DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 63
13 üncü Birleşim
3 Kasım 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Adana Milletvekili Mehmet Ziya
Yergök'ün, Cumhuriyetimizin 81 inci Yıldönümünde cumhuriyet ve hukuka ilişkin
gündemdışı konuşması
2. - Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, kırsal alanlarda yürütülen turizm faaliyetlerinin önemine,
yurdumuzun bu alandaki potansiyeline ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3. - Balıkesir Milletvekili Sedat
Pekel'in, yanlış eğitim sistemi ile sınav odaklı özel dershaneler sorununa ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik'in cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1303) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/226)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 39 milletvekilinin, şekerpancarı ve Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ
ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
2. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37
milletvekilinin, Küçük Menderes Irmağındaki kirliliğin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/222)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/272) (S.
Sayısı: 520)
2. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/273) (S. Sayısı: 521)
3. - Kocaeli Milletvekilleri Nevzat Doğan
ve Osman Pepe'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/274) (S. Sayısı: 522)
4. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/276) (S.Sayısı: 523)
5. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/277)
(S.Sayısı: 524)
6. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/278) (S.Sayısı: 525)
7. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/279) (S.Sayısı: 526)
8. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/280) (S.Sayısı: 527)
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/281) (S.Sayısı: 528)
10. - Gaziantep Milletvekili Mehmet
Sarı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/282) (S. Sayısı: 529)
11. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
12. - Aile Araştırma Kurumu Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli
ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661)
13. - Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)
V . -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve
66 milletvekilinin, patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)
2. - Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve
25 milletvekilinin, patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/216)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Batı Trakya'daki bazı Türklerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açacağı dava
ve Türkiye'nin hukukî desteğine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/3458)
2. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Kırklareli-Üsküp Belediyesindeki elektrik kesintilerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3491)
3. - Şanlıurfa Milletvekili Mahmut
YILDIZ'ın, tarımsal sulamada enerjiye farklı ücret uygulanması ve çiftçilerin
TEDAŞ'a olan borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/3492)
4. - Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Manisa İli ve ilçelerindeki elektrik tellerinin yeraltına alınması için bir
çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/3494)
5. - İzmir Milletvekili Muharrem
TOPRAK'ın, sıtma hastalığı ile ilgili olarak GAP Bölgesinde alınacak önlemlere
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/3537)
6. - İstanbul Milletvekili Zülfü
LİVANELİ'nin, bir Fransız televizyon kanalında yayımlanan Fatih Camii ile
ilgili habere,
- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlattığı iddia edilen yeni Kur'an tefsirine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/3731, 3732)
7. - Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Tekelin alkollü içecekler kısmının özelleştirilme çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3738)
8. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Tekelin pazar payına ve bu amaçla yapılan bir ihaleye ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3739)
9. - Hatay Milletvekili Abdulaziz
YAZAR'ın, İskenderun'daki Ziraat Bahçesi adlı yerin bazı şahıslara kiralandığı
iddialarına,
- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın,
hastalık riski taşıyan hayvan ürünlerinin ithalatına,
- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
Yalova'daki hortum ve aşırı yağış sonucu bazı köylerde meydana gelen zararlara,
- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
"delidana" hastalığıyla ilgili basında yer alan haberlere ve hayvan
kaçakçılığına,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Gemlik Karacaali Köyü sulama projesine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/3752,3753,3754,3755,3756)
10. - Adana Milletvekili Tacidar
SEYHAN'ın, özel endüstri bölgesi oluşturma çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/3759)
11. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Yenişehir İlçesindeki fasulye ve biber yetiştiricilerinin sorunlarına,
- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, üzüm üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/3787,3788)
12. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
kurum değiştiren personele ve müftü atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/3902)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.
Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
demiryolu taşımacılığı ile Bursa-Bilecik-Bandırma demiryolu hattının
açılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, tarım
ve hayvancılıkla uğraşanların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü
Cevap verdi.
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Konya
Ovaları Sulama ile Mavi Tünel Projelerinin son durumu ile bu konuda yapılması
gerekenlere ilişkin gündemdışı bir
konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanlığının 2002-2003 (3/294,
3/572) (S. Sayısı : 666),
Sayıştay Başkanlığının 2001-2002 (5/5) (S.
Sayısı : 667);
Malî yılları kesinhesaplarına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporları Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu'nun
(3/249) (S. Sayısı: 510),
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un
(3/250) (S. Sayısı: 511),
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
(3/251, 3/260, 3/269, 3/270) (S. Sayısı: 512, 514, 517, 518),
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu'nun
(3/259) (S. Sayısı: 513),
Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün,
Mehmet Vecdi Gönül ve Muzaffer Baştopçu'nun (3/261) (S. Sayısı: 515)
Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve
Osman Pepe'nin (3/268) (S. Sayısı: 516),
Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün
(3/271) (S. Sayısı: 519),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan; Başkanlığının ise Komisyonun başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkereleri, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
(6/654, 6/655, 6/656, 6/660, 6/661, 6/669, 6/676, 6/678) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği
bildirildi.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 23
milletvekilinin, ilköğretim müfredatındaki köklü değişikliğin millî eğitimin
temel hedefleri açısından (10/219),
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 24
milletvekilinin, Millî Eğitim Bakanlığınca ilköğretim okullarına dağıtılan ders
kitaplarının maddî kaynağına ilişkin iddiaların (10/220),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Dışişleri Komisyonunda açık bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt,
Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen
Adana Milletvekili Recep Garip,
Dilekçe Komisyonunda açık bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen
Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen,
Seçildiler.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/611),
2 nci " "
(6/622),
7 nci " "
(6/632),
8 inci " "
(6/634),
11 inci " "
(6/639),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan (6/624) esas numaralı soruya, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım;
4 üncü sırasında bulunan (6/626),
5 inci " " (6/627),
9 uncu " " (6/636),
14 üncü " " (6/643),
50 nci " " (6/687),
Esas numaralı sorulara, Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan;
6 ncı sırasında bulunan (6/628) esas numaralı
soruya, Adalet Bakanı Cemil Çiçek;
10 uncu sırasında bulunan (6/638),
12 nci " " (6/640),
13 üncü " " (6/642),
Esas numaralı sorulara, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü;
Cevap verdi.
Genel Kurulun 3 Kasım 2004 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 113 üncü
sırasında yer alan (10/152) esas numaralı ve 183 üncü sırasında yer alan
(10/216) esas numaralı patates üreticilerinin sorunları konusunda Meclis
araştırması önergelerinin görüşülmesine ve görüşmelerinin birlikte yapılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
3 Kasım 2004 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.45'te son verildi.
|
Ali Dinçer |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram Özçelik |
Mehmet Daniş |
|
Burdur |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 17
II. -GELEN KÂĞITLAR
3 Kasım 2004 Çarşamba
Teklif
1. - Yalova Milletvekili
Şükrü Önder'in; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/330) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 3.11.2004)
Raporlar
1. - Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/283) (S. Sayısı: 530) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
2. - Kocaeli
Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe ve Nevzat Doğan'ın Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/284) (S.
Sayısı: 531) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
3. - Kocaeli Milletvekili
Nevzat Doğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/285) (S. Sayısı: 532) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
4. - Kocaeli
Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/286) (S. Sayısı: 533) (Dağıtma
tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
5. - Kocaeli
Milletvekilleri Nihat Ergün ve Muzaffer Baştopçu'nun Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/287) (S. Sayısı:
534) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
6. - Kocaeli
Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Nihat Ergün'ün Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/288) (S. Sayısı: 535) (Dağıtma
tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
7. - Kocaeli
Milletvekilleri Osman Pepe, Mehmet Vecdi Gönül, Nevzat Doğan ve Muzaffer
Baştopçu'nun Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporları (3/289) (S. Sayısı: 536) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
8. - Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/299) (S. Sayısı: 537) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004)
(GÜNDEME)
9. - Tokat Milletvekili
Feramus Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/305) (S. Sayısı: 538) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
10. - Mardin Milletvekili
Süleyman Bölünmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/306) (S. Sayısı: 540) (Dağıtma tarihi: 3.11.2004) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt ASLANOĞLU ve 39 Milletvekilinin, şeker pancarı ve Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
2.- İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ ve 37 Milletvekilinin, Küçük Menderes Irmağındaki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/222) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.10.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
3 Kasım 2004 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 13 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
cumhuriyet ve hukuk konusunda söz isteyen, Adana Milletvekili Mehmet Ziya
Yergök'e aittir.
Buyurun Sayın Yergök.
(CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Adana
Milletvekili Mehmet Ziya Yergök'ün, Cumhuriyetimizin 81 inci Yıldönümünde
cumhuriyet ve hukuka ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; cumhuriyetimizin 81 inci
yıldönümünü coşkuyla kutladığımız bugünlerde, cumhuriyet ve hukuk konusundaki
görüşlerimi dile getirmek için gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Atatürk'ün önderliğinde
gerçekleştirilen Türk devrimi ve onun ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti, bir
uygarlık atılımı, bir çağdaşlık projesidir. Cumhuriyet, aynı zamanda,
tarihimizdeki en köklü dönüşüm olup, egemenliğin kaynağını ulusta bulan
anlayıştır. Cumhuriyet, bireyleri kul olmaktan çıkarıp, siyasal ve hukuksal
düzenin gerçek yapıcısı yurttaş konumuna yükseltmiş, bunu da laik hukuk
düzenini yerleştirerek başarmıştır.
Atatürk, 1 Mart 1924
tarihinde Meclisin ikinci dönem birinci toplantı yılını açarken yaptığı
konuşmada "ulusun isteklerine ve gereksinmelerine uyarak, adliyemizde her
türlü eski etkiden korkusuzca silkinmekten ve hızlı ilerlemelere atılmaktan
geri kalmamak zorundayız. Medenî hukukta, aile hukukunda yürüyeceğimiz yol ancak
uygarlık yolu olacaktır. Hukukta işi oluruna bırakmak, eski masalımsı
göreneklere bağlı kalmak, ulusları uyanmaktan alıkoyan en ağır bir kâbustur.
Türk Milleti, üzerine kâbus çökmesine izin veremez" sözleriyle
kararlılığını ve hedefini ortaya koymuştur.
5 Kasım 1925 tarihinde
Ankara Hukuk Fakültesini açarken yaptığı konuşmada ise "yeni hukuk
ilkeleriyle bir yeni hukuk kuşağı yetiştirmek için bu okulu açıyoruz, büsbütün
yeni yasalar düzenleyerek eski hukuk ilkelerini temelden kazımaya girişiyoruz.
Bütün bu işlerde dayanağımız, ulusumuzun üstün yeteneği ve kesin
isteğidir" diyerek, tarihimiz açısından çok anlamlı olan şu saptamayı
yapmıştır: "Uluslararası genel tarih içinde Türklerin 1453 zaferini,
İstanbul'un fethini bir düşünün. Bütün bir dünyaya karşı İstanbul'u Türk
toplumuna mal eden güç, aşağı yukarı o yıllarda bulunan matbaayı ülkeye mal
etmek için, o zamanki hukukçuların uğursuz direncini göğüsleyememiştir. Eskimiş
hukuk ile dar düşünceli hukukçulardan buna izin koparabilmek için üçyüz yıl
kuşkular, kararsızlıklar, üzüntüler içinde beklemek zorunda kalmışızdır."
İşte, bu tespiti yapan Büyük Önder, hukuk devrimiyle işe başlamayı önemli ve
öncelikli saymıştır.
Cumhuriyetle birlikte
gerçekleştirilen hukuk devrimiyle, toplumun çağdaş uygarlık düzeyine
ulaştırılması amaçlanmıştır. Böylece, teokratik yönü ağır basan geleneksel
Osmanlı toplum ve devlet yapısından laik Türkiye Cumhuriyeti devlet ve toplum
yapısına geçiş sağlanmıştır. Medenî Yasa, Ceza Yasası, Ticaret Yasası ve usul
yasaları başta olmak üzere, birçok temel yasa bu dönemde toplumsal yaşamımıza
kazandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
yetmişbeş yılı aşkın bir süreyle başarıyla uygulandıktan sonra, 21 inci Dönemde
Medenî Yasa, 22 nci Dönemde ise Ceza Yasası, toplumun değişen ve gelişen
ihtiyaçlarını karşılamak, tarafı bulunduğumuz uluslararası sözleşmelerin ve
demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getirmek, insan haklarını
pekiştirmek amacıyla tamamen yenilenerek kabul edilmiştir. Ayrıca, bu süreçte,
yasama dokunulmazlığının sınırlandırılması hariç, birçok yasal ve anayasal
düzenlemeler, uyum paketleri, daha doğru bir deyimle demokratikleşme paketleri,
bugün ikinci yılını dolduran 22 nci Dönem Parlamentomuzca ardı ardına
yasalaştırılmıştır. Dileğimiz, toplumsal uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasa ile
demokratik esaslara uygun yeni bir seçim yasası ve siyasî partiler yasasının da
bu dönemde Meclisimizce kabul edilmesidir.
Burada bir hususu da
vurgulamadan geçemeyeceğim. Yasalar hızla değişirken yasaların değişmesine
paralel bir zihniyet değişiminin aynı hızla gerçekleşememiş olması,
uygulamada yaşanan sıkıntılar,
karşılaşılan dirençler, eğitim alanındaki yetersizlikler, çıkarılan yasalardan
amaca uygun sonuç alınmasını güçleştirmektedir. Kuşkusuz, çıkarılan yasaların
özüne ve sözüne uygun olarak yaşama geçirilmesi çok önemli olmakla birlikte,
bunun kadar önemli olan bir husus da, adalet sisteminin, yargının çağdaş bir
yapıya, adil, etkin ve hızlı bir işleyişe kavuşması, toplumun gereksinmelerini
karşılayacak biçimde yapılanmasıdır. Bunun için sadece yasa çıkarmak yetmiyor;
çalışma koşullarının iyileştirilmesi, adalet hizmetlerine yatırım yapılması ve
yeterli kaynağın ayrılması gerekiyor.
Cumhuriyetin ilk
yıllarında, kuruluş döneminin zorluklarına ve imkânsızlıklarına rağmen, adalete
bütçeden önemli kaynaklar ayrılmıştır. O yıllarda adaletin bütçedeki payı yüzde
4'ler, 5'ler düzeyindeyken, son yıllarda bu payın yüzde 1'in altında
gerçekleşiyor olması, cumhuriyeti kuranların adalete verdikleri değer ile son
yıllarda ülkeyi yönetenlerin adalete bakışları ve hukuk devleti anlayışları
arasındaki farkı çok açık biçimde ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün, uygar ve çağdaş dünyada hukuk
devleti ilkesi, demokrasinin temelidir ve devletin hukuka bağlılığını, yasama
ve yürütme erklerinin bağımsız yargı tarafından denetimini öngörür. Demokratik
hukuk devletinde bağımsız yargı, ülkenin ve toplumun güvencesidir. Aynı
zamanda, bağımsız yargı ve güvenceli yargıç, hukuk devleti olmanın vazgeçilmez
koşuludur.
Bugün, mevcut sorunlar,
yargı gücünün işlemesine tamamen engel değildir; ancak, en duyarlı toplumsal ve
bireysel ihtiyaç olan adalet dağıtımında aksaklıklara, bazen de haksızlıklara
neden olmaktadır. Bu nedenle, yargının sorunları süratle giderilmeli ve yargı
bağımsızlığının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Bu bağlamda, bugünkü
yapısı ve işleyişi ülkemizin gerçeklerine ve gereksinmelerine uymayan Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişi mutlaka değiştirilmeli,
yargının kurucu ve aslî unsuru olan savunmanın sorunları çözülmeli,
sav-savunma-karar üçlüsünün denkliği ve dengesi sağlanmalı, savunma kurumuna
Anayasada yargı bölümünde yer verilmeli, hukuk eğitiminin kalitesi
yükseltilmelidir.
Bilinmelidir ki, var olan
sorunlara köklü ve kalıcı çözüm getirmek yerine bazı münferit olaylardan yola
çıkarak yargıyı suçlamak ve yıpratmak hiç kimseye ve hiçbir kuruma yarar
sağlamayacaktır. Aksine davranışlar, toplumun ve vatandaşın adalete olan
güvenini sarsar ve hukukdışı güç odaklarında hak arama eğilimini artırır.
Bundan süratle sakınmalı, yaşamın her alanında hukuku üstün ve egemen kılmalı
ve yargıya güvenmeliyiz.
Konuşmamı
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderin şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:
"Adliyemizin inandığımız, güvendiğimiz yüksek gücünün katkısıyla,
cumhuriyet olağan gelişmeyi izleyebilecek ve her tür biçim ve kılıktaki
saldırılara karşı yurttaşın hukukunu ve yurdun düzenini koruyacaktır."
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, dünyada ve Türkiye'de kırsal turizmin önemi hakkında söz isteyen
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a attir.
Buyurun Sayın Özdoğan.
2. -
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, kırsal alanlarda yürütülen turizm
faaliyetlerinin önemine, yurdumuzun bu alandaki potansiyeline ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Kurulu saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Kırsal turizm, çok genel
anlamıyla, kırsal alanlarda yürütülen turizm türüdür. Kırsal turizm, insanların
devamlı ikamet ettikleri yerler dışındaki kırsal yörelere ziyaretleri,
buralarda çiftçilerin ürettikleri mal ve hizmetleri yörenin doğal dokusuna
uygun mekânlarda talep ederek ve yörede para artırma arzularını minimize ederek
geçici konaklamalardan doğan olaylar ve ilişkilerin bütünü olarak ifade
edilmektedir.
Kırsal turizmde konaklama
hizmeti, köylü ve çiftçinin bizzat kendi evinde kırsal pansiyon veya otellerde,
kırsal tatil köylerinde veya kırsal kampinglerde verilmektedir.
Kırsal turizm, geleneksel
tarım ve sanayi sektörlerinin azalma olduğu yerlerdeki toplumlara yeniden hayat
veren bir sektör konumunda olduğu için, Avrupa'da kırsal alanların
kalkınmasında alternatif bir yaklaşım olarak sunulmaktadır.
Kırsal kasabalar, hayatta
kalabilmek için, tarımın yerine geçebilecek faaliyetleri araştırma yoluna
gitmişlerdir. Amerika'nın her tarafında sayıları gittikçe artan bazı bölgeler
turizmi bir çıkar yol olarak görmekte ve refahın metropolitan alanlardan daha
yoksul durumdaki kırsal toplumlara doğru coğrafî olarak yeniden
yayılabileceğini ummaktadırlar. Bütünüyle kırsal alanlardaki küçük yerleşim
birimleri nüfus kaybederken, 480 tanesi turizm sayesinde nüfus artışı kaydetmiştir.
Türkiye'de kırsal turizm
denildiği zaman, çoğunlukla doğa yürüyüşleri ve doğa sporlarını içine alan açık
hava rekreasyon etkinlikleri, alışveriş ve yeme içmeyi kapsayan günübirlik köy
ziyaretleri anlaşılmaktadır. İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerin çevresinde,
Muğla ve Antalya gibi turistik illerde, Bursa ve Kastamonu gibi tarihî ve
kültürel zenginliklere sahip yerleşim yerlerinin çevresinde, antik kentlerin
yakınlarındaki köylerde bu yönlü bir kırsal turizmin geliştiği görülmektedir.
Bu nedenle, Türkiye'de kırsal alanlarda turizm faaliyetinin geliştirilmesi
gündeme gelince hemen akla yaylalar ve dolayısıyla yayla turizmi gelmektedir.
Oysa, Türkiye'deki dağ ve orman köylerinden başka birçok ova köyü de, sahip
olduğu tarihî ve sosyokültürel değerler açısından kırsal turizm için önemli
potansiyellere sahiptir.
Kendine has coğrafya ve
iklime sahip olan Türkiye'nin zengin yaşama kültürü içindeki yayla yaşantısı
çok önemli yer tutar. Türkiye yaylaları, tüm dünyanın giderek daha fazla
birbirine benzemeye başladığı yeni bin yılda, geçmişten gelen ve tadı
yaşandıkça fark edilen, günümüz modern yaşamına göre doğulu ve egzotik,
tabiattan uzaklaştığınız ölçüde otantik yaşama biçimi olarak kuşatıcı ve farklı
yaylalardır; başta Doğu Anadolu Bölgesi ve bu bölgedeki en önemli yayla ili
olan Erzurum olmak üzere; ki, bu ilin Palandöken Dağları, Kaşkar Dağları,
Tortum Şelalesi, Uzundere dinlenme vadileri kırsal turizm açısından çok
önemlidir.
Karadeniz Bölgesi ve
kısmen de Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yer alan yaylalar, kırsal halkın yazın
hayvanları otlatma ve geçici süre için konaklama yeri olmalarından başka, bazı
tarihî olayları ve değerleri hatırlatma ve yaşatma açısından büyük önem
taşımaktadır.
Ayrıca, sportif olta
balıkçılığı, çim kayağı, yamaç paraşütü ve doğa yürüyüşleri gibi faaliyetler
kırsal turizm faaliyetine adapte edildiği zaman nostaljiyi yaşamak, doğayla iç
içe yaşamak, yeni kültür ve insanları tanımak isteyen yerli ve yabancı
turistler için Türkiye önemli bir kırsal turizm merkezî durumuna geçebilir.
Örneğin, Erzurum'da yamaç paraşütü ve rafting, teşvik edilen faaliyetlerdir.
Yeni turist profili, son
yıllarda kalabalık ve alışılmış turizm merkezlerinden uzaklaşarak, daha özgür,
sağlıklı ve doğayla baş başa yaşayabileceği alternatif turizm alanlarına doğru
yönelmektedir. Bu kapsamda, doğaseverlere, macera arayanlara, nostalji yaşamak
isteyenlere, sağlıklı yaşam arzu edenlere, yeni insanlar, kültürler tanımak
isteyenlere önerilecek alternatif turizm merkezleri, kırsal alanlar, yani,
köyler ve çiftliklerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanların şehrin gürültüsü ve
kirliliğinden kaçıp doğal güzelliklere sahip olan sessiz alanları tercih etmelerinin
doğal bir sonucu olarak, özellikle kıyı şeridindeki tatil yörelerinin sıcak ve
nemli havasına karşılık yaylaların çok çeşitli bitki örtüsüne sahip olması,
ormanları, krater gölleri, ırmakları, dereleri, tarihsel, kültürel ve
arkeolojik değerleri, dağ ve doğa yürüyüşleri, rafting, kış sporları, olta
balıkçılığı, çim kayağı, şifalı suları, yayla şenlikleri ve el sanatları gibi
değerleri taşıması nedeniyle, bu bölgelerin turizm çekim merkezî olmalarına
olanak sağlanmaktadır.
Son yıllarda turizm
hareketlerini yılın bütün dönemlerine yaymayı amaçlayan, yat turizmi, golf
turizmi, kış turizmi, dağ turizmi, yayla turizmi ve termal turizmi gibi türler,
gelecek dönemlerde Türkiye turizminin gelişmesine katkıda bulunacaktır.
Çiftçilerin asıl
uğraşları olan tarımsal faaliyeti terk etmeden, sahip oldukları doğal, kültürel
ve tarihî değerleri turizme sunarak, kendilerine ek gelir sağlamak ve sonuçta
yaşadıkları toplumun refah düzeyini yükseltmek, kırsal turizmden beklenen en
önemli sonuçtur. Kırsal turizm, bir taraftan kırsal halka çağdaş dünyanın
sunduğu bütün nimetlere ulaşmada yardımcı olurken, diğer taraftan da farklı
kültürleri ve yerleri tanımak, geçmişe olan özlemi gidermek, doğal çevrede
sağlıklı yaşama arzusunu hisseden, iş yaşamının doğurduğu stresten kurtulmak ve
kentlerin sahip olduğu sorunlardan kısa bir süre de olsa uzaklaşmak isteyen
kişilere farklı olanaklar sağlamaktadır.
Kırsal turizm
faaliyetinin ülke çapında yaygınlaştırılabilmesi için ise, başta Kültür ve
Turizm Bakanlığı olmak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının taşra
teşkilatlarında görev yapan yayım elemanları, yerel yöneticiler, kırsal alanlarda
kurulmuş olan kooperatifler, kırsal halk ve özel teşebbüslerin aktif şekilde
katılımının sağlanması önem taşımaktadır.
Beni dinlediğiniz için
Yüce Heyetinize tekrar teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimi arz ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, ülkemizdeki eğitim sistemi ve özel dershaneler hakkında söz isteyen
Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel'e aittir.
Buyurun Sayın Pekel. (CHP
sıralarından alkışlar)
3. -
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, yanlış eğitim sistemi ile sınav odaklı
özel dershaneler sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki eğitim sisteminin en büyük
sorunlarından biri haline gelen yanlış eğitim politikalarının ve özellikle
sınava odaklı eğitimin yol açtığı özel dershaneler üzerine gündemdışı söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
eğitim, en temel insan hakları arasında sayılmaktadır. Eğitim hak, olanak ve
özgürlüğünü çocuklarına, gençlerine yeterince sağlayamayan toplamların
çağdaşlaşabilmesi olanaklı değildir. Sosyal devlet, her yaşta, herkese yeterli,
kaliteli ve parasız eğitim hizmeti sunmakla yükümlüdür. Anayasanın 42 nci
maddesinde de "kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz"
hükmü yer almakta ve eğitim-öğretim hakkı anayasal güvence altına alınmaktadır;
ancak, bugün, Türkiye'de sancılı bir durum yaşanmaktadır. Eğitimde fırsat
eşitliği yaratılamadığı gibi, eğitim hakkının önünde birçok engel
bulunmaktadır. Çalışanların ve dargelirlilerin çocuklarının maddî olanaksızlıklar
nedeniyle eğitimden yoksun kalmaları söz konusu olabilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
eğitim sistemimiz, özellikle yükseköğretim kurumlarına öğrenciyi hazırlama
konusunda çok yetersiz kalmaktadır. Liseden mezun olan bir öğrencinin
dershaneye gitmeden üniversiteye girme şansı neredeyse yok denecek kadar azdır.
Bu sorun, ortaöğretim sistemimizin yanlış yapılandırılmasından
kaynaklanmaktadır. Ortaöğretimin, bugün, yaklaşık yüzde 65'i genel lise, yüzde
35'i de meslekî lise yapısındadır. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran tamamen
tersidir; yani, yüzde 65 meslekî lise, yüzde 35 genel lisedir. Ortaöğretim
sistemimizin yanlış yapılandırılması nedeniyle bu öğrencilerin neredeyse
tamamına yakını üniversiteye yönlendirilmekte, sayı inanılmaz derecede artış
göstermekte, öğrenciler arasında büyük bir yarış da kaçınılmaz bir durum halini
almaktadır. Üniversitelerimizin kontenjanları 170 000 civarındadır. Her yıl
liseyi bitiren yüzbinlerce gencimiz tamamen sınava odaklı bir eğitimle kendilerini
üniversiteye hazırlamaktadırlar. Geçmiş yıllarda birikenlerle birlikte
üniversite sınavına girenlerin sayısı 1 500 000'i aşmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
eğitim sisteminin sınavlara dayalı olması, eğitim-öğretimin kalitesini
düşürmesinin yanı sıra, her yıl velilerin cebinden trilyonlarca liranın
çıkmasına da yol açmaktadır. 1984 yılında 174 adet olan dershanelerin sayısı,
aradan geçen yirmi yılda 15 kat artarak 2 615'e ulaşmıştır.
Bugün, kurs ücretleri, 2
milyar lira ile 8 milyar lira arasında değişmektedir. Bu yıl, yaklaşık 735 000
öğrencinin dershanelere yaklaşık 3 katrilyon lirayı aşkın bir meblağı aktarması
beklenmektedir. Bununla birlikte, dershanelerde kalite arttıkça, sınıf mevcudu
düştükçe, iyi öğretmenler eliyle eğitim verildikçe, ailelerin fedakârlık
katsayılarıyla birlikte, 2 milyar liradan başlayan fiyatlar da katlanarak
artmakta, bazı kursların fiyatları özel dershanelerin yıllık fiyatlarıyla
yarışmaktadır. Hatta, özel dershaneler, öğrenci çekebilmek için, lüks araba
promosyonları bile yapmaktadırlar.
Sınav odaklı eğitim,
Türkiye'deki 16 000 000 öğrencinin sınavlara dayalı eğitim sisteminin gerçeği
haline gelen özel dershanelere yılda 1 milyar dolara yakın kaynak aktarmasına
neden olmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı rakamlara göre,
dershanelere ve özel derslere 2002 yılında hane halkının ödediği ücret, toplam
eğitim harcamaları içerisinde yüzde 12'lik bir pay oluşturmaktadır.
Öğrencilerin sınavlar için yaptıkları harcamanın toplamı ise 39 500 000
dolardır.
Sayın milletvekilleri,
eğitim sistemimizdeki çarpıklık, bir öğrenciyi, üniversiteyi kazanabilmek için
dershaneye gitmek zorunda bırakmaktadır. Ailesinin bütçesi dershaneye
göndermeye yetmediği takdirde, öğrenci, bu durumun psikolojik olumsuzluklarını
yaşamaktadır. Aynı olumsuzluklar dargelirli bir ailenin ebeveynlerini de
etkilemektedir.
Özetle, işsizliğin çok
yüksek oranlarda olduğu, asgarî ücretin açlık sınırında kaldığı, emekli, dul ve
yetimlerimizin adaletsiz gelir dağılımının, yoksulluğun altında ezildiği
ülkemizde, en az 2 milyar lira vererek çocuğunu dershaneye göndermek ile
gönderememek çelişkisini yaşayan yurttaşlarımızın durumunu tahmin etmek hiç de
zor değildir.
Sayın milletvekilleri,
katrilyonluk bir pasta haline gelen dershaneler, eğitimde fırsat eşitsizliği
yaratıldığının bir göstergesidir. Özel dershaneler, gün geçtikçe büyüyerek,
temel eğitime alternatif hale gelmekte...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
...devam zorunluluğu bulunan okulları zor durumda bırakmakta, devlet
okullarından yüksek ücretle öğretmenler transfer ederek okulların zayıflamasına
neden olmaktadırlar.
Az önce verdiğim
rakamlarla beraber bu olumsuzluklar eklendiğinde, devletin eğitimdeki zafiyeti,
yurttaşlarımızın cebine yük olarak yansımaktadır. Açlık sınırında ücret alan
bir memurun, emeklinin, en az 2 milyar lira olan dershane ücretini vermesini
beklemek büyük bir yanılgıdır. Eğitimimizin bir an önce bu çarpık düzenden
kurtarılması gerekmektedir. Özel dershaneler, AB ülkelerinde olduğu gibi,
sınavlar için taktik ve ipuçları vermek için kurulmalı, eğitimde fırsat
eşitliğinin önünü kesecek uygulamalara neden olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime son verirken, eğitim sistemimizin köklü bir reforma ihtiyacı olduğuna
bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Araştırmacı, sorgulayıcı ve
kendine güveni olan bir nesil yetiştirilebilmesi için, ilke ve yöntemleri
yeniden tespit edilmiş, toplumsal, ekonomik ve politik sistemler arasında
etkileşim, uyum ve denge sağlayacak bir eğitim sisteminin bir an önce hayata
geçirilmesi kaçınılmazdır. AKP Hükümetini, öğrencilerimizi ve milyonlarca
yoksul yurttaşımızı olumsuz etkileyen bu soruna ivedi ve kalıcı çözümler
üretmeye davet ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Ülkemizdeki
eğitim sistemi ve özel dershaneler hakkında yapılan gündemdışı konuşmaya Millî
Eğitim Bakanı katkıda bulunacak.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel'in, eğitim sistemimiz ve dershanelerle
ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek
üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli Milletvekili
Arkadaşımız Türk millî eğitiminin karşı karşıya bulunduğu bazı problemleri
burada gündeme getirdiği için, kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Pekel burada
bir fotoğraf çekmiştir; hepimizin yıllardır şikâyet ettiği ve düzeltilmesini
istediği meseleleri, bir kez de, kendisi, bir milletvekili duyarlılığıyla
buraya taşımıştır.
Öncelikle şunu
söyleyeyim: Eğitimde fırsat eşitliğinin olması gerektiği, özellikle dargelirli
ve sabit gelirli insanların çocuklarının eğitimden mahrum olmaması gerektiği ve
bu yönde tedbirler alınması gerektiği konusundaki görüşlerine yüzde yüz
katılıyorum ve Hükümetimizin, Bakanlığımızın gayreti de bu yöndedir.
Bunlarla ilgili olarak
neler yapıldı diye sorarsanız; ortaöğretim bursları, bizim dönemimizde,
iktidara geldiğimizden beri, iki yıl içerisinde, enflasyon oranının çok
üzerinde, yüzde 200 oranında artırılmıştır.
Yükseköğretim bursları,
yükseköğretim kredi miktarları, aynı şekilde artırılmıştır. Biz geldiğimizde
yükseköğretim bursları ve kredileri 45 000 000 Türk Lirası idi, bu yıl
öğrencilerimize vereceğimiz burs ve kredi 110 000 000 Türk Lirası olacaktır.
Daha önce üç ayda bir ödeniyordu; gençlerimiz, bunu, bir anda çekiyorlardı,
onbeş günde tüketiyorlardı. Ocak 2005'ten itibaren, yükseköğretim öğrencilerine
verdiğimiz krediyi ve bursu aylık olarak ödemeye başlıyoruz.
Öte yandan, yine,
Hükümetimizin yaptığı çalışmalar, Bakanlığımızın gayretleri sonucu diğer sivil
toplum kuruluşlarından büyük miktarda burslar temin edilmiştir. Bu yıl, sadece
Kızılay 10 000 çocuğumuza burs verecek. Dediğim gibi, diğer sivil toplum
örgütleri var. Bu konudaki çabamız devam ediyor.
Yatılı öğrenci,
pansiyonda kalan öğrenci miktarında, dönemimizde ciddî artış olmuştur.
Bütün bunlar, özellikle
dargelirli ve sabit gelirli insanların
çocuklarının okuyabilmesi için alınmış olan tedbirlerdir. Bunların daha da
artırılması gerektiği konusunda Sayın Pekel'le hemfikirim.
Dershanecilik meselesine
gelince; üniversite hazırlık dershaneleri bir sonuçtur. Sebepler eğer iyi
irdelenmezse, sebepler üzerinde durulmaz da sadece sonuçlarla ilgilenilirse,
biz, sağlam çözümlere varamayız.
Ben, hep şunu söyledim:
Keşke, Türkiye'de bu üniversite hazırlık dershaneleri, bugünkü yapıları ve
bugünkü yaklaşımlarıyla hiç mevcut olmasaydı. Sayın Pekel'e yine katılıyorum,
ortaöğretim sistemimiz bozuktur ve bunlar, bu bozukluktan kaynaklanan bir
sonuçtur. Üniversiteye giriş sistemi yanlıştır, üniversiteye girişte uygulanan
kriterler yanlıştır. Biz bunları yıllardır söylüyoruz. İşte, YÖK Yasasını
önünüze getirdik. Bir millî eğitim bakanlığı düşünün... Bu çocuklar bizim
çocuklarımız, öğrenciler bizim öğrencilerimiz; fakat, bu çocuklar sınava
girecekler. Bunlar hangi dersleri aldılar, hangi dersleri hangi ağırlıkta
aldılar, kaçıncı sınıfta hangi dersi aldılar; bunu biz mi daha iyi biliriz YÖK
mü daha iyi bilir?! Ama, üniversite sınav sisteminde Millî Eğitim Bakanlığının
en ufak bir müdahalesi söz konusu değildir.
Sayın Pekel, dershanelere
gittikleri için öğrencilerin devamsızlık yaptıklarını söylüyorlar. Eğer, siz,
öğrencileri okula bağlamazsanız, lise üçüncü sınıfın müfredatından üniversite
sınavlarında soru sormazsanız, lise ikiden de neredeyse hiç soru sormazsanız,
öğrencilerimiz, gençlerimiz, liseye gitmenin gereksiz olduğunu düşünmeye
başlayacaklar ve esas, aslî gayelerinin üniversiteyi kazanmak olduğunu, bunun da yolunun dershaneden geçtiğini düşünecekler
ve buna göre hareket edecekler. Bu da, sakat olan ÖSS yapısından
kaynaklanmaktadır. Bizim, geçen sene, Parlamentonun huzuruna getirdiğimiz ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan da şiddetli muhalefet gören YÖK Yasasında bu
mesele düzenleniyordu; yani, üniversite sınavlarında neyin, nasıl yapılacağı,
Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK'ün oluşturacağı ortak bir komisyonun
hazırlayacağı bir yönetmelikle belirlensin deniliyordu; ama, maalesef, bu,
askıdadır.
Sayın Pekel şikâyet
ediyor "Türkiye'de meslekî ve teknik eğitim düşük düzeydedir, Batı'da
ortaöğretim yapısının yüzde 65'i
meslekî lise, yüzde 35'i genel
liselerden oluşmaktadır" diyor. Biz, bunun aksini söylemiyoruz ki, bunu,
hep, böyle söyledik; meslek liselerinin önündeki engellerin kaldırılması
gerektiğini söyledik, meslek liselerinin özendirilmesi gerektiğini söyledik ve
tedbirlerimiz de bu yöndedir. ÖSS, buradaki büyük engellerden biridir.
Ben, Saygıdeğer
Parlamentomuza, Sayın Pekel'in konuşması üzerine, şu safhada, şunu söylemek
isterim: Bakın, biraz önce, Değerli Milletvekili Arkadaşım konuşmasının sonunda
dedi ki: "Bugünkü sistemimiz yanlıştır. Araştıran, sorgulayan, kendi
ayakları üzerinde duran nesiller yetiştirmek zorundayız." İlköğretim
müfredatı bu perspektifle değiştirilmiştir. Şu anda, 9 ilde, 120 okulda pilot
uygulama olarak yeni müfredat uygulanmaktadır. 2005-2006 öğretim yılında, Türkiye'deki
bütün ilköğretim okullarımızda, bu yeni anlayış, bu yeni yaklaşım ve yeni
müfredat uygulanacaktır.
Ortaöğretim sistemimizi
değiştirmek için çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Biliyorsunuz, daha önce
kamuoyuyla paylaştık; özellikle, meslek liseleri ile genel liseler arasında
yatay geçişlere imkân hazırlayan bir sistemi şu anda devreye sokmuş
bulunuyoruz. Türkiye'de, 104 okulda, bu uygulama, pilot olarak uygulanıyor ve
lise öğretim süresini 2005-2006 öğretim yılında kademeli bir şekilde dört yıla
çıkarıyoruz.
Ayrıca, aralık ayı
içerisinde, ölçme ve değerlendirme yöntemini, üniversite sınavlarını esas alan,
ortaöğretimin yapısını esas alan, Türkiye çapında, mini şûra mahiyetinde bir
toplantı düzenliyoruz. Sözü olacak herkes, bu konuda endişesi olan herkes,
uzmanlık alanı olan herkes buraya gelecek ve biz, Türkiye'nin bu alanda ne
söylediğini orada çok iyi tespit etmiş olacağız. Sivil toplum örgütleriyle
birlikte bunu yapıyoruz ve bunun sonucunda da gerekli adımlar atılacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, okulöncesinden yükseköğretime kadar, eğitimimizin, özellikle
yapısal bazı problemler yaşadığını hep biliyoruz; ama, takdir edersiniz ki,
eğitimde yenilik yapmak, eğitimde reform yapmak, öğrencilere yönelik bir şey
getirmek, öğretim sistemine yönelik bir şey getirmek, bir kat asfaltın üzerine
bir başka kat asfalt dökmeye benzemez veyahut da bir yere ilave beton dökmeye
benzemez.
Bakın, biz dedik ki;
müfredatı beş yıl içinde oturtacağız. "Efendim, bu beş yıl uzun bir
süredir; olur mu; göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlayacak"
diyorlar; ama, beş sene sonra başlarsak, bu, on sene eder. Bir taraftan
başlamamız gerekiyordu ve Hükümetimiz, zamanında başlamıştır.
Sayın Milletvekilim, bu
söylediğiniz problemlerin hepsi, Hükümetimizin, Bakanlığımızın gündemindedir,
hepsiyle ilgili projeler üretilmiştir; bu konuda müsterih olun.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, hepimizin amacı, etkin ve
verimli bir yasama çalışması yapmak.
Şimdi, burada bir
tespitimi aktarmak istiyorum: 5'er dakikadan 15 dakika konuşması gereken
arkadaşlarım yarım saati aştılar. Aslında, sürelere riayet edilirse, çok daha
etkin ve verimli bir çalışma yapabiliriz, daha fazla konu gündeme gelir, daha
çok arkadaşımız konuşur.
Aslında, önceden hazırlıklı
olunursa, kısa sürede pek çok şey anlatmak mümkün. Belki de, gündemdışı konuşma
önemli bir yasama işlevi olduğu için, İçtüzükte değişiklik yapıp, süreyi 5
dakikadan 3 dakikaya indirip, üç arkadaşımız yerine beş arkadaşımızın konuşması
da sağlanabilir. 3 dakika, genellikle, Avrupa'daki parlamentolarda, Avrupa
standardı bir zaman sınırıdır, buna bizim de ayak uydurmamızda büyük yarar
vardır. Tabiî, bu bir İçtüzük değişikliğini gerektiriyor; ama, var olan süre
sınırlamalarına uyarsak, daha etkin ve daha verimli çalışma yapabiliriz.
Süreyi aşma halinde
arkadaşlarımızı uyarmayı pek uygun bir davranış olarak görmüyorum. Ricam;
mümkün olduğu kadar, verilen süreler içerisinde kalınması için titizlik
gösterilmesidir.
Teşekkür ederim.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında 10 adet raporu vardır; sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/272) (S. Sayısı: 520) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclis
kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık,
TBMM kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pekçok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir. Türkiye ise, bu
gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımız da yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/273) (S. Sayısı: 521) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma
Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli
Milletvekili Sefa Sirmen hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının
sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, sunuşlarını oturduğu yerden yapmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul eden arkadaşlarım.. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sağ olun. Kâtip Üyemiz, sunuşlarını oturduğu yerden yapacaktır.
Bu raporun arkasından bir
açıklama yapmak gerekiyor. Değerli milletvekilleri, bu ve bundan sonra
okutacağım Karma Komisyon raporlarının tümüne Adana Milletvekili Uğur Aksöz ve
arkadaşları aynı gerekçeyle muhaliftirler. Gerekçeler ve karşı oyda imzaları
bulunan milletvekilleri biraz önce okuttuğum rapordakiyle aynı olduğundan, bu
ve bundan sonraki karşı oy yazılarını okutmayacağım. Karşı oy yazıları tutanağa
eklenecek basmayazılarda yer almaktadır.
Diğer raporu okutuyorum:
3. - Kocaeli
Milletvekilleri Nevzat Doğan ve Osman Pepe'nin yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/274) (S. Sayısı: 522) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, biraz önce anlattığım gerekçeyle karşı oy yazılarının
okunmaması size anlatıldı, aktarıldı; fakat, karşı oy sahibi olan
arkadaşlarımız, her raporun arkasından karşı oy metinlerinin okunmasını rica
ettiler. Bu taleplerini, bundan sonraki raporlarda, bu karşı oy sahibi
arkadaşların hakkı olduğu için, yerine getiriyoruz; karşı oylarla birlikte
raporlar bilgilerinize sunulacak.
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/276) (S.Sayısı: 523) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde, pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda, kimi
vatandaşlarımızda, yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan,
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için, Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda, CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak, şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarının
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/277) (S.Sayısı: 524) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
6. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/278) (S.Sayısı: 525) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate
alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfileşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise, bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan,
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
7. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/279) (S.Sayısı: 526) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığa
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
8. -
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/280) (S.Sayısı: 527) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen
hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve Üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
9.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/281) (S.Sayısı: 528) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
10. -
Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/282) (S. Sayısı: 529) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 26 Mayıs 2004
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sarı Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1303) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/226)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 552 nci sırasında yer alan (6/1303) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feridun F. Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 39 milletvekilinin, şekerpancarı
ve Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ile ilgili sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/221)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz ekonomisi
içerisinde özellikle toplumun geniş kesimini ilgilendiren şekerpancarı, pancar
kotası ve şeker fabrikalarıyla ilgili politikaların yeniden gözden geçirilmesi,
bu konudaki görüş ve düşüncelerin net bir şekilde ifade edilmesi, özellikle
tarım ve hayvancılıkla iştigal eden köylümüz açısından çok büyük önem
taşımaktadır. Ülkemiz nüfusunun yarısına yakın kısmı tarımla iştigal etmekte;
ancak, son yıllarda uygulanan politikalarla ülkemizdeki tüm sektörlerdeki büyüme hızı artışına
karşın tarım kesimi küçülmektedir. Toplumun geniş kitlelerini ilgilendiren bu
kesimdeki eksi büyüme, özellikle gelir dağılımında çok olumsuz sonuçlar
doğurmakta ve doğuracaktır. Şekerpancarı ülkemiz ekonomisi için temel bir
üründür. Yaklaşık 74 ilimizin 7 000 yerleşim biriminde pancar ekimi yapılmakta
ve yaklaşık 8 000 000 kişiyi direkt ilgilendirmektedir.
Türkiye Şeker Fabrikaları
AŞ ise ülkemiz ekonomisi için en temel sektörlerden birisidir. Satış hacminde
500 büyük kurum içerisinde 7 nci sırada yer almaktadır. Ülkemiz ekonomisi için
tamamen kendi kaynaklarıyla katmadeğer yaratan ve toplumun en geniş kesimini
ilgilendiren şekerpancarı, pancar kotası ve Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ile
ilgili yeni politika ve çözümlerin üretilmesi için, Anayasamızın 98 inci
maddesi ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırmasının açılmasını saygılarımızla arz ediyoruz.
1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2- Muharrem Kılıç (Malatya)
3- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
4- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
5- Tuncay Ercenk (Antalya)
6- Kemal Demirel (Bursa)
7- Gürol Ergin (Muğla)
8- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
9- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
10- Orhan Eraslan (Niğde)
11- Erol Tınastepe (Erzincan)
12- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
13- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
14- Canan Arıtman (İzmir)
15- Uğur Aksöz (Adana)
16- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17- Kemal Sağ (Adana)
18- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
20- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
21- Osman Kaptan (Antalya)
22- Engin Altay (Sinop)
23-Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
24- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
25- Türkân Miçooğulları (İzmir)
26- Halil Ünlütepe (Afyon)
27- Mehmet Boztaş (Aydın)
28- Sedat Pekel (Balıkesir)
29- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
30- Mustafa Özyurt (Bursa)
31- Muharrem Toprak (İzmir)
32- Ersoy Bulut (Mersin)
33- Hüseyin Özcan (Mersin)
34- Mehmet Tomanbay (Ankara)
35- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
36- Osman Özcan (Antalya)
37- Vahit Çekmez (Mersin)
38- N. Gaye Erbatur (Adana)
39- Feramus Şahin (Tokat)
40- Abdurrezzak Erten (İzmir)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin,
Küçük Menderes Irmağındaki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ege Bölgesi, yılda en az
üç ürünün alınabildiği, bereketli ve verimli topraklara sahiptir. Bu verimli ve
bereketli topraklarda başta tarımsal ihraç ürünlerimiz üzüm, incir, zeytin,
pamuk ve tütün olmak üzere, zengin çeşidiyle değişik birçok tarımsal ürün
üretilmektedir. Bu geniş ve verimli ovaların sulanmasında, 145 kilometre
uzunluğuyla Küçük Menderes Irmağının önemi çok büyüktür.
Ege Bölgemizin candamarı
sayılabilecek kadar önemli olan Küçük Menderes Irmağı, ne yazık ki, son
yıllarda, evsel ve endüstriyel atıkların tehdidi altında her geçen gün acı
sonuna doğru bir adım daha yaklaşmaktadır. Kiraz, Bayındır, Tire, Ödemiş ve
Torbalı'daki sanayi kuruluşlarının atıkları kontrolsüz bir şekilde Küçük
Menderes Irmağına akıtılarak kirletilmiştir. Kirliliğin boyutları o kadar
büyüktür ki, Ege Bölgesinin candamarı sayılan Küçük Menderes Irmağından, tarımsal
kullanım dahil hiçbir şekilde yararlanılması mümkün değildir. Doğa göz göre
göre katledilmiştir. Nehrin çeşitli bölgelerinden alınan su örneklerinin
yapılan analizlerinde kirliliğin üst düzeylere çıktığı, kimyasal ve biyolojik
oksijen ihtiyacı canlıların ölümüne yol açacak derecede düşük, kurşun, nikel ve
çinko gibi ağır metallerin en üst düzeyde olduğu, suyun asitik özellik
gösterdiği ve sülfür oranının çok yüksek olduğu İzmir Valiliği Çevre Kurulu
tarafından tespit edilmiştir.
Bu kadar tehlikeli olan
suyla, üreticiler bilmeden tarla ve bahçelerini sulamakta, topraklar hızla
çoraklaşmaktadır, yeraltı suları hızla kirlenmektedir.
Ülkemiz ve özellikle Ege
Bölgemiz için yaşamsal öneme sahip bulunan ve döküldüğü dünya cenneti Pamucak
sahillerini de kirleten Küçük Menderes'in acilen kurtarılması, bölgedeki sanayi
tesislerinin arıtma tesislerinin 24 saat aralıksız çalışması gerekmektedir.
Verimli ve bereketli
topraklarımızın tekrar eski günlerine kavuşup ihracatımızdaki önemli payı olan
ürünlerimizi üretebilmesi için, Küçük Menderes Irmağının bir an önce
kurtarılması gerekmektedir.
İşte bu nedenlerden
dolayı, Küçük Menderes Irmağının kirliliğinin gerçek boyutlarının ortaya
çıkarılması ve kirlenmesine neden olan unsurların tespit edilmesi, gerekli
ıslah çalışmalarının yapılması, varsa kastî olarak kirletilmesine gözyumanların
ortaya çıkarılması ve bir daha kirlenmemesi için gerekli önlemlerin alınarak
ırmağın, dolayısıyla verimli toprakların ülkemiz menfaatları doğrultusunda
tekrar üretime katılmasına katkıda bulunmak amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
1 - Hakkı Ülkü (İzmir)
2 - Mehmet Tomanbay (Ankara)
3 - Özlem Çerçioğlu (Aydın)
4 - Abdurrezzak Erten (İzmir)
5 - Gürol Ergin (Muğla)
6 - Kemal Demirel (Bursa)
7 - Erdal Karademir (İzmir)
8 - Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
9 - Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
10 - Orhan Ziya Diren (Tokat)
11- Orhan Eraslan (Niğde)
12 - Uğur Aksöz (Adana)
13 - Mehmet Mesut Özakcan
(Aydın)
14 - Ali Cumhur Yaka (Muğla)
15- Kemal Sağ (Adana)
16- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17- Muharrem Kılıç (Malatya)
18- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
19- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
20- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
21- Osman Kaptan (Antalya)
22- Engin Altay (Sinop)
23- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
24- Türkân Miçooğullar (İzmir)
25- Halil Ünlütepe (Afyon)
26- Mehmet Boztaş (Aydın)
27- Sedat Pekel (Balıkesir)
28- Hüseyin Ekmecioğlu (Antalya)
29- Mustafa Özyurt (Bursa)
30- Muharrem Toprak (İzmir)
31- Ersoy Bulut (Mersin)
32- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
33- Osman Özcan (Antalya)
34- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
35- Vahit Çekmez (Mersin)
36- Tuncay Ercenk (Antalya)
37- Canan Arıtman (İzmir)
38- N. Gaye Erbatur (Adana)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına
geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
bu kısmın 113 üncü sırasında yer alan, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66
milletvekili ile 183 üncü sırasında yer alan, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen
ve 25 milletvekilinin, patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine
başlıyoruz.
V . -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekilinin, patates yetiştiriciliğinin ve
patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)
2. - Niğde
Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin, patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)
BAŞKAN - Hükümet?..
Burada.
Meclis araştırması
önergeleri, sırasıyla, Genel Kurulun 17.12.2003 tarihli 29 uncu ve 14.10.2004
tarihli 6 ncı Birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Rıtvan Köybaşı; önerge sahibi olarak, Afyon Milletvekili Halil
Ünlütepe ve Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen.
İlk söz Hükümete aittir.
Hükümet adına, Tarım ve
Köy İşleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Niğde
Milletvekilimiz Orhan Eraslan ve arkadaşları, yine Niğde Milletvekilimiz
Erdoğan Özegen ve arkadaşları tarafından verilen, patates üreticilerinin
sorunları hakkında Meclis araştırması açılmasıyla ilgili önerge gündeme geldi;
dolayısıyla, ben, ilkönce, Hükümet olarak bu konudaki düşüncelerimizi ifade
etmek istiyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Patates, anavatanı Güney
Amerika olan bir bitkidir. Ülkemize yaklaşık yüzelli yıl kadar önce
Kafkaslardan ve batı bölgelerimize ise Avrupa'dan gelmiştir. Bugün yurdumuzun
hemen her yerinde, özellikle Doğu ve Orta Anadoluda yaygın olarak
üretilmektedir. Çeşitli iklim koşullarına kolaylıkla adapte olabildiği gibi,
dünyanın pek çok bölgesinde ekonomik olarak yetiştirilebilmektedir. Yumruları,
nişasta halinde karbonhidrat, protein, çeşitli vitaminler başta olmak üzere
önemli besin maddeleri içermektedir. Tahıllardan sonra insan beslenmesinde önemli bir paya sahiptir. Ucuzluğu,
birim alandan fazla verim sağlanması, besin değerinin yüksek oluşu, sindirim
kolaylığı, çeşitli şekillerde kullanılması ve her çeşit iklimde yetişmesi
sebebiyle bugün hemen hemen bütün dünya ülkeleri tarafından da yetiştirilmekte
ve tüketilmektedir.
Patates yumruları, yüzde
20-30 civarında nişasta, yüzde 2 civarında protein, B1, B2 ve C vitaminleri ile
bazı mineral maddeler içermektedir. Bütün bu özellikleriyle insan beslenmesinde
önemli bir gıda kaynağıdır.
FAO verilerine göre, 2003
yılı itibariyle dünyada 19 000 000 hektar alanda 311 000 000 ton civarında
patates üretilmiştir. Dünyanın hemen her ülkesinde üretilmekle birlikte, en
önemli üretici ülkeler Çin, Rusya, Polonya, Amerika Birleşik Devletleri ve
Ukrayna'dır.
Ülkemizde yıllar
itibariyle patates ekiliş alanları ve veriminde önemli artışlar olmuştur. Bu artışlar
özellikle verimde ve bunun sonucu olarak da üretim miktarında sağlanmıştır.
1980 yılında 183 000 hektar olan ekiliş alanı bugün 200 000 hektara ulaşmış,
toplam üretim miktarı 3 000 000'dan, 5 300 000 tona vasıl olmuş ve verim ise
dekar başına 1,6 tondan, 2,6 tona yükselmiştir.
2003 yılı verilerine göre,
ülkemizde yaklaşık olarak 200 000 hektar alandan 5 300 000 ton patates
üretimiyle, dünya patates üretiminin yaklaşık yüzde 2'si karşılanmaktadır.
Dünyada patates verimi dekar başına 1 600 kilogramdır, ülkemizde ise bu verim
oldukça yüksek olup 2 650 kilogram seviyesindedir.
Türkiye'de, patates
üretiminin yüzde 13'ü tohumluk olarak ayrılmakta, yüzde 16'sı geçimlik amaçlı
tüketilmekte, yüzde 70'i pazarlanmaktadır. Ülkemizin başlıca patates üretim
bölgeleri, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgeleridir.
İller itibariyle baktığımızda, yoğun olarak üretimin yapıldığı iller,
sırasıyla, Niğde, Nevşehir, İzmir, Afyon ve Bolu'dur. Ülkemizin patates ekim
alanlarının yüzde 46'sını bu iller oluşturmakta, üretimin de yaklaşık yüzde
60'ı yine bu illerimiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Niğde ve Nevşehir
İllerimizde patates hasadı ağustos, eylül aylarında yapılmakta ve bu iki
ilimizin ülkemizin toplam patates üretiminden aldıkları pay, yıllara göre değişmekle
birlikte, yaklaşık yüzde 40'tır.
Ülkemizde patates
işletmeleri daha çok küçük işletmeler niteliğindedir. Birkaç büyük işletme
olmasına karşın, örnek olarak Niğde'de, ortalama olarak kişi başına düşen
patates ekim alanı, işletme başına düşen ekim alanı, 25-50 dekar arasındadır.
Yurdumuzda, patatesin
kişi başına yıllık tüketimi 75 kilogramdır. Avrupa ülkelerinde, bu miktar 82
kilogramdır. Asya ve Afrika ülkelerinde ise, kişi başına düşen tüketim çok daha
düşüktür.
Dünya patates ihracatı,
2002 yılında, 8 000 000 ton civarındadır ve bu konuda en büyük payı Hollanda,
Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkeler almaktadır. Türkiye'nin dünya patates
ihracından aldığı pay, yıllara göre değişmekle birlikte, binde 2 ile yüzde 2
arasında değişmektedir. Bir dalgalanma gösterdiği, bu oranlardan da
anlaşılmaktadır.
Dünya patates ithalatında
ise, Türkiye'nin payı çok daha azdır. Bir değerlendirme yapmak gerekirse,
Türkiye, son on yılda, 55 000 ton ile 220 000 ton arasında ihracat yaparken,
aynı on yıllık dönemde, ithal ettiği patates miktarı, 1 600 ton ile 24 000 ton
arasındadır ve Türkiye'nin ithal ettiği patates miktarının çok önemli bir kısmı
tohumluk amaçlıdır. Türkiye'de, patates ve ürünleri ithalatı, daha çok tohumluk
patates ve patates nişastası şeklindedir. 2002 yılı verilerine göre, taze
patates ithalatımızın yüzde 75'ini tohumluk patates oluşturmaktadır. 2002 yılı
itibariyle, patates ithalatımızın önemli bir kısmı Almanya'dan yapılmıştır.
Mevcut veriler incelendiğinde, Türkiye'nin, taze patates ihraç edip, daha
ziyade işlenmiş patates ürünleri ithal ettiği görülmektedir. Türkiye'nin
patates ithalatı ve ihracatında gözlenen ortak özellik, ithalat ve ihracatta
yıllar itibariyle dalgalanmadır. Dünya Ticaret Örgütü anlaşmasına göre,
patateste Gümrük Vergisi oranı yüzde 19,3 olarak uygulanmaktadır. Patates,
ihraç teşviki verilebilecek ürünler kapsamında olup, teşvik verilecek üst
sınır, değer olarak 545 000 dolar, miktar olarak da 28 000 tondur.
Değerli milletvekilleri,
patates üreticilerimizin başlıca sorunlarını sıralamak istiyorum.
Bunlarla ilgili en önemli
konu, fiyat istikrarsızlığıdır. Üretimin talebi aştığı dönemler ve kaliteyle
ilgili ortaya çıkan sorunlar, bazı yıllarda fiyatların düşmesine ve
dolayısıyla, çiftçilerimizin gelir kaybına sebep olmaktadır. Fiyatların
istikrarlı bir seyir izleyememesi ise, patates üretimini olumsuz yönde
etkilemekte ve zaman zaman, Meclisimize de geldiği gibi, sorunlar ve
darboğazlar ortaya çıkmaktadır. 2002 yılında, patates fiyatları, üreticimizin
eline geçen para olarak -kilogram itibariyle söylüyorum- ortalama 110 000 Türk
Lirasıdır; 2003 yılında 115 000 lira olarak ortalama bir fiyat belirlenmiştir;
2004 yılının başında, Ege Bölgemizde, ilk ürünler için, fiyat çok daha düşmüş;
ama, daha sonra, 110 000 lira seviyesine yükselmiştir. Bugün, bu aylarda, Niğde
ve Nevşehir İllerimizde -eylül ayında- 130 000 lira civarındadır. Halen,
patates ürünü, bu fiyat aralığında, tüccar tarafından alınmaktadır.
Pazarlamayla ilgili
sorunları ise şöyle ifade etmek istiyorum. Üretilen patateslerin büyük bir
çoğunluğu, toptancı ve komisyoncu kanalıyla pazarlanmaktadır. Pazarlama
kanalının uzaması, ürünün tüketiciye ulaşıncaya kadar fiyatını yükseltmekte; bu
durum, üreticiyi doğrudan etkilemekte, zaman zaman ürününü çok düşük fiyatlarla
satmak zorunda bırakmaktadır.
Üretim miktarının bazı
yıllar fazla olması, fiyat istikrarsızlığı yanında, pazarlama sorununu da
birlikte getirmektedir. Bu dönemlerde yurtiçi patates tüketiminin artırılmasına
yönelik çalışmalar yapılırken, tedbirler uygulamaya konulurken, bazı yıllar
ihracat desteği uygulaması yapılmaktadır; ancak, bu çalışmalar geçici çözüm
olmaktan öteye geçememiştir.
İhracatın arzu edilen
seviyede olmamasının bir nedeni olarak da, bölgemiz ülkelerinin büyük ölçüde
patates üreticisi olmasını ve dolayısıyla, bu ülkeler arasında bir ticaret
imkânının mevcut olmamasını ifade edebilirim.
Bunun dışında, üretim
maliyetlerinin yüksek olduğunu belirtmemiz yerinde olacaktır; çünkü, patatesin
toplam masrafları içerisinde tohumluğun çok önemli bir payı vardır; yüzde
20'nin üzerindedir.
Onun dışında, ikinci
sırada, sulama maliyetleri gelmektedir; ancak, bazı bölgelerimizde, sulamanın
derin kuyulardan yapıldığı yerlerde bu maliyetin çok daha arttığını biliyoruz.
Tohumluk konusu bir başka
önemli husus. Yerli kaliteli tohumluk üretiminin yetersiz olması ve kaliteli
tohumluğun ithalat yoluyla karşılanması önemli bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Türkiye'nin yılda yaklaşık 300 000 ton civarında sertifikalı
tohumluğa ihtiyacı vardır; ancak, bunun yüzde 10'u ülkemiz içerisinde
üretilebilmektedir. Bu bakımdan, tohumluk yönünden bir dışa bağımlılık söz
konusudur.
Üretimdeki çeşitlerin
tamamı yabancı orijinlidir. Ülkemizde yapılan çeşit geliştirme çalışmalarında
henüz arzu edilen sonuç alınamamıştır. Bu ara, özellikle Niğde ve Nevşehir
İllerimizde, patates üretimi yapılan alanların bir kısmında ikili münavebe
sistemi uygulanırken, yarıya yakın kısmında hiç münavebe yapılmamaktadır. Bu
ise, topraklarımızın niteliğini çok olumsuz yönde etkilemektedir. Topraktan tek
taraflı besin maddesi kaldırılması, toprakta toksik madde birikiminin olmasına
bağlı olarak toprak yorgunluğuna sebep olmakta, toprağın sürekli aynı şekilde
işlenmesi sonucu taban taşı oluşarak fiziksel yapısının bozulmasına, toprağın
su tutma özelliği ve geçirgenliğinin olumsuz yönde etkilenmesine sebep
olmaktadır.
Bir başka önemli sorun:
Patates yetiştiriciliğinde dekara ortalama 50 kilogram saf azot yeterli
olmasına rağmen, daha yüksek oranlarda gübre kullanılmakta; bu da, yine,
toprağın niteliğini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilemektedir.
Sulamayla ilgili
sorunlar: İklimin seyrine, toprağın yapısına ve çeşit özelliğine bağlı olarak
yılda ortalama 10-12 sulama yeterliyken, bugün, bu bölgelerde 16-17 sulama
yapıldığı gözlenmektedir. Bu ise -süresi içerisinde gereğinden fazla sulanması-
patates tarlalarında, bitkide, ihtiyacının çok üzerinde su kullanılmasına sebep
olmaktadır. Aşırı sulama, sonuçta, üretim maliyetini artırmakta, su israfına
neden olmakta, gübrelerde yıkanmaya yol açmakta ve yabancı otların yayılmasına
sebep olmaktadır.
Bu ara belirtilmesi
gereken bir husus, bütün bitkilerde olduğu gibi, patateste de zaman zaman
hastalıkların ortaya çıkabilmesidir. Bununla ilgili olarak bazı bölgelerimizde
üzerinde dikkatle durulması gereken gelişmeler söz konusudur. Bununla ilgili
çalışmalarımız sürüyor.
Değerli milletvekilleri,
bu ara Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalar hakkında da kısaca bilgi vermek
istiyorum. Bunlardan birincisi, üreticilerimizin sağlıklı bir üretim planlaması
yapabilmesi, ürün kalitesini iyileştirmesi, ulusal ve uluslararası pazar
ölçeklerde rekabet gücü kazanabilmesi ve gelir seviyelerini yükseltebilmesi
için, üretici örgütlerinin oluşturulması kaçınılmazdır. Bu bağlamda,
Bakanlığımızca hazırlanan ve üreticilerimizin ürün ve ürün grubu bazında
örgütlenmelerini amaçlayan Üretici Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır.
Üreticilerimizin tarım
satış kooperatifleri veya üretici birlikleri şeklinde örgütlenerek, bu üretimle
ilgili temel pazarlama sorunlarına kendi bünyeleri içerisinde de katkı
yapmaları büyük önem arz etmektedir.
Tohumluk konusuna
gelince; biraz önce söylediğim gibi, sertifikalı tohumluk kullanılması çok
düşük bir orandadır; bunun artırılması gerekmektedir. Bu hususta, sertifikalı
tohumluk kullanılmasını teşvik etmek amacıyla, 2004 yılında yüzde 40 faiz
indirimli bir kredi kullandırma imkânı sağlanmıştır. Bunun, gelişmeye olumlu
bir katkı yapacağını ifade etmek istiyorum.
Patates üretiminin fazla
olduğu yıllarda ihracat konusunda bazı teşebbüsler oldu; bazı yıllarda bunun
etkilerini gördük. 2003 yılının 1 Nisan-31 Mayıs tarihleri arasında bir ihracat
desteği verildi, ton başına 19 ABD Doları verildi. Bu yıl ağustos ayında bu
konuda bir müracaat oldu; ama, bugüne kadar sonuçlanamadı. Dolayısıyla, patates
ürününe karşı dış talebi artırmaya yönelik olarak patates ihracı konusunda
imkân sağlayacak bu teşvikin bir an önce çıkarılması hususunu ben de ifade
ediyorum.
Patates tüketiminin
artırılması konusunda, yine, zaman zaman teşebbüslerimiz oldu. Bunların en
sonuncusu, mart ayı içerisinde, ülkemizde tüketimin çok topluca yapıldığı
alanlar olarak, Adalet Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı ve il valiliklerine bu konuda yapılan teşebbüslerle, tüketimin
artırılması konusunda bir davetimiz oldu; ancak, bunların çok kalıcı tedbirler
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Eğitim ve yayın
çalışmaları: Özellikle, patates ekim alanlarının yayılması konusunda
üreticilerimizi bilinçlendirmek ve belli bir seviyede üretimi tutmak için
yapılan çalışmalar, Niğde'de 80 000 dekarlık bir alanın patates üretiminden
çıkarılmasında etkili olmuştur; ancak, bu, tabiî, yeterli değildir.
Bu arada, belirtilmesi
gereken çok önemli bir husus, elektrik enerjisi bedelleriyle ilgili sorundur.
Üreticilerimizi büyük ölçüde etkileyen bu konuda, değişik tarihlerde TEDAŞ'ın
yaptığı düzenleme çalışmaları vardır. En son, eylül ayı içerisinde, elektrik
enerjisi bedellerindeki gecikme zammı yüzde 4'ten yüzde 2'ye indirilmiştir;
ama, tam anlamıyla bu sorun çözülmüş değildir.
Ben, Türkiye'de patatesle
ilgili gelişmeler hakkında genel bir değerlendirme yaptım. Bu Meclis
araştırması önergesi verilmesiyle ilgili konunun, patates üreticilerimizin
sorunlarını dile getirmek bakımından bir fırsat verdiğini söylüyorum.
Olayın sonuç kısmını
şöyle ifade etmeye çalışacağım: Evvela, daha sistematik bir şekilde söylemek
gerekirse, ülkemizde, patatesle ilgili konuda, sorunun ana kaynağı, bütün temel
tarım ürünlerinin içinde bulunduğu kuraldır. Temel tarım ürünleri, en başta,
buğday, patates, ayçiçeği ve benzeri ürünlerde, besin maddesi olarak özellikle
kullanılanlarda, bunların arz ve talepleriyle ilgili birkısım kurallar vardır.
Özellikle bunların talep yönü, fiyat hareketlerine karşı hassas değildir; yani,
fiyatları düşük olduğu için çok tüketilmesi, yükseldiği zaman azalması söz
konusu değildir; ama, bunların üretimi mevsimseldir ve belli bir üretim
sezonunda üretim miktarı ortaya çıkar
ve bundan sonra da üretimlerini artırıp azaltma yine söz konusu olmaz.
Dolayısıyla, biz, bu
ürünlerin talebinde belli bir artış sağlamazken, yani, yurtiçi talepte bir gelişme yok iken, ihracatı da söz konusu
değilse, bu ürünlerin üretiminin artması, üreticilerinin gelir kaybına sebep
olur. Bu, buğday için de böyledir, patates için de böyledir. Özellikle, bu iki
ürün için, zaten, klasik örnek olarak da her zaman bahsedilir. Üretimindeki bir
artış, üreticinin gelirini artırmasını ümit ederken, onun gelirinin azalmasına
sebep olur.
Şimdi, böyle bir hadise
varken, Türkiye'deki duruma baktığımızda, patates üretiminde bir arz fazlası
vardır ve iki önemli kaynağı vardır bunun; birincisi, üretim alanları az da
olsa artmaktadır; ikincisi, verimdeki artış çok dikkate değerdir. Türkiye'de
yaklaşık yirmi yıl içerisinde patates üretiminde dekar başına verim artışı 1,6
tondan 2,7 tona yaklaşmıştır. Dolayısıyla, bu, Türkiye'de esas sorunun ortaya
çıkmasının temel sebebidir.
İşte, bu konunun
çözülebilmesi için bu temel problemin ortaya çıkardığı sonuçları dengelemek
gerekir. Bununla ilgili olarak yapılması gerekenlerden ilki, talebi artıracak
adımlar atılmasıdır. İç talebi artırmak için, evvela... Türkiye'de fert başına
tüketim miktarı Avrupa ortalamasından sadece 10 kilogram daha düşüktür; yani,
72 kilogramdır ve bugün, Avrupa ortalaması 82 kilogramdır. Dolayısıyla, fert
başına tüketimi Türkiye çok hızlı bir şekilde artırma imkânına sahip değildir,
yeteri kadar tüketilmektedir. Zaten, fiyatlarının son üç yılda çok düşük
olmasının sebebi de iktisadî olarak bu ürünlerin maksimum seviyede tüketilmesi
anlamına gelmektedir. O zaman, toplu tüketim
yerleri var, ülke içerisinde toplu tüketimin yapıldığı bazı alanlar var.
İşte, yurtlarımız var, askerî birliklerimiz var ve Adalet Bakanlığına bağlı
bazı birimlerimiz var. Buralarda bu tüketimin artırılması... Bu ürünün çok
yoğun bir şekilde bu tüketim alanlarında kullanıldığını, tüketildiğini tahmin
edebiliriz; ama, yine de, tüketimin artırılması için gerekli alanlar bunlardır.
Esas yapılması gereken,
talebi artırmanın ikinci ayağı, en önemli ayağı ise dıştalebi artırmaktır. Bu
konuda temel bir problemimiz vardır; Türkiye'nin ürettiği patatesin kalitesi
ihracat imkânını çok kolay sağlamamaktadır. Dolayısıyla, biz, bunu, ihracata
destek vererek, bir fiyat avantajı ortaya çıkararak yapmak durumundayız. Fiyat
avantajı konusunda ise, patates, bugüne kadar, zaman zaman destek kapsamına
alınmıştır. Bu husustaki teşebbüslerimizin 2004 yılındaki neticesini
bekliyoruz.
Talebi artırmanın bir
başka yolu, çok düşük gelirli toplum kesimlerine sosyal yardım kapsamında bir
destek yapılmasıdır. Bununla ilgili bir çalışmayı başlattık; ama, yine de,
toplumun en düşük gelirli kesiminin bile temel besin ihtiyacını buğday, yani,
un ve patates ağırlıklı olarak yaptığını düşünürsek, bu konudaki çok büyük bir
talep artışı bekleyişimizin sınırlı olacağını söyleyebilirim.
Ayrıca, talepteki
genişlemenin bir başka yolu, patatesi hammadde olarak kullanan ve sanayi ürünü
haline getiren işletmelerimizi artırmak ve çeşitlendirmektir. Bununla ilgili
konularda yurt dışındaki gelişmeler ülkemizi de etkilemektedir; ama, arzu
ettiğimiz seviyede bir gelişme henüz olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bunun dışında, talebi artırmanın dışında yapılması
gerekenlerden biri ise, üretim planlaması yapmaktır. Bunu yapabilmek için
üretim planlaması konusunda iki önemli alan vardır. Bunlardan birincisi, halen
yasası çıkmış olan üretici birlikleri ve kurulması mümkün olan -zaten mevcut
yasası yürürlükte olan- satış kooperatiflerinin yaygınlaştırılarak,
üreticilerimizin pazarlama sorununun öne çekilerek, bu konuya kendilerinin katkı
sağlaması ve gönüllü olarak üretim planlamasına gitmelerini sağlamaktır; çünkü,
üretici birliklerinin kurulmasındaki en temel amaçlardan bir tanesi, artık,
üretim sonrası sorunlarına kaynak ayırmak ve bunları iyileştirmeye yönelik bir
örgütlenme şeklidir.
Onun dışında,
belirtilmesi gereken bir husus, üretim planlaması yönünden...
BAŞKAN - Sayın Bakan, hem
konuşurken mikrofona yanaşmanızı öneriyorum hem de süreniz doldu; toparlamanızı
rica ediyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Biliyorum, ben onun farkındayım efendim. Çok kısa kaldı,
hemen, birkaç dakika içerisinde bitireceğim.
Üretim planlaması
konusunda Bakanlığımızın yürürlüğe koyabileceği bir gelişmeden bahsetmek
istiyorum; onu da şöyle ifade edebilirim: 2001 yılından itibaren, ülkedeki tüm
çiftçilerin kayıt altına alınması
konusunda "çiftçi kayıt sistemi" diye yürürlüğe koymaya
çalıştığımız bir sistemimiz var. 2004 yılında, çiftçilerimizin yaptığı
müracaatlarda, biz, hangi ürünleri ürettikleri ve hangi alanlarda, ne kadar
ürettikleriyle ilgili bilgileri de topladık. Dolayısıyla, biz, şu anda,
Türkiye'de, patates ekimiyle ilgili, tüm illerimizde ve bölgelerimizde hangi
seviyede bir üretim olduğunu da, artık, biliyoruz. Dolayısıyla, yine, tavsiye
kabilinden ve milletvekillerimiz ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği
yaparak, üretimin sınırlandırılması konusunda daha aktif bir tutum takınacağız.
Patates üreticilerimizin
sorunlarından iki önemli husus, tohum ıslahı; yani, kaliteli tohum kullanılması
ve hastalıklarla mücadeledir. Tohum konusunda, biraz önce söyledim, toplam
ihtiyacın ancak yüzde 10'unu üretebilen bir durumdayız; bunu mutlaka artırmak
zarureti vardır. Hastalıklar konusu ise, özellikle bazı bölgelerimizde kıymet
ifade eden bir gelişme göstermiştir. Bölgedeki tarım teşkilatlarımız,
milletvekillerimiz ve Bakanlığımızın ziraî mücadele birimleri bu konuda bir
çalışmayı birlikte yürütmektedir. Bu konunun, henüz, bizim toplam üretimimiz ve
ihracatımızla ilgili bir engel teşkil etme yönü söz konusu değildir. Ancak,
bitkisel hastalıklarda da, bazen, gerektiği zaman, gerektiği şekilde müdahale
edilmediğinde hızlı bir yayılma gösterebilmektedir. Bu konuyu da hassasiyetle
takip ediyoruz.
Pratik olarak, kısa
vadede çözülmesi gereken bir husus, elektrik borçlarıyla ilgili kesin bir
düzenlemenin yapılması ihtiyacıdır. Belirsizliği ortadan kaldırmak mutlaka
gereklidir.
Bu konuda, ben, sözlerimi
şu şekilde tamamlamak istiyorum: Biz, Yüce Meclisin araştırma yapılması
konusunda alacağı kararın ve yapılacak çalışmaların, gelecekteki politikaların
belirlenmesi açısından da yararlı olacağına inanıyoruz ve bazı sorunların
çözümü konusunda, iktidar ve muhalefet milletvekillerimizle birlikte bir
kamuoyu oluşturulmasının, bu konuda, sorunun, daha kısa sürede çözülmesine
imkân sağlayacağını düşünüyorum.
Meclisimizin vereceği
kararı saygıyla karşılayacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; bir yıl önce, 10.12.2003 tarihinde 66 arkadaşımla birlikte vermiş
olduğumuz patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının ve
çözüm yollarının araştırılması hakkındaki önerge ile Niğde Milletvekili Sayın
Erdoğan Özegen ve 25 arkadaşı tarafından 16.9.2004 tarihinde verilen patates
üreticilerinin sorunlarının araştırılması hakkındaki önerge üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
insan beslenmesinde, tahıldan sonra ikinci sırada gelen patates bitkisi, besin
değeri olarak -buraya dikkatinizi çekiyorum- yumurtadan sonra en yüksek değeri
taşıyan besindir. Yüzde 20-30 nişasta, yüzde 2 protein, B1, B2, C vitaminleri
ve başta potasyum ve magnezyum olmak üzere, çeşitli madensel tuzlar
içermektedir. Hem hazmı kolaydır hem de her türlü diyete uygundur.
Değerli arkadaşlarım,
insan beslenmesi açısından bu kadar önemli olan bu lezzetli yumruların,
üreticisi açısından, her bir yumrusu, ayrı bir dert topağıdır.
Üreticisinin dertlerini
sıralamadan önce, izin verirseniz, patatesle ilgili birkaç genel bilgiyi de
aktarmak isterim.
Dünya patates üretimi
yaklaşık 300 000 000 tondur. Bu rakam yıldan yıla değişmekle birlikte,
ortalaması budur. Patatesle ilgili istatistikî veriler çeşitli metinlerde
değişiktir. Bu rakamların hepsi de doğrudur; ancak, yıllar değişince, veriler
de değişmektedir. Biz, ortalama ve yuvarlanmış rakamları esas alacağız.
Ülkemiz, dünya patates
üretiminde önemli bir paya sahiptir. Üretimde, yıllara göre, 7 ile 13 arasında
bir sıraya sahip olmaktadır. Dünya patates verimi dekara 1 620 kilogram iken,
ülkemizde bu rakam 2 625 kilogramdır. En çok patatesin yetiştiği Niğde İlinde
ise, ortalama olarak 3 300 kilogramdır.
Ülkemizde, 200 000 hektar
alanda yaklaşık 5 500 000-6 000 000 ton patates üretimi yapılmaktadır. Üretimde
1 inci sırayı 1 000 000-1 500 000 tonluk yıllık üretimle Niğde İli, 2 nci
sırayı 700 000-900 000 tonluk üretimle Nevşehir ve daha sonra, yıllar
itibariyle sırası değişmek üzere, İzmir, Bolu, Afyon, Ordu, Erzurum, Konya,
Antalya, Adana gibi illerimiz alır.
Değerli arkadaşlarım,
patates bitkisi, hem insan beslenmesi açısından önemlidir hem de sanayide
gelişen yeni teknolojiye paralel olarak yeni yeni kullanım alanları ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca, kent yaşamının giderek artmasının gereği olarak, patates,
giderek, hazır gıda üretiminin de temelini oluşturacak bir besindir.
Ülkemiz ve dünya
açısından bu kadar geleceği olan bu bitkiyi geliştirmek, onun üreticilerini
sıkıntıdan kurtarmak için bir çalışma yapılması gerekir. Patates üreticilerinin
sıkıntılı döneme girmeleri üzerine, konu, zaman zaman ülke gündemine taşınır;
ancak, her nedense, bu kadar önemli ve temel bir ürünün ve üreticilerinin
sorunları, çözülme yerine, tebessümle karşılanarak geçiştirilmeye çalışılır;
nerede patatesten söz edilirse, orada insanlar tebessüm eder. Patatesten daha
az önemi haiz ürünler çeşitli bakımlardan desteklenirken, patates böyle bir
şansa hiç sahip olamamıştır.
Oysa, patates tarımıyla
ülkemizde pekçok insanımız geçinmektedir. Benim ilim olan Niğde'nin 159 köy ve
kasabası vardır. 159 köy ve kasabamızda toplam 35 500 çiftçi ailesi yaşar. Bu
köy ve kasabalarımızdan 41 adedinde, 11 000 ailenin tek geçim kaynağı
patatestir. Dolayısıyla, Niğde İlinin ekonomisinin de temel direği patatestir,
aynı şeyi Nevşehir İli için de söyleme olanağı vardır.
Değerli arkadaşlarım,
10.12.2003 tarihinde, yani, geçen yıl vermiş olduğumuz ve şimdi görüştüğümüz
araştırma önergesinde, üreticilerin 150 000 liraya mal ettikleri ürünü, ancak
120 000 - 130 000 liraya satabildiklerini belirterek -Sayın Bakan açıkladılar,
ortalaması bundan da aşağıdadır- bu durumun çok kötü olduğunu ve çözümün
bulunması gerektiğini belirtmişiz. Bu fiyat ve maliyetler 2003 yılına, yani,
geçen yıla aittir. Geçen yıl, 120 000 - 130 000 lira olan fiyatın çok düşük
olması ve maliyeti kurtarmaması nedeniyle araştırma önergesi vermişiz. Acaba bu
yıl fiyatlar nasıl?..
Değerli milletvekilleri,
bu yıl, üreticinin satış fiyatı 100 000 ile 130 000 lira arasındadır; yani,
düşük bulduğumuz geçen yılın fiyatlarından daha düşüktür. Üretici bir bardak
çay içebilmek için 3 kilogram patates satmak zorundadır. 20 000 - 25 000 tonluk
dev bir kamyon patatesin fiyatı, ancak 2 milyar tutmaktadır; gerisini siz
düşünün!..
Değerli arkadaşlarım,
geçen yıldan bu yana her şeyin fiyatı durmadan artıyor; patatesin fiyatı ise geriliyor;
yani, çiftçinin enflasyonu açıklanan enflasyondan daha farklı olmaktadır. Geçen
yıl 1 kilogram patates 120 000 - 130 000 lira iken, bu yıl, daha da
gerileyerek, 100 000 - 130 000 lira arasında -arkadaşlarım, hatta ilk piyasası
80 000 liradan başladı- türlerine, çeşitlerine göre alınıp satılmaktadır. Oysa,
geçen yıl, 1 litre mazot -değerli arkadaşlarım, dikkat buyurun- 1.11.2003
tarihi itibariyle 1 358 000 Türk Lirası iken bugün ise, 1 litre mazot 1 790 000
Türk Lirası olmuştur. Niğde fiyatıdır bunlar. Yani, litrede 440 000 lira daha
fazladır. Seçimlerin hemen akabinde, yani 4.11.2002'de ise, 1 litre mazot 1 257
000 lira idi.
Gübrede durum daha da
vahimdir. Bu yıl çapa gübresi olarak kullanılan üre gübresinin kilosu 550 000
Türk Lirası, geçen yıl 360 000 Türk Lirası, daha önceki yıl ise 270 000 Türk
Lirasıdır. Sayın Bakan, patates fiyatlarının 3 yıllığını açıkladı. Aşağı yukarı
dişe dokunur bir değişimin olmadığını hepiniz gördünüz.
En çok kullanılan
gübrelerden amonyumsülfat dediğimiz gübre, geçen yıl 230 000 Türk Lirası, bu
yıl 320 000 Türk Lirası, önceki yıl 170 000 Türk Lirasıdır. Amonyumnitrat ise,
geçen yıl 280 000 Türk Lirası, bu yıl 350 000 Türk Lirasıdır. 20-20 kompoze
gübre geçen yıl 320 000 Türk Lirası, bu yıl 410 000 Türk Lirasıdır; ama,
patates fiyatları geçen yıldan aşağı durumdadır.
Geçen yıl tarımsal
sulamada kullanılan elektriğin kilovat/saati 95 000 lira iken, bu yıl 143 000
lira olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu
fiyat artışları sadece çiftçinin üretim girdilerinde olmamıştır. Çiftçinin
tüketim maddelerinde de aynı oranda fiyat artışları olmuştur. Geçen yıl 12
kilogramlık tüpgaz 16 000 000 lira iken, şimdi 25 000 000 Türk Lirası olmuştur.
Umuyorum yeni zam olmamıştır.
Niğde'de 1970'lerden
sonra, tarihinde ilk defa -üzülerek ifade ediyorum- tezek ocağı yakılmaya
başlanmıştır. Durum, zannedildiğinden daha vahimdir.
Sayın milletvekilleri,
Niğde'de üreticiler arasında bir ölçü vardır. 60-65 ton patates 1 adet 240'lık
traktör ederse, üretici normal yaşamını sürdürür. 1997 yılında, 1998 yılında
böyledir. 60-65 ton patates sattığınızda bir 240'lık traktör alabiliyordunuz.
Bazı yıllarda bu daha da aşağıya düşer. Bunun 22 tona kadar düştüğü yıl vardır.
22 ton patates sattığınızda bir 240'lık traktör alabiliyordunuz. Yılını
söyleyeyim; yıl 1995'tir. O zaman, çiftçi refah içerisinde olur.
Şimdi, dün öğrendiğime
göre, 240'lık traktör 22 milyar lira olmuş. Bu durumda bir traktör için 200 ton
ya da 220 ton patates satmak gerekiyor. Varın, uçurumu hesaplayın!
Sorun çok yakıcıdır
değerli arkadaşlarım. Patates üreticisinin sorunlarına acilen çözüm bulunması
gerekir. Patatesi asker yesin, yatılı okullar yesin demekle soruna çözüm
bulamıyoruz. Kalıcı, ciddî çözümler bulmak gerekiyor.
Patates üreticisinin
sorunu sadece pazarlama aşamasında değildir; her aşamada sorunlar yumağıyla
karşı karşıyadır. Aslında, bu sorunlar yumağının önemli bir bölümü, tüm tarım
kesimlerini ilgilendiren sorunlardır. Bu sorunlar da, ne acıdır ki, Türk
tarımının içine düştüğü acıklı durumu göstermektedir.
Dünya Bankası ve IMF
direktifleriyle yürütülen, sözümona "tarım reformu" adı altındaki
politikalar sonucu şu değişimler yaşanmıştır; bizzat, Dünya Bankasının
raporundan okuyalım.
Değerli arkadaşlarım,
Dünya Bankasının 9 Mart 2004 tarihli raporunda, Türkiye'deki politikaların üç
yıllık uygulamasının sonucu şöyle özetleniyor; lütfen, dikkat buyurun:
"Tarım kesimine
kaynak aktarımında 4 300 000 000 dolar azalma olmuştur. Tarımsal gelirde yüzde
16 kayıp olmuştur. Tarımsal sübvansiyonlarda 5 500 000 000 dolarlık azalma
vardır. Tarımsal üretimde yüzde 4'lük düşme vardır. Tarımsal kârlılıkta düşüş
vardır. Çiftçi, net 1 450 000 000 dolarlık kayba uğramıştır. Tarımsal
fiyatlarda reel yüzde 13'lük düşüş vardır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında
tarımı en az destekleyen ülke olmuştur."
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de bunlar olup biterken, acaba, dünyada durum nasıldır diye bir bakmak
lazım. AB ülkelerinde tarıma destek devam ediyor. Avrupa Birliğini oluşturan
Roma Antlaşmasıyla, ilk OTP, yani, ortak tarım politikası belirlenmiştir.
Tarımsal politikalarını yürütmek ve yönlendirmek için Tarımsal Garanti ve
Yönlendirme Fonu kurulmuştur. Bu fonun 2002 yılı bütçesi 44 500 000 000
dolardır; AB bütçesi içinde en büyük kalemdir. Fon, müdahale alımları, primler,
ihracat iadeleri ve doğrudan ödemelerde kullanılıyor. AB ülkelerinde tarım
sektörüne yapılan gelir transferi artmıştır.
AB ülkelerinde tarım
desteği sadece bu kadardan ibaret de değildir. Örneğin, dünyanın önemli patates
merkezlerinden biri olan Hollanda'da Hollanda, Patates Kurulu vardır,
Türkiye'de yok. Bu kurul, dağıtım sorunları, uluslararası ticaret, kalite
standartları, pazar araştırması ve yayımla ilgili çalışmaları yapar. En büyük
erkenci üreticisi durumunda olan İtalya'da da benzer organizasyonlar vardır.
Amerika Birleşik
Devletlerinde ise durum tamamıyla farklıdır. Bizim zannettiğimizden çok daha
fazla desteğe sahip olan ABD çiftçisi, geniş tarım plantasyonlarında üretim
yapmakta ve bizim çiftçimizin uluslararası pazarda rekabet şansı
bulunmamaktadır. Bizde ise durum şöyledir: Tarımda sadece 6 ürün desteklenmektedir. Bunların arasında
patates hiç yoktur, şimdiye kadar da hiç olmamıştır.
Türk çiftçisi, AB
ülkeleri ve ABD dahil, en pahalı mazotu kullanmak zorundadır. Dikkat edin
arkadaşlar, Türk çiftçisi AB ülkeleri ve ABD dahil, en pahalı mazotu kullanmak
zorundadır. Mazota yüzde 28 Özel Tüketim Vergisi, yüzde 4 ulaşım payı, yüzde 8
bayi kârı, bu da yetmez, devlet bir de yüzde 18 KDV koymuştur. ABD'de çiftçi,
mazotu 522 000 Türk Lirasına alırken, Türkiye'de çiftçi 1 798 000 Türk Lirasına
almak zorundadır. Seçimlerde vaat edilen "yeşil mazot" anılarda kalmıştır.
Bir defa dekar başına 3 000 000 TL ödemiş olmakla, ne yazık ki, mazot yeşile
dönmemiştir.
Tarımda, özellikle,
patates tarımında en önemli harcama kalemlerinden birisi, tarımsal sulamada
kullanılan enerjidir. Aşağı yukarı çiftçinin elde ettiği toplam gelirin üçte
1'i tarımsal sulamaya gider. Tarımsal
sulamada kullanılan enerjinin Amerika Birleşik Devletlerinde kilovat/saati 4
sent iken Türkiye'de 10 senttir değerli arkadaşlarım. Bu koşullar altında
uluslararası pazarda nasıl rekabet edeceksiniz, siz hesaplayın. Kaldı ki, ABD
çiftçisi, her türlü teknik donanıma ve ileri üretim tekniklerine sahip iken,
binlerce dekar arazide patates tarımı yaparken bizim Niğde çiftçisi, böyle bir
desteği olmadan, çiftçi ailesi başına 25-50 dekar ekim alanıyla hem ailesini
geçindirmek hem ülke ekonomisine katkıda bulunmak zorundadır.
Bugün, patates 100 000 ya
da 130 000 liradan satılmaktadır. Elimde biri Tarım Bakanlığına, diğeri de
Niğde Tarım İl Müdürlüğüne ait 2 adet maliyet raporu vardır. Şu, Tarım
Bakanlığının maliyet raporu, 2003 yılına ait. Tarım Bakanlığımız patatesin
kilosunun maliyeti 181 444 lira diyor. Niğde Tarım İl Müdürlüğü de 191 667 lira
diyor; bu da 2003 yılına ait.
Geçen yılın maliyetlerine
göre patates üreticisinin durumunu nazara aldığınızda, durum oldukça vahimdir.
Üretici, maliyetinin altında satış yapmaktadır. Deminden beri yaptığımız
açıklamalarda girdilerdeki artışı nazara aldığınızda, yani, işin, bütün boyutuyla,
tahammül edilemez, kabul edilemez olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
açıdan, patates ve patates üreticisinin sorunlarını, palyatif tedbirlerle masa
başında çözme olanağımız yoktur. Onun için Meclis araştırması açılmasına
ihtiyaç vardır. Oluşturulacak komisyonun, tarlaya, patatesin en çok üretildiği
yöreye, Niğde'ye, Nevşehir'e, Afyon'a, nerede en çok üretiliyorsa oraya gitmek
suretiyle, oluşturulacak teknik ekiplerle tohumundan ilacına, girdisinden
satışına, pazarlamasına, ihracatına ve çiftçinin örgütlenmesine kadar bir dizi
konuda kesin sonuç alıcı araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır. O zaman
görülecektir ki, patates üreticisi binbir sorunla karşı karşıyadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; patates üreticisinin sorunlarına şöyle ufkî bir bakışla göz
atacak olursak, önce, patates üretiminde kullanılan girdilerin oldukça yüksek
maliyetle çiftçiye verildiğini görürüz. Bir kısmına Sayın Bakan da değindi,
değinmemiş değildir. İlk başta, tohumun, patateste sağlıklı verim alabilmek
için, anaçlardan her üç yılda bir yenilenmek koşuluyla üretilmesi gerekir. Ne
yazık ki, ülkemizde, sertifikalı tohum üreten kuruluş sayısı son derece azdır.
Bu nedenle, ülkemiz, tohum ihtiyacının yüzde 90'ından fazlasını ithalat yoluyla
karşılar. Bu nedenledir ki, patates ihracatından elde ettiğimiz gelirin
yaklaşık 3 katını -dikkat edin- tohum ithalatına ödüyoruz. 2002 rakamlarına
göre tonunu 71 dolardan ihraç ettiğimiz patates karşılığında 3 549 000 dolar
gelir elde ederken, tonunu 623 dolardan ithal ettiğimiz patates tohumu için 8
652 000 dolar para ödemiş bulunuyoruz. Bu, millî kaynakların heba olmasıdır.
Bu, hem ülke kaynaklarının rasyonel kullanılmamasına neden oluyor hem de
maliyeti artırıcı temel bir unsur olmaya devam ediyor. Tohumun üreticiye
yansıması ise, tonu 1 000 euro üzerinden olmaktadır. 1 dekara 300-350 kilogram
tohum atıldığı kabul edilirse, tohum maliyeti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Tohum ithalinden kaynaklanan pek çok sorunla, üretici, kendi kaderine terk
edilmiştir. Bunları konu başlıklarıyla belirtecek olursak, şu sorunları
sayabilmek mümkündür:
İthal edilen tohumlar,
sıkı bir biçimde kontrol edilmemektedir.
Üretici, ithalatçı
firmaların ithal ettiği, Türkiye'ye adapte olup olmayacağı belli olmayan,
rastgele, kontrolsüz, standardı belli olmayan tohumları üretime alabilmektedir.
Niğde'de öyle yıllar oldu ki, 65 çeşit patates ekildi; Erdoğan Bey de hatırlar;
yani, 65 çeşit... Böyle bir şeyin standardı olabilir mi? Burada, sadece,
ithalatçı firma ile üretici karşı karşıya bırakılmaktadır. O zaman, ortaya şu
tür sakıncalar çıkabilmektedir:
Birincisi, ürün,
adaptasyon sorunu yaşayabilmekte ve çiftçi zarara uğramaktadır.
İkincisi, ithalatçı
firmaların getirdiği rastgele tohumların üretime alınması standardizasyon
sorununu doğurmaktadır.
Üçüncüsü, ithal edilen
tohumların genetik yapısıyla oynanmış olabilmektedir.
Dördüncüsü ve çok daha
önemlisi, bu tohumlar, virüs, hastalık ya da böcek yumurtası taşıyor
olabilmektedir. Nitekim, yakın tarihimizde bunun iki örneğini yaşadık,
yaşıyoruz; çok acıklı, çok hicranlı iki örnektir; Bir tanesi patates böceğidir.
Değerli arkadaşlarım, patates böceği bizim ülkemizde hiç bulunmayan, ülkemizin
doğal habitatında yer almayan bir zararlıyken, tohum yoluyla, Amerika Birleşik
Devletlerinden ve Kanada'dan ithal etmişiz. Yıllar yılı bu zararlıyı yok etmek
için ziraî mücadele yapmışız, milyonlarca dolar dövizimiz yurtdışına gitmiş ve
bu mücadele sonucunda bazı canlı türleri yok olmuştur. Bugün, Niğde'de kuşsuz
köyler vardır, ziraî mücadele nedeniyle. Çevre sorunları doğmuştur, maliyet
artmıştır, çiftçi zarara uğramıştır.
Diğer bir örneği ise,
Nevşehir Derinkuyu, Kaymaklı ve Niğde'nin bir köyü ile Giresun'da görülen, bir
çeşit mantar olan ve insan sağlığı yönünden hiçbir yan etkisi bulunmayan
-tekrar ediyorum, bu iyi anlaşılsın- insan sağlıyı yönünden hiçbir yan etkisi,
olumsuz etkisi olmamakla beraber -adı, görüntüsü itibariyle ürkütücü oluyor-
yumrularda siğil yaptığı için halk arasında "patates kanseri" denilen
mantardır; ama, insan sağlığına hiçbir olumsuz etkisi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bu mantar, iki yıldır, ne yazık ki, tohumla, AB ülkelerinden ülkemize ithal
edilmiştir. İnsan sağlığına zarar vermemekle birlikte önemli ölçüde ürün
kaybına neden olmakta, mücadelesi de, tüm mantarlarda olduğu gibi -hepiniz
bilirsiniz, mantar mücadelesi zordur- uzun yıllar sürmekte ve çok masraflı
olmaktadır. Her iki olay da nazara alındığında, bu zararlılar ülkemize tohum
ithaliyle gelmiştir. İthal edilen tohumlar donanımlı laboratuvarlarda kontrol
edilip bulaşık olmadığı belirtilmeden piyasaya verildiği için çiftçi zarara
uğramaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bir
örnekle açıklayacak olursak, 750 gram patates böceği ilacı 210 000 000 liradır,
4-5 ton tohuma atılır; bu bir maliyet unsurudur. Patates siğilinin hemen
kendisi geldi, iki yıl sonra da ilacı gelmiş. Dün, Niğde'den öğrendim; 20
kiloluk torba 80 000 000 lira, 1 dekara kullanabiliyorsunuz ve bunu defalarca
defalarca tekrar etmek zorundasınız.
Yani, tüm bu hususlar
nazara alındığında, Türk tohumculuğu geliştirilmelidir, tohumluk üretimi teşvik
olunmalıdır; üniversiteler, araştırma kuruluşları ve henüz satılmayan ya da
kiralanmayan devlet üretme çiftlikleri, yani tarım işletmeleri -aman Sayın
Unakıtan duymasın, baba baba satar filan; onlar bize lazım- işbirliği yapmalı
ve donanımlı laboratuvarlar kurulmalıdır.
Aynı şekilde, gübre,
mutlaka sübvanse edilmeli ve organik gübre kullanımı sağlanmak üzere, çiftçi
hayvan varlığına kavuşturulmalı, çiftçi hayvan sahibi yapılmalıdır;
hayvancılıksız tarım olmaz; çiftçi, gübre kullanımında bilinçlendirilmelidir.
Sulama konusunda, mutlaka
ileri teknolojiler ve damlama usulüyle sulama teşvik edilmelidir. Su rezervi
her gün daha da düşmektedir; dolayısıyla, hem maliyet artmakta hem de kaynaklar
azalmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan enerji bedelleri, mutlaka dünyadaki
ileri ülkeler seviyesine çekilmeli ve çiftçinin birikmiş borcu yeniden
yapılandırılarak, konu radikal çözüme kavuşturulmalıdır.
Sulama, hakikaten maliyet
üzerinde çok büyük bir etkendir değerli arkadaşlarım; 30 fıskıyeli bir sulama
tertibatı, 2 dönüm yeri basar; biz, buna "1 basım" diyoruz; tarlanın
tamamı bu şekilde 2'şer dönümlük parçalar halinde sulanır; her sulama, her
bölüm 3 saat sürer ve en az 15 defa bu ameliye tekrar edilir. Bu teknoloji
değiştirilmezse ve elektrik fiyatı inmezse, patatesin en önemli üretim
maliyetine dokunulmamış olur. Niğde'de ve Nevşehir'de, her çiftçinin 30-40
milyara varan enerji borçları vardır; kimi zaman, mahsulün tamamı borcu
karşılayamamaktadır.
Çiftçi, mutlaka
örgütlenmelidir, patates üretici birliği kurulmalıdır. Bu konuda bir adım
atıldığını, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununun çıktığını sevinerek ifade
etmek istiyorum. Üretici birlikleri, sağlıklı depolama ve pazarlama imkânı
yaratmalıdır. Depolama da önemlidir; çünkü, ürünün yüzde 20'si depolarda
kaybolmaktadır. Gerekli ürün standardizasyonuna gidilmeli ve rakiplerle
yarışabilecek zaman ve koşullarda, organik tarım seçenekleri de düşünülmek
suretiyle, üretim yapılmalıdır. Patates borsaları kurulmalıdır; hal kanununda
değişiklik yapılarak, üreticiye kendi malını pazarlama imkânı verilmelidir.
Patates endüstrisi teşvik edilmelidir; kentsel yaşamın gerekleri de nazara
alınarak, yeni tiplerin geliştirilmesi planlanmalıdır. Patatesin sanayi mamulü
olarak da ihracatı için olanaklar yaratılmalıdır. Patates ihracatı mutlaka
teşvik edilmelidir; teşvik, ihraç bedelinin yüzde 20'siyle sınırlı olmamalıdır,
yüzde 40'a kadar çıkabilmelidir. Teşvik, mutlaka, ürün sezonundan önce
açıklanmalı ve şeffaf olunmalıdır. Birilerini korumak için geriye dönük değil,
ileriye dönük yapılmalı ve mutlaka çiftçiye yansıtılmalıdır. Demin Sayın Bakan
belirttiler, 1 Nisan ve 31 Mayıs
arasındaki patates teşviki 23 Mayısta açıklandı, geriye yürütüldü, 1 Nisana
yürütüldü ve bir haftalık süreydi; kastedilen bu değildir.
Sayın Başkan, özür
dilerim, sabrınızı daha fazla suiistimal etmeyeceğim. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticisinin, burada,
zamanımız yetmediği için değinemediğimiz pek çok sorunları vardır; hem ülkemiz
açısından gelecek vaat eden bu ürünün yetiştirilmesinin hem de onbinlerce
üretici ailenin sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılması için, Yüce
Meclisten, araştırma komisyonu kurulması konusunda desteğinizi diliyor, saygılar,
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, AKP Nevşehir Milletvekili Rıtvan Köybaşı'na ve Nevşehirlilere
bir özür borcumuz oluştu. Önümdeki nota göre söz alanları okurken, Sayın Rıtvan
Köybaşı'nı Niğde Milletvekili olarak okudum; ama, Kırşehirliler Nevşehir'i iyi
tanıdığından yanlış olduğunu hemen fark ettim, arkadaşlarıma sordum, yanlışın
AKP Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'dan kaynaklandığını öğrendik; o, bize,
yazılı notunda, Rıtvan Köybaşı'nı Niğde Milletvekili olarak göndermiş, biz de
tekrar etmişiz. Sayın Rıtvan Köybaşı'ndan ve Nevşehirlilerden özür diliyoruz.
EYÜP FATSA (Ordu) - Bir
yanlışlık daha oldu Sayın Başkan; müsaade ederseniz ben de onu düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN - Estağfurullah...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Rıtvan Beyden özür diliyorum; bir yanlışlık oldu gerçekten, yazarken yanlışlık
olmuş.
Bir diğer yanlışlık da,
Sayın Başkanım, partimizin adı AKP değil AK Parti veya Adalet ve Kalkınma
Partisidir; tescil edilmiş ismi de budur. Ben, bunu düzeltmek istedim.
BAŞKAN - Anladım.
Şimdi, Türkçe
dilbilgisine göre baş harfler geldiği zaman, o baş harfleri çözerek okuyoruz,
CHP, Cumhuriyet Halk Partisi; eskiden Yeni Türkiye Partisi var idi, YTP, Yeni
Türkiye Partisi deniliyordu; ben de o alışkanlıkla dilbilgisi kuralına göre
böyle okudum; ama önüme de AKP diye geliyor, AK Parti diye gelse doğrusunu
okuyabilirdim. Bundan sonra öyle gönderirseniz notlarınızı daha iyi olur.
Rıtvan Beyden tekrar özür
diliyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Rıtvan Köybaşı söz alacaklar.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak sorunların giderilmesi için
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Patates yüzelli yıl kadar
önce Rusya ve Kafkaslar üzerinden doğu bölgemize, bir asır kadar önce de Orta
Anadolu ve batı bölgelerimize girmiştir. FAO verilerine göre 2002 yılı
itibariyle dünya patates üretimi 307 000 000 tondur. Dünyada patates üretimi
yapan ülkeler arasında ilk sırayı Çin alırken, Türkiye 5 200 000 ton üretim
kapasitesiyle 12 nci sırada yer almaktadır. Nevşehir İlimizde ise yılda
ortalama 1 150 000 ton patates üretimi yapılmaktadır. Ülkemizde patates üretimini
incelediğimizde, hemen hemen her ilde patates üretimi yapılmaktadır. 2002 yılı
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye'nin patates ekim alanı 2
000 000 dönüm olup, üretimi ise 5 200
000 ton olarak gerçekleşmiştir.
Dünya patates ihracatı,
FAO raporlarına göre 2002 yılında 8 000 000 ton civarında gerçekleşirken, bu
ihracatın toplam değeri 1 400 000 000 dolardır. Türkiye'nin ihracatına
baktığımızda, yıllar itibariyle inişler ve çıkışlar yaşandığı görülmektedir.
Öte yandan, ithalatımızın yıllara göre değiştiği ve İGEME'nin verilerine göre,
bu değerin 1999 yılında 11 000 000 dolara yükseldiği görülmüştür.
Türkiye'de kişi başına
tüketilen patates miktarı, yılda 60-75 kilogram arasında değişmektedir.
Ülkemizde ihracat,
ağırlıklı olarak Ortadoğu ülkelerine ve Türk cumhuriyetlerine yapılmaktadır.
Türkiye'nin patates ve ürünleri ithalatı daha çok patates tohumu ve nişastası
şeklinde olmuştur. Mevcut verilere göre, Türkiye'nin taze patates ihraç edip,
daha ziyade işlenmiş patates ürünleri ithal ettiği açıkça görülmektedir.
Ülkemiz patates
ihracatının düzenli bir pazarı bulunmamaktadır. İhracatta mamul ve yarımamul
patates ürünleri önemli bir yere sahip olmak zorundadır. Ülke genelinde ve
bölgemizde patates işleyen sanayiin çok yavaş gelişmekte olması, ihracatımızın
az olmasındaki önemli nedenlerden bir tanesidir.
Pazarlamayı etkileyen
faktörlerden biri de alışkanlıklarımızdır. Üretimimizin çok büyük bir kısmı
yemeklik olarak tüketilmektedir.
Kızartmalık ve sanayi
tipi patates üretiminin kayda değer rakam olmaması, ihracatımızı azaltan önemli
faktörlerden bir diğeridir. Sanayi tipi patatesin üretilmemesi de, tarıma
dayalı sanayiin ivme kazanmasına engel olmaktadır.
Son yıllarda, ülke
genelinde, patates üretimi gittikçe yaygınlaşmakta, hükümetimiz, organik tarımı
teşvik edici tedbir ve yasalar çıkarmaktadır. Üreticilerimiz organik tarıma
geçtiği takdirde, Avrupa'ya ihracat şansımız daha da artacaktır. Bölgemizde,
ağustos ve ekim aylarında ürün miktarının zirveye ulaştığı görülmektedir.
Patatesin, bünyesinde
yüzde 80 oranında su ihtiva etmesi nedeniyle, özel koşullarda depolanması
gerekmektedir. Nevşehir'de, dünyada eşi benzeri olmayan doğal yapısının
sağladığı avantaj, tüf kayadan oyma soğukhava depolarının olmasıdır. Bu tür
soğukhava depolarının olması, bölgemizde üretilen patatesin aylarca bu
depolarda saklanması ve ürün boşluğu yaşanan kış aylarında içpiyasaya transfer
ediliyor olması, ciddî bir avantaj teşkil etmektedir.
Pazarlama probleminin ne
patateste ne de başka tarım ürünlerinde yaşanması için, çiftçilerimiz bilgi
sahibi olmalı ve nerede, ne kadar ürün yetiştireceğini bilmelidir.
Üreticilerimizin
gündemine alması gereken en önemli konulardan birisi de, üretici birlikleridir.
Çiftçilerimizin, örgütlenerek, kendi ürettikleri ürünlerle ilgili, pazarlama
başta olmak üzere, birçok konuda tedbir alabilecek konumda olmaları
gerekmektedir.
Bilindiği üzere, Türkiye
nüfusunun yüzde 45'lik bir kesimi geçimini tarımla sağlamaktadır. Nevşehir'de
ise, bu oran Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Genel nüfusun tarımla
uğraşan nüfusa oranı söz konusu olduğunda, Nevşehir diğer iller arasında nüfusu
en çok tarımla iştigal eden il olma özelliği taşımaktadır.
Devlet İstatistik
Enstitüsü 2000 yılı verilerine baktığımızda, Nevşehir ve Niğde İllerimizde
halkın yüzde 70'inin geçim kaynağının tarım ve tarım ürünleri olduğunu
görmekteyiz.
Ülkemiz patates üretiminin
yoğun olarak yapıldığı iller Nevşehir, Niğde, İzmir, Tokat, Bolu ve Afyon'dur.
Nevşehir, ülke genelinde mevcut üretimin yaklaşık yüzde 25'lik bir kısmını
karşılamaktadır. Bu oran, sınır ilimiz Niğde'yle birlikte değerlendirildiğinde,
mevcut üretimin yaklaşık yarısı bu iki ilimiz tarafından karşılanmaktadır.
İçpiyasada tüketilen bu ürünün yarısının bu bölgeden karşılanıyor olması da bu
bölgenin önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; patates, besin değeri olarak da diğer gıdalarla karşılaştırıldığında,
yumurtadan sonra ikinci sırada yer almaktadır; son derece yüksek ve kaliteli
proteine sahiptir. Ayrıca, en önemli besin maddemiz olan buğdayla
kıyaslandığında, patates, birim alanda ve zamanda 2 kat daha fazla kuru madde
ve kalori üretmektedir.
Patates tarımında tohum,
birim alandan elde edilen verimi artıran en önemli etkenler arasında yer
almaktadır. Patates ithalatımızın yüzde 75'inin tohumluk patates olduğu dikkate
alındığında, sertifikalı tohum üretiminin tekniğine uygun şekilde yapılması
gerekmektedir. Özellikle Almanya ve Hollanda'dan yüksek maliyetle ithal edilen
anaç kademedeki tohumlar, bölgemizde yeniden ekilerek, sertifikalı tohumluk
olarak, Türkiye'nin tohum ihtiyacının çok büyük bir kısmını karşılamaktadır. Bu
yüzden, sertifikalı tohumun maliyeti yüksek olmaktadır. Bu durum, aynı tohumun
birkaç yıl üst üste kullanılarak hastalıkların çoğalmasına neden olmaktadır. Bu
anlamda, anaç kademedeki tohumluk üretimi için, üniversiteler, özel şirketler
ve araştırma kuruluşları işbirliği yaparak, üreticilerimizin ihtiyaç duyduğu
tohumluk patatesi ülke içerisinden temin etmelidirler.
Bölgemizde, birim alandan
alınan patates, dünya ve Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Patates
tarımının girdi maliyetinin yüksek oluşu nedeniyle, üretim maliyeti diğer tarım
ürünlerinin çok üzerindedir. Patatesin üretim maliyetinin yüksek olması,
üreticilerimizin çoğunu, ürünü yetiştirme ve satma aşamasında, ekonomik olarak
son derece zorlamaktadır.
Patates ekim
sahalarımızın bulunduğu bölgede son yıllarda yaşanan kuraklık ve bilinçsiz
sulama sonucu, tabansuları çekilmiştir. Aşırı sulamayla, on yıl öncesinde
100-150 metreden su çekilirken, son zamanlarda kuyusuları 250-300 metreye kadar
inmiştir.
Sadece Nevşehir'de,
DSİ'nin resmî rakamlarına göre, 4 600 adet ruhsatlı kuyu mevcuttur. Birim
alandaki kuyu sayısının da yüksek oluşu, önümüzdeki yıllarda, ülke genelinde
tarımsal amaçlı su sıkıntısının yaşanacağına işaret etmektedir. Bu alanda,
üreticilerimizin bilinçlenerek, damla sulama sistemine geçmesi gerekmektedir.
Mevcut sulama sistemine göre yüzde 50 avantajlı olmasına rağmen, ilk kurulum
maliyeti dekar başına 250 000 000 lira civarında olan bu alternatif sulama,
bölge üreticisinin, damla sulama sistemine geçmesini bir hayli zorlamaktadır.
Yatırım maliyeti yüksek olan bu sistemin, desteklenmesi ve teşvik edilmesi
gerekmektedir. Bu sistemin en büyük avantajı, daha az su kullanımı, daha az gübre
kullanımı ve yüksek verim elde edilmesidir. Su ve gübrenin az kullanılmasıyla,
yüksek enerji maliyeti de yüzde 50 oranında düşecektir.
Patates tarımında en
büyük girdi maliyeti, enerji maliyetidir. 1 kilogram patates üretmek için
enerjiye ödenen bedel, 2003 yılı rakamları itibariyle, 40 000 lira
civarındadır. Elektrik enerjisindeki tasarrufun, ürün maliyetine ciddî ölçüde
yansıyacağı açıkça ortadadır. 1 kilogram patatesin maliyeti, 2004 yılı
itibariyle, 170 000 - 180 000 lira civarındadır. Şu an, maalesef, tarlada satış
fiyatı 100 000 lira ile 120 000 lira arasında değişmektedir.
Bölgemizde, Niğde Patates
Araştırma Enstitüsünün ve özel firmaların 2002 yılında yapmış oldukları deneme
ve araştırmalar sonucu, damla sulama sistemine geçişle, 1 kilogram patatesin
maliyetinin 75 000 lira olduğu tespit edilmiştir. Alternatif sulama sistemine
geçiş sağlandığı takdirde tabansularının ömrü uzayacak, dengesiz gübreleme ve
sulamadan kaynaklanan hastalıkların sayısı azalacaktır; çoraklaşma ve tuzluluk
oranı düşecektir.
Özellikle Orta Anadolu
Bölgesinde patates üretimi yapılan alanlarda, üst üste patates ekimi yapılması
sonucu toprak yorulmuştur. Bütün bu yanlış uygulamaların doğal sonucu olarak
da, toprak tansiyonu denilen asitlik derecesi yükselmiştir. Yanlış uygulamalar,
aşırı asitik olan toprakların, hastalıklara olan mukavemetini azaltarak,
problemli tarlaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; patates tarımı ciddî bir sıkıntıyla karşı karşıyadır.
Bakanlığımızın Koruma Kontrol Genel Müdürlüğünün bu konuyla ilgili teknik
çalışmalar yaptığını biliyoruz. Patates ekimi yapılması istenmeyen 20 000
dekarlık alanda ekim yapılması istenmediği halde, bu arazilere uzak bölgelerin
de ekim yapılamayacak alan içerisine alınmış olması, patates üreticisini mağdur
edecektir. Söz konusu problemli alan olan, 20 000 dekarın dışında kalan, tedbir
amaçlı 80 000 dekarlık koruma alanının tekrar gözden geçirilerek, 2005 yılında
patates ekimi yapılması sağlanmalıdır. Böyle geniş alanları etkileyen bir
uygulamanın hayata geçirilmesiyle, bölgemiz patates üreticisinin yaklaşık olarak
yarısı üretim yapamayacaktır. Yeni üretim sezonuna hazırlık yapıldığı şu
günlerde, acil olarak söz konusu sıkıntının giderileceğine inancım tamdır.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; bölgemizde 100 000 dekarlık alanda patates ekiminin yapılmaması demek,
patates fiyatlarının ülke genelinde çok aşırı derecede yükselmesi ve 2005
yılında mevcut üretimin içpiyasanın ihtiyacını karşılamaması demektir.
Bölgemizin sertifikalı tohumculuğun üretim merkezi olduğu da gözönüne alınarak,
sertifikalı tohumculuk üretim merkezimizin ekime kapatılmasının, sertifikalı
tohumculukta da dışa bağımlı hale gelmek anlamına geldiği bilinmelidir.
Patates üreticilerimizin
büyük bir kısmı, patates dışında herhangi bir ürün ekmemektedir. Söz konusu
bölgeye patates ekmeyin demek, üreticiye, ekonomik ve sosyal anlamda bir
sıkıntı doğuracaktır. Bunun için, bölgemiz patates üreticilerimizin hükümetimiz
tarafından desteklenmesi gerekmektedir.
Çiftçinin TEDAŞ'a, tarım
kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına olan borçları için hükümetimiz
tarafından her ne kadar taksitlendirme kolaylığı sağlandıysa da, maddî
imkânsızlıklar sebebiyle, maalesef, üreticimiz bu borcu halen kapatamamıştır.
Patates ekiminin
yapılamayacağı 20 000 dekarlık alanda üreticilerimizin kendi imkânlarıyla
alternatif ürün yetiştirip satmaları da zor gözükmektedir. Hükümetimizin bu
yönde çalışmaları olduğunu biliyoruz. Üreticilerimiz ekonomik alanda desteklenmeli
ve uzun vadeli, düşük faizli krediler açılmalıdır. Hükümetimizin
üreticilerimizi mağdur etmeyecek tedbirler alacağına inancımız sonsuzdur.
Bölgemizde üretilen
patatesin dörtte 1'i tarlada satılırken, geri kalan kısmı ise doğal soğuk hava
depolarında saklanmaktadır. Patatesin depodan tüketiciye pazarlanmasında
nakliyeci, çuvalcı, tarım işçisi ve hamaliye gibi birçok işkolu, ürünün sevk
edildiği altı aylık süre içerisinde geçimini bu yolla temin etmektedir. Patates
üreticisinin sıkıntıları çözülemez ise, hem çiftçi hem de bu işkolundan
geçimini sağlayan insanlarımız menfi yönde etkileneceklerdir. Kamyon nakliyeciliğinin
çok geliştiği bölgemizde, yüzlerce kamyon işsiz kalacaktır. Hükümetimizin ve
Bakanlığımızın, patates üreticilerimizin bu sorunlarını önemseyerek ciddî
tedbirler aldığını görmekteyiz; ancak, üreticilerimizin geçmişten gelen
birikmiş borçlarının olması ve önümüzdeki yıl patates ekim alanlarının
daraltılmasının sosyal ve ekonomik olumsuzluklara yol açabileceği endişesini
taşımaktayız.
Öte yandan, hükümetimiz
tarafından verilen patates ihracatını teşvik primlerini ödeme zamanının yeniden
gözden geçirilmesinin yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; patates üreticimiz, tüm bu gelişmelerden dolayı zor şartlar
altındadır. Patates üreticilerinin sorunu sadece Nevşehir ve Niğde'ye ait bir
sorun olmadığından ve diğer illerimizde de patates üretimi yapıldığından, bu
konunun daha kapsamlı ele alınıp, bir komisyon kurularak araştırılması
gerektiğine inanmaktayız.
Tüm milletvekillerinin bu
konuya aynı hassasiyetle yaklaşacağına inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Önerge sahipleri
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe;
buyurun.. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen önerge hakkında
önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım sektörü, 1980
sonrası iktidarlarca hep ihmal edilmiş, sorunlar hep ertelenmiş, üreticiler
kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmışlardır. Her seçim öncesi onlara sözler
verilmiş; fakat, oylar alındıktan sonra, verilen bu sözler unutulmuştur. Bu
durum, artık, neredeyse, çiftçilerimizin kaderi haline gelmiştir. Artık,
çiftçinin, üreticinin aldatılmaya, oyalanmaya tahammülü kalmamıştır. Bugün,
çiftçi de, tıpkı esnaf gibi, memur gibi, işçi gibi kan ağlamaktadır. Yıllardan
bu yana uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle, bugün, sanayide olduğu
gibi, tarımda da dışa bağımlı hale gelmiş bulunuyoruz. Esasen, üretimin
desteklenmesi, üreticinin kalkınması, refah seviyesinin artırılarak insanca
yaşayabilmesi için yapıldığı söylenen uygulamalar, zamanla, bir şekilde hep
çiftçinin aleyhine dönmüştür. Bunda, yürürlüğe giren uygulamaların akıl ve
bilim yerine popülizm ve deneme-yanılma yöntemine dayanması en büyük etken
olmuştur.
Üzülerek belirtmek
isterim ki, tarımda bugün de, maalesef, olumlu anlamda bir gelişme olduğunu
söylemek mümkün değildir. Dün yapılan yanlışlar bugün de fazlasıyla devam
etmektedir. Bugün, ülkemizin, tarıma en az destek veren ülkelerden biri haline
geldiği, hatta tarımın yok edilmek üzere olduğu bir gerçektir. Tarımla uğraşan
kesim bir facia yaşamaktadır. Köylü ve çiftçi, darbe üzerine darbe yemektedir.
Mazot, elektrik, tohumluk gübre ve ilaç gibi üretim maliyetlerinin artması,
hükümetçe destekleme alımlarının kaldırılması, ürün fiyatlarının piyasa
fiyatlarına göre düşük kalması, tabanfiyatlarının düşük belirlenmesi ve
zamanında ödenmemesi gibi sorunlar üreticileri bunaltmıştır. İthal edilen gübreden
yüzde 6,5 Gümrük Vergisi, yüzde 18 KDV alınmakta; böylece, çiftçinin aldığı
gübrenin dörtte 1'i doğrudan devlete gitmektedir. Perişan haldeki üreticinin
önemli maliyet kalemlerinden biri olan gübre üzerinden devletin böylesine
yüksek bir şekilde kaynak sağlamaya çalışması, çok ciddî bir yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, bu
vergi konusunda, Adalet ve Kalkınma Partisinin işbaşına geldiği günden bu yana
bazı kesimlere olan farklı yaklaşımı, özellikle çiftçi ve köylülerimizi
derinden yaralamaktadır. Vergi Usul Yasamıza göre, vergi mükellefleri, tahakkuk
ettirilen vergi ve cezalar dolayısıyla idareye başvurarak uzlaşma talebinde
bulunabilmektedirler. Vergi ve ceza yüksekse, Bakanlık devreye girmekte ve bir
merkezî uzlaşma komisyonu içerisinde sorun çözümlenebilmektedir.
Perişan haldeki
çiftçinin, köylünün, tarlada ürün ekebilmek için aldığı gübreden yüzde 25 vergi
alınırken, bazı firmaların ödemediği vergileri ve bunların cezalarını silmekten
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı çekinmemektedir.
Örneklersek; 29 Nisan
2004 tarihinde, merkezî uzlaşma komisyonu, bir firmanın 231 milyarlık vergi
borcunu siliyor; aynı toplantıda, aynı firmaya ait 322 milyar liralık ceza
tamamen kaldırılıyor. Toplam 553 milyar affediliyor.
Başka bir tarihte, aynı
kurul, başka bir yükümlünün 184 milyar liralık vergi borcunu 10 milyar liraya
indiriyor, 368 milyar liralık cezasının tümünü kaldırıyor; aynı yükümlünün 439
milyar liralık Kurumlar Vergisi 25 milyar liraya indirilirken, 878 milyar
liralık cezası siliniyor. Toplam 1 trilyon 834 milyar liralık vergi ve ceza
kaldırılıyor.
Yine aynı şekilde, başka
bir tarihte, bir mükellefin 1 trilyon 725 milyar liralık vergi ve 3 trilyon 350
milyar liralık cezası tümüyle siliniyor. Toplam silinen vergi ve ceza miktarı,
5 trilyon 75 milyar liradır. Bunun gibi, bu örnekleri çoğaltabilirsiniz,
çoğaltabiliriz. Çiftçimiz böylesine zor bir durumda iken, aldığı gübreden yüzde
25 vergi alınırken, kullandığı elektrikten, mazottan, ziraî ilaçlardan vergi
alınırken, bazı vergi vermekle yükümlü kişilerin veya firmaların vergi borçlarının
ve bunlara ait tahakkuk etmiş bulunan vergi cezalarının tümden silinmesi,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının çiftçiye bakışının bir göstergesi değil
midir; çiftçiyi, köylüyü gözden çıkardığına kanıt olmuyor mu?!
Başka bir örnek daha
vermek istiyorum. Cumhuriyet hükümetlerinin köylü ve çiftçinin sorunlarına
zaman zaman farklı baktıkları görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarına gitmek
istiyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan hükümetlerin, savaştan yeni
çıkılmış olmasına, ekonomimizin darboğazda olmasına rağmen, köylü ve çiftçinin
sorunlarına daha duyarlı davrandıkları bilinmektedir. Bu duyarlılığa örnek
vermek istersem, 1926 yılında 307 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun,
çiftçinin kullandığı akaryakıt ve tarımda kullandığı ziraî ilaçlardan Gümrük,
İstihlak ve İnhisar Vergilerinin alınmamasını sağlıyordu. Ziraat odasından
belge alan çiftçi, akaryakıtını ve ziraî ilaçlarını daha ucuza temin
edebiliyordu. Yetmişsekiz yıl önce çiftçinin, köylünün kullandığı akaryakıt ve
ziraî ilaçlarda vergi muafiyeti uygulanırken, bugünkü hükümet döneminde
akaryakıt alan çiftçi, ödediği paranın yarısından çoğunu Özel Tüketim Vergisi
olarak ödemektedir.
"Köylü bu milletin
efendisidir" sözü gereği daha önceki hükümetler döneminde köylüye,
çiftçiye gerekli destek ve ilgi gösterilirken, bu hükümet döneminde köylü ve
çiftçilerden destek esirgenmiştir. Hatta, çiftçilerimiz, ürettikleri buğdayın
değerini isteyince "gözünüzü toprak doyursun" denilerek Tarım Bakanı
tarafından azarlanmış, toplum önünde küçük düşürülmüşlerdir. Tarıma verilen
desteğin azalması sonucu, köydeki vatandaşlarımız çiftçiliği terk eder bir hale
gelmişlerdir. Köyden şehirlere ciddî oranda göç başlamış, işsizler ordusuna
yenileri katılmış ve katılmaktadır.
Çiftçinin satın aldığı
ürünler devamlı pahalılaşırken, üretip sattığı ürünler ise düne göre
ucuzlamaktadır. Örneğin, mazot, 2002 yılında 1 114 000 lira iken, 2003'te 1 370
000 lira, 2004'te 1 760 000 lira; 1 kilogram gübre 2002'de ortalama 250 000 lira iken, şimdi 375 000 lira;
elektriğin 1 kilovat/saati 2002'de 158 344 lira iken, 2003'te 192 000 lira,
2004'te ise 178 000 lira; dekar başına kullanılan ziraî ilaçlar 2002'de 25 000
000 lira iken, 2004'te 35 000 000 lira; yem, 2002'de 180 000 lira iken, 2003'te
335 000 lira, şimdi 400 000 lira olmuştur.
Peki, satın aldıklarında
2002'den beri devamlı bir artış olurken, ürettikleri ne durumda... Vişne, 2002
seçimlerinden önce, bizler göreve başlamadan önce 1 200 000 liraydı, geçen yıl
550 000 lira, bu sene 350 000 lira; patates, 2002'de 290 000 lira iken, geçen
yıl 180 000 lira, 2004'te 80 000 ile 100 000 lira arasında; buğday, geçen yıl
370 000 lira, şimdi 280 000 liradır.
Satın aldığı ürünler
pahalılaşmış, ürettikleri ise günden güne ucuzlamaktadır. Çiftçiler, tarımla
uğraşanlar tam bir sahipsizlik içerisinde kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
Tarımın ve çiftçinin içinde bulunduğu durum üzüntü vericidir. Bunlardan patates
üreticileri, yaptıkları üretim masraflarını çıkaramamış durumdadırlar. Patates
pazarlanamamış, tarlada kalmıştır. Pazarlayabilenler ise, tüccar ve esnafın
insafına terk edilmişlerdir.
Ülkemizde patates
üretiminin en yoğun yapıldığı illerden birisi de Afyondur. İlimizde, ağırlıklı
olarak Sinan Paşa, Merkez İlçe, Sandıklı ve Şuhut İlçelerimizde ekim
yapılmaktadır. Pancara ve haşhaşa yıllardır uygulanan kotalar yüzünden, pancar
ve haşhaş üreticileri sizlere ömür; geriye patates üreticisi kaldı.
İklim koşulları, pancar
ve haşhaş ekimindeki kotalar ve ayrıca, buğdayda, tahılda verilen
tabanfiyatlarının düşüklüğü nedeniyle tahıl eken çiftçiler de patates ekimine
yönelince, bu dönem, rekolte Türkiye'de beklenenin üzerinde oldu.
Afyon'da geçen yıl 350
000 ton olan patates üretimi, bu yıl 440 000 tona ulaşmıştır. Patates
üreticileri ekonomik bir felaket yaşamaktadır. İlimizde binlerce çiftçi,
patatesten, büyük zararlara uğramış, hatta birçoğu iflas etmiştir. Çiftçi zor
durumdadır. Afyon'un bazı ilçelerinde çiftçiler, patatesin maliyetinin
karşılanmaması üzerine, ürünü tarlada bırakmışlardır.
Kilogram maliyeti 120 000
ile 150 000 lira arasında olan patates, üç ay, dört ay vadeyle 80 000 ile 100
000 lira arasında satılmaya çalışılmaktadır. Geçen yıl 180 000 lira olan
patates, bu yıl 80 000 liraya alıcı bulamamaktadır. Geçen yıldan bu yana yüzde
40 artan maliyet girdileri de düşünüldüğünde, çiftçinin emeği ve alınterinin
boşa gittiği açıkça görülmektedir.
Bir dönüm patates ekmek
için 800 000 000 ile 1 000 000 000 lira arasında masraf yapılmaktadır. En iyi
verim alan çiftçi, dönümünden 10 ton mahsul alabilirse, yaptığı masrafı ancak karşılayabilir.
Normal koşullarda ise, verimin 5 ton civarında olması gerekiyor. O dönem 5 ton
olarak yorumlarsak, dönümde 500 000 000 lira zarar gerçekleşecektir. Sadece bir
ilçemizden örnek vermek istiyorum. Yapılan tahminlere göre, sadece Sandıklı
İlçemizde, bu yıl, patates üreticisi, 10 trilyon liraya yakın, yaptığı
masraftan zarar etmiştir. Üretim maliyetini dahi çıkaramayan çiftçi, sulamada
kullandığı elektrik ve su gibi rutin giderlerini de karşılayamamaktadır.
Elektrik giderleri nedeniyle icra baskısı altındadır. Durumun böyle olacağını
da çiftçi bilmekteydi. Bu konuda, ticaret borsası, ziraat odası başkanları,
ilimizi ziyaret eden bakanlara, bu konunun çıkışıyla ilgili raporları da
sunmalarına rağmen, olumlu bir yanıt alamamışlardır. Yetkililerin ilgisizlik ve
vurdumduymazlıkları sonucu, bugünkü durum ortaya çıkmıştır.
Maalesef, Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükümeti, Avrupa Birliği için, Türk çiftçisinin zarara
uğramasına, bile bile göz yummuştur. Zira, tarım sektöründe çalışan nüfusu
yüzde 15 düşürmek için, zarar etsin, bu sektörden çekilsin düşüncesindedir;
ama, bu çiftçi hangi sektörde iş bulabilecek, bunu bilen kimse yok. Yine,
geçmişte olduğu gibi, çiftçiler kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmışlardır.
Sorunları ve çözüm
yollarını iki üç noktayla belirtmek istiyorum.
Sayın Bakanımızın da açış
konuşmasında belirttiği gibi, 19 dolarlık destekleme teşviki devam etmelidir;
bunda geç de kalınmamalıdır. Geç kalınması durumunda, çiftçi, elindeki ürününü
yok pahasına aracılara satacak ve olası bir teşvik durumu, elini taşın altına
koyan çiftçiye değil aracılara yarayacaktır.
Patates yetiştirilmesinde
önemli olan sorunlardan biri, kaliteli tohumluk teminidir. Bu, en büyük
problemlerden biridir. Kaliteli tohumlukların tamamına yakını Avrupa
ülkelerinden ithal edilmektedir. Bu ithalat, yerli tohum üretme girişimlerini
köreltmektedir. Avrupa ülkelerinden alınan bu tohumlukların hastalıklı olma
ihtimali de gözden ırak tutulmamalıdır.
Bir diğer sorun da,
patates yetiştirilmesindeki sulamadır. Bunun için, genellikle tabansuları
kullanılmaktadır. Suyun çıkarılmasında mazotla çalışan motopomplar ya da
elektrikle çalışan motorlar kullanılmaktadır. Petrol fiyatlarının ve tarımda
kullanılan elektrik fiyatlarının yüksekliği ve ödeme vadesinin kısalığı, önemli
bir sorun olarak çiftçinin karşısındadır. Patates çiftçisinin yüzde 90'ı,
sulamada kullandığı elektrik ücretini, tarım kredi kooperatiflerinden kullandığı
krediyi yatıramamıştır ve yatırma gücü de yoktur.
Patates
yetiştiriciliğinde kullanılan koruyucu ve tedavi edici ilaçlar ile kimyasal
gübrelerin pahalılığı, bu ürünlerin çiftçiler tarafından yeterli miktarda
kullanılmasını engellemektedir. Bundan dolayı, üretimde azalmalar, ürün kalitesinde
düşüşler meydana gelmektedir.
En önemli sorun,
pazarlama sorunudur. Benden önce konuşma yapan değerli arkadaşlarım da bu
konuya yeterince değindikleri için, aynen geçiyorum; ama, bir şey
yapılabilmelidir. Patatesin kullanım alanları tartışılmalı, tabanfiyat belirlenmeli,
gerekiyorsa, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından patates alımı gündemde
tutulabilmelidir.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Normal konuşma sürenizin dışında, 10 dakikayı doldurdunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Bağlıyorum efendim, bağlıyorum.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Ama, iftar yaklaşıyor...
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Geçtim zaten... Ben de farkındayım.
Değerli arkadaşlar,
çiftçilerin bizlerden beklentisi, yıllardır biriken sorunlarla onları yalnız
bırakmamanızdır. Ürettiği ürünün satış fiyatını bilemeden, ürün tercihi
yapamadan, elinde avucunda ne varsa, edindiği tüm sermayesini toprağa yatıran
ve ektiği ürünü her an yok edebilecek her türlü doğal felaket olasılığına karşı
alınteriyle çalışan çiftçiyi, lütfen, kendi kaderiyle başbaşa bırakmayalım.
Kışın çamurunda, yazın sıcağında, gece gündüz demeden, çoluk çocuk tarla ve
bahçede üretim yapan patates üreticilerinin sorunlarının ve çözüm yollarının
belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasına Yüce Meclisin karar vermesini
ve siz değerli milletvekillerimizin desteklemesini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; iftarın yaklaştığı bir saatte
böyle güzel bir gıda maddesinden bahsetmek, açlığı artırıyor, zor bir durum
oluşturuyor; ama -gerçekten, söz alan değerli arkadaşlarımız konuyla alakalı
çok güzel fikirler beyan ettiler- ben, tekrara girmeden, sizlerin de sabrını
taşırmadan konuyu özetleyeceğim.
Patates üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 25
arkadaşımızla birlikte verdiğimiz Meclis araştırma önergesiyle ilgili önerge
sahibi olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz önerge, sayıları yüzbinleri aşan
fedakâr, cefakeş, Türk tarımında önemli bir yere sahip, ancak, bir o kadar da
uzun yıllardır sahipsiz kalmış patates üreticilerimiz adına bir teşekkürle
konuşmama başlamak istiyorum. Sahipsiz diyorum; çünkü, uzun yıllardır çok ciddî
sıkıntıları olan patates üreticilerinin sorunları için, ilk defa Meclisimizde
derinliğine araştırılarak çözüm bulunması için, ilgili arkadaşlarımızla vermiş
olduğumuz önergenin çok kısa bir sürede gündeme alınmasında duyarlılık gösteren
başta Meclis Başkanlığımıza, AK Parti ve CHP Grubuna, Değerli Tarım Bakanımıza
ve hükümete ve -umuyorum ki- bu görüşmeler sonunda bize destek verecek olan
Yüce Heyetinize, sahipsiz patates üreticimizi sahiplenmenizden dolayı en içten
teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun yıllardır ciddî sorunları olan patates üreticilerimizle
ilgili olarak Meclisimizde bugüne kadar iki araştırma önergesi verilmiştir.
Birinci önerge 2000 yılında hemşerim rahmetli Niğde Milletvekilimiz Sayın Doğan
Baran tarafından, ikinci önerge ise Değerli Milletvekili Arkadaşım Sayın
Eraslan ve arkadaşlarınca verilmiştir; ancak, her iki önerge de okunmuş ve
gündeme alınmamıştır. Yine, zaman zaman bazı milletvekilleri tarafından
gündemdışı söz alınarak, konu, ifade edilmeye çalışılmıştır. Bizim önergemiz ve
Sayın Eraslan'ın önergesi birleştirilerek, görüşülmek üzere Genel Kurul
gündemine alınmasıyla önemli bir adım atılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; kökeni Türkiye'de olmayan nadir bitkilerden biri
olan patates, insan beslenmesinde -arkadaşlarım da konuyu ifade ettiler; ama, önemine
binaen tekrar etmek istiyorum- tahıllardan sonra en fazla tüketilen bitkidir.
Ucuzluğundan, birim alanda yüksek verim alınmasından, besin değerinin yüksek
oluşundan, sindirim kolaylığından, kullanılan alanın geniş olmasından ve her
çeşit iklimde yetişmesinden dolayı hemen hemen bütün ülkelerde üretilmekte ve
tüketilmektedir.
Patates yumruları, yüzde
20-30 civarında nişasta, yüzde 2 civarında protein, B1, B2 ve C vitaminleri ile
bazı mineral maddeleri içermektedir. İhtiva ettiği yüksek ve kaliteli protein
nedeniyle, yumurtadan sonra -arkadaşlarımız da belirttiler- ikinci sırayı
almaktadır. Ülkemizde tüketilen en önemli besin maddesi buğdayla
kıyaslandığında ise, birim alanda ve zamanda 2 kat daha fazla kalori
üretmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya patates üretiminde bazı önemli üretici ülkelerin üretim
miktarları ile ülkemizin üretim miktarları arasında bir örnekleme yapmak
istiyorum. 1985 yılında 15 AB ülkesinde 60 000 000 ton olarak üretilen patates,
2003 yılına gelindiğinde bir gerileme göstermiş, 43 000 000 tona düşmüştür.
Yine, AB ülkelerinde üretim düşüş gösterirken, Çin'de ise 1985 yılında 26
milyon ton olan üretim 66 000 000 tona,
Hindistan'da 12 000 000 tondan 24 000
000 tona, ABD'de 18 000 000 tondan 20 000 000 tona, ülkemizde ise, 4 000 000
tondan, 5 250 000 tona çıkmıştır; dünyada toplam, 281 000 000 ton olan üretim
2003 yılı itibariyle 311 000 000 ton olarak gerçekleşmiştir.
Dünya patates üretim
alanlarının genişliğine karşın, ürün dışticareti oldukça yavaş seyretmektedir.
Dünyada üretilen patateslerin her yıl 6 000 000 ilâ 8 000 000 tonu -yüzde 2,5
ilâ yüzde 3'ü- dışticarete arz edilmektedir. Bu miktar, diğer endüstri
bitkileri ve tahıllara göre son derece düşük bir miktardır. Örneğin, 2002
yılında dünya patates ihracatı 7 900 000
ton civarında olup, bu ihracatın toplam değeri ise 1 600 000 000 dolar
civarındadır. Dünya patates ithalatı ise 2002 yılında 8 400 000 ton civarında
gerçekleşmiş ve toplam ithalat değeri 1 700 000 000 dolar olmuştur. Yıllara göre dünya patates ithalatının yüzde 65
ilâ 70'i, ihracatın ise yüzde 72 ilâ 78'i Avrupa ülkeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya patates ithalatı ve ihracatı esas itibariyle üç noktada
yoğunlaşmaktadır. Çoğunlukla birbirine yakın ülkeler arasında gerçekleşen
normal patates ticareti, daha çok, Akdeniz ülkelerinden Avrupa ülkelerine
yapılan turfanda patates ihracatı ve Avrupa ve Amerika'nın gelişmiş
ülkelerinden diğer ülkelere yapılan tohumluk ihracatıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım, ülkemizde patates üretimi sürekli bir artış
göstermektedir. İklim ve coğrafî bölgeler dikkate alındığında, ülkemizdeki
patates üretim alanlarını iki grupta toplamamız mümkündür. Bunlardan birinci
üretim alanı, Akdeniz, Ege ve Karadeniz Bölgeleri olup, erkenci patates üretimi
yapılmaktadır. İkinci üretim alanı ise, ana üretim alanı olup, temel olarak,
Orta ve Doğu Anadolu Bölgelerini içermektedir. Bölgeler arasında en fazla
üretim, Niğde, Nevşehir, Afyon İllerinin de yer aldığı Orta ve Güney Anadolu
Bölgesindedir. Dikim alanı yönünden Niğde ve Nevşehir İllerinin ülkemiz patates
dikim alanlarındaki payı yüzde 28, üretimindeki payı ise yüzde 43'tür. Bu iki
ilimizdeki birim alanda verim, ülke ortalamasının çok üzerindedir.
Ülkemiz, patates
üretiminde 2003 yılı verilerine göre, 200 000 hektarlık üretim alanıyla dünyada
8 inci, 5 300 000 tonluk üretimiyle 11 inci, 2 650 kilogram dekara verimiyle de 7 nci sıradadır.
Dünya patates ihracatında
ülkemizin aldığı pay ise, son on yılı dikkate aldığımızda, 47 000 000 dolar ile
2 500 000 dolar arasında değişmektedir. İhraç ettiğimiz patates miktarı ise,
yıllara göre, 24 300 ton ile 2 500 ton arasında değişmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde genel ihracat değerleri gözönüne alındığında,
patates üretim potansiyelimizin iyi değerlendirilemediğini söyleyebiliriz.
Örneğin, Türkiye'yle aynı iklim özelliklerine sahip Mısır, Fas, İtalya gibi
ülkelerin ürettikleri turfanda ürünü çok büyük oranda AB ülkelerine ihraç
ettiklerini, Türkiye'nin ise sahip olduğu avantajları kullanamayarak, sadece
Ortadoğu ülkelerine, az miktarda da Orta Asya Türk cumhuriyetlerine patates
satabildiğini görmekteyiz. Ülkemizin patates ihracatındaki tıkanıklığın süratle
giderilmesi ve büyük ithalatçı ülkelere ürün satabilmesinin önündeki engellerin
kaldırılması gerekmektedir. Genel Kurulun takdiriyle kurulacağına inandığım
komisyonun önemli fonksiyonlarından biri de, patates ihracatımızın önünün
açılmasında zemin hazırlamak olacaktır. Ülkemizin patates ihracında istikrarlı
ve düzenli bir pazara, yurtiçindeki üretim artışıyla da ihracata şiddetle
ihtiyacı vardır.
Sayın Başkan değerli
milletvekilleri; özellikle geçen yıl ürün pazarlamasında büyük sıkıntılar
yaşanmış, üreticilerimizin depolarında
bekleyen patatesler için ihracat
desteği zamanında verilmediğinden son on yılın en düşük ihracatı gerçekleşerek
2 300 000 dolar civarında gelir elde
edilmiştir.
Desteğin zamanında
verildiği yıllara bakılacak olursa, 1994 yılında yaklaşık 37 000 000 dolar,
1997 yılında 47 000 000 dolar ihracat geliri elde edilmiştir. Şu anda yeni
hasat sezonunun tamamlanmasıyla birlikte, patatesteki sıkıntıların geçen yılki
gibi devam ettiği görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, burada konuyu dile getiren değerli arkadaşlarımız da ifade ettiler, bu
konu öyle hassas bir konu ki, bu konu üzerinden siyaset yapılmamalı; çünkü, bu
konu, uzun yıllardır, on-yirmi yıldır, benim ilimde ve patates üretimi yapılan
illerin tamamında, sık sık, bir yıl patatesin para edip, diğer yıllar para
etmediğini görmekteyiz; dolayısıyla, konu, uzun yıllara sarî olarak gelen bir
konudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Şimdi, kalkıp bugünü suçlamak son derece haksızlık olur diye düşünüyorum.
Sebebi de, öyle bir tabir vardır "ne koydun elime, ne çalayım
yüzüne." Ülkenin durumu, Türk tarımında bugüne kadar gelinen nokta
bellidir. Bakın, şu anda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız da, gayet objektif
olarak, bu konuyla alakalı sıkıntıları bildiği, uzun yıllardır devam ettiğini
gördüğü için, böyle bir araştırmanın açılmasına sıcak bakmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
şöyle ki: Yaklaşık olarak 140 000-150 000 lira ortalama maliyeti olan patatesin
fiyatının halen cinsine göre 130 000-150 000 lira arasında seyrettiğini ve
bunun da vadeli olarak verildiğini düşündüğünüz zaman, gerçekten, bu,
üreticinin içerisinde bulunduğu durumu anlamak için yeterli bir sebeptir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
bardak çayın 500 000 lira ile 1 000 000 lira arasında değiştiği günümüzde, 1
kilogramlık patatesin 4 kişilik bir aileye bir öğün yemek olduğunu düşünürsek,
gerçekten, bu eli nasırlı, çilekeş patates üreticilerimizin sorununa çok acil
olarak çözüm bulmalıyız.
Diğer yandan, son on
yılın patates ithalat miktarı incelendiğinde, ithalatımızın genelde 4 000 000-5
000 000 dolar civarında gerçekleştiği görülmektedir. Patates ithalatımız
genelde tohumlukla sınırlıdır. Tohum ithalatında bir kontrolsüzlük yaşandığı
yolunda ciddî sıkıntılar var. Kalitesiz tohumluk, kalitesiz ürün demektir.
İnancım odur ki, kurulacak komisyon bu konu üzerinde hassasiyetle duracaktır.
Bugün ülkemizde patates
üreticileri açısından çözüm bekleyen acil sorunları şöyle sıralayabiliriz:
Sertifikalı tohumluk üretimi çalışmalarında son derece yetersiz olunması;
kaliteli üretim yapılamaması; üretim planlamasının olmaması; üretim
girdilerinin, elektrik, ilaç, gübre gibi yüksek maliyetli girdilerden oluşması;
ülkemizin üretilen patates çeşitlerinin son derece sınırlı olması; tohumluk
temininde dışa bağımlı olunması; modern depolama, tasnif ve paketleme tesislerinin
yokluğu; pazarlamada karşılaşılan sorunlar; fiyat istikrarsızlığı.
Ülkemizde patates
üretiminin verimini etkileyen en önemli etken tohumluktur. Üretimde verim ve
kalite sorununu yaşamamak için kaliteli ve sağlıklı tohum kullanımı şarttır.
Tohumluk ihtiyacımızın yüzde 80'ini ithalatla karşıladığımızı daha önce
belirtmiştik; yani, patates üretiminde dışa bağımlılık yüksektir. Tohumluk
temininde dışa bağımlılığın azaltılabilmesi için yapılması gereken ortaya
konulmalı ve atılması gerekenler adımlar bir an önce atılmalıdır.
Diğer yandan,
yetkililerden aldığımız bilgiye göre, ülkemizde ikisi üretim izinli, üçü
tescilli olmak üzere sadece beş patates çeşidimizin olması, çok önemli bir
problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşit geliştirme ve ıslah çalışmalarının
hızlandırılması, sertifikalı tohumluk üretiminin teşviki ve tohumluk
denetimlerinin tekniğe uygun şekilde yapılmasıyla ilgili eksikliklerin süratle
giderilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; patates üretim alanlarında son yıllarda lokal olarak da olsa
görülen ciddî patates hastalıkları, üretimi önemli ölçüde tehdit etmektedir. Bu
hastalıklarla bütün ülkelerde değişik şekillerde mücadele edilmektedir.
Özellikle Kanada'da patates kanseri hastalığına karşı son üç yılda 6 milyar
Kanada Doları harcanmasına rağmen, şu ana kadar somut bir sonuç alınamamıştır.
Bu hastalığın insan sağlığını tehdit ettiğine dair bilimsel bir veriye bugüne
kadar rastlanmamıştır. Ancak, bu hastalığın görüldüğü yerlerde hastalığın hızla
yayılması sebebiyle, Türk tarımında
önemli bir yere sahip olan patates ve yumrulu bitkiler ile fidan ve fide
üretimi yasaklanmıştır. Yasaklanan bölgelerdeki çiftçi mağduriyetleri ve gelir
kayıpları giderilemezse, yasaklama kararının uygulanması ve hastalığın
yayılmasını önlemek pratikte mümkün olmayacaktır.
Çiftçilerimizin kendi
imkânlarıyla ürün değişimini sağlamaları, ekonomik olarak mümkün
görünmemektedir.
Yasaklanan bölgelerdeki
çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
Buna bağlı olarak özellikle bu bölgelerde hayvancılık, bodur meyvecilik, yem
bitkileri ve benzeri üretimin alternatif olarak düşünülmesi uygun olacaktır.
Son yıllarda patates
üretiminde hepimizi sevindiren verim ve üretim artışları sağlanmıştır; ancak,
üretim artışına paralel olarak bazı yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Elde edilen
ürün fazlasının depolanmasıyla ilgili şu anda ciddî bir sorun vardır. Patates
depolaması pazarlamada en önemli halkadır. Patatesin uygun koşul ve
standartlarda muhafaza edilebilmesi için gereken önlemlerin tespit edilerek
ortaya konulması gerekmektedir.
Diğer taraftan,
içpiyasada fiyatların oluşumunda arz faktörü talep faktöründen daha etkilidir.
Üretimin yüksek olduğu ve pazara en çok sunulduğu dönemlerde fiyatlar
düşmektedir; bunun önlenebilmesi için üreticilerimizi üretimde de planlamaya
yönlendirecek özendirici yöntemlerin tespit edilmesi ve ortaya konulması
gerekmektedir.
Ayrıca, tarımda en
örgütsüz kesim patates üreticilerimizdir. Üreticilerimizin organize bir güç
olmasını destekleyecek olan ve geçtiğimiz yasama döneminde Meclisimizin
kanunlaştırdığı Tarımsal Üretici Birlikleri Yasasının uygulanmasına yönelik
tüzük ve yönetmeliklerin bir an evvel çıkarılması, buna bağlı olarak patates
üreticileri birliğinin kurulabilmesi için gereken özendirici adımların tespit
edilerek ortaya konulması gerekmektedir.
Ülkemizde patates
sanayii, halkımızın tüketim alışkanlıkları ve maliyetlerin yüksek oluşu
nedeniyle gelişememiştir; ancak, halkımızın tüketim alışkanlıkları değişmekte,
beyaz etli olan sanayi tipi patatesin üretimi, sarı etli olan yemeklik patates
üretimi karşısında giderek artış göstermektedir. İçpazardaki tüketim
alışkanlıklarında görülen bu değişimin daha hızlanmasıyla ilgili gerekli
tedbirler alınmalı, ayrıca, sanayicilerimizin patates sanayiine yatırım yapmalarını
teşvik edecek tedbirler tespit edilerek ortaya konulmalıdır.
Patates üreticilerimizin
pazarlamada karşılaştıkları sorunlar ile düşük fiyat konusundaki sıkıntılarının
aşılabilmesini, üreticilerin direkt olarak ürünlerini satabilmelerini sağlaması
bakımından Hal Yasası mutlaka yeniden düzenlenmeli, patatesin haller dışında da
satışının yapılabilmesi için 2000-2002 yıllarında yapılan uygulama yeniden
değerlendirilmelidir.
Niğde İlimiz, ülkemiz
patates üretiminin yaklaşık yüzde 25'inin yapıldığı en önemli üretim
merkezlerinden biridir. Tarım Niğde ekonomisinde çok önemli bir yer tutarken,
tarımdan sağlanan toplam gayri safî hâsıla içinde patatesin payı yüzde 50'ler
civarındadır. Bu da gösteriyor ki, patates, Niğde ekonomisinin candamarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yukarıda ifade etmeye çalıştığım sorunlar nedeniyle, Niğde ve
Nevşehir gibi ekonomisi patates üretimine bağlı olan illerde, birkaç yıldır,
çiftçi, esnafımıza olan borcunu bile ödeyememekte, kamuya olan borcunu da
ödeyememektedir. Örneğin, şu anda Niğde'de patates üreticilerinin TEDAŞ'a olan
elektrik borç tutarı 50 trilyonu aşmış durumdadır. Şimdi, ilim Niğde'de 1 000
000 ton patates üretiminden ortalama 150 trilyon lira gelir elde edileceğini,
bunun 50 trilyonunun TEDAŞ'A ödenecek para olduğunu düşündüğünüz zaman, bu
çiftçilerin halini düşünebiliyor musunuz! Bu soruna çözüm bulunmadığı takdirde,
sayıları yüzbinleri bulan patates üreticilerinin, artık, ayakta durma imkânı
kalmayacaktır. Ülkemizde işsizliğin önemli bir sorun olduğu şu dönemde, bunun
direkt olarak istihdam alanında da ciddî bir soruna yol açacağı aşikârdır. Bu
konu, dolaylı ve direkt olarak geçimini patates üretiminden sağlayan 2 500 000
insanımızı ilgilendirmektedir.
Burada sözü, Niğdemizde
kurulu olan Patates Araştırma Enstitüsüne getirmek istiyorum. Ülkemizde ilk ve
tek patates araştırma enstitüsü 1938 yılında elma fidanlığı olarak kurulmuş
olup, 1985 yılında Niğde Patates Üretme İstasyonu Müdürlüğü olarak yeniden
düzenlenmiş ve 1996 yılında Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğüne
dönüştürülmüştür; ancak, kuruluşun gerek altyapı ve gerekse teknik
imkânsızlıklarının giderilmesi ve hastalık test laboratuvarı ile doku kültür
laboratuvarlarının kurulması, ülkemizin ihtiyaç duyduğu ve halihazırda tamamı
yurt dışından ithal edilen anaç ve daha üst kademedeki tohumluğun çoğaltımını
ve ileride tohumluğun tamamen ülkemizde üretilmesini, ayrıca, çeşit geliştirme
ve tohum ıslah çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yürütülmesini mümkün
kılabilecektir. Maliyeti 300 000 dolar olduğu tahmin edilen bu laboratuvarın
enstitüde kurulması halinde, yıllık ortalama 4 000 000 - 5 000 000 dolar
ödediğimiz tohumluk ithalatındaki bu tohumların hastalıklı olup olmadıklarını
kontrol edemediğimiz de düşünüldüğünde bunun ülke ekonomisine katkı sağlayacağı ve patates üreticilerinin bu
alandaki sıkıntılarını büyük ölçüde çözeceği düşünülmektedir.
Sizlere anlatmaya
çalıştığım patates üreticilerinin sorunlarının kısa bir özetidir. Siz değerli
üyelerimizin oylarıyla kurulacağına inandığım komisyon, 7'den 70'e kadar tüm
aile bireyleri ile patates tarımının bütün zahmetini ve çilesini çeken
çiftçilerimizin yüzünü güldürecektir.
Önergemize desteklerinizi
bekliyor, bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve başta Sayın
Tarım Bakanımız olmak üzere bu araştırmanın açılmasına duyarlılık gösteren tüm
taraflara bir kere daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum, hayırlı akşamlar
diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri,
süre aşımında uyarı yapmayıp, zaman kaybetmeme yolunu seçtim ve süre aşımında
dikkatli olmayı, etkin ve verimli bir yasama çalışması yapma ihtiyacını değerli
milletvekillerinin sağduyuyla hissetmesini bekledim, o nedenle böyle davrandım;
ama, siz de görüyorsunuz, görüşmeler çok uzuyor ve etkin ve verimli bir Yasama
Organı çalışması yapılamıyor. Değerli milletvekillerinin, sürelere riayet için
çaba göstermelerini tekrar rica ediyorum.
Şimdi, yerinden -istemi
doğrultusunda- 1 dakikalık konuşma süresi isteyen Sayın Mehmet Elkatmış'a, ben
2 dakikalık konuşma süresi vereceğim; ama, süreye riayetini tekrar rica
ediyorum.
Buyurun efendim.
MEHMET ELKATMIŞ
(Nevşehir) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi, buğdaydan sonra en önemli gıda maddesi patatestir. Sadece gıda
maddesi değil, aynı zamanda bir sanayi ürünüdür; ama, Türkiye'de maalesef
yeterince kullanılamıyor.
Ancak, patates üretimi,
gerçekten, çok zahmetli, problemli ve sıkıntılıdır. Bir kere, gübresinden
tohumluğuna, ilacına, elektriğine kadar girdi fiyatları çok yüksek olduğundan
dolayı maliyet de çok artıyor. Bir kere, tohum ithal geliyor. İstenilen tohum
da gelmiyor maalesef. Onların detayına girmiyorum, arkadaşlar girmiştir. Bir
de, hastalıklı tohumlar geliyor; üstelik de pahalı; ondan dolayı birtakım
sıkıntılar doğuyor. Tabiî ki, girdi fiyatlarının yüksekliğinden dolayı maliyet
pahalı olduğu için zararına satılıyor, çoğu kere de satılamıyor, çiftçinin
elinde kalıyor. Ondan dolayı da, gerçekten, çiftçi çaresiz, çok sıkıntılı.
Üreticinin çok borcu var;
özellikle TEDAŞ'a, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, trilyonlarca liralık
borcu var. O nedenle, bu konunun çözülmesi gerekir, patates üreticisinin yüzünün
güldürülmesi gerekir.
Bu önergeyi bu nedenlerle
çok faydalı buluyorum ve destekliyorum. Kabulünü de arkadaşlarımızdan rica
ediyorum.
Hayırlı akşamlar diliyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Değerli
milletvekilleri, bu görüşmelerin arkasından, şimdi, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması
kabul edilmiştir.
Patates üreticilerimizin
sorunlarına çözüm getirmede başarılı bir araştırma çalışması yapılacağı
umudundayız.
Şimdi, Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma
süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
başlamak üzere 3 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun, gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
11. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
müzakeresini erteliyoruz.
Aile Araştırma Kurumu
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989
Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
12. - Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Polis Vazife ve Selahiyet
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız.
13. - Polis
Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı: 639)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonlar ve hükümet
hazır bulunamadığından, kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili çalışmaları erteliyoruz.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Kasım 2004 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 16.25