BIM 2 6 2004-10-06T07:03:00Z 2004-10-06T07:03:00Z 72 43767 249473 TBMM 2078 498 306370 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 60

 

120 nci Birleşim (Olağanüstü)

15 Eylül 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 5215 sayılı Belediye Kanununun 3, 14 ve geçici 4 üncü maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/644)

2. - 5229 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/645)

3. - Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Norveç'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/646)

4. - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün Lübnan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/647)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

2. - Genel Kurulu ziyaret eden Slovakya Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)

V . - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, İstanbul'da yapılacak olan ulaslararası toplantılar için doğal afetlere karşı önlem alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2962)

2. - Trabzon Milletvekili Şevket ARZ'ın, Trabzon'un bazı ilçelerinde yaşanan sel felaketine,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik-Kumla Caddesindeki bir binanın çökme tehlikesine,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3057, 3058)

3. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Muğla İlinde Kavaklıdere-Yatağan arasındaki yolun genişletilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3164)

4. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, IMF ve diğer ülkelerden alınan kredilere ve faiz oranlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/3190)

5. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, DDY ve THY personelinin teknik yetkililerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3325)

6. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Orman-İş Sendikası üyelerine sendika değiştirmeleri konusunda baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/3333)

7. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Çalkaya-Kundu yolunun yapım inşaatından zarar gören çam ağaçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/3343)

8. - Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, hızlandırılmış tren kazasına ve sorumlularına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3366)

9. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, hızlandırılmış tren kazasına ve sorumlularına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3367)

10. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, hızlandırılmış tren projesi ve bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3368)

11. - Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın hızlandırılmış tren projesi, karşılaşılan sorunlar ve sorumlularına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3369)

12. - Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın hızlandırılmış tren kazasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3371)

13. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, demiryollarında meydana gelen kazalara ve kazaların önlenmesine yönelik çalışma olup olmadığına,

Hızlandırılmış tren projesi ve onay raporuna,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3372, 3373)

14.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bağlı genel müdürlüklere yaptıkları bürokrat atamaları ile ilgili iddialara,

Hızlandırılmış tren kazalarına ve sorumlularına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3375, 3376)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ve Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 202 milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu Tasarısı (1/593) ile 16.7.2004 Tarihli ve 5229 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresini (1/872) görüşmek üzere Anayasanın 93 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantı çağrı önergesi,

Olağanüstü toplantı isteminin Anayasa ve İçtüzük hükümlerine uygun bulunduğuna ve bu nedenle TBMM Genel Kurulunun 14 Eylül 2004 Salı günü saat 15.00'te olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı duyurusu,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun 48 saat geçmeden, olağanüstü toplantı gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınmasına; çalışma sürelerinin, 14.9.2004 Salı günkü birleşimde, 15.00-22.00 saatleri arasında, 15.9.2004 Çarşamba, 16.9.2004 Perşembe, 17.9.2004 Cuma, 18.9.2004 Cumartesi ve 19.9.2004 Pazar günkü birleşimlerde ise 11.00-13.00 ve 14.00-22.00 saatleri arasında olmasına; 664 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitirilmemesi halinde, 20.9.2004 Pazartesi günü de Genel Kurulun saat 11.00'de toplanmasına ve bu işin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi  kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash'a Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınan Türk Ceza Kanunu Tasarısının (1/593) (S.Sayısı: 664) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 76 ncı maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 15 Eylül 2004 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

Ahmet Küçük

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Yaşar Tüzün

 

 

Bilecik

 

 

Kâtip Üye

 


No. : 174

II. - GELEN KÂĞITLAR

15 Eylül 2004 Çarşamba  (Olağanüstü)

Tasarılar

1. - Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/880) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.8.2004)

2. - Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/881) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)

3. - Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/882) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) ( Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)

4. - İslam Özel Sektörün Geliştirilmesi Kurumunu Kuran Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/883) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın  Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/884) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)

6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının  Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/885) (Milli Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)

7. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Mutabakat Zabtının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/886) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)

8. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/887) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.8.2004)

9 - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/888) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.8.2004)

10. - A400M Uçağının Geliştirilmesi, Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Programda İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırası İle A400M Uçağının İşbirliği İçerisinde Geliştirilmesi, Üretimi Evresi ve Başlangıç Desteğine İlişkin A400M Program Üst Kurulu Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/889) (Milli Savunma; Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.8.2004)

Tezkereler

1. - Konya Milletvekili Halil Ürün'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/642) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)

2. - Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/643) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.9.2004)

Raporlar

1. - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/332) (S.Sayısı:654) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Liman Devleti Kontrolü Sekretaryası Arasında Yönetim Merkezi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/808) (S.Sayısı: 655) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı, Uluslararası Terörizm ve Diğer Ciddi Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/810) (S.Sayısı: 656) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

4. - Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Kuvvetine Katılımına ilişkin Anlaşma ve Buna Bağlı Mali Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S.Sayısı: 657) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/826) (S.Sayısı: 658) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının ve Ülkelerinde Yasadışı Konumda Bulunan Yabancıların Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/794) (S. Sayısı: 659) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

7. - Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması veya Sınırlandırılması Sözleşmesi ve Sözleşmede Yapılan Değişiklik ile Eki I inci, Tadil Edilmiş ve II nci ve IV üncü Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/845) (S. Sayısı: 660) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

8 - Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; 13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)

9. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

15 Eylül 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşimini açıyorum. .

Toplantı yetersayısı vardır.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 5215 sayılı Belediye Kanununun 3, 14 ve geçici 4 üncü maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/644)

22.7.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 22.7.2004 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-6074/20124 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 9.7.2004 gününde kabul edilen 5215 sayılı "Belediye Kanunu" incelenmiştir:

1- İncelenen yasanın 3 üncü maddesinin (c) bendinde, "belde"nin, belediyesi bulunan yerleşim yeri olduğu belirtilmiş; (a) bendinde de, belediye,

"Beldenin ve belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi"

 biçiminde tanımlanmıştır.

Görüldüğü gibi, yapılan düzenlemede belediye tanımlanırken, "belde halkı" yanında "belde" ayrıca belirtilerek, beldenin yerel ortak gereksinimlerini karşılama görevi de belediyelere verilmiştir.

Bu ayrımla belediyeler, genel yönetimle ilgili konuları da kapsayacak biçimde, genel yetkili yönetim birimi gibi tanımlanmış olmaktadır.

Anayasanın 126 ve 127 nci maddelerine göre, illerde, merkezî yönetimin uzantısı olan ve "yetki genişliği" esasına göre oluşturulan il genel yönetimi ile yerel yönetim örgütlenmesi olan ve "idarî vesayet" ilkesine göre oluşturulan il özel yönetimi ve belediye bulunmaktadır.

İl halkının ortak yerel gereksinmelerinin karşılanması il özel yönetiminin, belde halkının ortak yerel gereksinmesinin karşılanması belediyenin, il ve belde halkının ortak yerel gereksinmeleri dışında kalanlar ile belde de dahil "il"in tüm hizmetlerinin karşılanması da il genel yönetiminin görev alanına girmektedir.

Ayrıca, Anayasanın yerel yönetimleri düzenleyen 127 nci maddesinde, yerel yönetimlerin, "il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere" kurulacakları açık biçimde belirtilmiştir.

Bu nedenle, incelenen yasanın, "belde halkı" yanında "belde" hizmetlerini de içeren 3 üncü maddesinin (a) bendi Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

2- İncelenen yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında,

"Belediye, kanunlarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve denetler"

denilerek, belediyenin görev ve sorumlulukları genel ve soyut olarak belirtilmiştir.

Bu fıkraya göre belediyelere, yasalarla "münhasıran" başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen yerel ortak nitelikteki hizmetleri yapmak ya da yaptırmak, gerekli kararları almak, uygulamak ve denetlemek görevi verilmiştir. Böylece belediyeler, kamu hizmetlerinin görülmesi yönünden "genel görevli" kılınmıştır.

Anayasanın 126 ncı maddesinde, merkezî yönetimin örgütlenmesine ilişkin ölçütler "coğrafya durumu, ekonomik koşullar ve kamu hizmetlerinin gerekleri" olarak sayılmıştır. Maddede, merkezî yönetimin görevlerini belirginleştiren ya da sınırlayan bir düzenleme yapılmamıştır.

Buna karşın, Anayasanın 127 nci maddesinde, yerel yönetimlerin örgütlenmesi hem "coğrafya" hem de "konu" yönünden sınırlandırılmıştır. Maddeye göre, yerel yönetimler, ancak yöresel olarak örgütlenebilmekte ve yalnızca yerel ortak gereksinimlerin karşılanması yönünden görevlendirilebilmektedir.

Anayasada, merkezî yönetimin, devlet iktidarını yansıtacak biçimde tüm kamu hizmetlerinin yürütülmesini sağlamak üzere ülke genelinde, yerel yönetimlerin ise, sınırlı bir coğrafyada ortak yerel gereksinimlerin karşılanması gibi sınırlı bir konuda örgütlenmesi öngörülmüştür.

Buna göre, yönetsel örgütlenmede, merkezî yönetim konu yönünden genel, yerel yönetimler ise özel görevlidir. Bunun sonucu olarak, yasalarda, merkezî yönetimin görevleri soyut ve genel, yerel yönetimlerin görevleri somut ve belirgin biçimde düzenlenmelidir.

Oysa, yukarıda açıklandığı gibi, incelenen yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası ile belediyeler, kamu hizmetlerinin yürütülmesi yönünden "genel görevli" kılınmıştır.

Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında, belediyelerin öncelikle yapmak ya da yaptırmakla yükümlü olduğu kimi aslî görevleri; dördüncü fıkrasında da yapılması belediyelerin inisiyatifine bırakılan kimi görevleri belirlenmiştir. Maddenin diğer fıkralarında ise, görev, yetki ve sorumluluk alanının yer yönünden sınırı düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, her ne kadar "yasalarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen", "mahallî müşterek nitelikteki" görevlerden söz edilerek konu yününden sınır getirilmiş izlenimi yaratılmaya çalışılmış ise de, bu ölçütler soyut olup, belediyeleri "genel görevli" konumdan çıkarmaya yetmemektedir.

Çünkü, merkezî yönetim örgütlenmesinde yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının görevi kapsamında sayılmayan ya da genel görevli bir kamu kurum ya da kuruluşunun görev alanında yer almakta iken, yapılacak bir yasal düzenleme ile o kurum ya da kuruluşun görev kapsamından çıkarılan her türlü kamusal hizmet, bu madde nedeniyle, başkaca bir yasal düzenlemeye gerek kalmaksızın belediyelerin görev alanına girecektir.

Hatta, yapılan düzenlemeden, kamu kurum ve kuruluşlarının görevli kılınması durumunda da belediyenin aynı alandaki görevinin sona ermediği; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına yasayla "münhasıran" görev verilmesi durumunda belediyenin o alandaki görevinin sona erdiği anlaşılmaktadır.

"Münhasıran" sözcüğüyle merkezî yönetimin görev ve yetki alanının daha da daraltıldığı, buna karşılık belediyelerin görev ve yetki alanının genişletildiğini vurgulamak gerekmektedir.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilen "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun"da yer verilen ilgili kurallara kısaca değinilmesi, konunun açıklığa kavuşturulması yönünden gerekli görülmüştür.

Yasanın 7 nci maddesinde, merkezî yönetimce yürütülecek görevler sayılarak sınırlandırılmış; 8 inci maddesinde ise, yerel ortak gereksinimlere ilişkin tüm görev, yetki ve sorumlulukların yerel yönetimlerce yerine getirileceğinin belirtilmesi yeterli görülmüştür.

Madde gerekçelerinde de, merkezî yönetimler ile yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının, getirilen yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak ele alındığı; merkezî yönetimin görev ve yetkilerinin sayılarak sınırlandırıldığı, bunlar dışında kalanların yerel yönetimlerce yürütülmesinin öngörüldüğü belirtilmiştir.

Bu yasanın 7 ve 8 inci maddeleri ile incelenen yasanın 14 üncü maddesinin birlikte değerlendirilmesinden, yerel yönetimlerin, bu bağlamda belediyelerin, kamu hizmetlerinin görülmesinde genel görevli örgüt durumuna getirildiği görülmektedir.

Öte yandan, bir yerel yönetim birimi olan il özel idaresine ilişkin yasanın 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasayla eklenen 13 üncü bendin ikinci tümcesindeki "İl özel idarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek ihtiyaçların kapsamı ve sınırı Bakanlar Kurulunca tespit olunur" kuralının iptaline ilişkin, Anayasa Mahkemesinin 22.6.1988 günlü, E.1987/18, K.1988/23 sayılı kararında,

"Yerel yönetimlere ilişkin temel kavramlar üzerinde yapılan bu açıklamalar da göstermektedir ki, yerel yönetimlerin kuruluş esasları, karar organlarının oluşumu, görev ve yetkilerinin belirlenmesi, merkezî yönetimle bağ ve ilgileri, bunlar üzerinde uygulanacak idarî vesayet yetkisi yasal bir düzenlemeyi gerektirmekte, 'yasallık' vazgeçilmez bir koşul olmaktadır. Anayasanın 123 ve 127 nci maddeleri bu koşulu açık seçik vurgulamaktadır. O halde:

İl Özel İdaresi Kanunu (İUVKM)'nun 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasanın 2 nci maddesiyle eklenen 13 üncü bendin ikinci tümcesiyle 'İl Özel İdarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek ihtiyaçların kapsamı ve sınırının saptanması yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, yasallık ilkesi ile çatışmaktadır. Burada Bakanlar Kurulu kararı, yasa yerini almaktadır.

Bakanlar Kuruluna bu yetkinin yasayla verilmiş olması da, Anayasa açısından yasal düzenleme koşulunun yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarında ortaya koyduğu ölçütlere göre, yasa koyucu, genel kuralları koyarak, yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken, Anayasanın öngördüğü yönetimin yargısal denetiminin etkinliğini engellemeyecek nesnel kurallara bağlamalıdır"

denilerek, yasallık ilkesi gereği, yerel yönetimlerin görevlerinin yasada sayılarak belirtilmesi gerektiği kabul edilmiştir.

Yasama organının, her şeyden önce bir hizmetin yerel mi, yoksa ülke düzeyinde mi olduğunu belirlemesi; yerel düzeyde görülen hizmetlerin yasada tek tek sayılması gerekmektedir.

Tersi durumda, yurttaşlara standart bir kamu hizmeti sunma olanaksızlaşacak, hizmetler yönünden bölgesel ve yerel dengesizlikler artacaktır.

İncelenen yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında, belediyelerin görevlerinin sınırlı ve belirgin değil, genel ve soyut kavramlar kullanılarak düzenlendiği görülmektedir. Bu genel ve soyut kavramların içeriğinin belirginleştirilmesinde belediyelerin yetkili organlarının etkili olması kaçınılmazdır.

Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan kararlarıyla Bakanlar Kurulu yönünden Anayasaya uygun görülmeyen bir yetkinin belediyelere tanındığı sonucuna varılmaktadır ki, bunun olanaksızlığı açıktır.

Bu nedenle de, incelenen yasanın 14 üncü maddesi, Anayasanın 126 ve 127 nci maddesindeki ilkelerle bağdaşmamaktadır.

3- İncelenen yasanın geçici 4 üncü maddesinde,

"Konusu suç teşkil etmemek ve kesinleşmiş bir yargı kararına müstenit olmamak kaydıyla, bu Kanunun yayımı tarihine kadar, memur temsilcileri ile toplu iş sözleşmesi akdederek veya başka bir tasarrufta bulunarak belediye, büyükşehir belediyesi ve il özel idaresinde çalışan kamu personeline her ne ad altında olursa olsun eködemede bulunmaları nedeniyle kamu görevlileri haklarında idarî, adlî  veya malî yargılama ve takibat yapılamaz, başlatılanlar işlemden kaldırılır"

denilmektedir.

a- Maddede, konusu suç oluşturmamak ve kesinleşmiş yargı kararına dayanmamak koşuluyla bu yasanın yayımlandığı güne kadar yerel yönetimlerde çalışan kamu personeline yasal dayanağı bulunmadan yapılan eködemeden dolayı başta belediye başkanları olmak üzere sorumlular için başlatılan idarî, adlî  ya da malî yargılama ve soruşturmanın işlemden kaldırılması öngörülmekte, bu nedenle soruşturma ve yargılama yapılamayacağı belirtilmektedir.

Maddedeki "konusu suç teşkil etmemek ve kesinleşmiş bir yargı kararına müstenit olmamak kaydıyla" anlatımından, madde kapsamına giren idarî, adlî  ya da malî yargılama ve soruşturmanın suç oluşturabilecek nitelikteki eylemleri de içerdiği anlaşılmaktadır.

Bu içerikteki yargılama ve soruşturmanın yapılmasını engelleyen ya da işlemden kaldırılmasını öngören düzenleme af niteliğindedir.

Anayasanın, 3.10.2001 günlü 4709 sayılı Yasayla değişik 87 nci maddesinde, "hürriyeti bağlayıcı ceza-para cezası" ya da "adlî  ceza-idarî ceza" ayırımı yapılmadan genel ve özel af ilanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kararına bağlanmıştır.

87 nci maddenin nitelikli çoğunluk öngörülen bu özel düzenlemesi karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin afla ilgili yasa kurallarını kabulünde, Anayasanın genel düzenleme içeren 96 ncı maddesinin uygulanamayacağı ve bu maddede öngörülen karar yetersayısının geçerli olamayacağı açıktır.

Başka bir anlatımla, incelenen yasanın geçici 4 üncü maddesinde yapılan düzenleme, af niteliğinde olduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilmesi anayasal zorunluluktur.

Tutanakların incelenmesinden, geçici 4 üncü maddenin kabulünde sayı belirlenmediği görülmekte, bu nedenle maddenin üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilip edilmediği anlaşılamamaktadır.

Anayasada, genel kuraldan ayrılarak toplantı ve karar yetersayısı için özel düzenlemeler bulunan durumlarda, herhangi bir itiraz olmasa da, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve tartışmalara neden olmamak için toplantı ve karar yetersayılarının tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.

Tutanaklarda böyle bir açıklık bulunmadığından geçici 4 üncü maddenin kabulü için gerekli yetersayının oluşturulamadığı sonucuna varılmaktadır.

Ayrıca, tutanakların incelenmesinden, yasanın tümünün de 235 oyla kabul edildiği görülmektedir ki, bu sayı da af için gerekli karar yetersayısının altında kalmaktadır.

Bu nedenle, geçici 4 üncü madde biçimsel yönden Anayasanın 87 nci maddesiyle bağdaşmamaktadır.

b- Öte yandan, geçici maddeyle getirilen af, haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunanları kapsamamaktadır.

Böylece, yargılama ve takibat aşamasında bulunan kamu görevlileri af kapsamına alınırken, haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunanlar aftan yararlandırılmamışlardır.

Anayasanın 2 nci maddesinde, "hukuk devleti" ilkesi Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılmış; 10 uncu maddesinde de, herkesin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, devlet organları ile yönetimin tüm işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.

Hukuk devleti, yurttaşlarına hukuk güvenliği sağlayan ve adil bir hukuk düzeni kurup, bu düzeni sürdürmek için gerekli önlemleri alan devlettir.

Yurttaşların devlete karşı güven duygularının zedelenmemesi için hukuk güvenliğinin sağlanması, yasaların adil olması ve eşitlik ilkesine uygun kurallar içermesi gerekmektedir.

Hukuk ve adalet toplumun ve devletin temeli ve amacı; eşitlik ise, adaletin temel öğesidir. Benzer durumlarda eşitlik ilkesine uygun davranılması adil hukuk düzeninin gereğidir; farklı uygulama yapılması ise adalet duygusunu zedeleyecektir.

Yasa önünde eşitlik, eylemli değil hukuksal anlamdadır. Eşitlik ilkesi yurttaşlar arasında hukuksal ayırım yapılmasını önlemek için getirilmiştir. Bu ilke, yasal düzenlemelerin niteliği, görev, yetki ve sorumluluğu, görülen hizmetin özellikleri ve ayrıntıları aynı ya da benzer olan kişiler arasında ayırım yapılmasına izin vermemektedir.

İncelenen yasanın geçici 4 üncü maddesinde aynı hukuksal konumda olan kişiler arasında af konusunda farklılık yaratılmıştır.

Bu nedenle, anılan madde hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine uygun düşmemektedir.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5215 sayılı "Belediye Kanunu", 3, 14 ve geçici 4 üncü maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. - 5229 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/645)

2.8.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 22.7.2004 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-6074/20124 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 16.7.2004 gününde kabul edilen 5229 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir:

İncelenen yasanın 2 nci maddesinin (e) bendiyle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına eklenen son bentte,

"Bakanlar Kurulu veya yasama organı üyeliğinde geçen süreler akademik unvanların kazanılması için gerekli sürelerde değerlendirilir"

düzenlemesine yer verilmiştir.

2547 sayılı Yasanın 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasının birinci bendinde, bir süre öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra Bakanlar Kuruluna ve yasama organı üyeliğine seçilenlerin, bu görevlerde geçirdikleri süreler hesaba katılmak ve buna göre aylık dereceleri yükseltilmek, meslek unvan ve sıfatlarını kazanma ile ilgili kurallar saklı kalmak koşuluyla, başvurmaları durumunda ayrıldıkları yükseköğretim kurumuna kadro koşulu aranmaksızın dönecekleri belirtilmiştir.

Bu bentte, Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliğinde bulunan öğretim üyelerinden bu görevleri sona erdikten sonra yeniden yükseköğretim kurumuna dönmek isteyenlerin atanmalarına olanak sağlanmakta ve bu gibilerin Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliğinde geçen sürelerinin yalnızca aylık derecelerinin yükseltilmesi yönünden değerlendirilmesi öngörülmekte, meslek unvan ve sıfatlarını kazanmayla ilgili kurallar ise saklı tutulmaktadır.

İncelenen yasayla getirilen düzenlemede ise, Bakanlar Kurulu ya da yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin akademik unvanların kazanılması için gerekli süreler yönünden de değerlendirilmesine olanak sağlanmaktadır.

Anayasanın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir "hukuk devleti" olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılmasını gerektirmektedir.

2547 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinde, profesör, en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişi olarak tanımlanmış; 26 ncı maddesinde de, profesörlüğe yükseltilmede, doçentlik unvanını aldıktan sonra açık bulunan profesörlük kadrosuyla ilgili bilim alanında en az beş yıl çalışmış olmak koşulu getirilmiştir.

İncelenen yasayla yapılan düzenleme, doçent akademik unvanı taşıyanların profesör olabilmeleri için gerekli beş yıllık yasal sürenin hesabında Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin değerlendirilmesini sağlamaktadır.

2547 sayılı Yasada, profesörlüğe yükseltilmek için öngörülen süre, doçentlerin bilimsel yeterliklerini artırmaları ve profesörlüğün gerektirdiği bilimsel düzeye erişmeleri amacıyla, ilgili bilim alanında bilimsel çalışmalar yaparak geçirilmesi gereken süredir.

Başka görevlerde geçen sürelerin profesörlüğe yükseltilmek için gerekli süreden sayılması, bu süreden beklenen yarar ve amaçla bağdaşmamaktadır.

Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliği gibi siyasal içerikli etkinliklerin bilimsel çalışmayla eşdeğer ve eşdüzeyde tutularak profesörlük akademik unvanının kazanılmasında gerekli süreden sayılması kamu yararına ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine uygun düşmemektedir.

Öte yandan, Anayasanın 10 uncu maddesinde, herkesin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı belirtilmiştir.

İncelenen yasayla, Bakanlar Kurulu ya da yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin akademik unvanların kazanılması için gerekli sürelerde değerlendirilmesi öngörülerek, 2547 sayılı Yasanın 26 ncı maddesinin (a) fıkrasında düzenlenen kurala ayrıklık getirilmekte, kapsama girenlere, diğer profesör adaylarının hiçbirinde olmayan bir ayrıcalık tanınmaktadır. Bu ayrıcalığın haklı bir nedeni de bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenen yasanın ilgili kuralı eşitlik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5229 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 2 nci maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

3. - Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Norveç'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/646)

21.7.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik'in, Oslo'da yapılan 8 inci Avrupa Eğitim Bakanları Gayriresmî Konferansına ve Svalbard'da düzenlenen eğitim bakanları araştırma gezisine katılmak üzere bir heyetle birlikte 24-28 Haziran 2004 tarihlerinde Norveç'e yaptığı resmî ziyarete, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün Lübnan’a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/647)

21.7.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 2-4 Temmuz 2004 tarihlerinde Lübnan'a yaptığı resmî ziyarete, Tokat Milletvekili Resul Tosun'un da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.22


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale) , Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 75 inci maddesi Genel Kurulda kabul edilmişti; şimdi, 76 ncı maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KİTAP

Özel Hükümler

 

BİRİNCİ KISIM

İnsanlığa Karşı Suçlar

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Soykırım

Soykırım

MADDE 76. - (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî, dinî veya bunlar dışında bir özellikle belirlenen bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.

c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.

d) Doğumların zorla engellenmesi.

e) Çocukların zorla başka yerlere götürülmesi.

(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının İkinci Kitap altında yer alan Birinci Kısım başlığının "Uluslararası Suçlar" olarak; bu kısım altında yer alan Birinci Bölüm başlığının "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar" olarak; 76 ncı maddesi hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve teklif ederiz.

Soykırım

Madde 76. - (1) Bir planının icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur.

a) Kasten öldürme,

b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme,

c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması,

d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması,

e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.

(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

 

Kemal Anadol

Feridun Baloğlu

Haluk İpek

 

İzmir

Antalya

Ankara

 

Cüneyit Karabıyık

Fahrettin Poyraz

 

 

Van

Bilecik

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle, madde metninin ilgili uluslararası sözleşmelere uyumunun sağlanmasının yanı sıra, suçların içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle madde metni arasındaki çelişki giderilmiş olmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

76 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

77 nci maddeyi okutuyorum:

İnsanlığa karşı diğer suçlar

MADDE 77. - (1) Bir plân doğrultusunda; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yokedilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevketme fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 77 nci maddesi hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve teklif ederiz.

İnsanlığa karşı suçlar

Madde 77.- (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur.

a) Kasten öldürme

b) Kasten yaralama,

c) İşkence, eziyet veya köleleştirme,

d) Kişi hürriyetlerinden yoksun kılma,

e) Bilimsel deneylere tabi kılma,

f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı,

g) Zorla hamile bırakma,

h) Zorla fuhşa sevketme.

(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzelkişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

 

Kemal Anadol

Feridun Baloğlu

Haluk İpek

 

İzmir

Antalya

Ankara

 

Cüneyit Karabıyık

Fahrettin Poyraz

 

 

Van

Bilecik

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİCEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

EYÜP FATSA (Ordu) -Gerekçeyi okutunuz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle, madde metninin ilgili uluslararası sözleşmelere uyumunun sağlanmasının yanı sıra, suçların içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle madde metni arasındaki çelişki giderilmiş olmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

77 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

78 inci maddeyi okutuyorum:

Örgüt

MADDE 78. - (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları işlemek veya bunların hazırlık hareketlerini gerçekleştirmek maksadıyla oluşturulmuş bir örgütü kuranlara veya bu tür örgütlere katılanlara on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 78 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; ancak, görüşmeler neticesinde bu madde biraz hafifletildiği için, artık, bu maddeye girmek istemiyorum, bu maddenin müzakeresini yapmak istemiyorum; ancak, bazı konulardaki düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.

Ben, ceza kanunları hazırlanırken, takdir yetkisinin hâkimlere çok geniş bir şekilde tanınmış olmasını, Türkiye gibi ülkelerde sakıncalı görüyorum; şundan  dolayı: Türkiye, demokrasinin yeni yeni oturduğu, demokratik geleneklerin yeni yeni yerleştiği bir ülke. Dolayısıyla, tartışma konuları da çok fazla. Böyle, tartışma konularının çok fazla olduğu yerlerde çok fazla takdir yetkisi tanındığı zaman... İşte "on yıldan yirmi yıla kadar..." Arada bir ölçü yok. Örgütü kuranlar ve katılanlar aynı kategoride. Böyle, takdir yetkileri çok geniş kullanıldığı zaman, bunun, ileride, sanıkların aleyhine kullanılabileceğini düşünüyorum.

İnsanlığa karşı işlenen suçlar gerçekten önemli suçlar ve uluslararası suçlardır ve Türkiye'nin yumuşak karnıdır uluslararası suçlar. Zaten bir Ermeni soykırımından dolayı Türkiye'nin başı uzun yıllardır ağrıyor ve bu konu, her yerde tartışma konusu yapılıyor. Şimdi, insanlığa karşı işlenen suçlarda böyle bir zamanaşımı da işlemeyeceği için, ileride, bu maddeler Türkiye'nin başını daha fazla ağrıtacaktır diye düşünüyorum.

Türk Ceza Kanunu Tasarısının hazırlıkları uzun zamandır devam ediyor; Mecliste bulunan iki partinin böyle temel bir kanun üzerinde anlaşmış olmasından da son derece mutluyum; iktidar ve muhalefet partileri gerçekten önemli konularda zaman zaman anlaşmalıdır, buna da katılıyorum; ancak, bu anlaşmalar -burayı özellikle vurgulamak istiyorum- halkın aleyhine olmamalıdır. Yani, bu, özgürlükleri daraltan, özgürlükleri azaltan ve insanları, suçlu olmadıkları halde sanık durumuna düşüren, mahkûm ettiren bir mekanizma haline dönüştürülmemelidir. Biz, Türkiye'de bunları hep yaşadık; 12 Eylül, 28 Şubat süreçlerini yaşadık ve bu süreçlerde, çoğu zaman, ceza kanunlarının ve Anayasanın tam uygulandığını da görmüyoruz...

Biraz önce, yanlışlıkla "Ermeni soykırımından dolayı" dedim, biz Ermeni soykırımını kabul etmediğimiz için onu düzeltiyorum.

...mesela, Yargıtayda, normal bir sanığın dosyasının görüşülmesine üç senede, beş senede sıra gelmezken, bazı dosyaların sipariş usulü       -MİT veya benzeri kurumlar devreye girdiği zaman- en alt sıradan çıkarılıp, bir hafta içerisinde görüşülüp karara bağlanması yanlıştır; bütün bu olaylara şahidiz. Tabiî, biz yargıya güveniyoruz; ama, yargının düzenli hareket etmesi kaydıyla güveniyoruz. Sanıklar arasında ayırım yaparak, bazı suçlar öncelikli suçlardır bazı suçlar da -aynı tipten suçlar olduğu halde- ikinci planda suçlardır, şeklinde bir ayırıma gitmemek kaydıyla; evet, yargıya güveniyoruz.

Tabiî, bu kanunların çıkarılması çok önemli değil, önemli olan yargı mensuplarının iyi yetiştirilmesidir, yargı mensuplarının sosyal, kültürel haklarının en iyi şekilde tanzim edilmesidir, onların kimseye muhtaç edilmeden, kimseye bağımlı kalmadan karar vermelerinin sağlanmasıdır; ama, bugünkü sistem içerisinde, maalesef, bu konular yeterince gerçekleştirilebilmiş değildir.

Bir de, şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Türk Ceza Kanunu Tasarısı gibi önemli bir kanun tasarısını bir hafta üst üste görüşüyoruz; ancak, bu haftalık zaman dilimi içerisinde, zamandan kazanalım, konuşan arkadaşlarımız vakit kaybettiriyorlar, bir an önce evlerimize dönelim, tatile gidelim gibi bir anlayıştan öte, biraz da konuşan arkadaşlarımıza, tolerans gösterilmesi, hatta, konuşmalarının teşvik edilmesi gerektiğine de işaret ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

ADALET BAKANI CEMİL  ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu bölümde yazılı olan suçlar, esas itibariyle Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğidir, ilk defa burada ihdas edilmiyor. Bu uluslararası sözleşmelerde eğer Türkiye'nin aleyhine bir durum söz konusuysa, zaten, o konularda bir rezerv koyuyoruz, bir çekince koyuyoruz. Türkiye'nin aleyhine olan hiçbir uluslararası sözleşmeyi Türkiye kabul etmemiştir. Türkiye'nin kabul etmediği bir konuyla ilgili, ona rağmen, burada bir düzenleme yapıyor değiliz. Kaldı ki, bu kanun bir yıl sonra yürürlüğe girecek, geriye dönük suçlarla ilgili bir yargılama filan da yapılmayacak.

Konuşmalar arasında "Ermeni soykırımı" gibi birkısım laflar da geçti. Ola ki, bizi dinleyen vatandaşlarımızda bundan yanlış bir kanaat hâsıl olabilir. Bizim maksadımız hiçbir zaman bu neviden konuları buraya getirmek değildir.

Başta da söyledim; bu tasarıyı çıkarırken, özgürlükleri kısıtlamak gibi bir niyetimiz de yok; tam tersi, yasa koyucunun maksadı, özgürlükleri teminat altına almak ve olabildiğince de kullanılmasını sağlamaktır. Bunu tavzihen ifade etmek istedim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 78 inci maddesi hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Anadol

Eyüp Fatsa

Orhan Eraslan

 

 

İzmir

Ordu

Niğde

 

 

Feridun Baloğlu

Ufuk Özkan

ErsönmezYarbay

 

 

Antalya

Manisa

Ankara

 

 

Örgüt

Madde 78- (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları işlemek maksadıyla örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere üye olanlara beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya üye olma suçuyla uyumlu kılınması için madde metninde değişiklik yapılmasına gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 78 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

79 uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti

Göçmen kaçakçılığı

MADDE 79. - (1) Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;

a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkân sağlayan,

b) Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkân sağlayan,

Kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

(3) Bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

80 inci maddeyi okutuyorum:

İnsan ticareti

MADDE 80. - (1) Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden, barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.

(3) Onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.

(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

81 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Kişilere Karşı Suçlar

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Hayata Karşı Suçlar

Kasten öldürme

MADDE 81. - (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Atalay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kısım üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerek komisyonda tartışılan gerek günlerden beri kamuoyunda tartışılan bu yasa tasarısının modeliyle  ilgili olarak, çağdaş bir ceza yasası hazırladığımızdan söz ediyoruz.

Ben, esasen, bugün yürürlükte olan yasanın 448 inci maddesini karşılayan 81 inci madde üzerinde söz aldım; ama, bu bölümle ilgili, kısaca, Grubumun ve şahsımın görüşlerini arz etmek istiyorum.

Bu bölüme baktığımız zaman, gerçekten, bazı cezaların ağırlaştırılmış olduğunu, bazı özel indirim maddelerinin yasadan çıkarıldığını görmekteyiz. Örneğin, 448 inci maddede kasten adam öldürmenin cezası 24 yıldan 30 yıla kadar ağır hapistir; bu ceza, tasarıda, müebbet hapse dönüştürülmektedir. Bundan önce hazırlanan tasarıda ise, ceza miktarı, 20 yıl ile 25 yıl arasında değişmekteydi; ama, komisyonumuz ve bu tasarıyı hazırlayanlar, insan hayatının çok önemli olduğunu düşünerek, mağdurun hakkını koruyarak, cezayı müebbet hapse çevirme yolunu seçmişlerdir. Bunda etkili olan husus şudur kanaatimce: Kamuoyunda, insan öldüren, insan hayatına son veren kişilerin mevcut yasalardaki indirimlerden yararlanarak, özellikle Türkiye'de her beş yılda, on yılda bir çıkan aflarla, çok kısa sürede, serbest bırakılması etkili olacak ki, bu yol seçilmiş bulunmaktadır. Bence, hem indirimleri kaldırıyoruz hem cezayı ağırlaştırıyoruz; ikisini bir arada tatbik ettiğimiz zaman, özellikle sanık aleyhine bir durum doğmaktadır. Tabiî, Sayın Bakanımız ve komisyonumuz tasarıyı bu şekilde getirmişlerdir. Buna paralel olarak, özellikle, bu yasada, devrim sayılacak, töre cinayetlerinin ağırlaştırılmış suçlar arasında sayılması önemli bir gelişmedir; çünkü, geçtiğimiz yıllarda ve günümüzde, töre cinayetleri, neredeyse meşru duruma gelecek konumdadır.

Yine, bu tasarıda, özellikle, gayri meşru çocuk doğuranların durumuyla ilgili madde yasadan çıkarılmıştır. Önemli bir adımdır; ama, önemli olan bir başka konu vardır; bugün yürürlükte olan Türk Ceza Yasasının 463 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasının, ileride tereddütler doğuracağı kanaatini taşımaktayım. Şöyle ki, 463 üncü maddeye göre, faili gayrimuayyen şekilde adam öldürmede, yaralamada verilecek cezada, ceza üçte 1'den yarıya kadar indirilmekteydi. Şimdi, bir taraftan, kasten adam öldürmenin cezasını müebbet hapse çeviriyoruz, diğer taraftan, birden fazla kişi tarafından bir suç işlenmişse, yaralama veyahut da adam öldürme meydana gelmişse, kaç kişi varsa, 10 kişi de suçlanıyorsa, 10'una da aynı cezayı vermekle karşı karşıya kalacağız diye düşünüyorum. Özellikle Doğu Anadolu'da, Anadolu'da, bir insan öldürülmüşse, yaralama olmuşsa, toplu suçlama vardır. Köyler arasında bir cinayet işlenmişse, bir köy halkının tamamı suça iştirak etmiş gibi gösterilmektedir. Yani, 5 kişi, 10 kişi, 1 kişiyi öldürdüğünde, olaya karıştığında, olaya karışsın karışmasın, tatbikatta, genelde mağdur taraf, yani, tatbikat yapılırken, soruşturma yapılırken, savcı, polis, jandarma gittiği zaman, maktulün bulunduğu yere gitmekte, mağdurun bulunduğu yere gitmekte, kamu tanığı konumunda olan, o şahsın yakınları olmaktadır. Bunlar ise, karşı taraftan daha fazla intikam almak için o aileye mensup tüm insanları, kavgaya dahil olsa da olmasa da, kavgaya dahil olmuş gibi göstermektedirler. Hatta, tatbikatta, bakarsınız, bir şahıs öldürülmüştür, bir tek kurşun yarası vardır; ama, 10 kişi suçlanmaktadır. Onu da belli mesafeden ateş ettiği şeklinde kanıtlar vardır, deliller vardır; delil dediğim zaman, tanık ifadeleri vardır; ama, maddî deliller bir tek kişiye doğru yönelmiyorsa hepsini aynı madde çerçevesinde mahkûm etmek mümkündür veyahut aksini düşünün; hâkim, işin içerisinden çıkamayacağı için bu kadar sanığa müebbet hapis vermektense hepsini de beraat ettirebilir diye bir endişe taşımaktayım. Bunun bir eşitlik olduğunu düşünüyorum, yasada mutlaka yer alması gerekir diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle, bu bölümde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Atalay.

81 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 78 inci maddeyle ilgili olarak konuşma yapan Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay bir açıklama göndermiş. Diyor ki bu başvurusunda, Ermeni soykırım iddialarıyla olarak: "Kabul etmediğimiz Ermeni soykırım iddiaları yüzünden başımız ağrımaktadır şeklinde bir ifade kullanmak istemiştim. Bu şekilde düzeltilmesini arz ederim."

Bilgilerinize sunuyorum.

82 nci maddeyi okutuyorum:

Nitelikli hâller

MADDE 82. - (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,

i) Kan gütme saikiyle,

j) Töre saikiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Gaye Erbatur; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA N. GAYE ERBATUR (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu Tasarısının "Hayata Karşı Suçlar" bölümünde kasten öldürmeyle ilgili olarak "Nitelikli haller" başlığıyla yer alan 82 nci maddesi hakkında görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygı ve sevgiyle selamlarım.

Bu madde, pek çok genç kız ve kadınımızın yaşamına mal olan namus ve töre cinayetleriyle yakından ilgilidir. Bilindiği üzere, uzun tartışmalardan sonra, Adalet Komisyonunda, bu maddeye (j) bendi olarak "töre saikiyle" ifadesinin eklenmesi üzerinde uzlaşma sağlanmıştır; ancak, töre adına işlenen namus cinayetlerinin de bu maddenin kapsamı içinde olduğu konusunda netlik sağlamak gerekmektedir. Aslında, Türk Dil Kurumu da, Türkçe Sözlükte, töre ve namus cinayetlerini eşanlamlı deyimler olarak vermektedir; ama, yine de, töre cinayetleri, bazen ülkemizin yalnızca belirli bir bölgesiyle ilişkilendirilmektedir. Oysa, küreselleşen dünyada o yörenin insanları, bırakın ülkemizi, Avrupa'nın dört bir bucağına yayılmış bulunmaktadırlar. Kaldı ki, namus cinayetleri, hem ülkemizde hem tüm bölgelerde hem de dünyanın her  yerinde işlenmektedir. Bu cinayetler gözardı edilemeyecek boyuttadır ve namus adına işlenen töre cinayetleri, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, tümü için caydırıcı ağırlıkta cezalar uygulanmalıdır.

Şu anda, Türkiye ve dünya hukuk tarihi açısından son derece önemli bir maddeyi tartışıyoruz. Tüm dünyada, namus, kıskançlık ya da tutku gibi gerekçelerle yoğun bir biçimde kadınlar öldürülüyor. Kadınlar, bazen kendi seçtikleri erkeklerle evlenmek istediği, bazen kocasından boşanmak istediği için ve bazen de sırf tecavüze uğradıkları için öldürülüyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik türden cinayetler, ne yazık ki, ülkemizin acı bir gerçeği. Töreler bahane edilerek sürdürülüyor bu cinayetler.

Bu kadın katliamının durdurulması için tüm dünya çalışıyor. Özellikle, Birleşmiş Milletlerin, namus cinayetlerinin durdurulması için yaptığı yeni düzenlemelerde, Türkiye, bugüne dek öncü bir rol oynadı. Bugün, artık, Birleşmiş Milletler, kadınlara ve kız çocuklarına karşı namus adı altında işlenen cinayetlere karşı uluslararası bir hukuk geliştiriyor. Birleşmiş Milletler, artık "kadınlara karşı işlenen cinayetlerde namus gerekçesi hiçbir biçimde savunma olarak dikkate alınamaz" diyor. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye, yine önemli bir adım atarak, töre cinayetlerini, haksız tahrik hükümleriyle indirime tabi tutulamayacak cinayetler olarak düzenliyor.

Son yıllarda artarak işlenen namus cinayetlerine karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonumuz da, kadın hareketinden, kamuoyundan ve hukuk çevrelerinden gelen talepleri de dikkate alarak bu düzenlemeyi yapmış ve töre, namus cinayetlerine en ağır cezayı getirme kararını almış bulunuyor. Namus ve töre birbirini besleyen, iç içe geçen, birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlar oldukları için, yasa koyucu irade olarak, şu anda, kadınların hayatları ve bedenleri hakkında özgürce karar verme hakları, en önemlisi, hayat hakları hakkında karar veriyoruz. Gerekçede de belirtildiği gibi, örneğin cinsel saldırıya uğrayan mağdur ya da yakınlarının bu haksız eylemin etkisiyle saldırgana karşı işlediği suçlar konusunda haksız tahrik hükümleri geçerli olacaktır. Haksız tahrik hükümleri uygulanırken ceza hukukunun dayanacağı kavramlar, artık, töre, namus değildir, yeni Türk Ceza Kanununun mantık ve sistematiğine uygun olarak, cinsel saldırıya uğrayan mağdurun bedensel ve cinsel dokunulmazlığının, bireysel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine karşı tepkisidir.

Daha önce anlattığım gibi, uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler kararlarında namus cinayetleri "namus adına işlenen suçlar" deyimiyle tanımlanmaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve ek protokolleri, Pekin Eylem Platformu gibi uluslararası düzeyde kadına karşı şiddetle ilgili çeşitli sözleşmelere taraf bir ülkedir. Bu nedenle, yasalarımızı yenilerken, kavramları, terminolojisi ve ruhuyla bu sözleşmelerde öngörülen evrensel değer ve ilkeleri yansıtmamız gerektiğini düşünüyorum.

Kadınların yaşama haklarını güvence altına almak için, Türk Ceza Yasasının ilgili tüm maddelerini en caydırıcı biçimde düzenlemenin yanında, başka önlemler de almak gerektiğini anımsatmak isterim. Tehdit altında olan veya namus cinayeti koşulları içine düşen kadınların yardım almak için başvuracakları danışma merkezlerine ve korunmak için gidecekleri sığınaklara büyük bir gereksinim var. Avrupa Birliği normlarına uygun biçimde, yani, her 7 500 nüfusa bir sığınma evi olmak üzere, bu evlerin süratle kurulması ve danışma merkezleri açılması gereklidir.

Avrupa Birliği kriterleri arasında kadın-erkek eşitliği yer almaktadır. Kendi bedeni üzerinde söz sahibi olamayan, cinselliğini kendi iradesiyle yaşayamayan, ailesindeki erkeklerin vesayetinde olan, namusu onlardan sorulan bir kadın, nasıl erkekle eşit olabilir?! Bu ataerkil kalıntıların toplumumuzdan silinmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Yaşama hakkı, en yüksek değerdir. İnsanlarımızın bir kısmı için bu en yüksek değeri koruyamıyorsak, kadınlarımızın, kızlarımızın yaşama hakkını güvence altına alamıyorsak nasıl başımızı dik tutabiliriz?! Bunu sağlayabilmek için elimizden geleni yapmalıyız.

Bu amaçla verdiğim töre cinayetleri konulu Meclis araştırması açılması önerime bu vesileyle değinmek isterim. Komisyonun bir an önce oluşturularak çalışmaları başlatacağını umut ediyorum. Kökleri yüzyıllara dayanan ve değer addedilerek yüceltilmiş bazı düşüncelerin, aslında değer olmadığının kabul edilmesi hiç de kolay değildir. Esas mücadele, işte bu beyinlerin dönüşümünü sağlama mücadelesidir. Bu, özenli, dikkatli bir çalışmayı, toplum mühendisliği yapmayı gerektiriyor. Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Bu sorunun yanıtını almak için, konu uzmanlarını davet ederek, konuyu masaya yatırmalı ve enine boyuna incelemeli, çözüm yollarını bularak uygulamaya geçirmeliyiz. Kadınlarımıza, kızlarımıza can korkusu duymaksızın kendi yaşamlarını, kendi iradeleri doğrultusunda sürdürebilme olanağını sağlamalıyız.

1994'te Kahire'de Nüfus ve Kalkınma Konferansında Eylem Programına taraf olan 179 ülke arasında biz de vardık. On yıl sonra, bu konferansta yirmi yıl sonrası için konulan hedeflere doğru tam da yolun ortasındayız. Kahire Konferansında bir dizi evrensel ortak değerler ve ilkelere dayalı olarak bazı hedefler belirlenmişti. İnsanların birey olarak kendilerini gerçekleştirebilmeleri için uygun toplumsal koşulların sağlanması gerekir. Kadın-erkek, tüm bireylerin kendi cinsellikleri üzerinde ve kurdukları evlilik, arkadaşlık gibi özel ya da kurumsal ortaklıklar konusunda özgür iradeleriyle karar alabilmeleri ve bu konularda sadece kendilerinin söz sahibi olmaları haklarıdır. Bu konunun tam olarak açıklığa kavuşturulabilmesi için, bu yasanın "tanımlar" bölümünde töre, namus cinayetleri tanımlanmalıdır; ancak, böylece kadın ve kız çocuklarının öldürülmesinin önüne geçebiliriz.

22 nci Dönemin Üçüncü Yasama Yılının başında verimli bir yıl daha geçirmemizi diler; kadınlarımızın, kızlarımızın yaşama haklarını güvence altına alma yolunda daha ileri adımlar atabilmemiz umuduyla Yüce Heyetinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

82 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

83 üncü maddeyi okutuyorum:

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi

MADDE 83. - (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,

b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,

Gerekir.

(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaşmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

84 üncü maddeyi okutuyorum:

İntihar

MADDE 84. - (1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

85 inci maddeyi okutuyorum:

Taksirle öldürme

MADDE 85. - (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

86 ncı maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar

Kasten yaralama

MADDE 86. - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silâhla,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

87 nci maddeyi okutuyorum:

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama

MADDE 87. - (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.

(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.

(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

88 inci maddeyi okutuyorum:

Daha az cezayı gerektiren hâller

MADDE 88.- (1) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî  para cezasına hükmolunur.

(2) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

89 uncu maddeyi okutuyorum:

Taksirle yaralama

MADDE 89.- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

90 ıncı maddeyi okutuyorum:

İnsan üzerinde deney

MADDE 90. - (1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;

a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,

b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,

c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,

d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,

e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,

f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,

g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,

Gerekir.

(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı sıra,

a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,

b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra, ana ve babasının yazılı muvafakatinin alınması,

Gerekir.

(4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbî müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir.

(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 90 ıncı maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

90 ıncı madde, insan üzerinde deney yapma suçunu düzenlemektedir. Bildiğiniz gibi, tıp biliminin en önemli amacı insan sağlığını korumak ve hastalıklara çare bulmaktır. Tıp, bu amaç doğrultusunda sürekli olarak kendini yenilemektedir. Nihaî uygulama alanı insan olan tıp disiplini, zaman zaman, bulduğu sonuçları insan üzerinde denemek ve bunun neticelerini görerek insan sağlığını daha ileri noktalara götürmek için çalışmalar yapmaktadır; bazen de kullandığı, bulduğu veya ürettiği ilaçların faydası nedir, yan etkileri nedir, tesirleri nedir, bunlar insana zarar mı veriyor fayda mı veriyor şeklinde birtakım bilimsel inceleme ve denemeler yapma ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyaçlar, doğrudan doğruya, zaman zaman insan üzerinde deney yapılmasını zarurî kılmaktadır; zaman zaman da elde edilen üretilen, bulunan yeni ilaçların insan üzerinde denenmesini zorunlu kılmaktadır. İşte bu şartlarda, insanın üzerinde yapılacak deney veyahut da denemelerin hangi usullere bağlı olduğunu bir nevi maddenin mefhumu muhalifinden çıkarmak mümkündür. Bu usullere riayet edilmediği takdirde de, ne gibi müeyyidelerin uygulanacağı bu maddeyle hüküm altına alınmıştır.

Bu düzenleme yapılırken, bir yandan insan sağlığını korumak, insan sağlığına zarar verici hastalıkların tedavisi için yapılan çalışmaların önünü açmak, halk arasında devasız bilinen hastalıkların devasının bulunabilmesi için çalışma yapan bilimadamlarına imkân sağlamak, böylece, tedavisiz hastalıkların tedavisinin bulunmasına vesile olmak; bir yandan da, bütün bunlar yapılırken, insanın dokunulmazlığı, saygınlığı ve şerefi üzerinde durmak gibi iki denge -bu maddede- bir arada tutulmaktadır. Bu dengenin bir tarafı -dediğim gibi- hastalıklara deva bulmak, bu hastalıklar için üretilen ilaçları denemek, diğer tarafı da insanı korumaktır. Amacımız, hem insanı korumak hem de bilimsel çalışmaların önünü açmaktır. Yerinde bir düzenlemedir, uygun bir düzenlemedir. Bu vesileyle hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Kemal Anadol

Orhan Eraslan

 

Ordu

İzmir

Niğde

 

Hakkı Köylü

Mevlüt Akgün

 

 

Kastamonu

Karaman

 

 

"(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılamaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çocuk Hakları Sözleşmesine uygunluğun sağlanması amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

90 ıncı maddeyi, kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

91 inci maddeyi okutuyorum:

Organ veya doku ticareti

MADDE 91. - (1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.

(4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(6) Belli bir çıkar karşılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(7) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyolcu.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - 91 inci maddeyle ilgili bir düzeltme yapılmasını istiyoruz; tahminim, yanlış yazılmış. 91 inci maddenin 3 üncü fıkrası iki defa yazılmış.  3 üncü fıkra iki defa yazıldığına göre, ikinci defa yazılmış olan 3 üncü fıkra kalsın, ilk yazılan 3 üncü fıkra çıkarılsın.

BAŞKAN - Gerekli düzeltme yapılacaktır Sayın Özyolcu.

Sayın milletvekilleri, çıkarılacak olan 3 üncü fıkra "organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi..."

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, düzeltme tam olarak anlaşılmadı herhalde. 3 üncü fıkra iki defa yazılmış, ilk yazılan 3 üncü fıkra kalmalı, ikinci defa yazılan 3 üncü fıkra çıkarılmalı.

BAŞKAN - Çıkarılacak olan fıkrayı okuyorum, takip ediniz: "Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur."

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Efendim, birinci olarak yazılan 3 üncü fıkra çıkarılacak, ikinci defa yazılan 3 üncü fıkra kalacaktır.

Sayın Başkan, 91 inci maddenin 3 üncü fıkrası iki defa yazılmış.

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, bir dakika müsaade ederseniz...

Biraz önce, ben, belirtilen fıkrayı okudum "o çıkacak" dediniz; şu anda, "kalacak" diyorsunuz.

Bakınız, çıkacak fıkrayı okuyorum, iyi takip ediniz: "(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır."

Bu okuduğum bölüm çıkıyor, doğru mu?

ADALET KOMİSYON BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Evet.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Maddeyi bu düzeltmeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

92 nci maddeyi okutuyorum:

Zorunluluk hâli

MADDE 92. - (1) Organ veya dokularını satan kişinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

BAŞKAN - 92 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

93 üncü maddeyi okutuyorum:

Etkin pişmanlık

MADDE 93. - (1) Organ veya dokularını satan kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce durumu merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Bu suç haber alındıktan sonra, organ veya dokularını satan kişi, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım ederse; hakkında verilecek cezanın, yardımın niteliğine göre, dörtte birden yarısına kadarı indirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

94 üncü maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İşkence ve Eziyet

İşkence

MADDE 94. - (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,

İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısının dünden itibaren başlayan görüşmeleri içerisinde belki de en önemli maddelerinden birini biraz sonra yasalaşma sürecinde oy vererek tamamlamış bulunacağız.

Türkiye'nin yakın siyasî tarihine bakacak olursak, Türkiye'de işkence, çok derin acılara, çok derin sıkıntılara, sorunlara konu olmuş bir uygulamadır. Bu gerçeği, milletin kürsüsünden, bir siyasetçi göreviyle, Türkiye'nin özeleştirisi olarak söylemek durumunda olduğumuzu bildirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddenin gerekçesinde belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin, çeşitli uluslararası sözleşmelerin işkenceye karşı getirdiği müeyyideler olmasına rağmen, Türkiye, maalesef, öyle bir siyasî süreç yaşadı ki, halen de sivil uygulamada ya da değişik noktalardaki uygulamada, bu sözleşmelere Türkiye taraf olmasına rağmen, işkenceyle ilgili olumsuz konulara muhatap olmaktan kendini kurtaramıyor. Şimdi, getirilen bu madde çok net ve açık. Ben, kısaca, isterseniz, bazı konuları hatırlatmak istiyorum.

Bakın, Türkiye, 1961 Anayasasından sonra 12 Mart 1971'i yaşadı, Türkiye, 12 Eylül 1980'i yaşadı ve Türkiye'de demokrasi olağanüstü dönemler geçirmek zorunda bırakıldı, demokrasi kesintiye uğratıldı. Bu süreç içerisinde bütün hak ve özgürlüklerle beraber işkence konusu Türkiye'nin alnına yapışmış bir kara leke olarak kaldı değerli arkadaşlarım. Türkiye'yi esenliğe çıkaracağını vurgulayarak bu hareketi yapanlar, bir faşist darbenin altyapısını Türkiye'ye dayatanlar, Türkiye'nin daha sonraki küreselleşme sürecinde ne şekilde yönetileceğinin önünü açanlar, maalesef, 12 Eylül 1980 sonrasında bu kara sayfanın en önemli eserlerini bıraktılar Türkiye'de, eser denebilirse.

Binlerce insan mağdur oldu değerli arkadaşlarım, binlerce insan. Sağ ve sol görüşten binlerce insan 12 Eylül 1980 sonrasında işkenceden geçti. Bunların bir kısmı yaşamını yitirdi, bunların çoğu sosyal konumlarını kaybetti, psikolojik sorunları altında ailelerini kaybetti, işlerini kaybetti, ezildi. Şimdi sene 2004, Türkiye farklı bir noktaya gidiyor, Türkiye farklı bir noktaya giderken, yaşadığımız süreci bu madde gerekçesiyle bir kere daha ben anımsatmak istedim.

59 uncu hükümet, Sayın Başbakanın deyimiyle "işkenceye sıfır tolerans" sözüyle, deyimiyle yola çıktı; gönülden destekliyorum, hepimiz destekliyoruz; ama, uygulamada yapılacak olan hatalara da göz yummamamız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Burada iktidar ve muhalefet partilerine ortak bir görev düşüyor; işkence bir insanlık suçudur, işkence, maddenin gerekçelerinde yazıldığı şekliyle, mutlaka karşılığını bulmak zorundadır. İşkence failleri, işkenceye sebep olanlar, yapanlar, müdahale etmeyenler, tanık olanlar, dolaylı dolaysız katılanlar, mutlaka bu yeni ceza yasasındaki madde karşılığında cezalarını görmek zorundadırlar.

Onun için, bu maddenin, ben, Türk Ceza Yasasında önemli bir madde olduğunun altını çizmek için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu konuda, sadece yasa çıkararak, kâğıt üzerinde bırakmama niyetimizi de, umarım, hem iktidar hem muhalefet; Türkiye'deki uygulamalar noktasında sonuna kadar takip edeceğimizi de, yine, milletin kürsüsünden, Türk Milletine burada duyurmayı ortak bir görev sayıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 94 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz aldım; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz her madde, yani, 94 üncü maddeye kadar her madde, gerçekten, Türkiye'de, önemli demokratik açılımları ve değişimleri, Ceza Kanununda da reform sayılabilecek önemli bir değişikliği ifade etmesi, yerine getirmesi açısından çok önemlidir; ancak, belki, uzun yıllar Türkiye'nin gündeminden düşmemiş; ama, bir türlü de hukukî ve yasal mevzuatla halledemediğimiz ve insanlık suçu olarak kabul edilen işkence uygulamaları ve işkence saikleri için, insanların bedenleri üzerinde fizikî, ruhî, psikolojik etki bırakabilecek şekilde işkence yapanlar için bu maddeyle, umut ediyoruz ve inanıyoruz ki, artık, bu fiilleri işlemeye cesaret edemeyecekleri kadar ağır hükümler getiriliyor.

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Koç da ifade etti, Türkiye, işkenceyle ilgili uluslararası bütün sözleşmelere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine imza koymuş olmasına rağmen, maalesef, Türkiye'nin gündeminden işkence bir türlü kalkmadı, failleri bulunamadı; sorumluları bulunamadı, raporlar istenilen şekilde tanzim edildi, işkence gördüğü halde, işkence görmedi diye raporlar yazıldı; insanlar, aileler, toplum bundan ciddî şekilde mustarip oldu.

Bu 94 üncü maddede yapılan düzenleme çok önemli bir düzenlemedir. Gerçekten, bu, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla muhalefetiyle, insanlara karşı işlenen suçlar noktasında, önyargısız olarak ne kadar kararlı davrandığının, samimî davrandığının çok önemli bir göstergesidir. Umut ediyoruz, inanıyoruz, inşallah, bu, Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde yazılı olarak kalmaz, uygulayıcıların da, buna, bu yasayı buraya getiren, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirme iradesini gösteren, kararlılığını gösteren Parlamento kadar kararlı ve duyarlı davranacaklarını umut ediyorum. İnşallah, bundan sonra, insan onurunu çiğneyen, insanı üzen, insanı rencide eden, karalayan, aşağılayan bu tür uygulamalar, bir daha bu ülkenin gündeminde yer bulmaz. Samimî kanaatimle, bu maddenin, Türkiye'nin demokratik açılımına, insan hak ve hürriyetlerinin eksiksiz korunmasına vesile olması temennisiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek söz istemişlerdir.

Sayın Bakanım, izninizle, süremiz doldu.

Saygıdeğer arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasının bitimine kadar Genel Kurul çalışmalarımızın uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir önemli maddeyi konuşuyoruz. Türkiye, bu maddede düzenlenen suçlar sebebiyle, uzun süre, dış dünyada, gerçekten çok konuşulan, çok tartışılan bir ülke haline geldi. Özellikle, Türkiye'nin dış itibarı açısından, geçmişte yaşanan pek çok olay, Türkiye'yi sıkıntıya soktu; katıldığımız hemen hemen pek çok uluslararası toplantıda, Türkiye'nin, âdeta, bir işkenceler ülkesi, işkenceciler ülkesi gibi algılanmasına sebebiyet verdi

Hep beraber bu Parlamento döneminde çıkardığımız yasalarla -ki, bunların bir kısmını uyum yasası sadedinde, o paketler içerisinde getirdik; şimdi, bir temel yasa olan Türk Ceza Kanununda da bu konuyu yeni baştan düzenlemiş oluyoruz- bu konuda, siyasî irade olarak, Parlamento olarak, Hükümet olarak, işkence konusundaki kararlılığımızı, tavrımızı çok net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz.

Göreve geldiğimiz günden beri, işkence konusunda hiçbir toleransın sahibi olmadık, bu konuda hiçbir himayekâr tavrın içerisinde olmadık ve gerçekten, bu kararlılığımızın sonucu olaraktır ki, bir tarafta yasalarda işkenceyle  ilgili hükümleri, özellikle, dava zamanaşımını ve ceza zamanaşımını yükseltmek suretiyle işkenceyle ilgili suçluların acilen yargılanması, acele mevattan işler olarak adlî  tatilde de bunların yapılabilmesi maksadıyla; ayrıca, işkence suçlarıyla ilgili olarak hiçbir indirici sebebin, cezayı hafifletici sebebin kullanılmamasını gündeme getirmek suretiyle, işkence konusunda gerçekten sıfır bir toleransa sahip olduğumuzu ifade etmeye çalıştık.

Bunu söylemekle de kalmadık, eğer, Türkiye'de bir işkence iddiası varsa, bize ulaştıysa, Hükümetimize ulaştıysa, bunun üzerine de gerçekten gittik. Senelerce sürüncemede kalan davalar neticelendi, suçlularıyla ilgili, mahkemelerimiz gerekli kararları verdi ve sonuçta cezaların infazlarına da başlandı. Münferit bir olayda değil, pek çok olayda bu kararlılığımızı gösterdik.

Bunu söylemiş olmamın sebebi şudur: Geçtiğimiz günlerde, yine bir Avrupalı yetkilinin "Türkiye'de sistematik işkence vardır" tarzında, çok da gerçeği yansıtmayan; ama, birkısım çevrelerde de istifhamların doğmasına sebebiyet veren bir beyanı oldu.

Kesinlikle ifade ediyoruz ki, Türkiye'de sistematik bir işkence yoktur; her Avrupa ülkesinde olduğu gibi bizde de, zaman zaman, münferit olarak bu neviden suç işleyen kamu görevlileri olabilir, olması da muhtemeldir. İşte, bu ihtimalleri tümüyle ortadan kaldırmak adına da 94 üncü maddede çok önemli bir düzenlemeyi birlikte yapıyoruz. Bu konuda, münferit dahi olsa, bunların tümüyle ortadan kaldırılabilmesi ve Türkiye'nin gerçekten bir hukuk devleti olması noktasında elimizden gelen her türlü gayreti ve kararlılığı göstermeye çalışıyoruz. Bunun böyle bilinmesi lazım, hem içeriden hem de dışarıdan bu konunun böyle anlaşılmış olması lazım.

Esasen, Türkiye, bir siyasî irade olarak, devlet olarak bu konudaki kararlılığını çok önceden bildirmiştir; uluslararası sözleşmeleri imzalamıştır, milletlerarası sözleşmelere taraf olmuştur. Bütün mesele, bunun sıfır noktaya getirilmiş olması gerekir.

Hep ifade etmeye çalıştık, mesele sadece yasa düzenlemesiyle mümkün olsaydı... İşkence dün de suçtu, bugün daha büyük bir kararlılıkla ifade ediyoruz ki, suçtur, hem cezası ağırlaştırılmaktadır hem de takibi bakımından birçok kolaylık getirilmektedir; ama, kabul etmemiz gerekir ki, bu neviden suçların, maalesef, eğitim yetersizliğinden veya eski alışkanlıklardan veya başkaca sebeplerden dolayı, bir gecede önünün alınmasının mümkün olmadığını da bilmiş olmamız gerekir. Sizlerin, bizlerin kararlılığı, Meclisin bu noktadaki iradesi, Hükümetin kararlılığı ve toplumumuzun bu konuya göstermiş olduğu duyarlılık, ümit ediyorum ki, zaten sistematik olmayan münferit olayların da sonunun gelmesine imkân hazırlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu konuda, Hükümet adına ben de, sizlerin burada dile getirdiğiniz hassasiyete katıldığımızı ve bu konudaki kararlılığımızı ifade etmek istiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 94 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saat 14.10'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.10

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.10

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

664 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

95 inci maddeyi okutuyorum:

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence

MADDE 95. - (1) İşkence fiilleri, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.

(2) İşkence fiilleri, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 95 inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Önemli bir konuyu tartışıyoruz, ortaçağdan bu yana tartışılan bir konu; işkence. Tabiî, burada, çok duygusal açıklamalar yapabilmek mümkün; fakat, bir de bunun hukukî yönünü değerlendirmemiz gerekir, hukukî yönünü açıklamamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, işkence, ne acıdır ki, bizim ülkemizde, insanlarımızdan çok uzak olabilmiş bir yasadışı, insanlıkdışı sorgu yöntemi değildir. İşkenceyi bir şeyle karıştırmamak lazım; işkence, basit bir kaba muamele, basit bir fena muamele değildir, işkence, sistematik bir şeydir. Gerçek, sanki, sizin adalelerinizin, sinirlerinizin, kemiklerinizin içindeymiş de oradan çıkarılmak isteniliyormuş gibi, sistematik bir biçimde, sözümona, orada aranmaktadır.

Şimdi, işkenceyle ilgili hayat tecrübelerimizi anlatsak -anlatmakla bitmez ama- hayat tecrübesi daha çok olanlara karşı saygısızlık olur; ama, bir şeyi söylemek istiyorum. Bir insanın kendi kendisinin suçlayıcısı olmasını istemek iddiası, çok korkunç ve gülünç bir iddiadır. Gerçek sanki onun adaleleri ve sinirleri içine gizlenmiş gibi, onu işkenceyle çıkarmaya çalışmak, vahşet ve budalalıktır.

İşkenceci, bir kişiyi, hâkimin hükmünden önce, peşin olarak mücrim ilan etmektedir, suçlu ilan etmektedir. Daha ortada bir hüküm yok, suçlu olup olmadığı belli değil; ama, işkenceci mantığında, o suçludur.

İşkence sonucu elde edilen mahkûmiyet, hâkimin mücrimiyeti ya da masumiyeti henüz anlaşılmamış bir kimse hakkında hüküm verebilmesi, ancak, kuvvete dayanan zorbalık sayesinde mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, suç, ya vardır ya yoktur. Siz, peşin bir kabulle, işkenceyle bunu karşılarsanız, ihtimal ki, masum bir kişiyi işkence altına alırsanız, o zaman, bu masum kişi, daha ağır bir cezadan kurtulmak için hafif bir cezaya rıza göstermek zorunda kalır ve onu daha ağır bir cezadan kurtarmak için hafif bir cezaya -masum olduğu halde- çarptırmış olursunuz. İkinci olarak, ihtimal ki, işkenceye aldığınız kişi mücrim olabilir. Onun da, daha ağır bir ceza alacağı yerde, daha hafif bir cezayla kurtulmasına yol açmış olursunuz. Bu, hukuken bir çelişki değil midir?! Mücrime de, işkenceye dayanarak cezadan kurtulma imkânını tanımış olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, işkenceciler, işkence sebeplerini "işte ne yapalım, cürmü meydana çıkaracağız" şeklinde açıklarlar. Bu bir zavallılıktır, bu bir teslimiyettir. Cürüm bu şekilde ortaya çıkarılamaz. Bunun hukukî çelişkilerini göstermeye çalışacağım. Cürmü meydana çıkarmaya çalışan ve suçluda ya da itham edilende gerçeği arayan kişi işkence uyguluyorsa, eğer itham edilenin iradesi, fizikî kudreti zayıf ise, o zaman, masum da olsa teslim olabiliyor, eğer iradesi, fizikî kudreti güçlü ise, mücrim de olsa, suçlu da olsa, itiraf etmeyebiliyor. Demek ki, bu bir yöntem değil. Çoğu zaman da, itiraf, işkencenin doğurduğu bir bezginlik ve ümitsizliğin eseri olabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, hatta, ilerlemiş ülkelerdeki hukuk doktrininde, işkence gören insanların ifadelerinin tümünü, sadece oradakini değil, diğer kabule dönük ifadelerini de yok sayıyorlar; bu bir ümitsizliğin eseri, bu geçici bir iradesizliğin eseridir diye yok kabul ediyorlar. İşkence bu kadar önemli bir şey.

Değerli arkadaşlarım, işkenceyi basit bir olay olarak düşünmeyin. İşkenceci, işkence altındaki insanı o hale getirir ki, ölümü özletir. İşkencede kabul ettiremeyeceği suç -sistemine göre- çok az kişide vardır ve bu şekilde, hayatlarının sona ermesiyle neticelenmiştir. Onun için, biz, ülkemizden bu bela, bu ilkellik, bu vahşet yok olsun diye ağır bir hüküm koyduk. Avrupa Birliği, şimdiye kadar Türkiye'yi işkenceden sabıkalı görüyordu, doğrusu, boş yere de görüyor değildi; yani, bunun haklı nedenleri de vardı. İlk defa, işkence hükümlerinin, Avrupa Birliği tarafından da ağır olduğu doğrultusunda bir eleştiri geldi. Burada, sırf tepkisel nedenlerle yapmadık bunu. Tepkimiz de var elbette ve tepkimizin de haklı nedenleri var; ama, böyle bir şeyin, yasak sorgu yöntemlerinin hukukumuzdan, kültürümüzden, tamamen ceza mevzuatımızdan çıkması için çaba sarf ettik. Umuyorum, uygulamada başarılı olur; umuyorum, beklenen sonuçlar elde edilir, yararlı olur; umuyorum, uygulamada faydalı olur.

Bu dileklerle, burada, huzurunuzda, sizler ve şahsım adına, tüm işkence mağdurlarını ve ulusumuzu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

96 ncı maddeyi okutuyorum:

Eziyet

MADDE 96. - (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, 

b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı,

İşlenmesi hâlinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

97 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün İhlâli

Terk

MADDE 97. - (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

98 inci maddeyi okutuyorum:

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi

MADDE 98. - (1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır.

(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

99 uncu maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma

Çocuk düşürtme

MADDE 99. - (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî  para cezasına hükmolunur.

(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.

(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

100 üncü maddeyi okutuyorum:

Çocuk düşürme

MADDE 100. - (1) Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

101 inci maddeyi okutuyorum:

Kısırlaştırma

MADDE 101. - (1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.

(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

102 nci maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar

Cinsel saldırı

MADDE 102. - (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.

(3) Suçun;

a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,

d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,

İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.

(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.

(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN -Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

103 üncü maddeyi okutuyorum:

Çocukların cinsel istismarı

MADDE 103. - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

Anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN -Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

104 üncü maddeyi okutuyorum:

Reşit olmayanla cinsel ilişki

MADDE 104. - (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

105 inci maddeyi okutuyorum:

Cinsel taciz

MADDE 105. - (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Bu fiiller, hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

106 ncı maddeyi okutuyorum: 

YEDİNCİ BÖLÜM

Hürriyete Karşı Suçlar

Tehdit

MADDE 106. - (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silâhla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, işlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

107 nci maddeyi okutuyorum:

Şantaj

MADDE 107. - (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

108 inci maddeyi okutuyorum:

Cebir

MADDE 108. - (1) Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması hâlinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

109 uncu maddeyi okutuyorum:

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma

MADDE 109. - (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bu suçun;

a) Silâhla,

b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,

f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî  para cezasına hükmolunur.

(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.

(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

110 uncu maddeyi okutuyorum:

Etkin pişmanlık

MADDE 110. - (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 inci maddeyi okutuyorum:

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

MADDE 111. - (1) Tehdit, şantaj, cebir veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının işlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 nci maddeyi okutuyorum:

Eğitim ve öğretimin engellenmesi

MADDE 112. - (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;

a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,

b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,

Engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 üncü maddeyi okutuyorum:

Kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi

MADDE 113. - (1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, kamu kurumu faaliyetinin yürütülmesine engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114 üncü maddeyi okutuyorum:

Siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi

MADDE 114. - (1) Bir kimseye karşı;

a) Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,

b) Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya,

Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

115 inci maddeyi okutuyorum:

İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme

MADDE 115. - (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

116 ncı maddeyi okutuyorum:

Konut dokunulmazlığının ihlâli

MADDE 116. - (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Evlilik birliğinde aile bireylerinden veya konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

(3) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî  para cezasına hükmolunur.

(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

117 nci maddeyi okutuyorum:

İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli

MADDE 117. - (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlâl eden kişiye, mağdurun şikâyeti hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezası verilir.

(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tâbi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî  para cezası verilir.

(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.

(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, öncelikle, Türk Ceza Yasası Tasarısının bu görüşmelerini sürdürürken, belki, ilk kez, bu tasarıda, çalışma yaşamına ilişkin birtakım müeyyidelerin girmiş olmasını sevinçle karşılıyorum. Her ne kadar 4857 sayılı Yasa görüşülürken, işverenlerin çalışma yaşamına ilişkin kurallara uymaması durumunda uygulanmak istenen para cezalarının azlığını, 50 000 000, 100 000 000 gibi para cezalarının caydırıcı olmayacağını söylemiş olmamıza rağmen gerekli duyarlılık gösterilmemişse de, Ceza Yasamızda buna yönelik düzenlemenin yapılmasını sevinçle karşılıyorum. Tabiî ki burada, herhalde biz, Türkiye Cumhuriyetinde çalışan insanlarımızın ya da işverenlerimizin ilişkilerini düzenlerken, kendi insanlarımızın ihtiyaçlarından çok, başkalarının, yani Avrupa Birliğine uyum süreci nedeniyle böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duymuşuz, belki bireysel olarak pek çok çekincelerim olmasına rağmen, Avrupa Birliğinin böyle bir düzenlemeyi bize göstermiş olmasını da sevinçle karşılıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bir kanun yapılırken, yasa yapma tekniklerinin son derece iyi olması gerekir. Bu 117 nci maddede "cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla" diye başlayan cümle -yani, 112 nci maddede de var "hukuka aykırı bir başka davranış" ibaresi- gerçekten kanunların netlik ilkesine pek uygun değil, muğlak, neyi içerdiği çok anlaşılabilir değil; o nedenle, düzenlemenin daha açık ve net bir dille yapılmasında yarar vardı.

Tabiî, bizim iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline ilişkin bu düzenlememiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23, Avrupa Sosyal Şartının 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri ve cebrî ya da zorunlu çalışma üzerine ILO'nun 29 sayılı Sözleşmesine de uygun hale getirilmiş; ama, demin de değindiğim gibi, esas çalışma yaşamının ihlaline ilişkin düzenlemeleri yine de tam olarak içerdiğini söylememiz mümkün değil.

Tabiî, işyerlerinin teftiş ve denetimi Türkiye'de tam olarak yapılamamakta. İşte en son, Kastamonu'nun Küre İlçesinde 19 işçi arkadaşımızın yaşamını yitirdiğini hepimiz üzülerek öğrendik. Biz parti olarak, oraya arkadaşlarımızı görevlendirdik, neden bu iş kazasının meydana geldiğini araştırdık. Tabiî, bunlara iş kazası demenin olanağı yok, bunlar iş cinayeti! Para ve kâr hırsı ile işçiyi bir kefeye koyup, aynı gözle bakma mantığının doğal sonucu!

Bugün işyerlerimizde 4857 sayılı Yasayla getirilen yeni çalışma koşullarıyla birlikte ve de özellikle kayıtdışı ekonominin olabildiğince yaygınlaşması nedeniyle, çalışma koşulları ve çalışma hürriyeti alabildiğine ihlal edilmektedir; yani, bugün işyerinin yasal gereklerini yerine getirip getirmediğini bildirmeyen işverene 50 000 000 lira para cezası uygularsanız, öyle bir işyerinin olup olmadığını da bilemezsiniz. Buna ilişkin düzenleme açık değil; yani, 4857 sayılı İş Yasamızdaki 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107 nci maddelerde, işverenlere uygulanan, daha doğrusu yasalara uymayan, uymamakta ısrar eden, niyeti işi ve işçiyi korumak olmayan, ülkesinin kalkınmasından çok kısa yoldan, kestirme yoldan zengin olmayı hedefleyen art niyetli işverenlere bile cezaî müeyyideden kaçınırsak, dün Kastamonu'da yaşadığımız iş cinayetini, önümüzdeki günlerde, aylarda -hiçbirimiz arzu etmeyiz ama- Türkiye'de pek çok işyerinde duyacağız ve yine, üzüntümüzü belirtmekten öte bir işlem yapmayacağız.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu maddenin 2 numaralı fıkrası son derece güzel; yani, çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya belirlenen ücretin altında çalıştıran işverenlere hapis cezası öngörülmüş; altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî  para cezası.

Gerçekten "veya" kelimesi yerine "ve" desek; yani, cezadan amaç ıslahsa, caydırıcılıksa, birtakım önlemleri almayan ya da yasadışı çalıştırma yoluna teşebbüs eden işverene uygulanacak ceza para cezası olursa ve onun kazancı, ödeyeceği cezanın çok çok üzerinde ise, hiçbir caydırıcı etki yapmaz. Cezadan amacı caydırmak olarak algılıyorum ve o nedenle, burada 2 numaralı fıkrada belirtilen "... veya yüz günden az olmamak üzere adlî  para" kelimelerinin çıkarılması, bu maddenin daha da güzelleşmesine neden olur; yani, ülkemizde insanların istismar edilmesine engel olacak bir düzenleme konumuna gelebilir.

3 numaralı fıkra, gerçekten işçi simsarlığıyla ilgili. Biz, tasarıda, 2 numaralı fıkraya atıfta bulunarak, işçileri bu duruma düşürmek isteyen işverenlere ceza uygulamaya kalkıyoruz; ama, burada da, İş Yasamızdaki çalışma ilişkileriyle ilgili açık çelişkilere dikkatinizi çekmek istiyorum. 4857 sayılı Yasamızda, iş ve çalışma hürriyetinin ihlal edilmesiyle ilgili her türlü suç para cezasıyla cezalandırılıyor; o para cezası da çok önemli değil, 50 000 000 lira, 250 000 000 lira, 150 000 000 lira, 100 000 000 lira gibi komik cezalarla geçiştirilmiştir. Şimdi, burada da yeni bir düzenleme getiriyoruz -tabiî, ben hukukçu değilim, her ne kadar hukuk alanında kısmen tahsil yapmışsam da, hukukçu arkadaşlarımdan af dileyerek konuşmak istiyorum- iki yasa arasında bir çelişki varsa... Örneğin, 4857 sayılı Yasanın 105 inci maddesinde, işçi sağlığı ve işgüvenliğiyle ilgili gerekli önlemleri almayan işverenlere, her bir önlem için 50 000 000 lira ceza öngörülüyor. Şimdi, Kastamonu'nun Küre İlçesinde, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması sebebiyle, işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğündeki önlemlerin alınmaması nedeniyle 19 işçimizin yaşamını yitirmesine neden olan işverene, bakın ne ceza veriliyor: Eğer bir tek önlem almamış ise, geçtiğimiz yıl İş Yasasında öngördüğümüz ceza 50 000 000 lira. Şimdi, burada da para cezasıyla birlikte hapis cezası tehdidi var. Yani, bunun netleştirilmesinde yarar var. Her şeye rağmen, böylesi, iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline ilişkin bir düzenlemenin Türk Ceza Yasasına, eskiye oranla açık ve net bir dile yakın bir düzenlemeyle girmiş olması, yetersiz de olsa bir ileri aşamadır; ama, yasa tasarısının bütünü bize dün burada toplandıktan sonra verildi, üzerinde yeteri kadar çalışma olanağı bulamadık. Keşke biraz zamanımız olsa da bu düzenlemeyi Türkiye'nin koşullarına uygun, Avrupa Birliği normlarına ve uluslararası çalışma normlarına yakın hale getirebilsek, elin kuruluşları bize şurayı düzeltin, burayı düzeltin diye talimat vermese.

Yine de emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; Türk Ceza Yasası Tasarısının 117 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten -bölgemden bugün geldim- Sayın İzzet Çetin'in de ifade ettiği gibi, çok acı, vahim bir olay yaşadık. Yaklaşık altı yedi ay önce özelleştirilen Küre Bakır Madenlerinin ÇEKA firması tarafından alınmasından sonra, hiç yeni bir yapılanmaya gidilmeden, eski tas eski hamam anlayışıyla üretime devam edilmesi ve gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle de ocakta çıkan yangında yaşları 23 ile 37 arasında olan, 9'u Kastamonulu, 10'u, Antalyalı, Adanalı, Tokatlı ve Bartınlı olmak üzere, 19 işçi kardeşimizi kaybettik. Ülkemize ve ölenlerin yakınlarına başsağlığı diledik. Sayın Başbakanımız Kastamonu'ya geldi, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yerinde incelemeler yaptı. Acıyı sırtladık; ama, ihmal doruk noktada.

Yeni bir yasa yapıyoruz, çalışma hürriyetini konuşuyoruz. Tasarıyı irdelediğimizde, incelediğimizde, gerek 240 ıncı maddede gerekse 117 nci maddede, bu konuların kapsam içerisine girmesi gerektiğini düşünüyoruz; ama, tasarı kapsamına sokamıyoruz.

Peki, kaza saat 10.30'da meydana geliyor, Kastamonu Valisi Sayın Mustafa Kara'ya saat 11.45'te bilgi veriyorlar, Sayın Mustafa Kara İçişleri Bakanlığına saat 12.00'de haber veriyor; saat 12.00'de haber alan İçişleri Bakanlığı ve yetkililerinin, acil olarak helikopterlerle müdahale etmesi gerekirken, saat 17.20'de, Zonguldak'tan TTK'nın kurtarma ekibi, tahlisiye ekibi ancak olay yerine geliyor ve oradan -maalesef, yaya diyeceğim; çünkü, bu çağda yaya demek doğru olur- karayoluyla ekip çıkıyor, daha sonra yapılan çalışmalarla, Jandarma Genel Komutanlığına bağlı helikopter, saat 16.00'da gidip, saat 17.20'de onları alıyor.

Değerli milletvekilleri, ilk defa saat 15.20'de 5 insan çıkardık. Saat 15.20'de çıkarılan 5 insanın 3'ü eks olmuştu, 2'si ağır yaralıydı. Kurtulan bir kişi "ben, ağzıma atletimi sardım, öyle kurtuldum" diyor.

Eğer işyerinde, yeraltı madenlerinde, özel sektör 3 tane "S"yi yasaklamışsa, sendika yoksa, sosyal güvenlik yoksa, dinlenmek için sandalye yoksa, biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde millet adına, emek adına görev yapan milletvekilleri olarak, bu durumu yasamıza aktarmak zorundayız. Bunları düşünmüyorsak, Avrupa seviyesinde ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi çerçevesi içerisinde, o noktadaki bir yaşam biçimine uygun yeni bir yasayı hep birlikte yapıyoruz diyemeyiz.

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, hep birlikte bu tasarıya el koyuyoruz, hep birlikte uğraş veriyoruz ve bu yasayı hep birlikte çıkaracağız. Peki, Kastamonu - Küre'deki vatandaşlarımız çıkaracağımız bu yasanın neresinde, bu Ceza Kanunu Tasarısının neresine sığdırıyoruz; 117 nci maddeye bakıyoruz yok, 240 ıncı maddeye bakıyoruz yok! Peki, bunlar nerede olacak?! Orada görevini ihmal eden müdür, proje müdürü, firma yetkilisi görevi validen aldıktan sonra İçişleri Bakanı görevi savsaklamış olmayacak mı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız eksüreniz içerisinde.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, başlangıcından sonuna kadar olayın içerisindeydik. O insanlarımın yaşadığını aynen yaşadık. İnanın, içeriden insanlar çıktıkça feryat ediyorduk; ama, bu feryatların oluşmaması için, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için yaptırım gücünü artıralım diyorum ve hem ülkemize geçmiş olsun hem ülkemizin başı sağ olsun diyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Bizler de, ölenlere Allah'tan rahmet diliyoruz.

117 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

118 inci maddeyi okutuyorum:

Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi

MADDE 118. - (1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, 118 inci maddemiz, sendikal hakların kullanılmasının engellenmesine ilişkin bir düzenleme. Şimdi, bu maddeyi gördüğüm zaman ben, keşke, bu Ceza Yasasını, yasama yılımızın ortalarında görüşseydik de, haziran, temmuz, ağustos aylarında, Türkiye'de çalışma yaşamı alanında birtakım kavgalara tanık olmasaydık...

Gerçekten, Anayasamızın 50, 51, 53 ve 54 üncü maddeleri, sendikal haklara ilişkin düzenlemeleri içeriyor. 51 inci madde son derece açık; kısaca "Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya, üye kalmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz" hükmünü içermektedir.

Şimdi, yeni Ceza Yasası Tasarımızın 118 inci maddesi de "Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmünü içeriyor. Sağ olsun Avrupa Birliği, bize böyle bir düzenlemeyi Ceza Yasamıza koydurttuğu için.

Ben, buradan, kamu kesimindeki bürokratlara seslenmek istiyorum; Ceza Yasamızın 118 inci maddesini -Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek bir iki hafta içerisinde, tahmin ediyorum- iyi okusunlar, ona göre hareket etsinler; çünkü, geçtiğimiz günlerde konfederasyonlar arasında bir tartışma yaşandı; bunu hepimiz biliyoruz. AKP'nin Orman Bakanlığında Türk-İşe bağlı Orman-İş Sendikası ile Hak-İşe bağlı Tarım Orman-İş Sendikası arasında işçileri bir gün, bir hafta ya da bir ay fazla çalıştırma baskısıyla ya da sadece işçilere de değil, sendika yöneticilerine Hak-İşe bağlı Tarım Orman-İşe geçme baskısının nasıl yapıldığı, basın toplantılarıyla da sendikalarca anlatıldı, basına da yansıdı.

Çok vahim bir olay da, en acı olay da, 23 Temmuz 2004 tarihinde Antalya Valisine Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Kafes'in çektiği bir telgraf. Serik'te orman yangını varken, itfaiye orman söndürmeye gideceğine, işçileri, yangın ekibini notere götürüyor ve "yangına ekip tarafından müdahale yoktur, duruma müdahale ediniz" diyor. Buna ilişkin, yani, hükümetinizin belli yerlerdeki kadrolaşmalarına tanık olduk, oluyoruz; Türkiye'de bu acı örnekleri yaşıyoruz. Şimdi, sendikal alanda da açık müdahaleye tanık olmaya başladı Türkiye. O nedenle, böyle bir düzenlemenin Ceza Yasasına girmiş olması... Ben burada isim zikretmeyeceğim. Orman Bakanlığının bürokratlarının, genel müdürünün, müşavirinin, orman işletme müdürlerinin işçileri çağırıp "eğer geçmezseniz, iş akdiniz feshedilecek, çalışmanız iki ayla, üç ayla sınırlı kalacak" tehditlerini nasıl yaptıklarını, hangi ilde kimlerin bu işe başvurduğunu isim isim öğrenmek isteyenler, Orman-İş Sendikasından alabilirler ya da Orman-İş Sendikasının Çalışma Bakanlığına gönderdiği tutanaklardan görebilirler.

Benim dileğim, gerçekten, böyle bir ülke yönetiminde böyle bir tarafgir davranışın yönetim anlayışlarında yer almaması gerektiği. Anayasamızda belirtildiği biçimde, sendikalara üye olmak veya üyelikten ayrılmak ya da üye kalmak hem özgür olmalı hem de müdahale edenlerin ayırımsız cezalandırılması sendikal yaşamım sırasında da bir talebimdi. Bu talebin Ceza Yasasına girmiş olmasını görmüş bulunuyorum ve bu nedenle de büyük bir eksikliğin giderildiğini düşünüyorum.

Maddeyi, bu şekilde bize düzenlettiren ve düzenleyen arkadaşlara, kişilere ve kurumlara teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Madde üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay; buyurun efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 118 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ancak, bu tasarı, maalesef, esas tartışması gereken milletvekillerinin ellerine iki gün önce geçti. Tasarı bir aydır tartışılıyor ve dolayısıyla, bu bir aylık tartışma zamanı içerisinde son sözü söylemesi gereken, oy kullanması gereken milletvekilleri bu tasarıyı iki gün önce ellerine alıyorlar. Ben, hızlı hızlı okumaya çalışıyorum, yakalayabildiğim kadarıyla eleştirmeye çalışıyorum;  çünkü, o kadar büyük çelişkiler var ki, böyle bir tasarının milletvekillerinin elinde üç ay öncesinde olması veya en azından ilgi duyanların bunu okuyup tartışmaları, araştırıp soruşturmaları gerekmez miydi diye düşünüyorum ve burada, Meclis Başkanını, tabiî, eleştiriyorum. Meclis Başkanlığı milletvekillerinin hakkını korumamıştır. Böyle önemli bir tasarının görüşülmesinde, bu tasarının, hiç olmazsa, onbeş yirmi gün önce milletvekillerinin ellerinde olması gerekirdi.

Şimdi, 118 inci madde sendikal hakların kullanılmasıyla ilgili. Biraz önce, siyasî hakların kullanılması, daha önce de kamu niteliğindeki meslekî kuruluşların haklarının korunması üzerinde durduk ve daha önce o maddeleri kabul ettik. Şimdi, kamu niteliğindeki meslekî kuruluşların -mesela, berberler odası, kasaplar odası, Ankara Ticaret Odası- faaliyetleri engellenirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası, siyasî hakları engellenirse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası... Çünkü, bunu siyasîler hazırlamış; anladığım kadarıyla, onun için, siyasî hakların engellenmesi biraz daha önem arz etmiş.

Sendikal hakların kullanılmasına gelince; sendikal hakları engellenirse, efendim, burada altı aydan iki yıla kadar... Yani, herkes gücüne göre burada cezalandırılıyor. İşte, en güçlü siyasîler; onun için, siyasal hakları engellendiği zaman beş yıl. Ondan sonra işverenler; işverenlerin hakları engellendiği zaman üç yıl. En garipleri işçiler; onların faaliyetleri engellendiği zaman da altı ayla iki yıl arasında hapis cezası öngörülüyor. Böyle bir tutarsızlık olamaz. Bu tartışılmadığı için böyle tutarsızlıklar var.

Şimdi, Türkiye'de özel sektörde çalışan işçilerin bugün sadece yüzde 6'sı sendikalı; sadece yüzde 6'sı! Sendikalar, bugün, sadece kamu kuruluşlarında kalmışlardır; kamu kuruluşlarının dışında sendika yok. Şimdi, ben, hükümete, tabiî, burada soruyorum: Bu maddeyi getiriyoruz ve bu madde yürürlüğe girdiği zaman, acaba, hükümet, bu maddeyi uygulayabilecek mi?! Bütün işverenler, sendikaya üye olan herkesi atıyorlar ve bir müddet sonra işverenler buraya gelecekler; işveren kuruluşları "bu maddeyi değiştirin; bakın, işyeri barışı bozuluyor, biz zaten zor işçi çalıştırıyoruz; şimdi, siz, işçi çalıştırmadığımız için, sendikal faaliyetlere engel olduğumuz için bizi hapsediyorsunuz, dolayısıyla işyerini bozuyorsunuz; onun için bu maddeyi değiştirin" diyecekler ve bir müddet sonra, bu madde, değişmesi için tekrar buraya gelecek. Dolayısıyla, uygulayabileceğimiz şeyleri tartışmamız lazım. Bugün fiilî durum bu. İşçilerin sadece yüzde 6'sı sendikalı çalıştırılıyor; o da büyük holdinglerde; küçükler, orta büyükler çalıştırmıyorlar. Dolayısıyla, acaba, biz bu kanun maddesini uygulayabilir miyiz; işyeri barışını bozmadan, işverenleri küstürmeden, işçilerin haklarını koruyarak biz bunu uygulayabilir miyiz, bunu çok iyi düşünmemiz lazım.

Ben, sadece düşünülsün ve aradaki çelişkiler... Yani işveren olunca üç yıl, siyasîler olunca beş yıl, işçiler olunca bir yıl, altı ay olmaz; böyle bir ayırımcılık olmaz. Bu, Anayasadaki eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu konuyu dikkatlerinize arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Sayın milletvekilleri, 118 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

119 uncu maddeyi okutuyorum:

Ortak hüküm

MADDE 119. - (1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlâli ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçlarının;

a) Silâhla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

120 nci maddeyi okutuyorum:

Haksız arama

MADDE 120. - (1) Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

121 inci maddeyi okutuyorum:

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi

MADDE 121. - (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

122 nci maddeyi okutuyorum:

Ayırımcılık

MADDE 122. - (1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;

a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,

b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,

c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,

Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

123 üncü maddeyi okutuyorum:

Kişilerin huzur ve sükununu bozma

MADDE 123. - (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

124 üncü maddeyi okutuyorum:

Haberleşmenin engellenmesi 

MADDE 124. - (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan komisyon metninin 124 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargı, medya ve siyaset ilişkileri haberleşme özgürlüğünün önemli ayaklarını teşkil etmektedir. Basın ve iletişim organlarının, yargı ve siyasetle ilgili haberleri topluma tekrar iletmesi, hem bireyler yönünden ve hem de yargının -yargılamayı yapan kişi- unsurları yönünden son derece önemlidir, önemli etkiler yaratır. Özellikle adlî  nitelikteki haber, çoğunlukla habere konu olan kişilerin kişiliklerine zarar verici, onların zaman zaman şeref ve haysiyetlerini zedeleyici bir nitelik taşır. Bir kişinin suçluluğunu ileri  süren belge ve delilleri yayınlamak, o kişinin, toplumun değer ölçüleri açısından küçük düşmesi ve hatta toplumsal tepkiyle karşılaşması  sonucunu doğurur. Bu durum, haber verme fonksiyonunun sınırları sorununu, haber verme sorumluluğuyla ilgili objektif ölçülerin neler olması gerektiği sorununu ortaya çıkarmıştır.

Bu sınırların tespitinde, önceleri, eleştiri hakkının ya da mizah hakkının sınırlarının aşılıp aşılmadığı ölçüsü esas alınıyordu; ancak  bu ölçülerin somut olaylara uygulanmasında zorluklar doğduğu ve istikrarsızlıklar yaşandığı içindir ki, doktrinde, Çetin Özek'in ortaya koyduğu üç ayrı unsurun değerlendirmesi önem kazanmıştır. Bu unsurlar, gerçeğe uygunluk, olayın güncelliği, toplumsal yarar ve ilgi olarak ortaya çıkmış ve istikrar kazanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, biraz sonra, haberleşme gizliliğinin ihlaliyle ilgili 132 nci ve müteakip maddelere ilişkin değerlendirmeleri yaparken, 124 üncü maddedeki bu unsurlara atıfta bulunmak gereği doğacağı için bunları anlatmak gereğini duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu üç unsura ilişkin gelişim, haberleşme özgürlüğü konusunda yeni bir kavramın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Haber verme fonksiyonunun basın mesleğini yerine getirmeyle yakın ilişkisi, bir taraftan sınırların  belirlenmesi sonucunu yaratırken, diğer taraftan da üçüncü kuşak özgürlüğü diye ifade edilen bir sürecin yaşanmasına yol açmıştır. Bu sürecin adı bilgilenme hakkıdır.

Bilgilenme hakkı, artık, basına, iletişime ait bir hak olmayıp, bireylere ait bir hak çeşidi olarak ortaya çıkmıştır. Basın özgürlüğü hakkı kullanılırken, basın, sadece kendi hakkını kullanmamakta, bunları öğrenme hakkına sahip olan bireylerin de bilgilenmelerini sağlama işlevini yerine getirmektedir. Yazılı, sözlü ve görsel basın, bilgilenme ve bilgilendirme hakkı çerçevesinde faaliyetlerde bulunurken, doğrudan ya da dolaylı olarak toplumu biçimlendirmektedir.

Sayın milletvekilleri, haberleşme özgürlüğünün, işte, en başta bu gerekçelerle engellenmemesi gerekiyor. Esasen, 22 nci Yasama Döneminde çıkarılmış olan Bilgi Edinme Yasası da büyük ölçüde bu sosyal ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.

Bu aşamada sorunun esası, basının bu özgürlüğü kötüye kullanması ve bunun yarattığı sonuçlardır, bunun yarattığı mağduriyetlerin ne şekilde giderilebileceği konusudur.

Bağlı olarak, bunun devamında, basına karşı yargıcın da bağımsızlaşmasını, bağımsız hale gelmesini sağlamak önem kazanmıştır. Bu noktada, Anayasa koyucu, yargı görevinin ve basın özgürlüğünün amacına uygun olarak kullanılabilmesi için, yasal sınırlar içinde yargıç kararıyla, olaylar hakkında yayın yasağı konulabileceğini hem Anayasada hem de Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında düzenlemiştir.

Bu genel çerçeveden sonra, uygulamada acaba nelerle karşılaşıyoruz, izninizle bunu irdelemek istiyorum. Fiilî uygulamalarda -bu uygulamalar bazen bürokratın kendi inisiyatifinden de kaynaklanıyor; ama, çoğunlukla da hükümet icraatlarından kaynaklanıyor- ortada yasal şartlar oluşmadığı halde, haberleşmenin engellendiğini veya müdahale edildiğini görüyoruz. Öylesine ki, bazen de yasal kararlar amacı dışında kullanılarak, yargı kararının kapsamı dışında kalan kişi ve kurumların telefonlarının dinlenildiğini kamuoyu çok iyi biliyor.

Toplumumuzda, telefonların dinlenildiği psikolojisi egemen olmaya başlamıştır. Bu, kabul edilebilir bir hal olamaz. Bilgi Edinme Yasasını çıkaran bir siyasî iktidarın, öncelikle bu hakkı amacına uygun kullanması ve kullanılmasına fırsat tanıması, imkân tanıması gerekir. Bürokratlar yasaya aykırı uygulama yapabilirler; bu, her siyasal iktidar döneminde olabilecek bir haldir. Önemli olan, yasal ve siyasî denetimi yapmak mevkiinde olan kişi ve kurumların, bu eylemlere hoşgörüyle bakıp bakmaması veyahut daha ileri bir ifadeyle, iştirak edip etmemesidir.

Türk Ceza Kanununda, haberleşmenin engellenmesine cezaî müeyyide getiren bir siyasî iktidarın -elbette, bunu olumlu bir değerlendirme olarak görüyoruz- hiçbir gerekçeyle, basın özgürlüğüne müdahale etmemesi gerekir; birtakım kurumlar aracılığıyla, özelleştirme aşamasındaki medya gruplarını politikalarına araç olarak kullanmaya tevessül ve tenezzül etmemesi gerekir. En nihayet, Bilgi Edinme Yasası ve benzeri düzenlemeleri yapan bir siyasî iktidarın, milletvekillerinin yasama denetimi görevini yerine getirmesine tahammül etmesi gerekir değerli arkadaşlarım; soru önergelerine, içeriğine uygun cevap vermesi gerekir; yoksa, sadece yasa çıkarmakla özgürlüklerin elde edilmesi mümkün değildir; bunların hayata geçirilmesi mümkün değildir. Yasayı hakkıyla uygulamayan ve kötüye kullanan kamu görevlileri hakkında, siyasî iktidar, idarî ve adlî  denetim mekanizmalarını işletmiyorsa, orada demokratikleşme adına son derece ciddî sorunlar vardır.

Yeri gelmişken ifade ediyorum; bir hızlandırılmış tren faciası yaşadık. Bu faciayı "nazar" diye niteleyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik; "Allah kem gözlerden siyasî iktidarı korusun" diyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik değerli arkadaşlarım; burada, Genel Kurulda, bu söylemleri hepimiz dinledik. Bakın, haberleşme özgürlüğü diyoruz; bunun için, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı engellemek gerekir; ama, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı, birtakım siyasî gerekçelerle, kişisel gerekçelerle uygulamaya soktuğunuz zaman, orada, bırakın haberleşme özgürlüğünü, insanların can güvenliklerini yok ediyorsunuz, can güvenliklerini tehlike altına atıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bunları, sonraki maddelerde daha da ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğim. Bu aşamada teorik anlamda ve elbette, uygulamaya yönelik eleştiri ve değerlendirme hakkım saklı kalmak kaydıyla, 124 üncü maddeyle ilgili olarak yapılan düzenlemeyi, sonuçta, olumlu karşıladığımızı Grubum ve şahsım adına beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

125 inci maddeyi okutuyorum:

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Şerefe Karşı Suçlar

Hakaret

MADDE 125. - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

126 ncı maddeyi okutuyorum:

Mağdurun belirlenmesi 

MADDE 126. - (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

127 nci maddeyi okutuyorum:

İsnadın ispatı

MADDE 127. - (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 127 nci maddesi hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, 127 nci maddeyle ilgili olarak kısa bir değerlendirme yapacağım. Toplumsal hayatın idarî ve adlî  denetim mekanizmaları değişik yol ve yöntemlerle hayata geçirilir. Olayın doğrudan tarafı olan kişiler dava ve şikâyet yoluyla bu süreci işletirler. Kişilerin doğrudan muhatap olmadıkları bazı olayların da -o olaylarda kişiler taraf değillerse bile- ilgili mercilere ulaştırılmasında toplumsal yarar vardır. Hukuk düzenine aykırı olan o fiillerin ilgili mercilere ulaştırılması -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- hem yararlı hem de zorunludur. Kamu düzeninin korunması için bunda -tekrar ifade ediyorum- yarar vardır. İnanıyoruz ki, bu mekanizma yerinde kullanıldığı takdirde, beraberinde, kamu görevlilerinin de görevlerini yaparken daha özenli ve daha dikkatli davranmalarını sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu hak kullanılırken, bildirim için, yani, anlatım için gerekli ve zorunlu olmayan nitelendirmelere başvurulmaması gerekir. Zira, gerçek durum, ancak soruşturma ve bazen de yargılama sonunda açıklık kazanacaktır. Bu sebeple, ihbar ve şikâyet zamanına göre bu delillerin değerlendirilmesi, dolayısıyla, anlatımların da bu çerçevede yapılması, yani, ortada bir kesin hüküm varmışçasına kesin bir kanaatin belirtilmemesi gerekir. Şikâyet ve ihbar konusunun sonradan gerçek olmadığının anlaşılması, failin, hakaret veya iftira kastıyla hareket ettiğini göstermez. Bu hakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının tespitinde, ihbar ve şikâyetin ilgili olduğu konunun özellikleri de mutlaka değerlendirilmelidir.

Bunun en önemli örneği değerli arkadaşlarım, bilim ve sanat eserlerine ilişkin olaylarda kendisini gösterir. Bilim ve sanat açıklamaları yönünden, biliyorsunuz, Anayasanın 27 nci maddesinde daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Bilim ve sanatın mahiyetinde zaten eleştiri olduğu için, zaten mizah olduğu için, buradaki sınırların buna göre tespit edilmesi, bu yöndeki eleştirilere, toplumun ve ilgililerin daha hoşgörüyle bakması, o faaliyetin doğası gereğidir. Bu sebeple, Anayasanın 27 nci maddesinde, bu konuda, bu yöne ilişkin olarak daha geniş bir çerçeve çizilmiştir. Bunun dışındaki sebeplerle, bilim ve sanat eserlerine yönelik olarak herhangi bir sınırlama getirilmesi ve bunun idarî veya adlî  denetime tabi tutulması, Anayasanın beklediği, istediği amacın gerçekleşmesini engelleyen bir hal olacaktır.

Tarihî olaylarda da benzer bir süreci yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Tarihî olaylarda da, olaylar içinde yer almış bulunanlar hakkındaki değerlendirmelerin, tarih bilimi açısından gerçek olup olmadığı önemlidir. Konu alınan kişinin açıklanması için seçilen sözlerin, olayların anlaşılması ve anlatılabilmesi bakımından gerekli ve zorunlu olup olmadığı çok önemli bir ölçüdür. En nihayet, haber verme ve eleştiri hakkının sınırları içerisinde kullanılıp kullanılamadığının tespiti noktasında "Haberleşmenin engellenmesi" başlığıyla 124 üncü maddeye yönelik olarak yapmış olduğumuz değerlendirmenin, o unsurların, üç temel unsurun, bu noktada da nazara alınması gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, açıklamasını yaptığımız ve çerçevesini çizdiğimiz bu tasnifte görüldüğü gibi, o konuda, kendi sınırları içerisinde, zaten birtakım ölçüler getirilmiştir. Bu sınırlamaların dışında iddia ve olayın varlığını ispat ve dava hakkı için "kamu yararı" şartının getirilmiş olmasını doğru bulmadığımızı, doğru bulmadığımı, yeri gelmişken, ifade ediyorum. Bu şart -ilave bir şartın getirilmiş olması- uygulamadan doğacak istikrarsızlıklarla dava ve şikâyet hakkının önemli ölçüde engellenmesi sonucunu doğuracaktır; çünkü, biliyoruz ki "kamu yararı" şartı izafî bir kavram ve bu konuda yargıda hâlâ bir istikrar kazanılmamıştır. Bu, daha çok, yargılamayı yapan yargıcın dünya görüşüyle, sosyal olaylarla ilgili değerlendirmesiyle sınırlı olan bir ölçüdür. Bu sebeple, o ilgili konularda, kendi özellikleri dışında, yeni birtakım sınırlamalar, gerekçeler getirilmesi doğru olmamıştır düşüncesindeyim. Bu düşünce ve ihtirazî kayıtla maddeyi değerlendirdiğimizi Genel Kurulun takdirlerine bir defa daha sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

128 inci maddeyi okutuyorum:

İddia ve savunma dokunulmazlığı

MADDE 128. - (1) Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

129 uncu maddeyi okutuyorum:

Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret

MADDE 129. - (1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi hâlinde, kişiye ceza verilmez.

(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.30


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.44

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

664 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

130 uncu maddeyi okutuyorum:

Kişinin hatırasına hakaret

MADDE 130. - (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.

(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 130 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Anadol

Haluk İpek

Orhan Eraslan

 

İzmir

Ankara

Niğde

 

Eyüp Fatsa

Recep Garip

 

 

Ordu

Adana

 

 

"Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklikle basın özgürlüğünün genişletilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

130 uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

131 inci maddeyi okutuyorum:

Soruşturma ve kovuşturma koşulu

MADDE 131. - (1) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır.

(2) Mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

132 nci maddeyi okutuyorum:

DOKUZUNCU BÖLÜM

Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar

Haberleşmenin gizliliğini ihlâl

MADDE 132. - (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır.

(4) Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 132 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, komisyon metninde, 132 ile 140 ıncı maddeler arasında düzenlenen maddelerde haberleşme gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, verileri yok etmeme hallerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu konuların hepsi demokratikleşme ve özgürlük adına son derece olumlu olan düzenlemelerdir. Somut, ayrıntılı ve yararlı düzenlemeler yapılmıştır. Bu konular, her ne kadar, mevcut Ceza Kanunumuzda "Sırrın masuniyeti aleyhinde cürümler" başlığıyla 195 ve müteakip maddelerde düzenlenmiş ise de, bu düzenleme yeterli bir düzenleme değildi değerli arkadaşlarım. Bunu, çok açık bir şekilde ifade ediyorum.

Komisyon metninin bu yönden de, ihtirazî kayıtla ifade ediyorum, amaca ve uygun olarak kullanılması kaydıyla özgürlüklere ciddî bir şekilde katkı sağlayacağına olan inancımı bir defa daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın Türkiye'deki uygulamasında güvenlik güçlerinin, bu meyanda, Emniyet ve MİT'in (Millî İstihbarat Teşkilatı) hukuka uygun bir şekilde yapılanmış olup olmadığı çok önemlidir. Haberleşme olayında, doğrudan veya dolaylı olarak görevli olan diğer kamu görevlileriyle birlikte bu birimlerin üst düzeydeki görevlileri de bu hükümleri pekala ihlal etmektedirler.

Komisyon metninin "Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar" başlığı altında düzenlenen maddeleri, tekrar ifade ediyorum, biraz sonra açıklayacağım sebeplerle çok önemli.

Diğer maddelerdeki düzenlemeler daha çok hukukî tavsif yoluyla yargı mercilerinin değerlendireceği konular. Biraz daha açmak gerekirse, orada, suçun niteliğine yönelik, suçun hukukî değerlendirmesine yönelik olarak yargı makamlarının yapacağı değerlendirmeler önemli, hukukî tavsifler önemli. Her ne kadar, yargıya yönelik olarak hukukdışı müdahaleler bu dönemde yoğunlaşmış ise de, yargının, denetim mekanizmaları içinde bu müdahaleleri zamanla etkisiz hale getireceğine yürekten inanıyoruz.

132 ve müteakip maddeler yönünden ise, tekrar ifade ediyorum, durum çok farklıdır. Bu maddeleri doğrudan uygulamak mevkiinde olan kurumlar yargı değil, Emniyet ve MİT'tir, bu maddelerin doğrudan muhatabı bu kurumlardır. Emniyet birimlerinin hukuka uygun yapılanması ve denetimi, hukuk devleti kurumsallaşmasına ulaşmanın temel ayağını teşkil etmektedir. Bu yapılanmada hukukdışı ilişkilerin bulunması, tekrar ifade ediyorum, Emniyet yapılanmasında hukukdışı ilişkilerin bulunması, bu ilişkiler sebebiyledir ki, kıdem ve liyakat ilişkilerine uyulmaması, bunun yerine, siyasî veya cemaat ve tarikat ilişkilerine ağırlık verilmesi halinde, hukuk devleti yapılanmasını gerçekleştirmek mümkün olamayacağı gibi, Avrupa Birliği normlarına ulaşılması da, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, mümkün olamaz.

Mevcut yapılanma içinde, Emniyet birimlerinin bu özelliği sebebiyledir ki, mahkemelerin hukuka uygun karar vermeleri de gitgide güçleşmektedir. Hukuka aykırı bir şekilde örgütlenen bir Emniyet yapılanması içinde delil toplama sürecine müdahalenin başlaması kaçınılmaz olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, tesis olunan yargı kararlarının sıhhati de tartışmalı hale gelecektir. Yargının mevcut yapılanmasından kaynaklanan sorunlar bir tarafa, Emniyet örgütünün, delil toplama sürecine müdahale ederek hazırlayacağı bir hazırlık soruşturmasından hukuka uygun sonuç beklemek söz konusu olamaz. Yargı ne kadar özenli davranırsa davransın, maddî gerçeğe ulaşılması, uygun hüküm kurulması, haberleşme özgürlüğünü ihlalle mücadele edilmesi mümkün olamaz değerli arkadaşlarım. Gerçekçi değerlendirme yapmak adına bunları söylüyorum.

Bakın, delil toplama sürecine müdahale, sadece Emniyette başlamadı. Delil toplama sürecine müdahale, başka kurumlarda da başladı; hem idarî aşamada başladı hem de adlî  aşamada başladı değerli arkadaşlarım. Yargıda delil toplama fonksiyonunu yerine getiren kurumlardan birisi de, biliyoruz ki, Adlî Tıptır. Adı üstünde; Adlî  Tıp; uzman bir kurum; ama, neyi görüyoruz, neyi yaşıyoruz, neyi biliyoruz; bu uzman kurumda bile uzmanlıkla ilgisi olmayan, niteliksiz ve vasıfsız bir kadrolaşmanın gerçekleştirildiğini biliyoruz. Uzman bir kurumda, hiçbir uzmanlığı olmayan bir doktorun, orada sağlıklı bir şekilde görev yapması mümkün olamaz. Bunu, aslında, Kızılay olayında da yaşıyoruz, TÜBİTAK olayında da yaşıyoruz. Böyle bir yapılanma içinde, idarî ve adlî  süreçte delil toplama sürecine müdahale dönemi başlamış ise, orada siz, hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız yapın, hukuk devleti yapılanmasını ve demokratikleşmeyi gerçekleştirmeniz ve birey özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmanız mümkün olamaz.

Sayın milletvekilleri, tekrar ifade ediyorum; Emniyet Teşkilatı mensupları, yasaları doğrudan uygularlar. Bu meslek, tam bir disiplin mesleğidir. Disiplini ayakta tutan temel ilke ise, kıdem ve liyakat esasına göre, hiyerarşiyi oluşturmaktır; ancak ve maalesef, yukarıda açıkladığım gerekçeler sebebiyledir ki, Emniyet Teşkilatı içinde disiplin ve verimlilik büyük ölçüde zedelenmiş ve hiyerarşi altüst olmuştur.

Biraz daha somut ifade edeyim; doğaldır ki, "bunları biraz daha açın, biraz daha somut anlatın" diye bekliyorsunuz; bunların soyut ve dayanaksız bir şekilde ifade edilmemesi gerekiyor. O sebeple biraz daha somut olarak açıklamak istiyorum. İlgili mevzuata göre, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Merkez ve Yüksek Değerlendirme Kurullarının, rütbe terfilerinde herhangi bir yetkileri olmadığı halde, kıdem ve liyakat listesini gösteren kıdem kitabındaki sıralamanın dışına çıkılarak... Ki, o kıdem kitabı, o kıdem ve liyakat listesi onüç onbeş yıl içerisindeki başarı durumlarına göre, disiplin durumlarına göre, ceza durumlarına göre oluşturuluyor. Siz ne yapıyorsunuz; 284 üncü sıradaki kişiyi alıp, 1 inci sıradaki kişinin önüne koyuyorsunuz ve 81 kişi içerisinde sadece 2 veya 3 kişi için kıdem ve liyakat listesine uygun görevlendirme yapıyorsunuz. 78-79 kişinin tamamı ilk 150'den sonraki kişilerden oluşturuluyor.

Böyle bir hukukdışı yapılanma içerisinde sağlıklı bir şekilde delil toplanabileceğini, haberleşme özgürlüğüne müdahale edilmeyeceğini iddia edebilir misiniz; bu, mümkün değildir. Böyle bir yapılanma içerisinde böylesine hukukdışı ilişkilerin ve delil toplama sürecine müdahalenin başlaması, gelişmesi, yaygınlaşması kaçınılmaz bir haldir.

Tabiî, enteresan ve üzücü olan, bu kadrolaşma; yani, biraz evvel sözünü ettiğim hukukdışı ilişkiler ağı içerisinde terfi işlemlerinin yapılması ve kararlılıkla sürdürülmesi olayı aynen devam etmektedir.

Ben, bu konuyla ilgili değerlendirmelerimi sonraki maddelerde biraz daha somutlaştırarak, biraz daha ayrıntılarıyla anlatmaya devam edeceğim. Bu aşamada Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

133 üncü maddeyi okutuyorum:

Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması

MADDE 133. - (1) Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Katıldığı bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 133 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Anadol

Haluk İpek

Orhan Eraslan

 

İzmir

Ankara

Niğde

 

Recep Garip

Eyüp Fatsa

 

 

Adana

Ordu

 

 

"(2) Katıldığı alenî olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aya kadar hapis veya adlî  para cezası ile cezalandırılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması halinde de, aynı cezaya hükmolunur."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklikle basın özgürlüğünün alanının genişletilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 133 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

134 üncü maddeyi okutuyorum:

Özel hayatın gizliliğini ihlâl

MADDE 134. - (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın  milletvekilleri; görüşülmekte olan komisyon metninin "Özel hayatın gizliliğini ihlal" başlıklı 134 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, emniyet örgütünün yapılanmasını düzenleyen ilgili yasa ve bu yasaya göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine göre -tekrar ifade ediyorum, konuşmama kaldığım yerden devam ediyorum- Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Merkez ve Yüksek Değerlendirme Kurullarının, rütbe terfilerinde herhangi bir yetkileri olmadığı halde, kıdem ve liyakat listesini gösteren kıdem kitabı gözardı edilmekte ve biraz evvel açıkladığım hukukdışı ilişkiler ağı içerisinde bir terfi esası uygulamaya konulmuş bulunmakta ve bu uygulama, siyasî iktidarın, Sayın Bakanın vermiş olduğu cesaretle, vermiş olduğu destekle, kararlı bir şekilde sürdürülmekte.

Değerli arkadaşlarım, bunları sadece bugün ifade ediyor değilim; bunları, 22 nci Yasama Dönemi görevi içerisinde, müteaddit soru önergelerine konu yapmış durumdayım. Bu soru önergelerine verilen cevaplardan da yararlanarak, böylesine somut açıklamalar yapıyorum. Yine, bağlantılı olarak, bu konuyla ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesinin de Meclis gündemine intikal etmek üzere olduğunu, yeri gelmişken, bir defa daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yanlış ve haksız uygulamalar sebebiyledir ki, Emniyet Teşkilatının güvenilirliği artık tartışılır hale gelmiştir. Daha da önemlisi, bu yapılanma ve kadrolaşma sebebiyle, yargı sürecinin işlemesinde ve -tekrar ifade ediyorum- maddî gerçeğe ulaşılmasında ciddî engeller doğmuştur. Böyle bir yapı içinde, böyle bir yapılanma içinde, yargı görevinin hakkıyla yerine getirilmesi mümkün olamaz.

Bütün bu anlattığım sürecin değerlendirmekte olduğumuz haberleşme özgürlüğünün esasıyla doğrudan ilgili olduğunu, herhalde, hiç kimse inkâr edemez. Bu süreci, mevcut ve muhtemel ihlalleri daha da somut bir şekilde açmak istiyorum.

Yeri gelince hep ifade ediyoruz; yasal düzenleme yapmakla bu iş bitmiyor, önemli olan, siyasî iradenin ve bürokrasinin uygulama kararlılığı ve tutarlılığı. Bürokrasinin direncini kırmak ise... Bürokrasinin doğasında bir muhafazakârlık vardır, bir direnç vardır; ama, o direnci kırmak, o direnci yok etmek, siyasî iradenin görevi ve sorumluluğudur; siyasî irade, uygulamada kararlı olduğu ve tutarlı olduğu takdirde, bürokrasinin o direncini de çok rahatlıkla aşabilir. Doğaldır ki, bunun kırılabilmesi için, hükümetin, samimî ve tutarlı olması ve demokrasiye gerçekten inanması gerekir, demokrasiyi bir araç olarak görmemesi gerekir.

Bu gerçekler ışığında, tam da maddelerimize ve tartıştığımız konulara yönelik bir uygulamadan, uygulamalar zincirinden söz etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye gündemini, son bir aydan bu yana, Alaattin Çakıcı...

Sayın Başkan, lütfen, birinci sırada konuşan arkadaşlarımı uyarır mısınız.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen, hatibi sükûnetle dinleyelim.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Lütfen... Lütfen... Konuşacaksanız, başka yere gidin.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Tamam... Tamam...

ATİLLA KART (Devamla) - Türkiye gündemini, son bir aydan bu yana, Alaattin Çakıcı - MİT ve Yargıtay ilişkileri ağırlıklı olarak işgal etmiştir. Bu ilişkiler ağı içerisinde öne çıkarılan ve tartışılan husus ise, her nedense, her nasılsa, Yargıtay Başkanı Sayın Özkaya'nın tutumu olmuştur. Seçkin, dürüst ve nitelikli bir hukukçu olduğunu, uygulamalarıyla ve hukuk camiasından bilen bir kişi olarak ifade ediyorum ki, Sayın Özkaya'nın ilişkilerinin niteliği, bu ilişkilerde suç teşkil eden unsurların bulunup bulunmadığı veya etik kuralların ihlal edilip edilmediği, gelişen süreç içerisinde hem kamuoyu ve hem de Yargıtayın ilgili birimleri tarafından yasal ve etik boyutlarıyla, herhalde ve mutlaka değerlendirilecektir. Bundan kimsenin bir şüphesi olmasın. Bu süreç başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bu süreç içerisinde dikkati çeken ve değerlendirilmesi gereken temel husus ise, kanımızca şudur: Bütün bu olayları takip etme, sorgulama, soruşturma ve denetleme mevkiinde bulunan hükümet, siyasî iktidar, hiçbir yetkisi ve sorumluluğu yokmuş gibi, her nedense olayları izlemekle yetinmiş ve tepkisiz kalmıştır. Oysa, Emniyet ve MİT yapılanması içerisinde, muhtelif hukuk ihlallerinin yapıldığı ve suç ilişkilerinin bulunduğu bariz olmasına ve buna göre, gerek Emniyet mevzuatı ve gerek MİT mevzuatından kaynaklanan yetkilerini en başta Sayın Başbakan ve devamında da İçişleri Bakanının hemen kullanması ve kamuoyunu bilgilendirmesi gerekirken, bütün bu süreçten, bütün bu sorumluluktan özenle ve dikkatle kaçınıldığını görüyoruz. Bunu, Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı "efendim, bu olaylarla bizim ilgimiz yok, bizim dışımızda gelişiyor, biz de takip ediyoruz" diye ifade ettiler.

Yargıtay ve MİT'in birbiriyle mücadele etmesi -üzülerek ifade ediyorum, kamu yönetimi adına üzülerek ifade ediyorum- ve bu arada Millî İstihbarat Teşkilatının Yargıtayı hırpalaması, maalesef, keyifle ve eller ovuşturularak izlenmiştir.

Emniyet yapılanmasında, onbeş yirmi yıl içinde, teknik ve objektif ölçülere göre oluşan kıdem ve liyakat ilişkileri yok varsayılarak ve tamamen cemaat ve tarikat ilişkileri içinde bir kadrolaşmanın olduğu yolunda ciddî bulguların bulunduğunu biraz evvel anlattım, biraz evvel bunları somut bir şekilde açıkladım. İlgili mevzuata aykırı olarak yapılan bu tayin ve terfilerden dolayı Emniyet aleyhine açılan davaların hangi rakamlara ulaştığını, inanıyorum ki, Sayın İçişleri Bakanı yeri geldiğinde açıklayacaktır. Bu davalar olağanüstü boyutlara ulaşmıştır değerli arkadaşlarım. Açık bir şekilde, hem siyaseten hem hukuken kamu görevinin kötüye kullanılması sürecinin devam ettiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşma sebebiyledir ki, diğer birçok kurumda olduğu gibi, Emniyet Teşkilatı da işlevini kaybetmeye başlamıştır. Kurumun içi boşalmış, arşivi yok olmuştur değerli arkadaşlarım. Bunun doğal sonucu olarak da -en hafif deyimiyle ifade ediyorum- İstanbul'daki terör olaylarında istihbarat zafiyeti doğmuştur. Bunu, iki gün evvel yargılaması başlayan dosyalarda da sanıklar ve tanıklar bir şekilde ifade ettiler, satır aralarında bir şekilde ifade ettiler. Burada istihbarat zafiyeti doğmuştur da Van'daki olaylarda ne olmuştur; Van'daki olaylarda, Van'daki uyuşturucu olaylarında, ihmal boyutlarını aşan ve işbirliği boyutlarına varan süreçler yaşanmaya başlamıştır. Neden bu süreçlerin üzerine varmıyoruz, neden Van'daki olayları açık zeminlerde, idarî ve adlî süreç içinde tartışma cesaretini gösteremiyoruz? Bu soruyu, lütfen, sorgulamanızı istiyorum; bu soruyu, lütfen, irdelemenizi istiyorum.

Böyle bir sürecin yol açtığı ve bundan sonra da yol açacağı tahribatlar ise, değerli arkadaşlarım, olağanüstü olacaktır; bundan hiç şüpheniz olmasın.

Daha da vahimi, böyle bir yapılanma içerisinde -tekrar ifade ediyorum- idarî aşamada delil toplama sürecine müdahale zemini hazırlanmış olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuya devam edeceğiz; bu maddeyle ilgili konuşma sürem bittiği için, ben, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

135 inci maddeyi okutuyorum:

Kişisel verilerin kaydedilmesi

MADDE 135. - (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu, Grubum ve şahsım adına bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sendikal bağlantı var...

ATİLLA KART (Devamla) - Efendim?

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sendikal bağlantı var, ona dikkat edin.

ATİLLA KART (Devamla) - Nerede sendikal bağlantı var?

ASIM AYKAN (Trabzon) - Maddenin sonunda...

ATİLLA KART (Devamla) - Tabiî, o da mutlaka değerlendirilmesi gereken, nazara alınması gereken bir husus; ama, herhalde, ondan evvel, şu yaptığım açıklamalar, yani, idarî ve adlî  süreçteki delil toplama olayına müdahale çok daha önemli.

Bu, nedir değerli arkadaşlarım; bu, hukuk devletinin esasıdır. Siz, idarî ve adlî aşamada delil toplama sürecine müdahaleyi sağlayacak tek taraflı, hukukdışı bir delil toplama örgütlenmesini sağlıyorsanız, hangi Avrupa Birliği normunu getirirseniz getirin, hangi kurumu getirirseniz getirin, orada demokratikleşme ve özgürleşme adına hiçbir gelişme sağlayamazsınız. Bunun adını doğru koymak gerekiyor.

Anlattığınız konular, daha sonraki konular sayın milletvekili.

Değerli arkadaşlarım, bunları çok ayrıntılı bir şekilde anlatmaya devam edeceğim. Böyle bir sürecin, biraz evvel anlattığım sürecin yol açtığı ve bundan böyle de yol açacağı tahribatların olağanüstü olduğunu, bunun telafisinin mümkün olmadığını, olamayacağını tekrar vurgulamak istiyorum.

Böyle bir süreç beraberinde neyi getirecektir; böyle bir süreç, keyfîliği ve hukuksuzluğu önlenemez boyutlara ulaştıracaktır. Suç ve suçluyla mücadele etmek ve bireysel özgürlüklerin ihlal edilmesini önlemek mevkiinde olan Emniyetin, böyle bir yapılanma içinde özgürlüklere hizmet etmesi mümkün olamayacağı gibi, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede başarılı olmasını beklemek de söz konusu olamaz. Yapılanmadaki bu hukuksuz durum, zorunlu olarak beraberinde yeni suç ilişkilerini yaratacaktır değerli arkadaşlarım.

Bu sistemin ve yapılanmanın varacağı yol, varacağı süreç, keyfî ve otoriter bir yönetim anlayışı ve uygulamasıdır. Bu kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Ben "faşizan bir yönetim" ifadesini, ibaresini bu aşamada kullanmıyorum, yine, ihtiyatlı davranıyorum; ama, ne diyorum -şunu çok net olarak ifade ediyorum- Türkiye'de Avrupa Birliği konjonktürü içinde keyfî ve otoriter bir yönetim süreci başlamıştır. Avrupa Birliği konjonktürü kullanılarak, Türkiye'de keyfî ve otoriter bir yönetimin altyapısı hazırlanmaya başlanmıştır. Bu hukuksuz ve çarpık gelişmeyi bu vesileyle bir defa daha kamuoyunun ve Genel Kurulun dikkat ve takdirlerine sunuyorum.

Yukarıda açıkladığım süreç ve özellikle Yargıtay, MİT ve Çakıcı olaylarındaki hukuksuzluklar ve hukukdışı müdahaleler kamuoyunun gözü önünde âdeta naklen yayınlanırken, canlı ve naklen yayınlanırken hükümet ne yapıyordu, siyasî iktidar ne yapıyordu?.. Sayın Başbakan ve hükümet sözcüsü Sayın Adalet Bakanının ifadelerine göre -ki, aynı ifadeyi biraz evvel de ifade ettim, Sayın Başbakan da tekrarlamıştı- "bu konu hükümetin dışında gelişen ve devletin ilgili kurumlarını ilgilendiren bir konudur, bu sebeple de hükümet olarak yapabileceğimiz herhangi bir şey yoktur."

Sayın milletvekilleri, bu ifade, bu açıklamalar, bu tavırlar sorumsuzluğu aşan tavırlardır. Bu tavırlar, maalesef, bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi amaçlayan tavırlardır. Tekrar ifade ediyorum; bu tavırlar, bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi amaçlayan tavırlardır. Yurtdışına kaçan ve aranan kişi durumunda bulunan bu şahıs, yurtdışına çıkarken, haberleşme imkânlarını, teknolojilerini kullanarak, yurtdışına çıkarken- teknik ifadesiyle söylüyorum, Emniyet kayıtlarındaki ifadesiyle söylüyorum, Emniyet dilindeki ifadesiyle söylüyorum- teknik takip ağıyla örülü olduğu, yani dört bir tarafı sarıldığı halde ve hangi mahallerde bulunduğu bilindiği halde ve bütün bu süreç siyasî ve bürokrat kesiminin bilgisi dahilinde olduğu halde neden yakalanmamıştır, neden görmezden gelinmiştir? Adı geçen şahısla bir ses sanatçısının ilişkileri ve bu ilişkilerin yansımaları ve bağlantıları neden ve özellikle soruşturma kapsamı dışında bırakılmıştır? Tekrar ifade ediyorum; bu şahsın, yani, yurtdışına çıkan şahsın, bir ses sanatçısıyla olan bağlantıları ve bunun siyasî yansımaları neden soruşturma kapsamı dışında bırakılmıştır? Kaçış süreci nazara alındığında ve kamu görevlilerinin iştiraki olmadan böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacağına göre, olamayacağına göre, kamu yetkisinin kullanılmasıyla doğrudan bağlantılı olan bu kayıtların, bu konuşmaların, bu soruşturma kapsamına alınması gerekmez miydi? Neden bu soruşturma kapsamı dışına çıkarılmıştır? Burada neyi görüyoruz; burada, bakın, şunu görüyoruz: Emniyet yapılanması ne kadar önemlidir derken bunu ifade etmek istiyorum. Böyle bir Emniyet yapılanması içinde birtakım konuşmaları, birtakım değerlendirmeleri soruşturma kapsamı dışında bıraktığınız zaman, orada yargı ne yapabilir; orada yargı bir şey yapamaz. Yargı, kendisine, Emniyetin teknik bir şekilde oluşturduğu, ulaştırdığı o dosya kapsamıyla sınırlı olarak görev yapacak; onun dışındaki değerlendirmeleri nazara almayacak. Siz, Emniyet yapılanmasında hukukdışı bir yapılanmaya yol açtığınız zaman, bu sonucun doğması, yani, Emniyetin kendi ilişkilerine göre, kendi sorumluluk anlayışına göre, kendi çıkar ilişkilerine göre, kendi siyasî ilişkilerine göre birtakım delilleri yok edip, birtakım delilleri de ilgili yargı merciine ulaştırması süreci başlayacaktır ki, burada, yargıdan beklenen amacın, yargıdan beklenen fonksiyonun gerçekleşmesi, herhalde söz konusu olamaz, herhalde mümkün olamaz.

Sayın milletvekilleri, burada, haberleşme özgürlüğü, bu özgürlüğün ihlali, bu ihlali yapan kamu görevlilerinin sorumluluklarıyla ilgili konuları ve maddeleri tartışıyoruz; 132 ve müteakip maddeler bu konuları düzenlemiş. Buna göre, yurtdışına çıkan Alaattin Çakıcı'nın vize ve pasaport almasıyla ilgili olarak basına yansıyan ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının 10 uncu maddesine göre gizli nitelikte olan bu bilgiler basına nasıl yansımıştır, nasıl sızdırılmıştır? Bir defa daha söylüyorum: Bakın ne yapıyorsunuz siz... Şu getirdiğimiz yasal düzenlemelerin benzerlerini, bir şekilde, zaten, daha evvel getirmişiz. Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında, bu şekilde gizli nitelikteki bilgileri basına ve kamuoyuna sızdıranlar hakkında cezaî müeyyideleri -ki, en başta kim geliyor; oradaki, o birimlerdeki kamu görevlileri geliyor- o kamu görevlileri ve daha da ötesi, bu bilgileri yayınlayan basın organları hakkında da o ilgili yasalarda sözü edilen müeyyideleri uygulamamız gerekirken, o görevliler hakkında idarî ve adlî  süreci başlatmamız gerekirken neden başlatmıyoruz? Sorunun özü herhalde burada düğümleniyor.

Sonraki maddelerde bunları da anlatmaya devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, tekrar, hepinizi bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

136 ncı maddeyi okutuyorum: 

Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme

MADDE 136. - (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyu kararlılıkla anlatmaya devam edeceğiz; çünkü, inanıyorum ki, bu sorgulamaları sizler de vicdanî muhasebenizde yapıyorsunuz, yapacaksınız, yapmak durumundasınız.

Kaldığımız yerden devam ediyorum.

4422 sayılı Yasanın 10 uncu maddesine göre gizli nitelikte olan bu bilgiler basına, kamuoyuna nasıl sızdırılmıştır, neden seyirci kalınmıştır? Bu bilgilerin bir bölümü sızdırılmış; ama, bir bölümü de, biraz evvel açıkladığım şekilde, soruşturma kapsamı dışına çıkarılmıştır; sanki, ortada bu bilgiler söz konusu değil gibi, bu konuda birtakım bulgular toplanmamış gibi bir değerlendirme yapılmıştır. Olayın vahametini görebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım?! Ben, işime gelen delili yargıya ulaştıracağım veya soruşturma kapsamına alacağım, işime gelmeyen delili soruşturma kapsamı dışında tutacağım... Ondan sonra da, biz, burada, kalkıyoruz, demokratikleşme adına, hukuk devleti adına bir kavga veriyoruz, mücadele veriyoruz. Lütfen, tutarlı olalım; lütfen, gösteri yapmayalım; uygulamalarımızla ve kamu yönetimi kültürümüzle, kamu yönetimi anlayışımızla tutarlı olalım.

Bakıyoruz, burada, 10 uncu maddede, bu ihlali yapan kamu görevlileri hakkında 2 yıldan 3 yıla kadar ve duruma göre 1 katına kadar artırılarak ceza uygulaması düzenlemesi yapılmış. Bu sürecin işletilmesinden, yani, bu kamu görevlileri hakkında, bu bürokratlar hakkında, diyelim ki, hükümetin -öyle varsayıyoruz, öyle kabul ediyoruz- bu olayda doğrudan iştiraki yok, yönlendirmesi yok; ama, görevini kötüye kullanan bu kamu görevlileri hakkında neden işlem yapmıyorsunuz? Bu konuda sizi rahatsız eden bir şey mi var? Sizi rahatsız eden bir sonucun doğmasından mı endişe ediyorsunuz? Herhalde, bu soruları sormamız gerekiyor.

Mevcut yasal düzenlemeleri açık bir şekilde ihlal eden kamu görevlileri hakkında üstüne düşen görevi yapmayan, bu ihlallerden yarar uman bir hükümet etme anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu anlayış ve yaklaşım değişmediği sürece, istediğiniz kadar yasal düzenleme yapınız, pratikte bunun hiçbir önemi yoktur.

Tekrar soruyorum; Yargıtay Başkanı, MİT yetkilisi ve müteahhit arasındaki ilişkiler, basına, 4422 sayılı Yasadaki bu hükümler bulunmuş olmasına rağmen nasıl sızdırılmıştır? Neden bölük pörçük sızdırılmıştır? Vize soruşturmasıyla, yani, yurtdışına çıkış süreci ile Yargıtay Başkanı, MİT ve müteahhit ilişkileri farklı dönemlerde olmasına rağmen, arada üç, dört, beş aylık süreler olmasına rağmen, basına, kamuoyuna neden aynı zamanlarda sızdırılmıştır? Bunları, herhalde sorgulamamız, herhalde irdelememiz gerekiyor. Anılan şahsın yurtdışına çıkarılması, yurtdışına gönderilmesi -yurtdışına kaçışı demiyorum, yurtdışına çıkarılması ve gönderilmesi- işlemlerine adı karışan birçok zanlı, doğrudan polis tarafından gözaltına alınıp sorgulandığı halde, bazı spor kulübü yöneticileri -1 veya 2 kişi- neden doğrudan savcılığa ifade vermiştir? Neden bu kişilerin ifadeleri soruşturma kapsamı dışında tutulmuştur?

En nihayet, değerli arkadaşlarım, açıklamasını yaptığım bu süreçte, Emniyet ve MİT yapılanması içinde muhtelif hukuk ihlallerinin yapıldığı ve suç ilişkilerinin bulunduğu bariz olmasına rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu neden devreye sokulmamıştır? Başbakanlık Teftiş Kurulu, özellikle neden devre dışında tutulmak istenilmiştir? MİT'le ilgili kuruluş yasasının 3, 4 ve 7 nci maddeleri, bu konuda Başbakana açık bir sorumluluk ve yetki vermiş olmasına rağmen, bunun gereği, Sayın Başbakan tarafından neden yapılmamıştır? Bu süreç içinde, Sayın Başbakanın, açıklık kazanmasından endişe duyduğu bir husus mu vardır? Başbakanlık Teftiş Kurulu yerine, bakıyoruz, ne yapılıyor; Millî İstihbarat Teşkilatı, kendisi bir idarî soruşturma açıyor, resen bir soruşturma açıyor.

Değerli arkadaşlarım, MİT bu olayda taraf durumunda, sorumlu durumunda. Taraf ve sorumlu durumunda olan bir kurumun bu şekilde yapacağı idarî soruşturmaya itibar edilir mi? Böyle bir soruşturmanın hukukî sıhhati olabilir mi? Nitekim, ne olmuştur; bu kurumun kendi bünyesinde yaptığı soruşturma sonucuna göre, hazırlamış olduğu rapora göre, efendim, bütün bu açık ihlallere rağmen, biraz evvel yasal dayanaklarıyla açıklamasını yaptığım bu bariz ihlallere rağmen, ortada, kamu görevinin kötüye kullanılması anlamında, kamu görevinin hukuka aykırı olarak kullanılması anlamında herhangi bir sorumlunun olmadığı yolunda kamuoyundan ve basından bilgiler alıyoruz, bu şekilde rapor verildiğine dair bilgiler alıyoruz. Bu rapora karşı Sayın Başbakanın nasıl bir işlem yaptığını halen öğrenemedik. Elbette, o rapora karşı Sayın Başbakanın yapacağı değerlendirmenin de hiçbir hukukî değeri olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Soruşturma açılmasına izin vermesi halinde bile hukukî bir değeri olmayacaktır. Çünkü, her halükârda, o Emniyet yapılanması içindeki yansımaların, bir şekilde, yine, MİT yapılanması içinde de yansıdığını görüyoruz. Orada da tamamen kendi kurumsal ilişkileri içinde işlerine gelen deliller muhafaza edilmiş; ama, işlerine gelmeyen delillerin soruşturma kapsamı dışında tutulduğunu çok iyi biliyoruz. Bütün bu geciktirilmiş ve engellenmiş sürece rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu devreye sokulacak mıdır? Bunu, elbette merakla bekliyoruz; bunu, kamuoyu adına, beklemekten öte, sorguluyoruz değerli arkadaşlarım. Genel Kurulun huzurunuzda, Türkiye kamuoyunun huzurunda bu soruyu bir defa daha soruyorum.

Bütün bu oluş şekli ve sürecine göre, MİT ve Emniyet ilişkileri içinde, ihmalden öte göz yumma ve işbirliğinin bulunduğu olayların seyrinden anlaşılmış olmasına rağmen, kaçış sürecindeki bu sorumlular ve kamu görevlileri için neden idarî ve adlî  süreç işletilmemekte ve kamuoyu bilgilendirilmemektedir?

Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmeler, yasal zorunluluklar ve yasama denetimi görevimiz kapsamında tekrar ifade ediyorum; Sayın Başbakana ve Sayın Adalet Bakanına tekrar soruyorum; elbette, Sayın İçişleri Bakanına da tekrar soruyorum: Neden bu görevlerinizi yapmadınız? Sayın Bakan, görülüyor ki -basına yaptığınız açıklamada olduğu gibi- seyretmemeniz gereken, idarî ve adlî  süreci işletmeniz gereken bir uygulamalar ihlali söz konusudur. Bunu belki Adalet Bakanlığı olarak siz doğrudan yapmayacaktınız; ama, bu sorumluluk, hem İçişleri Bakanının hem Sayın Başbakanın ve hem de doğal olarak, sizin de sözcüsü olduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarınındır.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, hükümet olarak, bu olayda yapılması gereken çok şey var. Bunları, hukuk etkinliği ve iktidar olma kavramları ve haberleşme özgürlüğü adına yapmanız gerekiyor. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına, kamuoyunun yanlış yönlendirilmemesi adına bunları yapmanız gerekiyor.

Olayların gelişiminden -üzülerek ifade ediyorum tabiî- hükümetin, MİT üzerindeki kamu gücü ve yetkisini kullanarak, bu arada hukukdışı ilişkilere göz yumarak veya iştirak ederek -bu, soruşturma sonucunda açıklık kazanacaktır- Yargıtay Başkanının şahsında yargıya yönelik olarak istifhamlar yaratmak ve bu arada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ATİLLA KART (Devamla) - MİT'e yönelik olarak da yeni bir kadrolaşmayı gerçekleştirmek amacı içinde olduğu yolunda, kamuoyunda ciddî izlenimler doğmuştur.

Bu maddeyle ilgili olarak Genel Kurulu, yine, saygıyla selamlıyorum. Kalan iki maddede konuyu toparlayacağım değerli arkadaşlarım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyeti Meclisimizi teşrif etmişlerdir; kendilerine hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - 137 nci maddeyi okutuyorum:

Nitelikli hâller

MADDE 137. - (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;

a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,

b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu anlattığım konular, görüşülmekte olan maddelerle doğrudan ilgilidir. Burada neyi tartışıyoruz, hangi maddeleri tartışıyoruz; haberleşme özgürlüğünü tartışıyoruz, haberleşme özgürlüğünün engellenmemesini, kişisel haberleşme özgürlüğünün ihlal edilmemesini tartışıyoruz. İddiama göre, ifademe göre ve bulgulara göre, bunun en üst düzeyde kurumlar tarafından ihlal edildiğini ve engellendiğini anlatıyorum. Bundan daha doğrudan bir bağlantı olabilir mi, daha doğrudan bir ilgi olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Lütfen, biraz hakkaniyetle, biraz insafla ve objektif bir şekilde olayları değerlendirelim, ona göre muhakeme yapalım. Ne adına; inandırıcı olmak adına bunu yapalım, tutarlı olmak adına bunu yapalım değerli arkadaşlarım.

HALUK İPEK (Ankara) - Atilla Bey, problem ne anlayamadım!

ATİLLA KART (Devamla) - Çok açık anlatıyorum, anlayamadıysanız bu sizin sorununuz Sayın İpek.

HALUK İPEK (Ankara) - Hayır; yani, konuşma hakkınız var, konuşuyorsunuz Sayın Kart...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Müdahale ettirmeyin o zaman.

RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyle ilgili konuşmuyor; onun için anlaşılmıyor. 

ATİLLA KART (Devamla) - Anlayamadıysanız, bu sizin sorununuz.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Kart, sözünüzü kesmek istemedim; ama, burada husus şu: Baştan beri, hükümeti ve birkısım kurumları örnek vererek konuşmanızı yapıyorsunuz. Bunun, tabiî, maddeyle belki birkısım ilişkileri olabilir; ama, burada konudışılık mevzubahis. Ben, insicamı bozmamak için sizin sözünüzü kesmedim; fakat, baştan beri, yedi sekiz  maddeden beri, sürekli olarak, bir kronolojik olay anlatıyorsunuz. Bunu dikkatinize sunarım. Sözünüzü kesmedim; ama, konu üzerinde daha yoğun... Burada olmayan şahıslarla ilgili konuşmadan, müşahhaslıktan kaçınırsanız memnun olurum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bahsettiği kişiler kamuoyunun bildiği kişiler Sayın Başkan.

Bir de oradan müdahale ediliyor.

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bakın, biraz evvel de ifade ettim.

BAŞKAN - Yani, bu kamu görevlilerinin size burada cevap verme hakkı yok, Yargıtay Başkanının da yok. Dolayısıyla, burada, biraz daha soyut olarak konuşursanız daha iyi olur kanaatindeyim.

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, burada şunu tartışıyoruz: Birtakım yasal düzenlemeler yapıyoruz. Bunları anlayışla ve takdirle karşılıyoruz; ama, devamında da neyi anlatıyoruz -temel sorun bu zaten- uygulamadaki yanlışlıkları, çarpıklıkları anlatıyoruz. Yasa çıkarıyoruz, yasa çıkarıyorsunuz; ama, uygulamada bu yasayı hükümsüz hale getiriyorsanız, sonuçsuz hale getiriyorsanız, herhalde bunu tartışacağız. Bunu biz tartışmayacağız da kim tartışacak?! Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi tartışmayacak da kim tartışacak değerli arkadaşlarım?! Bunu biz tartışmadığımız zaman, kamuoyunda hiçbir kişi ve kurum bunu tartışamaz. Biz, bunu tartışacağız, tartışmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu süreci denetlemek ve sorgulamak mevkiinde olan hükümetin Çakıcı'nın yurtdışına çıkışı sürecindeki tüm gelişmelerden haberdar ve bilgi sahibi olduğu, olayların gelişiminden anlaşılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, neyi görüyoruz biliyor musunuz; "yargıya güvenmiyoruz" söylemlerine ve dokunulmazlığın sınırlandırılması konusundaki tutarsızlıklara haklılık ve meşruiyet kazandırmak amacıyla geliştirilen ve değerlendirilen talihsiz ve ibretsiz bir süreci, Türkiye, maalesef, izledi.

BAŞKAN - Sayın Kart, bir saniyenizi rica edeyim.

Sayın Eraslan ve komisyon sıralarında oturan arkadaşlar, lütfen, yüksek sesle konuşmazsanız, hatibin konuşmasına müdahale etmemiş olursunuz.

Buyurun efendim.

ATİLLA KART (Devamla) - Şu tespitimi çok net olarak tespit ediyor ve inanarak ifade ediyorum; emniyetteki bu hukukdışı kadrolaşmayı sona erdirmediğimiz: Engellemediğimiz takdirde, bu komisyon metninin 94 ve müteakip maddelerinde düzenlemesi yapılan işkence suçlamalarından kurtulmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. İşkenceye karşı sıfır tolerans gösteriyoruz söylemleri, boş ve dayanaksız söylemler olmaktan öteye gitmez.

Endişemiz odur ki, Avrupa Birliği konjonktürüne rağmen, münferit olarak adlandırılan işkencenin daha yaygın ve teknik bir hal alması söz konusu olabilecektir. İstediğiniz kadar, istediğimiz kadar yasak sorguyu engelledik ve işkenceye sıfır tolerans gösteriyoruz diyelim, şayet kamu yönetimi yapılanmasında ve anlayışında biraz evvel açıkladığım o niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı yok etmezsek, demokratikleşme ve özgürlük adına hiçbir mesafe almamız söz konusu olamaz. Bunu, bir defa daha takdirlerinize sunuyorum, değerlendirmenize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyu burada bağlıyorum. Bunun devamında, yine, basın özgürlüğü, bu özgürlüğün ihlali, bununla sınırlı olmak kaydıyla, basın özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, bu özgürlüklerin ihlalinin Basın Yasası ve RTÜK Yasasıyla olan irtibatlarını hükümetin takdirlerine sunmak istiyorum; çünkü, burada, hukuk tekniği anlamında çok fahiş hataların yapıldığı endişesi ve kanısı bende doğmuş durumda.

Bakın değerli arkadaşlarım, Haziran 2004'te bir Basın Yasası kabul ettik, 5187 sayılı Basın Yasasını kabul ettik. Yani, Barolar Birliği Başkanının deyimiyle, daha mürekkebi kurumamış bir kanun. Bu kanunun 18 ve müteakip maddelerinde cezaî hükümler düzenlemesini yaptık; düzeltme ve cevabın yayımlanmaması, yargının etkilenmesi, cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirme, kimliğin açıklanmaması, basılmış eserlerin engellenmesi, tahrip ve bozma hallerinde para cezası düzenlemelerini getirdik Basın Yasasıyla. Başka bir ifadeyle, Basın Yasasında, hapis cezası düzenlemesini kaldırdık.

Bakıyoruz, benzer düzenlemeler, RTÜK Yasasının 16 ve müteakip maddelerinde de, uyarı, para cezası, durdurma ve iptal olarak yapıldı. Yine başka bir ifadeyle, burada da, genel hükümler saklı kalmak kaydıyla hapis cezası düzenlemesi söz konusu değil.

Bu düzenlemelerde, bir taraftan basın özgürlüğünün engellenmemesi, diğer taraftan da kişi hak ve özgürlüklerinin korunması dengesi esas alınmıştır.

Görüşülmekte olan komisyon metninin haberleşme özgürlüğüyle ilgili bölümlerinde -124/3, 132/4, 133/3, 134/2 ve 135 inci maddelerinde- ise, sözü edilen maddelerdeki haberleşme ihlallerinin içeriğinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması halinde hapis cezası uygulamalarını getirdik değerli arkadaşlarım; daha doğrusu getiriyoruz.

Bakıyoruz, yine bu metnin, intihara teşviki düzenleyen 84 üncü maddesi, kişinin hatırasına hakareti düzenleyen 130 uncu maddesi, iftirayı düzenleyen 267 nci maddesi, gizliliğin ihlalini düzenleyen 285 inci maddesi ve en önemlisi, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsü düzenleyen 288 inci maddesinde düzenlemesi yapılan suçların basın yoluyla işlenmesi halinde, hem hapis cezası uygulamasını getiriyoruz ve hem de artırım maddesini getiriyoruz.

Sayın milletvekilleri, hemen belirtelim ki, basınla ilgili ceza uygulamalarında hapis cezası yerine kural olarak para cezası uygulaması yapılması, çağdaş ve hukuka uygun olan bir uygulamadır. Bu uygulamayı elbette destekliyoruz; ancak, bu uygulama yapılırken, son derece sınırlı ölçülerin esas alınmaması; yani, biraz daha açmak gerekirse, caydırıcılığı ve hakkaniyeti sağlamak adına, mahallî ve ulusal yayın yapan gazeteler arasında ayrı bir ölçünün getirilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz. Yine, caydırıcılığı sağlamak adına, para cezası uygulamaları yerine, birtakım Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, tirajı esas alarak bir uygulama yapılmasını, nispî bir uygulama yapılmasını, bunun da yerinde bir uygulama olacağını, yine, yeri gelmişken ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili konuşmamı da burada bitiriyorum. Genel Kurulu, bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın milletvekilleri, 137 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

138 inci maddeyi okutuyorum:

Verileri yok etmeme

MADDE 138. - (1) Kanunların belirlediği sürelerin geçmiş olmasına karşın verileri sistem içinde yok etmekle yükümlü olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Ceza Yasasının genel ve temel bir yasa olduğu açık; Basın ve RTÜK Yasalarının ise, özel yasa niteliğinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Ceza Yasası genel hükümlerinin özel ceza yasaları ve ceza içeren yasalardaki suçlar hakkında uygulanacağı, bu komisyon metninin 5 inci maddesinde düzenlenmiş durumda. Tekrar ifade ediyorum; Ceza Yasasının genel hükümleri, bir aykırılık olması veya boşluk olması halinde, özel ceza yasaları ve ceza içeren diğer yasalarda da uygulanacaktır. Bu konu, zaten, mevcut yasamızda yürürlükte olduğu gibi, komisyon metninin 5 inci maddesinde bu düzenleme yapılmıştır; bunda bir tereddüt yok.

Genel hükümler, diğer özel ceza yasalarının uygulanmasında da nazara alınacaktır. Sorun şu; sorunun, ihtilafın esası şu: Bu suçlarla, yani, aynı suçlarla ilgili olarak hem ceza yasasında hem de özel yasalarda farklı müeyyideler getirildiği takdirde nasıl bir uygulama yapılacağı noktasında veyahut böyle bir düzenlemenin hukuka uygun olup olmadığı noktasında nasıl bir çözüm getireceğiz; uygulayıcılar, yargıçlar nasıl bir uygulama yapacaklar? Görüşülmekte olan komisyon metniyle basına yönelik olarak ağırlaştırılmış hükümler getirildiği çok açık, değerli arkadaşlarım.

Komisyon metninin 44 üncü maddesinde düzenlemesi yapılan fikrî içtima maddesi de bu ihtilafı çözemez, çözmeye yeterli değildir; daha doğrusu, fikrî içtima maddesinin bu ihtilafta uygulanma kabiliyeti yoktur. Bilindiği gibi, fikrî içtima, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişinin, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılmasını öngörmüştür. Olayımızda bu hal söz konusu değil, bu durum söz konusu değil. Olayımızda, aynı suçlar için iki ayrı yasada farklı müeyyide düzenlenmesi hali söz konusu. Bu yanlışlığın ciddî bir eksiklik olduğunu ve uygulamada ciddî sorunlar yaratacağını, istikrarsızlıklar yaratacağını ve farklı uygulamalara, devamında da kötüye kullanmalara yol açacağını, yeri gelmişken, bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Basın ve RTÜK Yasasıyla ağırlıklı olarak para cezası uygulamasının getirilmiş olması, çağdaş ceza hukukuna ve demokratikleşmeye uygun olan bir adımdır. İşbu komisyon metniyle getirilen düzenlemeler ise, bu anlamda, geriye doğru atılmış adımlar niteliğindedir. Bunların, herhalde açıklanması gerekir, açıklık kazanması gerekir. Özellikle, Basın Yasasının 19 uncu maddesinde "Yargıyı etkileme" başlığıyla düzenlenen madde ile işbu komisyon metninin adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsü düzenleyen 288 inci maddesi arasındaki ilişki ve uygulama öncelikleri mutlaka açıklık kazanmalıdır, bu belirsizlik giderilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamı bağlıyorum. Medya, siyaset ve ticaret ilişkilerini sorgulamak ve bağımsız hale getirmek adına, hem eleştiri ve hem de öneri kapsamında değerlendirilmesi düşüncesiyle aşağıdaki soruları hükümetin ve Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum, değerlendirmelerine sunuyorum: Haberleşme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için, basında mülkiyet yapısının doğrudan veya dolaylı tekel yaratmasını neden engellemiyoruz? Neden, birleşmeler, çapraz sahiplik ve tröstleşme gibi yöntemlerle tekelleşmeyi engelleyecek yasal düzenlemeleri yapmıyoruz? Küçük ve orta boy basın işletmelerinin kurulmasını ve ayakta kalmasını sağlayacak önlemleri neden almıyoruz? Basın ile reklam firmalarının birleşmelerini veya reklam firmalarının basın üzerinde yönlendirici egemenlik kurmalarını engelleyecek yasal düzenlemeleri neden yapmıyoruz? Gazete ve dergi dağıtımının kamusal denetimini neden yapmıyoruz? Ulusal gazete piyasasında belirli paya sahip olan kişi ya da grupların öteki kitle iletişim araçlarına sahipliği konusuna neden sınırlama getirmiyoruz? Rekabet Kurumunun farklı tekelleşme biçimlerini izleme ve önlem geliştirme görevlerini neden yerine getirmiyoruz?

Önceki maddelerde ayrıntılı ve somut olarak açıkladığım ve özellikle Emniyet yapılanmasında yoğunlaşan niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı neden engellemiyoruz? Neden, idarî ve adlî  süreç içindeki delil toplama süreçlerine müdahaleyi engellemiyoruz?

Bu sorular elbette çoğaltılabilir değerli arkadaşlarım; ancak, açıkladığım bu hususların hepsinin demokratikleşme ve özgürlük adına zorunlu olduğuna yürekten inanıyorum. Bütün bu bağlantılı ve zorunlu düzenlemeler yapılmadığı takdirde, haberleşme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmış sayıldığını varsaymak mümkün değildir. Hükümeti, bu konuda görev yapmaya, bir an evvel görev yapmaya bir defa daha davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Grubum ve şahsım adına, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle, bir defa daha selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

138 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

139 uncu maddeyi okutuyorum:

Şikâyet

MADDE 139. - (1) Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

140 ıncı maddeyi okutuyorum:

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

MADDE 140. - (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

141 inci maddeyi okutuyorum:

ONUNCU BÖLÜM

Malvarlığına Karşı Suçlar

Hırsızlık

MADDE 141. - (1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

142 nci maddeyi okutuyorum:

Nitelikli hırsızlık

MADDE 142. - (1) Hırsızlık suçunun;

a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,

b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,

c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,

d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,

e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,

f) Elektrik enerjisi hakkında,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,

b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,

c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,

d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,

e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,

f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak,

g) Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında,

İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi hâlinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz Türk Ceza Yasası Tasarısının 142 nci maddesi hakkında Grubumuzun görüşlerini belirtmek istiyorum. Şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yüce hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, önce, bu konuda, sözlerime, Sayın Adalet Bakanımıza, Adalet Komisyonunun Sayın Başkanına, Adalet Komisyonunun üyelerine, komisyondaki öğretim üyelerine, yargı mensuplarına ve bürokratlara teşekkür ederek başlamak istiyorum; çünkü, özellikle bu maddede yapılan düzenlemeler halkın çok büyük memnuniyetine neden olacak düzenlemelerdir. Halkın çok uzun zamandır şikâyetçi olduğu, mağdur olduğu ve çözüm getirilmediği için de adalete ve devlete karşı güveninin sarsıldığı konulara bu maddedeki düzenlemelerle çözüm getirilmektedir. Burada söz konusu olan suçlar ve onların cezalarının artırılması, caydırıcılığı amaçlayarak artırılması, tekrar, halkımızın adalete ve devlete olan güvenini artıracaktır.

Bu maddede, özellikle 2 nci bendin (b) fıkrasıyla ilgili özel teşekkür etmek istiyorum; çünkü, biliyorsunuz, kapkaç suçunu tanımlayan ve kapkaç suçuna ceza yaptırımı öngören fıkradır. Şu anda halen yürürlükte olan Türk Ceza Yasasında kapkaç suçu tarif edilmemiş bir suçtu, yani, yer almayan bir suçtu ve bugüne kadar kapkaç suçları da basit hırsızlık kapsamında değerlendirilip o şekilde cezalandırılıyordu; ama, ne yazık ki, tabiî, bu basit hırsızlık suçundan cezaî müeyyide uygulanması, mevcut yasalarımıza göre cezanın çok az olması ve yakalanabilen faillerin tutuklanmayışı, mahkeme kararlarıyla serbest bırakılması, bu suçu işleyen kişilerin cesaretini artırdı ve suçun daha çok işlenmesine neden oldu; çünkü, suç işleyen insanlar için tutuklanıp tutuklanmamak çok önemlidir, onun psikolojisini son derece etkiler, eğer tutuklanmazsa o suçun önemli bir suç olmadığını, affedildiğini, bağışlanabildiğini düşünebilir -çünkü, bunlar genelde eğitimsiz kişilerdir-ve suçu tekrarlama eğilimi içerisine girer.

Tabiî, ülkemizde kapkaç suçunun son yıllarda çok ciddî boyutlarda arttığını, âdeta bir kapkaç terörünün yaşanmakta olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunda önemli olan faktör, bu suçun cezasının çok az olması, faillerinin genellikle yakalanamaması -çünkü, yakalanıp da salıverilme, polisin de bu konudaki inancını, şevkini ve uğraşını kırmaktadır, azaltmaktadır diye düşünüyorum- ve tabiî, özellikle ekonomik nedenler, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, köyden şehirlere göç olgusu, bu göç eden insanların iş bulamaması, aş bulamaması ve toplumumuzdaki ahlakî değer yargılarının, ne yazık ki, süratle yitirilmesi, polisiye tedbirlerin yetmemesi ve cezaların caydırıcılığının olmamasıdır. Bu nedenle, ülkemizde bir kapkaç terörü yaşanmaktaydı.

Ben milletvekili seçildikten iki ay sonra -verdiğim ilk kanun teklifiydi- caydırıcılığı amaçlayarak, yürürlükteki Türk Ceza Yasasının ilgili maddesinde değişiklik öngören bir kanun teklifiyle, kapkaç suçunun cezasının artırılmasını talep etmiştim. Adalet Komisyonumuza bu talebi kabul edip, bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 142 nci maddesinin (b) bendine, hem de kapkaç suçunu tarif ederek, tanımlayarak ve aynen benim yasa teklifimde önerdiğim şekilde geçirdikleri için, halkı mutlu ve memnun ettikleri için, halkın adalete ve Meclisimize güvenini artıracak bir uygulama yaptıkları için, tekrar teşekkür ediyorum.

Bu arada, bu madde içerisinde, yine, vatandaşımızı memnun eden iki önemli uygulama daha var. Bunlardan biri, elektrik enerjisi hırsızlığının suç olarak tanımlanmasıdır ve buna artık para cezası değil hapis cezası getirilmesidir; bu da, devletimizi mağdur eden bir husustu. Diğeri, çok çok önemli; özellikle çiftçilerimizi, hayvan üreticilerimizi ilgilendiren bir fıkra daha var; bu da, 142 nci maddenin ikinci fıkrasının (g) bendinde yer aldığı gibi, barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan küçük veya büyükbaş hayvan hırsızlığı konusunda, hakikaten caydırıcı cezalar gelmektedir. Bu cezalar, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası şeklindedir. Eğer bu suç örgütlü olarak işlenecek olursa, onbeş yıla kadar hapis veya onbin güne kadar adlî  para cezası şeklinde olacaktır. Hayvan üreticilerimizin, son derece mağdur olduğu bir konudur bu; hayvan hırsızlıkları, çok büyük ölçüde... Zaten zar zor geçinen, kıt kanaat geçinen ve dünyanın en zor işlerinden birini yapan hayvan üreticilerimiz, bu hırsızlıklar nedeniyle -ve bu da ne yazık ki yine son yıllarda ekonomik nedenlerle çok artmıştır- son derece mağdurdurlar. Artık, bu düzenlemeyle, hayvan hırsızlığı da, hırsızlar açısından caydırıcı olacaktır.

Buradan, artık, kapkaççıların, elektrik enerjisi çalanların, hayvan hırsızlığı yapanların, bundan sonra ayaklarını denk almalarını önermek istiyorum; çünkü, hakikaten onların yaşamını çok büyük ölçüde etkileyecek, kısıtlayacak cezalar gelmiş durumdadır. Bu düzenlemeler için tekrar teşekkür ediyorum ve özellikle, Yüce Meclise şimdi teşekkür etmek istiyorum; oylarıyla bu maddeyi kabul edecekler, yasalaşmasını sağlayacaklar.

Partim ve şahsım adına, hepinize teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı iletiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıtman.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 142 nci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nevzat Doğan

Kemal Anadol

Harun Tüfekçi

 

Kocaeli

İzmir

Konya

 

Halil Tiryaki

Canan Arıtman

Ahmet Işık

 

Kırıkkale

İzmir

Konya

 

Gürsoy Erol

 

 

 

İstanbul

 

 

 

"Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe.

Toplumda "kapkaççılık" olarak bilinen surette hırsızlık suçunun, örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 142 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

143 üncü maddeyi okutuyorum:

Suçun gece vakti işlenmesi

MADDE 143. - (1) Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

144 üncü maddeyi okutuyorum:

Daha az cezayı gerektiren hâller

MADDE 144. - (1) Hırsızlık suçunun;

a) Paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde,

b) Bir hukukî ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

145 inci maddeyi okutuyorum:

Malın değerinin az olması

MADDE 145. - (1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

146 ncı maddeyi okutuyorum:

Kullanma hırsızlığı

MADDE 146. - (1) Hırsızlık suçunun, malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Ancak malın suç işlemek için kullanılmış olması hâlinde bu hüküm uygulanmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

147 nci maddeyi okutuyorum:

Zorunluluk hâli

MADDE 147. - (1) Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi hâlinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

148 inci maddeyi okutuyorum:

Yağma

MADDE 148. - (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.

(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Söz talebim vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Böyle bir talep varmış; ama, Grup Başkanlığı geri almış talebi; dolayısıyla, burada yok.

149 uncu maddeyi okutuyorum:

Nitelikli yağma

MADDE 149. - (1) Yağma suçunun;

a) Silâhla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,

e) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

f) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

g) Gece vaktinde,

İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut.

Sayın Akbulut, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 149 uncu maddesiyle ilgili olarak, Ak Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yürürlükte olan Türk Ceza Kanununda en ağır cezayı gerektiren suçlardan biri de yağma suçudur. Gerçekten, Türk Ceza Kanununun 495 ve 496 ncı maddelerinde düzenlenen yağma suçunda, bir şahsa karşı cebir, şiddet veya tehdit kullanılarak malının gasbedilmesi halinde, sanığa on yıldan yirmi yıla kadar, suçun geceleyin veya silahla işlenmesi halindeyse onbeş yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis cezası verilmektedir ve gasp suçuna konu olan malın değeri ne kadar az olursa olsun, herhangi bir indirime tabi tutulmamaktadır. Bu nedenle, örneğin, bir şahsa karşı cebir, şiddet veya tehdit kullanan bir sanığın, mağdurdan, birkaç milyon lirayla ifade edilebilecek bir malı veya parayı alması halinde, mahkemeler, sanığa, en az on yıl ağır hapis cezası vermek durumunda kalmaktadır. Genelde daha genç sanıkların işlediği -çocuksu heves, gençlik özentisi, cahillik sonucu işlenen -bu suçlar nedeniyle verilen bu ağır hapis cezaları, çoğu zaman, hem kamu vicdanında hem de bu suça muhatap olan insanlarda büyük rahatsızlık uyandırmaktaydı.

Kanaatimce, yeni Türk Ceza Kanunu Tasarısında, cezası, hem günün koşullarına hem çağdaş değerlere hem de hakkaniyete uygun olarak düzenlenmiş suçlardan biri de, yağma suçudur. Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarının 148 inci maddesinde, yağma suçunun cezası, hâkime, işlenen suçun özelliğine göre, sanığın kastının yoğunluğuna, suçun işleniş yer ve zamanına, amacına uygun olarak geniş takdir hakkı tanınmak suretiyle, eskiden on yıl ilâ yirmi yıl olan ağır hapis cezası, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası olarak değiştirilmiştir.

Yine, bu yasada çok önemli bir yenilik, mala karşı işlenen diğer suçlarda olduğu gibi, suç konusu malın değerinin hafif olması durumunda da mahkemeye, verilecek cezada 1/3 ile 1/2 arasında indirim yapabilme yetkisini vermektedir; yani, bu duruma göre, önceden birkaç milyon liralık bir parayı veya malı gasbeden kişiye on yıldan az ceza verilemezken, yasanın yürürlüğe girmesi halinde bu sanığa üç yıl hapis cezası verilebilecektir.

Hepinizin bildiği gibi, sanık lehine olan yasalar, bütün sanıklar için uygulanmak zorundadır. Bu görüşülmekte olan tasarının 345 inci maddesinde, yayımından bir yıl sonra bu yasanın yürürlüğe gireceği belirtilmektedir.

Şimdi, bu durumun, uygulamada, gasp, yağma suçu açısından çok büyük karışıklıklar doğuracağı kanaatindeyiz. Nitekim, inşallah görüşülüp de bir hafta içerisinde Meclisten çıkacak olan bu yasa tasarısının yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini bütün uygulayıcılar -mahkemeler- bilecektir. Bunun, hem görülmekte olan derdest davalara hem de kanunun yayımından sonra işlenecek olan suçlarla ilgili davalara çok büyük etkisi olacaktır. Mahkemelerin, bir anlamda, yağma suçuyla ilgili olarak, uygulamada elleri kolları bağlanacaktır. Hâkim, sanığın tutukluluk durumunu gözden geçirirken, birkaç ay sonra yürürlüğe gireceğini bildiği sanık lehine olan hükümleri görmezden mi gelecektir? Mahkemenin bunu görmezden gelmesi, insan haklarıyla ne derece bağdaşacaktır? Kanun, bu haliyle yayımlandıktan bir yıl sonra yürürlüğe girecekse, bu arada, yasanın yürürlüğe girmesi halinde işlediği gasp suçlarından dolayı yasal durumu yeniden belirlenmek zorunda olan sanığın belki de infaz işlemleri tamamlanacak, infazı tamamlanacaktır. Yasanın hakkında uygulanması halinde, tahliyesini düşündüğümüz bir sanığa "tamam, bu yasa çıktı; ama, bir yıl daha beklemek durumunda kalacaksın" demek adalete ne derece uygun olacaktır; bunların değerlendirilmesini Yüksek Heyetinizin takdirlerine sunuyorum ve özellikle yağma suçuyla ilgili olarak, hakikaten, toplumun çok büyük bir kesimi tarafından büyük bir ihtiyaç olarak beklenen bu yasadaki yağma hükümlerinin yürürlüğüne öncelik tanınmasını ve yağmayla ilgili hükümlerin, hem bazı şahısların mağduriyetlerine sebep olunmaması hem de mahkemelerde, Yargıtayda dosya yığılmasına neden olunmaması ve uygulamada tereddütler doğurmaması bakımından yağma hükümlerinin yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girmesini takdirlerinize sunuyorum ve bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 149 uncu maddesinin birinci fıkrasına (d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün (e) bendi olarak eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Anadol

Orhan Eraslan

Eyüp Fatsa

 

İzmir

Niğde

Ordu

 

Nevzat Doğan

Bekir Bozdağ

Hanefi Mahçiçek

 

Kocaeli

Yozgat

Kahramanmaraş

 

Mustafa Ataş

 

 

 

İstanbul

 

 

 

e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yağma suçunun, örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 149 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

150 nci maddeyi okutuyorum:

Daha az cezayı gerektiren hâl

MADDE 150. - (1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

151 inci maddeyi okutuyorum:

Mala zarar verme

MADDE 151. - (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hâle getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

152 nci maddeyi okutuyorum:

Mala zarar vermenin nitelikli hâlleri

MADDE 152. - (1) Mala zarar verme suçunun;

a) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis veya diğer eşya hakkında,

b) Yangına, sel ve taşkına, kazaya ve diğer felaketlere karşı korunmaya tahsis edilmiş her türlü eşya veya tesis hakkında,

c) Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu hakkında,

d) Sulamaya, içme sularının sağlanmasına veya afetlerden korumaya yarayan tesisler hakkında,

e) Grev veya lokavt hâllerinde işverenlerin veya işçilerin veya işveren veya işçi sendika veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eşya hakkında,

f) Siyasî partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eşya hakkında,

g) Sona ermiş olsa bile, görevinden ötürü öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin zararına olarak,

İşlenmesi hâlinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Mala zarar verme suçunun;

a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak,

b) Toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak suretiyle,

c) Radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanarak,

İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza iki katına kadar artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

153 üncü maddeyi okutuyorum:

İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme

MADDE 153. - (1) İbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eşyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapıları yıkmak; bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

154 üncü maddeyi okutuyorum:

Hakkı olmayan yere tecavüz

MADDE 154. - (1) Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

(3) Kamuya ait veya özel suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

BAŞKAN - Komisyonun bir söz talebi var.

Buyurun efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, 154 üncü maddenin üçüncü fıkrasında bir düzeltme yapmak istiyoruz.

3 üncü fıkranın şu şekilde düzeltilmesi gerekiyor: "Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır."

BAŞKAN - Hükümet bu düzeltmeye iştirak ediyor mu efendim?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Komisyon Başkanvekilimiz, metin, ifade ettiğiniz şekilde düzeltilmiştir.

154 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

155 inci maddeyi okutuyorum:

Güveni kötüye kullanma

MADDE 155. - (1) Başkasına ait olup da, belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

156 ncı maddeyi okutuyorum:

Bedelsiz senedi kullanma

MADDE 156. - (1) Bedelsiz kalmış bir senedi kullanan kimseye, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

157 nci maddeyi okutuyorum:

Dolandırıcılık

MADDE 157. - (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

158 inci maddeyi okutuyorum:

Nitelikli dolandırıcılık

MADDE 158. - (1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

159 uncu maddeyi okutuyorum:

Daha az cezayı gerektiren hâl

MADDE 159. - (1) Dolandırıcılığın, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

160 ıncı maddeyi okutuyorum:

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf

MADDE 160. - (1) Kaybedilmiş olması nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmış olan ya da hata sonucu ele geçirilen eşya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili mercileri durumdan haberdar etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan kişi, şikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.28
BEŞİNCİ  OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Beşinci  Oturumunu açıyorum.

664 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

161 inci maddeyi okutuyorum:

Hileli iflâs

MADDE 161. - (1) Malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kişi, bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflasa karar verilmiş olması hâlinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hileli iflasın varlığı için;

a) Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması,

b) Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi,

c) Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı hâlde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına neden olacak şekilde belge düzenlenmesi,

d) Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi,

Gerekir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

162 nci maddeyi okutuyorum :

Taksirli iflâs

MADDE 162. - (1) Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa sebebiyet veren kişi, iflasa karar verilmiş olması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

163 üncü maddeyi okutuyorum :

Karşılıksız yararlanma

MADDE 163. - (1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

164 üncü maddeyi okutuyorum:

Şirket veya kooperatifler hakkında yanlış bilgi

MADDE 164. - (1) Bir şirket veya kooperatifin kurucu, ortak, idareci, müdür veya temsilcileri veya yönetim veya denetim kurulu üyeleri veya tasfiye memuru sıfatını taşıyanlar, kamuya yaptıkları beyanlarda veya genel kurula sundukları raporlarda veya önerilerde ilgililerin zarara uğramasına neden olabilecek nitelikte gerçeğe aykırı önemli bilgiler verecek veya verdirtecek olurlarsa altı aydan üç yıla kadar hapis veya bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

165 inci maddeyi okutuyorum:

Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi

MADDE 165. - (1) Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

166 ncı maddeyi okutuyorum:

Bilgi vermeme

MADDE 166. - (1) Bir hukukî ilişkiye dayalı olarak elde ettiği eşyanın, esasında suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesine rağmen, suçu takibe yetkili makamlara vakit geçirmeksizin bildirimde bulunmayan kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

167 nci maddeyi okutuyorum:

Şahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep

MADDE 167. - (1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

168 inci maddeyi okutuyorum:

Etkin pişmanlık

MADDE 168. - (1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi hâlinde; cezası üçte birden üçte ikiye kadar indirilir. Yağma suçunda ise, cezada altıda birden üçte bire kadar indirim yapılır.

(2) Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun rızası aranır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

169 uncu maddeyi okutuyorum:

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

MADDE 169. - (1) Hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

170 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Topluma Karşı Suçlar

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Tehlike Yaratan Suçlar

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması

MADDE 170. - (1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,

c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

171 inci maddeyi okutuyorum:

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması

MADDE 171. - (1) Taksirle;

a) Yangına,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,

Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

172 nci maddeyi okutuyorum:

Radyasyon yayma

MADDE 172. - (1) Bir başkasını, sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutan kişi, üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkradaki fiilin belirsiz sayıda kişilere karşı işlenmiş olması hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elverişli olacak biçimde radyasyon yayan veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Radyasyon yayılmasına veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine, bir laboratuvar veya tesisin işletilmesi sırasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak neden olan kişi, fiilin bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elverişli olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

173 üncü maddeyi okutuyorum:

Atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme

MADDE 173. - (1) Atom enerjisini serbest bırakarak bir patlamaya ve bu suretle bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığı hakkında önemli ölçüde tehlikeye sebebiyet veren kişi, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiilin taksirle işlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

174 üncü maddeyi okutuyorum:

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi

MADDE 174. - (1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi ülkeye sokan, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 174 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

K. Kemal Anadol

Ali İbiş

 

Ankara

İzmir

İstanbul

 

Mustafa Ataş

Mustafa Nuri Akbulut

 

 

İstanbul

Erzurum

 

 

(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi konusunda Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak söz konusu maddenin birinci fıkrası hükmünün öneri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Bu suretle, kitle imha silahlarının yapımında kullanılan örneğin "çift kullanımlı" malzeme ve teçhizatın yetkili makamların izni olmaksızın veya iznine aykırı olarak ihracı suç olarak tanımlanmış olacaktır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

174 üncü maddeyi kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

175 inci maddeyi okutuyorum:

Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlâli

MADDE 175. - (1) Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

176 ncı maddeyi okutuyorum:

İnşaat veya yıkımla ilgili emniyet kurallarına uymama

MADDE 176. - (1) İnşaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirleri almayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

177 nci maddeyi okutuyorum:

Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması

MADDE 177. - (1) Gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılmasından dolayı hayvan sahibinin hapisle cezalandırılmasını kapsayan 177 nci madde hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kanunun maddesine göre, gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlike oluşturursa, altı aya kadar hapis cezası var. Ülkemizde, her yıl, kurban bayramı olmaktadır; kurban bayramında, Anadoludan, insanlar, hayvanlarını getiriyor, getirdiği gibi de satmak istiyor; satıyor; ama, zaman zaman da, biliyorsunuz, elinden kaçırıyor, hayvan trafiğe çıkıyor, trafikte de tehlike oluşturuyor; o zaman, yandı bütün köylü; bundan sonra, elinden hayvanını kaçıran insan, altı ay hapis cezasıyla cezalandırılacak. Zaten ne oluyorsa, gariban köylüye oluyor. İnanın hortumculardan kimse beş kuruş para alamıyor. Köylünün, çiftçinin borçlarında iyileştirmeler yaptık ki, en çok ödemeyi onlar yapmış. Hepiniz biliyorsunuz.

Şimdi, burada, dinî vecibelerini yerine getiren insanlarımızın kurban kesmesi vaciptir, kesmesi gerekir. Hayvanlarını getirdikleri zaman, hayvanları getiren köylülerin değil, tedbir almayan belediyelerin cezalandırılması lazım. Birkısım arkadaşlarımız belediye başkanlığı yapmıştır, hepimiz yöneticiyiz.

Benim önerim şudur: Pazarlama ve kesimi yapılacak şekilde entegre tesisler belediyeler tarafından kurulur ve Anadoludan hayvan getiren insanlar, oraya, kamyonuyla beraber hayvanlarını götürürse hem orada hayvan pazarlanır hem de hayvanın sağlıklı bir şekilde kesimi olur. Şimdi, Avrupa Birliğine giriyoruz; Avrupa Birliği de devamlı olarak bu kurban kesimi konusunda bize ikazda bulunuyor. Hakikaten çok vahşet arz eden görünümler de oluyor, sokaklarda sağlıksız şekilde kesimler oluyor. Bunun için, bu 177 nci maddenin değiştirilmesi gerekiyor. Nasıl değiştirilmesi lazım; bir kere, yırtıcı hayvanlar ile kurbanlık hayvanlar tanımının farklı yapılması lazım. İkincisi; eğer ceza verilecekse, oradaki belediye başkanlarına da veya o şehrin mülkî sorumlusuna da ceza vermek lazım. Yani, gariban köylü gelmiş, bir tane hayvanını satacak, onun parasıyla da çoluk çocuğunu geçindirecek; onu da hapse atarsak hakikaten yazık olur yani; çocuğunu neyle geçindirecek!

O bakımdan, benim istirhamım, burada anlaşarak bir önerge verelim. Bakın, gayet güzel, hızlı bir şekilde geçiyor.

Sayın Milletvekilim, bu, Erzurum'da çok var. Hepimiz Doğu Anadolu veya Güneydoğu Anadoludan gelen hayvanlarla besleniyoruz. Hayvanlarımızın sağlıklı olması için, mutlak surette, belediyeler entegre tesisler yapsın. Hayvanın kaçmasını, tezmesini veya sağlıksız kesimini engellemek için güzel tesisler yapsın. Böylece, hayvan, kamyonla entegre tesise getirilir, hem beslenir hem pazarlanır ve hem de kesimi sağlıklı bir şekilde yapılır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada "hayvan" deyince, köylümüzün tek geçim kaynağı hayvancılıktır. Hakikaten, hayvanının dışkısıyla tezek yapar, kışın bahara kadar ısınır; etiyle, sütüyle, peyniriyle beslenir; hayvanını satar, çocuğunu okutur veya kendisinin tedavisini yaptırır; ama, Türkiye'de, son günlerde kaçak hayvancılık olayı aldı başını gitti. Öyle aldı başını gitti ki, Hindistan'dan hörgüçlü hayvanlar geldi. Yani, bizim hayvan ırkımızla alakası olmayan, tamamen, böyle, omzu yüksek, deveye benzeyen hörgüçlü hayvanları tespit ettim ve bunu Büyük Millet Meclisi kürsüsüne taşıdım.

Ülkemizde nüfusumuzun yüzde 40'ını oluşturan köylü, şu anda tarımda çok zor durumda, hayvancılıkta da tükenmiş, bitmiş durumda; çünkü, hayvanı para etmiyor. Ben, Ardahan hayvan pazarına gittim; inanın, bir inek 500 000 000 lira. Yanlış duymadınız, bir inek 500 000 000 lira!.. Geçen sene 1 200 000 000 liraya satılan bir inek 500 000 000 liraya düşmüş, 2 000 000 000 liraya satılan tosun 1 000 000 000 liraya düşmüş. Köylü diyor ki: "Ağabey, ben, satsam ne yapacağım, satmasam ne yapacağım?!" Çok zor durumda!..

Kaçak hayvancılığın önlenmesi için -allahaşkına, sizden rica ediyorum- Cumhuriyet Halk Partisi kadar siz de üzerine düşün, Van ve Hakkâri-Yüksekova'dan giren kaçak hayvanı önleyin.

Bakın, Ardahan da sınır ili; Gürcistan'dan 1 tane hayvan doğru dürüst geçemiyor. Yani, ben, geçen ay Ardahan'a gittim; kaçak geçen 45 hayvanı Ardahan Valiliği yakalattı. Ben, Sayın Vali Beye ve oradaki görevli arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ardahan sınır ili olmasına rağmen kaçak yok; ama, Van, Hakkâri-Yüksekova'dan, o bölgeden korkunç derecede kaçak giriyor. O, kaçak geldiği zaman, üçte 1 fiyatına satılıyor, köylümüzün malı elinde kalıyor, para etmiyor. Şimdi, burada çok önemli bir şey var. O hayvan kaçak geliyor, belki, o kaçakçılar para kazanıyor. Size, ben, bir rakam söyleyeyim: Günde 2 500 tane hayvan geliyor. 250 000 000 lira rüşvet veriyorlar. 150 000 000 lirasını küpe parası olarak veriyorlar, hayvanlara sahte küpe takıyorlar, Türkiye hayvanı haline, yasal hale getiriyorlar. 100 000 000 lirası rüşvet; hayvan başına 250 000 000. 250 000 000'u 2 500'le çaptığınız zaman, Türk Halkı günde 625 milyar lira rüşvet vererek kaçak hayvan getiriyor, hayvancılığımız da burada ölüyor.

Ben, geçen gün Çubuk'taki hayvan pazarına gittim, orada da aynı durum var. Manisa'dan arıyorlar, Ordu'dan arıyorlar, her yerde hayvan pazarları korkunç derecede; hayvancılık ölme durumuna gelmiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada benim sizden ricam, AK Parti olarak -o gün gündeme getirdiğimizden sonra kaçak kısmen de olsa durdu; ama, halen devam ediyor- bunun üzerine gidelim, hayvancılık yapan insanlarımız hayvanını değerinden satsın, çoluk çocuklarını insan gibi geçindirsinler.

Benim halkımıza bir önerim de şudur: Artık, kasabınızı seçerken, et alırken, yerli hayvan olup olmadığını sorun ve bilgi alın. Şimdi, kurban bayramında kaçak hayvan, pazarlarımıza gelecek. Bu kaçak hayvanlar sağlıksız, sağlık kontrolü yapılmıyor; sıcak ülkeden geliyor, soğuk ülke burası. Irak'tan, İran'dan, Hindistan'dan gelen hayvan sıcak ülkeden geliyor, bizim ülkemiz soğuk; hayvan hemen hastalanıyor. Şimdi, o hasta hayvan kurban bayramında kurbanlık olarak satıldığı zaman, insanlarımız bu defa hastalanacak. Şimdi, ben buradan öneriyorum, kurban alacak herkesten rica ediyorum; gerçek köylüden alsınlar, Türk köylüsünden alsınlar, üreticiden alsınlar. Onun için, ben istirham ediyorum; bu arada hükümette biraz hareket var, kaçağı önlemek için, biraz daha üzerine giderse bunun önüne geçilmiş olacaktır.

Bunun dışında, özellikle köylümüzü sıkıntıya sokacak, 177 nci maddedeki, hayvanı tehlike oluşturduğu zaman verilecek altı aylık ceza olayının bir önergeyle düzeltilmesi, en azından belediyeleri de bu tanımın içerisine sokmak ve yırtıcı hayvanlarla kurbanlık hayvanların, daha doğrusu kesilip yiyebileceğimiz hayvanların ayırımını yapmamız gerekiyor.

Bunu Yüce Meclise arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

177 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

178 inci maddeyi okutuyorum:

İşaret ve engel koymama

MADDE 178. - (1) Herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli işaret veya engelleri koymayan, konulmuş olan işaret veya engelleri kaldıran ya da bunların yerini değiştiren kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN. - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

179 uncu maddeyi okutuyorum.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma

MADDE 179. - (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

180 inci maddeyi okutuyorum:

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma

MADDE 180. - (1) Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, oldukça hızlı akan bir görüşme trafiği içerisindeyiz. "Trafik" deyince de, 180 inci maddeyle, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokmanın suç teşkil ettiği konusunda bir hüküm geliyor. Ben, okuyunca, bir siyasî çıkarım yapıyorum buradan. Biliyorsunuz, temmuz ayının 21'i ya da 22'sinde, Pamukova'da, çok önemli bir demiryolu kazası meydana geldi ve bununla ilgili bir gensoru girişimi oldu. Bu gensoru girişimi, olayın siyasî ve idarî yükümlülüğünü taşıyan Sayın Bakan tarafından pek üstlenilmedi ve Grubunuz tarafından da reddedildi.

Daha sonraki süreçte, olaydaki teknik bilirkişi incelemelerini tamamladı ve sekizde 4 kusurun Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına ait olduğu konusunda bir hükme vardı. Olayın gerisi trajikomik seyrediyor.

Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Adalet Bakanına, gerçekten teşekkür etmek istiyorum; çünkü, daha önce bu tartışmalar sırasında, bu rapor yayımlandıktan sonra, sekizde 4 suç isnat edilen Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının şu andaki Genel Müdürü, ilgili genel müdür yardımcıları ve onların siyasî ve idarî amiri olan Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, sekizde 4'lük suçun siyasî muhatabı oldular. Şimdi, bu muhataplık karşısında, Sayın Adalet Bakanı, o zaman, bir hükümet toplantısı sonrasında basına açıklama yaparken, çok nazik bir şekilde, kabine arkadaşına "istifa" denilen bir demokratik müessesenin de bulunduğunu ima eden tarzda açıklamalar yaptı; ben de, bunu, bir basın toplantısında dile getirmiştim.

Şimdi, Sayın Adalet Bakanının ve bizlerin, gensoru dahil, her türlü denetim mekanizması,  her türlü demokratik uyarısına rağmen, bu suçun sekizde 4'lük kısmının siyasî ve idarî sorumluluğunun, siyasî karar mekanizması noktasındaki kişisi, Sayın Ulaştırma Bakanı, acaba, bu 180 inci maddenin neresinde yer alıyor? Bir okursanız... Ben, gerekçesini de okumak istiyorum, maddeyi de okumak istiyorum; iki satır, vaktinizi almayacak.

"Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir." Yani, taksirle, bilinçli olmadan; tabiî ki böyle bir suçlama yok; ama, görevindeki dikkati, özeni göstermeden anlamında. Bu suçun kapsamına Sayın Binali Yıldırım -Sayın Bakan burada yok, keşke olsaydı- Sayın Bakan giriyor mu girmiyor mu; bu, önemli bir konu, gerçekten önemli bir konu. Burada, bu raporun, bilirkişi raporunun, mahkemeye sunulan raporun sonuç kısmına bakacak olursak, buraya Sayın Bakan da giriyor, Devlet Demiryolları Sayın Genel Müdürü de giriyor ve o talihsiz kaza sonrasında talihsiz açıklamalar yapan genel müdür yardımcısı arkadaşlar da giriyor.

Değerli arkadaşlarım, sabahtan beri hep iyiyi konuşuyoruz, hep olumluyu konuşuyoruz. Ceza tarzında değil özendirme tarzında, topluma kazandırma tarzında bir ceza yasası felsefesini yaşama geçirmeye çalışıyoruz; ama, bizler örnek olmak zorundayız. Bu yasayı çıkaran Yasama Organında şu anda görev yapan kişiler bu yasayı çıkarırken, kendileri getirdikleri yasal düzenlemelere örnek teşkil etmek durumdalar. Bu örneği teşkil edecek olan kişi de 180 inci madde kapsamında Sayın Ulaştırma Bakanıdır. Konuyla ne ilgisi var demeyin; bariz bir karşılığı var; Sayın Ulaştırma Bakanının muhatap olduğu bir maddeyle karşı karşıyayız. Eğer, bu maddeye "evet" oyu verirseniz, Sayın Ulaştırma Bakanını da bu madde kapsamında değerlendiriyoruz demektir. Ben, bunu, bir kere daha sizlerin vicdanına hatırlatmak istedim ve Sayın Bakana da, hâlâ, kamu vicdanı bakımından sorun teşkil eden konumunu bir kere daha gözden geçirmesi demokratik tavsiyesinde bulunmayı Cumhuriyet Halk Partisi adına görev sayıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

181 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Çevreye Karşı Suçlar

 Çevrenin kasten kirletilmesi

MADDE 181. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)

2. - Genel Kurulu ziyaret eden Slovakya Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Slovakya Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki heyet Meclisimizi teşrif etmişlerdir; kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - 182 nci maddeyi okutuyorum:

Çevrenin taksirle kirletilmesi

MADDE 182. - (1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

183 üncü maddeyi okutuyorum:

Gürültüye neden olma

MADDE 183. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.16


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.35

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

664 sıra sayılı tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

184 üncü maddeyi okutuyorum:

İmar kirliliğine neden olma

MADDE 184. - (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapan ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalara elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapan veya bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınaî veya ticarî faaliyetin icrasına müsaade eden kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(5) Dördüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.

 BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

185 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar

Zehirli madde katma

MADDE 185. - (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

186 ncı maddeyi okutuyorum:

Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti

MADDE 186. - (1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

187 nci maddeyi okutuyorum:

Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilâç yapma veya satma

MADDE 187. - (1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üreten veya satan kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.

(2) Bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

188 inci maddeyi okutuyorum:

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti

MADDE 188. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye'de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.

(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(4) Uyuşturucu maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.

(7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, dört yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. 

(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

189 uncu maddeyi okutuyorum:

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

MADDE 189. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

190 ıncı maddeyi okutuyorum:

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma 

MADDE 190. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırmak için;

a) Özel yer, donanım veya malzeme sağlayan,

b) Kullananların yakalanmalarını zorlaştıracak önlemler alan,

c) Kullanma yöntemleri konusunda başkalarına bilgi veren,

Kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını alenen özendiren veya bu nitelikte yayın yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

191 inci maddeyi okutuyorum:

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak

MADDE 191. - (1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.

(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.

(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.

(5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

192 nci maddeyi okutuyorum:

Etkin pişmanlık

MADDE 192. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(3) Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir.

(4) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruşturma başlatılmadan önce resmî makamlara başvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

193 üncü maddeyi okutuyorum:

Zehirli madde imal ve ticareti

MADDE 193. - (1) İçeriğinde zehir bulunan ve üretilmesi, bulundurulması veya satılması izne bağlı olan maddeyi izinsiz olarak üreten, bulunduran, satan veya nakleden kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

194 üncü maddeyi okutuyorum:

Sağlık için tehlikeli madde temini

MADDE 194. - (1) Sağlık için tehlike oluşturabilecek maddeleri çocuklara, akıl hastalarına veya uçucu madde kullananlara veren veya tüketimine sunan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

195 inci maddeyi okutuyorum:

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma

MADDE 195. - (1) Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

196 ncı maddeyi okutuyorum:

Usulsüz ölü gömülmesi

MADDE 196. - (1) Ölü gömülmesine ayrılan yerlerden başka yerlere ölü gömen veya gömdüren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

197 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Kamu Güvenine Karşı Suçlar

Parada sahtecilik

MADDE 197. - (1) Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

198 inci maddeyi okutuyorum:

Paraya eşit sayılan değerler

MADDE 198. - (1) Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile millî ziynet altınları, para hükmündedir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

199 uncu maddeyi okutuyorum:

Kıymetli damgada sahtecilik

MADDE 199. - (1) Kıymetli damgayı sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Sahte olarak üretilmiş kıymetli damgayı bilerek kabul eden kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği kıymetli damgayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Damgalı kâğıtlar, damga ve posta pulları ve muayyen bir miktar vergi veya harcın ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pullar, kıymetli damga sayılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

200 üncü maddeyi okutuyorum:

Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar

MADDE 200. - (1) Paralarla kıymetli damgaların üretiminde kullanılan alet veya malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

201 inci maddeyi okutuyorum:

Etkin pişmanlık

MADDE 201. - (1) Sahte olarak para veya kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden kişi, bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

202 nci maddeyi okutuyorum:

Mühürde sahtecilik

MADDE 202. - (1) Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık tarafından kullanılan mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan onaylayıcı veya belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

203 üncü maddeyi okutuyorum:

Mühür bozma

MADDE 203. - (1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

204 üncü maddeyi okutuyorum:

Resmî belgede sahtecilik

MADDE 204. - (1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

205 inci maddeyi okutuyorum:

Resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek

MADDE 205. - (1) Gerçek bir resmî belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

206 ncı maddeyi okutuyorum:

Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan

MADDE 206. - (1) Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

207 nci maddeyi okutuyorum:

Özel belgede sahtecilik

MADDE 207. - (1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

208 inci maddeyi okutuyorum:

Özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek

MADDE 208. - (1) Gerçek bir özel belgeyi bozan, yok eden veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

209 uncu maddeyi okutuyorum:

Açığa imzanın kötüye kullanılması

MADDE 209. - (1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

210 uncu maddeyi okutuyorum:

Resmî belge hükmünde belgeler

MADDE 210. - (1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması hâlinde, resmî belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

211 inci maddeyi okutuyorum:

Daha az cezayı gerektiren hâl

MADDE 211. - (1) Bir hukukî ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi hâlinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

212 nci maddeyi okutuyorum:

İçtima

MADDE 212. - (1) Sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

213 üncü maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Kamu Barışına Karşı Suçlar

Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit

MADDE 213. - (1) Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun silâhla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza, kullanılan silâhın niteliğine göre yarı oranına kadar artırılabilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

214 üncü maddeyi okutuyorum:

Suç işlemeye tahrik

MADDE 214. - (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

215 inci maddeyi okutuyorum:

Suçu ve suçluyu övme

MADDE 215. - (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

216 ncı maddeyi okutuyorum:

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

MADDE 216. - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun 216 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yürürlükte olan Türk Ceza Kanununun 175 inci maddesinin karşılığı, görüşülmekte olan 216 ncı maddede de yer almıştır. Toplumsal barışın bozulması ve ayırımcılık yapılmaması yönünde düşündüğümüzde, Türk Ceza Kanununun 175 inci maddesinin değişimini olumlu karşılamaktayım; ancak, yapılan değişiklikteki genel yaklaşımı, yeni bir şey getirmediği için eleştiriyorum; çünkü, yeni tasarıdaki 216 ncı maddede yalnızca dinî değerlerden bahsediliyor. Oysa, bu tasarıda dinî değerlerle birlikte dinî inançlar şeklinde bir ibare de olsaydı çok daha yararlı olurdu diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; başta Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, parti yetkilileri olmak üzere birçok kişi konuşmalarında, Alevîlere hakaret gibi anlaşılabilecek ifadeler kullanmaktadırlar. Bu tür ifadelerin sahiplerine mahkemeler tarafından da takipsizlik kararı verilmiştir ya da beraat ettirilmiştir. Burada birkaç örnek vermek istiyorum. 1996 yılında Susurluk kazası üzerine başlatılan "bir dakika karanlık" kampanyası üzerine dönemin Adalet Bakanının "mum söndü yapıyorlar" demesi sonucu mahkemeye intikal ettirilen durum, şahsın bakan olması nedeniyle takipsizlik aldı. Diyanet İşleri Başkanlığının bir yetkilisinin gazeteye verdiği demeçte "cemevi ibadet yeri olamaz, cemevi bir cümbüş yeridir, saz çalınır" demesi üzerine yapılan suç duyurusu sonucunda, mahkemece, delil yetersizliği gerekçesiyle beraatına karar verildi ve bu örnekleri çoğaltabilirim.

Değerli arkadaşlarım, tasarının bu maddesi bu şekliyle geçerse, değişen bir şey olmayacaktır. "Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep" ibaresinden sonra "inanç" ibaresinin eklenmesinin birtakım kolaylıklar getireceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bundan bir süre önce, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde bir yasa değişikliğiyle ibadethanelere bir yeni açılım getirdik. Sayın Başbakanımıza da, ibadethane olarak cami, mescit, kilise, sinagogların anılmasıyla birlikte, cemevlerinin bu kapsama alınıp alınmayacağı hususunda bir soru sormuştum. Bundan kısa bir süre önce, Kartal Kaymakamlığı, cemevlerini, yarı cemevi olarak tanımlıyor. Gerçekten, burada üzüntü duymaktayım. Ülkemizde toplumsal barış için her inancın kapsamına biraz saygı gösterilmesinde yarar görüyorum.

Bu vesileyle, Sayın Bakanıma, Sayın Komisyon Başkanıma bir soru yöneltmek istiyorum. 216 ncı maddedeki sayılan sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özellikler tabirinde, Alevîlik bu kapsamın içerisinde midir değil midir? Bu sorumun yanıtını, Sayın Komisyon Başkanımdan bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gülçiçek.

Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Fehmi Hüsrev Kutlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, geçtiğimiz üç dört yıl içerisinde en fazla tartışılan madde, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi olmuştur; âdeta, Türkiye'de hukukun bittiği, yargının siyasallaştığı iddialarının merkezi haline gelmiştir. Yeni bir ceza kanunu yaptığımız bir dönemde, bu maddenin çok daha iyi düzenlenerek fikir hürriyetlerini engellemeyecek bir hale getirilmesi temennimizdi; ancak, mevcut haliyle muhafaza edildi. Aslında, mevcut halinde de çok büyük sıkıntılar olmaması gerekirdi; çünkü, madde metni gayet açık ve sarihtir. Ancak, maalesef, kanunlarımız, bazen kanun metinlerine göre değil de, mevcut siyasî konjonktüre göre uygulandığı için geçtiğimiz dönemlerde bu sıkıntıları yaşadık.

Biz, Ceza Kanunumuza birtakım yeni hükümler getirdik, soykırımı cezalandırdık. Geçmiş dönemi incelediğimiz zaman, 312 nci madde uygulanılarak bazı fikir soykırımlarının yapıldığını müşahede etmekteyiz. Bir gazetenin sahibi 312 nci maddeden cezalandırıldı. Yetmedi, bütün yazarları hakkında 312 nci maddeden dava açıldı. Bu mahkemeler karar verdikten sonra, geçen dönem Ceza Kanununda bir değişiklik yapıldı ve kamu düzenini bozma, artırıcı unsur olmaktan çıkarılıp aslî unsur haline getirildi.

Bütün hukukçuların ittifak ettiği bir konu, daha önce kamu düzenini bozmaktan cezası artırılmamış sanıklar, bu değişiklik uyarınca beraat etmesi gerekirken, maalesef, uygulamada yine aynı şekilde cezalandırıldılar ve iadei muhakeme talepleri reddedildi. 312 nci madde, şimdiki Ceza Kanunumuzda 206 ncı madde olarak Adalet Komisyonunda görüşülürken, Yargıtaydan gelen bir yargıcın veya savcının tutanağa geçen beyanları aynen şöyle: "Bu maddelerde yargıç yüzde 95, yasa metni yüzde 5 etkilidir."

Arkadaşlar, biz yargı kararlarına güvenmek, saygı duymak zorundayız; ama, yargıçlar da şunu unutmamalıdır ki, verecekleri kararlar kanuna uygun olmalıdır ve yasa koyucunun iradesini esas almalıdır. Siz ne yasa çıkarırsanız çıkarın biz bildiğimizi okuruz mantığı, yasal değildir ve yargı sistemini yıpratır.

Türkiye'de 312 nci maddeden yüzlerce kişi, binlerce kişi yargılandı, yüzlerce kişi mahkûm oldu. Önce, daha çok sosyal demokrat arkadaşlarımız mahkûm oldu, bu kanun gerekir gibi bir düşünceye kapıldık, sonra, daha tasvip ettiğimiz düşünceler mahkûm oldu, feveran ettik ve daha önceden mahkûm olanlar bu kanun lazım dedi.

Arkadaşlar, hukuk, hepimize lazım. Yargıçlarımızın... Ben, burada, geçmişte olan bir yanlışlığın tutanağa geçmesi için bu sözleri söylüyorum. 312 nci maddenin Türk yargı hayatındaki uygulaması yanlıştır, siyasî konjonktürlere göre mahkûmiyetler verilmiştir, hiç değilse bundan sonra bu tip yanlışlıkların yapılmaması gerekir. Kanunda yazan şeyler yorumlanarak genişletilemez. Eski bir Adalet Bakanımız, Adalet Bakanıyken şöyle bir ifadede bulundu: "312 nci madde, biraz zorlanarak, 163'ün yerine uygulanıyor." Türkiye'de hiçbir yargıcın, dünyada hiçbir yargıcın, ceza kanunu maddesini zorlayarak, yorumlayarak, genişletmesi, kaldırılan başka bir maddenin yerine uygulaması mümkün değildir. Dilerim ki, bundan sonra yargıçlarımız kanunun metnine, yasa koyucu olan bu yüce çatının altında toplanan siz yasa koyucuların iradesine uygun hareket eder ve 312 nci maddeyi, fikirleri kısıtlayan, özgürlükleri törpüleyen bir madde olarak kullanmazlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kutlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 

K. Kemal Anadol

Orhan Eraslan

Haluk İpek

 

İzmir

Niğde

Ankara

 

Eyüp Fatsa

Fatih Arıkan

 

 

Ordu

Kahramanmaraş

 

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı olan önergeyi okutup, işleme alacağım:

15.9.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ümmet Kandoğan

Dursun Akdemir

Emin Şirin

 

Denizli

Iğdır

İstanbul

 

E. Safder Gaydalı

Mehmet Tatar

 

 

Bitlis

Şırnak

 

 

"Madde 216.- Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak halkı birbirine karşı açık ve mevcut tehlike teşkil edecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Kandoğan?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı maddesi üzerinde bir değişiklik önergesi vermiştim. Bununla ilgili, bunun gerekçesini, hangi saiklerle bu önergeyi verdiğimizi izah etmek için huzurlarınızdayım.

Biraz önce, Adıyaman Milletvekilimizin de çok veciz bir şekilde dile getirdiği gibi, mevcut Ceza Kanunundaki bu maddenin benzeri olan maddeden dolayı, Türkiye'de, yıllarca mağdur olan birçok vatandaşımız olmuştur. Bu yeni düzenlemede de, aynı tehlikenin, aynı mağduriyetin devam edeceği çok açık ve net bir şekilde ortadadır. Kanun maddesinde "kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda" denilmektedir. Bir kere, burası soyut bir ifade. Kamunun güvenliği, farklı dönemlerde farklı yorumlanabilecek olan bir ibare. Bu nedenle, biz, bu önergeyi verirken, bunu şu şekilde düzeltmek istedik: "Halkı birbirine karşı açık ve mevcut tehlike teşkil edecek şekilde..." Bir tehlikenin mevcut olması ve bunun bariz, alenî bir şekilde görülmesi, gerekmesi halinde bu maddenin işlerlik kazanması, ki, önemli olan bu; ama, verilen diğer önergede "yakın tehlike" tabiri kullanılıyor ve biraz sonra oylanacak önerge de o önerge olacaktır; ancak, hukuk literatüründe "yakın" kavramının ne kadar bir zaman için geçerli olduğu tartışmalı bir konudur. Bu konu, hâkimlere göre de farklı şekillerde yorumlanabilecek, bir kişiye göre altı ay yakın tehlike olabilecekken, bir diğer kişi için bu, bir yıllık süre, belki iki yıllık süre olabilecektir. O bakımdan, biz diyoruz ki, geçmişte, bu maddeden dolayı Türkiye'de çok ciddî sıkıntılar olmuştur, bundan mağdur olan hem sağ kesimde hem de sol kesimde yüzlerce, binlerce insan olmuştur.

Biz diyoruz ve istiyoruz ki, artık, yeni bir ceza kanunu gündemdeyken, yeni bir ceza kanunu ortaya konulmuşken, geçmişin bu kötü izlerini de silelim; "halkı kin ve tahrike yönelik" cümlesini, kamu düzenini bozma meselesini çok açık ve net bir hale getirelim ve bu şekilde de bu maddeyi düzenleyelim. Bu değişiklik önergesini bu düşüncelerle verdik. Bu maddenin -inşallah- arzu ettiğimiz şekilde değiştirilerek kabul edilmesi hepimizin arzusudur, isteğidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın millletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

                        Kemal Anadol (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bu maddeyle ilgili müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Gerçekten de, yürürlükteki Ceza Kanununun 312 nci maddesinin, bugün, bu tasarıda 216 ncı madde olarak düzenlenmiş olması, yürürlükteki yasa açısından hak ve özgürlüklerin, özellikle bu manada özgürlük açısından çok önemli bir açılım getirdiğini burada ifade etmek istiyorum. Aslında, biraz evvel reddettiğimiz önerge ile bu önerge arasında özü itibariyle çok fazla farklılık yok; ancak, reddettiğimiz önerge ceza hukuku tekniği açısından usulüne uygun yazılmadığı için, biraz daha popülist bir yaklaşımla kaleme alındığı için, biz reddettik. Değilse, biz, burada, kabul edeceğimiz -ümit ediyorum- bu önergeyle hak ve özgürlükler açısından "açık ve yakın tehlike" kavramını getirmiş olmakla hem Amerikan Yüksek Mahkemesinin hem de sık sık atıfta bulunduğumuz İnsan Hakları Mahkemesinin kullandığı kavramı buraya derc etmiş oluyoruz. Geçmiştekilerden çok farklıdır. Özellikle "bu Ceza Kanunu hiçbir şey getirmiyor" diyenler açısından, geçmişte Türkiye'de demokrasi açısından sıkıntı çıkaran bu maddenin "açık ve yakın tehlike" kavramını madde metnine dahil etmesi suretiyle, geriye dönük bütün hesabı kapatmış durumdadır. İnanıyoruz ki, zaten, 312 nci maddenin uygulaması bakımından geçtiğimiz süreçte, demokratikleşme sürecinde çok önemli adımlar atılmıştır. Artık, eskiden olduğu gibi yüzlerce dava bundan dolayı mahkemelere gelmiyor ve eskiden olduğu gibi çok mahkûmiyet kararları da verilmiyor; ama, biz, bütün bunların ortadan kalkmasını istiyoruz. Fikir özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün olabildiğince serbest olmasını istiyoruz. Onun için de, uluslararası kriter olan İnsan Hakları Mahkemesinin uzunca bir zamandan beri içtihat haline getirdiği, Amerikan Federal Mahkemesinin içtihat haline getirdiği ve bizim ceza hukukumuzda da sana göresi bana göresi olmayan bir kriteri getirmiş oluyoruz "açık ve yakın tehlike" tabirini, kavramını buraya sokmuş olmakla.

Bunun daha ilerisi olabilir miydi; şüphesiz, belki olabilirdi; ama, açık ve yakın tehlikenin de, zaten, neyi ifade ettiği açık. Bir önceki önergede deniliyor ki: "Açık ve mevcut tehlike." Zaten, tehlike mevcutsa, suç teşekkül etmiş demektir. Yani, kamu güvenliğinin tehlikeye maruz kaldığı açıktır; çünkü, mevcut; bunun hesabı kitabı yok. Dolayısıyla, suç teşekkül etmiş, cezası verilecek. Halbuki, biz, burada, ondan çok daha önemli bir kriteri, uluslararası hukukta da kabul edilmiş bir kriteri koyuyoruz. Bunun anlamı şunun için de önemlidir: Eğer, Türkiye, İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş olmasaydı, belki, başka türlü düşünülebilirdi; ama, Türkiye'de, artık, insanlarımız da biliyor ki, ifade özgürlüğü önünde, şu veya bu şekilde, herhangi bir kararın verilmiş olması halinde, zaten, İnsan Hakları Mahkemesinden bu neviden kararlar dönüyor. Hep ifade ettik; bundan böyle, yanlış kararlar Strasbourg'tan dönüyor. O sebepledir ki "açık ve yakın tehlike" hâkimlerimizi, bunu uygulayacak olanları da büyük ölçüde tereddütten kurtaracak. Fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü önündeki, yürürlükteki 312 nci maddedeki bir ihtimali de ortadan kaldırmış oluyoruz. İnşallah, bundan sonra, Türkiye daha özgür olur. İnşallah, bu maddelerin uygulanmasına hiç ihtiyaç kalmadan, Türkiye'de herkes fikirlerini, düşüncelerini, tenkit hudutları içerisinde rahatlıkla söyleyebilir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, bir hususu belirtmek istiyorum.

Sayın Bakana açıklamaları için teşekkür ediyorum; ancak, konuşmasının başlangıcında "popülist bir yaklaşımla bu önerge verilmiştir" ibaresini kullandı. Ben, o ifadeyi reddediyorum. Biz, çok samimî bir şekilde bu önergeyi Meclis gündemine getirdik, Meclisin takdiridir, kabul eder veya etmez; ama, o ifadenin yanlış olduğunu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ülkemizde ifade özgürlüğünün genişletilmesi süreci ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığı da gözönünde tutularak, madde metnine, ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmek amacıyla "açık ve yakın tehlike" koşulu eklenmiştir. Buna göre, söz konusu suçun oluşması için işlenen fiil nedeniyle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması gerekir. Açık ve yakın tehlikenin belirlenmesinde hâkimin, böyle bir durumun ortaya çıktığına dair somut olguların varlığına ilişkin dayanak noktalarını tespit etmesi ve kararında göstermesi zorunludur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

216 ncı maddeyi, kabul edilen önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.21
YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.35

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

664 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

217 nci maddeyi okutuyorum:

Kanunlara uymamaya tahrik

MADDE 217. - (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

218 inci maddeyi okutuyorum:

Ortak hüküm

MADDE 218. - (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar, kendi aralarında, bugünkü çalışmaların sona erdirilmesiyle ilgili olarak mutabakata varmışlardır, Başkanlık olarak biz de bu görüşe katılıyoruz.

16 Eylül 2004 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.36