BIM 2 2 2004-12-09T15:59:00Z 2004-12-09T15:59:00Z 40 22855 130279 TBMM 1085 260 159991 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 61                                                                 YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

5 inci Birleşim

13 Ekim 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

2.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın başkent oluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

3.- Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın, Giresun İlinde yapılmakta olan Üçüncü Millî Fındık Şûrasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/662)

2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/663)

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)

4.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)

5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Estonya, Letonya ve Litvanya'ya yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)

6.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tacikistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/667)

7.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, (6/608) ve (6/702) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/219)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, demiryollarında son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının nedenlerinin, teknik personel durumunun ve aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralının çevreyi kirletip kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda 1'er üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin Başkanlık duyurusu

IV.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)

2.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, kurum değiştiren personele ve müftü atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/580)

3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara geçiş yapan personele ve RTÜK'e başka kurumlardan geçen personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/581) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Nevşehir karayolunun bölünmüş yol programına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/583) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

5.- Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Marmara, Düzce ve Pülümür depremlerinde yıkılan kamu binalarının sorumluları hakkında yapılan işlemlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

6.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerdeki kaçak yapılara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/599) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sayıştay denetimi dışında kalan karayolu ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/612) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

8.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Alanya-Dimçayı-Kargacık arasında bölünmüş yol yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/613) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Türkiye Çevre Düzeni Planına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/587)

10.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki bir heykelin Burdur'da sergilenip sergilenmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/589)

11.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/590) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

12.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Tunceli'deki kişi başına gayri safî millî hâsıla miktarının nasıl belirlendiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/591)

13.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, LPG'li araçların taşıt vergisine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/597) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

14.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerin SİT alanı içinde olup olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/598)

15.- İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/601) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sadık Yakut'un cevabı

16.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

17.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604)

18.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

19.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Dicle İlçesi çiftçilerine doğrudan gelir desteği ve mazot paralarının ne zaman ödenece-ğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/607)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, Adana'nın ilçe ve belde belediyelerinin kamu borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UnakITan'ın cevabı (7/3357)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GazalcI’nın, Ülkemizdeki Kur'an kurslarına ve bazı iddialara,

- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, cuma namazında okutulan hutbelerin hazırlanışına ve içeriğine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/3483, 3484)

3.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Antalya Ferrokrom Fabrikasının özelleştirilmesi ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3518)

4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Gelir Vergisi mükellefi sayısına ve bu sayının artması için çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3529)

5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, TRT'nin düzenlediği bir beste yarışmasına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/3647)

6.- Konya Milletvekili Nezir BÜYÜKCENGİZ'in, vekil kaymakamlarla yönetilen ilçelere ve bu uygulamaya son verecek çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3652)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/834) (S. Sayısı: 647)

3.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

4.- Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 632)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

 

5231 sayılı Dernekler Kanununun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini Belçika'ya davetine,

 

Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri;

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

Bulgaristan'a,

Fransa'ya,

Yunanistan'a,

Gürcistan'a,

 

Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in, Lübnan ve Suriye'ye,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

 

Kabul edildi.

 

İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve 22 milletvekilinin, Türk Hava Yollarındaki yeni atamaların, bunun yol açtığı idarî ve teknik zafiyetlerin, yeni yönetimin uçuş güvenliğini tehdit eden uygulamalarının ve kâr eden kurumun daha sonra zarar etmesinin nedenlerinin (10/211),

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 19 milletvekilinin, ilaç sektörünün içinde bulunduğu durumun tespit edilip, Sağlık Bakanlığı ve sosyal güvenlik kurumlarının izledikleri politikalar ile bu politikaların sonuçlarının (10/212),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1182, 6/1184, 6/1192, 6/1193),

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1142),

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1187),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 15 üyeden kurulması ve görev yerleri dağılımının; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 1 Başkan, 3 Başkanvekili, 4 Kâtip Üye, 2 İdare Amiri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna 1 Başkanvekili, 3 Kâtip Üye, 1 İdare Amiri şeklinde olmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarından, Dilekçe Komisyonu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun 15'er üyeden, Plan ve Bütçe Komisyonunun Anayasa gereği 40 üyeden, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun 3346 sayılı Kanun gereği 35 üyeden, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun 18 üyeden, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile diğer komisyonların 24'er üyeden kurulmasına ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti gruplarına dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Başkanlık Divanı üyelikleri için yapılan seçim sonucunda:

 

Başkanvekilliklerine;

Ankara Milletvekili İsmail Alptekin,

Bursa Milletvekili Ali Dinçer,

Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil,

Kayseri Milletvekili Sadık Yakut,

 

Kâtip Üyeliklere;

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün,

Burdur Milletvekili Bayram Özçelik,

Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş,

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük,

İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları,

Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam,

Konya Milletvekili Harun Tüfekci,

İdare Amirliklerine;

Antalya Milletvekili Burhan Kılıç,

Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek,

Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç,

Seçildiler.

 

13 Ekim 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.27'de son verildi.

 

Bülent Arınç

Başkan

 

Ahmet Küçük         Mehmet Daniş

        Çanakkale                  Çanakkale

Geçici Kâtip Üye Geçici Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

No: 4

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

13 Ekim 2004 Çarşamba

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 Milletvekilinin, Demiryollarında son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının nedenlerinin, teknik personel ve aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 Milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralinin çevreyi kirletip kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.8.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

13 Ekim 2004 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, yeni dönem için bizlere gösterdiğiniz itimattan, güvenden dolayı şahsım ve Başkanlık Divanı üyesi arkadaşlarım adına, Yüce Heyetinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Ankara İlinin başkent oluşu nedeniyle söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay'a aittir.

Sayın Sanay?.. Yok.

Sayın Sanay gelinceye kadar, gündemdışı ikinci söz isteği olan değerli milletvekilimizi çağırayım; Sayın Sanay'ın söz hakkını baki tutalım.

Gündemdışı ikinci söz, Türkiye'de sivil toplum örgütleriyle ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar' a aittir.

Buyurun Sayın Neşşar. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başarılı bir çalışma yılı geçirmemiz dileğiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6 Ekimde açıklanan Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, biliyorsunuz, sivil toplum örgütlerinin önemi bir kez daha vurgulanmış, demokrasi, insan haklarına saygı, hukuk devleti ve temel özgürlüklere ciddî biçimde vurgu yapılmıştır. Yalnız, buna karşılık, bugün, İstanbul'da, âdeta Avrupa'nın gözüne sokarcasına ve âdeta bir kriz daha yaratmak istercesine, 11 sendika, meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşuna ait 85 sendikacı ve sivil toplum örgütü üst düzey yöneticisi hâkim karşısına çıkarılıyor; sabah 10'daydı duruşma. Kim bu insanlar, kim bu devlet düzenini bozmaya talip kişiler(!) Hasta ve Hasta Yakını Haklarını Koruma Derneği, İstanbul Tabip Odası, KESK, DİSK, Hak-İş -bu saydıklarımın tüm yönetim kurulu üyeleri- Hak-İş Marmara Bölge Temsilciliği, Türk-İş Birinci Bölge Temsilciliği, DİSK'e bağlı Devrimci Sağlık-İş Sendikası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Diş Hekimleri Odası, SES İstanbul Aksaray, Bakırköy ve Şişli Yönetim Kurulu üyelerinin tamamı ve İstanbul Veteriner Odasının Başkanı.

Peki, bu 85 sendika yöneticisinin, sivil toplum yöneticisinin suçu ne; kamu sağlığını, kamu düzenini bozacak nitelikte konuşmalar, etkili çağrılar yapmak ve işi bırakma eylemi gerçekleştirmek; iddianame burada, aynen bunlar yazılıyor. Bereket, arkadaşlar içerisindeki cerrahların bıçaklarını, bisturilerini silah kabul etmemişler; yoksa, bunun yanına, bir de, silah zoruyla ilga suçunu da ekleyeceklerdi. Bu, tıpkı cunta dönemlerinin iddianamelerini andırıyor bana göre.

Peki, bunu yaparlarken ne istemişler bu insanlar; herkese eşit, nitelikli, parasız sağlık hizmeti istemişler. Başka suçları ne; iş güvencesi ve insanca yaşayabilecek bir ücret talep etmişler!

Değerli milletvekilleri, suçu işleyen 85 sivil toplum örgütünün yöneticilerini adliyeye kim ihbar ediyor; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Bürosu; yani, davacı olan devlet.

Peki, istenilen ceza ne; bu insanlara istenilen ceza toplam 255 yıl hapis cezası.

Peki, bu ceza hangi ülkede isteniyor; mafya liderlerinin devletle alay edercesine sokaklarda kol gezdiği, cirit attığı Türkiye'de, dikkatinizi çekerim.

Değerli milletvekilleri, bu, bir yüzkarasıdır, bir utanç vesilesidir, Türkiye'yi çağdaş dünyanın dışına itecek bir ayıptır ve maalesef, bu ayıbın oluşmasında, sivil topluma karşı açtığı amansız savaşla tanınan Sağlık Bakanımız merkezî görev almaktadır. Bu, Bakanın yarattığı sunî bir inatlaşmanın ürünüdür. Çünkü, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde hekim camiasıyla bu kadar ters düşmüş, sivil toplumla bu kadar kavgalı ve tek bir uygulamasını, ülkede yaşayan bir tek sağlık görevlisinin onaylamadığı başka bir Sağlık Bakanı olmamıştır.

Burada çok yanlı konuşmak istemiyorum; birkaç soru sorarak sizi de düşünmeye sevk etmek istiyorum. Acaba, bu kadar büyük tepki, sadece siyasî nedenlerle oluşturulmuş olabilir mi, yoksa, Sayın Bakanın da davranışları içerisinde aksayan bir şeyler var mıdır? Acaba, çok inandığınız, destek verdiğiniz Sayın Bakanın hata yapmış olma olasılığı yok mudur?

Birkaç örnek veriyorum: Acaba, bugüne kadar, Sayın Bakanın ortaya koyduğu projelerden hangisi hayata geçmiştir? Sayın Bakan, Anadolu kırsalına hekim göndermeyi başarabilmiş midir? Hastanelerin ortak çatı altında toplanması projesi sonunda, acaba, hastanelerdeki hasta sirkülasyonu azalmış mıdır? Halen, yürürlükte, sevk zincirini amir bir yasa varken, bu kadar yoğun, güçlü bir iktidar döneminde, neden, iki yıldır, sevk zinciri hâlâ işleme konulamamıştır? Neden, iki yıldır, aile hekimliği işletilememiştir? Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında toplanması henüz başarılamamıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Neşşar, lütfen toparlayın.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Döviz fiyatlarındaki düşüşün ilaç fiyatlarına yansıtılması neden bir yıl geciktirilmiştir ve bunun ülkeye maliyeti nedir? Bu konudaki soru önergeme, Sayın Bakan, henüz, altı aydır yanıt verememiştir.

Sormaya devam ediyorum: Sigorta primi toplayamadığınız bir ülkede nasıl genel sağlık sigortasını işleme koyacaksınız? Yirmi yıldır bunu dile getiren, söyleyen hükümetlerin hepsi beceriksizdi de, bu Bakan mı çok becerikli?! Sağlığa ayırdığınız, kişi başına yılda 100-150 dolarla nasıl özelleştirme yapacaksınız? Zorla doktor gönderemediğiniz Anadolu'ya aile hekimlerini gönderip nasıl yarıştıracaksınız? Sigortalıların özel eczanelerden yararlanmalarının karşılığı olan yaklaşık 1 katrilyonu hangi kaynaktan sağlayacaksınız ve şu anda doktorlara, milletvekillerinin maaşlarını aşan düzeyde verdiğiniz dönersermaye uygulamasına daha ne kadar devam edebileceksiniz?

Değerli milletvekilleri, fazla vaktinizi almak istemiyorum; sadece, bugün yaşanan olaya dikkatinizi çekmek istedim ve sağlık çalışanlarını sokağa döken kişinin bizzat Sayın Bakanın kendisi ve maalesef, Sayın Bakanımızın sistemi altüst eden uygulamaları olduğunu burada dile getirmek istedim. AKP Hükümeti, er ya da geç bu tahribatın mahcubiyetini yaşayacaktır. Biz, sağlık çalışanlarının bu haklı eylemini destekliyoruz, bugün maruz kaldıkları muameleyi kınıyoruz ve arkalarında yer alıp, kendilerine destek veriyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

Sayın milletvekilleri, Hükümet adına söz isteği var; ancak, Sayın Bakan, Ankara İlinin başkent olması sebebiyle istenen gündemdışı söz ile şu anda konuşan Sayın Neşşar'ın konusuna müştereken cevap vermek istediğinden, ben, şimdi, Ankara İlinin başkent oluşu nedeniyle söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Sanay. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın başkent oluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankaramızın başkent oluşunun 81 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, 20 nci Yüzyıl başlarında milletimizin yaşadığı Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı zor yıllar olarak tarihte yerini almıştır. Osmanlı Devletinin mağlubiyeti kabul etmesiyle ülkeyi dört bir yandan kuşatan işgalciler yeni hesaplar içerisine girmişlerdi; oysa, bu milletin esir edilemeyeceğini tarih hep yazagelmiştir. Bu defa da öyle olacaktı ki, ülkenin pek çok yerinde Müdafai Hukuk Cemiyetleri kuruldu. Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi millî mücadeleyi örgütlemede birer aşamaydı. Sivas Kongresinde ise, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri birleştirildi ve aynı merkezden sevk ve idare edilmesi kararlaştırıldı. İşte, bu idare merkezi olarak, Heyeti Temsiliye, Ankara'yı kararlaştırmıştı. Sivas'tan yola çıkan heyet üyeleri 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara'ya ulaşmışlardı. Mustafa Kemal Paşa ve Temsili Heyetinin Ankara'ya geleceği duyulunca coşkulu bir karşılama programı hazırlanmıştı. 3 000 atlı ve 40 000'i aşkın yayayla Dikmen sırtlarında toplanan Ankaralılar, gelenleri bayram coşkusuyla karşılamışlardı. Vali Vekili Yahya Galip Bey ile Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Gölbaşı'na kadar giderek, heyeti ilk karşılayanlar olmuşlardı.

Mustafa Kemal ve Temsili Heyetinin Ankara'ya gelişi haftalık Ankara Gazetesinin 29 Aralık 1919 Pazartesi günkü sayısında şu başlıkla verildi: "Bir haftadan beri Ankara'ya gelmesi beklenen Sivas Müdafaai Hukuk Heyeti büyük üyeleri 27 Kânunuevvel 1335 Cumartesi; yani, evvelsi gün akşamüzeri il merkezimize ulaşmıştır."

Ankara halkının sıcak ilgisi Temsil Heyetini fazlasıyla memnun etmişti.

Ayrıca, Ankara halkının Kurtuluş mücadelesine olan inancı, özverili ve fedakâr yaklaşımı takdire şayandır. Başta Ankara Müftüsü Rifat Börekçi olmak üzere, esnafı, tüccarı, köylüsü ve her derece memuruyla maddî desteğini de eksik etmemiştir.

İstiklal Savaşımızın hazırlanıp, sevk ve idare edildiği bir merkez olarak Ankara, millî mücadelenin sembol şehri olarak tarihteki yerini aldı.

Kurtuluş Savaşı sona erdiğinde, henüz cumhuriyet ilan edilmeden 16 gün evvel, 13 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetince çıkarılan bir kanunla, Ankara, Türkiye Devletinin başkenti ilan edildi.

Millî mücadeleye sınırsız maddî ve manevî desteğine rağmen, başkent olarak seçildiği yıllarda, küçük nüfusu ve kısıtlı imkânlarıyla yoksul bir Anadolu şehriydi. Başkent oluşunun 81 inci yılını kutladığımız bugün ise, 5 000 000'u aşan nüfusuyla, planlı yapılanması, 4 devlet, 6 özel üniversitesiyle metropol bir dünya şehri konumuna geldi.

Büyükşehir Belediyesi, genişleyen alanı ve 17 metropol ilçesiyle hizmet sunmaya çalışmaktadır. Bu gelişmelere rağmen, 81 yıllık Başkentimizin, başta kırsal kesimleri olmak üzere, pek çok alanda devlet hizmeti ve imkânlarından beklenen düzeyde yararlanmadığı da bir gerçektir.

Dünden bugüne iyileşen toplumsal şartlarımızın gelişerek devam etmesi temennilerimle, Ankara özelinde, Türkiye genelinde tüm halkımıza mutlu yarınlar diler, Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.

Hükümetin söz isteği vardır.

İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Denizli Milletvekili Prof. Dr. Sayın Mehmet Neşşar'ın, 17 Aralığa giden yolda Türkiye'de sivil toplum örgütleri konulu ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Eyyüp Sanay'ın, Ankaramızın başkent oluşunun yıldönümüyle ilgili gündemdışı konuşmaları vesilesiyle huzurlarınızdayım; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, konuşmama başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Dün akşamüstü, Trabzon'un Sürmene İlçesinde şiddetli yağışlar sonrası, Muratlı Köyünde bir heyelan olmuş ve bir vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Ben, bu vatandaşımıza Allah rahmet etsin diyor, bütün Sürmenelilere başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, Sürmene İlçemizde de bazı ev ve işyerlerinde su baskınları olmuştur, sivil savunma birliklerimiz su boşaltma işlerini yapıyorlar. Hasar tespit komisyonu kurulmuş ve çalışıyor. İlimizin değerli valisi, ilçe başkanımız konuyla ilgilenmektedirler. Ben, tekrar, hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve Trabzon-Sürmeneli vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, Ankara Milletvekilimiz Sayın Eyyüp Sanay da Ankara'nın başkent oluşu nedeniyle burada biraz önce çok güzel bir konuşma yaptılar; izin verirseniz, birkaç cümleyle ben de hissiyatımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Ankara, bizim için millî mücadelenin ve modern Türkiye'nin sembolüdür. Ayrıca, Ankara, bir misyon şehridir, yönünü muasır medeniyetlere çevirmiş çağdaş bir Türkiye misyonunun kentidir. Atatürk'ün ifadesiyle, bu başşehirde memleketin dahilî ve haricî politikası idare edilmektedir. Bu başşehirde milletin sinesinden doğan hükümet çalışmaktadır ve bu hükümet, Ankara'nın misyonuna ve Ankara'nın sembolüne uygun olarak Türkiye'yi Avrupa Birliğine tam üye yapmanın mücadelesini de vermektedir. Bu mücadelede en büyük desteği, tıpkı millî mücadele günlerinde olduğu gibi, aziz milletimizden ve onun yegâne temsilcisi, çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğumuz Büyük Millet Meclisinden almaktadır.

Bu duygularla, ben de, Ankaramızın başkent oluşunun 81 inci yıldönümünü şahsım ve Hükümetim adına kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, Denizli Milletvekilimiz, Avrupa Birliğine giden yolda sivil toplum örgütleriyle ilgili bir konuşmada, tabiî, Sağlık Bakanlığımız ve oradaki icraatlarla ilgili de birtakım şeyler ifade ettiler; müsaade ederseniz, ben, önce, sivil toplum örgütleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Malumunuz, Türkiye'nin Avrupa Birliği serüveni kırkbeş yılı bulan bir geçmişe sahip. Bu süre zarfında bu ülkeyi yöneten bütün hükümetlerin, Parlamentoda görev yapan bütün milletvekillerinin gelinen nokta ve alınan mesafede pay sahibi olduğunu ifade ederek, bütün ilgililere teşekkür ediyorum; ancak, hemen altını çizmek isterim ki, 58 ve 59 uncu cumhuriyet hükümetleri ile 22 nci Dönem Parlamentosunun, başarıda hissesi, seleflerine göre daha fazla olmuştur. Üstelik, bu, yalnızca şahsıma ait bir kanaat de değildir; bütün tarafsız gözlemciler, Türkiye'de son iki yılda sağlanan dönüşümü takdirle karşılamaktadırlar. İşte, bu süreçte bizi seleflerimizden ayrıcalıklı kılan nokta, insan hak ve özgürlüklerine bakış açımız olmuştur.

Biz, ülkemizde, uluslararası kabul gören standartta insana değer verilmesini, onun özgürlük alanının genişletilmesini istiyoruz. Doğal olarak, yalnızca istemekle de kalmayıp, sizlerin desteğiyle, yasal altyapıyı uluslararası standartlar seviyesine getirmenin gayreti içerisinde olduk. Bu çerçevede, uyum paketleri halinde, başta Anayasamız olmak üzere, pek çok temel yasada ya esaslı değişiklikler yaptık veya yasaları baştan sona, daha özgürlükçü bir bakış açısıyla yeniden hazırladık. Bu noktada, önceliği, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne verdik. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri, Dernekler, Siyasî Partiler ve Vakıflar Kanunları gibi, bu alanda çok önemli yasaların pek çok maddesini değiştirdik. Bilahara siz değerli muhalefet partilerinin de desteğiyle Dernekler Kanununu yeniden hazırladık ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti; ancak, Sayın Cumhurbaşkanımız, iki maddesinin yeniden incelenmesini istedi; inşallah, en kısa sürede onu tekrar huzurlarınıza getireceğiz.

Bakın, bu yeni Dernekler Kanunuyla, çocukların dernek kurabilmesine imkân tanınması, derneklere üye olunmasındaki izin alınma esası veya sınırlandırılmalarının kaldırılması, bildiri yayımlanmasındaki sınırlandırılmaların kaldırılması, derneklerin diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, geçici olarak "platform" adı altında birliktelik oluşturabilmelerine imkân tanınması, kolluk kuvvetlerinin dernekler üzerindeki yetkisinin kısıtlanması, adlî yargıdan ceza alanlar ile mahkemece kapatılmasına karar verilen dernek yöneticilerinin de dernek kurabilmesi gibi birçok konuda yenilikler getirdik.

Daha önce yasalarımızda hiç görmediğimiz bir anlayışla sivil toplum kuruluşlarının önünü açtık. Amacımız, Türk demokrasisini, kurum ve kurallarıyla örnek alınır hale getirmekti. Bugün, artık, çok açıkça şunu söylemeye hakkımız bulunduğunu düşünüyorum: Örgütlenme ve ifade özgürlükleri açısından, Türkiye, Avrupa Birliğine üye ülkeler arasında bile en önde gelenlerden biri olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yasaları çıkarmakla her şeyin bir anda değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Uygulama sırasında kimi sorunlarla karşılaşabileceğiz; önemli olan, bu sorunların aşılmasında gösterdiğimiz veya göstereceğimiz siyasî kararlılık olmalıdır. Biz, Hükümet ve İçişleri Bakanlığı olarak, özgürlük alanının genişletilmesi konusunda kesin bir siyasî kararlılığa sahibiz. Sanıyorum ki, yeni gelişen hukukî ortam, bir yandan kanun uygulayıcı birimlerimizin değişimini ve öbür yandan da sivil toplum kuruluşlarımızın ve vatandaşlarımızın hakların kullanılmasındaki duyarlılıklarının gelişmesini gerektirmektedir. Kanun uygulayıcı birimlerimizi sürekli eğiterek ve denetleyerek, kısa sürede önemli mesafeler aldığımıza inanıyorum; ancak, önümüzdeki dönemde, uyum sürecine -hiç hız kesmeden- devam etmeye de kararlıyız.

Vatandaşlarımız ile sivil toplum kuruluşlarının duruma uyumu konusunda ciddî bir sıkıntı bulunmamaktadır; ancak, kimi zaman eski kültürün etkisiyle bazı çatışma noktaları ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri de basın açıklamalarının nasıl yapılacağına ilişkin olarak ortaya çıkmıştır. Bakanlık olarak, yayımladığımız genelgeyle, bir parça da Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunumuzun sınırlarını zorlayarak, basın açıklamaları için önceden bildirim aranmayacağını, valiliklerin tespit ettiği bir iki yer dışında her yerde basın açıklaması yapılabileceğini teşkilatımıza duyurduk. Biz, NATO toplantısından önce bu genelgeyi yayımladık ve böylece, birçok sivil toplum örgütümüz, ülkemizin birçok ilinde, gidip istediği yerde basın açıklaması yapmaya başladı. Bu durum, daha evvel, hakikaten bir çatışma noktası haline gelmişti. Kanunun sınırlarını biraz zorlayarak böyle bir uygulamayı başlattık. İstanbul'da, NATO zirvesinin yapıldığı anda, tam 22 yerde basın açıklaması yapıldı; bunlara hep müsaade edildi.

Tabiî, bu kararımızla, belli ölçüde sıkıntıların aşılmasına yardımcı olduk; ancak, unutmamak gerekir ki, demokrasiler, kuralların cari olduğu rejimlerdir. Yüce Meclisin onayını almış yazılı kurallara, bir başka deyişle kanunlara rağmen bazı sivil toplum kuruluşlarının tavır geliştirmesini de doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim. Örneğin, yasalarda grev hakkı bulunmayan bazı kamu çalışanlarının grev kararı almalarını, toplu iş bırakmalarını bu çerçevede görüyorum. Doğal olarak, yasalar, canlı organizmalar gibidir; fonksiyon icra edemeyen üniteler, kurallar, zaman içerisinde yerini yenilerine bırakır. Ancak, kurallara, anlamlarıyla var oldukça, uyulmasının bir vatandaşlık borcu olduğunu da gözden uzak tutmamak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığımız, gerçekten, bu dönemde çok önemli işler yaptı. Sağlıkta büyük bir değişim projesi başlattı değerli arkadaşımız. Tabiî, bu değişim projesinin içerisinde, doktor sıkıntısı çekilen bölgelere, özel statülü, fazla ücretli doktor gönderebilme imkânlarını araştırdı ve hep birlikte bir yasa çıkardık. Bu yasaya dayanarak, 16 000'in üzerinde sağlık elemanı, hiç doktoru olmayan ve yeterli doktoru bulunmayan bölgelere gönderildi.

Bu proje içerisindeki yine çok önemli bir konu da, hastanelerin müşterek hizmete açılmasıydı. Büyük illerimizde pilot uygulama başlatıldı ve bu, Türkiye genelinde, öyle zannediyorum ki, vatandaşlarımız için büyük bir rahatlık, büyük bir imkân getirmiş oldu.

Yine çok önemli bir hizmet, yeşilkart uygulamasında meydana gelen aksaklıkların giderilmesi için yapıldı. Malum, yeşilkartlı olanlara, ancak, yataklı tedavi kurumlarında yattıkları takdirde ilaç bedelleri ödenebiliyordu. Yine sizlerin verdiği güç ve destekle yasada değişiklik yapıldı, ayakta tedavi gören yeşilkart sahiplerine de ilaç verme imkânı getirildi.

Sağlık Bakanlığımız, gerçekten, bunun gibi çok önemli projeler gerçekleştirdi ve yeni projeler için de çalışmaktadır.

Ben, bu düşüncelerle, gelecek günlerin, hem sivil toplum kuruluşları için hem de aziz milletimiz için daha iyi olacağına olan inancımı ifade ediyor, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Üçüncü gündemdışı söz isteği, Millî Fındık Şûrasıyla ilgili, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 3.- Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın, Giresun İlinde yapılmakta olan Üçüncü Millî Fındık Şûrasına ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN AYDIN (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 10-14 Ekim 2004 tarihleri arasında, Giresun İlimizde yapılmakta olan 3 üncü Millî Fındık Şûrası ile ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 inci Millî Fındık Şûrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün tavsiyesiyle, 10 Ekim 1935'te, İktisat Bakanlığı; 2 nci Millî Fındık Şûrası, Celal Bayar'ın önerisiyle, 7 Kasım 1957'de Tarım Bakanlığı tarafından düzenlenmiş olup; 3 üncü Millî Fındık Şûrası da, Giresun Valiliği, Fiskobirlik ve Aydınlar Ocağının önderliğinde, 10-14 Ekim 2004 tarihleri arasında, Giresun'da devam etmektedir.

Bu Millî Fındık Şûramıza, siyasî parti genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, 70'e yakın bilimadamımız, bakanlıklarımızın bürokratları ve sivil toplum kuruluşlarımız iştirak etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz ekonomisi için büyük önem taşıyan fındığın anavatanı Çin olup, fındık, Türkiye'de ilk defa Giresun'da yetiştirilmeye başlanmış, oradan Türkiye'nin değişik illerine, daha sonra da yurtdışında İtalya ve Amerika'ya dağılmıştır.

Dünya fındık üretiminin yüzde 75'i ülkemizde yapılmaktadır.

Fındık tarımı, Doğu Karadeniz Bölgesinde, genellikle küçük arazilerde ve aile işletmeciliği biçiminde yapılmaktadır. Bilhassa Doğu Karadeniz Bölgesinde, fındık üretimi yapan çiftçilerin kişi başına düşen arazileri 10 dönümün altında olup, elde ettikleri yıllık fındık üretimi de -yüzde 70 üreticinin- 1 tonun altındadır.

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - 50 kilo bile yok, ne 1 tonu!

HASAN AYDIN (Devamla) - 1 tonun altında dediğim, yüzde 70 üretici için söylüyorum. Biraz sonra geleceğim.

Değerli arkadaşlar, batı bölgelerimizde de, taban arazilerde, başka ürünlerin yetiştirildiği bölgelerde fındık üretimi yapılmaktadır. Burada dönüm başına gelir bir hayli fazladır.

Değerli milletvekilleri, şûrada tartışılan konulara değinecek olursak, fındığın her yönden bilimsel olarak incelenmesi, fındığın sağlık açısından önemi, fındık üretimi ve ihracatının ülke ekonomisi için önemi, fındık maliyeti hesabı ve rekolte tahmini, fiyatta istikrar, fındık üreticisinin desteklenmesi, fındıktan katmadeğeri yüksek ürünler elde edilmesi, fındığın gerek içpiyasada gerekse dışpiyasada tanıtımı gibi önemli konular gündeme gelmiştir; ama, şûrada en çok tartışılan konu, 4-5 Nisanda üç ilimizde yaşanan don olayıdır; bunu da belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; fındık, bir tarım ürünü olduğu gibi, aynı zamanda bir sanayi ürünüdür. Çikolata, şekerleme, kuruyemiş ve yağ imalatında, ayrıca, yem, boya, petrokimya, kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Fındık, geçim kaynağı olduğu gibi, aynı zamanda, Karadeniz Bölgesinde ekolojik dengeyi koruyan bir üründür.

Değerli arkadaşlar, fındığın önemli bir özelliği de, bünyesinde bulunan vitaminler ile minerallerdir. İnsanoğlu için enerji deposu olan fındığın içinde, B1, B2, B6 ve E vitaminleri ile demir, kalsiyum, çinko, potasyum, sodyum, magnezyum ve bakır gibi mineraller bulunmaktadır. 1998 verilerine göre dünya kurumeyve tüketim oranlarına bakıldığında ikinci sırada bulunan fındığın, özellikle çocuklar, gençler, sporcular, askerler ve işçiler için büyük enerji kaynağı olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde, yine, günde bir avuç fındık yemek, kandaki kolesterol oranını düşürür.

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fındık yok ki Hasan Bey!

HASAN AYDIN (Devamla) - Fındıktan elde edilen yağın, zeytinyağı kadar, insan sağlığına yararlı olduğunu da unutmamamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın; tamamlayın lütfen.

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, fındıkta yaşanan bir başka problem de; herkes kendine göre bir rekolte tahminî yapıyor, ayrıca, herkes kendine göre bir fiyat tespiti ve bir maliyet tespiti yapıyor. Bunun da, ortadan kaldırılıp, giderilmesi lazım diye düşünüyoruz.

Yine, bir başka konu ise, bilhassa, üreticilerimizi, ihracatçılarımızı ve dış ülkelerdeki alıcıları ilgilendiren fiyat istikrarının sağlanması gerekmektedir. İhraç ettiğimiz fındığın büyük miktarı Avrupa ülkelerine satılmaktadır. Alternatif pazarların bulunması ve fındığın çok iyi tanıtımının ve reklamının yapılması gerekmektedir. Özellikle, ürettiğimiz fındığın çok az miktarı, iç piyasada tüketilmektedir. Bunun da çeşitli yollarla artırılması gerekmektedir.

Genellikle yurtdışına ihraç ettiğimiz fındığı, içfındık, kabuklu fındık, fındık püresi olarak satmaktayız. Dolayısıyla, katma değeri yüksek ürünler üreterek, yaparak satmamız da, yine, ülkemiz ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir.

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Afete gel afete...

HASAN AYDIN (Devamla)  - Değerli arkadaşlar,  dünyada  80 -100 ülkeye, yıllık ortalama 200 000 ton ihraç edilen fındığın, son 20 yılda ülke ekonomisine kazandırdığı döviz miktarı             12 000 000 dolardır...

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hasan Bey, afete gel, afete.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sabırlı olsan geleceğim; ama, sürekli laf atıyorsun... Sabırlı olsan, geleceğim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Süreniz dolmak üzere de, Sami Bey ondan hatırlattı.

HASAN AYDIN (Devamla) - Ülkemiz ekonomisi için önemli bir yeri olan fındığın, dünya piyasalarında daha iyi yerlere gelebilmesi için üretici-tüccar-devlet üçgeninin dengeli bir şekilde kurulması ve fındığın geleceğe yönelik mastır planlarının yapılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, fındık üretilen alanlara dikkat ettiğimizde, Giresun, Ordu ve Trabzon İllerimizde yaşayan insanların en başta gelen gelir kaynağı fındıktır. Arazi yapısı düşünüldüğünde, bu üç ilimizde fındıktan başka alternatif bir ürünün yetişmesinin güç olduğu gün gibi ortadadır.

Bilindiği üzere, 4-5 Nisan tarihlerinde, daha çok Giresun, Ordu ve Trabzon illerimizi etkileyen don olayı yaşanmıştır. Birçok fındık üreticisinin 2004 mahsulü yüzde 95 oranında zarar görmüştür. Üreticimiz çok mağdurdur. Hükümetimizin de bu konuda çalışmalar yaptığını biliyoruz. Kısa zamanda neticelenmesini temenni ediyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla)- Hangi çalışmalar?! Açıklayın!

HASAN AYDIN (Devamla)- Ben, konuşmama son verirken, hepinizi saygı, sevgi, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, okunacak tezkereler hacimli olduğundan, Kâtip Üyemizin tezkereleri oturduğu yerden okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

 B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun, bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/662)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 21.07.2004 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/14639 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 15.7.2004 gününde kabul edilen 5227 sayılı "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun" incelenmiştir:

1- İncelenen yasanın 5, 6, 7, 8, 9, 11, 16, geçici 1, geçici 5, geçici 6, geçici 7, geçici 8 ve geçici 9 uncu maddelerinde;

- Görev, yetki ve sorumlulukların, hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birime verileceği belirtilmiş,

- Merkezî yönetimin genel yetkileri ile merkezî yönetimce yürütülecek görev ve hizmetler tek tek sayılarak belirlenmiş,

- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumlulukları genel kavramlarla ve soyut anlatımlarla düzenlenmiş,

- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluk alanına giren hizmetleri, kendilerinin saptayacağı stratejilere uygun olarak yürütecekleri vurgulanmış; başka bir anlatımla, yerel yönetimlere "orta ve uzun erimli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren" stratejik plan yapma yetkisi verilmiş,

- Merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin ilkeleri konulmuş; bu bağlamda,

- İl ve ilçelerde merkezî yönetimce yürütülmesi gereken hizmetlere yasayla ayrıklık getirilebileceği belirtilmiş,

- Merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giren görev ve hizmetler için yerel düzeyde örgüt kurması, doğrudan ihale ve gider yapması yasaklanmış,

- Merkezî yönetimin görevleri arasında sayılan hizmetlere ilişkin yatırımlardan ilgili bakanlıkça uygun görülenlerin yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilebilmesine, bu yatırımlara ilişkin ödeneklerin yerel yönetim bütçesine aktarılmasına olanak sağlanmış,

- Merkezî yönetimin, desteklemek ve geliştirmek istediği hizmetleri, proje bazında gerekli kaynakları aktararak yerel yönetimlerle işbirliği içinde yürütebileceği vurgulanmış,

- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren konularda çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelere, yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlayıcı, yerel hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı kural konulması önlenmiş,

- Kamu kurum ve kuruluşlarının, yasalarla kendilerine açıkça görev olarak verilmeyen ve kuruluşun amacıyla doğrudan ilgili olmayan alanlarda işletme kuramayacakları, mal ve hizmet üretimi yapamayacakları, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsis edemeyecekleri öngörülmüş,

- Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör arasında iletişim ve işbirliğini sağlayıcı düzenekler oluşturmak, hizmet ve işlev kapasitelerini geliştirmek, merkezî yönetimin genel yetkileri arasında sayılmış,

- Kamu hizmetlerinden yasayla belirlenenlerin, üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürülmesine olanak sağlanmış,

- Hizmet bakanlıklarının sayısı onbeş olarak belirlenip, bu bakanlıkların adlarına yasaya ekli (I) sayılı cetvelde yer verilmiş, bunlardan Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Millî Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik dışındaki bakanlıkların taşra örgütü kurmaları yasaklanmış,

- Geçici maddelerde de, mevcut yapının öngörülen yapıya dönüştürülebilmesi için, il ve ilçelerdeki merkezî yönetim birimlerinin hangi yerel yönetimlere devredileceği ile personelinin ve mallarının yerel yönetimlere devri esasları düzenlenmiştir.

Yukarıdaki kuralların birlikte incelenmesinden, yapılan düzenlemelerin ana amacının, merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasında ve ikinciler yararına yeni bir görev ve yetki bölüşümü yaratmak ve kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülmesi konusunda yönetime genel yetki vermek olduğu anlaşılmaktadır.

a- İncelenen yasanın, kamu yönetiminin yapılanması ve işleyişinde köklü değişiklikler getiren anılan düzenlemelerinin hukukun genel ilkelerine, anayasal kurallara ve kamu yararına uygun düşüp düşmediğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetiminin yapılanmasında esas olan anayasal ilkeleri ortaya koymak, ulus devletin düşünsel temellerine ve tekil devlet modelinde örgütlenmeye egemen olan "merkeziyetçilik" ve "yerinden yönetim" ilkeleri ile bunları tamamlayan "idarenin bütünlüğü", "yetki genişliği" ve "idarî vesayet" kavramları üzerinde durmak gerekli görülmüştür.

Anayasanın başlangıç bölümünde, Anayasanın, Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirlediği, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarları, Türk varlığı, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esası karşısında koruma göremeyeceği belirtilmiş; 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan bir devlet olduğu vurgulanmış; 5 inci maddesinde de, Türk Ulusunun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Bu kurallar, Anayasada "tekil devlet" modelinin kabul edildiğini göstermektedir. Tekil devlet modeli, merkeziyetçi yapıyı ve ancak onun denetimi ve gözetiminde merkezdışı örgütlenmeyi olanaklı kılmaktadır.

Anayasada, hem yasama, yürütme ve yargı erki merkeze bağlanarak siyasal hem de yönetim düzeneğinde merkez esas alınarak yönetsel yönden merkeziyetçilik benimsenmiştir.

Anayasanın 123 üncü maddesinde, yönetimin,

- Kuruluş ve görevleriyle bir "bütün" olduğu,

- Merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı,

kuralına yer verilmiştir.

Merkezî yönetim, Anayasanın 126 ncı, yerel yönetimler ise 127 nci maddelerinde düzenlenmiştir.

126 ncı maddeye göre,

- Türkiye, merkezî yönetim kuruluşu yönünden coğrafya durumuna, ekonomik koşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılmakta,

- İllerin yönetimi "yetki genişliği" esasına dayanmaktadır.

127 nci maddeye göre de,

- Yerel yönetimler; il, belediye ya da köy halkının yerel ortak gereksinimlerini karşılamak üzere, kuruluş ilkeleri yasayla belirlenen, yasada gösterilen karar organları seçmenlerce seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.

- Yerel yönetimlerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri "yerinden yönetim" ilkesine uygun olarak yasayla düzenlenecektir.

Merkezî yönetim, yerel yönetimler üzerinde,

- Yerel hizmetlerin yönetiminin bütünlüğü ilkesine uygun biçimde yürütülmesi,

- Kamu görevlerinde birliğin sağlanması,

- Toplum yararının korunması,

- Yerel gereksinimlerin gereği gibi karşılanması,

amacıyla, yasada belirtilen esas ve usuller çerçevesinde "idarî vesayet" yetkisine sahiptir.

Görüldüğü gibi, Anayasada, tekil devlet modelinin yönetsel örgütlenmedeki temel ilkeleri, " merkezden yönetim", "yerinden yönetim" ve bunları tamamlayan "idarenin bütünlüğü" olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, yönetsel örgütlenme,

- Merkez-taşra ilişkisi yönünden "yetki genişliği",

- Merkezî yönetim-yerel yönetim ilişkisi yönünden "idarî vesayet",

ilkelerine dayanmaktadır.

Merkezî yönetim ve yerel yönetimler, devlet iktidarının örgütlenmesinde hizmeti ve coğrafyayı esas alarak iki temel parçayı oluşturmaktadır. Bu iki parçalı yapının yönetsel örgütlenmede farklı sonuçlara yol açmaması, birbirinden kopmaması, tekil devlet modeline zarar verecek biçimde ayrışmaması için, Anayasada "idarenin bütünlüğü" ilkesine yer verilmiş ve yerinden yönetim, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği ve yönetimin tümlüğü ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.

"İdarenin bütünlüğü" ilkesi, tekil devlet modelinde yönetim alanında öngörülen temel ilkedir. Bu ilke, yönetsel işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kuruluşların "bir bütün" oluşturduğunu anlatmaktadır.

Tekil devlet modelinde, tek bir egemenlik vardır ve tek yetkili devlettir. Devletin örgütsel yapısı parçalı bir görünüm sergilese ve devlet yetkisini kullanan birçok kamu tüzelkişisi olsa da, bunların arasındaki birlikteliği "idarenin bütünlüğü" ilkesi sağlamaktadır.

Parçalı yapıda olan yönetimde, "bütünlüğü" sağlamaya yönelik iki hukuksal araç, "yetki genişliği" ve "idarî vesayet"tir. "Yetki genişliği" ilkesi, tek tüzelkişilik içinde yer alan merkezî örgüt ve birimler, "idarî vesayet" ise merkezî yönetim ile yerinden yönetim kuruluşları arasındaki "bütünleşmeyi" sağlamakta, ayrışmayı, farklılaşmayı ve kopmayı önlemektedir.

"İdarenin bütünlüğü" ilkesi, merkezin denetimi ve gözetimiyle yaşama geçirilmektedir. Genel yönetimin taşra örgütlenmesi üzerindeki denetimi "hiyerarşik" denetim, yerinden yönetimler üzerindeki denetimi ise "vesayet denetimi"dir.

Yerinden yönetimin en önemli sakıncası, devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin tutarlılığını bozabilmesidir. Bu sakıncayı önlemek için devlete ve onu temsil eden merkezî yönetime yerinden yönetim kuruluşlarının eylem ve işlemlerini denetlemek ve gerektiğinde bozabilmek yetkisi tanınmıştır. Bu yetki "idarî vesayet" kavramıyla Anayasada yerini almıştır.

İdarî vesayeti, kamu düzenini ve ülke bütünlüğünü sağlamak için, kamu yararı amacıyla, yasaların verdiği yetkiye dayanarak, merkezî yönetim örgütünün, yerel yönetim ile kamu hizmeti yönetimi tüzelkişilerinin organları, işlemleri ve parasal kaynakları üzerindeki denetimi olarak tanımlamak olanakladır. Bu yönüyle idarî vesayet yetkisi, yerinden yönetim kuruluşlarına tanınan özerkliğin ayrıklığını oluşturmaktadır.

Anayasanın 127 nci maddesine göre idarî vesayet, hukuksallık denetimi yanında yerindelik denetimini de içermektedir.

Bu anayasal sisteme karşılık, incelenen yasayla,

- Merkezî yönetim, görev ve yetkileri sınırlandırılıp özel görevli durumuna düşürülürken, yerel yönetimler genel görevli kılınmakta,

- Merkezî yönetimin taşra örgütlerinin kimileri kaldırılırken kimileri yerel yönetimlere devredilmekte, böylece merkezî yönetim örgütsel ve işlevsel yönden zayıflatılmakta,

- "Yetki genişliği"ne dayanan güçlü merkezî yönetim yerine, "görev ayrılığı"na dayalı güçlü yerel yönetim yapılanmasının yolu açılmakta,

- Tekil devlet modeli yerine "idarî vesayet" zayıflatılarak "yerel" ağırlıklı devlet modeline geçilmesine olanak sağlanmakta,

- Kamu hizmetlerinin hemen tümünün yerelleştirilmesinin ve özelleştirilmesinin yolu açılmaktadır.

Bu içeriğiyle, yasanın yukarıda belirtilen maddeleriyle yapılan düzenlemeler, Anayasada öngörülen tekil devlet yapısına, "idarenin bütünlüğü", "yetki genişliği" ve "idarî vesayet" ilkelerine ve kamu yararına uygun düşmemektedir.

Bu düzenlemeler, amaçlanmasa da, Anayasada öngörülmeyen bir yönetim modeline geçilmesine neden olabilecek niteliktedir.

b- İncelenen yasanın, merkezî ve yerel yönetimlerce yürütülecek görev ve hizmetleri düzenleyen 7 ve 8 inci maddelerinin, Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleri yönünden ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

Yasanın;

- 7 nci maddesinde,

"Merkezî idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler şunlardır:

a) Adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, dış ilişkiler ve dış politikaya ilişkin görev ve hizmetler.

b) Maliye, hazine, dış ticaret, gümrük hizmetleri ile piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri.

c) Ulusal düzeyde ekonomik, sosyal ve fizikî planları hazırlamaya, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarını gidermeye yönelik program ve projelerin uygulanmasını sağlamaya ilişkin görev ve hizmetler.

d) Millî eğitimle ilgili görev ve hizmetler.

e) Diyanetle ilgili görev ve hizmetler.

f) Sosyal güvenlikle ilgili görev ve hizmetler.

g) Tapu ve kadastro, nüfus ve vatandaşlıkla ilgili görev ve hizmetler.

h) Acil durum yönetimi ve sivil savunmayla ilgili ulusal düzeyde yapılması gereken görev ve hizmetler.

i) Vakıflarla ilgili görev ve hizmetler.

j) Mahallî idarelere teknik ve malî yardımda bulunma, rehberlik yapma ve eğitim desteği sağlama görev ve hizmetleri.

k) Kanunlarla münhasıran merkezî idare tarafından yerine getirilmesi öngörülen ulusal nitelikli veya birden çok ili kapsayan diğer görev ve hizmetler",

- 8 inci maddesinde de,

"Mahallî müşterek ihtiyaçlara ilişkin her türlü görev, yetki ve sorumluluklar ile hizmetler mahallî idareler tarafından yerine getirilir.

Mahallî idareler görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren hizmetleri idarenin bütünlüğüne, kanunlarla belirlenen esas ve usullere, kalkınma planının ilke ve hedeflerine, kendi stratejilerine, amaç ve hedeflerine, performans ölçütlerine uygun olarak yürütür.

Mahallî idarelerin, kanunlarla verilen temel görev ve hizmetleri ciddî şekilde aksatması ve bu durumun halkın sağlık, huzur ve esenliğini önemli ölçüde olumsuz etkilemesi durumunda, aksamanın boyutuyla ölçülü olmak kaydıyla, ilgili merkezî idare kuruluşlarının talebi üzerine İçişleri Bakanlığı bu aksaklıkların giderilmesi için kanunlarda öngörülen tedbirleri alır."

düzenlemelerine yer verilmiştir.

Yapılan düzenlemede, merkezî yönetimce yürütülecek görev ve hizmetler tek tek konu olarak sayılmakta, diğer yasaların "münhasıran" merkezî yönetime yüklediği "ulusal ve bölgesel" hizmetlerle sınırlandırılmaktadır.

Yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumlulukları ise, merkezî yönetimin bu ve diğer yasalarla somut olarak belirlenen görev ve hizmetleri dışında  kalan hizmetler ile yerel ortak gereksinimlere ilişkin görevler olarak belirtilmiştir.

Madde gerekçelerinde de, merkezî yönetimler ile yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının, getirilen yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak ele alındığı; merkezî yönetimin görev ve yetkilerinin sayılarak sınırlandırıldığı, bunlar dışında kalanların yerel yönetimlerce yürütülmesinin öngörüldüğü belirtilmiştir.

Madde metinlerinden ve gerekçelerden, incelenen yasada, merkezî yönetimin "özel", yerel yönetimlerin ise "genel" görevli olarak öngörüldüğü sonucuna varılmaktadır.

Ayrıca, incelenen yasanın 9 uncu maddesinin,

- İkinci fıkrasında, merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giren görev ve hizmetler için yerel düzeyde örgüt kuramayacağı, doğrudan ihale ve gider yapamayacağının,

- Üçüncü fıkrasında, merkezî yönetimin görevleri arasında sayılan hizmetlere ilişkin yatırımlardan ilgili bakanlıkça uygun görülenlerin yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilebileceği ve bu yatırımlara ilişkin ödeneğin yerel yönetimlere aktarılacağının,

- Son fıkrasında, yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluk alanına giren konularda çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerde, yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlayıcı, yerel hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı kurallar konulamayacağının,

belirtilmiş olması da, merkezî yönetim-yerel yönetim görev ve yetki dengesinin, ikinciler yararına bozulduğunun göstergesidir.

Anayasanın 126 ncı maddesinde, merkezî yönetimin örgütlenmesine ilişkin ölçütler, "coğrafya durumu, ekonomik koşullar ve kamu hizmetlerinin gerekleri" olarak sayılmıştır. Maddede, merkezî yönetimin görevlerini belirginleştiren ya da sınırlayan bir düzenleme yapılmamıştır.

Buna karşın, Anayasanın 127 nci maddesinde, yerel yönetimlerin örgütlenmesi hem "coğrafya" hem de "konu" yönünden sınırlandırılmıştır. Maddeye göre, yerel yönetimler, ancak yöresel olarak örgütlenebilmekte ve yalnızca yerel ortak gereksinimlerin karşılanması yönünden görevlendirilebilmektedir.

Anayasaya göre merkezî yönetim, devlet iktidarını ve tüm kamu hizmetlerini ülke genelinde örgütlerken, yerel yönetimler, sınırlı bir coğrafyada ortak yerel gereksinimlerin karşılanması gibi sınırlı bir konuda örgütlenebilmektedir.

Bu nedenle, yönetsel örgütlenmede, merkezî yönetim konu yönünden "genel", yerel yönetimler ise "özel" görevlidir. Başka bir anlatımla, yasalarda merkezî yönetimin görevleri soyut ve genel, yerel yönetimlerin görevleri somut ve belirgin biçimde düzenlenmelidir.

Oysa, yukarıda da açıklandığı gibi, incelenen yasayla bunun tam tersi bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Merkezî yönetimin görev ve yetkileri tek tek sayılarak somut biçimde belirlenmiş, yerel yönetimlerin görev ve yetkileri ise soyut ve genel olarak düzenlenmiştir.

Yerel yönetimlere ilişkin düzenlemede, her ne kadar "mahallî müşterek ihtiyaçlara ilişkin" görevlerden söz edilerek konu yönünden sınır getirilmiş izlenimi yaratılmaya çalışılmış ise de, bu kavram soyut olup, yerel yönetimleri "genel görevli" konumdan çıkarmaya yetmemektedir.

Çünkü, merkezî yönetim örgütlenmesinde yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının görevi kapsamında sayılmayan ya da genel görevli bir kamu kurum ya da kuruluşunun görev alanında yer almakta iken yapılacak bir yasal düzenlemeyle o kurum ya da kuruluşun görev kapsamından çıkarılan her türlü kamusal hizmet, 7 ve 8 inci maddeler nedeniyle, yerel yönetimlerin görev alanına girecektir.

Hatta, yapılan düzenlemelerden, kamu kurum ve kuruluşlarının görevli kılınması durumunda da, yerel yönetimlerin aynı alandaki görevinin sona ermeyeceği; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına yasayla "münhasıran" görev verilmesi durumunda yerel yönetimlerin o alandaki görevinin sona ereceği anlaşılmaktadır.

"Münhasıran" sözcüğüyle merkezî yönetimin görev ve yetki alanının daha da daraltıldığı, buna karşılık yerel yönetimlerin görev ve yetki alanının genişletildiğini vurgulamak gerekir.

Öte yandan, yürürlükteki İl Özel İdaresi Yasasının 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasayla eklenen 13 üncü bendin ikinci tümcesindeki "İl özel idarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek ihtiyaçların kapsamı ve sınırı Bakanlar Kurulunca tespit olunur" kuralının iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 22.6.1988 günlü, E.1987/18, K.1988/23 sayılı kararında;

"Yerel yönetimlere ilişkin temel kavramlar üzerinde yapılan bu açıklamalar da göstermektedir ki, yerel yönetimlerin kuruluş esasları, karar organlarının oluşumu, görev ve yetkilerinin belirlenmesi, merkezî yönetimle bağ ve ilgileri, bunlar üzerinde uygulanacak idarî vesayet yetkisi, yasal bir düzenlemeyi gerektirmekte, 'yasallık' vazgeçilmez bir koşul olmaktadır. Anayasanın 123 üncü ve 127 nci maddeleri bu koşulu açık seçik vurgulamaktadır. O halde:

1- İl Özel İdaresi Kanunu (İUVKM)'nun 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasanın 2 nci maddesiyle eklenen 13 üncü bendin ikinci tümcesiyle 'İl Özel İdarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek ihtiyaçların kapsamı ve sınırı'nın saptanması yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, yasallık ilkesiyle çatışmaktadır. Burada, Bakanlar Kurulu kararı, yasa yerini almaktadır.

Bakanlar Kuruluna bu yetkinin yasayla verilmiş olması da, Anayasa açısından yasal düzenleme koşulunun yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarında ortaya koyduğu ölçütlere göre, yasa koyucu, genel kuralları koyarak yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken, Anayasanın öngördüğü yönetimin yargısal denetiminin etkinliğini engellemeyecek nesnel kurallara bağlamalıdır"

denilerek, yasallık ilkesi gereği, yerel yönetimlerin görevlerinin yasada tek tek sayılması gerektiği belirtilmiştir.

İncelenen Yasanın 8 inci maddesinde, yerel yönetimlerin görevleri sınırlı ve belirgin değil, genel ve soyut kavramlar kullanılarak düzenlendiği için, bu kavramların belirginleştirilmesinde yerel yönetimlerin yetkili organlarının etkili olması kaçınılmazdır. Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan kararıyla Bakanlar Kurulu yönünden Anayasaya uygun görülmeyen bir yetkinin yerel yönetimlerin organlarına tanındığı sonucuna varılmaktadır ki, bunun olanaksızlığı açıktır.

Bu nedenlerle de, incelenen yasanın 7 ve 8 inci maddeleri Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

2- İncelenen yasının 4 üncü maddesinde,

"Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi; halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir"

denilerek, "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" kamu yönetiminin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

4 üncü maddenin gerekçesinde, maddenin, Anayasanın 5 inci maddesinde öngörülen devletin temel amaç ve görevleriyle birlikte değerlendirilmesinin gerektiği belirtilmektedir.

Anayasanın 5 inci maddesinde, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Görüldüğü gibi, anayasal kural, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin "sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle" bağdaşacak biçimde sınırlandırılmasına olanak sağlamaktadır.

Oysa, bu sınırlama kuralına, incelenen yasanın 4 üncü maddesinde yer verilmemiştir. Böyle bir temel yasada bilinerek boşluk yaratılması ve boşluğun gerekçeyle doldurulmaya çalışılması anlamlı ve anlaşılır değildir.

Ayrıca, Anayasanın yine 5 inci maddesinde, Türk Ulusunun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak da devletin amaç ve görevleri arasında sayılmış; 14 üncü maddesinde, hak ve özgürlüklerin hiçbirinin, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı, demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.

Yine Anayasanın 12 nci maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, aynı zamanda kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da içereceği vurgulanmıştır.

Bütün bu kurallar, kişi hak ve özgürlüklerinin sınırını ve devletin bu konudaki görevini göstermektedir.

İncelenen yasanın 4 üncü maddesinde, anayasal sınırlara yer verilmeden kişi hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılmasının kamu yönetiminin temel amaç ve görevi olarak gösterilmesi, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olduğu, kamu yönetiminin bu hak ve özgürlükleri sınırlayamayacağı ve aykırı davrananlar için yaptırım koyup uygulayamayacağı gibi bir sonuç doğurmaktadır.

Bu sonuç nedeniyle, incelenen yasanın 4 üncü maddesi Anayasanın 5, 12 ve 14 üncü maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

3- İncelenen Yasanın "Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri" başlıklı 5 inci maddesinin (d) bendinde, "Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve bu hizmetlerden yararlandırmada ayırımcılık; bu hizmetlerle ilgili olarak insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama yapılamaz" düzenlemesine yer verilmiştir.

Genel olarak, temel hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik olumlu bir düzenleme gibi görünmekle birlikte uygulamada bu kuralın başka bir amaçla kullanılması olanaklıdır.

Gerçekten, daha yakından bakıldığında bu kuralda, "Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde" anlatımıyla, kamu görevlileri ve kamuda çalışanların, "Bu hizmetlerden yararlandırma" anlatımıyla da özellikle öğrencilerin, hedef kitle olarak belirlendiği görülmektedir.

Yine aynı kuralda, "ayırımcılık" ve "insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama yapılamaz" anlatımıyla hem "düzenleme" yapılırken hem de "uygulama" da hedef kitledekiler için türban yasağının kaldırılmasının amaçlandığı anlaşılmıştır.

İncelenen Yasanın yukarıda açıklanan 4 üncü maddesinde de, "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" kamu yönetiminin temel görevleri arasında sayılarak, bu amaç pekiştirilmektedir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, ulusal ve ulusalüstü yüksek mahkeme kararlarında açıklanan içerikleriyle gerek Anayasa gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kuralları, Türkiye Cumhuriyetinde türban konusunu, geriye dönülemeyecek biçimde gündemden çıkarmıştır.

a- Anayasa Mahkemesi türban konusuyla ilgili ilk kararını 1989 yılında vermiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasına 10.12.1988 günlü, 3511 sayılı Yasayla eklenen ek 16 ncı maddede, "Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir." denilerek, yükseköğretim kurumlarında dinsel amaçla örtünmeye açıkça olur verilmiştir.

Açılan dava üzerine Anayasa Mahkemesi "sorun, bir yasal düzenlemenin din kurallarına, dinsel inançlara ve gereklere göre yapılıp yapılamayacağı noktasında yoğunlaşmaktadır. Madde içeriğinin, dinsel inanç gereği yapılan düzenlemenin konusunun başörtüsü ya da başka bir şey olması önemli değildir" Saptamasını yaptıktan sonra, başörtüsünü serbest bırakan dava konusu kuralı, Anayasanın "lâiklik", "ulusal birlik", "demokratiklik", "hukuk devleti" ve "eşitlik" ilkelerine aykırı bularak iptal etmiştir. (K.1989/12)

Yüksek Mahkeme, türban konusundaki ikinci kararında da (K.1991/8), Anayasanın ve devrim yasalarının, yükseköğretim kurumlarında dinsel nitelikli giysiler giyilmesine olur vermediğini belirterek, başörtüsü konusundaki görüşünü ısrarlı biçimde sürdürmüştür.

Anayasa Mahkemesine göre,

- Laiklik, ulusal birliği sağlamış ve ümmetten ulusa geçmenin itici gücü olmuştur. Toplumsal birliği sağlayan din ve mezhep bağının yerini Türk Ulusu bağı almıştır.

- Başörtüsü serbestisi, dinin, bireyin manevî yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışa dönüşmesi anlamına gelmekte, temelini Atatürk ilke ve devrimlerinde bulan kamu hukuku isterlerine göre düzenlenmesi gereken giyim konusu dinsel kurala bağlanmış olmaktadır.

- Demokratik düzen, dinsel gerekleri egemen kılmayı amaçlayan şeriat düzeninin karşıtıdır. Dinsel gereklere dayanan düzenleme demokratik olamaz.

- Özgürlük, anayasal ilkelerle sınırlıdır. Laiklik ilkesine ters düşen düzenlemelerin demokratik hak içerdiğinin ileri sürülmesi anayasal düzenle bağdaşmaz.

- İnsan hakları ve adaletin yanında kamu düzenini, hukuk güvenliğini ve toplumsal barışı sağlamak hukuk devletinin varlık nedenidir. Bunları bozucu davranış ve uygulamalar hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.

- Kamu kurumlarında başörtüsüne izin verilmesi bir kesime ayrıcalık tanınması anlamına gelir ki, bu da eşitlik ilkesine ters düşer.

 - Dinî inancı nedeniyle başını örtmek isteyenler ile farklı düşüncede olup bir zorlama karşısında bulunduklarına inananların aynı anayasal korumadan eşit olarak yararlanmaları gerekir.

- Kamusal kuruluşlarda ve öğretim kurumlarında başörtüsü bir ayrıcalıktan öte ayırım aracı niteliğindedir.

Birlikte öğrenim görenlerin ya da çalışanların kardeşlikleri, arkadaşlıkları, dayanışmaları ulusal birlik yönünden son derece önemli iken, yurttaşları dinsel simgelerle ayırmak toplumda, özellikle gençler arasında sosyal görüş, din, inanç ve mezhep ayrılığını kışkırtarak bölünmelere yol açacaktır.

- Anayasa Mahkemesinin parti kapatma kararlarında da, partilerin, yükseköğretim kurumları öğrencilerinin başörtüsü kullanmalarını destekleyen davranışları laiklik ilkesine aykırı bulunarak, kapatma nedeni sayılmıştır. (K.1998/1)

- Yüksek Mahkemenin diğer bir kararında da,

- "Böylece, davalı Parti tarafından güçlü bir siyasal sembol olarak kullanılan başörtüsü veya türbanın, eylemli bir durum yaratılarak TBMM'ye taşınması girişimiyle geçmişinde teokratik bir devlet deneyimi geçirmiş olan Türkiye Cumhuriyetinde özel bir yeri ve önemi bulunan laiklik ilkesi ağır biçimde ihlal edilmiştir",

değerlendirmesi yapılmıştır. (K.2001/2)

Bu aşamada bir konunun altını özenle ve önemle çizmek gerekir: Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uygunluk denetimi görevi nedeniyle anayasal kural, kavram ve ilkeleri resmen yorumlamaya yetkili tek organ olduğuna ve Anayasanın 153 üncü maddesi uyarınca Yüksek Mahkemenin kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri, kısaca herkesi bağladığına göre, anayasal kuralların Anayasa Mahkemesi kararlarıyla birlikte okunması zorunludur.

Anayasanın yukarıda açıklanan kuralları ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bu kurallara kazandırdığı içerik nedeniyle yasalarda türbana ilişkin bir düzenleme yapılması olanaksızdır.

b- Anayasanın 138 inci maddesinde, yasama ve yürütme organları ile yönetimin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organları ile yönetimin mahkeme kararlarını hiçbir biçimde değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmıştır.

Bu kural, Danıştayın türbanla ilgili kararlarına önem ve anlam kazandırmaktadır.

Yükseköğretim Kurulu, 1982 yılında çıkardığı bir genelgeyle görevlilerin ve öğrencilerin giysilerinin Atatürk ilke ve devrimlerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir. Danıştay, başvuru üzerine aldığı kararda bu konudaki yasaklamayı hukuka uygun bulmuştur. (8.D;K.1987/63)

Danıştay, daha sonra, aynı doğrultuda yapılan yönetmelik değişikliğine ilişkin iptal istemlerini de, aydın, uygar, cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli eğitim kurumlarında başörtüsü yasağı getirilmesinin hukuka uygun olduğunu belirterek reddetmiştir. (8.D;K.1988/512)

Yüksek Mahkeme, tersine yapılan, yani, yükseköğretim kurumlarında başörtüsünü serbest bırakan yönetsel düzenleyici işlemleri ise, Anayasanın laiklik, eşitlik ve devrim yasalarının korunması ilkelerine aykırı görerek iptal etmiştir. (8.D;K.1989/652)

Danıştayın tutumu kararlı biçimde sürmektedir. İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun son kararlarından birinde, Anayasanın Başlangıcı, 2, 42, 174 üncü maddeleri ve Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanılarak, "Böylece, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan, boyun ve saçların başörtüsü ve türbanla kapatılması durumu kılık ve kıyafet serbestisi dışında tutulmaktadır" saptaması yapılmıştır. (DİDDGK;K.61/327)

Danıştaya göre, yükseköğretim öğrencisi özellikle ve öncelikle Atatürk devrimlerini ve ilkelerini benimsemiş ve yaşamını bu ilkeler doğrultusunda sürdüren kişi olmalıdır. Tersine davranan öğrencinin, yükseköğretim öğrencisi olma sıfatının gereklerini yerine getirdiğinden söz edilemez. Ayrıca, öğretim elemanlarınca uyarılmasına karşın, ısrarla başörtüsü takmayı sürdüren öğrenci, okuldaki çalışma düzenini de bozmuş olacaktır.

c- Gerek Türkiye'den, gerek Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler nedeniyle bu ülkelerden yapılan başvurular sonucu Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesince verilen kararlarda da,

- Yükseköğrenimini laik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin bu üniversitenin düzenlemelerini peşinen kabul etmiş sayılacağı,

- Üniversitelerin yaptıkları düzenlemelerin, farklı inanıştaki öğrencilerin birlikteliğini sağlamak amacına yönelik olarak, öğrencilerin dinsel inanışlarını açığa vurma özgürlüklerini yer ve biçim yönünden sınırlayabileceği,

- Özellikle nüfusunun büyük çoğunluğunun belli bir dine mensup olduğu ülkelerde, bu dinin tören ve simgelerinin herhangi bir yer ve biçimde sınırlama olmaksızın sergilenmesinin, din kurallarını uygulamayan ya da başka bir dine mensup olan öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceği,

- Laik üniversitelerin, öğrencilerin giysilerine ilişkin kurallar koyarken, kimi köktendincilerin yükseköğretimde kamu düzenini bozmalarını ve diğerlerinin inançlarına zarar vermemelerini sağlamaya özen gösterebilecekleri,

- Çocukların çok kolay etkilenebileceği bir yaşta, bu tür sembollerin, bir biçimde onlara dinlerini değiştirme yönünde etki yapabileceği,

- Kadınların başlarını örtmelerinin zorunlu olmasının, kadın-erkek eşitliğiyle ve demokratik bir toplumda öğretmenlerin öğrencilerine vermeleri gereken özgürlük, başkalarına saygı, eşitlik ve ayrımcılık yasağı iletileriyle bağdaştırılamayacağı,

- Baş örtme yasağının, devletin yansızlığını gerçekleştirmeye dönük yasal bir amaçla getirildiği,

gibi gerekçelerle, laik üniversite düzeninin gereklerine uygun davranmayan öğrencilere yaptırım uygulanması, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı görülmemiştir.

Yukarıda yer verilen gerekçelerle, incelenen yasanın 5 inci maddesinin (d) bendinin anayasal kurallar ve Yüksek Mahkeme kararlarıyla bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır.

4- İncelenen yasanın 11 inci maddesinde,

"Kamu hizmetlerinin daha etkili ve verimli olarak yerine getirilebilmesi amacıyla, merkezî idare ile mahallî idareler, kendilerine ait hizmetlerden kanunlarda öngörülenleri, ilgileri itibariyle üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürebilir. Bu durumda idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır" düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu düzenlemeyle, herhangi bir sınırlama ve hizmetler arasında bir ayrım yapılmadan, merkezî ve yerel tüm kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülebilmesine olanak yaratılmaktadır.

Anayasanın 128 inci maddesinde, devletin, kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin "genel idare esaslarına" göre yürütmekle yükümlü oldukları aslî ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir. Buna göre, merkezî ve yerel yönetimlerin "genel idare esaslarına" göre yürüttükleri görevleri mutlaka vardır ve "kamu gücü" ve "kamu otoritesi" kullanılarak yürütülen bu görevler, aslî ve sürekli kamu hizmetleridir. Bu hizmetlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunludur.

İncelenen yasanın 11 inci maddesinde, merkezî ve yerel yönetimlerin "genel idare esasları"na göre yürüttükleri aslî ve sürekli kamu hizmetleri de dahil tüm kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülebilmesine olanak tanınmaktadır ki, düzenleme bu durumuyla Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, Anayasanın 7 nci maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kurala bağlanmış; 123 üncü maddesinde, yönetimin kuruluş ve görevlerinin, 127 nci maddesinde de, yerel yönetimlerin kuruluş, görev ve yetkilerinin yasayla düzenleneceği belirtilmiştir.

Yasayla yapılan düzenlemelerin "yasama yetkisinin devredilmezliği" ve "yönetimin yasallığı" ilkelerine aykırı olmaması gerekmektedir.

Bu ilkelere uygunluk, ancak temel kuralların yasada belirlenmesi, verilecek yetkinin çerçevesinin çizilmesi, yasa koyucunun uygun göreceği uzmanlık isteyen ve yönetim tekniğine ilişkin ayrıntıların yürütmeye bırakılmasıyla sağlanabilecektir.

Ayrıca, yasa koyucu genel kuralları koyarak yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken, yargısal denetimin etkinliğini engelleyecek biçimde nesnel ve genel düzenleme yapmamalıdır.

İncelenen Yasanın 11 inci maddesinde, kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülmesi konusunda hiçbir ilke konulmadan, temel kurallar ve yöntemler belirlenmeden, yalnızca yetkilendirmede bulunulmaktadır. Bu durumuyla madde "yasama yetkisinin devredilemeyeceği" ve "yönetimin yasallığı" ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.

5- İncelenen Yasanın 23 üncü maddesinde,

"Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç, bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları yurtdışı teşkilatı kuramazlar. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurt dışı hizmeti sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Bu suretle belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri, ilgili kurum veya kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütülür. Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve görevlendirilemez" düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu düzenlemede, Bakanlar Kurulunca belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetlerinin, ilgili kurum ya da kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarında belirli süreli olarak görevlendirilmesi yoluyla yürütüleceği; Dışişleri Bakanlığı elemanlarının bu görevlere atanamayacağı ya da bu kadrolarda görevlendirilemeyeceği belirtilmiştir.

Geçici 4 üncü maddede de, sözü edilen Bakanlar Kurulu kararının üç ay içinde çıkarılacağı; bu kararname çıkarılıp yeni görevlendirmeler yapılıncaya kadar eskilerin görevlerini sürdürecekleri kurala bağlanmıştır.

23 üncü maddenin son tümcesi, diğer bakanlıkların yurtdışı hizmetlerinin Dışişleri Bakanlığı elemanlarınca yürütülmesini engellemektedir.

Bu yönüyle düzenleme, yurt dışında hizmet yapması uygun görülen kamu kurum ve kuruluşları personelinin herhangi bir nedenle görevde bulunmaması durumunda devlet görevinin aksamasına neden olacak niteliktedir. Bu da, devletin dış politikasına zarar verecek, devlet saygınlığının zedelenmesi sonucunu doğurabilecektir.

Bu nedenle, söz konusu düzenleme hizmetin gerekleri ve kamu yararıyla bağdaşmamaktadır.

6- İncelenen yasanın, 38 inci maddesinde denetimin tanımı yapılmış, 39 uncu maddesinde denetimin kapsamı ve türleri belirlenmiş, 40 ıncı maddesinde de denetlemeye yetkili kurumlar gösterilmiştir.

Bu maddelerin birlikte incelenmesinden kamu yönetiminde denetim sisteminin tümüyle değiştirildiği görülmektedir. Getirilen sistemde;

- Denetimin, içdenetim ve dışdenetim olarak ikiye ayrıldığı,

- İçdenetimin, hataların önlenmesi, risk ve zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sistemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetim olduğu,

- Dışdenetimin, kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, tüm etkinlik, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef, plan ve yasalara uygunluk yönünden incelenmesi anlamına geldiği,

- İç ve dışdenetimin, hukuka uygunluk, malî denetim ve performans denetimini kapsadığı,

- Hukuka uygunluk denetiminin, eylem ve işlemlerin ilgili yasa, tüzük, yönetmelik ve diğer yazılı kurallara uygunluğunun denetlenmesi olduğu,

- İçdenetimin, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri ya da kurumun üst yöneticisinin görevlendireceği içdenetim elemanlarınca yürütüleceği,

- Dışdenetimin Sayıştayca yapılacağı ya da yaptırılacağı,

belirtilmektedir.

Bu kurallardan kimilerinin anayasal ilkeler, denetimin gerekleri ve kamu yararı yönünden irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

a- İncelenen yasanın, denetlemeye yetkili kurumları gösteren 40 ıncı maddesi ile bakanlıklar, bağlı ve ilgili kuruluşların örgütlenmesine ilişkin maddelerinde, Türk yönetim yapısında köklü geçmişi bulunan, yolsuzluklarla savaşımda önemli çalışmalar yürüten teftiş kurullarına yer verilmediği görülmektedir.

Merkezî yönetim, yönetsel etkinlikler alanında, yasal düzenlemelerin merkez olarak kabul ettiği bir yerde toplanmış bulunan üst düzey yöneticilerin aldıkları karar ve yaptıkları yürütülebilir işlemlere, devlet tüzelkişiliğinin yetki alanında bulunan tüm örgütsel birim ve görevlilerce uyulması ve bunları uygulaması anlamına gelmektedir.

Hukuksal bir kurum ve kavram olan hiyerarşi, merkezî yönetimin yukarıda yer verilen anlamı karşısında, "idarenin bütünlüğü"nün söz konusu olduğu örgütlenmede, merkezden yönetimin gerçekleşme yöntemi ve aracıdır.

Bu yöntem ve aracın geçerli kılınabilmesinin en etkin yolunun ise hiyerarşik denetim olduğunda duraksama bulunmamaktadır.

Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı gibi, Anayasada, "idarenin bütünlüğü ilkesi"nin gerçekleştirilmesinin hukuksal araçları olarak, hiyerarşi, yetki genişliği ve idarî vesayet kurumlarına yer verilmiştir. Bu kurumların her birinin "denetim" olgusunu içinde taşıdığı, bu yönüyle devlet aygıtının örgütlenmesine ilişkin düzenlemelerin, bu kurumlara yer vermesinin anayasal bir zorunluluk olduğu tartışmasızdır.

Uluslararası standartlarda teftiş kavramı, "denetim", "soruşturma", "yönetim" ve "danışmanlık" işlevlerini ve bu işlevleri yürütecek uzmanları içermektedir.

Gerek yukarıda ortaya konulan anayasal ilkeler gerek içerdiği öğeler gözönünde bulundurulduğunda, teftiş hizmeti, yalnızca yönetsel etkinliklerin yürütülmesinde usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasından, soruşturulmasından, bunların önlenmesi ve hizmetin daha etkin ve verimli kılınması için alınacak önlemlerin araştırılmasından ibaret olmayıp, aynı zamanda hiyerarşik denetimin ve vesayet denetiminin bu  alanda uzmanlaşmış, yetkin, güvenceye sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim elemanları eliyle yapılarak, idarenin bütünlüğü ilkesinin yaşama geçirilmesinin aracı olarak da görülmelidir.

İncelenen yasada öngörülen içdenetim etkinliği ise, teftişi etkili kılan uzmanlaşmış, yetkin, meslekî güvenceye sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim elemanının yokluğu nedeniyle teftiş olgusundan uzaklaşmakta, daha çok üst yöneticinin kontrol ve gözetim etkinliğine indirgenmektedir.

Yasadaki içdenetim tanımının, teftiş olgusunun en önemli işlevi olan soruşturmayı kapsamadığının özellikle vurgulanması gerekir. Bu yönüyle, içdenetimin hukuksal anlamda bir teftiş ve denetim niteliğini taşımadığı ortaya çıkmaktadır.

Denetim elemanları aracılığıyla yolsuzlukları ve hukuka aykırılıkları saptamak ve önlemlerini almakla yükümlü olan merkezî yönetim, bunun dışında, yerel yönetimlerle ilgili olarak çıkardığı yasalar  ve saptadığı standartlar uyarınca yaptığı düzenlemelerin uygulanmasını izlemek ve gerçek gereksinimleri karşılayıp karşılamadığını, bunlarda değişiklik yapılması gerekip gerekmediğini, aksayan yönlerin neler olduğunu bilmek ve gerekli önlemleri almak durumundadır.

Bu izlemenin ise, ancak kamu yönetimini her yönüyle çok iyi bilen, alanında uzmanlaşmış kişilerden oluşan denetim kuralları eliyle yapılabileceği açıktır. Bu nitelikte bir görevi herhangi bir kamu görevlisinin yapabileceğini varsaymak gerçeğe uygun olmadığı gibi, sağlayacağı yararlar da son derece sınırlıdır.

Öte yandan, incelenen yasayla kamu yönetimi hizmetlerinin büyük bölümü yerel yönetimlere devredilmekte olduğuna göre, yerel yönetimlerin uzmanlaşmış kişi ve kurullar eliyle teftiş ve denetime bağlı tutulmaları daha  da önem kazanmaktadır.

Sonuç olarak, incelenen yasada öngörülen, kontrol ve gözetim işlevinden ibaret olan içdenetimin, bu yönüyle, gerek hiyerarşik gerek idarî vesayet denetimini kapsamadığı, getirilen düzenlemenin idarenin bütünlüğü ilkesinin gerçekleşme araçlarından biri olan denetim işlevini etkisiz kılacağı açıktır.

Bu nedenle, öngörülen içdenetim sistemi ve bu alanda teftiş kurullarının kaldırılması yerinde ve kamu yararına uygun görülmemektedir.

b- İncelenen yasanın dışdenetime ilişkin düzenlemeleri üzerinde ayrıca durulması uygun olacaktır.

aa- Yukarıda da açıklandığı gibi, yasanın 40 ıncı maddesinde, merkezî yönetime dahil kurum ve kuruluşlar ile il özel yönetimleri, belediyeler, bunlara bağlı kuruluşlar ve yerel yönetim birliklerinin dışdenetiminin Sayıştayca yapılacağı belirtilmiştir.

Yasanın 39 uncu maddesine göre Sayıştaya verilen "dışdenetim" görevi, malî denetim yanında, kapsama giren kurum ve kuruluşların tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluk ve performans denetimini de kapsamaktadır.

İncelenen yasanın,

- 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında, malî-idarî ayırımı yapılmadan genel söylemlerle, merkezî yönetime dahil tüm kurum ve kuruluşların, il özel yönetimlerinin, belediyelerin, bunlara bağlı kuruluşların, yerel yönetim birliklerinin "dışdenetim"inin Sayıştayca yapılacağının belirtilmiş olması,

- Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, yerel yönetimler, bunların bağlı kuruluşları, işletmeleri ve yerel yönetim birliklerinin malî işlemler dışındaki diğer yönetsel işlemlerinin İçişleri Bakanlığınca yapılacağının belirtilmesine karşın, merkezî yönetimler ile bağlı ve ilgili kuruluşların malî işlemler dışındaki diğer yönetsel işlemleri için dışdenetim yöntemi öngörülmemiş olması,

- 39 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, "dışdenetim" tanımlanırken, "kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef ve planlara ve kanunlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesidir" genel söyleminin kullanılmış olması,

Her ne kadar, bu tanımda, "hesap verme sorumluluğu çerçevesinde" anlatımı kullanılmış ise de, bu anlatımın, yasanın 1 inci maddesinde belirlenen kamu yönetimi amacının yinelenmesine dönük genel ve soyut bir söylem olması,

- Aynı maddenin, kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dışdenetiminin kapsamını belirleyen üçüncü fıkrasının, "Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dışdenetimi; hukuka uygunluk, malî denetim ve performans denetimini kapsar" biçimindeki düzenlemesinden, "malî denetimin" üç denetim alanından yalnızca birini göstermesi,

- 39 uncu maddenin üçüncü fıkrasının (a) ve (c) bentlerindeki "hukuka uygunluk" ve "performans" denetimlerinin tanımlarının kapsamı,

Sayıştay denetiminin, malî işlemler yanında kapsama giren kamu kurum ve kuruluşlarının tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluk ve performans denetimini de kapsadığını göstermektedir.

Ayrıca, 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasasının "Dışdenetim" başlıklı altıncı kısmının tümüyle Sayıştaya ayrılmasına, dışdenetim için başkaca bir kurum ya da kuruluş öngörülmemesine karşın, 68 inci maddesinde, Sayıştayca yapılacak denetimin "harcama sonrası malî denetim" olduğu açıkça belirtilmiştir.

Her iki yasa kuralı arasındaki fark, incelenen yasada öngörülen Sayıştayın dışdenetiminin geniş kapsamlı olduğunu göstermektedir.

Anayasanın 160 ıncı maddesinde, Sayıştayın, genel ve katma bütçeli kurumların tüm gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve yasalarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevli olduğu belirtilmiştir.

Maddeden de anlaşılacağı gibi, Sayıştay, malî denetim yetki ve göreviyle donatılan bir anayasal kurumdur.

Her ne kadar, maddede, Sayıştaya "inceleme ve denetleme" görev ve yetkisinin yasalarla verilebileceği öngörülmüşse de, buradaki "denetim" sözcüğü de malî denetimi kapsamaktadır. Çünkü, 160 ıncı maddenin ana düzenlemesiyle Sayıştaya yalnızca malî denetim görevi ve yetkisi verilmiştir. Ayrıca, yasalarla verilecek "denetim" görevi, "hükme bağlama" yetkisiyle birlikte anılmıştır. Sayıştayın hükme bağlama yetkisinin malî denetimle ilgili olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenen yasayla Sayıştaya verilen "hukuka uygunluk" ve "performans" denetim yetki ve görevinin Anayasanın 160 ıncı maddesine uygun düşmediği sonucuna varılmaktadır.

bb- İncelenen Yasanın 40 ıncı maddesinde, Sayıştay dışdenetim görev ve yetkisiyle donatılırken, "dışdenetimi (...) Sayıştay tarafından yapılır veya yaptırılır" kuralına yer verilerek, Sayıştayın dışdenetim yetkisini devretmesine olanak sağlanmıştır.

Bu düzenleme uyarınca Sayıştay, kapsama giren kurum ve kuruluşların denetimlerini özel ve bağımsız denetim şirketlerine yaptırabilecektir.

Yukarıdaki bölümlerde ayrıntılarıyla açıklandığı gibi, Anayasanın 6 ncı maddesinde, hiçbir kimse ya da organın kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı; 128 inci maddesinde, devletin genel yönetim ilkelerine göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlilerince yerine getirileceği kurala bağlanmıştır.

Bu kural uyarınca, Sayıştayın genel yönetim ilkelerine göre yürütülen aslî ve sürekli görevi olduğunda kuşku bulunmayan denetim görevini kamu görevlileri eliyle yerine getirmesi zorunludur. Bu da, denetim görevinin doğrudan Sayıştayca yapılması gerektiği anlamına gelmektedir.

Ayrıca, Anayasanın 160 ıncı maddesinde de, Sayıştayın öngörülen hizmetleri "yapmakla" görevli olduğu belirtilmiş; Sayıştaya bu görevleri kendi dışında bir kurum ya da kuruluşa "yaptırma" yetkisi verilmemiştir.

Bu nedenle, incelenen yasanın, dışdenetim görevinin özel ve bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmasına olanak sağlayan 40 ıncı madde düzenlemesi, Anayasanın 128 ve 160 ıncı maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

7- İncelenen Yasanın 46 ncı maddesinin,

- Üçüncü fıkrasında, diğer kamu görevlileri ile işçilerden tam ya da kısmî zamanlı olarak, kadro koşuluna bağlı olmaksızın sözleşmeli statüde çalıştırılacakların görevleri, hak ve yükümlülükleri ile performans ölçütlerinin sözleşmelerinde düzenleneceği,

- Beşinci fıkrasında, hükümetin görevi sona erdiğinde,

Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı dışındaki müsteşarların,

Başkanlık ve genel müdürlük biçiminde kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda, kendi genel kurullarının seçimiyle gelenler dışındaki başkan ve genel müdürlerin,

görevlerinin kendiliğinden sona ermiş sayılacağı,

Bu görevlere yeni bir atama ya da görevlendirme yapılıncaya kadar bu kişilerin görevlerini sürdürecekleri,

Bu biçimde görevi sona erenlerden başka bir göreve atanmayanların, özlük hakları saklı kalarak, kadro koşulu aranmaksızın bakanlık müşavirliğine atanacakları,

belirtilmiştir.

a- Yasanın 46 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, kamu hizmetlerinin memurlar, diğer kamu görevlileri ve işçiler eliyle yürütüleceği; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işe alınmaları ve görevde yükselmelerinin ehliyete dayalı seçme sınavı ve liyakat esasına göre yapılacağı kurala bağlanmıştır.

Bu kuralda, diğer kamu görevlileri, memurlar gibi, genel yönetim ilkelerine göre yürütülen aslî ve sürekli kamu hizmetlerinde çalışan personel olarak düzenlenmiştir.

Anayasanın 128 inci maddesinde, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Oysa, incelenen yasanın 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında, diğer kamu görevlilerinin görevleri, hak ve yükümlülükleri ile performans ölçütlerinin sözleşmelerinde yer alacağı belirtilmiştir.

Bu durumuyla düzenleme, Anayasanın 128 inci maddesine aykırı düşmektedir.

b- Kamu personel rejimimizde, memuru da içerecek biçimde, geniş anlamıyla kamu görevlisi, hükümetin değil devletin memuru olarak düzenlenmiştir. Bu konumu nedeniyle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin siyasal kaygı içine düşmeden hizmet vermeleri için yansız olmaları ilkesi getirilmiş ve bu ilke gereği yasal güvenceye alınmışlardır.

Anayasanın 128 inci maddesinde, bu düşünce ve gerekçeyle, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin, aylık, ödenek ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği kurala bağlanmıştır.

Kamu personel rejimi, göreve alınmada ve görevde yükselmede kariyer ve liyakat ilkelerine dayanmaktadır. Memurlar ve diğer kamu görevlilerine sağlanan güvencenin temel amacı ise, bu gibilerin kamu görevini hiçbir etki altında kalmadan, yalnızca kamusal çıkarları gözeterek yerine getirmesidir.

Nitekim, yine aynı nedenle, Anayasanın 68 inci maddesinin altıncı fıkrasında kamu görevlilerinin siyasî parti üyesi olmaları yasaklanmış; 76 ncı maddesinin son fıkrasında da, görevlerinden çekilmedikçe aday olamayacakları ve milletvekili seçilemeyecekleri kurala bağlanmıştır.

Öte yandan, Anayasanın 70 inci maddesinde, kamu hizmetlerine girmek bir hak olarak düzenlenmiş; ikinci fıkrasında, hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir ayırımın gözetilemeyeceği belirtilmiştir.

Yasanın 46 ncı maddesiyle, maddede sayılan kimi üst düzey kamu görevlilerinin görev sürelerinin hükümetin ömrüne bağlanması hiçbir bilimsel ölçüte dayanmamaktadır. Tüm kamu görevlileri gibi müsteşarlar, başkanlar ve genel müdürler de devletin görevlileridir ve görevlerini yasalar çerçevesinde dürüstlük ve yansızlıkla yapmakla yükümlüdürler.

Bir müsteşarın, başkanın ya da genel müdürün görevinin, hiçbir haklı neden olmadan, salt hükümetin değişmiş olmasına dayanılarak kendiliğinden sona erdirilmesi, kamu yönetiminin sürekliliği ilkesine aykırıdır, kamu hizmetinin gerekleri ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Getirilen düzenlemeyle, üst düzey kimi görevlerde bulunan kamu görevlilerinin "devlet memuru" kimliği yok edilmekte, parti yandaşlığı yarışının önü açılmaktadır. Bunun neden olacağı üst düzey görevlere gelebilmek için bürokratlar arasında başlayacak yandaşlık tutkusunun ve öne geçme ve kazanma çatışmalarının kamu hizmetini ve kamu yönetimini olumsuz yönde etkileyeceği kuşkusuzdur.

Kamu görevlilerinden, görevinde kusurlu davranan ya da başarılı olamayanların bu nedenle bir yönetsel işlemle görevden alınmaları ile böylesine bir haklı nedenin var olup olmadığına bakılmaksızın salt hükümet değişikliği gerekçesiyle kimi üst düzey kamu personelinin görevlerinin sona ermiş sayılması, birbirinden çok farklı hukuksal sonuçlar doğuracak olgulardır.

Bunlardan birinciler, doğrudan kamu yararına dayanan işlemler olmasına karşılık, ikinci kümede yer verilenler, kamu personelinin yükselmesinde ve görevde kalmasında liyakat sistemini geri plana iteceği ve bürokrasinin siyasallaşmasına yol açacağı için kamu yararına aykırı olacaktır.

Ayrıca, yasada öngörülen yönteme göre, belirtilen üst düzey yöneticilerin görevi kendiliğinden sona ereceğinden, görevde kalması istenenler için yeniden bir işlem yapılması gerekecektir ki, bunun anlamsızlığı ortadadır.

Yasal düzenlemelerin genel amacının kamu yararını gerçekleştirmek olduğu gözönünde bulundurulduğunda, 46 ncı maddenin beşinci fıkrasının anayasal ilkelere, kamu hizmetinin gereklerine ve kamu yararına uygun düştüğünü söylemek olanaksızdır.

8- İncelenen yasanın,

- 49 uncu maddesi ile 24.06.1983 günlü, 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmakta; 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasının eki (I) sayılı cetvelde yer verilen "37-Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu" ibaresi cetvelden çıkarılmaktadır.

- Geçici 3 üncü maddesiyle de,

Yüksek Denetleme Kurulu, personeli, araç, gereç, her türlü taşınır ve hizmet binası dışındaki taşınmaz malları ve bütçesiyle Sayıştaya devredilmekte,

Bu kurulun denetleme kapsamına giren kuruluşların denetimlerinin, Sayıştay Yasasında yapılacak düzenlemeye kadar mülga 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kurallarına göre Sayıştayca sonuçlandırılacağı vurgulanmakta,

Diğer yasalarda ve kanun hükmünde kararnamelerde kurula yapılan göndermelerin Sayıştaya yapılmış sayılacağı belirtilmektedir.

Böylece, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu kaldırılmakta ve kapsamına giren kuruluşların denetim görevi Sayıştaya verilmektedir.

Yüksek Denetleme Kurulu, 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca,

- Kamu iktisadî teşebbüslerini,

- Özel yasalarında Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine bağlı olduğu belirtilen kurum ve kuruluşları,

- Sosyal güvenlik kuruluşlarını,

denetlemektedir.

8.6.1984 günlü, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde, kamu iktisadî teşebbüsünün, iktisadî devlet teşekkülü ile kamu iktisadî kuruluşunun ortak adı olduğu belirtilmiş;

- İktisadî devlet teşekkülü, sermayesinin tümü devlete ilişkin, iktisadî alanda ticarî isterlere göre etkinlik göstermek üzere kurulan,

- Kamu iktisadî kuruluşu da, sermayesinin tümü devlete ilişkin olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmeti kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti nedeniyle ürettiği mal ya da hizmet imtiyaz kapsamında sayılan,

kamu iktisadî teşebbüsü olarak tanımlanmıştır.

2.4.1987 günlü, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Yasanın 1 inci maddesinde, bu yasanın amacının, kamu iktisadî teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kuruluş amaçlarına göre denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir.

Bu kurallardan da anlaşılacağı gibi, incelenen yasayla kamu iktisadî teşebbüslerinin denetimi Sayıştaya devredilmektedir.

Anayasanın,

-160 ıncı maddesinde, Sayıştaya, genel ve katma bütçeli dairelerin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak görev ve yetkisi verilmiş,

-165 inci maddesinde de, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak devlete ilişkin olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esaslarının yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Görüldüğü gibi Anayasa koyucu, her iki görevin de Sayıştaya verilmesi olanaklı iken, ikinci denetim görevini Sayıştaya vermeyerek yasaya bırakmıştır. Anayasa koyucunun amacı, devletin sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu kamu kurum ve kuruluşlarının denetim görevini, farklı denetim tekniği nedeniyle Sayıştay dışında bir başka kuruma vermektir.

Anayasa koyucu, Anayasanın 165 inci maddesinde, kapsama girenlerin denetim esaslarının yasayla belirleneceğini öngörürken, yasa koyucuya sınırsız takdir yetkisi tanımamış, bu yetkiyi, yukarıda vurgulanan amaçla sınırlamıştır.

Ayrıca, Anayasanın 160 ıncı maddesinde, Sayıştayın "Türkiye Büyük Millet Meclisi adına" denetim yapacağı belirtilmişken, 165 inci maddesinde, kapsama girenlerin denetimlerinin "Türkiye Büyük Millet Meclisince" yapılacağı kurala bağlanmıştır.

"Adına" denetim yapmakla doğrudan "Türkiye Büyük Millet Meclisince" denetim yapılması, doğurduğu sonuçlar yönünden farklıdır. "Adına" yapılan denetimde, başlangıcından sonuçlandırılmasına kadar tüm denetim süreci Sayıştay içinde başlayıp bitirilmektedir.

Oysa, doğrudan yapılan denetimde, Yüksek Denetleme Kurulu 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 3346 sayılı Yasaya göre denetimi gerçekleştirip rapor düzenlemekte, bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek karara bağlanmaktadır.

Anayasanın 160 ve 165 inci maddelerindeki bu içerik farklılığı da, 165 inci madde kapsamına girenlerin Sayıştayca denetimine engel oluşturmaktadır.

Bu nedenlerle, Yüksek Denetleme Kurulunun kapatılarak, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan ya da dolaylı olarak devlete ilişkin kamu kuruluş ve ortaklıklarının denetim yetkisinin Sayıştaya verilmesi Anayasanın 160 ve 165 inci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, kamu yönetiminde yeniden yapılandırma gereksinimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kamu yönetiminin hızlı, etkili ve verimli biçimde çalışması ve nitelikli hizmet üretmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması zorunlu duruma gelmiştir.

Ancak, yapılacak düzenlemelerin ülke ve ulus birliğini, tekil devlet yapısını, merkezî yönetim-yerel yönetim dengesini zedelememesine, anayasal ilkelere, kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmasına özen gösterilmesi yaşamsal önem taşımaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5227 sayılı "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun", 4, 5, 6, 7, 8, 9, 11, 16, 23, 38, 39, 40, 46, 49, geçici 1, geçici 3, geçici 4, geçici 5, geçici 6, geçici 7, geçici 8 ve geçici 9 uncu maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.31

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 5 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sunuşlara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, demiryollarında son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının nedenlerinin, teknik personel durumunun ve aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyetin ilk yıllarında, demiryolu ulaşımımız gelişmiştir. Zamanla, ulaştırma konusunda demiryolları, önemini kaybetmiştir.

Cumhuriyetin ilanından önce 3 714 kilometre tren hattı yapılmıştır. 1923-1950 yılları arasında ise 3 779 kilometre tren yolu yapılmıştır.

1950-1995 yılları arasında ise sadece 1 055 kilometre tren yolu yapılmıştır. Bu arada, bazı hatlar da ulaşımdan kaldırılmıştır.

1950'den bugüne kadar, ülkeyi idare eden sağ parti politikalarının ilk ürünü olarak, demiryolları üvey evlat muamelesi görmüştür. 1950 yılından sonra, ulaştırma sektörünün birbirini tamamlayan iki anasistemi olan demiryolu ve karayolu arasında, zamanın şartları ve ülkenin ekonomik imkânlarının bir gereği olarak, dengeli bir kaynak dağılımının sağlanamaması ve buna karşılık gelişen demiryolu teknolojisine paralel yapılması gereken demiryolu yatırımları yapılamamıştır.

1950 yılında genel ulaştırma sistemleri içerisinde yolcuda yüzde 42 ve yükte yüzde 78 olan demiryolunun payı, 1999 yılında yolcuda yüzde 3,1'e, yükte de yüzde 4,6'ya düşmüştür.

Ülkemizde, dünya demiryolu teknolojisindeki olumlu gelişmelere uyum sağlanamamış ve bütün Avrupa'da yaygın olarak oluşturulmaya çalışılan yüksek hız şebekesine entegre olacak somut adımlar atılamamıştır.

Siyasî otoritenin günübirlik müdahaleleriyle demiryollarıyla ilgili yönetim yapısı hantallaşmış ve gelişmelere uyum sağlayabilen bir işletmecilik gerçekleştirilememiştir.

Ülkemizde, karayolu kazalarında yılda ortalama 6 000 kişi ölmekte, 100 000 kişi yaralanmaktadır. Demiryollarında ise, 1996 yılında, kuruluştan kaynaklanan 539 adet kazada 13 kişi ölmüş, 160 kişi yaralanmıştır; ancak, son birkaç ayda meydana gelen demiryolu kazaları, bu oranlarda büyük değişikliklere sebep olmuştur.

AB ülkelerinin ulaşımla ilgili durumuna bakıldığında, transit geçişlerin büyük bölümünün demiryollarıyla sağlandığı dikkat çekmektedir. Yolcu ve yük taşımacılığında çoğunlukla demiryolu kullanılmakta ve hızlı trenler sayesinde geçişlerde büyük kolaylıklar sağlanmaktadır.

Beş yıllık kalkınma planları içerisinde ulaşımla ilgili bölümlerde en önemli yerin demiryollarına verilmesi gerektiği ve bu konunun en kısa zamanda çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.

Demiryollarıyla ilgili aşama kaydedileceği yönündeki açıklamaların olmasına karşın, son zamanlarda kazalar ve aksaklıklar yönünden aşamalar kaydedilmiştir.

1- Demiryollarının ülkemizdeki durumu nedir?

2- 1950'li yıllardan sonra demiryollarına neden gerekli önem verilmemiştir?

3- Önceki hükümetler zamanında ve bu hükümet döneminde demiryolları neden geliştirilmemiştir?

4- AB'ye girmek için çaba harcayan ülkemizde demiryolu ulaşımıyla ilgili sürekli bir politika neden oluşturulmamaktadır?

5- Nitelikli teknik personel eksikliğinin düzeyi nedir?

6- Bu personelin eksikliği nasıl giderilmektedir?

7- İdarî personel demiryolları konusunda yeterli bilgi birikimine sahip midir?

8- Vagon yetersizliğiyle ilgili sorunlar nasıl çözülmeye çalışılmaktadır?

9- Rayların ve sinyalizasyon sistemlerinin kontrol ve bakımı nasıl sağlanmaktadır?

10- Son bir yıl içerisinde demiryollarında meydana gelen kazaların kaynağı nedir?

11- Hızlandırılmış tren çalışmasının altyapısı nasıl hazırlanmıştır?

12- Hızlandırılmış trenle ilgili deneme çalışmaları ne kadar süreyle kimler tarafından yapılmıştır?

13- Hızlandırılmış trenin deneme çalışmalarının sonuçları nelerdir?

14- Meydana gelen kazalarla bağlantılı olarak demiryolları personelinin moral düzeyinin düşük olduğu görülmektedir. Bunun ortadan kalkması için neler yapılmaktadır?

15- Demiryolu sistemimizin etkin kullanılabilmesi için Ulaştırma Bakanlığı olarak planladığınız çalışmalarınız nelerdir?

16- Demiryollarına yeniden işlev kazandırılması yönünde planlarınız nelerdir?

17- Yapılması planlandığı halde yapılmadığı için birçok insanımızın ölümüne sebep olan teknik eksiklikler nelerdir? Bunların yapılmama sebepleri nelerdir?

18- Yaşanan kazalarla ilgili somut açıklamalar neden ilgili Bakanlık tarafından zamanında yapılmamıştır?

19- Kazalarla ilgili teknik ekiplerden neden farklı açıklamalar yapılmaktadır?

20- Özellikle bakım, fren sistemleri ve sinyalizasyonla ilgili tedbirler neden zamanında alınmamıştır?

TCDD'de son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının nedenleri, teknik personelin, rayların ve lokomotiflerin durumu ve sinyalizasyon ile fren sistemleriyle ilgili aksaklıkların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1 - Kemal Demirel                                (Bursa)

2 - A. İsmet Çanakcı                                (Ankara)

3 - Algan Hacaloğlu                                (İstanbul)

4 - Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

5 - Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

6 - M. Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

7 - Bayram Ali Meral                                (Ankara)

8 - İdris Sami Tandoğdu                                (Ordu)

9 - Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

10 - Mehmet Siyam Kesimoğlu                                (Kırklareli)

11 - Selami Yiğit                                (Kars)

12 - Hasan Ören                                (Manisa)

13 - İzzet Çetin                                (Kocaeli)

14 - İsmet Atalay                                (İstanbul)

15 - V. Haşim Oral                                (Denizli)

16 - Fahrettin Üstün                                (Muğla)

17 - Ahmet Ersin                                (İzmir)

18 - Ali Arslan                                (Muğla)

19 - Hasan Fehmi Güneş                                (İstanbul)

20 - Nadir Saraç                                (Zonguldak)

21 - Turan Tüysüz                                (Şanlıurfa)

22 - Muharrem Kılıç                                (Malatya)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

 2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralının çevreyi kirletip kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)

      23.8.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bursa İli Orhaneli İlçesi sınırları içerisinde termik santral, yıllardır etkin bir şekilde faaliyete devam etmektedir. Adı geçen santralın, ulusal elektrik enerjimizin karşılanmasındaki yararları elbette büyüktür; ancak, son yıllarda bölgede yaşayan halkımızda çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Çevre halkında, özellikle solunum yollarıyla ilgili şikâyetler her geçen gün daha da çok artmakta ve yaşantıları bu yüzden olumsuz olarak etkilenmektedir.

Bölge halkı, aynı zamanda kanser görülme oranının arttığı yönünde şikâyetlerde de bulunmaktadır. Halk, hastalıklarının termik santraldan kaynaklandığı yönünde bir düşünceye kapılmıştır; çünkü, bu çevrede yaşayanlarda, eskiden bu hastalıkların şimdiki kadar görülmediği yönünde bir inanış gelişmiştir.

Termik santral kurulmadan önce daha verimli topraklarının olduğu ve ürünlerinin daha bol olduğunu belirten bölge sakinleri, artık ne ağaçlarının ne de sebze ve meyvelerinin iyi sonuç vermediğini söylemektedir.

Belirtilen santralın çevreye zarar vermemesi amacıyla bacagazı kükürt arıtma tesisinin bulunduğu bilinmektedir. 1997 yılında tamamlanan bacagazı kükürt arıtma sisteminin kullanılmadığı yönünde halkımızın izlenimleri oluşmuştur.

Dağlık arazilerde zor koşullarda yaşamlarını devam ettirmeye çalışan yöre halkımız, ortaya çıkan bu olumsuz koşullar yüzünden çok fazla etkilenmektedir. Zaten zor olan yaşam koşulları, sağlık sorunları ve kirlilik yüzünden gün geçtikçe kötüye gitmektedir. Halkın büyük çoğunluğu göç etmekte ve bu kötü koşullardan kurtulmaya çalışmaktadır; ancak, göçün beraberinde getireceği sorunlar da fazladır. Bu bölgedeki halkımız, zaten gariban durumdadır. Bu konuyla ilgili olarak halkımızın durumunun ortaya konulması ve çözüm yollarının bulunması gerekmektedir.

Bu bölgede yaşayan halkımızın son zamanlarda artmış olan sağlık sorunlarının sebeplerinin araştırılması, Orhaneli Termik Santralının çevreyi -toprak, hava ve su kirliliği- kirletip kirletmediğinin araştırılması ve eğer bir kirlilik söz konusu ise bunun ortadan kaldırılma yöntemlerinin bulunması amacıyla Yüce Meclisimizin ve halkımızın bilgilendirilmesi için, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Kemal Demirel                                (Bursa)

2- Orhan Eraslan                                (Niğde)

3- Ali Dinçer                                (Bursa)

4- Selami Yiğit                                (Kars)

5- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

6- Yücel Artantaş                                (Iğdır)

7- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

8- Mustafa Erdoğan Yetenç                                 (Manisa)

9- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

10- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

11- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

12- Ensar Öğüt                                (Ardahan)

13- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

14- Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

15- Atila Emek                                (Antalya)

16- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

17- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

18- İsmail Değerli                                (Ankara)

19- İsmet Atalay                                (İstanbul)

20- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

21- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                   (Ankara)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 5 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Birinci tezkereyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/663)

   24.8.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 22-27 Temmuz 2004 tarihlerinde Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete, Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)                                    

26.8.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 27-29 Temmuz 2004 tarihlerinde İran'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                (Adana)

Ahmet İnal                                (Batman)

İrfan Gündüz                                (İstanbul)

Niyazi Özcan                                (Kayseri)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

4.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)

                                                                          9.9.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 25-29 Ağustos 2004 tarihleri arasında Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı'nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dördüncü tezkereyi okutuyorum:

 5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Estonya, Letonya ve Litvanya'ya yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)

1.10.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-13 Eylül 2004 tarihleri arasında Estonya, Letonya ve Litvanya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Osman Akman                                (Antalya)

Mehmet Emin Tutan                                (Bursa)

Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son tezkereyi okutuyorum:

6.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tacikistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/667)

1.10. 2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Devlet/Hükümet Başkanları 8 inci Zirve Toplantısına katılmak üzere, 13-14 Eylül 2004 tarihlerinde bir heyetle  birlikte Tacikistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                (Adana)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda 1'er üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin Başkanlık duyurusu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe ile Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonlarında bağımsız milletvekillerine de 1'er üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin 19 Ekim 2004 Salı günü saat 18.30'a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmeleri rica olunur.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda komisyonlara üye seçimi yapılacaktır; ancak, siyasî parti gruplarınca komisyon üyelikleri için aday gösterme işlemi tamamlanamadığından seçimleri erteliyoruz.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

IV.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, kurum değiştiren personele ve müftü atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/580)

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara geçiş yapan personele ve RTÜK'e başka kurumlardan geçen personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/581) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak cevaplandırılması ricasıyla.

        Emin Koç

             Yozgat

1- Hükümetin personelden sorumlu bakanı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışırken sizin göreve gelmenizle birlikte bu kurumdan başka kurumlara ne kadar personel yatay geçiş yaptı?

2- Geçiş yapan personelin bakanlıklara göre sayısal dağılımı nedir?

3- Göreve geldiğiniz günden bugüne Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna (RTÜK) bakanlıklardan yatay geçiş yapılmış mıdır? Yapıldıysa bu sayı nedir? Geçişin nedeni konusunda bir araştırma yaptınız mı?

BAŞKAN- Evet, soruyu İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu cevaplandıracaklar.

Buyurunuz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç'un sözlü soru önergesini cevaplamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ve ikinci soruların cevabı: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 74 üncü maddesinin birinci fıkrasında "Memurların bu Kanuna tabi kurumlar arasında, kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür" hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede, Diyanet İşleri Başkanlığı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi genel bütçeli bir kurum olduğundan, bu kurumdan bakanlıklara yapılacak naklen geçişlerde kurumların muvafakatı yeterli olup, herhangi bir şekilde izin alınması gerekmemektedir. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığından bakanlıklara yapılan naklen geçişler konusunda bakanlığıma bağlı Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.

Üçüncü sorunun cevabı: 21.3.2003 tarih ve 2003/18 sayılı Başbakanlık genelgesinde "Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları ile genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlardan özel kanunlarla kurulmuş olan kurul, üstkurul, kurum, enstitü ve sair adlarla kamu tüzelkişiliğini haiz kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak naklen atamalarda, personelin çalıştığı kuruluş tarafından Devlet Personel Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlıktan izin alınacak, muvafakat işlemi bu izinler tamamlandıktan sonra gerçekleştirilecektir" hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede;

1- Mezkûr genelgenin çıkarılmasından önce Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna diğer kurum ve kuruluşlardan yapılacak naklen geçişlerde izin alınmasına gerek bulunmadığından, 58 inci hükümetin göreve başladığı tarihten söz konusu genelgenin yayımlandığı tarihe kadar geçen süredeki bu nakiller konusunda Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.

2- Mezkûr genelge gereğince personelin naklen atanmasının yapılabilmesi için Devlet Personel Başkanlığının izni yeterli olmayıp, aynı zamanda Maliye Bakanlığı ve Başbakanlıktan da izin alınması gerekmektedir.

3- Devlet Personel Başkanlığı tarafından 21 Mart 2003 tarihinden bugüne kadar söz konusu genelge çerçevesinde İçişleri Bakanlığından (Emniyet Genel Müdürlüğünden) 1 adet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından (Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığından) 1 adet, Devlet Bakanlığından (Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünden) 1 adet, Çevre ve Orman Bakanlığından 1 adet olmak üzere, toplam 4 adet personelin Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna naklen geçiş yapması hususunda izin verilmiş olup, bu personel için Maliye Bakanlığı ve Başbakanlıktan da izin alınarak atama işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmadığı hususunda Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.

4- Söz konusu personelin kurumların muvafakati ile kendi istekleri üzerine naklen geçişleri gerçekleştiğinden ve naklen geçiş sebepleri ilgili kurumlar ile kendilerine ait bir husus olduğundan, bu konuda Devlet Personel Başkanlığınca bir araştırma yapılmasına gerek duyulmamıştır.

Saygıyla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakanım, bir dakikanızı rica edebilir miyim...

Konuşmanızda, zabıtlara geçmesi bakımından "Bakanlığıma bağlı Devlet Personel Başkanlığı" dediniz...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Başbakan Yardımcılığına bağlı...

BAŞKAN - Başbakan Yardımcılığına bağlı...

Bu şekilde açıklamış oluyoruz.

Teşekkür ederiz.

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Nevşehir karayolunun bölünmüş yol programına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/583) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

5.- Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Marmara, Düzce ve Pülümür depremlerinde yıkılan kamu binalarının sorumluları hakkında yapılan işlemlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

6.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerdeki kaçak yapılara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/599) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sayıştay denetimi dışında kalan karayolu ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/612) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

8.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Alanya-Dimçayı-Kargacık arasında bölünmüş yol yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/613) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin 4, 9, 12, 22 ve 23 üncü sıralarındaki sözlü soru önergelerini Sayın Bakan müştereken cevaplandırılacağından, sözlü soru önergelerini sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Bilindiği üzere, Niğde-Nevşehir karayolu halen çift yönlü olarak hizmet vermektedir. Yoğun bir trafik akışına sahip olan bu yolda ölümlü ve ağır hasarlı trafik kazaları sıkça yaşanmaktadır.

Niğde-Nevşehir yöresinin turizm bakımından da gelişme kaydetmesi, karayolu trafiğini gün geçtikçe yoğunlaştırmaktadır.

Soru 1- Niğde-Nevşehir arasının duble yol programına alınması düşünülmekte midir?

Soru 2- Düşünülüyor ise, gerçekleşme programı nasıldır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

               Faruk Anbarcıoğlu

               Bursa

Soru 1- Marmara, Düzce, Pülümür depremlerinde yıkılan veya zarar gören kamu binalarını yapan müteahhit firmalar hakkında bugüne kadar hangi inceleme ve işlemler yapılmıştır?

Soru 2- Marmara, Düzce, Pülümür depremlerinde yaptıkları kamu binalarında kusuru görülen müteahhit firmalarla ilgili kamu binalarını bir daha yapmamaları için herhangi bir çalışma var mıdır?

Soru 3- Bingöl depreminde hasar gören yapılar içerisinde kamu binalarının payı nedir? Hasar gören veya yıkılan kamu binalarının sorumluları hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.                                    19.6.2003

                                                                                                                        Mehmet Küçükaşık                               

               Bursa

Bursa Osmangazi Belediyesi mücavir alanı içinde olan ve kaçak yapıların yıkılmakta olduğu 11 köy, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 17.6.2003 günlü genelgesiyle Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılarak bayındırlık ve iskân yetkileri Bayındırlık İl Müdürlüğüne devredilmiştir.

Sorular:

1- Gökçeören, Süleymaniye, Nilüfer, Yiğitali, Gündoğdu, Hüseyinalan, Selçukgazi, Dürdane, Çağlayan, Aksungur ve Ahmetbey köyleri hangi gerekçeyle Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılmıştır?

2- Anılan köylerdeki kaçak binaların bazılarında irticaî faaliyetlerin yürütüldüğü doğru mudur?

3- Bayındırlık İl Müdürlüğünce kaçak yapıların yıkımına devam edilecek midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.                   

    Ahmet Ersin

                İzmir

Sayın Abdullah Gül Başkanlığında 18 Kasım 2002 tarihinde kurulan Hükümet, yeni ihale yasasının yürürlüğe girmesinden önceki 43 günde, 219 adet yol ihalesi yapmıştır. Bu ihalelerin toplam bedeli 52 trilyon olmasına karşılık her biri 750 milyar TL'nin altında tutulmuştur. Bu durumda da, yapılan 219 adet yol ihalesinin tamamı Sayıştayın denetimi dışında kalmıştır.

1.- Bu yol ihaleleri hangi firmalara ve hangi fiyatla verildi?

2.- Toplam bedeli 52 trilyon olan 219 adet yol ihalesi, Sayıştayın denetiminden kaçırmak amacıyla mı 750'şer milyarlık dilimlere ayrıldı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.                26.6.2003

  Osman Özcan

           Antalya

1.- Alanya-Dimçayı-Kargıcak Beldesi arasında çift şerit yol yapımı düşünülüyor mu? Düşünülüyorsa yapımına ne zaman başlanacak?

2.- Eğer yapılacaksa genişliği kaç metre olacaktır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, sorular okundu, cevaplayabilirsiniz.

Buyurun.

İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu, bir soruyu Başbakan adına,  diğer soruları da Bayındırlık Bakanımız adına cevaplandıracaktır

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; soruları cevaplamadan önce, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın sorusunu önce cevaplıyorum; soruyu tekrar okumuyorum.

Acil Eylem Planı kapsamında olan Niğde-Nevşehir güzergâhının Niğde-Nevşehir-Kayseri ayrımı arasındaki 12 kilometrelik kesiminde bölünmüş yol ve asfaltlama çalışmaları bitirilerek trafiğe açılmıştır. Ayrıca, 62 kilometre uzunluğundaki Niğde-Kayseri ayrımı-Nevşehir arası bölünmüş yol programına alınarak toprak işleri bitirilmiştir. Ayrıca, ihalesi yapılan sanat ve üstyapı işlerinin yanı sıra, Niğde ve Nevşehir istikametinden itibaren ilk 10'ar kilometresinde birleştirilmiş makine parkı ile birkısım sanat yapıları ve toprak işleri tamamlanmış olup halen çalışmalara devam edilmektedir.

Arz ederim.

Yine, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Anbarcıoğlu'nun Sayın Zeki Ergezen'den sorduğu soruları yanıtlıyorum.

1.- Marmara, Pülümür depremlerinde yıkılan veya zarar gören kamu binalarını yapan müteahhitler için 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve Borçlar Kanununun amir hükümleri gereği ve ilgili işlerin sözleşme ve eklerine göre gizli, açık ayıplı ve kusurlu işlerle ilgili olarak sorumlu müteahhitler hakkında mevcut yasaların öngördüğü ihalelerden yasaklama, nam ve hesabına veya kendi tarafından yeniden yapılmasını veya onarılmasını sağlamak ve bunlar gibi durumlardan dolayı yaptırımlar uygulanmakta olup, bu durum sicillerine de işlenmektedir.

2.- Marmara depreminde yıkılan kamu binalarının 40 adedi Sakarya İlinde, 3'ü Kocaeli'nin Gölcük İlçesinde olup, Yalova İlinde ise yıkılan kamu binası bulunmamaktadır. Ancak, yıkılan kamu binalarının büyük çoğunluğunun eski yapılar olması ve ekonomik ömürlerini doldurmaları sebebiyle mesul tutulabilecek müteahhit tespit edilmediği gibi, zamanaşımı nedeniyle de haklarında yasal işlemler gerçekleştirilmemiştir.

Pülümür depremiyle ilgili yapılan soruşturmalar neticesinde, kusurlu olduğu görülen 12 müteahhit firmadan 7'si için ihalelere katılmaktan men cezası verilmesiyle birlikte, haklarında suç duyurusu ve nam ve hesabına yaptırma, 4'ü için yine suç duyurusu ve namı hesabına yaptırma gibi müeyyideler uygulanmış, 1'ine ise zamanaşımı nedeniyle işlem yapılamamıştır.

3.- 1.5.2003 tarihli Bingöl depremi sonrası yapılan hasar tespitinde 468 kamu binası incelemeye alınmış ve bunun 163'ünün hasarsız, 216'sının az hasarlı, 53'ünün orta hasarlı, 32'sinin ağır hasarlı ve 4'ünün ise yıkık olduğu tespit edilmiştir.

Bingöl İlindeki yaklaşık 8 800 civarındaki hasarlı bina sayısı dikkate alındığında, kamu binalarının bu pay içerisindeki sayısı 89 olup, yaklaşık oranı ise yüzde 1'e tekabül etmektedir.

Bayındırlık Bakanlığımızca yaptırılan öninceleme ve araştırmalar neticesinde düzenlenen rapora göre, 54 adet iş Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirilmiş ve bunlardan 4'ü hakkında gerekli suç duyurusu yapılarak savcılığa sevk edilmiştir. Ayrıca, Bingöl İlinde yıkılan 4 kamu binasıyla ilgili olarak, 3 müteahhit firma yetkilisinden 6 kişi hakkında, 19 Ağustos 2003 tarihi itibariyle Bingöl Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuş olup, konu yargı aşamasındadır. Diğer taraftan, olaylarda sorumluluğu görülen müteahhit firmalara, bir yıl süreyle kamu ihalelerine katılmaktan men cezası verilmiştir.

Hasar tespiti yapılan 51 adet emniyet yapısı hakkında, Bakanlığımız Teftiş Kurulu tüzüğünün 7/C maddesiyle ilgili yönetmeliğin değişik 41 inci maddesine göre yapılan incelemeler tamamlanmak üzeredir. Buna göre, ilk etapta 2 müteahhit firma yetkilisi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması, 8 müteahhit ve firma hakkında, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 84 üncü maddesi uyarınca, İçişleri Bakanlığınca, ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilmesi önerilmiş, geri kalan müteahhit firma ve yetkilileri hakkında ise cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması gerekiyorsa da, isnat edilen suçların üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmesi, zamanaşımı nedeniyle, bunlar hakkında şimdilik doğrudan işlem yapılması mümkün olmamaktadır. Ancak, bu durum, Bayındırlık Bakanlığınca yürütülen müteahhitlik sicil kayıt ve takip işlerinde dikkate alınacaktır.

Arz ederim.

Yine, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'ın sorularını cevaplıyorum.

1.- Gündoğdu, Süleymaniye, Yiğitali, Nilüfer, Dürdane, Selçukgazi, Hüseyinalan, Çağlayan, Ahmetbey, Aksungur ve Gökçeören Köyü Muhtarlıklarınca Bursa Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğüne verilen dilekçelerde, Osmangazi Belediyesinin köylerine yeterince hizmet götürmediği belirtilerek, bu belediyenin mücavir alanı içerisinden çıkma talebinde bulunmuşlar ve söz konusu talebi, Bursa Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün, 12.6.2003 tarihinde Bayındırlık Bakanlığına iletmesi üzerine, 3194 sayılı İmar Kanununun 45 inci maddesi "Bakanlık gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar verebilir" hükmü uyarınca, söz konusu alanlar, 17.6.2003 tarihinde Osmangazi Belediyesi mücavir alan sınırlarından resen çıkarılmıştır.

Yapılan bu uygulamada, İmar Kanununa aykırı herhangi bir husus bulunmamaktadır; çünkü, bu tür uygulama ve talepler, zaman zaman, diğer ilçe ve beldeler için de olabilmektedir. Böyle bir uygulama, yakın bir tarihte, İzmir İli Torbalı İlçesine bağlı Demirci ve Yoğurtçular Köyleri için de yapılmıştır. İnsanlarımızın gerekçeleriyse, bağlı bulundukları belediye hizmetlerinden yeterince yararlanmamaları ve sağlıklı bir kent yaşamına kavuşma arzularıdır.

Diğer taraftan, kaçak binaların bazılarında irticaî faaliyetler yürütüldüğüne ilişkin iddialar İçişleri Bakanlığına -bizim Bakanlığa- iletilmiş, buna dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı da belirtilmiştir.

Ayrıca, bölgede kaçak olarak inşa edilen yapılarla ilgili de yasal işlemler, Bursa Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünce, sıkı bir şekilde takip edilmektedir.

Arz ederim.

Değerli arkadaşlarım, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'in sorusunu cevaplıyorum.

18.11.2002-31.12.2002 tarihleri arasında, Bayındırlık Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölgelerde yapılan ihaleler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun "Emanet suretiyle yapılacak işler" başlıklı 81 inci maddesine ve Bakanlar Kurulunun 84/8125 sayılı kararına istinaden çıkarılan ve Resmî Gazetenin 6.7.1984 gün ve 18450 sayılı nüshasında yayımlanan Emanet İşlere Ait Uygulama Yönetmeliğinde belirtilen usul ve esaslara göre yapılmıştır.

Önergede sözü edilen dönem içerisinde, Karayolları 1. Bölge (İstanbul), Karayolları 5. Bölge (Mersin) ve Karayolları 9. Bölge (Diyarbakır) Müdürlüklerinde hiç ihale yapılmamıştır. Diğer bölgelerde ise, 176 ihale yapılmıştır. Bu ihalelerin 12'si yol yapımı, 75'i asfalt ve 6'sı da köprü yapımı ihalesidir. Diğer ihaleler ise, trafik, bakım-onarım ve buna benzer ihalelerdir.

Bu ihalelerin tümü 750 milyar Türk Lirasının altında olup, tenzilat miktarları da yüzde 5 ile yüzde 80 arasında değişmektedir. Maliyetinden de anlaşılacağı üzere, bu ihaleleri, kesinlikle, Sayıştay denetiminden kaçırmak gibi bir düşünce söz konusu değildir.

Arz ederim.

Yine, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'ın sorusunu yanıtlıyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Şöyle, güzel bir cevap verin.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Antalya'ya göre bir cevap vereceğim inşallah.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Antalya önemli bir kent biliyorsunuz; dünya kenti, turizmin merkezi.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tabiî... Turizmin merkezi; marka.

TUNCAY ERCENK (Antalya) -Ama, şu Alanya yolunu bir açamadınız yani... Buna bir el atalım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Antalya-Alanya 4 üncü kısım yolu bünyesinde yeralan, Alanya-Dimçay-Kargıcak arasında kalan yaklaşık 9,8 kilometre uzunluğundaki yolun genişliği 12 metre olup, güzergâhın yapımını üslenen müteahhit firmanın 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan hükümlere uymaması nedeniyle, sözü edilen iş, Bayındırlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının yaptığı inceleme sonucunda, 30.3.2004 tarihli makam oluruyla iptal edilmiştir. Güzergâhta bölünmüş yol yapımı düşünülmemektedir; ancak, söz konusu projenin devamını da içine alan Alanya-Gazipaşa yolu projesinin yeniden yatırım programına teklif edilmesine çalışılacaktır.

Arz eder, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, yerinden kısa bir açıklamada bulunacaklardır.

Buyurun efendim.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce bir sitemle sözlerime başlamak istiyorum. Şimdi, benim soru önergem, Sayın Başbakana yönelikti. Dolayısıyla, Sayın Başbakan cevap verme durumunda değilse, önergenin konusu itibariyle, Bayındırlık Bakanının cevap vermesi gerekir; ama, cevabı İçişleri Bakanından alıyoruz. Dolayısıyla, şimdi, soru önergesine konu olan meseleden sorumlu olmayan Sayın  İçişleri Bakanına ben ne diyeyim?!..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bir şey deme!..

AHMET ERSİN (İzmir) - Yani, burada, ilgili Sayın Bakanın kendisinin bulunması lazımdı.

Şimdi, bu önergemde, bu yol ihalelerinin ve diğer ihalelerin 750'şer milyarlık dilimlere bölünerek ihale edildiğini sormuştum. Bu konuda yeterli bir cevap alamadım.

750'şer milyarı aşmaması için bazı yolların yarısı bir firmaya, diğer yarısı bir başka firmaya verilmiş. Tabiî, Sayıştayın denetimine tabi olmasın diye böyle düşündüklerini sanıyorum. Fakat, sorularımın esası olan, ana konusu olan soru maalesef cevaplandırılmadı. Yani, diyorum ki, 750'şer milyarlık dilimlere bölünerek yapılan bu ihaleler hangi firmalara verildi? Hangi fiyatla verildi?

Sayın Bakanım, tabiî, Bayındırlık Bakanlığından aldığı bilgiyi bize aktardı; ama, ilgili bakan, Sayın Bayındırlık Bakanı burada bulunsaydı, inanıyorum ki, bu soruya da cevap verebilecekti. Dolayısıyla, benim bu sorum cevaplandırılmadı. Ben bu soruyu tekrar bir soru önergesiyle gündeme getireceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın Ersin, yalnız, her bir milletvekilimizin, bakanlarımızın her biriyle doğrudan doğruya diyalog kurmak suretiyle kendilerinden bu bilgileri alma imkânları da var. Hem de süre daha kısa, açıklama daha tatmin edici olabilir. O sizin takdiriniz.

Teşekkür ediyorum.

9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Türkiye Çevre Düzeni Planına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/587)

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

10.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki bir heykelin Burdur'da sergilenip sergilenmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/589)

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

11.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/590) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.    17.6.2003

     Ersoy Bulut

             Mersin

Mersin İlimiz Anamur İlçesi Belediyesi, ilçe çöplüğü olarak Anamur-Kaş Yaylası altında bir alanı kullanmaktadır. Çöpün döküldüğü bu alan, Ormancık Köyü merkez olmak üzere, Akine, Sarıağaç ve Evciler köylerini olumsuz etkilemekte, çöp sızıntısı köy içmesularına karışmaktadır.

İlgili köylerin şikâyeti üzerine, sağlık yetkilileri köylere klor dağıtmış ve içmesularının klorlanması tavsiyesinde bulunmuşlardır.

Yazın Kaş Yaylasına çıkan sakinler de çöplük kaynaklı sinekten rahatsız olmaktadırlar.

Soru:

İçişleri Bakanı olarak, içilmezliği laboratuvar bulgularıyla da tespit edilmiş ve bu durumun ileride daha da ciddî sağlık sorunlarına neden olabileceği hususunda halkın yapmış olduğu uyarıları dikkate almadan aynı yere çöp dökmeye devam eden belediye hakkında ne tür yaptırımlar düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - İçişleri Bakanımız soruyu cevaplandıracaklardır.

Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut'un Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına ilişkin sözlü sorusunu cevaplamak için huzurlarınızdayım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Malumlarınız, kentlerin önemli sorunlarından birisi de, katıatıkların toplanması ve değerlendirilmesidir. Katıatıkların sağlıklı depolanması ve değerlendirilmesi, ileri teknolojiyi icap ettiren, pahalı olmakla birlikte insanımızın hak ettiği yatırımlardandır.

Esasen, Anamur'da uzun yıllardır kullanılan ve Mersin-Antalya karayolu üzerinde, orman alanı içerisinde ve hemen deniz kıyısında yer alan çöp döküm alanına, potansiyel kirlilik ve turizm açısından olumsuzluk yaratmasının yanı sıra, 28.8.1999 tarihinde meydana gelen yangın sebebiyle, çöp dökülmesi belediye tarafından yasaklanmış bulunmaktadır. Anamur İlçesi Belediyesinin de sağlıklı katıatık depolaması ihtiyacı bulunduğu açıktır. Bu anlamda, Anamur Belediyesi yeni çöp depolama alanı olarak Kaş Yaylası Kızıllar Çukuru Mevkiinde bulunan bir sahayı tespit etmiştir.

Malumunuz, çöp depolama sahaları, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ve ÇED önaraştırması uygulanacak faaliyetler listesinde yer aldığından, işlemlerin ikmali için bazı formalitelerin yerine getirilmesi icap etmektedir. Çevresel etki açısından değerlendirmeyi yapacak yetkili merci valilik olup, valilik, bahse konu alanı çöp depolanması için uygun görmüştür. Ancak, Anamur Belediyesinin ÇED Yönetmeliği uyarınca yapması gereken işlemleri tamamlanmadan bu alana çöp döktüğünün tespit edilmesi üzerine, 21.6.2000 tarih ve 69 sayılı valilik oluruyla çöp döküm faaliyeti durdurulmuştur; ama, çöp toplama hizmeti hiçbir aksamaya yer verilmeden yürütülmesi gereken temel bir kamu hizmetidir. Bir anlamda "buraya çöp dökemezsiniz" demek kâfi değildir. Nitekim, geçici olarak çöp dökümü yapılacak alan bulunmaması nedeniyle, çöpler bir müddet toplanamamıştır. Bu durum, halk sağlığını tehdit eder düzeye gelince, ilçe hıfzıssıhha meclisi kararı doğrultusunda, valilikçe, 12.7.2000 tarihinde ÇED önaraştırma raporu alınıncaya kadar çöplerin geçici olarak depolanmasına izin verilmiştir. Söz konusu çöp alanıyla ilgili hazırlanan ÇED ön araştırma raporunun tamamlanmasından sonra, 16.11.2000 tarihinde söz konusu alana çöp depolanmasının çevresel etkilerinin önemsiz olduğuna karar verilmiş, katıatıkların düzenli depolanmasıyla ilgili tüm teknik hususları kapsayacak bir projenin hayata geçirilmesi için Anamur Belediyesine yazılı duyuru yapılmıştır.

Anamur Belediyesinin henüz ÇED Yönetmeliğine uygun bir proje hazırlayarak uygulayamadığı ve fakat, çöplerin bu alana depolanmaya devam edildiği anlaşılmaktadır.

Ormancık Köyünde bulunan içmesuyu kaynaklarının çöplerden kaynaklanan sızıntı suyu nedeniyle kirlendiğine dair şikâyetler üzerine, Anamur Sağlık Grup Başkanlığınca sözü edilen su kaynaklarından toplam 15 numune alınmıştır. Anamur Sağlık Grup Başkanlığının 9.5.2002 tarihli tahlil raporunda, yeraltı su kaynağında kimyasal kirlenme tespit edilemediği, bakteriyolojik kirlenmenin ise, suya olabilecek herhangi bir karışımdan kaynaklanmadığı belirtilmiştir.

Öte yandan, ilçe genelinde hizmet veren sağlık ocaklarının poliklinik çalışmalarının incelenmesi sonucunda, enfeksiyon hastalıklarında geçmiş yıllara göre herhangi bir artışa da rastlanmamıştır.

Bütün bu tespitlere rağmen, sözü edilen köylere sağlıklı ve temiz içmesuyu temini için su deposu ve dağıtım şebekesi yaptırılmasının gerektiği izahtan varestedir.

Öte yandan, ne kadar pahalı olursa olsun, Anamur Belediyesinin, Geri Dönüşümlü Katıatık Depo Alanı Projesini, bütün diğer benzer belediyelerde olduğu gibi, bir an önce hayata geçirmesinde yarar bulunmaktadır.

Bu problemleri birer birer çözmek için merkezî idarenin kaynak tahsis etmesini beklemek yeterli değildir; ama, belediyeler de bu işleri kendi başlarına tamamlayacak yeterliliğe sahip değillerdir.

İşte, bütün bu mülahazalarla, yerel yönetimlere ilişkin düzenlemeleri hayata geçirmek istiyoruz. Onun için, Yüce Meclisin huzuruna, belediyeler, büyükşehir belediyesi, il özel idareleriyle ilgili yasaları getirdik; sizlerin desteğiyle buradan çıktı; ama, ikisi tekrar görüşülmek üzere önünüze gelecek ve en önemlisi, belediye veya yerel yönetimler gelirler yasası ki, mahallî idarelerimizin, belediyelerimizin malî durumlarında düzeltme yapacak yasaları da en kısa sürede bu dönem içinde hazırlayıp huzurlarınıza getireceğiz ve böylece, Türkiyemizin kentleri daha yaşanılır olacak, problemler asgarî seviyeye çekilmiş olacaktır.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru cevaplandırılmıştır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, 181 ve 182 ile ilgili bir erteleme de olmasaydı, aslında, bu görüşlerinize katılırdık.

BAŞKAN - Tamam; teşekkür ediyoruz.

12.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Tunceli'deki kişi başına gayri safî millî hâsıla miktarının nasıl belirlendiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/591)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sözlü sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

13.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, LPG'li araçların taşıt vergisine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/597) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Sözlü soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Meclis İçtüzüğü uyarınca Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

          Ramazan Kerim Özkan

             Burdur

Ülkemizde LPG yakıtlı araç kullanımına izin verildikten sonra birkısım araç sahipleri ekonomik olması dolayısıyla araçlarına LPG sistemi monte ettirdiler.

Daha sonra da ruhsat değişikliği yapılabilmesi için LPG monte vergisi olarak 149 200 000 TL ödemek zorunda kaldılar.

İyi niyetli araç sahipleri bu vergiyi ödemelerine rağmen, birkısım araç sahipleri ise, değişikliği ruhsatlarına işletmeyerek ve bu vergiyi ödemeyerek kaçak olarak kullandılar.

2000 yılı ağustos ayında bu vergi kaldırıldı.

1- Bu değişikliği ruhsatlarına işleterek vergilerini ödeyen iyi niyetli araç sahiplerinin, bu iyi niyetinden dolayı mağdur edildiğini düşünüyor musunuz?

2- Yapılacak düzenlemeyle, vergilerini ödeyerek vatandaşlık görevlerini yerine getiren araç sahiplerinin, ödedikleri vergi tutarının günümüz enflasyon oranına uyarlanarak, önümüzdeki yıllarda ödenecek Motorlu Taşıtlar Vergilerine mahsup edilmesini düşünür müsünüz?

BAŞKAN - Soruyu İçişleri Bakanı Sayın Aksu cevaplandıracak.

Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan'ın, Maliye Bakanımıza tevcih ettiği sorunun cevabını veriyorum:

4503 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, 492 sayılı Kanuna bağlı (9) sayılı tarifeye ayrı bir bent halinde, LPG tesisatı bulunan araçlardan aynı tutarda teknik muayene harcı alınacağına ilişkin hüküm eklenmiş, 492 sayılı Harçlar Kanununun mükerrer 138 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden, bu harç, 6.7.2000 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, 5.7.2000 tarih ve 24100 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13.6.2000 tarih ve 2000/866 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 20 kat artırılarak 149 200 000 liraya yükseltilmiştir; ancak, Danıştay 9 uncu Daire Başkanlığı, 12.10.2000 tarih ve esas no:2000/2735 sayılı kararıyla, LPG tesisatı bulunan taşıtların, Karayolları Trafik Kanunu ve yönetmelik hükümlerine göre belli sürelerde yapılacak teknik muayenelerinden alınmakta olan harç miktarını düzenleyen Bakanlar Kurulu kararına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Söz konusu kararın Başbakanlıktan Bakanlığımıza intikalinden itibaren konu hakkında gerekli çalışmalar yapılarak 1.11.2000 gün ve B.07.0.GEL.0.63/6337-30/50428 sayılı genel yazımızla, tüm valiliklerimize anılan yürütmeyi durdurma kararı gereğince işlem yapılması gerektiği faksla bildirilmiştir.

Danıştay 9. Dairesinin 12.12.2001 gün ve esas no:2001/278, karar no:2001/4848 sayılı kararı ile 13.6.2000 tarih ve 2000/866 sayılı Kararnamenin eki karar iptal edilmiştir. Söz konusu Danıştay kararında, daha önce bu kararnameye göre tahsil edilmiş olan teknik muayene harcının iade edileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.

Bu durumda, düzenleyici bir işlemin iptal edilmiş olması, düzenleyici işleme dayanılarak iptalden önce yapılmış olan bireysel işlemleri etkilememektedir. Dolayısıyla, iptal olunan düzenleyici işleme dayalı olarak tesis olunan idarî işlemin iptal edilebilmesi için, süresi içinde dava açılması icap etmektedir.

Bu itibarla, yukarıda sözü edilen karardaki hüküm uyarınca, LPG yakıt sistemi bulunan araçların teknik muayenelerinde tahsil olunan harcı dava konusu yapmayan mükelleflerin mahsup ve iade taleplerinin yerine getirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

14.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerin SİT alanı içinde olup olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/598)

BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

15.- İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/601) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sadık Yakut'un cevabı

BAŞKAN - Soru, Sayın Başkan adına, Başkanvekilimiz Sayın Sadık Yakut tarafından cevaplandırılacaktır.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Meclis Başkanı Sayın Bülent Arınç tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.                 23.6.2003

   İsmet Atalay

           İstanbul

1 - 3 Kasım 2003 tarihinden bu yana Başkanlığınıza kaç parlamenterin dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke gönderilmiştir?

2 - Bunların arasında Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan hakkında olan dosya var mıdır?

3 - Seçim öncesi İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışıyor olup da şimdi parlamenter olan kaç kişi hakkında dokunulmazlığın kaldırılması istemi var?

4 - Bu dosyaların komisyonlara havale edilmemesinin siyasî bir nedeni var mıdır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yakut.

TBMM BAŞKANVEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yönelttiği sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Birinci sorunun cevabı: 22 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 109 milletvekili hakkında 183 adet yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemini içeren tezkere gelmiştir.

İkinci sorunun cevabı: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle gönderilmiş 2 adet tezkere bulunmaktadır.

Üçüncü sorunun cevabı: İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görev yapıp da, sonra da milletvekili seçilenlerin adları belirtildiği takdirde, haklarında yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunup bulunmadığı açıklanacaktır.

Dördüncü sorunun cevabı: Yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemini içeren tezkerelerin tamamı Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyona havale edilmiştir; daha sonra, bunlardan 7 adedi Başbakanlığın istemi üzerine geri verilmiştir. Şu anda, komisyonda bulunan 45 adet, rapora bağlanan 131 adet tezkere bulunmaktadır.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yakut.

16. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

  Atilla Başoğlu

              Adana

Adana Büyükşehir Belediyesinin çöplerini Yüreğir İlçemiz Sofular Çöplüğünde toplamaya başlamasıyla, nezih bir mahalle sayılan PTT Evleri Mahallesi yoğun çöp kokusu altında kalmış, defalarca ricada bulunulmasına ve söz alınmasına rağmen Belediye Başkanı tarafından gerekli tedbirler halen alınmamıştır.

Halk sağlığı ve huzurunu doğrudan etkileyen bu sorun ne zaman ve nasıl çözülecektir?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin sorusunu cevaplamak üzere huzurunuzdayım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu sorun, Adana PTT Evleri Mahallesinin, Yüreğir ve Seyhan İlçelerinden toplanan atıkların taşındığı güzergâhın son bölümlerinde, özellikle taşıma sırasında neşreden kokuların yoğunlaştığı koridor üzerinde yer almasının probleme kaynaklık ettiği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, mahalle sakinlerini, özellikle sıcak günlerde rahatsız eden kokuların, Sofulu Katıatık Deposu sahasından değil, atık nakliyesi sırasındaki yoğunlaşmadan kaynaklandığı belirlenmiştir. Atık depolama alanı 1990 yılından bu yana hizmet vermekte olup, Japon Hükümetince sağlanan hibe yardımlardan da yararlanılarak üst düzeyde rehabilite edilmiş bulunmaktadır. Halen günlük ortalama 1 140 ton atık, bekletilmeden, her gün, katmanlar halinde sıkıştırılarak örtülmektedir.

Yüzde 75'i organik madde olan bu atıkların, Adana'nın sıcak iklimine karşın, herhangi bir ciddî probleme neden olmadan çözümlenmesi nedeniyle belediye çalışmalarının 2001 Avrupa Birliği Başarı Ödülüne layık görüldüğünü de belirtmekte fayda görüyorum.

Ayrıca, belediyenin bu konudaki altyapı çalışmalarının, hem diğer altyapı hem çöplükle ilgili çalışmalarının devam etmekte olduğunu da ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Sağ, talebiniz var, önerge sahibi değilsiniz; ama, eğer ilave edeceğiniz bir katkınız varsa, yerinizden, çok kısa rica ediyorum.

KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Başoğlu Partimizden ayrılıp AKP'ye geçmiş olduğu için, sorun da benim ilimi ilgilendirdiği için söz aldım; nezaket gösterdiniz; çok teşekkür ederim efendim.

Şimdi, burası, Adana için gerçekten büyük bir sorun teşkil ediyor. Sayın bakanlarımız eğer bu konuya dikkat ederlerse, ilgi gösterirlerse, Adana halkı için büyük bir iyilik yapmış olacaklar.

Sayın Bakanım, bu çöplük, hem içerdiği gazlar açısından hem koku açısından Adana İlinin Yüreğir İlçesinde, o bölümde oturan halkımızı gerçekten mağdur etmektedir. Bu konuyu, belki, Sayın Başoğlu bundan sonra takip etmeyebilir; ama,  biz, muhalefet partisi olarak bu konunun takibini talep ediyoruz.

İlginiz için teşekkür ederim, sağ olun efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

17.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604)

BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

18.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

24 Haziran 2003

Aşağıdaki sorumun, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 96 ve 98 inci maddeleri gereğince Sayın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını istiyorum.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Yakup Kepenek

             Ankara

"Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmakta olan bir köprülü kavşak inşaatında 23-24 Haziran 2003 gecesi ölümcül bir kaza olmuştur.

Bu kapsamda:

1- İnşaatta önemli teknik yanlışlar olduğu doğru mudur?

2- İnşaat sırasında yeterli denetim yapılmadığı gerçek midir?

3- İnşaat konusunda açıklama yapmak isteyen Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı, belediye görevlilerince susturulmuş mudur?

4- Köprülü kavşak yapımı için gerekli nazım plan değişikliği ne zaman kesinleşmiştir?

5- Bu kavşak ihaleleri hangi tarihte yapılmıştır?

6- İhale kazanan firmalar arasında daha önce yaptıkları inşaat işleri nedeniyle kovuşturma geçiren ve hüküm giyen var mıdır?

7- İhaleler, Büyükşehir Belediyesi tarafından mı, yoksa bir paravan şirket tarafından mı verilmiştir?

BAŞKAN - İçişleri Bakanımız soruyu cevaplandıracaktır.

Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ankara Milletvekili Prof. Dr. Sayın Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin soru önergesine cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Bu, Yenimahalle köprülü kavşak inşaatıyla ilgili projenin, inşaat başlamadan önce, bu konuda uzman bir proje bürosuna, teknik şartnamelere uygun olarak yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bütün kamu inşaatlarında olduğu gibi, bu inşaatta da denetimler, belediye ile yüklenici firma arasında akdedilen sözleşme, şartname ve konuyla ilgili yönetmelikler doğrultusunda, belediyenin deneyimli elemanları tarafından yürütülmüştür.

Şantiye sahasında meydana gelen kaza öncesi yapılan çalışmaların, belediyenin bilgisi ve talimatları dışında gerçekleştiği belirlenmiş olup, ilgili belediyece, yüklenici firmaya, sözleşme ve şartnameler doğrultusunda gerekli uyarılar yapılmıştır.

Mimarlar Odası Başkanının, daha çok, inşaat mühendisliği konularından biri olan iskele ve beton dökümüyle ilgili yapmış olduğu bu konuşmanın da, yine, engellenmediği, belediye yetkililerince bildirilmiştir.

Nazım imar planı, Belediye Meclisinin 20.11.2002 tarih ve 591 sayılı kararıyla kabul edilmiş; plana yapılan itirazların 28.2.2003 tarih ve 81 sayılı Belediye Meclisi kararıyla reddedilmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Yasasının 8 inci maddesi gereğince nazım imar planı kesin karara bağlanmıştır.

Yenimahalle 1 inci durak köprülü kavşak inşaatı ihalesi, 26.12.2002 tarihinde 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre yapılmıştır. İhaleye katılan tüm firmalarla ilgili sicil durumları 4.12.2002 tarihinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünden öğrenilmiştir. Ayrıca, bahse konu işin ihalesinin, sicil durumunun uygun olduğu bildirilen firmalardan uygun teklif sahibi olan Hona İnşaat Sanayi Anonim Şirketine yaptırıldığı anlaşılmıştır.

İhaleler, belediyenin ilgili daire başkanlıkları tarafından, ihale tarihi itibariyle cari olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa, 1 Ocak 2003 tarihinden sonra ise 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa göre hazırlanmaktadır.

Yüce Heyetinize, tekrar, saygıyla arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

 19.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Dicle İlçesi çiftçilerine doğrudan gelir desteği ve mazot paralarının ne zaman ödeneceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/607)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

7.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, (6/608) ve (6/702) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/219)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vermiş olduğum (6/608) ve (6/702) esas sayılı sözlü soru önergelerimin geri verilmesini arz ederim.

    Nuri Çilingir

            Manisa

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Sözlü sorular için ayrılan süre dolmuştur.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

 V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2.- Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/834) (S. Sayısı: 647)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

3.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Komisyonlar teşekkül etmedi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

4.- Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 632)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümetin bulunmaması sebebiyle yasa tasarı ve tekliflerini görüşemedik.

Gündemin sonuna geldik.

Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına üye seçimini yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Ekim 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.00

 

 


IV. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Adana'nın ilçe ve belde belediyelerinin kamu borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3357)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Kemal UNAKITAN tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.