev süresinin üç yıl uzatılacak olması, bu idarenin görevine ileride son verileceği anlamını taşamamaktadır. Aksine, bir başka mantıkla, özel sektör mantığını da işin içerisine sokmak suretiyle oluşturulan kalkınma ajanslarıyla, 1989'dan beri faaliyette bulunan GAP İdaresini, bölgesel potansiyeli ortaya çıkarma konusunda rekabete sokmak ve hangi mekanizmayla daha faydalı sonuçların elde edilebileceğini, bu üç yıllık dönemde test etmek gereklidir diye düşünüyoruz. Bu bakımdan, GAP bölgesinde, şu ana kadar sürdürülen faaliyetlerin, bu yeni teşkilatlanma biçimiyle birlikte bir başka evreye devredilebileceği gibi bir yaklaşımı sergileyen arkadaşlarımızın değerlendirmelerinin doğru olmadığını, özellikle vurgulamak istiyorum.

Şu ana kadar yapılan çalışmalara baktığımızda da, 1989 yılında, GAP bölgesinde bir kalkınma idaresi niçin kurulmuştur sorusunu sorduğumuzda; bu bölgede, millî gelirin düşük oluşundan kaynaklanan sorunlar vardı, onun için kurulmuştur diyemiyoruz veya bu bölgede kişi başına millî gelir düşüktü, onun için, GAP Başkanlığı oluşturulmuştur diyemiyoruz; çünkü, kişi başına millî gelir düzeyi daha düşük olan illerimiz var. Örneğin Muş, bu bölgede değildir veya Bitlis veya Ağrı gibi illerimiz, hatta, Hakkâri gibi illerimiz GAP bölgesinde olmadığı halde, bu idarenin kapsamı içinde olmadığı halde, kişi başına millî gelir itibariyle bu bölgeden daha düşük gelir düzeyine sahiptirler.

O halde, neden bu bölgede Türkiye'nin tek kalkınma idaresi kurulmuştur; bu konuda -bazı görüşlerine katılmıyorum; ama- sayın milletvekilinin ifade ettiği gibi, su kaynaklarının ve bölgesel potansiyelin önemi büyüktür bu kararın alınmasında. Su potansiyeli dediğimizde; su, stratejik bir olaydır, Türkiye su zengini bir ülke değildir; ama, Türkiye'deki mevcut su rezervlerinin üçte 1'e yakın bir bölümü bölgededir. Bu potansiyelin en güzel şekilde değerlendirilmesi, ülkeye en faydalı şekilde kazandırılması maksadıyla bu proje hayata geçirilmiştir ve 89 yılında bu idare kurulmuştur; ancak, karıştırılan bir nokta vardır: GAP Kalkınma İdaresiyle bu bölgedeki yatırımların doğrudan ilişkisi yoktur. Yani, GAP İdaresi varsa bu bölgede yatırımlar olacak, GAP İdaresi yoksa bu bölgede yatırımlar olmayacak diye bir yaklaşım sergilendiği takdirde, yanlış bir şey söylenmiş olur. Neden; çünkü, sulamayla ilgili yatırımlar vardır bölgede, enerji yatırımları vardır bölgede; ama, enerji yatırımlarını da, sulama yatırımlarını da yapan, GAP Kalkınma İdaresi değildir. Ya kimdir, neresidir; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait yatırımlardır bunlar veya bölgede karayollarıyla ilgili yatırımlar vardır, hiçbirinin bu idareyle ilgisi yoktur, bu yatırımlar, Karayolları Genel Müdürlüğünün yatırımlarıdır; sağlık yatırımları, Sağlık Bakanlığının yatırımlarıdır; eğitim yatırımları, Millî Eğitim Bakanlığının yatırımlarıdır ve tüm bakanlıkların ve kuruluşların, bölgede kendilerine ait yatırımları vardır. Bu yatırımları ilgili bakanlar takip eder, ilgili bakanlıklar takip eder. Devlet Planlama Teşkilatı yatırım programlarını yaparken de ilgili bakanlıklarla görüşür. Dolayısıyla, GAP İdaresine bağlı bir yatırım mantığını ortaya koymak veya böyle bir yaklaşımla konuyu açıklamaya çalışmak tamamıyla yanlış bir değerlendirmedir.

Ancak, şunu da belirteyim: GAP İdaresinin temel görevlerinden biri koordinasyondur. Maalesef, koordinasyonu sağlayacak olan kurul, biz göreve gelinceye kadar, yıllardır hiç toplanmamıştır. Toplanıp da, GAP bölgesindeki yatırımlar hakkında hangi kararları alalım, hangi yatırımları öncelikleyelim diye bir tartışma, müzakere, görüşme yapılmamıştır. Yıllardır ara verilen bu toplantılara ben başladım. Hatta, 2005 yatırım programı hazırlanmadan önce, bütçe Meclise sevk edilmeden önce, ilgili yatırımcı kuruluşlarla birlikte GAP Koordinasyon Kurulunu topladık, bölgedeki yatırımları gözden geçirdik ve maksimum düzeyde buradaki su kaynaklarının ve diğer kaynakların harekete geçirilmesi için de gerekli kararları aldık.

Nitekim, bunun sonucudur ki -sayın milletvekilimiz, ne yaptınız GAP'ta diye sordular- 2004 yılında DSİ'nin 1,7 katrilyon liralık yatırımının 226 trilyon lirası, yani yüzde 13'ü GAP bölgesi yatırımlarıyken, 2005 yılında, bu rakam, 2004 yılına göre yüzde 100'ün üzerinde artırılmıştır. 2004 yılında bölgedeki DSİ yatırımları 226 trilyon lirayken, 2005 yılında, yani önümüzdeki yıl uygulanacak yatırım miktarı 456 trilyon Türk Lirasıdır. Bu, şimdiye kadar görülen en önemli artışlardan biridir. Toplam DSİ yatırımları içerisinde GAP bölgesindeki yatırımlar yüzde 18 düzeyindedir. Özellikle, Ilısu Barajı ve bölgedeki sulama ihtiyacı olan bölgelerin sulanması için de gerekli ödenekler konulmuştur.

Diğer taraftan "bölgede hiç, bir metrekarelik alanı suladınız mı" dediler. 2004 yılında 5 500 hektar yaylak sulamaya açılmıştır; 2 500 hektar da Yukarı Harran sulaması yapılmıştır. Bu sulamalar 2005 yılında da devam edecek. Yaylak sulaması 18 322 hektara ulaştırılacak; diğeri ise, 8 699 hektara ulaştırılacaktır.

Toplam GAP yatırımlarının Türkiye genelindeki yatırımlar içerisindeki payına baktığımızda gördüğümüz tablo da şudur: 2001 yılında toplam yatırımlar içerisinde GAP yatırımlarının payı yüzde 4,9'dur, 2002'de 5,9'dur, 2003'te 5,8; 2004'te de 6,7'dir; yani, 2004 yılında toplam yatırımlar içerisindeki payı itibariyle belirgin bir artış görülmektedir.

Dolayısıyla, GAP bölgesine ilgi gösterilip gösterilmediğinin burada sorgulanmasının yanlış olduğu kanaatindeyim. Eğer, bir sayın milletvekili GAP bölgesine ilgi gösterilmediği gibi bir izlenimle konuşma yaparsa, bölge için faydalı bir konuşma yapmış olmaz. Onun için, sayın milletvekilinin de, milletvekillerinin de daha fazla yatırımı, daha fazla desteği alabilmek maksadıyla "bir şey yapılmadı" yerine, yapılanlara teşekkür edip, ama eksikler varsa, somut projeler göstermek suretiyle, şu alanlarda ilave desteklere ihtiyaç duyulmaktadır diye bir açılım sağlayacak üslubu benimsemesi faydalı olur diye düşünüyorum.

GAP İdaresi, bizim başından beri fonksiyonel olarak çalıştırmaya gayret sarf ettiğimiz bir idaredir. Bu idarenin etkin olarak çalışabilmesi, bölge potansiyelini maksimum düzeyde harekete geçirebilmesi maksadıyla ne yapılması gerekiyorsa bunları yapma çabası içerisinde olduk; Bundan sonra da aynı düşünceyle, aynı mantıkla GAP İdaresi var olacaktır; ama, belirttiğim gibi, bölge kalkınma ajansları çerçevesi içerisinde başka kalkınma idareleri oluşturulmaktadır. Bu yeni kalkınma idareleri özel sektör mantığının da devreye girdiği bir yapıyı yansıtacaktır. Burada da tecrübeli bir GAP İdaresi vardır. Önümüzdeki üç yıl içerisinde, bu iki farklı yapının, bölgesel potansiyeli nasıl harekete geçirdiğiyle ilgili bir rekabet ortamını birlikte izleyeceğiz ve bundan sonra, en faydalı, en gerekli yapılanma neyse ona karar vereceğiz. Bu bakımdan da, bu geçiş sürecinde üç yıllık süre uzatımının gerekli olduğunu düşündük.

Bu konuda kanun teklifi veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz ve ben, bu teklifin yasalaşmasıyla önemli bir iş yaptığımız düşüncesinde olacağım. Neden; çünkü, Mecliste görüşülen metinler genellikle kanun tasarıları niteliğindedir. Zaman zaman, kürsüye gelen milletvekillerince, neden hep kanunlar hükümetten geliyor, yasama yetkisi Meclise aittir, milletvekillerimiz de kanun teklifi vermeliler, zaten vermektedirler; ama, milletvekillerimizin vermiş oldukları kanun teklifleri yasalaşma şansını yakalayamıyor ve yasalaşma sürecini tamamlayamıyor diye şikâyet edilirdi; ama, belki çok ender görülen olaylardan biridir; bu sefer, GAP bölgemizdeki milletvekillerimizin hazırlamış olduğu ve vermiş olduğu bir kanun teklifini görüşüyoruz ve GAP İdaresinin görev süresi milletvekillerimizin vermiş olduğu bu teklifle uzamış olacaktır. Ben, kendilerini tebrik ediyorum ve yasama faaliyetlerine etkinlik kazandırdıklarını da ifade ederek, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ TEŞKİLATININ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında   Kanun   Hükmünde  Kararnamenin 1 inci maddesinde geçen "onbeş yıl" ve 13 üncü maddesinde geçen "15 yıl" ibareleri, "18 yıl" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Turan Tüysüz; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6 Kasım 1989 tarih ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın sayılı, Türkiye'nin en büyük kalkınma projelerinden birisi olan GAP'ın toplam maliyeti, bitirildiği zaman yaklaşık olarak 32 milyar dolar civarında olacaktır.

Aslında, Sayın Bakanımız, biraz önce çok tozpembe bir projeden bahsetti. Ben, biraz daha farklı bir şekilde yaklaşmaya çalışacağım. Güneydoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolunun başkenti sayılan Urfa'nın milletvekili olarak da bu projeyi savunmak, gerçekten, bana büyük bir gurur ve onur veriyor. Arkadaşlarımızın bu teklifi verirken, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de görüşlerini almasını beklerdik; ama, maalesef, böyle bir şey olmadı. Biz de aynı bölgenin insanlarıyız, milletvekilleriyiz; bunda, keşke, bizim de imzamız olsaydı diye düşünüyorum.

2003 yılı sonuna kadar 16 600 000 000 dolar harcama yapılan projede gelinen nokta son derece vahimdir Sayın Bakanım. Geriye dönüp baktığımızda, bölgeden uzak bir GAP İdaresi Başkanlığı ve bölgede yarım kalmış yatırımlardan başka bir şey göz önünde bulunmuyor.

GAP İdaresinin süresinin uzatılması ve akabinde, Bölge Kalkınma İdaresinin bölge kalkınma ajanslarına dönüşmesi, artık, bu projenin, devlet tarafından unutulduğu anlamına gelmektedir.

Bu proje, aslında, bir şekilde ortadan kaldırırken, siyasî manevralara bırakılacak bir proje değildir Sayın Bakanım.

Sayın Bakanımızın burada ifade ettiği gibi, bu projenin, sivil kitle örgütleriyle birlikte özel idarelere ve bölgedeki sanayi kuruluşlarına, sanayi temsilcilerine bırakılmış olması gerçekten sevindirici bir haber; ama, GAP İdaresinin bir müsteşarlık tarafından yürütülüyor olması, bana göre, daha uygun olurdu; bölge insanının da bu şekilde düşündüğünden eminim.

Bu proje için cumhuriyet hükümetlerinin kavgalar verdiğini biz biliyoruz. Cumhuriyet hükümetlerinin, özellikle Sayın Özal ve Sayın Demirel'in bu proje hakkındaki kavgalarına bu Meclis şahit olmuştur.

A.MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - GAP'ı gaptırmam...

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Sayın Yetkin'in dediği "GAP'ı gaptırmam" gibi, Özal ile Demirel arasındaki kavgalara hepimiz şahit olmuşuzdur.

GAP projesinin bölgedeki altyapı ayakları birçok yatırımı da gündeme getirmiştir. Bu yatırımın gerçekleşme oranları, gelinen noktada, bölge insanını tatmin etmemektedir. Özelikle enerji ve tarımsal sulamada istenilen düzeyde olunmaması, bölge insanını devletine karşı küskünlük derecesine getirmiştir. Özelikle Şanlıurfa İlindeki enerji ve sulama sorunları ilimizde insanları isyan etme noktasına getirmiştir.

Biz daha önce de birkaç defa bu kürsüden dile getirdik ve dedik ki, Sayın Bakanımız, sayın hükümetimiz, gerçekten, Şanlıurfa'da ve ilçelerinde özellikle enerji alanında yapılan yatırımlara büyük önem verilmesi gerekiyor; çünkü, gerçekten, Urfa'nın bir bölgesi devletin getirmiş olduğu kanalet yoluyla sulamaya açılırken, diğer taraftan artezyen yoluyla sulamanın yapılmış olması çiftçimize büyük maliyete mal olmaktadır.

Bir kuyunun bir çiftçiye maliyeti yaklaşık olarak  50 milyar lira civarındadır. Özellikle Harran bölgesinde sulamaya açılan tarlalarda devletin hektar başına almış olduğu miktar 9 000 000 liradır; ama,  yeraltı sulamasıyla pamuğunu ve buğdayını sulamaya yönelen bir çiftçinin yaklaşık olarak bir hektar başına vermiş olduğu para 160 000 000 liradır.  Özellikle, biz burada sayın hükümetimizden rica ettik, dedik ki, bu yeraltı sulamalarından faydalanan çiftçilerimize enerji alanında bir indirime gidilsin. Bu büyük bir haksızlık. Bunun için özellikle bazı çalışmaların yapılması gerektiğini söyledik. Nihayetinde, yeraltı sularıyla sulama yapan çiftçilerimizin, sulama döneminde Urfa TEDAŞ bölgesine saldırılarına da şahit olduk. Bunların hepsini biz burada dile getirmiştik; ama, maalesef, dinleyenimiz olmadı. En son, Sayın Bakanımız gitti, orada bazı çalışmalar yaptı, bazı çiftçi arkadaşlarımızı sakinleştirdi; ama, yine de, bölgedeki elektrik kesintilerinin sonu gelmedi değerli arkadaşlar.

Sayın arkadaşlar, bakın, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, bu dönem, pamuk hasadı zamanı. Büyük bir umutla pamuklarını eken ve bunun sonucunda pamuklarını kaldırıp, kredilerini ödemeye çalışan, büyük bir emek sarf edip, masraf yapan bu çiftçilerimizin haklarını alabildiğine, ben kesinlikle inanmıyorum, ki, çiftçilerimiz de aynen bu şekilde düşünüyorlar.

Şu anda pamuk fiyatları 2003 yılının borsa fiyatlarının bile altında. Kütlü pamukta fiyat, Adana'da 700 000-750 000, İzmir'de 750 000-850 000 civarında. Egede kara gün dostu olarak tabir edilen Tarişin verdiği 9 000 liralık avans fiyatı dahi, maliyetlerini kurtaramıyor. Avans devam edecek mi etmeyecek mi onu da gerçekten bilmiyoruz, belli değil. Dünyada pamuk fiyatları artarsa devam edecek; ama, artmazsa, bunun devam etmesi mümkün görünmüyor. Yani, her şey piyasa koşullarına bağlı; ama, kimde bekleme gücü var ki?! İşçi parasını almak ister, bankalar kredilerinin dönmesini ister, insanlar gidip mazot almak, gübre almak ister; ama, bunların, bu pamuk fiyatıyla karşılanması pek mümkün görünmüyor.

Hükümete gelince, seçimlerde verdiği 30 sentlik bir söz vardı; ama, maalesef, bunu hatırlamıyor diye düşünüyorum. Geçen yıl ürüne gecikme faizi olarak 90 000 lira, 6 sent civarında bir para verildi; ama, yeni yıl için bir prim veriliyor mu verilmiyor mu, o da belli değil.

Komşumuz Yunanistan'da pamuk üreticisine kiloda verilen destekleme fiyatı 0,52 euro; bu, 64 sent, yani, 960 000 lira civarında. Verilen bu destekleme fiyatı, bizdeki pamuk fiyatından, kütlü fiyatından bile daha yüksek. Amerika Birleşik Devletlerinde, kilogram başına 35 sent veriliyor; yani, 525 000 lira. Ayrıca, Yunanistan ve Amerika'da, pamuk ihracatı krediyle destekleniyor. Üstelik, mazot, gübre, ilaç alanlarında da bizden çok daha ucuz.

Sözün kısası, Türkiye, kendi üreticisini desteklemek yerine, Amerikalı, Yunan pamukçuları destekleyecek şekilde ithalata yöneliyor ve son yıllarda, lifli pamuk ithalatı yılda ortalama 450 000 tonu aşmış durumda. Bu yıl, şimdiden, döviz açığımız 10 milyar dolar civarındadır. Bütün bunların mantığı var mı; buna hükümet adına cevap verecek Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız burada yok; inşallah, Abdüllatif Bey cevap verir.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahısları adına söz isteminde bulunanlardan, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki, bir şeyi yapmaya kalktığımız vakit, ne yaparsak yapalım, bunun mutlaka bir projesi olmalı. Proje de, zamana bağlıdır; zamanın da belli olması lazım. Sayın Başbakan Yardımcımıza benim güvenim sonsuzdur, deneyimlerine de çok inanıyorum ve güveniyorum; ancak, bizim endişemiz var; bir bölge milletvekili olarak, hak verilmesini istiyorum. Bizim de bir düşüncemiz vardır.

Bugüne kadar, GAP çerçevesinde gerçekleştirilen yatırımların oranı yüzde 52'dir. Kalan yüzde 48'lik yatırım oranı için gereken süre, teknik olarak bir orantı kurmaya çalışırsak, normalde ondört yıl olarak karşımıza çıkıyor. 35 milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz kanun teklifimizde, on yıl dedik. Sayın Müfit Yetkin ve arkadaşlarının verdikleri teklifte üç yıl var. Bugün, bizim için, o bölge için yapılması gereken ve o bölgenin kalkınmasını hedefleyen iki barajımız var; Silvan ve Ilısu Barajları. Ilısu Barajı yapıldığı takdirde, ki, altyapısı hazır, her şeyi yapılmış... Sonra, Sayın Başbakanımızın seçim çevresi olan Siirt bugüne kadar hiçbir pay almamış bu projeden, Şırnak almamış, Türkiye'nin en ücra köşesi Mardin payını almamış, Batman payını almamıştır. Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcımız "yapım için nerede bir hizmet eksik kalmışsa, bana gelin" diyor. Ben de, Sayın Başbakan Yardımcım, bir baraj ne kadar hızlı giderse gitsin, mutlaka ve mutlaka bunun parasını keş olarak ayırın; Türkiye'de, bugüne kadar, hiçbir baraj on yıldan aşağı gerçekleştirilememiştir diyorum. Arkadaşlarla birlikte, bu süreyi bunun için on sene olarak belirledik. Bizim bir kuşkumuz yok, üç sene sonra -inşallah bu Mecliste biz oluruz veya başkaları olur- bu önemli projeye mutlaka tekrar bir süre istenecektir; ama, madem başlamışken... Sonra, AKP Hükümeti, icraatı seven bir hükümet; eline böyle bir fırsat gelmişken... Bazı hükümetler "biz, GAP'ı evlendirdik, siz boşadınız" diyecekler; o zaman ne cevap vereceksiniz değerli arkadaşlar?! Biz bu süreyi bu nedenle tespit ettik, bu sürenin arkasındayız. Yine de iddia ediyorum ki, bu sürenin on seneden aşağı olmaması gerekir.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Şimdi söz sırası, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş'te.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi üzerinde söz aldım.

Sayın Devlet Bakanımızın, Sayın Şener'in yapmış olduğu açıklamalar, gerek biz Güneydoğu Anadolu Bölgesi, GAP bölgesi milletvekillerini gerekse bölgemizdeki vatandaşlarımızı biraz rahatlattı gibi; çünkü, şimdiye kadar aldığımız bilgiler, çeşitli noktalardan, çeşitli makamlardan yapılan açıklamalar, GAP İdaresinin, daha doğrusu GAP Projesinin belli ölçüde elimine edileceği, ortadan kaldırılacağı, bunun yerine bölge kalkınma ajansları denilen yeni bir planlama yönteminin uygulanacağı doğrultusundaydı; ama, Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalar, bu konuda, bölge milletvekilleri olarak bizleri, Kilis'i, Adıyaman'ı, Gaziantep'i, Siirt'i, Mardin'i, Diyarbakır'ı ve diğer vilayetlerimizi biraz rahatlattı.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gibi bir ülke eğer gerçekten kalkınmak istiyorsa, elindeki kıt kaynaklarını en etkin bir biçimde kullanmak istiyorsa, mutlaka planlı bir biçimde bunu yapmak zorunda. Planın da çeşitli kademeleri vardır. Bunlardan bir tanesi, ulusal planlama örgütleridir, ulusal planlama yapmaktır. Bunun bir alt kademesi, bölgesel planlamalar, onun altında da yerel planlama birimleriyle ülke donatılmalı, bir ağ örülmelidir; ama, bütün bu planlama işleri yapılırken, akıldan çıkarmamamız gereken çok önemli bir husus da, bütün bu planlama aşamalarının demokratik bir biçimde olması ve katılıma, tabandan gelen sese, yerel istek ve taleplere açık olup, onların katkısını alabilmesidir. İşte, Türkiye, bunu yapmak zorundadır; çünkü, kalkınma yolunda elimizdeki kaynakların ne kadar kıt olduğunu, son dönemlerde borç ödemelerimiz nedeniyle yatırımlara çok az kaynak ayırabildiğimizi siz değerli milletvekillerimiz biliyorsunuz. O halde, elimizdeki bu kıt kaynakları en etkin biçimde kullanabilmenin yöntemi planlamadır. Bunu ne şekilde yaparsınız o ayrı bir olay, o tartışılır; ama, GAP gibi, Türkiye'nin, insanlarımızın, yıllardan beri alınterinden bir tarafa ayırarak biriktirdiği birikimleriyle ortaya çıkarılan bir projenin birdenbire değiştirilmesi veya başka bir şekle dönüştürülmeye çalışılması bence tehlikelerle doludur. Eğer, yeni bir planlama konsepti, örgütlenmesi devreye sokulacaksa Türkiye'de, mutlaka, bu yeni sistemin GAP'la; yani, bizim bölgemizin mevcut planlama sistemiyle ve yapmış olduğu yatırımlarla, birikimlerle koordine bir biçimde yapılması lazım. Sayın Bakanın konuşmasından sonra benim buradan edindiğim intiba, böyle bir girişimin bölgemizde yürütüleceğidir. Buna biz de katkı sağlarız; buna katkı yapmak bizim de görevimizdir.

Şimdi "bölge kalkınma planları" dediğimizde, niye yapılır bunlar; birkaç nedenle yapılır bunlar. Birinci nedeni şu: Eğer bir ülkenin bölgeleri arasında birçok yönden çok büyük dengesizlikler varsa, ekonomik yönden, sosyal yönden, aklınıza gelebilecek diğer birçok konularda dengesizlik varsa, bunu gidermek için bir bölge kalkınma planı hazırlanır.

İkinci bir nedeni: Ülke kaynaklarının, özellikle bölge kaynaklarının daha etkin bir biçimde harekete geçirilebilmesi için; yani, uyuyan, unutulan, devreye sokulamayan kaynakların etkin bir biçimde kullanılabilmesi için, ülke kalkınmasında harekete geçirilebilmesi için de bölge kalkınma planları gerekir. Bunu yaparken de yerel girişimciliğin desteklenmesi, önplana çıkarılması, aynı zamanda, başta söylediğim gibi de katılımın, halk katılımının, girişimci katılımının da sağlanması gerekir. Bu konularda Türkiye'nin şimdiye kadar çok emek verdiği işlerden bir tanesi, işte bizim bölgelerimizi, seçim bölgelerimizi ilgilendiren Güneydoğu Anadolu Projesidir ve bunu yöneten de bir teşkilat vardır. Bu teşkilat bu işi sürdürüp gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Ancak, bu teşkilatın yapmış olduğu çalışmalar, son yıllarda, bu konuda, bu teşkilata büyük methiyeler düzme olanağını bize vermiyor. Maalesef, son birkaç yıldır... Evet, hiçbir şey yapılmadı demiyorum; ama, bu kadar yatırım yapılan, oraya bu kadar kaynak biriktirilen bir projenin hızlı bir biçimde, belki bitirilmese bile daha hızlı bir biçimde Türkiye ekonomisine dönüştürülebilmesi sağlanabilmeliydi.

"Projelerden hangisi eksik" denildi. Mesela, benim kendi ilimdeki Hancağız ve Kayacık Barajları yıllardan beri su pompası bekliyor, ikisinin de eksiği bu; yani, bu olabilir mi diye düşünüyorsunuz.

Yine, Sayın Bakan dedi ki: "GAP İdaresi olmasa da, GAP planlaması olmasa da yatırım yapılır." Doğru, GAP İdaresi tutup karayolu yapmaz, havaalanı da yapmaz veya başka bir şey de yapmaz; ama, GAP planlaması, projesi içerisinde şu vardır: Her bakanlığa, her program yılında, o bölgeye ilişkin, o projeye ilişkin yapılması lazım gelen birtakım emirler verilir. Daha doğrusu, öncelikleri kim sıralar, hazırlar; GAP İdaresi bu proje doğrultusunda hazırlar; o bakan da, Turizm Bakanıysa Turizm Bakanı, Ulaştırma Bakanıysa Ulaştırma Bakanı, Enerji Bakanıysa Enerji Bakanı yatırım tekliflerini ona göre yapar ve bu proje öncelik almak zorundadır. Eğer, bu koordine sağlanmadıysa 1995 yılından sonra, bu hata geçmiş yönetimlerindir; ama, sanıyorum, bugünkü hükümet, artık, o hatayı da, bu koordinasyon eksikliğini de -ayrıca bir akademisyen olan Devlet Bakanımız sayesinde- giderir diye düşünüyorum. Ama, bir proje olmadan, bir öncelikler sırası olmadan, bir Ulaştırma Bakanlığının, bir Enerji Bakanlığının gelip yatırım yapması bazen zor oluyor; ama, bir öncelik tanıdığınızda, bunun program içerisinde yapılması, her yıl programında şu yapılacaktır diye aşama aşama verilmesi ayrı bir olaydır, sonuca bizi daha hızlı götürür. Bu açıdan, ben bunu önemli görüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, GAP kapsamına giren bölgede, şehir, kasaba, köylerimizin birçok sorunuyla GAP İdaresi ilgilenir. Mesela, planlarıyla, altyapılarıyla, ruhsatlarlarla, konut, sanayi, maden, tarım, enerji, ulaştırma gibi alanlardaki birçok hizmette, önemli bölümlerinde veya bazı karar aşamalarında GAP İdaresine sormak, ondan izin almak zorundayız ve bunların düzenli ve etkili bir biçimde yürütülebilmesi için de koordinasyon görevi vardır GAP İdaresinin. İşte, bu koordinasyon görevinde son dönemlerde -yani, son bir iki yılı da söylemiyorum, biraz daha gerilere gidiyorum- büyük eksiklikleri biz de görüyoruz ve düzelmesi lazım gelir diyoruz.

Bir de ben şunu söylemek istiyorum: GAP İdaresi Başkanlığının Başkentte olmaması lazım geldiğine inanıyorum. Şimdi, düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, bir ruhsat almak için, bir belediye planı için veya bir konut için, ulaştırma için, enerji için, maden girişimi için nereye gidiyor; bizim vatandaşımız veya kurumlarımız taa Ankara'ya geliyor. Hani biz neden bahsediyorduk; yerinden ve etkin yönetim anlayışından bahsediyorduk. Böyle bir şey olabilir mi?!.  Evet, Şanlıurfa'da bir koordinasyon merkezimiz var, bir idaremiz var. O, orada kalmalı, buna bir itirazım yok; ama, Ankara'daki başkanlığın, mutlaka, GAP bölgesine gelmesi lazım, yakından ilgilenmesi lazım. Evet, bunun, tabiatıyla, bu merkezin, başkanlığın bölgeye gelmesiyle ilgili bir önergemiz var ve onu sizlerin onayına, sizlerin görüşlerine biraz sonra sunacağız; ama, bugünkü yerinden, etkin bir yönetim anlayışımız, yerinden yönetim anlayışımız için bunun da yapılması lazım. İşte, bu kanun hükmünde kararnameye eliniz değmişken, buraya gelmişken, bu hususu da gerçekleştirelim hep birlikte diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 677 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4.11.2004

Madde 1.- 27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci ve 13 üncü maddelerinde geçen "15 yıl" ibareleri "25 yıl" olarak değiştirilmiştir.

 

Mehmet Vedat Melik

Mesut Değer

Şevket Gürsoy

 

Şanlıurfa

Diyarbakır

Adıyaman

 

Muharrem Doğan

Abdulkadir Ateş

 

 

Mardin

Gaziantep

 

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 677 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 1.- 27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinde geçen "15 yıl" ve 13 üncü maddesinde geçen "15 yıl" ibareleri "18 yıl" olarak değiştirilmiş, 2 nci maddesinin (a) bendinde geçen "Siirt ve Şanlıurfa" ibaresi ise "Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Batman ve Kilis" olarak değiştirilmiştir.

 

Veli Kaya

Hasan Anğı

Muharrem Candan

 

Kilis

Konya

Konya

 

Zülfükar İzol

Şemsettin Murat

 

 

Şanlıurfa

Elazığ

 

 

BAŞKAN - Şimdi, en aykırı olan bu önergeyi işleme alıyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine arz ediyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor.

Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa, gerekçeyi mi okutalım?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

GAP kapsamındaki altı ilin idarî alanında sonradan kurulan üç ilimizin de kanun hükmünde kararnamede açıkça belirtilerek oluşabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci önergeyi tekrar okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 677 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4.11.2004

Madde 1. -27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci ve 13 üncü maddelerinde geçen "15 yıl" ibareleri "25 yıl" olarak değiştirilmiştir.

                                                                    Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) -  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Melik.

Konuşma süreniz 5 dakika.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, ben ve benden sonra söz alan, birlikte önergeye imza koyduğumuz arkadaşlar, bu kanun hükmündeki kararnamenin niçin on yıl uzatılması gereği hakkında, bence, yeterince konuşmuşlardı.

Biz, bu yatırım projelerinin GAP İdaresi kapsamında daha çabuk, daha fonksiyonel, daha kontrollü yürütüleceğine inandığımız için ve bu üç yıllık sürenin yetersiz olduğunu, bu işlerin on yılda daha iyi yürütüleceğine inandığımız için böyle bir önerge verdik; ancak, hükümetin buna karşı olduğu anlaşılıyor. Bu yüzden de, bunun pek geçeceği kanısında değiliz. Ben, sebeplere tekrar girmek istemiyorum; yalnız, kürsüye gelmişken, Sayın Bakanın değindiği bazı konulardaki görüşleri ben de ifade etmek istiyorum.

Ben, konuşmamda, sizin hükümetiniz döneminde, bir metrekarelik alan suladınız mı diye sordum. Sayın Bakan da, cevaben, yaylak sulamasından ve Yukarı Harran sulamasından bahsetti. Benim, Sayın Bakana, hükümete sorum, kendileri döneminde yapılan ihaleydi; yoksa, geçen hükümet döneminde... Ben, özellikle yabancı kaynaklı olan yaylak projesini kastetmedim. Elbette, devlette, hizmetlerde süreklilik vardır; devam edecektir. Bunu söylemek istiyorum.

İkincisi, tabiî, bütün konuşmacılar gibi benim ve Sayın Bakanın da defalarca belirttiği gibi, hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi, yatırımcı bir kuruluş değildir. Bunu, konuşmalarımızda da söyledik. Sayın Bakan, üç yıl uzatılması önergesini veren değerli arkadaşım ve hepimiz, GAP İdaresinin önemini belirtmek için bu vurgulamayı özellikle yapmıştık.

Bir de, yine, Sayın Bakan konuşması sırasında, sanıyorum, benim üslubuma biraz değinerek, eleştiri yapmaktan ziyade, projedeki eksiklikleri, somut projeler göstererek istemem yönünde bir ifadede bulundu ve böyle bir üslubu benimsememi aslında söyledi. Ben Sayın Bakana şunu söylemek istiyorum: Bu konuşmasını bir şey alarak, pazartesinden itibaren, kendilerine, bölgedeki projelerin somut eksikliklerini teker teker yazacağım, iki yıl içinde bu projenin içindeki uygulamacı bakanlıklara yazdığım yazıların hepsinin birer metinlerini de kendilerine takdim edeceğim; ama, buradaki üslubum hakkındaki uyarısını da, projelerin takibinde verilmiş bir söz olarak kabul edeceğimi bildirmek isterim.

Hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, yeni madde ihdasına dair 2 adet önerge var. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani, 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 677 sıra sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Teklife aşağıdaki maddenin 2 nci madde olarak eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

Madde 2.- 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.

k) Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının merkezi Gaziantep İlidir.

 

Abdulkadir Ateş

Fatma Şahin

Nurettin Aktaş

 

Gaziantep

Gaziantep

Gaziantep

 

Mehmet Sarı

Mustafa Özyurt

N. Gaye Erbatur

 

Gaziantep

Bursa

Adana

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz yok.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 677 sıra sayılı teklife aşağıdaki maddenin yeni 2 nci madde olarak ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2.- 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.

k) Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının merkezi Şanlıurfa İlidir.

                

 

Mehmet Vedat Melik

Turan Tüysüz

Yahya Akman

 

Şanlıurfa

Şanlıurfa

Şanlıurfa

 

Muharrem Doğan

Mehmet Faruk Bayrak

A.Müfit Yetkin

 

Mardin

Şanlıurfa

Şanlıurfa

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, 2 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2.- Bu Kanun, 6.11.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen arkadaşımız, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş; buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda da belirtmiş olduğum gibi, dünyanın hiçbir yerinde, bölge kalkınma idareleri başkentte olmaz; çünkü, Türkiye'ye baktığınız zaman, Türkiye'nin... Bu, maalesef, bir tek Türkiye'de oluyor.

Şimdi, Ankara'da, bizim, Devlet Planlama Teşkilatımız var. Eğer, o bölgenin planlanması gerekiyorsa veya bir yönetim gerekiyorsa,  Devlet Planlama Teşkilatı, bunu, gayet kolaylıkla Ankara'dan yapabilir. Bölge idarelerinin, bölge planlamalarının anafikrinin, planlama unsurunun, öğelerinin, olduğu gibi planlanacak bölgede olması lazım.

Şimdi, baktığımız zaman, bu, Mısır'da böyle, İtalya'nın güney kesimindeki planlamada böyle, Güney Fransa'da böyle. Güney Amerika'daki birçok ülkede bölge planlama teşkilatları var. Hatta hatta, Volta bölgesinde, Afrika'da bile, yapılan bölge planlamalarında, bölge planlama merkezlerinin, teşkilatlarının o bölgede olduğunu görüyoruz; ama, ne hikmettir ki,  bir tek Türkiye'de, bölge planlama teşkilatı kuruyorsunuz ve bunun merkezi Başkentte oluyor. Bunu anlamak mümkün değil.

İşte, bu nedenle, ben, önümüzdeki yıllarda, GAP İdaremizin ve Teşkilatımızın daha etkin bir biçimde faaliyet gösterebilmesi için, bunun, Güneydoğu Anadolu Projesini kapsayan illerden birine gitmesini istedim. Düşündüğümüz zaman, değerlendirdiğimiz zaman da, bu teşkilatımıza hızlı ve etkin çalışmayı sağlayabilecek, bu konuda en avantajlı, en güzel ortamın Gaziantep'te olduğunu, herhalde, siz de takdir edersiniz; çünkü, böyle bir teşkilatın çalışabilmesi için, gerek ekonomik gerek ticarî gerek sosyal ve eğitim konularında bütün bu şartların bir araya gelmesi lazım. Bunu bölgemizde de yerine getirebilecek olan tek merkez, şu anda Gaziantep gibi gözüküyor.

Evet, bizim, Adıyaman komşumuz, Kilis komşumuz, Urfa komşumuz var. Biz hep birlikte çalışacağız. Bu nedenle, benim görüşüme göre, Sayın Devlet Bakanımızdan da bu konunun üzerinde durulmasını ve bu yanlışın bir an önce giderilmesini ben istiyorum; bunu arzu ediyoruz, bölge bunu arzu ediyor.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Ateş, bu tip projelerin planlaması Diyarbakır'da yapılıyor, Gaziantep'le alakası yok bu işin!

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Şimdi, burada, il bazında bir şovenizm yapmaya gerek yok. Burada yapılması lazım gelen, böyle bir teşkilatın en etkin bir biçimde çalışacağı merkezi bulabilmektir. Bunu biz hükümetimize, kabinemize de bırakabiliyoruz; ama, bu teşkilatın merkezinin, başkanlığının Ankara'da kalmasına hiç lüzum görmüyorum. Bu nedenle de, bu çalışmaların devam ettirilmesini ve biraz önce söylemiş olduğum gibi, yerinden, etkin bir yönetim anlayışının GAP İdaremizce de yaşanmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz talebi, Adıyaman Milletvekilimiz Fehmi Hüsrev Kutlu'nun.

Buyurun Sayın Kutlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; heyecanlanmayın, ben de GAP İdaresini Adıyaman'a götürmek istemiyorum.

Yalnız, buradaki tartışmalarda da görüldüğü gibi, GAP denince, hemen, Urfalılar kaptırmamak için uğraştılar, Gaziantepliler bütün ağırlıklarını koydular. İşte, Güneydoğu Anadolu Projesinin uygulanmasında da biz aynısını yaşıyoruz. Bir paylaşım olduğu zaman, Gaziantepliler ile Urfalılar, sağ olsunlar, aralarında bölüşmeye çalışıyorlar, bir yük yükleneceği zaman da Adıyaman'ın üzerine yıkıveriyorlar.

Şimdi, bana da, işte, burada -Adıyaman tabiriyle, kenarda kuncikte; normalde, bir yürürlük maddesinde söz alınmaz; ama- Urfalılardan, Anteplilerden, ancak sıra geldi.

Arkadaşlar, GAP'ın ve GAP'ın belkemiği olan Atatürk Barajının en büyük yükünü Adıyaman çekmiştir. Atatürk Barajının su tutma alanında, bizim, 1 ilçemiz ve 100'e yakın yerleşim birimimiz su altında kalmış ve Atatürk Barajının yüzde 60'ı bizim verimli topraklarımız üzerinde kurulmuştur -Türkiye için helal olsun, hoş olsun- ancak, bu Atatürk Barajından bütün iller istifade ederken, özellikle Şanlıurfa Harran Ovası -ki, çok gereklidir; onunla da gurur duyuyoruz; sulanması lazımdı- sulanırken, Adıyaman, hikmeti ilahî, suyun kodunun üstünde kaldığı için, bir türlü sulanamamaktadır. Bizim 8 tane pompaj istasyonumuz projede var, bunlardan 1 tanesinde faaliyet görülmektedir; o da, Samsat sulaması. Ona da zar zor bir ödenek ayrılıyor; derken, o da DPT'de kırpılıyor -hepsinin yüzde 10'u kırpılırken, bizim yüzde 60'ımız kırpılıyor- ve bizim o tarafta -Atatürk Barajı ayağımızın dibinde, suya bakıyoruz- hiçbir sulama çalışması yapılamıyor.

Ben, bu konudaki hassasiyetine inandığım Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener Bey de buradayken, GAP İdaresi yetkilileri de buradayken, bu konuda, gariban Adıyaman'a biraz daha önem verilmesini ve sırtımıza âdeta bir perçin gibi vurulan Atatürk Barajının sularıyla Adıyaman topraklarının da sulanması için birtakım çalışmaların hızlandırılmasını huzurlarınızda talep ediyorum.

Bunun dışında, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Turan Tüysüz, Güneydoğu Anadolunun başkenti olarak Urfa'yı göstermişti. Arkadaşlar, Türkiye'nin bir tane başkenti vardır, o da Ankara'dır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yok Güneydoğu Anadolunun başkenti, yok İç Anadolunun başkenti, Egenin başkenti olmaz. Böyle bir şeyi bizden söylemiş olsalardı, hemen, Türkiye'nin üniter yapısı bozuluyor diye kıyamet kopardı. Biz de, onun için, bunu kabul etmiyoruz. Şanlıurfa'ya bir kastımız yok, Şanlıurfa'nın büyük il olduğunu, gelişen bir il olduğunu kabul ediyoruz; ama, lütfen, bu başkent meselesini fazla ortaya atmasınlar.

Yine, Sayın Abdulkadir Ateş, GAP İdaresinin Ankara'da olmaması gerektiğini vurguladı. Zannedersem, hükümetimizde de, bu konuda çalışmalar var. GAP İdaresinin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde olması lazım. Biz söylesek de söylemesek de, zaten, Adıyaman'a verilmez; Gaziantep, Şanlıurfa, ne olursa olsun... Verilirse, tabiî, memnun kalırız; fakat, bizde, şu ana kadar, sadece, bir bölge müdürlüğü vardır, o da Türkiye Petrolleri Bölge Müdürlüğüdür. Bunun da sebebi şudur: Bir ara Türkiye Petrollerinin üretiminin yüzde 60'ı Adıyaman'da idi, şimdi yüzde 36 civarında bir üretim vardır. Çalışma yapılırsa, yine, bu oranı yüzde 60'a çıkaracağız. Onun dışında, zaten, bölge müdürlüğümüz yok. Bir Orman Bölge Müdürlüğümüz vardı. Şanlıurfa'da 10 000 metrekarelik bir yeri orman yaptılar, bizim de ormanımız oldu diye, bölge müdürlüğümüzü, geçmiş hükümetler zamanında oraya götürdüler.

Bu sebeple, ben, bu konuda, Sayın Ateş'in teklifinin olumlu olduğunu ve katıldığımızı belirtiyorum; ama, bunun böyle alelacele, tren kalkarken bir vagon eklenmesi tarzında değil de, yeni bir çalışmayla bu düzenlemenin yapılmasını temenni ediyorum ve sayın hükümetimizden, sayın milletvekillerimizden, bundan sonraki çalışmalarında, geçmiş hükümetlerden hakkını alamayan, devamlı ezilen, devamlı fedakârlıkta bulunmak zorunda kalan Adıyaman'a, bizim hükümetimiz zamanında, bu Parlamento zamanında hakkının verilmesi gerektiğini arz ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Görüşmeleri tamamlanan 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- 3 üncü madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde sizi çok fazla yormak niyetinde değilim; ama, özellikle 2 nci maddeyle ilgili olarak verilmiş olan iki ilin rekabetini çağrıştıran önergelerle ilgili bir iki cümle izahat yapma ihtiyacı hissettim, o nedenle huzurlarınızı işgal ettim.

Değerli arkadaşlar, GAP Projesi üzerinde söylenebilecek çok fazla söz var. Hakikaten, gerek muhalefet partilerine mensup gerekse İktidar Partisine mensup arkadaşlarımızdan açıklamalar dinledik, Sayın Bakanımız bu konuyla ilgili açıklamalar yaptılar. Bizim bugün konuştuğumuz konu, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin görev süresinin üç yıl daha uzatılmasıyla ilgili bir konu; fakat, Türkiye'deki birçok komşu ilde olduğu gibi, Urfa ve Gaziantep arasında da belli konularda birtakım rekabet ve yarışlar var; ama, özellikle GAP'ın sulayacağı alanlar itibariyle, GAP'la ilgili bugüne kadar yapılmış yatırımlar itibariyle, uluslararası havaalanı vesaire vesaire, nokta nokta diye sayabileceğimiz birçok konu, Urfa'nın, hakikaten GAP'ın kalbi olduğu, merkezi olduğu noktasındaki tezi destekliyor, bunlar tamamen bunu doğruluyor. Sayın Hüsrev Kutlu'nun bahsettiği "başkent" ifadesini kullanmamak için özellikle özen gösteriyorum; ama, bu ifade de, takdir edilir ki, kullanan arkadaşlar tarafından kötü bir niyetle kullanılmaz, bunun önemine atfen kullanılır, bu maksatla söylenir.

GAP'ın kapsamı içerisindeki illere şöyle baktığınız zaman, Urfa'nın bunların tam orta yerinde durduğuna, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Siirt, Mardin vesaire illerinin de bir hilal gibi Urfa'yı çevrelediğine tanık olursunuz. Bunun fiziksel olarak mantığı var, coğrafî olarak mantığı var, birçok açıdan mantığı var.

Bir de, bir hususu daha izah etmek istiyorum. Nedense bu ara hükümetimiz bu konuyu çok fazla gündeme taşımıyor; ama, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da yaptığım konuşma sırasında ifade ettim. Bizim, AK Parti olarak taahhütlerimiz arasında, GAP İdaresinin bölgeye taşınması taahhüdü vardır. İnşallah, hükümetimiz bundan vazgeçmeyecektir ve er geç, GAP'ın Başkanlık İdaresi bütün birimleriyle beraber Urfa'ya, o dediğimiz, işte, kalkınmasını beklediğimiz, Türkiye'nin motor gücü olacağını beklediğimiz bölgenin tam ortasına taşınacaktır; biz bunu bekliyoruz. Zaten, bugün itibariyle de, bir bölge müdürlüğümüz, Urfa'da, yaklaşık 90 civarında elemanla beraber faaliyetini sürdürmeye devam ediyor. Bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettiğim için söz aldım.

Sayın Abdulkadir Ateş'in yaptığı konuşmalar, ne yazık ki, Bektaşi'nin konuşmaları gibi oldu. Önemli ölçüde katıldığımız konuşmalar vardı; ama... Hani, Bektaşiye -malum- işte, "niye namaz kılmıyorsun" diye sormuşlar, "Kuran-ı Kerim'de 'namaza yaklaşmayınız' diyor ya" demiş. Orada onu duyan bir diğer vatandaş da "onun bir de devamını okusan" dediğinde, Bektaşi "ben hafız" değilim demiş. Yani, olay oraya geldiği zaman, diğer kısmını, Urfa'nın önemini, vesairesini anlatma ihtiyacını hissetmiyor; nedense, Antep'i önceleyen bir konuşma yaptı. Demin kendisine söz atar şekilde ifade ettim ve neredeyse, artık, yani, Türkiye'nin başkentini de Antep'e taşıyalım denilse, buna da "evet" diyeceksin gibi bir durumdasınız dedim.

Bu yaşanan önerge rekabeti nedeniyle, ben, şahsen, özür diliyorum. Bu doğru bir şey değil. Bizim burada, böyle, mikro milliyetçiliklerle, illerimizi önplana çıkaran konularla kaybedecek vaktimiz yok; Türkiye'yi düşünmek zorundayız. Burada, Türkiye'nin önemli bir bölümünü ilgilendiren bir projeyle ilgili olarak konuşuyoruz. Bunu yaptığımız zaman, bu tür şeylere girmememiz esastır; ama, Sayın Ateş böyle bir şeyin öncüsü oldu. Bana göre, bu doğru bir şey değil. Ben de imzaladım bu önergeyi; ama, doğru bir şey değildir.

İnşallah, bundan sonra bu gibi şeyler olmaz diye temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sataşma var.

Şimdi, efendim, benim ne söylediğimi, neyin doğru olduğunu arkadaşımız takdir edecek durumda değil; böyle bir yetkisi de yok.

BAŞKAN - Sayın Ateş, bir önceki konuşmacı, özellikle isminizden bahsetti. Sataşmayla ilgili talebinizi doğru buluyorum. Mikrofona gelin ve mikrofonda sataşmaya karşı yanıt verin; ama, yapıcı bir şekilde. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş’in, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, her ilin milletvekili gibi, kendi ilim ve kendi ilimin gerçekleriyle ilgili bir konuşma yaptım. Değerli arkadaşımızın, buraya çıkıp da, işte, böyle bir konuşma yapılmamalıydı, yeri değildi vesaire demesini yadırgıyorum. Burası milletin Meclisi, burası Gaziantep'ten gelen milletvekillerimizin de, Artvin'den gelenin de, Urfa'dan gelenin de çıkıp, fikirlerini, düşüncelerini, kendi bölgelerine ilişkin istek ve taleplerini sizlerin huzurunda arz etme yeridir. Bunu herhangi bir milletvekilimiz yaptığı zaman, diğer bir milletvekilimizin çıkıp da, bunu niye yapıyorsunuz demesi, Parlamento düzenine yakışmaz. Kendi aramızdaki bireysel ilişkilerimizde de böyle bir şeyin olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Ben, burada, çıkıp da Gaziantep'in avantajları şu, Urfa'nın şöyle dezavantajları var falan diye bir şey söylemedim. Arkadaşımızın da bu konuda alınmaması lazım. Yıllardan beri Gaziantep ile Urfa, işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Birçok Gaziantepli müteşebbisimiz Urfa'dadır, birçok Urfalı değerli müteşebbisimiz Gaziantep'te çalışmaktadır. Şimdi, bunu bir yarış haline falan getiriyor da değilim; ama, sayın arkadaşımızın üslubunu yadırgadığımı belirtiyor, bunu Parlamentoda yeni olmasına ve henüz daha yeterli tecrübeyi kazanamadığına yorumluyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14. - Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin ve 13 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 6 Kasım 1989 Tarih ve 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve 35 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/324, 2/299) (S. Sayısı : 677) (Devam)

BAŞKAN - Değerli  milletvekilleri, 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanun teklifinin, yasa önerisinin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklif, kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Burada gördüğüm kadarıyla, aslında, iktidar kanadından da, muhalefet kanadından da milletvekili arkadaşlarımızın ortak bir düşünceleri var. GAP'la ilgili yönetim merkezinin, GAP İdaresinin bölgede olması; o vilayette olur bu vilayette olur. Bazı arkadaşlarımız, bu düşüncenin hükümette de var olduğunu, bu konuda model geliştirileceğini ve ileride önümüze gelebileceğini söylediler. Böyle bir ihtiyaç, aslında GAP'ı geniş anlamda düşündüğümüz zaman, daha acil bir ihtiyaç. Ortadoğu'da barış ortamının gelişmesini istiyoruz. Barış ortamı geliştikçe, Türkiye'nin bölgesel kalkınma projesi olan GAP'ın kardeş komşu ülkelere de genişlemesi söz konusu. Bu nedenle de, daha fazla, idarenin bölgeye gelmesinde yarar görülüyor. Arkadaşlarımızın da temennileri doğrultusunda hükümetimizin bu konuyu ciddiyetle ele alacağına inanıyoruz ve bu yasanın ülkemize yararlı olmasını diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, Bayındırlık ve İskân eski bakanları Koray Aydın ve Yaşar Topçu haklarında kurulan (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonlarının 670 ve 672 sıra sayılı raporlarını sırasıyla görüşmek için, 9 Kasım 2004 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 20.32