BIM 2 9 2004-10-14T11:20:00Z 2004-10-14T11:20:00Z 56 34145 194628 TBMM 1621 389 239016 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

 DÖNEM : 22 CİLT : 60 YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

124 üncü Birleşim (Olağanüstü)

26 Eylül 2004 Pazar

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri ile 205 milletvekili tarafından verilen 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı (1/521), 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/523) ile 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarılarının (1/593) görüşmelerini tamamlamak üzere Anayasanın 93 üncü, TBMM İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantı çağrı önergesi (4/215)

2. - TBMM Genel Kurulunun 26 Eylül 2004 Pazar günü saat 11.00'de olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/648)

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan'ın, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146 ve 146'ya 1 inci ek)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152 ve 152'ye 1 inci ek)

3. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664 ve 664'e 1 inci ek)

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı turistik otellerde uyguladığı iddia edilen telefon ücret tarifesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2799)

2. - İzmir Milletvekili Kemal ANADOL'un, yasadışı örgütlerle ilişkilerinden dolayı tutuklanan kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2872)

3. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Yozgat-Saraykent Adliyesinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2910)

4. - Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'in, bazı ilçe adliye teşkilatlarının kapatılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2912)

5. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Kırklareli'ne cezaevi yapımı ve bir tarihi eserin cezaevine dönüştürüleceği iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2930)

6. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Harmancık İlçesinin adlî merkez olarak Kütahya-Tavşanlı'ya bağlanmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2931)

7. - Trabzon Milletvekili Şevket ARZ'ın, Trabzon'a bağlı bazı ilçe adliyelerinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2966)

8. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, süper lig kulüplerinin yıllık hasılatlarına ve ödedikleri vergilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3008)

9. - Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, Irak'la ilgili gelişmelerin ülkemiz üzerinde yaratacağı etkilere karşı önlem alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/3019)

10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, çöp taşıma ihalelerinde kullanılan formüle ve uygulamada usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3035)

11. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Hükümetin Kuzey Irak politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/3054)

12. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Yozgat'ın bazı ilçelerindeki adliyelerin kapatılma nedenlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/3079)

13. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Karaman İl Millî Eğitim Müdürünün bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3091)

14. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Genel Kurul ve komisyon çalışmalarında bulunacakların kıyafetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3107)

15. - Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Türk Dil Kurumunca iki kelimenin eşanlamlı olup olmadığı konusunda yapılan araştırma sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/3110)

16. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Ankara'da kamulaştırılması düşünülen bir parsele ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/3129)

17. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün bazı ihalelerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3160)

18. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, kardeşi ile bir milletvekili hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3202)

19. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, büyükelçileklerde din uzmanı görevlendirilmesi uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/3308)

20. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Kıyı Yasasına muhalefetten haklarında soruşturma açılan belediye başkanları olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3320)

* Ek cevap

21. - İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir-Urla-Zeytineli'nde boğulan kız öğrencilere ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3328)

22. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'nın, elektrik sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/3330)

23. - Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Iğdır'da yaşanan doğal afete ve mağdurlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3339)

24. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, Başbakanın bir korumasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/3354)

25. - Afyon Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Afyon'daki öğretmen açığı ve eğitimdeki sorunlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3359)

26. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 2004 yılı ÖSS sınavında başarısız olan öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/3360)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak iki oturum yaptı.

Elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; Başkanlıkça, olağanüstü çağrı önerisinde yer alan kanunun görüşülme imkânı kalmadığı ve çağrı önerisinin düştüğü açıklandı.

Anayasa ve İçtüzük gereği 1 Ekim 2004 Cuma günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 11.23'te son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

Mehmet Daniş

 

Çanakkale

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak yedi oturum yaptı.

Birinci Oturum

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 205 milletvekili tarafından verilen 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı (1/521), 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/523) ile 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarılarının (1/593) görüşmelerini tamamlamak üzere Anayasanın 93 üncü TBMM İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantı çağrı önergesi.

Olağanüstü toplantı isteminin Anayasa ve İçtüzük hükümlerine uygun bulunduğuna ve bu nedenle, TBMM Genel Kurulunun 26 Eylül 2004 Pazar günü saat 11.00’de olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı duyurusu,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Genel Kurulun 26.9.2004 Pazar günkü birleşiminde, saat 13.00’e kadar çalışmalara ara verilmesine, çalışma süresinin ise olağanüstü toplantı konularının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle bir açıklamada bulundu.

 

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Oturumlar

Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında bulunan ve Adalet Komisyonunca İçtüzüğün 88 inci maddesine göre geri istenilen:

1 inci sıradaki, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı (1/521) (S. Sayısı: 146 ve 146’ya 1 inci ek),

2 nci sıradaki, Hukuk Usulü Muhkameleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/523) (S. Sayısı: 152 ve 152’ye 1 inci ek),

3 üncü sıradaki, Türk Ceza Kanunu Tasarısı (1/593) (S. Sayısı : 664 ve 664’e 1 inci ek),

Üzerindeki görüşmeler tamamlandı ve kanun tasarılarının kabul edilip, kanunlaştıkları açıklandı.

Anayasa ve İçtüzük gereği 1 Ekim 2004 Cuma günü saat 15.00’te toplanılmak üzere, birleşime 18.30’da son verildi.

 

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

26 Eylül 2004 Pazar

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasanın 93 üncü, İçtüzüğün 7 nci maddelerine göre, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 205 milletvekili tarafından verilen önerge üzerinde olağanüstü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Gündemimizin "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" kısmında yer alan olağanüstü toplantı çağrı önergesini ve Başkanlığın çağrı yazısını okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri ile 205 milletvekili tarafından verilen 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı (1/521), 152 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/523) ile 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarılarının (1/593) görüşmelerini tamamlamak üzere Anayasanın 93 üncü, TBMM İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantı çağrı önergesi (4/215)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Muhakemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı (1/521), 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/523) ile 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu (1/593) Tasarılarının görüşmelerini tamamlamak üzere, Anayasanın 93 üncü ve İçtüzüğün 7 nci maddesi gereğince, 26 Eylül 2004 Pazar günü saat 11.00'de olağanüstü toplantıya çağrılmasını arz ederiz.

 

Faruk Çelik

Eyüp Fatsa

Haluk İpek

 

Bursa

Ordu

Ankara

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

 

Sadullah Ergin

Salih Kapusuz

 

 

Hatay

Ankara

 

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

 

 

Gerekçe:

Olağanüstü gündem maddelerinde yer alması önerilen yasa tasarıları, hukuk reformunun önemli unsurlarını oluşturmakta, Avrupa Birliği sürecindeki ülkemiz ve ulusumuz açısından özel önem ve yarar taşımaktadır.

Kalan maddelerinin öncelikle görüşülerek, uygulama sürecinin başlanmasını temin etmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantı talebinde bulunulmuştur.

6- Abdullah Çalışkan                                 (Adana)

7- Recep Garip                                (Adana)

8- Ali Küçükaydın                                (Adana)

9- Ziyaettin Yağcı                                (Adana)

10- Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

11- Mehmet Özyol                                (Adıyaman)

12- Ahmet Faruk Ünsal                                (Adıyaman)

13- Halil Aydoğan                                (Afyon)

14-Reyhan Balandı                                (Afyon)

15- Ahmet Koca                                (Afyon)

16- Cemal Kaya                                (Ağrı)

17- Halil Özyolcu                                (Ağrı)

18- Mehmet Kerim Yıldız                                (Ağrı)

19- Ruhi Açıkgöz                                (Aksaray)

20- Ali Rıza Alaboyun                                (Aksaray)

21- Ramazan Toprak                                (Aksaray)

22- Akif Gülle                                (Amasya)

23- Bülent Gedikli                                (Ankara)

24- Telat Karapınar                                (Ankara)

25- Faruk Koca                                (Ankara)

26- Mehmet Zekai Özcan                                (Ankara)

27- Eyyüp Sanay                                (Ankara)

28- Mustafa Tuna                                (Ankara)

29- Mustafa Said Yazıcıoğlu                                (Ankara)

30- Osman Akman                                (Antalya)

31- Mevlüt Çavuşoğlu                                (Antalya)

32- Burhan Kılıç                                (Antalya)

33- Kenan Altun                                (Ardahan)

34- Orhan Yıldız                                (Artvin)

35- Ahmet Rıza Acar                                (Aydın)

36- Ahmet Ertürk                                (Aydın)

37- Ali Aydınlıoğlu                                (Balıkesir)

38- Turhan Çömez                                (Balıkesir)

39- Ali Osman Sali                                (Balıkesir)

40- A. Edip Uğur                                (Balıkesir)

41- Mehmet Asım Kulak                                (Bartın)

42- Afif Demirkıran                                (Batman)

43- Ahmet İnal                                (Batman)

44- M. Nezir Nasıroğlu                                (Batman)

45- Feyzi Berdibek                                (Bingöl)

46- Abdurrahim Aksoy                                (Bitlis)

47- Yüksel Coşkunyürek                                (Bolu)

48- Mehmet Güner                                (Bolu)

49- Metin Yılmaz                                (Bolu)

50- Mehmet Alp                                (Burdur)

51- Bayram Özçelik                                (Burdur)

52- Abdulmecit Alp                                (Bursa)

53- Şerif Birinç                                 (Bursa)

54- Mustafa Dündar                                (Bursa)

55- Zafer Hıdıroğlu                                (Bursa)

56- Mehmet Altan Karapaşaoğlu                                (Bursa)

57- Şevket Orhan                                (Bursa)

58- Mehmet Emin Tutan                                (Bursa)

59- Mehmet Daniş                                (Çanakkale)

60- İbrahim Köşdere                                (Çanakkale)

61- Hikmet Özdemir                                (Çankırı)

62- Agâh Kafkas                                (Çorum)

63- Ali Yüksek Kavuştu                                (Çorum)

64- Muzaffer Külcü                                (Çorum)

65- Murat Yıldırım                                (Çorum)

66- Osman Nuri Filiz                                (Denizli)

67- Aziz Akgül                                (Diyarbakır)

68- M. İhsan Arslan                                (Diyarbakır)

69- Osman Aslan                                (Diyarbakır)

70- Mehmet Mehdi Eker                                (Diyarbakır)

71- Ali İhsan Merdanoğlu                                (Diyarbakır)

72- Cavit Torun                                (Diyarbakır)

73- Ali Ayağ                                (Edirne)

74- Mehmet Necati Çetinkaya                                (Elazığ)

75- Zülfü Demirbağ                                (Elazığ)

76- Şemsettin Murat                                (Elazığ)

77- Abdulbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

78- Tevhit Karakaya                                (Erzincan)

79- Fahri Keskin                                (Eskişehir)

80- Ömer Abuşoğlu                                (Gaziantep)

81- Nurettin Aktaş                                (Gaziantep)

82- Mahmut Durdu                                (Gaziantep)

83- Mehmet Sarı                                (Gaziantep)

84- Sabri Varan                                (Gümüşhane)

85- Fehmi Öztünç                                (Hakkâri)

86- Mustafa Zeydan                                (Hakkâri)

87- Mehmet Sait Armağan                                (Isparta)

88- Erkan Mumcu                                (Isparta)

89- Mehmet Mustafa Açıkalın                                (İstanbul)

90- Tayyar Altıkulaç                                (İstanbul)

91- Mustafa Ataş                                (İstanbul)

92- Azmi Ateş                                (İstanbul)

93- Egemen Bağış                                (İstanbul)

94- Mustafa Baş                                (İstanbul)

95- Yahya Baş                                (İstanbul)

96- Nusret Bayraktar                                (İstanbul)

97- Alaattin Büyükkaya                                (İstanbul)

98- Nazım Ekren                                (İstanbul)

99- Ekrem Erdem                                (İstanbul)

100- Gürsoy Erol                                (İstanbul)

101- Hüseyin Kansu                                (İstanbul)

102- Cengiz Kaptanoğlu                                (İstanbul)

103- Recep Koral                                (İstanbul)

104- Burhan Kuzu                                (İstanbul)

105- İnci Özdemir                                (İstanbul)

106- Mehmet Sekmen                                (İstanbul)

107- İdris Naim Şahin                                (İstanbul)

108- Gülseren Topuz                                (İstanbul)

109- Zeynep Karahan Uslu                                (İstanbul)

110- Nevzat Yalçıntaş                                (İstanbul)

111- Zekeriya Akçam                                (İzmir)

112- Tevfik Ensari                                (İzmir)

113- Nükhet Hotar Göksel                                (İzmir)

114- Fazıl Karaman                                (İzmir)

115- İsmail Katmerci                                (İzmir)

116- Mehmet S. Tekelioğlu                                (İzmir)

117- Fatih Arıkan                                (Kahramanmaraş)

118- Mehmet Ali Bulut                                (Kahramanmaraş)

119- Hanefi Mahçiçek                                (Kahramanmaraş)

120- Mehmet Yılmazcan                                (Kahramanmaraş)

121- Hasan Bilir                                (Karabük)

122- Mehmet Ceylan                                (Karabük)

123- Ali Öğüten                                (Karabük)

124- Yüksel Çavuşoğlu                                (Karaman)

125- Yusuf Selahattin Beyribey                                (Kars)

126- Hakkı Köylü                                (Kastamonu)

127- Sinan Özkan                                (Kastamonu)

128- Musa Sıvacıoğlu                                (Kastamonu)

129- Mustafa Duru                                 (Kayseri)

130- Mustafa Elitaş                                (Kayseri)

131- Niyazi Özcan                                (Kayseri)

132- Taner Yıldız                                (Kayseri)

133- Ramazan Can                                (Kırıkkale)

134- Vahit Erdem                                (Kırıkkale)

135- Murat Yılmazer                                (Kırıkkale)

136- Mikail Arslan                                (Kırşehir)

137- Hacı Turan                                (Kırşehir)

138- Hasan Kara                                (Kilis)

139- Muzaffer Baştopçu                                (Kocaeli)

140- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

141- Nihat Ergün                                (Kocaeli)

142- Hasan Anğı                                (Konya)

143- Mehmet Kılıç                                (Konya)

144- Kerim Özkul                                (Konya)

145- Soner Aksoy                                (Kütahya)

146- Abdullah Erdem Cantimur                                (Kütahya)

147- Hasan Fehmi Kinay                                (Kütahya)

148- Mehmet Çerçi                                (Manisa)

149- Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

150- Hakan Taşcı                                (Manisa)

151- Süleyman Turgut                                (Manisa)

152- Selahattin Dağ                                (Mardin)

153- Nihat Eri                                (Mardin)

154- Mehmet Beşir Hamidi                                (Mardin)

155- Saffet Benli                                (Mersin)

156- Ali Er                                (Mersin)

157- Mustafa Eyiceoğlu                                 (Mersin)

158- Dengir Mir Mehmet Fırat                                (Mersin)

159- Ömer İnan                                (Mersin)

160- Hasan Özyer                                (Muğla)

161- Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu                                (Muğla)

162- Seracettin Karayağız                                (Muş)

163- Mehmet Elkatmış                                (Nevşehir)

164- Rıtvan Köybaşı                                (Nevşehir)

165- Osman Seyfi                                (Nevşehir)

166- Mahmut Uğur Çetin                                (Niğde)

167- Erdoğan Özegen                                (Niğde)

168- Cemal Uysal                                (Ordu)

169- Enver Yılmaz                                (Ordu)

170- Durdu Mehmet Kastal                                (Osmaniye)

171- Şükrü Ünal                                (Osmaniye)

172- İlyas Çakır                                (Rize)

173- İmdat Sütlüoğlu                                 (Rize)

174- Erol Aslan Cebeci                                (Sakarya)

175- Hasan Ali Çelik                                (Sakarya)

176- Şaban Dişli                                (Sakarya)

177- Ayhan Sefer Üstün                                (Sakarya)

178- Musa Uzunkaya                                (Samsun)

179- Ahmet Yeni                                (Samsun)

180- Öner Ergenç                                (Siirt)

181- Öner Gülyeşil                                (Siirt)

182- Cahit Can                                (Sinop)

183- Ömer Kulaksız                                (Sıvas)

184- Orhan Taş                                (Sıvas)

185- Mehmet Faruk Bayrak                                (Şanlıurfa)

186- Sabahattin Cevheri                                (Şanlıurfa)

187- Zülfükar İzol                                (Şanlıurfa)

188- Mahmut Kaplan                                (Şanlıurfa)

189- Mehmet Atilla Maraş                                (Şanlıurfa)

190- Mehmet Özlek                                (Şanlıurfa)

191- A. Müfit Yetkin                                (Şanlıurfa)

192- İbrahim Hakkı Birlik                                (Şırnak)

193- Abdullah Veli Seyda                                (Şırnak)

194- Tevfik Ziyaeddin Akbulut                                (Tekirdağ)

195- Şükrü Ayalan                                (Tokat)

196- Asım Aykan                                (Trabzon)

197- Cevdet Erdöl                                (Trabzon)

198- Faruk Nafiz Özak                                (Trabzon)

199- Alim Tunç                                (Uşak)

200- Maliki Ejder Arvas                                (Van)

201- Yekta Haydaroğlu                                (Van)

202- Cüneyit Karabıyık                                (Van)

203- Halil Kaya                                 (Van)

204- Şükrü Önder                                (Yalova)

205- İlyas Arslan                                (Yozgat)

206- Bekir Bozdağ                                (Yozgat)

207- Mehmet Çiçek                                (Yozgat)

208- Fazlı Erdoğan                                (Zonguldak)

209- Köksal Toptan                                (Zonguldak)

210- Polat Türkmen                                (Zonguldak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, Başkanlığın çağrı yazısını okutuyorum:

2. - TBMM Genel Kurulunun 26 Eylül 2004 Pazar günü saat 11.00'de olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/648)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından Bildirilmiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisini, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Türk Ceza Kanunu Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması için yeter sayıdaki milletvekilinin istemi üzerine, 26 Eylül 2004 Pazar günü saat 11.00'de, Anayasanın 93 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantıya çağırıyorum.

Sayın milletvekillerinin belirtilen gün ve saatte Genel Kurul toplantısına katılmasını rica ederim.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 98                                Tarihi: 26.9.2004

Genel Kurulun 26.9.2004 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, saat 13.00'e kadar çalışmalarına ara verilmesi, çalışma süresinin ise, olağanüstü toplantı konularının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

Sadullah Ergin

Kemal Anadol

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Lehinde söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; okunan Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu öneride benim imzam var; zaten lehinde söz aldım. Amacım, bir polemik konusunu buraya getirmek, polemik yapmak, ortamı sertleştirmek, gerginlik yaratmak filan değil. Amacım, bir yanlış uygulamanın bundan sonra tekrarını önlemek; kötü misal emsal olmaz ilkesine göre, yapılan yanlış uygulamanın zabıtlara geçirilmesini, tarih düşürülmesini sağlamak ve bundan sonra doğru uygulama yapmak. Bunu sağlamak için söz aldım.

Değerli milletvekilleri, şimdi Meclis olağanüstü toplandı. Meclis niye olağanüstü toplandı; okunan metinlere göre, olağanüstü toplantı çağrı önergesine göre, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri başta olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımız altına imza koymuşlar ve Meclisin olağanüstü toplanmasını istemişler; Anayasa, madde 93, İçtüzük, madde 7. Peki, bir gariplik yok mu ortada? Ondan önce, 21 Eylül 2004 tarihinde, 123 imzayla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili olarak ben ve milletvekili arkadaşlarım, 28 Eylül Salı günü Meclisin olağanüstü toplanması ve Türk Ceza Yasası Tasarısının kaldığı yerden devam edilerek görüşülmesi ve tümünün oylanması istemiyle verdiğimiz olağanüstü çağrı metni nasıl buharlaştı arkadaşlar, nasıl yok oldu, neden yok oldu?!. Önceliği vardı...

RECEP GARİP (Adana) - Sırası mı, önceliği mi ?!.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sırası, sırası; çünkü, bir daha böyle uygulama olmasın.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Anayasanın 93 üncü maddesi, emredici hüküm, Meclis Başkanına, Sayın Meclis Başkanına takdir hakkı tanımayan bir hüküm. Anayasanın "Toplanma ve tatil" başlıklı 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır" deniliyor "çağırabilir" denilmiyor.

Şimdi, anlaşılıyor ki, bir büyük yanlış yapılmıştır. Dilekçemizi 21 Eylül Salı günü verdik. 28 Eylül Salı günü Meclisin olağanüstü toplantıya çağırılmasını istedik. Burada, Anayasaya ve İçtüzüğe göre, Sayın Meclis Başkanının bir haftalık hareket alanı vardır; kapsamı bu kadar. Bizim günümüzle bağlı değildir; ama, bir hafta içinde Meclisi toplamaya mecburdur, yapacak başka bir işi yoktur.

İçpolitika olayları dışpolitikaya sirayet etti. Sayın Başbakan Brüksel'e gitti. Birinci yanlış şurada oldu: Sayın Başbakan, basına da yansıyacak biçimde, Meclis Başkanına "dış gelişmelerden haberdar edeceğiz sizi, aman Meclisi toplamayın -bu gelişmeler sonucunda- haber vermeden Meclisi toplamayın" dedi. Oysa, Meclis Başkanının, demin söylediğim gibi, yapacak başka bir işi yok; Cumhuriyet Halk Partisinin çağrısını bir hafta içerisinde gün vererek değerlendirecek; birincisi bu. İkincisi, Sayın Başbakan, Verheugen'le görüşüp, dünya, Avrupa ve Türkiye basınının önünde, Meclisin 26 Eylül günü toplanacağını açıkladı. Neden; yani, baştan beri mutabakatla yürüyen bir Türk Ceza Kanunu Tasarısı var, hep mutabakatımızla yürüdü; geri çekildikten sonra da, çok saydığım Grup Başkanvekili Haluk İpek mutabakatın devam ettiğini benim konuşmama cevaben söyledi, Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Köksal Toptan da belirttiler. Sayın Başbakan acaba Türkiye'deki politik gelişmelerin tersine, Avrupa Birliği bizim içişlerimize karışmasın diyerek gittiği Brüksel'de yaptığı U dönüşünün verdiği sinirle mi hareket etti de, kimseye sormadan, 26'sında, bugün, Meclisin toplanacağını, Anayasayı ve İçtüzük hükümlerini çiğneyerek ilan etti?! (CHP sıralarından alkışlar) Nerede bizim önerge?!

Haa, ne yapılabilirdi; Sayın Meclis Başkanı, baştan beri bir mutabakat var, bu mutabakatla bu yasa çıkıyor, yasanın çıkmasını gerçekten isteyen, samimî olarak hareketleriyle, oyuyla, davranışlarıyla Parlamentoda bunu sergileyen Cumhuriyet Halk Partisi daha önce bir önerge vermiş; ama, gelişmeler olmuş, Adalet ve Kalkınma Partisi de bir çağrıda bulunmuş, onu da dikkate almak mecburiyetindeyim; o zaman grup başkanvekillerini çağırayım, onlarla istişare edeyim, iki partinin yetkilileriyle görüşeyim, günü öyle belirleyeyim; evet, sizin bir çağrı önergeniz var,  daha sonra İktidar Partisinin bir çağrısı var... Kaldı ki, parantez içinde söyleyeyim, 93 üncü madde parti, grup filan demiyor; milletvekili diyor, beşte 1 milletvekili diyor. Bunlar bağımsız olabilir, ayrı partilerden olabilir, ayrı ayrı partilerden milletvekilleri ortak talepte bulunmuş olabilir. Meclis Başkanı çağırıp, arkadaşlar, durum bu şekle dönüştü; 26 Eylülde Meclisin toplanması iyi olur deseydi, biz buna hayır mı diyecektik arkadaşlar; elbette, evet diyecektik. Ama, siyasî nezaketi unutarak, Anayasa hükümlerini bir tarafa iterek, İçtüzük hükümlerinden habersiz görünerek... Burada görüldüğü gibi, bakın, kötü uygulama nasıl yansıyor!.. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi nerede arkadaşlar?! O önergenin dikkate alınmamasına izin veren bir Anayasa hükmü var mı; bir İçtüzük hükmü var mı?! (CHP sıralarından alkışlar)

Danışma Kurulunun bu önerisinin kabulü istikametinde oy kullanacağız; ama, bu konuşmayı, tarih düşürmek için yaptım, zabıtlara geçirmek için yaptım. Bir daha, Meclisin olağanüstü toplanmasını isteyen çağrının yok sayılması olmasın, böyle bir uygulama yapılmasın diye söz aldım. Tekrar ediyorum, amacım, gerginlik yaratmak, polemik yapmak değil. Yüce Meclisin takdirlerine sundum.

Yüce Meclise saygılar  sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemişlerdir; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan yaklaşık onbeş gün önce yine, Yüce Meclis, olağanüstü toplantı için çağrılmış -üç gün yoğun mesai yaparak- Türkiye için bir reform olduğu ileri sürülen, iddia edilen ve yetmişsekiz yıldır yürürlükte olan Ceza Kanunu değiştirilerek yeni bir ceza kanununun hayata geçirilmesiyle ilgili olağanüstü toplanmıştı; ancak, bu tasarının son iki maddesine gelindiğinde, her ne hikmetse, sebebini anlayamadığımız bir şekilde tasarı komisyona geri çekilmişti ve yaklaşık dokuz gün sonra, değişen ne oldu ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeniden olağanüstü toplantıya çağrılmıştır?

Ben bu Ceza Kanunu Tasarısıyla ilgili söz alıp, bunun aceleye getirildiğini, toplumda bir uzlaşma neticesinde ortaya çıkmadığını, milletvekillerinin bile bu Ceza Kanunu Tasarısını -tatil dönüşü masalarında bulduğunu- okuyamadıklarını ileriye sürdüğümde, Sayın Adalet Bakanı, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, geldiler, burada "bu, aceleye getirilmemiştir. Bu konu uzun zamandan beri gündemdedir" şeklinde ifadelerde bulundular. Ancak, yine ne hikmetse, daha sonra Adalet Komisyonu Başkanımız, tasarıyı komisyona geri çekerken buradan şu konuşmayı yaptı: "Aslında, milletvekili arkadaşlarımız için belki bir haksızlık da yapıldı -altını çiziyorum, bir haksızlık da yapıldı- çünkü, değerli arkadaşlarımız, 720 sayfalık bu dokümanı ancak tatil dönüşü olağanüstü toplantıdan sonra alıp, inceleme imkânı bulabildikleri kadar buldular." Ben de tasarı ilk geldiği gün bunu söylemiştim. Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, o ilk gün "bu tasarı, aceleye getirilerek, önünüze getirilen bir tasarı değildir" demişti; ancak, üç gün sonra fikrini değiştirerek, bunun aceleye getirildiğini ifade etti.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak itiraz ettiğimiz birçok madde oldu. Biz istedik ki, yetmişsekiz yıldan beri değiştirilmesi gerektiği herkesçe ifade edilen; ancak, bir türlü gündeme getirilemeyen bu Ceza Kanunu, ifade özgürlüğü, düşünce hürriyeti bakımından, gelişmiş ülkelerdeki kriterlere uygun olsun, bütün vatandaşlarımız, düşüncelerini hür ve serbestçe ifade edebilsin, ülkemiz, alabildiğince geniş özgürlüklerin, ifade hürriyetinin bol olduğu bir ülke olsun. Ancak, bu Ceza Kanunu Tasarısında görüyoruz ki, bu söylediğimiz unsurların dışında, ifade hürriyetini, düşünce hürriyetini sınırlandıran birçok faktör var.

Yine, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, Barolar Birliğinin yaptığı toplantıda, bu kanun tasarısının devletçi bir anlayışla hazırlandığını ifade ediyor. Bunun altını çizmek istiyorum; bu kanun tasarısının -Adalet Komisyonu Başkanının ifadesiyle- devletçi bir felsefeyle, devletçi bir anlayışla hazırlandığını ifade ediyor. Siz, komisyonda veya Mecliste ne kadar değişiklik yaparsanız yapın, eğer temelinde devletçi bir anlayış ve devletçi bir felsefe yatıyorsa, bu kanunun, yürürlüğe girdikten sonra, ülkedeki düşünce ve ifade hürriyetlerinin önünde nasıl engeller ortaya çıkaracağını hep birlikte göreceğiz.

Mesela, bir 216 ncı madde var. 216 ncı maddeyle ilgili olarak -geçmişin 312 nci maddesine tekabül ediyor- biz, orada, bu maddede bir değişiklik önergesi verdik "açık ve mevcut tehlike" ibaresinin konulmasını istedik; ancak, Sayın Adalet Bakanı bir konuşma yaptı, dedi ki: "Bu önerge, popülist bir yaklaşımla verilmiştir; Amerikan Yüksek İdare Mahkemesinin bu doğrultudaki görüşü 'açık ve yakın tehlike'dir." Ancak, ben, komisyona gelen hükümet önerisinin gerekçesini burada okudum; Sayın Adalet Bakanının da, o gerekçeyi okumadığı bu şekilde ortaya çıktı. Öyle bir kanun tasarısı geliyor ki, Sayın Adalet Bakanının da, altında imzası olan ve Bakanlığının hazırladığı bir kanun tasarısının gerekçesini okumadığı, çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Eğer, siz "açık ve yakın tehlike" ibaresini kullanırsanız, düşünceye ceza uygulamasını getirirsiniz. "Yakın tehlike" ne demektir; önümüzdeki günlerde, aylarda, yıllarda, belki ortaya çıkabilecek olan bir tehlikeden söz ediyorsunuz. Böyle bir tehlike, düşünce hürriyetinin önüne bir engel koymak değil midir... Siz, bir konuşma yapacaksınız, bu konuşmanın neticesi, belki üç ay sonra, belki bir yıl sonra, belki beş yıl sonra, belki bir tehlike ortaya çıkarabilecek; ancak, Amerikan Yüksek İdare Mahkemesinin ölçüsü ve gelişmiş ülkelerdeki ölçü, bunun "açık ve mevcut tehlike" ibaresi şeklinde kullanılmasıdır. Bakınız, bundan dolayı, merak ediyorum, hayret ediyorum... 312 nci maddeyle ilgili olarak, bu Mecliste bulunan onlarca milletvekilimizin onlarca konuşmasını sizlerin önüne koyabilirim; ancak, ne gariptir ki, ne hayret verici bir şeydir ki, hem AK Parti milletvekillerinin hem CHP milletvekillerinin geçmişte şiddetle eleştirdiği ve uygulamaya girdikten sonra da çok ciddî problemlerin ortaya çıkabileceği bir kanun maddesi üzerinde birlikte bir önerge verdiniz ve madde o şekilde geçti.

Yine, 219 uncu madde... Bunu, ilk konuşmamda, burada söylediğimde itirazlar gelmişti; ancak, AK Parti milletvekili olan bir arkadaşımız, buraya geldi ve "tasarının bu maddesi Anayasaya açıkça aykırıdır" dedi. Bunu söyleyen arkadaşımız, Adalet Komisyonunda bizzat görev yapan, hukukçu bir arkadaşımızdır. Bu Meclis, açıkça Anayasaya aykırı olduğu bir AK Partili milletvekili tarafından da ifade edilen bir maddeyi, yine AK Parti ve CHP'nin oylarıyla, ne gariptir ki, eski Ceza Kanunundaki gibi, aynı ifadelerle geçirdi. Bu kanunu alıp bakan birisi, 219 uncu maddeye kadar çok sade, çok duru bir Türkçeyle yazıldığını görecek; ama, 219 uncu maddeye geldiğinde de, elinde bir sözlük -buna yeni hâkim ve savcılarımız da dahildir- acaba, 219 uncu maddede ne denilmek isteniyor diye düşünecek. Bu 219 uncu madde, bir hilkat garibesi şeklinde Ceza Kanunu içerisinde yer alacak. Anlaştınız, bunu beraber geçiyorsunuz; ama, hiç olmazsa, bunu Türkçeyle, sade bir üslupla Ceza Kanununun içerisine yerleştirseydiniz!..

Yine, bu maddeyle ilgili olarak, Adalet Komisyonu Başkanımız, burada "bu kanun tasarısıyla getirdiğimiz 219 uncu madde, geçmişteki hükme göre, bu kamu görevlilerinin daha lehine idi" dedi. Yani "tasarıda, din görevlileriyle ilgili gelen hüküm, onların lehine olan bir uygulamaydı" dedi; ancak, yine burada, sizlerin oylarıyla buradan geçen şekliyle, demek ki, bu madde, bu kamu görevlilerinin getirilen maddeye göre daha aleyhinde olarak çıkmıştır. Ben, bu maddenin, bu Meclisten, bu haliyle çıkmasının -altını çizerek tekrar söylüyorum- Anayasaya aykırı olduğunu, ikibuçuk milyon kamu görevlisinin arasından yüzbinini ayırıp "siz, potansiyel tehlikesiniz, potansiyel suçlusunuz" şeklinde bir ifadeyle onların yargılanmasını, muhakeme edilmesini sizlerin vicdanlarına bırakıyorum.

Ne oldu da, on gün önce yürürlük maddesiyle beraber geri çekilen tasarı Brüksel'den niye geri döndü?.. Bu kanun tasarısının Meclisten geçmesiyle ilgili olarak büyük bir konsensüs de sağlamıştınız. Ne oldu da, komisyona geri çekilen bir tasarı, bugün, tekrar Meclisin huzurundadır?.. Yine, Adalet Komisyonu Başkanı "biz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanunuyla beraber getiriyoruz" dedi. Getirdiniz mi Sayın Başkanım?! Bugün görüşeceğimiz bu tasarılarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile İnfaz Kanunu var mı arkadaşlar?! Eğer, bu iki kanun yoksa, on gün önce söylediğiniz sözlerle, bugün getirilen şekliyle bunları kamuoyuna nasıl izah edeceksiniz?! Bizi nasıl tatmin edeceksiniz?! Mesele Brüksel'den geri dönmüştür arkadaşlar. Siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temsilcileri olarak "biz Türküz, burası Türkiye, biz, iç işlerimize kimseyi karıştırmayız ve kanunları kendi rızamızla, kendi arzumuzla getiriyoruz" diyeceksiniz; ancak, yine, burada, Adalet Komisyonu Başkanının bir ifadesi var, tutanaklardan okuyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Avrupa Birliği bizden ne istediyse onu yaptık." Buyurun sayın milletvekilleri!.. Eğer biz Türksek, burası Türkiye ise ve hiç kimse bizim içişlerimize karışamayacaksa, bu ifade neyin nesi?! Yine, bir diğer milletvekili "ev ödevimizi yaptık" diyor. Bizim ev ödevimizi Avrupa Birliği mi verecek arkadaşlar! Niçin, biz, kendimiz, kendi düşüncelerimizle, hür irademizle bu Meclisten geçecek kanunları kendimiz yapmıyoruz?! Yine aynı Komisyon Başkanı diyor ki: "Avrupa Birliği, bizden, Ceza Kanununuzu değiştirin diye bir talepte bulunmadı 'Ceza Kanunundaki şu hükümleri değiştireceksiniz' dedi, biz de onları değiştirdik." Buyurun!..

Sayın Tayyip Erdoğan diyordu ki: "Globalleşen dünyada Avrupa Birliği dışında kalmak, medeniyetin varoşlarında kalmaktır." Avrupa Birliğine kimse karşı değil arkadaşlar. Avrupa Birliği rüyası, ülküsü, arzusu, 1959 yılında, demokrasi şehidi Fatin Rüştü Zorlu'nun bir ideali, hayaliydi arkadaşlar. Fatin Rüştü Zorlu, bir botla Mudanya'dan İmralı'ya, idam sehpasına giderken "Avrupa Ekonomik Topluluğu -o günkü ismiyle- hakkında ne düşünüyorsunuz, bu konuda ülke olarak ne yapmamız gerek" şeklinde kendisine sorulan bir suale karşı, Avrupa Ekonomik Topluluğuna girilmesinin ülke menfaatına, ülke yararına olduğunu söylüyordu. 1959'dan beri gelmiş geçmiş bütün hükümetler, Avrupa Birliğine girilmesi yolunda karar aldılar; ancak "globalleşen dünyada, Avrupa Birliği dışında kalmak, medeniyetin varoşlarında kalmaktır" diyeceksiniz...

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu söylediklerinin öneriyle ilgisi yok, Ceza Kanunuyla ilgili konuşuyor. Ceza Kanunu başka, öneri başka! Süreler de, sürekli artıyor!..

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Avrupa Birliğini medeniyet projesi olarak takdim etmek, bir abartıdır. Avrupa Birliğinin dışında kalmayı, medeniyet varoşunda kalmak şeklinde takdim etmek, millete  karşı ayıptır arkadaşlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük çoğunluğu, elbette, Avrupa Birliğine girilmesi taraftarıdır. Ben, vücut dilini okuyan insanların, Sayın Başbakanımızın, Verheugen'le yapılan görüşmeden sonraki basın toplantısındaki, o andaki vücut dilini okumalarını talep ediyorum. Hangi ruh hali içerisinde, hangi eziklik içerisinde, Verheugen ile yan yana oturduğunun, bu millete hesabının verilmesi lazım. Verheugen kimdir!.. Verheugen ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanının yan yana oturup, Avrupa Birliği için... Verheugen'in ifadesi şöyle: "Tayyip Erdoğan bana güvence verdi" diyor.

AHMET IŞIK (Konya) -  Sen kendine bak, kendine bak!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Verheugen kimdir arkadaşlar?.. Verheugen'e karşı Başbakanın güvence vermesi söz konusu olabilir mi?.. Verheugen o komisyonla ilgili bir çalışma yapar, raporunu sunar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - .. ancak, bir Başbakanın, bir kişiyle, Verheugen ile yan yana oturup bunun hesabını yapmasının ve bu şekilde ifadede bulunmasının, mutlaka izah edilmesi gereken bir husus olduğunu ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın İpek, Danışma Kurulu önerisinin lehinde mi aleyhinde mi konuşacaksınız?

HALUK İPEK (Ankara) - Lehinde konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın İpek...

Sayın milletvekilleri, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, önerinin lehinde konuşmak üzere söz istemiştir; ancak, söz verildikten sonra, önerinin aleyhinde konuşacağını belirterek aleyhte konuşmuştur.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben önerinin aleyhinde söz istedim.

BAŞKAN - Onun için önce Ümmet Kandoğan'a konuşma sırası verilmiştir.

Önerinin lehinde konuşmak üzere, buyurun Sayın İpek.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Tabiî, çok önemli bir günde toplandık. İki yıllık uzun bir çalışma süresinin final kısmını hep birlikte gerçekleştireceğiz. Yani, özellikle bundan sonra da yasa çalışmaları devam edecek; ama, Avrupa Birliğinden tarih alınmadan önce yapılacak önemli çalışmanın final kısmını hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bu açıdan bugünü, tarihî bir gün olarak nitelendiriyorum.

Yine şu açıdan da çok önemli: İlk defa bizim içimizden çıkan bir kanun yaptık; çünkü, bundan önce, kanunların birçoğunu dışarıdan ithal etmiştik. Kanun yapmak zamanı dondurmaktı, zamanı yetmişsekiz yıl önce dondurduk; ama, ihtiyaçlar artmıştı. Bu ihtiyaçları karşılayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi içinden, kendi emeğiyle bir Ceza Kanununu, birazdan yürürlük maddelerini de geçirerek kanunlaştıracağız.

Tabiî, bundan önce, son onbeş gün içerisinde, hiç olmaması gereken... Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Eraslan'ın güzel bir sözü vardı, siyasîler, tam, objektif bir kanun yapamazlar...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ceza kanunu yapamazlar!..

HALUK İPEK (Devamla) - "Ceza kanunu yapamazlar" demişlerdi. Bir derece haklılık payı olduğu ortaya çıktı; çünkü, bu kadar güzel bir kanun, bu kadar emek sarf edilen bir kanun, hiç olmadık mecralara taşındı, hiç olmadık yerlere taşındı. İçerisinden birkısım maddeler konuşularak, o kanunun güzel hükümlerinin üstü örtüldü. İnanın, ilk defa suç olarak gelen, işte, kapkaçtı, bilişim suçlarıydı, çevre kirliliğiydi, birçok güzel düzenlemenin üstü örtüldü, hatta, bunları ben dışarıda anlattığım zaman, insanlar "biz bunların hiçbirini bilmiyoruz, biz, Ceza Kanununu sadece o malum maddeden ibaret biliyoruz" dediler. (CHP sıralarından gürültüler) Konunun kendi mecrasına dönebilmesi için burada görüşmelere ara verildi. Yani, kanun tasarısının iki maddesi komisyona çekildi; fakat, maalesef, kanun tasarısının iki maddesi komisyona çekilmişken, bu, dışarıya ve medyaya "Ceza Kanunu geri çekildi" şeklinde takdim edildi. Oysa, Ceza Kanunu Tasarısının bütün maddeleri -ikisi hariç- Türkiye Büyük Meclisinde kabul edilmişti. Bu dahi istismar edildi. İşte, Ceza Kanununun istismar edilmesini önlemek için, bu arada geçen boşluk, konuyu, inşallah, kendi mecrasına taşımıştır; fakat üzülerek görüyorum, burayı germek de istemiyordum; fakat,  Partimize, Genel Başkanımıza da burada sataşıldı...

Çok yoğun emek sarf ederek, şu içi boş olan krizi, çok yoğun emek sarf edip, yüksek siyaset izleyerek çözen ve Türkiye'de herkesin memnun olduğu, bu kriz çözüldüğü için herkesin memnun olduğu Başbakandan ve bu çalışmadan... (CHP sıralarından gürültüler)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Rüya!..

CANAN ARITMAN (İzmir) - Krizi zaten siz başlattınız.

HALUK İPEK (Devamla) - Üzülerek görüyorum ki, bu çalışmadan toplumun tamamı çok memnunken, krizin çözülmesinden Cumhuriyet Halk Partisi memnun değil. (CHP sıralarından alkışlar [!]) Hatta, toplumun tamamı, bu krizin çözümlenip ülkenin normal rayına girmesinden çok memnunken, Sayın Kandoğan'ın açıklamalarından da anladığım kadarıyla, Doğru Yol Partisi de memnun değil. Şu anda, millet, herkesi izliyor, hepimizi izliyor; dolayısıyla, millet, bunu takdir edecektir diyorum.

Avrupa Birliğine gidilen süreçte birçok kanun yaptık, Anayasada değişiklikler yaptık. Şimdi, Sayın Kandoğan diyor ki: "Biz onların talimatlarıyla mı bunları yapacağız?!" Herhalde, iki yıl bu Mecliste hiç bulunmamış. Bu Mecliste, Avrupa Birliği müktesebatı doğrultusunda ve Kopenhag Kriterleri doğrultusunda, kendi iç hukukumuzda birçok değişikliği -Avrupa Birliğine aday olan diğer ülkeler de kendi iç hukukunda bu kriterlere göre değişiklikler yapıyorlar- Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaparken Sayın Kandoğan bunlara olumlu oy kullandı. Demek ki, Kopenhag Kriterleri doğrultusunda yapılan taahhütlerin yerine getirilmesi gerekiyordu. Ceza Kanunu da bunlardan bir tanesi; dolayısıyla, bunu da hep birlikte, burada, bugün yerine getireceğiz.

Ben, bu tarihî sorumluluğu yerine getiren, emeği geçen, başta Komisyonumuz ve bakanlarımız olmak üzere tüm milletvekillerine teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İpek.

Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde söz isteği var...

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkan, Sayın Grup Başkanvekilinin Doğru Yol Partisiyle ilgili olarak bir ifadesi oldu; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre kısa bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Sataşma nedir Sayın Başkan?

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - Doğru Yol Partisinin krizden memnun olduğuna dair, kriz oluştuktan sonra memnun olduğuna dair bir ifadesi oldu...

BAŞKAN - Sayın Başkan, yerinizden; buyurun.

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) -Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Grup Başkanvekilinin bir ifadesi oldu... Söylenmek istenen şudur: Bu krizi yaratan, bu Meclisteki hiç kimse değildir, krizi yaratan İktidar Partisinin kendisidir, doğrudan doğruya kanun kabul edileceği sırada kendileri çekmişlerdir.

Parti sözcümüzün veya Denizli Milletvekilimizin söylemek istediği şudur: Kriz yaratıldıktan sonra -ki, krizi yaratan İktidar Partisinin kendisidir- bütün Türkiye kamuoyu, Meclisteki bütün partiler, Anamuhalefet Partisi, Doğru Yol Partisi, diğer bağımsız milletvekilleri, krizin, Türkiye'nin kendi iradesiyle, kendi demokrasisinin iç işleyişiyle çözülme imkânı ortaya çıkmıştı, bir müşterek irade de vardı; dolayısıyla, krizi, Türkiye demokrasisinin olgunluğunu da kendi açısından göstermek adına bu iradeyle çözmek varken, Brüksel'e kadar gidip gelmeye zahmet etmeye gerek yoktu; söylenen budur. Dolayısıyla, İktidar Partisi sözcülerinin, Sayın Başbakanın söyledikleriyle, kendisi çelişkiye düşmüştür. Türk demokrasisi olgundur, Türk demokrasisi içerisinde - elbette her ülkede farklı görüşler olur; ama- büyük bir çoğunluk, özellikle bu Meclis çoğunluğu, Avrupa Birliğiyle ilgili olarak bütün kararları müştereken alırken, bu noktada ortaya iktidar tarafından çıkarılan krizin çözümünün de Meclisin müşterek iradesiyle çözülme imkânı varken, aynı gerekçeyle Brüksel'den sonra olağanüstü toplantıya Meclisin çağrılmasını vatandaşın anlayabilmesi mümkün değildir.

Bu sürede ekonomik maliyeti olmuştur krizin, siyasî maliyeti olmuştur ve 6 Ekimden sonra inşallah olumlu çıkmasını tahmin ettiğimiz raporun 17 Aralığa kadar olan süresi içinde siyasî temaslarda da bu krizin ortaya çıkardığı güvensizlik bulutu eksik olmayacaktır.

Türkiye, meselelerini, içişlerine karışma-karışmama gibi; ki, Avrupa Birliğinin konsepti içinde var olan egemenlik paylaşımını da kavramamış filan değiliz; belki siz o sözleri söylediniz, kendi sözlerinizle size cevap veriyoruz; kimseyi içişlerimize karıştırmayız diyen sizsizin, burası Türkiye, biz Türküz diyen sizsiniz. Millete ayıp edilmiştir bu sözlerle. Dörtbuçuk gün sonra...

BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

MEHMET KEMAL AĞAR (Elazığ) - ...bu iradeyle toplantı yapılması Meclis açısından da olumlu olmamıştır. Söylenen budur. Doğru Yol Partisi hiçbir zaman kriz taraftarı olmaz, her zaman yapıcı davranır, bütün tarihsel davranışlarında da bu özelliği açığa çıkmıştır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Toptan, sizin de talebiniz vardı; sataşma nedir, onu yerinizden ifade eder misiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, Sayın Kandoğan, konuşmasının dört beş yerinde ismimden de bahsederek, benim bazı beyanlarımı kendilerine göre yorumladılar.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hepsini tutanaklardan okudum Sayın Başkan; kendi ifadeleri...

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Ben, en azından, ileride bu zabıtları okuyacak insanların yanlış bir izlenim almamaları için, bazı konuları açıklığa kavuşturmak için söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Toptan, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre kısa bir açıklama yapmak üzere; buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Niye ayırım yapıyorsunuz Sayın Başkan; bir Genel Başkana yerinden söz veriyorsunuz, Sayın Toptan'a kürsüden söz veriyorsunuz!..

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan'ın, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; amacım, kesinlikle, değerli arkadaşım Sayın Kandoğan'la ne bir polemiğe girmektir ne de bir iç siyaset malzemesi olarak bu konuşmadan birtakım şeyler çıkarıp ona cevap vermektir; ama, bazı konuların açıklığa kavuşturulması lazım. Çünkü...

HASAN ÖREN (Manisa) - Açıklığa kavuşturdunuz; maddeleri geri çektiniz!..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Devamla) - Bana laf atarsanız, ben, size cevap veririm; ama  Sayın Anadol'un da... (CHP sıralarından "ver ver" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Toptan, Genel Kurula hitap eder misiniz...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Geri çeken kim, geri getiren kim?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Devamla) - Onu izah edeceğim.

HASAN ÖREN (Manisa) - Ya o doğru ya bu doğru!..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Devamla) - Müsaade ederseniz, zaten, onu açıklamaya geldim. Sayın Kandoğan'ın bu konuşmasından da yararlanarak, Sayın Anadol'un çizdiği çerçevenin de kesinlikle dışına çıkmadan, yani, bir polemik yaratmadan o konuları açıklayacağım.

Sayın Kandoğan "Komisyon Başkanı 'CMUK'u da, Ceza İnfaz Yasasını da bu Ceza Kanunuyla birlikte görüşeceğiz, onları beraber Genel Kurula getireceğiz; o nedenle, biz, bu tasarıyı geri çekiyoruz' dedi, şimdi ne oldu" diyor. Olan şu: Cuma günü, hükümet, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza İnfaz Kanununu geri çekti, Ceza Kanununda yapılacak olan değişikliklere paralel bir çalışma yapmak üzere bu iki yasayı geri çekti. O zaman, demek ki, bizim gündemimizde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza İnfaz Kanunu yoktur. Birincisi bu. (CHP sıralarından alkışlar [!])

Hayır; size bilgi veriyorum; yani, burada, böyle heyecanlanacak, alkışlayacak bir şey de yok.

İkincisi de şu: Sayın Kandoğan "Avrupa Birliği bizden ne istediyse, yaptık" diyor. Aslında, Sayın Ağar da ifade ettiler; biz, Avrupa Birliğine gireceksek...  Avrupa Birliğine girmek için bu hükümetin Avrupa Birliğine bir başvurusu da yok. Rahmetli Özal zamanında, biz, Avrupa Birliğine girmek için başvurduk. Ondan sonra gelen bütün hükümetler de -özellikle bundan önceki hükümetler, geçen dönem hükümetleri- Avrupa Birliği üyesi olabilmemiz için, Kopenhag Kriterleriyle Türkiye'nin önüne konulan bütün ev ödevini yerine getirmek için canla başla çalıştılar. Bu nedenle, geçen dönem anayasa değişiklikleri yapılmadı mı?.. Yani, 1982'den sonraki en köklü anayasa değişikliği yapıldı ve ona dayanılarak da iki tane uyum paketi çıkarılmadı mı?.. Bu hükümetin yaptığı, geçen hükümetlerin süratle yapmak isteyip de gerçekleştiremediklerini yapmaktır. Bunu da hep beraber, bu Meclis olarak yapmadık mı?.. O iki uyum paketinden sonra, altı uyum paketini çıkarmadık mı?.. Niye çıkardık onları; Avrupa Birliği bunları bizden istiyor diye; ama, bunda, ne yadırganacak bir şey var ne ayıplanacak bir şey var.

BAŞKAN - Sayın Toptan, toparlayabilir misiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Devamla) - Tabiî.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği yolunda, elbette ki, egemenlik hakkımızdan da yer yer fedakârlık edeceğimiz yerler, konular olacaktır. Bunu kabullenmemiz, bilmemiz lazım. Ortak bir Avrupa anayasası yapılıyor; bu anayasa, bizim önümüze, sizin önünüze de gelecek ve onaylanması istenecek. Bu anayasa onaylandıktan sonra, artık, biz, Türkiye olarak, o anayasanın çizdiği çerçeve içerisinde kendi iç düzenimizi dizayn etmek, ona uygun hale getirmek zorundayız. O nedenle "Avrupa Birliği ne istediyse yaptık" sözünde yadırganacak hiçbir şey yoktur.

"Ceza Yasası devletçi bir yasa olarak hazırlandı" dedim. Evet, o nedenle, Yüce Heyetiniz, Komisyonumuz, önüne gelen Ceza Yasasını bir kenarda tuttu; ama, yepyeni bir Ceza Yasası yazdı. Neyi referans aldı; başta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları olmak üzere, Türkiye'nin taraf olduğu bütün uluslararası sözleşmeleri dikkate alarak yepyeni bir Ceza Kanunu yaptı. Bu Ceza Kanunu modern bir ceza kanunudur; bireyi en yükseğe çıkaran bir Ceza Kanunudur. O nedenle, bu Ceza Kanunuyla hepimizin övünmesi de hakkıdır diye düşünüyorum.

Bu açıklamayı yapma imkânını bana verdiği için Sayın Kandoğan'a teşekkür ediyorum.

Ben "iyi okunmadı" derken... İyi hazırlanmadığı ile  iyi okunmadığı farklı şey. Çok iyi hazırlandı. 1 000'e yakın yere gönderildi, internet sayfasıyla herkese ulaştırıldı, gazeteler her gün yazdı. Bu yasa tasarısının hazırlığında en ufacık bir eksiklik ve aksaklık yoktur; ama, ifade ettiğim gibi, milletvekili arkadaşlarımızın, belki, okumasında bir zaman darlığı olmuştur. O nedenle, bunun, iç siyaset malzemesi olarak kullanılması da, bana göre, Sayın Kandoğan'a yakışmadı.

Yüce Heyetinize ve Başkana çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toptan.

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygıdeğer üyeleri; bir süreden beri, toplumda, kamuoyunda, öylesine inanılmaz bir manzara yaşıyoruz ki, bunu, yapılan yanlışları "affedersiniz" deyip geri almak gibi bir yöntem izlemek yerine, böyle, baskın çıkarak, burada iyi niyetle bu kanun tasarısının yasalaşması için elinden geleni yapan Anamuhalefet Partisini suçlayarak, âdeta, kamuoyunda bir farklı hava yaratılmak isteniyor; işte bu nedenle söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, elbette, hükümetin bazı sıkıntıları olabilir. Burada, bir anlayışla, Sayın Köksal Toptan ifade etti; kanunu görüştüğümüz gün -tutanak burada- "Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısı  ve Ceza İnfaz Yasası Tasarısını da birlikte yasalaştırmak üzere, Ceza Kanunu Tasarısını geri çekiyoruz" dedi. Biraz önce buraya geldiler, dediler ki: "O tasarıları hükümet geri çekti." Acaba, bugünkü müzakereler sırasında, komisyon daha neleri geri çekecek, hükümet daha neleri geri çekecek ?..

Değerli arkadaşlarım, böylesine, saydamlığın, şeffaflığın konuşulduğu bir dönemde, Sayın Komisyon Başkanı "ben geri çektim" diyecek, Sayın Başbakan bir yanlış yaptı diye, Brüksel'de o yanlışı telafi etmek üzere, durup dururken Ceza İnfaz Yasasını, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasını hükümet geri çekecek!..

Şimdi,  değerli arkadaşlarım, kamuoyunu ve milletvekillerini bu kadar aldatırsanız, bunun sonucu, demokrasi açısından hoş olmaz. Her şey burada; çok açık. Sayın Haluk İpek dedi ki: "Krizi çözmek üzere bir toplantı yapıyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi krizin çözülmesini istemiyor."

Değerli arkadaşlarım, krizi kim çıkardı; krizi çıkaran sizsiniz; şimdi de siz, krizi çözmek için akla gelmedik yöntemler uyguluyorsunuz; biraz önce Sayın Anadol'un dediği  gibi, Anayasayı çiğnetiyorsunuz Meclis Başkanına, kendisini hukukçu diye takdim eden, burada, bugüne kadar usule uymaya olabildiği kadar özen gösteren bir Meclis Başkanını çok güç duruma sokuyorsunuz, sonra da geliyorsunuz "bu krizi biz çözüyoruz, siz engel oluyorsunuz" diyorsunuz!..

Her şeyi yerli yerine oturtalım arkadaşlar; bu Ceza Yasası Tasarısı, burada, bir uyum içerisinde, bir uzlaşma içerisinde görüşülüyordu; fakat, Sayın Başbakan, zina maddesinin o tasarı içerisinde yer almamasından rahatsız oldu, tasarının geri çekilmesini istedi. Krizin başlangıcı bu değil mi?.. Bu, hepimizin gözü önünde cereyan etmedi mi?..

Değerli arkadaşlarım, yapılan yanlışları konuşmazsanız, yapılan yanlışları ortaya koymazsanız, affedersiniz, enayi yerine konulmayı içimize sindirirsek, bu Meclise çok daha fazla baskı gelir. O nedenle, doğruları, nelerin olup bittiğini kamuoyuyla paylaşmamız lazım.

Şimdi, Değerli Grup Başkanvekili Faruk Çelik, geçen günkü bir basın toplantısında "bu zina meselesini ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi ortaya attı" dedi.

Değerli arkadaşlarım, gazeteler burada, Sayın Başbakan "Anadolu kadını korumasızdır; biz, aileyi korumak için zinanın suç olması yönünde Ceza Kanununa madde koyacağız" dedi; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin direnişi, bazı sivil toplum örgütlerinin direnişi sonucunda bu madde konulamadı. "Peki öyleyse, bu yasa tasarısını biz de geri çekiyoruz" dediniz.

Sayın Haluk İpek "yasa tasarısını geri çekmedik arkadaşlar, iki maddeyi geri çektik" diyor. Peki, bir sene sonra yürürlüğe girecek bir tasarıyı yasalaşmaktan alıkoymadınız mı?.. Bunun pratik sonucu bu değil mi?..

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, görüşmelerin hiçbir aşamasında, zinanın suç olması yönünde bir telkinde, bir öneride bulunmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı "eğer, siz, zinayı gündeme getirirseniz, biz destek olmayız; ancak, bu nedenle ceza kanununun bütününü engelleyecek bir tavrın içine girmeyiz" demiştir. Olay bu kadar basitken ve Sayın Başbakanın, televizyonlardaki konuşmalarında, medyadaki, basındaki konuşmalarında "kutsal aileyi korumak için zinayı suç saymak istiyoruz" diye açık demeçleri varken, Sayın Haluk İpek'in bu yönde açık demeçleri varken, bazı AKP milletvekillerinin açıklamaları varken, komisyona, bir muhalefet şerhi olarak bir AKP milletvekili böylesine şerh vermişken, zina konusunun nereden çıktığı ve nereye tırmandığı, nasıl bir krize yol açtığı ortadadır; ama, bu krizi çıkaran Sayın Başbakandır, bu krizi aşmak üzere bugün bu toplantıya çağıran Sayın Başbakandır; bunun, kamuoyu tarafından, herkes tarafından böyle bilinmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, olabilir, insanlar yanlış yapabilirler. Yanlış yaparsınız; ama, yanlıştan, hatadan döndüğünüzü de açıkça söylemeniz lazım. Bunu dolambaçlı yollarla söyleyerek, çeşitli insanları suçlayarak, Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak, bu konuda kamuoyunda çeşitli demeçler vermiş, yürüyüş yapmış, pankart açmış sivil toplum örgütlerini suçlayarak, kadınlarımızı suçlayarak bir yere varamazsınız. Olayı yerli yerine oturtalım. Bir hata yapılmıştır, uzlaşmayla giden yasa tasarısı, çeşitli nedenlerle -inanılmayan nedenlerle, inandırıcı olmayan nedenlerle- geri çekilmiştir.

Brüksel'de, çok açık bir tavır konulmak suretiyle "ya bu Ceza Kanunu çıkacak ya da ilerleme raporunda olumsuz bölümler yer alacak ve aralık ayında size gün verme, müzakere tarihi verme noktasında güçlük çıkacak" denilmiştir. Bundan çekinen Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanı "biz Türküz, Türkiye'yi biz idare ederiz, Türkiye'de bizim dediğimiz olur" dedikten sonra, gidip, Avrupa Birliğinde, oradaki sözcülerin, yetkililerin önünde "biz, zinayı, kesinlikle Ceza Kanununa sokmak istemiyoruz" demiştir. Hatta, öylesine bir taahhütte bulunmuştur ki, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda bulunduğu sürece böyle bir öneri gündeme gelmeyecektir.

Bu bir dönüştür, bu bir viraj alıştır. Açıkça dersiniz ki, Avrupa Birliği sözcüleri, yetkilileri bizden bunu istediler, biz de bunu yapmak zorunda kaldık; o nedenle, bir yanlışı düzeltmek üzere olağanüstü toplantı yapıyoruz. Uygun bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dileyerek yolumuza devam etmek dururken, onu bunu suçlamak çok doğru bir yaklaşım değildir değerli arkadaşlarım. Her şey kamuoyunun gözü önünde cereyan etti, her şey buradaki milletvekillerinin gözü önünde cereyan etti. Bu krizi Sayın Başbakan çıkarmıştır; bu krizi çözmek de, şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisinin görevidir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Avrupa Birliği yolunda engel çıkarmamak için, yapılan bunca yanlışa rağmen, bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulü yönündeki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, toparlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

...olumlu çabalarımıza devam edeceğiz; ama, her şey, herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. Bu krizi çıkaran Sayın Başbakandır, bunu çözme görevi de sizindir, onundur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Danışma Kurulu önerisini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Danışma Kurulu Önerisi

NO:98  Tarihi:26.9.2004

Genel Kurulun 26.9.2004 Pazar günkü (bugün) birleşiminde, saat 13.00'e kadar çalışmalara ara verilmesi, çalışma süresinin ise, olağanüstü toplantı konularının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

Sadullah Ergin

Kemal Anadol

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, birleşime saat 13.00'e kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.06
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, komisyon, henüz çalışmasını tamamlayamadı; yaklaşık 1 saate ihtiyaçları var.

Saat 14.00'te birleşime devam etmek üzere, çalışmalarımıza ara veriyor, oturumu kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 13.04

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Anadol, bir sözünüz mü var?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, 63 üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Hangi tutumum hakkında?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sabah bir konuşma yaptım. Bu konuşmamda... (AK Parti sıralarından "Geçti o" sesleri)

BAŞKAN - Müsaade buyurun arkadaşlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Efendim, bana yanıt verecek Sayın Başkandır.

...ve herhangi bir açıklama yapılmadı. Dolayısıyla, anlıyorum ki, uygulamanız, sabahki istikamette devam etmektedir. O nedenle, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Anadol, sadece bunun için size söz vermeyi çok arzu ediyorum; çünkü, arkasından belki bana da konuşma imkânı doğacak. Oysa, ben, Meclis Başkanı olduktan sonra, partilerin genel başkanlarıyla, partilerin grup başkanvekilleriyle ne ekran önünde tartışmak ne de onlarla bir polemiğe girmek istedim. Bu davranışlarıma özellikle dikkat ettim. Sabahki konuşmanızı hem tutanaklardan hem de Anadolu Ajansından...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Anadol konuşmadan cevap vermeye başladınız Sayın Başkan; müsaade edin.

BAŞKAN - Müsaade buyurun, ben, Sayın Anadol'la görüşüyorum efendim; sizin konuşmanızı da aldım, müsaade buyurun.

Eğer, şu sıralarda oturan bir milletvekili arkadaşınız olsaydım, sizin sözünüz üzerine ben de cevap hakkımı kullanır ve sizin arzu ettiğiniz cevapları da verirdim. Şimdi, siz, konuştuktan sonra, eğer, benim buradan bir açıklama yapmam gerekecekse, bunu da uygun görecekseniz, bundan memnuniyet duyarım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yapın, yapın tabiî.

BAŞKAN - Ama, ben, bu konuyu sizinle birkaç defa konuştum ve o konuşmamıza göre de hareketime devam ediyorum.

Siz, sabahki konuşmanızı burada tekrarlayacaksanız, bu, çok anlamlı olmaz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına -sizinle aramızda mahfuz kalan telefon görüşmesi elbette resmî değildir. Gayet iyi diyalog içinde olabiliriz, doğrudur; ama- burada resmen Partimin görüşlerini, Grubumun görüşlerini, usulî itirazlarımızı, anayasal haklarımızı belirtmek istiyorum. Zatıâlilerinin cevap hakkı, elbette, kendi takdirleridir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, ben bundan ancak memnuniyet duyarım.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bana söz verdiği için Sayın Başkana teşekkürle konuşmama başlıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, niye sabahki konuşmamdan sonra bir değişme, bir gelişme, bir uygulama beklentisi içinde olduk; çünkü, inanıyoruz ki, Sayın Başkanın uygulaması sonucunda Anayasanın 63 üncü maddesi ihlal edilmiştir. Bunu bilerek söylüyorum; Anayasanın 63 üncü maddesi ihlal edilmiştir, 123 milletvekilinin anayasal hakkını kullanmasına izin verilmemiştir. Neden; sabah da söyledim, Anayasanın 63 üncü maddesi, Sayın Meclis Başkanına sadece Meclisin olağanüstü çağrı başvurusu yapıldıktan sonra yedi gün içinde gün verme takdir hakkını vermektedir.

RESUL TOSUN (Tokat) - Anayasada böyle bir madde yok. (CHP sıralarından "sen anlamazsın" sesleri, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasanın 63 üncü maddesini alır okursunuz.

RESUL TOSUN (Tokat) - 63 üncü madde, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıyla ilgili Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Pardon, özür dilerim, 93 üncü madde. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

93 üncü madde, Sayın Millet Meclisi Başkanına, sadece, başvurudan sonra yedi gün içinde gün verme takdir hakkını bırakmaktadır. Onun dışında, 93 üncü madde, emredici bir maddedir; takdire bağlı değildir ve 110 milletvekilinin -yani, altını tekrar çiziyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Doğru Yol Partisinin değil; bunlar birlikte imza atabilirler, ayrı ayrı imza atabilirler, bağımsızlar atar, her iki partiden milletvekili atar- başvurusu halinde, Sayın Millet Meclisi Başkanına, Meclisi toplama mecburiyeti vermektedir; bir mecburiyet söz konusudur, bir görev yapma söz konusudur.

21 Eylül 2004 günü, Cumhuriyet Halk Partili 123 milletvekili, Sayın Meclis Başkanına başvuruda bulundu.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sabah dinledik.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sabah dinlediniz. Ben de, sabahtan bu tarafa değişen bir şey olmadığı için konuşuyorum; yani, durup dururken tekrar etmek bana zevk vermez hanımefendi.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Aynı cümleleri dinledik.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 123 milletvekili, Sayın Millet Meclisi Başkanına, benim başkanlığımda bir heyetle, değerli Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle birlikte başvurduk. Sayın Meclis Başkanı, daha sonra, bunun, yasal olduğunu, anayasal olduğunu, doğru bir başvuru olduğunu doğruladı, söyledi ve biz, Cumhuriyet Halk Partili 123 milletvekili olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, acaba, Sayın Millet Meclisi Başkanı bize ne zaman gün verecek beklentisi içine girdik. Anayasal bir beklenti bu da. Sonra -aradan zaman geçti- basından üzülerek öğrendik ki, Sayın Başbakan, Brüksel'e gitmeden önce, Millet Meclisi Başkanına "aman, bizden bir haber gelmeden Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusunu değerlendirmeyin" demiş. Bu basında çıktı, ben uydurmuyorum.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Basın hiç hata yapmaz mı?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hem Millet Meclisi Başkanı adına hem milletvekili olarak kendim adına hem de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son derece üzüntü duydum; çünkü, böyle bir uygulama, şimdiye kadar Millet Meclisi tarihinde yok.

O kadar net 93 üncü madde. Eylülün 28'ine kadar hakkımız mahfuz. 28 Eylül günü toplantı istedik. 28 Eylüle daha iki gün var; hâlâ, bu beklentimiz devam ediyor. Sonra, biz, bu beklenti içindeyken, merakla, yurt dışında olan bitenleri izliyoruz. Televizyonda gördük ki, Verheugen'le beraber aynı masayı paylaşan Sayın Başbakan, Meclisi 26 Eylül saat 11.00'de toplayacaklarını ilan ediyor. Daha da irkildik, daha da üzüldük. Kimin adına; hem Meclisimiz adına hem Başkanı adına hem de milletvekili olarak, yasama görevini yapan kişiler olarak üzüldük. (AK Parti sıralarından "Üzülmeyin" sesi, gülüşmeler)

Bu, sizi, hiç üzmüyor mu, hiç rahatsız etmiyor mu?! Yani, bunda gülünecek ne var?! Sizi yüceltiyor mu olan bitenler?! Rica ederim...

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen, sözünüzü toparlayın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tamamlıyorum.

Sabah konuşmamı bunun için yaptım. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi ne oldu, Cumhuriyet Halk Partisinin olağanüstü çağrısı buharlaştı mı, yok mu oldu; buna işlem yapılmayacak mı?! Eğer, deseydi ki Sayın Başkan... İki şey yapabilirdi: İki önergenin de aynı mahiyette olduğunu saptadım, grup başkanvekilleri gelsin, uzlaştırayım, bir gün önereyim ve deseydi ki, 26 Eylül saat 11.00'de... Biz, buna "hayır" mı diyecektik arkadaşlar?! Neden bu sinirlilik, neden bu telaş?! Yani, içpolitikada düştüğünüz çelişkinin, Brüksel'de (U) virajı aldıktan sonra düştüğünüz durumun telaşı mı bu; onun için mi sinirlisiniz, onun için mi Cumhuriyet Halk Partisi ne yaparsa yapsın biz tersini yapacağız inadı içindesiniz?! (CHP sıralarından alkışlar)

Veya, Sayın Meclis Başkanı bizi çağırmadı... İlan ederken "aynı doğrultuda iki çağrı gelmiştir; biri 123 imzalı, diğeri de şu kadar imzalı. Her iki partiden milletvekillerinin altında imzası olduğunu tespit ettim ve iki çağrıyı birleştirdim; Cumhuriyet Halk Partili ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin, Grup Başkanvekillerinin imzası olan bu önergeler üzerine şu tarihi saptadım" deseydi, yine bu üzüntüyü buraya getirmeyecektik; ama, üzüntünün ötesinde, şu anda, bir Anayasa suçu işlenmektedir. Sayın Başkandan, iki gün içinde açıklama bekliyoruz. Biz, 28 Eylülde Meclisin olağanüstü toplanmasını istedik; ya Cumhuriyet Halk Partisinin de talebi üzerine bu olağanüstü toplantının yapıldığını işitmek istiyoruz, doğrulamak istiyoruz, zabıtlarda okumak istiyoruz ya da Cumhuriyet Halk Partisinin talebi üzerine 27 veya 28 Eylül günleri saat kaçta toplanacağız, bunu öğrenmek istiyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - İsteğimiz çok basit ve Sayın Başkanı, İçtüzüğün söz aldığım hükmüne göre, usullere uymaya ve bu tür uygulama yapmaya davet ediyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anadol.

Bu konuda başka söz talebi?.. Yok.

Değerli arkadaşlar, Sayın Anadol, saat 11.00'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptıkları konuşmayı tekrarladılar. Benim o...

GÜROL ERGİN (Muğla) - İyi de yaptılar!

BAŞKAN - Ben, iyi-kötü yaptılar diye takdir edemem; ben, olanı söylüyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Evet, iyi yaptılar!

BAŞKAN - Lütfen heyecanlanmayın, hiddet buyurmayın. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her zaman yaptığı gibi, önemli oturumlarından birisini yapıyor. Benden açıklama istedikleri için, ben de buradan bazı şeyleri açıklamak durumundayım; en azından Sayın Anadol'u ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu tatmin etmiş olayım. Ben, Meclis Başkanı olarak Anayasayı çiğnemek istemem; hele hele, İçtüzüğe aykırı hareket edemem.

Değerli arkadaşlarım, özellikle şu konuyu bilmenizi istiyorum: Ben, toplantı ve çağrıyla ilgili basın toplantısını yaptığım zaman, bu konuyu etraflıca açıkladım. İzlenmemiş olabilir, yanlış anlaşılmış olabilir; bir daha tekrarlayayım. 21 Eylül 2004 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup 123 milletvekili arkadaşımızın imzasıyla, Meclisimiz, 28 Eylül günü saat 15.00'te olağanüstü toplantıya davet edildi. Sayın Anadol ve beraberinde gelen arkadaşlarımızla görüştük, kendilerine teşekkür ettim ve orada şunu ifade ettim: Anayasa ve İçtüzükte asgarî 110 milletvekili öngörülüyor; ama, önemli olan, Meclisin toplantıya çağrılması kadar, Meclisin toplanması ve gündemindeki maddeyi görüşmesidir. Bunun için de belli bir çoğunluğa ihtiyaç var. Bu çoğunluk, ancak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun da iştirakiyle mümkün olabilir. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Biz çağıramaz mıyız?!

BAŞKAN - Ben sözlerimi tamamlayayım, ondan sonra, siz yine...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ne kadar yüksek bir hukuk anlayışınız var Sayın Başkan, aşkolsun!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen izin verin. Bakın, Sayın Anadol'u ne kadar kemali dikkatle takip ettim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kanaatlerinize göre toplantı çağrısı yapamazsınız ki!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...

ATİLLA KART (Konya) - Genel Kurulun yerine geçemezsiniz!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakınız, tekrar ifade ediyorum, bunlar benim düşüncelerimdir, yanlışlığını doğruluğunu tartışırsınız; ben, size, bütün samimiyetimle, olanı ve verdiğim kararı söylüyorum. Bunun için temas kuracağımı ifade ettim. Bu da doğaldır. Meclis toplantıya çağrılacaksa, toplantı gününde Meclisimizin açılabilmesi için bir çoğunluğa ihtiyaç olduğunu düşündüm.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, milletvekillerinin tek tek iradelerinin bir önemi yok mu gruplarının dışında?!

BAŞKAN - Kaldı ki, siz, zaten, bunu beklemek zorundasınız; çünkü, yedi günlük yasal hakkım var.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sizin düşünceniz değil, kurallar geçerli Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın İzzet Çetin, lütfen beni dinleyin, ben Meclisin Başkanıyım, aynı zamanda bir hukukçuyum. Benim sözlerim, bir sendikacı olarak sizi tatmin etmeyebilir belki; ama, hukukî mülahazatıma dikkat buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hukukçuları da tatmin etmiyor.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sizin söyledikleriniz, hukukçuları da tatmin etmiyor.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, ben, İçtüzükte ve Anayasada öngörülen yedi günlük süre içerisinde, Meclisin hangi gün toplantıya çağrılacağını tayin ve tespit etmekle mükellefim. Bu yedi günlük süre de 27 Eylül günü akşamı nihayete eriyordu. O süre bitmeden, benim ne yapmam gerektiğini, ne yapacağımı, nasıl yapacağımı, benden başka kimsenin tayin etmeye hakkı yok; bu bir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İki gün sonra, 23 Eylülde, AK Parti Grubuna mensup 208 milletvekili arkadaşımızın imzasıyla Meclisin olağanüstü toplantıya çağrılması talep edildi. Bu talebin içerisinde hem sayısal çoğunluk var hem de farklı olarak daha kapsamlı bir taleple karşı karşıyayız.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Nereden biliyorsunuz sayısal çoğunluk olacağını?

BAŞKAN - Bu talebin içerisinde, hem Türk Ceza Kanunu Tasarısının görüşülmeyen 2 maddesinin görüşülmesi hem de komisyona daha önce çekilen iki kanun tasarısının geri kalan maddelerinin görüşülmesi vardı.

Bakınız arkadaşlar, ilk açıklamamda şunu söyledim: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun talebi İçtüzüğe uygundur, sayısal çoğunluk vardır. Ancak, söylemediğim bir şeyi şimdi söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin talebi İçtüzüğe uygun değildi. Neden değildi biliyor musunuz...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Niye o gün söylemediniz, niye şimdi söylüyorsunuz?! (CHP sıralarından "o gün uygun olduğunu söylediniz" sesleri, gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Niye o gün söylemediniz bunu?

BAŞKAN - Siz çok hazırlıklı gelmişsiniz bugün.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Siz de hazırlıklısınız maşallah Sayın Başkan!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, hazırlık...

BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen... Bakın, beni bir şeye mecbur ettiniz, ben de olanı anlatıyorum.

Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisinin talebi, Türk Ceza Kanunu Tasarısının şu 2 maddesinin görüşülmesi ve tümünün oylanmasına ilişkindi. Anayasanın 63 üncü maddesini 93  üncü maddesiyle karıştıran Sayın Anadol bilir ki...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Siz karıştırıyorsunuz.

BAŞKAN - ... hem 93 üncü maddede hem de İçtüzüğün 7 nci maddesinde... (CHP sıralarından gürültüler)

Bu açıklamayı yapmamı siz istediniz; lütfen tahammül edin.

Hem Anayasanın 93 üncü maddesinde hem de İçtüzüğün 7 nci maddesinde, belirli "bir maddenin görüşülmesi için" Meclis olağanüstü toplantıya çağrılmaz, Meclis bir konunun" görüşülmesi için olağanüstü toplantıya çağrılır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunu Kanunlar ve Kararlar Dairemiz tespit ettiği zaman bana geldiler, ben "bu, çağrıyı geri çevirmek için bir sebep değildir..."

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bize söylediler;  biz, ısrar ettik...

BAŞKAN - ... lütfen, Grup Başkanvekiliyle görüşün, bunu tadil etsinler" diye söyledim. Sayın Anadol bilir; Genel Sekreterim de burada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Etmedim; çünkü, haksızdı.

BAŞKAN - Bunu yapan bir insan, acaba, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesine doğrudan sırtını dönebilir mi...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Dönmediniz mi?

BAŞKAN - ... 123 değerli arkadaşımızın talebini uygun görmemek gibi bir lüksü olabilir mi?!

Ben, bu Mecliste hem iktidar partisinin hem de muhalefet partisinin aynı saygınlığı taşıdığına inanan bir insan olarak, o önergeyi de işleme aldım, daha sonra verilen önergeyi de işleme aldım.

Burada, Türk Ceza Kanunu Tasarısı Komisyona geri çekilirken Sayın Köksal Toptan'ın açıklamasını dinlediniz. Bu kanunun şu şu kanunlarla da irtibatı var, eğer bu olağanüstü toplantıda bir küçük pakette de olsa o kanunlarla birlikte bunu çıkarabilirsek diye, daha kapsamlı olduğu için, daha önce Meclis belli bir tarihte toplantıya çağrıldığı için, bunu daha yararlı gördüm.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tercih hakkınız yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bu tutumumda Anayasaya ve İçtüzüğe hiçbir aykırılık görmüyorum ve toplantıya devam ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kanunlar nerede Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, olağanüstü çağrı önergesinin birinci sırasında yer alan Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146 ve 146'ya 1 inci ek) (x), (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, tasarının komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili Adalet Komisyonu raporu gelmiştir.

Rapor, 146'ya 1 inci ek sıra sayısıyla çoğaltılarak sayın üyelere dağıtılmıştır.

Takdir edersiniz ki, basma imkânı olmadı. Sayın milletvekillerine yeterli miktarda dağıtıldı.

Şimdi, 55 inci maddeyi okutuyorum:

ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA

KANUN TASARISI

 

Yürürlük

MADDE 55.- Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav konuşacaklar.

BAŞKAN - 55 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Önder Sav; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; oldukça uzun süre bu Parlamentoda görev yapmış bir parlamenter olarak, bir hukukçu olarak, genellikle yürürlük ve yürütme maddeleri üzerinde konuşmayı sevmem; ama, öyle önemli bir dönemeçteyiz ki, Parlamento çalışmaları bakımından ileriye de tarih düşülecek, ilerideki uygulamalarda da bize yol gösterecek bir konunun görüşülmesinde şimdi ortaya çıkan, bugün, komisyonumuzun bir saat önce toplanması nedeniyle ortaya çıkan bir konu hakkında düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Komisyonumuzun Başkanlığa gönderdiği metinde; yani, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının yürürlüğe ilişkin 55 inci maddesinde "Bu kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer" denilmektedir.

Kanunun, hukuk ve yargılama yaşamımızda ileriye dönük hangi sıkıntılı dönemleri yaşatacağına girmek istemiyorum. Bu, Türkiye'de, aşağı yukarı altmış küsur yıldır tartışılan bir konudur, denenmiş ve vazgeçilmiş konudur, şimdi yeniden gündeme getirilmesini, hele hele yürürlük maddesine gelmişken irdelemek istemiyorum; sadece Meclis tutanaklarına, bir hukukçu olarak bu konudaki görüşümün olumsuz olduğunu kaydettirmek için giriyorum.

Sayın Komisyon Başkanımızın, 16 Eylül Perşembe günü, Türk Ceza Kanunu Tasarısını geri çekme gerekçesini ifade ederken kullandığı sözcükler fevkalade ilginç. Orada diyor ki Değerli Komisyon Başkanımız "...Türk Ceza Yasası Tasarısı; bir diğeri, altkomisyonda, görüşmeleri yaklaşık yarısına kadar gelinen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ve bir diğeri de, henüz altkomisyonda çalışmalarına başlayamadığımız Ceza İnfaz Yasası Tasarısı. Bu dört yasa tasarısını, birlikte, beraber düşünmek lazım." Yani, şimdi konuştuğumuz Bölge Adliye Mahkemeleri Yasası Tasarı ile 16 Eylülde, yürürlük maddesine gelinmişken geri çekilen Ceza Yasası Tasarısı ve henüz komisyonda görüşmelerinin yarısı yapılmış Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası Tasarısı ve henüz komisyonda görüşülmeye başlanılmamış olan Ceza İnfaz Yasası Tasarısı.

Ne değişti Sayın Başkan; görüştünüz mü Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısını, yarım bıraktığınız tasarıyı görüşerek mi geldiniz huzurumuza? Ne değişti; henüz komisyonda hiç görüşmeye başlamadığınız Ceza İnfaz Yasasını görüştünüz de mi, gerekçenize uygun olarak bir gelişme kaydettiniz de mi Meclisin huzuruna geliyorsunuz? Kusura bakmayın; ama, 1973'te çatısı altına girdiğim bu Parlamentoda, ilk defa böyle bir perişan uygulama görüyorum ve üzüntüyle bunu tutanaklara kaydettiriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Onun ötesinde, geri alma gerekçenizde, geriye dönüyorsunuz, 25 Haziran 2003 tarihinde bu Bölge İdare Mahkemeleri Kanunu Tasarısını geriye alma gerekçenizi tutanaklara kaydettiriyorsunuz. Orada deniliyor ki: "Son maddelerine geldiğimiz tasarıyla ilgili bir hususu Yüksek Heyetinize duyurmak istiyorum: Şimdi, istinaf mahkemeleri dediğimiz bu Bölge İdare Mahkemeleri Kurulması Hakkında Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu -yanlış geçmiş, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu denilecek- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza Kanunu, çok yakından, birbiriyle bağımlı ve bağlantılıdır."

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, Bakanlar Kurulu sıralarının önü dolu!

ÖNDER SAV (Devamla). - “O nedenle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza Kanunu henüz komisyonumuzda bitirilemedi...”

BAŞKAN - Sayın Sav, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu sıralarında gürültü oluyor; lütfen, yerlerinize oturur musunuz.

Sayın Sav, buyurun efendim.

ÖNDER SAV (Devamla) - “İstinaf  Mahkemeleri  Kanununu  çıkarıp Ceza Kanununu ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu çıkarmadığımız takdirde, yani, bunları bir bütünlük içerisinde yürürlüğe koymadığımız takdirde, uygulamada çok ciddî sorunlarla karşılaşabiliriz.”

Yani, uygulamada ciddî sorunlarla karşılaşmayı ötelediniz mi Sayın Başkan; ötelediniz mi Sayın Bakan?! Daha, henüz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yarısı, komisyonda görüşme sırasını bekliyor. Bu, o zaman, hangi hukukî insafa, hangi hukukî ölçüye, hangi siyasî etiğe sığıyor da bunu getirebiliyorsunuz?! Kendi sözlerinizle, bu Meclisin tutanaklarına geçmiş olan sözlerinizle bağlı bir duruma getirmişsiniz ve bunu yaparken de, Ceza Kanununun son iki -yürürlük ve yürütme- maddesine geldiğiniz zaman, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, kanunu geri istiyorsunuz. Peki -Ceza Kanununun yürürlük maddesi henüz görüşülmedi- biz müneccim miyiz, Ceza Kanununun yürürlük maddesinin bir yıl sonra olup olmayacağını bilecek kadar?! Hiç olmazsa, sıralamada daha değişik bir şey yapsaydınız. Bölge İdare Mahkemeleri Yasasının değişikliğinde, 2005 diyorsunuz; Ceza Kanununun yürürlük maddesinde, daha görüşmediğimiz maddesinde   "1 yıl sonra  yürürlüğe  girer" diyorsunuz. 2005   Nisanıyla bugünü milat aldığınız zaman, 1 yıl örtüşüyor mu?!

Bu kadar çarpık, bu kadar alelusul, bu kadar ne yaptığını bilmeden bir yasal düzenleme, hukukçu olarak, ciddî söylüyorum, içimi karartıyor, içimi kanatıyor. Onun için, yürürlük maddesinde söz alarak, bu çarpıklıklara değinmek istedim.

Sabrınız için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sav, teşekkür ederim.

Komisyon Başkanı açıklama yapmak istiyor.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sabahleyin açıklamış olduğum bir hususu burada tekrar etmek durumundayım.

Ceza Kanununun Komisyona çekme gerekçesi olarak açıkladığımız Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza İnfaz Kanununu hükümet, cuma günü geri çekti. O nedenle, bizim, komisyon olarak üzerinde çalışacağımız, tamamlayacağımız bir yasa kalmamıştır. O bakımdan, Ceza Kanunu vardı önümüzde; onu da bitirdik, huzurunuza getirdik.     Yani, Sayın Kırlı'nın bunu yok varsayarak bir hüküm tesis etmesini anlamak mümkün değil...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Sav...

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Sav.... Affedersiniz, çok özür dilerim.

... onun üzerine hüküm bina etmesini anlamak mümkün değil. Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız da bunu biliyorlar. Genel Kurulda da sabahleyin açıkladım. O nedenle, usule aykırı hiçbir işlem yoktur.

Gündemimizde, şu anda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza İnfaz Kanunu yoktur.

ÖNDER SAV (Ankara) - Ama, çıkararak Meclisi kandırmış oldunuz o zaman.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - O nedenle, üzerinde çalışma yapacağımız tasarılar olmadığına göre, Ceza Yasasının eksik maddelerini tamamladık, huzurunuza getirdik.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 55 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

56 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 56- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan...

Sayın Eraslan, şahsınız adına da söz hakkınız var; birleştirebilirsiniz.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan yasanın son maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ne oluyor böyle, birer hafta, onar gün arayla, üst üste olağanüstü toplantılar; nedir bu?! Şimdi, uzun süredir üzerinde çalıştığımız bir Ceza Kanunu vardı. Bu Ceza Kanununu görüşüyorduk; yürütme ve yürürlük maddesine kadar, son iki maddeye kadar geldik. Hiç kimsenin hakkını yemek gibi bir huyum yok; haksızlık olmasın. Sayın Başbakan kriz çıkardı, zina krizi çıkardı; zina krizinde de Sayın Adalet Komisyonu Başkanı krizi aşabilmek için, o aceleyle, telaşla tasarıyı geri çekti. Şimdi, tasarının geri çekilmesi kötü değil, belki kalsaydı daha ciddî sorunlara, Türk Milletinin kırk yıllık emeğine mal olacaktı. Bu bakımdan Sayın Başkanı kutluyorum; ama, burada doğruyu söylemek yerine, niye yalan söyleme çabası içerisindeyiz, onu anlayamıyorum. Şimdi, Sayın Başkan şunu diyemedi: Zorunlu kaldım, mecburum bunu çekmeye, yoksa bu zinalı çıkacak; zinalı çıkınca da olmayacak diyemedi. Başbakandı isteyen, Genel Başkanıydı; onun için geri çekti, bir nefes alma fırsatı yarattı. Şimdi, buna bir kafiye bulması gerekirdi; "zina"ya "bina" uyuyor; ama, bu işe ne kafiyesi bulacaktı?! Bu işe de, işte CMUK'u, HMUK'u -efendime söyleyeyim- Ceza Kanununu, Bölge Adliye Mahkemeleri Kanununu, vesaireyi gerekçe gösterdi; işin aslı bu. Niye sıkıntıya giriyorsunuz ki, doğruyu söyleyin, kurtulun. Yani, bir vodvil oynatıyorsunuz aziz milletin önünde, herkesin önünde. Böyle bir şey var mı?!

Şimdi, bu defa "bu paket gelecek" denildi; bir bakalım paket nasıl:

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasa, istinaf mahkemeleriyle ilgili bir yasa. Ceza Kanununda bununla ilgili tek bir hüküm yoktur. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda istinafla ilgili hükümler vardır. Hani nerede Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu; hükümet çekti. Niye çekti; Komisyon Başkanı zevahiri kurtarsın diye. Danışıklı iş. Biz hukuk fakültesine girdiğimizde bize ilk öğretilen şey, muvazaa, danışıklı iştir. Danışıklı işi hukuk korumaz. Bu, bir danışıklı iştir. Ayıptır! Ayıptır! Ayıp, ayıp! (CHP sıralarından alkışlar)

Bölge adliye mahkemeleriyle, istinafla ilgili daha hiç adını anmadığınız İcra ve İflas Kanununda da düzenleme yapılması gerekir. O nerede; o da yok. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun -hep unutturuluyor- yürürlüğüne dair bir kanun tasarısı hâlâ komisyonda; altkomisyon olarak bize verildi, başlanmadı...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Niye başlamadınız?!.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Fırsat bulunca başlayacağız. Efendim, altkomisyon başkanına sorun; onun sorumlusu da ben değilim; insaf edin, vicdan edin.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, şöyle bir paket olabilirdi: Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu ve Türk Ceza Kanununun yürürlüğüne ilişkin bir kanun; bu üçü paket olabilirdi; buna bir itirazım yok. İstinaf, hukuk usulü, ceza muhakemeleri usulü, icra iflas ve ceza muhakemelerinin yürürlüğü; bunlar da bir paket olabilirdi; buna da bir itirazım yok; ama, elma ile armut aynı paket değil. Bu, kafiye arama. Ne yapsın şimdi Sayın Köksal Toptan, Sayın Başkan?!. Şimdi, Genel Başkan, bir yandan "zina da zina" diyor "ben aileyi koruyacağım, zina isterim" diyor "zina olmazsa zinhar olmaz" diyor. Eh, zorunluluk oldu...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siz, zinayı mı istiyorsunuz?!. 

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Siz istediniz... Siz istediniz...

Adalet Bakanı diyor ki "olmaz", Dışişleri Bakanı, Başbakan Vekili diyor ki "olmaz." Yani, burada, çok üzüntülü bir şey değerli arkadaşlarım, Sayın Dışişleri Bakanı, Başbakan Vekili, Sayın Adalet Bakanı, bunun olamayacağını anlatamadılar Başbakana. Başbakana Verheugen'in anlatması gerekti. Çok üzüntü verici bir şey. (CHP sıralarından alkışlar) Biz anlatamadık, Anamuhalefet Partisi olarak biz anlatamadık bunun olmaması gerektiğini, olmayacağını; ama, kendi bakanları da anlatamadı, kendi Komisyon Başkanı da anlatamadı. Bunu koyalım ortaya, doğruyu konuşalım, milletimiz doğruyu bilsin.

Yahu, bu mızrak çuvala sığar mı?! Herkesin gözünün önünde... "Aileyi koruyacağız, kadını koruyacağız, Anadolu kadınlarından zina için mektup geliyor" diye diye, bu önergeleri siz getirdiniz arkadaşlar, siz. Yalan söyleyerek, gerçeği örterek durumu kurtaramazsınız. Ortada bir gerçek var, bir hakikat var. Bu hakikat, Sayın Başbakan tarafından, Brüksel'de ancak Verheugen anlatınca anlaşılabilmiştir. Ne Anamuhalefet Partisi ne kendi bakanları ne Başbakan Vekili ne Komisyon Başkanı anlatabilmiştir. Komisyon Başkanı basiret göstermiştir; huzurunuzda kendisini kutluyorum, kutlamak mecburiyetindeyim; basiret göstermiştir, bu yasayı çekmek zorunda kalmıştır.

Şimdi, ben, Komisyon Başkanımın sıkıştırılmasını da doğru bulmuyorum; basiret göstermesi gerekiyordu. Ee, gerekçesi doğru mu; gerekçesi doğru değil, gerekçesi kafiye arama malum ya... İşte, o ilk kafiye çıktı. Rahmetli Süleyman Nazif'in dediği gibi, birinci mısraa kafiye bulmak için sandalye gıcırdatma gerisi; yani, hadise bu. Değerli arkadaşlarım, gerçek bu, bunu bilelim; bir. İki, şimdi, istinaf mahkemeleri, değerli arkadaşlarım...

Haa, bakın, bir de, Başbakan bir taahhütte de bulundu, tüm milletin gözünün içine baka baka; yani, yüreğim kanadı arkadaşlar, sizle paylaşmak istiyorum. Bir Türk vatandaşı olarak acı duydum, üzüntü duydum; süklüm püklüm, süt dökmüş gibi, böyle üzüntü içerisinde büzülmüş...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Öyle bir şey yok!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Yani "bir daha iktidarım süresi içerisinde asla çıkmayacak..."

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Öyle bir şey yok!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - “...asla çıkmayacak" diye...

Ee, ben televizyonda izledim.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - O sizin görüşünüz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben televizyonda izledim.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - O sizin görüşünüz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben televizyonda izledim. "İktidarım süresi içerisinde bu yasa asla çıkmayacak" diye söz verdi. Burada da aslan kesiliyordu; yani, bir şey hatırlatıyor: Onun adı Yaşar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey mi var ya?! Böyle bir şey mi var?!

Yani, hepimiz üzülüyoruz. Bu, bizim Başbakanımız. Bu, bizim Başbakanımız. Bunu önlemek için...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Aslanlar gibi duruyor... Aslanlar gibi duruyor...

BAŞKAN - Sayın Eraslan...

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, Meclisteki konuşmalar belli bir üslupta olmalıdır. “Yalan söylüyor” kelimesi...

BAŞKAN - Sayın İpek, anladım.

Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim. Sayın hatipten de...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben hukukçuyum arkadaşlar; nerede neyin söylenmesi gerektiğini...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Bütün grubu yalancılıkla itham ediyorsunuz!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hakaret ediyor Sayın Başkan!

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturur musunuz... Lütfen yerinize oturur musunuz...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - ...ve kime karşı ne söylenmesi gerektiğini bilirim.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, bir saniye...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben hukukçuyum, kime karşı ne söylenmesi gerektiğini, nerede ne söylenmesi gerektiğini de çok iyi bilirim. Bir unsur buluyorsanız, buyurun mahkemeler serbesttir, hodri meydan!

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunun kazası olarak istinaf mahkemesi geliyor. Tabiî siz, istinafa çok sardırdınız, istinafı bir şeydir diye düşünüyorsunuz; ama, isterseniz, izin verirseniz, giderayak son kompartımanda neye evet verdiğinizi bir kez daha görün diye kısaca dört satır da istinafla ilgili söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, istinaf mahkemeleri, bizim çok yabancı olduğumuz bir kavram değildir. 1879'da bizim hukukumuza girmiş, 1924'e kadar uygulanmıştır. 1924 yılında da, beklenen yararı vermediği ve gecikmeye sebep olduğu için hukukumuzdan çıkarılmıştır.

Şimdi, izin verirseniz, istinaf nedir, onu tarif edeyim; neye yarar, onu da tarif edeyim. Ben onun da altkomisyonunda görev yapan bir arkadaşınızım. Değerli arkadaşlar, istinaf, bidayet mahkemesinin, yani ilk derece mahkemesinin verdiği kararları olgu yönünden, vaka yönünden denetleyen bir mahkemedir. Yani, istinafa başvuran vatandaş diyor ki, benim şahidimi bidayet mahkemesi doğru dinlemedi, keşfi doğru yapmadı, senedi doğru uygulamadı, tapuyu doğru uygulamadı, -ceza davasıysa- otopsiyi doğru yapmadı, şunu bir de sen yapıver.

İlk bakışta, adil yargılama açısından tecrübeli bir hâkim heyetinin yeniden olayı gözden geçirmesinde yarar vardır diye düşünülebilir. Bunun lehinde olanlar bunu ileri sürüyorlar; ama, değerli arkadaşlarım, üst dereceli mahkemenin delillere yeniden temas etmesi belki lehe bir durumdur, buna bir itirazım yok; ama, bunu sadece olguların incelenmesi nezdinde aldığınızda bir sorun yok. Ama, bir şeyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nci Protokolü ile 6 ncı Protokolüne telif etmek durumundasınız; birisi, adil yargılanma için kontrol mekanizması, diğeri ise makul süredir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolünde de davaların makul sürede bitme mecburiyeti vardır; aksi halde mahkûm olursunuz. Bizim ülkemizde bu tür mahkûmiyetler son zamanlarda sıkça gelmeye başladı. Bu hususu değerlendirmek gerekiyor.

İkincisi, lehinde olanlar, istinaf mahkemesinin, bidayet mahkemesi ile Yargıtay arasında filtre görevi yaptığını söylüyorlar.

Üçüncüsü, hâkimleri tecrübeli olduğu için, vatandaşın tatmin olduğunu söylüyor; ama, bütün bu gerekçelere karşı, Türkiye'de yargının durumu ne, ona bir bakalım.

Değerli arkadaşlarım, bizde yargıdaki en temel şikâyetler, davaların uzun sürmesidir, davaların yeterince incelenememesidir, verilen kararların yeterli gerekçeler taşımamasıdır. Dikkat ederseniz, hepsi de zamanla ilgilidir. Bunların çeşitli sebepleri vardır, usul hukukundan doğan sebepler, iş yoğunluğu, hâkim eksikliği, personel yetersizliği, fizikî mekân yetersizliği, diğer kurumların savsaması, bilirkişi sorunu, savunma, hepsi; çeşitli sorunlar vardır; ama, bütün bunların dışında mahsurları nelerdir, onlara bir değinelim.

Bir kere, yargıya yeni bir dişli ekliyorsunuz. Bu, Yargıtay gibi dosya üzerinden kontrol edecek bir mahkeme değildir; hangi bölgeye kurduysanız bu mahkemeyi, diyelim ki Adana'ya kurdunuz, Adana'ya da beş vilayeti bağlandınız, beş vilayetten istinafa gelen her davanın keşfini yapacak, tanığını bizzat istinaf mahkemesi kendisi dinleyecektir; dolayısıyla, burada bir gecikme kendiliğinden doğacaktır. Zaten bunu uygulayan Avrupa ülkelerinde de, Fransa'da bile, istinafta dava bitme süresi ortalama 27,6 aydır, Paris'te bile 14,4 aydır. Buna dikkatinizi çekiyorum. İstinafla, yargının süratleneceğini uman arkadaşlarım yanılıyorlar.

İkincisi, istinafa gidenler Yargıtaya da gidebilir. Yani, Sayın Bakan çok tehlikeli bir şekilde açıkladı: "Bir kısmını istinaf çözecek." Bu çözeceği kısım çok fazla olursa, o zaman istinafı içtihat mahkemesi durumuna dönüştürürsünüz ki, o daha tehlikeli neticeler doğurur, ülkede hukuk bütünlüğü, yargı bütünlüğü, içtihat bütünlüğü ortadan kalkmış olur.

Değerli arkadaşlarım, üçüncüsü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolündeki makul süreyi uygulayamama durumundasınız. Bu konuda, Avrupa'nın hemen hemen tamamında, istinafın yetkilerini giderek daraltma, hatta, heyet mahkemelerini istinaf yargısından çıkarma doğrultusunda bir eğilim vardır.

Alman Anayasa Mahkemesinin de şöyle bir kararı vardır. Adaletin tevziinde gecikmenin, vatandaşın dürüst, adil ve yasal yargılanma hakkını ihlal edeceğini, onu davanın objesi haline getireceğini, anayasal hakkını ihlal edeceğini bildirmektedir. Bu, Türkiye'de daha çarpıcı olarak yaşanacaktır ve inanın, istinafa giden her dava için AİHM yolu açıktır. Adil yargılanma açısından Türkiye'nin mahkûm olabileceğini görmek için kâhin olmaya gerek yoktur.

Değerli arkadaşlarım, beşincisi, yeni kurulacak istinaflara, doğal olarak, parlak yargıçlar, başarılı yargıçlar atanacaktır. Bu durum, bidayet mahkemelerini, ilk derece mahkemelerini daha da zayıflatacaktır ve nasıl olsa istinaf var, bir derece var diye, ilk derece mahkemelerinde, gereği gibi yargılama yapılamayacaktır.

Nihayet, yargının ucuz ve seri olması ilkesine aykırı olacaktır; çünkü, istinaf mahkemeleri belli bölgelerde olduğu için, zorunlu olarak taraflar oraya gitmek durumunda olacaktır. Bu da, yargının ucuz ve seri olması ilkesine aykırılık teşkil edecektir.

Nihayet, bunun altyapısı yoktur, bütçe imkânları yoktur; yani, Adalet Bakanlığı bütçesine Yüce Meclisimizin verdiği parayı biliyoruz; onbinde 71. O parayla istinaf da kurulmayacağını şimdiden söylemek istiyorum.

Türk yargısını bir kaosa sokacak, henüz altyapısı belli olmayan, üzerinde yeteri kadar çalışılamamış böyle bir mahkemenin kurulmasının, her ne kadar, zina skandalini örtmek gayesiyle, garnitür olarak da getirilse, o gerekçeyle olsa bile, geçmemesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, süreniz bitti; lütfen, toparlayın.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tamam efendim, toparlıyorum.

Burada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, istinaf mahkemesine, altyapısı hazır olmayan, Türk yargısını nereye taşıyacağı belli olmayan bu tasarıya olumlu oy vermeyeceğimizi bildiriyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ederim.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın İpek.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, talebimizi yazılı olarak gönderemedik, geciktik; ama, madde üzerinde, Grubumuz adına, Sayın Fırat konuşacak.

BAŞKAN - Sizden önce Sayın Bakanın Hükümet adına söz isteği var.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, şu an görüşmekte olduğumuz bölge adliye mahkemeleriyle ilgili yasa tasarısının maddeleri ve geneli görüşülürken, böyle bir yapılanmaya neden ihtiyaç duyulduğunu o zaman ifade etmeye çalışmıştık. Aslında, Türkiye garip bir ülke; uzunca bir süreden beri tartışılan konu sanki ilk defa bu hükümet döneminde gündeme geliyormuş gibi, nereden çıktı böyle bir tasarı, nereden çıktı böyle bir teşkilatlanma diye, temelsiz değerlendirmeler yapılıyor.

İstinaf mahkemeleri konusu, Türkiye'de, evet, uzunca bir zamandan beri tartışılan bir konudur. Bunun lehinde görüş serdedenler var, aleyhinde görüş serdedenler var. Bu konu, ilk defa bu hükümet döneminde gelmiyor. Hükümet, bugüne kadar yapılan tartışmaları değerlendirdi, Türkiye'de, yargının sorunlarının çözülebilmesi açısından, yargı reformu açısından böyle bir teşkilatlanmaya gidilmesinin ülkenin yararına olacağına kanaat getirdi; dolayısıyla, bir tercih yaptı ve bu yasa tasarısını getirdik. Kaldı ki, bakınız, Türkiye'de, hepimiz bakımından önem arz eden birkısım belgeler vardır, birkısım dokümanlar vardır; onları hepimizin iyi değerlendirmesi lazım. Mesela, bunlardan bir tanesi kalkınma planlarıdır. Beş yılda bir, kalkınma planlarını getiririz, ilgili komisyonda ve Genel Kurulda enine boyuna tartışırız, sonunda, hepimizi -bir ölçüde- bağlayan bir metin haline gelir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, hem Yedinci Kalkınma Planında hem Sekizinci Kalkınma Planında -bu hükümetten evvel de- bunlar, bu Parlamentoda oturulmuş konuşulmuş ve böyle bir yapılanmaya gidilmesinin ülkenin yararına olacağı, bizim dışımızdaki başka siyasî heyetler ve bizden evvelki Parlamento dönemlerinde de bu konu karara bağlanmıştır. Dolayısıyla, bunlar gözardı edilerek böyle bir değerlendirme yapılması, bence çok doğru bir husus değildir. Kaldı ki, içinde yer almaya çalıştığımız dünya açısından baktığımızda da, birçok Avrupa Birliği ülkesinde bu derece bir mahkeme vardır. Şu an, biz, iki dereceli bir yargılama yapıyoruz; Avrupa Birliği Ülkelerinin çoğunda üç dereceli yargılama yapılmaktadır. Neden; çünkü, buna ihtiyaç var, adil yargılama ilkesi bakımından ihtiyaç var. Neden; çünkü, Yargıtayın bir içtihat mahkemesi olarak görev yapabilmesi açısından böyle bir derecelendirmeye gitmekte, bir istinaf mahkemesi tarzındaki kuruluşa gitmekte fayda var.

Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada, Yargıtayın, aşırı iş yükü sebebiyle, senede yaklaşık 450 000 ilâ 500 000 dosya gelmektedir; bu çerçeve içerisinde, her dairenin önünde yeri geliyor 10 000 dosya, 15 000 dosya, 30 000 dosya, 100 000 dosyaya varıncaya kadar dosya Yargıtayın önüne yığılmakta; dolayısıyla, içtihat üretme, hukuk üretme görevini yerine getirebilme noktasında yeterli zamanı da bulamamaktadır. Bu, önemli bir eksiklik olarak önümüzde durduğu için, Yargıtayın gerçekten böyle bir görevi yapabilmesi açısından da buna ihtiyaç var; yargının süratlenmesi açısından da buna ihtiyaç var. Neresinden bakarsak bakalım, böyle bir düzenlemede, biz, fayda görüyoruz, onun için konu tekrar bu olağanüstü toplantı döneminde gündeme gelmiştir, eşzamanlı olarak diğer yasalarla birlikte yürürlüğe koyabilmek adına. Evvela, bu tasarıyla ilgili söylemek istediğim kısaca bu; zaten başlangıçta bunları konuştuk.

Bu tasarı, öyle ya da böyle kararınızla, oylarınızla belli bir noktaya gelir; ama, üzüldüğüm bir noktayı da ifade etmek isterim. Bakınız, biz, iktidar ve muhalefet olarak bu dönemde gerçekten çok başarılı çalışmalar yaptık. Belki geçmiş dönemlerde milletimizin arzu ettiği, ama, siyasetçiler olarak çok da başaramadığımız, çok da iyi örneklerini ortaya koyamadığımız uzlaşma örnekleri vermeye çalıştık. Bunun için karşılıklı görüşmeler oldu, konuşmalar oldu. Ben, şu ana gelinceye kadar, Adalet Bakanı olarak, yaptığım hiçbir görüşmeyle ilgili bunun siyaseten dışarıda bir istismar konusu yapılmasına, birinin aleyhine kullanılmasına, birinin lehine kullanılmasına, bu noktada asla fırsat vermedim şu dönemde en çok sıkıntıyı yaşayan bir arkadaşınız olarak.

Şimdi, bir değerli arkadaşımızın -ki, kendisini şahsen çok takdir ederim, fikirlerine de hep itibar ederim; ama, üslubunu hiçbir zaman tasvip etmedim- burada yüksek sesle konuşması, çok haklı olduğu, çok doğru şeyler söylediği anlamına gelmez. Kaldı ki, hükümetinde görev almakla şeref duyduğum bir başbakan aleyhinde, burada, beni veya bir başkasını -ki, hiç de doğru değil- bizi kaynak göstererek bir suçlamaya gitmesini siyasî nezaket açısından da doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakınız, siyaset, biraz da nezakettir; bu nezaketi dışladığımız zaman, nezaketi yok saydığımız zaman, bundan sonraki her toplantıya cebimizde teyplerle gitmemiz lazım, ki, ileride, Türkiye'de bir başka istismara, bir başka konuya fırsat verilmesin, bir kapı aralanmasın diye.

Bakınız, ben söyledim; kendi fikrimi, düşüncemi televizyon kanalları önünde söyledim. Evvela Anayasayı dikkate alacaksak, zinayla ilgili bir düzenlemenin yapılması, bugünkü Anayasaya aykırı değildir; çünkü, 153 üncü maddeye göre, Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar, kişileri de bağlar, kurumları da bağlar. Anayasa Mahkemesi, 1996 yılında verdiği kararla, siyasî irade, yasa koyucu, zinayı suç olmaktan çıkabileceği gibi, eşitliğe riayet etmek kaydıyla, yeni bir düzenleme de  yapabilir dedi. Dolayısıyla, Türkiye'nin mevcut, yürürlükteki Anayasası açısından baktığımızda, böyle bir hukukî düzenlemenin yapılması Anayasaya aykırı değildir söylediğim gerekçelerden dolayı; bu, hukuken savunulabilir. Daha, nasıl bir düzenleme yapılacağı ortaya çıkmadan evvel, herkes kendi yönünden, kendi bulunduğu noktadan baktığı için, Türkiye'de bir hukukî düzenleme, bir siyasî tartışmanın, bir ideolojik tartışmanın, hatta hükümeti yıpratmanın bir aleti, bir enstrümanı, bir kampanyasına dönüştü maalesef. Zaten, Türkiye'de birçok sorunu çözemediysek, bugüne getirdiysek, kendi bağlamı dışına taşırdığımız için, kendi çerçevesi dışında ve başka platformlarda tartıştığımız için bunları çözemedik.

Şimdi, zina konusu Türkiye'nin gündemine geldi, Avrupa'nın gündemine geldi. Bu noktada kimin ne söylediğini basın da yazdı çizdi, ille basını burada konuşacaksak... Ama, bu noktada birbirimizi suçlamak yerine birbirimizi biraz anlayışla karşılamamız lazım. O takdirde herkes, ikili, üçlü, dörtlü toplantılarda birbirimize ne söyledik, bunları burada ifşa etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. O zaman da bundan sonra, eski usul bir siyaset-iktidar ilişkisi ortaya gelir ki; bu, Türkiye'nin yararına değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir şeyi çok iyi bilmemiz lazım: Avrupa Birliği noktasında çok zor, çok önemli bir sürece girdik; yani, amiyane tabirle, 40 ton yükle Cinnah yokuşundan çıkmaya çalışıyoruz. Bilelim ki, bundan sonraki süreçte, şu ana kadar hangi zorlukla karşılaştıysak, bunun yüz misli daha bir zorlukla karşılaşacağımız bir süreci başlatacağız. Burada, birbirimize destek vermemiz lazım, birbirimize yardımcı olmamız lazım. Bir ülkenin başbakanını "süklüm püklüm" tarzındaki bir ifadeyle burada dile getirmenin kime ne faydası var, ne kadar doğru, ne kadar nezakete sığar!.. Bu, son derece yakışıksız bir ifadedir, bunu reddediyorum, bunu doğru bulmuyorum; bu, doğru bir olay değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir başbakanı, hiçbir yerde süklüm ve püklüm olmamıştır; ne bugünkü Başbakan ne de bundan evvelkiler. Bu neviden ifadeler doğru değil. 

Hepimiz kendimizi aşarak ülkemizin menfaatını korumak durumundayız.. Geldiğimiz nokta itibariyle bir çözüm bulmaya çalışıyoruz, Türkiye'nin hayrına bir çözümü çıkarmaya çalışıyoruz.

Zina tartışması başladığı günden beri "bu resen takip edilsin" diyenlerimiz de oldu. Onun da kendine göre gerekçesi vardı. Bunu hemen itham mevzuu yapıp, bunu alıp yola mı çıkmamız gerekirdi! Bir işin resen takip edilebilmesi için, evvela Ceza Kanununda suç olması lazım. Demek ki, bu ülkede bu işin resen takip edilmesini isteyen arkadaşlarımız oldu, milletvekillerimiz oldu, görüş sahibi olanlar oldu. Bunu, hemencecik, tu kaka yapmanın anlamı yok. O da kendine göre bir görüş serdediyor. "Şikâyete bağlı olsun" diyenler de oldu. Bunun hiçbirisini kabul etmeyip, tümüyle Ceza Kanunu dışına çıkaralım, başka alanlarda, özellikle medenî hukuk alanında bunları düzenleyelim diyenler de oldu. Bunların hiçbirisini, biri diğerinin aleyhine bir itham mevzuu yapmak, hele hele siyaset malzemesi yapmak, hele hele bu ülkenin Başbakanın aleyhine dört tane cümle söyleyeceğiz diye, böyle çok da nezaketdışı bir üslup içerisinde bunu buraya getirmeyi, bundan sonraki müzakereler açısından, bundan sonraki ilişkiler açısından çok sağlıklı bulmadığımı, böyle bir konuşmayı yapmak üzere huzurunuza geldiğim için de özür dilediğimi ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Sayın İpek, Grubunuz adına Sayın Fırat'ın konuşma yapacağını bize bir yazıyla bildirdiniz.

Sayın Fırat, ben, sizden rica ediyorum...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Efendim, Sayın Bakan konuşmuştur, ben konuşmayacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

56 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet Komisyonunun, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının tümünün oylanmasından önce, 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim.

Saat 15.10'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.57

 

 

107

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.15

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

146 ve 146'ya 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146 ve 146'ya 1 inci ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Komisyonun talebi üzerine bazı maddelerin tekriri müzakeresi istenilmişti; Danışma Kurulu toplantısında bu konuda ortak bir öneri çıkmadı; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin istemi vardır; okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Adalet Komisyonu isteminin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

             Ankara

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Kemal Anadol söz istediler.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; tartışma konusu olan ve kamuoyunu meşgul eden Türk Ceza Yasası idi ve Türk Ceza Yasasıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet ve Kalkınma Partisiyle olan mutabakatı devam etmektedir; ama, önümüze gelen tasarı, Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonundaki üyelerinin baştan beri muhalefet ettiği ve Cumhuriyet Halk Partisinin tasarının tümü üzerinde aleyhte oy kullanacağı bir tasarıdır. O nedenle, bizim, Türk Ceza Yasası dışında gelen pakette Adalet ve Kalkınma Partisiyle herhangi bir mutabakatımız söz konusu değildir, böyle bir müzakere olmamıştır, böyle bir mutabakat teessüs etmemiştir. O nedenle, bu tekriri müzakere olayına karşıyız, tekriri müzakere teklifine karşıyız ve Danışma Kurulunda da Cumhuriyet Halk Partisinin bu görüşlerini ifade etmiş bulunuyorum; Yüce Meclise de arz etmekte yarar gördüm.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, çok teşekkür ederim.

Sayın Komisyon Başkanı söz istediler; buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkanım.

Tekriri müzakere önergemize neden olan önergeler, daha evvel Yüce Heyetiniz tarafından kabul edilen 2 tane temel yasa var; bunlardan birisi 5035, diğeri 5216. Şimdi, o kabul edilen yasalarla öngörülen düzenlemeler, Genel Kurulda daha önce kabul edilen, ama yasalaşmayan, şimdi görüşmekte olduğumuz yasayla çelişiyor. O bakımdan, bu çelişikliği ortadan kaldırmak için bir teknik düzenleme öngörülüyor. Bu önergelerimizin ve tekriri müzakere talebimizin başka bir nedeni yoktur.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Adalet Komisyonu isteminin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

             Ankara

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, herhalde bir saymakta fayda var.

BAŞKAN - Saydım efendim.

Şimdi, Komisyonun istemini okutup, oylarınıza sunacağım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, saymadınız efendim.

BAŞKAN - Saydım efendim; çünkü, ben, toplantıyı açınca, hangi grupta kaç kişi var, sayıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, şu andaki oylama sırasında saymadınız diyorum.

BAŞKAN - Saydım efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir saniyede sayamazsınız ki!

BAŞKAN - Komisyonun önerisini okutuyorum:

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi geldiler Sayın Başkan!..

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin daha önce görüşülüp kabul edilen 5035 ve 5216 sayılı Kanunlara uyumlu hale getirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu nedenle, tasarının yukarıda zikredilen 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerinin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve talep ederiz.

Köksal Toptan

       Zonguldak

              Adalet Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Komisyonun istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 10, 12, 52 ve 54 üncü maddelerini yeniden müzakereye açıyorum.

10 uncu madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Recep Özel

Bekir Bozdağ

 

Ankara

Isparta

Yozgat

 

Hasan Kara

Ali Yüksel Kavuştu

 

 

Kilis

Çorum

 

 

"Madde 10. - Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezaları ve bunlara bağlı adlî para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adlî para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevi içindedir."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ferî cezaları kaldıran ve adliye mahkemeleri tarafından hükmedilecek para cezalarını adlî para cezaları olarak adlandıran Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla paralelliğin sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katıldığı, gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge var; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Fahri Keskin

 

 

Kilis

Eskişehir

 

 

"Madde 12.- Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hapis cezalarını, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezası şeklinde düzenleyen Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla paralelliğin sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

52 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge var; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 52 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Ali Yüksel Kavuştu

Hasan Kara

 

 

Çorum

Kilis

 

 

"Madde 52.- 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) sayılı tarifenin "(A) Mahkeme Harçları" başlıklı bölümünün "I- Başvurma harcı:" başlıklı bendinin (3) numaralı alt bendinin girişine, "III- Karar ve ilam harcı:" başlıklı bendinin nispi harçla ilgili (e) alt bendindeki "Yukarıdaki nispetler" ibaresinden sonra gelmek üzere ve maktu harçla ilgili (c) alt bendinin girişine 'Bölge Adliye Mahkemeleri,' ibaresi eklenmiştir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra, 25.12.2003 tarihli ve 5035 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun çerçeve 34 üncü maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun "(1) Sayılı Tarifesinde" değişiklikler yapılmış olduğundan, bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 52 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

54 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 önerge var; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 54 üncü maddesindeki "ile 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin son fıkrası" ibaresinin madde metninden çıkarılması arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Fahri Keskin

 

 

Kilis

Eskişehir

 

 

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum...

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyona sormadınız bile; bu kadar mı aceleniz var?!

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 54 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve Kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152 ve 152'ye 1 inci ek) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının Komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili Adalet Komisyonu raporu gelmiştir.

Rapor 152'ye 1 inci ek sıra sayısıyla çoğaltılarak sayın üyelere dağıtılmıştır.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

GEÇİCİ MADDE 2.- Bölge adliye mahkemelerinin, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinde;

1. Yargıtayda incelenmekte bulunan ve henüz karara bağlanmamış olan davalar bölge adlîye mahkemelerine gönderilir.

2. Yargıtay hukuk daireleri ve Hukuk Genel Kurulu tarafından karara bağlanmış dava dosyaları bakımından bu Kanunun istinaf yoluna ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu dava dosyaları hakkında mahkemelerin direnme veya yeniden hüküm kurmak suretiyle verdikleri kararlar hakkında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uyarınca yalnız temyiz yoluna başvurulabilir.

BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3.- Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Geçici 3 üncü madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 3 üncü madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 25.- Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 25 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -  Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yürürlük maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısı görüşüldü ve kabul edildi. Gerek görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak gerekse biraz önce görüşülüp kabul edilen yasayla ilgili olarak komisyondaki karşı oy yazılarımızda ve tasarının tümü hakkında daha önce yaptığımız konuşmalarda, özet olarak, gerekli koşullar oluşmadan ve altyapısı hazırlanmadan bu mahkemelerin kurulmasının ve istinaf yolunun açılmasının yararlı olmayacağını dile getirmiştik. Biraz önce Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısı görüşülürken Grubumuz adına konuşan değerli arkadaşımız da bu yöndeki düşüncelerimizi dile getirdi.

Değerli milletvekilleri, istinaf, ilk derece mahkemesinin sonuçlandırdığı davanın ikinci derece mahkemede yeniden görüşülmesi için başvurulan bir kanun yoludur. Kısaca, bölge adliye mahkemelerinin, ilk derece mahkemeleri ile bugünkü temyiz mahkemesi Yargıtay arasında bir üst ara mahkeme niteliğinde görev yapması düşünülmektedir.

Bölge adliye mahkemeleri, daha doğrusu o zamanki adıyla istinaf mahkemeleri, daha önce yargı sistemimiz içerisinde mevcut iken, 8 Nisan 1924 tarihinde 469 sayılı Yasanın 9 uncu maddesiyle kaldırılarak, Türk yargı sisteminden çıkarılmıştır. Kaldırılma gerekçesi olarak da, sistemin iyi işlemediği ve yararlı olmadığı belirtilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Yergök, çok affedersiniz, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, hatibi dinlemekte zorlanıyoruz, içeride üzücü bir uğultu var; lütfen, konuşma yapmayalım ve sayın hatibi dinleyelim.

Sayın Yergök, buyurun.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İstinaf mahkemelerinin kaldırılma gerekçesi olarak sistemin iyi işlemediği ve yararlı olmadığı belirtilmiştir; ancak, bu mahkemeler seksen yıl önce kaldırılmış olmasına rağmen, Türk hukukunun gündeminden hiç inmemiş, sürekli tartışma konusu yapılmıştır. Bugün de, istinaf mahkemelerinin kurulması ve istinaf yolunun açılması konusunda gerek bilimadamları gerekse uygulamacılar arasında, hukuk kurum ve kuruluşlarında görüş birliği olmadığı gibi, adı üzerinde bile görüş birliği oluşmamıştır; tartışma bütün şiddetiyle devam etmektedir. Hukukçuların ve hukukla ilgili kurum ve kuruluşların büyük çoğunluğu, altyapısı hazırlanmadan, gerekli koşullar oluşmadan ve sistem bir bütün olarak ele alınmadan bu mahkemelerin kurulmaması gerektiği, kurulması halinde de bir yarar sağlamayacağı görüşündedir.

İktidarın ve Sayın Adalet Bakanının desteğini alan kuvvetli bir azınlık ise, istinaf mahkemelerinin kurulmasını savunmakta, yararlı olacağını düşünmekte ve Yargıtayın iş yükünün azalacağını ve böylece, Yargıtayın bir içtihat mahkemesi olarak görev yapmasına imkân doğacağını ileri sürmektedir.

Bir üçüncü görüş ise şudur: Yargının var olan bütün sorunları çözüme kavuşsa  bile -ki, bu, bir ütopyadır. Yargıya yıllardır bütçeden ayrılan payın yüzde 1'in altında olduğunu düşündüğümüz zaman, yargının bu temel sorunlarının çözülmesi, tamamen çözüme kavuşması bir ütopyadır- bu ütopyanın gerçekleşmesi durumunda bile, bu mahkemelerin gerekli olmadığını, hiçbir yararı olmayacağını söyleyen çok saygın ve değerli hukukçular vardır.

Üzerinde bu kadar tartışılan, çok keskin görüş ayrılıkları olan ve yargı sistemimizi temelden ve derinden etkileyecek bir konuda ısrar edilmesinin doğru olmadığını düşünmekteyiz. Bize göre de, gerekli koşullar oluşmadan, altyapısı hazırlanmadan istinaf mahkemeleri kurulacak ve istinaf yolu açılacak olursa, işler, dosyalar, Yargıtayın yerine, kısa sürede istinaf mahkemelerinde birikecek, vatandaşın davasının görülmesinde sürat sağlanmış olunmayacak, sadece merci değiştirilmiş olunacaktır. Ayrıca, istinaf yolu, temyizi, Yargıtayı büsbütün ortadan kaldıran bir yol olmadığı için, önemli bir gerekçe olarak sunulan "Yargıtayın iş yükünün azalacağı" iddiasının da doğru olmadığı görüşündeyiz. Nitekim, daha önce, bölge idare mahkemelerinin kurulmuş olması Danıştayın iş yükünü azaltmamıştır.

Bugün ülkemizde, Sayın Adalet Bakanı, yargı birimleri, hukuk kurumları başta olmak üzere, hemen herkes biliyor ki, adlî yargıda hâkim ve savcı sayısı yetersizdir, yargının çalışma koşulları olumsuzdur, iş yükü ise çok ağırdır; nitelikli hâkim ve savcı bulmak büyük sorundur.

Ayrıca, kurulması söz konusu olan bu mahkemelerin içerisinde yer alacağı fiziksel şartların hazırlanması, donanımının sağlanması, nitelikli personel ihtiyacının temini de önemli sorunlardandır. Bu nedenle, gerekli ortam hazırlanmadan, ilk derece mahkemelerinin bile sorunları çözülmeden, istinaf mahkemelerinin kurulması ve istinaf yolunun açılması hiçbir şekilde doğru olmayacaktır.

İstinaf uygulamasının adil yargılama açısından gerekliliği düşüncesi de doğru değildir; zira, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yönünden istinaf zorunlu değildir. Temyiz yolu ve temyiz mahkemesi mevcut olduğu için, istinafın bulunmaması halinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nolu Protokolündeki prensibin ihlali söz konusu olmayacaktır. Kaldı ki, ülkemizdeki yargıdan en büyük yakınma, yargılamanın uzun sürdüğü, adaletin geciktiği, geciken adaletin adaletsizlik yarattığı noktasındadır. İstinaf yolu, temyizi tümüyle kaldıran bir yol değildir, tam aksine, adaletin gecikmesine neden olacağı düşünülmektedir. Davaların makul süre içerisinde sonuçlanması da mümkün olmayacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, davaların makul süre içerisinde sonuçlanmamasını, adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul etmektedir.

İstinaf mahkemelerinin her ilde kurulması söz konusu olmadığına göre, bölge mahkemeleri biçiminde kurulması düşünüldüğüne göre, delillerin toplanması açısından da büyük sorunlarla karşılaşılacağı açıktır.

Bütün bu nedenlerle, yargının sorunlarıyla iç içe yaşayan hukukçuların ve hukuk kurumlarının çoğunluğu, yargı sistemimiz içerisinde istinaf yolunun açılmasının, var olan sorunlara bir çözüm getirmeyeceği, yargının hızlı, etkin ve adil gerçekleşmesine katkıda bulunmayacağı görüşünü ısrarla savunmaktadırlar. İstinaf mahkemelerinin en hararetli savunucusu olan bilimadamları dahi, istinaf mahkemelerinin kurulmasının başlıbaşına sorunu çözmeyeceğini, mevcut yargı sisteminin bir bütün olarak ele alınıp iyileştirilememesi durumunda, yarar yerine zarar getireceğini belirtmektedirler.

İstinaf mahkemelerinin yabancı ülkelerde var olduğu söylenmektedir. Fransa dışında, genel olarak eyalet yönetimlerinin bulunduğu ülkelerde istinaf mahkemeleri mevcuttur; ancak, birçok değerli hukukçu ve bilimadamı, istinafın yabancı ülkelerde de giderek etrafında fırtınalar koparılan, çok tartışılıp, eleştirilen bir kanun yolu olduğunu, bu nedenle, istinaf yolunun, adalet hizmetlerinin sorunlarına bir çözüm olarak düşünülemeyeceğini açıkça dile getirmektedirler.

İstinaf yolunun açılmasının, Yargıtayın iş yükünü azaltacağı ve Yargıtayın bir içtihat mahkemesi olarak çalışmasına imkân doğacağı söylenmekte ise de, geçmiş yıllarda görev yapan, çok değerli ve çok sayıda Yargıtay başkanları, yargı yılı açış konuşmalarında, aksi görüşleri dile getirmişler, istinaf mahkemelerinin kurulmasının, bulunulan aşamada doğru olmayacağını ifade etmişlerdir. Bu sayın başkanların görev yaptığı döneme göre, yargının içerisinde bulunduğu koşullar, ne yazık ki, daha iyiye gitmemiş, aksine, adalet hizmetlerine bütçeden ayrılan pay daha gerilere düşmüştür, yargı bağımsızlığı ve güvenceli yargıç ilkesine ulaşılamamıştır.

İstinaf mahkemeleri seksen yıldır tartışılmasına ve yararlı olmayacağı düşüncesi hukuk çevrelerinde, yargı birimlerinde ağır basmasına rağmen, acaba seksen yıldır tartışılmakta olan istinaf mahkemeleri, benim dönemimde, bizim dönemimizde yeniden kuruldu denilmek için mi bu tasarıda ısrar ediliyor?!.. Bu ısrarı anlamakta güçlük çektiğimizi... Bölge adliye mahkemelerinin kurulmasının ve istinaf yolunun açılmasının, Türk yargısına, adaletine bir katkı getirmeyeceği, tam aksine, sistemi bozarak, yarar yerine zarar getireceği düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, güzel ve özlü bir söz vardır "hatasız insan olmaz." İnsan, hatalarını kabul edip, onları gidermeye çalıştıkça yücelir. Bunu iktidarlara da uyarlayabiliriz. Hatasız iktidar olmaz; ancak, hatadan dönmesini de bilmek gerekir. Bu dönüşü yapmak için ille Brüksel'den uyarı mı gelmesi gerekir?! Eğer böyle olursa, ülkemizin ve ulusumuzun ödeyeceği fatura daha ağırlaşmaktadır. Aksine, muhalefetin uyarılarını, meslek örgütlerinin uyarılarını, sivil toplumun uyarılarını zamanında dikkate alırsanız, ülkemiz adına daha doğru bir adım atmış olursunuz.

Bu tasarıyla ve biraz önce kabul edilen tasarıyla ilgili olarak komisyon aşamasındaki, daha önceki Genel Kurul görüşmeleri sırasındaki uyarılarımızı ve karşı oy yazılarımızı tekrar ederek, bu tasarının yasalaşmamasını, yürürlüğe girmemesini diliyor ve tasarıya ret oyu vereceğimizi arz ederek, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Yergök, teşekkür ederim.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Söz talebi?.. Yok.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylanmasından önce, Adalet Komisyonunun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin olarak İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır. Bu talebi yerine getireceğim.

Saat 15.50'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.42


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

152 ve 152'ye 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152 ve 152'ye 1 inci ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin istemi hakkındaki önerisini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Adalet Komisyonu isteminin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

             Ankara

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Öneri üzerinde aleyhte konuşmak üzere, Sayın Kemal Anadol; buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; vaktinizi fazla işgal etmek istemiyorum. Buna benzer bir olayı daha, biraz önce yaşadık.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, görüşülmekte olan tasarının tümüne Cumhuriyet Halk Partili Adalet Komisyonu üyeleri, komisyon görüşmeleri sırasında karşı çıkmışlardır, karşı oy kullanmışlardır, muhalefet şerhleri vardır. Kaldı ki, böyle önemli bir tasarı görüşülürken, tekriri müzakere yoluyla değil de, maddelerin esası görüşülürken -madem, Türkiye'yi çok yakından, hukuk dünyamızı, hukuk uygulamamızı çok yakından ilgilendiren bir yasa görüşülüyor- gereken ciddiyetle bu sakıncalar tespit edilse ve maddeler ona göre çıksaydı, şimdi, bir tekriri müzakere ihtiyacı duyulmayacaktı.

O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, karşı olduğumuzu ve karşı oy kullanacağımızı arz etmek için huzurunuza geldim. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Adalet Komisyonu isteminin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

             Ankara

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, Adalet Komisyonunun istemini okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin, daha önce görüşülüp kabul edilen 5219 sayılı Kanuna uyumlu hale getirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu nedenle, tasarının yukarıda zikredilen 1, 15, 17, 18, 20 ve 24 üncü maddelerinin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve talep ederiz.

Köksal Toptan

       Zonguldak

              Adalet Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Komisyonun istemi kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 1 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin tasarıdan çıkarılması ve buna göre diğer maddelerin teselsül ettirilmesi arz ve teklif olunur.

                

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Mehmet Yılmazcan

Hasan Kara

 

 

Kahramanmaraş

Kilis

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, sulh mahkemelerinin görevlerini düzenleyen 8 inci maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir ve 1 inci madde metinden çıkarılmıştır.

1 inci madde metinden çıkarıldığına göre, 15 inci maddeyi 14 üncü madde olarak müzakereye açıyorum.

14 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 14 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılması ve buna göre diğer maddelerin teselsül ettirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Fahri Keskin

Ali Yüksel Kavuştu

 

Kilis

Eskişehir

Çorum

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290 ıncı maddelerinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş, madde metinden çıkarılmıştır.

Şimdi, 17 nci maddeyi 15 inci madde olarak...

Söz talebi?.. Yok.

Önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 15 inci maddesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenen 426/A maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan "beşyüz milyon" ibarelerinin "bir milyar" olarak değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Fahri Keskin

Ali Yüksel Kavuştu

Hasan Kara

 

Eskişehir

Çorum

Kilis

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, temyiz yoluna başvurulamayacak ilk derece mahkemesi kararlarını gösteren 427 nci maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 18 inci maddeyi 16 ncı madde olarak...

Söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 2 adet önerge var; geliş sırasına göre okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 16 ncı maddesiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yeniden düzenlenen eklenen 428 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi ile ikinci fıkrasında yer alan "üçmilyar" ibarelerinin "beşmilyar" olarak değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Ali Yüksel Kavuştu

Fahri Keskin

 

Kilis

Çorum

Eskişehir

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen 16 ncı maddesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenen 435 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan "altımilyar" ibarelerinin "onmilyar" olarak değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Ali Yüksel Kavuştu

Fahri Keskin

 

Kilis

Çorum

Eskişehir

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen 16 ncı maddesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenen 435 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan "altımilyar" ibarelerinin "onmilyar" olarak değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

                        Haluk İpek (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde bir teknik çalışma yapılması lazım.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.05
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 16.14

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 124 üncü Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.

152 ve 152'ye 1 inci ek sıra sayılı tasarının müzakerelerine devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152 ve 152'ye 1 inci ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Yeni 16 ncı madde üzerinde 2 adet önerge vardı; önergeleri okutmuştum.

Biraz önce okunan, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, Yargıtayda duruşmalı temyiz incelemesine ilişkin hükümlerini gösteren 438 inci maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

2 nci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 16 ncı maddesiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yeniden düzenlenen eklenen 428 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi ile ikinci fıkrasında yer alan "üçmilyar" ibarelerinin "beşmilyar" olarak değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

                        Haluk İpek (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, temyiz yoluna başvurulamayacak ilk derece mahkemesi kararlarını gösteren 427 nci maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda yeni 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Eski 20 nci, yeni  18 inci maddenin görüşmelerine geçiyoruz.

Söz talebi?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 18 inci maddesinin tasarıdan çıkarılması ve buna göre diğer maddelerin teselsül ettirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Hasan Kara

Mehmet Yılmazcan

Halil Özyolcu

 

Kilis

Kahramanmaraş

Ağrı

 

Kerim Yıldız

 

 

 

Ağrı

 

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 566 ncı maddesinde yapılan değişikliğe uyumun sağlanması amacıyla değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş ve madde metinden çıkarılmıştır.

Eski 24 üncü, yeni 21 inci maddenin görüşmelerine geçiyoruz.

Söz talebi?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 152 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının teselsül ettirilen çerçeve 21 inci maddesiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenen geçici 1 inci maddenin tasarıdan çıkarılması ve buna göre diğer geçici maddelerin teselsül ettirilmesi arz ve teklif olunur.

 

Haluk İpek

Bekir Bozdağ

Recep Özel

 

Ankara

Yozgat

Isparta

 

Mehmet Yılmazcan

Mustafa Nuri Akbulut

Hasan Kara

 

Kahramanmaraş

Erzurum

Kilis

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN  (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinden sonra kabul edilen 14.7.2004 tarihli ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun konuyla ilgili maddelerinde değişiklik yapıldığından ve konuyla ilgili olarak bu tasarıda yer alan hükümlerin tasarıdan çıkarılması amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 

Kabul ettiğimiz 21 inci madde bir çerçeve maddesidir. Geçici maddeleriyle birlikte tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sıraya alınan Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664 ve 664'e 1 inci ek) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili Adalet Komisyonu raporu gelmiştir.

Rapor, 664'e 1 inci ek sıra sayısıyla çoğaltılarak sayın üyelere dağıtılmıştır.

344 üncü maddeyi okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNU TASARISI

Yürürlük

MADDE 344.- (1) Bu Kanunun;

a) "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184 üncü maddesi, yayımı tarihinde,

b) "Çevrenin kasten kirletilmesi" başlıklı 181 inci maddesinin birinci fıkrası ile "Çevrenin taksirle kirletilmesi" başlıklı 182 nci maddesinin birinci fıkrası, yayımı tarihinden itibaren iki yıl sonra,

c) Diğer hükümleri, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugünkü müzakerelerimizde aslında olumsuz bir örnek oluşturuyoruz; yasama görevimiz açısından olumsuz bir örnek, yöntem açısından olumsuz bir örnek oluşturuyoruz. Bu örnek olmamalı aslında; bu, bugün bitmeli. Bazı tasarılarda tekriri müzakere yoluyla maddeleri değiştirdik. Eğer kabul ederseniz, kendimi hukukçu sayıyorum ve hiçbiri hakkında, nasıl, neyin yerine neyi koyduğumuz konusunda, detaylı, yeterli, beni tatmin eden bir bilgim yok. Yani, bunu, böyle, 10 dakika önceden getirip, 10 dakika içerisinde, 5 dakika içerisinde değiştirerek, çok önemli, çok temel yasalarda çok ciddî değişiklikler yaparak yasama görevimizi ciddiyetle yerine getiriyoruz diyemeyiz. Bu, bize haksızlık; bu doğru değil. Bu yasalara aylarımızı veriyoruz, hazırlıyoruz; sonra, işte bir gün, uyum adına ya da yeni yasalarla paralellik kurmak adına bir emrivakiyle karşılaşıyoruz. Bu doğru değil; bunu yapmamamız lazım.

Bilmiyoruz tam olarak. Sayın Bakanın, Sayın Komisyon Başkanının ve komisyon üyelerinin, bürokrat arkadaşlarımızın doğru yapacağını varsayarak götürüyoruz; ama, yasama görevi bizim; bizim yapmamız lazım, bizim bilmemiz lazım, bizim anlamamız lazım, neye el kaldırdığımızı neye el kaldırmadığımızı bilmemiz lazım. Bilmeden el kaldırıyorsak, bu bize yakışmaz, hiç birinize yakışmaz, bana da yakışmaz, yakışmıyor.

Bizi izleyenler, bizi ciddî adamlar olarak görüyorlar; eğer, biz, ciddî adam rolü yapmıyorsak, taklidi yapmıyorsak, onun gereğini yerine getirmeliyiz. Bu doğru değil!

Türk Ceza Yasası Tasarısını görüştük, son iki maddesine kadar geldik, geri çekildi Türk Ceza Yasası Tasarısı İçtüzüğün 88 inci maddesine göre. Bugün, bana sıra gelinceye kadar yapılan konuşmalarda, Türk Ceza Yasası Tasarısının iki maddesinin geri çekilmesi konusunda tatmin edici bir açıklama gelmedi, niye geri çekildiğiyle ilgili tatmin edici bir açıklama gelmedi. Öyle anlaşılıyor ki, işte, on gün önce geri çekildi, on gün sonra getirdik, kabul ediyoruz aynı Türk Ceza Yasası Tasarısını. Son maddede, şimdi benim üzerinde konuştuğum maddede bir değişiklik söz konusu; ki, bugüne kalmayabilirdi, on gün beklemeye gerek yoktu, on günlük bir iş değil o.

Niye geri çektik?! Niye aynen getirdik?! Öyle anlaşılıyor ki, anlamsızdı, gereksizdi, belki acemiceydi. Bir faydası olmadı, zararı oldu; bazı hesaplara göre, ciddî zararı oldu. Bu doğru değil; bu olmamış demek ki, yanlış yapılmış. Neden lafı dolaştırıyoruz. Yanlış yapmışız. Yanlış yapılmış demek, çok dürüst bir tavır olur. Yanlış olmuş; bunu geri çekmemeliydik. O gün, tam bir uzlaşma içinde, mutabakat içinde, maddeler üzerinde çok fazla tartışma yapılmadan, katkı yapılarak geçiyordu. O gün çıkabilirdi, çıkmalıydı; o günkü ile bugünkü arasında bir fark yok. Kaldı ki, o gün çıkınca, ertesi gün de yürürlüğe girmeyecekti zaten, bir yıl sonra yürürlüğe girecekti. Yanlış olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Komisyon Başkanı arkadaşım -o günkü tutanak benim de elimde- diyor ki: "Bunu, şunun için geri çekiyoruz: Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası, İnfaz Yasası, İstinaf Mahkemeleri Yasası ve görüşmekte olduğumuz Ceza Yasası bir bütünlük teşkil ediyor" doğru; "o bütünlük içinde tamamlamalıyız" doğru; "onun için geri çekiyoruz" peki... Geri çekme gerekçesi bu. Sonra...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - O da bir taktik...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Taktik olmaz. Yani, biz ciddî bir şey yapıyoruz; birbirimize taktik yapamayız, topluma...

Şimdi geldik, Sayın Komisyon Başkanımız diyor ki: "Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ile İnfaz Yasasını, Hükümet Komisyondan geri çekti." Ben eğer yanlış anlamıyorsam, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre, bu tür geri çekmelerde Genel Kurulun bilgilendirilmesi gerekir. Geriye hükümet çeker; geri çekme talebine karşı, Başkanlık onu geri verebilir, komisyon veremez. Başkanlık onu verirken de bize der ki "onu geri istediler, verdim." Ben böyle bir duyuru almadım. Tabiî ki, Komisyon Başkanı doğruyu söylüyor; ama, en azından, bir usul, bir yöntem noksanı var.

Peki, on gün içinde ne oldu da geri çekildi?! Tatildeydik ayrıca; 16'sında bu söylendi, bugün 26'sı... Güzel olmadı; söylemek istediğim o; güzel olmadı, şık olmadı.

Ciddî bir şey yapıyoruz, bir ceza yasası çıkarıyoruz. İlk günlerde de söylemeye çalıştım; bizim, 1926'dan beri uygulanan bir Ceza Yasamız var. Bir hukuk reformu yaptık. Hukuk reformunu, 1926'larda kabul edilen yasaları, biz, Türk aydınlanma devriminin, aydınlanma devrimimizin bir boyutu olarak, bir ürünü olarak algılıyoruz. Öyle geldik seksen yıla yakın bir zaman içinde ve bugün onu değiştiriyoruz. Daha çağdaş, daha ileri, bugüne daha uygun bir ceza yasası yapmak iddiasıyla ortaya çıkıyoruz. Zaten, çağdaşlaşma yönündeki atılımlar, girişimler böyledir; sonsuzdur, bitmez. Bir çağdaşlaşma talebi gündeme geldiğinde, onunla ilgili bir girişim yapıldığında, o tamamlandığında, çağdaşlaşma doğrultusunda, onu yürüten, onu bütünleyen, onu yükselten yeni bir ödev gündeme gelir. Şimdi, bu Ceza Yasasını yapıp bitirdiğimizde bitmeyecek işimiz. Her gün, ileride, uyguladıkça, hem uygulayıcılarımız hem yasama görevi yapan kurullar onu daha yükseğe çıkaracak, geliştirecek bir çalışma içinde olacaklar. Uygarlaşma süreci, basamakları sonsuza dek yükselen bir merdiven gibidir ve her basamaktan sonra yeni basamağa dönük ödevle karşı karşıya kalırız; onu yapmak zorundayız, onu yapacağız. Bu yasamızı, Ceza Yasamızı bu anlayış içinde getirmeliyiz ve bunu yükseltmeliyiz; çünkü, aydınlanma sürecinin hangi noktasında olduğumuzun göstergesi, her toplum için olduğu gibi, bizim için de, hukuk düzenimizin bulunduğu durumdur, bulunduğu noktadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi Ceza Yasamızı tamamlayacağız. Bu, sondan ikinci maddede, 344 üncü maddede bir değişiklik gündeme geldi. 16'sında görüştüğümüzde "bir yıl sonra yürürlüğe girer" şeklinde bir cümleden ibaretti, şimdi farklı bir madde olarak geldi. Hiç kuşkusuz, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre geri çekilen bir düzenleme böyle gelebilir. Bu, doğru bir yöntem; ama, orada benim itirazlarım var. Biri şu: Çevrenin kasten kirletilmesi ya da taksirle kirletilmesi konusundaki madde iki yıl sonra yürürlüğe girecek, yasadan iki yıl sonra yürürlüğe girecek; 184 üncü madde hemen yürürlüğe girecek, diğer maddeler bir yıl sonra yürürlüğe girecek. Şimdi, bir yasa yapıyoruz, bazı maddeleri hemen yürürlüğe giriyor, bazı maddeleri bir yıl sonra yürürlüğe giriyor, bazı maddeleri iki yıl sonra yürürlüğe giriyor.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Altı ay sonra.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Altı ay sonra yürürlüğe giriyor. Evet, o 1 Nisan 2005... Ama, farklı maddeleri farklı sürelerde yürürlüğe sokuyoruz, bir; çevreyle ilgili öneriniz Anayasaya uygun değil, iki. Bence, Anayasanın 56 ncı maddesini bir kere daha okuyun. Anayasanın 56 ncı maddesi, bize çok önemli bir çevre duyarlılığı görevi vermektedir. Onu gözardı ediyorsunuz, o doğru değil. Yani, yasayı böylece tartışılır hale getirmemizin anlamı yok. Bütün çevreciler, şimdi, bunun üzerinde yarından itibaren fikir beyan etmeye başlayacaklar, karşı çıkacaklar ve karşı çıkmakta haklılar. İki yıl içinde, çevreye dönük olan, işte -maddeyi okuyayım- teknik usullere aykırı olarak çevreye zarar verecek şekilde, atık ve artıkları toprağa, suya, havaya kasten veren kişiyle ilgili iki yıl içinde bir soruşturma yapamayacaksınız. Onlara iki yıl bu fiilleri yapmayı serbest bırakıyoruz.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Hayır Sayın Bakan, düzeltme fırsatı.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Yani, bu, o. Bu, o. Bu maddenin yürürlüğü iki yıl sonra diyorsunuz. İşte bugün kabul edersek, iki yıl sonra bu maddeyle... Taksirle olan da iki yıl sonra. Söylemek istediğim şu: Çevre konusunda hepimizin tek tek çok ciddî duyarlılığı olduğuna eminim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, konuşma süreniz bitti; lütfen konuşmanızı tamamlayın.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Tamamlayayım efendim. Bu defa hızlı geçti benim sürem nedense.

Evet, biz, gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakmak zorundayız. Bu düzenlemeyi doğru bulmuyorum. Birkaç cümleyle sözlerimi tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, ben, Ceza Yasamızı yeni şekliyle önemsiyorum. Bence, onda sözcük, kavram, cümle çelişkileri var. Onlar, bu bir yıllık, altı aylık süre içinde düzetilebilir; ama, Ceza Yasasını ondan sonra tamamlayacak yeni bir konsept geliştirmeliyiz. Mesela, hukuk sistemimizde kadın haklarıyla ilgili olan çağdışı tüm maddeleri ayıklamalıyız bu Ceza Yasasını gerçekten çağdaş bir çizgiye oturtmak istiyor isek. İki, çocuklara, gençlere dönük yeni bir anlayışı gündeme getirmeliyiz. 22 nci Dönem, bu şerefi taşımalıdır, bu şerefi hak edecek niteliktedir.

Gençleri ve çocuklarımızı, nüfusumuzun büyük kesimi olan gençlerimizi ve çocuklarımızı, şiddetin yönetim aracı olarak kullanıldığı olağanüstü dönemlerde, kriz dönemlerinde koruyamadık, birkaç kuşağı heba ettik. Şimdi, onlara karşı borcumuzu yerine getirmeliyiz. Gencin ve çocuğun, hukuk süjesi olmamış olan gencin ve çocuğun suç işlemezliği, ceza verilmezliği ilkesinden yola çıkarak, onlara dönük iyileştirici bir model geliştirmeliyiz. Bunu toplum bizden bekliyor. Ben de takdirinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güneş, çok teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek.

Bu ara, şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerimizin isimlerini okuyorum: Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan, Ağrı Milletvekili Sayın Melik Özmen, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan. Hasan Fehmi Beyin talebi vardı; ama, konuştu herhalde. Bu üç arkadaşımızın söz talebi var.

Sayın İpek, buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK İPEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, yasanın yürürlük maddesi üzerinde söz aldık. Hukukçu olan, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan sayın sözcüyü de dinleyince, sanki, yasanın (b) fıkrasını okuduğunuz zaman, yanlış bir iş mi yapıyoruz diye akla gelebilir; yanlış bir iş yapmıyoruz, doğru bir iş yapıyoruz. Bir kanunu ne kadar mükemmel hazırlarsanız hazırlayın, çok güzel ideallerle de birkısım hükümleri ortaya koysanız, bazen o günkü gerçeğe aykırı olabilir, gerçeklikle uyuşmayabilir, zamana bırakılması gerekebilir; geçmişte de yürürlük maddelerinde, bazı maddelerin yürürlük tarihlerinde, uygulamada, değişik tarihler verilmişti. Ben, sadece, tutanaklara geçmesi açısından, biz, yürürlük maddelerini niye böyle yaptık, bunu izah edeceğim; o zaman, zannediyorum, sayın sözcü de bize hak verecek.

Şimdi, imar kirliliğine neden olma" başlıklı 184 üncü madde yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. Normalde, bu kanun, nisan ayının başında yürürlüğü girecek. Niye, peki, burada, bunu, yayımı tarihinde diye aldık; imar kirliliği, cumhuriyet kuruldu kurulalı, imarsız yapılanma ve gecekondular, bizim kökleşmiş, toplumsal çok önemli bir problemimiz. Peki, bununla ilgili başka düzenlemeler yok mu; var, Belediye Yasasında var, birçok yasada var, Çevre Kanunuyla ilgili yasalarda da var; ama, ilk defa ceza hukukunun, yani, Ceza Kanununun konusu haline geliyor; yani, görüntü olarak imar kirliliğine yol açan kişiler, buna izin verenler, bununla bağlantılı olanlar cezalandırılıyor; ancak, yasa nisan ayında yürürlüğe girerse, şöyle bir endişe dile getirildi; denildi ki: Kişinin elinde arsası vardır, yasanın da altı ay sonra yürürlüğe gireceğini anladığı takdirde, alelacele, altı ay içinde bir gecekondu yapımına başlayabilir ve bu şekildeki faaliyet, Türkiye'de, bu kanun nedeniyle, bu altı aylık süre içinde bir gecekondu patlamasına sebep olabilir. Dolayısıyla, bu görüntü kirliliği, imar kirliliğiyle ilgili bu maddeyi yayımı tarihinde yürürlüğe koyalım ki, bu yasadan beklenilen amacı sağlayalım.

Peki, çevrenin kasten kirletilmesi, çevrenin taksirle kirletilmesi; bu da, ceza hukukunda gerçekten ilk defa yer alan, olması gereken, bugüne kadar yapılmamış olan ve bu nedenle de çevre açısından bu  mücadeleyi iyi yürütemediğimiz bir alan. Ancak, yasayı yaptığımız tarihten sonra, özellikle belediye başkanları dediler ki: Şu anda biz çöp topluyoruz. Bu çöpleri belli yerlere götürüp atıyoruz. Bugüne kadarki uygulama devam ediyor. Biz de bunu alıp oraya götürüyoruz. Bu çöp toplatılmasının çevreye zarar vermeyecek tarzda düzenlenebilmesi için bizim paraya ihtiyacımız var. Bu para şu an bizde yok. Bir proje geliştireceğiz, bu projeyi hayata geçirmek için kaynak bulacağız ve 21 inci Yüzyılın şartlarına göre bu çöpleri düzgün bir şekilde koyacağımız yerlerde bu projeleri gerçekleştireceğiz. Eğer bu tarihe kadar, biz bunu yapıncaya kadar, bu yasa yürürlüğe girerse, biz kimsenin evinin önünden çöp alamayız. Niye; aldığımız çöpü bir yere koyarsak o zaman suç işlemiş olacağız. Dolayısıyla böyle bir ihtiyaçtan dolayı, özellikle belediyelere, iki yıl içinde, standartlara uygun, bu çöple ilgili düzenlemeleri,  bununla ilgili çalışmaları yapmak için süre verildi. İlk bakışta sanki, böyle, insanı tırmalıyor gibi; ama, ülkemizin gerçeğinden kaynaklanıyor.

Yine, kanunun nisan ayında yürürlüğe girmesiyle ilgili değişiklik oldu; bunun sebebi de -tabiî  birçok ceza hukukçusu var, Cumhuriyet Halk Partisinden ceza avukatlığı yapmış olan arkadaşlar da var- kişiye ceza verilir, tutuklu hali vardır, savcılık aşamasındadır, ceza yeni kesinleşmiştir veya Yargıtaydadır. İşte böyle durumlarda sanığın lehine olan birkısım düzenlemeler olduğu takdirde bu düzenlemenin sanık için uygulanabilmesi yönünde hâkimlerin bir eğilimi, bir temayülü vardır. Kanun yürürlüğe girer, bir yıl sonra o dosyayla, o davayla ilgili bir karar verilecekse, hâkim o davalarla ilgili karar vermeyecektir, o dosyaları sürüncemede bırakacaktır veya Yargıtayda ise, bununla ilgili değişiklik kararları verebilecek veya o dosyaları sürüncemede bırakabilecektir. Dolayısıyla bir yıllık süreyi de aşağı yukarı altı ay, yedi ay gibi öne çektik. Bu konuda Adalet Bakanlığımıza biraz daha fazla iş düşecek; çünkü, özellikle yasayla ilgili olarak hâkimlerimizin, savcılarımızın eğitilmesi, yetiştirilmesi lazım. Adalet Bakanlığı, burada "biz, bu süreyi kısaltalım, kaos olmasın. Fedakârlığı biz üzerimize alalım, hâkimlerimiz de yoğun bir şekilde çalışsınlar, bir yıl sonra değil, biraz daha öne alalım" dediler.

Ben, tüm bu konuşmalarımı, özellikle, tutanaklara geçirmek için yaptım. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İpek teşekkür ederim.

Şahsı adına, Cumhuriyet Halk Partisi Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Türk Ceza Kanunu Tasarısının 344 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, uzun süredir yapılan bir çalışmayla, bir temel yasa, bir önemli kot, ülkenin temel kotlarından birini gerçekleştiriyoruz ve bunun yürürlük maddesine kadar geldik, mutabakatla her şeyi götürüyoruz.

Sabahleyin Sayın Adalet Bakanımızın Özel Kaleminden aradılar ve yürürlük maddesinde bir değişiklik yapılması gerektiğini, Yargıtayla yapılan görüşmede de bu değişikliğin uygun görüldüğünü söylediler; altı aylık süreye indirmek istedikleri belirtildi -önergeyi gördük- 1 Nisan 2005'te kanun yürürlüğe girsin denildi. Makuldür, Yargıtay da o çerçevede bir dilekte bulunmuşsa olabilir. Biz, bu şekilde bir yürürlük maddesi değişikliği olacaktır derken -arkadaşlar, önerge elimizde, Bakanlıktan bize gönderilen buydu- bir başka önerge, hiç haberimiz olmayan bir şekilde, yukarıda, komisyonda geldi.

Bu önergeye göre, bu kanunun maddeleri, üç ayrı tarihte yürürlüğe giriyor. Bu temel kodun, imar kirliliğiyle ilgili 184 üncü maddesi hemen, kanun onaylanır onaylanmaz, Resmî Gazetede yayımlanır yayımlanmaz yürürlüğe giriyor; çevreyle ilgili 181 inci ve 182 nci maddeleri, iki yıl sonra yürürlüğe giriyor; diğer hükümleri de 1 Nisanda yürürlüğe giriyor.

Değerli arkadaşlarım, bir defa, bu düzenleme, dünyanın hiçbir ülkesinde, temel kot düzenlemelerine uygun değildir. Bu, çok kötü bir örnek teşkil eder; dünyada, hukuk açısından, temel kot açısından çok kötü bir örnek teşkil eder. Böyle bir sıkıntı, bana da dile getirildi; Sayın Grup Başkanvekilinin, Haluk Beyin izah ettiği gibi, imar kirliliğiyle ilgili sıkıntı vardır denildi. Biz, temel kot bozulmasın, hukuk literatürüne böyle geçmesin, Türkiye'nin Ceza Kanunu parça parça yürürlüğe girdi, taksit taksit Ceza Kanunu denilmesin diye, Hakkı Beyle onun üzerinde şöyle bir çalışma yapmıştık: Yürürlükteki Ceza Kanunumuza, 184 üncü maddeyi, altı aylık zaman dilimi için aynen eklememizde bir engel hal yok ve bunu bir hafta içerisinde de, mutabakatla, Parlamentodan çıkarabiliriz. Dolayısıyla, bizim temel kodumuz, Ceza Kanunumuz, taksit taksit Ceza Kanunu değil; bir bütün, kot; kot vakarına, kot ağırbaşlılığına uygun şekilde çıkabilirdi diye düşünüyorduk.

Daha vahimini söyleyeyim: Değerli arkadaşlarım, şimdi, çevrenin kasten kirletilmesiyle ilgili iki madde var; biri 181, biri 182. Bunlar, belediye başkanlarının çöp toplamasıyla ilgili değil; öyle değil arkadaşlar, öyle anlaşılamaz. Burada, evsel atıklar anlamında değil, kasten çevrenin kirletilmesi; yani, arıtmanız var, elektrik gidecek diye arıtmanızı çalıştırmıyorsunuz; bacanızda filtre var, masraf olacak diye filtreyi çalıştırmıyorsunuz ya da masraf olacak diye filtreyi koymuyorsunuz.

Şimdi, bu tür talepler, çevre duyarlılığı olmayan, yeni palazlanmaya çalışan kimi sanayiciler tarafından bize de getirildi. Doğrudur, sanayileşelim, istihdam alanı da yaratılsın; ama, Yatağan'daki insanlara da zehir solutmayalım, denizlerimizi kirlettirmeyelim. İki yıl, haraç mezat, buyurun, kirletebildiğiniz kadar kirletin, Yatağan'ın anasını ağlatın, denizlerin anasını ağlatın, salın kimyasal atıkları, yaptığınızı yapın, iki yıl ceza takibi yoktur noktasına getirmeyelim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada -çok önemli bir konu- hiç düzenleme yapmasanız, hadi Çevre Kanunuyla idare edilebilir, edildiği kadar; ama, böyle bir şey, elinde kirli stoku bulunup da bir şey yapamayanlara "cezaî müeyyidesi yok, iki yıl içerisinde kirli stokunun icabına bak" demek anlamına gelir, yani onları teşvik anlamına gelir. Burada, işi evsel atıklarla karıştırmak... İşte, belediyelerin yoktur... Arkadaşlar, bir kere, belediyenin arıtması yoksa, orada suçun kasıt unsuru yok, taksir unsuru da yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tamamlayayım Sayın Başkan.

Yani, bu maddeye girmesi söz konusu olamaz ya da var olan bir tesiste arıtma yapılmamışsa, orada suçun unsuru yok; burada asıl olan, uluslararası piyasada -rekabeti başka yerde bulamayıp- rekabet için, çevreye yapacağı harcamayı, yani arıtma tesisini çalıştırmamayı, yani filtreyi takmamayı çözüm gören anlayıştır. Bizim sanayicimiz de, bizim üreticimiz de uluslararası alanda rekabet etsin; ama, ülkemizi, çocuklarımızı, gelecek neslimizi, çevremizi koruyarak rekabet etsin, onları tahrip ederek değil. Bugün, çevre hakkı üçüncü kuşak bir insan hakkıdır. Bunun apaçık ihlalini öngörüyor. Bu açıdan, ben de, bu maddenin bu şekilde düzenlenmesinin Anayasanın çevrenin korunmasına ilişkin 56 ncı maddesine aykırılık teşkil edeceğini ve tahmin edemeyeceğimiz kadar sıkıntılı süreçler yaşayacağımızı... Yani, her söyleneni öyle kabul edivermenin, ilk bakışta doğru gibi gözükse de, nihaî olarak doğru olmadığını yaşayarak tecrübe edeceğiz. Ben diyorum ki, vakit geç değil. Sayın Adalet Bakanının sabahleyin gönderdiği "Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer" maddesini, yürürlük maddesi olarak, yine, mutabakatla koyalım, bu yürürlük maddesinden vazgeçelim. Bu yürürlük maddesi ülkemize ciddî sıkıntılar açar. Ayrıca, hukuk açısından da bizim kolay izah edemeyeceğimiz, dünyaya açıklayamayacağımız bir leke olarak, ayıp olarak her an karşımızda durmaya devam eder.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Şahsı adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Ağrı Milletvekili Sayın Melik Özmen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk Ceza Yasa Tasarısının 344 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Benden evvelki konuşmacılar yürürlük maddesiyle ilgili gerekli şeyleri söylediler. Ben, tasarının geneliyle ilgili birkaç noktaya temas edip, fikirlerimi söylemek istiyorum.

1923'ten bugüne, cumhuriyetimizi kurduğumuz günden bugüne yasalar yapıyoruz, Türk Milletinin egemenliğini burada temsil ediyoruz. Türk Ceza Kanunu, İtalyan ceza hukukçusu Beccaria'dan esinlenerek yapılmış bir ceza kanunu ve tercüme idi, 1926'dan bu yana da ülkemizde temel kanun olarak uygulanıyordu. Türk Milleti olarak bugün gelmiş olduğumuz nokta artık kendi kanunlarımızı kendimizin yapabileceği noktadır ki, bu, çok sevindiricidir. O açıdan, Türk Milletini ve onun temsilcisi olan buradaki tüm üyeleri, hepinizi kutlamak istiyorum. Böylece rüştünü ispat etmiştir, cumhuriyet kendi meyvelerini verebilecek bir duruma gelmiştir; bu, çok önemli bir gelişmedir.

Ben, bir kural söylemek istiyorum. Ceza niçin gerekir? Kamuya karşı işlenen fiiller için ceza gerekir ve ceza kanunları düzenlenir. Can güvenliğine, mal güvenliğine, nesep güvenliğine, akıl güvenliğine ve devlete karşı işlenen suçlar için ceza kanunları düzenlenir. Şahıslara karşı olan fiiller için de, medenî kanunda hükümler icra edilir. Bana göre, bu tasarıda, özellikle nesebin korunması ve fücur konusu eksik kalmıştır; ama, önümüzdeki dönemlerde, mutlaka, buna dönük düzenlemeler yapılacaktır diye düşünüyorum. Bunu önemsiyorum; çünkü, nesep hakikaten önemlidir. Nesebin korunmasına yönelik bazı tedbirler vardır; fakat, maalesef, bu tedbirler bana göre yeterli olmamıştır.

Yasanın ne kadar başarılı olduğu, önümüzdeki süreçte ortaya çıkacaktır, uygulandıkça ortaya çıkacaktır. Yapmış olduğumuz kanunun ne kadar işlerliğinin olduğu, hâkimler kanunu uyguladıkça ortaya çıkacaktır, bunu da ayrıca belirtmek istiyorum.

Ayrıca, bu tasarı üzerinde birçok tartışma yapıldı, bu tartışmalarla ilgili olarak Sayın Genel Başkanım da çok suçlandı ve bazı ağır hitaplara da maruz kaldı; buna dönük de birkaç şey söylemek istiyorum. Türk Milleti, ulusal varlığının devamı konusunda üç tane çok önemli karar almıştır: Ortaasya'dan göç kararı, Dandanakan Savaşı, onun teyidi Malazgirt Zaferi, Kurtuluş Savaşı. Bugün, ülkemiz ve Türk ulusal varlığı hakikaten çok önemli bir dönemeçten geçmektedir. Bu dönemeç içerisinde, Türk Milletinin kendi iradesiyle başına getirmiş olduğu bir Başbakanın yapmış olduğu fiiller, izlediği strateji, bu stratejiyi uygulama adımları, en azından, anlaşılmaya çalışılmalı, anlaşılamıyorsa da köstek olunmamalıdır diye düşünüyorum. Bu manada, özellikle yaşanan son gelişmeler ışığında baktığımızda, maalesef, gerek içte gerek dışta konu anlaşılamamış, büyük tartışmalara sebep olmuştur. Ancak, ben burada bir lideri kutlamak istiyorum, Yunan Başbakanını. O, bu konuyu gayet iyi anlamış, Avrupa Birliği süreci içerisinde Türkiye'nin önemli mesafeler katettiğini ve Sayın Başbakanın, bu mesafeler içerisinde, hakikaten, önemli adımlar attığını anlamış ve bunu beyan etmiştir. Nitekim, mesele, Brüksel dönüşünde gayet açık ve sarih bir şekilde belli olmuştur.

Ben, tekrar, özellikle gerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gerekse AK Parti Grubuna ve bu kanunun çıkmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özmen teşekkür ederim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, konuşma talebim vardı.

BAŞKAN - Şahsı adına iki arkadaşımız konuştu, herhalde farkındasınız. Biliyorsunuz, sadece iki arkadaş konuşabiliyor.

Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav, Başkanlığımıza bir dilekçeyle müracaat etti, bir konu üzerinde açıklama yapmak istediklerini söylediler. Bu açıklamayı, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine uygun bir şekilde, bulundukları yerden, yapmalarını rica ediyorum.

Buyurun.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, konuşmamda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanunuyla ilgili olarak, Komisyon Başkanının geri çektiğini duyduğumu söylemiştim. Ayrıca, Komisyon Başkanı, bunu, bugün yapılan müzakerelerde tutanaklara da geçirdi; ancak, İçtüzüğün 75 inci maddesi çok açıktır. Komisyon Başkanı, bir tasarının komisyon aşamasındayken çekilmesini sağlayamaz, çekilmesini de duyuramaz, çekme yetkisi hükümetindir. Hükümet, bu yetkisini ancak Genel Kurula bilgi vermek şartıyla yapabilir. O husus bugünkü görüşmelerde konu edildiği için, acaba, ben izleyemedim, kaçırdım mı, Sayın Başkanlık Genel Kurula bir duyuru yaptı mı, bunu öğrenmek için o tezkereyi göndermiştim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Sav.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısının 344 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ümmet Kandoğan

Dursun Akdemir

Emin Şirin

 

Denizli

Iğdır

İstanbul

 

Edip Safder Gaydalı

Mehmet Tatar

 

 

Bitlis

Şırnak

 

 

Madde 344.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, bu kanun, bir temel kanun; çok konuştuk, çok tartıştık. Yürürlüğe girebilmesi için, hâkim ve savcılarımızın bir eğitim sürecinden geçmesi gerekir. O sebeple, makul bir zamana ihtiyaç var. O nedenle, Sayın Kandoğan ve arkadaşlarının önergesine katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, ben de Sayın Komisyon Başkanımızın gerekçelerine aynen katılıyorum; dolayısıyla, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, gerekçeyi mi okutayım, konuşmak mı istiyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Önergeleri üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yürürlük maddesiyle ilgili olarak bir değişiklik önergesi vermiştik; ancak, ben, bu önergeyle ilgili olarak sözlerime başlamadan önce, İçtüzüğümüzün 73 üncü maddesini okumak istiyorum.

"Hükümetçe hazırlanan kanun tasarıları bütün bakanlarca imzalanmış olarak ve gerekçesi ile birlikte Meclis Başkanlığına sunulur.

Gerekçede tasarının tümü ve maddeleri hakkında bilgiler, kaldırılması veya eklenmesi istenilen hükümlerin neler olduğu ve neden kaldırılması, değiştirilmesi veya eklenmesi gerekli görüldüğü açıkça gösterilmek lazımdır. "

Şimdi, Meclisin huzuruna gelen bu kanun tasarısında, ne hükümetçe gönderilen tasarıda ne de komisyonca kabul edilip Genel Kurula gönderilen tasarıda, yürürlük maddesi olan 344 üncü maddesiyle ilgili herhangi bir gerekçe var. Hemen şunu söyleyebilirsiniz:  "Yürürlük maddesidir." Ancak "yayımı tarihinde yürürlüğe girer" derseniz, belki bir gerekçe ileri sürmeyebilirsiniz; ancak, bir yıl sonra yürürlüğe girecek olan bir kanun tasarısının, gerek hükümetçe gerekse komisyonca Meclise sevk edilirken mutlaka niye bir yıl sonra yürürlüğe girmesi gerektiği çok açık bir şekilde gerekçede belirtilmesi lazım.

Ben, bunu inceleme fırsatını buldum, bu gerekçeyle ilgili herhangi bir hüküm burada yok; ancak, bunun mutlaka gerekçe içerisinde yer alması lazım.

Şimdi, ben, burada değişik konuşmacıları dinledim. Bir konuşmacı gerekçe olarak diyor ki; hâkim ve savcılarımızın eğitilmesi lazım. Bir diğer gerekçe, daha sonra bundan da vazgeçildi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanununun birlikte çıkması lazım. Tamam, hangisine itibar edeceğiz; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanunu bugün gelmedi, gerekçe buydu. O bakımdan, kamuoyunun ve Meclisin bilgilendirilmesi açısından bunun niye bir yıl sonra yürürlüğe gireceğinin açıklanması lazım. Şimdi, yeni bir önerge geldi, daha önce bir yıldı, ne oldu da altı aya indirdiniz, hangi gerekçeyle bunu altı aya indiriyorsunuz? Ama, bakın, bunun kamuoyunda çok kötü yansımaları olabilir.

Bakınız, daha bundan üç gün önce basında ve televizyonda izlediniz, bir ilimizde bir töre cinayeti işlendi. Şimdi, eğer, bu kanun bir yıl sonra veya altı ay sonra yürürlüğe giriyorsa, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra aleyhe gelecek hükümleri düşünerek insanlar bunu istismar edebilir, kötüye kullanabilir. Kötüye kullandığının bir işareti, üç gün önce bir ilde işlenen töre cinayetidir. Dikkatinizi çekmek istiyorum, altı aya kadar, altı ay içerisinde Türkiye'nin çok değişik yerlerinde, bu kanun yürürlüğe girdiğinde aleyhe taşıyacak hükümleri düşünerek birçok insan suç işleyebilir ve bunun da vebali, sorumluluğu bu Meclisin olur. Niye acele ettik o zaman? Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Kanununu birlikte yapacaktık, yapamadık. Niye aceleyle Ceza Kanununu geçiriyoruz, yürürlüğünü de altı ay sonraya bırakıyoruz? Bugün, çok enteresandır, biraz önce konuşmacılar da ifade ettiler, yepyeni bir madde halinde önümüze geldi. Hadi 184 üncü maddeyi getirenleri tebrik ediyorum, kutluyorum. Bu imar kirliliğine neden olma meselesinin altı ay sonra değil de hemen yürürlüğe girmesi, ülkemiz açısından son derece önem arz etmektedir; bunun bir an önce yürürlüğe girmesinde fayda vardır. Bu değişikliği yapanları gönülden kutlamak istiyorum; ancak, 181 inci maddenin birinci fıkrasının, 182 nci maddenin birinci fıkrasının kanun yürürlüğe girdikten iki yıl sonra yürürlüğe girmesinin makul ve mantıklı bir açıklamasını yapamayız.

Ben, buradan, Sayın Çevre ve Orman Bakanına hitap etmek istiyorum. Eğer, o bakanlıkta bakan olarak oturuyorsanız, bu madde bu şekilde geçerse, derhal o bakanlıktan istifa etmeniz lazım. Evet, evet; çünkü, biraz önce de bahsettiler, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık arkadaşlar. 56 ncı madde şunu söylüyor: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir." Siz, bu değişiklikle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

... çevreyi kasten kirletenlere, iki yıl boyunca çevreyi kasten kirletmeye devam edin, 70 000 000 insana, çok kötü sağlık şartları içerisinde, çok kötü bir çevrede yaşamaya devam edin diyorsunuz; ancak, hemen şunu da ifade etmek istiyorum: Sayın İpek burada ifade ettiler; belediyeler bu işi iki yıl içerisinde ancak yapabilirlermiş. Ben iddia ediyorum ve huzurlarınızda ifade ediyorum -arıtma tesislerinin maliyetini birçok arkadaşımız çok yakından bilirler- iki yıl sonra geleceksiniz, belediyeler bu konuda gerekli hazırlıkları yapamadılar, maddî imkânları yok, belediyeler borç batağı içerisinde, gelin, bunu iki yıl sonra, dört yıl sonra yürürlüğe koyalım diye, bir değişiklik maddesini yine bu Meclisin huzuruna getireceksiniz. Zaten, Türkiye'de çevre yeterince katledilmiş, yeterince kirlenmiş ve ben, korkuyorum ki, yarın, Avrupa Birliğinin, bu maddeden dolayı -bakın, altını çiziyorum, bu maddeden dolayı- yeniden, Türkiye'nin içişlerine karışma uğruna, bu maddenin Avrupa Birliği müktesebatına uymadığı, Avrupa Birliği şartlarını taşımadığı, böyle kötü bir çevrede yaşayan ülkenin Avrupa Birliğine girmeye hakkı olmadığı ve böyle bir Meclisten böyle bir kanun bu şekilde geçerse "iki yıl boyunca çevreyi kasten kirletmeye devam edin dediğiniz insanların bulunduğu bir ülkenin Avrupa Birliğine girmeye hakkı yoktur" şeklinde ifadelerle karşılaşırsak, hiç şaşırmayalım.

O bakımdan, gelin, bu maddeyi eski haliyle veyahut yeni şekliyle altı ay sonra yürürlüğe girmesi şeklinde -benim arzum hemen yürürlüğe girmesi şeklindeydi- düzeltelim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ederim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Gelecek nesle yapılabilecek en büyük kötülük budur.

Bu konuda fikirlerimi ifade etmeye çalıştım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümetin katılmadığı, önerge sahibinin üzerinde konuşma yaptığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

344 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana, bu maddeyle ilgili soru sorabilir miyim?

BAŞKAN - Süre geçti, oylamaya geçtim.

344 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

345 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 345.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Türk Ceza Kanunu Tasarısının 345 inci maddesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yürütme maddesi üzerinde konuşmak, belki zait görülebilir; ama, şimdiye kadar birtakım şeklî şeyler de söylendi, eleştiriler yapıldı. Müsaade buyurursanız, ben, Türk Ceza Kanunu Tasarısının getirdiği güzellikler ve yenilikler hakkında, bu yürütme maddesi üzerinde konuşurken bir demet sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu Tasarımızın Meclisimizce kabul edilen 1 inci maddesinde Ceza Kanununun amacının, kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek olduğu hüküm altına alınmıştır. Mevcut Türk Ceza Kanununda böylesi bir madde yoktu. İlk defa, bu madde, bu Meclis tarafından yeni Türk Ceza Kanununa konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin demokratik, hukuk devleti olması için, sadece o ülkenin anayasasında demokratik, hukuk devleti olduğunun yazılı olması yetmez; mutlaka, anayasa ve kanunların da demokratik, hukuk devleti ilkelerine uygun olması, uygulamanın da bu uygunluğu teyit edici nitelikte olması gerekmektedir. İşte, bu nedenle, bu madde, demokratik, hukuk devleti ilkelerine uygun ceza kanununun uygulanmasını temin maksadıyla, yasa koyucu tarafından, uygulayıcılara bir ihtar mahiyetinde, Ceza Kanunumuzun başlangıcına konulmuştur.

Türk Ceza Kanunu, daha başlangıcında kişi hak ve özgürlükleriyle başlayan, insancıl karakteri önde olan, özgürlükleri öne alan, bireyi öne alan bir ceza kanununudur. Bu maddeyle, uygulayıcılarımıza, kanunu uygularken, yasa koyucunun iradesinin özgürlükten yana olduğu, bireyin temel hak ve hürriyetlerinden yana olduğu, maddelerin her birini yorumlarken, bu iradenin gözönünde tutulması gerektiği, bir kez daha, altı çizilerek ihtar edilmiştir. Onun içindir ki, son zamanda yaşanan Avrupa Birliğiyle alakadar ilişkiler çerçevesinde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin temsilcileri, yetkilileri, Türk Ceza Kanununun çıkmasını önemsemişlerdir; önşart olmayan bir kanun, bir konu tartışılırken, birdenbire, Avrupa Birliği için önşart haline gelmiştir. Bunun esas sebebi, tartışma konusunun dışında ve ötesinde, Türk Ceza Kanunu Tasarısının getirdiği standartlardır, getirdiği ileri adımlardır, getirdiği güzelliklerdir, hukuk devletini ikame etme noktasında ortaya koyduğu anlayış ve felsefedir. Avrupalılar da bunu görmüşler ve Avrupa standartlarında bir ceza kanunuyla karşı karşıya olduklarını onlar da kabul ve ikrar etmişlerdir. Bu açıdan da çok önemli.

Bakın, bizim bir diğer maddemiz, suçta ve cezada kanunîlik ilkesinin yer aldığı 2 nci madde. Burada, Anayasanın 38 inci maddesi tekrar edilmiş âdeta; ama, ikinci ve üçüncü fıkralarında önemli düzenlemeler getirilmiş ve uygulayıcıya da bu noktada önemli ihtarlarda bulunulmuştur. Nedir o; ikinci fıkrasında, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağı; üçüncü fıkrasında ise, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulamasında kıyas yapılamayacağı, suç ve ceza içeren hükümlerin kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamayacağı ifade edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda konuşmalar var, bu bir uğultu halini alıyor ve dikkat ediyorum her tarafta var. Bunun bir sebebi olsa gerek. Dolayısıyla, sayın hatiplerin, bu ince ve nazik durumu dikkate alarak konuşmalarında yarar var.

Sayın Bozdağ, Türk Ceza Kanununun neler getirdiğini, hangi yenilikleri üzerinde taşıdığını, hangi noktalarda çağdaş, reformcu bir kanun olduğunu lütfen anlatmayın. Üzerinde konuştuğunuz maddeyle ilgili bir iki cümle söyleyin; inanıyorum ki, sizden sonra konuşacak hatipler de aynı inceliğe uyacaklardır ve kendiliğinden uğultu sona erecektir; biz de görüşmelerimizi en güzel şekliyle tamamlayacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bozdağ, buyurun efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla)- Sayın Başkan, ben, teşekkür ediyorum. Tabiî, Ceza Kanununun, uygulaması, yürütme yetkisi Bakanlar Kuruluna ait; ama, bunu, uygulamada, yargıçlarımız uygulayacaklardır. Ben, bu noktada, yürütme maddesiyle yasa koyucunun iradesini, bir kez daha, buradan, şahsım adına, grubumuz adına açıklamak, deklare etmek istiyorum; yoksa, vakti doldurmak için konuşmuyorum. Müsaade buyurursanız, bir iki açıklamada daha bulunmak istiyorum.

Burada, özellikle, maddenin birinci fıkrasında yer alan, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağı hükmü, beyan edici ve birinci fıkradaki temel ilkeyi de teyit edici niteliktedir. Anayasanın 38 inci maddesinin onuncu fıkrasında yer alan "İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz" ifadesine rağmen, geçmişte, Türkiye'de yönetmeliklerle, genelgelerle, tüzüklerle birtakım suçların ve cezaların  ihdas edildiği ve uygulamada da sıkıntıların ortaya çıktığı bir gerçektir. Bu düzenlemeyle bu konuda da önemli bir esas getirilmekte, bir ilke ortaya konulmaktadır.

Özellikle, burada konuşulan bir diğer maddeyle ilgili de şunu ifade etmek istiyorum: Türk Ceza Kanununun kabul ettiğimiz 216 ncı maddesi, şu anda yürürlükte olan Ceza Kanunumuzun 312 nci maddesi, meşhur bir maddedir, kamuoyunun yakından bildiği bir maddedir. Bu madde nedeniyle  Türkiye'de pek çok siyasetçi, aydın ve düşünür yargılanmış, mahkûm olmuş, kimileri cezalarını çekiyor, kimilerinin de yargılanması devam ediyor. Bu konuda da önemli iyileştirmeler, önemli değişiklikler yapılmıştır, düşünce özgürlüğünün önünü açma adına güzel değişiklikler yapılmıştır. Bir tanesi, 312 nci maddenin ikinci fıkrasındadır. Oradaki, halkı, birbirine karşı düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden ifadesi yerine, yeni düzenlemede, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine alenen kışkırtma suç haline getirilmiştir. Tabiî "halkı birbirine karşı" ile "halkın bir kesimini diğer kesimine karşı" kışkırtmanın birbirinden farklı olduğu ve suçun unsurları itibariyle daraltıcı nitelik taşıdığı aşikârdır.

Yine, 312/2'de yer alan kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik ifadesi kamu güvenliği için açık ve yakın tehlike oluşturacak şekilde kin ve düşmanlığa tahrik şekline getirilmiştir. Bu da, kamu düzeninden hem daha dar hem de "açık ve yakın tehlike" ilavesiyle birlikte düşünce özgürlüğü açısından ayrıca bir güvence oluşturmaktadır.

Burada, 312/2'de bir diğer yenilik ise -ince bir ayrıntıdır- "kin veya düşmanlık beslemeye" ifadesi "kin ve düşmanlık" şeklinde değiştirilmiş, aradaki "veya" "ve"ye dönüştürülmüş, böylece, suçun oluşumu zorlaştırılmıştır. Eskiden sadece "kine tahrik" veya "düşmanlık beslemeye tahrik" suçun oluşumu için tek başına yeterliyken, şimdi ikisinin birlikte aranması koşulu getirilip konulmuştur. Bu da, iyi bir adımdır, ileri bir adımdır, mevcut 312'den daha ileri, özgürlükler açısından daha genişletici, daha hür bir ortamı tesis edici niteliktedir; ancak, bu konu, zannedersem, başka tartışmaların gölgesinde kaldı ve kamuoyu bu konuyu yeteri kadar tartışamadı.

Bir diğer madde, meşhur 159'uncu madde olarak bildiğimiz madde ve bizim kabul ettiğimiz metinde de 302 nci maddedir; orada da önemli değişiklikler yapılmıştır. Düşünce özgürlüğü açısından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, süreniz bitti, lütfen son cümlenizi...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Burada yapılan değişikliği de ifade ederek sözüme son vermek istiyorum: Bir tanesi, 159'da "alenen tahkir ve tezyif" ifadesi yerine  "alenen aşağılama" ifadesi getirilmiştir.

Öte yandan, 159 uncu maddenin "Birinci fıkrada beyan olunan cürümlerin irtikabında muhatap sarahaten zikredilmemiş olsa bile onlara matufiyetinde  tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur" şeklinde, antidemokratik uygulamalara ve değerlendirmelere, hukuk devletiyle bağdaşmayacak kararlara yol açacak nitelikteki ikinci fıkrası tamamen madde metninden çıkarılmış, üçüncü bir fıkra olarak da, eleştiri maksadıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı da, getirilip buraya yerleştirilmiştir.

Bu ve daha arz edemediğim pek çok güzellik nedeniyle, huzurlarınızda bulunan Türk Ceza Kanunu, gerçekten, modern bir ceza kanunudur, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşır güzellikleri ve özellikleri olan bir ceza kanunudur. Ben, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Bu Meclis, iyi bir hukuk metnini uygulayıcılara takdim etti. İnanıyorum ve biliyorum ki, uygulayıcılar, bunu, daha güzel uygulayarak, daha güzel kararlarla, daha güzel hale getirecektir.

Şimdiden hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

345 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce düşüncelerini açıklayan Adalet Komisyonu üyesi, Yozgat Milletvekilimiz Sayın Bekir Bozdağ ve Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı üyeleri -sözlerinden anlaşılacağı üzere- Türk Ceza Yasasının Avrupa Birliği yolunda bir önkoşul olmadığı şeklinde bazı açıklamalar yapmışlardır.

Türk Ceza Yasası, müstakil bir yasa olmakla beraber, tüm Avrupa Birliği uyum yasalarıyla, Kopenhag Kriterleriyle ilgili diğer yasalarla da ilgisi olan bir yasa olması nedeniyle, Türk Ceza Yasasını değiştirmeyerek, 765 sayılı Yasayla beraber Avrupa Birliği yolunda sağlıklı yürümemiz mümkün olmadığından, sizler tarafından da bilindiği üzere -bunun önkoşul olduğu herkesçe malumdur- bunu, son dönemde, dayatarak çıkarmak durumunda kaldık. Bunu farklı bir şekilde açıklamanızı, Sayın Bekir Bozdağ'ın da bunu farklı açıklamasını uygun görmediğimi söylemek istiyorum.

Adalet Komisyonunda, çevreyle ilgili 343 üncü maddeye karşı olduğumuzu, Genel Kurulda da, yine, karşı olduğumuzu herkes gördü, duydu. Oysaki, bu yasa, bir mutabakat yasasıydı. Hem Adalet Bakanımızın hem Komisyon Başkanımızın ve hem de grup başkanvekillerinin bir mutabakat yasası olarak kabul ettikleri bu yasada, mutabakat, ne yazık ki, en sonunda, İktidar Partisi tarafından bozuldu; çünkü, her iki partinin temsilcilerinin imzalarının olmadığı hiçbir önerge Genel Kurula gelmeyecekti. Bu mutabakatı bozdunuz, güveni sarstınız; yani, yapılan bu zikzaklarla, sadece Avrupa'nın değil, bizim de güvenimizi sarsmış oldunuz.

Yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkanvekili Sayın Haluk İpek, örnek vererek, çevreyle ilgili suçların belediye yönetimleri açısından sorun yaratacağını söyledi. Herkesçe bilinir, özellikle Haluk Bey de bilir; yasalar, sadece metinlerle sınırlı kavramlar değildir; yasalar, metniyle, madde metniyle, gerekçeleriyle, yasa koyucunun amacıyla -eski deyimiyle, lafzı ve ruhuyla- bir bütündür. Meclisin, bu maddeyi düzenlerken, olanaksızlıklar karşısında hiçbir belediye başkanının cezalandırılmasını istemeyeceğini de herkes bilmektedir; bunu sizler de biliyorsunuz. 181 inci maddede kasıt, 182 nci maddede taksirle bu suçun işlenmesi durumunda cezaî müeyyidenin olacağı söyleniliyor. Şu anda bu yasa yürürlüğe girsin, bu koşullarda, çevreye, atıksu veya sair gerekçelerle zarar veren belediye başkanlarımıza, şu suçun işlenmesi için gerekli olan taksir ve kastı bulamayacağınızdan, hiçbir yargı üyesi, hiçbir hâkimimiz ceza veremeyecektir. Bu problem değildir. Nedense, bu problem öne sürülerek, hem mutabakat bozulmuş hem de temel bir yasanın yürürlüğüyle ilgili insanların kafasında sorun yaratılmıştır.

Son olarak, bir de, bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar, belki de, bilinçaltımıza söylenen sözler. Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri, Ceza Yasasını yapmayı bir başarı, bir yetenek, bir demokratik olgunluk olarak söylüyorlar. Bugüne kadar yapılmadığını, ancak bugün yapılabildiğini; Türkiye'nin buraya geldiğini, belki de kendilerinin getirdiklerini veya geçmiş dönemde bu şekilde yapılamadığını söylemek istemelerini, ben, yine, geçmiş döneme karşı, bilinçaltlarına atılan bir eleştiri mekanizması olarak görüyorum. Yani, geçmiş dönemde yapılamadı, ancak şimdi yapıyoruz; geçmiş dönemde bu birikimimiz yoktu...

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetin ilk yıllarından beri, Türkiye Cumhuriyetinin nelere muktedir olduğunu herkes biliyor.

Ben, sözlerimi şöyle kapatmak istiyorum: O eleştirmeye çalıştığınız geçmiş dönemin o yokluklar içerisinde yaptığı binlerce kilometrelik demiryolunun, bugün, siz, bakımını dahi yapamıyorsunuz.

Hepinize saygı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, teşekkür ederim.

Şahsı adına, Cumhuriyet Halk Partisi Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütme maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, zor bir görüşme maratonu sonrasında, artık, yürütme maddesine gelindi; ama, yalın bir tespiti hemen sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu noktaya gelinceye kadar her iki parti arasında kurulan mutabakatın bu maddelerde -tekriri müzakereye alınan maddeler ve "Çevreye karşı suçlar" bölümündeki- sizin grubunuzun bu girişimiyle bozulduğunu ve yapılan bu son düzenlemelerin sadece sizin sorumluluğunuzda olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, birçok arkadaş söyledi. Burada, yürütme maddesine uygun mu değil mi diye Sayın Başkan birazdan bir yorum yapabilir. Yürütme organına uyarıda bulunma hakkını kullanmak istiyorum bir yasama organı üyesi olarak.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Anayasanın 56 ncı maddesine ve -her şeyden öte- Türkiye'nin imzası bulunan uluslararası birçok sözleşmeye aykırı bir düzenleme getiriyorsunuz. Bakın, demin Çevre Komisyonu Başkanı değerli arkadaşım Sayın Erkal'a Parlamentonun arkasında bu düşüncelerimi ifade ettim; ama, mutlaka tutanağa geçmesini de düşündüğüm için söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği sürecinde çok engebeli bir yoldayız. Bu yolun, henüz daha başındayız. Bakın, Avrupa Birliği üç temel konuda son derece duyarlı ve hassas. Nedir bunlar: Birincisi, insanı odaklayan, insanı öne çıkaran, kişisel hak ve özgürlükleri, demokratikleşmeyi sağlayacak her türlü gelişimin sağlanması. İkincisi, tüm toplumsal düzenlemelerde ve yaşama geçmesinde kadın-erkek eşitliği temelinde düzenlemeler ve bunun yaşama geçirilmesi. Üçüncüsü ne biliyor musunuz; üçüncüsü, çevre. Avrupa Birliğinin duyarlılığı... Yakın siyasî tarihe baktığınız zaman, Avrupa Birliğinde Yeşillerin doğması, bu çevre bilincinin gelişmesi ve bunun politikalara ana konu olmasıyla olmuştur. Bugünkü Yeşiller grubu -sözcüleri de dahil olmak üzere- Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en büyük destekçisi olarak gözükmektedirler. Şimdi, hani kendi ayağımıza kurşun sıktık diye birtakım yorumlar yapıldı; sizler tarafından da yapıldı, basın tarafından da yapıldı. Bu, yine bir benzer durum ortaya çıkarır diye korkuyorum ve bu konuda uyarılarımı söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tarih alındıktan sonra, 31 büyük dosya... Gerçi, İlerleme Raporunda satır aralarında ne gibi engebeler olacak, bunları göreceğiz; bunlar hakkında sağlıklı düşünme fırsatı çıkacak; ama, 31 büyük dosya ki, bunların bazılarının görüşmeleri çok sancılı geçecek Türkiye için, Türkiye içsiyaseti bakımından da çok sancılı geçecek.

Şimdi, biz, Avrupa Birliğinin değer verdiği ve öyle de olması gereken, çağdaş bir toplum düzenindeki çevre hakkına karşı -üçüncü kuşak insan hakkı olduğunu Sayın Eraslan söyledi- sağlıklı çevre hakkına karşı "biz bunu görmüyoruz, biz iki yıl bununla ilgilenmiyoruz, iki yıl bu bizi ilgilendirmez" tarzında iki yıllık bir irade koyuyoruz. Bunun yanlışlığını bir kere daha ifade etmek istiyorum. Bu, inanın, değişik görüşme kademelerinde, hatta, ilerleme raporlarında Türkiye'nin önüne sıkıntı çıkaracak olan bir gelişmedir.

Efendim, birçok sanayi kuruluşu, altı ay içerisinde bu yürürlüğe girerse birtakım sıkıntılara katlanabilir... "Efendim, siz, şimdiye kadar bunları gözardı ederek, çevreyi kasten veya taksir içerisindeki kavramda kirlettiyseniz ve bundan kazanç sağladıysanız, o benim sorunum değil artık; altı ay içerisinde biraz az kazanın, bu eksikliklerinizi giderin kardeşim" deme hakkına sahip değil mi bu Parlamento?! Bu, son derece önemli bir konu.

Onun için, oradan baskı var, buradan baskı var; yani, tekrardan bir... Zaten, nasıl değerlendirildiğimiz konusunda çok net bir olay var. Yol kazası yapabilme riskine sahip bir yönetim anlayışıyla biz bu sürece başlıyoruz. Yol kazası yapabilme riski!..

Bakın, bu da bir yol kazası olabilir. Gelin, düzeltelim bunu. Bunu düzeltelim, kim zarar veriyorsa... Kasten veya taksir içerisindeki kavram içine girmeyecektir çoğu; ama, bir an önce -iki yıllık bir süre çoktur- temel bir insan hakkı olan çevre sağlığına saygılı bir düzenleme içerisine girmelerini, burada, yasama gücüyle devreye sokalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bu konuda -yürütme maddesidir- yürütme maddesinde yürütme organına bir uyarıda bulunabildimse, kendimi mutlu sayacağım.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 345 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, buradan, elektronik olarak söz talebinde bulunmuştum...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Coşkunoğlu, söz talebinin ne zaman olacağı İçtüzüğümüzde belli. Herhangi bir söz talebi, ne önümde görünüyor ne de bir başka şekilde bana ulaştı.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Talebimi elektronik olarak yaptım. Yürütme maddesi görüşülmeye başladığı anda, elektronik olarak, buradan söz talebinde bulundum. Bir önceki talebimde de öyle yapmıştım.

BAŞKAN - Ama, daha önceki maddedeki talebinizi söylüyorsunuz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Hayır efendim, onu yaptım, söz vermediniz; bunda tekrar yaptım.

BAŞKAN - Peki, buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum, çevreyle ilgili bu iki yıl erteleme konusunda. En önemlisi, hükümetimiz insan sağlığını iki yıl daha unutmuş görünüyor. Tarım sorunlarını yarattığı benim seçim bölgemde, hem Gediz Havzası hem de Menderes Havzasında, tarım sorunlarını, çiftçileri de unutmuş görünüyor; fakat, şu anda odaklandığı Avrupa Birliğini de mi unuttu, onu merak ediyorum.

Birincisi, bunun Avrupa Birliğine uyumla ilgili bir sorun çıkarıp çıkarmayacağı. İkincisi, çevreyi kasıtlı olarak kirletenlerden bunu önlemelerini talep etmenin, sanayimize bir darbe olacağı iddiası var. Oysa, şu anda, bizim, Batı dünyasına ihracat yapabilmemiz için bizden CE damgası isteniyor ve Batı'dan birçok kişi, yine, benim seçim bölgeme gelip "hani senin arıtma tesisin" diye soruyor. Dolayısıyla, bu gibi, ihracatı da olumsuz yönde etkileme ihtimallerini düşündünüz mü?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, teşekkür ederim.

Sayın Bakan...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkanım, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

345 inci  maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, hükümetin, Türk Ceza Kanunu Tasarısının tümünün oylanmasından önce, tasarının 125 inci ve 184 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; bu talebi yerine getireceğim.

Saat 17.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.31

 

 

 

 

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124 üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

664 ve 664'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664 ve 664'e 1 inci ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

Adalet ve Kalkınma Partisinin, Türk Ceza Kanunu Tasarısının 125 ve 184 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin önerisini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısının 125 ve 184 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Hükümetin isteminin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Öneri üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol aleyhte konuşacaklar.

Sayın Anadol, buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum, işin sonuna geldik. Türk Ceza Yasası Meclisimizden çıkmak üzere, sabrınız taştı; ben, bunu, istismar etmek istemiyorum; ama, bazı şeyleri söylemek durumundayız.

Arkadaşlar, maalesef, durdunuz durdunuz -bizimle müzakereleri yürüten arkadaşlara söylüyorum; tüm Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna söylemiyorum- sonunda, mutabakatı ortadan kaldırmayı başardınız; kutlarım(!) Baştan beri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, özverili davranışlarıyla, içine sinmeyen bazı maddeleri bile, sırf Türk Ceza Yasası bir an evvel çıksın, yetmişsekiz senelik eski yasanın yerine çağdaş bir yasa gelsin, komisyondaki arkadaşlarımızın dokuz aylık çalışması heba olmasın diye, birçok maddeye olumlu oy verdik, mutabakatı bozmamak için elimizden geleni yaptık. Ben, Adalet ve Kalkınma Partili birçok milletvekili arkadaşımın da aynı kanıda olduğunu biliyorum, bizim durumumuzu takdir ettiklerini biliyorum.

Şimdi, hem mutabakatı bozdunuz hem de yasayı sakatladınız; sadece ayağınıza tabanca sıkmadınız, çıkardığınız yasaya da sıktınız.

Bakın arkadaşlar, 344 üncü madde; Sayın Orhan Eraslan söyledi, daha önce Sayın Hasan Fehmi Güneş söyledi, Grup Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç söyledi. Anayasanın 56 ncı maddesinde "Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir" deniliyor. Maalesef, bir rekor daha kırdınız; Türkiye Büyük Millet Meclisi -bilmiyorum dünyada emsali var mı demokratik ülkelerde- bir suçun iki sene takibatsız kalmasını sağlayan bir madde yasalaştırdı. Çevre suçunu isteyen istediği gibi işleyecek; ama, hakkında iki sene takibat yapılmayacak, soruşturma, kovuşturma yapılmayacak, yargılama yapılmayacak. Biz, bu yasanın tümüne olumlu oy vereceğiz; ama, elbette, bu maddeye karşı, 344 üncü maddeye karşı, çevre suçunu meşrulaştırmak isteyen bu maddeye karşı, Anayasa Mahkemesine gidip yasal hakkımızı kullanacağız ve Anayasa Mahkemesi, iddiayla söylüyorum burada, bu maddeyi iptal edecek. Niye uğraşıp duruyorsunuz?!

Daha vahim bir iş yaptınız arkadaşlar, daha vahim! Anayasanın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" deniliyor. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. Şimdi, örneğin, şu anda aklımda, Akdenizin kirletilmesine karşı uluslararası sözleşme, 1980 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır, kanun hükmündedir, Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamaz; çıkardığınız bu 344 üncü maddeyle çelişiyor. Anayasanın 90 ıncı maddesine göre, uluslararası andlaşmayla çelişen içhukuk hükmünde uluslararası andlaşma tercih ediliyor, o uygulanıyor. Başınıza bir de uluslararası sorun çıkardınız. Emin olun, altını çiziyorum, bu çevre olayı, zina kadar, başınıza dert olacak, başınıza dert olacak; yapmayın! Uyarıyoruz, sizin lehinize uyarıyoruz; hâlâ daha suç işlemekte ısrar ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, mutabakatla başlayan ve sonuna kadar iyi seyreden Türk Ceza Kanunu macerasını bu hale getirmeye sizin hakkınız yok; İktidar Partisisiniz. Kavga yapmak bizim işimiz, Anamuhalefet Partisinin, muhalefet partisinin işi. Biz, kavga etmiyoruz, sorumlu davranıyoruz; siz, kavga çıkarmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Yani, sonuçları hakkında sizi uyarmak istedim Anayasa Mahkemesine gittiğimiz vakit; durumu diğer arkadaşlarım tespit ve tescil ettiler, zabıtlara bir daha geçmesini istedim, tarih düşürmek istedim ve maalesef, önümüzdeki günlerde çevre suçlusu ilan edileceğinizden sizi haberdar etmek istedim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, çok teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısının 125 ve 184 üncü maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Hükümetin isteminin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yerine getirilmesini arz ve teklif ederim.

      Haluk İpek

AK Parti Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, Hükümetin istemini okutup, oylarınıza  sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 125, 184 üncü maddelerinde düzenlenen suçların unsurlarının ve yaptırımlarının bir kez daha değerlendirilmesi amacıyla, söz konusu maddelerin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve teklif ediyoruz.

     Cemil Çiçek

  Adalet Bakanı

BAŞKAN - Hükümetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 125 ve 184 üncü maddelerini yeniden müzakereye açıyorum.

125 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 önerge var; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının Genel Kurulumuzda kabul edilen "Hakaret" başlıklı 125 inci maddesinin birinci fıkrasında suçun cezasının altı aydan başlayan alt sınırının "üç aydan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

Ali Yüksel Kavuştu

Kenan Altun

 

Ankara

Çorum

Ardahan

 

Mehmet Yılmazcan

Hikmet Özdemir

 

 

Kahramanmaraş

Çankırı

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıda 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve "sövme suçu" ayırımı kaldırıldığı için; hakaret suçunun cezasının alt sınırının üç aydan başlatılmasının, ceza adaletinin sağlanması açısından uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 125 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

184 üncü maddenin görüşmelerine geçiyoruz.

184 üncü madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Talep olmadığı için; kusura bakmayın Sayın Eraslan.

Madde üzerinde verilmiş 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının Genel Kurulumuzda kabul edilen "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 

 

Haluk İpek

Mehmet Yılmazcan

Ali Yüksel Kavuştu

 

Ankara

Kahramanmaraş

Çorum

 

Hikmet Özdemir

Kenan Altun

 

 

Çankırı

Ardahan

 

 

İmar kirliliğine neden olma

Madde 184. - (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.

(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 184 üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Orhan Eraslan'ın konuşma talebi, önergenin okunmaya başlanmasından sonra geldi. Sayın Tüzün'den özür dileyerek, önce konuşmayı alalım, sonra önergeyi tekrar okuyalım.

Buyurun Sayın Eraslan.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; bu tasarının en önemli maddelerinden birisi olarak söylenen ve yer yer Sayın Başbakan tarafından da basına "benim en sevdiğim madde, bu bir devrimdir" diye ifade edilen, Sayın Bakanın da Sayın Komisyon Başkanının da ilgili ilgisiz herkesin de "aman ne de güzel olmuş, en güzel madde budur" dedikleri maddeyi şimdi budayan bir önergeyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, üstelik, bu ana kadar tam bir mutabakat içerisinde getirdiğimiz Türk Ceza Yasası Tasarısında mutabakattan ayrılarak, bir budama anlayışı içerisindeyiz ve bu mutabakattan ayrılma ve budamayı yapan da, ne yazık ki, İktidar Partisi Grubu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi getirilen önergeyle, cezanın alt sınırı düşürülüyor. Haydi bu bir şey değil, bu bir takdirdir diyebiliriz, onu ehemmiyetli saymayabilirim; ama, çok ehemmiyetli olan kısmı da var.

Değerli arkadaşlarım, maddenin üçüncü fıkrası bu önergeyle tamamen kaldırılıyor. Bu nedir biliyor musunuz "yapı kullanma izni alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapan veya bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmüydü; yani, bildiğimiz iskân ruhsatı. İskân ruhsatı olmadan iskâna imkân veren kim; belediye başkanı, belediyenin yetkilileri, ilgilileri.

Değerli arkadaşlar, kaçak yapı birinci derecede belediyeyi ilgilendirmez mi?! Yani, maddenin kalbini söküp alıyorsunuz; orada, öldürülmüş kelebek koleksiyonu gibi, mevtası duruyor, içinden ruhu gidiyor. Sorumlusu yok, ilgilisi yok, onu serbest bırakmışsınız. Kim var kardeşim; TEDAŞ'ın memurunu mu cezalandıracaksınız?! Yapmayın! Neyi cezalandıracaksınız? Bunun içinde oturmayı sağlayan kim? Onu buradan söküp alıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu olmamış, bu değişiklik olmamış. Bu bir temel kot.

Değerli İktidar Partisi milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bir şeyi anlayın; demokrasi kuralları içerisinde, iktidarlar ilelebet iktidar değildir, muhalefetler ilelebet muhalefet değildir. Bu bir temel kottur. Birini kurtarmak için, Ali'yi kurtarmak için, Veli'yi kurtarmak için temel kotlar üzerinde oynanmaz. Oynanırsa ne olur; hukuk devletine olan güven sarsılır, hukuk devletinin gereği yerine getirilmemiş olur.

Değerli arkadaşlarım, iş bu kadarla bitse, hadi, kalbini almış diyeceğiz; ama, başka şey de var; bir beşinci fıkra eklenmiş; kişinin ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılamaz. Bu bir aftır, bu bir aftır; gizli aftır; üçte 2 çoğunluk gerekir. Bu bir gizli aftır, imar affıdır arkadaşlar; yani, denersin kaçak yapıyı, tutturabilirsen tutturursun, tutturamazsan usulüne uygun hale getirirsin, cezadan kurtulursun; yani, çal, yakalanırsan ödersin mantığıyla aynı mantık.

Değerli arkadaşlarım, bu doğru değildir; bu, temel yasalarda yer almaması gereken hükümdür. Gerek üçüncü fıkranın yasadan çıkarılması gerekse beşinci fıkranın bu şekilde eklenmesi; yani, çok devrim yaptık, büyük şeyler yaptık diye getirdiğimiz şeyin çekilip alınmasıdır; yani, kaşıkla verilip sapıyla gözünün çıkarılması diye Anadolu'da bir deyim vardır, onun tastamam kendisidir.

Değerli arkadaşlarım, temel yasalarda bu tür kişiye özel düzenlemeler yapılmamalıdır. Hatırlarsanız, Türk Ceza Kanunu Tasarısının tümü üzerinde konuşurken şöyle bir şey söylemiştim: İşte, bunu bilim dünyasının yapmasının gerekmesi şundan kaynaklanıyor: Siyasetçilerin önceliği olabiliyor, kafasını taktığı şeyler olabiliyor, kimi zaman yasayı bozabiliyor; istemeden bozabiliyor, isteyerek bozabiliyor; yasayı düzenlerken nötr kalamıyor. Yaşadığı tecrübeler, yakınlıkları, ilgileri, partisi, partili belediye başkanı vesairesi aklına geliyor ve bu şekilde, burada "düzgün yaptık" diye dokuz ay davul çalınan "devrimdir, devrimdir" denilen şeyin ruhu içerisinden alınıyor, cesedi kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, güzel olmamıştır, doğru olmamıştır. Ayrıca, bir temel yasada, böyle bir şey için, Anamuhalefet Partisiyle mutabakatın bozulması da doğru değildir.

Eğer, bu Ceza Yasası gönüllerde yer edebilecekse, uzun ömürlü olabilecekse, toplumun çeşitli kesimleriyle mutabakat içerisinde çıkarılması gerekir.

Malum, birçok defalar eleştirdiğimiz, söylediğimiz gibi, hızlı gitti, hızlı gitmesi nedeniyle toplumun en geniş kesimlerini mutabakat içerisine alamadık;  ama, bir ölçüde, hiç olmazsa "o günün koşullarında, iktidar - muhalefet, Mecliste bulunan herkesin oybirliğiyle çıkarıldı" diyebilme olanağı vardı. Bu olanak da, ne yazık ki, kalmamış oluyor; ne yazık ki, bu mutabakat da reddedilmiş oluyor. Böyle bir düzenleme "birkaç kişiyi kurtarabiliriz" zehabına kapılarak, o zanla yapılan düzenleme, Anamuhalefet Partisinin mutabakatını aramaktan, onunla birlikte hareket etmekten daha önemli sayılmıştır. Bunu üzüntüyle ifade ediyorum.

Ceza Yasası gibi temel bir yasada, bizim mutabakatımızın olmasından ziyade, bir  iki kişiyi, üç beş kişiyi kurtarmayı daha ehemmiyetli saymıştır İktidar Partisi. Bunu, üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyorum. Yapılan şeyi yanlış bulduğumuzu, mutabakatımızın olmadığını tekrar tutanağa geçirtiyorum.

Ayrıca, yapılan şeyin Anayasaya da aykırı olduğunu bildiriyor; hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, çok teşekkür ederim.

Madde üzerinde önerge vardı; tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının Genel Kurulumuzda kabul edilen "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

Mehmet Yılmazcan

Ali Yüksel Kavuştu

 

Ankara

Kahramanmaraş

Çorum

 

Hikmet Özdemir

Kenan Altun

 

 

Çankırı

Ardahan

 

 

İmar kirliliğine neden olma

Madde 184. - (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınaî faaliyetin icrasına müsaade eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri, ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.

(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklikle, imar kirliliğine aykırı davranışların ortaya çıkardığı sonuçların ortadan kaldırılmasının sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ATİLLA KART (Konya) - Resen nazara almanız gerekir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saymamı istiyorsunuz; ben, sizin bu talebinizi çok haklı buluyorum. Ben, oturum devam ettiği müddetçe sayıyorum; isterseniz, rakamları size söyleyeyim. Şu istikamette, yani, genelde, muhalefetin oturduğu istikametteki sayı, bugün 85'i aşmadı, 80 ile 85 arasında; sürekli takip ediyorum. Bu taraf 140'tan aşağı düşmedi. Lütfen... Ben işimi iyi yapıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Nitelikli çoğunluk yoktur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edilen önerge doğrultusunda 184 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Komisyon Başkanı söz istemektedir.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, bir iki tapaj hatası var; izninizle onu düzeltmek istiyorum.

21 inci maddenin 2 nci fıkrasında, 83 üncü maddenin 3 üncü fıkrasında ve 314 üncü maddenin 3 üncü fıkrasında "ağırlaşmış müebbet hapis" sözcükleri var; bu "ağırlaştırılmış müebbet hapis" olacak.

Bir de, 297 nci maddede, yeni 296 ncı maddede  2 nci fıkra, başına (6) rakamı konulmak suretiyle yanlış basılmıştır; onu da (2) olarak düzeltiyoruz.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Komisyon Başkanının ifade ettiği konular not alınmıştır.

Tasarının tümünün oylanmasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine uygun olarak, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen söz talebinde bulundular.

Sayın Öymen, lehte olmak üzere, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Ceza Yasası Tasarısının bugün yapılmakta olan görüşmeleri, yalnız ülkemizde değil, bütün dünyada, özellikle Avrupa Birliğinde büyük bir ilgiyle izleniyor. O bakımdan, emin olunuz ki, bu tartışmalar dünyada da önemli yankılar yapacaktır.

Türk Ceza Yasası Tasarısının kabul edilen maddelerinin bir bölümü Kopenhag Kriterleriyle doğrudan doğruya ilgilidir. Bu iki konunun ilişkisiz olduğunu söyleyenler, belki, metinleri yeterince incelememiş olanlardır. Burada kabul ettiğimiz, fikir özgürlüğüyle ilgili, insan haklarıyla ilgili, kadın-erkek eşitliğiyle ilgili ve işkenceyle mücadeleyle ilgili maddeler, doğrudan doğruya Türkiye'nin Kopenhag yükümlülükleriyle ilgilidir.

Zina konusunda bu görüşmeler sırasında yapılan tartışmalar, maalesef, Avrupa'da, Türkiye'nin, laikliği koruma konusundaki kararlılığıyla ilgili çok ciddî kuşkular uyandırmıştır. Bunu, huzurunuzda açıkyüreklilikle söylemek istiyorum. Bu tartışmalar, karşımızda olanları güçlendirmiş, dostlarımızı güç durumda bırakmıştır. Çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımızla, Türkiye'de ve birkaç gün önce yurtdışında yaptığımız temaslarda yabancı millevtekilleri bize açıkça şunu söylemişlerdir: "Bu mesele halledilse bile, bir itimat sorunu, bir itimat eksikliği yarattınız; yarın öbür gün, hükümetinizin, başka bir konuda, laiklikle, çağdaşlıkla, Avrupa değerleriyle bağdaşmayan başka bir öneriyle gündeme gelmeyeceğini biz nereden bilebiliriz." İki gün önce Roma'da yaptığımız toplantıda, İtalyan milletvekilleri, bize bu konudaki kuşkularını çok ciddî bir endişeyle ifade ettiler.

Şimdi, şu hususu bilhassa belirtmek istiyorum: Bizim, yalnız dış dünyaya değil, kendi içimize de, milletvekillerinin birbirlerine, siyasî partilerin birbirlerine itimat yaratması son derece önemlidir. Daha birkaç gün önce bu konuda bir mutabakata varmadık mı. Hani iki partinin görüş birliğine varmadığı konularda önerge vermeyecektik! Bugün sunulan önergelerde Cumhuriyet Halk Partisinin imzası var mı?! Ne oldu  o mutabakatımız?! Siz, bize itimat vermezseniz, yabancılara bu itimadı nasıl vereceğiz. O bakımdan, bence, bu yapılan çalışma son derece talihsiz olmuştur.

Bir hususu daha söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, vazo kırılmıştır; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde vazo kırılmıştır. Sayın Başbakanın son ziyareti sırasında, Verheugen'le yaptığı görüşmelerden sonra bu vazo iyi kötü yapıştırılmıştır; ama, onbeş gün önceki durumumuzla bugünkü durumumuz arasındaki fark, sağlam bir vazoyla iyi kötü yapıştırılmış bir vazo arasındaki fark gibidir. Bunu çok açıkyüreklilikle size ifade etmek istiyorum. Bundan sonraki çalışmalarımızda çok dikkatli olmak lazım.

Bizim aldığımız en son bilgilere göre, bu son gelişmeler, Avrupa Birliği Komisyonunun raporunu ve özellikle 17 Aralıkta Avrupa zirvesinin alacağı kararı, maalesef, Türkiye aleyhine ağırlaştırmıştır ve raporda, özellikle, zirveden, Türkiye'yle ilgili olarak yürütülecek müzakerelerin diğer adaylarla yürütülen müzakerelerden daha farklı ve bizim aleyhimize yöntemlerle sürdürülmesi konusunda bir karar çıkarsa hiç şaşırmayınız. Bizim aldığımız bilgiler bu yöndedir ve maalesef, Türkiye açısından sıkıntı verici bir döneme giriyoruz.

Bize sadece tarih verildi diye hiç kimse bayram yapmasın, hiç kimse zafer şarkıları söylemesin. Metnin içini çok iyi inceleyelim ve önümüze çıkabilecek engelleri, güçlükleri çok iyi görelim; çünkü, bugün Avrupa'da sahip olduğumuz pencereye ileride sahip olmayabiliriz. Bugünkü hükümet yapıları yarın olmayabilir ve yarın karşılaşabileceğimiz sıkıntılar, ülkemizi çok ciddî güçlüklerle karşı karşıya bırakabilir.

Değerli arkadaşlarım, bazıları bize diyorlar ki: "Onbeş yıl sonra ancak üye olabilirsiniz." Bunu, eğer, karşımızda olanları susturmak için, teskin etmek için söylüyorlarsa, taktik amaçlı söylüyorlarsa bilmem; ama, gerçek niyetleri buysa, biz, bunu kabul etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz, Bulgaristan'ın, Romanya'nın, Slovakya'nın, Baltık ülkelerinin onbeş yıl gerisinde olduğumuzu içimize sindirebilir miyiz; biz sindirmiyoruz her halükârda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, 5 dakika doldu; lütfen, son cümlenizi söyler misiniz.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sözlerimi şu şekilde tamamlıyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye, laik ve çağdaş bir devlet olduğunu, sözüne güvenilir bir devlet olduğunu her an kanıtlamak zorundadır. "Biz Türküz, baskılara boyun eğmeyiz" sözünü, Sayın Başbakanın, Kıbrıs konusunda baskılar yapıldığında söylemesini beklerdik (CHP sıralarından alkışlar) Irak konusunda baskılar yapıldığında söylemesini beklerdik ve bir Türkiye Cumhuriyeti başbakanının "biz Türküz" sözlerini söylemesinin Türk basınında haber olmamasını beklerdik. Her zaman söylenmesi gereken sözdür bu. İki yıldan beri ilk defa bunu basına göre dile getiriyorsanız, hepimizi düşündürecek bir konu var burada.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Geçmişi bir tarafa bırakıyoruz. Bugün yapılan çalışmalarda eğer mutabakata uysaydınız, gönül huzuruyla size çok büyük bir destek verecektim şahsen. Şimdi, bu yasanın çok olumlu maddeleri olduğunu biliyoruz; onun için, onlara karşı çıkmak istemiyoruz; ama, biliniz ki, Anayasaya aykırı olarak yapılan son düzenlemeler de, herhalde, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından dikkate alınacaktır, mutlaka, Anayasa Mahkemesi dikkate alacaktır bunları. Bildiğiniz gibi, kendisine haksızlık yapılan bir yaşlı kadın, Alman imparatoruna şikâyet ederken demiştir ki: "... ama, Almanya'da hâkimler var." Biz de diyoruz ki; ama, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi var; Türkiye'yi sizin idare ettiğiniz doğrudur; ama, kayıtsız, koşulsuz, dilediğiniz gibi idare ettiğiniz doğru değildir. Değerli arkadaşlarım, mutlak çoğunluğa da sahip olsanız, sizin üzerinizde hukuk var, Anayasa var.

Çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ederim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Hükümet adına, Sayın Bakan söz istemektedir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir çalışmayı bugün nihayetlendirmiş bulunuyoruz. Zaman zaman hareketli, zaman zaman hararetli geçen; ama, netice itibariyle, sabırla, birbirimizi olabildiğince anlayışla karşılayarak, bugün önemli bir çalışmayı burada noktalamış bulunuyoruz. Bu vesileyle, işin bu noktaya gelmesinde emeği geçen insanlar var; evvela, Sayın Başkan, size, sizden evvel oturumu yöneten değerli Meclis Başkanlarımıza, Başkanvekillerimize, Divan Üyelerine; hiç şüphesiz, ufak tefek eksikliklerimiz olsa bile, yine de büyük bir mutabakatla işin bu noktaya gelmesinde çok büyük katkı sağlayan Sayın Genel Başkanlara, Sayın Grup Başkanvekillerine, Gruplarımıza, teker teker tüm milletvekillerimize; onyedi aydan beri bu metin üzerinde gece gündüz demeden çalışan Adalet Komisyonunun başta Sayın Başkanı, komisyon üyeleri, özellikle altkomisyonun başkan ve üyelerine; Yargıtaydan, bu uzun çalışma dönemi içerisinde her türlü fikrî ve fiilî katkısını esirgemeyen, çalışmalara katılan bütün Yargıtay üyelerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temsilcilerine, bilimadamlarına ve müsaade ederseniz, Bakanlığımızda görev yapan değerli arkadaşlarımıza, sivil toplum örgütlerinin tümüne, katkı sağlayan herkese bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, bir önemli yasa, belki bir anayasadan çok daha fazla düzenlenmesi zor, herkesi memnun etmesi ise daha da zor olan bir yasayı bu noktaya getirdik. Sayın Baykal'ın ifadesiyle de netameli bir yasayı çok şükür buraya kadar getirdik. Şüphesiz, bu, en mükemmel bir yasa değil; bunu, hep ifade ettik. Esasen en mükemmel dediğimiz şey zaten işin sonunun gelmesi demektir. Çağdaşlaşma, demokratikleşme, özgürleşme süreci devam ettiği sürece, hangisine en iyi yasadır diyorsak, bilelim ki, ertesi gün, bunun daha ilerisi, daha mükemmeli, daha çağdaşı aranacaktır, tekâmül de buradan kaynaklanıyor, tekâmül ihtiyacı da buradan neşet ediyor. Dolayısıyla, şunun hep bilinci içerisindeyiz: Bu yasa, inşallah, 1 Nisan 2005'ten itibaren yürürlüğe girmiş olacak; ama, şunu bilmemiz lazım ki, değişim süreci devam ettiği sürece, küreselleşme devam ettiği sürece, toplumdaki değişim talebi devam ettiği sürece çıkardığımız yasaları zaman zaman tekrar gözden geçireceğiz; bu, işin tabiatında var; çünkü, Türkiye, hep beraber görüyoruz ki, bir önemli değişim sürecini yaşıyor. Bu önemli değişim sürecinin zaman zaman heyecanını yaşıyoruz. Türkiye'yle ilgili dışarıdan iyi haberler geldiğinde içeride ferahladığımız zaman bu heyecanı yaşıyoruz; ama, aynı zamanda, bu değişim sürecinin bazen sıkıntılarını, hatta zorluklarını yaşıyoruz. Onun da ötesinde, zaman zaman zihinsel karmaşasını da yaşıyoruz. Bu, değişimin tabiatında olan bir husustur.

Bu sıkıntıların kolaylıkla aşılabilmesi, toplumda gerginliklere, huzursuzluklara, kamplaşmalara sebebiyet vermeden aşılabilmesi, birbirimize tahammül etmemize bağlıdır. Ola ki, sürçülisan ederek, kastımızı aşarak bir şey söylediysek, bilesiniz ki kastımız o değildir; kastımız, şu sıkıntılı dönemi bir an evvel aşmak ve Türkiye'nin modernleşme sürecinin en önemli virajı olan şu virajı kazasız belasız almak ve Türkiye'nin varmak istediği noktaya bir an evvel varabilmektir. Bunun kolay olmadığını biliyoruz.

Şimdi, müsaade ederseniz, benim görebildiğim bir husus var, onu burada, bu vesileyle, özellikle son ziyaretten sonra da ifade etmek istiyorum. Şimdi, Türkiye olarak bizim, Avrupa Birliği konusunu tam olarak zihinlerimizde şekillendirebildiğimiz kanaatinde değilim. Bu eksikliği en evvel kendimde duyuyorum. Onun için, uygun bir zamanda, Meclis açıldığında, uygunsa, şu ulusal taahhüt olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına, bizden evvelki hükümetin, bizim Parlamentoda görüşerek Avrupa Birliği makamlarına verdiğimiz Ulusal Programda ne var ne yok, buna bir defa daha bakmamız lazım. Neden bakmamız lazım; bir evvelki konuşmada da ifade ettim; çünkü, bundan sonraki süreç, gerçekten zor bir süreçtir.

Çok sıkıntı var, zaman zaman Türkiye'de "keşke bu işe girmeseydik" diyebileceğimiz noktalara gelir miyiz gelmez miyiz bilemiyorum; ama, önümüzde hangi engellerin olduğunu, hangi zorlukların olduğunu, neleri kabullenmemiz gerektiğini çok iyi bilmemiz lazım. Onun için de, müsaade ederseniz, birbirimizi suçlamak yerine, şu neden geldi, bu niye çıktı, bunun burası neden eksik, bu neden fazla demek yerine, birbirimizi anlamaya çalışalım. Birbirimizi anlayabilirsek bu zorlukları daha kolay aşarız diye düşünüyorum.

Bizim yönümüzden böyle bir problem var Türkiye olarak; yani, işsiz bir vatandaşımız bakımından Avrupa Birliğinin 80 000 sayfalık müktesebatının çok fazla önemi yok; onun için, eğer Ankara'da iş bulamazsam, dayımın oğlu Berlin'dedir, gider orada iş bulurumdur. Onun nezdinde, onun nazarında, Avrupa Birliği, bir an evvel iş bulmaktır; tüccarımız bakımından, sanayicimiz bakımından, kolaylıkla gidip orada mal satabilmektir, vizesiz girip çıkabilmektir; bir başkası bakımından, başka bir nokta; yani, böylesine karmaşık bir işte, herkes kendi bulunduğu kareden baktığı zaman, bu Avrupa Birliğinin bize ne gibi imkânlar sağladığını, ne gibi yükümlülükler getirdiğini birlikte göremiyoruz; imkân kısmında heyecan duyuyoruz, yükümlülük kısmına geldiğimizde birkısım zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu da, zaman zaman, bizim kendi içimizde, siyaset platformunda, yanlış değerlendirmelere, yanlış üsluplara da sebebiyet veriyor. Onun için, uygunsa, bir denetim gününde, ucu açık bu Avrupa Birliği meselesini bir defa daha görüşmemizde fayda var; bu, bizim yönümüzden.

İkincisi, Avrupa Birliği açısından baktığımızda, onların da Türkiye'yi kafalarında tam yerli yerine oturttukları kanaatini taşımıyorum. Halen, birkısım beklentileri var, birkısım tereddütleri var. Bu tereddütler, kendi yönünden birkısım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. 70 000 000'luk bir büyük ülke, dengeleri çok değiştiren bir ülke; üstelik de, Avrupa Birliği içerisinde, halkının çok önemli bir kısmı Müslümanlığı benimsemiş, kültür farklılıkları, vesaire olan bir ülke. Dolayısıyla, bunun algılanmasında birkısım zorlukların olduğunu da, bana gelen heyetlerden, karşılaştıklarımızdan, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan anlıyoruz. Dolayısıyla, böylesine bir tarihî projeyi gerçekleştirmede... Müzakere süreci verilecektir; benim kanaatim odur; yani, vermemiş olmaları, verdikleri sözde durmamaları anlamına gelir; bu da çağdaş değerlerle bağdaşmaz; ama, müzakere sürecinin başlamasıyla birlikte tam üyelik sürecinin kısalması, biraz bize bağlı, biraz onlara bağlı; kendimize de olduğundan çok fazla haksızlık etmememiz gerekir, demin söylediğim, gereğini yerine getirmek kaydıyla.

Değerli arkadaşlarım, böylesine önemli bir düzenleme yapılırken, tabiatıyla, herkesin, bulunduğu noktadan, düzenlediğimiz maddelerle ilgili tereddütü olanlar oldu, farklı düşünceleri söyleyenler oldu; hatta ve hatta, yeteri kadar, kanun -özellikle Genel Kurulun tartıştığı metinler- okunmaksızın yazı yazanlarımız oldu, fikir söyleyenlerimiz oldu, konuşma yapanlarımız oldu; ama, bunların hepsinin ve Ceza Kanununun maksadı da, zaten, alenen aşağılama olmaksızın, herkesin fikrini açıkça söylemesidir. İnanıyorum ki, daha bu kanun yürürlüğe girmeden bu maksat hâsıl olmuştur. Herkes bunları söylemeye gayret etmiş, birkısım endişelerini de dile getirmiştir. O endişeleri de şahsen anlayışla karşılıyorum; ama, bu endişelerin temelinde yatan husus, acaba, buradaki düzenlemeler keyfî olarak uygulanabilir mi.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, keyfî uygulamalar, sadece yasal düzenlemelerle önlenemez. Keyfî uygulama, doğrudan doğruya insan kalitesiyle alakalı bir husustur ve keyfilîk biraz da kişilik zaafıdır. Bu ülkede keyfilîkler ne zaman söz konusu oldu diye baktığımızda, esas itibariyle olağanüstü dönemler olduğunu görürüz. İnşallah, bu Ceza Kanunu Tasarısıyla -artık, şu an kanunlaştı- Türkiye'de, olağanüstü dönemlerin sonunu getirmiş olmamız lazım. Bunun için de, bu müesseseyi, Türkiye Büyük Millet Meclisini açık tutmamız lazım, bu müesseseyi itibarlı kılmamız lazım, her türlü çözümü de siyasetin içerisinde ve burada aramamız lazım. Ne zaman ki bunun dışında çözümler aranır, ne zaman ki siyasetin dışında "nerede kaldınız" gerekçeleri ortaya çıkar, birkısım insanlar da koşa koşa, sağa sola gider, işte, o zaman keyfî uygulamalar başlıyor. O halde, yasa metinlerine neyi yazarsanız yazın, eğer o türlü dönemlere gidiyorsak, geçen seferde ifade etmeye çalıştım... Anayasa hukukundan aklımda kalan bir cümle var "her kuvvet kendi hukukunu beraberinde getirir" deniliyor. O halde, kuvvetin egemen olduğu bir olağanüstü dönemi sona erdirip, demokrasiyi, özgürlükleri olabildiğince yaşanabilir hale getirmek, kurumsallaştırmak gerekir.

Onun için, bu yasa maddeleri uygulanırken, sizin adınıza, uygulayıcılara buradan bir şey demek istiyorum: Elbette, burada söylenen her söz, ifadeler, zapta geçen hususlar, bu kanun maddelerinin yorumlanmasında önemli olacaktır, acaba, yasa koyucunun bundan muradı nedir diye. Bizim muradımız, iktidarıyla, muhalefetiyle -itiraz ettiğimiz maddeler de dahil- hepimizin Türk kamuoyuna vermek istediği mesaj, uygulayıcılara söylemek istediğim husus şudur: Biz, özgürlüklerden yanayız, demokratik hukuk devletinden yanayız. Buradaki hiçbir madde hükmü hak ve özgürlükler aleyhine yorumlanamaz; bunu herkesin bilmesi lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, biz, özgürlükleri kısıtlamak adına değil, tam tersi, olabildiğince özgürlükleri daha kullanılabilir hale getirmeye çalışıyoruz.

Müsaade ederseniz, bir şey de önemlidir; artık, Türkiye, Avrupa Birliği süreciyle beraber kuralların işlediği bir döneme giriyor. Hiç kimse, kendi davranışına kanun arama gayreti içerisinde olmamalıdır, kendi davranışını kanuna uydurmak durumundadır. Keyfîliğin adı hiçbir rejimde, keyfîliğin söz konusu olduğu... İster bunu uygulayıcılar yapsın "ben ne istersem yaparım, kanun da bana uymak mecburiyetindedir ya da kanunu kendime uydurmak durumundayım" tarzındaki bir anlayış demokratik hukuk devletiyle bağdaşmaz. Onun için, kuralların egemen olduğu bir döneme, inşallah, bundan sonra daha fazla girmiş olacağız.

Dediğim gibi, uygulamaları göreceğiz. Şüphesiz, böylesine karmaşık bir süreçte ve böylesine müktesebat olarak çok miktarda düzenlemenin önümüzdeki dönemlerde yapılacağı hususlarda, bu kanunda, gözümüzden kaçan, muradımız hilafına madde metnine geçmiş olan veya uygulamalarda aksaklıklarını gördüklerimiz olursa, aynen, bugün, böylesine önemli bir zorluğu aştığımız gibi, o zaman onu buraya getiririz, tekrar bunları burada düzeltme imkânımız olur diye düşünüyorum.

Ben, hepinize teker teker katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Bu tasarının, yasalaşmış olan bu kanunun, ülkemiz için, milletimiz için, demokrasimiz için, hak ve özgürlükler için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, ben de bir cümle ilave etmek istiyorum.

Görülüyor ki, ikinci yasama yılının son toplantısını bugün yaptık. 1 Ekimde üçüncü yasama yılına başlayacağız. Bugün çıkardığımız kanunlarla ve bundan önce çıkardığımız kanunlar ve Anayasa değişiklikleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok başarılı bir dönem geçirmiştir. Yapılan işlerde, atılan adımlarda, yürünen yolda hükümet ne kadar başarılıysa, en az onun kadar Meclisimiz de, hem Avrupa Birliğinin lokomotifi olarak hem de çıkardığı nitelikli kanunlarla bu başarının ortağıdır ve bu başarı, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekillerimizin eseridir; ben hepinizi kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü çağrı önergesinde yer alan konunun görüşülmesi tamamlanmıştır; bu nedenle, Anayasa ve İçtüzük gereği 1 Ekim 2004 Cuma günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 

Kapanma Saati: 18.30