DÖNEM
: 22 CİLT : 61 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
3 üncü Birleşim
7 Ekim 2004 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Avrupa Birliği Komisyonunun Türkiye'yle müzakerelere başlanılmasına dair
tavsiye raporuna ilişkin gündemdışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağ ve AK Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik'in grupları
adına, Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın şahsı adına konuşmaları
III.-
SEÇİMLER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
seçimi
IV.-
TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Başkan seçilmesi dolayısıyla teşekkür konuşması
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
belediyelerdeki yolsuzluk iddialarına ve bu konuda açılan davalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2858)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.
Başkan seçimi için yapılan birinci ve
ikinci tur oylamalarda, adaylardan hiçbirisinin Anayasanın 94 üncü ve TBMM
İçtüzüğünün 10 uncu maddesinde öngörülen üçte 2 oy çoğunluğunu sağlayamadığı
açıklandı.
Alınan
karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
seçimini yapmak için, 7 Ekim 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşime 17.02'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
|
Geçici Başkan |
|
|
Suat Kılıç |
|
Ahmet Küçük |
|
Samsun |
|
Çanakkale |
|
Geçici Kâtip Üye |
|
Geçici Kâtip Üye |
|
|
|
|
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :15.00
7 Ekim 2004 Perşembe
BAŞKAN : Geçici Başkan İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Geçici Kâtip Üye Enver YILMAZ (Ordu),
Geçici Kâtip Üye Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 3 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, İçtüzüğümüzün 59 uncu maddesi gereğince, Hükümet adına,
Sayın Başbakan söz talep etmişlerdir; kendilerine söz vereceğim ve istem
halinde, bu madde gereğince, siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan
milletvekillerinden birine de söz vereceğim.
Buyurun Sayın Başbakan.
(AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Avrupa Birliği Komisyonunun Türkiye'yle
müzakerelere başlanılmasına dair tavsiye raporuna ilişkin gündemdışı açıklaması
ve CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve AK Parti Adana Milletvekili
Ömer Çelik'in grupları adına, Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın şahsı
adına konuşmaları
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
mensupları; Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin sonbahar oturumuna katılmak
üzere, bildiğiniz gibi, Strasbourg'a gitmiş ve Parlamenter Meclisinde, sonbahar
oturumunda bir konuşma imkânını bulmuştum ve ardından da 40-45 dakikalık bir
soru-cevap faslı oluşmuştu.
Strasbourg'taki bu
toplantılarımız gerçekten dolu dolu, gerçekten verimli ve ülkemizi temsilen
Strasbourg'ta bulunan tüm milletvekillerimizin, gerek iktidar gerekse muhalefet
milletvekillerimizin oradaki saygınlığını da, diğer grupların gerek
başkanlarından gerekse temsilcilerinden dinleme fırsatını buldum.
Strasbourg'ta bulunduğum
sırada, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, Hükümetimizce, son dönemde insan
hakları ve demokratikleşme alanında atılan adımlar, ülkemizin Avrupa Birliği
perspektifi ve dışpolitika önceliklerimiz konularında bir konuşma yaptım.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyelerinin sorularını tek tek yanıtladım.
Avrupa Konseyi Üst
Yönetimi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanıyla görüşme imkânını buldum.
Görüşmeler sırasında,
muhataplarıma, Türkiye'nin, Avrupa Konseyinin Avrupa mimarisi içinde
üstleneceği rol ve görevlerde başarıya ulaşması için mümkün olan her türlü
katkıyı yapmaya hazır olduğunu belirttim. Ülkemizin Avrupa Konseyiyle mevcut
işbirliğinden memnuniyet duyduğumuzu da ifade ettim.
Muhataplarımız, Avrupa
Konseyinin etkin bir üyesi olan ülkemiz ile Avrupa Konseyi arasındaki
işbirliğinden ve Hükümetimiz döneminde insan hakları, demokratikleşme konusunda
atılan adımlardan duydukları memnuniyetleri ifade ettiler ve bundan, tabiî ki,
bizler de memnun olduk.
Bu ziyaret vesilesiyle,
ülkemizin dışpolitika önceliklerinin, Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili
perspektife yönelik de çok farklı görüş alışverişinde bulunduğumuz Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin temsilcileriyle de görüşme fırsatımız oldu.
Özellikle, dünkü Hükümet
açıklamamızda da belirttiğimiz üzere, Avrupa Birliği Komisyonu Raporunda,
ülkemizin Avrupa Birliğine uyum yönünde attığı adımlar kapsamlı bir biçimde
değerlendirildikten sonra, üye ülkelere, Türkiye ile müzakerelerin başlatılması
yönünde net bir tavsiyede bulunulmuştur; bunu, açıkça görüyoruz. Bu, şüphesiz,
Türkiye'nin, Avrupa Birliği yolunda önemli bir eşiği daha aştığının ifadesidir.
Bu, bir sonuç değildir; bu, aslında bir başlangıçtır ve bundan sonra, önümüzde,
şüphesiz ki zor günler var. Bunları da, yine, hep birlikte, nasıl ki şu ana
kadar iktidar ve muhalefetiyle Parlamento içinde el ele verdiysek, Parlamento
dışında sivil toplum örgütleriyle bir dayanışma içerisinde bu süreç aşıldıysa,
inanıyorum ki, bundan sonraki süreci de, yine aynı dayanışma içerisinde
başararak aşacağız ve tabiî, bu, sadece Parlamento içinde bizlerin başarısı
değil, aslında, bu, milletimizin de bu sürece katkısıdır ve milletimizin
zaferidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu alınan kararı olumlu
bulmakla birlikte, dengeli, net bulmakla birlikte, Komisyonun müzakerelerin
yöntemine ilişkin bazı değerlendirme ve önerilerini, 17 Aralıktaki Avrupa
Birliği Zirvesine kadar, müzakerelerin başlatılmasıyla ilgili siyasî kararı
verecek olan Avrupalı dostlarımızla birlikte gözden geçirme fırsatını
bulacağımızı sanıyorum. Bu süreci de başlatmış bulunuyoruz. Zira, bu
değerlendirme ve önerilerin, daha önceki uygulamalardan farklı olarak, Türkiye
için ayırımcılık anlamına gelecek özel koşullar oluşturacak şekilde
yorumlanmaması için böyle bir mesainin çok yararlı olacağını düşünüyorum; onun
için de, bu görüşme sürecini başlatmış bulunuyoruz. Şimdiye kadar yaptığım
temaslarda, 17 Aralıkta siyasî kararı alacak olan devlet ve hükümet başkanları,
Komisyon raporunu beklediklerini, buna göre hareket edeceklerini, bundan önceki
görüşmelerde, şahsıma da, arkadaşlarıma da bildirmişlerdi; hatta hatta, 2002
Kopenhag Zirvesinde, bildiğiniz gibi, sonuç bildirgesinde yer alan şu ifade çok
önemliydi; o da -özellikle altını çizmek istiyorum- "Kopenhag Siyasî
Kriterlerini Türkiye'nin yerine getirmesi halinde, gecikmeksizin müzakerelere
başlamasına..." Bu ifade, tabiî, çok önemli; inanıyorum ki, ahde vefa
göstermek suretiyle, hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak bu kelimeye,
zannediyorum uyulacaktır.
Gerek Türk basını olarak
gerekse şu ana kadar bu sürece destek verenlerin aynı desteği bundan sonra da
sürdürmeleri, bizim işimizi kolaylaştıracağı gibi, süreci de hızlandıracaktır.
Zira, Türkiye artık, gerek ülkemiz gerekse milletimizle, gerekse tüm Avrupa ve
Avrupa'daki dostlarımızla birlikte, bir dönemeci, şu anda, evet, aşmaktadır.
Burada, yine bir gerçeği
özellikle vurgulamak istiyorum -az önce de ifade ettim- uzun ince bir yoldayız
ve bu yolculuğumuz esnasında, dayanışmamız hiçbir zaman eksik olmamalı ve
üzerimize düşeni en iyi şekilde yerine getirmek suretiyle, Avrupa Birliği
müktesebatının içerisinde ne varsa, bunların gereğini ve uyumdaki
eksikliklerimizi de, şüphesiz ki müzakereler esnasında, yine, bazı şeyler
ortaya çıkacaktır, bunları da süratle yerine getirmeye muktedir bir Parlamentomuz
var, bununla iftihar edebiliriz ve bunun yanında, tabiî, uygulamaya yönelik
atılacak adımlar vardır ki, zaten, biliyorsunuz sıkıntı buradadır. Neden; bu
bir zihniyet değişimidir, bir zihinsel değişimdir, bu bir süreçtir; bu zihniyet
değişimini, hep birlikte, en batıdan en doğuya, en kuzeyden en güneye, 70 000
000 vatan evladına kabul ettirecek şekilde bunun çalışmasını yapmak
durumundayız. Bunu ne kadar büyük ölçüde gerçekleştirirsek, inanıyorum ki bu
süreç o kadar hızlanacaktır.
Tabiî, zamanla ilgili
olarak çok değişik ifadeler kullanılıyor; efendim, askıya alınmak; efendim,
işte, tarih verilmedi, şudur budur gibi. Bence bunlara pek iltifat etmenin
anlamı yok. Müzakereye başlayan bir ülke tam üye olma sürecine girmiş bir
ülkedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Müzakere bunun için
başlatılır. Yani, tam üyeliğe kabul edilmeyecek bir ülke için müzakere
kavramının ne anlamı olur! Kaldı ki, bunlar zaten çoktan aşıldı; bu,
Helsinki'de aşıldı; bu, gümrük birliğinde aşıldı. Ben, bu vesileyle, gerek gümrük
birliğinde gerekse Helsinki Zirvesinde, Lizbon'da katkısı olan bütün
siyasîlere, geçmiş siyasîlere de huzurunuzda ayrıca teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Tabiî ki bugünlere durup
dururken gelmedik ve bu süreç, şu andaki, bana göre, bir finalin adımlarıydı,
bu finalin adımlarını da hep birlikte attık. İnşallah, bu finali hep birlikte
yaşamak ve bunu sonuçlandırmak da yine bizim görevimizdir. Temennimiz odur ki,
bizden, bu atılacak adımlarla, daha sonra Parlamentoda görev yapan veya yapmaya
devam eden her vatan evladı bu süreci yaşamış olsun diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar; CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Başbakan.
Sayın milletvekilleri,
gruplar adına söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun. (Alkışlar)
Sayın Elekdağ, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliği Komisyonunun Türkiye hakkındaki 6 Ekim raporunun değerlendirilmesi
konusunda Sayın Başbakanımız konuştular ve görüşlerini izah ettiler. Ben de,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kendi görüşlerimizi burada sizlere arz
edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bu
rapor, esasında iki bölümden mürekkeptir. Bunlardan birinci bölümü, Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerine başlaması hususunda Komisyonun
değerlendirmesiyle ilgilidir. İkincisi de, süreçle ilgilidir; Türkiye, Avrupa
Birliğiyle katılım müzakerelerine başladığından itibaren nasıl bir prosedür
uygulanacak; bu ele alınmaktadır.
Şimdi, ilkönce, Avrupa
Birliği Komisyonu raporunun birinci bölümü hakkında görüşlerimi arz edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği Komisyonu, Kopenhag Siyasî Kriterlerini
yeterince yerine getirdiği görüşüyle, Avrupa Birliğinin Türkiye'yle katılım
müzakerelerine başlamasını Konseye tavsiye ediyor. Yani, Avrupa Birliği
Komisyonu raporunun "sonuçlar ve tavsiyeler" bölümünün 3 üncü
maddesinde aynen şu ifadeler yer alıyor: "Komisyon, Türkiye'nin
gerçekleştirdiği tüm ilerleme ve reformları göz önünde tutarak ve 1 inci
maddede sözkonusu olan yasaları uygulamaya geçirmesi durumunda, Türkiye'nin
üyelik için gerekli siyasî kriterleri yerine getirdiğini düşünmektedir ve
üyelik müzakerelerinin başlamasını tavsiye eder."
Burada atıfta bulunulan 1
inci maddedeki yasalar, Dernekler Yasası, yeni Türk Ceza Yasası ve İstinaf
Mahkemeleri Yasasıdır. Bunlar hakkındaki yasal düzenlemelerin tam olarak
uygulanmaya geçirilmesi esasen önümüzdeki kısa süre içerisinde tamamlanacaktır.
Bu hususta herhangi bir sorun yoktur. Bu itibarla, Avrupa Birliği Komisyonu
raporunda Türkiye'ye "evet" denilmekte ve Avrupa Birliğine katılım
müzakerelerine başlanması yolu açılmaktadır. Bu, bazı köşe yazarlarının söylediği
gibi herhangi bir şekilde bir sarı ışık değildir, yeşil ışıktır. (Alkışlar)
2002 Kopenhag Zirvesinde
alınan kararda "siyasî kriterleri yerine getirmesi durumunda, Türkiye,
Avrupa Birliğiyle gecikmeden müzakerelere başlayacaktır" deniliyordu.
Buradaki "gecikmeden" ifadesi, Komisyonun 6 Ekim tavsiyesinde yer almamıştır;
ancak, bu eksikliği olumsuz olarak yorumlamak doğru olmayabilir. Zira, 17
Aralıkta, Avrupa Birliğinin Türkiye'yle katılım müzakerelerine başlanması
kararı, Komisyonun tavsiyesini dikkate alacak olan Avrupa Birliği Konseyi tarafından
değerlendirilecektir. Bu, siyasî bir karardır. Avrupa Birliği Komisyonu, bu
siyasî nitelikli kararı verecek olan Konseyin bu konudaki iradesine daha
önceden herhangi bir şekilde bir etki yapmak istememiştir. Yani, bu, anlaşılır
bir husustur.
Komisyonun tavsiyesi
ışığında, Avrupa Birliği Konseyinin 17 Aralıkta olumlu bir karar alması
kuvvetle muhtemeldir. Normal olarak müzakerelerin en geç 2005'in ilk altı ayı
içerisinde başlaması beklense de bunun şu anda bir garantisi yoktur. Fransa,
Avrupa Birliği Anayasasına ilişkin referandumu 2005 sonbaharında yapacağından,
Türkiye'yle müzakerelerin başlama tarihinin 2006'ya ötelenmesi hususunda kulis
yapmaktadır; ancak, Fransızların bu kaprislerinin Avrupa Birliği tarafından
dikkate alınıp alınmayacağı hususunda şu anda bir şey söylemek mümkün değildir.
Şimdi, Komisyonun almış
olduğu kararın ikinci bölümüne geliyorum.
Komisyonun raporu -biraz
önce belirtmiş olduğum gibi- aynı zamanda, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle
katılım müzakerelerine başladıktan sonra nasıl bir prosedür uygulanacağını
saptamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, bu konuda, Komisyon raporunda, "Sonuçlar ve Tavsiyeler"
bölümünde, Avrupa Birliğinin tamamen ayırımcı ve çifte standartlı bir yaklaşım
benimsediğini görüyoruz. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini,
Türkiye açısından ciddî sıkıntılar yaratıcı, rencide edici, dışlayıcı ve haksız
durumlara yol açan birtakım şartlara bağlıyor,
Değerli arkadaşlarım,
evet, raporun "Sonuçlar ve Tavsiyeler" bölümünde müzakere sürecine
ilişkin öyle şartlar ileri sürülüyor ki, bunların, Türkiye'yle müzakerelerin
bir çıkmaza sürüklenmesi amacıyla düzenlendiği izlenimi uyanıyor.
Bakınız, bu koşullar
şunlar; "Sonuçlar ve Tavsiyeler" bölümünün 5 inci maddesi. Burada
deniliyor ki: "Avrupa Birliğinin temeli olan prensiplerde ciddî ve ısrarlı
bir zedelenme olduğunda, Komisyon müzakereleri askıya alacaktır. Komisyon,
böyle bir karara nitelikli oy çokluğuyla varacaktır. "
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir koşul, diğer aday ülkelerin hiçbiri için ileri sürülmemişti. İlk defa
Türkiye için ileri sürülüyor ve o bakımdan, bu bir ayırımcılık, tabiatıyla
doğru değil, burada, bir çifte standart var.
Diyelim ki, Türkiye'nin
yolunun biraz uzun olduğunu düşünerek, bu konuda bazı koşullar ileri sürmek
zorunluluğu duydular; fakat, bunu, bu şekilde, böyle yapmamaları gerekirdi;
yani, Türkiye'nin müzakere sürecinin askıya alınmasının oybirliğiyle olması
gerekirdi. Halbuki, burada nitelikli çoğunluk var.
Şimdi, nitelikli
çoğunlukla karar alınması ne demek; bu, Türkiye'yle uğraşmak isteyenlere,
Türkiye'ye birtakım zorluklar çıkarmak isteyenlere veya Türkiye'den birtakım
siyasî imtiyazlar elde etmek isteyenlere davetiye çıkarmak olacak. O bakımdan,
Avrupa Birliğinin, böyle bir koşulu bu karara dahil etmesi, derç etmesi, her halükârda
iyi niyetten ileri gelmiyor diye düşünüyorum.
Netice itibariyle,
Türkiye, bunların da üstesinden gelir; Türkiye, bu zorlukların da üstesinden
gelir derseniz, ben size katılırım. Evet, hep beraber bu sorunların üstesinden
gelebiliriz. (Alkışlar) Fakat, bunun arkasından ikinci bir madde var; ikinci,
rahatsız edici bir madde var. Orada, 6 ncı maddede deniliyor ki:
"Müzakereler kompleks olacaktır. Uzun bir geçiş süreci gerekebilir.
Ayrıca, yapısal politikalar ve tarım gibi bazı alanlarda özel düzenlemelere
ihtiyaç olabilir. Serbest işçi dolaşımı için de, kalıcı, önleyici tedbirler
düşünülebilir." İşte, değerli
arkadaşlarım, bu, Türkiye açısından kabul edilemez bir ayırımcılık
örneğidir! (CHP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliğine son giren 10 üyeye, altı
veya yedi senelik geçiş dönemleri tanıdılar. Bu, kabul edilebilir. Daha önceki
hükümetler de, Türkiye'nin, zaten, böyle birtakım ayrıcalıklara uğramasını
kabul edeceklerini belirtmişlerdi; bunları, çok sarih olarak anlıyoruz, hatırlıyoruz;
fakat, diğerlerine altı yedi senelik bir geçiş dönemi sağlanırken, Türk işçisine, Avrupa Birliğinin kapılarının
ilelebet kapanması öngörülüyor bu maddeyle. Bu madde, bu haliyle ırkçılık
kokuyor değerli arkadaşlarım! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu kabul edemeyiz!
Bu mümkün değil arkadaşlarım!
Beni hepiniz tanıyorsunuz
ve Avrupa Birliği konusundaki heyecanımı, bu kürsüden, muhtelif defalar
dinlediniz. O bakımdan, bu söylemiş olduğum husus, herhangi bir şekilde bir
eleştiri değildir değerli arkadaşlarım, bu bir gerçektir; bunu düzeltmeye
çalışmalıyız. Bu, bu şekilde kaldığı takdirde, ileride, bize, çok büyük
sorunlar çıkarır. Bunu bilelim değerli arkadaşlarım.
"Sonuçlar ve
Tavsiyeler" bölümünde bir de 8 inci madde var. Bu 8 inci madde
"müzakereler, doğası nedeniyle, açık uçlu ve sonucu garanti edilemeyecek
bir süreçtir" diyor. Esasında, raporda bu husus altı yedi defa tekrar
ediliyor. "Sonuçlar ve Tavsiyeler" kısmında da, madde 8'de
"müzakereler, doğası nedeniyle, açık uçlu ve sonucu garanti edilemeyecek
bir süreçtir" deniliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sonra şöyle devam
ediliyor bu maddede; bakın, dikkatle izleyin: "Müzakerelerin sonuçları
veya onu izleyecek onaylama sürecinin sonuçları ne olursa olsun, Türkiye ile
Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin niteliği, Türkiye'yi Avrupa yapılarına
demirleyecek şekilde olmalıdır."
Şimdi, arkadaşlarım,
burada iki noktayı dikkate almak durumundayız. Bu maddede deniliyor ki:
"Görüşmelere başlansın; ama, müzakereler sonucunda, Türkiye'nin tam üyelik
statüsünü alıp alamayacağı belli olmasın, Türkiye'ye tam üyelik statüsünün
verilip verilmeyeceği hususunda herhangi bir şey söylenmesin."
Değerli arkadaşlarım, bu
yaklaşım, Türkiye'yi son derece rencide edici, kırıcı ve önünü kesici bir
yaklaşımdır. Şimdiye kadar, tüm aday ülkelerle müzakereye başlanırken, bunun
tam üyelikle sonuçlanacağı öngörülmüştü. 8 inci maddede yazılışı itibariyle,
Türkiye ne yaparsa yapsın, önünün kesilmesine çalışılacak ve 31 madde üzerinde
müzakereler bittikten sonra da, önüne, tam üyelik yerine başka bir alternatif
çıkarılabilecek gibi bir hava vardır. Bu verilmek istenmiştir değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, Türkiye, ucu açık
müzakereleri ve serbest dolaşım konusunda kalıcı önlemleri kabul edemez değerli
arkadaşlarım. Nedenini sorarsanız; bu yaklaşımlar kabul edildiği takdirde,
Türkiye, müzakere süreci döneminden beklediği faydaları sağlayamayacak ve
şimdiden üye olmama alternatifini de gündeme getirmiş olacaktır; çünkü, bu,
yazılıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir
hususu sizlere hatırlatacağım. 1998'de, hatırlayacaksınız, Türkiye, Helsinki'de
tam üyeliğe doğru giden yolda adaylık statüsünü aldı. Helsinki'de Türkiye'ye
adaylık statüsü verildi; fakat, adaylık statüsü verilirken, tabiatıyla, diğer
aday ülkeler için olan şartlar da ileri sürüldü; bunların hepsi de Türkiye'ye
sonradan verilen katılım ortaklığı belgesinde yer aldı. Fakat, bunların dışında
iki nokta daha vardı; bunlardan bir tanesi Kıbrıs konusu, öbürü de sınır
ihtilafları konusuydu. Kıbrıs konusunda Sayın Başbakan buna kuvvetle itiraz
etti, "ben bunu kabul edemem, böyle bir önşart olmaz; bu, Türkiye'ye karşı
ayırımcılıktır" dedi. Bunun üzerine, Brüksel'den Avrupa Birliğinin en
yüksek düzeyde olan temsilcileri -bir tanesi Solana'dır, hatırlayacaksınız-
Türkiye'ye geldiler ve Sayın Başbakanı ikna etmeye çalıştılar. Başbakan ikna
olmayınca, o zaman Finlandiya'nın Cumhurbaşkanı olan ve dönem başkanlığı yapan
Ahtisaari, biliyorsunuz, son derece... Bağımsız bir rapor yayımladı Türkiye
hakkında. İşte, aynı Ahtisaari şimdi emekli devlet başkanı. O, bir mektup
yolladı Sayın Ecevit'e; dedi ki: "Bu belgede, bahsedildiği şekilde herhangi
bir tehlike yoktur; yani, siz, burada, Kıbrıs konusunun öne çıkarılmasından bir
şart olarak endişe etmeyin. Ben, dönem başkanı olarak size garanti ediyorum ki,
bu, böyle olmayacaktır." Bunun üzerine, Sayın Başbakan da, tabiî,
Ahtisaari'nin bu mektubuna güvendi. Fakat, mektup bir tarafa konuldu; çünkü,
belgede yazılı olan şeye itibar edilir daima. O belgede yazılı olan hususa
itibar edildi ve Kıbrıs konusu bir koşul oldu Türkiye için ve bu son beş senede
bununla uğraşıldı.
Şimdi, o bakımdan,
değerli arkadaşlarım, bu belgede, serbest dolaşımın işçiler için mümkün
olmayacağını ihsas eden ve serbest işçi dolaşımı için de "kalıcı, önleyici
tedbirler düşünülebilir" denilmesi, Türkiye'nin, bunu, bir nevi kabul ettiği
anlamına gelecektir. "Düşünülebilir" diyor; ama, Türkiye'nin buna
karşı tepkisini çok kuvvetle ortaya koyması ve "ben bunu kabul
edemem" demesi lazım.
İkincisi;
"müzakereler, doğası nedeniyle, açık uçlu ve sonucu garanti edilemeyecek
bir süreçtir..." Bu da, Türkiye'yle yapılacak olan müzakerelere gölge
düşürüyor. Türkiye'nin bu konudaki heyecanını bir ölçüde zayıflatıyor
tabiatıyla; fakat, onun dışında da, Türkiye'ye özgüven sağlamıyor bu. Biz ne
düşünüyorduk; Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakerelere oturduğu andan itibaren
yepyeni bir hava doğacak. Bu, Türkiye'ye, Avrupa'nın yörüngesinde olduğu gibi
bir imkân sağlayacak. Dışarıdan bakıldığı takdirde, Türkiye, daha istikrarlı,
belli bir yere giden, belli bir ülke olarak görünecek. Bundan dolayı,
Türkiye'ye yabancı sermaye akımı artacak. Bu, Türkiye'nin, aynı zamanda, başka alanlarda da itibarını ve yararlanmasını
artıracak diye düşünüyorduk. Maalesef, değerli arkadaşlarım, bu bahsetmiş
olduğum 8 inci maddedeki husus bunlara gölge düşürmektedir. Türkiye'nin bunu
kabul etmesi mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
O bakımdan, bu hususta
Türkiye'nin tutumunu açıkça ortaya koyması, bunu Avrupa Birliği makamlarına
bildirmesi, bugün ile 17 Aralık arasında bu konuda ne yapmak lazımsa yapması
gerekmektedir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Elekdağ.
Gruplar adına ikinci söz
isteği, AK Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ömer Çelik'in.
Buyurun Sayın Çelik. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER
ÇELİK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kuşkusuz, Türkiye'nin
demokratikleşme çabaları açısından dün son derece tarihî bir dönemeçti. Bu
Meclise ruh veren ayrıksılık, bu Meclisin dünkü reform çabalarının o şekilde
sonuçlanmasına dönük iradesi bakımından da önemli olmuştur. Bilindiği gibi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünyadaki bütün parlamentolardan farklı bir
özelliği var ki, bu Meclisin büyüklüğünün bir sembolüdür bu. Dünyadaki bütün
millet meclisleri, bütün parlamentolar bir savaşın neticesinde kurulmuşken,
sadece bizim Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, Kurtuluş Savaşına başkomutanlık
ederek bu süreci yürütmüştür. Bütün meclisler bir savaşın neticesinde
kurulmuşken, bu Meclis bir savaşı yönetmiştir ve modern cumhuriyetin kurulmasına
zemin teşkil etmiştir; bu bakımdan çok ayrıksı bir yeri vardır. Bu Meclis, bu
ayrıksılığını her dönemde ve her tarihsel koşulda sürdürmüştür. Büyük
Atatürk'ün muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefi olarak
gösterdiği hedefe doğru ilerlenirken de, tarihin her kritik aşamasında
ayrıksılığını ortaya koyarak, milletin geleceğe yürüme iradesine en büyük
öncülüğü yapmıştır. Nitekim, Avrupa Birliği konusunda da bu Meclis, iktidarıyla
muhalefetiyle ve bütün unsurlarıyla, Türkiye'nin aydınlık bir geleceğe
yürümesi, daha modern bir ülke olması ve dünya koşullarında rekabet edebilir,
küresel rekabet içerisinde öncü olabilir bir ülke olması bakımından iradesini
sonuna kadar göstermiştir. Biraz evvel muhalefet sözcüsünün de belirttiği gibi,
bundan sonra da göstermeye devam edecektir. Bu sebeple, Yüce Meclis bir kere
daha her türlü takdiri hak etmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliği sürecimiz,
kuşkusuz, teknik ayrıntılarını tartışabileceğimiz birçok konunun yanı sıra,
bugüne kadar görülmemiş, hem Avrupa'da hem dünyanın başka yerlerinde yankı
yaratan hem de bizim kendi tarihimiz açısından kaydedilmesi gereken birçok
sembolik anlam taşıyor. Bunların en önemlilerinden bir tanesi, 11 Eylül
olayları sonrasında ortaya çıkan ve dünyanın nereye gittiğinin anlaşılamadığı
çeşitli gelişmeler karşısında herkesin tedirgin olduğu bir dönemde,
medeniyetlerarası savaştan, değerlerarası soğuk savaştan bahsedildiği, hatta
Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşından bahsedildikten sonra, soğuk
savaşın üçüncü dünya savaşı olarak kaydedildiği ve 11 Eylülden sonra dünyada
ortaya çıkan koşulların kimi stratejistler tarafından dördüncü dünya savaşı
olarak adlandırıldığı bir dönemde, Türkiye gibi bir ülke, medeniyetlerarası
köprü işlevi gören, kıtalararası, ülkelerarası geçiş noktası olan, kavşak
noktası olan bir ülkenin, bir yandan bir eliyle Doğu derinliğini tutarken, öte
yandan Batı perspektifini elinin altında tutarak büyük bir sentez ve büyük bir
model ortaya koyması, Doğu derinliği içerisinde Batı'da temsil edilen evrensel
değerler konusundaki reform sürecini son derece ciddî bir biçimde ilerletmesi,
bütün dünyanın önünde, dünyanın kötü gidişine sebep olan koşulların dışında
başka türlü modellerin de ortaya çıkabileceğini göstermesi bakımından çok
önemli olmuştur.
Dolayısıyla, bizim,
Avrupa Birliği sürecinde ülkemizde gerçekleştirdiğimiz reformlar, bu
reformların dışpolitikamıza yansıması, ekonomimize yansıması, sadece kendi
ülkemizin özel tarihsel koşulları bakımından tarihsel ve çok önemli olaylar
olmasının ötesinde, bütün dünyaya katkı yapan, bölgemize katkı yapan
gelişmelere bir sembol olması bakımından önemlidir.
Kuşkusuz, dünyanın
çeşitli ülkeleriyle mukayese ettiğimiz zaman, bizim son dört beş sene
içerisinde yaşadığımız çeşitli olaylar ve son seçimlerden sonra
gerçekleştirilen reform süreci, çeşitli ülkelerde on yıla, onbeş yıla varan çok
ciddî tartışmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır ve bu tartışmalar ortaya
çıktığı zaman da çeşitli ilerlemeler, bu ilerlemelere bağlı olarak tekrar geri
çekilmeler, büyük kırılmalar yaşanmıştır; fakat, milletin verdiği destekle, Yüce
Meclisin iradesi, bu süreci hiçbir kırılma yapmadan, hiçbir akamete uğratmadan
son derece ciddî bir şekilde, son derece güçlü bir şekilde, sistematik bir
şekilde yürütmüştür.
Başka ülkelerle, bugün
Avrupa Birliği içerisinde son derece güçlü olan ülkelerin o dönemdeki yaşadığı
tarihsel koşullarla ve tartışmalarla mukayese edildiği zaman, aslında, üzerinde
mutabakata varılmış ve güçlü bir iradeyle ortaya konulmuş bu süreç, diğer
yerlere göre daha az maliyetle ve daha büyük fayda elde ederek
gerçekleştirilmiştir. Bu da "sadece halkın yüzde şu kadarı Avrupa Birliği
sürecine destek veriyor" şeklinde anketlere yansıyanın çok ötesinde, halkımızın
tamamının, çağdaşlığa, modernliğe ve bu ülkenin daha iyi bir ülke olması
yönündeki taleplere destek verdiğini göstermesi bakımından son derece
önemlidir.
Bugün, Avrupa Birliğine
girmeyi istememizin en büyük sebebi, Yüce Meclisin malumu olduğu üzere, sadece
bir kıtaya ait olmak, bir kıtanın ekonomik refahından faydalanmak, bir kıtada
yaşanan kriterlere ait olmak değildir. Bizim açımızdan, Avrupa'da, bugün,
temsil edilen değerler, artık, evrensel nitelik kazanmıştır ve Avrupa'da temsil
edilen değerler, Avrupa'nın kendisinden çok daha büyüktür. Dolayısıyla, biz,
bir kıtaya ait olmak ya da bir kıtanın stratejik eksenine dahil olmak üzere bu
Avrupa Birliği sürecini ilerletmiyoruz, tam tersine, insanlığın üzerinde
mutabakata varmış olduğu değerler sistemine dönük irademizi göstermek, ülkemizi
bu değerler sistemi etrafında daha ileriye götürmek için bu değerleri
istiyoruz.
Bu konuda Avrupa'da
ortaya çıkan çeşitli önyargıların, bu konunun anlaşılmasına dönük Avrupa
içerisinde yaşanan tartışmaların, aslında, Türkiye'nin bu güçlü iradesi
karşısında hiçbir önemi yoktur. Bundan on sene öncesini hatırladığımızda, on
sene öncesine baktığımızda, Türkiye'nin bugünkü aşamaya gelmesi, hem
Türkiye'nin içerisinde öngörülebilen bir şey değildi hem de Avrupa'daki çeşitli
önyargılarla Türkiye'yi değerlendiren, hatta yobazlığa varacak derecede Türkiye'ye
karşı önyargı besleyen çevreler tarafından, sorulduğunda, mucize olarak
değerlendirilebilecek bir şeydi; ama, bugün, eğer, Türkiye'de olup bitenler
Avrupa'da büyük bir hayret uyandırıyorsa, büyük bir hayranlık uyandırıyorsa,
"sessiz devrim" olarak adlandırılıyorsa, bu, Türkiye'nin önündeki
bütün önyargıların, Türkiye'nin iradesinin karşısında nasıl eridiğini
göstermesi bakımından son derece önemlidir.
Şimdi, kuşkusuz, ortaya
çıkan rapor, net, güçlü ve "nitelikli" bir yeşil ışık yakmaktadır;
yani, Türkiye'nin kırkbir yıllık mücadelesi, daha da geriye gidelim,
cumhuriyetin kuruluşundan itibaren sürdürdüğü modernleşme mücadelesi çok ciddî
bir dönemeç almıştır. Bunun yanı sıra, rapor içerisinde bizim de itiraz
edebileceğimiz, bizim de tamamen yüzde yüz katılmadığımızı söyleyebileceğimiz,
hatta daha da ileri giderek, haksızlık ve adaletsiz olarak
değerlendirebileceğimiz hususlar vardır; fakat, hiçbir müzakere süreci, bu
kadar büyük hiçbir değişim, kuşkusuz, pürüzsüz olmaz. Bu tip olaylarda, bu tip
sosyal olaylarda bakılması gereken şey, ana gövdenin ve asıl ağırlığın nereye
doğru kaydığı yönündedir. Burada açıkça söylemek gerekirse, ortaya çıkan
raporla birlikte ana gövde, Türkiye'nin müzakere süreci içerisinde görevlerini
tam olarak yaptığı, çağdaşlık perspektifi konusunda ciddî bir eleştiriye muhatap
olamayacak bir düzeyi yakaladığı şeklindedir ve nitelikli bir "evet"
çıkmıştır Türkiye'ye.
Burada, kuşkusuz, bazı
eleştiriler var. Bu eleştirilerden bir tanesi, raporda müzakerelerin askıya
alınmasından bahsediliyor olması. Şimdi, bu, aslında işin tabiatı gereği olan
bir şeydir, işin doğasında bu vardır. Mesela, tarih aldıktan sonra -böyle bir
şey olamaz; ama, varsayalım ki oldu- herhangi bir hükümet geldi, herhangi bir
şey oldu, insan haklarını zedeleyen, gözden kaçan ya da kaçmayan bir düzenleme
yapıldı. İşte, bu tip düzenlemelerin olması halinde zaten işin doğası gereği
müzakerelerin askıya alınmasından bahsedilir. Hatta, daha da ileri giderek
söylersek, Nice Anlaşmasının 7 nci maddesi, üye ülkelerin bile
demokratikleşmeden geri adım attığı takdirde üyelikten çıkarılacağını öngörmüş.
Zaten, bu, işin tabiatı gereği böyledir; çünkü, belli bir demokratikleşme
seviyesini tutturduktan sonra, ben nasılsa bu süreci yakaladım ya da nasılsa bu
birliğe üye oldum diyerek o süreçten geri adım atmaya kalktığınız takdirde doğal
olarak o kulübün dışına çıkarsınız. Burada bunun belirtilmiş olması, aslında,
Türkiye'nin, dün daha çok kısa bir
zaman önce düşünce hürriyetinin çeşitli kısıtlamalara tabi olduğu, daha
henüz hafızalarımızda yer etmiş birtakım hak ve özgürlük kısıtlamalarının taze
olduğu bir dönemden çok kısa sürede bu döneme geçmiş olmasını teyit eden bir
şeydir. Zaten bu sebeple bu, ayrıca, Avrupa'nın kendi içerisinde durduk yerde
karar vereceği, monolog merkezli bir karar süreci değildir, bu, diyalog merkezli
bir karar sürecidir. Yani, insan hakları konusunda ve diğer konularda bu irade
sürdüğü sürece hiçbir şekilde bu maddenin bir geçerliliği ve bir anlamı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Ayrıca şunu söylemek gerekir: Eğer bir eleştiri getirilecekse, ortaya bir tavır
koyulacaksa, bu, bizim şu anda hiçbir şekilde üzerimize alınmamamız gereken bir
meseledir; çünkü, demokratikleşme, çağdaşlaşma ve Türkiye'yi daha ileriye
götürme, Türkiye'deki insanların insan hak ve hürriyetlerinden daha çok
faydalanması konusunda milletin tam iradesi vardır, Meclisin tam iradesi
vardır. (Alkışlar) Bu müzakerelerin askıya alınması maddesi konusunda üzerimize
alınacağımız hiçbir şey yoktur. Bu madde, sadece bunu buraya koyanların
meselesidir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Çok rahatsınız!..
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Bunu buradan çıkarmak için, kuşkusuz gerekli çabalar gösterilecek, gerekli
mücadeleler verilecektir.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Önemli değilse niye çıkarılmadı?!
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Bu
ortaya çıkan şey, her şeyin zemin olduğu bir dönemeç değildir, bundan daha
iyisi de olacaktır.
Tarih verilmedi falan
diye bahsediliyor. Tarih, zaten Komisyonun işi değil, tarih, Konseyin işi, 17
Aralığın işi. Bugünden 17 Aralığa kadar, bu Meclisin ve hükümetimizin yapacağı
şey zaten bellidir. Burada yapılması gereken, hoşlanmadığımız maddelerin
düzelmesi için uğraşmak ve kesin, net, orada belirtildiği şekilde, Kopenhag
Zirvesinin birinci paragrafında atıf yapıldığı şekilde, gecikmeksizin
müzakerelerin başlaması yönünde bir iradeye en uygun zeminde kavuşmak olmalıdır.
Ayrıca, müzakerelerin
açık uçlu olmasıyla ilgili süreçten bahsedildiği zaman, unutmamak gerekir ki,
İrlanda, İngiltere, Danimarka, bütün bu ülkelerin -şu anda Avrupa Birliği
içerisinde son derece önemli olan ülkelerin- neredeyse oniki yıla varan
müzakere süreçleri olmuştur. İngiltere gibi bir ülke 2 kere veto yemiştir.
Niçin; çünkü, müzakere sürecine dahil olmak, hiçbir şekilde müzakerenin garantisi
değildir, o ölçüleri yerine getirdikten sonra ancak müzakereleri elde etmek
mümkündür.
Kuşkusuz, hoşlanmadığımız
yerleri düzelteceğiz, kuşkusuz, beğenmediğimiz yerler konusundaki siyasî
irademizi koyacağız; ama, şimdi birtakım tartışmalar yapılıyor, işte, kültürel
hakların, demokratik hakların geliştirilmesi konusunda, bu, işte, cumhuriyetin,
üniter devletin zararına olan bir şey midir gibi... Türkiye, basit bir ülke
değildir, zayıf bir ülke değildir, Türkiye, son derece güçlü bir ülkedir ve
muhalefet sözcüsünün güzel ifadesiyle, Türkiye yumruğu uzun bir ülkedir. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, üniter devleti daha da güçlendirerek,
üniter devleti daha da kuvvetli kılarak kültürel hakları geliştirme irademiz
vardır, cumhuriyeti daha da derinleştirerek ve daha da pekiştirerek
demokratikleşmeyi gerçekleştirme konusunda Türkiye'nin hiçbir problemi yoktur.
İşgücünün kalıcı olarak
engellenmesi hususundaki madde kesin bir hüküm içermiyor, "böyle bir şey
olabilir" deniliyor. Ayrıca, unutmamak gerekir ki, Avrupa Birliği denilen
değerler düzeninde, felsefî olarak, sadece felsefî değil, aynı zamanda hukukî
olarak, bir işgücünün ilelebet dışlanması demek, dolaşıma kapatılması demek,
hem felsefî hem hukukî bakımdan, Avrupa Birliğinin temel değerlerine ve temel
pozisyonuna aykırıdır; bu, insan haklarına aykırı bir durumdur; hiçbir dolaşım
ilelebet engellenemez. Dolayısıyla, oraya konulan maddenin
"düşünülebilir" şeklinde konulsa bile, uygulanma imkânı yoktur; bu,
açık ve doğrudan, diğer...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bu madde çıksın!
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Mesela, şöyle bir şey gibidir: "Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde, belli
bir zaman diliminde demokrasiyi askıya almak mümkündür" ifadesi ne kadar
mantıksızsa, bu ifade de o kadar uygulanamaz bir ifadedir; çünkü, temel
değerlerine aykırıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ne işi var orada?!
BAŞKAN - Sayın Çelik,
lütfen, toparlar mısınız efendim.
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Kuşkusuz, sizin ve başka arkadaşlarımızın
getirdiği eleştirilerin hiçbiri... Avrupa Birliği süreci, bizim partimizin ya
da bizim hükümetimizin özel malı değildir; bu milletin ortak iradesinin ve bu
Meclisin ortak iradesinin ürünüdür. Burada yöneltilen eleştirilerin hepsi
dikkatle kaydedilecektir, kaydedilmelidir. Hepimizin ortak kaygısını ifade
etmektedir bu eleştiriler, nereden gelirse gelsin. Bunun için, yapılması
gereken siyasî çalışmaları da, yine kendi ortak irademizle, hem iktidar olarak
hem muhalefet olarak yapacağız.
Bu başarıyı elde eden
yüce milletimize saygılarımı arz ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Şahsı adına söz isteyen,
Elazığ Milletvekili Sayın Mehmet Ağar; buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MEHMET KEMAL AĞAR
(Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünü, gerçekten hepimizi
mutlu eden, bardağın dolu tarafına bakarak yaşayacağımız bir gün olarak
görüyoruz. Elde edilen sonuç, genel anlamıyla baktığımız vakit, bir kazanımdır;
meseleyi bu şekilde görüyoruz ve dolayısıyla, kazanımın bu noktaya gelmesinde
önemli gayretlerini gördüğümüz 59 uncu hükümete, onun üyelerine ve Sayın
Başbakanın da ifadesiyle, bu süreçte yapıcı desteklerini eksik etmeyen Anamuhalefet
Partisinin değerli mensuplarına da, ben şahsen şükranlarımı ifade ediyorum.
(Alkışlar)
Şimdi, elbette, uzun,
tarihî bir süreç, modernleşme... Taa Osmanlı İmparatorluğundan bu yana devam
edegelen bir tarihî süreçte önemli hamleler görüldü. Türkiye, cumhuriyet
döneminde Yüce Atatürk'ün öncülüğünde modernleşme çabalarında önemli mesafeleri
geride bıraktıktan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında,
1959 yılında, merhum Menderes İktidarıyla başlayan müracaat süreci ve bu
süreçte, bugün rahmetle andığımız merhum İnönü, merhum Özal Hükümetleri
döneminde de önemli dönemeçler geçildi. Ankara Anlaşması, Katma Protokolün
imzalanması ve daha sonrasında tam üyeliğe müracaat dönemiyle önemli süreçler
geçildi. Daha sonra, çok tenkit edilmesine rağmen, gümrük birliğiyle, bugün
-önemini kavradığımız gibi- ne kadar önemli bir kaldırım taşının bu yola
döşendiğini hep birlikte idrak edebiliyoruz. Sonrasında, 1999'da, Ecevit
Hükümeti döneminde Helsinki Zirvesinde ortaya çıkan mutabakatla ve o zaman
yapılan taahhütle de önemli bir yolun geride kaldığını görüyoruz.
Kaldı ki, Avrupa Birliği,
o gün imzalamış olduğu taahhütle meseledeki mükellefiyetini ortaya koymuştur.
Avrupa Birliği açısından bakıldığında, ahde vefa ve hukukun üstünlüğü gibi
temel ilkelerin hiçbir zaman gözardı edilmeyeceği ortaya konulduğunda, Türkiye
Cumhuriyetinin Avrupa Birliğine tam üyeliği, Avrupa'nın haysiyetidir,
Avrupa'nın namusudur. Avrupa, 1999'da Helsinki'de imzaladığı bu taahhüdün
aksine bir davranışta bulunma hakkına sahip değildir. O zaman, biraz evvel
dinlediğimiz Sayın Elekdağ'ın fevkalade yetkin ve çok iyi niyete dayalı
ikazlarını gözden ırak tutmama gereği vardır. Nihayetinde, topyekûn bir
toplumsal iradenin var olduğu Türkiyemizde, ki, bu iradenin tecelligâhı olan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerinin tümüyle bu projenin ardında
oldukları görüldüğünde, burada, Sayın Elekdağ'ın eleştirilerinden veya eleştiri
bile diyemeyeceğim yol gösterici izahatından çıkacak sonuçlar, bu sıkıntıların
izale edileceği sürecin, hükümet öncülüğünde, Parlamentonun ve Türk toplumunun
büyük desteğiyle aşılması gereği ortadadır. 8 inci maddedeki "ucu açık
müzakere", "serbest dolaşıma kalıcı tehditler" gibi ifadelerin
ve başka ülkelerde görülmeyen sıkı denetim mekanizmalarının Türkiye'ye ayırımcı
bir şekilde uygulanmasının elbette hepimizi rahatsız eden tarafları vardır ve
bu süreçte, bu sıkıntılar mutlak şekilde ortadan kaldırılmalıdır. O zaman, bir
sıkıntıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır ve bu zorlukları aşabilmek için,
topyekûn, başta Meclis olmak üzere, Türkiye'de herkesin üzerine vazife
hissettiği, herkesin yapması lazım gelen görevler vardır diye algılamak lazım.
Bu arada, kadirşinaslık
açısından, süreçteki Demirel Hükümetlerinin, Yılmaz Hükümetlerinin ve ayrıca,
Sayın Gül'ün -bugün de fiilen görevde bulunmasına rağmen- 58 inci hükümetin
katkılarını ihmal etmememiz, unutmamamız gerekir.
Elbette, Türkiye
açısından büyük bir zihniyet değişikliğidir, Türkiye açısından bir değişimdir
ve bu değişimden, toplumun her kesiminde var olanlar nasiplene nasiplene
yollarına devam edeceklerdir. Bugün, Türkiye ne kırk sene evvelki ne on sene
evvelki hatta ne de beş sene evvelki Türkiye'dir. Her yasama döneminin
getirdiği şartlarda, Türkiye'de insanların, geçmişte farklı baktığı meseleleri
bugün daha geniş açılımlar içerisinde, daha demokratik, dünya şartlarına daha
uygun ve dünyayla daha bütünleşen çerçeve içerisinde görme mecburiyeti vardır.
Bütün bu zihniyet değişimi yaşanırken, elbette ki Türkiye, kendi cumhuriyetini
var eden, bu coğrafyada bugünkü toplumsal bütünlük içerisinde yaşamasını var
eden tüm değerlerimizi de muhafaza etmek kaydıyla, yeni değerlerle bütünleşmeyi
başaracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KEMAL AĞAR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ağar.
MEHMET KEMAL AĞAR (Devamla)
- Bizdeki zihniyet değişiminin ve deviniminin belki bir diğeri de Avrupa
Birliğinde olmaktadır, olmalıdır da ve Avrupa Birliğindeki bu değişime öncülük
etmek, yardımcı olmak konusunda Türkiye'de var olan herkesin üzerine düşen
görevler vardır.
Türkiye, zorları hep
başaragelmiş bir ülkedir; Türkiye, sıkıntıları aşa aşa düzlüğe çıkmış bir
ülkedir ve devam eden, bu gelinen süreçte görülen odur ki, hükümetler kim
olursa olsun, iktidarlar kim olursa olsun, muhalefetler kim olursa olsun,
Türkiye, sağlam, emin adımlarla -belki biraz geç oldu- devam edegelmektedir.
Bundan sonraki süreç, Türkiye, artık kendi iç dinamikleriyle, dış dinamiklerin
zorlaması olmadan, yüksek standartlı demokrasiye de, insan haklarına da,
demokratik açılımlara da ve yaşayan dünyanın değerlerine uygun, ekonomik,
sosyal değişimleri de bünyesinde yaşaya yaşaya yoluna devam edecektir; bundan
bir kuşkumuz yoktur.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Doğru Yol
Partisi Genel Başkanı Sayın Ağar'a teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemimize göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının seçimine devam
edeceğiz.
III. -
SEÇİMLER
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı seçimi
BAŞKAN - Geçen birleşimde
yapılan iki oylamada adaylardan hiçbirisi, başkan seçilebilmek için, Anayasanın
öngördüğü üçte 2 çoğunluğun oyunu, yani, 367 oyu alamamıştır.
Şimdi üçüncü oylamaya
başlayacağız; ancak, adaylardan İzmir Milletvekili Sayın Serpil Yıldız'ın,
adaylıktan çekildiğine dair bir önergesi vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üçüncü Yasama Dönemi
Meclis Başkanlığı seçimlerinde kendi özgür irademle, çoğulcu demokrasiye
katkıda bulunmak ve Türk kadınının özgüvenini bu vesileyle bir kez daha
vurgulamak amacıyla, aday olduğum Başkanlık seçimlerinden, Yüce Meclisin ilk
iki turdaki genel eğilimi diğer aday lehine tezahür ettiğinden, adaylıktan
çekiliyorum.
Bu vesileyle,
Meclisimizde yaşanan demokratik seçimlere bir nebze olsun katkıda bulunmaktan
duyduğum onuru şahsıma yaşattıkları için tüm milletvekili arkadaşlarıma
şükranlarımı sunar, üçüncü turda değerli başkan adayımıza başarılar dilerim.
Saygılarımla.
Serpil Yıldız
İzmir
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, üçüncü
oylamaya başlayacağız.
Bu oylamada üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu, yani, 276 oyu alan aday başkan seçilmiş
olacaktır.
Sayın milletvekilleri,
henüz açıklama yapmadan hiçbir arkadaşımızın oylama için yerinden kalkmamasını
özellikle rica ediyorum. Görevli arkadaşların da kesinlikle zarf vermemesini
istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 94 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, başkan seçimi gizli
oyla yapılacaktır.
Gizli oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden, komisyon sırasındaki kâtip üye, Adana'dan
başlayarak İzmir'e kadar; hükümet sırasındaki kâtip üye ise, İzmir ilâ
Zonguldak dahil, adı okunan milletvekillerine mühürlü zarfı verecek ve zarfı
alan milletvekillerinin adını defterden işaretleyecektir.
Oyunu kullanacak sayın milletvekili,
mühürlü zarfı aldıktan sonra oy verme yerine girecek, oy verme yerinde bulunan
oy pusulasını zarfa koyacak, bilahara oy verme yerinden çıkacak ve Başkanlık
kürsüsü önüne konulan oy kutusuna zarfı atacaktır.
Sayın üyelerin oylamada
dikkat edecekleri hususları arz ediyorum:
Oy pusulasında oyun kime
ait olduğunu belirleyecek herhangi bir işaret, imza veya karalama gibi
durumlarda oy geçersiz sayılacaktır. Geçerli oy hiçbir surette işaret
taşımayacaktır.
Sayın kâtip üyeler
yerlerini alsınlar.
Oylamada kullanılacak
mühürlü zarflar sayın kâtip üyelere teslim edilsin.
Oylamanın sayım ve dökümü
için adçekme suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonunu tespit ediyorum:
İstanbul Milletvekili
Sayın Hüseyin Kansu?.. Burada.
İstanbul Milletvekili
Sayın Ünal Kacır?.. Yok.
Muş Milletvekili Sayın
Seracettin Karayağız?.. Yok.
Çanakkale Milletvekili
Sayın İbrahim Köşdere?.. Burada.
İzmir Milletvekili Sayın
Abdurrezzak Erten?.. Yok.
Balıkesir Milletvekili
Sayın Orhan Sür?.. Yok.
Aydın Milletvekili Sayın Mehmet
Semerci?.. Yok.
Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan?.. Yok.
Artvin Milletvekili Sayın
Yüksel Çorbacıoğlu?.. Burada.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Fahri Keskin?.. Burada.
Bolu Milletvekili Sayın
Metin Yılmaz?.. Yok.
İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen?.. Yok.
Mardin Milletvekili Sayın
Süleyman Bölünmez?.. Yok.
Mersin Milletvekili Sayın
Vahit Çekmez?.. Yok.
Bingöl Milletvekili Sayın
Feyzi Berdibek?.. Burada.
Sayın Berdibek, Tasnif
Komisyonu üyeliğine seçildiniz; lütfen, bir yere ayrılmayın.
Şimdi, Tasnif Komisyonuna
seçilen üyelerin isimlerini tekrar okuyorum:
Feyzi Berdibek (Bingöl)
Fahri Keskin (Eskişehir)
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
İbrahim Köşdere (Çanakkale)
Hüseyin Kansu (İstanbul)
Bu 5 üyemiz, Tasnif
Komisyonu üyesi olarak görev yapacaklardır; oylama işlemi bittikten sonra,
kendileri, komisyon sıralarındaki yerlerini alacaklardır.
Şimdi, oylamayı Adana
İlinden başlatıyorum.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hükümet üyelerinin kendi aralarında verdikleri vekâlet
çerçevesinde, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'nun yerine, Millî Savunma
Bakanı Sayın Mehmet Vecdi Gönül; Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'in yerine,
Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek; Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit'in yerine,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun; Maliye Bakanı Sayın Kemal
Unakıtan'ın yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu;
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'nun yerine, Çevre ve Orman Bakanı
Sayın Osman Pepe; Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine de, Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Aydın oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın milletvekilimiz var mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Oy kupaları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu
üyelerini tekrar okuyorum:
Fahri Keskin (Eskişehir)
İbrahim Köşdere (Çanakkale)
Feyzi Berdibek (Bingöl)
Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
Hüseyin Kansu (İstanbul)
Tasnif Komisyonu yerini
alsın lütfen.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı seçimi için yapılan üçüncü tur oylamaya 478 üye katılmış ve
neticede aşağıda adı yazılı sayın aday, karşısında gösterilen oyu almıştır.
Saygıyla arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Hüseyin Kansu |
İbrahim Köşdere |
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
İstanbul |
Çanakkale |
Artvin |
|
Üye |
|
Üye |
|
Fahri Keskin |
|
Feyzi Berdibek |
|
Eskişehir |
|
Bingöl |
Bülent Arınç (Manisa) :
381 oy (Alkışlar)
Boş : 91 oy
Geçersiz : 6 oy
Toplam : 478 oy
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu sonuca göre, bu oylamada en çok oyu alan Manisa
Milletvekili Sayın Bülent Arınç 381 oyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
seçilmiş bulunmaktadır. Kendilerini tebrik eder, başarılar dilerim.
Sayın Başkan bir teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Başkan.
(Alkışlar)
IV.-
TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Başkan seçilmesi dolayısıyla
teşekkür konuşması
TBMM BAŞKANI BÜLENT ARINÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Biraz önce, değerli
desteklerinizle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ikinci defa
seçildim. Şahsıma gösterdiğiniz destek ve güvenden dolayı hepinize şükranlarımı
sunuyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Aziz milletimizi temsil
eden Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmak büyük bir onurdur; onun yanında
bir de Meclis Başkanı olmak ayrı bir iftihar vesilesi, bunun için, hayatımın en
onurlu görevini bana nasip eden Cenabı Hakka
hamdederim.
Geçtiğimiz iki yıl
boyunca elimden geldiği kadar tarafsız ve adaletli bir başkanlık yaptım. Tek
gündemimiz Meclisimizin saygınlığını artırma çalışmaları idi. Tüm
milletvekillerimizin katkılarıyla bunu da başardık. Meclisimizin itibarı son
iki yılda çok yükseldi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, halk iradesinin temsil yeridir, reformların merkezi, demokrasinin
kalbidir. Bu yüzden, Meclisimizi, en iyi çalışan, en itibarlı bir kurum haline
getirmek, hepimizin birinci görevidir.
Değerli arkadaşlarım, dün
Strazburg'ta Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, aynı anda Brüksel'de Avrupa
Birliği Komisyonunda yapılan tüm konuşmalarda, Türkiye'de Mecliste
gerçekleştirilen reformlardan büyük bir övgüyle söz edilmiştir.
Meclisimizin başardığı bu
reformlar, tüm milletvekillerimizin eseridir. Her zaman ifade ettim,
muhalefetiyle iktidarıyla tüm milletvekili arkadaşlarımız, ülkemizin
demokratikleşmesi konusunda, çağdaş bir ekonomiye kavuşması noktasında, temel
hak ve özgürlüklerin genişlemesi, insanımızın huzurlu, mutlu ve refah
içerisinde yaşaması için, reformları, yasaları büyük bir beraberlikle ve büyük
bir gayretle başardılar. Bu yüzden, Türkiye'nin ilerlemesi ve modernleşme çabalarının
en büyük gücü olan Türkiye Büyük Millet Meclisimizi ve onun değerli üyelerini
büyük bir saygıyla tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Meclis Başkanlığım süresince adaletten ve tarafsızlıktan ayrılmayacağım.
Sizlerle birlikte, ülkemizin, insanımızın mutlu yaşaması için, onu temsil
noktasında hizmet gören bütün arkadaşlarımızın elbirliği yapacağına gönülden
inanıyorum.
Hepinize, gösterdiğiniz
bu ilgiden, bu güvenden, bu destekten dolayı tekrar teşekkür ediyor,
eşlerinizle, çocuklarınızla, hep beraber, mutluluk ve saadet içinde yaşamanızı
diliyorum.
Saygılarımla. (AK Parti
sıralarından ayakta alkışlar, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlık Divanı üyeleri ile komisyon üyelerinin siyasî parti gruplarının
oranlarına göre dağılımı hususunda Genel Kurulca gerekli kararın alınması için,
12 Ekim 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 16.55