DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 60
120 nci Birleşim (Olağanüstü)
15 Eylül 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 5215 sayılı Belediye Kanununun 3, 14
ve geçici 4 üncü maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/644)
2. - 5229 sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/645)
3. - Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
Norveç'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/646)
4. - Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün Lübnan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/647)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. - Genel Kurulu ziyaret eden
Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyetine Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
2. - Genel Kurulu ziyaret eden Slovakya
Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)
V . -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
ÖZPOLAT'ın, İstanbul'da yapılacak olan ulaslararası toplantılar için doğal
afetlere karşı önlem alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2962)
2. - Trabzon Milletvekili Şevket ARZ'ın,
Trabzon'un bazı ilçelerinde yaşanan sel felaketine,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Gemlik-Kumla Caddesindeki bir binanın çökme tehlikesine,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3057, 3058)
3. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın,
Muğla İlinde Kavaklıdere-Yatağan arasındaki yolun genişletilmesine ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/3164)
4. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
IMF ve diğer ülkelerden alınan kredilere ve faiz oranlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/3190)
5. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
DDY ve THY personelinin teknik yetkililerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3325)
6. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in,
Orman-İş Sendikası üyelerine sendika değiştirmeleri konusunda baskı yapıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/3333)
7. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Çalkaya-Kundu yolunun yapım inşaatından zarar gören çam ağaçlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/3343)
8. - Aydın Milletvekili Özlem
ÇERÇİOĞLU'nun, hızlandırılmış tren kazasına ve sorumlularına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3366)
9. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un,
hızlandırılmış tren kazasına ve sorumlularına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3367)
10. - Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, hızlandırılmış tren projesi ve bazı sorunlara ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3368)
11. - Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın
hızlandırılmış tren projesi, karşılaşılan sorunlar ve sorumlularına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3369)
12. - Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın
hızlandırılmış tren kazasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/3371)
13. - Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, demiryollarında meydana gelen kazalara ve kazaların önlenmesine
yönelik çalışma olup olmadığına,
Hızlandırılmış tren projesi ve onay
raporuna,
İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3372, 3373)
14.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, bağlı genel müdürlüklere yaptıkları bürokrat atamaları ile ilgili
iddialara,
Hızlandırılmış tren kazalarına ve
sorumlularına,
İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/3375, 3376)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ve Haluk İpek, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin ile 202 milletvekilinin; Türk Ceza Kanunu Tasarısı (1/593) ile
16.7.2004 Tarihli ve 5229 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri
gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresini
(1/872) görüşmek üzere Anayasanın 93 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 7 nci maddeleri gereğince olağanüstü toplantı çağrı önergesi,
Olağanüstü toplantı isteminin Anayasa ve
İçtüzük hükümlerine uygun bulunduğuna ve bu nedenle TBMM Genel Kurulunun 14
Eylül 2004 Salı günü saat 15.00'te olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı duyurusu,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Daha önce gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 664 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporunun 48 saat geçmeden, olağanüstü toplantı gündeminin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 1 inci sırasına alınmasına; çalışma sürelerinin, 14.9.2004 Salı günkü
birleşimde, 15.00-22.00 saatleri arasında, 15.9.2004 Çarşamba, 16.9.2004
Perşembe, 17.9.2004 Cuma, 18.9.2004 Cumartesi ve 19.9.2004 Pazar günkü
birleşimlerde ise 11.00-13.00 ve 14.00-22.00 saatleri arasında olmasına; 664
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitirilmemesi halinde, 20.9.2004
Pazartesi günü de Genel Kurulun saat 11.00'de toplanmasına ve bu işin
görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Suriye Halk
Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash'a Başkanlıkça "Hoşgeldiniz"
denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci sırasına alınan Türk
Ceza Kanunu Tasarısının (1/593) (S.Sayısı: 664) tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanarak 76 ncı maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 15 Eylül 2004
Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.
|
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Yaşar Tüzün |
|
|
Bilecik |
|
|
Kâtip Üye |
|
No. : 174
II. - GELEN
KÂĞITLAR
15 Eylül
2004 Çarşamba (Olağanüstü)
Tasarılar
1. - Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü
Çerçeve Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/880) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.8.2004)
2. - Yedek Subaylar ve Yedek Askeri
Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/881) (Milli
Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)
3. - Türk Ticaret Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/882) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) ( Başkanlığa geliş
tarihi: 17.8.2004)
4. - İslam Özel Sektörün Geliştirilmesi
Kurumunu Kuran Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/883) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.8.2004)
5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle
Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/884) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)
6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve
Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/885) (Milli
Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.8.2004)
7. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Mutabakat Zabtının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/886) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.8.2004)
8. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
(1/887) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.8.2004)
9 - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle
Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet
Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/888) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.8.2004)
10. - A400M Uçağının Geliştirilmesi,
Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Programda İşbirliği
Konusunda Mutabakat Muhtırası İle A400M Uçağının İşbirliği İçerisinde
Geliştirilmesi, Üretimi Evresi ve Başlangıç Desteğine İlişkin A400M Program Üst
Kurulu Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/889)
(Milli Savunma; Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.8.2004)
Tezkereler
1. - Konya Milletvekili Halil Ürün'ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/642)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.8.2004)
2. - Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/643)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.9.2004)
Raporlar
1. - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/332) (S.Sayısı:654)
(Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Karadeniz Liman Devleti Kontrolü Sekretaryası Arasında Yönetim Merkezi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/808) (S.Sayısı: 655) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Örgütlü Suçlar, Uyuşturucu Madde
Kaçakçılığı, Uluslararası Terörizm ve Diğer Ciddi Suçlarla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/810) (S.Sayısı: 656) (Dağıtma Tarihi:
14.9.2004) (GÜNDEME)
4. - Avrupa Birliği ile Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Kuvvetine Katılımına ilişkin Anlaşma ve Buna
Bağlı Mali Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/814) (S.Sayısı: 657) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004)
(GÜNDEME)
5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı
Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/826) (S.Sayısı: 658) (Dağıtma
Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının ve Ülkelerinde Yasadışı Konumda
Bulunan Yabancıların Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/794) (S. Sayısı: 659) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
7. - Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım
Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının
Yasaklanması veya Sınırlandırılması Sözleşmesi ve Sözleşmede Yapılan Değişiklik
ile Eki I inci, Tadil Edilmiş ve II nci ve IV üncü Protokollerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/845) (S.
Sayısı: 660) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
8 - Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile 6.12.1989 Tarihli ve 396
Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname;
13.4.1990 Tarihli ve 423 Sayılı Aile Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/330, 1/148, 1/169) (S. Sayısı: 661) (Dağıtma Tarihi: 14.9.2004) (GÜNDEME)
9. - Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662) (Dağıtma Tarihi:
14.9.2004) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
15 Eylül
2004 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
120 nci Birleşimini açıyorum. .
Toplantı yetersayısı vardır.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden
yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığının 2 adet tezkeresi
vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 5215
sayılı Belediye Kanununun 3, 14 ve geçici 4 üncü maddelerinin bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/644)
22.7.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 22.7.2004 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-6074/20124 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 9.7.2004 gününde kabul edilen 5215 sayılı "Belediye Kanunu"
incelenmiştir:
1- İncelenen yasanın 3 üncü maddesinin (c)
bendinde, "belde"nin, belediyesi bulunan yerleşim yeri olduğu
belirtilmiş; (a) bendinde de, belediye,
"Beldenin ve belde sakinlerinin
mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar
organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe
sahip kamu tüzel kişisi"
biçiminde tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi, yapılan düzenlemede
belediye tanımlanırken, "belde halkı" yanında "belde"
ayrıca belirtilerek, beldenin yerel ortak gereksinimlerini karşılama görevi de
belediyelere verilmiştir.
Bu ayrımla belediyeler, genel yönetimle
ilgili konuları da kapsayacak biçimde, genel yetkili yönetim birimi gibi
tanımlanmış olmaktadır.
Anayasanın 126 ve 127 nci maddelerine
göre, illerde, merkezî yönetimin uzantısı olan ve "yetki genişliği"
esasına göre oluşturulan il genel yönetimi ile yerel yönetim örgütlenmesi olan
ve "idarî vesayet" ilkesine göre oluşturulan il özel yönetimi ve
belediye bulunmaktadır.
İl halkının ortak yerel gereksinmelerinin
karşılanması il özel yönetiminin, belde halkının ortak yerel gereksinmesinin
karşılanması belediyenin, il ve belde halkının ortak yerel gereksinmeleri
dışında kalanlar ile belde de dahil "il"in tüm hizmetlerinin
karşılanması da il genel yönetiminin görev alanına girmektedir.
Ayrıca, Anayasanın yerel yönetimleri
düzenleyen 127 nci maddesinde, yerel yönetimlerin, "il, belediye veya köy
halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere" kurulacakları
açık biçimde belirtilmiştir.
Bu nedenle, incelenen yasanın, "belde
halkı" yanında "belde" hizmetlerini de içeren 3 üncü maddesinin
(a) bendi Anayasanın 126 ve 127 nci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
2- İncelenen yasanın 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasında,
"Belediye, kanunlarla münhasıran
başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her
türlü görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve
denetler"
denilerek, belediyenin görev ve
sorumlulukları genel ve soyut olarak belirtilmiştir.
Bu fıkraya göre belediyelere, yasalarla
"münhasıran" başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen yerel
ortak nitelikteki hizmetleri yapmak ya da yaptırmak, gerekli kararları almak,
uygulamak ve denetlemek görevi verilmiştir. Böylece belediyeler, kamu
hizmetlerinin görülmesi yönünden "genel görevli" kılınmıştır.
Anayasanın 126 ncı maddesinde, merkezî
yönetimin örgütlenmesine ilişkin ölçütler "coğrafya durumu, ekonomik
koşullar ve kamu hizmetlerinin gerekleri" olarak sayılmıştır. Maddede,
merkezî yönetimin görevlerini belirginleştiren ya da sınırlayan bir düzenleme
yapılmamıştır.
Buna karşın, Anayasanın 127 nci
maddesinde, yerel yönetimlerin örgütlenmesi hem "coğrafya" hem de
"konu" yönünden sınırlandırılmıştır. Maddeye göre, yerel yönetimler,
ancak yöresel olarak örgütlenebilmekte ve yalnızca yerel ortak gereksinimlerin
karşılanması yönünden görevlendirilebilmektedir.
Anayasada, merkezî yönetimin, devlet
iktidarını yansıtacak biçimde tüm kamu hizmetlerinin yürütülmesini sağlamak
üzere ülke genelinde, yerel yönetimlerin ise, sınırlı bir coğrafyada ortak
yerel gereksinimlerin karşılanması gibi sınırlı bir konuda örgütlenmesi
öngörülmüştür.
Buna göre, yönetsel örgütlenmede, merkezî
yönetim konu yönünden genel, yerel yönetimler ise özel görevlidir. Bunun sonucu
olarak, yasalarda, merkezî yönetimin görevleri soyut ve genel, yerel
yönetimlerin görevleri somut ve belirgin biçimde düzenlenmelidir.
Oysa, yukarıda açıklandığı gibi, incelenen
yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrası ile belediyeler, kamu hizmetlerinin
yürütülmesi yönünden "genel görevli" kılınmıştır.
Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında,
belediyelerin öncelikle yapmak ya da yaptırmakla yükümlü olduğu kimi aslî
görevleri; dördüncü fıkrasında da yapılması belediyelerin inisiyatifine
bırakılan kimi görevleri belirlenmiştir. Maddenin diğer fıkralarında ise,
görev, yetki ve sorumluluk alanının yer yönünden sınırı düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, her ne kadar
"yasalarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen",
"mahallî müşterek nitelikteki" görevlerden söz edilerek konu yününden
sınır getirilmiş izlenimi yaratılmaya çalışılmış ise de, bu ölçütler soyut
olup, belediyeleri "genel görevli" konumdan çıkarmaya yetmemektedir.
Çünkü, merkezî yönetim örgütlenmesinde yer
alan kamu kurum ve kuruluşlarının görevi kapsamında sayılmayan ya da genel
görevli bir kamu kurum ya da kuruluşunun görev alanında yer almakta iken,
yapılacak bir yasal düzenleme ile o kurum ya da kuruluşun görev kapsamından
çıkarılan her türlü kamusal hizmet, bu madde nedeniyle, başkaca bir yasal
düzenlemeye gerek kalmaksızın belediyelerin görev alanına girecektir.
Hatta, yapılan düzenlemeden, kamu kurum ve
kuruluşlarının görevli kılınması durumunda da belediyenin aynı alandaki
görevinin sona ermediği; ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına yasayla
"münhasıran" görev verilmesi durumunda belediyenin o alandaki
görevinin sona erdiği anlaşılmaktadır.
"Münhasıran" sözcüğüyle merkezî
yönetimin görev ve yetki alanının daha da daraltıldığı, buna karşılık
belediyelerin görev ve yetki alanının genişletildiğini vurgulamak
gerekmektedir.
Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda kabul edilen "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun"da yer verilen ilgili kurallara kısaca
değinilmesi, konunun açıklığa kavuşturulması yönünden gerekli görülmüştür.
Yasanın 7 nci maddesinde, merkezî
yönetimce yürütülecek görevler sayılarak sınırlandırılmış; 8 inci maddesinde
ise, yerel ortak gereksinimlere ilişkin tüm görev, yetki ve sorumlulukların
yerel yönetimlerce yerine getirileceğinin belirtilmesi yeterli görülmüştür.
Madde gerekçelerinde de, merkezî
yönetimler ile yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının, getirilen
yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak ele alındığı; merkezî yönetimin
görev ve yetkilerinin sayılarak sınırlandırıldığı, bunlar dışında kalanların
yerel yönetimlerce yürütülmesinin öngörüldüğü belirtilmiştir.
Bu yasanın 7 ve 8 inci maddeleri ile
incelenen yasanın 14 üncü maddesinin birlikte değerlendirilmesinden, yerel
yönetimlerin, bu bağlamda belediyelerin, kamu hizmetlerinin görülmesinde genel
görevli örgüt durumuna getirildiği görülmektedir.
Öte yandan, bir yerel yönetim birimi olan
il özel idaresine ilişkin yasanın 78 inci maddesine 3360 sayılı Yasayla eklenen
13 üncü bendin ikinci tümcesindeki "İl özel idarelerinin görevli olduğu
mahallî ve müşterek ihtiyaçların kapsamı ve sınırı Bakanlar Kurulunca tespit
olunur" kuralının iptaline ilişkin, Anayasa Mahkemesinin 22.6.1988 günlü,
E.1987/18, K.1988/23 sayılı kararında,
"Yerel yönetimlere ilişkin temel
kavramlar üzerinde yapılan bu açıklamalar da göstermektedir ki, yerel
yönetimlerin kuruluş esasları, karar organlarının oluşumu, görev ve
yetkilerinin belirlenmesi, merkezî yönetimle bağ ve ilgileri, bunlar üzerinde
uygulanacak idarî vesayet yetkisi yasal bir düzenlemeyi gerektirmekte,
'yasallık' vazgeçilmez bir koşul olmaktadır. Anayasanın 123 ve 127 nci
maddeleri bu koşulu açık seçik vurgulamaktadır. O halde:
İl Özel İdaresi Kanunu (İUVKM)'nun 78 inci
maddesine 3360 sayılı Yasanın 2 nci maddesiyle eklenen 13 üncü bendin ikinci
tümcesiyle 'İl Özel İdarelerinin görevli olduğu mahallî ve müşterek
ihtiyaçların kapsamı ve sınırının saptanması yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi,
yasallık ilkesi ile çatışmaktadır. Burada Bakanlar Kurulu kararı, yasa yerini
almaktadır.
Bakanlar Kuruluna bu yetkinin yasayla
verilmiş olması da, Anayasa açısından yasal düzenleme koşulunun yerine
getirildiği biçiminde yorumlanamaz. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin
kararlarında ortaya koyduğu ölçütlere göre, yasa koyucu, genel kuralları
koyarak, yönetime, takdir yetkisine göre düzenleyebileceği bir alan bırakırken,
Anayasanın öngördüğü yönetimin yargısal denetiminin etkinliğini engellemeyecek
nesnel kurallara bağlamalıdır"
denilerek, yasallık ilkesi gereği, yerel
yönetimlerin görevlerinin yasada sayılarak belirtilmesi gerektiği kabul
edilmiştir.
Yasama organının, her şeyden önce bir
hizmetin yerel mi, yoksa ülke düzeyinde mi olduğunu belirlemesi; yerel düzeyde
görülen hizmetlerin yasada tek tek sayılması gerekmektedir.
Tersi durumda, yurttaşlara standart bir
kamu hizmeti sunma olanaksızlaşacak, hizmetler yönünden bölgesel ve yerel
dengesizlikler artacaktır.
İncelenen yasanın 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasında, belediyelerin görevlerinin sınırlı ve belirgin değil, genel
ve soyut kavramlar kullanılarak düzenlendiği görülmektedir. Bu genel ve soyut
kavramların içeriğinin belirginleştirilmesinde belediyelerin yetkili
organlarının etkili olması kaçınılmazdır.
Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin yukarıda
açıklanan kararlarıyla Bakanlar Kurulu yönünden Anayasaya uygun görülmeyen bir
yetkinin belediyelere tanındığı sonucuna varılmaktadır ki, bunun olanaksızlığı
açıktır.
Bu nedenle de, incelenen yasanın 14 üncü
maddesi, Anayasanın 126 ve 127 nci maddesindeki ilkelerle bağdaşmamaktadır.
3- İncelenen yasanın geçici 4 üncü
maddesinde,
"Konusu suç teşkil etmemek ve
kesinleşmiş bir yargı kararına müstenit olmamak kaydıyla, bu Kanunun yayımı
tarihine kadar, memur temsilcileri ile toplu iş sözleşmesi akdederek veya başka
bir tasarrufta bulunarak belediye, büyükşehir belediyesi ve il özel idaresinde
çalışan kamu personeline her ne ad altında olursa olsun eködemede bulunmaları
nedeniyle kamu görevlileri haklarında idarî, adlî veya malî yargılama ve takibat yapılamaz, başlatılanlar işlemden
kaldırılır"
denilmektedir.
a- Maddede, konusu suç oluşturmamak ve
kesinleşmiş yargı kararına dayanmamak koşuluyla bu yasanın yayımlandığı güne
kadar yerel yönetimlerde çalışan kamu personeline yasal dayanağı bulunmadan
yapılan eködemeden dolayı başta belediye başkanları olmak üzere sorumlular için
başlatılan idarî, adlî ya da malî
yargılama ve soruşturmanın işlemden kaldırılması öngörülmekte, bu nedenle
soruşturma ve yargılama yapılamayacağı belirtilmektedir.
Maddedeki "konusu suç teşkil etmemek
ve kesinleşmiş bir yargı kararına müstenit olmamak kaydıyla" anlatımından,
madde kapsamına giren idarî, adlî ya da
malî yargılama ve soruşturmanın suç oluşturabilecek nitelikteki eylemleri de içerdiği
anlaşılmaktadır.
Bu içerikteki yargılama ve soruşturmanın
yapılmasını engelleyen ya da işlemden kaldırılmasını öngören düzenleme af
niteliğindedir.
Anayasanın, 3.10.2001 günlü 4709 sayılı
Yasayla değişik 87 nci maddesinde, "hürriyeti bağlayıcı ceza-para
cezası" ya da "adlî
ceza-idarî ceza" ayırımı yapılmadan genel ve özel af ilanı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kararına
bağlanmıştır.
87 nci maddenin nitelikli çoğunluk
öngörülen bu özel düzenlemesi karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin afla
ilgili yasa kurallarını kabulünde, Anayasanın genel düzenleme içeren 96 ncı
maddesinin uygulanamayacağı ve bu maddede öngörülen karar yetersayısının
geçerli olamayacağı açıktır.
Başka bir anlatımla, incelenen yasanın
geçici 4 üncü maddesinde yapılan düzenleme, af niteliğinde olduğu için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul
edilmesi anayasal zorunluluktur.
Tutanakların incelenmesinden, geçici 4
üncü maddenin kabulünde sayı belirlenmediği görülmekte, bu nedenle maddenin üye
tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilip edilmediği
anlaşılamamaktadır.
Anayasada, genel kuraldan ayrılarak
toplantı ve karar yetersayısı için özel düzenlemeler bulunan durumlarda,
herhangi bir itiraz olmasa da, sonradan ortaya çıkacak duraksama ve
tartışmalara neden olmamak için toplantı ve karar yetersayılarının tutanaklara
geçirilmesi gerekmektedir.
Tutanaklarda böyle bir açıklık
bulunmadığından geçici 4 üncü maddenin kabulü için gerekli yetersayının
oluşturulamadığı sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, tutanakların incelenmesinden,
yasanın tümünün de 235 oyla kabul edildiği görülmektedir ki, bu sayı da af için
gerekli karar yetersayısının altında kalmaktadır.
Bu nedenle, geçici 4 üncü madde biçimsel
yönden Anayasanın 87 nci maddesiyle bağdaşmamaktadır.
b- Öte yandan, geçici maddeyle getirilen
af, haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunanları kapsamamaktadır.
Böylece, yargılama ve takibat aşamasında
bulunan kamu görevlileri af kapsamına alınırken, haklarında kesinleşmiş yargı
kararı bulunanlar aftan yararlandırılmamışlardır.
Anayasanın 2 nci maddesinde, "hukuk
devleti" ilkesi Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılmış; 10
uncu maddesinde de, herkesin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye,
zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, devlet organları ile yönetimin
tüm işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun davranmak zorunda oldukları
belirtilmiştir.
Hukuk devleti, yurttaşlarına hukuk
güvenliği sağlayan ve adil bir hukuk düzeni kurup, bu düzeni sürdürmek için
gerekli önlemleri alan devlettir.
Yurttaşların devlete karşı güven
duygularının zedelenmemesi için hukuk güvenliğinin sağlanması, yasaların adil
olması ve eşitlik ilkesine uygun kurallar içermesi gerekmektedir.
Hukuk ve adalet toplumun ve devletin
temeli ve amacı; eşitlik ise, adaletin temel öğesidir. Benzer durumlarda
eşitlik ilkesine uygun davranılması adil hukuk düzeninin gereğidir; farklı
uygulama yapılması ise adalet duygusunu zedeleyecektir.
Yasa önünde eşitlik, eylemli değil
hukuksal anlamdadır. Eşitlik ilkesi yurttaşlar arasında hukuksal ayırım
yapılmasını önlemek için getirilmiştir. Bu ilke, yasal düzenlemelerin niteliği,
görev, yetki ve sorumluluğu, görülen hizmetin özellikleri ve ayrıntıları aynı
ya da benzer olan kişiler arasında ayırım yapılmasına izin vermemektedir.
İncelenen yasanın geçici 4 üncü maddesinde
aynı hukuksal konumda olan kişiler arasında af konusunda farklılık
yaratılmıştır.
Bu nedenle, anılan madde hukuk devleti ve
eşitlik ilkelerine uygun düşmemektedir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan
gerekçelerle uygun görülmeyen 5215 sayılı "Belediye Kanunu", 3, 14 ve
geçici 4 üncü maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha
görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte
geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. - 5229
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun 2 nci maddesinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/645)
2.8.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 22.7.2004 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-6074/20124 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 16.7.2004 gününde kabul edilen 5229 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir:
İncelenen yasanın 2 nci maddesinin (e)
bendiyle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına
eklenen son bentte,
"Bakanlar Kurulu veya yasama organı
üyeliğinde geçen süreler akademik unvanların kazanılması için gerekli sürelerde
değerlendirilir"
düzenlemesine yer verilmiştir.
2547 sayılı Yasanın 60 ıncı maddesinin (a)
fıkrasının birinci bendinde, bir süre öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra
Bakanlar Kuruluna ve yasama organı üyeliğine seçilenlerin, bu görevlerde
geçirdikleri süreler hesaba katılmak ve buna göre aylık dereceleri
yükseltilmek, meslek unvan ve sıfatlarını kazanma ile ilgili kurallar saklı
kalmak koşuluyla, başvurmaları durumunda ayrıldıkları yükseköğretim kurumuna
kadro koşulu aranmaksızın dönecekleri belirtilmiştir.
Bu bentte, Bakanlar Kurulu ve yasama
organı üyeliğinde bulunan öğretim üyelerinden bu görevleri sona erdikten sonra
yeniden yükseköğretim kurumuna dönmek isteyenlerin atanmalarına olanak
sağlanmakta ve bu gibilerin Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliğinde geçen
sürelerinin yalnızca aylık derecelerinin yükseltilmesi yönünden
değerlendirilmesi öngörülmekte, meslek unvan ve sıfatlarını kazanmayla ilgili
kurallar ise saklı tutulmaktadır.
İncelenen yasayla getirilen düzenlemede
ise, Bakanlar Kurulu ya da yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin akademik
unvanların kazanılması için gerekli süreler yönünden de değerlendirilmesine
olanak sağlanmaktadır.
Anayasanın 2 nci maddesinde Türkiye
Cumhuriyetinin bir "hukuk devleti" olduğu belirtilmiştir. Hukuk
devleti ilkesi, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılmasını gerektirmektedir.
2547 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinde,
profesör, en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişi olarak tanımlanmış; 26
ncı maddesinde de, profesörlüğe yükseltilmede, doçentlik unvanını aldıktan
sonra açık bulunan profesörlük kadrosuyla ilgili bilim alanında en az beş yıl
çalışmış olmak koşulu getirilmiştir.
İncelenen yasayla yapılan düzenleme,
doçent akademik unvanı taşıyanların profesör olabilmeleri için gerekli beş
yıllık yasal sürenin hesabında Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliğinde
geçen sürelerin değerlendirilmesini sağlamaktadır.
2547 sayılı Yasada, profesörlüğe
yükseltilmek için öngörülen süre, doçentlerin bilimsel yeterliklerini
artırmaları ve profesörlüğün gerektirdiği bilimsel düzeye erişmeleri amacıyla,
ilgili bilim alanında bilimsel çalışmalar yaparak geçirilmesi gereken süredir.
Başka görevlerde geçen sürelerin
profesörlüğe yükseltilmek için gerekli süreden sayılması, bu süreden beklenen
yarar ve amaçla bağdaşmamaktadır.
Bakanlar Kurulu ve yasama organı üyeliği
gibi siyasal içerikli etkinliklerin bilimsel çalışmayla eşdeğer ve eşdüzeyde
tutularak profesörlük akademik unvanının kazanılmasında gerekli süreden
sayılması kamu yararına ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine uygun
düşmemektedir.
Öte yandan, Anayasanın 10 uncu maddesinde,
herkesin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa
ayrıcalık tanınamayacağı belirtilmiştir.
İncelenen yasayla, Bakanlar Kurulu ya da
yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin akademik unvanların kazanılması için
gerekli sürelerde değerlendirilmesi öngörülerek, 2547 sayılı Yasanın 26 ncı
maddesinin (a) fıkrasında düzenlenen kurala ayrıklık getirilmekte, kapsama
girenlere, diğer profesör adaylarının hiçbirinde olmayan bir ayrıcalık
tanınmaktadır. Bu ayrıcalığın haklı bir nedeni de bulunmamaktadır.
Bu nedenle, incelenen yasanın ilgili
kuralı eşitlik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması yukarıda açıklanan
gerekçelerle uygun görülmeyen 5229 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 2 nci maddesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın
değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
3. - Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Norveç'e yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/646)
21.7.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin
Çelik'in, Oslo'da yapılan 8 inci Avrupa Eğitim Bakanları Gayriresmî
Konferansına ve Svalbard'da düzenlenen eğitim bakanları araştırma gezisine
katılmak üzere bir heyetle birlikte 24-28 Haziran 2004 tarihlerinde Norveç'e
yaptığı resmî ziyarete, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4. -
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün Lübnan’a yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/647)
21.7.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 2-4 Temmuz
2004 tarihlerinde Lübnan'a yaptığı resmî ziyarete, Tokat Milletvekili Resul
Tosun'un da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.22
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale) , Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, Türk Ceza Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 75 inci maddesi Genel Kurulda
kabul edilmişti; şimdi, 76 ncı maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ KİTAP
Özel Hükümler
BİRİNCİ KISIM
İnsanlığa Karşı Suçlar
BİRİNCİ BÖLÜM
Soykırım
Soykırım
MADDE 76. - (1) Bir plânın icrası
suretiyle, millî, etnik, ırkî, dinî veya bunlar dışında bir özellikle
belirlenen bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların
üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu
oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal
bütünlüklerine ağır zarar verme.
c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi
sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
d) Doğumların zorla engellenmesi.
e) Çocukların zorla başka yerlere
götürülmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verilir.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı
işlemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının İkinci Kitap altında yer alan Birinci Kısım başlığının
"Uluslararası Suçlar" olarak; bu kısım altında yer alan Birinci Bölüm
başlığının "Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar" olarak; 76 ncı maddesi
hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin kabulünü arz ve teklif ederiz.
Soykırım
Madde 76. - (1) Bir planının icrası
suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen
yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden
birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur.
a) Kasten öldürme,
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal
bütünlüklerine ağır zarar verme,
c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi
sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması,
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya
yönelik tedbirlerin alınması,
e) Gruba ait çocukların bir başka gruba
zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme
ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima
hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
|
Kemal Anadol |
Feridun Baloğlu |
Haluk İpek |
|
İzmir |
Antalya |
Ankara |
|
Cüneyit Karabıyık |
Fahrettin Poyraz |
|
|
Van |
Bilecik |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle, madde metninin
ilgili uluslararası sözleşmelere uyumunun sağlanmasının yanı sıra, suçların
içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle madde metni arasındaki çelişki
giderilmiş olmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
76 ncı maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
77 nci maddeyi okutuyorum:
İnsanlığa karşı diğer suçlar
MADDE 77. - (1) Bir plân doğrultusunda;
siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı
sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin
öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yokedilmeleri, insanları işkence
veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma,
cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma,
zorla fuhşa sevketme fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı
işlemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 77 nci maddesi hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin
kabulünü arz ve teklif ederiz.
İnsanlığa karşı suçlar
Madde 77.- (1) Aşağıdaki fiillerin,
siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan
doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur.
a) Kasten
öldürme
b) Kasten
yaralama,
c) İşkence,
eziyet veya köleleştirme,
d) Kişi
hürriyetlerinden yoksun kılma,
e) Bilimsel
deneylere tabi kılma,
f) Cinsel
saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı,
g) Zorla
hamile bırakma,
h) Zorla
fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin
işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer
bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri
kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından,
belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzelkişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı
işlemez.
|
Kemal Anadol |
Feridun Baloğlu |
Haluk İpek |
|
İzmir |
Antalya |
Ankara |
|
Cüneyit Karabıyık |
Fahrettin Poyraz |
|
|
Van |
Bilecik |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİCEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
EYÜP FATSA (Ordu) -Gerekçeyi okutunuz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Değişiklik önergesiyle, madde metninin
ilgili uluslararası sözleşmelere uyumunun sağlanmasının yanı sıra, suçların
içtimaı açısından belirlenmiş hükümlerle madde metni arasındaki çelişki
giderilmiş olmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
77 nci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
78 inci maddeyi okutuyorum:
Örgüt
MADDE 78. - (1) Yukarıdaki maddelerde
yazılı suçları işlemek veya bunların hazırlık hareketlerini gerçekleştirmek
maksadıyla oluşturulmuş bir örgütü kuranlara veya bu tür örgütlere katılanlara
on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı
işlemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.
ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 78 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; ancak,
görüşmeler neticesinde bu madde biraz hafifletildiği için, artık, bu maddeye
girmek istemiyorum, bu maddenin müzakeresini yapmak istemiyorum; ancak, bazı
konulardaki düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.
Ben, ceza kanunları hazırlanırken, takdir
yetkisinin hâkimlere çok geniş bir şekilde tanınmış olmasını, Türkiye gibi
ülkelerde sakıncalı görüyorum; şundan
dolayı: Türkiye, demokrasinin yeni yeni oturduğu, demokratik
geleneklerin yeni yeni yerleştiği bir ülke. Dolayısıyla, tartışma konuları da
çok fazla. Böyle, tartışma konularının çok fazla olduğu yerlerde çok fazla
takdir yetkisi tanındığı zaman... İşte "on yıldan yirmi yıla
kadar..." Arada bir ölçü yok. Örgütü kuranlar ve katılanlar aynı
kategoride. Böyle, takdir yetkileri çok geniş kullanıldığı zaman, bunun,
ileride, sanıkların aleyhine kullanılabileceğini düşünüyorum.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar gerçekten
önemli suçlar ve uluslararası suçlardır ve Türkiye'nin yumuşak karnıdır
uluslararası suçlar. Zaten bir Ermeni soykırımından dolayı Türkiye'nin başı
uzun yıllardır ağrıyor ve bu konu, her yerde tartışma konusu yapılıyor. Şimdi,
insanlığa karşı işlenen suçlarda böyle bir zamanaşımı da işlemeyeceği için,
ileride, bu maddeler Türkiye'nin başını daha fazla ağrıtacaktır diye
düşünüyorum.
Türk Ceza Kanunu Tasarısının hazırlıkları
uzun zamandır devam ediyor; Mecliste bulunan iki partinin böyle temel bir kanun
üzerinde anlaşmış olmasından da son derece mutluyum; iktidar ve muhalefet
partileri gerçekten önemli konularda zaman zaman anlaşmalıdır, buna da
katılıyorum; ancak, bu anlaşmalar -burayı özellikle vurgulamak istiyorum-
halkın aleyhine olmamalıdır. Yani, bu, özgürlükleri daraltan, özgürlükleri
azaltan ve insanları, suçlu olmadıkları halde sanık durumuna düşüren, mahkûm
ettiren bir mekanizma haline dönüştürülmemelidir. Biz, Türkiye'de bunları hep
yaşadık; 12 Eylül, 28 Şubat süreçlerini yaşadık ve bu süreçlerde, çoğu zaman,
ceza kanunlarının ve Anayasanın tam uygulandığını da görmüyoruz...
Biraz önce, yanlışlıkla "Ermeni
soykırımından dolayı" dedim, biz Ermeni soykırımını kabul etmediğimiz için
onu düzeltiyorum.
...mesela, Yargıtayda, normal bir sanığın
dosyasının görüşülmesine üç senede, beş senede sıra gelmezken, bazı dosyaların
sipariş usulü -MİT veya benzeri
kurumlar devreye girdiği zaman- en alt sıradan çıkarılıp, bir hafta içerisinde
görüşülüp karara bağlanması yanlıştır; bütün bu olaylara şahidiz. Tabiî, biz
yargıya güveniyoruz; ama, yargının düzenli hareket etmesi kaydıyla güveniyoruz.
Sanıklar arasında ayırım yaparak, bazı suçlar öncelikli suçlardır bazı suçlar
da -aynı tipten suçlar olduğu halde- ikinci planda suçlardır, şeklinde bir
ayırıma gitmemek kaydıyla; evet, yargıya güveniyoruz.
Tabiî, bu kanunların çıkarılması çok
önemli değil, önemli olan yargı mensuplarının iyi yetiştirilmesidir, yargı
mensuplarının sosyal, kültürel haklarının en iyi şekilde tanzim edilmesidir,
onların kimseye muhtaç edilmeden, kimseye bağımlı kalmadan karar vermelerinin
sağlanmasıdır; ama, bugünkü sistem içerisinde, maalesef, bu konular yeterince
gerçekleştirilebilmiş değildir.
Bir de, şunu özellikle vurgulamak
istiyorum: Türk Ceza Kanunu Tasarısı gibi önemli bir kanun tasarısını bir hafta
üst üste görüşüyoruz; ancak, bu haftalık zaman dilimi içerisinde, zamandan
kazanalım, konuşan arkadaşlarımız vakit kaybettiriyorlar, bir an önce
evlerimize dönelim, tatile gidelim gibi bir anlayıştan öte, biraz da konuşan
arkadaşlarımıza, tolerans gösterilmesi, hatta, konuşmalarının teşvik edilmesi
gerektiğine de işaret ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarbay.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklama
yapabilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bu bölümde yazılı olan suçlar, esas itibariyle
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğidir, ilk defa burada
ihdas edilmiyor. Bu uluslararası sözleşmelerde eğer Türkiye'nin aleyhine bir
durum söz konusuysa, zaten, o konularda bir rezerv koyuyoruz, bir çekince
koyuyoruz. Türkiye'nin aleyhine olan hiçbir uluslararası sözleşmeyi Türkiye
kabul etmemiştir. Türkiye'nin kabul etmediği bir konuyla ilgili, ona rağmen,
burada bir düzenleme yapıyor değiliz. Kaldı ki, bu kanun bir yıl sonra
yürürlüğe girecek, geriye dönük suçlarla ilgili bir yargılama filan da
yapılmayacak.
Konuşmalar arasında "Ermeni
soykırımı" gibi birkısım laflar da geçti. Ola ki, bizi dinleyen
vatandaşlarımızda bundan yanlış bir kanaat hâsıl olabilir. Bizim maksadımız
hiçbir zaman bu neviden konuları buraya getirmek değildir.
Başta da söyledim; bu tasarıyı çıkarırken,
özgürlükleri kısıtlamak gibi bir niyetimiz de yok; tam tersi, yasa koyucunun
maksadı, özgürlükleri teminat altına almak ve olabildiğince de kullanılmasını
sağlamaktır. Bunu tavzihen ifade etmek istedim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 78 inci maddesi hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin
kabulünü arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Anadol |
Eyüp Fatsa |
Orhan Eraslan |
|
|
İzmir |
Ordu |
Niğde |
|
|
Feridun Baloğlu |
Ufuk Özkan |
ErsönmezYarbay |
|
|
Antalya |
Manisa |
Ankara |
|
Örgüt
Madde 78- (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı
suçları işlemek maksadıyla örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere üye olanlara beş yıldan on
yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı
işlemez.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının genel olarak suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, yönetme veya üye olma suçuyla uyumlu kılınması için madde
metninde değişiklik yapılmasına gerek duyulmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 78 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
79 uncu maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti
Göçmen kaçakçılığı
MADDE 79. - (1) Doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede
kalmasına imkân sağlayan,
b) Türk vatandaşı veya yabancının yurt
dışına çıkmasına imkân sağlayan,
Kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve
onbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Bu suçun bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(3) Bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
80 inci maddeyi okutuyorum:
İnsan ticareti
MADDE 80. - (1) Zorla çalıştırmak veya
hizmet ettirmek, esarete veya benzerî uygulamalara tâbi kılmak, vücut
organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet
uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim
olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek
suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren
veya sevk eden, barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin
güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla
girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası
geçersizdir.
(3) Onsekiz yaşını doldurmamış olanların
birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir
yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları
hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile
birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.
(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler
hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
81 inci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Kişilere Karşı Suçlar
BİRİNCİ BÖLÜM
Hayata Karşı Suçlar
Kasten öldürme
MADDE 81. - (1) Bir insanı kasten öldüren
kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Atalay; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSMET ATALAY (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kısım üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerek komisyonda tartışılan gerek
günlerden beri kamuoyunda tartışılan bu yasa tasarısının modeliyle ilgili olarak, çağdaş bir ceza yasası
hazırladığımızdan söz ediyoruz.
Ben, esasen, bugün yürürlükte olan yasanın
448 inci maddesini karşılayan 81 inci madde üzerinde söz aldım; ama, bu bölümle
ilgili, kısaca, Grubumun ve şahsımın görüşlerini arz etmek istiyorum.
Bu bölüme baktığımız zaman, gerçekten,
bazı cezaların ağırlaştırılmış olduğunu, bazı özel indirim maddelerinin yasadan
çıkarıldığını görmekteyiz. Örneğin, 448 inci maddede kasten adam öldürmenin
cezası 24 yıldan 30 yıla kadar ağır hapistir; bu ceza, tasarıda, müebbet hapse
dönüştürülmektedir. Bundan önce hazırlanan tasarıda ise, ceza miktarı, 20 yıl
ile 25 yıl arasında değişmekteydi; ama, komisyonumuz ve bu tasarıyı
hazırlayanlar, insan hayatının çok önemli olduğunu düşünerek, mağdurun hakkını
koruyarak, cezayı müebbet hapse çevirme yolunu seçmişlerdir. Bunda etkili olan
husus şudur kanaatimce: Kamuoyunda, insan öldüren, insan hayatına son veren
kişilerin mevcut yasalardaki indirimlerden yararlanarak, özellikle Türkiye'de
her beş yılda, on yılda bir çıkan aflarla, çok kısa sürede, serbest bırakılması
etkili olacak ki, bu yol seçilmiş bulunmaktadır. Bence, hem indirimleri
kaldırıyoruz hem cezayı ağırlaştırıyoruz; ikisini bir arada tatbik ettiğimiz
zaman, özellikle sanık aleyhine bir durum doğmaktadır. Tabiî, Sayın Bakanımız
ve komisyonumuz tasarıyı bu şekilde getirmişlerdir. Buna paralel olarak,
özellikle, bu yasada, devrim sayılacak, töre cinayetlerinin ağırlaştırılmış
suçlar arasında sayılması önemli bir gelişmedir; çünkü, geçtiğimiz yıllarda ve
günümüzde, töre cinayetleri, neredeyse meşru duruma gelecek konumdadır.
Yine, bu tasarıda, özellikle, gayri meşru
çocuk doğuranların durumuyla ilgili madde yasadan çıkarılmıştır. Önemli bir
adımdır; ama, önemli olan bir başka konu vardır; bugün yürürlükte olan Türk
Ceza Yasasının 463 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasının, ileride
tereddütler doğuracağı kanaatini taşımaktayım. Şöyle ki, 463 üncü maddeye göre,
faili gayrimuayyen şekilde adam öldürmede, yaralamada verilecek cezada, ceza
üçte 1'den yarıya kadar indirilmekteydi. Şimdi, bir taraftan, kasten adam
öldürmenin cezasını müebbet hapse çeviriyoruz, diğer taraftan, birden fazla
kişi tarafından bir suç işlenmişse, yaralama veyahut da adam öldürme meydana
gelmişse, kaç kişi varsa, 10 kişi de suçlanıyorsa, 10'una da aynı cezayı
vermekle karşı karşıya kalacağız diye düşünüyorum. Özellikle Doğu Anadolu'da,
Anadolu'da, bir insan öldürülmüşse, yaralama olmuşsa, toplu suçlama vardır.
Köyler arasında bir cinayet işlenmişse, bir köy halkının tamamı suça iştirak
etmiş gibi gösterilmektedir. Yani, 5 kişi, 10 kişi, 1 kişiyi öldürdüğünde,
olaya karıştığında, olaya karışsın karışmasın, tatbikatta, genelde mağdur
taraf, yani, tatbikat yapılırken, soruşturma yapılırken, savcı, polis, jandarma
gittiği zaman, maktulün bulunduğu yere gitmekte, mağdurun bulunduğu yere
gitmekte, kamu tanığı konumunda olan, o şahsın yakınları olmaktadır. Bunlar
ise, karşı taraftan daha fazla intikam almak için o aileye mensup tüm
insanları, kavgaya dahil olsa da olmasa da, kavgaya dahil olmuş gibi
göstermektedirler. Hatta, tatbikatta, bakarsınız, bir şahıs öldürülmüştür, bir
tek kurşun yarası vardır; ama, 10 kişi suçlanmaktadır. Onu da belli mesafeden
ateş ettiği şeklinde kanıtlar vardır, deliller vardır; delil dediğim zaman,
tanık ifadeleri vardır; ama, maddî deliller bir tek kişiye doğru yönelmiyorsa
hepsini aynı madde çerçevesinde mahkûm etmek mümkündür veyahut aksini düşünün;
hâkim, işin içerisinden çıkamayacağı için bu kadar sanığa müebbet hapis
vermektense hepsini de beraat ettirebilir diye bir endişe taşımaktayım. Bunun
bir eşitlik olduğunu düşünüyorum, yasada mutlaka yer alması gerekir diye
düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, bu bölümde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Atalay.
81 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 78
inci maddeyle ilgili olarak konuşma yapan Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez
Yarbay bir açıklama göndermiş. Diyor ki bu başvurusunda, Ermeni soykırım
iddialarıyla olarak: "Kabul etmediğimiz Ermeni soykırım iddiaları yüzünden
başımız ağrımaktadır şeklinde bir ifade kullanmak istemiştim. Bu şekilde
düzeltilmesini arz ederim."
Bilgilerinize sunuyorum.
82 nci maddeyi okutuyorum:
Nitelikli hâller
MADDE 82. - (1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma
veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak
suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş
veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan
kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,
i) Kan gütme saikiyle,
j) Töre saikiyle,
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Gaye Erbatur; buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA N. GAYE ERBATUR (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu Tasarısının
"Hayata Karşı Suçlar" bölümünde kasten öldürmeyle ilgili olarak
"Nitelikli haller" başlığıyla yer alan 82 nci maddesi hakkında
görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Bu madde, pek çok genç kız ve kadınımızın
yaşamına mal olan namus ve töre cinayetleriyle yakından ilgilidir. Bilindiği
üzere, uzun tartışmalardan sonra, Adalet Komisyonunda, bu maddeye (j) bendi
olarak "töre saikiyle" ifadesinin eklenmesi üzerinde uzlaşma
sağlanmıştır; ancak, töre adına işlenen namus cinayetlerinin de bu maddenin
kapsamı içinde olduğu konusunda netlik sağlamak gerekmektedir. Aslında, Türk
Dil Kurumu da, Türkçe Sözlükte, töre ve namus cinayetlerini eşanlamlı deyimler
olarak vermektedir; ama, yine de, töre cinayetleri, bazen ülkemizin yalnızca
belirli bir bölgesiyle ilişkilendirilmektedir. Oysa, küreselleşen dünyada o
yörenin insanları, bırakın ülkemizi, Avrupa'nın dört bir bucağına yayılmış
bulunmaktadırlar. Kaldı ki, namus cinayetleri, hem ülkemizde hem tüm bölgelerde
hem de dünyanın her yerinde
işlenmektedir. Bu cinayetler gözardı edilemeyecek boyuttadır ve namus adına
işlenen töre cinayetleri, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, tümü için
caydırıcı ağırlıkta cezalar uygulanmalıdır.
Şu anda, Türkiye ve dünya hukuk tarihi
açısından son derece önemli bir maddeyi tartışıyoruz. Tüm dünyada, namus,
kıskançlık ya da tutku gibi gerekçelerle yoğun bir biçimde kadınlar
öldürülüyor. Kadınlar, bazen kendi seçtikleri erkeklerle evlenmek istediği,
bazen kocasından boşanmak istediği için ve bazen de sırf tecavüze uğradıkları
için öldürülüyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik türden cinayetler, ne
yazık ki, ülkemizin acı bir gerçeği. Töreler bahane edilerek sürdürülüyor bu
cinayetler.
Bu kadın katliamının durdurulması için tüm
dünya çalışıyor. Özellikle, Birleşmiş Milletlerin, namus cinayetlerinin
durdurulması için yaptığı yeni düzenlemelerde, Türkiye, bugüne dek öncü bir rol
oynadı. Bugün, artık, Birleşmiş Milletler, kadınlara ve kız çocuklarına karşı
namus adı altında işlenen cinayetlere karşı uluslararası bir hukuk
geliştiriyor. Birleşmiş Milletler, artık "kadınlara karşı işlenen
cinayetlerde namus gerekçesi hiçbir biçimde savunma olarak dikkate
alınamaz" diyor. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye, yine önemli bir adım
atarak, töre cinayetlerini, haksız tahrik hükümleriyle indirime tabi
tutulamayacak cinayetler olarak düzenliyor.
Son yıllarda artarak işlenen namus
cinayetlerine karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonumuz da, kadın
hareketinden, kamuoyundan ve hukuk çevrelerinden gelen talepleri de dikkate
alarak bu düzenlemeyi yapmış ve töre, namus cinayetlerine en ağır cezayı
getirme kararını almış bulunuyor. Namus ve töre birbirini besleyen, iç içe
geçen, birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlar oldukları için, yasa koyucu
irade olarak, şu anda, kadınların hayatları ve bedenleri hakkında özgürce karar
verme hakları, en önemlisi, hayat hakları hakkında karar veriyoruz. Gerekçede
de belirtildiği gibi, örneğin cinsel saldırıya uğrayan mağdur ya da
yakınlarının bu haksız eylemin etkisiyle saldırgana karşı işlediği suçlar
konusunda haksız tahrik hükümleri geçerli olacaktır. Haksız tahrik hükümleri
uygulanırken ceza hukukunun dayanacağı kavramlar, artık, töre, namus değildir,
yeni Türk Ceza Kanununun mantık ve sistematiğine uygun olarak, cinsel saldırıya
uğrayan mağdurun bedensel ve cinsel dokunulmazlığının, bireysel hak ve
özgürlüklerinin ihlal edilmesine karşı tepkisidir.
Daha önce anlattığım gibi, uluslararası
hukukta ve Birleşmiş Milletler kararlarında namus cinayetleri "namus adına
işlenen suçlar" deyimiyle tanımlanmaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler
Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve ek protokolleri,
Pekin Eylem Platformu gibi uluslararası düzeyde kadına karşı şiddetle ilgili
çeşitli sözleşmelere taraf bir ülkedir. Bu nedenle, yasalarımızı yenilerken,
kavramları, terminolojisi ve ruhuyla bu sözleşmelerde öngörülen evrensel değer
ve ilkeleri yansıtmamız gerektiğini düşünüyorum.
Kadınların yaşama haklarını güvence altına
almak için, Türk Ceza Yasasının ilgili tüm maddelerini en caydırıcı biçimde
düzenlemenin yanında, başka önlemler de almak gerektiğini anımsatmak isterim.
Tehdit altında olan veya namus cinayeti koşulları içine düşen kadınların yardım
almak için başvuracakları danışma merkezlerine ve korunmak için gidecekleri
sığınaklara büyük bir gereksinim var. Avrupa Birliği normlarına uygun biçimde,
yani, her 7 500 nüfusa bir sığınma evi olmak üzere, bu evlerin süratle
kurulması ve danışma merkezleri açılması gereklidir.
Avrupa Birliği kriterleri arasında
kadın-erkek eşitliği yer almaktadır. Kendi bedeni üzerinde söz sahibi olamayan,
cinselliğini kendi iradesiyle yaşayamayan, ailesindeki erkeklerin vesayetinde
olan, namusu onlardan sorulan bir kadın, nasıl erkekle eşit olabilir?! Bu
ataerkil kalıntıların toplumumuzdan silinmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız.
Yaşama hakkı, en yüksek değerdir. İnsanlarımızın bir kısmı için bu en yüksek
değeri koruyamıyorsak, kadınlarımızın, kızlarımızın yaşama hakkını güvence
altına alamıyorsak nasıl başımızı dik tutabiliriz?! Bunu sağlayabilmek için
elimizden geleni yapmalıyız.
Bu amaçla verdiğim töre cinayetleri konulu
Meclis araştırması açılması önerime bu vesileyle değinmek isterim. Komisyonun
bir an önce oluşturularak çalışmaları başlatacağını umut ediyorum. Kökleri
yüzyıllara dayanan ve değer addedilerek yüceltilmiş bazı düşüncelerin, aslında
değer olmadığının kabul edilmesi hiç de kolay değildir. Esas mücadele, işte bu
beyinlerin dönüşümünü sağlama mücadelesidir. Bu, özenli, dikkatli bir
çalışmayı, toplum mühendisliği yapmayı gerektiriyor. Bunu nasıl
gerçekleştirebiliriz? Bu sorunun yanıtını almak için, konu uzmanlarını davet
ederek, konuyu masaya yatırmalı ve enine boyuna incelemeli, çözüm yollarını
bularak uygulamaya geçirmeliyiz. Kadınlarımıza, kızlarımıza can korkusu
duymaksızın kendi yaşamlarını, kendi iradeleri doğrultusunda sürdürebilme
olanağını sağlamalıyız.
1994'te Kahire'de Nüfus ve Kalkınma
Konferansında Eylem Programına taraf olan 179 ülke arasında biz de vardık. On
yıl sonra, bu konferansta yirmi yıl sonrası için konulan hedeflere doğru tam da
yolun ortasındayız. Kahire Konferansında bir dizi evrensel ortak değerler ve
ilkelere dayalı olarak bazı hedefler belirlenmişti. İnsanların birey olarak
kendilerini gerçekleştirebilmeleri için uygun toplumsal koşulların sağlanması
gerekir. Kadın-erkek, tüm bireylerin kendi cinsellikleri üzerinde ve kurdukları
evlilik, arkadaşlık gibi özel ya da kurumsal ortaklıklar konusunda özgür
iradeleriyle karar alabilmeleri ve bu konularda sadece kendilerinin söz sahibi
olmaları haklarıdır. Bu konunun tam olarak açıklığa kavuşturulabilmesi için, bu
yasanın "tanımlar" bölümünde töre, namus cinayetleri tanımlanmalıdır;
ancak, böylece kadın ve kız çocuklarının öldürülmesinin önüne geçebiliriz.
22 nci Dönemin Üçüncü Yasama Yılının
başında verimli bir yıl daha geçirmemizi diler; kadınlarımızın, kızlarımızın
yaşama haklarını güvence altına alma yolunda daha ileri adımlar atabilmemiz
umuduyla Yüce Heyetinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbatur.
82 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
83 üncü maddeyi okutuyorum:
Kasten öldürmenin ihmali davranışla
işlenmesi
MADDE 83. - (1) Kişinin yükümlü olduğu
belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm
neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren
yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer
kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak
hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir
yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın
başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile
ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaşmış müebbet hapis
cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine
onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
84 üncü maddeyi okutuyorum:
İntihar
MADDE 84. - (1) Başkasını intihara
azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da
başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda,
kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Başkalarını intihara alenen teşvik
eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu
fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını
algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara
sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur
edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
85 inci maddeyi okutuyorum:
Taksirle öldürme
MADDE 85. - (1) Taksirle bir insanın
ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya
da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla
kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
86 ncı maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar
Kasten yaralama
MADDE 86. - (1) Kasten başkasının vücuduna
acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan
kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe
karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
87 nci maddeyi okutuyorum:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. - (1) Kasten yaralama fiili,
mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de
çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya
giren hâllerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir
hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma
yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de
çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya
giren hâllerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az
olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik
kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine
göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana
gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan
oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
88 inci maddeyi okutuyorum:
Daha az cezayı gerektiren hâller
MADDE 88.- (1) Kasten yaralama fiilinin
kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde
hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar
hapis veya adlî para cezasına
hükmolunur.
(2) Kasten yaralamanın ihmali davranışla
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün
uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar
göz önünde bulundurulur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
89 uncu maddeyi okutuyorum:
Taksirle yaralama
MADDE 89.- (1) Taksirle başkasının
vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden
olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden
önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre
belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir
hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma
yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak
üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlıdır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
90 ıncı maddeyi okutuyorum:
İnsan üzerinde deney
MADDE 90. - (1) İnsan üzerinde bilimsel
bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı
bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul
veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney
ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya
hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de
yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde
öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla
bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun
kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır
basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında
yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve
herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir.
(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin
ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı
sıra,
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan
bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar
üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun
kendi rızasının yanı sıra, ana ve babasının yazılı muvafakatinin alınması,
Gerekir.
(4) Hasta olan insan üzerinde rıza
olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbî müdahale yöntemlerinin uygulanmasının
sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı
bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez.
Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli
bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından
bir hastane ortamında yapılması gerekir.
(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun
işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama
veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Bu maddede tanımlanan suçların bir
tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 90 ıncı
maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
90 ıncı madde, insan üzerinde deney yapma
suçunu düzenlemektedir. Bildiğiniz gibi, tıp biliminin en önemli amacı insan
sağlığını korumak ve hastalıklara çare bulmaktır. Tıp, bu amaç doğrultusunda
sürekli olarak kendini yenilemektedir. Nihaî uygulama alanı insan olan tıp
disiplini, zaman zaman, bulduğu sonuçları insan üzerinde denemek ve bunun
neticelerini görerek insan sağlığını daha ileri noktalara götürmek için
çalışmalar yapmaktadır; bazen de kullandığı, bulduğu veya ürettiği ilaçların
faydası nedir, yan etkileri nedir, tesirleri nedir, bunlar insana zarar mı
veriyor fayda mı veriyor şeklinde birtakım bilimsel inceleme ve denemeler yapma
ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyaçlar, doğrudan doğruya, zaman zaman
insan üzerinde deney yapılmasını zarurî kılmaktadır; zaman zaman da elde edilen
üretilen, bulunan yeni ilaçların insan üzerinde denenmesini zorunlu
kılmaktadır. İşte bu şartlarda, insanın üzerinde yapılacak deney veyahut da
denemelerin hangi usullere bağlı olduğunu bir nevi maddenin mefhumu
muhalifinden çıkarmak mümkündür. Bu usullere riayet edilmediği takdirde de, ne
gibi müeyyidelerin uygulanacağı bu maddeyle hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenleme yapılırken, bir yandan insan
sağlığını korumak, insan sağlığına zarar verici hastalıkların tedavisi için
yapılan çalışmaların önünü açmak, halk arasında devasız bilinen hastalıkların
devasının bulunabilmesi için çalışma yapan bilimadamlarına imkân sağlamak,
böylece, tedavisiz hastalıkların tedavisinin bulunmasına vesile olmak; bir
yandan da, bütün bunlar yapılırken, insanın dokunulmazlığı, saygınlığı ve
şerefi üzerinde durmak gibi iki denge -bu maddede- bir arada tutulmaktadır. Bu
dengenin bir tarafı -dediğim gibi- hastalıklara deva bulmak, bu hastalıklar
için üretilen ilaçları denemek, diğer tarafı da insanı korumaktır. Amacımız,
hem insanı korumak hem de bilimsel çalışmaların önünü açmaktır. Yerinde bir
düzenlemedir, uygun bir düzenlemedir. Bu vesileyle hayırlı olmasını diliyor,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Kemal Anadol |
Orhan Eraslan |
|
Ordu |
İzmir |
Niğde |
|
Hakkı Köylü |
Mevlüt Akgün |
|
|
Kastamonu |
Karaman |
|
"(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deney
hiçbir surette yapılamaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Çocuk Hakları Sözleşmesine uygunluğun
sağlanması amacıyla önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
90 ıncı maddeyi, kabul edilen önerge
istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
91 inci maddeyi okutuyorum:
Organ veya doku ticareti
MADDE 91. - (1) Hukuken geçerli rızaya
dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ
veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan,
satılmasına aracılık eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına
aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.
(4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan
suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan
onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş
olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Belli bir çıkar karşılığında organ
veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişi,
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) Bu maddede tanımlanan suçların bir
tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında
bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun
işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyolcu.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - 91 inci maddeyle ilgili bir düzeltme yapılmasını istiyoruz;
tahminim, yanlış yazılmış. 91 inci maddenin 3 üncü fıkrası iki defa
yazılmış. 3 üncü fıkra iki defa
yazıldığına göre, ikinci defa yazılmış olan 3 üncü fıkra kalsın, ilk yazılan 3
üncü fıkra çıkarılsın.
BAŞKAN - Gerekli düzeltme yapılacaktır
Sayın Özyolcu.
Sayın milletvekilleri, çıkarılacak olan 3
üncü fıkra "organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden
kişi..."
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, düzeltme tam olarak anlaşılmadı herhalde. 3 üncü
fıkra iki defa yazılmış, ilk yazılan 3 üncü fıkra kalmalı, ikinci defa yazılan
3 üncü fıkra çıkarılmalı.
BAŞKAN - Çıkarılacak olan fıkrayı
okuyorum, takip ediniz: "Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına
aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara
hükmolunur."
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Efendim, birinci olarak yazılan 3 üncü fıkra çıkarılacak,
ikinci defa yazılan 3 üncü fıkra kalacaktır.
Sayın Başkan, 91 inci maddenin 3 üncü
fıkrası iki defa yazılmış.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, bir dakika müsaade
ederseniz...
Biraz önce, ben, belirtilen fıkrayı okudum
"o çıkacak" dediniz; şu anda, "kalacak" diyorsunuz.
Bakınız, çıkacak fıkrayı okuyorum, iyi
takip ediniz: "(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık
eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır."
Bu okuduğum bölüm çıkıyor, doğru mu?
ADALET KOMİSYON BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU
(Ağrı) - Evet.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi bu düzeltmeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
92 nci maddeyi okutuyorum:
Zorunluluk hâli
MADDE 92. - (1) Organ veya dokularını
satan kişinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar göz önünde
bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir.
BAŞKAN - 92 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
93 üncü maddeyi okutuyorum:
Etkin pişmanlık
MADDE 93. - (1) Organ veya dokularını
satan kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce durumu merciine
haber vererek suçluların yakalanmalarını kolaylaştırırsa, hakkında cezaya
hükmolunmaz.
(2) Bu suç haber alındıktan sonra, organ
veya dokularını satan kişi, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve diğer
suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım ederse; hakkında verilecek cezanın,
yardımın niteliğine göre, dörtte birden yarısına kadarı indirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
94 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İşkence ve Eziyet
İşkence
MADDE 94. - (1) Bir kişiye karşı insan
onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama
veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine
karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde
gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer
kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi
hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısının dünden itibaren
başlayan görüşmeleri içerisinde belki de en önemli maddelerinden birini biraz
sonra yasalaşma sürecinde oy vererek tamamlamış bulunacağız.
Türkiye'nin yakın siyasî tarihine bakacak
olursak, Türkiye'de işkence, çok derin acılara, çok derin sıkıntılara,
sorunlara konu olmuş bir uygulamadır. Bu gerçeği, milletin kürsüsünden, bir
siyasetçi göreviyle, Türkiye'nin özeleştirisi olarak söylemek durumunda
olduğumuzu bildirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, maddenin
gerekçesinde belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, İnsan Hakları
ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin, çeşitli uluslararası
sözleşmelerin işkenceye karşı getirdiği müeyyideler olmasına rağmen, Türkiye,
maalesef, öyle bir siyasî süreç yaşadı ki, halen de sivil uygulamada ya da
değişik noktalardaki uygulamada, bu sözleşmelere Türkiye taraf olmasına rağmen,
işkenceyle ilgili olumsuz konulara muhatap olmaktan kendini kurtaramıyor.
Şimdi, getirilen bu madde çok net ve açık. Ben, kısaca, isterseniz, bazı
konuları hatırlatmak istiyorum.
Bakın, Türkiye, 1961 Anayasasından sonra
12 Mart 1971'i yaşadı, Türkiye, 12 Eylül 1980'i yaşadı ve Türkiye'de demokrasi
olağanüstü dönemler geçirmek zorunda bırakıldı, demokrasi kesintiye uğratıldı.
Bu süreç içerisinde bütün hak ve özgürlüklerle beraber işkence konusu Türkiye'nin
alnına yapışmış bir kara leke olarak kaldı değerli arkadaşlarım. Türkiye'yi
esenliğe çıkaracağını vurgulayarak bu hareketi yapanlar, bir faşist darbenin
altyapısını Türkiye'ye dayatanlar, Türkiye'nin daha sonraki küreselleşme
sürecinde ne şekilde yönetileceğinin önünü açanlar, maalesef, 12 Eylül 1980
sonrasında bu kara sayfanın en önemli eserlerini bıraktılar Türkiye'de, eser
denebilirse.
Binlerce insan mağdur oldu değerli
arkadaşlarım, binlerce insan. Sağ ve sol görüşten binlerce insan 12 Eylül 1980
sonrasında işkenceden geçti. Bunların bir kısmı yaşamını yitirdi, bunların çoğu
sosyal konumlarını kaybetti, psikolojik sorunları altında ailelerini kaybetti,
işlerini kaybetti, ezildi. Şimdi sene 2004, Türkiye farklı bir noktaya gidiyor,
Türkiye farklı bir noktaya giderken, yaşadığımız süreci bu madde gerekçesiyle
bir kere daha ben anımsatmak istedim.
59 uncu hükümet, Sayın Başbakanın
deyimiyle "işkenceye sıfır tolerans" sözüyle, deyimiyle yola çıktı;
gönülden destekliyorum, hepimiz destekliyoruz; ama, uygulamada yapılacak olan
hatalara da göz yummamamız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Burada iktidar
ve muhalefet partilerine ortak bir görev düşüyor; işkence bir insanlık suçudur,
işkence, maddenin gerekçelerinde yazıldığı şekliyle, mutlaka karşılığını bulmak
zorundadır. İşkence failleri, işkenceye sebep olanlar, yapanlar, müdahale
etmeyenler, tanık olanlar, dolaylı dolaysız katılanlar, mutlaka bu yeni ceza
yasasındaki madde karşılığında cezalarını görmek zorundadırlar.
Onun için, bu maddenin, ben, Türk Ceza
Yasasında önemli bir madde olduğunun altını çizmek için Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu konuda, sadece yasa çıkararak, kâğıt üzerinde
bırakmama niyetimizi de, umarım, hem iktidar hem muhalefet; Türkiye'deki
uygulamalar noktasında sonuna kadar takip edeceğimizi de, yine, milletin
kürsüsünden, Türk Milletine burada duyurmayı ortak bir görev sayıyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Türk Ceza
Kanunu Tasarısının 94 üncü maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz aldım; bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz her
madde, yani, 94 üncü maddeye kadar her madde, gerçekten, Türkiye'de, önemli
demokratik açılımları ve değişimleri, Ceza Kanununda da reform sayılabilecek
önemli bir değişikliği ifade etmesi, yerine getirmesi açısından çok önemlidir;
ancak, belki, uzun yıllar Türkiye'nin gündeminden düşmemiş; ama, bir türlü de
hukukî ve yasal mevzuatla halledemediğimiz ve insanlık suçu olarak kabul edilen
işkence uygulamaları ve işkence saikleri için, insanların bedenleri üzerinde
fizikî, ruhî, psikolojik etki bırakabilecek şekilde işkence yapanlar için bu
maddeyle, umut ediyoruz ve inanıyoruz ki, artık, bu fiilleri işlemeye cesaret
edemeyecekleri kadar ağır hükümler getiriliyor.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Koç da ifade etti, Türkiye, işkenceyle ilgili uluslararası
bütün sözleşmelere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine imza koymuş olmasına
rağmen, maalesef, Türkiye'nin gündeminden işkence bir türlü kalkmadı, failleri
bulunamadı; sorumluları bulunamadı, raporlar istenilen şekilde tanzim edildi,
işkence gördüğü halde, işkence görmedi diye raporlar yazıldı; insanlar,
aileler, toplum bundan ciddî şekilde mustarip oldu.
Bu 94 üncü maddede yapılan düzenleme çok
önemli bir düzenlemedir. Gerçekten, bu, Meclisin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, iktidarıyla muhalefetiyle, insanlara karşı işlenen suçlar
noktasında, önyargısız olarak ne kadar kararlı davrandığının, samimî
davrandığının çok önemli bir göstergesidir. Umut ediyoruz, inanıyoruz,
inşallah, bu, Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde yazılı olarak kalmaz,
uygulayıcıların da, buna, bu yasayı buraya getiren, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirme iradesini gösteren, kararlılığını gösteren Parlamento kadar
kararlı ve duyarlı davranacaklarını umut ediyorum. İnşallah, bundan sonra,
insan onurunu çiğneyen, insanı üzen, insanı rencide eden, karalayan, aşağılayan
bu tür uygulamalar, bir daha bu ülkenin gündeminde yer bulmaz. Samimî
kanaatimle, bu maddenin, Türkiye'nin demokratik açılımına, insan hak ve
hürriyetlerinin eksiksiz korunmasına vesile olması temennisiyle, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.
Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek söz istemişlerdir.
Sayın Bakanım, izninizle, süremiz doldu.
Saygıdeğer arkadaşlar, Sayın Bakanın
konuşmasının bitimine kadar Genel Kurul çalışmalarımızın uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
-Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir
önemli maddeyi konuşuyoruz. Türkiye, bu maddede düzenlenen suçlar sebebiyle,
uzun süre, dış dünyada, gerçekten çok konuşulan, çok tartışılan bir ülke haline
geldi. Özellikle, Türkiye'nin dış itibarı açısından, geçmişte yaşanan pek çok
olay, Türkiye'yi sıkıntıya soktu; katıldığımız hemen hemen pek çok uluslararası
toplantıda, Türkiye'nin, âdeta, bir işkenceler ülkesi, işkenceciler ülkesi gibi
algılanmasına sebebiyet verdi
Hep beraber bu Parlamento döneminde
çıkardığımız yasalarla -ki, bunların bir kısmını uyum yasası sadedinde, o
paketler içerisinde getirdik; şimdi, bir temel yasa olan Türk Ceza Kanununda da
bu konuyu yeni baştan düzenlemiş oluyoruz- bu konuda, siyasî irade olarak,
Parlamento olarak, Hükümet olarak, işkence konusundaki kararlılığımızı,
tavrımızı çok net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz.
Göreve geldiğimiz günden beri, işkence
konusunda hiçbir toleransın sahibi olmadık, bu konuda hiçbir himayekâr tavrın
içerisinde olmadık ve gerçekten, bu kararlılığımızın sonucu olaraktır ki, bir
tarafta yasalarda işkenceyle ilgili hükümleri,
özellikle, dava zamanaşımını ve ceza zamanaşımını yükseltmek suretiyle
işkenceyle ilgili suçluların acilen yargılanması, acele mevattan işler olarak
adlî tatilde de bunların yapılabilmesi
maksadıyla; ayrıca, işkence suçlarıyla ilgili olarak hiçbir indirici sebebin,
cezayı hafifletici sebebin kullanılmamasını gündeme getirmek suretiyle, işkence
konusunda gerçekten sıfır bir toleransa sahip olduğumuzu ifade etmeye çalıştık.
Bunu söylemekle de kalmadık, eğer,
Türkiye'de bir işkence iddiası varsa, bize ulaştıysa, Hükümetimize ulaştıysa,
bunun üzerine de gerçekten gittik. Senelerce sürüncemede kalan davalar
neticelendi, suçlularıyla ilgili, mahkemelerimiz gerekli kararları verdi ve
sonuçta cezaların infazlarına da başlandı. Münferit bir olayda değil, pek çok
olayda bu kararlılığımızı gösterdik.
Bunu söylemiş olmamın sebebi şudur:
Geçtiğimiz günlerde, yine bir Avrupalı yetkilinin "Türkiye'de sistematik
işkence vardır" tarzında, çok da gerçeği yansıtmayan; ama, birkısım
çevrelerde de istifhamların doğmasına sebebiyet veren bir beyanı oldu.
Kesinlikle ifade ediyoruz ki, Türkiye'de
sistematik bir işkence yoktur; her Avrupa ülkesinde olduğu gibi bizde de, zaman
zaman, münferit olarak bu neviden suç işleyen kamu görevlileri olabilir, olması
da muhtemeldir. İşte, bu ihtimalleri tümüyle ortadan kaldırmak adına da 94 üncü
maddede çok önemli bir düzenlemeyi birlikte yapıyoruz. Bu konuda, münferit dahi
olsa, bunların tümüyle ortadan kaldırılabilmesi ve Türkiye'nin gerçekten bir
hukuk devleti olması noktasında elimizden gelen her türlü gayreti ve
kararlılığı göstermeye çalışıyoruz. Bunun böyle bilinmesi lazım, hem içeriden
hem de dışarıdan bu konunun böyle anlaşılmış olması lazım.
Esasen, Türkiye, bir siyasî irade olarak,
devlet olarak bu konudaki kararlılığını çok önceden bildirmiştir; uluslararası
sözleşmeleri imzalamıştır, milletlerarası sözleşmelere taraf olmuştur. Bütün
mesele, bunun sıfır noktaya getirilmiş olması gerekir.
Hep ifade etmeye çalıştık, mesele sadece
yasa düzenlemesiyle mümkün olsaydı... İşkence dün de suçtu, bugün daha büyük
bir kararlılıkla ifade ediyoruz ki, suçtur, hem cezası ağırlaştırılmaktadır hem
de takibi bakımından birçok kolaylık getirilmektedir; ama, kabul etmemiz
gerekir ki, bu neviden suçların, maalesef, eğitim yetersizliğinden veya eski
alışkanlıklardan veya başkaca sebeplerden dolayı, bir gecede önünün alınmasının
mümkün olmadığını da bilmiş olmamız gerekir. Sizlerin, bizlerin kararlılığı,
Meclisin bu noktadaki iradesi, Hükümetin kararlılığı ve toplumumuzun bu konuya
göstermiş olduğu duyarlılık, ümit ediyorum ki, zaten sistematik olmayan
münferit olayların da sonunun gelmesine imkân hazırlayacaktır diye düşünüyorum.
Bu konuda, Hükümet adına ben de, sizlerin
burada dile getirdiğiniz hassasiyete katıldığımızı ve bu konudaki
kararlılığımızı ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 94 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saat 14.10'da toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.10
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.10
BAŞKAN : Başkanvekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
664 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
95 inci maddeyi okutuyorum:
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
MADDE 95. - (1) İşkence fiilleri,
mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de
çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir
hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin
işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma
yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de
çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik
kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine
göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana
gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.(CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 95 inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Önemli bir konuyu tartışıyoruz, ortaçağdan
bu yana tartışılan bir konu; işkence. Tabiî, burada, çok duygusal açıklamalar
yapabilmek mümkün; fakat, bir de bunun hukukî yönünü değerlendirmemiz gerekir,
hukukî yönünü açıklamamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, işkence, ne acıdır
ki, bizim ülkemizde, insanlarımızdan çok uzak olabilmiş bir yasadışı,
insanlıkdışı sorgu yöntemi değildir. İşkenceyi bir şeyle karıştırmamak lazım;
işkence, basit bir kaba muamele, basit bir fena muamele değildir, işkence, sistematik
bir şeydir. Gerçek, sanki, sizin adalelerinizin, sinirlerinizin, kemiklerinizin
içindeymiş de oradan çıkarılmak isteniliyormuş gibi, sistematik bir biçimde,
sözümona, orada aranmaktadır.
Şimdi, işkenceyle ilgili hayat
tecrübelerimizi anlatsak -anlatmakla bitmez ama- hayat tecrübesi daha çok
olanlara karşı saygısızlık olur; ama, bir şeyi söylemek istiyorum. Bir insanın
kendi kendisinin suçlayıcısı olmasını istemek iddiası, çok korkunç ve gülünç
bir iddiadır. Gerçek sanki onun adaleleri ve sinirleri içine gizlenmiş gibi,
onu işkenceyle çıkarmaya çalışmak, vahşet ve budalalıktır.
İşkenceci, bir kişiyi, hâkimin hükmünden
önce, peşin olarak mücrim ilan etmektedir, suçlu ilan etmektedir. Daha ortada
bir hüküm yok, suçlu olup olmadığı belli değil; ama, işkenceci mantığında, o
suçludur.
İşkence sonucu elde edilen mahkûmiyet,
hâkimin mücrimiyeti ya da masumiyeti henüz anlaşılmamış bir kimse hakkında
hüküm verebilmesi, ancak, kuvvete dayanan zorbalık sayesinde mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, suç, ya vardır ya
yoktur. Siz, peşin bir kabulle, işkenceyle bunu karşılarsanız, ihtimal ki,
masum bir kişiyi işkence altına alırsanız, o zaman, bu masum kişi, daha ağır
bir cezadan kurtulmak için hafif bir cezaya rıza göstermek zorunda kalır ve onu
daha ağır bir cezadan kurtarmak için hafif bir cezaya -masum olduğu halde-
çarptırmış olursunuz. İkinci olarak, ihtimal ki, işkenceye aldığınız kişi
mücrim olabilir. Onun da, daha ağır bir ceza alacağı yerde, daha hafif bir
cezayla kurtulmasına yol açmış olursunuz. Bu, hukuken bir çelişki değil midir?!
Mücrime de, işkenceye dayanarak cezadan kurtulma imkânını tanımış olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, işkenceciler,
işkence sebeplerini "işte ne yapalım, cürmü meydana çıkaracağız"
şeklinde açıklarlar. Bu bir zavallılıktır, bu bir teslimiyettir. Cürüm bu
şekilde ortaya çıkarılamaz. Bunun hukukî çelişkilerini göstermeye çalışacağım.
Cürmü meydana çıkarmaya çalışan ve suçluda ya da itham edilende gerçeği arayan
kişi işkence uyguluyorsa, eğer itham edilenin iradesi, fizikî kudreti zayıf
ise, o zaman, masum da olsa teslim olabiliyor, eğer iradesi, fizikî kudreti
güçlü ise, mücrim de olsa, suçlu da olsa, itiraf etmeyebiliyor. Demek ki, bu
bir yöntem değil. Çoğu zaman da, itiraf, işkencenin doğurduğu bir bezginlik ve
ümitsizliğin eseri olabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, hatta, ilerlemiş
ülkelerdeki hukuk doktrininde, işkence gören insanların ifadelerinin tümünü,
sadece oradakini değil, diğer kabule dönük ifadelerini de yok sayıyorlar; bu
bir ümitsizliğin eseri, bu geçici bir iradesizliğin eseridir diye yok kabul
ediyorlar. İşkence bu kadar önemli bir şey.
Değerli arkadaşlarım, işkenceyi basit bir
olay olarak düşünmeyin. İşkenceci, işkence altındaki insanı o hale getirir ki,
ölümü özletir. İşkencede kabul ettiremeyeceği suç -sistemine göre- çok az
kişide vardır ve bu şekilde, hayatlarının sona ermesiyle neticelenmiştir. Onun
için, biz, ülkemizden bu bela, bu ilkellik, bu vahşet yok olsun diye ağır bir
hüküm koyduk. Avrupa Birliği, şimdiye kadar Türkiye'yi işkenceden sabıkalı
görüyordu, doğrusu, boş yere de görüyor değildi; yani, bunun haklı nedenleri de
vardı. İlk defa, işkence hükümlerinin, Avrupa Birliği tarafından da ağır olduğu
doğrultusunda bir eleştiri geldi. Burada, sırf tepkisel nedenlerle yapmadık
bunu. Tepkimiz de var elbette ve tepkimizin de haklı nedenleri var; ama, böyle
bir şeyin, yasak sorgu yöntemlerinin hukukumuzdan, kültürümüzden, tamamen ceza
mevzuatımızdan çıkması için çaba sarf ettik. Umuyorum, uygulamada başarılı
olur; umuyorum, beklenen sonuçlar elde edilir, yararlı olur; umuyorum,
uygulamada faydalı olur.
Bu dileklerle, burada, huzurunuzda, sizler
ve şahsım adına, tüm işkence mağdurlarını ve ulusumuzu saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
96 ncı maddeyi okutuyorum:
Eziyet
MADDE 96. - (1) Bir kimsenin eziyet
çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren
fiillerin;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya
analığa ya da eşe karşı,
İşlenmesi hâlinde, kişi hakkında üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
97 nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim
Yükümlülüğünün İhlâli
Terk
MADDE 97. - (1) Yaşı veya hastalığı
dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve
gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa
yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç
hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
98 inci maddeyi okutuyorum:
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi
MADDE 98. - (1) Yaşı, hastalığı veya
yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare
edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım
etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün
yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
99 uncu maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma
Çocuk düşürtme
MADDE 99. - (1) Rızası olmaksızın bir
kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde,
rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının
çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın
hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî
para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının
beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi
altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının
ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının
beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç
yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne
neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik
süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir
kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir
kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı
oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu
gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası
olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için
gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
100 üncü maddeyi okutuyorum:
Çocuk düşürme
MADDE 100. - (1) Gebelik süresi on
haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla
kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
101 inci maddeyi okutuyorum:
Kısırlaştırma
MADDE 101. - (1) Bir erkek veya kadını
rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse
tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.
(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma
fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
102 nci maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar
Cinsel saldırı
MADDE 102. - (1) Cinsel davranışlarla bir
kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki
yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir
cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve
kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı
ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d) Silâhla veya birden fazla kişi
tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun
direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda
kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya
ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına
hükmolunur.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata
girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN -Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
103 üncü maddeyi okutuyorum:
Çocukların cinsel istismarı
MADDE 103. - (1) Çocuğu cinsel yönden
istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya
tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama
yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel
davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir,
tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak
gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya
sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya
üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici,
bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak
suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın
(a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle
gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir
ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde,
ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya
ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına
hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata
girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
BAŞKAN -Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
104 üncü maddeyi okutuyorum:
Reşit olmayanla cinsel ilişki
MADDE 104. - (1) Cebir, tehdit ve hile
olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi,
şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük
ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
105 inci maddeyi okutuyorum:
Cinsel taciz
MADDE 105. - (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı
olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla
kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller, hiyerarşi veya hizmet
ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı
işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde,
yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil
nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise, verilecek ceza bir
yıldan az olamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
106 ncı maddeyi okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Hürriyete Karşı Suçlar
Tehdit
MADDE 106. - (1) Bir başkasını, kendisinin
veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı
gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara
uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun
şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale
koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç
örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, işlenmesi hâlinde,
fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten
yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu
suçlardan dolayı ceza verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
107 nci maddeyi okutuyorum:
Şantaj
MADDE 107. - (1) Hakkı olan veya yükümlü
olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna
aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar
sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
108 inci maddeyi okutuyorum:
Cebir
MADDE 108. - (1) Bir şeyi yapması veya
yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir
kullanılması hâlinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden
yarısına kadar artırılarak hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
109 uncu maddeyi okutuyorum:
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
MADDE 109. - (1) Bir kimseyi hukuka aykırı
olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan
kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği
sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından
kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan
önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya
sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin
gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler
uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
110 uncu maddeyi okutuyorum:
Etkin pişmanlık
MADDE 110. - (1) Yukarıdaki maddede
tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce
mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde
serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
111 inci maddeyi okutuyorum:
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri
uygulanması
MADDE 111. - (1) Tehdit, şantaj, cebir
veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının işlenmesi sonucunda yararına
haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
112 nci maddeyi okutuyorum:
Eğitim ve öğretimin engellenmesi
MADDE 112. - (1) Cebir veya tehdit
kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;
a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının
verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim
faaliyetlerine,
b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları
binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,
Engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
113 üncü maddeyi okutuyorum:
Kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi
MADDE 113. - (1) Cebir veya tehdit
kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, kamu kurumu faaliyetinin
yürütülmesine engel olunması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
114 üncü maddeyi okutuyorum:
Siyasî hakların kullanılmasının
engellenmesi
MADDE 114. - (1) Bir kimseye karşı;
a) Bir siyasî partiye üye olmaya veya
olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî
partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,
b) Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine
aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya,
Zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit
kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da
hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasî partinin faaliyetlerinin
engellenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
115 inci maddeyi okutuyorum:
İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin
kullanılmasını engelleme
MADDE 115. - (1) Cebir veya tehdit
kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan,
yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak
yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
116 ncı maddeyi okutuyorum:
Konut dokunulmazlığının ihlâli
MADDE 116. - (1) Bir kimsenin konutuna,
konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten
sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Evlilik birliğinde aile bireylerinden
veya konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu
kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak bunun
için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
(3) Birinci fıkra kapsamına giren
fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler
dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, altı aydan
bir yıla kadar hapis veya adlî para
cezasına hükmolunur.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak
suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
117 nci maddeyi okutuyorum:
İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli
MADDE 117. - (1) Cebir veya tehdit
kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini
ihlâl eden kişiye, mağdurun şikâyeti hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis
veya adlî para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve
bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya
sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran
veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve
konaklama koşullarına tâbi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya
yüz günden az olmamak üzere adlî para
cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen
durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer
bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi
veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden
başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına,
sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar
hapis cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben, öncelikle, Türk Ceza Yasası
Tasarısının bu görüşmelerini sürdürürken, belki, ilk kez, bu tasarıda, çalışma
yaşamına ilişkin birtakım müeyyidelerin girmiş olmasını sevinçle karşılıyorum.
Her ne kadar 4857 sayılı Yasa görüşülürken, işverenlerin çalışma yaşamına
ilişkin kurallara uymaması durumunda uygulanmak istenen para cezalarının
azlığını, 50 000 000, 100 000 000 gibi para cezalarının caydırıcı olmayacağını
söylemiş olmamıza rağmen gerekli duyarlılık gösterilmemişse de, Ceza Yasamızda
buna yönelik düzenlemenin yapılmasını sevinçle karşılıyorum. Tabiî ki burada,
herhalde biz, Türkiye Cumhuriyetinde çalışan insanlarımızın ya da
işverenlerimizin ilişkilerini düzenlerken, kendi insanlarımızın ihtiyaçlarından
çok, başkalarının, yani Avrupa Birliğine uyum süreci nedeniyle böyle bir
düzenlemeye ihtiyaç duymuşuz, belki bireysel olarak pek çok çekincelerim
olmasına rağmen, Avrupa Birliğinin böyle bir düzenlemeyi bize göstermiş olmasını
da sevinçle karşılıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bir kanun
yapılırken, yasa yapma tekniklerinin son derece iyi olması gerekir. Bu 117 nci
maddede "cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla" diye başlayan cümle -yani, 112 nci maddede de var "hukuka
aykırı bir başka davranış" ibaresi- gerçekten kanunların netlik ilkesine
pek uygun değil, muğlak, neyi içerdiği çok anlaşılabilir değil; o nedenle,
düzenlemenin daha açık ve net bir dille yapılmasında yarar vardı.
Tabiî, bizim iş ve çalışma hürriyetinin
ihlaline ilişkin bu düzenlememiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 23,
Avrupa Sosyal Şartının 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri ve cebrî ya da zorunlu
çalışma üzerine ILO'nun 29 sayılı Sözleşmesine de uygun hale getirilmiş; ama,
demin de değindiğim gibi, esas çalışma yaşamının ihlaline ilişkin düzenlemeleri
yine de tam olarak içerdiğini söylememiz mümkün değil.
Tabiî, işyerlerinin teftiş ve denetimi
Türkiye'de tam olarak yapılamamakta. İşte en son, Kastamonu'nun Küre İlçesinde
19 işçi arkadaşımızın yaşamını yitirdiğini hepimiz üzülerek öğrendik. Biz parti
olarak, oraya arkadaşlarımızı görevlendirdik, neden bu iş kazasının meydana
geldiğini araştırdık. Tabiî, bunlara iş kazası demenin olanağı yok, bunlar iş
cinayeti! Para ve kâr hırsı ile işçiyi bir kefeye koyup, aynı gözle bakma
mantığının doğal sonucu!
Bugün işyerlerimizde 4857 sayılı Yasayla
getirilen yeni çalışma koşullarıyla birlikte ve de özellikle kayıtdışı
ekonominin olabildiğince yaygınlaşması nedeniyle, çalışma koşulları ve çalışma
hürriyeti alabildiğine ihlal edilmektedir; yani, bugün işyerinin yasal
gereklerini yerine getirip getirmediğini bildirmeyen işverene 50 000 000 lira
para cezası uygularsanız, öyle bir işyerinin olup olmadığını da bilemezsiniz.
Buna ilişkin düzenleme açık değil; yani, 4857 sayılı İş Yasamızdaki 98, 99,
100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107 nci maddelerde, işverenlere uygulanan,
daha doğrusu yasalara uymayan, uymamakta ısrar eden, niyeti işi ve işçiyi
korumak olmayan, ülkesinin kalkınmasından çok kısa yoldan, kestirme yoldan
zengin olmayı hedefleyen art niyetli işverenlere bile cezaî müeyyideden
kaçınırsak, dün Kastamonu'da yaşadığımız iş cinayetini, önümüzdeki günlerde,
aylarda -hiçbirimiz arzu etmeyiz ama- Türkiye'de pek çok işyerinde duyacağız ve
yine, üzüntümüzü belirtmekten öte bir işlem yapmayacağız.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu
maddenin 2 numaralı fıkrası son derece güzel; yani, çaresizliğini,
kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz
olarak veya belirlenen ücretin altında çalıştıran işverenlere hapis cezası
öngörülmüş; altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere
adlî para cezası.
Gerçekten "veya" kelimesi yerine
"ve" desek; yani, cezadan amaç ıslahsa, caydırıcılıksa, birtakım
önlemleri almayan ya da yasadışı çalıştırma yoluna teşebbüs eden işverene
uygulanacak ceza para cezası olursa ve onun kazancı, ödeyeceği cezanın çok çok
üzerinde ise, hiçbir caydırıcı etki yapmaz. Cezadan amacı caydırmak olarak
algılıyorum ve o nedenle, burada 2 numaralı fıkrada belirtilen "... veya
yüz günden az olmamak üzere adlî
para" kelimelerinin çıkarılması, bu maddenin daha da güzelleşmesine
neden olur; yani, ülkemizde insanların istismar edilmesine engel olacak bir
düzenleme konumuna gelebilir.
3 numaralı fıkra, gerçekten işçi
simsarlığıyla ilgili. Biz, tasarıda, 2 numaralı fıkraya atıfta bulunarak,
işçileri bu duruma düşürmek isteyen işverenlere ceza uygulamaya kalkıyoruz;
ama, burada da, İş Yasamızdaki çalışma ilişkileriyle ilgili açık çelişkilere
dikkatinizi çekmek istiyorum. 4857 sayılı Yasamızda, iş ve çalışma hürriyetinin
ihlal edilmesiyle ilgili her türlü suç para cezasıyla cezalandırılıyor; o para
cezası da çok önemli değil, 50 000 000 lira, 250 000 000 lira, 150 000 000
lira, 100 000 000 lira gibi komik cezalarla geçiştirilmiştir. Şimdi, burada da
yeni bir düzenleme getiriyoruz -tabiî, ben hukukçu değilim, her ne kadar hukuk
alanında kısmen tahsil yapmışsam da, hukukçu arkadaşlarımdan af dileyerek
konuşmak istiyorum- iki yasa arasında bir çelişki varsa... Örneğin, 4857 sayılı
Yasanın 105 inci maddesinde, işçi sağlığı ve işgüvenliğiyle ilgili gerekli
önlemleri almayan işverenlere, her bir önlem için 50 000 000 lira ceza
öngörülüyor. Şimdi, Kastamonu'nun Küre İlçesinde, yeterli güvenlik önlemlerinin
alınmamış olması sebebiyle, işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğündeki önlemlerin
alınmaması nedeniyle 19 işçimizin yaşamını yitirmesine neden olan işverene,
bakın ne ceza veriliyor: Eğer bir tek önlem almamış ise, geçtiğimiz yıl İş
Yasasında öngördüğümüz ceza 50 000 000 lira. Şimdi, burada da para cezasıyla
birlikte hapis cezası tehdidi var. Yani, bunun netleştirilmesinde yarar var.
Her şeye rağmen, böylesi, iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline ilişkin bir
düzenlemenin Türk Ceza Yasasına, eskiye oranla açık ve net bir dile yakın bir
düzenlemeyle girmiş olması, yetersiz de olsa bir ileri aşamadır; ama, yasa
tasarısının bütünü bize dün burada toplandıktan sonra verildi, üzerinde yeteri
kadar çalışma olanağı bulamadık. Keşke biraz zamanımız olsa da bu düzenlemeyi
Türkiye'nin koşullarına uygun, Avrupa Birliği normlarına ve uluslararası
çalışma normlarına yakın hale getirebilsek, elin kuruluşları bize şurayı
düzeltin, burayı düzeltin diye talimat vermese.
Yine de emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın
Mehmet Yıldırım; buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, sevgili milletvekilleri; Türk Ceza Yasası Tasarısının 117 nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten -bölgemden bugün geldim- Sayın
İzzet Çetin'in de ifade ettiği gibi, çok acı, vahim bir olay yaşadık. Yaklaşık
altı yedi ay önce özelleştirilen Küre Bakır Madenlerinin ÇEKA firması
tarafından alınmasından sonra, hiç yeni bir yapılanmaya gidilmeden, eski tas
eski hamam anlayışıyla üretime devam edilmesi ve gerekli güvenlik önlemlerinin
alınmaması nedeniyle de ocakta çıkan yangında yaşları 23 ile 37 arasında olan,
9'u Kastamonulu, 10'u, Antalyalı, Adanalı, Tokatlı ve Bartınlı olmak üzere, 19
işçi kardeşimizi kaybettik. Ülkemize ve ölenlerin yakınlarına başsağlığı
diledik. Sayın Başbakanımız Kastamonu'ya geldi, Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı yerinde incelemeler yaptı. Acıyı sırtladık; ama, ihmal doruk
noktada.
Yeni bir yasa yapıyoruz, çalışma
hürriyetini konuşuyoruz. Tasarıyı irdelediğimizde, incelediğimizde, gerek 240
ıncı maddede gerekse 117 nci maddede, bu konuların kapsam içerisine girmesi
gerektiğini düşünüyoruz; ama, tasarı kapsamına sokamıyoruz.
Peki, kaza saat 10.30'da meydana geliyor,
Kastamonu Valisi Sayın Mustafa Kara'ya saat 11.45'te bilgi veriyorlar, Sayın
Mustafa Kara İçişleri Bakanlığına saat 12.00'de haber veriyor; saat 12.00'de
haber alan İçişleri Bakanlığı ve yetkililerinin, acil olarak helikopterlerle
müdahale etmesi gerekirken, saat 17.20'de, Zonguldak'tan TTK'nın kurtarma
ekibi, tahlisiye ekibi ancak olay yerine geliyor ve oradan -maalesef, yaya
diyeceğim; çünkü, bu çağda yaya demek doğru olur- karayoluyla ekip çıkıyor,
daha sonra yapılan çalışmalarla, Jandarma Genel Komutanlığına bağlı helikopter,
saat 16.00'da gidip, saat 17.20'de onları alıyor.
Değerli milletvekilleri, ilk defa saat
15.20'de 5 insan çıkardık. Saat 15.20'de çıkarılan 5 insanın 3'ü eks olmuştu,
2'si ağır yaralıydı. Kurtulan bir kişi "ben, ağzıma atletimi sardım, öyle
kurtuldum" diyor.
Eğer işyerinde, yeraltı madenlerinde, özel
sektör 3 tane "S"yi yasaklamışsa, sendika yoksa, sosyal güvenlik
yoksa, dinlenmek için sandalye yoksa, biz, burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde millet adına, emek adına görev yapan milletvekilleri olarak, bu
durumu yasamıza aktarmak zorundayız. Bunları düşünmüyorsak, Avrupa seviyesinde
ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi çerçevesi içerisinde, o noktadaki bir yaşam
biçimine uygun yeni bir yasayı hep birlikte yapıyoruz diyemeyiz.
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, hep birlikte bu tasarıya el koyuyoruz, hep
birlikte uğraş veriyoruz ve bu yasayı hep birlikte çıkaracağız. Peki, Kastamonu
- Küre'deki vatandaşlarımız çıkaracağımız bu yasanın neresinde, bu Ceza Kanunu
Tasarısının neresine sığdırıyoruz; 117 nci maddeye bakıyoruz yok, 240 ıncı
maddeye bakıyoruz yok! Peki, bunlar nerede olacak?! Orada görevini ihmal eden
müdür, proje müdürü, firma yetkilisi görevi validen aldıktan sonra İçişleri
Bakanı görevi savsaklamış olmayacak mı?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız eksüreniz içerisinde.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, başlangıcından sonuna kadar olayın içerisindeydik. O insanlarımın
yaşadığını aynen yaşadık. İnanın, içeriden insanlar çıktıkça feryat ediyorduk;
ama, bu feryatların oluşmaması için, gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması
için yaptırım gücünü artıralım diyorum ve hem ülkemize geçmiş olsun hem
ülkemizin başı sağ olsun diyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Bizler de, ölenlere Allah'tan rahmet
diliyoruz.
117 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
118 inci maddeyi okutuyorum:
Sendikal hakların kullanılmasının
engellenmesi
MADDE 118. - (1) Bir kimseye karşı bir
sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya
katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya
zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da
hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi
hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, 118 inci maddemiz, sendikal
hakların kullanılmasının engellenmesine ilişkin bir düzenleme. Şimdi, bu
maddeyi gördüğüm zaman ben, keşke, bu Ceza Yasasını, yasama yılımızın
ortalarında görüşseydik de, haziran, temmuz, ağustos aylarında, Türkiye'de
çalışma yaşamı alanında birtakım kavgalara tanık olmasaydık...
Gerçekten, Anayasamızın 50, 51, 53 ve 54
üncü maddeleri, sendikal haklara ilişkin düzenlemeleri içeriyor. 51 inci madde
son derece açık; kısaca "Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak
serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya, üye kalmaya ya da üyelikten
ayrılmaya zorlanamaz" hükmünü içermektedir.
Şimdi, yeni Ceza Yasası Tasarımızın 118
inci maddesi de "Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya,
sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika
yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit
kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"
hükmünü içeriyor. Sağ olsun Avrupa Birliği, bize böyle bir düzenlemeyi Ceza
Yasamıza koydurttuğu için.
Ben, buradan, kamu kesimindeki
bürokratlara seslenmek istiyorum; Ceza Yasamızın 118 inci maddesini -Resmî
Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek bir iki hafta içerisinde,
tahmin ediyorum- iyi okusunlar, ona göre hareket etsinler; çünkü, geçtiğimiz
günlerde konfederasyonlar arasında bir tartışma yaşandı; bunu hepimiz
biliyoruz. AKP'nin Orman Bakanlığında Türk-İşe bağlı Orman-İş Sendikası ile
Hak-İşe bağlı Tarım Orman-İş Sendikası arasında işçileri bir gün, bir hafta ya
da bir ay fazla çalıştırma baskısıyla ya da sadece işçilere de değil, sendika
yöneticilerine Hak-İşe bağlı Tarım Orman-İşe geçme baskısının nasıl yapıldığı,
basın toplantılarıyla da sendikalarca anlatıldı, basına da yansıdı.
Çok vahim bir olay da, en acı olay da, 23
Temmuz 2004 tarihinde Antalya Valisine Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet
Kafes'in çektiği bir telgraf. Serik'te orman yangını varken, itfaiye orman
söndürmeye gideceğine, işçileri, yangın ekibini notere götürüyor ve
"yangına ekip tarafından müdahale yoktur, duruma müdahale ediniz"
diyor. Buna ilişkin, yani, hükümetinizin belli yerlerdeki kadrolaşmalarına
tanık olduk, oluyoruz; Türkiye'de bu acı örnekleri yaşıyoruz. Şimdi, sendikal
alanda da açık müdahaleye tanık olmaya başladı Türkiye. O nedenle, böyle bir
düzenlemenin Ceza Yasasına girmiş olması... Ben burada isim zikretmeyeceğim.
Orman Bakanlığının bürokratlarının, genel müdürünün, müşavirinin, orman işletme
müdürlerinin işçileri çağırıp "eğer geçmezseniz, iş akdiniz feshedilecek,
çalışmanız iki ayla, üç ayla sınırlı kalacak" tehditlerini nasıl
yaptıklarını, hangi ilde kimlerin bu işe başvurduğunu isim isim öğrenmek
isteyenler, Orman-İş Sendikasından alabilirler ya da Orman-İş Sendikasının
Çalışma Bakanlığına gönderdiği tutanaklardan görebilirler.
Benim dileğim, gerçekten, böyle bir ülke
yönetiminde böyle bir tarafgir davranışın yönetim anlayışlarında yer almaması
gerektiği. Anayasamızda belirtildiği biçimde, sendikalara üye olmak veya
üyelikten ayrılmak ya da üye kalmak hem özgür olmalı hem de müdahale edenlerin
ayırımsız cezalandırılması sendikal yaşamım sırasında da bir talebimdi. Bu
talebin Ceza Yasasına girmiş olmasını görmüş bulunuyorum ve bu nedenle de büyük
bir eksikliğin giderildiğini düşünüyorum.
Maddeyi, bu şekilde bize düzenlettiren ve
düzenleyen arkadaşlara, kişilere ve kurumlara teşekkür ediyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Madde üzerinde, şahsı adına, Ankara
Milletvekili Ersönmez Yarbay; buyurun efendim.
ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 118 inci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Ancak, bu tasarı, maalesef, esas tartışması gereken
milletvekillerinin ellerine iki gün önce geçti. Tasarı bir aydır tartışılıyor
ve dolayısıyla, bu bir aylık tartışma zamanı içerisinde son sözü söylemesi
gereken, oy kullanması gereken milletvekilleri bu tasarıyı iki gün önce
ellerine alıyorlar. Ben, hızlı hızlı okumaya çalışıyorum, yakalayabildiğim
kadarıyla eleştirmeye çalışıyorum;
çünkü, o kadar büyük çelişkiler var ki, böyle bir tasarının
milletvekillerinin elinde üç ay öncesinde olması veya en azından ilgi
duyanların bunu okuyup tartışmaları, araştırıp soruşturmaları gerekmez miydi
diye düşünüyorum ve burada, Meclis Başkanını, tabiî, eleştiriyorum. Meclis
Başkanlığı milletvekillerinin hakkını korumamıştır. Böyle önemli bir tasarının
görüşülmesinde, bu tasarının, hiç olmazsa, onbeş yirmi gün önce
milletvekillerinin ellerinde olması gerekirdi.
Şimdi, 118 inci madde sendikal hakların
kullanılmasıyla ilgili. Biraz önce, siyasî hakların kullanılması, daha önce de
kamu niteliğindeki meslekî kuruluşların haklarının korunması üzerinde durduk ve
daha önce o maddeleri kabul ettik. Şimdi, kamu niteliğindeki meslekî
kuruluşların -mesela, berberler odası, kasaplar odası, Ankara Ticaret Odası-
faaliyetleri engellenirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası, siyasî
hakları engellenirse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası... Çünkü, bunu
siyasîler hazırlamış; anladığım kadarıyla, onun için, siyasî hakların
engellenmesi biraz daha önem arz etmiş.
Sendikal hakların kullanılmasına gelince;
sendikal hakları engellenirse, efendim, burada altı aydan iki yıla kadar...
Yani, herkes gücüne göre burada cezalandırılıyor. İşte, en güçlü siyasîler;
onun için, siyasal hakları engellendiği zaman beş yıl. Ondan sonra işverenler;
işverenlerin hakları engellendiği zaman üç yıl. En garipleri işçiler; onların
faaliyetleri engellendiği zaman da altı ayla iki yıl arasında hapis cezası
öngörülüyor. Böyle bir tutarsızlık olamaz. Bu tartışılmadığı için böyle
tutarsızlıklar var.
Şimdi, Türkiye'de özel sektörde çalışan
işçilerin bugün sadece yüzde 6'sı sendikalı; sadece yüzde 6'sı! Sendikalar,
bugün, sadece kamu kuruluşlarında kalmışlardır; kamu kuruluşlarının dışında
sendika yok. Şimdi, ben, hükümete, tabiî, burada soruyorum: Bu maddeyi
getiriyoruz ve bu madde yürürlüğe girdiği zaman, acaba, hükümet, bu maddeyi
uygulayabilecek mi?! Bütün işverenler, sendikaya üye olan herkesi atıyorlar ve
bir müddet sonra işverenler buraya gelecekler; işveren kuruluşları "bu
maddeyi değiştirin; bakın, işyeri barışı bozuluyor, biz zaten zor işçi
çalıştırıyoruz; şimdi, siz, işçi çalıştırmadığımız için, sendikal faaliyetlere
engel olduğumuz için bizi hapsediyorsunuz, dolayısıyla işyerini bozuyorsunuz;
onun için bu maddeyi değiştirin" diyecekler ve bir müddet sonra, bu madde,
değişmesi için tekrar buraya gelecek. Dolayısıyla, uygulayabileceğimiz şeyleri
tartışmamız lazım. Bugün fiilî durum bu. İşçilerin sadece yüzde 6'sı sendikalı
çalıştırılıyor; o da büyük holdinglerde; küçükler, orta büyükler
çalıştırmıyorlar. Dolayısıyla, acaba, biz bu kanun maddesini uygulayabilir
miyiz; işyeri barışını bozmadan, işverenleri küstürmeden, işçilerin haklarını
koruyarak biz bunu uygulayabilir miyiz, bunu çok iyi düşünmemiz lazım.
Ben, sadece düşünülsün ve aradaki çelişkiler...
Yani işveren olunca üç yıl, siyasîler olunca beş yıl, işçiler olunca bir yıl,
altı ay olmaz; böyle bir ayırımcılık olmaz. Bu, Anayasadaki eşitlik ilkesine de
aykırıdır. Bu konuyu dikkatlerinize arz ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yarbay.
Sayın milletvekilleri, 118 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
119 uncu maddeyi okutuyorum:
Ortak hüküm
MADDE 119. - (1) Eğitim ve öğretimin
engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
faaliyetlerinin engellenmesi, siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi,
inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut
dokunulmazlığının ihlâli ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçlarının;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle
koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç
örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat
artırılır.
(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten
yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi
durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
120 nci maddeyi okutuyorum:
Haksız arama
MADDE 120. - (1) Hukuka aykırı olarak bir
kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir yıla kadar
hapis cezası verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
121 inci maddeyi okutuyorum:
Dilekçe hakkının kullanılmasının
engellenmesi
MADDE 121. - (1) Kişinin belli bir hakkı
kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden
olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis
cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
122 nci maddeyi okutuyorum:
Ayırımcılık
MADDE 122. - (1) Kişiler arasında dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın
satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını
engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan
hâllerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya
arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte
bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar
hapis veya adlî para cezası verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
123 üncü maddeyi okutuyorum:
Kişilerin huzur ve sükununu bozma
MADDE 123. - (1) Sırf huzur ve sükûnunu
bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya
da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde,
mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
124 üncü maddeyi okutuyorum:
Haberleşmenin engellenmesi
MADDE 124. - (1) Kişiler arasındaki
haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi hâlinde, altı aydan iki yıla
kadar hapis veya adlî para cezasına
hükmolunur.
(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi
hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(3) Her türlü basın ve yayın organının
yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne
göre cezaya hükmolunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan komisyon metninin 124
üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış
bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yargı, medya ve
siyaset ilişkileri haberleşme özgürlüğünün önemli ayaklarını teşkil etmektedir.
Basın ve iletişim organlarının, yargı ve siyasetle ilgili haberleri topluma
tekrar iletmesi, hem bireyler yönünden ve hem de yargının -yargılamayı yapan
kişi- unsurları yönünden son derece önemlidir, önemli etkiler yaratır.
Özellikle adlî nitelikteki haber,
çoğunlukla habere konu olan kişilerin kişiliklerine zarar verici, onların zaman
zaman şeref ve haysiyetlerini zedeleyici bir nitelik taşır. Bir kişinin
suçluluğunu ileri süren belge ve
delilleri yayınlamak, o kişinin, toplumun değer ölçüleri açısından küçük
düşmesi ve hatta toplumsal tepkiyle karşılaşması sonucunu doğurur. Bu durum, haber verme fonksiyonunun sınırları
sorununu, haber verme sorumluluğuyla ilgili objektif ölçülerin neler olması
gerektiği sorununu ortaya çıkarmıştır.
Bu sınırların tespitinde, önceleri,
eleştiri hakkının ya da mizah hakkının sınırlarının aşılıp aşılmadığı ölçüsü
esas alınıyordu; ancak bu ölçülerin
somut olaylara uygulanmasında zorluklar doğduğu ve istikrarsızlıklar yaşandığı
içindir ki, doktrinde, Çetin Özek'in ortaya koyduğu üç ayrı unsurun
değerlendirmesi önem kazanmıştır. Bu unsurlar, gerçeğe uygunluk, olayın
güncelliği, toplumsal yarar ve ilgi olarak ortaya çıkmış ve istikrar
kazanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, biraz sonra,
haberleşme gizliliğinin ihlaliyle ilgili 132 nci ve müteakip maddelere ilişkin
değerlendirmeleri yaparken, 124 üncü maddedeki bu unsurlara atıfta bulunmak
gereği doğacağı için bunları anlatmak gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu üç unsura ilişkin
gelişim, haberleşme özgürlüğü konusunda yeni bir kavramın ortaya çıkmasına yol
açmıştır. Haber verme fonksiyonunun basın mesleğini yerine getirmeyle yakın
ilişkisi, bir taraftan sınırların
belirlenmesi sonucunu yaratırken, diğer taraftan da üçüncü kuşak
özgürlüğü diye ifade edilen bir sürecin yaşanmasına yol açmıştır. Bu sürecin
adı bilgilenme hakkıdır.
Bilgilenme hakkı, artık, basına, iletişime
ait bir hak olmayıp, bireylere ait bir hak çeşidi olarak ortaya çıkmıştır.
Basın özgürlüğü hakkı kullanılırken, basın, sadece kendi hakkını kullanmamakta,
bunları öğrenme hakkına sahip olan bireylerin de bilgilenmelerini sağlama
işlevini yerine getirmektedir. Yazılı, sözlü ve görsel basın, bilgilenme ve
bilgilendirme hakkı çerçevesinde faaliyetlerde bulunurken, doğrudan ya da
dolaylı olarak toplumu biçimlendirmektedir.
Sayın milletvekilleri, haberleşme
özgürlüğünün, işte, en başta bu gerekçelerle engellenmemesi gerekiyor. Esasen,
22 nci Yasama Döneminde çıkarılmış olan Bilgi Edinme Yasası da büyük ölçüde bu
sosyal ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.
Bu aşamada sorunun esası, basının bu
özgürlüğü kötüye kullanması ve bunun yarattığı sonuçlardır, bunun yarattığı
mağduriyetlerin ne şekilde giderilebileceği konusudur.
Bağlı olarak, bunun devamında, basına
karşı yargıcın da bağımsızlaşmasını, bağımsız hale gelmesini sağlamak önem
kazanmıştır. Bu noktada, Anayasa koyucu, yargı görevinin ve basın özgürlüğünün
amacına uygun olarak kullanılabilmesi için, yasal sınırlar içinde yargıç
kararıyla, olaylar hakkında yayın yasağı konulabileceğini hem Anayasada hem de
Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında düzenlemiştir.
Bu genel çerçeveden sonra, uygulamada
acaba nelerle karşılaşıyoruz, izninizle bunu irdelemek istiyorum. Fiilî
uygulamalarda -bu uygulamalar bazen bürokratın kendi inisiyatifinden de
kaynaklanıyor; ama, çoğunlukla da hükümet icraatlarından kaynaklanıyor- ortada
yasal şartlar oluşmadığı halde, haberleşmenin engellendiğini veya müdahale
edildiğini görüyoruz. Öylesine ki, bazen de yasal kararlar amacı dışında
kullanılarak, yargı kararının kapsamı dışında kalan kişi ve kurumların
telefonlarının dinlenildiğini kamuoyu çok iyi biliyor.
Toplumumuzda, telefonların dinlenildiği
psikolojisi egemen olmaya başlamıştır. Bu, kabul edilebilir bir hal olamaz.
Bilgi Edinme Yasasını çıkaran bir siyasî iktidarın, öncelikle bu hakkı amacına
uygun kullanması ve kullanılmasına fırsat tanıması, imkân tanıması gerekir.
Bürokratlar yasaya aykırı uygulama yapabilirler; bu, her siyasal iktidar
döneminde olabilecek bir haldir. Önemli olan, yasal ve siyasî denetimi yapmak
mevkiinde olan kişi ve kurumların, bu eylemlere hoşgörüyle bakıp bakmaması
veyahut daha ileri bir ifadeyle, iştirak edip etmemesidir.
Türk Ceza Kanununda, haberleşmenin
engellenmesine cezaî müeyyide getiren bir siyasî iktidarın -elbette, bunu
olumlu bir değerlendirme olarak görüyoruz- hiçbir gerekçeyle, basın özgürlüğüne
müdahale etmemesi gerekir; birtakım kurumlar aracılığıyla, özelleştirme
aşamasındaki medya gruplarını politikalarına araç olarak kullanmaya tevessül ve
tenezzül etmemesi gerekir. En nihayet, Bilgi Edinme Yasası ve benzeri
düzenlemeleri yapan bir siyasî iktidarın, milletvekillerinin yasama denetimi
görevini yerine getirmesine tahammül etmesi gerekir değerli arkadaşlarım; soru
önergelerine, içeriğine uygun cevap vermesi gerekir; yoksa, sadece yasa
çıkarmakla özgürlüklerin elde edilmesi mümkün değildir; bunların hayata geçirilmesi
mümkün değildir. Yasayı hakkıyla uygulamayan ve kötüye kullanan kamu
görevlileri hakkında, siyasî iktidar, idarî ve adlî denetim mekanizmalarını işletmiyorsa, orada demokratikleşme adına
son derece ciddî sorunlar vardır.
Yeri gelmişken ifade ediyorum; bir
hızlandırılmış tren faciası yaşadık. Bu faciayı "nazar" diye
niteleyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik; "Allah kem gözlerden
siyasî iktidarı korusun" diyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik değerli
arkadaşlarım; burada, Genel Kurulda, bu söylemleri hepimiz dinledik. Bakın,
haberleşme özgürlüğü diyoruz; bunun için, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı
engellemek gerekir; ama, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı, birtakım siyasî
gerekçelerle, kişisel gerekçelerle uygulamaya soktuğunuz zaman, orada, bırakın
haberleşme özgürlüğünü, insanların can güvenliklerini yok ediyorsunuz, can
güvenliklerini tehlike altına atıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunları, sonraki
maddelerde daha da ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğim. Bu aşamada teorik anlamda
ve elbette, uygulamaya yönelik eleştiri ve değerlendirme hakkım saklı kalmak
kaydıyla, 124 üncü maddeyle ilgili olarak yapılan düzenlemeyi, sonuçta, olumlu
karşıladığımızı Grubum ve şahsım adına beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
125 inci maddeyi okutuyorum:
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Şerefe Karşı Suçlar
Hakaret
MADDE 125. - (1) Bir kimseye onur, şeref
ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat
eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur,
şeref ve saygınlığına saldıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır.
Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle
ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli,
yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada
belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden
dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç,
düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya
çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından
dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre
kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz.
(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi
hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında
artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu
görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu
oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
126 ncı maddeyi okutuyorum:
Mağdurun belirlenmesi
MADDE 126. - (1) Hakaret suçunun
işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı
geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik
bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de
hakaret açıklanmış sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
127 nci maddeyi okutuyorum:
İsnadın ispatı
MADDE 127. - (1) İsnat edilen ve suç
oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Bu suç
nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi
hâlinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat
isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının
anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına
bağlıdır.
(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek
kişiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 127 nci maddesi hakkında
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, 127 nci maddeyle
ilgili olarak kısa bir değerlendirme yapacağım. Toplumsal hayatın idarî ve
adlî denetim mekanizmaları değişik yol
ve yöntemlerle hayata geçirilir. Olayın doğrudan tarafı olan kişiler dava ve
şikâyet yoluyla bu süreci işletirler. Kişilerin doğrudan muhatap olmadıkları
bazı olayların da -o olaylarda kişiler taraf değillerse bile- ilgili mercilere
ulaştırılmasında toplumsal yarar vardır. Hukuk düzenine aykırı olan o fiillerin
ilgili mercilere ulaştırılması -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- hem yararlı
hem de zorunludur. Kamu düzeninin korunması için bunda -tekrar ifade ediyorum-
yarar vardır. İnanıyoruz ki, bu mekanizma yerinde kullanıldığı takdirde,
beraberinde, kamu görevlilerinin de görevlerini yaparken daha özenli ve daha
dikkatli davranmalarını sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu hak
kullanılırken, bildirim için, yani, anlatım için gerekli ve zorunlu olmayan
nitelendirmelere başvurulmaması gerekir. Zira, gerçek durum, ancak soruşturma
ve bazen de yargılama sonunda açıklık kazanacaktır. Bu sebeple, ihbar ve
şikâyet zamanına göre bu delillerin değerlendirilmesi, dolayısıyla,
anlatımların da bu çerçevede yapılması, yani, ortada bir kesin hüküm
varmışçasına kesin bir kanaatin belirtilmemesi gerekir. Şikâyet ve ihbar konusunun
sonradan gerçek olmadığının anlaşılması, failin, hakaret veya iftira kastıyla
hareket ettiğini göstermez. Bu hakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının
tespitinde, ihbar ve şikâyetin ilgili olduğu konunun özellikleri de mutlaka
değerlendirilmelidir.
Bunun en önemli örneği değerli
arkadaşlarım, bilim ve sanat eserlerine ilişkin olaylarda kendisini gösterir.
Bilim ve sanat açıklamaları yönünden, biliyorsunuz, Anayasanın 27 nci
maddesinde daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Bilim ve sanatın mahiyetinde
zaten eleştiri olduğu için, zaten mizah olduğu için, buradaki sınırların buna
göre tespit edilmesi, bu yöndeki eleştirilere, toplumun ve ilgililerin daha
hoşgörüyle bakması, o faaliyetin doğası gereğidir. Bu sebeple, Anayasanın 27
nci maddesinde, bu konuda, bu yöne ilişkin olarak daha geniş bir çerçeve
çizilmiştir. Bunun dışındaki sebeplerle, bilim ve sanat eserlerine yönelik
olarak herhangi bir sınırlama getirilmesi ve bunun idarî veya adlî denetime tabi tutulması, Anayasanın
beklediği, istediği amacın gerçekleşmesini engelleyen bir hal olacaktır.
Tarihî olaylarda da benzer bir süreci
yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Tarihî olaylarda da, olaylar içinde yer almış
bulunanlar hakkındaki değerlendirmelerin, tarih bilimi açısından gerçek olup
olmadığı önemlidir. Konu alınan kişinin açıklanması için seçilen sözlerin,
olayların anlaşılması ve anlatılabilmesi bakımından gerekli ve zorunlu olup
olmadığı çok önemli bir ölçüdür. En nihayet, haber verme ve eleştiri hakkının
sınırları içerisinde kullanılıp kullanılamadığının tespiti noktasında
"Haberleşmenin engellenmesi" başlığıyla 124 üncü maddeye yönelik
olarak yapmış olduğumuz değerlendirmenin, o unsurların, üç temel unsurun, bu
noktada da nazara alınması gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, açıklamasını
yaptığımız ve çerçevesini çizdiğimiz bu tasnifte görüldüğü gibi, o konuda,
kendi sınırları içerisinde, zaten birtakım ölçüler getirilmiştir. Bu
sınırlamaların dışında iddia ve olayın varlığını ispat ve dava hakkı için
"kamu yararı" şartının getirilmiş olmasını doğru bulmadığımızı, doğru
bulmadığımı, yeri gelmişken, ifade ediyorum. Bu şart -ilave bir şartın
getirilmiş olması- uygulamadan doğacak istikrarsızlıklarla dava ve şikâyet
hakkının önemli ölçüde engellenmesi sonucunu doğuracaktır; çünkü, biliyoruz ki
"kamu yararı" şartı izafî bir kavram ve bu konuda yargıda hâlâ bir
istikrar kazanılmamıştır. Bu, daha çok, yargılamayı yapan yargıcın dünya
görüşüyle, sosyal olaylarla ilgili değerlendirmesiyle sınırlı olan bir ölçüdür.
Bu sebeple, o ilgili konularda, kendi özellikleri dışında, yeni birtakım
sınırlamalar, gerekçeler getirilmesi doğru olmamıştır düşüncesindeyim. Bu
düşünce ve ihtirazî kayıtla maddeyi değerlendirdiğimizi Genel Kurulun takdirlerine
bir defa daha sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
128 inci maddeyi okutuyorum:
İddia ve savunma dokunulmazlığı
MADDE 128. - (1) Yargı mercileri veya
idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar
kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz
değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat
ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla
bağlantılı olması gerekir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
129 uncu maddeyi okutuyorum:
Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı
hakaret
MADDE 129. - (1) Hakaret suçunun haksız
bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar
indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki
olarak işlenmesi hâlinde, kişiye ceza verilmez.
(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak
işlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri
hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten
de vazgeçilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.30
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.44
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
664 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
130 uncu maddeyi okutuyorum:
Kişinin hatırasına hakaret
MADDE 130. - (1) Bir kimsenin öldükten
sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan
iki yıla kadar hapis veya adlî para
cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda
biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset
veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde
bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge
vardır, önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 130 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Anadol |
Haluk İpek |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Ankara |
Niğde |
|
Eyüp Fatsa |
Recep Garip |
|
|
Ordu |
Adana |
|
"Ceza, hakaretin alenen işlenmesi
halinde, altıda biri oranında artırılır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklikle basın özgürlüğünün
genişletilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
130 uncu maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
131 inci maddeyi okutuyorum:
Soruşturma ve kovuşturma koşulu
MADDE 131. - (1) Kamu görevlisine karşı
görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve
kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(2) Mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse,
veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci
dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette
bulunulabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
132 nci maddeyi okutuyorum:
DOKUZUNCU BÖLÜM
Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı
Suçlar
Haberleşmenin gizliliğini ihlâl
MADDE 132. - (1) Kişiler arasındaki
haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis
veya adlî para cezası ile
cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Kişiler arasındaki haberleşme
içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin
içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi, altı aydan iki
yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
(4) Kişiler arasındaki haberleşmelerin
içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında
artırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 132 nci maddesi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, komisyon metninde,
132 ile 140 ıncı maddeler arasında düzenlenen maddelerde haberleşme
gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda
alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi,
verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, verileri yok etmeme
hallerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bu konuların hepsi demokratikleşme ve
özgürlük adına son derece olumlu olan düzenlemelerdir. Somut, ayrıntılı ve
yararlı düzenlemeler yapılmıştır. Bu konular, her ne kadar, mevcut Ceza
Kanunumuzda "Sırrın masuniyeti aleyhinde cürümler" başlığıyla 195 ve
müteakip maddelerde düzenlenmiş ise de, bu düzenleme yeterli bir düzenleme
değildi değerli arkadaşlarım. Bunu, çok açık bir şekilde ifade ediyorum.
Komisyon metninin bu yönden de, ihtirazî
kayıtla ifade ediyorum, amaca ve uygun olarak kullanılması kaydıyla
özgürlüklere ciddî bir şekilde katkı sağlayacağına olan inancımı bir defa daha
ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın
Türkiye'deki uygulamasında güvenlik güçlerinin, bu meyanda, Emniyet ve MİT'in
(Millî İstihbarat Teşkilatı) hukuka uygun bir şekilde yapılanmış olup olmadığı
çok önemlidir. Haberleşme olayında, doğrudan veya dolaylı olarak görevli olan
diğer kamu görevlileriyle birlikte bu birimlerin üst düzeydeki görevlileri de
bu hükümleri pekala ihlal etmektedirler.
Komisyon metninin "Özel Hayata ve
Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar" başlığı altında düzenlenen maddeleri,
tekrar ifade ediyorum, biraz sonra açıklayacağım sebeplerle çok önemli.
Diğer maddelerdeki düzenlemeler daha çok
hukukî tavsif yoluyla yargı mercilerinin değerlendireceği konular. Biraz daha
açmak gerekirse, orada, suçun niteliğine yönelik, suçun hukukî
değerlendirmesine yönelik olarak yargı makamlarının yapacağı değerlendirmeler
önemli, hukukî tavsifler önemli. Her ne kadar, yargıya yönelik olarak hukukdışı
müdahaleler bu dönemde yoğunlaşmış ise de, yargının, denetim mekanizmaları
içinde bu müdahaleleri zamanla etkisiz hale getireceğine yürekten inanıyoruz.
132 ve müteakip maddeler yönünden ise,
tekrar ifade ediyorum, durum çok farklıdır. Bu maddeleri doğrudan uygulamak
mevkiinde olan kurumlar yargı değil, Emniyet ve MİT'tir, bu maddelerin doğrudan
muhatabı bu kurumlardır. Emniyet birimlerinin hukuka uygun yapılanması ve
denetimi, hukuk devleti kurumsallaşmasına ulaşmanın temel ayağını teşkil
etmektedir. Bu yapılanmada hukukdışı ilişkilerin bulunması, tekrar ifade
ediyorum, Emniyet yapılanmasında hukukdışı ilişkilerin bulunması, bu ilişkiler
sebebiyledir ki, kıdem ve liyakat ilişkilerine uyulmaması, bunun yerine, siyasî
veya cemaat ve tarikat ilişkilerine ağırlık verilmesi halinde, hukuk devleti
yapılanmasını gerçekleştirmek mümkün olamayacağı gibi, Avrupa Birliği
normlarına ulaşılması da, hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, mümkün
olamaz.
Mevcut yapılanma içinde, Emniyet
birimlerinin bu özelliği sebebiyledir ki, mahkemelerin hukuka uygun karar
vermeleri de gitgide güçleşmektedir. Hukuka aykırı bir şekilde örgütlenen bir
Emniyet yapılanması içinde delil toplama sürecine müdahalenin başlaması
kaçınılmaz olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, tesis olunan yargı
kararlarının sıhhati de tartışmalı hale gelecektir. Yargının mevcut
yapılanmasından kaynaklanan sorunlar bir tarafa, Emniyet örgütünün, delil
toplama sürecine müdahale ederek hazırlayacağı bir hazırlık soruşturmasından
hukuka uygun sonuç beklemek söz konusu olamaz. Yargı ne kadar özenli davranırsa
davransın, maddî gerçeğe ulaşılması, uygun hüküm kurulması, haberleşme özgürlüğünü
ihlalle mücadele edilmesi mümkün olamaz değerli arkadaşlarım. Gerçekçi
değerlendirme yapmak adına bunları söylüyorum.
Bakın, delil toplama sürecine müdahale,
sadece Emniyette başlamadı. Delil toplama sürecine müdahale, başka kurumlarda
da başladı; hem idarî aşamada başladı hem de adlî aşamada başladı değerli arkadaşlarım. Yargıda delil toplama
fonksiyonunu yerine getiren kurumlardan birisi de, biliyoruz ki, Adlî Tıptır.
Adı üstünde; Adlî Tıp; uzman bir kurum;
ama, neyi görüyoruz, neyi yaşıyoruz, neyi biliyoruz; bu uzman kurumda bile
uzmanlıkla ilgisi olmayan, niteliksiz ve vasıfsız bir kadrolaşmanın
gerçekleştirildiğini biliyoruz. Uzman bir kurumda, hiçbir uzmanlığı olmayan bir
doktorun, orada sağlıklı bir şekilde görev yapması mümkün olamaz. Bunu,
aslında, Kızılay olayında da yaşıyoruz, TÜBİTAK olayında da yaşıyoruz. Böyle
bir yapılanma içinde, idarî ve adlî
süreçte delil toplama sürecine müdahale dönemi başlamış ise, orada siz,
hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız yapın, hukuk devleti yapılanmasını ve
demokratikleşmeyi gerçekleştirmeniz ve birey özgürlüğü önündeki engelleri
kaldırmanız mümkün olamaz.
Sayın milletvekilleri, tekrar ifade
ediyorum; Emniyet Teşkilatı mensupları, yasaları doğrudan uygularlar. Bu
meslek, tam bir disiplin mesleğidir. Disiplini ayakta tutan temel ilke ise,
kıdem ve liyakat esasına göre, hiyerarşiyi oluşturmaktır; ancak ve maalesef,
yukarıda açıkladığım gerekçeler sebebiyledir ki, Emniyet Teşkilatı içinde
disiplin ve verimlilik büyük ölçüde zedelenmiş ve hiyerarşi altüst olmuştur.
Biraz daha somut ifade edeyim; doğaldır
ki, "bunları biraz daha açın, biraz daha somut anlatın" diye
bekliyorsunuz; bunların soyut ve dayanaksız bir şekilde ifade edilmemesi
gerekiyor. O sebeple biraz daha somut olarak açıklamak istiyorum. İlgili
mevzuata göre, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Merkez ve Yüksek
Değerlendirme Kurullarının, rütbe terfilerinde herhangi bir yetkileri olmadığı
halde, kıdem ve liyakat listesini gösteren kıdem kitabındaki sıralamanın dışına
çıkılarak... Ki, o kıdem kitabı, o kıdem ve liyakat listesi onüç onbeş yıl
içerisindeki başarı durumlarına göre, disiplin durumlarına göre, ceza
durumlarına göre oluşturuluyor. Siz ne yapıyorsunuz; 284 üncü sıradaki kişiyi
alıp, 1 inci sıradaki kişinin önüne koyuyorsunuz ve 81 kişi içerisinde sadece 2
veya 3 kişi için kıdem ve liyakat listesine uygun görevlendirme yapıyorsunuz.
78-79 kişinin tamamı ilk 150'den sonraki kişilerden oluşturuluyor.
Böyle bir hukukdışı yapılanma içerisinde
sağlıklı bir şekilde delil toplanabileceğini, haberleşme özgürlüğüne müdahale
edilmeyeceğini iddia edebilir misiniz; bu, mümkün değildir. Böyle bir yapılanma
içerisinde böylesine hukukdışı ilişkilerin ve delil toplama sürecine
müdahalenin başlaması, gelişmesi, yaygınlaşması kaçınılmaz bir haldir.
Tabiî, enteresan ve üzücü olan, bu
kadrolaşma; yani, biraz evvel sözünü ettiğim hukukdışı ilişkiler ağı içerisinde
terfi işlemlerinin yapılması ve kararlılıkla sürdürülmesi olayı aynen devam
etmektedir.
Ben, bu konuyla ilgili değerlendirmelerimi
sonraki maddelerde biraz daha somutlaştırarak, biraz daha ayrıntılarıyla
anlatmaya devam edeceğim. Bu aşamada Genel Kurulu bir defa daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
133 üncü maddeyi okutuyorum:
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi
ve kayda alınması
MADDE 133. - (1) Kişiler arasındaki alenî
olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle
dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Katıldığı bir söyleşiyi, diğer
konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aya kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı
fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği
kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına
veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi, altı aydan iki
yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu
konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması hâlinde, verilecek ceza üçte
biri oranında artırılır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 133 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Anadol |
Haluk İpek |
Orhan Eraslan |
|
İzmir |
Ankara |
Niğde |
|
Recep Garip |
Eyüp Fatsa |
|
|
Adana |
Ordu |
|
"(2) Katıldığı alenî olmayan bir
söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan
kişi, altı aya kadar hapis veya adlî
para cezası ile cezalandırılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden
biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları
başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi, altı
aydan iki yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Bu konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanması halinde de,
aynı cezaya hükmolunur."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklikle basın özgürlüğünün
alanının genişletilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 133 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
134 üncü maddeyi okutuyorum:
Özel hayatın gizliliğini ihlâl
MADDE 134. - (1) Kişilerin özel hayatının
gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para
cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması
suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin
görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı
oranında artırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan komisyon metninin "Özel hayatın gizliliğini ihlal"
başlıklı 134 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, emniyet örgütünün
yapılanmasını düzenleyen ilgili yasa ve bu yasaya göre çıkarılan yönetmelik
hükümlerine göre -tekrar ifade ediyorum, konuşmama kaldığım yerden devam
ediyorum- Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Merkez ve Yüksek
Değerlendirme Kurullarının, rütbe terfilerinde herhangi bir yetkileri olmadığı
halde, kıdem ve liyakat listesini gösteren kıdem kitabı gözardı edilmekte ve
biraz evvel açıkladığım hukukdışı ilişkiler ağı içerisinde bir terfi esası
uygulamaya konulmuş bulunmakta ve bu uygulama, siyasî iktidarın, Sayın Bakanın
vermiş olduğu cesaretle, vermiş olduğu destekle, kararlı bir şekilde
sürdürülmekte.
Değerli arkadaşlarım, bunları sadece bugün
ifade ediyor değilim; bunları, 22 nci Yasama Dönemi görevi içerisinde,
müteaddit soru önergelerine konu yapmış durumdayım. Bu soru önergelerine
verilen cevaplardan da yararlanarak, böylesine somut açıklamalar yapıyorum.
Yine, bağlantılı olarak, bu konuyla ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma
önergesinin de Meclis gündemine intikal etmek üzere olduğunu, yeri gelmişken,
bir defa daha ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yanlış ve haksız
uygulamalar sebebiyledir ki, Emniyet Teşkilatının güvenilirliği artık
tartışılır hale gelmiştir. Daha da önemlisi, bu yapılanma ve kadrolaşma
sebebiyle, yargı sürecinin işlemesinde ve -tekrar ifade ediyorum- maddî gerçeğe
ulaşılmasında ciddî engeller doğmuştur. Böyle bir yapı içinde, böyle bir
yapılanma içinde, yargı görevinin hakkıyla yerine getirilmesi mümkün olamaz.
Bütün bu anlattığım sürecin
değerlendirmekte olduğumuz haberleşme özgürlüğünün esasıyla doğrudan ilgili
olduğunu, herhalde, hiç kimse inkâr edemez. Bu süreci, mevcut ve muhtemel ihlalleri
daha da somut bir şekilde açmak istiyorum.
Yeri gelince hep ifade ediyoruz; yasal
düzenleme yapmakla bu iş bitmiyor, önemli olan, siyasî iradenin ve bürokrasinin
uygulama kararlılığı ve tutarlılığı. Bürokrasinin direncini kırmak ise...
Bürokrasinin doğasında bir muhafazakârlık vardır, bir direnç vardır; ama, o
direnci kırmak, o direnci yok etmek, siyasî iradenin görevi ve sorumluluğudur;
siyasî irade, uygulamada kararlı olduğu ve tutarlı olduğu takdirde,
bürokrasinin o direncini de çok rahatlıkla aşabilir. Doğaldır ki, bunun
kırılabilmesi için, hükümetin, samimî ve tutarlı olması ve demokrasiye
gerçekten inanması gerekir, demokrasiyi bir araç olarak görmemesi gerekir.
Bu gerçekler ışığında, tam da
maddelerimize ve tartıştığımız konulara yönelik bir uygulamadan, uygulamalar
zincirinden söz etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye gündemini,
son bir aydan bu yana, Alaattin Çakıcı...
Sayın Başkan, lütfen, birinci sırada
konuşan arkadaşlarımı uyarır mısınız.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
lütfen, hatibi sükûnetle dinleyelim.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Lütfen...
Lütfen... Konuşacaksanız, başka yere gidin.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Tamam... Tamam...
ATİLLA KART (Devamla) - Türkiye gündemini,
son bir aydan bu yana, Alaattin Çakıcı - MİT ve Yargıtay ilişkileri ağırlıklı
olarak işgal etmiştir. Bu ilişkiler ağı içerisinde öne çıkarılan ve tartışılan
husus ise, her nedense, her nasılsa, Yargıtay Başkanı Sayın Özkaya'nın tutumu
olmuştur. Seçkin, dürüst ve nitelikli bir hukukçu olduğunu, uygulamalarıyla ve
hukuk camiasından bilen bir kişi olarak ifade ediyorum ki, Sayın Özkaya'nın
ilişkilerinin niteliği, bu ilişkilerde suç teşkil eden unsurların bulunup
bulunmadığı veya etik kuralların ihlal edilip edilmediği, gelişen süreç
içerisinde hem kamuoyu ve hem de Yargıtayın ilgili birimleri tarafından yasal
ve etik boyutlarıyla, herhalde ve mutlaka değerlendirilecektir. Bundan kimsenin
bir şüphesi olmasın. Bu süreç başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, bu süreç içerisinde
dikkati çeken ve değerlendirilmesi gereken temel husus ise, kanımızca şudur:
Bütün bu olayları takip etme, sorgulama, soruşturma ve denetleme mevkiinde
bulunan hükümet, siyasî iktidar, hiçbir yetkisi ve sorumluluğu yokmuş gibi, her
nedense olayları izlemekle yetinmiş ve tepkisiz kalmıştır. Oysa, Emniyet ve MİT
yapılanması içerisinde, muhtelif hukuk ihlallerinin yapıldığı ve suç
ilişkilerinin bulunduğu bariz olmasına ve buna göre, gerek Emniyet mevzuatı ve
gerek MİT mevzuatından kaynaklanan yetkilerini en başta Sayın Başbakan ve
devamında da İçişleri Bakanının hemen kullanması ve kamuoyunu bilgilendirmesi
gerekirken, bütün bu süreçten, bütün bu sorumluluktan özenle ve dikkatle
kaçınıldığını görüyoruz. Bunu, Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı
"efendim, bu olaylarla bizim ilgimiz yok, bizim dışımızda gelişiyor, biz
de takip ediyoruz" diye ifade ettiler.
Yargıtay ve MİT'in birbiriyle mücadele
etmesi -üzülerek ifade ediyorum, kamu yönetimi adına üzülerek ifade ediyorum-
ve bu arada Millî İstihbarat Teşkilatının Yargıtayı hırpalaması, maalesef,
keyifle ve eller ovuşturularak izlenmiştir.
Emniyet yapılanmasında, onbeş yirmi yıl
içinde, teknik ve objektif ölçülere göre oluşan kıdem ve liyakat ilişkileri yok
varsayılarak ve tamamen cemaat ve tarikat ilişkileri içinde bir kadrolaşmanın
olduğu yolunda ciddî bulguların bulunduğunu biraz evvel anlattım, biraz evvel
bunları somut bir şekilde açıkladım. İlgili mevzuata aykırı olarak yapılan bu
tayin ve terfilerden dolayı Emniyet aleyhine açılan davaların hangi rakamlara
ulaştığını, inanıyorum ki, Sayın İçişleri Bakanı yeri geldiğinde
açıklayacaktır. Bu davalar olağanüstü boyutlara ulaşmıştır değerli
arkadaşlarım. Açık bir şekilde, hem siyaseten hem hukuken kamu görevinin kötüye
kullanılması sürecinin devam ettiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu niteliksiz ve
vasıfsız kadrolaşma sebebiyledir ki, diğer birçok kurumda olduğu gibi, Emniyet
Teşkilatı da işlevini kaybetmeye başlamıştır. Kurumun içi boşalmış, arşivi yok
olmuştur değerli arkadaşlarım. Bunun doğal sonucu olarak da -en hafif deyimiyle
ifade ediyorum- İstanbul'daki terör olaylarında istihbarat zafiyeti doğmuştur.
Bunu, iki gün evvel yargılaması başlayan dosyalarda da sanıklar ve tanıklar bir
şekilde ifade ettiler, satır aralarında bir şekilde ifade ettiler. Burada
istihbarat zafiyeti doğmuştur da Van'daki olaylarda ne olmuştur; Van'daki
olaylarda, Van'daki uyuşturucu olaylarında, ihmal boyutlarını aşan ve işbirliği
boyutlarına varan süreçler yaşanmaya başlamıştır. Neden bu süreçlerin üzerine
varmıyoruz, neden Van'daki olayları açık zeminlerde, idarî ve adlî süreç içinde
tartışma cesaretini gösteremiyoruz? Bu soruyu, lütfen, sorgulamanızı istiyorum;
bu soruyu, lütfen, irdelemenizi istiyorum.
Böyle bir sürecin yol açtığı ve bundan
sonra da yol açacağı tahribatlar ise, değerli arkadaşlarım, olağanüstü
olacaktır; bundan hiç şüpheniz olmasın.
Daha da vahimi, böyle bir yapılanma
içerisinde -tekrar ifade ediyorum- idarî aşamada delil toplama sürecine
müdahale zemini hazırlanmış olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu konuya devam edeceğiz;
bu maddeyle ilgili konuşma sürem bittiği için, ben, Genel Kurulu bir defa daha
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
135 inci maddeyi okutuyorum:
Kişisel verilerin kaydedilmesi
MADDE 135. - (1) Hukuka aykırı olarak
kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî
görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel
yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri
kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre
cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu, Grubum ve şahsım adına bir
defa daha saygıyla selamlıyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sendikal bağlantı
var...
ATİLLA KART (Devamla) - Efendim?
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sendikal bağlantı
var, ona dikkat edin.
ATİLLA KART (Devamla) - Nerede sendikal
bağlantı var?
ASIM AYKAN (Trabzon) - Maddenin sonunda...
ATİLLA KART (Devamla) - Tabiî, o da
mutlaka değerlendirilmesi gereken, nazara alınması gereken bir husus; ama,
herhalde, ondan evvel, şu yaptığım açıklamalar, yani, idarî ve adlî süreçteki delil toplama olayına müdahale çok
daha önemli.
Bu, nedir değerli arkadaşlarım; bu, hukuk
devletinin esasıdır. Siz, idarî ve adlî aşamada delil toplama sürecine
müdahaleyi sağlayacak tek taraflı, hukukdışı bir delil toplama örgütlenmesini
sağlıyorsanız, hangi Avrupa Birliği normunu getirirseniz getirin, hangi kurumu
getirirseniz getirin, orada demokratikleşme ve özgürleşme adına hiçbir gelişme
sağlayamazsınız. Bunun adını doğru koymak gerekiyor.
Anlattığınız konular, daha sonraki konular
sayın milletvekili.
Değerli arkadaşlarım, bunları çok
ayrıntılı bir şekilde anlatmaya devam edeceğim. Böyle bir sürecin, biraz evvel
anlattığım sürecin yol açtığı ve bundan böyle de yol açacağı tahribatların
olağanüstü olduğunu, bunun telafisinin mümkün olmadığını, olamayacağını tekrar
vurgulamak istiyorum.
Böyle bir süreç beraberinde neyi
getirecektir; böyle bir süreç, keyfîliği ve hukuksuzluğu önlenemez boyutlara
ulaştıracaktır. Suç ve suçluyla mücadele etmek ve bireysel özgürlüklerin ihlal
edilmesini önlemek mevkiinde olan Emniyetin, böyle bir yapılanma içinde
özgürlüklere hizmet etmesi mümkün olamayacağı gibi, çıkar amaçlı suç
örgütleriyle mücadelede başarılı olmasını beklemek de söz konusu olamaz.
Yapılanmadaki bu hukuksuz durum, zorunlu olarak beraberinde yeni suç
ilişkilerini yaratacaktır değerli arkadaşlarım.
Bu sistemin ve yapılanmanın varacağı yol,
varacağı süreç, keyfî ve otoriter bir yönetim anlayışı ve uygulamasıdır. Bu
kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Ben "faşizan bir yönetim"
ifadesini, ibaresini bu aşamada kullanmıyorum, yine, ihtiyatlı davranıyorum;
ama, ne diyorum -şunu çok net olarak ifade ediyorum- Türkiye'de Avrupa Birliği
konjonktürü içinde keyfî ve otoriter bir yönetim süreci başlamıştır. Avrupa
Birliği konjonktürü kullanılarak, Türkiye'de keyfî ve otoriter bir yönetimin
altyapısı hazırlanmaya başlanmıştır. Bu hukuksuz ve çarpık gelişmeyi bu
vesileyle bir defa daha kamuoyunun ve Genel Kurulun dikkat ve takdirlerine
sunuyorum.
Yukarıda açıkladığım süreç ve özellikle
Yargıtay, MİT ve Çakıcı olaylarındaki hukuksuzluklar ve hukukdışı müdahaleler
kamuoyunun gözü önünde âdeta naklen yayınlanırken, canlı ve naklen
yayınlanırken hükümet ne yapıyordu, siyasî iktidar ne yapıyordu?.. Sayın
Başbakan ve hükümet sözcüsü Sayın Adalet Bakanının ifadelerine göre -ki, aynı
ifadeyi biraz evvel de ifade ettim, Sayın Başbakan da tekrarlamıştı- "bu
konu hükümetin dışında gelişen ve devletin ilgili kurumlarını ilgilendiren bir
konudur, bu sebeple de hükümet olarak yapabileceğimiz herhangi bir şey
yoktur."
Sayın milletvekilleri, bu ifade, bu
açıklamalar, bu tavırlar sorumsuzluğu aşan tavırlardır. Bu tavırlar, maalesef,
bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi amaçlayan tavırlardır. Tekrar
ifade ediyorum; bu tavırlar, bu gelişmelerden birtakım yararlar elde etmeyi
amaçlayan tavırlardır. Yurtdışına kaçan ve aranan kişi durumunda bulunan bu
şahıs, yurtdışına çıkarken, haberleşme imkânlarını, teknolojilerini kullanarak,
yurtdışına çıkarken- teknik ifadesiyle söylüyorum, Emniyet kayıtlarındaki
ifadesiyle söylüyorum, Emniyet dilindeki ifadesiyle söylüyorum- teknik takip
ağıyla örülü olduğu, yani dört bir tarafı sarıldığı halde ve hangi mahallerde
bulunduğu bilindiği halde ve bütün bu süreç siyasî ve bürokrat kesiminin
bilgisi dahilinde olduğu halde neden yakalanmamıştır, neden görmezden
gelinmiştir? Adı geçen şahısla bir ses sanatçısının ilişkileri ve bu
ilişkilerin yansımaları ve bağlantıları neden ve özellikle soruşturma kapsamı
dışında bırakılmıştır? Tekrar ifade ediyorum; bu şahsın, yani, yurtdışına çıkan
şahsın, bir ses sanatçısıyla olan bağlantıları ve bunun siyasî yansımaları
neden soruşturma kapsamı dışında bırakılmıştır? Kaçış süreci nazara alındığında
ve kamu görevlilerinin iştiraki olmadan böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi
mümkün olmayacağına göre, olamayacağına göre, kamu yetkisinin kullanılmasıyla
doğrudan bağlantılı olan bu kayıtların, bu konuşmaların, bu soruşturma
kapsamına alınması gerekmez miydi? Neden bu soruşturma kapsamı dışına
çıkarılmıştır? Burada neyi görüyoruz; burada, bakın, şunu görüyoruz: Emniyet
yapılanması ne kadar önemlidir derken bunu ifade etmek istiyorum. Böyle bir
Emniyet yapılanması içinde birtakım konuşmaları, birtakım değerlendirmeleri
soruşturma kapsamı dışında bıraktığınız zaman, orada yargı ne yapabilir; orada
yargı bir şey yapamaz. Yargı, kendisine, Emniyetin teknik bir şekilde
oluşturduğu, ulaştırdığı o dosya kapsamıyla sınırlı olarak görev yapacak; onun
dışındaki değerlendirmeleri nazara almayacak. Siz, Emniyet yapılanmasında
hukukdışı bir yapılanmaya yol açtığınız zaman, bu sonucun doğması, yani,
Emniyetin kendi ilişkilerine göre, kendi sorumluluk anlayışına göre, kendi
çıkar ilişkilerine göre, kendi siyasî ilişkilerine göre birtakım delilleri yok
edip, birtakım delilleri de ilgili yargı merciine ulaştırması süreci
başlayacaktır ki, burada, yargıdan beklenen amacın, yargıdan beklenen
fonksiyonun gerçekleşmesi, herhalde söz konusu olamaz, herhalde mümkün olamaz.
Sayın milletvekilleri, burada, haberleşme
özgürlüğü, bu özgürlüğün ihlali, bu ihlali yapan kamu görevlilerinin
sorumluluklarıyla ilgili konuları ve maddeleri tartışıyoruz; 132 ve müteakip
maddeler bu konuları düzenlemiş. Buna göre, yurtdışına çıkan Alaattin
Çakıcı'nın vize ve pasaport almasıyla ilgili olarak basına yansıyan ve 4422
sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının 10 uncu maddesine göre
gizli nitelikte olan bu bilgiler basına nasıl yansımıştır, nasıl
sızdırılmıştır? Bir defa daha söylüyorum: Bakın ne yapıyorsunuz siz... Şu
getirdiğimiz yasal düzenlemelerin benzerlerini, bir şekilde, zaten, daha evvel
getirmişiz. Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında, bu şekilde gizli
nitelikteki bilgileri basına ve kamuoyuna sızdıranlar hakkında cezaî
müeyyideleri -ki, en başta kim geliyor; oradaki, o birimlerdeki kamu
görevlileri geliyor- o kamu görevlileri ve daha da ötesi, bu bilgileri
yayınlayan basın organları hakkında da o ilgili yasalarda sözü edilen
müeyyideleri uygulamamız gerekirken, o görevliler hakkında idarî ve adlî süreci başlatmamız gerekirken neden
başlatmıyoruz? Sorunun özü herhalde burada düğümleniyor.
Sonraki maddelerde bunları da anlatmaya
devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, tekrar, hepinizi bir
defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
136 ncı maddeyi okutuyorum:
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya
ele geçirme
MADDE 136. - (1) Kişisel verileri, hukuka
aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi bir defa daha saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuyu
kararlılıkla anlatmaya devam edeceğiz; çünkü, inanıyorum ki, bu sorgulamaları
sizler de vicdanî muhasebenizde yapıyorsunuz, yapacaksınız, yapmak
durumundasınız.
Kaldığımız yerden devam ediyorum.
4422 sayılı Yasanın 10 uncu maddesine göre
gizli nitelikte olan bu bilgiler basına, kamuoyuna nasıl sızdırılmıştır, neden
seyirci kalınmıştır? Bu bilgilerin bir bölümü sızdırılmış; ama, bir bölümü de,
biraz evvel açıkladığım şekilde, soruşturma kapsamı dışına çıkarılmıştır;
sanki, ortada bu bilgiler söz konusu değil gibi, bu konuda birtakım bulgular
toplanmamış gibi bir değerlendirme yapılmıştır. Olayın vahametini görebiliyor
musunuz değerli arkadaşlarım?! Ben, işime gelen delili yargıya ulaştıracağım
veya soruşturma kapsamına alacağım, işime gelmeyen delili soruşturma kapsamı
dışında tutacağım... Ondan sonra da, biz, burada, kalkıyoruz, demokratikleşme
adına, hukuk devleti adına bir kavga veriyoruz, mücadele veriyoruz. Lütfen,
tutarlı olalım; lütfen, gösteri yapmayalım; uygulamalarımızla ve kamu yönetimi
kültürümüzle, kamu yönetimi anlayışımızla tutarlı olalım.
Bakıyoruz, burada, 10 uncu maddede, bu
ihlali yapan kamu görevlileri hakkında 2 yıldan 3 yıla kadar ve duruma göre 1
katına kadar artırılarak ceza uygulaması düzenlemesi yapılmış. Bu sürecin
işletilmesinden, yani, bu kamu görevlileri hakkında, bu bürokratlar hakkında,
diyelim ki, hükümetin -öyle varsayıyoruz, öyle kabul ediyoruz- bu olayda
doğrudan iştiraki yok, yönlendirmesi yok; ama, görevini kötüye kullanan bu kamu
görevlileri hakkında neden işlem yapmıyorsunuz? Bu konuda sizi rahatsız eden
bir şey mi var? Sizi rahatsız eden bir sonucun doğmasından mı endişe
ediyorsunuz? Herhalde, bu soruları sormamız gerekiyor.
Mevcut yasal düzenlemeleri açık bir
şekilde ihlal eden kamu görevlileri hakkında üstüne düşen görevi yapmayan, bu
ihlallerden yarar uman bir hükümet etme anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu
anlayış ve yaklaşım değişmediği sürece, istediğiniz kadar yasal düzenleme
yapınız, pratikte bunun hiçbir önemi yoktur.
Tekrar soruyorum; Yargıtay Başkanı, MİT
yetkilisi ve müteahhit arasındaki ilişkiler, basına, 4422 sayılı Yasadaki bu
hükümler bulunmuş olmasına rağmen nasıl sızdırılmıştır? Neden bölük pörçük
sızdırılmıştır? Vize soruşturmasıyla, yani, yurtdışına çıkış süreci ile
Yargıtay Başkanı, MİT ve müteahhit ilişkileri farklı dönemlerde olmasına
rağmen, arada üç, dört, beş aylık süreler olmasına rağmen, basına, kamuoyuna
neden aynı zamanlarda sızdırılmıştır? Bunları, herhalde sorgulamamız, herhalde
irdelememiz gerekiyor. Anılan şahsın yurtdışına çıkarılması, yurtdışına
gönderilmesi -yurtdışına kaçışı demiyorum, yurtdışına çıkarılması ve
gönderilmesi- işlemlerine adı karışan birçok zanlı, doğrudan polis tarafından
gözaltına alınıp sorgulandığı halde, bazı spor kulübü yöneticileri -1 veya 2
kişi- neden doğrudan savcılığa ifade vermiştir? Neden bu kişilerin ifadeleri
soruşturma kapsamı dışında tutulmuştur?
En nihayet, değerli arkadaşlarım,
açıklamasını yaptığım bu süreçte, Emniyet ve MİT yapılanması içinde muhtelif
hukuk ihlallerinin yapıldığı ve suç ilişkilerinin bulunduğu bariz olmasına
rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu neden devreye sokulmamıştır? Başbakanlık
Teftiş Kurulu, özellikle neden devre dışında tutulmak istenilmiştir? MİT'le
ilgili kuruluş yasasının 3, 4 ve 7 nci maddeleri, bu konuda Başbakana açık bir
sorumluluk ve yetki vermiş olmasına rağmen, bunun gereği, Sayın Başbakan
tarafından neden yapılmamıştır? Bu süreç içinde, Sayın Başbakanın, açıklık
kazanmasından endişe duyduğu bir husus mu vardır? Başbakanlık Teftiş Kurulu
yerine, bakıyoruz, ne yapılıyor; Millî İstihbarat Teşkilatı, kendisi bir idarî
soruşturma açıyor, resen bir soruşturma açıyor.
Değerli arkadaşlarım, MİT bu olayda taraf
durumunda, sorumlu durumunda. Taraf ve sorumlu durumunda olan bir kurumun bu
şekilde yapacağı idarî soruşturmaya itibar edilir mi? Böyle bir soruşturmanın
hukukî sıhhati olabilir mi? Nitekim, ne olmuştur; bu kurumun kendi bünyesinde
yaptığı soruşturma sonucuna göre, hazırlamış olduğu rapora göre, efendim, bütün
bu açık ihlallere rağmen, biraz evvel yasal dayanaklarıyla açıklamasını
yaptığım bu bariz ihlallere rağmen, ortada, kamu görevinin kötüye kullanılması
anlamında, kamu görevinin hukuka aykırı olarak kullanılması anlamında herhangi
bir sorumlunun olmadığı yolunda kamuoyundan ve basından bilgiler alıyoruz, bu
şekilde rapor verildiğine dair bilgiler alıyoruz. Bu rapora karşı Sayın
Başbakanın nasıl bir işlem yaptığını halen öğrenemedik. Elbette, o rapora karşı
Sayın Başbakanın yapacağı değerlendirmenin de hiçbir hukukî değeri olmayacaktır
değerli arkadaşlarım. Soruşturma açılmasına izin vermesi halinde bile hukukî
bir değeri olmayacaktır. Çünkü, her halükârda, o Emniyet yapılanması içindeki
yansımaların, bir şekilde, yine, MİT yapılanması içinde de yansıdığını
görüyoruz. Orada da tamamen kendi kurumsal ilişkileri içinde işlerine gelen
deliller muhafaza edilmiş; ama, işlerine gelmeyen delillerin soruşturma kapsamı
dışında tutulduğunu çok iyi biliyoruz. Bütün bu geciktirilmiş ve engellenmiş
sürece rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu devreye sokulacak mıdır? Bunu, elbette
merakla bekliyoruz; bunu, kamuoyu adına, beklemekten öte, sorguluyoruz değerli
arkadaşlarım. Genel Kurulun huzurunuzda, Türkiye kamuoyunun huzurunda bu soruyu
bir defa daha soruyorum.
Bütün bu oluş şekli ve sürecine göre, MİT
ve Emniyet ilişkileri içinde, ihmalden öte göz yumma ve işbirliğinin bulunduğu
olayların seyrinden anlaşılmış olmasına rağmen, kaçış sürecindeki bu sorumlular
ve kamu görevlileri için neden idarî ve adlî
süreç işletilmemekte ve kamuoyu bilgilendirilmemektedir?
Sayın milletvekilleri, bu
değerlendirmeler, yasal zorunluluklar ve yasama denetimi görevimiz kapsamında
tekrar ifade ediyorum; Sayın Başbakana ve Sayın Adalet Bakanına tekrar
soruyorum; elbette, Sayın İçişleri Bakanına da tekrar soruyorum: Neden bu
görevlerinizi yapmadınız? Sayın Bakan, görülüyor ki -basına yaptığınız
açıklamada olduğu gibi- seyretmemeniz gereken, idarî ve adlî süreci işletmeniz gereken bir uygulamalar
ihlali söz konusudur. Bunu belki Adalet Bakanlığı olarak siz doğrudan
yapmayacaktınız; ama, bu sorumluluk, hem İçişleri Bakanının hem Sayın
Başbakanın ve hem de doğal olarak, sizin de sözcüsü olduğunuz Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarınındır.
Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi,
hükümet olarak, bu olayda yapılması gereken çok şey var. Bunları, hukuk
etkinliği ve iktidar olma kavramları ve haberleşme özgürlüğü adına yapmanız
gerekiyor. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına, kamuoyunun yanlış
yönlendirilmemesi adına bunları yapmanız gerekiyor.
Olayların gelişiminden -üzülerek ifade
ediyorum tabiî- hükümetin, MİT üzerindeki kamu gücü ve yetkisini kullanarak, bu
arada hukukdışı ilişkilere göz yumarak veya iştirak ederek -bu, soruşturma
sonucunda açıklık kazanacaktır- Yargıtay Başkanının şahsında yargıya yönelik
olarak istifhamlar yaratmak ve bu arada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) - MİT'e yönelik
olarak da yeni bir kadrolaşmayı gerçekleştirmek amacı içinde olduğu yolunda,
kamuoyunda ciddî izlenimler doğmuştur.
Bu maddeyle ilgili olarak Genel Kurulu,
yine, saygıyla selamlıyorum. Kalan iki maddede konuyu toparlayacağım değerli
arkadaşlarım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. - Genel
Kurulu ziyaret eden Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyetine
Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Filistin-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyeti
Meclisimizi teşrif etmişlerdir; kendilerine hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)
BAŞKAN - 137 nci maddeyi okutuyorum:
Nitelikli hâller
MADDE 137. - (1) Yukarıdaki maddelerde
tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin
verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı
kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir defa daha saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu anlattığım
konular, görüşülmekte olan maddelerle doğrudan ilgilidir. Burada neyi
tartışıyoruz, hangi maddeleri tartışıyoruz; haberleşme özgürlüğünü
tartışıyoruz, haberleşme özgürlüğünün engellenmemesini, kişisel haberleşme
özgürlüğünün ihlal edilmemesini tartışıyoruz. İddiama göre, ifademe göre ve
bulgulara göre, bunun en üst düzeyde kurumlar tarafından ihlal edildiğini ve
engellendiğini anlatıyorum. Bundan daha doğrudan bir bağlantı olabilir mi, daha
doğrudan bir ilgi olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Lütfen, biraz
hakkaniyetle, biraz insafla ve objektif bir şekilde olayları değerlendirelim,
ona göre muhakeme yapalım. Ne adına; inandırıcı olmak adına bunu yapalım,
tutarlı olmak adına bunu yapalım değerli arkadaşlarım.
HALUK İPEK (Ankara) - Atilla Bey, problem
ne anlayamadım!
ATİLLA KART (Devamla) - Çok açık
anlatıyorum, anlayamadıysanız bu sizin sorununuz Sayın İpek.
HALUK İPEK (Ankara) - Hayır; yani, konuşma
hakkınız var, konuşuyorsunuz Sayın Kart...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Müdahale
ettirmeyin o zaman.
RESUL TOSUN (Tokat) - Maddeyle ilgili
konuşmuyor; onun için anlaşılmıyor.
ATİLLA KART (Devamla) - Anlayamadıysanız,
bu sizin sorununuz.
Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Kart, sözünüzü kesmek
istemedim; ama, burada husus şu: Baştan beri, hükümeti ve birkısım kurumları
örnek vererek konuşmanızı yapıyorsunuz. Bunun, tabiî, maddeyle belki birkısım
ilişkileri olabilir; ama, burada konudışılık mevzubahis. Ben, insicamı bozmamak
için sizin sözünüzü kesmedim; fakat, baştan beri, yedi sekiz maddeden beri, sürekli olarak, bir
kronolojik olay anlatıyorsunuz. Bunu dikkatinize sunarım. Sözünüzü kesmedim;
ama, konu üzerinde daha yoğun... Burada olmayan şahıslarla ilgili konuşmadan,
müşahhaslıktan kaçınırsanız memnun olurum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bahsettiği
kişiler kamuoyunun bildiği kişiler Sayın Başkan.
Bir de oradan müdahale ediliyor.
ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bakın, biraz
evvel de ifade ettim.
BAŞKAN - Yani, bu kamu görevlilerinin size
burada cevap verme hakkı yok, Yargıtay Başkanının da yok. Dolayısıyla, burada,
biraz daha soyut olarak konuşursanız daha iyi olur kanaatindeyim.
ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan,
burada şunu tartışıyoruz: Birtakım yasal düzenlemeler yapıyoruz. Bunları
anlayışla ve takdirle karşılıyoruz; ama, devamında da neyi anlatıyoruz -temel
sorun bu zaten- uygulamadaki yanlışlıkları, çarpıklıkları anlatıyoruz. Yasa
çıkarıyoruz, yasa çıkarıyorsunuz; ama, uygulamada bu yasayı hükümsüz hale
getiriyorsanız, sonuçsuz hale getiriyorsanız, herhalde bunu tartışacağız. Bunu
biz tartışmayacağız da kim tartışacak?! Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi
tartışmayacak da kim tartışacak değerli arkadaşlarım?! Bunu biz tartışmadığımız
zaman, kamuoyunda hiçbir kişi ve kurum bunu tartışamaz. Biz, bunu tartışacağız,
tartışmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bu süreci denetlemek
ve sorgulamak mevkiinde olan hükümetin Çakıcı'nın yurtdışına çıkışı sürecindeki
tüm gelişmelerden haberdar ve bilgi sahibi olduğu, olayların gelişiminden
anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, neyi görüyoruz
biliyor musunuz; "yargıya güvenmiyoruz" söylemlerine ve
dokunulmazlığın sınırlandırılması konusundaki tutarsızlıklara haklılık ve
meşruiyet kazandırmak amacıyla geliştirilen ve değerlendirilen talihsiz ve
ibretsiz bir süreci, Türkiye, maalesef, izledi.
BAŞKAN - Sayın Kart, bir saniyenizi rica
edeyim.
Sayın Eraslan ve komisyon sıralarında
oturan arkadaşlar, lütfen, yüksek sesle konuşmazsanız, hatibin konuşmasına
müdahale etmemiş olursunuz.
Buyurun efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - Şu tespitimi çok
net olarak tespit ediyor ve inanarak ifade ediyorum; emniyetteki bu hukukdışı
kadrolaşmayı sona erdirmediğimiz: Engellemediğimiz takdirde, bu komisyon
metninin 94 ve müteakip maddelerinde düzenlemesi yapılan işkence
suçlamalarından kurtulmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. İşkenceye karşı
sıfır tolerans gösteriyoruz söylemleri, boş ve dayanaksız söylemler olmaktan
öteye gitmez.
Endişemiz odur ki, Avrupa Birliği
konjonktürüne rağmen, münferit olarak adlandırılan işkencenin daha yaygın ve
teknik bir hal alması söz konusu olabilecektir. İstediğiniz kadar, istediğimiz
kadar yasak sorguyu engelledik ve işkenceye sıfır tolerans gösteriyoruz
diyelim, şayet kamu yönetimi yapılanmasında ve anlayışında biraz evvel
açıkladığım o niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı yok etmezsek, demokratikleşme
ve özgürlük adına hiçbir mesafe almamız söz konusu olamaz. Bunu, bir defa daha
takdirlerinize sunuyorum, değerlendirmenize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuyu burada
bağlıyorum. Bunun devamında, yine, basın özgürlüğü, bu özgürlüğün ihlali,
bununla sınırlı olmak kaydıyla, basın özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, bu
özgürlüklerin ihlalinin Basın Yasası ve RTÜK Yasasıyla olan irtibatlarını
hükümetin takdirlerine sunmak istiyorum; çünkü, burada, hukuk tekniği anlamında
çok fahiş hataların yapıldığı endişesi ve kanısı bende doğmuş durumda.
Bakın değerli arkadaşlarım, Haziran
2004'te bir Basın Yasası kabul ettik, 5187 sayılı Basın Yasasını kabul ettik.
Yani, Barolar Birliği Başkanının deyimiyle, daha mürekkebi kurumamış bir kanun.
Bu kanunun 18 ve müteakip maddelerinde cezaî hükümler düzenlemesini yaptık;
düzeltme ve cevabın yayımlanmaması, yargının etkilenmesi, cinsel saldırı,
cinayet ve intihara özendirme, kimliğin açıklanmaması, basılmış eserlerin
engellenmesi, tahrip ve bozma hallerinde para cezası düzenlemelerini getirdik
Basın Yasasıyla. Başka bir ifadeyle, Basın Yasasında, hapis cezası
düzenlemesini kaldırdık.
Bakıyoruz, benzer düzenlemeler, RTÜK
Yasasının 16 ve müteakip maddelerinde de, uyarı, para cezası, durdurma ve iptal
olarak yapıldı. Yine başka bir ifadeyle, burada da, genel hükümler saklı kalmak
kaydıyla hapis cezası düzenlemesi söz konusu değil.
Bu düzenlemelerde, bir taraftan basın
özgürlüğünün engellenmemesi, diğer taraftan da kişi hak ve özgürlüklerinin
korunması dengesi esas alınmıştır.
Görüşülmekte olan komisyon metninin
haberleşme özgürlüğüyle ilgili bölümlerinde -124/3, 132/4, 133/3, 134/2 ve 135
inci maddelerinde- ise, sözü edilen maddelerdeki haberleşme ihlallerinin
içeriğinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması halinde hapis cezası
uygulamalarını getirdik değerli arkadaşlarım; daha doğrusu getiriyoruz.
Bakıyoruz, yine bu metnin, intihara
teşviki düzenleyen 84 üncü maddesi, kişinin hatırasına hakareti düzenleyen 130
uncu maddesi, iftirayı düzenleyen 267 nci maddesi, gizliliğin ihlalini
düzenleyen 285 inci maddesi ve en önemlisi, adil yargılamayı etkilemeye
teşebbüsü düzenleyen 288 inci maddesinde düzenlemesi yapılan suçların basın
yoluyla işlenmesi halinde, hem hapis cezası uygulamasını getiriyoruz ve hem de
artırım maddesini getiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, hemen belirtelim
ki, basınla ilgili ceza uygulamalarında hapis cezası yerine kural olarak para
cezası uygulaması yapılması, çağdaş ve hukuka uygun olan bir uygulamadır. Bu
uygulamayı elbette destekliyoruz; ancak, bu uygulama yapılırken, son derece
sınırlı ölçülerin esas alınmaması; yani, biraz daha açmak gerekirse,
caydırıcılığı ve hakkaniyeti sağlamak adına, mahallî ve ulusal yayın yapan
gazeteler arasında ayrı bir ölçünün getirilmesinin uygun olacağı
düşüncesindeyiz. Yine, caydırıcılığı sağlamak adına, para cezası uygulamaları
yerine, birtakım Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, tirajı esas alarak bir
uygulama yapılmasını, nispî bir uygulama yapılmasını, bunun da yerinde bir
uygulama olacağını, yine, yeri gelmişken ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili
konuşmamı da burada bitiriyorum. Genel Kurulu, bir defa daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri, 137 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
138 inci maddeyi okutuyorum:
Verileri yok etmeme
MADDE 138. - (1) Kanunların belirlediği
sürelerin geçmiş olmasına karşın verileri sistem içinde yok etmekle yükümlü
olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Genel Kurulu bir defa daha saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Ceza Yasasının genel
ve temel bir yasa olduğu açık; Basın ve RTÜK Yasalarının ise, özel yasa
niteliğinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Ceza Yasası genel hükümlerinin özel
ceza yasaları ve ceza içeren yasalardaki suçlar hakkında uygulanacağı, bu
komisyon metninin 5 inci maddesinde düzenlenmiş durumda. Tekrar ifade ediyorum;
Ceza Yasasının genel hükümleri, bir aykırılık olması veya boşluk olması
halinde, özel ceza yasaları ve ceza içeren diğer yasalarda da uygulanacaktır.
Bu konu, zaten, mevcut yasamızda yürürlükte olduğu gibi, komisyon metninin 5
inci maddesinde bu düzenleme yapılmıştır; bunda bir tereddüt yok.
Genel hükümler, diğer özel ceza
yasalarının uygulanmasında da nazara alınacaktır. Sorun şu; sorunun, ihtilafın
esası şu: Bu suçlarla, yani, aynı suçlarla ilgili olarak hem ceza yasasında hem
de özel yasalarda farklı müeyyideler getirildiği takdirde nasıl bir uygulama
yapılacağı noktasında veyahut böyle bir düzenlemenin hukuka uygun olup olmadığı
noktasında nasıl bir çözüm getireceğiz; uygulayıcılar, yargıçlar nasıl bir
uygulama yapacaklar? Görüşülmekte olan komisyon metniyle basına yönelik olarak
ağırlaştırılmış hükümler getirildiği çok açık, değerli arkadaşlarım.
Komisyon metninin 44 üncü maddesinde
düzenlemesi yapılan fikrî içtima maddesi de bu ihtilafı çözemez, çözmeye
yeterli değildir; daha doğrusu, fikrî içtima maddesinin bu ihtilafta uygulanma
kabiliyeti yoktur. Bilindiği gibi, fikrî içtima, işlediği bir fiille birden
fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişinin, bunlardan en ağır cezayı
gerektiren suçtan dolayı cezalandırılmasını öngörmüştür. Olayımızda bu hal söz
konusu değil, bu durum söz konusu değil. Olayımızda, aynı suçlar için iki ayrı
yasada farklı müeyyide düzenlenmesi hali söz konusu. Bu yanlışlığın ciddî bir
eksiklik olduğunu ve uygulamada ciddî sorunlar yaratacağını, istikrarsızlıklar
yaratacağını ve farklı uygulamalara, devamında da kötüye kullanmalara yol
açacağını, yeri gelmişken, bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, Basın ve RTÜK
Yasasıyla ağırlıklı olarak para cezası uygulamasının getirilmiş olması, çağdaş
ceza hukukuna ve demokratikleşmeye uygun olan bir adımdır. İşbu komisyon
metniyle getirilen düzenlemeler ise, bu anlamda, geriye doğru atılmış adımlar
niteliğindedir. Bunların, herhalde açıklanması gerekir, açıklık kazanması
gerekir. Özellikle, Basın Yasasının 19 uncu maddesinde "Yargıyı
etkileme" başlığıyla düzenlenen madde ile işbu komisyon metninin adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüsü düzenleyen 288 inci maddesi arasındaki ilişki
ve uygulama öncelikleri mutlaka açıklık kazanmalıdır, bu belirsizlik
giderilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamı
bağlıyorum. Medya, siyaset ve ticaret ilişkilerini sorgulamak ve bağımsız hale
getirmek adına, hem eleştiri ve hem de öneri kapsamında değerlendirilmesi
düşüncesiyle aşağıdaki soruları hükümetin ve Genel Kurulun takdirlerine
sunuyorum, değerlendirmelerine sunuyorum: Haberleşme özgürlüğünün önündeki
engelleri kaldırmak için, basında mülkiyet yapısının doğrudan veya dolaylı
tekel yaratmasını neden engellemiyoruz? Neden, birleşmeler, çapraz sahiplik ve
tröstleşme gibi yöntemlerle tekelleşmeyi engelleyecek yasal düzenlemeleri
yapmıyoruz? Küçük ve orta boy basın işletmelerinin kurulmasını ve ayakta
kalmasını sağlayacak önlemleri neden almıyoruz? Basın ile reklam firmalarının
birleşmelerini veya reklam firmalarının basın üzerinde yönlendirici egemenlik
kurmalarını engelleyecek yasal düzenlemeleri neden yapmıyoruz? Gazete ve dergi
dağıtımının kamusal denetimini neden yapmıyoruz? Ulusal gazete piyasasında
belirli paya sahip olan kişi ya da grupların öteki kitle iletişim araçlarına
sahipliği konusuna neden sınırlama getirmiyoruz? Rekabet Kurumunun farklı
tekelleşme biçimlerini izleme ve önlem geliştirme görevlerini neden yerine getirmiyoruz?
Önceki maddelerde ayrıntılı ve somut
olarak açıkladığım ve özellikle Emniyet yapılanmasında yoğunlaşan niteliksiz ve
vasıfsız kadrolaşmayı neden engellemiyoruz? Neden, idarî ve adlî süreç içindeki delil toplama süreçlerine
müdahaleyi engellemiyoruz?
Bu sorular elbette çoğaltılabilir değerli
arkadaşlarım; ancak, açıkladığım bu hususların hepsinin demokratikleşme ve
özgürlük adına zorunlu olduğuna yürekten inanıyorum. Bütün bu bağlantılı ve
zorunlu düzenlemeler yapılmadığı takdirde, haberleşme özgürlüğü önündeki
engellerin kaldırılmış sayıldığını varsaymak mümkün değildir. Hükümeti, bu
konuda görev yapmaya, bir an evvel görev yapmaya bir defa daha davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Grubum ve şahsım
adına, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle, bir defa daha selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
138 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
139 uncu maddeyi okutuyorum:
Şikâyet
MADDE 139. - (1) Kişisel verilerin kaydedilmesi,
verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme
hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlıdır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
140 ıncı maddeyi okutuyorum:
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri
uygulanması
MADDE 140. - (1) Yukarıdaki maddelerde
tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
141 inci maddeyi okutuyorum:
ONUNCU BÖLÜM
Malvarlığına Karşı Suçlar
Hırsızlık
MADDE 141. - (1) Zilyedinin rızası olmadan
başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak
maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü
enerji de, taşınır mal sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
142 nci maddeyi okutuyorum:
Nitelikli hırsızlık
MADDE 142. - (1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve
kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya
hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde
bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde
muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım
aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya
hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin
meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan
eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları
gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
f) Elektrik enerjisi hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda
olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip
almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların
meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya
taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması
suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya
yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak,
g) Barınak yerlerinde, sürüde veya açık
yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji
hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde
işlenmesi hâlinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz Türk Ceza Yasası
Tasarısının 142 nci maddesi hakkında Grubumuzun görüşlerini belirtmek
istiyorum. Şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yüce hazırunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben, önce, bu
konuda, sözlerime, Sayın Adalet Bakanımıza, Adalet Komisyonunun Sayın
Başkanına, Adalet Komisyonunun üyelerine, komisyondaki öğretim üyelerine, yargı
mensuplarına ve bürokratlara teşekkür ederek başlamak istiyorum; çünkü, özellikle
bu maddede yapılan düzenlemeler halkın çok büyük memnuniyetine neden olacak
düzenlemelerdir. Halkın çok uzun zamandır şikâyetçi olduğu, mağdur olduğu ve
çözüm getirilmediği için de adalete ve devlete karşı güveninin sarsıldığı
konulara bu maddedeki düzenlemelerle çözüm getirilmektedir. Burada söz konusu
olan suçlar ve onların cezalarının artırılması, caydırıcılığı amaçlayarak
artırılması, tekrar, halkımızın adalete ve devlete olan güvenini artıracaktır.
Bu maddede, özellikle 2 nci bendin (b)
fıkrasıyla ilgili özel teşekkür etmek istiyorum; çünkü, biliyorsunuz, kapkaç
suçunu tanımlayan ve kapkaç suçuna ceza yaptırımı öngören fıkradır. Şu anda
halen yürürlükte olan Türk Ceza Yasasında kapkaç suçu tarif edilmemiş bir
suçtu, yani, yer almayan bir suçtu ve bugüne kadar kapkaç suçları da basit
hırsızlık kapsamında değerlendirilip o şekilde cezalandırılıyordu; ama, ne
yazık ki, tabiî, bu basit hırsızlık suçundan cezaî müeyyide uygulanması, mevcut
yasalarımıza göre cezanın çok az olması ve yakalanabilen faillerin
tutuklanmayışı, mahkeme kararlarıyla serbest bırakılması, bu suçu işleyen
kişilerin cesaretini artırdı ve suçun daha çok işlenmesine neden oldu; çünkü,
suç işleyen insanlar için tutuklanıp tutuklanmamak çok önemlidir, onun
psikolojisini son derece etkiler, eğer tutuklanmazsa o suçun önemli bir suç
olmadığını, affedildiğini, bağışlanabildiğini düşünebilir -çünkü, bunlar genelde
eğitimsiz kişilerdir-ve suçu tekrarlama eğilimi içerisine girer.
Tabiî, ülkemizde kapkaç suçunun son
yıllarda çok ciddî boyutlarda arttığını, âdeta bir kapkaç terörünün yaşanmakta
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunda önemli olan faktör, bu suçun cezasının çok az
olması, faillerinin genellikle yakalanamaması -çünkü, yakalanıp da salıverilme,
polisin de bu konudaki inancını, şevkini ve uğraşını kırmaktadır, azaltmaktadır
diye düşünüyorum- ve tabiî, özellikle ekonomik nedenler, işsizlik, yoksulluk,
gelir dağılımındaki adaletsizlik, köyden şehirlere göç olgusu, bu göç eden
insanların iş bulamaması, aş bulamaması ve toplumumuzdaki ahlakî değer
yargılarının, ne yazık ki, süratle yitirilmesi, polisiye tedbirlerin yetmemesi
ve cezaların caydırıcılığının olmamasıdır. Bu nedenle, ülkemizde bir kapkaç
terörü yaşanmaktaydı.
Ben milletvekili seçildikten iki ay sonra
-verdiğim ilk kanun teklifiydi- caydırıcılığı amaçlayarak, yürürlükteki Türk
Ceza Yasasının ilgili maddesinde değişiklik öngören bir kanun teklifiyle,
kapkaç suçunun cezasının artırılmasını talep etmiştim. Adalet Komisyonumuza bu
talebi kabul edip, bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 142 nci
maddesinin (b) bendine, hem de kapkaç suçunu tarif ederek, tanımlayarak ve
aynen benim yasa teklifimde önerdiğim şekilde geçirdikleri için, halkı mutlu ve
memnun ettikleri için, halkın adalete ve Meclisimize güvenini artıracak bir
uygulama yaptıkları için, tekrar teşekkür ediyorum.
Bu arada, bu madde içerisinde, yine,
vatandaşımızı memnun eden iki önemli uygulama daha var. Bunlardan biri,
elektrik enerjisi hırsızlığının suç olarak tanımlanmasıdır ve buna artık para
cezası değil hapis cezası getirilmesidir; bu da, devletimizi mağdur eden bir
husustu. Diğeri, çok çok önemli; özellikle çiftçilerimizi, hayvan
üreticilerimizi ilgilendiren bir fıkra daha var; bu da, 142 nci maddenin ikinci
fıkrasının (g) bendinde yer aldığı gibi, barınak yerlerinde, sürüde veya açık
yerlerde bulunan küçük veya büyükbaş hayvan hırsızlığı konusunda, hakikaten
caydırıcı cezalar gelmektedir. Bu cezalar, üç yıldan yedi yıla kadar hapis
cezası şeklindedir. Eğer bu suç örgütlü olarak işlenecek olursa, onbeş yıla
kadar hapis veya onbin güne kadar adlî
para cezası şeklinde olacaktır. Hayvan üreticilerimizin, son derece
mağdur olduğu bir konudur bu; hayvan hırsızlıkları, çok büyük ölçüde... Zaten
zar zor geçinen, kıt kanaat geçinen ve dünyanın en zor işlerinden birini yapan
hayvan üreticilerimiz, bu hırsızlıklar nedeniyle -ve bu da ne yazık ki yine son
yıllarda ekonomik nedenlerle çok artmıştır- son derece mağdurdurlar. Artık, bu
düzenlemeyle, hayvan hırsızlığı da, hırsızlar açısından caydırıcı olacaktır.
Buradan, artık, kapkaççıların, elektrik
enerjisi çalanların, hayvan hırsızlığı yapanların, bundan sonra ayaklarını denk
almalarını önermek istiyorum; çünkü, hakikaten onların yaşamını çok büyük
ölçüde etkileyecek, kısıtlayacak cezalar gelmiş durumdadır. Bu düzenlemeler
için tekrar teşekkür ediyorum ve özellikle, Yüce Meclise şimdi teşekkür etmek
istiyorum; oylarıyla bu maddeyi kabul edecekler, yasalaşmasını sağlayacaklar.
Partim ve şahsım adına, hepinize
teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı iletiyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arıtman.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 142 nci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Nevzat Doğan |
Kemal Anadol |
Harun Tüfekçi |
|
Kocaeli |
İzmir |
Konya |
|
Halil Tiryaki |
Canan Arıtman |
Ahmet Işık |
|
Kırıkkale |
İzmir |
Konya |
|
Gürsoy Erol |
|
|
|
İstanbul |
|
|
"Suçun, bu fıkranın (b) bendinde
belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda
olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar
artırılır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe.
Toplumda "kapkaççılık" olarak
bilinen surette hırsızlık suçunun, örneğin yaşı veya sakat olması nedeniyle
beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişilere
karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek duyulmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 142 nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
143 üncü maddeyi okutuyorum:
Suçun gece vakti işlenmesi
MADDE 143. - (1) Hırsızlık suçunun gece
vakti işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
144 üncü maddeyi okutuyorum:
Daha az cezayı gerektiren hâller
MADDE 144. - (1) Hırsızlık suçunun;
a) Paydaş veya elbirliği ile malik olunan
mal üzerinde,
b) Bir hukukî ilişkiye dayanan alacağı
tahsil amacıyla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, fail
hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
145 inci maddeyi okutuyorum:
Malın değerinin az olması
MADDE 145. - (1) Hırsızlık suçunun
konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
146 ncı maddeyi okutuyorum:
Kullanma hırsızlığı
MADDE 146. - (1) Hırsızlık suçunun, malın
geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde,
şikâyet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Ancak malın suç
işlemek için kullanılmış olması hâlinde bu hüküm uygulanmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
147 nci maddeyi okutuyorum:
Zorunluluk hâli
MADDE 147. - (1) Hırsızlık suçunun ağır ve
acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi hâlinde, olayın özelliğine göre,
verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
148 inci maddeyi okutuyorum:
Yağma
MADDE 148. - (1) Bir başkasını, kendisinin
veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı
gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara
uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime
veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak
mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var
olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir
senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline
getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya
imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile
kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir
sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Söz
talebim vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Böyle bir talep varmış; ama, Grup
Başkanlığı geri almış talebi; dolayısıyla, burada yok.
149 uncu maddeyi okutuyorum:
Nitelikli yağma
MADDE 149. - (1) Yağma suçunun;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle
koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya
işyerinde,
e) Var olan veya var sayılan suç
örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
f) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
g) Gece vaktinde,
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında
kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi
durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut.
Sayın Akbulut, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
149 uncu maddesiyle ilgili olarak, Ak Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, yürürlükte olan
Türk Ceza Kanununda en ağır cezayı gerektiren suçlardan biri de yağma suçudur.
Gerçekten, Türk Ceza Kanununun 495 ve 496 ncı maddelerinde düzenlenen yağma
suçunda, bir şahsa karşı cebir, şiddet veya tehdit kullanılarak malının
gasbedilmesi halinde, sanığa on yıldan yirmi yıla kadar, suçun geceleyin veya
silahla işlenmesi halindeyse onbeş yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis cezası
verilmektedir ve gasp suçuna konu olan malın değeri ne kadar az olursa olsun,
herhangi bir indirime tabi tutulmamaktadır. Bu nedenle, örneğin, bir şahsa
karşı cebir, şiddet veya tehdit kullanan bir sanığın, mağdurdan, birkaç milyon
lirayla ifade edilebilecek bir malı veya parayı alması halinde, mahkemeler,
sanığa, en az on yıl ağır hapis cezası vermek durumunda kalmaktadır. Genelde
daha genç sanıkların işlediği -çocuksu heves, gençlik özentisi, cahillik sonucu
işlenen -bu suçlar nedeniyle verilen bu ağır hapis cezaları, çoğu zaman, hem
kamu vicdanında hem de bu suça muhatap olan insanlarda büyük rahatsızlık
uyandırmaktaydı.
Kanaatimce, yeni Türk Ceza Kanunu
Tasarısında, cezası, hem günün koşullarına hem çağdaş değerlere hem de
hakkaniyete uygun olarak düzenlenmiş suçlardan biri de, yağma suçudur.
Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarının 148 inci maddesinde, yağma
suçunun cezası, hâkime, işlenen suçun özelliğine göre, sanığın kastının
yoğunluğuna, suçun işleniş yer ve zamanına, amacına uygun olarak geniş takdir
hakkı tanınmak suretiyle, eskiden on yıl ilâ yirmi yıl olan ağır hapis cezası,
altı yıldan on yıla kadar hapis cezası olarak değiştirilmiştir.
Yine, bu yasada çok önemli bir yenilik,
mala karşı işlenen diğer suçlarda olduğu gibi, suç konusu malın değerinin hafif
olması durumunda da mahkemeye, verilecek cezada 1/3 ile 1/2 arasında indirim
yapabilme yetkisini vermektedir; yani, bu duruma göre, önceden birkaç milyon
liralık bir parayı veya malı gasbeden kişiye on yıldan az ceza verilemezken,
yasanın yürürlüğe girmesi halinde bu sanığa üç yıl hapis cezası
verilebilecektir.
Hepinizin bildiği gibi, sanık lehine olan
yasalar, bütün sanıklar için uygulanmak zorundadır. Bu görüşülmekte olan
tasarının 345 inci maddesinde, yayımından bir yıl sonra bu yasanın yürürlüğe
gireceği belirtilmektedir.
Şimdi, bu durumun, uygulamada, gasp, yağma
suçu açısından çok büyük karışıklıklar doğuracağı kanaatindeyiz. Nitekim,
inşallah görüşülüp de bir hafta içerisinde Meclisten çıkacak olan bu yasa
tasarısının yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini bütün
uygulayıcılar -mahkemeler- bilecektir. Bunun, hem görülmekte olan derdest davalara
hem de kanunun yayımından sonra işlenecek olan suçlarla ilgili davalara çok
büyük etkisi olacaktır. Mahkemelerin, bir anlamda, yağma suçuyla ilgili olarak,
uygulamada elleri kolları bağlanacaktır. Hâkim, sanığın tutukluluk durumunu
gözden geçirirken, birkaç ay sonra yürürlüğe gireceğini bildiği sanık lehine
olan hükümleri görmezden mi gelecektir? Mahkemenin bunu görmezden gelmesi,
insan haklarıyla ne derece bağdaşacaktır? Kanun, bu haliyle yayımlandıktan bir
yıl sonra yürürlüğe girecekse, bu arada, yasanın yürürlüğe girmesi halinde
işlediği gasp suçlarından dolayı yasal durumu yeniden belirlenmek zorunda olan
sanığın belki de infaz işlemleri tamamlanacak, infazı tamamlanacaktır. Yasanın
hakkında uygulanması halinde, tahliyesini düşündüğümüz bir sanığa "tamam,
bu yasa çıktı; ama, bir yıl daha beklemek durumunda kalacaksın" demek
adalete ne derece uygun olacaktır; bunların değerlendirilmesini Yüksek
Heyetinizin takdirlerine sunuyorum ve özellikle yağma suçuyla ilgili olarak,
hakikaten, toplumun çok büyük bir kesimi tarafından büyük bir ihtiyaç olarak beklenen
bu yasadaki yağma hükümlerinin yürürlüğüne öncelik tanınmasını ve yağmayla
ilgili hükümlerin, hem bazı şahısların mağduriyetlerine sebep olunmaması hem de
mahkemelerde, Yargıtayda dosya yığılmasına neden olunmaması ve uygulamada
tereddütler doğurmaması bakımından yağma hükümlerinin yasanın yayımı tarihinde
yürürlüğe girmesini takdirlerinize sunuyorum ve bu vesileyle hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 149 uncu maddesinin birinci fıkrasına (d) bendinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki hükmün (e) bendi olarak eklenmesini ve diğer bentlerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Anadol |
Orhan Eraslan |
Eyüp Fatsa |
|
İzmir |
Niğde |
Ordu |
|
Nevzat Doğan |
Bekir Bozdağ |
Hanefi Mahçiçek |
|
Kocaeli |
Yozgat |
Kahramanmaraş |
|
Mustafa Ataş |
|
|
|
İstanbul |
|
|
e) Beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yağma suçunun, örneğin yaşı veya sakat
olması nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan
kişilere karşı işlenmesinin daha etkin bir yaptırımla karşılanmasına gerek
duyulmuştur.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 149 uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
150 nci maddeyi okutuyorum:
Daha az cezayı gerektiren hâl
MADDE 150. - (1) Kişinin bir hukukî
ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması
hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın
değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
151 inci maddeyi okutuyorum:
Mala zarar verme
MADDE 151. - (1) Başkasının taşınır veya
taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan,
kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan
üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli
hayvanı öldüren, işe yaramayacak hâle getiren veya değerinin azalmasına neden
olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
152 nci maddeyi okutuyorum:
Mala zarar vermenin nitelikli hâlleri
MADDE 152. - (1) Mala zarar verme suçunun;
a) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu
hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis
veya diğer eşya hakkında,
b) Yangına, sel ve taşkına, kazaya ve
diğer felaketlere karşı korunmaya tahsis edilmiş her türlü eşya veya tesis
hakkında,
c) Devlet ormanı statüsündeki yerler
hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu
hakkında,
d) Sulamaya, içme sularının sağlanmasına
veya afetlerden korumaya yarayan tesisler hakkında,
e) Grev veya lokavt hâllerinde
işverenlerin veya işçilerin veya işveren veya işçi sendika veya
konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eşya
hakkında,
f) Siyasî partilerin, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşlarının maliki olduğu veya
kullanımında olan bina, tesis veya eşya hakkında,
g) Sona ermiş olsa bile, görevinden ötürü
öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin zararına olarak,
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında bir
yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Mala zarar verme suçunun;
a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde
kullanarak,
b) Toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel
veya taşkına neden olmak suretiyle,
c) Radyasyona maruz bırakarak, nükleer,
biyolojik veya kimyasal silâh kullanarak,
İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza iki
katına kadar artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
153 üncü maddeyi okutuyorum:
İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme
MADDE 153. - (1) İbadethanelere, bunların
eklentilerine, buralardaki eşyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara,
mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan
yapıları yıkmak; bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kişi, bir yıldan dört
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kişi,
üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki
fiillerin, ilgili dinî inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
154 üncü maddeyi okutuyorum:
Hakkı olmayan yere tecavüz
MADDE 154. - (1) Bir hakka dayanmaksızın
kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi
tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak
sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye altı aydan
üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya
öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek
mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt
eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci
fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
(3) Kamuya ait veya özel suların mecrasını
değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
BAŞKAN - Komisyonun bir söz talebi var.
Buyurun efendim.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, 154 üncü maddenin üçüncü fıkrasında bir düzeltme
yapmak istiyoruz.
3 üncü fıkranın şu şekilde düzeltilmesi
gerekiyor: "Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren
kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır."
BAŞKAN - Hükümet bu düzeltmeye iştirak
ediyor mu efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Komisyon Başkanvekilimiz,
metin, ifade ettiğiniz şekilde düzeltilmiştir.
154 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
155 inci maddeyi okutuyorum:
Güveni kötüye kullanma
MADDE 155. - (1) Başkasına ait olup da,
belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal
üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı
dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikâyet
üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Suçun meslek ve sanat, ticaret veya
hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının
mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya
hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
156 ncı maddeyi okutuyorum:
Bedelsiz senedi kullanma
MADDE 156. - (1) Bedelsiz kalmış bir
senedi kullanan kimseye, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve
adlî para cezası verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
157 nci maddeyi okutuyorum:
Dolandırıcılık
MADDE 157. - (1) Hileli davranışlarla bir
kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına
bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası verilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
158 inci maddeyi okutuyorum:
Nitelikli dolandırıcılık
MADDE 158. - (1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar
edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli
durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin
zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu
meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin
araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına
olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi
kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı
kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da
şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif
yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler
tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye
kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca
tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla
kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin
olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin
gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi,
yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
159 uncu maddeyi okutuyorum:
Daha az cezayı gerektiren hâl
MADDE 159. - (1) Dolandırıcılığın, bir
hukukî ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi hâlinde, şikâyet
üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
160 ıncı maddeyi okutuyorum:
Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya
üzerinde tasarruf
MADDE 160. - (1) Kaybedilmiş olması
nedeniyle malikinin zilyedliğinden çıkmış olan ya da hata sonucu ele geçirilen
eşya üzerinde, iade etmeksizin veya yetkili mercileri durumdan haberdar
etmeksizin, malik gibi tasarrufta bulunan kişi, şikâyet üzerine, bir yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.28
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.45
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
664 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
161 inci maddeyi okutuyorum:
Hileli iflâs
MADDE 161. - (1) Malvarlığını eksiltmeye
yönelik hileli tasarruflarda bulunan kişi, bu hileli tasarruflardan önce veya
sonra iflasa karar verilmiş olması hâlinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Hileli iflasın varlığı için;
a) Alacaklıların alacaklarının teminatı
mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına
neden olunması,
b) Malvarlığını kaçırmaya yönelik
tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya
belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi,
c) Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi
olmadığı hâlde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına
neden olacak şekilde belge düzenlenmesi,
d) Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla
veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi,
Gerekir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
162 nci maddeyi okutuyorum :
Taksirli iflâs
MADDE 162. - (1) Tacir olmanın gerekli
kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa sebebiyet veren
kişi, iflasa karar verilmiş olması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum
:Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
163 üncü maddeyi okutuyorum :
Karşılıksız yararlanma
MADDE 163. - (1) Otomatlar aracılığı ile
sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme
yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
(2) Telefon hatları ile frekanslarından
veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan
sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla
kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
164 üncü maddeyi okutuyorum:
Şirket veya kooperatifler hakkında yanlış
bilgi
MADDE 164. - (1) Bir şirket veya
kooperatifin kurucu, ortak, idareci, müdür veya temsilcileri veya yönetim veya
denetim kurulu üyeleri veya tasfiye memuru sıfatını taşıyanlar, kamuya
yaptıkları beyanlarda veya genel kurula sundukları raporlarda veya önerilerde
ilgililerin zarara uğramasına neden olabilecek nitelikte gerçeğe aykırı önemli
bilgiler verecek veya verdirtecek olurlarsa altı aydan üç yıla kadar hapis veya
bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
165 inci maddeyi okutuyorum:
Suç eşyasının satın alınması veya kabul
edilmesi
MADDE 165. - (1) Bir suçun işlenmesiyle
elde edilen eşyayı satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar
hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
166 ncı maddeyi okutuyorum:
Bilgi vermeme
MADDE 166. - (1) Bir hukukî ilişkiye
dayalı olarak elde ettiği eşyanın, esasında suç işlemek suretiyle veya suç
işlemek dolayısıyla elde edildiğini öğrenmesine rağmen, suçu takibe yetkili
makamlara vakit geçirmeksizin bildirimde bulunmayan kişi, altı aya kadar hapis
veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
167 nci maddeyi okutuyorum:
Şahsî cezasızlık sebebi veya cezada
indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep
MADDE 167. - (1) Yağma ve nitelikli yağma
hariç, bu bölümde yer alan suçların;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş
eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede
kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan
kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili
akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı
verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden
birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen
veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde;
ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında
indirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
168 inci maddeyi okutuyorum:
Etkin pişmanlık
MADDE 168. - (1) Hırsızlık, mala zarar
verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçları
tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce
failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun
uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi hâlinde;
cezası üçte birden üçte ikiye kadar indirilir. Yağma suçunda ise, cezada altıda
birden üçte bire kadar indirim yapılır.
(2) Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde
etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun rızası aranır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
169 uncu maddeyi okutuyorum:
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri
uygulanması
MADDE 169. - (1) Hırsızlık, güveni kötüye
kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız
menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
170 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Topluma Karşı Suçlar
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Tehlike Yaratan Suçlar
Genel güvenliğin kasten tehlikeye
sokulması
MADDE 170. - (1) Kişilerin hayatı, sağlığı
veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku,
kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ
düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde
kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması,
çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla
kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
171 inci maddeyi okutuyorum:
Genel güvenliğin taksirle tehlikeye
sokulması
MADDE 171. - (1) Taksirle;
a) Yangına,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ
düşmesine, sel veya taşkına,
Neden olan kişi, fiilin başkalarının
hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
172 nci maddeyi okutuyorum:
Radyasyon yayma
MADDE 172. - (1) Bir başkasını, sağlığını
bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette,
radyasyona tabi tutan kişi, üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Birinci fıkradaki fiilin belirsiz
sayıda kişilere karşı işlenmiş olması hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere
hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bir başkasının hayatı, sağlığı veya
malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elverişli olacak biçimde radyasyon
yayan veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunan kişi, iki
yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Radyasyon yayılmasına veya atom
çekirdeklerinin parçalanması sürecine, bir laboratuvar veya tesisin işletilmesi
sırasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak neden olan kişi,
fiilin bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar
vermeye elverişli olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
173 üncü maddeyi okutuyorum:
Atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet
verme
MADDE 173. - (1) Atom enerjisini serbest
bırakarak bir patlamaya ve bu suretle bir başkasının hayatı, sağlığı veya
malvarlığı hakkında önemli ölçüde tehlikeye sebebiyet veren kişi, beş yıldan az
olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiilin
taksirle işlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
174 üncü maddeyi okutuyorum:
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak
bulundurulması veya el değiştirmesi
MADDE 174. - (1) Yetkili makamlardan
gerekli izni almaksızın patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu,
zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal,
biyolojik maddeyi ülkeye sokan, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden,
muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil
edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı
maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı
gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 174 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
K. Kemal Anadol |
Ali İbiş |
|
Ankara |
İzmir |
İstanbul |
|
Mustafa Ataş |
Mustafa Nuri Akbulut |
|
|
İstanbul |
Erzurum |
|
(1) Yetkili makamlardan gerekli izni
almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici,
sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi
imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden,
muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra
kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli
olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kitle imha silahlarının yayılmasının
önlenmesi konusunda Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak söz konusu maddenin
birinci fıkrası hükmünün öneri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiği
düşünülmüştür. Bu suretle, kitle imha silahlarının yapımında kullanılan örneğin
"çift kullanımlı" malzeme ve teçhizatın yetkili makamların izni
olmaksızın veya iznine aykırı olarak ihracı suç olarak tanımlanmış olacaktır.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
174 üncü maddeyi kabul edilen önerge
istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
175 inci maddeyi okutuyorum:
Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim
yükümlülüğünün ihlâli
MADDE 175. - (1) Akıl hastası üzerindeki
bakım ve gözetim yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı
bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis
veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
176 ncı maddeyi okutuyorum:
İnşaat veya yıkımla ilgili emniyet
kurallarına uymama
MADDE 176. - (1) İnşaat veya yıkım
faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan
tedbirleri almayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
177 nci maddeyi okutuyorum:
Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde
serbest bırakılması
MADDE 177. - (1) Gözetimi altında bulunan
hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek
şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren
kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; hayvanın tehlike yaratabilecek
şekilde serbest bırakılmasından dolayı hayvan sahibinin hapisle
cezalandırılmasını kapsayan 177 nci madde hakkında CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunun maddesine
göre, gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı
bakımından tehlike oluşturursa, altı aya kadar hapis cezası var. Ülkemizde, her
yıl, kurban bayramı olmaktadır; kurban bayramında, Anadoludan, insanlar,
hayvanlarını getiriyor, getirdiği gibi de satmak istiyor; satıyor; ama, zaman
zaman da, biliyorsunuz, elinden kaçırıyor, hayvan trafiğe çıkıyor, trafikte de
tehlike oluşturuyor; o zaman, yandı bütün köylü; bundan sonra, elinden
hayvanını kaçıran insan, altı ay hapis cezasıyla cezalandırılacak. Zaten ne
oluyorsa, gariban köylüye oluyor. İnanın hortumculardan kimse beş kuruş para
alamıyor. Köylünün, çiftçinin borçlarında iyileştirmeler yaptık ki, en çok
ödemeyi onlar yapmış. Hepiniz biliyorsunuz.
Şimdi, burada, dinî vecibelerini yerine
getiren insanlarımızın kurban kesmesi vaciptir, kesmesi gerekir. Hayvanlarını
getirdikleri zaman, hayvanları getiren köylülerin değil, tedbir almayan
belediyelerin cezalandırılması lazım. Birkısım arkadaşlarımız belediye
başkanlığı yapmıştır, hepimiz yöneticiyiz.
Benim önerim şudur: Pazarlama ve kesimi
yapılacak şekilde entegre tesisler belediyeler tarafından kurulur ve Anadoludan
hayvan getiren insanlar, oraya, kamyonuyla beraber hayvanlarını götürürse hem
orada hayvan pazarlanır hem de hayvanın sağlıklı bir şekilde kesimi olur.
Şimdi, Avrupa Birliğine giriyoruz; Avrupa Birliği de devamlı olarak bu kurban
kesimi konusunda bize ikazda bulunuyor. Hakikaten çok vahşet arz eden
görünümler de oluyor, sokaklarda sağlıksız şekilde kesimler oluyor. Bunun için,
bu 177 nci maddenin değiştirilmesi gerekiyor. Nasıl değiştirilmesi lazım; bir
kere, yırtıcı hayvanlar ile kurbanlık hayvanlar tanımının farklı yapılması
lazım. İkincisi; eğer ceza verilecekse, oradaki belediye başkanlarına da veya o
şehrin mülkî sorumlusuna da ceza vermek lazım. Yani, gariban köylü gelmiş, bir
tane hayvanını satacak, onun parasıyla da çoluk çocuğunu geçindirecek; onu da
hapse atarsak hakikaten yazık olur yani; çocuğunu neyle geçindirecek!
O bakımdan, benim istirhamım, burada
anlaşarak bir önerge verelim. Bakın, gayet güzel, hızlı bir şekilde geçiyor.
Sayın Milletvekilim, bu, Erzurum'da çok
var. Hepimiz Doğu Anadolu veya Güneydoğu Anadoludan gelen hayvanlarla
besleniyoruz. Hayvanlarımızın sağlıklı olması için, mutlak surette, belediyeler
entegre tesisler yapsın. Hayvanın kaçmasını, tezmesini veya sağlıksız kesimini
engellemek için güzel tesisler yapsın. Böylece, hayvan, kamyonla entegre tesise
getirilir, hem beslenir hem pazarlanır ve hem de kesimi sağlıklı bir şekilde
yapılır.
Değerli arkadaşlar, tabiî, burada
"hayvan" deyince, köylümüzün tek geçim kaynağı hayvancılıktır.
Hakikaten, hayvanının dışkısıyla tezek yapar, kışın bahara kadar ısınır;
etiyle, sütüyle, peyniriyle beslenir; hayvanını satar, çocuğunu okutur veya
kendisinin tedavisini yaptırır; ama, Türkiye'de, son günlerde kaçak hayvancılık
olayı aldı başını gitti. Öyle aldı başını gitti ki, Hindistan'dan hörgüçlü
hayvanlar geldi. Yani, bizim hayvan ırkımızla alakası olmayan, tamamen, böyle,
omzu yüksek, deveye benzeyen hörgüçlü hayvanları tespit ettim ve bunu Büyük
Millet Meclisi kürsüsüne taşıdım.
Ülkemizde nüfusumuzun yüzde 40'ını
oluşturan köylü, şu anda tarımda çok zor durumda, hayvancılıkta da tükenmiş,
bitmiş durumda; çünkü, hayvanı para etmiyor. Ben, Ardahan hayvan pazarına
gittim; inanın, bir inek 500 000 000 lira. Yanlış duymadınız, bir inek 500 000
000 lira!.. Geçen sene 1 200 000 000 liraya satılan bir inek 500 000 000 liraya
düşmüş, 2 000 000 000 liraya satılan tosun 1 000 000 000 liraya düşmüş. Köylü
diyor ki: "Ağabey, ben, satsam ne yapacağım, satmasam ne yapacağım?!"
Çok zor durumda!..
Kaçak hayvancılığın önlenmesi için
-allahaşkına, sizden rica ediyorum- Cumhuriyet Halk Partisi kadar siz de
üzerine düşün, Van ve Hakkâri-Yüksekova'dan giren kaçak hayvanı önleyin.
Bakın, Ardahan da sınır ili; Gürcistan'dan
1 tane hayvan doğru dürüst geçemiyor. Yani, ben, geçen ay Ardahan'a gittim;
kaçak geçen 45 hayvanı Ardahan Valiliği yakalattı. Ben, Sayın Vali Beye ve
oradaki görevli arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ardahan sınır ili olmasına
rağmen kaçak yok; ama, Van, Hakkâri-Yüksekova'dan, o bölgeden korkunç derecede
kaçak giriyor. O, kaçak geldiği zaman, üçte 1 fiyatına satılıyor, köylümüzün
malı elinde kalıyor, para etmiyor. Şimdi, burada çok önemli bir şey var. O
hayvan kaçak geliyor, belki, o kaçakçılar para kazanıyor. Size, ben, bir rakam
söyleyeyim: Günde 2 500 tane hayvan geliyor. 250 000 000 lira rüşvet
veriyorlar. 150 000 000 lirasını küpe parası olarak veriyorlar, hayvanlara sahte
küpe takıyorlar, Türkiye hayvanı haline, yasal hale getiriyorlar. 100 000 000
lirası rüşvet; hayvan başına 250 000 000. 250 000 000'u 2 500'le çaptığınız
zaman, Türk Halkı günde 625 milyar lira rüşvet vererek kaçak hayvan getiriyor,
hayvancılığımız da burada ölüyor.
Ben, geçen gün Çubuk'taki hayvan pazarına
gittim, orada da aynı durum var. Manisa'dan arıyorlar, Ordu'dan arıyorlar, her
yerde hayvan pazarları korkunç derecede; hayvancılık ölme durumuna gelmiştir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada benim
sizden ricam, AK Parti olarak -o gün gündeme getirdiğimizden sonra kaçak kısmen
de olsa durdu; ama, halen devam ediyor- bunun üzerine gidelim, hayvancılık
yapan insanlarımız hayvanını değerinden satsın, çoluk çocuklarını insan gibi
geçindirsinler.
Benim halkımıza bir önerim de şudur:
Artık, kasabınızı seçerken, et alırken, yerli hayvan olup olmadığını sorun ve
bilgi alın. Şimdi, kurban bayramında kaçak hayvan, pazarlarımıza gelecek. Bu
kaçak hayvanlar sağlıksız, sağlık kontrolü yapılmıyor; sıcak ülkeden geliyor,
soğuk ülke burası. Irak'tan, İran'dan, Hindistan'dan gelen hayvan sıcak ülkeden
geliyor, bizim ülkemiz soğuk; hayvan hemen hastalanıyor. Şimdi, o hasta hayvan
kurban bayramında kurbanlık olarak satıldığı zaman, insanlarımız bu defa
hastalanacak. Şimdi, ben buradan öneriyorum, kurban alacak herkesten rica
ediyorum; gerçek köylüden alsınlar, Türk köylüsünden alsınlar, üreticiden
alsınlar. Onun için, ben istirham ediyorum; bu arada hükümette biraz hareket
var, kaçağı önlemek için, biraz daha üzerine giderse bunun önüne geçilmiş
olacaktır.
Bunun dışında, özellikle köylümüzü
sıkıntıya sokacak, 177 nci maddedeki, hayvanı tehlike oluşturduğu zaman
verilecek altı aylık ceza olayının bir önergeyle düzeltilmesi, en azından
belediyeleri de bu tanımın içerisine sokmak ve yırtıcı hayvanlarla kurbanlık
hayvanların, daha doğrusu kesilip yiyebileceğimiz hayvanların ayırımını
yapmamız gerekiyor.
Bunu Yüce Meclise arz ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
177 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
178 inci maddeyi okutuyorum:
İşaret ve engel koymama
MADDE 178. - (1) Herkesin gelip geçtiği
yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi
önlemek için gerekli işaret veya engelleri koymayan, konulmuş olan işaret veya
engelleri kaldıran ya da bunların yerini değiştiren kişi, iki aydan altı aya
kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN. - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
179 uncu maddeyi okutuyorum.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
MADDE 179. - (1) Kara, deniz, hava veya
demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü
işareti değiştirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden
kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları
üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek,
başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden
olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu
ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli
olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle
ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek
hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
180 inci maddeyi okutuyorum:
Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye
sokma
MADDE 180. - (1) Deniz, hava veya
demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir
tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, oldukça hızlı akan bir görüşme
trafiği içerisindeyiz. "Trafik" deyince de, 180 inci maddeyle, trafik
güvenliğini taksirle tehlikeye sokmanın suç teşkil ettiği konusunda bir hüküm
geliyor. Ben, okuyunca, bir siyasî çıkarım yapıyorum buradan. Biliyorsunuz,
temmuz ayının 21'i ya da 22'sinde, Pamukova'da, çok önemli bir demiryolu kazası
meydana geldi ve bununla ilgili bir gensoru girişimi oldu. Bu gensoru girişimi,
olayın siyasî ve idarî yükümlülüğünü taşıyan Sayın Bakan tarafından pek
üstlenilmedi ve Grubunuz tarafından da reddedildi.
Daha sonraki süreçte, olaydaki teknik
bilirkişi incelemelerini tamamladı ve sekizde 4 kusurun Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryollarına ait olduğu konusunda bir hükme vardı. Olayın gerisi
trajikomik seyrediyor.
Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Adalet
Bakanına, gerçekten teşekkür etmek istiyorum; çünkü, daha önce bu tartışmalar
sırasında, bu rapor yayımlandıktan sonra, sekizde 4 suç isnat edilen Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının şu andaki Genel Müdürü, ilgili genel müdür
yardımcıları ve onların siyasî ve idarî amiri olan Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım, sekizde 4'lük suçun siyasî muhatabı oldular. Şimdi, bu
muhataplık karşısında, Sayın Adalet Bakanı, o zaman, bir hükümet toplantısı
sonrasında basına açıklama yaparken, çok nazik bir şekilde, kabine arkadaşına
"istifa" denilen bir demokratik müessesenin de bulunduğunu ima eden
tarzda açıklamalar yaptı; ben de, bunu, bir basın toplantısında dile
getirmiştim.
Şimdi, Sayın Adalet Bakanının ve bizlerin,
gensoru dahil, her türlü denetim mekanizması,
her türlü demokratik uyarısına rağmen, bu suçun sekizde 4'lük kısmının
siyasî ve idarî sorumluluğunun, siyasî karar mekanizması noktasındaki kişisi, Sayın
Ulaştırma Bakanı, acaba, bu 180 inci maddenin neresinde yer alıyor? Bir
okursanız... Ben, gerekçesini de okumak istiyorum, maddeyi de okumak istiyorum;
iki satır, vaktinizi almayacak.
"Deniz, hava veya demiryolu
ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından bir tehlikeye
taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
Yani, taksirle, bilinçli olmadan; tabiî ki böyle bir suçlama yok; ama,
görevindeki dikkati, özeni göstermeden anlamında. Bu suçun kapsamına Sayın
Binali Yıldırım -Sayın Bakan burada yok, keşke olsaydı- Sayın Bakan giriyor mu
girmiyor mu; bu, önemli bir konu, gerçekten önemli bir konu. Burada, bu
raporun, bilirkişi raporunun, mahkemeye sunulan raporun sonuç kısmına bakacak
olursak, buraya Sayın Bakan da giriyor, Devlet Demiryolları Sayın Genel Müdürü
de giriyor ve o talihsiz kaza sonrasında talihsiz açıklamalar yapan genel müdür
yardımcısı arkadaşlar da giriyor.
Değerli arkadaşlarım, sabahtan beri hep
iyiyi konuşuyoruz, hep olumluyu konuşuyoruz. Ceza tarzında değil özendirme
tarzında, topluma kazandırma tarzında bir ceza yasası felsefesini yaşama
geçirmeye çalışıyoruz; ama, bizler örnek olmak zorundayız. Bu yasayı çıkaran
Yasama Organında şu anda görev yapan kişiler bu yasayı çıkarırken, kendileri
getirdikleri yasal düzenlemelere örnek teşkil etmek durumdalar. Bu örneği
teşkil edecek olan kişi de 180 inci madde kapsamında Sayın Ulaştırma Bakanıdır.
Konuyla ne ilgisi var demeyin; bariz bir karşılığı var; Sayın Ulaştırma
Bakanının muhatap olduğu bir maddeyle karşı karşıyayız. Eğer, bu maddeye
"evet" oyu verirseniz, Sayın Ulaştırma Bakanını da bu madde kapsamında
değerlendiriyoruz demektir. Ben, bunu, bir kere daha sizlerin vicdanına
hatırlatmak istedim ve Sayın Bakana da, hâlâ, kamu vicdanı bakımından sorun
teşkil eden konumunu bir kere daha gözden geçirmesi demokratik tavsiyesinde
bulunmayı Cumhuriyet Halk Partisi adına görev sayıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
181 inci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Çevreye Karşı Suçlar
Çevrenin kasten kirletilmesi
MADDE 181. - (1) İlgili kanunlarla
belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık
veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak
ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda
veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan
fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya
çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal
özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya
artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis
cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü
fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER (Devam)
2. - Genel
Kurulu ziyaret eden Slovakya Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Slovakya Başbakan Yardımcısı Pal Czsaky ve beraberindeki heyet
Meclisimizi teşrif etmişlerdir; kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)
BAŞKAN - 182 nci maddeyi okutuyorum:
Çevrenin taksirle kirletilmesi
MADDE 182. - (1) Çevreye zarar verecek
şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle
neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların,
toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) İnsan veya hayvanlar açısından
tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine,
hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek
niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle
verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
183 üncü maddeyi okutuyorum:
Gürültüye neden olma
MADDE 183. - (1) İlgili kanunlarla
belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar
görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla
kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.16
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 18.35
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
664 sıra sayılı tasarının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S.Sayısı: 664) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
184 üncü maddeyi okutuyorum:
İmar kirliliğine neden olma
MADDE 184. - (1) Yapı ruhsatiyesi
alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan
inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı
yapan ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki
fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalara
elektrik, su, telefon veya gaz bağlantısı yapan veya bu hizmetlerden
yararlanılmasına müsaade eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(4) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda
herhangi bir sınaî veya ticarî faaliyetin icrasına müsaade eden kişi bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(5) Dördüncü fıkra hariç, bu madde
hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde
uygulanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
185 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar
Zehirli madde katma
MADDE 185. - (1) İçilecek sulara veya
yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya
şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını
ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen
fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç
aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
186 ncı maddeyi okutuyorum:
Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya
ilaçların ticareti
MADDE 186. - (1) Kişilerin hayatını ve
sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek
veya içilecek şeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir
yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak
yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek
ceza üçte bir oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
187 nci maddeyi okutuyorum:
Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye
sokacak biçimde ilâç yapma veya satma
MADDE 187. - (1) Kişilerin hayatını ve
sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üreten veya satan kimseye bir yıldan
beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.
(2) Bu suçun tabip veya eczacı tarafından
ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası
kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
188 inci maddeyi okutuyorum:
Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti
MADDE 188. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı
maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden
kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası
ile cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı
fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu
ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı,
Türkiye'de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama
sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden,
başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran
kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası
ile cezalandırılır.
(4) Uyuşturucu maddenin eroin, kokain,
morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen
suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Üretimi resmi makamların iznine veya
satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu
veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanır.
(7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki
doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve
ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden,
imal eden, satan, satın alan, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, dört
yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip,
diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire,
diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza
ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
189 uncu maddeyi okutuyorum:
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri
uygulanması
MADDE 189. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı
madde imal ve ticareti suçlarının bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde
işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
190 ıncı maddeyi okutuyorum:
Uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanılmasını kolaylaştırma
MADDE 190. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanılmasını kolaylaştırmak için;
a) Özel yer, donanım veya malzeme
sağlayan,
b) Kullananların yakalanmalarını
zorlaştıracak önlemler alan,
c) Kullanma yöntemleri konusunda
başkalarına bilgi veren,
Kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu maddede tanımlanan suçların tabip,
diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire,
diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza
ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanılmasını alenen özendiren veya bu nitelikte yayın yapan kişi, iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
191 inci maddeyi okutuyorum:
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak
MADDE 191. - (1) Kullanmak için uyuşturucu
veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak
üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştiren kişi,
bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan
kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve
denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür.
Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir
uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi
uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında
bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte
bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık
sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli
serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle
devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına
karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan
kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli
serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması hâlinde infaz edilir. Kişi
etkin pişmanlıktan yararlanmışsa, davaya devam olunarak hakkında cezaya
hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
192 nci maddeyi okutuyorum:
Etkin pişmanlık
MADDE 192. - (1) Uyuşturucu veya uyarıcı
madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmî makamlar
tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya
uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber
verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya
uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması hâlinde, hakkında cezaya
hükmolunmaz.
(2) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmî makamlar tarafından
haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini
merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı
maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Bu suçlar haber alındıktan sonra
gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının
yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın
niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir.
(4) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan
kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul
etmek veya bulundurmaktan dolayı soruşturma başlatılmadan önce resmî makamlara
başvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
193 üncü maddeyi okutuyorum:
Zehirli madde imal ve ticareti
MADDE 193. - (1) İçeriğinde zehir bulunan
ve üretilmesi, bulundurulması veya satılması izne bağlı olan maddeyi izinsiz
olarak üreten, bulunduran, satan veya nakleden kişi, iki aydan bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
194 üncü maddeyi okutuyorum:
Sağlık için tehlikeli madde temini
MADDE 194. - (1) Sağlık için tehlike
oluşturabilecek maddeleri çocuklara, akıl hastalarına veya uçucu madde
kullananlara veren veya tüketimine sunan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
195 inci maddeyi okutuyorum:
Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere
aykırı davranma
MADDE 195. - (1) Bulaşıcı hastalıklardan
birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin
karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan
kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
196 ncı maddeyi okutuyorum:
Usulsüz ölü gömülmesi
MADDE 196. - (1) Ölü gömülmesine ayrılan
yerlerden başka yerlere ölü gömen veya gömdüren kişi, altı aya kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
197 nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Kamu
Güvenine Karşı Suçlar
Parada sahtecilik
MADDE 197. - (1) Memlekette veya yabancı
ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan,
nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, iki yıldan oniki yıla kadar
hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte parayı bilerek kabul eden kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği
parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
198 inci maddeyi okutuyorum:
Paraya eşit sayılan değerler
MADDE 198. - (1) Devlet tarafından ihraç
edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar,
yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler,
tahviller ve evrak ile millî ziynet altınları, para hükmündedir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
199 uncu maddeyi okutuyorum:
Kıymetli damgada sahtecilik
MADDE 199. - (1) Kıymetli damgayı sahte
olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi,
bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte olarak üretilmiş kıymetli
damgayı bilerek kabul eden kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis ve adlî para
cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahteliğini bilmeden kabul ettiği
kıymetli damgayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, bir aydan altı aya
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Damgalı kâğıtlar, damga ve posta
pulları ve muayyen bir miktar vergi veya harcın ödendiğini belgelemek amacıyla
kullanılan pullar, kıymetli damga sayılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
200 üncü maddeyi okutuyorum:
Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar
MADDE 200. - (1) Paralarla kıymetli
damgaların üretiminde kullanılan alet veya malzemeyi izinsiz olarak üreten,
ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi,
bir yıldan dört yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
201 inci maddeyi okutuyorum:
Etkin pişmanlık
MADDE 201. - (1) Sahte olarak para veya
kıymetli damga üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya kabul eden
kişi, bu para veya kıymetli damgaları tedavüle koymadan ve resmî makamlar
tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen
para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber
verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak
üretilen para veya kıymetli damgaların ele geçirilmesini sağlaması hâlinde,
hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Sahte para veya kıymetli damga
üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan,
satan, devreden, satın alan, kabul eden veya muhafaza eden kişi, resmi makamlar
tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin
üretildiği veya saklandığı yerleri ilgili makama haber verirse, verilen
bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini
sağlaması hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
202 nci maddeyi okutuyorum:
Mühürde sahtecilik
MADDE 202. - (1) Cumhurbaşkanlığı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık tarafından kullanılan mührü
sahte olarak üreten veya kullanan kişi, iki yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Kamu kurum ve kuruluşlarınca veya kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca kullanılan onaylayıcı veya
belgeleyici mührü sahte olarak üreten veya kullanan kişi, bir yıldan altı yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
203 üncü maddeyi okutuyorum:
Mühür bozma
MADDE 203. - (1) Kanun veya yetkili
makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen
korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı
hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
204 üncü maddeyi okutuyorum:
Resmî belgede sahtecilik
MADDE 204. - (1) Bir resmî belgeyi sahte
olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili
olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi
başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge
düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği
sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde,
verilecek ceza yarısı oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
205 inci maddeyi okutuyorum:
Resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya
gizlemek
MADDE 205. - (1) Gerçek bir resmî belgeyi
bozan, yok eden veya gizleyen kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
206 ncı maddeyi okutuyorum:
Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
MADDE 206. - (1) Bir resmî belgeyi
düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç
aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
207 nci maddeyi okutuyorum:
Özel belgede sahtecilik
MADDE 207. - (1) Bir özel belgeyi sahte
olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini
bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
208 inci maddeyi okutuyorum:
Özel belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek
MADDE 208. - (1) Gerçek bir özel belgeyi
bozan, yok eden veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
209 uncu maddeyi okutuyorum:
Açığa imzanın kötüye kullanılması
MADDE 209. - (1) Belirli bir tarzda
doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya
tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi,
şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir
kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç
doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
210 uncu maddeyi okutuyorum:
Resmî belge hükmünde belgeler
MADDE 210. - (1) Özel belgede sahtecilik
suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden
belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede
sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip,
diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye
haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç
doğurucu nitelik taşıması hâlinde, resmî belgede sahtecilik hükümlerine göre
cezaya hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
211 inci maddeyi okutuyorum:
Daha az cezayı gerektiren hâl
MADDE 211. - (1) Bir hukukî ilişkiye
dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede
sahtecilik suçunun işlenmesi hâlinde, verilecek ceza, yarısı oranında
indirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
212 nci maddeyi okutuyorum:
İçtima
MADDE 212. - (1) Sahte resmî veya özel
belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem
sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
213 üncü maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Kamu
Barışına Karşı Suçlar
Halk arasında korku ve panik yaratmak
amacıyla tehdit
MADDE 213. - (1) Halk arasında endişe,
korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık
ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun silâhla işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza, kullanılan silâhın niteliğine göre yarı oranına kadar
artırılabilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
214 üncü maddeyi okutuyorum:
Suç işlemeye tahrik
MADDE 214. - (1) Suç işlemek için alenen
tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına
karşı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan
yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi
hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
215 inci maddeyi okutuyorum:
Suçu ve suçluyu övme
MADDE 215. - (1) İşlenmiş olan bir suçu
veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
216 ncı maddeyi okutuyorum:
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
MADDE 216. - (1) Halkın sosyal sınıf, ırk,
din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer
bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda kin ve düşmanlığa
alenen tahrik eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf,
ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan
kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî
değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması
hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk Ceza
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun 216 ncı maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yürürlükte olan Türk Ceza Kanununun 175 inci maddesinin karşılığı, görüşülmekte
olan 216 ncı maddede de yer almıştır. Toplumsal barışın bozulması ve
ayırımcılık yapılmaması yönünde düşündüğümüzde, Türk Ceza Kanununun 175 inci
maddesinin değişimini olumlu karşılamaktayım; ancak, yapılan değişiklikteki
genel yaklaşımı, yeni bir şey getirmediği için eleştiriyorum; çünkü, yeni
tasarıdaki 216 ncı maddede yalnızca dinî değerlerden bahsediliyor. Oysa, bu
tasarıda dinî değerlerle birlikte dinî inançlar şeklinde bir ibare de olsaydı
çok daha yararlı olurdu diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; başta
Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, parti yetkilileri olmak üzere birçok
kişi konuşmalarında, Alevîlere hakaret gibi anlaşılabilecek ifadeler
kullanmaktadırlar. Bu tür ifadelerin sahiplerine mahkemeler tarafından da
takipsizlik kararı verilmiştir ya da beraat ettirilmiştir. Burada birkaç örnek
vermek istiyorum. 1996 yılında Susurluk kazası üzerine başlatılan "bir
dakika karanlık" kampanyası üzerine dönemin Adalet Bakanının "mum
söndü yapıyorlar" demesi sonucu mahkemeye intikal ettirilen durum, şahsın
bakan olması nedeniyle takipsizlik aldı. Diyanet İşleri Başkanlığının bir
yetkilisinin gazeteye verdiği demeçte "cemevi ibadet yeri olamaz, cemevi
bir cümbüş yeridir, saz çalınır" demesi üzerine yapılan suç duyurusu
sonucunda, mahkemece, delil yetersizliği gerekçesiyle beraatına karar verildi
ve bu örnekleri çoğaltabilirim.
Değerli arkadaşlarım, tasarının bu maddesi
bu şekliyle geçerse, değişen bir şey olmayacaktır. "Sosyal sınıf, ırk,
din, mezhep" ibaresinden sonra "inanç" ibaresinin eklenmesinin
birtakım kolaylıklar getireceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bundan bir süre
önce, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde bir yasa değişikliğiyle ibadethanelere
bir yeni açılım getirdik. Sayın Başbakanımıza da, ibadethane olarak cami,
mescit, kilise, sinagogların anılmasıyla birlikte, cemevlerinin bu kapsama
alınıp alınmayacağı hususunda bir soru sormuştum. Bundan kısa bir süre önce,
Kartal Kaymakamlığı, cemevlerini, yarı cemevi olarak tanımlıyor. Gerçekten,
burada üzüntü duymaktayım. Ülkemizde toplumsal barış için her inancın kapsamına
biraz saygı gösterilmesinde yarar görüyorum.
Bu vesileyle, Sayın Bakanıma, Sayın
Komisyon Başkanıma bir soru yöneltmek istiyorum. 216 ncı maddedeki sayılan
sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özellikler tabirinde,
Alevîlik bu kapsamın içerisinde midir değil midir? Bu sorumun yanıtını, Sayın
Komisyon Başkanımdan bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gülçiçek.
Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Sayın
Fehmi Hüsrev Kutlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de, geçtiğimiz üç dört yıl
içerisinde en fazla tartışılan madde, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi
olmuştur; âdeta, Türkiye'de hukukun bittiği, yargının siyasallaştığı
iddialarının merkezi haline gelmiştir. Yeni bir ceza kanunu yaptığımız bir
dönemde, bu maddenin çok daha iyi düzenlenerek fikir hürriyetlerini
engellemeyecek bir hale getirilmesi temennimizdi; ancak, mevcut haliyle
muhafaza edildi. Aslında, mevcut halinde de çok büyük sıkıntılar olmaması gerekirdi;
çünkü, madde metni gayet açık ve sarihtir. Ancak, maalesef, kanunlarımız, bazen
kanun metinlerine göre değil de, mevcut siyasî konjonktüre göre uygulandığı
için geçtiğimiz dönemlerde bu sıkıntıları yaşadık.
Biz, Ceza Kanunumuza birtakım yeni
hükümler getirdik, soykırımı cezalandırdık. Geçmiş dönemi incelediğimiz zaman,
312 nci madde uygulanılarak bazı fikir soykırımlarının yapıldığını müşahede
etmekteyiz. Bir gazetenin sahibi 312 nci maddeden cezalandırıldı. Yetmedi,
bütün yazarları hakkında 312 nci maddeden dava açıldı. Bu mahkemeler karar
verdikten sonra, geçen dönem Ceza Kanununda bir değişiklik yapıldı ve kamu
düzenini bozma, artırıcı unsur olmaktan çıkarılıp aslî unsur haline getirildi.
Bütün hukukçuların ittifak ettiği bir
konu, daha önce kamu düzenini bozmaktan cezası artırılmamış sanıklar, bu
değişiklik uyarınca beraat etmesi gerekirken, maalesef, uygulamada yine aynı
şekilde cezalandırıldılar ve iadei muhakeme talepleri reddedildi. 312 nci
madde, şimdiki Ceza Kanunumuzda 206 ncı madde olarak Adalet Komisyonunda
görüşülürken, Yargıtaydan gelen bir yargıcın veya savcının tutanağa geçen
beyanları aynen şöyle: "Bu maddelerde yargıç yüzde 95, yasa metni yüzde 5
etkilidir."
Arkadaşlar, biz yargı kararlarına
güvenmek, saygı duymak zorundayız; ama, yargıçlar da şunu unutmamalıdır ki,
verecekleri kararlar kanuna uygun olmalıdır ve yasa koyucunun iradesini esas
almalıdır. Siz ne yasa çıkarırsanız çıkarın biz bildiğimizi okuruz mantığı,
yasal değildir ve yargı sistemini yıpratır.
Türkiye'de 312 nci maddeden yüzlerce kişi,
binlerce kişi yargılandı, yüzlerce kişi mahkûm oldu. Önce, daha çok sosyal
demokrat arkadaşlarımız mahkûm oldu, bu kanun gerekir gibi bir düşünceye
kapıldık, sonra, daha tasvip ettiğimiz düşünceler mahkûm oldu, feveran ettik ve
daha önceden mahkûm olanlar bu kanun lazım dedi.
Arkadaşlar, hukuk, hepimize lazım.
Yargıçlarımızın... Ben, burada, geçmişte olan bir yanlışlığın tutanağa geçmesi
için bu sözleri söylüyorum. 312 nci maddenin Türk yargı hayatındaki uygulaması
yanlıştır, siyasî konjonktürlere göre mahkûmiyetler verilmiştir, hiç değilse
bundan sonra bu tip yanlışlıkların yapılmaması gerekir. Kanunda yazan şeyler
yorumlanarak genişletilemez. Eski bir Adalet Bakanımız, Adalet Bakanıyken şöyle
bir ifadede bulundu: "312 nci madde, biraz zorlanarak, 163'ün yerine
uygulanıyor." Türkiye'de hiçbir yargıcın, dünyada hiçbir yargıcın, ceza
kanunu maddesini zorlayarak, yorumlayarak, genişletmesi, kaldırılan başka bir
maddenin yerine uygulaması mümkün değildir. Dilerim ki, bundan sonra
yargıçlarımız kanunun metnine, yasa koyucu olan bu yüce çatının altında
toplanan siz yasa koyucuların iradesine uygun hareket eder ve 312 nci maddeyi,
fikirleri kısıtlayan, özgürlükleri törpüleyen bir madde olarak kullanmazlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kutlu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi
aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği
açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
|
K. Kemal
Anadol |
Orhan
Eraslan |
Haluk
İpek |
|
İzmir |
Niğde |
Ankara |
|
Eyüp
Fatsa |
Fatih
Arıkan |
|
|
Ordu |
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı olan
önergeyi okutup, işleme alacağım:
15.9.2004
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Türk
Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ümmet
Kandoğan |
Dursun
Akdemir |
Emin
Şirin |
|
Denizli |
Iğdır |
İstanbul |
|
E.
Safder Gaydalı |
Mehmet
Tatar |
|
|
Bitlis |
Şırnak |
|
"Madde 216.- Sosyal sınıf, ırk, din,
mezhep veya bölge farklılığına dayanarak halkı birbirine karşı açık ve mevcut
tehlike teşkil edecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden
kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Kandoğan?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısının 216 ncı
maddesi üzerinde bir değişiklik önergesi vermiştim. Bununla ilgili, bunun
gerekçesini, hangi saiklerle bu önergeyi verdiğimizi izah etmek için
huzurlarınızdayım.
Biraz önce, Adıyaman Milletvekilimizin de
çok veciz bir şekilde dile getirdiği gibi, mevcut Ceza Kanunundaki bu maddenin
benzeri olan maddeden dolayı, Türkiye'de, yıllarca mağdur olan birçok
vatandaşımız olmuştur. Bu yeni düzenlemede de, aynı tehlikenin, aynı
mağduriyetin devam edeceği çok açık ve net bir şekilde ortadadır. Kanun
maddesinde "kamunun güvenliği için tehlikeli tarzda" denilmektedir.
Bir kere, burası soyut bir ifade. Kamunun güvenliği, farklı dönemlerde farklı
yorumlanabilecek olan bir ibare. Bu nedenle, biz, bu önergeyi verirken, bunu şu
şekilde düzeltmek istedik: "Halkı birbirine karşı açık ve mevcut tehlike
teşkil edecek şekilde..." Bir tehlikenin mevcut olması ve bunun bariz,
alenî bir şekilde görülmesi, gerekmesi halinde bu maddenin işlerlik kazanması,
ki, önemli olan bu; ama, verilen diğer önergede "yakın tehlike"
tabiri kullanılıyor ve biraz sonra oylanacak önerge de o önerge olacaktır;
ancak, hukuk literatüründe "yakın" kavramının ne kadar bir zaman için
geçerli olduğu tartışmalı bir konudur. Bu konu, hâkimlere göre de farklı
şekillerde yorumlanabilecek, bir kişiye göre altı ay yakın tehlike
olabilecekken, bir diğer kişi için bu, bir yıllık süre, belki iki yıllık süre
olabilecektir. O bakımdan, biz diyoruz ki, geçmişte, bu maddeden dolayı
Türkiye'de çok ciddî sıkıntılar olmuştur, bundan mağdur olan hem sağ kesimde
hem de sol kesimde yüzlerce, binlerce insan olmuştur.
Biz diyoruz ve istiyoruz ki, artık, yeni
bir ceza kanunu gündemdeyken, yeni bir ceza kanunu ortaya konulmuşken, geçmişin
bu kötü izlerini de silelim; "halkı kin ve tahrike yönelik"
cümlesini, kamu düzenini bozma meselesini çok açık ve net bir hale getirelim ve
bu şekilde de bu maddeyi düzenleyelim. Bu değişiklik önergesini bu düşüncelerle
verdik. Bu maddenin -inşallah- arzu ettiğimiz şekilde değiştirilerek kabul edilmesi
hepimizin arzusudur, isteğidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Sayın millletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu
Tasarısının 216 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi
aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği
açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
Kemal Anadol (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, bu maddeyle ilgili müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Gerçekten de, yürürlükteki Ceza Kanununun 312 nci maddesinin, bugün, bu
tasarıda 216 ncı madde olarak düzenlenmiş olması, yürürlükteki yasa açısından
hak ve özgürlüklerin, özellikle bu manada özgürlük açısından çok önemli bir
açılım getirdiğini burada ifade etmek istiyorum. Aslında, biraz evvel
reddettiğimiz önerge ile bu önerge arasında özü itibariyle çok fazla farklılık
yok; ancak, reddettiğimiz önerge ceza hukuku tekniği açısından usulüne uygun
yazılmadığı için, biraz daha popülist bir yaklaşımla kaleme alındığı için, biz
reddettik. Değilse, biz, burada, kabul edeceğimiz -ümit ediyorum- bu önergeyle
hak ve özgürlükler açısından "açık ve yakın tehlike" kavramını
getirmiş olmakla hem Amerikan Yüksek Mahkemesinin hem de sık sık atıfta
bulunduğumuz İnsan Hakları Mahkemesinin kullandığı kavramı buraya derc etmiş
oluyoruz. Geçmiştekilerden çok farklıdır. Özellikle "bu Ceza Kanunu hiçbir
şey getirmiyor" diyenler açısından, geçmişte Türkiye'de demokrasi
açısından sıkıntı çıkaran bu maddenin "açık ve yakın tehlike"
kavramını madde metnine dahil etmesi suretiyle, geriye dönük bütün hesabı
kapatmış durumdadır. İnanıyoruz ki, zaten, 312 nci maddenin uygulaması
bakımından geçtiğimiz süreçte, demokratikleşme sürecinde çok önemli adımlar
atılmıştır. Artık, eskiden olduğu gibi yüzlerce dava bundan dolayı mahkemelere
gelmiyor ve eskiden olduğu gibi çok mahkûmiyet kararları da verilmiyor; ama,
biz, bütün bunların ortadan kalkmasını istiyoruz. Fikir özgürlüğünün, ifade
özgürlüğünün olabildiğince serbest olmasını istiyoruz. Onun için de,
uluslararası kriter olan İnsan Hakları Mahkemesinin uzunca bir zamandan beri
içtihat haline getirdiği, Amerikan Federal Mahkemesinin içtihat haline
getirdiği ve bizim ceza hukukumuzda da sana göresi bana göresi olmayan bir
kriteri getirmiş oluyoruz "açık ve yakın tehlike" tabirini, kavramını
buraya sokmuş olmakla.
Bunun daha ilerisi olabilir miydi;
şüphesiz, belki olabilirdi; ama, açık ve yakın tehlikenin de, zaten, neyi ifade
ettiği açık. Bir önceki önergede deniliyor ki: "Açık ve mevcut
tehlike." Zaten, tehlike mevcutsa, suç teşekkül etmiş demektir. Yani, kamu
güvenliğinin tehlikeye maruz kaldığı açıktır; çünkü, mevcut; bunun hesabı
kitabı yok. Dolayısıyla, suç teşekkül etmiş, cezası verilecek. Halbuki, biz,
burada, ondan çok daha önemli bir kriteri, uluslararası hukukta da kabul edilmiş
bir kriteri koyuyoruz. Bunun anlamı şunun için de önemlidir: Eğer, Türkiye,
İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş olmasaydı, belki, başka
türlü düşünülebilirdi; ama, Türkiye'de, artık, insanlarımız da biliyor ki,
ifade özgürlüğü önünde, şu veya bu şekilde, herhangi bir kararın verilmiş
olması halinde, zaten, İnsan Hakları Mahkemesinden bu neviden kararlar dönüyor.
Hep ifade ettik; bundan böyle, yanlış kararlar Strasbourg'tan dönüyor. O sebepledir
ki "açık ve yakın tehlike" hâkimlerimizi, bunu uygulayacak olanları
da büyük ölçüde tereddütten kurtaracak. Fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü
önündeki, yürürlükteki 312 nci maddedeki bir ihtimali de ortadan kaldırmış
oluyoruz. İnşallah, bundan sonra, Türkiye daha özgür olur. İnşallah, bu
maddelerin uygulanmasına hiç ihtiyaç kalmadan, Türkiye'de herkes fikirlerini,
düşüncelerini, tenkit hudutları içerisinde rahatlıkla söyleyebilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
bir hususu belirtmek istiyorum.
Sayın Bakana açıklamaları için teşekkür
ediyorum; ancak, konuşmasının başlangıcında "popülist bir yaklaşımla bu
önerge verilmiştir" ibaresini kullandı. Ben, o ifadeyi reddediyorum. Biz,
çok samimî bir şekilde bu önergeyi Meclis gündemine getirdik, Meclisin
takdiridir, kabul eder veya etmez; ama, o ifadenin yanlış olduğunu belirtmek
istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizde ifade özgürlüğünün
genişletilmesi süreci ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının
bağlayıcılığı da gözönünde tutularak, madde metnine, ifade özgürlüğünün
kapsamını genişletmek amacıyla "açık ve yakın tehlike" koşulu
eklenmiştir. Buna göre, söz konusu suçun oluşması için işlenen fiil nedeniyle
kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması gerekir. Açık
ve yakın tehlikenin belirlenmesinde hâkimin, böyle bir durumun ortaya çıktığına
dair somut olguların varlığına ilişkin dayanak noktalarını tespit etmesi ve
kararında göstermesi zorunludur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
216 ncı maddeyi, kabul edilen önerge
istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.21
YEDİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 19.35
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
664 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - Türk
Ceza Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) (S. Sayısı: 664)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
217 nci maddeyi okutuyorum:
Kanunlara uymamaya tahrik
MADDE 217. - (1) Halkı kanunlara uymamaya
alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması
hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
218 inci maddeyi okutuyorum:
Ortak hüküm
MADDE 218. - (1) Yukarıdaki maddelerde
tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
gruplar, kendi aralarında, bugünkü çalışmaların sona erdirilmesiyle ilgili
olarak mutabakata varmışlardır, Başkanlık olarak biz de bu görüşe katılıyoruz.
16 Eylül 2004 Perşembe günü saat 11.00'de
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.36