DÖNEM
: 22 CİLT : 61 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
5 inci Birleşim
13 Ekim 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar'ın, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin önemine ilişkin gündemdışı
konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
2.- Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın,
Ankara'nın başkent oluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
3.- Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın,
Giresun İlinde yapılmakta olan Üçüncü Millî Fındık Şûrasına ilişkin gündemdışı
konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel
İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin bir kez
daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/662)
2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/663)
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran'a
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/664)
4.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/665)
5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün Estonya, Letonya ve Litvanya'ya yaptığı resmî
ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)
6.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Tacikistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/667)
7.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
(6/608) ve (6/702) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/219)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21
milletvekilinin, demiryollarında son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının
nedenlerinin, teknik personel durumunun ve aksaklıkların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/213)
2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20
milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralının çevreyi kirletip
kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)
D) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda 1'er üyelik için aday olmak isteyen bağımsız
milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin Başkanlık duyurusu
IV.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın
düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)
2.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, kurum
değiştiren personele ve müftü atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/580)
3.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un,
Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara geçiş yapan personele ve RTÜK'e
başka kurumlardan geçen personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/581) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı
4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Nevşehir karayolunun bölünmüş yol programına alınıp alınmayacağına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/583) ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
5.- Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu'nun, Marmara, Düzce ve Pülümür depremlerinde yıkılan kamu
binalarının sorumluları hakkında yapılan işlemlere ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun
cevabı
6.- Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerdeki
kaçak yapılara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/599) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Sayıştay denetimi dışında kalan karayolu ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/612) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
8.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın,
Alanya-Dimçayı-Kargacık arasında bölünmüş yol yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/613) ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı
9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,
Türkiye Çevre Düzeni Planına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/587)
10.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın,
Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki bir heykelin Burdur'da sergilenip
sergilenmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/589)
11.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un,
Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/590) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
12.- Tunceli Milletvekili Hasan
Güyüldar'ın, Tunceli'deki kişi başına gayri safî millî hâsıla miktarının nasıl
belirlendiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/591)
13.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın, LPG'li araçların taşıt vergisine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/597) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
14.- Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından çıkarılan köylerin
SİT alanı içinde olup olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/598)
15.- İstanbul Milletvekili İsmet
Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması
hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü
soru önergesi (6/601) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sadık
Yakut'un cevabı
16.- Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde
oluşturduğu soruna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
17.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un,
Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604)
18.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun
cevabı
19.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır-Dicle İlçesi çiftçilerine doğrudan gelir desteği ve
mazot paralarının ne zaman ödenece-ğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/607)
B) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, Adana'nın ilçe ve belde
belediyelerinin kamu borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UnakITan'ın cevabı (7/3357)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa GazalcI’nın, Ülkemizdeki Kur'an
kurslarına ve bazı iddialara,
- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, cuma namazında okutulan
hutbelerin hazırlanışına ve içeriğine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/3483, 3484)
3.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Antalya Ferrokrom
Fabrikasının özelleştirilmesi ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3518)
4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Gelir Vergisi mükellefi sayısına ve bu sayının artması için çalışma yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3529)
5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, TRT'nin düzenlediği bir
beste yarışmasına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/3647)
6.- Konya Milletvekili Nezir
BÜYÜKCENGİZ'in, vekil kaymakamlarla yönetilen ilçelere ve bu uygulamaya son
verecek çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/3652)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz
Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/834) (S. Sayısı: 647)
3.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846)
(S. Sayısı: 646)
4.- Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/557)
(S. Sayısı: 632)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.
5231 sayılı Dernekler Kanununun bazı
maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının
TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini Belçika'ya davetine,
Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
Bulgaristan'a,
Fransa'ya,
Yunanistan'a,
Gürcistan'a,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in, Lübnan ve Suriye'ye,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
Kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve 22
milletvekilinin, Türk Hava Yollarındaki yeni atamaların, bunun yol açtığı idarî
ve teknik zafiyetlerin, yeni yönetimin uçuş güvenliğini tehdit eden
uygulamalarının ve kâr eden kurumun daha sonra zarar etmesinin nedenlerinin
(10/211),
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve 19 milletvekilinin, ilaç sektörünün içinde bulunduğu durumun tespit edilip,
Sağlık Bakanlığı ve sosyal güvenlik kurumlarının izledikleri politikalar ile bu
politikaların sonuçlarının (10/212),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1182, 6/1184, 6/1192, 6/1193),
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
(6/1142),
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1187),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 15 üyeden kurulması ve görev yerleri dağılımının; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna 1 Başkan, 3 Başkanvekili, 4 Kâtip Üye, 2 İdare Amiri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna 1 Başkanvekili, 3 Kâtip Üye, 1 İdare Amiri
şeklinde olmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarından, Dilekçe
Komisyonu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun
15'er üyeden, Plan ve Bütçe Komisyonunun Anayasa gereği 40 üyeden, Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunun 3346 sayılı Kanun gereği 35 üyeden, Avrupa Birliği
Uyum Komisyonunun 18 üyeden, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile diğer
komisyonların 24'er üyeden kurulmasına ve komisyon üyeliklerinin siyasî parti
gruplarına dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Başkanlık Divanı üyelikleri için yapılan
seçim sonucunda:
Başkanvekilliklerine;
Ankara Milletvekili İsmail Alptekin,
Bursa Milletvekili Ali Dinçer,
Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil,
Kayseri Milletvekili Sadık Yakut,
Kâtip Üyeliklere;
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün,
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik,
Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş,
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük,
İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan
Sarıçam,
Konya Milletvekili Harun Tüfekci,
İdare Amirliklerine;
Antalya Milletvekili Burhan Kılıç,
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek,
Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan
Yetenç,
Seçildiler.
13 Ekim 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 15.27'de son verildi.
Bülent
Arınç
Başkan
Ahmet Küçük Mehmet Daniş
Çanakkale Çanakkale
Geçici Kâtip Üye Geçici Kâtip
Üye
II. - GELEN
KÂĞITLAR
13 Ekim 2004
Çarşamba
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21
Milletvekilinin, Demiryollarında son zamanlarda meydana gelen tren kazalarının
nedenlerinin, teknik personel ve aksaklıkların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)
2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20
Milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralinin çevreyi kirletip
kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.8.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
13 Ekim
2004 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5
inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, yeni dönem için
bizlere gösterdiğiniz itimattan, güvenden dolayı şahsım ve Başkanlık Divanı
üyesi arkadaşlarım adına, Yüce Heyetinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
Gündeme geçmeden önce, üç değerli
milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Ankara İlinin başkent
oluşu nedeniyle söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay'a aittir.
Sayın Sanay?.. Yok.
Sayın Sanay gelinceye kadar, gündemdışı
ikinci söz isteği olan değerli milletvekilimizi çağırayım; Sayın Sanay'ın söz
hakkını baki tutalım.
Gündemdışı ikinci söz, Türkiye'de sivil
toplum örgütleriyle ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur
Neşşar' a aittir.
Buyurun Sayın Neşşar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin
önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun
cevabı
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; başarılı bir çalışma yılı geçirmemiz
dileğiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 6 Ekimde
açıklanan Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, biliyorsunuz, sivil toplum
örgütlerinin önemi bir kez daha vurgulanmış, demokrasi, insan haklarına saygı,
hukuk devleti ve temel özgürlüklere ciddî biçimde vurgu yapılmıştır. Yalnız,
buna karşılık, bugün, İstanbul'da, âdeta Avrupa'nın gözüne sokarcasına ve âdeta
bir kriz daha yaratmak istercesine, 11 sendika, meslek örgütü ve sivil toplum
kuruluşuna ait 85 sendikacı ve sivil toplum örgütü üst düzey yöneticisi hâkim
karşısına çıkarılıyor; sabah 10'daydı duruşma. Kim bu insanlar, kim bu devlet
düzenini bozmaya talip kişiler(!) Hasta ve Hasta Yakını Haklarını Koruma
Derneği, İstanbul Tabip Odası, KESK, DİSK, Hak-İş -bu saydıklarımın tüm yönetim
kurulu üyeleri- Hak-İş Marmara Bölge Temsilciliği, Türk-İş Birinci Bölge
Temsilciliği, DİSK'e bağlı Devrimci Sağlık-İş Sendikası, İstanbul Eczacı Odası,
İstanbul Diş Hekimleri Odası, SES İstanbul Aksaray, Bakırköy ve Şişli Yönetim
Kurulu üyelerinin tamamı ve İstanbul Veteriner Odasının Başkanı.
Peki, bu 85 sendika yöneticisinin, sivil
toplum yöneticisinin suçu ne; kamu sağlığını, kamu düzenini bozacak nitelikte
konuşmalar, etkili çağrılar yapmak ve işi bırakma eylemi gerçekleştirmek;
iddianame burada, aynen bunlar yazılıyor. Bereket, arkadaşlar içerisindeki
cerrahların bıçaklarını, bisturilerini silah kabul etmemişler; yoksa, bunun
yanına, bir de, silah zoruyla ilga suçunu da ekleyeceklerdi. Bu, tıpkı cunta
dönemlerinin iddianamelerini andırıyor bana göre.
Peki, bunu yaparlarken ne istemişler bu
insanlar; herkese eşit, nitelikli, parasız sağlık hizmeti istemişler. Başka
suçları ne; iş güvencesi ve insanca yaşayabilecek bir ücret talep etmişler!
Değerli milletvekilleri, suçu işleyen 85
sivil toplum örgütünün yöneticilerini adliyeye kim ihbar ediyor; İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Bürosu; yani, davacı olan devlet.
Peki, istenilen ceza ne; bu insanlara
istenilen ceza toplam 255 yıl hapis cezası.
Peki, bu ceza hangi ülkede isteniyor;
mafya liderlerinin devletle alay edercesine sokaklarda kol gezdiği, cirit
attığı Türkiye'de, dikkatinizi çekerim.
Değerli milletvekilleri, bu, bir
yüzkarasıdır, bir utanç vesilesidir, Türkiye'yi çağdaş dünyanın dışına itecek
bir ayıptır ve maalesef, bu ayıbın oluşmasında, sivil topluma karşı açtığı
amansız savaşla tanınan Sağlık Bakanımız merkezî görev almaktadır. Bu, Bakanın
yarattığı sunî bir inatlaşmanın ürünüdür. Çünkü, değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde hekim camiasıyla bu kadar ters
düşmüş, sivil toplumla bu kadar kavgalı ve tek bir uygulamasını, ülkede yaşayan
bir tek sağlık görevlisinin onaylamadığı başka bir Sağlık Bakanı olmamıştır.
Burada çok yanlı konuşmak istemiyorum;
birkaç soru sorarak sizi de düşünmeye sevk etmek istiyorum. Acaba, bu kadar
büyük tepki, sadece siyasî nedenlerle oluşturulmuş olabilir mi, yoksa, Sayın
Bakanın da davranışları içerisinde aksayan bir şeyler var mıdır? Acaba, çok
inandığınız, destek verdiğiniz Sayın Bakanın hata yapmış olma olasılığı yok
mudur?
Birkaç örnek veriyorum: Acaba, bugüne
kadar, Sayın Bakanın ortaya koyduğu projelerden hangisi hayata geçmiştir? Sayın
Bakan, Anadolu kırsalına hekim göndermeyi başarabilmiş midir? Hastanelerin
ortak çatı altında toplanması projesi sonunda, acaba, hastanelerdeki hasta
sirkülasyonu azalmış mıdır? Halen, yürürlükte, sevk zincirini amir bir yasa
varken, bu kadar yoğun, güçlü bir iktidar döneminde, neden, iki yıldır, sevk
zinciri hâlâ işleme konulamamıştır? Neden, iki yıldır, aile hekimliği
işletilememiştir? Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında toplanması
henüz başarılamamıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar, lütfen toparlayın.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Döviz fiyatlarındaki düşüşün ilaç
fiyatlarına yansıtılması neden bir yıl geciktirilmiştir ve bunun ülkeye
maliyeti nedir? Bu konudaki soru önergeme, Sayın Bakan, henüz, altı aydır yanıt
verememiştir.
Sormaya devam ediyorum: Sigorta primi
toplayamadığınız bir ülkede nasıl genel sağlık sigortasını işleme koyacaksınız?
Yirmi yıldır bunu dile getiren, söyleyen hükümetlerin hepsi beceriksizdi de, bu
Bakan mı çok becerikli?! Sağlığa ayırdığınız, kişi başına yılda 100-150 dolarla
nasıl özelleştirme yapacaksınız? Zorla doktor gönderemediğiniz Anadolu'ya aile
hekimlerini gönderip nasıl yarıştıracaksınız? Sigortalıların özel eczanelerden
yararlanmalarının karşılığı olan yaklaşık 1 katrilyonu hangi kaynaktan
sağlayacaksınız ve şu anda doktorlara, milletvekillerinin maaşlarını aşan
düzeyde verdiğiniz dönersermaye uygulamasına daha ne kadar devam
edebileceksiniz?
Değerli milletvekilleri, fazla vaktinizi
almak istemiyorum; sadece, bugün yaşanan olaya dikkatinizi çekmek istedim ve
sağlık çalışanlarını sokağa döken kişinin bizzat Sayın Bakanın kendisi ve
maalesef, Sayın Bakanımızın sistemi altüst eden uygulamaları olduğunu burada
dile getirmek istedim. AKP Hükümeti, er ya da geç bu tahribatın mahcubiyetini
yaşayacaktır. Biz, sağlık çalışanlarının bu haklı eylemini destekliyoruz, bugün
maruz kaldıkları muameleyi kınıyoruz ve arkalarında yer alıp, kendilerine
destek veriyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Sayın milletvekilleri, Hükümet adına söz
isteği var; ancak, Sayın Bakan, Ankara İlinin başkent olması sebebiyle istenen
gündemdışı söz ile şu anda konuşan Sayın Neşşar'ın konusuna müştereken cevap
vermek istediğinden, ben, şimdi, Ankara İlinin başkent oluşu nedeniyle söz
isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Eyyüp Sanay'a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Sanay. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2.- Ankara
Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, Ankara'nın başkent oluşunun 81 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
EYYÜP SANAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ankaramızın başkent oluşunun 81 inci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, 20 nci Yüzyıl
başlarında milletimizin yaşadığı Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve
Birinci Dünya Savaşı zor yıllar olarak tarihte yerini almıştır. Osmanlı
Devletinin mağlubiyeti kabul etmesiyle ülkeyi dört bir yandan kuşatan
işgalciler yeni hesaplar içerisine girmişlerdi; oysa, bu milletin esir
edilemeyeceğini tarih hep yazagelmiştir. Bu defa da öyle olacaktı ki, ülkenin
pek çok yerinde Müdafai Hukuk Cemiyetleri kuruldu. Amasya Genelgesi, Erzurum
Kongresi millî mücadeleyi örgütlemede birer aşamaydı. Sivas Kongresinde ise,
Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri birleştirildi ve aynı merkezden
sevk ve idare edilmesi kararlaştırıldı. İşte, bu idare merkezi olarak, Heyeti
Temsiliye, Ankara'yı kararlaştırmıştı. Sivas'tan yola çıkan heyet üyeleri 27
Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara'ya ulaşmışlardı. Mustafa Kemal Paşa ve
Temsili Heyetinin Ankara'ya geleceği duyulunca coşkulu bir karşılama programı hazırlanmıştı.
3 000 atlı ve 40 000'i aşkın yayayla Dikmen sırtlarında toplanan Ankaralılar,
gelenleri bayram coşkusuyla karşılamışlardı. Vali Vekili Yahya Galip Bey ile
Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Gölbaşı'na kadar giderek, heyeti ilk
karşılayanlar olmuşlardı.
Mustafa Kemal ve Temsili Heyetinin
Ankara'ya gelişi haftalık Ankara Gazetesinin 29 Aralık 1919 Pazartesi günkü
sayısında şu başlıkla verildi: "Bir haftadan beri Ankara'ya gelmesi
beklenen Sivas Müdafaai Hukuk Heyeti büyük üyeleri 27 Kânunuevvel 1335
Cumartesi; yani, evvelsi gün akşamüzeri il merkezimize ulaşmıştır."
Ankara halkının sıcak ilgisi Temsil
Heyetini fazlasıyla memnun etmişti.
Ayrıca, Ankara halkının Kurtuluş
mücadelesine olan inancı, özverili ve fedakâr yaklaşımı takdire şayandır. Başta
Ankara Müftüsü Rifat Börekçi olmak üzere, esnafı, tüccarı, köylüsü ve her
derece memuruyla maddî desteğini de eksik etmemiştir.
İstiklal Savaşımızın hazırlanıp, sevk ve
idare edildiği bir merkez olarak Ankara, millî mücadelenin sembol şehri olarak
tarihteki yerini aldı.
Kurtuluş Savaşı sona erdiğinde, henüz
cumhuriyet ilan edilmeden 16 gün evvel, 13 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümetince çıkarılan bir kanunla, Ankara, Türkiye Devletinin başkenti
ilan edildi.
Millî mücadeleye sınırsız maddî ve manevî
desteğine rağmen, başkent olarak seçildiği yıllarda, küçük nüfusu ve kısıtlı
imkânlarıyla yoksul bir Anadolu şehriydi. Başkent oluşunun 81 inci yılını
kutladığımız bugün ise, 5 000 000'u aşan nüfusuyla, planlı yapılanması, 4
devlet, 6 özel üniversitesiyle metropol bir dünya şehri konumuna geldi.
Büyükşehir Belediyesi, genişleyen alanı ve
17 metropol ilçesiyle hizmet sunmaya çalışmaktadır. Bu gelişmelere rağmen, 81
yıllık Başkentimizin, başta kırsal kesimleri olmak üzere, pek çok alanda devlet
hizmeti ve imkânlarından beklenen düzeyde yararlanmadığı da bir gerçektir.
Dünden bugüne iyileşen toplumsal
şartlarımızın gelişerek devam etmesi temennilerimle, Ankara özelinde, Türkiye
genelinde tüm halkımıza mutlu yarınlar diler, Heyetinizi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.
Hükümetin söz isteği vardır.
İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu;
buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Denizli Milletvekili Prof.
Dr. Sayın Mehmet Neşşar'ın, 17 Aralığa giden yolda Türkiye'de sivil toplum
örgütleri konulu ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Eyyüp Sanay'ın, Ankaramızın
başkent oluşunun yıldönümüyle ilgili gündemdışı konuşmaları vesilesiyle
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ancak, konuşmama başlamadan önce şunu
ifade etmek istiyorum: Dün akşamüstü, Trabzon'un Sürmene İlçesinde şiddetli
yağışlar sonrası, Muratlı Köyünde bir heyelan olmuş ve bir vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Ben, bu vatandaşımıza Allah rahmet etsin diyor, bütün
Sürmenelilere başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Sürmene İlçemizde de bazı ev ve
işyerlerinde su baskınları olmuştur, sivil savunma birliklerimiz su boşaltma
işlerini yapıyorlar. Hasar tespit komisyonu kurulmuş ve çalışıyor. İlimizin
değerli valisi, ilçe başkanımız konuyla ilgilenmektedirler. Ben, tekrar,
hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar
diliyorum ve Trabzon-Sürmeneli vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.
Değerli arkadaşlar, Ankara Milletvekilimiz
Sayın Eyyüp Sanay da Ankara'nın başkent oluşu nedeniyle burada biraz önce çok
güzel bir konuşma yaptılar; izin verirseniz, birkaç cümleyle ben de hissiyatımı
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Ankara, bizim için
millî mücadelenin ve modern Türkiye'nin sembolüdür. Ayrıca, Ankara, bir misyon
şehridir, yönünü muasır medeniyetlere çevirmiş çağdaş bir Türkiye misyonunun
kentidir. Atatürk'ün ifadesiyle, bu başşehirde memleketin dahilî ve haricî
politikası idare edilmektedir. Bu başşehirde milletin sinesinden doğan hükümet
çalışmaktadır ve bu hükümet, Ankara'nın misyonuna ve Ankara'nın sembolüne uygun
olarak Türkiye'yi Avrupa Birliğine tam üye yapmanın mücadelesini de
vermektedir. Bu mücadelede en büyük desteği, tıpkı millî mücadele günlerinde
olduğu gibi, aziz milletimizden ve onun yegâne temsilcisi, çatısı altında
bulunmaktan şeref duyduğumuz Büyük Millet Meclisinden almaktadır.
Bu duygularla, ben de, Ankaramızın başkent
oluşunun 81 inci yıldönümünü şahsım ve Hükümetim adına kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, Denizli
Milletvekilimiz, Avrupa Birliğine giden yolda sivil toplum örgütleriyle ilgili
bir konuşmada, tabiî, Sağlık Bakanlığımız ve oradaki icraatlarla ilgili de
birtakım şeyler ifade ettiler; müsaade ederseniz, ben, önce, sivil toplum
örgütleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Malumunuz, Türkiye'nin Avrupa Birliği
serüveni kırkbeş yılı bulan bir geçmişe sahip. Bu süre zarfında bu ülkeyi
yöneten bütün hükümetlerin, Parlamentoda görev yapan bütün milletvekillerinin
gelinen nokta ve alınan mesafede pay sahibi olduğunu ifade ederek, bütün
ilgililere teşekkür ediyorum; ancak, hemen altını çizmek isterim ki, 58 ve 59
uncu cumhuriyet hükümetleri ile 22 nci Dönem Parlamentosunun, başarıda hissesi,
seleflerine göre daha fazla olmuştur. Üstelik, bu, yalnızca şahsıma ait bir
kanaat de değildir; bütün tarafsız gözlemciler, Türkiye'de son iki yılda
sağlanan dönüşümü takdirle karşılamaktadırlar. İşte, bu süreçte bizi
seleflerimizden ayrıcalıklı kılan nokta, insan hak ve özgürlüklerine bakış
açımız olmuştur.
Biz, ülkemizde, uluslararası kabul gören
standartta insana değer verilmesini, onun özgürlük alanının genişletilmesini
istiyoruz. Doğal olarak, yalnızca istemekle de kalmayıp, sizlerin desteğiyle,
yasal altyapıyı uluslararası standartlar seviyesine getirmenin gayreti
içerisinde olduk. Bu çerçevede, uyum paketleri halinde, başta Anayasamız olmak
üzere, pek çok temel yasada ya esaslı değişiklikler yaptık veya yasaları baştan
sona, daha özgürlükçü bir bakış açısıyla yeniden hazırladık. Bu noktada,
önceliği, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne verdik. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri, Dernekler, Siyasî Partiler ve Vakıflar Kanunları gibi, bu alanda
çok önemli yasaların pek çok maddesini değiştirdik. Bilahara siz değerli
muhalefet partilerinin de desteğiyle Dernekler Kanununu yeniden hazırladık ve
bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti; ancak, Sayın Cumhurbaşkanımız, iki
maddesinin yeniden incelenmesini istedi; inşallah, en kısa sürede onu tekrar
huzurlarınıza getireceğiz.
Bakın, bu yeni Dernekler Kanunuyla,
çocukların dernek kurabilmesine imkân tanınması, derneklere üye olunmasındaki
izin alınma esası veya sınırlandırılmalarının kaldırılması, bildiri
yayımlanmasındaki sınırlandırılmaların kaldırılması, derneklerin diğer sivil
toplum kuruluşlarıyla birlikte, geçici olarak "platform" adı altında
birliktelik oluşturabilmelerine imkân tanınması, kolluk kuvvetlerinin dernekler
üzerindeki yetkisinin kısıtlanması, adlî yargıdan ceza alanlar ile mahkemece
kapatılmasına karar verilen dernek yöneticilerinin de dernek kurabilmesi gibi
birçok konuda yenilikler getirdik.
Daha önce yasalarımızda hiç görmediğimiz
bir anlayışla sivil toplum kuruluşlarının önünü açtık. Amacımız, Türk
demokrasisini, kurum ve kurallarıyla örnek alınır hale getirmekti. Bugün,
artık, çok açıkça şunu söylemeye hakkımız bulunduğunu düşünüyorum: Örgütlenme
ve ifade özgürlükleri açısından, Türkiye, Avrupa Birliğine üye ülkeler arasında
bile en önde gelenlerden biri olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; yasaları çıkarmakla her şeyin bir anda değişmeyeceğini hepimiz
biliyoruz. Uygulama sırasında kimi sorunlarla karşılaşabileceğiz; önemli olan,
bu sorunların aşılmasında gösterdiğimiz veya göstereceğimiz siyasî kararlılık
olmalıdır. Biz, Hükümet ve İçişleri Bakanlığı olarak, özgürlük alanının
genişletilmesi konusunda kesin bir siyasî kararlılığa sahibiz. Sanıyorum ki,
yeni gelişen hukukî ortam, bir yandan kanun uygulayıcı birimlerimizin
değişimini ve öbür yandan da sivil toplum kuruluşlarımızın ve vatandaşlarımızın
hakların kullanılmasındaki duyarlılıklarının gelişmesini gerektirmektedir.
Kanun uygulayıcı birimlerimizi sürekli eğiterek ve denetleyerek, kısa sürede
önemli mesafeler aldığımıza inanıyorum; ancak, önümüzdeki dönemde, uyum
sürecine -hiç hız kesmeden- devam etmeye de kararlıyız.
Vatandaşlarımız ile sivil toplum
kuruluşlarının duruma uyumu konusunda ciddî bir sıkıntı bulunmamaktadır; ancak,
kimi zaman eski kültürün etkisiyle bazı çatışma noktaları ortaya çıkmaktadır.
Bunlardan biri de basın açıklamalarının nasıl yapılacağına ilişkin olarak
ortaya çıkmıştır. Bakanlık olarak, yayımladığımız genelgeyle, bir parça da
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunumuzun sınırlarını zorlayarak, basın
açıklamaları için önceden bildirim aranmayacağını, valiliklerin tespit ettiği
bir iki yer dışında her yerde basın açıklaması yapılabileceğini teşkilatımıza
duyurduk. Biz, NATO toplantısından önce bu genelgeyi yayımladık ve böylece,
birçok sivil toplum örgütümüz, ülkemizin birçok ilinde, gidip istediği yerde
basın açıklaması yapmaya başladı. Bu durum, daha evvel, hakikaten bir çatışma
noktası haline gelmişti. Kanunun sınırlarını biraz zorlayarak böyle bir
uygulamayı başlattık. İstanbul'da, NATO zirvesinin yapıldığı anda, tam 22 yerde
basın açıklaması yapıldı; bunlara hep müsaade edildi.
Tabiî, bu kararımızla, belli ölçüde
sıkıntıların aşılmasına yardımcı olduk; ancak, unutmamak gerekir ki,
demokrasiler, kuralların cari olduğu rejimlerdir. Yüce Meclisin onayını almış
yazılı kurallara, bir başka deyişle kanunlara rağmen bazı sivil toplum
kuruluşlarının tavır geliştirmesini de doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim.
Örneğin, yasalarda grev hakkı bulunmayan bazı kamu çalışanlarının grev kararı
almalarını, toplu iş bırakmalarını bu çerçevede görüyorum. Doğal olarak,
yasalar, canlı organizmalar gibidir; fonksiyon icra edemeyen üniteler,
kurallar, zaman içerisinde yerini yenilerine bırakır. Ancak, kurallara,
anlamlarıyla var oldukça, uyulmasının bir vatandaşlık borcu olduğunu da gözden
uzak tutmamak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığımız,
gerçekten, bu dönemde çok önemli işler yaptı. Sağlıkta büyük bir değişim
projesi başlattı değerli arkadaşımız. Tabiî, bu değişim projesinin içerisinde,
doktor sıkıntısı çekilen bölgelere, özel statülü, fazla ücretli doktor
gönderebilme imkânlarını araştırdı ve hep birlikte bir yasa çıkardık. Bu yasaya
dayanarak, 16 000'in üzerinde sağlık elemanı, hiç doktoru olmayan ve yeterli
doktoru bulunmayan bölgelere gönderildi.
Bu proje içerisindeki yine çok önemli bir
konu da, hastanelerin müşterek hizmete açılmasıydı. Büyük illerimizde pilot
uygulama başlatıldı ve bu, Türkiye genelinde, öyle zannediyorum ki,
vatandaşlarımız için büyük bir rahatlık, büyük bir imkân getirmiş oldu.
Yine çok önemli bir hizmet, yeşilkart
uygulamasında meydana gelen aksaklıkların giderilmesi için yapıldı. Malum,
yeşilkartlı olanlara, ancak, yataklı tedavi kurumlarında yattıkları takdirde
ilaç bedelleri ödenebiliyordu. Yine sizlerin verdiği güç ve destekle yasada
değişiklik yapıldı, ayakta tedavi gören yeşilkart sahiplerine de ilaç verme
imkânı getirildi.
Sağlık Bakanlığımız, gerçekten, bunun gibi
çok önemli projeler gerçekleştirdi ve yeni projeler için de çalışmaktadır.
Ben, bu düşüncelerle, gelecek günlerin,
hem sivil toplum kuruluşları için hem de aziz milletimiz için daha iyi
olacağına olan inancımı ifade ediyor, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.
Üçüncü gündemdışı söz isteği, Millî Fındık
Şûrasıyla ilgili, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Giresun Milletvekili Hasan Aydın'ın,
Giresun İlinde yapılmakta olan Üçüncü Millî Fındık Şûrasına ilişkin gündemdışı
konuşması
HASAN AYDIN (Giresun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 10-14 Ekim 2004 tarihleri arasında, Giresun
İlimizde yapılmakta olan 3 üncü Millî Fındık Şûrası ile ilgili olarak
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1 inci Millî Fındık
Şûrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün tavsiyesiyle, 10 Ekim 1935'te, İktisat
Bakanlığı; 2 nci Millî Fındık Şûrası, Celal Bayar'ın önerisiyle, 7 Kasım 1957'de
Tarım Bakanlığı tarafından düzenlenmiş olup; 3 üncü Millî Fındık Şûrası da,
Giresun Valiliği, Fiskobirlik ve Aydınlar Ocağının önderliğinde, 10-14 Ekim
2004 tarihleri arasında, Giresun'da devam etmektedir.
Bu Millî Fındık Şûramıza, siyasî parti
genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, 70'e yakın bilimadamımız,
bakanlıklarımızın bürokratları ve sivil toplum kuruluşlarımız iştirak
etmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz ekonomisi için
büyük önem taşıyan fındığın anavatanı Çin olup, fındık, Türkiye'de ilk defa
Giresun'da yetiştirilmeye başlanmış, oradan Türkiye'nin değişik illerine, daha
sonra da yurtdışında İtalya ve Amerika'ya dağılmıştır.
Dünya fındık üretiminin yüzde 75'i
ülkemizde yapılmaktadır.
Fındık tarımı, Doğu Karadeniz Bölgesinde,
genellikle küçük arazilerde ve aile işletmeciliği biçiminde yapılmaktadır.
Bilhassa Doğu Karadeniz Bölgesinde, fındık üretimi yapan çiftçilerin kişi
başına düşen arazileri 10 dönümün altında olup, elde ettikleri yıllık fındık
üretimi de -yüzde 70 üreticinin- 1 tonun altındadır.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - 50 kilo bile yok,
ne 1 tonu!
HASAN AYDIN (Devamla) - 1 tonun altında
dediğim, yüzde 70 üretici için söylüyorum. Biraz sonra geleceğim.
Değerli arkadaşlar, batı bölgelerimizde
de, taban arazilerde, başka ürünlerin yetiştirildiği bölgelerde fındık üretimi
yapılmaktadır. Burada dönüm başına gelir bir hayli fazladır.
Değerli milletvekilleri, şûrada tartışılan
konulara değinecek olursak, fındığın her yönden bilimsel olarak incelenmesi,
fındığın sağlık açısından önemi, fındık üretimi ve ihracatının ülke ekonomisi
için önemi, fındık maliyeti hesabı ve rekolte tahmini, fiyatta istikrar, fındık
üreticisinin desteklenmesi, fındıktan katmadeğeri yüksek ürünler elde edilmesi,
fındığın gerek içpiyasada gerekse dışpiyasada tanıtımı gibi önemli konular
gündeme gelmiştir; ama, şûrada en çok tartışılan konu, 4-5 Nisanda üç ilimizde
yaşanan don olayıdır; bunu da belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; fındık, bir
tarım ürünü olduğu gibi, aynı zamanda bir sanayi ürünüdür. Çikolata, şekerleme,
kuruyemiş ve yağ imalatında, ayrıca, yem, boya, petrokimya, kozmetik sanayiinde
kullanılmaktadır. Fındık, geçim kaynağı olduğu gibi, aynı zamanda, Karadeniz
Bölgesinde ekolojik dengeyi koruyan bir üründür.
Değerli arkadaşlar, fındığın önemli bir
özelliği de, bünyesinde bulunan vitaminler ile minerallerdir. İnsanoğlu için
enerji deposu olan fındığın içinde, B1, B2, B6 ve E vitaminleri ile demir,
kalsiyum, çinko, potasyum, sodyum, magnezyum ve bakır gibi mineraller
bulunmaktadır. 1998 verilerine göre dünya kurumeyve tüketim oranlarına
bakıldığında ikinci sırada bulunan fındığın, özellikle çocuklar, gençler,
sporcular, askerler ve işçiler için büyük enerji kaynağı olduğu tespit
edilmiştir.
Yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde,
yine, günde bir avuç fındık yemek, kandaki kolesterol oranını düşürür.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fındık yok ki
Hasan Bey!
HASAN AYDIN (Devamla) - Fındıktan elde
edilen yağın, zeytinyağı kadar, insan sağlığına yararlı olduğunu da unutmamamız
gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın; tamamlayın
lütfen.
HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, fındıkta yaşanan bir başka problem de; herkes kendine göre bir
rekolte tahminî yapıyor, ayrıca, herkes kendine göre bir fiyat tespiti ve bir
maliyet tespiti yapıyor. Bunun da, ortadan kaldırılıp, giderilmesi lazım diye
düşünüyoruz.
Yine, bir başka konu ise, bilhassa,
üreticilerimizi, ihracatçılarımızı ve dış ülkelerdeki alıcıları ilgilendiren
fiyat istikrarının sağlanması gerekmektedir. İhraç ettiğimiz fındığın büyük
miktarı Avrupa ülkelerine satılmaktadır. Alternatif pazarların bulunması ve
fındığın çok iyi tanıtımının ve reklamının yapılması gerekmektedir. Özellikle,
ürettiğimiz fındığın çok az miktarı, iç piyasada tüketilmektedir. Bunun da
çeşitli yollarla artırılması gerekmektedir.
Genellikle yurtdışına ihraç ettiğimiz
fındığı, içfındık, kabuklu fındık, fındık püresi olarak satmaktayız.
Dolayısıyla, katma değeri yüksek ürünler üreterek, yaparak satmamız da, yine, ülkemiz
ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Afete gel
afete...
HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, dünyada
80 -100 ülkeye, yıllık ortalama 200 000 ton ihraç edilen fındığın, son
20 yılda ülke ekonomisine kazandırdığı döviz miktarı 12 000 000 dolardır...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hasan Bey, afete
gel, afete.
HASAN AYDIN (Devamla) - Sabırlı olsan
geleceğim; ama, sürekli laf atıyorsun... Sabırlı olsan, geleceğim.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Süreniz dolmak
üzere de, Sami Bey ondan hatırlattı.
HASAN AYDIN (Devamla) - Ülkemiz ekonomisi
için önemli bir yeri olan fındığın, dünya piyasalarında daha iyi yerlere
gelebilmesi için üretici-tüccar-devlet üçgeninin dengeli bir şekilde kurulması
ve fındığın geleceğe yönelik mastır planlarının yapılması gerekir.
Değerli arkadaşlar, fındık üretilen
alanlara dikkat ettiğimizde, Giresun, Ordu ve Trabzon İllerimizde yaşayan
insanların en başta gelen gelir kaynağı fındıktır. Arazi yapısı düşünüldüğünde,
bu üç ilimizde fındıktan başka alternatif bir ürünün yetişmesinin güç olduğu
gün gibi ortadadır.
Bilindiği üzere, 4-5 Nisan tarihlerinde,
daha çok Giresun, Ordu ve Trabzon illerimizi etkileyen don olayı yaşanmıştır.
Birçok fındık üreticisinin 2004 mahsulü yüzde 95 oranında zarar görmüştür.
Üreticimiz çok mağdurdur. Hükümetimizin de bu konuda çalışmalar yaptığını
biliyoruz. Kısa zamanda neticelenmesini temenni ediyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla)- Hangi çalışmalar?!
Açıklayın!
HASAN AYDIN (Devamla)- Ben, konuşmama son
verirken, hepinizi saygı, sevgi, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, okunacak tezkereler
hacimli olduğundan, Kâtip Üyemizin tezkereleri oturduğu yerden okumasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 5227
sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında
Kanunun, bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/662)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 21.07.2004 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/14639 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 15.7.2004 gününde kabul edilen 5227 sayılı "Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun" incelenmiştir:
1- İncelenen yasanın 5, 6, 7, 8, 9, 11,
16, geçici 1, geçici 5, geçici 6, geçici 7, geçici 8 ve geçici 9 uncu
maddelerinde;
- Görev, yetki ve sorumlulukların,
hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birime verileceği belirtilmiş,
- Merkezî yönetimin genel yetkileri ile
merkezî yönetimce yürütülecek görev ve hizmetler tek tek sayılarak belirlenmiş,
- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve
sorumlulukları genel kavramlarla ve soyut anlatımlarla düzenlenmiş,
- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve
sorumluluk alanına giren hizmetleri, kendilerinin saptayacağı stratejilere
uygun olarak yürütecekleri vurgulanmış; başka bir anlatımla, yerel yönetimlere
"orta ve uzun erimli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve
önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler
ile kaynak dağılımlarını içeren" stratejik plan yapma yetkisi verilmiş,
- Merkezî yönetim ile yerel yönetimler
arasındaki ilişkilerin ilkeleri konulmuş; bu bağlamda,
- İl ve ilçelerde merkezî yönetimce
yürütülmesi gereken hizmetlere yasayla ayrıklık getirilebileceği belirtilmiş,
- Merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin
sorumluluk alanına giren görev ve hizmetler için yerel düzeyde örgüt kurması,
doğrudan ihale ve gider yapması yasaklanmış,
- Merkezî yönetimin görevleri arasında
sayılan hizmetlere ilişkin yatırımlardan ilgili bakanlıkça uygun görülenlerin
yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilebilmesine, bu yatırımlara ilişkin
ödeneklerin yerel yönetim bütçesine aktarılmasına olanak sağlanmış,
- Merkezî yönetimin, desteklemek ve
geliştirmek istediği hizmetleri, proje bazında gerekli kaynakları aktararak
yerel yönetimlerle işbirliği içinde yürütebileceği vurgulanmış,
- Yerel yönetimlerin görev, yetki ve
sorumluluk alanlarına giren konularda çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri
düzenlemelere, yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlayıcı, yerel hizmetleri
zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı kural konulması önlenmiş,
- Kamu kurum ve kuruluşlarının, yasalarla
kendilerine açıkça görev olarak verilmeyen ve kuruluşun amacıyla doğrudan
ilgili olmayan alanlarda işletme kuramayacakları, mal ve hizmet üretimi
yapamayacakları, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsis
edemeyecekleri öngörülmüş,
- Kamu kurum ve kuruluşları ile özel
sektör arasında iletişim ve işbirliğini sağlayıcı düzenekler oluşturmak, hizmet
ve işlev kapasitelerini geliştirmek, merkezî yönetimin genel yetkileri arasında
sayılmış,
- Kamu hizmetlerinden yasayla
belirlenenlerin, üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil
toplum örgütlerine gördürülmesine olanak sağlanmış,
- Hizmet bakanlıklarının sayısı onbeş
olarak belirlenip, bu bakanlıkların adlarına yasaya ekli (I) sayılı cetvelde
yer verilmiş, bunlardan Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Millî Eğitim,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik dışındaki bakanlıkların taşra örgütü kurmaları
yasaklanmış,
- Geçici maddelerde de, mevcut yapının
öngörülen yapıya dönüştürülebilmesi için, il ve ilçelerdeki merkezî yönetim
birimlerinin hangi yerel yönetimlere devredileceği ile personelinin ve
mallarının yerel yönetimlere devri esasları düzenlenmiştir.
Yukarıdaki kuralların birlikte
incelenmesinden, yapılan düzenlemelerin ana amacının, merkezî yönetim ile yerel
yönetimler arasında ve ikinciler yararına yeni bir görev ve yetki bölüşümü
yaratmak ve kamu hizmetlerinin özel sektöre gördürülmesi konusunda yönetime
genel yetki vermek olduğu anlaşılmaktadır.
a- İncelenen yasanın, kamu yönetiminin
yapılanması ve işleyişinde köklü değişiklikler getiren anılan düzenlemelerinin
hukukun genel ilkelerine, anayasal kurallara ve kamu yararına uygun düşüp
düşmediğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
yönetiminin yapılanmasında esas olan anayasal ilkeleri ortaya koymak, ulus
devletin düşünsel temellerine ve tekil devlet modelinde örgütlenmeye egemen
olan "merkeziyetçilik" ve "yerinden yönetim" ilkeleri ile
bunları tamamlayan "idarenin bütünlüğü", "yetki genişliği"
ve "idarî vesayet" kavramları üzerinde durmak gerekli görülmüştür.
Anayasanın başlangıç bölümünde,
Anayasanın, Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirlediği, hiçbir
etkinliğin Türk ulusal çıkarları, Türk varlığı, devleti ve ülkesiyle
bölünmezliği esası karşısında koruma göremeyeceği belirtilmiş; 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan bir devlet olduğu vurgulanmış; 5 inci maddesinde de, Türk Ulusunun
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak, devletin temel
amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Bu kurallar, Anayasada "tekil
devlet" modelinin kabul edildiğini göstermektedir. Tekil devlet modeli,
merkeziyetçi yapıyı ve ancak onun denetimi ve gözetiminde merkezdışı
örgütlenmeyi olanaklı kılmaktadır.
Anayasada, hem yasama, yürütme ve yargı
erki merkeze bağlanarak siyasal hem de yönetim düzeneğinde merkez esas alınarak
yönetsel yönden merkeziyetçilik benimsenmiştir.
Anayasanın 123 üncü maddesinde, yönetimin,
- Kuruluş ve görevleriyle bir
"bütün" olduğu,
- Merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına
dayandığı,
kuralına yer verilmiştir.
Merkezî yönetim, Anayasanın 126 ncı, yerel
yönetimler ise 127 nci maddelerinde düzenlenmiştir.
126 ncı maddeye göre,
- Türkiye, merkezî yönetim kuruluşu
yönünden coğrafya durumuna, ekonomik koşullara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılmakta,
- İllerin yönetimi "yetki
genişliği" esasına dayanmaktadır.
127 nci maddeye göre de,
- Yerel yönetimler; il, belediye ya da köy
halkının yerel ortak gereksinimlerini karşılamak üzere, kuruluş ilkeleri
yasayla belirlenen, yasada gösterilen karar organları seçmenlerce seçilerek
oluşturulan kamu tüzelkişileridir.
- Yerel yönetimlerin kuruluş ve görevleri
ile yetkileri "yerinden yönetim" ilkesine uygun olarak yasayla
düzenlenecektir.
Merkezî yönetim, yerel yönetimler
üzerinde,
- Yerel hizmetlerin yönetiminin bütünlüğü
ilkesine uygun biçimde yürütülmesi,
- Kamu görevlerinde birliğin sağlanması,
- Toplum yararının korunması,
- Yerel gereksinimlerin gereği gibi
karşılanması,
amacıyla, yasada belirtilen esas ve
usuller çerçevesinde "idarî vesayet" yetkisine sahiptir.
Görüldüğü gibi, Anayasada, tekil devlet
modelinin yönetsel örgütlenmedeki temel ilkeleri, " merkezden
yönetim", "yerinden yönetim" ve bunları tamamlayan
"idarenin bütünlüğü" olarak belirlenmiştir.
Ayrıca, yönetsel örgütlenme,
- Merkez-taşra ilişkisi yönünden
"yetki genişliği",
- Merkezî yönetim-yerel yönetim ilişkisi
yönünden "idarî vesayet",
ilkelerine dayanmaktadır.
Merkezî yönetim ve yerel yönetimler,
devlet iktidarının örgütlenmesinde hizmeti ve coğrafyayı esas alarak iki temel
parçayı oluşturmaktadır. Bu iki parçalı yapının yönetsel örgütlenmede farklı
sonuçlara yol açmaması, birbirinden kopmaması, tekil devlet modeline zarar
verecek biçimde ayrışmaması için, Anayasada "idarenin bütünlüğü"
ilkesine yer verilmiş ve yerinden yönetim, devletin ülkesi ve ulusuyla
bölünmezliği ve yönetimin tümlüğü ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
"İdarenin bütünlüğü" ilkesi,
tekil devlet modelinde yönetim alanında öngörülen temel ilkedir. Bu ilke,
yönetsel işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kuruluşların
"bir bütün" oluşturduğunu anlatmaktadır.
Tekil devlet modelinde, tek bir egemenlik
vardır ve tek yetkili devlettir. Devletin örgütsel yapısı parçalı bir görünüm
sergilese ve devlet yetkisini kullanan birçok kamu tüzelkişisi olsa da,
bunların arasındaki birlikteliği "idarenin bütünlüğü" ilkesi
sağlamaktadır.
Parçalı yapıda olan yönetimde,
"bütünlüğü" sağlamaya yönelik iki hukuksal araç, "yetki
genişliği" ve "idarî vesayet"tir. "Yetki genişliği"
ilkesi, tek tüzelkişilik içinde yer alan merkezî örgüt ve birimler, "idarî
vesayet" ise merkezî yönetim ile yerinden yönetim kuruluşları arasındaki
"bütünleşmeyi" sağlamakta, ayrışmayı, farklılaşmayı ve kopmayı
önlemektedir.
"İdarenin bütünlüğü" ilkesi,
merkezin denetimi ve gözetimiyle yaşama geçirilmektedir. Genel yönetimin taşra
örgütlenmesi üzerindeki denetimi "hiyerarşik" denetim, yerinden
yönetimler üzerindeki denetimi ise "vesayet denetimi"dir.
Yerinden yönetimin en önemli sakıncası,
devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin tutarlılığını bozabilmesidir. Bu
sakıncayı önlemek için devlete ve onu temsil eden merkezî yönetime yerinden
yönetim kuruluşlarının eylem ve işlemlerini denetlemek ve gerektiğinde
bozabilmek yetkisi tanınmıştır. Bu yetki "idarî vesayet" kavramıyla
Anayasada yerini almıştır.
İdarî vesayeti, kamu düzenini ve ülke
bütünlüğünü sağlamak için, kamu yararı amacıyla, yasaların verdiği yetkiye
dayanarak, merkezî yönetim örgütünün, yerel yönetim ile kamu hizmeti yönetimi
tüzelkişilerinin organları, işlemleri ve parasal kaynakları üzerindeki denetimi
olarak tanımlamak olanakladır. Bu yönüyle idarî vesayet yetkisi, yerinden
yönetim kuruluşlarına tanınan özerkliğin ayrıklığını oluşturmaktadır.
Anayasanın 127 nci maddesine göre idarî
vesayet, hukuksallık denetimi yanında yerindelik denetimini de içermektedir.
Bu anayasal sisteme karşılık, incelenen
yasayla,
- Merkezî yönetim, görev ve yetkileri
sınırlandırılıp özel görevli durumuna düşürülürken, yerel yönetimler genel
görevli kılınmakta,
- Merkezî yönetimin taşra örgütlerinin
kimileri kaldırılırken kimileri yerel yönetimlere devredilmekte, böylece
merkezî yönetim örgütsel ve işlevsel yönden zayıflatılmakta,
- "Yetki genişliği"ne dayanan
güçlü merkezî yönetim yerine, "görev ayrılığı"na dayalı güçlü yerel
yönetim yapılanmasının yolu açılmakta,
- Tekil devlet modeli yerine "idarî
vesayet" zayıflatılarak "yerel" ağırlıklı devlet modeline
geçilmesine olanak sağlanmakta,
- Kamu hizmetlerinin hemen tümünün yerelleştirilmesinin
ve özelleştirilmesinin yolu açılmaktadır.
Bu içeriğiyle, yasanın yukarıda belirtilen
maddeleriyle yapılan düzenlemeler, Anayasada öngörülen tekil devlet yapısına,
"idarenin bütünlüğü", "yetki genişliği" ve "idarî
vesayet" ilkelerine ve kamu yararına uygun düşmemektedir.
Bu düzenlemeler, amaçlanmasa da, Anayasada
öngörülmeyen bir yönetim modeline geçilmesine neden olabilecek niteliktedir.
b- İncelenen yasanın, merkezî ve yerel
yönetimlerce yürütülecek görev ve hizmetleri düzenleyen 7 ve 8 inci
maddelerinin, Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleri yönünden ayrıca incelenmesi
gerekmektedir.
Yasanın;
- 7 nci maddesinde,
"Merkezî idare tarafından yürütülecek
görev ve hizmetler şunlardır:
a) Adalet, savunma, güvenlik, istihbarat,
dış ilişkiler ve dış politikaya ilişkin görev ve hizmetler.
b) Maliye, hazine, dış ticaret, gümrük
hizmetleri ile piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri.
c) Ulusal düzeyde ekonomik, sosyal ve
fizikî planları hazırlamaya, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarını
gidermeye yönelik program ve projelerin uygulanmasını sağlamaya ilişkin görev
ve hizmetler.
d) Millî eğitimle ilgili görev ve
hizmetler.
e) Diyanetle ilgili görev ve hizmetler.
f) Sosyal güvenlikle ilgili görev ve
hizmetler.
g) Tapu ve kadastro, nüfus ve
vatandaşlıkla ilgili görev ve hizmetler.
h) Acil durum yönetimi ve sivil savunmayla
ilgili ulusal düzeyde yapılması gereken görev ve hizmetler.
i) Vakıflarla ilgili görev ve hizmetler.
j) Mahallî idarelere teknik ve malî
yardımda bulunma, rehberlik yapma ve eğitim desteği sağlama görev ve
hizmetleri.
k) Kanunlarla münhasıran merkezî idare
tarafından yerine getirilmesi öngörülen ulusal nitelikli veya birden çok ili
kapsayan diğer görev ve hizmetler",
- 8 inci maddesinde de,
"Mahallî müşterek ihtiyaçlara ilişkin
her türlü görev, yetki ve sorumluluklar ile hizmetler mahallî idareler
tarafından yerine getirilir.
Mahallî idareler görev, yetki ve
sorumluluk alanlarına giren hizmetleri idarenin bütünlüğüne, kanunlarla
belirlenen esas ve usullere, kalkınma planının ilke ve hedeflerine, kendi
stratejilerine, amaç ve hedeflerine, performans ölçütlerine uygun olarak
yürütür.
Mahallî idarelerin, kanunlarla verilen
temel görev ve hizmetleri ciddî şekilde aksatması ve bu durumun halkın sağlık,
huzur ve esenliğini önemli ölçüde olumsuz etkilemesi durumunda, aksamanın
boyutuyla ölçülü olmak kaydıyla, ilgili merkezî idare kuruluşlarının talebi
üzerine İçişleri Bakanlığı bu aksaklıkların giderilmesi için kanunlarda
öngörülen tedbirleri alır."
düzenlemelerine yer verilmiştir.
Yapılan düzenlemede, merkezî yönetimce
yürütülecek görev ve hizmetler tek tek konu olarak sayılmakta, diğer yasaların
"münhasıran" merkezî yönetime yüklediği "ulusal ve
bölgesel" hizmetlerle sınırlandırılmaktadır.
Yerel yönetimlerin görev, yetki ve
sorumlulukları ise, merkezî yönetimin bu ve diğer yasalarla somut olarak
belirlenen görev ve hizmetleri dışında
kalan hizmetler ile yerel ortak gereksinimlere ilişkin görevler olarak
belirtilmiştir.
Madde gerekçelerinde de, merkezî yönetimler
ile yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının, getirilen yeni kamu
yönetimi anlayışına uygun olarak ele alındığı; merkezî yönetimin görev ve
yetkilerinin sayılarak sınırlandırıldığı, bunlar dışında kalanların yerel
yönetimlerce yürütülmesinin öngörüldüğü belirtilmiştir.
Madde metinlerinden ve gerekçelerden,
incelenen yasada, merkezî yönetimin "özel", yerel yönetimlerin ise
"genel" görevli olarak öngörüldüğü sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, incelenen yasanın 9 uncu
maddesinin,
- İkinci fıkrasında, merkezî yönetimin,
yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giren görev ve hizmetler için yerel
düzeyde örgüt kuramayacağı, doğrudan ihale ve gider yapamayacağının,
- Üçüncü fıkrasında, merkezî yönetimin
görevleri arasında sayılan hizmetlere ilişkin yatırımlardan ilgili bakanlıkça
uygun görülenlerin yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilebileceği ve bu
yatırımlara ilişkin ödeneğin yerel yönetimlere aktarılacağının,
- Son fıkrasında, yerel yönetimlerin
görev, yetki ve sorumluluk alanına giren konularda çıkarılacak tüzük,
yönetmelik ve benzeri düzenlemelerde, yerel yönetimlerin yetkilerini
kısıtlayıcı, yerel hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı
kurallar konulamayacağının,
belirtilmiş olması da, merkezî
yönetim-yerel yönetim görev ve yetki dengesinin, ikinciler yararına
bozulduğunun göstergesidir.
Anayasanın 126 ncı maddesinde, merkezî
yönetimin örgütlenmesine ilişkin ölçütler, "coğrafya durumu, ekonomik
koşullar ve kamu hizmetlerinin gerekleri" olarak sayılmıştır. Maddede,
merkezî yönetimin görevlerini belirginleştiren ya da sınırlayan bir düzenleme
yapılmamıştır.
Buna karşın, Anayasanın 127 nci
maddesinde, yerel yönetimlerin örgütlenmesi hem "coğrafya" hem de
"konu" yönünden sınırlandırılmıştır. Maddeye göre, yerel yönetimler,
ancak yöresel olarak örgütlenebilmekte ve yalnızca yerel ortak gereksinimlerin
karşılanması yönünden görevlendirilebilmektedir.
Anayasaya göre merkezî yönetim, devlet
iktidarını ve tüm kamu hizmetlerini ülke genelinde örgütlerken, yerel
yönetimler, sınırlı bir coğrafyada ortak yerel gereksinimlerin karşılanması
gibi sınırlı bir konuda örgütlenebilmektedir.
Bu nedenle, yönetsel örgütlenmede, merkezî
yönetim konu yönünden "genel", yerel yönetimler ise "özel"
görevlidir. Başka bir anlatımla, yasalarda merkezî yönetimin görevleri soyut ve
genel, yerel yönetimlerin görevleri somut ve belirgin biçimde düzenlenmelidir.
Oysa, yukarıda da açıklandığı gibi,
incelenen yasayla bunun tam tersi bir düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Merkezî yönetimin görev ve yetkileri tek tek sayılarak somut biçimde
belirlenmiş, yerel yönetimlerin görev ve yetkileri ise soyut ve genel olarak
düzenlenmiştir.
Yerel yönetimlere ilişkin düzenlemede, her
ne kadar "mahallî müşterek ihtiyaçlara ilişkin" görevlerden söz
edilerek konu yönünden sınır getirilmiş izlenimi yaratılmaya çalışılmış ise de,
bu kavram soyut olup, yerel yönetimleri "genel görevli" konumdan
çıkarmaya yetmemektedir.
Çünkü, merkezî yönetim örgütlenmesinde yer
alan kamu kurum ve kuruluşlarının görevi kapsamında sayılmayan ya da genel
görevli bir kamu kurum ya da kuruluşunun görev alanında yer almakta iken
yapılacak bir yasal düzenlemeyle o kurum ya da kuruluşun görev kapsamından
çıkarılan her türlü kamusal hizmet, 7 ve 8 inci maddeler nedeniyle, yerel
yönetimlerin görev alanına girecektir.
Hatta, yapılan düzenlemelerden, kamu kurum
ve kuruluşlarının görevli kılınması durumunda da, yerel yönetimlerin aynı
alandaki görevinin sona ermeyeceği; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına yasayla
"münhasıran" görev verilmesi durumunda yerel yönetimlerin o alandaki
görevinin sona ereceği anlaşılmaktadır.
"Münhasıran" sözcüğüyle merkezî
yönetimin görev ve yetki alanının daha da daraltıldığı, buna karşılık yerel
yönetimlerin görev ve yetki alanının genişletildiğini vurgulamak gerekir.
Öte yandan, yürürlükteki İl Özel İdaresi
Yasasının 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasayla eklenen 13 üncü bendin ikinci
tümcesindeki "İl özel idarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek
ihtiyaçların kapsamı ve sınırı Bakanlar Kurulunca tespit olunur" kuralının
iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 22.6.1988 günlü, E.1987/18, K.1988/23
sayılı kararında;
"Yerel yönetimlere ilişkin temel
kavramlar üzerinde yapılan bu açıklamalar da göstermektedir ki, yerel
yönetimlerin kuruluş esasları, karar organlarının oluşumu, görev ve
yetkilerinin belirlenmesi, merkezî yönetimle bağ ve ilgileri, bunlar üzerinde
uygulanacak idarî vesayet yetkisi, yasal bir düzenlemeyi gerektirmekte,
'yasallık' vazgeçilmez bir koşul olmaktadır. Anayasanın 123 üncü ve 127 nci
maddeleri bu koşulu açık seçik vurgulamaktadır. O halde:
1- İl Özel İdaresi Kanunu (İUVKM)'nun 78
inci maddesine 3360 sayılı Yasanın 2 nci maddesiyle eklenen 13 üncü bendin
ikinci tümcesiyle 'İl Özel İdarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek
ihtiyaçların kapsamı ve sınırı'nın saptanması yetkisinin Bakanlar Kuruluna
verilmesi, yasallık ilkesiyle çatışmaktadır. Burada, Bakanlar Kurulu kararı,
yasa yerini almaktadır.
Bakanlar Kuruluna bu yetkinin yasayla
verilmiş olması da, Anayasa açısından yasal düzenleme koşulunun yerine
getirildiği biçiminde yorumlanamaz. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin
kararlarında ortaya koyduğu ölçütlere göre, yasa koyucu, genel kuralları
koyarak yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken,
Anayasanın öngördüğü yönetimin yargısal denetiminin etkinliğini engellemeyecek
nesnel kurallara bağlamalıdır"
denilerek, yasallık ilkesi gereği, yerel
yönetimlerin görevlerinin yasada tek tek sayılması gerektiği belirtilmiştir.
İncelenen Yasanın 8 inci maddesinde, yerel
yönetimlerin görevleri sınırlı ve belirgin değil, genel ve soyut kavramlar
kullanılarak düzenlendiği için, bu kavramların belirginleştirilmesinde yerel
yönetimlerin yetkili organlarının etkili olması kaçınılmazdır. Bu durumda,
Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan kararıyla Bakanlar Kurulu yönünden
Anayasaya uygun görülmeyen bir yetkinin yerel yönetimlerin organlarına
tanındığı sonucuna varılmaktadır ki, bunun olanaksızlığı açıktır.
Bu nedenlerle de, incelenen yasanın 7 ve 8
inci maddeleri Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
2- İncelenen yasının 4 üncü maddesinde,
"Kamu yönetiminin temel amaç ve
görevi; halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak,
hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının
önündeki engelleri kaldırmak ve kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine
getirmektir"
denilerek, "kişilerin hak ve
özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" kamu
yönetiminin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
4 üncü maddenin gerekçesinde, maddenin,
Anayasanın 5 inci maddesinde öngörülen devletin temel amaç ve görevleriyle
birlikte değerlendirilmesinin gerektiği belirtilmektedir.
Anayasanın 5 inci maddesinde, kişinin
temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Görüldüğü gibi, anayasal kural, kişinin
temel hak ve özgürlüklerinin "sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle" bağdaşacak biçimde sınırlandırılmasına olanak sağlamaktadır.
Oysa, bu sınırlama kuralına, incelenen
yasanın 4 üncü maddesinde yer verilmemiştir. Böyle bir temel yasada bilinerek
boşluk yaratılması ve boşluğun gerekçeyle doldurulmaya çalışılması anlamlı ve
anlaşılır değildir.
Ayrıca, Anayasanın yine 5 inci maddesinde,
Türk Ulusunun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,
cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak da devletin amaç ve görevleri arasında sayılmış;
14 üncü maddesinde, hak ve özgürlüklerin hiçbirinin, devletin ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı, demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Yine Anayasanın 12 nci maddesinde, temel
hak ve özgürlüklerin, aynı zamanda kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere
karşı ödev ve sorumluluklarını da içereceği vurgulanmıştır.
Bütün bu kurallar, kişi hak ve
özgürlüklerinin sınırını ve devletin bu konudaki görevini göstermektedir.
İncelenen yasanın 4 üncü maddesinde,
anayasal sınırlara yer verilmeden kişi hak ve özgürlüklerinin önündeki
engellerin kaldırılmasının kamu yönetiminin temel amaç ve görevi olarak
gösterilmesi, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olduğu, kamu yönetiminin bu hak
ve özgürlükleri sınırlayamayacağı ve aykırı davrananlar için yaptırım koyup
uygulayamayacağı gibi bir sonuç doğurmaktadır.
Bu sonuç nedeniyle, incelenen yasanın 4
üncü maddesi Anayasanın 5, 12 ve 14 üncü maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
3- İncelenen Yasanın "Kamu
yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri" başlıklı 5 inci
maddesinin (d) bendinde, "Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve bu
hizmetlerden yararlandırmada ayırımcılık; bu hizmetlerle ilgili olarak insan
hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama yapılamaz"
düzenlemesine yer verilmiştir.
Genel olarak, temel hak ve özgürlüklerin
önündeki engelleri kaldırmaya yönelik olumlu bir düzenleme gibi görünmekle
birlikte uygulamada bu kuralın başka bir amaçla kullanılması olanaklıdır.
Gerçekten, daha yakından bakıldığında bu
kuralda, "Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde" anlatımıyla, kamu
görevlileri ve kamuda çalışanların, "Bu hizmetlerden yararlandırma"
anlatımıyla da özellikle öğrencilerin, hedef kitle olarak belirlendiği
görülmektedir.
Yine aynı kuralda, "ayırımcılık"
ve "insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama
yapılamaz" anlatımıyla hem "düzenleme" yapılırken hem de
"uygulama" da hedef kitledekiler için türban yasağının kaldırılmasının
amaçlandığı anlaşılmıştır.
İncelenen Yasanın yukarıda açıklanan 4
üncü maddesinde de, "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının
önündeki engelleri kaldırmak" kamu yönetiminin temel görevleri arasında
sayılarak, bu amaç pekiştirilmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, ulusal ve
ulusalüstü yüksek mahkeme kararlarında açıklanan içerikleriyle gerek Anayasa
gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kuralları, Türkiye Cumhuriyetinde türban
konusunu, geriye dönülemeyecek biçimde gündemden çıkarmıştır.
a- Anayasa Mahkemesi türban konusuyla
ilgili ilk kararını 1989 yılında vermiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasına
10.12.1988 günlü, 3511 sayılı Yasayla eklenen ek 16 ncı maddede, "Dinî
inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması
serbesttir." denilerek, yükseköğretim kurumlarında dinsel amaçla örtünmeye
açıkça olur verilmiştir.
Açılan dava üzerine Anayasa Mahkemesi
"sorun, bir yasal düzenlemenin din kurallarına, dinsel inançlara ve
gereklere göre yapılıp yapılamayacağı noktasında yoğunlaşmaktadır. Madde
içeriğinin, dinsel inanç gereği yapılan düzenlemenin konusunun başörtüsü ya da
başka bir şey olması önemli değildir" Saptamasını yaptıktan sonra,
başörtüsünü serbest bırakan dava konusu kuralı, Anayasanın "lâiklik",
"ulusal birlik", "demokratiklik", "hukuk devleti"
ve "eşitlik" ilkelerine aykırı bularak iptal etmiştir. (K.1989/12)
Yüksek Mahkeme, türban konusundaki ikinci
kararında da (K.1991/8), Anayasanın ve devrim yasalarının, yükseköğretim
kurumlarında dinsel nitelikli giysiler giyilmesine olur vermediğini belirterek,
başörtüsü konusundaki görüşünü ısrarlı biçimde sürdürmüştür.
Anayasa Mahkemesine göre,
- Laiklik, ulusal birliği sağlamış ve
ümmetten ulusa geçmenin itici gücü olmuştur. Toplumsal birliği sağlayan din ve
mezhep bağının yerini Türk Ulusu bağı almıştır.
- Başörtüsü serbestisi, dinin, bireyin
manevî yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışa dönüşmesi
anlamına gelmekte, temelini Atatürk ilke ve devrimlerinde bulan kamu hukuku
isterlerine göre düzenlenmesi gereken giyim konusu dinsel kurala bağlanmış
olmaktadır.
- Demokratik düzen, dinsel gerekleri
egemen kılmayı amaçlayan şeriat düzeninin karşıtıdır. Dinsel gereklere dayanan
düzenleme demokratik olamaz.
- Özgürlük, anayasal ilkelerle sınırlıdır.
Laiklik ilkesine ters düşen düzenlemelerin demokratik hak içerdiğinin ileri
sürülmesi anayasal düzenle bağdaşmaz.
- İnsan hakları ve adaletin yanında kamu
düzenini, hukuk güvenliğini ve toplumsal barışı sağlamak hukuk devletinin
varlık nedenidir. Bunları bozucu davranış ve uygulamalar hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmaz.
- Kamu kurumlarında başörtüsüne izin
verilmesi bir kesime ayrıcalık tanınması anlamına gelir ki, bu da eşitlik
ilkesine ters düşer.
-
Dinî inancı nedeniyle başını örtmek isteyenler ile farklı düşüncede olup bir
zorlama karşısında bulunduklarına inananların aynı anayasal korumadan eşit
olarak yararlanmaları gerekir.
- Kamusal kuruluşlarda ve öğretim
kurumlarında başörtüsü bir ayrıcalıktan öte ayırım aracı niteliğindedir.
Birlikte öğrenim görenlerin ya da
çalışanların kardeşlikleri, arkadaşlıkları, dayanışmaları ulusal birlik
yönünden son derece önemli iken, yurttaşları dinsel simgelerle ayırmak
toplumda, özellikle gençler arasında sosyal görüş, din, inanç ve mezhep
ayrılığını kışkırtarak bölünmelere yol açacaktır.
- Anayasa Mahkemesinin parti kapatma
kararlarında da, partilerin, yükseköğretim kurumları öğrencilerinin başörtüsü
kullanmalarını destekleyen davranışları laiklik ilkesine aykırı bulunarak,
kapatma nedeni sayılmıştır. (K.1998/1)
- Yüksek Mahkemenin diğer bir kararında
da,
- "Böylece, davalı Parti tarafından
güçlü bir siyasal sembol olarak kullanılan başörtüsü veya türbanın, eylemli bir
durum yaratılarak TBMM'ye taşınması girişimiyle geçmişinde teokratik bir devlet
deneyimi geçirmiş olan Türkiye Cumhuriyetinde özel bir yeri ve önemi bulunan
laiklik ilkesi ağır biçimde ihlal edilmiştir",
değerlendirmesi yapılmıştır. (K.2001/2)
Bu aşamada bir konunun altını özenle ve
önemle çizmek gerekir: Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uygunluk denetimi görevi
nedeniyle anayasal kural, kavram ve ilkeleri resmen yorumlamaya yetkili tek
organ olduğuna ve Anayasanın 153 üncü maddesi uyarınca Yüksek Mahkemenin
kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri, kısaca herkesi bağladığına göre, anayasal kuralların Anayasa
Mahkemesi kararlarıyla birlikte okunması zorunludur.
Anayasanın yukarıda açıklanan kuralları ve
Anayasa Mahkemesi kararlarının bu kurallara kazandırdığı içerik nedeniyle
yasalarda türbana ilişkin bir düzenleme yapılması olanaksızdır.
b- Anayasanın 138 inci maddesinde, yasama
ve yürütme organları ile yönetimin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları;
bu organları ile yönetimin mahkeme kararlarını hiçbir biçimde değiştiremeyeceği
ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmıştır.
Bu kural, Danıştayın türbanla ilgili
kararlarına önem ve anlam kazandırmaktadır.
Yükseköğretim Kurulu, 1982 yılında
çıkardığı bir genelgeyle görevlilerin ve öğrencilerin giysilerinin Atatürk ilke
ve devrimlerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir. Danıştay, başvuru
üzerine aldığı kararda bu konudaki yasaklamayı hukuka uygun bulmuştur.
(8.D;K.1987/63)
Danıştay, daha sonra, aynı doğrultuda
yapılan yönetmelik değişikliğine ilişkin iptal istemlerini de, aydın, uygar,
cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli eğitim kurumlarında başörtüsü yasağı
getirilmesinin hukuka uygun olduğunu belirterek reddetmiştir. (8.D;K.1988/512)
Yüksek Mahkeme, tersine yapılan, yani,
yükseköğretim kurumlarında başörtüsünü serbest bırakan yönetsel düzenleyici
işlemleri ise, Anayasanın laiklik, eşitlik ve devrim yasalarının korunması
ilkelerine aykırı görerek iptal etmiştir. (8.D;K.1989/652)
Danıştayın tutumu kararlı biçimde
sürmektedir. İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun son kararlarından birinde,
Anayasanın Başlangıcı, 2, 42, 174 üncü maddeleri ve Anayasa Mahkemesi
kararlarına dayanılarak, "Böylece, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan,
boyun ve saçların başörtüsü ve türbanla kapatılması durumu kılık ve kıyafet
serbestisi dışında tutulmaktadır" saptaması yapılmıştır. (DİDDGK;K.61/327)
Danıştaya göre, yükseköğretim öğrencisi
özellikle ve öncelikle Atatürk devrimlerini ve ilkelerini benimsemiş ve
yaşamını bu ilkeler doğrultusunda sürdüren kişi olmalıdır. Tersine davranan
öğrencinin, yükseköğretim öğrencisi olma sıfatının gereklerini yerine
getirdiğinden söz edilemez. Ayrıca, öğretim elemanlarınca uyarılmasına karşın,
ısrarla başörtüsü takmayı sürdüren öğrenci, okuldaki çalışma düzenini de bozmuş
olacaktır.
c- Gerek Türkiye'den, gerek Avrupa Birliği
ülkelerindeki gelişmeler nedeniyle bu ülkelerden yapılan başvurular sonucu
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesince verilen kararlarda da,
- Yükseköğrenimini laik bir üniversitede
yapmayı seçen bir öğrencinin bu üniversitenin düzenlemelerini peşinen kabul
etmiş sayılacağı,
- Üniversitelerin yaptıkları
düzenlemelerin, farklı inanıştaki öğrencilerin birlikteliğini sağlamak amacına
yönelik olarak, öğrencilerin dinsel inanışlarını açığa vurma özgürlüklerini yer
ve biçim yönünden sınırlayabileceği,
- Özellikle nüfusunun büyük çoğunluğunun
belli bir dine mensup olduğu ülkelerde, bu dinin tören ve simgelerinin herhangi
bir yer ve biçimde sınırlama olmaksızın sergilenmesinin, din kurallarını
uygulamayan ya da başka bir dine mensup olan öğrenciler üzerinde baskı
oluşturabileceği,
- Laik üniversitelerin, öğrencilerin
giysilerine ilişkin kurallar koyarken, kimi köktendincilerin yükseköğretimde
kamu düzenini bozmalarını ve diğerlerinin inançlarına zarar vermemelerini
sağlamaya özen gösterebilecekleri,
- Çocukların çok kolay etkilenebileceği
bir yaşta, bu tür sembollerin, bir biçimde onlara dinlerini değiştirme yönünde
etki yapabileceği,
- Kadınların başlarını örtmelerinin
zorunlu olmasının, kadın-erkek eşitliğiyle ve demokratik bir toplumda
öğretmenlerin öğrencilerine vermeleri gereken özgürlük, başkalarına saygı,
eşitlik ve ayrımcılık yasağı iletileriyle bağdaştırılamayacağı,
- Baş örtme yasağının, devletin
yansızlığını gerçekleştirmeye dönük yasal bir amaçla getirildiği,
gibi gerekçelerle, laik üniversite
düzeninin gereklerine uygun davranmayan öğrencilere yaptırım uygulanması, din
ve vicdan özgürlüğüne aykırı görülmemiştir.
Yukarıda yer verilen gerekçelerle,
incelenen yasanın 5 inci maddesinin (d) bendinin anayasal kurallar ve Yüksek
Mahkeme kararlarıyla bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır.
4- İncelenen yasanın 11 inci maddesinde,
"Kamu hizmetlerinin daha etkili ve
verimli olarak yerine getirilebilmesi amacıyla, merkezî idare ile mahallî
idareler, kendilerine ait hizmetlerden kanunlarda öngörülenleri, ilgileri
itibariyle üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına,
hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum
örgütlerine gördürebilir. Bu durumda idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler
saklıdır" düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu düzenlemeyle, herhangi bir sınırlama ve
hizmetler arasında bir ayrım yapılmadan, merkezî ve yerel tüm kamu
hizmetlerinin özel sektöre gördürülebilmesine olanak yaratılmaktadır.
Anayasanın 128 inci maddesinde, devletin,
kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin "genel idare
esaslarına" göre yürütmekle yükümlü oldukları aslî ve sürekli görevlerin,
memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir. Buna göre,
merkezî ve yerel yönetimlerin "genel idare esaslarına" göre
yürüttükleri görevleri mutlaka vardır ve "kamu gücü" ve "kamu
otoritesi" kullanılarak yürütülen bu görevler, aslî ve sürekli kamu
hizmetleridir. Bu hizmetlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi
zorunludur.
İncelenen yasanın 11 inci maddesinde,
merkezî ve yerel yönetimlerin "genel idare esasları"na göre
yürüttükleri aslî ve sürekli kamu hizmetleri de dahil tüm kamu hizmetlerinin
özel sektöre gördürülebilmesine olanak tanınmaktadır ki, düzenleme bu durumuyla
Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, Anayasanın 7 nci maddesinde,
yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğu, bu yetkinin
devredilemeyeceği kurala bağlanmış; 123 üncü maddesinde, yönetimin kuruluş ve
görevlerinin, 127 nci maddesinde de, yerel yönetimlerin kuruluş, görev ve
yetkilerinin yasayla düzenleneceği belirtilmiştir.
Yasayla yapılan düzenlemelerin
"yasama yetkisinin devredilmezliği" ve "yönetimin
yasallığı" ilkelerine aykırı olmaması gerekmektedir.
Bu ilkelere uygunluk, ancak temel
kuralların yasada belirlenmesi, verilecek yetkinin çerçevesinin çizilmesi, yasa
koyucunun uygun göreceği uzmanlık isteyen ve yönetim tekniğine ilişkin
ayrıntıların yürütmeye bırakılmasıyla sağlanabilecektir.
Ayrıca, yasa koyucu genel kuralları
koyarak yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken,
yargısal denetimin etkinliğini engelleyecek biçimde nesnel ve genel düzenleme
yapmamalıdır.
İncelenen Yasanın 11 inci maddesinde, kamu
hizmetlerinin özel sektöre gördürülmesi konusunda hiçbir ilke konulmadan, temel
kurallar ve yöntemler belirlenmeden, yalnızca yetkilendirmede bulunulmaktadır.
Bu durumuyla madde "yasama yetkisinin devredilemeyeceği" ve
"yönetimin yasallığı" ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
5- İncelenen Yasanın 23 üncü maddesinde,
"Dışişleri Bakanlığı ile Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç, bakanlıklar ile diğer kamu
kurum ve kuruluşları yurtdışı teşkilatı kuramazlar. Bakanlıklar ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurt dışı hizmeti
sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Bu suretle belirlenecek kurum
ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri, ilgili kurum veya kuruluş personelinin
Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi
suretiyle yürütülür. Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve
görevlendirilemez" düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu düzenlemede, Bakanlar Kurulunca
belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetlerinin, ilgili kurum ya da
kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarında belirli süreli olarak
görevlendirilmesi yoluyla yürütüleceği; Dışişleri Bakanlığı elemanlarının bu
görevlere atanamayacağı ya da bu kadrolarda görevlendirilemeyeceği
belirtilmiştir.
Geçici 4 üncü maddede de, sözü edilen
Bakanlar Kurulu kararının üç ay içinde çıkarılacağı; bu kararname çıkarılıp
yeni görevlendirmeler yapılıncaya kadar eskilerin görevlerini sürdürecekleri
kurala bağlanmıştır.
23 üncü maddenin son tümcesi, diğer
bakanlıkların yurtdışı hizmetlerinin Dışişleri Bakanlığı elemanlarınca
yürütülmesini engellemektedir.
Bu yönüyle düzenleme, yurt dışında hizmet
yapması uygun görülen kamu kurum ve kuruluşları personelinin herhangi bir
nedenle görevde bulunmaması durumunda devlet görevinin aksamasına neden olacak
niteliktedir. Bu da, devletin dış politikasına zarar verecek, devlet
saygınlığının zedelenmesi sonucunu doğurabilecektir.
Bu nedenle, söz konusu düzenleme hizmetin
gerekleri ve kamu yararıyla bağdaşmamaktadır.
6- İncelenen yasanın, 38 inci maddesinde
denetimin tanımı yapılmış, 39 uncu maddesinde denetimin kapsamı ve türleri
belirlenmiş, 40 ıncı maddesinde de denetlemeye yetkili kurumlar gösterilmiştir.
Bu maddelerin birlikte incelenmesinden
kamu yönetiminde denetim sisteminin tümüyle değiştirildiği görülmektedir.
Getirilen sistemde;
- Denetimin, içdenetim ve dışdenetim
olarak ikiye ayrıldığı,
- İçdenetimin, hataların önlenmesi, risk
ve zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması,
yönetim sistemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetim
olduğu,
- Dışdenetimin, kamu kurum ve
kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, tüm etkinlik, karar ve
işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef, plan ve yasalara uygunluk yönünden incelenmesi
anlamına geldiği,
- İç ve dışdenetimin, hukuka uygunluk,
malî denetim ve performans denetimini kapsadığı,
- Hukuka uygunluk denetiminin, eylem ve
işlemlerin ilgili yasa, tüzük, yönetmelik ve diğer yazılı kurallara
uygunluğunun denetlenmesi olduğu,
- İçdenetimin, kamu kurum ve
kuruluşlarının kendi yöneticileri ya da kurumun üst yöneticisinin
görevlendireceği içdenetim elemanlarınca yürütüleceği,
- Dışdenetimin Sayıştayca yapılacağı ya da
yaptırılacağı,
belirtilmektedir.
Bu kurallardan kimilerinin anayasal
ilkeler, denetimin gerekleri ve kamu yararı yönünden irdelenmesinde yarar
bulunmaktadır.
a- İncelenen yasanın, denetlemeye yetkili
kurumları gösteren 40 ıncı maddesi ile bakanlıklar, bağlı ve ilgili
kuruluşların örgütlenmesine ilişkin maddelerinde, Türk yönetim yapısında köklü
geçmişi bulunan, yolsuzluklarla savaşımda önemli çalışmalar yürüten teftiş
kurullarına yer verilmediği görülmektedir.
Merkezî yönetim, yönetsel etkinlikler
alanında, yasal düzenlemelerin merkez olarak kabul ettiği bir yerde toplanmış
bulunan üst düzey yöneticilerin aldıkları karar ve yaptıkları yürütülebilir
işlemlere, devlet tüzelkişiliğinin yetki alanında bulunan tüm örgütsel birim ve
görevlilerce uyulması ve bunları uygulaması anlamına gelmektedir.
Hukuksal bir kurum ve kavram olan
hiyerarşi, merkezî yönetimin yukarıda yer verilen anlamı karşısında,
"idarenin bütünlüğü"nün söz konusu olduğu örgütlenmede, merkezden
yönetimin gerçekleşme yöntemi ve aracıdır.
Bu yöntem ve aracın geçerli
kılınabilmesinin en etkin yolunun ise hiyerarşik denetim olduğunda duraksama
bulunmamaktadır.
Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı gibi,
Anayasada, "idarenin bütünlüğü ilkesi"nin gerçekleştirilmesinin
hukuksal araçları olarak, hiyerarşi, yetki genişliği ve idarî vesayet
kurumlarına yer verilmiştir. Bu kurumların her birinin "denetim"
olgusunu içinde taşıdığı, bu yönüyle devlet aygıtının örgütlenmesine ilişkin
düzenlemelerin, bu kurumlara yer vermesinin anayasal bir zorunluluk olduğu
tartışmasızdır.
Uluslararası standartlarda teftiş kavramı,
"denetim", "soruşturma", "yönetim" ve
"danışmanlık" işlevlerini ve bu işlevleri yürütecek uzmanları
içermektedir.
Gerek yukarıda ortaya konulan anayasal
ilkeler gerek içerdiği öğeler gözönünde bulundurulduğunda, teftiş hizmeti,
yalnızca yönetsel etkinliklerin yürütülmesinde usulsüzlüklerin ve
yolsuzlukların ortaya çıkarılmasından, soruşturulmasından, bunların önlenmesi
ve hizmetin daha etkin ve verimli kılınması için alınacak önlemlerin
araştırılmasından ibaret olmayıp, aynı zamanda hiyerarşik denetimin ve vesayet
denetiminin bu alanda uzmanlaşmış,
yetkin, güvenceye sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim
elemanları eliyle yapılarak, idarenin bütünlüğü ilkesinin yaşama geçirilmesinin
aracı olarak da görülmelidir.
İncelenen yasada öngörülen içdenetim
etkinliği ise, teftişi etkili kılan uzmanlaşmış, yetkin, meslekî güvenceye
sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim elemanının yokluğu
nedeniyle teftiş olgusundan uzaklaşmakta, daha çok üst yöneticinin kontrol ve
gözetim etkinliğine indirgenmektedir.
Yasadaki içdenetim tanımının, teftiş
olgusunun en önemli işlevi olan soruşturmayı kapsamadığının özellikle
vurgulanması gerekir. Bu yönüyle, içdenetimin hukuksal anlamda bir teftiş ve
denetim niteliğini taşımadığı ortaya çıkmaktadır.
Denetim elemanları aracılığıyla
yolsuzlukları ve hukuka aykırılıkları saptamak ve önlemlerini almakla yükümlü
olan merkezî yönetim, bunun dışında, yerel yönetimlerle ilgili olarak çıkardığı
yasalar ve saptadığı standartlar
uyarınca yaptığı düzenlemelerin uygulanmasını izlemek ve gerçek gereksinimleri
karşılayıp karşılamadığını, bunlarda değişiklik yapılması gerekip
gerekmediğini, aksayan yönlerin neler olduğunu bilmek ve gerekli önlemleri
almak durumundadır.
Bu izlemenin ise, ancak kamu yönetimini
her yönüyle çok iyi bilen, alanında uzmanlaşmış kişilerden oluşan denetim
kuralları eliyle yapılabileceği açıktır. Bu nitelikte bir görevi herhangi bir
kamu görevlisinin yapabileceğini varsaymak gerçeğe uygun olmadığı gibi,
sağlayacağı yararlar da son derece sınırlıdır.
Öte yandan, incelenen yasayla kamu
yönetimi hizmetlerinin büyük bölümü yerel yönetimlere devredilmekte olduğuna
göre, yerel yönetimlerin uzmanlaşmış kişi ve kurullar eliyle teftiş ve denetime
bağlı tutulmaları daha da önem
kazanmaktadır.
Sonuç olarak, incelenen yasada öngörülen,
kontrol ve gözetim işlevinden ibaret olan içdenetimin, bu yönüyle, gerek
hiyerarşik gerek idarî vesayet denetimini kapsamadığı, getirilen düzenlemenin
idarenin bütünlüğü ilkesinin gerçekleşme araçlarından biri olan denetim
işlevini etkisiz kılacağı açıktır.
Bu nedenle, öngörülen içdenetim sistemi ve
bu alanda teftiş kurullarının kaldırılması yerinde ve kamu yararına uygun
görülmemektedir.
b- İncelenen yasanın dışdenetime ilişkin
düzenlemeleri üzerinde ayrıca durulması uygun olacaktır.
aa- Yukarıda da açıklandığı gibi, yasanın
40 ıncı maddesinde, merkezî yönetime dahil kurum ve kuruluşlar ile il özel
yönetimleri, belediyeler, bunlara bağlı kuruluşlar ve yerel yönetim
birliklerinin dışdenetiminin Sayıştayca yapılacağı belirtilmiştir.
Yasanın 39 uncu maddesine göre Sayıştaya
verilen "dışdenetim" görevi, malî denetim yanında, kapsama giren
kurum ve kuruluşların tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluk ve performans
denetimini de kapsamaktadır.
İncelenen yasanın,
- 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında,
malî-idarî ayırımı yapılmadan genel söylemlerle, merkezî yönetime dahil tüm
kurum ve kuruluşların, il özel yönetimlerinin, belediyelerin, bunlara bağlı
kuruluşların, yerel yönetim birliklerinin "dışdenetim"inin Sayıştayca
yapılacağının belirtilmiş olması,
- Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, yerel
yönetimler, bunların bağlı kuruluşları, işletmeleri ve yerel yönetim
birliklerinin malî işlemler dışındaki diğer yönetsel işlemlerinin İçişleri
Bakanlığınca yapılacağının belirtilmesine karşın, merkezî yönetimler ile bağlı
ve ilgili kuruluşların malî işlemler dışındaki diğer yönetsel işlemleri için
dışdenetim yöntemi öngörülmemiş olması,
- 39 uncu maddesinin ikinci fıkrasında,
"dışdenetim" tanımlanırken, "kamu kurum ve kuruluşlarının hesap
verme sorumluluğu çerçevesinde bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal
amaç, hedef ve planlara ve kanunlara uygunluk yönünden incelenmesi ve
sonuçlarının değerlendirilmesidir" genel söyleminin kullanılmış olması,
Her ne kadar, bu tanımda, "hesap
verme sorumluluğu çerçevesinde" anlatımı kullanılmış ise de, bu anlatımın,
yasanın 1 inci maddesinde belirlenen kamu yönetimi amacının yinelenmesine dönük
genel ve soyut bir söylem olması,
- Aynı maddenin, kamu kurum ve
kuruluşlarının iç ve dışdenetiminin kapsamını belirleyen üçüncü fıkrasının,
"Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dışdenetimi; hukuka uygunluk, malî
denetim ve performans denetimini kapsar" biçimindeki düzenlemesinden,
"malî denetimin" üç denetim alanından yalnızca birini göstermesi,
- 39 uncu maddenin üçüncü fıkrasının (a)
ve (c) bentlerindeki "hukuka uygunluk" ve "performans"
denetimlerinin tanımlarının kapsamı,
Sayıştay denetiminin, malî işlemler
yanında kapsama giren kamu kurum ve kuruluşlarının tüm eylem ve işlemlerinin
hukuka uygunluk ve performans denetimini de kapsadığını göstermektedir.
Ayrıca, 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Yasasının "Dışdenetim" başlıklı altıncı
kısmının tümüyle Sayıştaya ayrılmasına, dışdenetim için başkaca bir kurum ya da
kuruluş öngörülmemesine karşın, 68 inci maddesinde, Sayıştayca yapılacak
denetimin "harcama sonrası malî denetim" olduğu açıkça
belirtilmiştir.
Her iki yasa kuralı arasındaki fark,
incelenen yasada öngörülen Sayıştayın dışdenetiminin geniş kapsamlı olduğunu
göstermektedir.
Anayasanın 160 ıncı maddesinde,
Sayıştayın, genel ve katma bütçeli kurumların tüm gelir ve giderleri ile
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak ve yasalarla verilen inceleme, denetleme ve
hükme bağlama işlerini yapmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Maddeden de anlaşılacağı gibi, Sayıştay,
malî denetim yetki ve göreviyle donatılan bir anayasal kurumdur.
Her ne kadar, maddede, Sayıştaya
"inceleme ve denetleme" görev ve yetkisinin yasalarla verilebileceği
öngörülmüşse de, buradaki "denetim" sözcüğü de malî denetimi
kapsamaktadır. Çünkü, 160 ıncı maddenin ana düzenlemesiyle Sayıştaya yalnızca
malî denetim görevi ve yetkisi verilmiştir. Ayrıca, yasalarla verilecek
"denetim" görevi, "hükme bağlama" yetkisiyle birlikte
anılmıştır. Sayıştayın hükme bağlama yetkisinin malî denetimle ilgili olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
Bu nedenle, incelenen yasayla Sayıştaya
verilen "hukuka uygunluk" ve "performans" denetim yetki ve
görevinin Anayasanın 160 ıncı maddesine uygun düşmediği sonucuna varılmaktadır.
bb- İncelenen Yasanın 40 ıncı maddesinde,
Sayıştay dışdenetim görev ve yetkisiyle donatılırken, "dışdenetimi (...)
Sayıştay tarafından yapılır veya yaptırılır" kuralına yer verilerek,
Sayıştayın dışdenetim yetkisini devretmesine olanak sağlanmıştır.
Bu düzenleme uyarınca Sayıştay, kapsama
giren kurum ve kuruluşların denetimlerini özel ve bağımsız denetim şirketlerine
yaptırabilecektir.
Yukarıdaki bölümlerde ayrıntılarıyla
açıklandığı gibi, Anayasanın 6 ncı maddesinde, hiçbir kimse ya da organın
kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı; 128 inci
maddesinde, devletin genel yönetim ilkelerine göre yürütmekle yükümlü olduğu
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer
kamu görevlilerince yerine getirileceği kurala bağlanmıştır.
Bu kural uyarınca, Sayıştayın genel
yönetim ilkelerine göre yürütülen aslî ve sürekli görevi olduğunda kuşku
bulunmayan denetim görevini kamu görevlileri eliyle yerine getirmesi
zorunludur. Bu da, denetim görevinin doğrudan Sayıştayca yapılması gerektiği
anlamına gelmektedir.
Ayrıca, Anayasanın 160 ıncı maddesinde de,
Sayıştayın öngörülen hizmetleri "yapmakla" görevli olduğu
belirtilmiş; Sayıştaya bu görevleri kendi dışında bir kurum ya da kuruluşa
"yaptırma" yetkisi verilmemiştir.
Bu nedenle, incelenen yasanın, dışdenetim
görevinin özel ve bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmasına olanak sağlayan
40 ıncı madde düzenlemesi, Anayasanın 128 ve 160 ıncı maddeleriyle
bağdaşmamaktadır.
7- İncelenen Yasanın 46 ncı maddesinin,
- Üçüncü fıkrasında, diğer kamu
görevlileri ile işçilerden tam ya da kısmî zamanlı olarak, kadro koşuluna bağlı
olmaksızın sözleşmeli statüde çalıştırılacakların görevleri, hak ve
yükümlülükleri ile performans ölçütlerinin sözleşmelerinde düzenleneceği,
- Beşinci fıkrasında, hükümetin görevi
sona erdiğinde,
Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı
dışındaki müsteşarların,
Başkanlık ve genel müdürlük biçiminde
kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda, kendi genel kurullarının seçimiyle
gelenler dışındaki başkan ve genel müdürlerin,
görevlerinin kendiliğinden sona ermiş
sayılacağı,
Bu görevlere yeni bir atama ya da
görevlendirme yapılıncaya kadar bu kişilerin görevlerini sürdürecekleri,
Bu biçimde görevi sona erenlerden başka
bir göreve atanmayanların, özlük hakları saklı kalarak, kadro koşulu
aranmaksızın bakanlık müşavirliğine atanacakları,
belirtilmiştir.
a- Yasanın 46 ncı maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında, kamu hizmetlerinin memurlar, diğer kamu görevlileri ve
işçiler eliyle yürütüleceği; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işe
alınmaları ve görevde yükselmelerinin ehliyete dayalı seçme sınavı ve liyakat
esasına göre yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Bu kuralda, diğer kamu görevlileri,
memurlar gibi, genel yönetim ilkelerine göre yürütülen aslî ve sürekli kamu
hizmetlerinde çalışan personel olarak düzenlenmiştir.
Anayasanın 128 inci maddesinde, memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin
yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Oysa, incelenen yasanın 46 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasında, diğer kamu görevlilerinin görevleri, hak ve yükümlülükleri
ile performans ölçütlerinin sözleşmelerinde yer alacağı belirtilmiştir.
Bu durumuyla düzenleme, Anayasanın 128
inci maddesine aykırı düşmektedir.
b- Kamu personel rejimimizde, memuru da
içerecek biçimde, geniş anlamıyla kamu görevlisi, hükümetin değil devletin
memuru olarak düzenlenmiştir. Bu konumu nedeniyle, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin siyasal kaygı içine düşmeden hizmet vermeleri için yansız
olmaları ilkesi getirilmiş ve bu ilke gereği yasal güvenceye alınmışlardır.
Anayasanın 128 inci maddesinde, bu düşünce
ve gerekçeyle, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin,
atanmalarının, görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin, aylık,
ödenek ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği kurala bağlanmıştır.
Kamu personel rejimi, göreve alınmada ve
görevde yükselmede kariyer ve liyakat ilkelerine dayanmaktadır. Memurlar ve
diğer kamu görevlilerine sağlanan güvencenin temel amacı ise, bu gibilerin kamu
görevini hiçbir etki altında kalmadan, yalnızca kamusal çıkarları gözeterek
yerine getirmesidir.
Nitekim, yine aynı nedenle, Anayasanın 68
inci maddesinin altıncı fıkrasında kamu görevlilerinin siyasî parti üyesi
olmaları yasaklanmış; 76 ncı maddesinin son fıkrasında da, görevlerinden
çekilmedikçe aday olamayacakları ve milletvekili seçilemeyecekleri kurala
bağlanmıştır.
Öte yandan, Anayasanın 70 inci maddesinde,
kamu hizmetlerine girmek bir hak olarak düzenlenmiş; ikinci fıkrasında, hizmete
alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir ayırımın gözetilemeyeceği
belirtilmiştir.
Yasanın 46 ncı maddesiyle, maddede sayılan
kimi üst düzey kamu görevlilerinin görev sürelerinin hükümetin ömrüne
bağlanması hiçbir bilimsel ölçüte dayanmamaktadır. Tüm kamu görevlileri gibi
müsteşarlar, başkanlar ve genel müdürler de devletin görevlileridir ve
görevlerini yasalar çerçevesinde dürüstlük ve yansızlıkla yapmakla
yükümlüdürler.
Bir müsteşarın, başkanın ya da genel
müdürün görevinin, hiçbir haklı neden olmadan, salt hükümetin değişmiş olmasına
dayanılarak kendiliğinden sona erdirilmesi, kamu yönetiminin sürekliliği
ilkesine aykırıdır, kamu hizmetinin gerekleri ve hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
Getirilen düzenlemeyle, üst düzey kimi
görevlerde bulunan kamu görevlilerinin "devlet memuru" kimliği yok
edilmekte, parti yandaşlığı yarışının önü açılmaktadır. Bunun neden olacağı üst
düzey görevlere gelebilmek için bürokratlar arasında başlayacak yandaşlık
tutkusunun ve öne geçme ve kazanma çatışmalarının kamu hizmetini ve kamu
yönetimini olumsuz yönde etkileyeceği kuşkusuzdur.
Kamu görevlilerinden, görevinde kusurlu
davranan ya da başarılı olamayanların bu nedenle bir yönetsel işlemle görevden
alınmaları ile böylesine bir haklı nedenin var olup olmadığına bakılmaksızın
salt hükümet değişikliği gerekçesiyle kimi üst düzey kamu personelinin
görevlerinin sona ermiş sayılması, birbirinden çok farklı hukuksal sonuçlar
doğuracak olgulardır.
Bunlardan birinciler, doğrudan kamu
yararına dayanan işlemler olmasına karşılık, ikinci kümede yer verilenler, kamu
personelinin yükselmesinde ve görevde kalmasında liyakat sistemini geri plana
iteceği ve bürokrasinin siyasallaşmasına yol açacağı için kamu yararına aykırı
olacaktır.
Ayrıca, yasada öngörülen yönteme göre,
belirtilen üst düzey yöneticilerin görevi kendiliğinden sona ereceğinden,
görevde kalması istenenler için yeniden bir işlem yapılması gerekecektir ki,
bunun anlamsızlığı ortadadır.
Yasal düzenlemelerin genel amacının kamu
yararını gerçekleştirmek olduğu gözönünde bulundurulduğunda, 46 ncı maddenin
beşinci fıkrasının anayasal ilkelere, kamu hizmetinin gereklerine ve kamu
yararına uygun düştüğünü söylemek olanaksızdır.
8- İncelenen yasanın,
- 49 uncu maddesi ile 24.06.1983 günlü, 72
sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
yürürlükten kaldırılmakta; 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Yasasının eki (I) sayılı cetvelde yer verilen "37-Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu" ibaresi cetvelden çıkarılmaktadır.
- Geçici 3 üncü maddesiyle de,
Yüksek Denetleme Kurulu, personeli, araç,
gereç, her türlü taşınır ve hizmet binası dışındaki taşınmaz malları ve
bütçesiyle Sayıştaya devredilmekte,
Bu kurulun denetleme kapsamına giren
kuruluşların denetimlerinin, Sayıştay Yasasında yapılacak düzenlemeye kadar
mülga 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kurallarına göre Sayıştayca
sonuçlandırılacağı vurgulanmakta,
Diğer yasalarda ve kanun hükmünde
kararnamelerde kurula yapılan göndermelerin Sayıştaya yapılmış sayılacağı
belirtilmektedir.
Böylece, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu kaldırılmakta ve kapsamına giren kuruluşların denetim görevi Sayıştaya
verilmektedir.
Yüksek Denetleme Kurulu, 72 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname uyarınca,
- Kamu iktisadî teşebbüslerini,
- Özel yasalarında Yüksek Denetleme
Kurulunun denetimine bağlı olduğu belirtilen kurum ve kuruluşları,
- Sosyal güvenlik kuruluşlarını,
denetlemektedir.
8.6.1984 günlü, 233 sayılı Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde, kamu
iktisadî teşebbüsünün, iktisadî devlet teşekkülü ile kamu iktisadî kuruluşunun
ortak adı olduğu belirtilmiş;
- İktisadî devlet teşekkülü, sermayesinin
tümü devlete ilişkin, iktisadî alanda ticarî isterlere göre etkinlik göstermek
üzere kurulan,
- Kamu iktisadî kuruluşu da, sermayesinin
tümü devlete ilişkin olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmeti kamu yararı
gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti
nedeniyle ürettiği mal ya da hizmet imtiyaz kapsamında sayılan,
kamu iktisadî teşebbüsü olarak
tanımlanmıştır.
2.4.1987 günlü, 3346 sayılı Kamu İktisadî
Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin
Düzenlenmesi Hakkında Yasanın 1 inci maddesinde, bu yasanın amacının, kamu
iktisadî teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kuruluş amaçlarına
göre denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Bu kurallardan da anlaşılacağı gibi,
incelenen yasayla kamu iktisadî teşebbüslerinin denetimi Sayıştaya
devredilmektedir.
Anayasanın,
-160 ıncı maddesinde, Sayıştaya, genel ve
katma bütçeli dairelerin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak görev ve yetkisi verilmiş,
-165 inci maddesinde de, sermayesinin yarısından
fazlası doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak devlete ilişkin olan kamu kuruluş
ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esaslarının
yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Görüldüğü gibi Anayasa koyucu, her iki
görevin de Sayıştaya verilmesi olanaklı iken, ikinci denetim görevini Sayıştaya
vermeyerek yasaya bırakmıştır. Anayasa koyucunun amacı, devletin sermayesinin
yarısından fazlasına sahip olduğu kamu kurum ve kuruluşlarının denetim
görevini, farklı denetim tekniği nedeniyle Sayıştay dışında bir başka kuruma
vermektir.
Anayasa koyucu, Anayasanın 165 inci
maddesinde, kapsama girenlerin denetim esaslarının yasayla belirleneceğini
öngörürken, yasa koyucuya sınırsız takdir yetkisi tanımamış, bu yetkiyi,
yukarıda vurgulanan amaçla sınırlamıştır.
Ayrıca, Anayasanın 160 ıncı maddesinde,
Sayıştayın "Türkiye Büyük Millet Meclisi adına" denetim yapacağı
belirtilmişken, 165 inci maddesinde, kapsama girenlerin denetimlerinin
"Türkiye Büyük Millet Meclisince" yapılacağı kurala bağlanmıştır.
"Adına" denetim yapmakla
doğrudan "Türkiye Büyük Millet Meclisince" denetim yapılması,
doğurduğu sonuçlar yönünden farklıdır. "Adına" yapılan denetimde,
başlangıcından sonuçlandırılmasına kadar tüm denetim süreci Sayıştay içinde başlayıp
bitirilmektedir.
Oysa, doğrudan yapılan denetimde, Yüksek
Denetleme Kurulu 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 3346 sayılı Yasaya göre
denetimi gerçekleştirip rapor düzenlemekte, bu rapor Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülerek karara bağlanmaktadır.
Anayasanın 160 ve 165 inci maddelerindeki
bu içerik farklılığı da, 165 inci madde kapsamına girenlerin Sayıştayca
denetimine engel oluşturmaktadır.
Bu nedenlerle, Yüksek Denetleme Kurulunun
kapatılarak, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan ya da dolaylı olarak
devlete ilişkin kamu kuruluş ve ortaklıklarının denetim yetkisinin Sayıştaya
verilmesi Anayasanın 160 ve 165 inci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, kamu
yönetiminde yeniden yapılandırma gereksinimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Kamu yönetiminin hızlı, etkili ve verimli biçimde çalışması ve nitelikli hizmet
üretmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması zorunlu duruma gelmiştir.
Ancak, yapılacak düzenlemelerin ülke ve
ulus birliğini, tekil devlet yapısını, merkezî yönetim-yerel yönetim dengesini
zedelememesine, anayasal ilkelere, kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine
uygun olmasına özen gösterilmesi yaşamsal önem taşımaktadır.
Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5227 sayılı "Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun", 4, 5, 6, 7, 8,
9, 11, 16, 23, 38, 39, 40, 46, 49, geçici 1, geçici 3, geçici 4, geçici 5, geçici
6, geçici 7, geçici 8 ve geçici 9 uncu maddelerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü
maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.31
Açılma
Saati: 16.43
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 5 inci Birleşimin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Sunuşlara kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutup,
bilgilerinize sunacağım.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, demiryollarında son
zamanlarda meydana gelen tren kazalarının nedenlerinin, teknik personel
durumunun ve aksaklıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cumhuriyetin ilk yıllarında, demiryolu
ulaşımımız gelişmiştir. Zamanla, ulaştırma konusunda demiryolları, önemini
kaybetmiştir.
Cumhuriyetin ilanından önce 3 714
kilometre tren hattı yapılmıştır. 1923-1950 yılları arasında ise 3 779
kilometre tren yolu yapılmıştır.
1950-1995 yılları arasında ise sadece 1
055 kilometre tren yolu yapılmıştır. Bu arada, bazı hatlar da ulaşımdan
kaldırılmıştır.
1950'den bugüne kadar, ülkeyi idare eden
sağ parti politikalarının ilk ürünü olarak, demiryolları üvey evlat muamelesi
görmüştür. 1950 yılından sonra, ulaştırma sektörünün birbirini tamamlayan iki
anasistemi olan demiryolu ve karayolu arasında, zamanın şartları ve ülkenin
ekonomik imkânlarının bir gereği olarak, dengeli bir kaynak dağılımının
sağlanamaması ve buna karşılık gelişen demiryolu teknolojisine paralel
yapılması gereken demiryolu yatırımları yapılamamıştır.
1950 yılında genel ulaştırma sistemleri
içerisinde yolcuda yüzde 42 ve yükte yüzde 78 olan demiryolunun payı, 1999
yılında yolcuda yüzde 3,1'e, yükte de yüzde 4,6'ya düşmüştür.
Ülkemizde, dünya demiryolu
teknolojisindeki olumlu gelişmelere uyum sağlanamamış ve bütün Avrupa'da yaygın
olarak oluşturulmaya çalışılan yüksek hız şebekesine entegre olacak somut
adımlar atılamamıştır.
Siyasî otoritenin günübirlik
müdahaleleriyle demiryollarıyla ilgili yönetim yapısı hantallaşmış ve
gelişmelere uyum sağlayabilen bir işletmecilik gerçekleştirilememiştir.
Ülkemizde, karayolu kazalarında yılda
ortalama 6 000 kişi ölmekte, 100 000 kişi yaralanmaktadır. Demiryollarında ise,
1996 yılında, kuruluştan kaynaklanan 539 adet kazada 13 kişi ölmüş, 160 kişi
yaralanmıştır; ancak, son birkaç ayda meydana gelen demiryolu kazaları, bu
oranlarda büyük değişikliklere sebep olmuştur.
AB ülkelerinin ulaşımla ilgili durumuna
bakıldığında, transit geçişlerin büyük bölümünün demiryollarıyla sağlandığı
dikkat çekmektedir. Yolcu ve yük taşımacılığında çoğunlukla demiryolu
kullanılmakta ve hızlı trenler sayesinde geçişlerde büyük kolaylıklar
sağlanmaktadır.
Beş yıllık kalkınma planları içerisinde
ulaşımla ilgili bölümlerde en önemli yerin demiryollarına verilmesi gerektiği
ve bu konunun en kısa zamanda çözülmesi gerektiği belirtilmiştir.
Demiryollarıyla ilgili aşama kaydedileceği
yönündeki açıklamaların olmasına karşın, son zamanlarda kazalar ve aksaklıklar
yönünden aşamalar kaydedilmiştir.
1- Demiryollarının ülkemizdeki durumu
nedir?
2- 1950'li yıllardan sonra demiryollarına
neden gerekli önem verilmemiştir?
3- Önceki hükümetler zamanında ve bu
hükümet döneminde demiryolları neden geliştirilmemiştir?
4- AB'ye girmek için çaba harcayan
ülkemizde demiryolu ulaşımıyla ilgili sürekli bir politika neden
oluşturulmamaktadır?
5- Nitelikli teknik personel eksikliğinin
düzeyi nedir?
6- Bu personelin eksikliği nasıl
giderilmektedir?
7- İdarî personel demiryolları konusunda
yeterli bilgi birikimine sahip midir?
8- Vagon yetersizliğiyle ilgili sorunlar
nasıl çözülmeye çalışılmaktadır?
9- Rayların ve sinyalizasyon sistemlerinin
kontrol ve bakımı nasıl sağlanmaktadır?
10- Son bir yıl içerisinde demiryollarında
meydana gelen kazaların kaynağı nedir?
11- Hızlandırılmış tren çalışmasının
altyapısı nasıl hazırlanmıştır?
12- Hızlandırılmış trenle ilgili deneme
çalışmaları ne kadar süreyle kimler tarafından yapılmıştır?
13- Hızlandırılmış trenin deneme
çalışmalarının sonuçları nelerdir?
14- Meydana gelen kazalarla bağlantılı
olarak demiryolları personelinin moral düzeyinin düşük olduğu görülmektedir.
Bunun ortadan kalkması için neler yapılmaktadır?
15- Demiryolu sistemimizin etkin
kullanılabilmesi için Ulaştırma Bakanlığı olarak planladığınız çalışmalarınız
nelerdir?
16- Demiryollarına yeniden işlev
kazandırılması yönünde planlarınız nelerdir?
17- Yapılması planlandığı halde
yapılmadığı için birçok insanımızın ölümüne sebep olan teknik eksiklikler
nelerdir? Bunların yapılmama sebepleri nelerdir?
18- Yaşanan kazalarla ilgili somut
açıklamalar neden ilgili Bakanlık tarafından zamanında yapılmamıştır?
19- Kazalarla ilgili teknik ekiplerden
neden farklı açıklamalar yapılmaktadır?
20- Özellikle bakım, fren sistemleri ve
sinyalizasyonla ilgili tedbirler neden zamanında alınmamıştır?
TCDD'de son zamanlarda meydana gelen tren
kazalarının nedenleri, teknik personelin, rayların ve lokomotiflerin durumu ve
sinyalizasyon ile fren sistemleriyle ilgili aksaklıkların araştırılması
amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1 - Kemal Demirel (Bursa)
2 - A. İsmet Çanakcı (Ankara)
3 - Algan Hacaloğlu (İstanbul)
4 - Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
5 - Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
6 - M. Cevdet Selvi (Eskişehir)
7 - Bayram Ali Meral (Ankara)
8 - İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
9 - Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
10 - Mehmet Siyam
Kesimoğlu (Kırklareli)
11 - Selami Yiğit (Kars)
12 - Hasan Ören (Manisa)
13 - İzzet Çetin (Kocaeli)
14 - İsmet Atalay (İstanbul)
15 - V. Haşim Oral (Denizli)
16 - Fahrettin Üstün (Muğla)
17 - Ahmet Ersin (İzmir)
18 - Ali Arslan (Muğla)
19 - Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
20 - Nadir Saraç (Zonguldak)
21 - Turan Tüysüz (Şanlıurfa)
22 - Muharrem Kılıç (Malatya)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20
milletvekilinin, Bursa-Orhaneli Termik Santralının çevreyi kirletip
kirletmediğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)
23.8.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bursa İli Orhaneli İlçesi sınırları
içerisinde termik santral, yıllardır etkin bir şekilde faaliyete devam
etmektedir. Adı geçen santralın, ulusal elektrik enerjimizin karşılanmasındaki
yararları elbette büyüktür; ancak, son yıllarda bölgede yaşayan halkımızda
çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Çevre halkında, özellikle
solunum yollarıyla ilgili şikâyetler her geçen gün daha da çok artmakta ve
yaşantıları bu yüzden olumsuz olarak etkilenmektedir.
Bölge halkı, aynı zamanda kanser görülme
oranının arttığı yönünde şikâyetlerde de bulunmaktadır. Halk, hastalıklarının
termik santraldan kaynaklandığı yönünde bir düşünceye kapılmıştır; çünkü, bu
çevrede yaşayanlarda, eskiden bu hastalıkların şimdiki kadar görülmediği
yönünde bir inanış gelişmiştir.
Termik santral kurulmadan önce daha
verimli topraklarının olduğu ve ürünlerinin daha bol olduğunu belirten bölge
sakinleri, artık ne ağaçlarının ne de sebze ve meyvelerinin iyi sonuç
vermediğini söylemektedir.
Belirtilen santralın çevreye zarar
vermemesi amacıyla bacagazı kükürt arıtma tesisinin bulunduğu bilinmektedir.
1997 yılında tamamlanan bacagazı kükürt arıtma sisteminin kullanılmadığı
yönünde halkımızın izlenimleri oluşmuştur.
Dağlık arazilerde zor koşullarda
yaşamlarını devam ettirmeye çalışan yöre halkımız, ortaya çıkan bu olumsuz
koşullar yüzünden çok fazla etkilenmektedir. Zaten zor olan yaşam koşulları,
sağlık sorunları ve kirlilik yüzünden gün geçtikçe kötüye gitmektedir. Halkın
büyük çoğunluğu göç etmekte ve bu kötü koşullardan kurtulmaya çalışmaktadır;
ancak, göçün beraberinde getireceği sorunlar da fazladır. Bu bölgedeki
halkımız, zaten gariban durumdadır. Bu konuyla ilgili olarak halkımızın
durumunun ortaya konulması ve çözüm yollarının bulunması gerekmektedir.
Bu bölgede yaşayan halkımızın son
zamanlarda artmış olan sağlık sorunlarının sebeplerinin araştırılması, Orhaneli
Termik Santralının çevreyi -toprak, hava ve su kirliliği- kirletip
kirletmediğinin araştırılması ve eğer bir kirlilik söz konusu ise bunun ortadan
kaldırılma yöntemlerinin bulunması amacıyla Yüce Meclisimizin ve halkımızın
bilgilendirilmesi için, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1- Kemal Demirel (Bursa)
2- Orhan Eraslan (Niğde)
3- Ali Dinçer (Bursa)
4- Selami Yiğit (Kars)
5- Muharrem Kılıç (Malatya)
6- Yücel Artantaş (Iğdır)
7- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
8- Mustafa Erdoğan Yetenç
(Manisa)
9- Yılmaz Kaya (İzmir)
10- Ahmet Küçük (Çanakkale)
11- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
12- Ensar Öğüt (Ardahan)
13- İzzet Çetin (Kocaeli)
14- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
15- Atila Emek (Antalya)
16- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
17- Tuncay Ercenk (Antalya)
18- İsmail Değerli (Ankara)
19- İsmet Atalay (İstanbul)
20- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
21- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş 5 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Birinci tezkereyi okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/663)
24.8.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin
Çelik'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 22-27 Temmuz 2004
tarihlerinde Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete, Sivas Milletvekili Osman
Kılıç'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İran'a yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)
26.8.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak
üzere, bir heyetle birlikte 27-29 Temmuz 2004 tarihlerinde İran'a yaptığım
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik (Adana)
Ahmet İnal (Batman)
İrfan Gündüz (İstanbul)
Niyazi Özcan (Kayseri)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi
okutuyorum:
4.- Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)
9.9.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanı Doç.
Dr. Hüseyin Çelik'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 25-29
Ağustos 2004 tarihleri arasında Moğolistan'a yaptığı resmî ziyarete, İstanbul
Milletvekili Muharrem Karslı'nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dördüncü tezkereyi
okutuyorum:
5.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Estonya, Letonya ve
Litvanya'ya yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/666)
1.10.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte
8-13 Eylül 2004 tarihleri arasında Estonya, Letonya ve Litvanya'ya yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Osman Akman (Antalya)
Mehmet Emin Tutan (Bursa)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Son tezkereyi okutuyorum:
6.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tacikistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/667)
1.10.
2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Devlet/Hükümet Başkanları 8 inci Zirve Toplantısına katılmak üzere,
13-14 Eylül 2004 tarihlerinde bir heyetle
birlikte Tacikistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
D) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Plan ve
Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda 1'er üyelik için
aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Plan ve Bütçe ile Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonlarında
bağımsız milletvekillerine de 1'er üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday
olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin 19 Ekim 2004 Salı günü saat 18.30'a
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmeleri
rica olunur.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda komisyonlara
üye seçimi yapılacaktır; ancak, siyasî parti gruplarınca komisyon üyelikleri
için aday gösterme işlemi tamamlanamadığından seçimleri erteliyoruz.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
IV.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener
Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın düzeltilmesi için uyarı yapılıp
yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru
önergesi (6/570)
BAŞKAN- Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2.- Yozgat
Milletvekili Emin Koç'un, kurum değiştiren personele ve müftü atamalarına
ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/580)
BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3.- Yozgat
Milletvekili Emin Koç'un, Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara geçiş
yapan personele ve RTÜK'e başka kurumlardan geçen personele ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/581) ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
BAŞKAN- Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması ricasıyla.
Emin Koç
Yozgat
1- Hükümetin personelden
sorumlu bakanı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışırken sizin
göreve gelmenizle birlikte bu kurumdan başka kurumlara ne kadar personel yatay
geçiş yaptı?
2- Geçiş yapan personelin
bakanlıklara göre sayısal dağılımı nedir?
3- Göreve geldiğiniz
günden bugüne Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna (RTÜK) bakanlıklardan yatay
geçiş yapılmış mıdır? Yapıldıysa bu sayı nedir? Geçişin nedeni konusunda bir
araştırma yaptınız mı?
BAŞKAN- Evet, soruyu
İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu cevaplandıracaklar.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yozgat
Milletvekili Sayın Emin Koç'un sözlü soru önergesini cevaplamak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ve ikinci soruların
cevabı: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 74 üncü maddesinin
birinci fıkrasında "Memurların bu Kanuna tabi kurumlar arasında,
kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya 68 inci maddedeki
esaslar çerçevesinde derece yükselmesi suretiyle, bulundukları sınıftan veya
öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri
mümkündür" hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede, Diyanet İşleri Başkanlığı,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi genel bütçeli bir kurum olduğundan,
bu kurumdan bakanlıklara yapılacak naklen geçişlerde kurumların muvafakatı
yeterli olup, herhangi bir şekilde izin alınması gerekmemektedir. Bu sebeple,
Diyanet İşleri Başkanlığından bakanlıklara yapılan naklen geçişler konusunda
bakanlığıma bağlı Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.
Üçüncü sorunun cevabı:
21.3.2003 tarih ve 2003/18 sayılı Başbakanlık genelgesinde "Genel bütçeye
dahil daireler ile katma bütçeli idareler, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar,
kanunla kurulan fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları ile
genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlardan
özel kanunlarla kurulmuş olan kurul, üstkurul, kurum, enstitü ve sair adlarla
kamu tüzelkişiliğini haiz kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak naklen
atamalarda, personelin çalıştığı kuruluş tarafından Devlet Personel Başkanlığı,
Maliye Bakanlığı ve Başbakanlıktan izin alınacak, muvafakat işlemi bu izinler
tamamlandıktan sonra gerçekleştirilecektir" hükmü yer almaktadır. Bu
çerçevede;
1- Mezkûr genelgenin
çıkarılmasından önce Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna diğer kurum ve
kuruluşlardan yapılacak naklen geçişlerde izin alınmasına gerek
bulunmadığından, 58 inci hükümetin göreve başladığı tarihten söz konusu
genelgenin yayımlandığı tarihe kadar geçen süredeki bu nakiller konusunda
Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.
2- Mezkûr genelge
gereğince personelin naklen atanmasının yapılabilmesi için Devlet Personel
Başkanlığının izni yeterli olmayıp, aynı zamanda Maliye Bakanlığı ve
Başbakanlıktan da izin alınması gerekmektedir.
3- Devlet Personel
Başkanlığı tarafından 21 Mart 2003 tarihinden bugüne kadar söz konusu genelge
çerçevesinde İçişleri Bakanlığından (Emniyet Genel Müdürlüğünden) 1 adet,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından (Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığından) 1 adet, Devlet Bakanlığından (Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünden) 1 adet, Çevre ve Orman Bakanlığından 1
adet olmak üzere, toplam 4 adet personelin Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna naklen
geçiş yapması hususunda izin verilmiş olup, bu personel için Maliye Bakanlığı
ve Başbakanlıktan da izin alınarak atama işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmadığı
hususunda Devlet Personel Başkanlığında bir bilgi bulunmamaktadır.
4- Söz konusu personelin
kurumların muvafakati ile kendi istekleri üzerine naklen geçişleri
gerçekleştiğinden ve naklen geçiş sebepleri ilgili kurumlar ile kendilerine ait
bir husus olduğundan, bu konuda Devlet Personel Başkanlığınca bir araştırma
yapılmasına gerek duyulmamıştır.
Saygıyla arz ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, bir
dakikanızı rica edebilir miyim...
Konuşmanızda, zabıtlara
geçmesi bakımından "Bakanlığıma bağlı Devlet Personel Başkanlığı"
dediniz...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Başbakan Yardımcılığına bağlı...
BAŞKAN - Başbakan
Yardımcılığına bağlı...
Bu şekilde açıklamış
oluyoruz.
Teşekkür ederiz.
4.- Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Nevşehir karayolunun bölünmüş yol
programına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/583) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
5.- Bursa
Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, Marmara, Düzce ve Pülümür depremlerinde
yıkılan kamu binalarının sorumluları hakkında yapılan işlemlere ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/595) ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı
6.- Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından
çıkarılan köylerdeki kaçak yapılara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/599) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Sayıştay denetimi dışında kalan karayolu
ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/612) ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı
8.- Antalya
Milletvekili Osman Özcan'ın, Alanya-Dimçayı-Kargacık arasında bölünmüş yol
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/613) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, gündemin 4, 9, 12, 22 ve 23 üncü sıralarındaki sözlü
soru önergelerini Sayın Bakan müştereken cevaplandırılacağından, sözlü soru
önergelerini sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere,
Niğde-Nevşehir karayolu halen çift yönlü olarak hizmet vermektedir. Yoğun bir
trafik akışına sahip olan bu yolda ölümlü ve ağır hasarlı trafik kazaları sıkça
yaşanmaktadır.
Niğde-Nevşehir yöresinin
turizm bakımından da gelişme kaydetmesi, karayolu trafiğini gün geçtikçe
yoğunlaştırmaktadır.
Soru 1- Niğde-Nevşehir
arasının duble yol programına alınması düşünülmekte midir?
Soru 2- Düşünülüyor ise,
gerçekleşme programı nasıldır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık
ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
Faruk Anbarcıoğlu
Bursa
Soru 1- Marmara, Düzce,
Pülümür depremlerinde yıkılan veya zarar gören kamu binalarını yapan müteahhit
firmalar hakkında bugüne kadar hangi inceleme ve işlemler yapılmıştır?
Soru 2- Marmara, Düzce,
Pülümür depremlerinde yaptıkları kamu binalarında kusuru görülen müteahhit
firmalarla ilgili kamu binalarını bir daha yapmamaları için herhangi bir
çalışma var mıdır?
Soru 3- Bingöl depreminde
hasar gören yapılar içerisinde kamu binalarının payı nedir? Hasar gören veya
yıkılan kamu binalarının sorumluları hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 19.6.2003
Mehmet Küçükaşık
Bursa
Bursa Osmangazi
Belediyesi mücavir alanı içinde olan ve kaçak yapıların yıkılmakta olduğu 11
köy, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 17.6.2003 günlü genelgesiyle Osmangazi
Belediyesi mücavir alanından çıkarılarak bayındırlık ve iskân yetkileri
Bayındırlık İl Müdürlüğüne devredilmiştir.
Sorular:
1- Gökçeören,
Süleymaniye, Nilüfer, Yiğitali, Gündoğdu, Hüseyinalan, Selçukgazi, Dürdane,
Çağlayan, Aksungur ve Ahmetbey köyleri hangi gerekçeyle Osmangazi Belediyesi
mücavir alanından çıkarılmıştır?
2- Anılan köylerdeki
kaçak binaların bazılarında irticaî faaliyetlerin yürütüldüğü doğru mudur?
3- Bayındırlık İl Müdürlüğünce
kaçak yapıların yıkımına devam edilecek midir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Ahmet Ersin
İzmir
Sayın Abdullah Gül
Başkanlığında 18 Kasım 2002 tarihinde kurulan Hükümet, yeni ihale yasasının
yürürlüğe girmesinden önceki 43 günde, 219 adet yol ihalesi yapmıştır. Bu
ihalelerin toplam bedeli 52 trilyon olmasına karşılık her biri 750 milyar
TL'nin altında tutulmuştur. Bu durumda da, yapılan 219 adet yol ihalesinin
tamamı Sayıştayın denetimi dışında kalmıştır.
1.- Bu yol ihaleleri
hangi firmalara ve hangi fiyatla verildi?
2.- Toplam bedeli 52
trilyon olan 219 adet yol ihalesi, Sayıştayın denetiminden kaçırmak amacıyla mı
750'şer milyarlık dilimlere ayrıldı?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. 26.6.2003
Osman Özcan
Antalya
1.-
Alanya-Dimçayı-Kargıcak Beldesi arasında çift şerit yol yapımı düşünülüyor mu?
Düşünülüyorsa yapımına ne zaman başlanacak?
2.- Eğer yapılacaksa
genişliği kaç metre olacaktır?
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sorular okundu, cevaplayabilirsiniz.
Buyurun.
İçişleri Bakanımız Sayın
Abdülkadir Aksu, bir soruyu Başbakan adına,
diğer soruları da Bayındırlık Bakanımız adına cevaplandıracaktır
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
soruları cevaplamadan önce, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan'ın sorusunu önce cevaplıyorum; soruyu tekrar okumuyorum.
Acil Eylem Planı
kapsamında olan Niğde-Nevşehir güzergâhının Niğde-Nevşehir-Kayseri ayrımı
arasındaki 12 kilometrelik kesiminde bölünmüş yol ve asfaltlama çalışmaları
bitirilerek trafiğe açılmıştır. Ayrıca, 62 kilometre uzunluğundaki
Niğde-Kayseri ayrımı-Nevşehir arası bölünmüş yol programına alınarak toprak
işleri bitirilmiştir. Ayrıca, ihalesi yapılan sanat ve üstyapı işlerinin yanı
sıra, Niğde ve Nevşehir istikametinden itibaren ilk 10'ar kilometresinde birleştirilmiş
makine parkı ile birkısım sanat yapıları ve toprak işleri tamamlanmış olup
halen çalışmalara devam edilmektedir.
Arz ederim.
Yine, Bursa Milletvekili
Sayın Faruk Anbarcıoğlu'nun Sayın Zeki Ergezen'den sorduğu soruları
yanıtlıyorum.
1.- Marmara, Pülümür
depremlerinde yıkılan veya zarar gören kamu binalarını yapan müteahhitler için
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve Borçlar Kanununun amir hükümleri gereği ve
ilgili işlerin sözleşme ve eklerine göre gizli, açık ayıplı ve kusurlu işlerle
ilgili olarak sorumlu müteahhitler hakkında mevcut yasaların öngördüğü
ihalelerden yasaklama, nam ve hesabına veya kendi tarafından yeniden
yapılmasını veya onarılmasını sağlamak ve bunlar gibi durumlardan dolayı yaptırımlar
uygulanmakta olup, bu durum sicillerine de işlenmektedir.
2.- Marmara depreminde
yıkılan kamu binalarının 40 adedi Sakarya İlinde, 3'ü Kocaeli'nin Gölcük
İlçesinde olup, Yalova İlinde ise yıkılan kamu binası bulunmamaktadır. Ancak,
yıkılan kamu binalarının büyük çoğunluğunun eski yapılar olması ve ekonomik
ömürlerini doldurmaları sebebiyle mesul tutulabilecek müteahhit tespit
edilmediği gibi, zamanaşımı nedeniyle de haklarında yasal işlemler
gerçekleştirilmemiştir.
Pülümür depremiyle ilgili
yapılan soruşturmalar neticesinde, kusurlu olduğu görülen 12 müteahhit firmadan
7'si için ihalelere katılmaktan men cezası verilmesiyle birlikte, haklarında
suç duyurusu ve nam ve hesabına yaptırma, 4'ü için yine suç duyurusu ve namı
hesabına yaptırma gibi müeyyideler uygulanmış, 1'ine ise zamanaşımı nedeniyle
işlem yapılamamıştır.
3.- 1.5.2003 tarihli
Bingöl depremi sonrası yapılan hasar tespitinde 468 kamu binası incelemeye
alınmış ve bunun 163'ünün hasarsız, 216'sının az hasarlı, 53'ünün orta hasarlı,
32'sinin ağır hasarlı ve 4'ünün ise yıkık olduğu tespit edilmiştir.
Bingöl İlindeki yaklaşık
8 800 civarındaki hasarlı bina sayısı dikkate alındığında, kamu binalarının bu
pay içerisindeki sayısı 89 olup, yaklaşık oranı ise yüzde 1'e tekabül
etmektedir.
Bayındırlık
Bakanlığımızca yaptırılan öninceleme ve araştırmalar neticesinde düzenlenen
rapora göre, 54 adet iş Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirilmiş ve
bunlardan 4'ü hakkında gerekli suç duyurusu yapılarak savcılığa sevk edilmiştir.
Ayrıca, Bingöl İlinde yıkılan 4 kamu binasıyla ilgili olarak, 3 müteahhit firma
yetkilisinden 6 kişi hakkında, 19 Ağustos 2003 tarihi itibariyle Bingöl
Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuş olup, konu yargı aşamasındadır.
Diğer taraftan, olaylarda sorumluluğu görülen müteahhit firmalara, bir yıl
süreyle kamu ihalelerine katılmaktan men cezası verilmiştir.
Hasar tespiti yapılan 51
adet emniyet yapısı hakkında, Bakanlığımız Teftiş Kurulu tüzüğünün 7/C
maddesiyle ilgili yönetmeliğin değişik 41 inci maddesine göre yapılan
incelemeler tamamlanmak üzeredir. Buna göre, ilk etapta 2 müteahhit firma
yetkilisi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması, 8 müteahhit ve firma
hakkında, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 84 üncü maddesi uyarınca, İçişleri
Bakanlığınca, ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilmesi önerilmiş, geri
kalan müteahhit firma ve yetkilileri hakkında ise cumhuriyet başsavcılığına suç
duyurusunda bulunulması gerekiyorsa da, isnat edilen suçların üzerinden beş
yıldan fazla bir süre geçmesi, zamanaşımı nedeniyle, bunlar hakkında şimdilik
doğrudan işlem yapılması mümkün olmamaktadır. Ancak, bu durum, Bayındırlık
Bakanlığınca yürütülen müteahhitlik sicil kayıt ve takip işlerinde dikkate
alınacaktır.
Arz ederim.
Yine, Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Küçükaşık'ın sorularını cevaplıyorum.
1.- Gündoğdu,
Süleymaniye, Yiğitali, Nilüfer, Dürdane, Selçukgazi, Hüseyinalan, Çağlayan,
Ahmetbey, Aksungur ve Gökçeören Köyü Muhtarlıklarınca Bursa Valiliği
Bayındırlık ve İskân Müdürlüğüne verilen dilekçelerde, Osmangazi Belediyesinin
köylerine yeterince hizmet götürmediği belirtilerek, bu belediyenin mücavir
alanı içerisinden çıkma talebinde bulunmuşlar ve söz konusu talebi, Bursa
Valiliği Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün, 12.6.2003 tarihinde Bayındırlık Bakanlığına
iletmesi üzerine, 3194 sayılı İmar Kanununun 45 inci maddesi "Bakanlık
gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar
verebilir" hükmü uyarınca, söz konusu alanlar, 17.6.2003 tarihinde
Osmangazi Belediyesi mücavir alan sınırlarından resen çıkarılmıştır.
Yapılan bu uygulamada,
İmar Kanununa aykırı herhangi bir husus bulunmamaktadır; çünkü, bu tür uygulama
ve talepler, zaman zaman, diğer ilçe ve beldeler için de olabilmektedir. Böyle
bir uygulama, yakın bir tarihte, İzmir İli Torbalı İlçesine bağlı Demirci ve
Yoğurtçular Köyleri için de yapılmıştır. İnsanlarımızın gerekçeleriyse, bağlı
bulundukları belediye hizmetlerinden yeterince yararlanmamaları ve sağlıklı bir
kent yaşamına kavuşma arzularıdır.
Diğer taraftan, kaçak
binaların bazılarında irticaî faaliyetler yürütüldüğüne ilişkin iddialar
İçişleri Bakanlığına -bizim Bakanlığa- iletilmiş, buna dair herhangi bir bilgi
ve belge bulunmadığı da belirtilmiştir.
Ayrıca, bölgede kaçak
olarak inşa edilen yapılarla ilgili de yasal işlemler, Bursa Valiliği
Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünce, sıkı bir şekilde takip edilmektedir.
Arz ederim.
Değerli arkadaşlarım,
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'in sorusunu cevaplıyorum.
18.11.2002-31.12.2002
tarihleri arasında, Bayındırlık Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı
bölgelerde yapılan ihaleler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun "Emanet
suretiyle yapılacak işler" başlıklı 81 inci maddesine ve Bakanlar
Kurulunun 84/8125 sayılı kararına istinaden çıkarılan ve Resmî Gazetenin 6.7.1984
gün ve 18450 sayılı nüshasında yayımlanan Emanet İşlere Ait Uygulama
Yönetmeliğinde belirtilen usul ve esaslara göre yapılmıştır.
Önergede sözü edilen
dönem içerisinde, Karayolları 1. Bölge (İstanbul), Karayolları 5. Bölge
(Mersin) ve Karayolları 9. Bölge (Diyarbakır) Müdürlüklerinde hiç ihale
yapılmamıştır. Diğer bölgelerde ise, 176 ihale yapılmıştır. Bu ihalelerin 12'si
yol yapımı, 75'i asfalt ve 6'sı da köprü yapımı ihalesidir. Diğer ihaleler ise,
trafik, bakım-onarım ve buna benzer ihalelerdir.
Bu ihalelerin tümü 750
milyar Türk Lirasının altında olup, tenzilat miktarları da yüzde 5 ile yüzde 80
arasında değişmektedir. Maliyetinden de anlaşılacağı üzere, bu ihaleleri,
kesinlikle, Sayıştay denetiminden kaçırmak gibi bir düşünce söz konusu
değildir.
Arz ederim.
Yine, Antalya
Milletvekili Sayın Osman Özcan'ın sorusunu yanıtlıyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Şöyle, güzel bir cevap verin.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Antalya'ya göre bir cevap vereceğim inşallah.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Antalya önemli bir kent biliyorsunuz; dünya kenti, turizmin merkezi.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tabiî... Turizmin merkezi; marka.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
-Ama, şu Alanya yolunu bir açamadınız yani... Buna bir el atalım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Antalya-Alanya 4 üncü kısım yolu bünyesinde
yeralan, Alanya-Dimçay-Kargıcak arasında kalan yaklaşık 9,8 kilometre
uzunluğundaki yolun genişliği 12 metre olup, güzergâhın yapımını üslenen müteahhit
firmanın 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan
hükümlere uymaması nedeniyle, sözü edilen iş, Bayındırlık Bakanlığı Teftiş
Kurulu Başkanlığının yaptığı inceleme sonucunda, 30.3.2004 tarihli makam oluruyla
iptal edilmiştir. Güzergâhta bölünmüş yol yapımı düşünülmemektedir; ancak, söz
konusu projenin devamını da içine alan Alanya-Gazipaşa yolu projesinin yeniden
yatırım programına teklif edilmesine çalışılacaktır.
Arz eder, hepinize
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Ersin, yerinden kısa bir açıklamada bulunacaklardır.
Buyurun efendim.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce bir sitemle
sözlerime başlamak istiyorum. Şimdi, benim soru önergem, Sayın Başbakana
yönelikti. Dolayısıyla, Sayın Başbakan cevap verme durumunda değilse, önergenin
konusu itibariyle, Bayındırlık Bakanının cevap vermesi gerekir; ama, cevabı
İçişleri Bakanından alıyoruz. Dolayısıyla, şimdi, soru önergesine konu olan
meseleden sorumlu olmayan Sayın
İçişleri Bakanına ben ne diyeyim?!..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bir şey deme!..
AHMET ERSİN (İzmir) -
Yani, burada, ilgili Sayın Bakanın kendisinin bulunması lazımdı.
Şimdi, bu önergemde, bu
yol ihalelerinin ve diğer ihalelerin 750'şer milyarlık dilimlere bölünerek
ihale edildiğini sormuştum. Bu konuda yeterli bir cevap alamadım.
750'şer milyarı aşmaması
için bazı yolların yarısı bir firmaya, diğer yarısı bir başka firmaya verilmiş.
Tabiî, Sayıştayın denetimine tabi olmasın diye böyle düşündüklerini sanıyorum.
Fakat, sorularımın esası olan, ana konusu olan soru maalesef cevaplandırılmadı.
Yani, diyorum ki, 750'şer milyarlık dilimlere bölünerek yapılan bu ihaleler
hangi firmalara verildi? Hangi fiyatla verildi?
Sayın Bakanım, tabiî,
Bayındırlık Bakanlığından aldığı bilgiyi bize aktardı; ama, ilgili bakan, Sayın
Bayındırlık Bakanı burada bulunsaydı, inanıyorum ki, bu soruya da cevap
verebilecekti. Dolayısıyla, benim bu sorum cevaplandırılmadı. Ben bu soruyu
tekrar bir soru önergesiyle gündeme getireceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın Ersin, yalnız, her
bir milletvekilimizin, bakanlarımızın her biriyle doğrudan doğruya diyalog
kurmak suretiyle kendilerinden bu bilgileri alma imkânları da var. Hem de süre
daha kısa, açıklama daha tatmin edici olabilir. O sizin takdiriniz.
Teşekkür ediyorum.
9.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan'ın, Türkiye Çevre Düzeni Planına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/587)
BAŞKAN- Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
10.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki bir
heykelin Burdur'da sergilenip sergilenmeyeceğine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/589)
BAŞKAN- Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
11.- Mersin
Milletvekili Ersoy Bulut'un, Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/590) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı
BAŞKAN- Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
için gereğini arz ederim. 17.6.2003
Ersoy Bulut
Mersin
Mersin İlimiz Anamur
İlçesi Belediyesi, ilçe çöplüğü olarak Anamur-Kaş Yaylası altında bir alanı
kullanmaktadır. Çöpün döküldüğü bu alan, Ormancık Köyü merkez olmak üzere,
Akine, Sarıağaç ve Evciler köylerini olumsuz etkilemekte, çöp sızıntısı köy
içmesularına karışmaktadır.
İlgili köylerin şikâyeti
üzerine, sağlık yetkilileri köylere klor dağıtmış ve içmesularının klorlanması
tavsiyesinde bulunmuşlardır.
Yazın Kaş Yaylasına çıkan
sakinler de çöplük kaynaklı sinekten rahatsız olmaktadırlar.
Soru:
İçişleri Bakanı olarak,
içilmezliği laboratuvar bulgularıyla da tespit edilmiş ve bu durumun ileride
daha da ciddî sağlık sorunlarına neden olabileceği hususunda halkın yapmış
olduğu uyarıları dikkate almadan aynı yere çöp dökmeye devam eden belediye
hakkında ne tür yaptırımlar düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - İçişleri
Bakanımız soruyu cevaplandıracaklardır.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut'un Anamur Belediyesinin çöp döküm alanına
ilişkin sözlü sorusunu cevaplamak için huzurlarınızdayım; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Malumlarınız, kentlerin
önemli sorunlarından birisi de, katıatıkların toplanması ve
değerlendirilmesidir. Katıatıkların sağlıklı depolanması ve değerlendirilmesi,
ileri teknolojiyi icap ettiren, pahalı olmakla birlikte insanımızın hak ettiği
yatırımlardandır.
Esasen, Anamur'da uzun
yıllardır kullanılan ve Mersin-Antalya karayolu üzerinde, orman alanı
içerisinde ve hemen deniz kıyısında yer alan çöp döküm alanına, potansiyel
kirlilik ve turizm açısından olumsuzluk yaratmasının yanı sıra, 28.8.1999
tarihinde meydana gelen yangın sebebiyle, çöp dökülmesi belediye tarafından
yasaklanmış bulunmaktadır. Anamur İlçesi Belediyesinin de sağlıklı katıatık
depolaması ihtiyacı bulunduğu açıktır. Bu anlamda, Anamur Belediyesi yeni çöp
depolama alanı olarak Kaş Yaylası Kızıllar Çukuru Mevkiinde bulunan bir sahayı
tespit etmiştir.
Malumunuz, çöp depolama
sahaları, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ve ÇED önaraştırması
uygulanacak faaliyetler listesinde yer aldığından, işlemlerin ikmali için bazı
formalitelerin yerine getirilmesi icap etmektedir. Çevresel etki açısından
değerlendirmeyi yapacak yetkili merci valilik olup, valilik, bahse konu alanı
çöp depolanması için uygun görmüştür. Ancak, Anamur Belediyesinin ÇED
Yönetmeliği uyarınca yapması gereken işlemleri tamamlanmadan bu alana çöp
döktüğünün tespit edilmesi üzerine, 21.6.2000 tarih ve 69 sayılı valilik
oluruyla çöp döküm faaliyeti durdurulmuştur; ama, çöp toplama hizmeti hiçbir
aksamaya yer verilmeden yürütülmesi gereken temel bir kamu hizmetidir. Bir anlamda
"buraya çöp dökemezsiniz" demek kâfi değildir. Nitekim, geçici olarak
çöp dökümü yapılacak alan bulunmaması nedeniyle, çöpler bir müddet
toplanamamıştır. Bu durum, halk sağlığını tehdit eder düzeye gelince, ilçe
hıfzıssıhha meclisi kararı doğrultusunda, valilikçe, 12.7.2000 tarihinde ÇED
önaraştırma raporu alınıncaya kadar çöplerin geçici olarak depolanmasına izin
verilmiştir. Söz konusu çöp alanıyla ilgili hazırlanan ÇED ön araştırma
raporunun tamamlanmasından sonra, 16.11.2000 tarihinde söz konusu alana çöp
depolanmasının çevresel etkilerinin önemsiz olduğuna karar verilmiş,
katıatıkların düzenli depolanmasıyla ilgili tüm teknik hususları kapsayacak bir
projenin hayata geçirilmesi için Anamur Belediyesine yazılı duyuru yapılmıştır.
Anamur Belediyesinin
henüz ÇED Yönetmeliğine uygun bir proje hazırlayarak uygulayamadığı ve fakat,
çöplerin bu alana depolanmaya devam edildiği anlaşılmaktadır.
Ormancık Köyünde bulunan
içmesuyu kaynaklarının çöplerden kaynaklanan sızıntı suyu nedeniyle
kirlendiğine dair şikâyetler üzerine, Anamur Sağlık Grup Başkanlığınca sözü
edilen su kaynaklarından toplam 15 numune alınmıştır. Anamur Sağlık Grup
Başkanlığının 9.5.2002 tarihli tahlil raporunda, yeraltı su kaynağında kimyasal
kirlenme tespit edilemediği, bakteriyolojik kirlenmenin ise, suya olabilecek
herhangi bir karışımdan kaynaklanmadığı belirtilmiştir.
Öte yandan, ilçe
genelinde hizmet veren sağlık ocaklarının poliklinik çalışmalarının incelenmesi
sonucunda, enfeksiyon hastalıklarında geçmiş yıllara göre herhangi bir artışa
da rastlanmamıştır.
Bütün bu tespitlere
rağmen, sözü edilen köylere sağlıklı ve temiz içmesuyu temini için su deposu ve
dağıtım şebekesi yaptırılmasının gerektiği izahtan varestedir.
Öte yandan, ne kadar
pahalı olursa olsun, Anamur Belediyesinin, Geri Dönüşümlü Katıatık Depo Alanı
Projesini, bütün diğer benzer belediyelerde olduğu gibi, bir an önce hayata
geçirmesinde yarar bulunmaktadır.
Bu problemleri birer
birer çözmek için merkezî idarenin kaynak tahsis etmesini beklemek yeterli
değildir; ama, belediyeler de bu işleri kendi başlarına tamamlayacak
yeterliliğe sahip değillerdir.
İşte, bütün bu mülahazalarla,
yerel yönetimlere ilişkin düzenlemeleri hayata geçirmek istiyoruz. Onun için,
Yüce Meclisin huzuruna, belediyeler, büyükşehir belediyesi, il özel
idareleriyle ilgili yasaları getirdik; sizlerin desteğiyle buradan çıktı; ama,
ikisi tekrar görüşülmek üzere önünüze gelecek ve en önemlisi, belediye veya
yerel yönetimler gelirler yasası ki, mahallî idarelerimizin, belediyelerimizin
malî durumlarında düzeltme yapacak yasaları da en kısa sürede bu dönem içinde
hazırlayıp huzurlarınıza getireceğiz ve böylece, Türkiyemizin kentleri daha
yaşanılır olacak, problemler asgarî seviyeye çekilmiş olacaktır.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru cevaplandırılmıştır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, 181 ve 182 ile ilgili bir erteleme de olmasaydı, aslında, bu
görüşlerinize katılırdık.
BAŞKAN - Tamam; teşekkür
ediyoruz.
12.-
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Tunceli'deki kişi başına gayri safî
millî hâsıla miktarının nasıl belirlendiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/591)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sözlü sorunun görüşülmesi
ertelenmiştir.
13.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, LPG'li araçların taşıt vergisine ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/597) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Sözlü soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Meclis İçtüzüğü uyarınca Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Ramazan Kerim Özkan
Burdur
Ülkemizde LPG yakıtlı
araç kullanımına izin verildikten sonra birkısım araç sahipleri ekonomik olması
dolayısıyla araçlarına LPG sistemi monte ettirdiler.
Daha sonra da ruhsat
değişikliği yapılabilmesi için LPG monte vergisi olarak 149 200 000 TL ödemek
zorunda kaldılar.
İyi niyetli araç
sahipleri bu vergiyi ödemelerine rağmen, birkısım araç sahipleri ise, değişikliği
ruhsatlarına işletmeyerek ve bu vergiyi ödemeyerek kaçak olarak kullandılar.
2000 yılı ağustos ayında
bu vergi kaldırıldı.
1- Bu değişikliği
ruhsatlarına işleterek vergilerini ödeyen iyi niyetli araç sahiplerinin, bu iyi
niyetinden dolayı mağdur edildiğini düşünüyor musunuz?
2- Yapılacak
düzenlemeyle, vergilerini ödeyerek vatandaşlık görevlerini yerine getiren araç
sahiplerinin, ödedikleri vergi tutarının günümüz enflasyon oranına uyarlanarak,
önümüzdeki yıllarda ödenecek Motorlu Taşıtlar Vergilerine mahsup edilmesini
düşünür müsünüz?
BAŞKAN - Soruyu İçişleri
Bakanı Sayın Aksu cevaplandıracak.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burdur Milletvekili Sayın
Ramazan Kerim Özkan'ın, Maliye Bakanımıza tevcih ettiği sorunun cevabını
veriyorum:
4503 sayılı Kanunun 4
üncü maddesiyle, 492 sayılı Kanuna bağlı (9) sayılı tarifeye ayrı bir bent
halinde, LPG tesisatı bulunan araçlardan aynı tutarda teknik muayene harcı
alınacağına ilişkin hüküm eklenmiş, 492 sayılı Harçlar Kanununun mükerrer 138
inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden, bu harç, 6.7.2000 tarihinden
itibaren uygulanmak üzere, 5.7.2000 tarih ve 24100 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan 13.6.2000 tarih ve 2000/866 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 20 kat
artırılarak 149 200 000 liraya yükseltilmiştir; ancak, Danıştay 9 uncu Daire
Başkanlığı, 12.10.2000 tarih ve esas no:2000/2735 sayılı kararıyla, LPG
tesisatı bulunan taşıtların, Karayolları Trafik Kanunu ve yönetmelik
hükümlerine göre belli sürelerde yapılacak teknik muayenelerinden alınmakta
olan harç miktarını düzenleyen Bakanlar Kurulu kararına ilişkin yürütmeyi
durdurma kararı vermiştir.
Söz konusu kararın
Başbakanlıktan Bakanlığımıza intikalinden itibaren konu hakkında gerekli
çalışmalar yapılarak 1.11.2000 gün ve B.07.0.GEL.0.63/6337-30/50428 sayılı
genel yazımızla, tüm valiliklerimize anılan yürütmeyi durdurma kararı gereğince
işlem yapılması gerektiği faksla bildirilmiştir.
Danıştay 9. Dairesinin
12.12.2001 gün ve esas no:2001/278, karar no:2001/4848 sayılı kararı ile
13.6.2000 tarih ve 2000/866 sayılı Kararnamenin eki karar iptal edilmiştir. Söz
konusu Danıştay kararında, daha önce bu kararnameye göre tahsil edilmiş olan
teknik muayene harcının iade edileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Bu durumda, düzenleyici
bir işlemin iptal edilmiş olması, düzenleyici işleme dayanılarak iptalden önce
yapılmış olan bireysel işlemleri etkilememektedir. Dolayısıyla, iptal olunan
düzenleyici işleme dayalı olarak tesis olunan idarî işlemin iptal edilebilmesi
için, süresi içinde dava açılması icap etmektedir.
Bu itibarla, yukarıda
sözü edilen karardaki hüküm uyarınca, LPG yakıt sistemi bulunan araçların
teknik muayenelerinde tahsil olunan harcı dava konusu yapmayan mükelleflerin
mahsup ve iade taleplerinin yerine getirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
14.- Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, Bursa-Osmangazi Belediyesi mücavir alanından
çıkarılan köylerin SİT alanı içinde olup olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/598)
BAŞKAN - Sayın Bakan?..
Yok.
Ertelenmiştir.
15.-
İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili
dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/601) ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanvekili Sadık Yakut'un cevabı
BAŞKAN - Soru, Sayın
Başkan adına, Başkanvekilimiz Sayın Sadık Yakut tarafından cevaplandırılacaktır.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Meclis Başkanı Sayın Bülent Arınç tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim. 23.6.2003
İsmet Atalay
İstanbul
1 - 3 Kasım 2003
tarihinden bu yana Başkanlığınıza kaç parlamenterin dokunulmazlığının
kaldırılması istemiyle fezleke gönderilmiştir?
2 - Bunların arasında
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan hakkında olan dosya var mıdır?
3 - Seçim öncesi İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde çalışıyor olup da şimdi parlamenter olan kaç kişi
hakkında dokunulmazlığın kaldırılması istemi var?
4 - Bu dosyaların
komisyonlara havale edilmemesinin siyasî bir nedeni var mıdır?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yakut.
TBMM BAŞKANVEKİLİ SADIK
YAKUT (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili
İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması
hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yönelttiği sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Birinci sorunun cevabı:
22 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 109 milletvekili
hakkında 183 adet yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemini içeren tezkere
gelmiştir.
İkinci sorunun cevabı:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, yasama dokunulmazlığının kaldırılması
istemiyle gönderilmiş 2 adet tezkere bulunmaktadır.
Üçüncü sorunun cevabı:
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görev yapıp da, sonra da milletvekili
seçilenlerin adları belirtildiği takdirde, haklarında yasama dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunup bulunmadığı açıklanacaktır.
Dördüncü sorunun cevabı:
Yasama dokunulmazlığının kaldırılması istemini içeren tezkerelerin tamamı
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyona havale
edilmiştir; daha sonra, bunlardan 7 adedi Başbakanlığın istemi üzerine geri
verilmiştir. Şu anda, komisyonda bulunan 45 adet, rapora bağlanan 131 adet
tezkere bulunmaktadır.
Saygılarımla. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yakut.
16. - Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir
İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/603) ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
BAŞKAN - Sayın Bakan?..
Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
Adana Büyükşehir
Belediyesinin çöplerini Yüreğir İlçemiz Sofular Çöplüğünde toplamaya
başlamasıyla, nezih bir mahalle sayılan PTT Evleri Mahallesi yoğun çöp kokusu
altında kalmış, defalarca ricada bulunulmasına ve söz alınmasına rağmen Belediye
Başkanı tarafından gerekli tedbirler halen alınmamıştır.
Halk sağlığı ve huzurunu
doğrudan etkileyen bu sorun ne zaman ve nasıl çözülecektir?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi
çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin sorusunu cevaplamak
üzere huzurunuzdayım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
sorun, Adana PTT Evleri Mahallesinin, Yüreğir ve Seyhan İlçelerinden toplanan
atıkların taşındığı güzergâhın son bölümlerinde, özellikle taşıma sırasında
neşreden kokuların yoğunlaştığı koridor üzerinde yer almasının probleme
kaynaklık ettiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, mahalle
sakinlerini, özellikle sıcak günlerde rahatsız eden kokuların, Sofulu Katıatık
Deposu sahasından değil, atık nakliyesi sırasındaki yoğunlaşmadan kaynaklandığı
belirlenmiştir. Atık depolama alanı 1990 yılından bu yana hizmet vermekte olup,
Japon Hükümetince sağlanan hibe yardımlardan da yararlanılarak üst düzeyde
rehabilite edilmiş bulunmaktadır. Halen günlük ortalama 1 140 ton atık,
bekletilmeden, her gün, katmanlar halinde sıkıştırılarak örtülmektedir.
Yüzde 75'i organik madde
olan bu atıkların, Adana'nın sıcak iklimine karşın, herhangi bir ciddî probleme
neden olmadan çözümlenmesi nedeniyle belediye çalışmalarının 2001 Avrupa
Birliği Başarı Ödülüne layık görüldüğünü de belirtmekte fayda görüyorum.
Ayrıca, belediyenin bu
konudaki altyapı çalışmalarının, hem diğer altyapı hem çöplükle ilgili
çalışmalarının devam etmekte olduğunu da ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Sağ, talebiniz var,
önerge sahibi değilsiniz; ama, eğer ilave edeceğiniz bir katkınız varsa,
yerinizden, çok kısa rica ediyorum.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, Sayın Başoğlu Partimizden ayrılıp AKP'ye geçmiş olduğu için, sorun da
benim ilimi ilgilendirdiği için söz aldım; nezaket gösterdiniz; çok teşekkür
ederim efendim.
Şimdi, burası, Adana için
gerçekten büyük bir sorun teşkil ediyor. Sayın bakanlarımız eğer bu konuya
dikkat ederlerse, ilgi gösterirlerse, Adana halkı için büyük bir iyilik yapmış
olacaklar.
Sayın Bakanım, bu çöplük,
hem içerdiği gazlar açısından hem koku açısından Adana İlinin Yüreğir
İlçesinde, o bölümde oturan halkımızı gerçekten mağdur etmektedir. Bu konuyu,
belki, Sayın Başoğlu bundan sonra takip etmeyebilir; ama, biz, muhalefet partisi olarak bu konunun
takibini talep ediyoruz.
İlginiz için teşekkür
ederim, sağ olun efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
17.- Yozgat
Milletvekili Emin Koç'un, Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin
durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604)
BAŞKAN - Sayın Bakan?..
Yok.
Ertelenmiştir.
18.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana
gelen göçüğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
24 Haziran 2003
Aşağıdaki sorumun,
Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 96 ve 98 inci maddeleri gereğince Sayın İçişleri
Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını istiyorum.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Yakup Kepenek
Ankara
"Ankara Büyükşehir
Belediyesi tarafından yaptırılmakta olan bir köprülü kavşak inşaatında 23-24
Haziran 2003 gecesi ölümcül bir kaza olmuştur.
Bu kapsamda:
1- İnşaatta önemli teknik
yanlışlar olduğu doğru mudur?
2- İnşaat sırasında
yeterli denetim yapılmadığı gerçek midir?
3- İnşaat konusunda
açıklama yapmak isteyen Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı, belediye
görevlilerince susturulmuş mudur?
4- Köprülü kavşak yapımı
için gerekli nazım plan değişikliği ne zaman kesinleşmiştir?
5- Bu kavşak ihaleleri
hangi tarihte yapılmıştır?
6- İhale kazanan firmalar
arasında daha önce yaptıkları inşaat işleri nedeniyle kovuşturma geçiren ve
hüküm giyen var mıdır?
7- İhaleler, Büyükşehir
Belediyesi tarafından mı, yoksa bir paravan şirket tarafından mı verilmiştir?
BAŞKAN - İçişleri
Bakanımız soruyu cevaplandıracaktır.
Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Ankara Milletvekili Prof. Dr. Sayın Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü
kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin soru önergesine cevap vermek
üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.
Bu, Yenimahalle köprülü
kavşak inşaatıyla ilgili projenin, inşaat başlamadan önce, bu konuda uzman bir
proje bürosuna, teknik şartnamelere uygun olarak yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Bütün kamu inşaatlarında olduğu gibi, bu inşaatta da denetimler, belediye ile
yüklenici firma arasında akdedilen sözleşme, şartname ve konuyla ilgili
yönetmelikler doğrultusunda, belediyenin deneyimli elemanları tarafından
yürütülmüştür.
Şantiye sahasında meydana
gelen kaza öncesi yapılan çalışmaların, belediyenin bilgisi ve talimatları
dışında gerçekleştiği belirlenmiş olup, ilgili belediyece, yüklenici firmaya,
sözleşme ve şartnameler doğrultusunda gerekli uyarılar yapılmıştır.
Mimarlar Odası
Başkanının, daha çok, inşaat mühendisliği konularından biri olan iskele ve
beton dökümüyle ilgili yapmış olduğu bu konuşmanın da, yine, engellenmediği,
belediye yetkililerince bildirilmiştir.
Nazım imar planı,
Belediye Meclisinin 20.11.2002 tarih ve 591 sayılı kararıyla kabul edilmiş;
plana yapılan itirazların 28.2.2003 tarih ve 81 sayılı Belediye Meclisi
kararıyla reddedilmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Yasasının 8 inci maddesi gereğince
nazım imar planı kesin karara bağlanmıştır.
Yenimahalle 1 inci durak
köprülü kavşak inşaatı ihalesi, 26.12.2002 tarihinde 2886 sayılı Devlet İhale
Kanununa göre yapılmıştır. İhaleye katılan tüm firmalarla ilgili sicil durumları
4.12.2002 tarihinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama
Genel Müdürlüğünden öğrenilmiştir. Ayrıca, bahse konu işin ihalesinin, sicil
durumunun uygun olduğu bildirilen firmalardan uygun teklif sahibi olan Hona
İnşaat Sanayi Anonim Şirketine yaptırıldığı anlaşılmıştır.
İhaleler, belediyenin
ilgili daire başkanlıkları tarafından, ihale tarihi itibariyle cari olan 2886
sayılı Devlet İhale Kanununa, 1 Ocak 2003 tarihinden sonra ise 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununa göre hazırlanmaktadır.
Yüce Heyetinize, tekrar,
saygıyla arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
19.-
Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Dicle İlçesi
çiftçilerine doğrudan gelir desteği ve mazot paralarının ne zaman ödeneceğine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/607)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
7.- Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir'in, (6/608) ve (6/702) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/219)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Vermiş olduğum (6/608) ve
(6/702) esas sayılı sözlü soru önergelerimin geri verilmesini arz ederim.
Nuri Çilingir
Manisa
BAŞKAN - Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir.
Sözlü sorular için
ayrılan süre dolmuştur.
Şimdi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
Elektrik Piyasası Kanunu,
Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
2.-
Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/834) (S.
Sayısı: 647)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
3.-
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Komisyonlar teşekkül etmedi Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karayolları
Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız.
4.-
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 632)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon ve Hükümetin bulunmaması sebebiyle yasa tasarı ve tekliflerini
görüşemedik.
Gündemin sonuna geldik.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi komisyonlarına üye seçimini yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 14 Ekim 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
IV. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)
B) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Adana'nın ilçe ve belde belediyelerinin kamu
borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3357)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın
Kemal UNAKITAN tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.