DÖNEM
: 22 CİLT : 55 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
111 inci Birleşim
7 Temmuz 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Bursa Milletvekili Şerif Birinç'in,
sulak alanların korunmasına ilişkin Ramsar Sözleşmesine ve Türkiye'de bu
kapsamda yapılan çalışmalara ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Trakya çiftçisinin içinde bulunduğu sorunlara ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
3. - Erzurum Milletvekili Ömer
Özyılmaz'ın, Erzurum'da meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmalara ve alınan
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1127) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. - Bursa Milletvekili Şerif Birinç ve 27
milletvekilinin, Susurluk ve Nilüfer Çaylarındaki kirliliğin nedenlerinin ve
sorumlularının araştırılarak zararlı ve tehlikeli atıklardan arındırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/205)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)
5. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin
Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.
Sayısı: 618)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766)
(S. Sayısı: 616)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in,
İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, yapmış olduğu konuşmada Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1. - Samsun Milletvekili Musa
UZUNKAYA'nın, milletvekillerinin trafik kazalarındaki mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
ARINÇ'ın cevabı (7/1888)
2. - Aydın Milletvekili M. Mesut
ÖZAKCAN'ın, bir KHK'nın uygulanıp uygulanmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2733)
3. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
AB tarafından Türkiye ile ilgili hazırlanan Durum Belgesine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/2741)
4. - Hatay Milletvekili İnal BATU'nun,
kapalı tutulan müze olup olmadığına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2746)
5. - Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, doğal göllerin kurutulmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2788)
6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TMSF Başkanının bir demecine ve batık bankaların borcuna ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2790)
7. - Aydın Milletvekili M. Mesut
ÖZAKCAN'ın, Truva antik kentine ve turizm potansiyeline ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2798)
8. - Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, cep telefonu kullananlardan tahsil edilen vergi ve harç oranına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2809)
9. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Türkiye'deki havayolu taşımacılığına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2825)
10. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Sayıştaydaki boş üyeliklere ve seçim sürecine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/2826)
11. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
patates ve elma ihracatında teşvik uygulamasına,
- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın,
Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun elma ve patates ihracatını teşvik
tebliğlerine,
İlişkin Maliye Bakanından soruları ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2833, 2834)
12. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İstanbul-Kurtköy'deki FORMÜLA-1 yarış pistine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2875)
13. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
SAYGUN'un, şans oyunları makinelerinin rulo kâğıt stoklarının bittiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2876)
14. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un,
özel bir firma tarafından hediye edildiği iddia edilen makam arabalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/2897)
15. - İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, Göksu Deltasına ÇED raporu olmadığı iddia edilen bir tersane
inşasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2911)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
sekiz oturum yaptı.
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, Ahıska
Türkleri 1 inci Uluslararası Kurultayına,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ahıska
Türklerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet
Bakanı Mehmet Aydın cevap verdi.
Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer,
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana
gelen patlamanın yıldönümü münasebetiyle, kurumun sorunlarına ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar
Meclisi Kanadı Dışpolitika Komisyonu Başkanı,
Portekiz Parlamento Başkanı Mota Amaral,
Ve beraberindeki Parlamento heyetinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere
ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
(6/1130) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu,
sorunun geri verildiği bildirildi.
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi;
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Macaristan'a,
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın Yemen, Oman,
Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Kuveyt'e,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın;
Hollanda ve Belçika'ya ,
Amerika Birleşik Devletlerine,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
Genel Kurulun 6.7.2004 Salı günkü
birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının, 7.7.2004 Çarşamba
günkü birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 29 uncu sırasında yer
alan 624 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 28 inci
sırasında yer alan 623 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 37 nci
sırasında yer alan 632 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 38 inci
sırasında yer alan 633 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 27 nci
sırasında yer alan 619 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına
alınmasına; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış
bulunan 636 ve 635 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 48 saat geçmeden bu
kısmın 12 nci ve 13 üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlemlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma sürelerinin, bugünkü
birleşimde, 616 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına,
7.7.2004 Çarşamba günkü birleşimde ise saat 14.00'te toplanması ve 619 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına, 8.7.2004
Perşembe günü de saat 14.00'te toplanması ve 635 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına, 13.7.2004 Salı günü Genel Kurulun
saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde 621 ve 622 sıra sayılı Meclis
soruşturması komisyonları raporlarının görüşmelerinin yapılmasına; sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi;
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması (1/731) (S. Sayısı: 349),
5 inci sırasında bulunan, Özel Gelir ve
Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması (1/827) (S. Sayısı: 618),
Hakkında Kanun Tasarılarının görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
6 ncı sırasında bulunan, Belediye Kanunu
Tasarısının (1/766) (S. Sayısı: 616) görüşmelerine devam olunarak 37 nci
maddesine kadar kabul edildi, birleşime verilen aradan sonra, ilgili Komisyon
yetkililerinin Genel Kurulda hazır bulunmadıkları anlaşıldığından, müzakereleri
ertelendi.
7 Temmuz 2004 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.11'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Mehmet
Daniş |
Türkân
Miçooğulları |
|
Çanakkale |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Yaşar
Tüzün |
Mevlüt
Akgün |
|
Bilecik |
Karaman |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 164
II. - GELEN KÂĞITLAR
7 Temmuz 2004 Çarşamba
Yazılı Soru Önergesi
1. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Sayıştay'daki boş üyeliklere ve seçim sürecine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2826) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.6.2004)
Meclis Araştırması
Önergesi
1. - Bursa
Milletvekili Şerif BİRİNÇ ve 27 Milletvekilinin, Susurluk ve Nilüfer
çaylarındaki kirliliğin nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak zararlı ve
tehlikeli atıklardan arındırılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.7.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
7 Temmuz
2004 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111
inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, sulak alanların
korunmasına ilişkin Ramsar Sözleşmesiyle ilgili söz isteyen, Bursa Milletvekili
Şerif Birinç'e aittir.
Buyurun Sayın Birinç. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Bursa
Milletvekili Şerif Birinç'in, sulak alanların korunmasına ilişkin Ramsar Sözleşmesine
ve Türkiye'de bu kapsamda yapılan çalışmalara ilişkin gündemdışı konuşması
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sulak Alanların Korunmasına Dair Sözleşme, diğer
ismiyle Ramsar Sözleşmesiyle ilgili konuşmak üzere gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Dünyanın eko ve biyolojik yapısında önemli
etkinliği olan sulak alanlar, bölgesel, ulusal ve uluslararası değere sahiptir;
bölgelerin su rejimlerinin düzenlenmesinde ve iklim oluşmasında önemli etkileri
vardır. Sulak alanların diğer bir önemi de, bölgelerin fauna ve faunda
yapılarında, yani bitkisel ve canlı hayvan türlerinin barınmalarında önemli
etkileri vardır.
Balık türlerinin takriben yüzde 40'ı,
avlanan balıkların üçte 2'si sulak alanlardan kaynakslanmaktadır. Sulak
alanlar, göçmen kuşlar için barınma, beslenme ve üreme alanlarıdır. Son yarım
yüzyıl içerisinde, sulak alanların değeri uluslararası camiada anlaşıldığı
için, bunların korunmaları, mevcut hallerinin devamı için uluslararası
çalışmalar başlatılmıştır. Bu hususta yapılan ilk uluslararası çalışma, 1967
yılında Ankara'da toplanan konferanstır. Bu konferansın sonuç bildirgesinde,
uluslararası sulak alanların korunması için bir yönetmeliğin çıkarılmasına dair
bir madde mevcuttur. Dört yıllık çalışma sonucunda, 1971 yılında İran'ın Ramsar
Kentinde toplanan uluslararası bir komisyon, ilk olarak -Ramsar Sözleşmesi
olarak da geçen- Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesini
imzalamıştır.
Bu sözleşme kapsamında, yeryüzünde koruma
altına alınan ilk sulak alan Tunus'taki El İsköl Deltasıdır. Takriben 16 000
hektar alanı kapsayan bu delta, dünya üzerindeki göçmen kuşları barındıran en
büyük deltadır.
Bugün, dünya üzerinde 1 000'in üzerinde
alan, Ramsar, korunma kapsamına alınmıştır. Yurdumuzda 500 civarında sulak alan
mevcuttur. Bunların 250'si bölgesel, 250'si de ulusal, uluslararası öneme sahiptir. Bu sulak alanların 4'ü de bizim
bölgemizdedir. Bunlar, Manyas, Uluabat, İznik Gölleri ve Kocaçay Deltasıdır.
Manyas Gölü, aynı zamanda Manyas Kuş Cennetini de ihtiva etmektedir.
1994 yılında, Türkiye, Ramsar Sözleşmesine
taraftar olduktan sonra Ramsar Sözleşmesi kapsamına alınan beş sulak alandan
biridir. Diğerleri, Kayseri'de Sultan Sazlığı, Kırşehir'de Seyfe Gölü, İçel'de
Göksu Deltası ve Burdur Gölüdür. Daha sonra, 1997 yılında, Kızılırmak Deltası,
Uluabat Gölü, Gediz Deltası ve Akyatan Lagünü de sulak alanlar kapsamına
alınmıştır.
Bu sulak alanlardan bölgemde olan iki
sulak alana dikkatinizi çekmek isterim. Bunlardan biri Uluabat Gölüdür. 1997
yılında Ramsar Sözleşmesi kapsamına alınmıştır. Evsel ve endüstriyel atıklar
nedeniyle, bugün tehlikeli oranda kirlenmeye maruz kalmaktadır. Bu kirlenmeye
maruz kalmanın sonucunda da gölün balık florasında önemli azalmalar olmuştur. Bugün,
gölde mevcut olan yılanbalıklarının nesli yok denecek kadar azdır, kerevit
tamamen tükenmiştir. Göl, aynı zamanda, turnabalıklarının değişik türlerinin
yaşadığı emsalsiz bir ortamdır. Bu gölün kuzeybatı yönünde, daha önce Karacabey
Ticaret Sanayi Odasının başvurup organize sanayi bölgesi yapmak istediği bir
mevki vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Birinç.
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Bu organize
sanayi bölgesi yapılmak istenilen bölge, gerek Ticaret Bakanlığı gerekse Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından doğru olarak değerlendirilerek, gölün, su
toplanma havzası içerisinde kaldığı, tampon bölge içerisinde kaldığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Ben, bir Karacabeyli olarak bundan memnunluk
duydum; ama, maalesef, geçtiğimiz onbeş gün içerisinde, bu alan, Karacabey'le
ilgisi olmayan bir KOBİ kooperatifine, organize sanayi bölgesi kurulmak üzere
verilmiştir. Rayiç bedeli takriben 44 trilyon lira olan bu alanın bu
kooperatife verilme bedeli de, maalesef, 49 milyar liradır.
Ayrıca, bu bölgede Kocaçay Deltası vardır.
Kocaçay Deltası, Susurluk Çayı, Uluabat Gölünü boşaltan Uluabat, Manyas Gölünü
boşaltan Manyas ve Bursa'dan gelen Nilüfer Çaylarının birleşmesiyle Kocaçay
ismi altında Marmara Denizine dökülür. Kocaçay Deltasının da, tarihsel,
bölgesel sulak alan olma özelliği vardır; subasan ormanlarıyla, zengin balık
florasıyla, binlerce yerli ve göçmen kuşa sağladığı barınmayla önemli bir
özelliğe sahiptir. Ayrıca, okyanus yılanbalıklarının üreme havzasıdır.
Maalesef, bu Kocaçay Deltası da, bir taraftan Susurluk Çayı, diğer taraftan
Bursa'dan gelen Nilüfer Çayıyla kirlenmekte ve yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Birinç, toparlar mısınız
lütfen.
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Ben, buradan,
Sayın Bakanımızdan, yetkililerimizden, Nilüfer Çayıyla ilgili gerekli
tedbirleri almalarını, gerekli işlemleri yapmalarını, gerekli tedbirleri
almayanlar hakkında gerekli idarî ve adlî işlemleri başlatmalarını bütün Karacabeyliler
adına rica ediyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.
Gündemdışı ikinci söz, Trakya çiftçisinin
sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'ye aittir.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
2. -
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Trakya çiftçisinin içinde bulunduğu
sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Trakya
çiftçisinin sorunlarını dile getirmek için söz almış bulunuyorum.
Burada, Trakya çiftçisinin çok sayıdaki
sorunlarından sadece ikisine, güncel olan ikisine değinmek istiyorum. Bunlar,
Trakya'daki bitkisel üretimin temel taşlarını oluşturan buğday ve ayçiçeğindeki
güncel sorunlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepimizin bildiği gibi, Tekirdağ ve Trakya yöremiz verimli arazi yapısıyla
Türkiye'deki buğday üretiminin yüzde 20'sini, ayçiçeği üretiminin ise yüzde
75'ini, kimi zaman yüzde 80'ini sağlamaktadır.
Bu yıl, hava koşullarının iyi gitmesi
sonucu, çok şükür ki, verimin yüksek olduğu bir hasat mevsimini idrak ediyoruz;
ancak, hububat satışı, geçen seneden daha ucuza fiyatlarla yapılıyor. Örneğin,
geçen yıl, sezonda 360 000 liraya, aralık ayında 420 000 liraya satılan buğday,
bugün, ne yazık ki, 300 000 lira ile 340 000 lira arasında satılmaktadır.
Hatırlanacağı gibi, Ofis, geçen yıl, kendi
alım fiyatlarına, güya, ortalama yüzde 12 artış yaptığını ilan etmişti. Esasen,
2003 yılında borsada oluşan fiyatlar, Ofis fiyatlarının çok üstündeydi. Bu
nedenle, Ofis, geçen yıl, örneğin Tekirdağ'da 1 gram dahi mal satın alamamıştı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
seneye gelince, öncelikle şunu belirteyim, bu yıl için yapılan yüzde 12'lik
artışın çok yetersiz olduğunu ifade etmeliyim; çünkü, üretimdeki bütün
girdilerin -başta mazot ve gübre olmak üzere- fiyatları artmıştır. Bu olumsuz
gelişmeler, buğday fiyatlarının bu şekilde seyretmesi karşılığında, girdi
fiyatlarının artışındaki olumsuz gelişmeler çiftçiyi zarar eder konuma
getirmiştir.
Buğday fiyatının böylesine düşük
seyretmesinin bize göre iki sebebi var; birincisi, dışarıdan, gümrüksüz,
dahilde işleme çerçevesinde ve hasat zamanı çok miktarda buğday ithal
edilmesidir; ikinci sebep ise, Ofisin müdahale alım bedelinin yarısının peşin,
yarısının ise otuz gün içinde ödenecek olmasıdır. Ofisin bu yanlış destekleme
politikası, borsa fiyatlarının, Ofis fiyatlarının altında kalmasına neden
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, Ofisin alım fiyatı, tüccarın 10 000 lira 15 000 lira üstünde bile
olsa, paraya ihtiyacı olduğundan çiftçimiz, üreticimiz, 10 000 lira 15 000 lira
düşük fiyat veren tüccarı ve sanayiciyi tercih etmek zorunda kalmaktadır.
Tüccarın, en azından, Ofisin alım fiyatlarından buğday alması isteniliyorsa,
bunun için Ofisin peşin para ödemesi sağlanmalıdır; ancak bu halde, Ofisin,
çiftçinin gerçek karagün dostu
olduğundan söz edilebilir. Ne var ki, AKP'nin politikaları değişmediği sürece,
Ofisin, çiftçinin gerçek dostu olması mümkün görülmüyor. O zaman AKP'nin
yapması gereken bir şey var; Ofis duvarlarındaki "çiftçinin gerçek
dostu" sözü silinsin, böylece, çiftçinin daha fazla kandırılmasından vazgeçilmiş olsun.
Sayın Başkan, AKP "ucuz olan her şeyi
dışarıdan ithal edelim" mantığını devamlı olarak sürdürüyor. Bu mantık
yanında, son derece yanlış uygulanan ve üreten ve üretmeyeni aynı kefeye koyan
doğrudan gelir desteği sistemi de böyle devam ederse, bu da böyle sürdürülürse,
korkarım ki, önümüzdeki yıllarda, Türkiye, şu andaki durumunu da aratan, sadece
tüketen bir ülke konumuna gelecektir.
Benzer durum, esasen, şu an için yağlı
tohumluk bitkilerde bariz bir şekilde yaşanmaktadır. Türkiye'nin, her yıl,
katı, sıvı yağlar ile yağlı tohumlar ithalatına 1 milyar dolara yakın para
harcadığını biliyoruz. Eğer, gerekli destekler verilmiş olsa, çiftçimiz,
Türkiye yağ ihtiyacını her zaman karşılamaya hazırdır. Örneğin, bu ülkede 1989
yılında 1 250 000 ton ayçiçeği üretimi yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü; tamamlar
mısınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla)- 2004 yılında ise,
üretim miktarının 600 000 tona kadar düşeceği tahmin edilmektedir. Bu durum,
uygulanan yanlış politikaların acı bir sonucudur. Geçen yıl, Trakya Birlik, 460
000 lira, artı 25 000 lira da sonra vererek, kilogramı 485 000 liradan ayçiçeği
satın aldı. Buna, ne zaman ödeneceği belli olmayan devletin
vereceği 110 000 lira primi de eklersek, 595 000 lira eder ki, bu da, ancak
maliyeti karşılamıştır. İşte, bunun içindir ki, ayçiçeği ekim alanlarında, 2004
yılında, bir önceki yıla göre yüzde 20'lik bir daralmaya neden olunmuştur.
Öte yandan, fiyatların 2004 yılı için 500
000 lira dolayında olacağı tahmin edilmektedir. Eğer, dışarıya döviz ödemek
istemiyorsak, yabancı ülkelerin çiftçilerini daha fazla zengin etmek
istemiyorsak, kendi çiftçimizin kazanmasını istiyorsak, bu yılki ayçiçeği primi
ekim sezonu öncesinde açıklanmalıdır ve bu, kilogram başına, en azından 300 000
liranın altında olmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken, AKP'li milletvekillerine bir çağrı yapmak istiyorum.
AKP'nin hükümet programında, seçim bildirgesinde ve acil eylem planında, tarım,
hayvancılık ve ormancılık alanlarında verilen sözleri lütfen hatırlayınız. Bu
nedenle çiftçiye sahip çıkınız. Çiftçiyle alay edilmez. Çiftçi, bir siyasî
partiyi defterden silerse tam siler ve o parti bir daha belini doğrultamaz.
Haberiniz olsun, çiftçi, AKP'yi defterden silmeye başladı; bizden söylemesi.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Siz, kendinizi
düşünün, kendinizi!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Tekirdağ Milletvekilimiz
Sayın Enis Tütüncü'nün gündemdışı konuşmasına ve Trakya çiftçisinin sorunları
başlıklı açıklamasına Hükümet adına cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Milletvekilimiz, bölgesiyle ilgili
durumları ifade ettikten sonra, Partimize ve Hükümetimize yönelik oldukça
önemli, dikkate değer eleştiriler iletti. Ben de, ilkönce genel cevabımdan
sonra, kendisinin dile getirdiği bu hususlara özellikle cevap vermek istiyorum
ve uyarıları için teşekkür ediyorum.
Ülkemizde hububat hasadı, 9-10 Mayıs 2004
tarihlerinde Güneydoğu Anadolu Bölgemizde başlamış, Doğu Anadolu Bölgesi
dışındaki tüm bölgelerimizde, halen, hasat devam etmektedir. Bu konuda sorumlu
kuruluşumuz Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat alımına yönelik olarak, 2004-2005
Dönemi Hububat Ürünü Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Kararını
hazırlamış ve bu karar, 5 Haziran 2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir; yani, mevcut rejim, uygulanacak rejim, vaktinde, hazırlık
olarak yerine getirilmiştir.
Toprak Mahsulleri Ofisi, hasadın başladığı
tarihten itibaren borsa ve piyasa fiyatlarını yakından takip etmiş, serbest
piyasada buğday fiyatlarının 360 000-380 000 lira bandında, arpa fiyatlarının
ise 315 000-330 000 Türk Lirası aralığında seyrettiğini gözlemiş ve bu fiyat
üretici lehine olduğu için de, alım fiyatları, piyasaya girmesini geciktirmiş,
22 Hazirana kadar bu olayın gelişimini takip etmiştir. Piyasa fiyatları, bizim
bu sene açıklayacağımız baz fiyat seviyelerine geldiği anda da, piyasaya
girerek, fiyatların daha fazla aşağıya düşmesini önleyici rolünü hayata
geçirmiştir.
Biz, 22 Hazirandan daha önce piyasalarda
alım yapmaya başlasaydık, vereceğimiz fiyat, piyasada geçerli olan fiyatın az
da olsa altında olacaktı ve erken hasat dönemiyle karşı karşıya olan
bölgelerimizdeki çiftçilerimizin, az da olsa, bir gelir kaybı söz konusu
olacaktı; ama, 22 Haziranda, vereceğimiz fiyat ile piyasa fiyatı aynı seviyeye
geldiği andan itibaren alıma başladık. Ancak, bundan bir hafta öncesi,
ülkemizin üç ayrı bölgesinde emanet usulü alım yaptık; çünkü, bazı bölgelerde,
fiyatların, vereceğimiz fiyattan daha hızlı düştüğünü gördük. O bölgelerde,
Ofisimizin bürolarına talimat vererek, emanet usulü alım yaptık ve daha sonra
açıkladığımız fiyattan da ödedik.
Toprak Mahsulleri Ofisi, geçen yıl 8
borsada alım yapmıştı, bu yıl, bunu 25'e çıkardık. Dolayısıyla, şu anda,
merkezlerde ve tüm işyerlerinde, makarnalık ve ekmeklik buğday alımlarımız
devam ediyor ve 22 Hazirandan itibaren, 210 işyerinde alımlarımızı
sürdürüyoruz. Bu hususta bir örnek vermek gerekirse, aldığımız miktar toplam 86
000 tona ulaşmıştır ve günlük alım miktarımız ise 15 000-20 000 ton arasında
değişmektedir.
Trakya yöresine gelince; hasat haziran ayı
sonlarında başlamış, yörenin yağışlı geçmesi nedeniyle, zaman zaman, hasat
işlemlerine ara verilmiştir. Trakya yöresinde, Edirne ve Edirne'ye bağlı 6
işyerinde, Tekirdağ ve Tekirdağ'a bağlı 8 işyerinde, Kırklareli'nde ise 5
işyerinde olmak üzere, toplam 22 alım merkezinde işlemlerimizi sürdürüyoruz.
Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çorlu,
Keşan, Malkara, Uzunköprü işyeri alımları, bu merkezlerde bulunan borsalarda
yapılmakta, üreticilerimiz, ürünlerini borsalarda pazarlamakta, borsada oluşan
fiyatın Toprak Mahsulleri Ofisi fiyatlarının altına düşmesi durumunda ise, ürünlerini,
borsada, Toprak Mahsulleri Ofisine satabilmektedir. Dolayısıyla, üreticinin,
buğdayını, uyguladığımız fiyatın altında bir fiyattan satması için herhangi bir
sebep yoktur; çünkü, bu, alım taahhüdünde bulunduğumuz garanti fiyattır.
Dolayısıyla, çiftçilerimiz bakımından
-elbette istisnaları vardır- fiyatın daha düşük bir seviyede seyretmesi, piyasa mekanizması içerisinde, ancak kısa
sürede gerçekleşebilecek bir olaydır. Bilgilerin yeterli düzeyde üreticilerimize
ulaşması halinde -ki, bu konuda en hassas oldukları dönemdir- çok kısa bir süre
sonra, daha ucuz fiyattan ürünlerini satmaları için sebebin ortadan kalktığını
görünce, fiyat, tekrar arzu ettiğimiz noktaya yükselecektir.
Trakya yöresinde üretilen buğdaylar,
çoğunluk olarak, kırmızı, yarı sert gruba dahildir ve Toprak Mahsulleri Ofisi,
bu buğdayı, 352 000 liradan satın almaktadır. Üreticilerimiz, ürünlerini,
piyasada ve borsada değer fiyattan satamamaları halinde, Toprak Mahsulleri
Ofisine getirerek satabilirler.
Edirne yöresinde, bugüne kadar aldığımız
buğday miktarı toplam 30 000 tondur. Dün, ayın 6'sı itibariyle, günlük
aldığımız miktar ise 10 000 tondur. Bu rakam, alım yaptığımız günden itibaren
ise toplam 30 000 tona ulaşmıştır.
Toprak Mahsulleri Ofisi, ayrıca, sanayici
ve tüccara borsada buğdayını satan üreticilere sertifikalı tohumluk alması
halinde, tohumun kilogramı başına 50
000 lira prim ödeyecektir; dolayısıyla, birkısım üreticilerimiz de, sertifikalı
tohum alma konusunda, piyasaya malını satması teşvik edilmektedir; ama, daha
düşük fiyattan satması şart değildir.
Toprak Mahsulleri Ofisi, Trakya'da, 352
000 lira garanti fiyatla piyasadadır. Bu durumda, üreticinin, ürününü 280 000 -
300 000 lira gibi bir fiyatla satması geçicidir. Hadisenin, normal mekanizmanın
etkisini göstereceğini söyleyebilirim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Bakan,
peşin ödeyiniz, yarı yarıya öderseniz sıkıntı yaratıyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Müsaade ederseniz, onu da söyleyeyim.
Şimdi, Trakya'da meydana gelen durumun
özet bilgisini, zihinlerde kalması için aktarayım. Gerçekten, bu sene,
Türkiye'de buğday üretimi ve kalitesinde bir iyileşme söz konusudur. Miktardaki
artış bazı bölgelerimizde -Trakya dahil- mevsimin iyi gitmesi, ama kalitedeki
iyileşme ise, özellikle, süne mücadelesindeki başarıdır. Bununla ilgili
bilgiyi, ilerleyen zaman içerisinde, milletvekillerimize ve kamuoyumuza
duyuracağız.
Bu dönemde, rekoltenin de yüksek
olmasıyla, özel sektörün, şu anda, piyasaya biraz tereddütlü girdiğini
görüyoruz; bu, Trakya için geçerlidir. Trakya'da bir başka ufak sorun vardır; o
da, bölgedeki ürünlerimizin bir kısmında, bir embriyo kararması diye ifade
edilen -teknik tabirle- bir eksiklik söz konusudur. Bu da, bir bakıma,
tüccarın, alım konusunda tedirgin davranmasına sebep olmaktadır. Rekoltenin
yüksekliği ve böyle bir kaygıyla birlikte çiftçinin zaman zaman tereddüt
geçirmesi olabilir. Ancak, bizim, buradan, başta Trakya çiftçisi olmak üzere
ülkemizdeki tüm çiftçilerimize yönelik taahhüdümüz, açıkladığımız fiyattan
Türkiye'nin her yerinde çiftçilerimizin ürünlerini almaya hazır olduğumuzu
belirtiyoruz. Alım politikasındaki bu uygulamayla, buğdayını teslim ettiği anda
yarısı peşin yarısı da bir ay içerisinde ödenecektir. Biz bu politikayı geçen
sene de uyguladık. Geçen sene uyguladığımız ve yüzde 43 oranında fiyat artışı
verdiğimiz halde piyasa fiyatı daha yüksek oluştu ve bize, 1 000 000 ton buğday
satmak için üreticilerimiz geldi ve biz, biraz da eksik aldık; ama, piyasa
fiyatı daha yüksekti. Şimdi, bu dönem içerisinde uyguladığımız politika, yine,
yüzde 50'sini bir ay içerisinde ödemekti; onu, ortalama olarak daha kısa sürede
ödedik. Gerekirse bu yola da gidebiliriz. Yani, biz bir ay gecikmeyi, çiftçi
özel sektöre gitsin diye değil. Eğer bu aleyhe bir şey olursa, bunu bölgesel olarak
da iyileştirebiliriz. Bunda bir sorun olmayacağını düşünüyorum.
Aynı zamanda, 2004 yılında buğdaya
verdiğimiz artış yüzde 12 değil, yüzde 14'tür ve tahılda verdiğimiz bu fiyat
artışı da bütün bir mevsim geçerli olan artış değildir. Tahılda aylık belli
oranda artışlar devam edecektir. Yani, bizim, piyasada fiyatların teşekkülü,
Toprak Mahsulleri Ofisine aşırı bir buğday arz edilmesi veya piyasaya intikal
etmesi halinde politikalarımıza uygun olarak bu oranı önümüzdeki aylar
içerisinde yavaş yavaş artırma politikamız da zaten çıkardığımız kararnamede
mevcuttur. Bu sabit bir fiyat olarak sürmeyecektir. Yani, temmuz ayı içerisinde
ve ağustos ayı içerisinde gelişmeleri takip ederek bu artışları
hızlandıracağız. Bunun anlamı şu: Toplam tahıl üretimimizin çok önemli bir
kısmı, yani, 20 000 000 tonluk bir kısmı piyasaya ani olarak dökülürse, biz,
bunun fiyat kontrolünü yapmakta, hangi mekanizmayı kullanırsak kullanalım, çok
etkili olamayız. Burada üreticimize de görev düşüyor. Üreticimiz, şu anda,
ihtiyacı olmadığı durumda, malını bugün için piyasaya getirmemelidir, biraz
daha beklemelidir; yani, kendisi için zaruret olmayan halde mutlaka böyle
yapmalıdır. Nitekim, geçen yıl, fındıkta, üreticilerimizin bilinçli
davranışının kendilerinin çok lehine sonuçlar verdiğini hepimiz de biliyoruz;
ama, 20 000 000 ton buğdayın 10 000 000 tonu, 8 000 000 tonu temmuz ayı
içerisinde piyasaya intikal edecek olursa, bu konunun üreticimizin de aleyhine
olacağını hepimizin bilmesi lazım. Dolayısıyla, piyasa mekanizmasının da iyi
işlemesi lazım.
Burada, ben, sanayicilerimize ve
tüccarlarımıza da seslenmek istiyorum. Geçen yıl yaptıkları çok olumlu bir
katkı oldu piyasaya. Alıcı olarak girdiler ve piyasada fiyatların da yüksek
olmasını sağladılar; ama, hepimiz biliyoruz ki, yine, Türkiye'de ekmek
fiyatlarında çok büyük bir artış olmadı, çok cüzi bir artışla dönem kapandı. Bu
yıl, yine, sanayicilerimizin, enflasyon oranındaki artıştan nispeten daha
yüksek bir fiyat verdiğimiz ve Türkiye'de çiftçilerin çok önemli bir kısmının
temel üretim faaliyeti olan ve gelir kaynağı olan buğdayla, tahılla ilgili
alanda alıcı olarak piyasaya girmeleri genel olarak ülkemizin de menfaatınadır;
kendilerinin bu hususta tedirgin davranması için de bir sebep yoktur. Türkiye,
ihtiyacını, kendi bünyesindeki üretimden rahatlıkla karşılayabilecek bir
durumdadır. Toprak Mahsulleri Ofisi, düzenleyici kurum olarak, üreticilerimizin
aleyhine ithalat politikalarına da müsaade etmeyecektir ve dolayısıyla,
sanayicilerimizin ve tüccarlarımızın piyasaya girerek fiyat mekanizmasını
üretici lehine işletmesi konusunda aktif bir rol almalarını bekliyoruz.
Efendim, bölgemizin diğer önemli ürünü
olan ayçiçeğine gelince; ayçiçeğiyle ilgili konuda daha kısa bir açıklama
yapmak istiyorum. Ayçiçeği üretimiyle ilgili olarak Sayın Enis Tütüncünün
verdiği genel bilgilere ilave olarak ben şöyle bir ifade kullanmak istiyorum:
Türkiye'de yağlı tohumlar konusu, gerçekten, diğer tarım ürünlerine nispetle,
bizim, ithalata mecbur olduğumuz bir alan; bu doğru; ama, bu, bugün ortaya çıkmış
bir hadise değil; zaten, tarımda, bugün yapılan bir ihmalin etkileri zamanla
ortaya çıkıyor. Şimdi, düşünün, en etkili karar dönemi... En az beş altı yıl
önce alınmış kararların sonucu bugün bize yansıyor ve bizim aldığımız kararlar
da, aynı şekilde gecikmeyle, en az dört beş yıl sonra sonuçlarını verecek.
Bunun aksi bir şey düşünülemez; yani, otomatik bir mekanizmayla biz primleri
bir miktar artırdığımızda, Türkiye'de ayçiçeği alanlarının yüzde 100 artışını
hiçbir zaman gerçekleştiremeyiz; bu kadar büyük değişme olmaz.
Türkiye'de, ayçiçeği ekim alanları
1994'ten 2003'e kadar -meydana gelen gelişmeyi ifade etmek istiyorum- 595 000
hektar ile 510 000 hektar arasında değişmiş. En son ulaşılan miktar, elimdeki
rakam, 550 000 hektardır. Bu, 1996'da 575 000 imiş; yani, ekim alanında çok
büyük daralma diye bir şey söz konusu değil. Bu yüzde 20'lik azalmayla ilgili
iddia çok bölgesel olabilir. Türkiye çapında toplam ekim alanlarındaki daralma,
ihmal edilecek kadar azdır; 25 000 hektar civarındadır.
İkincisi, üretime gelince; üretim, 1994'te
740 000 ton, 2003'te 800 000 tondur; yani, Türkiye'de, üretim, bir ara, 1997'de
900 000 tona çıktı, onun dışında bu bantta seyretmektedir. Verim miktarındaki
gelişme ise çok lehedir. 1994'te, hektar başına 1 262 kilogram alınırken, en
son yılda 1 545 kilograma yükselmiştir. Dolayısıyla, verimde de nispî bir
iyileşme vardır. Dolayısıyla, uygulanan politikaların büyük ölçüde kayda değer
bir artış sağladığını söyleyemiyorum; ama, azalma diye bir şey de söz konusu
değildir.
Ayrıca, hepimizin bildiği prim destekleri,
en başta, pamuk ve ayçiçeğine yönelik olarak yapılmaktadır. Nitekim, 2002
ürününe 2003 yılında 85 000 lira, 2003 ürününe de 2004 yılında 110 000 lira
kilogram başına prim ödüyoruz ve bir açıklama daha yapma ihtiyacını duyuyorum;
2004 ürününe prim desteği vereceğimizi de ilan ettik. Dolayısıyla,
çiftçilerimize, özellikle, ayçiçeği üreticilerimize, gelecek dönemlerde bu
ürünü ekmeleri konusunda gerekli uyarıyı yaptık ve teşvik mekanizmasını
kullanacağımızı da söyledik.
Bu arada, Sayın Milletvekilimizin,
özellikle, doğrudan gelir desteğiyle ilgili konudaki uyarılarına teşekkür
ediyorum. Doğrudan gelir desteği konusunda çok eleştiri aldık, alıyoruz; ama
biliyorsunuz, biz, bu politikayı iktidara geldiğimizde uygulanır bulduk, bunu
çok iyi biliyorsunuz. Bu politikanın 2005 yılına kadar da uygulanacağını -Dünya
Bankasıyla olan anlaşma gereği böyle olduğunu da- biliyoruz. Şimdi, bu arada
tarım stratejileri konusunda yeni çalışmalar tamamlandı ve Türkiye'nin tarımsal
teşviklerde çok önemli bir değişiklik yapacağını da kamuoyuna duyurduk, bu
vesileyle bir daha ifade etmek istiyorum. Toplam destekler içerisinde yüzde 80
olan doğrudan gelir desteğinin payını yüzde 45'lere çekeceğiz, bu çok önemli
bir gelişme. İkincisi, daha önemli bir gelişme, doğrudan geliri, bugünkü
uyguladığımız tarzda da uygulamayacağız, farklılaştırarak uygulayacağız.
Farklılaştırma iki yönde olacak; ürün ve bölgesel bazda yapacağız. Dolayısıyla,
eleştirilerimizi büyük ölçüde giderecek bir değişiklik söz konusu olacak.
Onun dışında, prim desteklerini, bugünkü
toplam miktarın iki misline çıkaracak kadar bir artışı yüzde olarak destekler
içerisine koyduk. Bugün toplam desteklerin, özellikle yağlı tohumlardaki
desteklerin miktarı 300 trilyon civarındadır. Bunun anlamı 600 trilyona
çıkarmak demektir ve dolayısıyla, her bir ürün için ödeyeceğimiz prim
miktarının da bu nispette artması demektir. Bunu gerçekleştirdiğimiz anda,
Sayın Enis Tütüncü'nün de ifade ettiği gibi, daha etkin bir yöntem
kullanılacaktır.
Benim, son sözlerine elbette itirazım var;
son sözleri AK Parti milletvekillerine yönelikti, tarım ve hayvancılık
konusundaki sözlerimizi hatırlamamızı ve çiftçiye sahip çıkmamız gerektiğini
söyledi.
Şimdi, bu, tabiî, çok tartışılacak bir
şey. Bu, bir tek tutum ve davranışla da genelleme yapılmaya müsait olmayan bir
şey. Birçok unsur iç içe. Biz, tarıma yönelik politikalarımızı, çiftçi
borçları, girdi desteği, doğrudan gelir, prim, hayvancılık destekleri ve yeni
projelerimizle çiftçimizin sorunlarını çözmeye yönelik tutum ve davranışlar
sergilediğimizi ifade ediyoruz ve inanıyoruz. Mesela, bunların içerisinde,
sebzede sertifikalı tohum, hayvancılıkta ıslah çalışması, mera çalışması,
özellikle tahıl üreticisi için sertifikalı tohumluk konusunda hayata
geçirdiğimiz ve süne mücadelesi konusunda da, Türkiye'nin hem güneydoğusunda
hem Trakyasında çok başarılı sonuçlar aldığımıza inanıyoruz. Bunu, sizler de,
basına yansıyan bilgilerden ve açıklamalardan - tahmin ediyorum- takip
ediyorsunuzdur.
Şimdi, bütün bunların sonucu hayata nasıl
yansıyor; bunun en uygun şekli 28 Mart seçimleridir. 28 Mart seçimlerinde AK
Partinin genel oylarındaki artışı hepimiz biliyoruz ve 28 Mart çok geçmişte
kalan bir tarih değildir. 28 Mart seçimlerinde, 15 ille ilgili bizim yaptığımız
bir çalışmaya, ilk elimize geçen bilgilere göre, belediye özelliği olmayan
kırsal kesimlerde, yani köylerde aldığımız oy, AK Partinin il genel meclisi
seçimlerinde aldığı oy yüzde 47'dir. "Türk çiftçisine sahip çıkmamak"
ifadesini burada çelişir buluyorum. Elbette, biz, Türk çiftçisinin sorunlarını
birbuçuk yılda çözdük demiyoruz; ama, çözme konusunda, bu yolda yürüme
konusunda bir irade sergiliyoruz, samimî bir gayretin içerisindeyiz; bizim,
elbette, zamana ve kaynağa ihtiyacımız var.
Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz, Erzurum İlindeki
deprem evlerinin ve duble yolların yapımıyla ilgili söz isteyen Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz'a aittir.
Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3. -
Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, Erzurum'da meydana gelen deprem sonrası
yapılan çalışmalara ve alınan tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Erzurum'da,
geçtiğimiz mart ayında meydana gelen deprem ve onun neticesinde yapılan
çalışmalarla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, önce bir hususu arz
edeyim. Siyaset dünyamızda, kendi içimizde birtakım eksikliklerimiz var.
Bunlardan birisi de şu: Takdir etme hususunda, taltif etme hususunda biraz
cimri davranıyoruz. Halbuki, hem takdir hususu hem de -eğer iyi kullanılırsa-
tenkit hususu, insanların motivasyonu açısından son derece önemlidir. Umarım,
bundan sonra bu hususları daha yerli yerinde kullanırız.
Erzurum'da, geçtiğimiz mart ayı içerisinde
-25 Mart ve 28 Martta- Ilıca, Aşkale, Çat İlçelerimizde ve bunlara bağlı belde
ve köylerde deprem oldu. O depremde 10 vatandaşımız vefat etti -Allah onlara
rahmet etsin- yaralılarımız oldu, birçok maddî zayiatımız oldu; ama, bu
acılarımızın yanında, bizi sevindiren bir husus vardı; hükümetimiz, devletimiz,
anında olaya müdahale etti ve oradaki yaralarımızı sarmaya başladı.
Bu çerçevede, depremin hemen ertesi
sabahı, bir ağabeyimiz olarak, bir büyüğümüz olarak Değerli İçişleri Bakanımız
ve konuyla birinci derecede ilgili olan Değerli Bayındırlık Bakanımızın
Erzurum'a gelip saatlerce bu bölgede dolaşması ve insanımıza moral vermesi,
fevkalade önemliydi. Bunun yanında, demin sizlere hitap eden Değerli Tarım ve
Köyişleri Bakanımızın da, o bölgedeki köylülerimizin doğrudan gelir desteği ve
istedikleri kadar mallarını kombinaya verebilmeleri hususunda gerekli talimatı
vermeleri de fevkalade önemliydi.
Bu çerçevede, mart ve nisan aylarında,
Değerli Bayındırlık Bakanımızın talimatıyla, Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Erzurum'daki birimleri,
gerçekten, takdire şayan bir çalışma yaptılar; gece gündüz, Erzurum'un deprem
bölgesinde bütün hasar tespitlerini -ağır hasar, orta hasar, hafif hasar- ve
buna benzer fennî tespitleri yapmak için, mart ve nisan aylarında çalıştılar.
Aynı şekilde, mayıs ve haziran aylarında da bunların ihale süreci
gerçekleştirilip, üç üçbuçuk ya da dört ay içerisinde bitirilmek üzere
ihaleleri yapıldı. İlçe ve beldekilerle birlikte 3 000 civarında konut ve ahır
yapılmak üzere, hükümetimiz orada çok ciddî bir çalışma yürütmektedir. Oradaki
halkımızın da, gerek bir bütün olarak siyaset dünyamıza gerekse hükümetimize
olan sevgi ve saygısını, bundan bir hafta önce, Sayın Bayındırlık Bakanımızla
konutların yapımıyla ilgili temel atma törenine gittiğimizde, bizzat yerinde
gördük ve yaşadık. O insanlar pankartları karşımıza çıkarıp, sayın hükümetimiz,
Sayın Bakanımız, sayın milletvekillerimiz; verdiğiniz sözde durduğunuz için,
hem size olan güvenimiz ve sevgimiz arttı hem de bizi sevindirdiniz; Allah da
sizden razı olsun diye... Böyle, sevinçlerini bir görmenizi arzu ederdim.
Bu, elbette, gece gündüz durmadan yapılan
bir çalışmanın neticesinde ortaya çıkmış bir şeydi. Ben, bu vesileyle, bir defa
daha, hükümetimize, Değerli Bayındırlık Bakanımıza ve onun çalışma
arkadaşlarına, Erzurum adına ve doğup büyüdüğüm deprem bölgesindeki insanlar
adına, candan teşekkür ediyorum.
Biraz önce, değerli muhalefet partisine
mensup bir arkadaşımız konuşmasının sonunda, AK Parti milletvekillerine de bir
gönderme yapmıştı; ben de bir gönderme yapmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH GÜN (Kocaeli) - Gönder bakalım,
gelsin.
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, toparlar
mısınız...
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, toplumlar üç şey konuşurlar; projeler, olaylar ve insanlar. Bir toplumda
projeler çok konuşulursa, gelişme ve ilerleme olur; Japonya'daki, Avrupa'daki
gelişmenin temelinde bu vardır. Özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara
söylüyorum; bir toplumda insanlar ve olaylar çok konuşulursa gerileme olur ve
kargaşa olur. İşte bizim hükümetimiz ve Bakanımız, proje üretti; sadece
konuşmadı, projeyi gerçekleştirdi. Bu vesileyle, bir defa daha candan tebrik
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır; ancak, Kâtip Üyenin oturduğu yerden okumasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Önergeyi okutuyorum:
B) Tezkereler ve Önergeler
1. -
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1127) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 474 üncü sırasında yer alan (6/1127) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Sedat Pekel
Balıkesir
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1. - Bursa
Milletvekili Şerif Birinç ve 27 milletvekilinin, Susurluk ve Nilüfer
Çaylarındaki kirliliğin nedenlerinin ve sorumlularının araştırılarak zararlı ve
tehlikeli atıklardan arındırılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Marmara Denizinin güney
kıyısında yer alan Kocaçay Deltası, göl, bataklık, kumul ve subasan orman
ekosistemlerinden meydana gelir. Deltanın batı yarısında toplam alanı 194
hektar olan ve Susurluk Çayı, Manyas Gölünün gideri Karadere, Uluabat Gölü
gideri ve Nilüfer Çayının birleşmesiyle oluşan Kocaçay tarafından beslenen
Dalyan ve Poyraz Gölleri, 600 hektar alan kaplayan sazlıklar, 730 hektarlık bir
alana yayılmış, dişbudak, kızılağaç ve söğütlerden oluşan subasan ormanlar ve
çok çeşitli floraya sahip geniş bir kumul bandı bulunmaktadır. Deltanın doğu
bölümünde Arapçiftliği Gölü, tarım alanları,
meyve bahçeleri, kumullar, sazlıklar, deniz börücesi ve ılgınla kaplı
geniş çamur düzlükleri vardır. Yer yer tarım ve hayvancılık yapılan, kısmen
balıkçılık yapılan delta, çeşitli su kuşlarının üreme ve barınma, okyanus
yılanbalıklarının üreme sahasıdır.
Özellikle Susurluk Çayı
ve Nilüfer Çayına endüstriyel ve evsel zehirli atıkların arıtma tesisleri
olmaksızın dökülmesi nedeniyle, çevre kirliliğine maruz kalmaktadır. Bu
nedenle, Kocaçay Deltası biyolojik ve ekolojik yapı olarak zarar görmekte ve
Bayramdere, Malkara Plajları kirlendiği için, bölge halkının sağlığı tehdit
altına girmektedir.
Susurluk ve Nilüfer
Çaylarının zararlı ve tehlikeli atıklardan arındırılması, kirlenmesinde sorumlu
olanların tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Şerif Birinç (Bursa)
2- İsmail Özgün (Balıkesir)
3- Niyazi Pakyürek (Bursa)
4- Eyüp Fatsa (Ordu)
5- Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
6- Şevket Orhan (Bursa)
7- Ali Küçükaydın (Adana)
8- Abdullah Erdem Cantimur (Kütahya)
9- Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
10- Cemal Uysal (Ordu)
11- Ali İbiş (İstanbul)
12- Azmi Ateş (İstanbul)
13- Mevlüt Akgün (Karaman)
14- Nimet Çubukçu (İstanbul)
15- Feyzi Berdibek (Bingöl)
16- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
17- Fikret Badazlı (Antalya)
18- Abdulmecit Alp (Bursa)
19- Şükrü Önder (Yalova)
20- Mustafa Dündar (Bursa)
21- Salih Kapusuz (Ankara)
22- Gülseren Topuz (İstanbul)
23- Mahmut Koçak (Afyon)
24- Mevlüt Çavuşoğlu (Antalya)
25- Halil Aydoğan (Afyon)
26- Ersönmez Yarbay (Ankara)
27- Fahri Keskin (Eskişehir)
28- Sabri Varan (Gümüşhane)
Gerekçe:
Bugün, dünyada, gelişmiş
ve gelişmekte olan birçok ülkede, çevreyi koruma bilinci altında, çevreye
uyumlu teknolojileri geliştirmek için büyük çabalar sarf edilmektedir.
Yurdumuzda ise, çevre bilinçsizce yok edilmekte, birçok zenginliğimiz bir daha
geri dönmemek üzere elden çıkmaktadır. Gerek biyolojik gerekse ekolojik
dengeler bozulmakta ve insan sağlığı ciddî tehlikelere maruz kalmaktadır.
Kocaçay Deltasında,
göller ile tepeler arasında kalan bölgede tarım yapılmakta, subasan orman ve
sulak çayırlarda ise hayvancılık yapılmaktadır. Batı bölümündeki göllerde
kısıtlı ölçüde balıkçılık yapılmaktadır. Arapçiftliği Gölü, Uludağ Üniversitesi
Su Ürünleri Fakültesi balık araştırmaları çalışma alanıdır ve ticarî
balıkçılığa kapatılmıştır.
Deltada üreyen türler
arasında karaleylek, pasbaş patka, bataklık kırlangıcı, akça cılıbıt, küçük
balaban, gece balıkçılı, alaca balıkçıl, küçük akbalıkçıl, gri balıkçıl, kuğu,
yeşilbaş, çıkrıkçın, macar ördeği, elmabaş patka, akkuyruklu kartal, sakarmeke,
poyrazkuşu, sumru, küçük sumru ve pek çok ağaçkakan türü sayılabilir. Ayrıca,
göç esnasında, küçük karabatak, ak pelikan, kışın ise sakarmeke başta olmak
üzere büyük sayıda su kuşu bulunur.
Ayrıca, Kocaçay Deltası
okyanus yılanbalıklarının üreme sahasıdır. Atlas Okyanusundan, üreme
sezonlarında, okyanus yılanbalıkları Cebelitarık Boğazından geçerek Akdeniz,
Ege Denizi ve Marmara Denizini aşarak Dalyan'a gelmekte, üremelerini
gerçekleştirdikten sonra, yine aynı yolla Atlas Okyanusuna dönmektedirler.
Susurluk Çayına
arıtılmadan atılan zehirli atıklar nedeniyle her yıl milyarlarca balık telef
olmaktadır. Uludağ'ın kaynak sularından başlayan Nilüfer Çayında, aşırı kentsel
ve endüstriyel atıklarla olan kirlenme nedeniyle canlı su ürününe rastlamak
mümkün değildir.
Bu nedenle, konunun
Meclis araştırmasıyla aydınlığa kavuşturulması ve gerekli önlemlerin alınmasını
sağlayacak irade ve kararlılık en kısa sürede alınmalıdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.
Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Özel Gelir ve Özel
Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
5. - Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı: 618)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının müzakeresi
ertelenmiştir.
Belediyeler Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
6. -
Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Burada.
37 nci maddeyi
okutuyorum:
Belediye başkanı
MADDE 37.- Belediye
başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir.
Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilir.
Belediye başkanı,
görevinin devamı süresince, siyasî partilerin genel idare kurulu ve/veya parti
meclislerinde görev alabilirler. Ancak genel merkez yönetim ve denetim
organları ile il, ilçe ve belde teşkilâtının yönetim ve denetim organlarında
görev alamaz; profesyonel spor klüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde
bulunamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Nurettin Sözen; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, İstanbul Milletvekili değil, Sivas Milletvekili.
BAŞKAN - Sayın Sözen
kusura bakmayın, İstanbul diye yazılmış.
Sivas Milletvekili Sayın
Sözen, buyurun.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu Sivas-İstanbul
yanlışlığını herkes yapıyor, onun için burada da bir kez daha tescil edildi.
Konuşmama başlamadan
evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum. 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 37 nci maddesine ilişkin görüşlerimi Grubum adına sunacağım.
Kuşkusuz, belediye başkanının görevi veya belediye başkanıyla ilgili maddede
söylenecek şeyler sınırlı; ama, yerel yönetim konusundaki görüşlerimi bu
vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi,
tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı, 1580 sayılı Belediye Kanununun yerine
geçecek olan bir yasadır. Yine, 1580 sayılı Yasanın da 1930 yılında; yani,
yetmişdört yıl önce Yasama Meclisinde karara bağlandığını, kanunlaştığını
biliyoruz. Kuşkusuz, değişen, dönüşen toplumumuzda bu ömür uzun bir ömür, bir
yasa için çok uzun bir ömür. Bir yasanın uzun ömürlü olabilmesi için, toplumun
değişimi ve dönüşümü yanında tasarının ihtiyaca cevap verebilmiş olması; yani,
kısaca, titiz ve dikkatli bir şekilde, özen gösterilerek hazırlanmış olması
gerekir. Üzülerek ifade etmek durumundayım ki, 1580'in yerine kaim olacak bu
yasa tasarısı, özenle ve titiz bir şekilde hazırlanmamıştır ve kuşkusuz, bu
hızlı değişim süreci içerisinde de, hiçbir zaman, ömrü, böyle yetmişdört yıl
gibi uzun bir süre dayanmayacaktır. Bu yasayı güncelleştirmekte çok gecikmişiz.
Bu gecikme yanında, bu yasayı gerçekleştirebilen; yani, yetmişdört yıl
uygulanabilen bir yasayı gerçekleştiren 1930'un Yasama Meclisini oluşturan
üyelere de saygı duymak, onları saygıyla anmak gerekiyor.
(x) 616 S. Sayılı Basmayazı, 1.7.2004 tarihli 109 uncu
Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, daha evvel de ifade edildiği gibi, ilk belediye, Beyoğlu'nda, o
zamanların adıyla Pera'da kuruldu. Pera'da kurulma nedeni İstanbul'daki
gayrimüslimlerin o yörede oturmuş olmasından kaynaklanıyordu. Daha da ilginci,
1854'te kurulan bu ilk belediyede konuşma dili, Türkçe yanında Fransızcaydı.
Genellikle gayrimüslimler belediyeyle ilişkilerini sürdürdükleri için Fransızca
konuşuluyordu.
Yine, eskiden, bilindiği
gibi, belediye başkanı meclislerden seçilmekteydi. İstanbul'da bir istisna söz
konusuydu. İstanbul'da belediye başkanı aynı zamanda valiydi veya vali, aynı
zamanda belediye başkanıydı. 1960'tan bu yana ülkemizde belediye başkanları tek
dereceli seçimle seçilmektedir. İstanbul'da valilik ile belediyenin ayrılması
da 1960 yılından çok kısa bir süre önce gerçekleşmiştir.
1923'te belediye sayımız
sadece 431 iken, bugün 3 215 belediyeye ulaşmışız. Yine, kent nüfusu,
1950'lerde, tüm nüfusumuzun yüzde 27,5'ini oluştururken, 2000'de, bu nüfusun
yüzde 78,73'ünü oluşturmaktadır. Bu olguya, yani, belediye sınırları içinde
yaşama olgusuna, siyaset biliminde, idare biliminde, kent biliminde, bilindiği
gibi, kentleşme diyoruz. Kentleşmenin de, bir uygarlık ve kalkınma ölçüsü
olduğunu biliyoruz.
Yine, üzülerek
belirtmeliyim ki, kentleşmede de çok geç kaldık ve henüz istenilen düzeye
ulaşamadık. Bugün, Batı ülkelerinde, Avrupa Birliği ülkelerinde, toplumun
sadece yüzde 10'u tarımla ilgili işlerle uğraşırken, ülkemizde bu oran bugün
halen yüzde 30'a ulaşmaktadır.
Türkiye'deki mevcut
kentleşme, sağlıklı ve düzenli bir kentleşme de değildir. Kentleşme, sağlıksız
bir göçle örtüşmüştür. Ülkemizde gelir ve hizmet dağılımının çok adaletsiz bir
biçimde oluşması, plansız gelişen özel sektör, doğu ve güneydoğudaki terör,
ulusal konut ve yerleşim politikaları, istihdam politikalarımızın yetersizliği,
kentlerde ve özellikle büyük kentlerde çarpık kentleşme olgusuyla bizi karşı
karşıya bırakmıştır.
Kuşkusuz, çözüm, çarpık
kentleşmeye neden olan unsurların, sorunların ortadan kaldırılmasıdır. Yani,
öncelikle gelir ve hizmet dağılımındaki adaletsizliğin ortadan kaldırılması
gerekmektedir, terörün sona erdirilmesi gerekmektedir, daha sonra da, çarpık
kentleşmeye maruz kalmış alanların rehabilitasyonu gerekmektedir, planlı
yerleşimi sağlamak gerekmektedir ve bu planlı yerleşimi de çok ciddî bir
şekilde uygulamak, denetlemek gerekmektedir; ancak böylece, sağlıklı bir
kentleşmeyle karşı karşıya kalabiliriz.
Çağdaş, demokratik
ülkelerde yerel yönetim harcamaları toplam kamu harcamalarının yüzde 50'sini
aşarken, ülkemizde, bu oran, maalesef, hâlâ, yüzde 20'nin altındadır. Bu da,
yerel yönetimlerin kaynaklarının, yatırımlarının ve de tüketimlerinin yetersiz
olduğunu ortaya koymaktadır.
Yerel yönetimler,
özellikle demokratik, özerk, katılımcı, etkin ve verimli olmalıdır. Buradaki
özerklik, kanunla kendisine verilen görev ve hizmetleri kendi organlarının
kararıyla ve kendi sorumluluğu altında yerine getirme anlamında
kullanılmaktadır. Ülkemizde demokrasinin yerel yönetimlerle başladığına
inanırız ve bunu da, çoğu kez, şu tekerlemeyle ifade ederiz: Belediyeler
demokrasinin eşiği ve beşiğidir; yani, demokrasi, kentte yerel yönetimlerle
başlar ve gelişir.
Yerel yönetimler, mevcut
yasaların güncelleşmemesi dolayısıyla özellikle iki temel sorunu yaşamaktadır;
bunların birincisi, kaynak sıkıntısıdır; diğeri de, yasal yetersizlik gibi,
yetkilerin sınırlı kalmasıdır. Umarız, bu yasa tasarısı ve geleceğini
bildiğimiz yasa tasarıları, yerel yönetimlerin bu, kaynak, yetki artırımı ve
karmaşası sorununu çözer. Nitekim, Anayasamızın 127 nci maddesinde
"mahallî idarelere görevleriyle orantılı gelir kaynakları sağlanır"
denilmektedir. Bugüne dek Anayasanın 127 nci maddesinin hükümetlerce yerine
getirildiğine tanık olmadık; dileriz, gelecekte, Anayasanın bu hükmü
hükümetlerce yerine getirilir.
Gerek Kamu Yönetimi Temel
Yasası Tasarısıyla gerekse Belediyeler Yasası Tasarısıyla, belediyelere verilen
veya devredilen yetkilere paralel, merkezî yönetim, yerel yönetimlere ödenek ve
kaynak aktarmak zorundadır. Bölgesel farklılıkları ve yatırım ihtiyaçlarını
karşılamak için merkezde oluşturulacak fonların, objektif kurallara göre yerel
yönetimlere dağıtılma kuralları tespit edilmeli ve açıklanmalıdır.
Devlet gelirlerinden
yerel yönetimlere verilmek üzere ayrılan payların dağıtımında, nüfusun yanında
ve dışında, yerel koşul ve özelliklerinden kaynaklanan başka faktörler de
dikkate alınmalıdır. Örneğin, yaz-kış faktörü. Bilindiği gibi, Bodrum, Alanya,
Antalya ve Kumburgaz örneklerinde olduğu gibi, bu bölgelerde yaz aylarında
nüfus çok yüksek olmakta, kışın ise nüfus azalmaktadır. Mevcut yasalardan hiçbiri,
tartışmakta olduğumuz yerel yönetimlerle ilgili tasarı da bu durumu dikkate
almamaktadır. Hatta, gece-gündüz farklılıkları, yerel yönetimlerin, kaynak
kullanımında, adaletsizliklerle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Örneğin, Eminönü ve Beyoğlu gibi ilçelerin nüfusu gündüz milyonları aşmakta,
geceleri ise bu nüfus düşmektedir.
Nüfus artışı dışında
başka faktörleri de dikkate almak lazım; ekonomik durumu, kültürel durumu ve
kalkınmada öncelikli bölgelere tahsis yapılırken bu faktörler de değerlendirmeye
tabi tutulmalıdır.
İhmal ettiğimiz bir başka
gerçek, yerel yönetimlerimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
yeterince uymamaktadır; uygulamada uyulmamaktadır, yasa tasarısının
hazırlanmasında uyulmamaktadır.
Anayasayla İçişleri
Bakanlığına verilmiş olan yerel yönetim organlarını ya da üyelerini geçici bir
önlem olarak görevden uzaklaştırma yetkisi, yanlış kullanılmaya açık bir
yetkidir. Bu anlamda, idarî vesayet kaldırılmalıdır. Belediye başkanları, idarî
kararla görevden alınmamalı, görevden alınmalarına, yasalar çerçevesinde,
belediye meclisleri karar vermeli ve bu karar, idarî yargının denetimine tabi
olmalıdır.
Yerel yönetimler
üzerinde, merkezî yönetimin önceden izin verme veya kararlarını onaylama gibi
tüm vesayet yetkileri kaldırılmalıdır. Yerel yöneticiler ise, halkı dinlemeli,
halkı bilgilendirmeli, halkın kararlara katılımını sağlamalıdır. Mahalle
birimleri oluşturulmalı ve mahalle muhtarlarıyla dayanışma içerisinde, eğitim
programları, gençlere yönelik programlar, sanatsal etkinlikler
düzenlenilmelidir.
Kadınlara, gençlere,
bedensel ve zihinsel özürlülere, yaşlılara, korunmaya muhtaç çocuklara, tüm
belediye hizmetlerinde öncelik ve ağırlık verilmelidir.
Çalışanlara hizmetiçi
eğitim, çalışma ortamının iyileştirilmesi, kuşkusuz, çalışanlardan beklenen
verimin artmasını sağlayacaktır.
Sivil toplum
kuruluşlarıyla tam bir işbirliği sağlanılmalıdır. Politika oluşturma, kararlara
katılma, kural koyma, izleme ve denetleme alanlarında sivil toplum örgütleriyle
işbirliği yapılması zorunludur.
Belediye sayısının
artışından korkmamak gerekir. Ancak, eleman ve araç bakımından fakir olan küçük
belediyeler, en yakın güçlü belediyelerle ilişkilendirilmelidir. Maalesef, yasa
tasarısında bu alanda da hiçbir gelişme sağlanamamıştır. Bilindiği gibi, birçok
belde, araç gereçten yoksundur, teknik elemandan yoksundur. Dolayısıyla, belde
halkına gerekli hizmeti verememektedir. Oysa, bu belediyeler, en yakın güçlü
belediyeyle veya il belediyesiyle ilişkilendirilmek suretiyle, planlama ve
hizmet verme fırsatı ve ortamına kavuşmalıdır.
Bu anlayışla, belediye
olma koşulunda, nüfus çıtasının yükseltilmesi yanlıştır. Belediye sayısı
artırılmalıdır; ancak, onların çalışmasına ve verimli çalışmasına olanak
sağlayan koşullar da hazırlanmalıdır. Bu, zor değildir. Büyükşehirlerin
çevresindeki küçük belediyeler nasıl büyükşehir belediyesi kapsamına
alınıyorsa, il çevresindeki belediyeler de, bir düzenlemeyle, il belediyesiyle
ilişkilendirilebilir, araç-gereç kullanımı ve planlama konusunda il
belediyesiyle beraber çalışabilir.
Ayrıca, daha önce
belediye olmuş beldelerde, nüfus azalıyor diye veya borçlu diye, belediyenin
kapatılması son derece yanlıştır; ancak belde halkının isteğiyle -ki, bu,
Özerklik Şartının bir zorunluluğudur- en yakın belediyeyle birleştirilmesi söz
konusu olabilir.
Daha evvelki
konuşmalardan da anlaşıldığı gibi, bugün, 340 belediyemiz kapanma tehdidiyle
karşı karşıyadır. Bu belediyelerin içerisinde, tarihî bakımdan, kültürel
bakımdan, ekonomik ve sosyal bakımdan yaşaması ve hizmete devam etmesi gereken
koşullara sahip belediyeler vardır. Bunlardan bir tanesi de -Belediye Başkanı
dün, bana uğradı ve bilgi verdi; tanımadığım bir belediye- Akçakışla
Belediyesi. Akçakışla Belediyesi, kapatılma tehdidiyle karşı karşıya; ama,
Akçakışla, Padişah Yıldırım Beyazıt döneminde askerlerin konakladığı bir belde.
1900'lü yıllarda taştan yapılmış bir belediye binasında çalışıyor. Her türlü
ekonomik ve sosyal faaliyetleri var. Her gün, iki yönde, 4 otobüs sefer
yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sözen,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Dolayısıyla, böylesine
tarihî değerleri taşıyan, sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri olan
belediyelerin kapatılması son derece yanlış olacaktır.
Ben, konuşmamı burada
noktalamak istiyorum; çünkü, bundan sonraki maddede de, yine, görüşlerimi
sizlerle paylaşacağım.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sözen.
Sayın Sözen, İstanbul
Milletvekili olarak isminizi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol Beyefendi
bildirmiş.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri; 37 nci
maddenin son cümlesi şöyle bitiyor: "Profesyonel spor kulüplerinin
başkanlığını yapamaz ve yönetemez." Yani, belediye başkanı, profesyonel
spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetemez. Tabiî, daha önceki
maddelerdeki belediye meclisinin görevlerine bakıyorum ve bir sonraki maddedeki
belediye başkanının görevlerine bakıyorum; belediyelerin görevleri içerisinde
sporla ilgili tek bir "s" harfi yoktur "s" harfini
göremiyorum.
Spor, bir yörenin sevgisidir,
barışıdır, o yöre halkının el ele, kol kola birbirine kenetlenmesinin bir
unsurudur. Tabiî, belediyeler, o yöredeki en üst kuruluşlardan biridir;
yöredeki sevginin, barışın oluşmasında en önemli katkıyı sunacak bir kurumdur;
ama, ne belediye meclisinin görevlerine ne belediye başkanının görevlerine
sporla ilgili en küçük bir şey konulmamış. Tabiî, Türkiye'de, Birinci Türkiye
Ligi kulüpleri naklen yayından dolayı para alıyorlar; ama, Anadolu kulüpleri
özellikle, naklen yayın konusunda en az parayı alıyorlar. Bu kulüpler kendi
kendilerini döndüremiyor, bu kulüpler naklen yayından aldığı parayla bile
yürütülemiyor.
Tabiî, ikinci lig (A)
kategorisi, (B) kategorisi var, bir de üçüncü lig takımlarımız var. Bunlar son
derece zor koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor. Eğer yörenin belediye
başkanı bu konuya yardımcı olmazsa ve el atmazsa, bu kulüplerimizin, özellikle
üçüncü ligdeki, özellikle ikinci ligdeki (A) ve (B) kategorisindeki
kulüplerimizin yaşam mücadelesi bundan sonra daha zorlaşacaktır. Bu çok katı
bir madde. Destek... Hayır efendim, taşın altına el konulmayan hiçbir işte
desteği ben kabul etmiyorum. Yani, eğer bir insanın eli taşın altında değilse,
uzaktan gazel okumak çok kolay oluyor. Tabiî "tüm gücümüzle
yanınızdayız!..". Nerede?!.. Nerede?!.. Yoklar. Onun için, çok katı bir
madde.
Özelikle Anadolu'daki
spor kulüplerini, özellikle ikinci lig ve üçüncü ligdeki kulüpleri çok zor
günler bekleyecektir. Gelin, belediye başkanlarımızın bu kulüplere hami
olmasını, belediye başkanlarımızın bu kulüplere yardımcı olmasını kesinlikle
engelleyecek bu cümleyi buraya koymayalım. Bırakın, isteyen belediye başkanı
kulüp başkanlığı yapar, istemeyen yapmaz veya birilerine yaptırır; ama,
kesinlikle, kesip atmak bana göre son derece yanlıştır.
Efendim, tabiî, mutlaka
görev vermek ayrı bir şey; ama, belediye başkanının kulüp başkanı veya kulüp
yönetim kurulunda olması, özellikle kulüplerin ayakta durması açısından önemli
bir işlevdir. Benim görüşüm budur. Kulüpleri zor durumda bırakacağız, daha zor
durumda olacaklar. Çok zor koşullarda faaliyet gösteren, eşofman alamayan
kulüplerimiz var, yol parasını karşılayıp deplasmana gidemeyecek kulüplerimiz
var. (AK Parti sıralarından "Profesyonel" sesleri)
Hayır efendim,
profesyonel kulüp değil. Üçüncü ligdeki kulüpler profesyonel görünüyor; ama,
bunlardan daha büyük amatör şey var mı?! Bugün, üçüncü ligdeki Anadolu
kulüplerimizin, belki, siz farkında değilsiniz. Bir Amasyaspor profesyonel
kulüp değil mi?
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) -
Profesyonel.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Profesyonel; ama, tüm işlevi amatör, değil mi?
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) -
18 inci maddenin (p) bendine bakın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben, belediye başkanlarının, kulüp başkanlığı konusunda çok kesin,
katı bir kararla "yapamaz" tezinin bir kez daha gözden geçirilmesini
bilgilerinize arz ederim, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Maddeyle ilgili 1 önerge
var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının 37 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Yeni |
Ünal Kacır |
Fahri Keskin |
|
Samsun |
İstanbul |
Eskişehir |
|
Abdullah Erdem Cantimur |
|
Öner Ergenç |
|
Kütahya |
|
Siirt |
"Belediye başkanı,
görevinin devamı süresince siyasî partilerin yönetim ve denetim organlarında
görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde
bulunamaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, katılıyoruz.
Müsaade ederseniz, bir
cümle söyleyebilir miyim...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yeni çıkardığımız Spor Kanunuyla, spor kulüplerine
sponsorluk getirdik. Yani, ligin ismine büyük bir firma sponsor olunca, oradan
alınan paralar, zaten, yine kulüplere dağıtılacak. Arkadaşımız endişelerini
belirtmişti; bu nedenle, bunu ifade edeyim.
Önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Hizmet ağırlıklı
çalışması gereken belediye başkanlarının parti yönetimlerinde bulunmasının
uygun görülmemesi.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi
okutuyorum:
Belediye başkanının görev
ve yetkileri
MADDE 38.- Belediye
başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
a) Belediye teşkilâtının
en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve
menfaatlerini korumak.
b) Belediyeyi stratejik
plana uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin kurumsal stratejilerini
oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi, belediye faaliyetlerinin ve
personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak, izlemek ve
değerlendirmek, bunlarla ilgili raporları meclise sunmak.
c) Belediyeyi Devlet
dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde
temsil etmek veya vekil tayin etmek.
d) Meclise ve encümene
başkanlık etmek.
e) Belediyenin taşınır ve
taşınmaz mallarını idare etmek.
f) Belediyenin gelir ve
alacaklarını takip ve tahsil etmek.
g) Yetkili organların
kararını almak şartıyla sözleşme yapmak.
h) Meclis ve encümen
kararlarını uygulamak.
i) Bütçeyi uygulamak,
bütçede meclis ve encümenin yetkisi dışındaki aktarmalara onay vermek.
j) Belediye personelini
atamak.
k) Belediye ve bağlı
kuruluşları ile işletmelerini denetlemek.
l) Şartsız bağışları
kabul etmek.
m) Belde halkının huzur,
esenlik, sağlık ve mutluluğu için gereken önlemleri almak.
n) Bütçede yoksul ve
muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak.
o) Kanunlarla belediyeye
verilen ve belediye meclisi veya belediye encümeni kararını gerektirmeyen
görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Sivas Milletvekili
Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşlerimi paylaşmaya
devam ediyorum.
Yasa tasarısında, gerçek
ve tüzelkişilerin kentlerde hal açmalarına izin verilmesi de, kanımızca, son
derece sakıncalıdır. Biliyorsunuz, 1580 sayılı Yasa, belediyelere giren yakıt
konusunda devlete veya belediyeye bilgi verilmesini öngörmektedir. Bu, tamamen
bir ihtiyacın saptanması ve ihtiyacın planlanması noktasından hareketle
yazılmış bir maddedir. Eğer, her isteyen, kent içinde hal açmaya karar verirse,
kentin ihtiyacının planlanması zorlaşacaktır ve ayrıca, çok ciddî vergi
kayıpları da ortaya çıkacaktır.
Bir başka önemli madde,
haczedilecek menkul ve gayrimenkullerin kapsamı, bu yasa tasarısında çok geniş
tutulmuştur. Bunun geniş tutulmasının şöyle bir sakıncası söz konusudur:
Yöneticilerin borçlanma suretiyle iflas etmiş olması veya güç duruma düşmesi
karşısında, hatalarından dolayı belde halkının cezalandırılması durumuyla karşı
karşıya kalabiliriz. Bu hacizler, hizmetin ileride aksamasına da yol açar. O
bakımdan, haczedilemeyecek malların kapsamı genişletilmelidir.
Tasarının 30 uncu maddesi
belediye meclisinin feshini düzenlemektedir. Fesih nedenlerinden birisi de
belediyeye verilen görevlerle ilgili olmayan konularda siyasî konuların
görüşülmesi meselesidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
madde aynen veya buna benzer bir yazılımla 1580'de de vardır; ancak, 1580'in
koşullarında belediye meclisinde siyasî konularda konuşma yapılması yanlış
olabilir; ama, günümüzde, düşünce özgürlüğünün olduğu, globalleşmenin, insan
haklarının ve bütün dünya sorunlarının bireylerin sorunu olarak ele alındığı
bir çağda belediye meclisinde politikacıların siyasî konuşma yapmaması veya bu
yönde bir karar alınması bugünün gerçekleriyle bağdaşmaz. O bakımdan, bu,
çağdışı bir maddedir ve yasa metninden çıkarılması uygun olacaktır.
Halen belediye başkanı
olanlar ile -daha evvel konuşan arkadaşlarım da değindiler- belediye başkanlığı
yapmış; ancak, sosyal güvenlik kurumlarından yararlanamamış, ekonomik
sıkıntılar içinde yaşayan ve belediye başkanlığından ayrılmış arkadaşlarımızın
da güvenlik koşulları iyileştirilmelidir.
Tasarının 57 nci maddesinde
"hizmetin ciddî biçimde aksaması, hayatî derecede olumsuzluk"
kavramları yer almaktadır. Bu kavramlar açık değildir, ölçütleri
bulunmamaktadır, sübjektiftir, baskı ve tehdit içermektedir. Bu konunun da
çıkarılmasının uygun olacağı kanaatindeyim.
Belediyecilerin en çok
ilgili olduğu İller Bankasının, bugün, işlevini, yeterince ve istenilen ölçüde
yerine getirmediği açıktır; o bakımdan, İller Bankasının da yeniden yapılanması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, çok
önemli olan ve aslında, Büyükşehir Belediyeleri Yasası Tasarısının tartışılması
sırasında daha geniş değineceğim bir konu, belediyelerin, halkıyla iletişimi
konusudur; bir başka anlayışla, demokratikleşmedir; bir başka anlayışla,
katılımdır; bir başka anlayışla, şeffaflıktır; yani, belediyelerin, radyo ve
televizyona sahip olması konusudur. Yasa tasarısının değişik maddelerinde
"bu konuda halka bilgi verilir" denilmektedir. Ancak, yasa tasarısı,
bu bilginin nasıl verileceğine işaret etmemektedir. İstanbul gibi 10 000
000'luk, Ankara ve İzmir gibi 5 000 000'luk veya 1 000 000'luk bir kentte,
alınan kararlardan -encümen veya meclis kararlarından- veya ihalelerden veya
etkinliklerden veya kesilen sudan, elektrikten ve doğalgazdan veya bozulan
trafikten halkın haberdar edilmesi nasıl mümkün olacaktır?.. Bugün, çok sınırlı
olanaklarla, pratik olarak, radyo işletmek, yönetmek, televizyon açmak,
yönetmek mümkündür. Televizyon deyince, bugün, diğer, özel sektörün elindeki
televizyonları düşünmek gerekmez; sadece, belediyenin halkla iletişimini sağlayan,
yani, belediyeden halka, halktan belediyeye görüşlerin yansıtılabileceği
iletişim organlarına belediyeler sahip olmalıdır. TRT 3'ün Türkiye Büyük Millet
Meclisi oturumlarını yayınlamış olmasının, ülkemizdeki demokratikleşme ve
demokrasi açısından ne kadar büyük bir değer taşıdığını, halkın arasına girince
göreceksiniz, görmektesiniz. O bakımdan, belediyelerin, olanakları ölçüsünde,
radyo ve televizyon kurmasına olanak sağlanmalıdır.
Bir başka önemli konu,
trafik olayıdır; büyükşehirler için veya büyükşehir hacmine ulaşmış belediyeler
için geçerlidir. Ulaşımla ilgili bütün sorumluluklar, yasa tasarısıyla
belediyelere bırakılmıştır. Ulaşım ile trafik kavramları iç içedir; yolun
asfaltını belediye döker, çizgisini belediye çizer, trafik işaretini belediye
koyar, her türlü köşe düzenlemesini -üstgeçit, altgeçit- belediye yapar; ama,
trafik hizmeti trafik polisinin emrindedir; ehliyeti onlar verirler; bu, son
derece yanlıştır. Kentlerde, özellikle büyükşehirlerde, kentiçi ulaşım ve
trafik tamamen belediyenin yetkisi içinde olmalıdır.
Bir başka konu da şudur:
E-belediyecilik konusunda, 2004'te, bu çağdaş (!) Belediyeler Yasası
Tasarısında, hiçbir kavram ve hüküm yer almamaktadır. Oysa, belediyelerin,
e-belediyecilik sistemine geçmesi için teşvikler olmalıdır, destekler
olmalıdır; hatta, bana sorarsanız, zorlamalar olmalıdır ve artık, çağımızda,
belediyeler, e-belediyecilik yöntemiyle yönetilmelidir.
Çok tartışılan bir konu
olan, şirketlerle ilgili görüşümü de söyleyerek konuşmamı bitirmek istiyorum.
Birçok belediyede, bazen,
şirket kurmak zorunluluk halini alabilmektedir. Bana göre, şirketlerin yüzde
51'i belediyenin mülkiyetinde olmalıdır. Eğer, yüzde 51'i belediyede değilse,
herhangi bir şirkete belediye ortak olmamalıdır. Bana göre birinci koşul bu.
İkinci koşul;
belediyeler, diğer belediye iştirakleri gibi, örneğin, İETT gibi, İSKİ gibi,
denetlenebilmeli ve yargılanabilmelidir. Eğer, sadece anonim şirket statüsünde
kalıp, denetimden uzak, yargılanmada, bir kamu yöneticisinin yargılama
koşullarından uzak koşullarda şirketler mevcut olursa, gerçek amacına ulaşmak
mümkün olmaz. O bakımdan, bu şirketler kurulabilir, ihtiyaç halinde
kurulabilir; ancak, mutlaka, yüzde 51'i belediyelerde olmalıdır ve de
denetlenebilmelidir, bir kamu yönetimi gibi, şirketlerin yöneticileri de
yargılanabilmelidir.
Yerel yönetimlerle ilgili
görüşlerimi sizlerle paylaştım; hepinizi, tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sözen.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 38 inci maddesiyle ilgili kişisel
görüşlerimi açıklayacağım.
Öncelikle, büyük bir
reform olarak Türkiye'nin gündemine sunulan ve belediyelerle ilgili çok önemli
değişiklikleri gündeme getirdiği iddia edilen; ancak, maddeler üzerinde ciddî
bir inceleme yapıldığı takdirde, bunun böyle olmadığı çok açık olan bir kanun
tasarısını görüşüyoruz.
Eğer bu bir reform
olsaydı, eğer Türkiye'nin çehresini değiştirecek bir kanun tasarısı olsaydı,
ben öyle inanıyorum ki, şu Meclisteki 550 milletvekilinden en az 500
milletvekili, şu anda, bu Mecliste, bu salonda bulunur, bu kanun tasarısının en
iyi şekilde geçmesi için, katkı sağlamak için burada olurlardı. Ancak,
görüyorum ki, biraz önce de, arkada oturan milletvekillerimizin -herhalde
televizyondaki görüntüler hoş olmuyor- ön tarafa gelmeleri istenildi ve öne
geldiler; çok üzücü bir durum.
Eğer bu bir reformsa,
eğer Türkiye'nin önünü açacak bir kanun tasarısıysa, eğer mahallî idareleri
çağın gerçekleriyle karşı karşıya getirecek bir kanun tasarısıysa, bu tasarının
burada görüşülmesinde milletvekillerimizin azamî katkısı ve desteğinin olması
lazım. Dünden beri bu kanun tasarısı görüşülüyor; ancak, belediye başkanlığı
yapmış ve bu işin uzmanı olan birçok milletvekili arkadaşımız, valilik yapmış,
kaymakamlık yapmış çok değerli arkadaşlarımız, bu mesleğin içinden gelenler,
yıllarını verenler, bu kürsüde gelip bu kanun tasarısıyla ilgili bir tek cümle
söz etmediler; ama milletvekillerimiz, vatandaşlarımız, bizden, bu kanun
tasarısıyla ilgili... Çünkü, bu kanun tasarısı, Türkiye nüfusunun yaklaşık
yüzde 80'ini ilgilendiren bir kanun tasarısı. Vatandaşlarımızın yüzde 80'i
belediye sınırları içerisinde oturuyorlar, ikamet ediyorlar ve bu kanun
tasarısı direkt olarak o vatandaşlarımızı ilgilendiriyor. Yine, dün, Sayın
Haluk Koç tarafından da burada ifade edildi; bu kanun tasarısının, bu kadar
hızlı ve yorucu bir tempoyla, bir an
önce Meclisten geçirilmesinin maksadı nedir?.. Etraflıca tartışalım, görüşelim,
konuşalım, fikir teatisinde bulunalım, en güzelini ortaya koyalım.
Biliyorsunuz, birçok kanun tasarısı burada görüşülüyor, altı ay sonra, bir yıl
sonra değiştirme ihtiyacını hissediyoruz. İşte, Kamu İhale Kanunu; o da çok
hızlı bir şekilde buradan geçirildi; ama -geçen gün Bakanlar Kurulunda
görüşülmüş- Kamu İhale Kanununu yeniden Meclis gündemine getirip, aksayan,
eksik olan yönlerini tekrar görüşüp, yeniden bir kanun haline getirmeye
çalışıyoruz. Onun için, bu Belediyeler Kanunu Tasarısının da, mutlaka, aceleye
getirilmeden, çok etraflı bir şekilde tartışılarak, görüşülerek çıkarılması
lazım. Meclis gündeminde uzun süre kalsın; ama, yanlışı, eksiği olmasın; çünkü,
vatandaşlarımızın yüzde 80'ini ilgilendiren bir kanun.
38 inci maddeyle ilgili
bir iki husustan söz etmek istiyorum. Şu an yürürlükteki kanuna baktım,
belediye başkanlarına verilen yetkiyle ilgili olarak, mevcut kanunda olmayıp bu
kanun tasarısında olan bir husus var; (n) fıkrasıyla, bütçede yoksul ve
muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanma yetkisini belediye başkanlarına
veriyoruz. Şimdi, hiçbir kurumda olmayan, örneği olmayan bir uygulamayı
Belediyeler Kanunu Tasarısının içine koyup, sanki bir örtülü ödeneği
kullanıyormuşcasına, bu yetkiyi tek başına bir belediye başkanına vermenin
yanlış olduğu düşüncesindeyim. Bu ödenek o kadar büyük rakamlar olabilir ki, bu
konuda, bütçeye yüzlerce milyar lira ödenek konulabilir ve bu ödeneğin harcanılması
da, sadece belediye başkanının ağzından çıkacak bir cümleyle olacak olursa,
bunun, önümüzdeki günlerde kötüye kullanılabileceğini, özellikle seçimler
öncesinde, bu fıkraya uyularak yanlış uygulamalar yapılabileceğini şimdiden
hatırlatmak istiyorum.
Bakınız, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıfları vardır, başkanı vali veya kaymakamdır; ama,
bir yönetim kuruluyla birlikte karar alırlar. Bütün kurumlarda, bu tür
harcamalar bir yönetim kurulu kararıyla olur; ama, bu maddeyle, bu uygulamayla,
bunu sadece belediye başkanına verecek olursanız, bu, Sayın Başbakanın
kullanmış olduğu örtülü ödenek gibi bir uygulama olur ve yarın, uygulamada da
ciddî problemlerle karşı karşıya kalınır, belediye başkanları ciddî ithamlarla
karşı karşıya kalır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan, toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- En azından bir kötü uygulamanın önüne geçebilmek için, maddenin bu fıkrasının
mutlaka gözden geçirilmesi gerektiği inancındayım.
Biz, belediye başkanlarına
her konuda güveniyoruz; ama, belediye başkanlarının da hata yapabileceğini,
yanlış yapabileceğini, kasıtlı davranışlar içerisinde bulunabileceğini de
gözden uzak tutmamamız lazım.
Bakınız, size bir örnek
vermek istiyorum. Denizli'de, mahallî gazetelerde "Başkan Bu Ne"
başlığı altında yayımlanan bir haber. Denizli'de, AK Parti il binasının kaçak
olduğu yolunda bir gazete haberi. Bu gazete haberi, yaklaşık iki ay önce
Denizli'nin gündemine ve ulusal basına taşındı.
Belediye başkanı, göreve
gelir gelmez, gecekondu semtlerinde, fakir fukaranın yapmış olduğu kaçak
yapıları yıktı. Kendisini kutluyorum, tebrik ediyorum, yapılması gereken bir
uygulama; ancak, belediye başkanlığı binasının karşısında olan, basın ve
televizyonlarda da gündeme gelen, açılışının da Sayın Başbakan tarafından
yapıldığı bir binanın kaçak olduğu, günlerdir basında ve televizyonda
izleniyor; ancak, belediye başkanının, hâlâ, bu konuyla ilgili, binanın kaçak
olup olmaması konusuyla ilgili, ne bir açıklaması var ne bir icraatı var.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sen, o zaman AK Partide değil miydin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- O bakımdan, belediye başkanlarını aşırı yetkilerle donatırken, bu tür yanlış
uygulamalar olabileceğini, taraflı davranabileceklerini, yanlış uygulamalar
içerisinde olabileceklerini gözden uzak tutmamak lazım.
Ben, o dönemde AK Partisi
milletvekiliydim...
AHMET YENİ (Samsun) - O
zaman niye bilmiyordun bu işi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- ...açılışta ben de vardım; ama, o dönemde, bu binanın kaçak olduğuyla ilgili,
ne kamuoyunda ne de basında herhangi bir bilgi ve belge vardı; ancak, bugün, bu
belge ortaya çıkmıştır, bu belgenin gereğinin yapılması lazım; ben, onu
söylüyorum.
Ben, kaçak binaların
yıkılması gerektiği inancındayım. Belediye başkanını, diğer kaçak binaları
yıktığı için de kutluyorum.
Türkiye genelinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - O
çatıdan çıkınca mı aklına geldi?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Gazete haberi belge mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Gazete haberi belge değil; ama, bu, iki aydır gündemde ve bu konunun yanlış
olduğuyla ilgili herhangi bir açıklama yok. Eğer kaçak değilse, belediye
başkanı çıkar, açıklar ve kamuoyunu da bu konuda bilgilendirmiş olur. Eğer
kaçak değilse de, yapacak herhangi bir... Ama, iki aydır, bu konuyla ilgili en
küçük bir bilgi ve açıklama yok, ben onu söylüyorum. O bakımdan, burada da
belediye başkanlarıyla ilgili bir yetki verirken, bunun kötüye kullanılabileceğini
söylüyorum ve bunun önüne geçmek için de, bu fıkranın tekrar gözden geçirilmesi
inancımı belirtiyor, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Açılışta niye ruhsatına bakmadın sayın vekil.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; önergeleri önce sırasıyla okutacağım; sonra, aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 38 inci maddesinin birinci fıkrasının
(n) bendinin sonuna "özürlülere yönelik hizmetleri yürütmek ve özürlüler
merkezi oluşturmak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Gürsoy Erol |
İbrahim Hakkı Birlik |
Ünal Kacır |
|
İstanbul |
Şırnak |
İstanbul |
|
Haluk Koç |
Öner Ergenç |
Mustafa Baş |
|
Samsun |
Siirt |
İstanbul |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediye Kanunu Tasarısının 38 inci maddesine aşağıdaki bendin ilave edilmesini
teklif ediyoruz.
"p) Kurum idarî
kurullarına başkanlık etmek ve alınan kararları uygulamak."
|
Hakkı Ülkü |
Sedat Pekel |
Salih Gün |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Kâzım Türkmen |
Nail Kamacı |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Ordu |
Antalya |
Malatya |
BAŞKAN - Üçüncü ve en
aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı yasanın 38 inci maddesinin sonuna aşağıdaki bendin eklenmesini arz
ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Küçükaşık |
Sezai Önder |
|
Malatya |
Bursa |
Samsun |
|
Mehmet Işık |
|
Ahmet Ersin |
|
Giresun |
|
İzmir |
"p) Belediye
çalışanlarının maaşlarının düzenli ödenmesini sağlamak, çalışanların maaşları
ödenmediği takdirde tüm belediye yöneticilerinin de maaşlarını ödememek."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, işçisi memuru, maaşla çalışan herkes için ekmek
ekmektir. Maaşla çalışıyor; bunun memurunun, işçisinin farkı yoktur; çünkü,
ekmeği bu, ekmeği... İşçi de bir ekmek yiyor, memur da. "Belediye
çalışanları" diyoruz. Tatlı yedir ekmeği. Ben çalışanlarıma maaş vermeyeceğim;
ben, şahsen, belediye başkanı olarak aldığım bu maaştan zül duyarım.
Çalışanlarım aç kalacak, alacağı 300 000 000 lira maaşı ödemeyeceğim, evine
ekmek götüremeyecek, çocuğuna okul gereçleri alamayacak, hiç işçime veya
memuruma maaş ödemeyeceğim; ben, belediye başkanı olarak maaşımı almaya devam
edeceğim!.. Bu, bir kere, etik değildir. Gelin, lütfen, istirham ediyorum. Bu
bir zorlayıcı şey değil; ama, etik olarak koyalım. İnsanım aç kaldığı zaman ben
de aç kalayım. Benim insanım açsa, ben, aç olmayı tercih ederim. Bir belediye
başkanı, o belediyede çalışan herkesin babasıdır. Herkesin ekmeğini vermek,
onları mutlu ve huzurlu çalıştırmak, görevidir. Bu maddeye bunun için ilave
edilmesini istedik. Ben hepinizin takdirine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediye Kanunu Tasarısının 38 inci maddesine aşağıdaki bendin ilave edilmesini
teklif ediyoruz.
"(p) Kurum idarî
kurullarına başkanlık etmek ve alınan kararları uygulamak."
Hakkı Ülkü (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4688 sayılı Kanunda kurum
temsilcileri ve kurum idarî kurullarına kimlerin katılacağı belirtilmiş
olmasına rağmen Devlet Personel Başkanlığına bu konudaki müracaatlar konunun
tam anlaşılmadığını göstermektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 38 inci maddesinin birinci fıkrasının
(n) bendinin sonuna "özürlülere yönelik hizmetleri yürütmek ve özürlüler
merkezini oluşturmak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Gürsoy Erol (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Erol,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Erol yok. Gerekçeyi okutalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Özürlülerin durumlarını
iyileştirmek ve onlara yardımcı olunacak işler belediye başkanının görevleri
arasında sayılmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 38 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi
okutuyorum:
Belediye başkanının özlük
hakları
MADDE 39.- Belediye
başkanına nüfusu;
a) 5.000'e kadar olan
beldelerde 50.000,
b) 5.001'den 10.000'e
kadar olan beldelerde 55.000,
c) 10.001'den 25.000'e
kadar olan beldelerde 60.000,
d) 25.001'den 50.000'e
kadar olan beldelerde 65.000,
e) 50.001'den 100.000'e
kadar olan beldelerde 90.000,
f) 100.001'den 250.000'e
kadar olan beldelerde 110.000,
g) 250.001'den 500.000'e
kadar olan beldelerde 130.000,
h) 500.001'den
1.000.000'a kadar olan beldelerde 150.000,
i) 1.000.001'den
2.000.000'a kadar olan beldelerde 190.000,
j) 2.000.001'den fazla
olan beldelerde 230.000,
Gösterge rakamının Devlet
memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda
aylık brüt ödenek ödenir.
Belediye başkanının
görevli, izinli ve hasta bulunduğu sürelerde ödeneği kesilmez.
Belediye başkanlığı
yapmış olanların, personel kanunlarına tabi bir kadroya atanmaları halinde
belediye başkanlığında geçen süreleri memuriyette geçmiş sayılır.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu uyarınca Devlet memurları ile bakmakla yükümlü bulundukları
için uygulanan sosyal hak ve yardımlar, aynı esas ve usullere göre belediye
başkanları ile bakmakla yükümlü bulundukları için de uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili
Sayın Nadir Saraç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NADİR
SARAÇ (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çerçeve yasa kavramı
olarak yorumladığımız Kamu Yönetimi Temel Yasası görüşmelerinde belirttiğimiz
gibi, geçen hafta İl Özel İdaresi, bugün Belediyeler Kanunu Tasarısı, ardından
Büyükşehir Belediyeleri Yasa Tasarısıyla ve daha başka tali yasalarla, halen
bazı uçları görülmeyen ve yerel yönetim reformu olarak tanımlanan tasarı,
görünen odur ki, önümüzdeki günlerde, sizin önerdiğiniz şekliyle, Meclisten
çıkarılmış olacaktır.
Ocak ayı içinde, İçişleri
Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu tarafından yapılan basın toplantısında
"çoğulcu, katılımcı demokrasi anlayışının gereği olarak, geniş halk
kesimlerinin, üniversitelerimizin, siyasî partilerimizin, sivil toplum
kuruluşlarımızın, yerel yönetimlerimizin katkı ve katılımlarıyla oluşan"
sözleriyle yorumladığı tasarılar, bugün, halen kamuoyu desteği almış
görünmemektedir. Zaman zaman, o toplantılara katılan ve belediye başkanlığından
gelen bir milletvekili olarak, bu yasaların yapılma gerekçeleri olarak sunulan
demokratiklik, şeffaflık, katılımcılık gibi iddiaların ne kadar gerçekçi
olduğu, hazırlık süreçlerinde gösterilen yaklaşımlarla somut olarak
görülmektedir.
Belediyeler Kanunu
Tasarısının genel gerekçesinde "belediyeler, sorumluluklarında bulunan
hizmetleri görmek için yeterli kaynaklara sahip değildir" denilmektedir.
Sanırım, önümüzdeki süreçte, belediye gelirleri kanunu tasarısı geldiğinde
göreceğiz, belediyeler, yaşadıkları mevcut ekonomik açmazı aşamayarak,
kendilerine borçlanma ve özelleştirmeyi getirecek yeni seçenekle karşı karşıya
bırakılacaktır.
Öncelikli olarak, reform
iddiasıyla ortaya atılan bir modelin kamuoyunda tartışılması ve üzerinde
uzlaşılması zorunluluğu vardır. Diğer yandan, bir reform, ancak doğru bir
yöntemle, doğru bir modele dayalı olarak, doğru bir katılımla
gerçekleştirilebilir. Özellikle, yerel yönetimlerin temel unsuru olan
çalışanların ve örgütlerin görüşleri alınmış mıdır? Belediye çalışanları,
memuruyla, işçisiyle, belediye hizmetlerinin hem üreticisi hem tüketicisi
konumundadır. Dolayısıyla, tasarının hazırlanış aşamasında, ilkönce görüşleri
alınması gerekenler, belediye çalışanları ve onların örgütleri olmalıydı.
Değerli milletvekilleri,
sizlerle her ne kadar söylem düzeyinde kesişmelerimiz olmakla birlikte, biz,
yerelleşmeyi, salt ekonomik bir sorun, yani, ekonomik etkinliği artırmanın yolu
olarak değil, yurttaşın, çağdaş bir yaşamı sürdürme ve yönetime katılma
anlamında, yani, demokratikleşme olarak da algılamaktayız.
Bugün, belediyelere
aktarılan bütçe vergi payları aşağıya çekilerek, bu payların büyük bölümü,
belediye borçlarına mahsuben alıkonulmaktadır. Anayasa Mahkemesi iptal kararına
rağmen, belediyelerin bütçe vergi gelirleri paylarını indiren bir anlayışın
içtenliğini ise kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Bugün, yerel yönetimler
reform tasarısı olarak girişilen yerelleşme politikası, hizmetlerin piyasaya
açılmasının çok önemli bir adımıdır. Gerek yakın zaman önce 340 belde
belediyesinin tüzelkişiliğinin sona erdirilmesi gerekse kanun tasarılarındaki
belediye oluşumuna yönelik oluşturulan koşullar, bundan böyle, yeni belediye
kurulmasının ne kadar güçlükler taşıdığını ortaya koymaktadır.
Ortada, henüz yerel
yönetimlerin gelirlerinin hangi kaleminin hangi ölçüde artacağına yönelik somut
bir iz bulunmadığı gibi, merkezî bütçeden aktarılacağından söz edilen kaynağın
ölçütü bile belirlenmemiştir. Her alanda olduğu gibi, hizmette halka yakınlık
ilkesinin benimsenip yaşama geçirilmesi konusunda da, dış etmenlerden çok,
ülkemizin kendine özgü ekonomik, siyasal ve sosyokültürel koşullarının
belirleyici rol oynaması esas olmalıdır.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısıyla iç içe, bir bütünlük arz ederek, o gün sıraladığımız
olumsuzlukları taşıyan ve yerel yönetim reformu olarak tanımlanan bu
düzenlemeler ve çıkarılacak yasalar, ulusumuzun geleceğini belirleyecek
"1930'dan bu yana gündemde olan 1580 sayılı Kanunu değiştiriyoruz
işte" mantalitesiyle geçiştirilemeyecek kadar yaşamsaldır.
Değerli arkadaşlarım,
benim gibi, gerek Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunda gerekse Adalet ve
Kalkınma Partisi Meclis Grubu içerisinde, geçmişte farklı süreler belediye
başkanlığı yapmış ve bugün milletvekili olarak bu yüce görevi üstlenen çok
sayıda arkadaşımın bulunduğunu biliyorum. Belediye başkanlığı yapmanın, insan
yaşamının en yüce onurlarından birisi, hatta, önceliklerinden olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığı kentteki hemşerilerinin hemen tüm sorunlarının çözümüne katkı veren,
kentte sağlıklı bir yaşam sürmek adına verilecek her hizmeti, tüm içtenliğiyle
sorumluluğu olarak algılayarak, çağdaş bir yaşamı sağlama adına verdikleri
mücadelede, zaman zaman hak etmedikleri yaklaşımlara maruz kalarak doğal olan
yaşam hakkından bile alıkonulduklarına tanık olmaktayız. Çoğulcu ve katılımcı
demokrasi ilkelerini yaşama geçirmekte hiçbir ayırım gözetmeden, insanı yerel
demokrasinin temeli kabul eden, sorumluluğunun bilincinde olarak yerel
topluluğun yararları ve hakları doğrultusunda hizmetleri etkin bir biçimde
gerçekleştiren, özerk ve demokratik, çağdaş bir yerel yönetimin koordinesini
sağlayan, hemşerilerine sunduğu hizmeti gerektiğinde sağlığının ve özel
yaşamının önüne koyabilen bir insanın, gerek başkanlık yaptığı dönemde gerekse
dönem bitiminde özlük haklarıyla ilgili geleceğe yönelik endişeler taşımasını
doğal karşılamak mümkün müdür?
Öncelikle, belediye
başkanlarına verilen gösterge rakamlarının ilk sıralarındaki 5 000 rakamının
artırılarak, nüfusu 5 000'e kadar olan beldelerde 55 000, 10 000'e kadar olan
beldelerde ise 60 000 olarak değiştirilmesinin daha adil bir denge
sağlayacağını; ayrıca, ekgöstergelerin belirlenmesinde öğrenim durumu kriterinin
kesinlikle gözönünde bulundurulması gerekliliğini, hatta, 237 sayılı Taşıt
Kanununda yapılacak bir değişiklikle, her belediyeye nüfus oranına göre -cinsi
de belirlenerek- makam aracı tahsisinin yapılmasının zorunlu olduğunu
düşünmekteyim.
Gördüğümüz çok önemli bir
eksiklik ise, tasarıda, geçmişte belediye başkanlığı yapan arkadaşlarımızın
özlük haklarına yönelik hiçbir yeniliğin bulunmamasıdır. Her ne kadar,
27.1.2000 tarihinde çıkarılan 4505 sayılı Yasaya göre, bir dilekçeyle
başvurulduğunda, Emekli Sandığıyla ilgileri sağlanıyorsa da, halen emeklilik
hakkı olmayanların sağlık cüzdanı bile bulunmamakta, yeşil pasaportları
başkanlık sonrası iptal edilmektedir. Bu nedenle, geçmişte belediye başkanlığı
yapmış ve mevzuattaki boşluk nedeniyle emeklilik hakkını kazanamamış, sayıları
3 000'i bile geçmeyen belediye başkanlarının, emeklilik haklarıyla ilgili
düzenlemenin de yapılması gerekmektedir. Örneğin, iki dönem belediye başkanlığı
yapmış kişi -başkan veya seçim kaybetmiş- askerlik tarihi ile memuriyet veya
sosyal güvenceye başlangıç tarihi arasında boşluk varsa ve 25 yılı süre olarak
dolduruyorsa, aradaki boşluğu bugünkü primden ödeyerek, 25 yılı doldurup emekli
olabilmelidir. Emekli belediye başkanlarına da tabanca ruhsatı kolaylığı
getirilmeli ve ücreti, mevcut başkanlarınki gibi, az olarak belirlenmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
belediye başkanlığı yaptığım dönemden hatırlıyorum; benden önce, aynı kentte
iki dönem belediye başkanlığı yapan ve başkanlığı sonrası çok derin
mağduriyetler yaşayarak aramızdan ayrılan eski belediye başkanının -ki, bütün
bu başkanlarımızı saygıyla, şükranla anıyorum- yaşadıklarını düşünüyorum da,
emekli veya değil, geçmişte belediye başkanlığı yapmış kişilerin içine
düştükleri veya düşecekleri çok zor durumlardan kurtulmaları yönünde sosyal
güvenlik şemsiyesi altına alınarak, onurlarının zedelenmemesi adına, tüm özlük
haklarının somut bir çerçeve içine alınarak, gerekli iyileştirmelerin
yapılmasının zorunluluğuna yürekten inanıyor, Mecliste bulunan ve özellikle
geçmişte belediye başkanlığı yapma onurunu yaşayan tüm vekil arkadaşlarımızdan
bu konuda somut katkılar beklediğimi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
yaklaşık ondört yıl belediye başkanlığı yapan bir arkadaşınız olarak, yıllardır
Türkiye'de yerel yönetimlerin ve özellikle de belediyelerin, daha geniş görev
alanı, daha fazla yetki ve daha fazla kaynakla donatılarak, malî, idarî
özerkliğe kavuşmasını, çağın gereklerine uygun yeniden yapılanma süreci içine
sokulmalarını, her şeyin halkla paylaşıldığı, sosyal yararın hep önde tutulduğu
bir yerelleşmeyi savunageldik hep.
Kaynak yetersizliğini
aşan, hemşeri hukukunu söylem olmaktan çıkarıp yaşama geçiren, borçlanma
olanağı getirirken ülkenin somut koşullarını gözardı etmeyen, planlama
konusunda çağdaş öneriler sunan, denetim olarak 1580 sayılı Yasanın bile
gerisine düşmek yerine, önümüzdeki yüzyıllara ışık tutan, Anayasamıza
aykırılıklar içermeyen, daha özgür, daha çağdaş, daha demokratik ve katılımcı,
yani, gerçek bir reform tasarısını gerçekleştirmek hepimizin ortak hedefi
olmalı. Bunun gerçekleştirilebilmesininse, AB uyum yasaları çerçevesinde
gereğini yapalım yaklaşımı yerine, ülke koşullarının daha özel bir duyarlılıkla
irdelenerek, hiç fikrini almadığımız emek örgütleri ile sivil toplum
kuruluşları ve daha geniş kitlelerin görüşlerinden yararlanılarak, iktidar ve
muhalefetiyle, halktan yana, halkla paylaştığımız, sosyal yararın en önde
tutulduğu gerçek bir yerel yönetim reform tasarısının altına imza atmakla
mümkün olabileceğine inanıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saraç.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
biraz önce, burada, kürsüden yapılan bir konuşmayla bir iddia ortaya konuldu,
müsaadenizle, onu düzeltmek istiyorum.
Bu, değerli milletvekili
arkadaşımın, araştırma, tetkik, inceleme yapmadan, gazete kupürlerine dayanarak
bir meseleyi buraya getirmesi, bence hiç de yakışık almamıştır. Ben, olayı
hemen incelettim, Denizli Valiliğinden sordurdum; bu, iddia edilen bina, çok
katlı ve yirmibeş yıllık bir bina. Bizim Partimizin Denizli İl Başkanlığı,
buçok katlı binanın, bir katının altı aylık kiracısıdır ve bina kiralandıktan
sonra kendi katlarında bir tadilat yapmışlardır. Bu tadilatın da, hukuka uygun
olduğu belediye başkanlığı tarafından defalarca belirtilmiş olmasına rağmen,
halen, buranın kaçak olarak yapılmış olduğunun iddia edilmiş olması, gerçekten,
hoş olmayan bir iddia olmuştur. Kaldı ki, yine, aynı belediyemiz, yani, AK
Partili Belediye Başkanı ve belediye encümeni, bu binanın da bulunduğu o geniş
alanı yeşilalan ilan etmiştir. Öyle zannediyorum ki, yıl sonuna doğru bu bina
dahil oradaki birçok binayı da yıkacaktır. Ama, bir kaçak durumu yoktur.
Arz ediyorum efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, müsaade ederseniz, konuyla ilgili bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
açıklamaya karşı açıklama olmaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ama, Sayın Bakan yanlış bilgilendirdi.
BAŞKAN - Olabilir; ama,
açıklamaya karşı açıklama olmaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, bina kaçak...
BAŞKAN - Madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah Ergin |
Yahya Baş |
Asım Aykan |
|
Hatay |
İstanbul |
Trabzon |
|
Ünal Kacır |
Halil İbrahim Yılmaz |
Nevzat Pakdil |
|
İstanbul |
Kütahya |
Kahramanmaraş |
Madde 39.- Belediye
Başkanına Nüfusu;
a) 10 000'e kadar olan beldelerde
60 000,
b) 10 001'den 50 000'e
kadar olan beldelerde 70 000,
c) 50 001'den 100 000'e
kadar olan beldelerde 90 000,
d) 100 001'den 250 000'e
kadar olan beldelerde 110 000,
e) 250 001'den 500 000'e
kadar olan beldelerde 130 000,
f) 500 001'den 1 000
000'a kadar olan beldelerde 150 000,
g) 1 000 001'den 2 000
000'a kadar olan beldelerde 190 000,
h) 2 000 001'den fazla
olan beldelerde 230 000
Gösterge rakamının devlet
memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda
aylık brüt ödenek ödenir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 39.- Belediye
başkanına nüfusu;
a) 5 000'e kadar olan
beldelerde 55 000,
b) 5 001'den 10 000'e
kadar olan beldelerde 60 000,
c) 10 001'den 25 000'e kadar
olan beldelerde 65 000,
d) 25 001'den 50 000'e
kadar olan beldelerde 70 000,
e) 50 001'den 100 000'e
kadar olan beldelerde 90 000,
f) 100 001'den 250 000'e
kadar olan beldelerde 110 000,
g) 250 001'den 500 000'e
kadar olan beldelerde 130 000,
h) 500 001'den
1.000.000'a kadar olan beldelerde 150 000,
i) 1 000 001'den 2 000
000'a kadar olan beldelerde 190 000,
j) 2 000 001'den fazla
olan beldelerde 230 000,
Gösterge rakamının Devlet
memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda
aylık brüt ödenek ödenir.
Belediye başkanının
görevli, izinli ve hasta bulunduğu sürelerde ödeneği kesilmez.
Belediye başkanlığı
yapmış olanların, personel kanunlarına tabi bir kadroya atanmaları halinde
belediye başkanlığında geçen süreleri memuriyette geçmiş sayılır.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu uyarınca devlet memurları ile bakmakla yükümlü bulundukları
için uygulanan sosyal hak ve yardımlar, aynı esas ve usullere göre belediye
başkanları ile bakmakla yükümlü bulundukları için de uygulanır."
|
Nadir Saraç |
Haluk Koç |
Mesut Özakcan |
|
Zonguldak |
Samsun |
Aydın |
|
Sedat Pekel |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Yılmaz Kaya |
|
Balıkesir |
Antalya |
İzmir |
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Önergeyi geri çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge geri
verilmiştir.
Diğer önergeyi okutup,
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin (Hatay) ve arkadaşları
"Belediye Başkanına
Nüfusu;
a) 10 000'e kadar olan
beldelerde 60 000,
b) 10 001'den 50 000'e
kadar olan beldelerde 70 000,
c) 50 001'den 100 000'e
kadar olan beldelerde 90 000,
d) 100 001'den 250 000'e
kadar olan beldelerde 110 000,
e) 250 001'den 500 000'e
kadar olan beldelerde 130 000,
f) 500 001'den 1 000
000'a kadar olan beldelerde 150 000,
g) 1 000 001'den 2 000
000'a kadar olan beldelerde 190 000,
h) 2 000 001'den fazla
olan beldelerde 230 000
Gösterge rakamının devlet
memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda
aylık brüt ödenek ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Koç.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Nüfusu az olan beldeler
ile nüfusu fazla olan beldeler arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 39 uncu maddesi
üzerinde verilen önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 39 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi
okutuyorum:
Başkan vekili
MADDE 40.- Belediye
başkanı, izin ve hastalık nedeniyle veya görevli olarak görevden ayrılması
hallerinde bu süre içinde kendisine vekâlet etmek üzere belediye meclisi
üyeleri arasından birini başkan vekili olarak görevlendirir.
Başkan vekili, başkanın
yetkilerine sahiptir.
Başkan vekiline, görev
süresince başkana ödenen aylık net ödeneğin gün hesabı üzerinden ödenek
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Bilecik Milletvekili
Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Belediyeler Kanunu Tasarısının 40 ıncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan her Türk insanının ortak
nitelikteki gereksinimlerini karşılamak devletin temel görevidir. Bu temel
görevi gerçekleştirecek devleti, dar ve geniş anlamda tanımlamak mümkündür.
Yerel yönetimler, bu tanımlamanın geniş anlamlı devlet örgütü içerisinde yer
alır. Diğer bir tabirle, devlet, halkının gereksinimlerini yerine getirirken,
merkezî yönetim, yerel yönetim diye iki ana gruba ayrılır. Yerel yönetimlerin
karar organlarının seçimle işbaşına gelmiş olmaları, kendi işlerini kendi
organları eliyle görmeleri ve tüzelkişiliğe sahip olmaları, bu kurumlara,
demokratik ve özerk kuruluş niteliği kazandırmaktadır.
Kamu hizmetlerinin
sunulmasında halka yakın olan mahallî idareler, demokrasinin bir parçasıdır.
Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz... Ben, kendi sesimi duyamıyorum.
Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Mahallî idarelerin önemli bir ayağı olan belediyeler, temsilî demokrasiyle,
halkın yerel, kamusal menfaatlarının teminatıdır.
Demokratik sistemin
önemli bir unsuru olarak çoğulculuğun, katılımcılığın, yerel ve ulusal
menfaatların uzlaştırılmasında, halkın tercih, talep ve beklentilerinin yönetime
yansıtılmasında, belediyelerin önemli bir rolü vardır.
Ülkemizde, Fransız
örneğinden etkilenen ilk belediye idaresi, Osmanlı taşra yönetiminin
merkeziyetçi yapısına uygun olarak, 1854 yılında, İstanbul'da kurulmuştur.
Zaman içerisinde, belediyelerle ilgili çok sayıda düzenleme yapılmış; ancak, en
kapsamlı düzenleme, 1930 yılında, 1580 sayılı Belediye Kanunuyla hayata
geçirilmiştir. Günümüzde belediyeler, birçok değişikliklerle birlikte, aynı
kanunla idare edilmektedir.
Günümüz itibariyle
yaşanan hızlı ve çarpıcı iktisadî, sosyal ve teknolojik gelişmeler, belediye
hizmetlerinin sunulmasında ve belediye organlarının yönetilmesinde yetersiz
kalmış, yeni düzenlemelerin gerekliliğini ortaya koymuştur.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Tüzün.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin sözleri anlaşılamamaktadır.
Sayın milletvekillerinin telefon görüşmelerini ve sohbetlerini kulislerde
yapmaları rica olunur.
Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
1950'li yıllarda
başlayan, 1980'li yıllarda zirveye ulaşan kentleşme sürecinin ortaya çıkardığı
sorunlar, yerel yönetimlerin, özellikle, belediyelerin güçlendirilmesi
yönündeki toplumsal uzlaşmanın temelini oluşturmaktadır. Ancak, hızlı
belediyeleşme süreci, il, ilçe belediye ve büyükşehir belediye sayılarında
ilkesiz artış eğilimi, 1988 yılında 68 olan il sayısı 1999'da 81'e, 693 olan
ilçe sayısı 850'ye, 1 985 olan belediye sayısı ise 3 215'e yükselmiştir. Buna
bağlı olarak, yaklaşık, nüfusun yüzde 80'inin belediye sınırları içerisinde
yaşıyor duruma gelmesi, mevcut tartışmaların belediye üzerinde yoğunlaşmasına
neden olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu
düşüncelerin ışığında, Belediye Kanunu Tasarısı hazırlanmış ve Meclise
getirilmiştir. Bu kanun tasarısı, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas
alınarak hazırlanmıştır. Oysa, bu tasarı, birçok hükmüyle Anayasaya aykırıdır.
Aynı mantık çerçevesinde hazırlanan Belediye Kanunu Tasarısı da birçok
maddesiyle yine Anayasaya aykırılık içermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
üniter yapıya sahip olan Türkiye'de yerel yönetimlerin yerine getirdiği
hizmetler 5 ana grupta toplanabilir. Bunları sırasıyla sizlere aktaracağım.
Bunlar:
1- İmarla ilgili
görevler: İmar planı, inşaat ruhsatı, kaçak inşaatlarla mücadele ve kamulaştırma.
2- Kent hizmetiyle ilgili
görevler: Çöp toplama ve yok etme, toplu taşıma ve itfaiye.
3- Ekonomik nitelikli
görevler: Hal, pazar, toplukonut, ekmek fabrikası, süpermarket gibi alışveriş
merkezleri.
4- Sosyal ve kültürel
hizmetler: Sinema, konser salonu, spor tesisi, kütüphane, kurslar ve kreşler
gibi.
5- Kontrol ve denetim:
Fiyat kontrolü, inşaatların denetimi, gıda ve çevre kontrolü, ceza uygulamaları
da belediye başkanının görevleri arasındadır.
Değerli arkadaşlar, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, belediyelere verilecek bu yetkinin karşısında
değiliz; belediyelerle ilgili bu kanun tasarısının yetersizliğinden
bahsediyoruz. Belediyeler, tam tamına yetmişdört yıldır, 1930 yılında çıkan ve
çeşitli değişikliklere de uğrayan 1580 sayılı Belediye Kanunuyla
yönetilmektedir. Bizim istediğimiz, 22 nci Dönemde öyle bir kanun çıkarmalıyız
ki, gerçekten 22 nci Döneme yakışır bir kanun olmalı. Yani, bizim çıkaracağımız
belediyeler kanunu da, bizden sonra en az elli yıl belediyelerin yönetiminde
söz sahibi olmalı; ama, baktığımız zaman, bu kanun tasarısında, maalesef, böyle
bir özellik göremiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, az
önce saydığım bütün yetki ve görevleri yerel idareye devrediyoruz. Öyleyse,
yerel yöneticilerden bizlerin korkmaması gerekiyor, yerel yöneticilerimize
sahip çıkmamız gerekiyor.
Geçmişte, bakanlıkların
çeşitli fonları vardı. Bu fonlardan, belediyelerimiz, proje karşılığı,
ilçesinde, beldesinde, belediye sınırları içerisinde kendine özgü bir üretimi
gündeme getirebilmek için ve halkını toplayıp bir etkinlik yapabilmek için,
festival adı altında birçok etkinlik yapıyordu. Kültür ve Turizm Bakanlığından
da, etkinlik yapan bu belediyelerimize katkı ve destek veriyorduk; maalesef,
iki yıldır bu katkı ve destek de yoktur. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Yapı
İşleri Genel Müdürlüğünden, özellikle, belediyelerimize, proje karşılığı bir
katkı sunuluyordu; maalesef, iki yıldır bu katkı da sunulamaz durumda.
Sonuçta, merkezî hükümet,
merkezî idare, yerele yetkilerini bir türlü devretmek istemiyor. Dolayısıyla,
yerel yöneticilerimiz, buralara gelip, başta Meclisin kapılarında,
bakanlıkların kapılarında, bürokratların kapılarında, açıkçası, dilenciye
dönüyorlar. Yani, seçim bölgesine, seçildiği beldeye, seçildiği ilçeye veyahut
seçildiği ile hizmet etmek isteyen bir belediye başkanının -günlerce, saatlerce
burada kalarak- amacı, buradan, bu merkezî idareden bir pay kapıp bölgesine
götürmektir. Böyle bir düşünceye sahip olan belediye yönetimlerine ve belediye
başkanlarına sahip çıkmak ve onlara destek ve katkı vermek de bu Yüce
Parlamentonun görevidir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, belediye başkanlarımız, beldelerinde, ilçelerinde, gerek profesyonel spor
kulüplerine gerekse amatör spor kulüplerine başkanlık yapıyorlar, yöneticilik
yapıyorlar. Bugün, bu maddede yaptığımız düzenlemeyle, belediye başkanlığı
yapan arkadaşlar artık spor kulüplerine başkan olamayacaklar.
Şimdi, bir belediye
başkanına, şehremini dediğimiz, şehrin kendini teslim ettiği, inandığı,
güvendiği bir belediye başkanına buradan yasak koyuyoruz. Yasağın sebebi nedir;
bunu kabullenemiyorum. Sportif faaliyetlerde bulunan o kentteki tüm amatör ve
profesyonel spor kulüpleri, mutlaka ve mutlaka, o belediyenin, o belediye
başkanının katkısını ve desteğini almak zorundadır. Ben, kendi seçim bölgemden,
ilimden örnek vereceğim. Bilecikspor Kulübü, 1984'ten bugüne kadar yaklaşık
yirmi yıldır profesyonel spor kulübü olarak üçüncü ligde temsil ediliyor ve
onbeş yıldır da, belediye başkanlığı yapan arkadaşlarım, bu kulüpte başkanlık
yapıyor ve bu kulübe sahip çıkıyorlardı. Bugün, maalesef, Bilecikspor Kulübü,
üçüncü ligde temsil edilemeyecek noktaya gelmiştir; çünkü, yönetime sahip
çıkan, kulüp başkanlığına talip olan arkadaşımız yoktur. Yeni seçilen Belediye
Başkanımız da der ki, "elimizdeki Belediyeler Kanununda böyle bir yasak
var. Dolayısıyla, ben bu kanuna istinaden Bilecikspor Kulübü Başkanı olmam,
kulüp kendi iç dinamikleri içinde kendi sorununu çözsün." Dolayısıyla,
Bilecikspor Kulübü, bugün, sahipsiz kalmıştır. Onun için, bu maddenin yeniden
değerlendirilmesini talep ediyorum. Şehremini dediğimiz belediye başkanlarına,
yani, şehrin emini olan, şehrin kendisini teslim ettiği insana bizim buradan
yasak koymamız anlamsız ve gereksizdir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
diyeceksiniz ki, büyükşehir belediye başkanları büyük şehirlerdeki futbol
takımlarının başkanı oluyorlar. Belki, örnek de göstereceksiniz. İşte, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı, bu yıl Ankara Büyükşehir Belediyespor Kulübü
takımını süper lige çıkardı; kulüp başkanı değil; bu nasıl oldu?
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de 16 büyükşehir belediyesinin mevzuatı çok farklı. Bununla Belediyeler
Kanununu asla eşdeğerde görmememiz gerekiyor. Önümüzdeki hafta, zannediyorum,
Büyükşehir Belediyeler Kanunu Tasarısını da konuşacağız. Her büyükşehir
belediyesi, devletten aldığı paydan dolayı, kendi içinde, gerçekten, birer
imparatorluk. Bakın, ben size somut olarak isim de vereceğim, örnek de
vereceğim. Bu ülkede büyükşehir belediye başkanı olan arkadaşlarımız ikinci
dönemde de aday oldukları takdirde, mutlaka belediye başkanı seçilmişlerdir,
seçilmeyen çok nadirdir. İsim de verebilirim. Örneğin, Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı, üç dönemdir belediye başkanı. Örneğin, Adapazarı Büyükşehir
Belediye Başkanı, üç dönemdir belediye başkanı. Örneğin, Kayseri Büyükşehir
Belediye Başkanı, iki dönemdir belediye başkanı. Örneğin, geçmişte Sefa Bey
ağabeyimiz üç dönem Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Örneğin,
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan. Örneğin, İzmir...
Dolayısıyla, büyükşehir belediye başkanı olan arkadaşlarımız, bir sefer
seçildikten sonra, kendi imkânları içerisinde, gerçekten, büyük ekonomik güce
sahiptirler. Dolayısıyla, kendi ilinde bulunan spor kulüplerine sahip çıkma
şansı daha fazla oluyor; ama, nüfusu 50 000 olan, 100 000 olan bir il belediye
başkanının, nüfusu 50 000'in altında olan bir ilçe belediye başkanının o spor
kulübüne, kendi başında olmadığı müddetçe, o kulübün başkanı olmadığı müddetçe
sahip çıkma şansı yoktur değerli arkadaşlarım. O nedenle, bu maddenin bir kez
daha gözden geçirilmesini talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
maddeye gelecek olursak, 40 ıncı madde, belediye başkanvekillerinin yetkisi
konusunda bir düzenleme getiriyor. Belediye başkanvekillerimize yetkiyi veriyoruz;
ancak, sorumluluğu vermiyoruz. Örneğin, belediye başkanlığına baktığı bir
dönemde bu arkadaşımızın başına bir olay gelse, bir kaza gelse, hastanede
ödeyeceği tedavi giderlerini kendi cebinden ödeyecektir. Sadece maaş konusunda
belediye başkanvekillerine katkı ve yetki veriyoruz, onun dışında hiçbir
düzenleme yok. Belediye başkanının yerine bakan belediye başkanvekillerimizin
de, belediye başkanının sahip olduğu haklara sahip olmasını temenni ediyorum,
bu maddenin buna göre düzenlenmesini temenni ediyorum.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tüzün.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi okutuyorum:
Stratejik plân ve
performans plânı
MADDE 41.- Belediye
başkanı, mahallî idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay içinde; kalkınma
plânı ve programı ile varsa bölge plânına uygun olarak stratejik plân ve ilgili olduğu yıl başından
önce de yıllık performans plânı hazırlayıp belediye meclisine sunar.
Stratejik plân, varsa
üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin
görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten
sonra yürürlüğe girer.
Nüfusu 50.000'in altında
olan belediyelerde stratejik plân yapılması zorunlu değildir.
Stratejik plân ve
performans plânı bütçenin hazırlanmasına esas teşkil eder ve belediye
meclisinde bütçeden önce görüşülerek kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Manisa Milletvekili
Ufuk Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 616 sıra
sayılı kanun tasarısının 41 inci maddesi üzerinde, şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasaya aykırılıklar içeren Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas alınmış
ve ona göre hazırlanmış olan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun
tasarısının maddelerini incelediğimiz zaman, bu kanun tasarısının içinde de,
maalesef, Anayasaya aykırılıklarla dolu birçok madde var.
Tasarının genel gerekçesi
ile maddelerini karşılaştırdığımız zaman, genel gerekçeyi hazırlayan insanlar
ile maddeleri hazırlayan insanların aynı olduğundan şüphe ediyorum. Genel
gerekçeyi okuduğum zaman, genel gerekçenin içeriği ve içindeki ifadelerin
birçoğunu tasarının maddelerinde görmekte zorlanıyorum ve göremediğimi ifade
ediyorum. Değerli arkadaşlarım,
tasarının genel gerekçesi gerçekten o kadar güzel kaleme alınmış ki, o
kadar güzel anlatımlar var ki, bunlara imza atmamak, katılmamak mümkün değil;
ama, bunları tasarının maddeleri içinde bulmanın da inanın imkânı yok.
Kanun tasarısının
gerekçesinde, demokratik, katılımcı, saydam hale gelmekten bahsediliyor; ama,
kanun tasarısının maddeleri içinde bunu görmek mümkün değil. Vatandaşlarımızın
yönetime katılma talebinin karşılanacağı ifade ediliyor; bunu görmek mümkün
değil. Hemşerilerimizin daha aktif ve katılımcı olacağı ifade ediliyor; bunu
görmek mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, belediye desteğiyle toplanacak kent
konseylerinden bahsediliyor; kanun tasarısının maddeleri içinde bu konseyleri
görebilmek veya çalışma yöntemlerini görebilmek mümkün değil.
Gerçekten, gerekçeler ile
maddeleri karşılaştırdığımız zaman, çok ciddî bir çelişki görüyoruz. Çok güzel
sol gösterip sağ vurmasını becerebiliyorsunuz; bu kanun tasarısında da bunu
gösteriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısında da hep aklınızda olan bir şeyi yapıyorsunuz, her zaman
yaptığınızı bu kanun tasarısı içinde de yapıyorsunuz; gerçekten, kadrolaşma
konusunda çok profesyonelce davranıyorsunuz. Açmış olduğunuz imtihanlardan daha
sonra açıklamalar yapılıyor, bunların içinden imtihanı kazanamayan
arkadaşlarımızın, daha sonra, bir vesileyle, bir şekilde bu işlere girdiğini,
çeşitli illerimizden, ilçelerimizden şikâyet olarak alıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
kadrolaşma dedim; bu kadrolaşma, tasarının 49 uncu maddesinde karşımıza
çıkacak. Gizli olarak ele alıyorsunuz; ama, gizli, ama, mahcup olarak,
kadrolaşmayı da burada gerçekleştiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
kadrolaşmayla ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Özelleştirme mağdurlarımız
var, sizden önce ve sizin zamanınızda. Özelleştirme mağdurlarıyla ilgili şu ana
kadar yapabildiğimiz, maalesef, hiçbir şey yok; hâlâ, insanlarımız kapıların
önünde sizlerden iş bekliyorlar, umut bekliyorlar. En son yapmış olduğunuz
uygulamayla et ve balık kombinalarında kapı önüne koymuş olduğunuz işçilerimiz
de, bugün, ciddî bir mağduriyet içindeler ve sizlerden haklarını istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
kanun tasarısının genel gerekçesinin son paragrafında, tasarı kanunlaştığında,
belediye idaresi ile belde halkı arasında sürekli işbirliği, dayanışma ve
karşılıklı güvenin artacağından bahsediyorsunuz; gerçekten bunu bulmakta zorluk
çekiyorum. Sizler, şayet bu kanun tasarısını okuyup incelediyseniz, bu
karşılıklı dayanışmayı, karşılıklı güven artırıcı maddeleri burada
görebiliyorsanız, lütfen, çıkın bu mikrofondan bunları anlatın da, biz de
yanlış anladığımızı anlayalım, sizlere destek vermeye çalışalım; ama, buradaki
hiçbir ifadenin tasarının maddeleri içinde geçmediğini, tekrar tekrar ifade
ediyorum.
Gerekçede
"belediyeler, idarenin bütünlüğüne uygun olarak görev yapan; güvenilir ve
öngörülebilir; açık ve saydam; hesap verme yükümlülüğü olan; verimli, etkin ve
kaliteli hizmet sunan" diye devam ediyorsunuz. Hangi maddede saydamlık
var, hangi maddede etkinlik var; bunu çok merak ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genel gerekçenin dışında madde gerekçelerine baktığımız zaman,
41 inci maddenin gerekçesinde "yeni kamu yönetimi anlayışı doğrultusunda
belediyelerimizde stratejik yönetim uygulanmasına geçilmesi, stratejik
planların seçimlerden hemen sonra yapılması ile gelecek yönelimli ve
hizmetlerin sonucuna odaklı bir yönetim anlayışının oluşturulması
öngörülmektedir" deniliyor. Bu öngörüyü maddenin gerekçesine koyduğunuz
halde, maddenin içeriğinde bunları görmek mümkün değil. Katılımcılık ve bu
katılımcılığa şehir halkının, hemşerilerin katılması, demokratik kitle
örgütlerinin katılması, maddenin gerekçesinde yok; madde içinde de küçücük bir
söz olarak geçiştiriyorsunuz.
Bu kanun tasarısı da,
bugüne kadar hazırlamış olduğunuz kanun tasarılarının birçoğu gibi, kanun dili
olarak tamamen yetersiz durumdadır; kavramlar rasgele kullanılmış. "Ben
yaptım oldu" anlayışını, hem çalışma yönteminizde hem de kanun
tasarılarındaki hazırlama stilinizde, burada da gösteriyorsunuz.
Şayet acil eylem planını
açar ve onun önündeki tarihe bakarsanız, 3 Ocak 2003 tarihinde acil eylem planı
yayımladığınızı hepiniz göreceksiniz. Bu acil eylem planında açıklamış
olduğunuz yerel yönetimler yasası, altı ay ile oniki ay arasında
gerçekleştirmeyi hedef aldığınız faaliyetlerden bir tanesidir. Değerli
arkadaşlarım "altı ay ilâ oniki ay içinde" dediniz, bu acil eylem
planı yayımlanalı tam onsekiz ay oldu; yani, çalışmak için elinizde ve önünüzde
yeterli zaman da vardı; ama, o zaman dilimini de doğru dürüst kullanmayı,
maalesef, beceremediniz.
Değerli arkadaşlarım,
size tavsiyem, hem hükümetinizi daha iyi yönlendirebilmeniz için hem de vermiş
olduğunuz sözleri takip edebilmeniz için, lütfen, acil eylem planını bir alın;
bir alın ve içinde kaç tane faaliyet için söz verdiğinize bir bakın. Bu soruyu
kendi kendinize bir sorun; ama, sorunun cevabını ben size vereyim -unutmuş
olabilirsiniz- 205 tane faaliyet konunuz var. Bu 205 tane faaliyet konunuzun
-en çoğu oniki ay içinde bitecek faaliyetlerdi- kaç tanesini
gerçekleştirdiğinize, kaç tanesini halkımızın gerçek ihtiyaçları için
kullandığınıza lütfen bir bakın.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 41 inci maddede stratejiden bahsediliyor. Stratejinin sözlük
anlamı, bir amaca ulaşmak için önceden belirlenen yol. Şu amacınızı ve yolunuzu
açık ve net bir şekilde ifade edebilseniz, belki çok daha inandırıcı
olacaksınız. Hep, kafanızın arkasındaki başka bir şeyleri, başka şekillerle
buradan geçirmeye çalışıyorsunuz; hiç de olmuyor.
Tasarının genel
gerekçesinden ve madde gerekçelerinden söylemiş olduklarımı biliyorsunuz. Madde
içinde, nüfusu 50 000'in altında olan
belediyelerimiz için bahsedilen bir strateji ve performans çizelgesi
var. Bununla ilgili kısaca bir bilgi vermek istiyorum, sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de, toplam
3 215 tane belediyemiz var; 3
215 belediyemizin 2 554 tanesi 10 000 nüfusun altında, 10 000 nüfusun üzeri
belediye toplamı 661 tane, 50 000 nüfusun üzeri belediye toplamı 205 tane.
Sevgili arkadaşlarım "nüfusu 50 000'in altında olan belediyelerde
stratejik plan yapılması zorunlu değildir" diyorsunuz. Biz, plandan,
programdan, projeden, doğru ve geleceğe yönelik projelerimizi sağlıklı bir
şekilde oluşturmaktan bahsediyoruz; 205 tane belediyenin dışında geriye kalan
bütün belediyelere, istediğiniz gibi yapın diyoruz. Bu yanlışı düzeltmenizi
rica ediyorum; az sonra bu konuda önerge de gelecek; mümkünse, nüfusu 10 000'in
altındaki belediyelerimizde bu planı uygulatmayalım ya da zorunlu kılmayalım;
ama nüfusu 10 000'in üzerindeki 661 tane belediye de, hiç olmazsa, geleceğe
yönelik planlarını, programlarını sağlam ve kalıcı bir şekilde yapsınlar.
Değerli arkadaşlarım, 41
inci maddede, belediye başkanının mahallî idareler seçiminde seçildikten sonra
altı ay içinde program yapmasını, bu programı da belediye meclisine sunmasını
ifade ediyorsunuz, hemen altında da, varsa üniversite ve meslek odalarından ve
sivil toplum örgütlerinden destek almasını söylüyorsunuz; yani, bir belediye
başkanı seçiyorsunuz, seçmiş olduğunuz belediye başkanına vermiş olduğunuz
yetkiyle "sen programını yap, meclisine getir, meclisinden de geçir"
diyorsunuz. Burada katılım konusunda ciddî bir eksiklik var. Bu katılım
konusunda, şeffaflık konusunda, yöre halkının, üniversitelerin, meslek
odalarının ve sivil toplum örgütlerinin daha katılımcı olabilmesi için, bu
kanun tasarısında biraz daha açıklığın olması gerektiğine inanıyorum.
Her şeye rağmen, maddeler
içindeki çelişkilere, gerekçeler ile maddeler üzerindeki çelişkilere rağmen,
siz bu kanun tasarısını yine buradan, diğer kanunlarda olduğu gibi,
geçireceksiniz; ama, elinizi vicdanınıza koyun, elinizi vicdanınıza koyarak
Cumhuriyet Halk Partisinin yapmaya çalıştığı katkıları da görün. Cumhuriyet Halk
Partisi her zaman sizi doğruya yönlendirmeye, ülkemizi de doğru noktaya
götürmeye çalışıyor; bu katkıya kulak vereceğinize inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Madde üzerinde, 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu tasarı,
belediyeler için nüfus büyüklüğüne göre bir sınıflandırma yapamamıştır. Bu
maddeye göre, nüfusu 50 000'den az belediyeler planlı çalışmak zorunda
değildir; biraz evvel konuşmacı arkadaşım da belirtti. Buna karşın, madde 24'e
göre plan ve bütçe komisyonu, madde 25'e göre denetim komisyonu kurmak, nüfusu
10 000'den çok olan belediyeler için zorunlu diyorsunuz. Madde 33'te, belediye
encümeni sayısının değiştiği nüfus eşiği 100 000. Madde 39'da, belediye
başkanının özlük hakları, biraz evvel 5 000'den 10 000 eşiğine taşındı. Madde
73'te, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı projesi uygulama yetkisi için eşik 50
000 olarak kabul edilmiş.
Şimdi, farklı konularda
belirlenen farklı eşikler neyi temsil ediyor? Belediyelerde Türkiye'nin kent
eşiği hangisi, 10 000 mi, 50 000 mi, 100 000 mi?
Tasarıda, belediyeler
dünyası sınıflandırılamamıştır; belirli, belirgin bir belediye modeli
kurulamamıştır; farklı büyüklükteki belediyelere dönük politikalar
geliştirilmesine temel oluşturacak bir çerçeve kurulamadığı için, irili ufaklı
belediyelere ilişkin hükümler, hatta belediyelere ait terimler ile
büyükşehirlere ait terimler birbiri içine girmiştir. Belediyeleşme ve
belediyecilik politikalarının belirlenecek eşiklere göre farklılaşmasıyla,
belediye yönetimlerinin, içinde yer aldıkları grupların tanımlarına göre
hareket etmeleri, merkezî yönetimin, belediyeler dünyasına dönük politikalarını
belirli nüfus, ekonomi, coğrafya gibi özelliklere göre gruplanmış bir zemin
üzerinde planlaması gerekmez miydi? Bu durum, bu tasarının, yeterince hazırlık
yapılmadan buraya getirildiğini göstermiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; son cümleden
başlıyorum; bu tasarı, belki bugüne
kadar hiçbir tasarıda yapılmamış hazırlıklarla buraya getirilmiştir. Ben bu
konuyu bu kürsüden de açıklamıştım, taa başlangıcına falan tekrar geri dönmek
istemiyorum. Çok geniş katılımlı çalışmalar; belediye başkanlarımızın,
valilerimizin, il genel meclisi üyelerimizin, muhtarlarımızın,
bürokratlarımızın katılımıyla, aylarca önce çalışmalar yaptık. Ortaya çıkan
taslak üniversitelerde tartışıldı, sivil toplum örgütlerinde tartışıldı, siyasî
partilerimizin gruplarında tartışıldı. Ayrıca, Hükümetten geçen bu tasarılar
kitap haline getirilip binlercesi dağıtıldı. O bakımdan, Hakikaten üzerinde
yeterince çalışıldı.
Şimdi bakın, birtakım
konular saydınız; biz, her konuya göre, konunun özelliğine göre bir
sınıflandırma yapıyoruz. Şimdi, sağlıklı ve sıhhatli bir stratejik planı,
nüfusu 10 000'in altındaki belediyelerin yapması mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım,
bu konu, hem Plan ve Bütçe Komisyonunun oluşturduğu altkomisyonda hem de Plan
ve Bütçe Komisyonunda çok tartışıldı. Bakın, hükümet tasarısında, bu rakam çok
daha aşağıdaydı, 50 000'in altındaydı; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda, hem
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız hem bizim AK Partili
arkadaşlarımızın vermiş olduğu müşterek önergeyle 50 000'e çıkarıldı; önerge
burada. Biz de, komisyonumuzun takdirine bıraktık ve Plan ve Bütçe Komisyonunda
bu rakam 50 000'e çıkarıldı. Onun için, bunun şimdi tekrar 10 000'e indirilmesi
uygun olmaz kanaatindeyim; çünkü, sağlıklı bir stratejik plan yapılabilmesi
için, küçük belediyelerin mevcut imkânları, personel durumu, kapasitesiyle bu
mümkün olmazdı. Plan ve Bütçe Komisyonunun üyesi olan değerli milletvekili
arkadaşlarım, böyle düşündükleri için müşterek önerge verdiler ve bu rakamı 50
000'e çıkardılar.
Arz ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 41 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
"Nüfusu 10 000'in
altında olan belediyelerde stratejik plan yapılması zorunlu değildir"
|
Nurettin Sözen |
Nadir Saraç |
İsmail Özay |
|
Sivas |
Zonguldak |
Çanakkale |
|
Ufuk Özkan |
Hakkı Ülkü |
Haluk Koç |
|
Manisa |
İzmir |
Samsun |
|
Mehmet Yıldırım |
|
M. Erdoğan Yetenç |
|
Kastamonu |
|
Manisa |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Demin saydığım gerekçelerden dolayı katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Stratejik yönetimle
şehirlerimizin geleceğinin altyapı, ulaşım, çevre gibi temel hizmetler
açısından uzun vadeli olarak planlanması ve çalışma programlarını bu planlara
göre yaparken nüfusu 50 000'in üstünde 205 belediye, 10 000'in üstünde ise 661
belediye vardır. Bu belediyelerin de sorumluluk içine girmesi gerekir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi
okutuyorum:
Yetki devri
MADDE 42.- Belediye
başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik
sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Kocaeli
Milletvekili Salih Gün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; üç dört gündür, bir tasarının
geçmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Dün akşam son konuşmacı bendim. İşin
içerisine, dün akşam söylediğim olaydan başlayarak gireceğim.
Bu konuyu sağlıklı bir
şekle getirmek için yerel yönetimler bakanlığı kurulmadığı sürece, yedi kocalı
Hürmüz gibiyiz. Burada, madde madde bakıyorum, her maddenin halledilebileceği
konu ayrı bakanlıkta. Burada birkaç gündür yaptığımız toplantılarda, koyun can
derdinde, kasap da et derdinde gibi. Hükümet, çalışmış, sağ olsun, buraya bir
taslak getirmiş; bunu, inandığı için bir an önce çıkarmak istiyor.
Sayın Bakanım
komisyonlarda görüşüldüğünden bahsediyor. Komisyondaki arkadaşlardan kaçının
belediye başkanlığı yaptığından haberim yok. Doktor olabilirsiniz, mühendis
olabilirsiniz, maliyeci olabilirsiniz; belediyeci olamazsınız; çünkü,
belediyeciliğin okulu yoktur. Bu sıkıntıyı çeken, size en güzel taslağı sunar.
Baştan aşağı yanlış.
Burada, 41 inci maddede
arkadaşım da bahsetti; nüfusu 50 000'in altındaki şehirlerde stratejik plan
yapılmaz.
Ben, onbeş yıl belediye
başkanlığı yaptım; belediye olarak kurulan yerin ilk belediye başkanı da benim,
Kocaeli'ndeki arkadaşlarım bilir. İlk altı ay içerisinde, oturacak sandalyem
yokken, İstanbul Üniversitesine, belediyemin sosyoekonomik ve fizikî durumunu
çıkarttırdım.
Eğer plan yapmıyorsanız,
oradaki halka sosyal yönden nasıl yaklaşacaksınız? Eğer plan yapmıyorsanız,
ekonomik durumunu bilmiyorsanız, ne yatırım yapacaksınız? Kanalizasyonu yokken,
oyun salonu mu yapacaksınız? Ruhsat vereceksiniz; bu şehrin zemin etüt raporunu
bilmedikten sonra, nasıl ruhsat vereceksiniz? Plansız programsız, burası nasıl
yönetilecek?
5 000 nüfus da, 10 000
nüfus da, 15 000 nüfus da; beni hiç bağlamaz. Belediye olma hakkını kazanan
yerde plan olmalı. Eğer devlet ona bu yetkiyi veriyorsa, yasal olarak belediye
hakkını kazanıyorsa, plan yapmayı da, oraya yardım ederek gerçekleştirecek.
Becerikli bir belediye başkanı, üniversitelerden yardım alarak, demokratik
kitle örgütlerinden yardım alarak, her zaman bunu becerir. Gülünçtür. Avrupa'ya
şu yasayla çıkın, 50 000 nüfusun altındaki yerlerde plan yok deyin... 50 000
nüfusun altında yaşayan kitle, bugün, 30 000 000-40 000 000'un üzerinde. Böyle
plansız olur mu?!
Şimdi, o şehir,
yapılaşmasını plansız yapıyor, altyapısını plansız yapıyor, 50 000 nüfusa
geldikten sonra, yün düğüm olur, çöz çözebilirsen. Türkiye'yi bu hale bu
şekilde getirdik kırk elli yıldır. Hâlâ aynı yanlışı yaparsak, iş, içinden
çıkılmaz hale gelir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, bütün belediyecilerin, buradaki 80-90 maddeyle çok alakası, ilişiği
de yoktur. Bunlar, memurlar tarafından kanunun karşısında belediye
sorumluluğunu yerine getirmek içindir. Belediye başkanlarının bütün enerjisi
paradır. Bu enerjiyi belediye başkanlarına vermediğiniz sürece, mümkün değil
belediyelerin kalkınması ve bir yere gelmesi.
Şimdi, belediyelerin
gelirleri faslına baktım, 59 uncu maddede, 9 kalemde geliri var, gideri de 60
kalemde; nasıl olacak bu?! Daha gelirken, borçla beraber yaşamaya alışacaksınız
diyor bu madde... Gelir kaynaklarını artırmak zorundasınız.
Ben, kendi tecrübemden
şunu söylüyorum; zannediyorum, yedi sekiz ay önce yine bu kürsüden söyledim:
Eğer, vatandaşı yasaların karşısında eşit görüyorsanız -askerlikte, bütün
kanunî müeyyidelerde sorumluluk olarak- aldığı şekerde, tuzda aynı fiyat
uygulanıyorsa... Büyükşehir Yasası nedir; rahmetli Özal'ın çıkardığı, 3 şehirde
uygulanmaya başlandıktan sonra, sırf politik olarak 16'ya çıkarılan büyükşehir,
3030 sayılı Yasa... Yine tekrar edeceğim, o gün dinlememiş arkadaşlar varsa:
Hepiniz biliyorsunuz; ama, sizin konunuz değil bu; benim konum olduğu için
söylüyorum. Evet...
Sayın Grup Başkanvekilim
Salih Kapusuz Ankara'da yaşıyorsa, onun büyükşehir payı olarak, 20 000 000
liraya yakın, devlet para gönderiyor; Sayın Grup Başkanvekilim Çorum'da,
Çorlu'da veya işte, küçük bir yerde, Nevşehir'de yaşıyorsa, Kırşehir'de
yaşıyorsa, 5 000 000 lira gönderiyor. Niçin? Yasaların karşısında, müeyyideler
karşısındaki sorumlulukta, Salih Kapusuz bu tarafta ayrı, öbür tarafta ayrı
mı?! Bu havuzda toplanan paralar, 3030 sayılı Yasa kaldırılarak, 1580 sayılı
Yasa kaldırılarak, 3 225 belediyeye kişi başına eşit olarak gönderilmediği
sürece, Türkiye Cumhuriyeti yaşadığı sürece belediyeler de borçlu olarak
yaşayacaktır. Bunu, bu şekilde gözden geçirmedikten sonra yapamazsınız.
Büyükşehir belediyesinde
bir sosyal etkinlik yapılıyor, 50 000 nüfuslu yerdeki belediyenin bir yıllık
bütçesine yakın harcama yapılıyor; en flash sanatçılar, havaî fişek
gösterileri, ikramlar... Nevşehir'in kasabasındaki belediye de, okuldan
istenilen bir voleybol topunu almaktan âciz. Arkadaşlar -İstanbul
milletvekillerimiz var, 16 büyükşehirden gelen milletvekilleri var- Çorum'dan
gelenler, Nevşehir'den gelenler, büyükşehir sınırları içerisinde olmayan
milletvekilleri, uyumayın! Bu yasayı değiştirmek zorundasınız belediyelerinizi
rahatlatmak için. 3030 sayılı Yasa, zaten, bana göre, Anayasanın 10 uncu
maddesine aykırı bir yasa; eşitlik ilkesini çiğneyerek gidiyor.
Biraz önce, arkadaşımla,
eski belediye başkanlığı yapmış arkadaşım, Sayın Milletvekilim Nihat Ergün ile
berber dükkânında sohbet ettik. Büyükşehirlerin üstgeçitleri var,
büyükşehirlerin kanal gibi gelirleri de var. Küçük yerde 30'luk büzden pis su
gider, büyük yerde de 2 metre 10 santimetre çapında pis su gidecek boru
döşenir. Geliri, tabiî ki, giderine göre öyle olacaktır; ama, o üç
büyükşehrimizi destekleyeceğiz derken binlerce belediyemizi mağdur edemeyiz. Ne
olur sonuç biliyor musunuz; büyükşehir belediye başkanının karşısında düğme
ilikleterek, belediye başkanını belediye başkanına boğdurursunuz; birisi ağa,
birisi de çoban... Gidersin "bana 1 tane konteynir ver başkanım; 1 tane
çöp arabası verir misin; talebeleri okula yollayacağım kasabaya, 1 tane küçük
minibüs verir misin..." Yaşamadınız mı belediye başkanı arkadaşlarım?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)
- Doğru...
SALİH GÜN (Devamla) -
Büyükşehrin kapısında icazet bekliyorsunuz. Geldiğiniz yerdeki belediye
başkanlarıyla hiç konuşmadınız mı?! Neden alıyor?! İstanbul'un büyükşehri,
Kocaeli'nin büyükşehri... Bugün yaptığınız AKP toplantılarında, İzmit
Büyükşehir Belediyesinin Düzce'ye, Sakarya'nın Bolu'ya yardım etmesine siz emir
verdiniz. Belediyenin belediyeye yardım etmesiyle, siz burada, farklılık olarak
fazla para gittiğini de tescil ediyorsunuz. Neden, Düzce'nin belediye
başkanını, gidip de Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanından icazet için
bekletiyorsunuz?! Niçin, Bolu Belediye Başkanını, Kocaeli Belediye Başkanının
önüne gidip de, icazet içerisinde, bir yardım
için bekletiyorsunuz?!
Bu yasa tasarısı, tamamen
yanlış. 1984 yılında Özal çıkarmış. Bırak kardeşim, düzeltelim; biz de
doğrusunu çıkaralım. Başka türlü olmaz.
ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl)
- Yarın...
SALİH GÜN (Devamla) -
Arkadaşım, yarını bugünü yok. Siz, zaten, belediyeleri kaldırmak...
Belediyeleri
kaldıralım... Hepinizin, baştan beri, Parlamentoya geldiğinizden beri
düşünceniz bu... Ben de sizinle beraberim. Belediyelerin kalkması, bana göre,
ne zaman olur biliyor musunuz; Hollanda'daki gibi eğitim seviyesi bir yere
gelir, altyapı seviyesi bir yere gelir, kültürü bir yere gelir, kimsenin işsiz
olmadığı, ekmek kavgasının olmadığı seviyeye gelir, ondan sonra belediyeye
zaten ihtiyaç olmaz.
Ben Berlin Belediyesine
gitmiştim; belediye başkanlığında Azize Tank İsminde bir Türk temsilci bana
tercümanlık yaptı; sohbet ettik 45
dakika; belediye başkanının kapısı
açık, bir kişi içeri girmedi, gelmedi; problem yok ki!.. Elektrik kesilmez, su
kesilmez, işsiz insan yok, kanalizasyon problemi yok; neden gelsin?! Türkiye'de
bu sorunları halletmeden, bu talepte bulunanların kafasını koparalım. Küçük
belediyeleri yok edelim diyorsunuz; yok böyle bir şey. Anayasa Mahkemesinden
döner, Cumhurbaşkanından döner, benim kendi kanaatime göre, bu yasa tekrar
buraya gelir. Doğru dürüst bir kere yapalım, hiç de geri dönmesin.
Belediyelerin borçları, onların yetişemediğindendir. Oradaki sorunlar dağ gibi
büyümüştür.
Bir de -biraz sonra
personel hakkında da konuşulacak- bilhassa belediyelerde, valinin icazetiyle
geçici işçi kadrosu istersiniz, vize alırsınız. Bırakın, 10 tane bakanlığın
kapısında görev yapmaktan usanmış belediyeleri, valinin kapısına da dikmeyin.
On yıllık, yirmi yıllık belediye, küçük belediye, 60-70 vizeli işçiyle
çalışıyor. Vali vize verirse, o belediyenin işleri yürüyecek. Üst üste beş
sene, altı sene aynı adamı vizeyle çalıştırıyorsunuz; bunun kadro ihtiyacı
var; artık, kadrolu yapın. O arkadaşı
da, asgarî ücretle, orada ezip devamlı tedirgin ediyorsunuz. Bu şekilde, bu
yasayla belediye başkanlarının istediği kadrolar da verilmeli.
Dert 1 tane değil. Bunun
tek çözümü... Sayın Bakanım elinden geldiği kadarıyla, her şeyiyle bizim
yanımızda, bunları hiçbir zaman gözardı ederek söylemiyorum; polis ona bağlı,
güvenlik ona bağlı; yani, birsürü işi var. Biz, bu belediyeleri, bir çatı
altında bir bakanlığa toplayarak daha da rahat ettireceğimizi ümit ediyoruz.
Çıkacak yasanın,
Türkiye'ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gün.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi
okutuyorum:
İhtilaf hali
MADDE 43.- Belediye
başkanının kendisinin, birinci ve ikinci derecedeki kan ve kayın hısımlarının
ve evlatlıklarının, belediye ile ihtilâflı olduğu durumlarda dava açılması ve
bu davada belediyenin temsili, meclis birinci başkan vekili, bulunmadığı
takdirde ikinci başkan vekili veya bunların yetkilendireceği kişiler tarafından
yerine getirilir.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati :17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.15
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 43 üncü
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 43 üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyeler arasında ihtilaf olduğundan, oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; 43 üncü madde kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
Belediye başkanlığının
sona ermesi
MADDE 44.- Belediye
başkanlığı, ölüm ve istifa hallerinde kendiliğinden sona erer.
Belediye başkanının;
a) Mazeretsiz ve
kesintisiz olarak yirmi günden fazla görevini terk etmesi ve bu durumun
mahallîn mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi,
b) Seçilme yeterliğini
kaybetmesi,
c) Görevini sürdürmesine
engel bir hastalık veya sakatlık durumunun yetkili sağlık kuruluşu raporuyla
belgelenmesi,
d) Meclisin feshine neden
olan eylem ve işlemlere katılması,
Hallerinden birinin
meydana gelmesi durumunda İçişleri Bakanlığının başvurusu üzerine Danıştay
kararıyla başkanlık sıfatı sona erer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Canan
Arıtman; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediyeler Kanunu
Tasarısının 44 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bildiğiniz gibi, bu
madde, belediye başkanlığının sona ermesiyle, bunun nedenlerine ilişkin
hususlar ve bu durumda uygulanacak usulü düzenleyen klasik bir maddedir.
Böylesine klasik bir maddede, 10 dakikada ne konuşulabilir diyebilirsiniz; ama,
ben, bununla ilgili düşüncelerimizi ifade edebilmek için bu sürenin
yetmeyebileceği endişesini taşıyorum.
Değerli milletvekilleri,
maddeyle ilgili görüşlerimizi açıklamadan önce, çok yakın bir süreçte zamansız
kaybettiğimiz, aynı zamanda 20 nci Dönem İzmir Milletvekilliği görevini de
yapmış olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina'yı Yüce
Meclisimizin huzurunda rahmet ve saygıyla bir kez daha anmak istiyorum. Çok
büyük bir oy oranıyla ikinci kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen
Sayın Piriştina'yı, seçildikten sadece ikibuçuk ay sonra, genç yaşta, ani
vefatıyla kaybettik. O, çağdaş Türkiye'nin, en çağdaş, en demokrat, en laik
kentinin, çağdaş, laik ve sosyaldemokrat belediye başkanıydı, Türkiye'nin
aydınlık yüzüydü. 1994 yerel seçimlerinde, İzmir Büyükşehir Belediyesine
birlikte belediye meclisi üyesi seçilmiştik. İzmir'i zamanın sağ iktidarının
sığ düzenleme anlayışından birlikte korumaya, kollamaya çalıştık. İkimiz de
muhalefet belediye meclisi üyesi olmamıza rağmen, bunu da büyük ölçüde
başardık. Daha sonraki yıllarda, Sayın Piriştina, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı seçilerek, mükemmel bir sosyaldemokrat belediyecilik anlayışı
sergileyerek İzmir'in kaybettiği yılları geri kazandırdı.
Değerli milletvekilleri,
İzmir, Amazonların kurduğu beşbin yıllık bir kent ve kurucuları gibi hep dişi
kent olma özelliğini korumuş. Bir şekilde esir edilmiş Amazon kadınları Foça
civarındaki bir korsan gemisinde tutsakken, bu okçu ve savaşçı kadınlar, korsan
gemisini ele geçirip, korsanları denize dökerek, Foça sahillerinden ayrılıp
İzmir Limanına sığınmışlar ve bilahara buraya yerleşerek Simirna, yani İzmir
kentini kurmuşlar.
Bu kent, tarih boyunca
bir liman ve ticaret kenti olmuş, Herodot'tan başlayarak tarihin her devrinde
aydınlar yetiştirmiş, aydınlanmanın öncüsü olmuş; her zaman, demokrasinin ve
özgürlüğün kalesi olmuş, esareti asla kabul etmemiş, Kurtuluş Savaşında ilk
kurşunu atmış, 9 Eylülle taçlanarak, tarihimize adını altın harflerle
yazdırmıştır.
Ne yazık ki, sağ
iktidarların elinde, İzmir'in liman ve ticaret kenti kimliği kaybettirildi ve
bilinçli bir şekilde büyük bir köye dönüştürüldü. Kent, rahmetli Piriştina'nın
belediye başkanlığı döneminde, sosyaldemokrat belediyecilik anlayışıyla eski
çağdaş görünümüne kavuşmuştur. Yakın zamanda İzmir'i görmeyenleriniz varsa,
görmelerini tavsiye ederim; bir Avrupa kenti görmüş olursunuz. Gelecekteki,
kaçınılmaz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, İzmir, yine, tarihten gelen
liman, ticaret ve kültür kenti kimliğini kazanacak ve Türkiye'nin
aydınlanmasında öncülük rolüne devam edecektir.
Rahmetli Piriştina, her
zaman hukuka saygılı olmuş, kent rantçılarının önünde aslanlar gibi durmuş,
İzmir'i kimseye peşkeş çektirmemiş; okullara yardım etmiş, her türlü bakım ve
onarımlarını yaparak, bir anlamda, devletin yapamadığını yapmıştır; fakir
öğrencilere burs vermiş, onları hiç rencide etmeyecek, hiç gocundurmayacak
yöntemlerle karınlarını doyurmalarını, giyinmelerini, barınmalarını sağlayarak
tarikatların elinden kurtarmıştır; İzmir'deki rektörlerle işbirliği içinde,
hiçbir fakir öğrencinin aç yatmamasını sağlamıştır. Yaptıklarının ancak çok
küçük bir kısmını dile getirebildiğim rahmetli Piriştina'yı, İzmirimizin
tarihine altın harflerle yazdık. Vefatından sonra, yasanın amir hükmü
gereğince, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi içerisinden bir üyeyi, İzmir
Bornova İlçemizin Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı Sayın Aziz
Kocaoğlu'nu İzmir Belediye Başkanı olarak seçtik. Değerli arkadaşımız, tüm
Cumhuriyet Halk Partililerin katkısıyla, bayrağı taşıyacak, sosyaldemokrat
belediyeciliğin en güzel örneklerini vererek, tüm engellemelere, kısıtlamalara
karşın, İzmir'i, çağdaşlıkta, çağdaş belediyecilikte ileriye götürecektir.
Değerli milletvekilleri,
belediye başkanlığı görevi, işte, ölümle boşalıyor, istifayla boşalıyor,
seçilme yeterliliğinin yitirilmesiyle boşalıyor, görevi yapamayacak durumdaki
sağlık nedenleriyle boşalıyor. Bu gerekçeler oluyor da, bu maddenin (d) fıkrası
olmuyor; yani, meclisin feshine neden olan eylemlere katılım, kısaca, siyasî
görüşme yapma gerekçesiyle meclisin feshi olmuyor; vicdana da, demokrasiye de
sığmıyor. Bu madde, ülkede, düşünce özgürlüğünün önünde hâlâ büyük engellerin
olduğunu gösteriyor ve AKP Hükümeti olarak siz, buna, hâlâ "reform"
diyebiliyorsunuz. Zaten, bu yasa tasarısı, 1930 tarihli yasanın da gerisinde;
içerisinde reform da yok, demokratikleşme, katılımcılık da, ilerleme de yok,
denetim ise hiç yok. Ne var; borçlanma var, hem de denetimsiz, sınırsız
borçlanma. Merkezî idarenin görevlerini belediyelere devrediyorsunuz; ama, malî
kaynak yok.
Bu tasarıda, kaynak
aktarımıyla ilgili hiçbir şey yok; kaynak, sadece borçlanma. Belediyelere
"hizmet yapmak istiyorsan, git, borçlan" diyorsunuz; hem de nasıl; o
kentin geleceğini, ülkenin geleceğini ipotek altına aldırtacak borçlanmalar.
Borcunu ödemedin mi, vergi gelirlerine kadar her şey haczedilecek; yerel
kaynaklar, yerel varlıklarımız küreselleşme adı altında, uluslararası sermayeye
peşkeş çekilecek. Korkarım ki, ileride, her belediyede bir düyunu umumiye
kurulacak, bu yolla ülke sömürülecek, sömürgelileştirilecek. Uluslararası
sermaye tarafından sipariş edilmiş bu tasarının amacı bu. Denetimsizlik,
borçlanma, federatif sistemin altyapısını hazırlama; siparişe göre yapılacak
değişiklikler bunlar. Geri kalanı, yetmişdört yıllık yasanın aynısı.
"Şeffaflık, katılımcılık, demokrasi" lafları da, tasarının, dokununca
dökülecek cilası, yıldızları.
Eğer, gerçekten,
demokrasiyi, halkın katılımını ilerletecek reform niteliğinde bir belediye
yasası çıkarmak istiyorsanız, belediye başkanlarının tepesinde siyasî iktidarın
kılıcı gibi duran (d) bendini kaldırmanız gerekir. Belediye meclisinde siyasî
konuların görüşülmesi, bu konularda karar alınması, düşünce özgürlüğünü
zedeleyerek, siyasî olmayan konuların siyasî konuymuş gibi değerlendirilmesi
yoluyla haksız politik fesihlere yol açacaktır. Reformist bir yasada böyle bir
düzenleme, madde, bent olmamalıdır.
Belediye başkanlığının
sona ermesi gerekçelerine geriye çağırma şıkkını da ilave etmemiz gerekirdi.
Eğer, AKP'nin sayın milletvekilleri dinlemiş olsalardı "bu da ne
demek" diye sorarlardı diye düşünüyorum; ben, yine de, izah edeyim: Geriye
çağırma yöntemi, pek çok çağdaş Batılı demokrasilerde vardır ve Cumhuriyet Halk
Partisinin programında vardır, bizim, halkımıza vaatlerimizdendir. Eğer,
halkımız, belediye başkanını başarısız görüyorsa, görevden almak için beş
yıllık görev süresinin bitimini; yani, yeni bir seçimi beklemek mecburiyetinde
kalmayacak ve başarısız bir belediye başkanıyla kentine beş yıl kaybettirmeyecek;
başarısız bulduğu belediye başkanını belli oranda seçmen imzası toplanılması
koşulu ile referandum yoluyla görevden alacak. İşte, demokrasi, katılımcılık,
çağdaşlaşma, reform budur. Bu değerleri, gerçekten önemsiyorsanız, gelin,
başkanları geri çağırma yöntemini bu tasarıya koyalım.
Değerli milletvekilleri,
yerel yönetimleri önemsiyoruz "katılımcılık demokrasinin en güzel
örneğidir" diyoruz, koruyup, kollayıp, geliştirmek istiyoruz; ama,
buradaki çok acı bir gerçeği, ciddî bir olumsuzluğu görmüyoruz, görmek
istemiyoruz. Gerçek şu: Yerel yönetimlerde kadın yok, giderek de
kadınsızlaşıyor. Nüfusun yarısı kadın; yerel yönetimlerde de kadınlar orantılı
bir şekilde temsil edilmeli; bu, demokrasinin olmazsa olmaz şartı; ama, bizdeki
durum, tek kelimeyle, fecaat. 1999 yerel seçimlerine göre, belediye
meclislerinde kadın oranı yüzde 1,6; il genel meclislerinde yüzde 1,4; belediye
başkanlıklarında ise binde 5. Bu rakamlarla demokrasiden bahsedemeyiz. Bizim
demokrasimiz, gerçekte kadınsız demokrasi; yani, eksik demokrasidir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
toparlar mısınız.
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
...veya bir bilim
kadınımızın dediği gibi ayıplı demokrasidir. Bu ayıptan kurtulmanın yolu ise,
yakın geçmişte yaptığımız Anayasa değişikliği paketinde, Anayasamızın 10 uncu
maddesine olumlu ayırımcılık ilkesinin konulmasıydı; ama, ne yazık ki, AKP
olarak buna yanaşmadınız. Bu ülkenin tüm kadınlarının vebali üstünüzedir.
Son yerel seçimlere ilişkin;
yani, 2004 Mart seçimlerine ilişkin yerel yönetimlerdeki kadın oranlarıyla
ilgili devletin kurumlarından bilgi alamadık. Seçimlerin üstünden üç ay
geçmesine karşın, ne Devlet İstatistik Enstitüsü ne Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü ne de İçişleri Bakanlığı yerel meclislerdeki kadın
sayısını biliyor. Bu iletişim çağında, telefon, faks, bilgisayar, internet
ortamında, üç ay geçmiş, zaten toplasanız bir avuç kadın, devletin bilgisi ve
ilgisi dahilinde değil. Bu hızla mı Türkiye'ye çağ atlatacaksınız?! Vah
halimize! Oysa, bu Türk kadını, belediye meclisine seçme ve seçilme hakkına,
pek çok Batılı ülkeden çok önce; bundan
yetmişdört yıl önce kavuştu. Bugünkü duruma bakarsak, 3 225 belediyenin ancak
17'sinin başkanı kadın; tek bir il, birkaç ilçe, çoğunluğu da belde belediyesi;
oranı binde 4'ler civarında. Ya yerel meclisler; bilmiyoruz, Devlet de bilmiyor
ya da söylemeye utanıyor; çünkü, geriye gidiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
oranlarla mı Avrupa Birliğine gireceğiz? Alacaklar mı dersiniz; bu ayıptan
kurtulmadan sanmıyorum. Batı demokrasisinin en gelişmiş ülkelerinden İsveç'te,
parlamentoda kadın oranı yüzde 45'ler seviyesinde, yerel parlamentolarında ise
yüzde 50'nin üstünde. Nasıl yapmışlar; olumlu ayırımcılık, kota
uygulamalarıyla.
2004 Türkiyesinde son
yerel seçimlerden bir örnek, bir fotoğraf vermek istiyorum; aslında, onlarcası,
yüzlercesi var; ama, ben bir tanesini söyleyeceğim: Erzurum Büyükşehir Belediye
Meclisi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen toparlayınız.
CANAN ARITMAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Erzurum Büyükşehir
Belediye Meclisinde hiç kadın üye yok. Tarihi, kültürü ve siyasî geçmişiyle
cumhuriyet dönemine damgasını vuran, millî mücadeledeki kahramanlığıyla
destanlaşan Nene Hatun'un memleketi Erzurum'da dört dönemdir belediye meclisine
kadın üye giremiyor. Atatürk döneminde 5 kadın belediye meclisi üyesi varken,
bugün, AKP'li Erzurum Belediyesinde kadın belediye meclisi üyesi yok.
Değerli arkadaşlarım, bu
fotoğraf, Türkiye'nin nereye gittiğinin belgesidir; Avrupa Birliğine mi
gidiyoruz, yoksa İran'a mı; takdirlerinize sunar, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arıtman.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 44
üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Yalnız, 44 üncü maddeyle
ilgili sözlerime başlamadan önce, biraz önce yapmış olduğum konuşma üzerine
Sayın İçişleri Bakanının yapmış olduğu konuşmadan bir bölümü okumak istiyorum.
"Bu değerli
milletvekili arkadaşımın, araştırma, tetkik, inceleme yapmadan, gazete kupürlerine
dayanarak bir meseleyi buraya getirmesi, bence hiç de yakışık almamıştır."
İfade aynen böyle, tutanakları getirttim; ancak, ben, iddiamın arkasındayım.
Sayın Bakanım, sizi yanıltıyorlar, size yanlış bilgi veriyorlar. Bu bina, 7
katlı bir binadır; binanın terasında AK Parti il başkanlığı mevcuttur. Bu
teras, umuma açık olarak kullanılması gerekirken, daha önceki dönemlerde
kapatılmıştır. Ben, bunun, bu dönemde, AK Partili belediye başkanı döneminde
olduğunu söylemedim, öyle bir iddiada bulunmadım; ancak, şunu söyledim: Bir
maddenin bir fıkrasıyla ilgili olarak konuşurken, belediye başkanlarının da
hata yapabileceklerini, yanlış yapabileceklerini, çifte standart
uygulayabileceklerini ifade ederken bunu gündeme getirdim. Seçimlerden sonra
Denizli'de birçok kaçak bina fakir fukaranın oturduğu bölgelerde yıkılmıştır.
Bunun yapılması gereken bir hareket olduğunu da söyledim -kaçak binaların
mutlaka yıkılması gerekir- bu konuda belediye başkanını da tebrik ettim; ancak,
ben, Denizli Belediye Başkanlığı binasının karşısında olan ve teras katı kaçak
olarak kapatılan ve şu anda AK Parti il başkanlığı olarak kullanılmaya devam
edilen binanın ruhsatının olmadığını ve kaçak olduğunu ifade ettim. Sözlerim
bunlardır.
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
neredeydiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben oradaydım; ancak, şunu söylüyorum: O gün, bilseydim, Sayın Başbakanın
yanıltılmasının önüne geçerdim, bu yanlışlığın önüne geçerdim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Bunları, niye o zaman söylemediniz?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibin sözünü kesmeyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakın, bir yanlışlık yapılmıştır orada, bu yanlışlığı yapan şu anki AK
Partili Belediye Başkanı değildir, geçmiş dönemde yapılmıştır.
Benim söylemek istediğim;
çifte standart olmasın, herkese aynı muamele yapılsın. Sayın İçişleri Bakanımız
ilgililerden bilgi almış; orası yeşil alan olacakmış, o zaman bu bina zaten
yıkılacakmış... Böyle bir proje şu anda yok, bu hayal ürünü bir şey, bu
projenin katrilyonlara ulaşan bir meblağı var. Herhangi bir konuda ne projesi
var, ne etüdü var; hiçbir şey yapılmamış şu ana kadar. Sadece, bu binanın kaçak
olmasını gözden kaçırmak ve yıkılmama meselesine bir bahane bulmak maksadıyla
yapılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Maddeye geçiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Maddeye gel, maddeye...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Geliyorum, maddeye de geliyorum.
44 üncü maddede,
mazeretsiz ve kesintisiz olarak yirmi günden fazla görevini terk etmesi ve bu
durumun mahallin mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi halinde, belediye
başkanının belediye başkanlığının düşürülmesi söz konusu.
Biz, bu kanun tasarısını
hazırlarken, gerekçesini de okudum, baktım, söylenen gerekçe de şuydu:
"Biz, mahallî idareleri güçlendiriyoruz, idarî vesayetten kurtarıyoruz,
Ankara'nın etkisinden kurtarıyoruz, belediyeler ayakları üzerinde duracak,
mülkî idare amirlerinin vesayetinden kurtulacak" şeklindeki beyanlarla bu
kanun tasarısı bu Parlamentonun önüne getirildi. Saygı duyuyorum, mahallin mülkî
idare amirlerinin vesayetinden kurtarılması konusu tartışılabilir, önümüzdeki
günlerde bu ne getirir ne götürür, o da ayrıntılı bir şekilde ortaya
çıkacaktır; ancak, benim söylemek istediğim mesele şu: Siz, işinize geldiği
yerde mahallin mülkî idare amirini yok sayıyorsunuz, onu devreden
çıkarıyorsunuz, onu, vesayet yetkisi olarak adlandırılan yetkilerden
kurtardığınızı söylüyorsunuz; ancak, nerede problemli bir madde var, nerede
sıkıntılı bir madde var, nerede mülkî idare amiri bu sıkıntılı meselenin çözümünde
söz konusu olacak, orada mülkî idare amirini devreye sokuyorsunuz.
Burada, belediye
başkanının mazeretsiz ve kesintisiz olarak yirmi günden fazla görevini terk
etmesi ve bu durumun mahallin mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi... Bunu
bir başkası belirlerse olmaz; sadece mahallin mülkî idare amiri belirleyecek.
Mahallin mülkî idare amiri, belediye başkanının yirmi gün kesintisiz olarak
görevini terk ettiğini nasıl belirleyecek? Daha önce bir uygulama vardı; o da
kaldırılıyor. O uygulamada deniliyordu ki, belediye başkanları görev yerinden
ayrılırken, mahallin mülkî idare amirlerine bilgi verir; mesela "sayın
valim, kaymakam bey, ben herhangi bir resmî iş için Ankara'ya gidiyorum,
bilginiz olsun" diyerek bilgi verir; bu da yok. Belediye başkanının nereye
gittiğiyle, ne yaptığıyla, nerede bulunduğuyla ilgili mahallin mülkî idare
amirine herhangi bir bilgi vermeyeceksiniz; daha sonra da, mahallin mülkî idare
amirine bir yetki ve görev vereceksiniz; valiler ve kaymakamlar, belediye
başkanının takipçisi olacak, kesintisiz ve mazeretsiz bir şekilde yirmi gün
süreyle görevine gelmeme meselesinin tespitini de yapacak. Bunun, uygulamada,
pratik hayatta ne kadar geçirliliği var?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmanızı toparlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
O bakımdan, bu kanun
tasarısı Meclis gündemindeyken, bu madde de Mecliste görüşülüyorken, bu
meselenin ciddî bir şekilde ele alınmasında ve bu konuyla ilgili görüşü olan
arkadaşlarımız olursa, Meclis kürsüsünden bunları açıklığa kavuşturabilmek için
açıklamalarda bulunmalarında fayda mülahaza ediyor ve Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi
okutuyorum:
Belediye başkanlığının
boşalması halinde yapılacak işlemler
MADDE 45.- Belediye
başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda, vali tarafından belediye
meclisinin on gün içinde toplanması sağlanır. Meclis, birinci başkan vekilinin,
onun bulunmaması durumunda ikinci başkan vekilinin, onun da bulunmaması
durumunda en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak;
a) Belediye başkanlığının
boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma
cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan,
b) Başkanın görevden
uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu
hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekili,
Seçer.
Belediye başkanı veya
başkan vekili belediye meclis üyeleri arasından ve gizli oyla seçilir. İlk iki
oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tam sayısının salt
çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en
çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü oylamada en fazla
oy alan üye, belediye başkanı veya başkan vekili seçilmiş olur. Oyların
eşitliği durumunda kur'a çekilir.
Birinci fıkranın (b)
bendi uyarınca başkan vekili seçildikten sonra, belediye başkanlığının (a)
bendinde belirtilen nedenlerle boşalması durumunda bu maddeye göre belediye
başkanı seçilir.
Yeni seçilen belediye
başkanının görev süresi, yerine seçildiği başkanın görev süresi ile sınırlıdır.
Başkan vekili, yeni başkan seçilinceye veya görevden uzaklaştırılmış ya da
tutuklanmış olan başkan göreve dönünceye kadar görev yapar.
Belediye başkanı veya
başkan vekili seçilinceye kadar belediye başkanlığı görevi, meclis birinci
başkan vekili, bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili, onun da bulunmaması
durumunda vali tarafından görevlendirilecek bir kamu görevlisi tarafından
yürütülür.
Belediye başkanı veya
başkan vekili seçimi en geç onbeş gün içinde tamamlanmadığı takdirde belediye
meclisinin feshine ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Canan
Arıtman; buyurun.
CHP GRUBU ADINA CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı
Belediyeler Kanunu Tasarısının 45 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi partim ve şahsım adına
saygıyla selamlarım.
Evet, demin dinlediğiniz
gibi, bu madde, belediye başkanlığının herhangi bir sebeple boşalması hallerinde
meclisin, başkan veya başkanvekili seçmesi işlemlerini ve bu usulünü
düzenlemekte.
Belediye başkanlığı
herhangi bir nedenle boşaldığında, vali tarafından on gün içerisinde toplantıya
çağrılıyor, meclis, birinci başkanvekilinin, onun bulunmadığı durumda ikinci
başkanvekilinin, onun da bulunmaması durumunda en yaşlı üyenin başkanlığında
toplanıyor.
Buraya kadar iyi ve
doğru; ama, devam edelim: "Belediye başkanı veya başkanvekili seçilinceye
kadar belediye başkanlığı görevi, meclis birinci başkanvekili, bulunmaması
durumunda ikinci başkanvekili, onun da bulunmaması durumunda vali tarafından
görevlendirilecek bir kamu görevlisi tarafından yürütülür."
İşte bu olmadı. Valinin
seçilmişlerin meclisine dışarıdan bir kamu görevlisi ataması demokratikleşme
midir; hayır. Biz, seçilmişlerin, halkın oyuyla gelmişlerin yerine, atanmış
vali tarafından birini atayıp, belediye başkanlığı görevini atanmışa yaptırırız
diyorsanız, o zaman, demokratikleşmeden bahsedemezsiniz.
Bu düzenlemeyle, belediye
meclislerinin vesayet altında olma durumunu da devam ettiriyorsunuz. Ayrıca, bu
durum, taraf olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da aykırıdır.
Buradaki düzenleme
"birinci başkanvekili, bulunmaması durumunda ikinci başkanvekili, onun da
bulunmaması durumunda valinin atayacağı bir kamu görevlisi" yerine
"meclisin en yaşlı üyesi tarafından bu görev yürütülür" şeklinde
olmalıdır.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak meclislerimize, halkın seçtiklerine güveniyoruz; sizler
güvenmiyor musunuz? Yerel siyaset genel siyasetin rakibi değildir. Yerel
siyasetten, halktan korkmamak gerekir. Halkın varlığı, halkın katılımı daima
demokrasiyi güçlendirir.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, İzmir'de, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Piriştina'nın
vefatından sonra, Belediye Yasasının amir hükümlerine göre Belediye Meclisi
içinden bir üyenin, meclisin yapacağı bir seçimle seçilmesi sürecini yaşadık.
Büyük bir şok içerisindeyken, acımız çok büyükken, yasalar gereği, valinin,
meclisi, belediye başkanını seçmek üzere toplantıya çağırmasıyla, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak görevimizi yerine getirdik. Büyükşehir belediye meclisi
üyelerimizden Cumhuriyet Halk Partisinin Bornova Belediye Başkanı Sayın Aziz
Kocaoğlu, siz değerli AKP'lilerin de oy destekleriyle, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı seçildi. Bu vesileyle, bu desteklerinden dolayı Adalet ve Kalkınma
Partisine teşekkür ediyoruz.
Sayın Kocaoğlu,
eğitimiyle, birikimiyle, insan sevgisiyle, İzmir sevgisiyle, bu görevi
layıkıyla yerine getirebilecek bir isimdir. Cumhuriyet Halk Partisinin gençlik
kollarından yetişmiş, sosyaldemokrasiyi özümsemiş, rahmetli babası da
Cumhuriyet Halk Partisinden iki dönem belediye başkanlığı yapmış; yani,
belediyeciliği daha çocukluğunda öğrenmiş, çağdaş İzmir'e yakışan, çağdaş bir
insandır. Sayın Başkanımıza, bu çok zor görevinde başarılar diliyoruz.
İzmirliler, Sayın
Kocaoğlu'nun seçilmesinden memnun kalmış, onu benimseyip bağrına basmıştır;
ama, İzmirliler, seçim sisteminden memnun kalmamıştır. Halk, çoğunlukla
"daha dört yıl dokuz ay görev yapacak belediye başkanını biz seçmeliydik,
seçim hakkı bizim olmalıydı, belediye meclisinin değil" dedi ve sanırım
haklıydı.
Değerli milletvekilleri,
demokratik ülkelerde, belediye başkanlığı seçimi için iki sistem vardır. Biri,
bizim kullandığımız tek dereceli seçim sistemidir. Bu sistemde, halk, belediye
başkanı için ayrı, belediye meclisi üyeleri için ayrı oy kullanır, sandıklar da
ayrıdır. Halk, belediye başkanını seçerken farklı, belediye meclisi üyelerini
seçerken farklı kriterlere göre oy kullanmaktadır.
İkinci sistem ise, iki
dereceli seçim sistemidir. Türkiye'de de bu sistem bir süre uygulanmıştır. Bu
sistemde, önce, belediye meclisi üyeleri seçilir, sonra, meclis, kendi içinden
birisini belediye başkanı seçer; ama, halk bilir ki, bu belediye meclisi
üyeleri içerisinden birisi belediye başkanı olacaktır; buna göre oy kullanır.
Bu sistemde, belediye başkanlığı boşalırsa, meclis içerisinden bir meclis
üyesinin belediye başkanlığına seçilmesi doğaldır ve sistem, içerisinde
tutarlıdır. Ancak, belediye başkanlığı için ayrı sandıkta, ayrı oy kullanılan
birinci sistemde, belediye başkanlığı boşalınca, meclis içerisinden bir meclis
üyesinin belediye başkanı seçilmesi, sistemlerin tutarlılığı açısından doğru
olmamaktadır. Halkın, belediye başkanı olarak oy vermediği birisinin bu göreve
gelmesi içine sinmemekte, halk, bunu demokratik bulmamakta, kendini dışlanmış
hissetmektedir.
Bu sistem, 1963 yılında,
1961 Anayasasının getirdiği daha demokratik bir sistem kurma anlayışının etkisi
altında, 307 sayılı Kanunla değiştirilmiş, belediye başkanlarının, o zamana
kadar olduğu gibi, belediye meclislerince ve üyeleri arasından değil de, tek
dereceli bir seçimle, doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi esası
benimsenmiştir ve bu uygulama, 1963'ten 1997'ye kadar da devam etmiştir. Bugüne
değin, belediye başkanlığı seçimi bu şekilde yenilenirken, bu durum sonraları
iktidarların işine gelmemiş, sık sık belediye seçimleriyle halkın karşısında
sınava girmekten hoşlanmamışlar, buna makul görülebilecek mazeretler bularak,
boşalan belediye başkanlıklarına meclis üyelerinden birini seçtirtmişler ve şu
anda ülkemizde uygulanan ve bu tasarıya göre de uygulanmasına devam edilecek
olan sisteme geçilmiştir.
1997 Martında 4231 sayılı
Yasayla yapılan bu tutarsız ve antidemokratik uygulamayı devam ettirme
isteğinizi onaylamamız mümkün değildir. Aslında, sistem içerisinde tutarlılığı
sağlamak, seçmenin iradesine saygı göstermek, daha demokratik, daha katılımcı
yerel yönetimler için, boşalan belediye başkanlıklarına yeniden belediye başkanlığı
seçimi yapılmalıdır. Yerel yönetimleri bir demokrasi odağı olarak görmek ve
katılımcılığı her durumda desteklemek gerekir.
Demokratikleşme, numaralı
uyum paketleriyle olmuyor; demokratikleşme, reformist yasalar, tüm zorluklara
rağmen anlatmaya çalıştığımız hususlarda gerekli yasal değişiklikleri yaparak
oluyor; ama, ne yazık ki, bu tasarıda, böylesi değişiklikleri de görmüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
on yıl belediye meclisi üyeliği, belediye başkanvekilliği, grup
başkanvekilliği, sağlık komisyonu başkanlığı gibi yerel yönetim görevleri
yapmış bir arkadaşınız olarak, siyasal yaşamımın en keyifli, demokrasiyi en iyi
duyumsadığım süreçlerinin yerel yönetim görevleri olduğunu söylemeden
geçemeyeceğim. Yerel yönetimlerde görev yaparken en keyif aldığım demokratik
hak, belediye meclislerinde elimizi kaldırdığımız anda söz hakkı alabilmek,
görüş ve katkılarımızı iletebilmek, anında halkın temsilciliği görevini
yapabilmekti. Keşke, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de söz hakkı alabilmek
belediye meclislerindeki kadar kolay olabilseydi, biryığın prosedüre bağlı
olmasaydı; o zaman milletvekilliği görevinin hakkını da daha iyi verebilirdik
diye düşünüyorum. Haftalardır 5 dakikalık gündemdışı bir konuşma için Meclis
Başkanlığından söz hakkı alamıyorum. İktidar, herhalde, konuşmamın içeriğinden
hoşnut olmuyor.
Sayın milletvekilleri,
tüm görevler, makamlar, koltuklar gelip geçicidir. Önemli olan, bir gün geriye
baktığımızda, evet, ülkem için, halkım için, iyi, doğru ve güzel bir şeyler
yaptım diyebilmektir; bir gönül huzuru duyabilmektir, bir hoş sada
bırakabilmektir. Eğer bu duygu ve düşünceleri bizimle paylaşıyorsanız, gelin,
eskinin tekrarı olan, demokratikleşme, halkın katılımı konusunda ilerici
düzenlemeler getirmeyen bu yasa tasarısını geri çekin. Gelin, daha demokratik,
daha katılımcı, daha çağdaş bir belediye yasası yapalım. İçinde, gerçekten,
halkın olduğu bir yasa yapalım. Bu yasa tasarısı, ne yazık ki, 1580 sayılı
yasadan da daha geride; çünkü, 1580 sayılı Yasa çıktığı zaman, çağının
ilerisinde idi, çağına göre demokratikleşme, katılımcılık getiriyordu;
hükümleri arasında tutarlılık, sağlamlık vardı ve bu nedenlerle de zamana karşı
direndi. Tabiî ki, yetmişdört yıl sonra çağının gerisinde kaldı ve yeni bir
belediye yasası gerekli oldu. Yeni yasanın, çağımızın demokrasi ve katılımcılık
anlayışına ve taraf olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun
olması gerekir. Bu yasa da, hiç olmazsa, bir insan ömrü süresince, insanımızın
ihtiyaçlarına cevap verebilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim kamu yönetimi ve yerel yönetim reformu
anlayışımızdan çok uzak, çok farklı olan; böyle çıkarsa; ancak militan
kadrolaşma getirecek, denetim kanallarını köreltecek, teftiş kurullarını
etkisizleştirecek...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
toparlar mısınız.
CANAN ARITMAN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
... denetimden kaçarak
rant kanallarını kontrol altına alacak, teftiş kurullarını etkisizleştirerek
kurumsal hafızayı yok edecek, vatandaşı da müşteri olarak görecek bir
düzenlemenin yanında olmamız mümkün değildir.
Bilgilerinize sunar,
saygılarımı arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine biraz
evvel, bu maddeden önceki maddede konuşan Milletvekilimiz Sayın Canan Arıtman
Hanımefendi, 28 Mart seçimlerinden sonra il genel meclislerine, belediye
meclislerine kaç bayan seçildiği konusuyla ilgili olarak "birçok yere
sordum, bir türlü cevap alamadım" diye ifade ettiler. Bizim İçişleri
Bakanlığımızın yürütmekte olduğu Yerel Bilgi Projesi vardır. Bu projeyle biz
bunları tespit ettik. Kendileri arzu ediyorlarsa -ki, istiyorlar demektir- bu
bilgileri ben kendisine göndereceğim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi
okutuyorum:
Belediye başkanı görevlendirilmesi
MADDE 46.- Belediye
başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya
başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda, seçim yapılıncaya kadar,
belediye başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer
belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılır. Görevlendirilecek kişinin
belediye başkanı seçilme yeterliğine sahip olması şarttır.
BAŞKAN- Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve aynı zamanda şahsı adına Denizli Milletvekili
Haşim Oral; buyurun.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM
ORAL (Denizli)- Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; Kâtip Üye
arkadaşımın da okuduğu gibi "Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle
boşalması ve yeni belediye başkanı veya başkanvekili seçiminin yapılamaması
durumunda, seçim yapılıncaya kadar, belediye başkanlığına büyükşehir ve il
belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından
görevlendirme yapılır. Görevlendirilecek kişinin belediye başkanı seçilme
yeterliğine sahip olması şarttır" deniliyor maddede.
Şimdi, ben, soruyorum
bunu yazan arkadaşlarımıza, dostlarımıza; acaba, belediye başkanı seçildiği
zaman, belediye başkan yardımcılıkları belirlendiği zaman... Yani, belediye
başkanı görevden düşünce, belediye başkan yardımcılarının da mı görevi düşüyor;
bu, birinci sorum.
Belediye başkanvekili,
eğer varsa; ki, bu belediye başkanvekili bu işi yürütebilecek düzeydeyse...
Demin, benden öne konuşan milletvekili arkadaşlarımın söylediği gibi, bizde tek
dereceli seçim yapılır; yani, belediye başkanlığı için ayrı, belediye meclisi
üyeleri için ayrı ayrı oy verilir.
Şimdi, halkın, belediye
meclisinden ayırarak seçtiği bir belediye başkanı için, siz, İçişleri
Bakanımıza veya valimize salahiyet veriyorsunuz ve diyorsunuz ki, bu şehirde
biz seçemedik, buyurun, siz seçin...
Şimdi, bu, demokrasiye ne
kadar uyar; bir kere, önce onu bir tespit edelim. Bunun demokrasiye uymadığı
konusunda, herhalde, hepimiz mutabıkızdır. Yani, halkın, öncelikle belediye
meclisinden ayırıp seçtiği belediye başkanının yerine seçim yapmıyorsunuz;
"seçilemedi" bahanesinin arkasına sığınarak... Bununla ilgili
herhangi bir ölçü de yok; yani, ne kadar sürede seçilemezse, ne zaman
seçilemezse şeklinde herhangi bir gerekçeniz -Sayın Bakanım da, inşallah, beni
dinliyordur- bir açılımınız yok; ancak, seçilemezse böyle yapılır diyorsunuz.
Peki, hangi gerekçeyle, ne zaman seçilemezse, niye seçilemezse?!.
Çünkü, biliyorsunuz,
belediye meclisi üyeleri ve belediye başkanları, genellikle, seçildikten sonra
parti rozetlerini bir kenara bırakırlar, hizmet rozetlerini takarlar. Hizmet
rozetlerini takan belediye meclisi üyeleri, birbirleriyle aralarında
anlaşabilecekken, siz iktidardaysanız ve sizin belediye meclisiniz
muhalefetteyse, siz, bunlara "aman, uzlaşmayın; biz, size uygun bir belediye
başkanı göndeririz" deme hakkına sahip misiniz değil misiniz bu maddeyle;
çok net; sahipsiniz. Hani, nerede kaldı bunun demokratikliği?!. Nerede kaldı
bunun demokratikliği?!.
Yani, insanımın oylarıyla
ayırarak seçtiği belediye başkanı, o veya bu sebeple görevden alınıyor,
görevden uzaklaşıyor, Tanrının rahmetine kavuşuyor veya uzaklaşıyor, neyse;.
siz diyorsunuz ki, "ben, size belediye başkanı tayin edeceğim." Hangi
şartlarda? "Siz belirleyemezsiniz." Hangi ölçüde? "Ölçüsü yok."
Şimdi, bu salahiyeti aynı şekilde valiye de veriyorsunuz. Şimdi, ben çok net
bir şey ifade edeceğim; ne olur, yanlışsam, bana birisi yanlış söylüyorsun
desin. İl genel meclisi üyelerinin seçiminde biz valinin salahiyetini alıyoruz,
aldık; il genel meclisinde, kendi aralarında seçilecek bir meclis başkanı için
il genel meclisine salahiyetler verdik. Belediye başkanlığında, belediye
meclisinde ise bunun tam tersini yapıyoruz, valiye salahiyet veriyoruz. Yani,
seçilmişlerin önüne konulacak lokomotifin atanmış olmasını tercih ediyoruz.
Ben, burada çok ciddî bir mantık hatası görüyorum, burada demokrasiye çok ciddî
bir aykırılık görüyorum; bunun ötesinde, bizim seçim sistemimizle bağdaşmayan
bir çözüm görüyorum ve bunun düzeltilmesi zorunluluğunu özellikle söylüyorum.
Bakın, sayın milletvekilleri,
bu yasa tasarısının ilk görüşmelerinde de söylemiştim; bu yasa tasarısının sıra
sayısı 616, bu yasa tasarısına benzer
bundan önceki yasa teklifinin sıra sayısı 308'di. 308 yasa sonra bu yasa
tekrar, yeniden gündeme geldi. Gerekçesi o olur, bu olur; ama, biz öyle yasalar
yapmalıyız ki, bir 308 sıra sonra aynı yasa tekrar gündeme gelmemeli.
Beni dinlemeyen AKP'li
milletvekili arkadaşlarımın da dinlemesini istirham ederek, bir konuda sizlerin
özen göstermenizi istirham ediyorum. O da şu: Bakın, biz,
İktidarımızla-Anamuhalefetimizle, Mecliste birlikte çalışan iki siyasî
partiyiz. Özellikle, Sayın Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'un da dinlemesi
istirhamı ve ricasıyla, bizlerin ciddî önerilerini, lütfen ciddîye alın; çünkü,
bizlerin önerileri, olumlu yasaların çıkmaması için değil; yasaların öncelikle
Anayasaya, sonra Türkiye'nin şartlarına, sonra da çağdaş dünyaya, yani Avrupa
Birliğine -hedefimiz o ya- uyması konusundaki bizim tercihlerimizin sizin
tarafınızdan da dikkatle ele alınmasını talep ediyoruz. Bu, gerçekten olması
gereken bir şey. Eğer siz, "bizim, dediğimiz dedik çaldığımız düdük"
derseniz, çok samimiyetimle söylüyorum, bu çok ciddî bir yaklaşım olmaz.
Birbirimize olan güvenimiz, birlikte çalışma arzumuz, harcadığımız emeğin
Türkiye ölçeğinde geri almamız gereken değerlerini, ne yazık ki alamayız,
tekrar tekrar aynı yasaları gündeme getirmiş oluruz. Örnek mi istiyorsunuz; 11
inci maddede arz etmeye çalıştım Sayın Bakanıma ve sayın Meclis üyelerime,
dedim ki Devlet İstatistik Enstitüsünün Kuruluş Kanununu değiştiren 219 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin
(d) bendine göre, sıfırlı senelerde nüfus sayımı yapılacak. Yerel
seçimlerimiz 2009'da yapılacak, Devlet İstatistik Enstitüsü nüfus sayımını 2010
yılında yapacak!.. O günkü konuşmadan sonra bazı AKP'li milletvekili
arkadaşlarımla konuştum, dediler ki bana "o zaman biz nüfus sayımını öne
alırız." Nüfus sayımını öne alırsanız ne çıkar biliyor musunuz; seçime
dönük bir nüfus sayımı ortaya çıkar. Belki burada bir art niyet yoktur; ama,
bütün bunların düşünülerek şu yasanın içine konulması gerekir, bunu söylemeye
çalışıyorum ve bunu hazırlayan herkesin de, bu konuda en az Cumhuriyet Halk
Partililer kadar özenli, titiz, daha da öztürkçesi, burada hepimizin elbirliği,
güçbirliği çıkarabileceğimiz nitelikte yasalar olmasını sağlama zorunluluğu
vardır.
Ben bu filmi daha önce
gördüm. Nasıl gördüm; bundan önceki nüfus sayımlarında bazı beldelerde nüfus
sayımları yapıldı daha sonra müfettişler gönderildi; beldenin nüfusu 2 200,
müfettiş gitti, bu beldenin nüfusu 1 999'a düştü, 2 000'in altına düştü. Ne
oldu; işte, bu yasa tasarısıyla, neredeyse, belediye hükmî şahsiyetini,
belediye kimliğini kaybetme durumuna geldi.
Uzun lafın kısası, bu
yasaların çıkarılması sırasında herkesin özen göstermesini diliyorum,
demokratik olmayan bir çözümün, geçici bir süreç için bile olsa bu yasaların
içine sokulmuş olmasının, bu yasaların ne kadar aceleye getirildiğinin en güzel
kanıtı olduğunu söylüyorum ve bu kadar aceleye getirilen yasaların, 308 yasa
sonra tekrar gündeme getiriliyor olmasının da, bizim çözüm arayışımız için çok
doğru bir yöntem olmadığını özellikle bir kez daha vurguluyorum. Seçime göre
nüfus sayımı, nüfus sayımına göre seçim yapma yanlışından kurtulmamız
gerektiğini söylüyorum.
Bu arada, Denizli'yle
ilgili de bir düzeltmeyi yapmak istiyorum. Sayın Bakanım doğru ifade ettiler.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Denizli'den gına geldi!..
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
"Denizli'den gına geldi" deme, bak duyuyorlar AKP'li Grup
Başkanvekili!..
Sayın Bakanın doğru
söylediğini söylüyorum; hakikaten doğru söylüyor; Denizli'deki AKP il
teşkilatı, gerçekten, kaçak bir binanın içinde; ama, o binanın kaçak oluşu,
AKP'nin oraya taşınmasıyla oluşmamıştır; Sayın Bakanım o konuda doğru söylüyor.
O bina kaçaktır; Denizli Belediyesinin bununla ilgili bir çözüm önerisi vardır;
Sayın Bakanım, o konuda doğru bilgi vermiştir. Biz, sizi yakından takip
ediyoruz, sizin doğrularınıza katılıyoruz; ama, benim sizden ricam Sayın
Bakanım, siz de Cumhuriyet Halk Partisinin doğrularını lütfen dikkate alın.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oral.
Buyurun Sayın Bakan .
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müsaade
ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Bu üzerinde konuşulan 46
ncı madde, çok istisna, çok mücbir zamanlarda kullanılacak bir maddedir.
Herhangi bir sebeple belediye başkanlığı boşalacak, meclis seçim yapamayacak
veya meclis de feshedilmiş olacak; bu durumda kullanılan bir maddedir; ama, şu
anda yürürlükte olan 1580 sayılı Yasada, bu konuda idareye öyle geniş yetkiler
verilmiş ki hem İçişleri Bakanlığına hem Bakanlar Kuruluna hem de valilere,
mansup belediye başkanını uzun süre atama yetkisi verilmiş; ama, biz, bu
yasayla, çok istisnaî hallerde ve belediye başkanı seçilinceye kadar diyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Hiç gerek yok Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama, 1580 sayılı Kanunda, bakın, uzun süre mansup
belediye başkanı atanabiliyor. Burada, onu biz kaldırmışız; sadece İçişleri
Bakanı veya vali beldede tayin eder; ama, bu tayinden hemen sonra, seçim
yasalarındaki süreler içerisinde seçim yapılır, yeni belediye başkanı seçilir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Açıklayıcı bir şey yok Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama, çok istisna...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Mesajım alınmıştır inşallah...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Şimdi,
öyle mücbir sebep oluyor ki, bakın, mesela, geçmişte, geçmiş yıllarda Cizre'de
oldu; belediye başkanının mazbatası iptal edildi. Belediye meclisi toplanıp
başkanı seçemedi ve resmen, yazılı olarak, meclis "biz, güvenlik nedeniyle
aramızdan birini başkan seçemiyoruz" dedi. Ne olacak; belediye işleri
askıda mı kalacak?.. İşte, o hallerde, hemen bir belediye başkanı tayin edilir
ve seçime gidilir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Belediye başkanvekili var...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır, yapmıyorlar... Meclis yok, meclis...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Nasıl yapmazlar; olur mu efendim?!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Meclis yok; o da istifa etmiş veya alınmış. O
hallerde; yani, çok istisna hallerde kullanılan bir madde.
Arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksektepe; buyurun.
MEHMET YÜKSEKTEPE
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
belediyelerle ilgili tasarının 46 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
burada yıllardan beri konuşulan; ama, bugüne kadar hiçbir iktidarın cesaret
edemediği yerel yönetimler, belediyeler ve il genel meclisi üyeleriyle ilgili
yasa tasarıları üzerinde çalışıyoruz; yoğun bir çalışma, yoğun bir mesai
harcıyoruz; ama, bu yasa tasarısıyla ilgili, tasarının maddeleriyle ilgili
muhalefet partilerinin olumlu veya olumsuz katkılarını tabiî ki dikkate
alıyoruz. Ancak, burada bir konu gündeme geldi ki, görüşülmekte olan bu yasa
tasarısıyla ilgili hiçbir gereği yoktu. Hangi anlamdan dolayı gündeme
getirildiğini de anlayamadığım bu konu üzerinde, kamuoyunun ve Denizli halkının
doğru bilgilendirilmesi adına, sizlerin zamanını almak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Denizli
Milletvekilimiz Sayın Kandoğan, Denizli AK Parti İl Teşkilatının bulunduğu
binanın kaçak olduğu iddiasında bulundu.
Değerli arkadaşlar, işin
doğrusu şudur: O bina, yaklaşık 60-70 ofisin, işyerinin bulunduğu blok halinde,
yirmibeş yıllık bir binadır. AK Parti İl Teşkilatı, buraya, altı ay önce,
doğrudur, Sayın Başbakanımızın açılışıyla taşınmıştır, yerleşmiştir. O dönemde,
Sayın Kandoğan da AK Parti Milletvekiliydi. Sayın Belediye Başkanımız, yüzde 52
gibi bir oyla, Denizli halkının olurunu alarak Belediye Başkanı oldu ve seçim
meydanlarında ne dediyse, onları harfiyen, adil bir şekilde ortaya koydu; en
hassas olduğu konu da kaçak yapılardı. Doğrudur, birçok kaçak yapı yıkıldı ve
yıkılmaya devam ediliyor. Belediye yasaları çerçevesinde ne gerekiyorsa onlar
yapılmaktadır. Bu noktada, bir yerel gazetemizin manşetinde, Denizli AK Parti
İl Teşkilatının bulunduğu binanın da kaçak olduğu iddiası yapıldı. Bu konuyu
Sayın Başkanımızla defalarca görüştük, biraz önce tekrar konuştum; Sayın
Bakanımız da açıkladılar. Arkadaşlar, o bina, yirmibeş yıllık bir binadır; ama,
kaçak değildir. Ancak, il teşkilatının bulunduğu katta balkonla ilgili bir
yanlışlık vardır; balkonun içeriye alınmasıyla ilgili bir tadilat yapılmıştır;
bu da bizden önce yapılan bir tadilattır. Sayın Kandoğan, burada, şunu...
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, maddeyle ne alakası var?!
MEHMET YÜKSEKTEPE
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, hemen bitireceğim; müsaadenizle.
Sayın Kandoğan şunu
atlamakta: Bizden önce, beş yıl DYP'li belediye başkanı görev yaptı, ondan önce
de on yıl CHP'li belediye başkanı görev yaptı ve yine, Sayın Başkanımız, aldığı
radikal bir kararla, il teşkilatının olduğu bina da dahil olmak üzere, birçok
bina, şehrin ana arterinin...
BAŞKAN - Sayın
Yüksektepe, maddeyle ilgili görüşür müsünüz...
MEHMET YÜKSEKTEPE
(Devamla) - ... ana meydanının genişletilmesi anlamındaki bir karara imza
atmıştır, radikal bir karar almıştır ve yıl sonuna kadar, il teşkilatının
bulunduğu bina da yıkılacaktır; ancak, kaçak olduğu için değildir, Denizli'nin,
Denizli insanının nefes alması için, çağdaş bir meydana, yeşil alana kavuşması
için yapılan bir çalışmadır.
Değerli arkadaşlar,
bunları sizlerle paylaşmak istedim. Zamanınızı aldım; teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yüksektepe.
Sayın Koç, konuşacak
mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, konuşmayacağım; Denizli hakkında bilgi sahibi olduk!
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Koç.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.15
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.25
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 46 ncı
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı, şimdi 46 ncı maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
46 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 46 ncı madde kabul edilmiştir;
karar yetersayısı vardır.
47 nci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Organlara İlişkin Ortak
Hükümler
Görevden uzaklaştırma
MADDE 47.- Görevleriyle
ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye
organları veya bu organların üyeleri, geçici bir önlem olarak kesin hükme kadar
görevden uzaklaştırılabilir.
Görevden uzaklaştırma
önlemi iki ayda bir gözden geçirilir. Devamında kamu yararı bakımından yarar
görülmeyen görevden uzaklaştırma önlemi kaldırılır.
Soruşturma veya
kovuşturma sebebiyle görevden uzaklaştırılan belediye organları veya bu
organların üyeleri hakkında; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanuna göre soruşturma izni verilmemesi, takipsizlik,
kamu davasının düşmesi veya beraat kararı verilmesi, davanın genel af ile
ortadan kaldırılması veya görevden düşürülmeyi gerektirmeyen bir suçla mahkûm
olunması durumunda görevden uzaklaştırma önlemi kaldırılır.
Görevden uzaklaştırılan
belediye başkanına, görevden uzak kaldığı sürece aylık ödeneğinin üçte ikisi
ödenir ve bu süre içinde diğer sosyal hak ve yardımlardan yararlanmaya devam
eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Çanakkale Milletvekili Sayın
İsmail Özay; buyurun.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL
ÖZAY (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; ben, Denizli'de kaçak
bir yapıyla ilgili oldukça ilgi toplayan konudan bahsetmeyeceğim, 47 nci
maddeyle ilgili değerlendirmede bulunacağım.
Değerli arkadaşlarım,
aşağı yukarı yirmiüç saattir çalışıyoruz. Bu yirmiüç saatlik çalışmada,
gerçekten, muhalefet olarak, yapıcı katkılarda bulunmaya çalışıyoruz. Klasik
bir muhalefet anlayışı içerisinde geciktirme anlayışına yönelik bir muhalefet
yapmaya değil, özellikle, toplumun ihtiyacı olan bu yasaya katkı vermeye
çalışıyoruz; ama, üzülerek bir konudaki saptamamı belirtmek istiyorum: Bir
sağırlar diyaloğu içerisinde sürdürüyoruz bu çalışmamızı.
Değerli arkadaşlarım,
çeşitli iyileştirici teklifler veriliyor. İktidarın, bu iyileştirici tekliflere
yönelik yaklaşımı, genellikle, bu değişiklik önergelerine katılmamak şeklinde
oluşuyor. Teknik bir eleman olarak, gerçekten yadırgadığım bir konudan
bahsetmek istiyorum: Örneğin 5 inci maddede, yerel yönetimlerin sınırlarının
çizilmesine yönelik "kroki" ibaresi var; onun yerine, artık dijital
ortamda, bilimin geliştirdiği "harita" kavramının yerleştirilmesiyle
ilgili öneri dahi reddediliyor. Örneğin "2 000 nüfusa yönelik olarak,
gelin, bir iyileştirme, bir bakış açısı daha sergileyelim" yaklaşımına
yönelik de hiçbir açılım gerçekleşmiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunları, bir eleştiri anlayışı içerisinde söylemiyorum. Bakın, bu, 1580 sayılı
Yasayı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, derli toplu üçüncü kez ele alışımız;
1979 yılında bir kez ele aldık geniş anlamda değiştirebilmek için, 1984 yılında
bir kez daha ele aldık ve şimdi, bu hükümet döneminde bir kez daha ele
alabiliyoruz. Bunu, büyük bir şans olarak görüyorum, Türkiye için şans olarak görüyorum;
çünkü, parçalı bir Parlamento yapısı içerisinde, toplumu ilgilendiren bu tür
yasaların uzun boylu görüşülebilmesi, sonuca ulaşılabilmesi gerçekten zor.
Şimdi, Parlamentonun iki partili olduğu ve iktidarın gerçekten önemli bir
çoğunluğunun olduğu bir ortamda, iyileştirici, toplumu kucaklayan bir yasayı
rahatlıkla geçirebiliriz. Bu fırsatı kaçırmamak adına bunları ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
özür dileyerek söylüyorum, tabiî ki iktidarın içişleyişine karışmayacağım ama,
bu kadar fazla çoğunluk size belli bir rahatlık getiriyor gibi bir gözlem
içerisindeyim. Değerli arkadaşlarım, sizin bu kadar çoğunluğunuzun bir şans
olduğunu kabul ediyorum. Bu, sadece sizin için şans değil, Türkiye Cumhuriyeti
için de şans; bunun bilincinde olmanızı diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti için
niçin şans; değerli arkadaşlarım, Türkiye, demokrasi içerisinde belli
aşamalardan geçerek bu noktaya geldi, şimdi, demokratikleşme adına, siyasete
düzen verme adına hepimize düşen temel görevler var. Millî gelirden kişi başına
3 000 dolar pay alan insanlar varken, demokrasimizdeki antidemokratik yasaları
temizlemeden, Türkiye'de, hiç kimsenin -ne sağda, ne solda- siyaset yapma
olanağı yoktur. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın bu tarihî
sorumluluğu bu bilinç içerisinde ele almaları gerekir diye düşünüyorum. Maddeye
geçerken de, niçin bundan uzun uzun bahsettiğimi açıklamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 47
nci madde, gerçekten çok önemli. 47 nci madde, bu iktidarın çalışmalarına
yönelik yarın ne yapması gerektiği konusunda yol açacak bir madde değil, tarihe
not düşeceği bir madde. 47 nci madde, ararejim maddesi, demokrasinin ayıbı olan
bir madde. Evet, çeşitli maddeler görüşülecek, kabul edilecek, onlar belki
yıllar sonra anımsanmayacak bile; ama, 47 nci madde, ararejimi çağrıştıran,
seçimle gelmiş olan insanların görevden alınmasına yönelik kararın demokratik
bir şekilde gelmesi karşısında 22 nci Dönem Parlamentosu, bu iktidar tarihe
geçecek.
Değerli arkadaşlarım, şu
temel kurala hiç kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir: Demokrasilerde,
seçimle gelenler seçimle gitmeli; bu, demokrasinin temel kuralıdır. Değerli
arkadaşlarım, ama Türkiye Cumhuriyetine baktığımızda, üzülerek bunun böyle
olmadığı sentezini rahatlıkla yapabiliyoruz. Örneğin, bu ülkede ararejimler
nedeniyle başbakanlarımızı idam ettiğimiz dönemler oldu. Hukuksuzluk,
adaletsizlik, kanayan yara olarak gündemde duran konulardır. Bu ülkede seçimle
gelmiş başbakanların ararejimle gittikleri, halkın tekrar cumhurbaşkanı olarak
görev verdiği ararejim sıkıntılarını yaşadık. Yine bu ülkede, seçimle gelmiş
belediye başkanlarının, ararejim anlayışıyla görevlerinden uzaklaştırıldığı;
ama, daha sonra, halkın iradesiyle başbakan olarak, milletvekili olarak tekrar
geldiği dönemleri de yaşadık.
Değerli arkadaşlarım, o
zaman, önümüzdeki tarihsel bir görev, ara- rejim anlayışındaki tüm
yönetmelikleri, kanunları, yasalarımız arasından temizlemek durumundayız.
Örneğin, dönem dönem ihtilallerle sarsılan demokrasimiz bir Silahlı Kuvvetler
İç Hizmet Yönetmeliğine dayanır. Evet, kullanılmıyor, yapılmıyor, yürütülmüyor
deyip geçiştiremeyiz; değiştirmeliyiz, yasalarımızdan ayıklamalıyız.
Cumhuriyeti kollama ve koruma görevi, bu ülkede sadece bir tek kuruma ait
olamaz; hepimizin görevi olmalıdır. Bu yaklaşım içerisine girdiğimizde, seçimle
gelen insanların seçimle gitmesi konusundaki yaklaşımda kamu yararını sadece
İçişleri Bakanlığının değerlendirmesine bırakarak da işi geçiştiremeyiz. Onun
için, 47 nci maddenin, sadece İçişleri Bakanlığının şahsına, kurumuna
güvensizlik olarak değil, böyle bir antidemokratik maddenin bu hükümde, bu yapı
içerisinde olmamasına yönelik tavrımızı çok açık, net olarak ortaya koymalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
maddeye geldiğimizde şunları açık, net söylemek istiyorum: Bu tasarının 47 nci
maddesi, anlayışı itibariyle gerçekten hiçbir şekilde değişmemiştir; birkaç
fıkra ilave edilmiştir -onlara geleceğim- açmıştır; ama, anlayışı
değişmemiştir. Bir tek birinci paragrafı anlayışını ifade eder; burada
"tedbir" konusu vardır; "tedbir" sözcüğünün yerine
"önlem" kelimesi getirilmiştir birinci fıkrada; ama, anlayış, mantık
değişmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
maddenin ikinci fıkrasında, iyileştirici olduğu iddia edilen, şöyle bir ifade
vardır: Bu karar, İçişleri Bakanlığı tarafından alınan karar, iki ayda bir
gözden geçirilir.
Sevgili parlamenterler,
değerli arkadaşlarım; bu kararı veren İçişleri Bakanlığının yanlış karar
vermesi halinde, hukuka aykırı bir karar vermesi halinde, tekrar aynı organın
kararı gözden geçirmesi gibi bir kavram, demokratik bir yaklaşım olamaz. Bu
kararın gözden geçirilebilmesi, hukuk kurumlarının tekeline, eline
bırakılmalıdır.
En üzüntü verici fıkra,
son fıkradır. Bunu, Meclisten özür dileyerek, bir rüşvet olarak
değerlendiriyorum. Görevden aldığınız insana şunu söylüyorsunuz: "Sen
görevden alındın, kabul; ama, maaşının üçte 2'sini sana veriyoruz." Bunu
demek, demokrasiye karşı gerçekten bir haksızlıktır. Zaten, yasa gereği, göreve
iade edildiği anda maaşını alma hakkına sahip olan bir yaklaşımı, yasaya bir
rüşvet anlayışı içerisinde yazmak, iyileştirme değildir.
Değerli arkadaşlarım,
1984 ve 1992 yılları arasında, özellikle seçilmiş belediye başkanlarının
görevden alınması konusunda, ülkemizde çok şanssız dönemler yaşandı.
Hatırlıyorum, 1990 yılında 21 belediye başkanı görevden alındı; belli bir süreç
içerisinde 19 tanesi geri döndü. Genellikle görevden alma konusu, siyasî
iktidarın kullandığı bir irade olarak yansıyor.
Şunu açık, net olarak
söylüyorum: On yıldır ve sevinerek söylüyorum, bu hükümet döneminde, belediye
başkanlarına yönelik, bu anlamda bir baskı söz konusu değil; ama, değerli
arkadaşlarım, bunu, sadece içişleri bakanlarının, bir iktidarın iyi niyetine
bırakma anlayışını bu yasanın içerisinde tutamayız. Korkarım ki, 1990'daki gibi
bir hükümet, 1990'daki gibi bir İçişleri Bakanı ileriki günlerde göreve gelecek
olursa, büyük bir yanlışlık, büyük bir haksızlık ortaya çıkabilir. Bir padişah
refleksi içerisinde, siyasetle hesaplaşmaya kalkan, seçilmişlere ıstırap
çektiren bir anlayışı tekrar görebiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
bununla ilgili yapmamız gereken şey şu: Bir kere, Danıştay kararlarına
dayanarak İçişleri Bakanlığının bu hakkı kullanmasını sağlamalıyız. Görevden
uzaklaştırılırken, genellikle iki koşulun varlığına bakılıyor. Koşullardan bir
tanesi soruşturmanın açılmış olması, diğeri lüzum görülmesi hali.
Değerli arkadaşlarım,
lüzum görülmesi haliyle ilgili hukuksal bir süreç var. Danıştay içtihatlarından
gidiyorum, arkadaşlarımız bilir, çok uzatmak istemiyorum; ama, dört önemli konu
üzerinde hukuksal bir değerlendirme yapılması gerekiyor, siyasî
değerlendirmenin dışına çıkılması gerekiyor; hakkındaki savların, iddiaların
çok ciddî olması, delillerin karartılıyor olabilmesi, temsil açısından ülkeye
zarar veren, çevreye zarar veren konumların oluşuyor olabilmesi gibi hükümler
gerekiyor. Sürem azaldığı için, süremi de aşmak istemiyorum, o nedenle hemen
önerilerime gelmek istiyorum.
Değerli
milletvekillerimiz, bununla ilgili bir değişiklik önergesi verdik.
Anayasamızda, şüphesiz ki, verilen yetki, İçişleri Bakanımızın bu yetkiyi
kullanması doğrultusunda. Anayasa değişikliğini bu süreç içerisinde yapmamız
söz konusu olmayabilir; ama, İçişleri Bakanımızın kullanmış olduğu bu yetkiyi,
bir ay içerisinde, yargı organına, Danıştaya...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özay.
İSMAİL ÖZAY (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Danıştayımızın, bir ay
içerisinde, hukuksal anlamda bu süreci gözden geçirmesini ve bu iki aylık
periyodik denetlemeleri, gözden geçirmeyi Danıştayın yapmasını öneriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
genellikle, verilen her önergenin, bir refleks anlayışı içerisinde -lütfen,
yanlış anlamayın; muhalefetten gelmesi nedeniyle de düşünülebilir-
reddedildiğini görüyorum; ama, gerçekten, bu, yasanın can alıcı, demokrasi
adına çok önemli bir hükmünü oluşturuyor.
Bu nedenle, tüm
parlamenterlerimizin, tüm milletvekili arkadaşlarımızın, bu önemli konuya,
demokrasi adına özen göstereceklerine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özay.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Özay da anlattı
konunun önemini. Burada, önemli bir tesadüfü birlikte yaşıyoruz; Sayın
Bakanımız, zannediyorum, 1990 yılında da İçişleri Bakanıydı. Sayın Bakanımız,
beni, belediye meclisi üyeliğinden alan Bakandır. İsmail Özay arkadaşımız
Çanakkale Belediye Başkanıydı. O zamanki Cumhurbaşkanı Sayın Özal'ın 18 Mart
töreni nedeniyle Çanakkale'yi ziyaretinde, ayağa kalkmadı diye görevden
alınmıştı. O zaman Sayın Bakanımız görevde değildi; yani, görevdeydi de, görev
başında olmadığı için vekâleten bir başkasının imzası var; ama, benim görevden
alınma kararımda Sayın Bakanın imzası vardır.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Özay nezaket gereği söylememiştir; ama, şimdi, bir tören, dışarıda
yapılan bir törende bir belediye başkanı ayağa kalktı kalkmadı diye görevden
alınabiliyorsa, demek ki, bu madde çok keyfî şekilde kullanılabilir. Şimdi,
benim görevden alınmamı, belki, biraz belediyedışı diye niteleyebilirsiniz;
ama, gerçekten, belediye başkanı -bir siyasal parti adına seçilmiş- bir törende
kendi demokratik hakkını kullanmış, ayağa kalkmamış. Şimdi, bunu,
belediyecilikle ilgili bir olaya bağlayıp görevden almak, gerçekten, müthiş bir
keyfî takdirdir. Görevden alındığı zaman, ben de o zaman İstanbul Anakent
Belediye Meclisi üyesiydim. Burada Sayın Koral varsa -birlikte belediye
meclisinde görev yapmıştık- hatırlayacaklardır. Biz, Sayın Özay'ın görevden
alınmasının yanlış olduğunu ifade eden bir konuşma yapmıştık. O zamanki Doğru
Yol Partisinin İl Başkanı, şimdi Adalet ve Kalkınma Partisinin Şişli belediye
başkan adayı Muhsin Divan da beni teyit eden bir konuşma yapmıştı. İki gün
sonra, bir baktık, bizi palas pandıras belediye meclisi üyeliğinden
uzaklaştırdılar. O zaman biraz merak edip araştırmıştım; çünkü, belediye
meclisi üyesinin görevden alınması çok bilinen bir olay değildir; yani, çok
azdır, çok nadirdir. O bakımdan, Sayın Bakan sayesinde belediye tarihine geçmiş
olmaktan da son derece mutluyum.
Şimdi, geriye dönüp
baktığımda, Sayın Özay, bugün de, o günün şartları içinde, biraz, bir belediye
başkanını -belki tabir tam o değil ama- istiskal eden bir tavır karşısında,
ayağa kalkmamak suretiyle, önemli bir tavır koymuştu. Biz de, bir konuşma
yapmak suretiyle, bir destek sağlamıştık. Sayın Özay, öyle inanıyorum ki, bu
konuşmayı aynen yapar, o tavrı aynen sergiler; ben de o konuşmayı yaparım; ama,
şimdi Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum; acaba, hâlâ, bizleri görevden alırlar
mı?
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, Türkiye'de çok şeyin değişmiş olmasını umuyoruz, böylesi olayların
yaşanmamasını diliyoruz.
Şimdi, yaptığımız olayın
çok masumane olduğunu şuradan söyleyeyim. Sayın Koral, bizim bir Adalar
Belediye Başkanımız vardı, öldü, Allah rahmet eylesin. Şimdi, bize yöneltilen
suçlama da şuydu: Cumhurbaşkanına hakaret ettiniz. Belediye Başkanımız -tabiî,
arkasından savcılığa da gittik- savcılıkta ifade verdi, dedi ki: "Evet,
Sayın Özyürek, bana göre ağırca bir konuşma yaptı; ama, ben, yıllardır birlikte
çalışıyorum, hiçbir zaman hakaret ettiğine tanık olmadım."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
toparlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
O arkadaşımızın
ifadesiyle dava açılmaktan kurtulduk. Daha sonra, idare mahkemesinin kararıyla
da, belediye meclisi üyeliğine tekrar döndük.
Bu madde vesilesiyle bu
olayı tekrar hatırlatmamızın nedeni, böylesi olaylar yaşanmasın; insanlar,
siyasî nedenlerle görevden alınmasın. Bu madde, bu şekliyle, böylesi
davranışlara, bakanın böylesi tasarruflarına izin veren bir maddedir. O
nedenle, biraz sonra bir önergemiz gündeme gelecek; onu kabul ederseniz, destek
olursanız böylesine keyfî, siyasî takdirlerin önüne geçmiş oluruz.
Bu önemli tesadüf
vesilesiyle, madde hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim; hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, belki kürsüden açıklama yapmak istersiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Buradan yapayım, müsaade ederseniz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; biraz önce konuşan çok değerli arkadaşımın, aslında, bana
teşekkür etmesi lazım. Ben, onu açığa almamış olsaydım, bu madde üzerinde bu
kadar konuşamayacaktı!
Değerli arkadaşlarım,
bakın -şimdi sordurdum, cevap gelecek- ben iki yıla yakın bir süredir İçişleri
Bakanıyım, birbuçuk yılı geçti, açığa aldığımız belediye başkanı çok çok azdır.
O da, ya tutuklanmış ya da çok ağır bir suçtan dolayı yargılanmakta olan birkaç
belediye başkanını aldık. Mümkün olduğunca bu yetkimizi... Yani seçilmiş olan
bir organı, belediye başkanı veya belediye encümen üyesini çok titiz bir
şekilde inceliyoruz. Şimdi, arkadaşlarım, bu konunun Danıştaya da devredilmesi
konusunda görüş bildirdiler. Bakın, Anayasamızın bu konudaki hükmü çok açık,
çok sarihtir. Anayasamızın 127 nci maddesinde der ki: "Ancak, görevleri
ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan
mahallî idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı -münhasıran
saymış burada- geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar
uzaklaştırabilir."
İkinci bir konu da, işte,
iki ayda bir Danıştaya gitsin. Tabiî, bu, Danıştaya idarî bir görev verme
anlamına gelir. Herhalde, bizim, Belediye Yasasıyla, yüksek mahkeme, idarî
mahkeme olan Danıştaya -Danıştay Kanunu dışında- idarî görev vermemiz de uygun
olmaz kanaatindeyim.
Ben arz ediyorum;
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 47 nci maddesinin ikinci fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını ve birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkraların eklenmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
|
Abdulkadir Ateş |
Hasan Fehmi Güneş |
Bülent Baratalı |
|
Gaziantep |
İstanbul |
İzmir |
|
İsmail Özay |
Nurettin Sözen |
Ali Dinçer |
|
Çanakkale |
Sivas |
Bursa |
|
Orhan Sür |
Salih Gün |
Nadir Saraç |
|
Balıkesir |
Kocaeli |
Zonguldak |
|
Sedat Pekel |
|
V. Haşim Oral |
|
Balıkesir |
|
Denizli |
"Belediye başkaları
için alınan; görevden uzaklaştırma kararı bir hafta içerisinde Danıştaya
gönderilir. Önlem niteliğindeki bu kararın yasalara uygunluğu hakkında Danıştay
bir ay içerisinde karar verir.
Belediye başkanlarının
görevden uzaklaştırma önlemi iki ayda bir Danıştayca gözden geçirilir.
Devamında kamu yararı bakımından yarar görülmeyen görevden uzaklaştırma önlemi
kaldırılır.
Bu karar bir hafta
içerisinde İçişleri Bakanlığınca uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ben de, demin açıkladığım nedenlerden dolayı
katılamıyorum.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak Sayın Özay, buyurun.
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; çok kısa bir açıklamada bulunacağım.
Evet, ikinci öneri, iki
ayda bir Danıştaya götürülmesi konusu, şüphesiz ki, Danıştay Yasasını
ilgilendirir; ama, önergemizde, İçişleri Bakanlığının kararının Danıştaya
sunulması, bir kararın sunulması, Anayasaya aykırı hüküm içermez diye
düşünüyorum. O nedenle, aslında, iki ayda bir gözden geçirme kararını -o da bir
karardır- İçişleri Bakanlığı, bunu bir karar altına alıp, Danıştaya gönderebilir.
Bu çerçeve içerisinde yasal olduğuna inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özay.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 47 nci madde kabul edilmiştir.
Birleşime saat 20.00'ye
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.52
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 48 inci maddesini
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Belediye Teşkilâtı
BİRİNCİ BÖLÜM
Belediye Teşkilâtı ve
Personeli
Belediye teşkilâtı
MADDE 48.- Belediye
teşkilâtı, norm kadroya uygun olarak yazı işleri, malî hizmetler, fen işleri ve
zabıta birimlerinden oluşur.
Beldenin nüfusu, fizikî
ve coğrafî yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri ile gelişme
potansiyeli dikkate alınarak, norm kadro sistemine uygun olarak gerektiğinde
sağlık, itfaiye, imar, insan kaynakları, hukuk işleri ve ihtiyaca göre diğer
birimler oluşturulabilir. Bu birimlerin kurulması, kaldırılması veya
birleştirilmesi belediye meclisinin kararıyla olur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Yasası Tasarısının 48 inci
maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.
48 inci madde
"Belediye teşkilâtı" anabaşlığı altında, belediye örgütlenmesini
ortaya koyuyor. Hazır yeni bir yasa yapılırken, birçok sözcük Türkçeleşmişken
neden bu "teşkilat" sözcüğünde direnildi onu bilmiyorum; yani
"örgüt" gibi herkesin anladığı, sevdiği bir sözcük varken
"teşkilat" niye denildi bilmiyorum.
Bu belediye örgütü,
burada, bu maddede söylenirken, norm kadroya uygun olarak bir belediyenin temel
örgütlenmesi üzerinde duruluyor; ana bünyesinin nasıl olacağına ilişkin
sıralamalar yapılmış. İşte, klasik olarak, yazı işleri, malî hizmetler, fen
işleri ve zabıta birimlerinin olacağı söylenilmiş; ancak, nüfusa göre ya da
ekonomik, sosyal, kültürel duruma göre, hatta gelecek verilere göre başka
birimler de yapılabilir denilmiş.
Bu tasarının kimi
yerlerinde geçen, örneğin, bütçe içi işletme, belediye işletmesi, belediye
şirketi ve belediye katılımlarından -iştiraki diye geçmiş orada- söz edilmiyor.
Şimdi, mademki böyle bir başlık yapıldı... Bu tasarının başka başka yerlerinde
o belediyeye ilişkin birtakım kurumlar da var, onlar burada sayılmamış.
Yalnızca, klasik, başlangıçta, işte "yazı işleri", "fen
işleri", "zabıta", "malî işler" denilmiş, ondan sonra
da duruma göre birtakım birimler kurabilir denilmiş.
Değerli arkadaşlar,
tasarının 70 inci maddesinde -geleceğiz- belediyeler şirket kurabiliyor, hiç
kimseden izin almadan kolayca şirketini oluşturuyor; ama, bütçe içi bir işletme
kurmak istediği zaman, örneğin, suyla ilgili, otobüsle ilgili bir işletme
kurmak istediği zaman İçişleri Bakanlığına bağlanmış. Şimdi, ikili bir ölçü getirilmiş;
şirket kurarken, "buyurunuz, kurunuz, serbestsiniz, istediğiniz şirketi
kurun." Peki, hizmet içi bir işletme kuracağım dediğiniz zaman, İçişleri
Bakanlığına bağlanılmış. Nerede kaldı şimdi özerklik, nerede kaldı bağımsızlık.
Hayır, şirket kuracağın zaman bağımsızsın; ama, hizmet içi bir işletme, kendi
bütçenden bir birim kuracağın zaman bana bağlısın... Bunun altında iyi bir
niyet yok. Biz, çerçeve yasada da, bu yasada da söylüyoruz. Burada,
şirketleştirerek bir özelleştirme anlayışı var, kamu hizmetlerini belediyeler
kendisi görmesin, başkaları yapsın anlayışı var. Belediye örgütlenmesinde,
şirketi kurarken, istediğin gibi şirketleş, şirket kur diyorsun; yurttaşı
doğrudan ilgilendiren kamu hizmetiyle ilgili asıl yapmak istediğin işte,
İçişleri Bakanlığı "bana bağlısın, benim iznime, benim onayıma
bağlısın" diyor. Vermezsen?.. Şirket kur o zaman... İçişleri Bakanı
-küreselleşmeci, özelleşmeci bir bakanlık anlayışı, moda var ya şimdi-
vermiyorum kardeşim sana diyebilir.
Değerli arkadaşlar, bunu,
niçin, böyle altını çizerek söylüyorum. Son yirmibeş yıldır, birer kamu hizmeti
gören belediyeler, bir şirketler grubu oldu. Özellikle büyük kentler bir
holding görünümündedir. O kadar çok şirket var ki, bu şirketlerin sayısını
şimdi ben İçişleri Bakanlığına sorsam, Türkiye'deki belediyelerdeki şirket
sayısını bize söyler misiniz Sayın Bakanım desem -araya kadar o bürokratlarına
sorsun- belki tam bir rakam veremeyecek.
Bir belediye meclisi
üyesi, bir belediyenin bütçesinin şirketlerle beraber kapsamını, oylumunu
hiçbir zaman bilemez bu duruma göre. Gerçekten, büyük kentlerin belediyelerinin
şirketleri o kadar holding gibi olmuştur ki, oralarda yolsuzluk, oralarda
usulsüzlük, oralarda denetimsizlik var. O şirketleri Sanayi Bakanlığının ne
kadar denetleyebileceği de ayrı bir konu. Yani, buradaki örgütlenme, tam bir
özelleştirme anlayışına göre ya da işine geldiği zaman özerkliği, bağımsızlığı
koruyan, ama, şirketleşmeye geldiği zaman önünü açan bir anlayış.
Değerli arkadaşlar,
maddenin ikinci kısmında deniliyor ki: "Beldenin nüfusu, fizikî ve coğrafî
yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri ile gelişme potansiyeli
dikkate alınarak, norm kadro sistemine uygun olarak gerektiğinde sağlık,
itfaiye, imar, insan kaynakları, hukuk işleri ve ihtiyaca göre diğer birimler
oluşturulabilir."
Bakın, nüfusun dışında,
bir sürü şeyler sayılmış, bu belediye gelecekte kültürel yönden, sosyal yönden
nasıl gelişebilir, sayılmış.
Şimdi, ben, yine,
dönüyorum 8 inci ve 11 inci maddelere Sayın Bakan; orada, siz, hiç bu ölçüyü
almıyorsunuz; yani, nüfusu 2 000'in altında olan belediyelerin var olan
durumlarına bakmıyorsunuz, gelecek potansiyellerine bakmıyorsunuz "seni
kapattım" diyorsunuz; ama, burada birim oluştururken, "geleceğe
ilişkin umut gösteriyor mu, potansiyel gücü var mı; ekonomik durumu, kültürel
durumu" diye sayıyorsunuz... Burada bir çelişki var, burada, kazanılmış
hakları yok etme var. Siz, 340 belediyenin, Türkiye'de, geleceğini hiç
düşünmeden yok ediyorsunuz. Ben, geçen gün, beş yılda bir nüfus sayımı yapılır
diye, 2005'te nüfus sayımı yapılacakmış gibi söyledim; ama, on yılda bir
yapılıyor Avrupa Birliği uyumuna göre diye düşünüp, onu burada düzeltiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, çocuklar ülkesi, gençler ülkesi, nüfusu Avrupa'ya göre çok artan bir
ülke. Avrupa'da, o ülkelerin, on yıl sonra, nüfuslarında çok değişiklik olmaz;
ama, benim ülkemde olur, İller Bankasından pay ona göre ayrılır; yani, 2000
yılındaki nüfus ile ondan üç yıl sonraki, beş yıl sonraki nüfus farklıdır.
Bakın, Denizli burada çok
konuşuldu, bir kez daha söylüyorum: 2003 yılı aralık ayında, bir arkadaşımın
önerisi üzerine -şimdi o arkadaşım, sağ olsun, bizler gibi düşünüyor-
Denizli'nin 50'ye yakın belediyesi yok ediliyordu. Aynı şey bugün yine oluyor.
O gün, bütün Denizli'den söz edildi ve nüfusu 2 000'in altında olan
belediyelerle beraber yaklaşık 50 belediyemiz gidiyordu. Bugün, ben, yine
baktım, aynı şey; 29 belediye nüfus yönünden gidiyor, 10'un üzerinde
belediyemiz de, 5 kilometre ötesindeki belediye sınırlarından dolayı gidiyor.
Şimdi, birtakım savlar var, milletvekili olarak biz de tam bilemiyoruz.
Deniliyor ki, işte, belediye sınırının 5 kilometre ötesinde kalan belediye ona
katılır; orada başlayan, yani, kattığı belediyenin sınırından 5 kilometre ötede
bir belediye daha varsa, o da gider; oradan 5 kilometre ötesinde bir belediye
daha varsa, o da gider; yani, isterse, zincirlemeli olarak, 20 kilometre
ötedeki bir belediye de -böyle 5'er kilometre arayla belediyeler kurulmuşsa-
yok olur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
konuşmanızı toparlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
burada, belediye örgütlenmesi sayılırken, gelecekte göstereceği gelişme ölçü
olarak alınmış, ekonomik, sosyal, kültürel durum gözönüne alınmış; ama,
belediyeler kapatılırken bu göz önüne alınmamış.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı, bırakın ileriye dönük, belediyelerin sorunlarını çözmeyi, günümüzün
sorunlarını bile çözmeyecek. Belki, kimi belediyeler ya da bizi dinleyen yurttaşlar
diyecekler ki: "Yahu, bu Belediye Yasası çıkarsa, belediyelerin ekonomik
sıkıntısı gidecek." Hayır, bu tasarıda, belediyelerin ekonomik
sıkıntılarını giderecek en küçük bir iyileştirme yok; tam tersine, kamu
hizmetlerini yurttaşlarımız satın alacak, şirketler aracılığıyla bir
özelleştirme furyasıdır gidecek, şimdiye kadar kamu hizmeti yapan belediyeler,
belki, bunu yapamaz duruma gelecek.
Bu maddenin de, gerçek
bir belediye örgütlenmesi biçiminde düzenlenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Tümünüze saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan müsaade eder misiniz?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müsaadenizle
çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Biraz önce kürsüde
konuşan değerli milletvekili arkadaşımız "şirket kurma serbest,
belediyeler istediği kadar şirket kurar; ama, bütçe içi bir birim kuracaksa,
İçişleri Bakanlığından izin alması gerek" dedi. Doğru, bütçe içi şirket
kurarken İçişleri Bakanlığından izin alıyor; ama, herhangi bir şirket kurarken
de serbest değil, istediği gibi kuramıyor, Bakanlar Kurulu izni gerekir.
Bunu arz ediyorum
efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Burada 70 inci maddede var.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Aydın Milletvekili. Sayın Mehmet Semerci; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış
bir arkadaşınız olarak ben de, bu tasarıdaki 48 inci maddeyle ilgili
görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Yerel yönetimlere ilişkin
düzenlemeler yapılması ısrarı, özellikle, 1984'ten beri sürmektedir. O tarihten
bu yana çıkarılamayan yerel yönetimler yasası tasarısı, sonunda Genel
Kurulumuza gelmiş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
ümitle beklediğimiz yerel yönetimler yasası tasarısı, ülkemizin ve halkımızın
beklentilerine, yine, cevap veremeyecektir. Yani, dağ fare doğurmuştur. Ancak,
görüyoruz ki, Kamu Yönetimi Yasası Tasarısıyla birlikte gündeme getirilen yerel
yönetimlerin yeniden yapılandırılması tartışmalarının eksenine "sosyal
devletin tasfiyesi" ilkesi yerleştirilmiştir. Ülkemizin ekonomik krizler
içerisinde kıvranmasından, krizlerden çıkış yolu olarak IMF reçetelerine
sarılmayı anlayan iktidarlar, sosyal devleti temsil eden kurumlara kaynak
aktarımını engellemekte; dolayısıyla, bu durum, halkın en temel gereksinmeleri
olan özellikle yerel yönetim hizmetlerinde su, çöp toplama, kent ulaşımı gibi
belediye hizmetlerinin bile yapılmasında büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Bu
sorunların çözümünü de, Dünya Bankasının dayattığı yerel yönetim yapılanmasında
aramaktadırlar.
Hükümetin, bu ve yerel
yönetimleri ilgilendiren diğer yasa tasarılarıyla il özel idarelerine,
belediyelere ve büyükşehir belediyelerine özelleştirme yetkisi vermesiyle
devrettiği sosyal devlet görevlerini nasıl bir geleceğin beklediğini,
tasarıların tümünü incelediğimizde açıkça görebiliriz.
Yerel yönetimler,
herhangi bir merkezî birimden izin, onay almaksızın, meclislerinden alacakları
kararlarla, özelleştirme politikasını doğrudan uygulayabileceklerdir.
Öte yandan, bu birimlere
devredilen hizmetleri yürütme görevini, her türlü hizmetin ihale, yap-işlet,
yap-işlet-devret imtiyazıyla görmelerine olanak tanıyacak bir biçimde
tanımlamışlardır.
Öbür tüm hükümler,
iktidarın yerel yönetimler üzerinden özelleştirme politikasını kolaylaştıracak
ve hızlandıracak yardımcı hükümler konumunda bulunmaktadır. Bunun anlamı şudur:
2003 rakamlarıyla, yani, geçtiğimiz yıl rakamlarıyla, 4 katrilyondan az olan
yerel yönetimlerin payı, önümüzdeki yıl, bu tasarıyla beraber, tahminî 25
katrilyonluk bir kaynağın kullanılmasını elverişli hale getirecektir. İşte, bu
da, özelleştirme yapmada kullanılacak kaynağın yerel yönetimlerde ne kadar
büyük bir miktar olduğunu gözler önüne sermektedir.
Küresel boyuttaki
şirketler, yerli ortaklarıyla gelip, belediye başkanlarıyla önemli iş
anlaşmaları yapmaya çalışmaktadırlar. Bunun ideolojisi de örgütlenmiştir:
"Global düşün, yerel davran." Bu formülde ulusallık yoktur. Söylem
"Ankara küçülmeden Türkiye büyümez; Ankara küçüldükçe, Türkiye, ancak,
küresel piyasalarla yerel düzeyde bire bir ilişkiye girerse büyür ve tek çıkış
yolu budur" üzerine kurgulanmıştır. Ankara diye mevcut örgütlenmeye
yöneltilen inanılmaz saldırıların arkasında, büyük sermaye çıkarları;
dolayısıyla, liberalizasyon sürecinin kendisi mevcuttur.
Tasarı, temel unsurları
itibariyle, küresel sermayenin ihtiyaçlarını karşılayan bir tasarıdır. Bu
anlayışla hazırlanan tasarının, belediye çalışanlarının atama ve
görevlendirilmesinde de birçok haksızlığa sebep olacağını düşünüyorum. Bu
anlayışın belediye çalışanlarına olumsuz yansıyacağını şimdiden tahmin ediyorum.
Bu haliyle yasalaşması durumunda birçok sakıncayı beraberinde getireceğine
inanıyorum. Örneğin, belediye başkan yardımcısının belediye meclisi üyelerinden
seçilebilir olması tamamen yanlıştır. Böyle bir uygulama... Yani, belediye
meclisi nedir; belediye başkanını denetleyen bir organdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Semerci,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET SEMERCİ (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Yani, belediyenin
bütçesini hazırlayan, belediye çalışma programını düzenleyen ve denetimini
sağlayan bir belediye kuruluşunun organında yer alan belediye meclisi üyesi
belediye başkanı yapılıyor.
Peki, arkadaşlar, size
sorarım; belediye başkanı kötü niyetliyse ve kötü niyetli talimatıyla kendi
emrinde çalışan belediye başkan yardımcısını, meclisten seçilmiş belediye
başkan yardımcısını aynı kötü uygulamanın içerisine sokarsa, kim denetleyecek o
zaman?! Bu kişi nasıl sorumlu olacak? O nedenle, bana göre -bundan önce
uygulanan ve şimdi de tasarının içine konulan bu- bir çalışan olarak belediye
başkan yardımcısının kesinlikle belediye meclisi üyeleri içerisinde olmaması
gerekir.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Semerci.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım Sayın Koç.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 48 inci
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, 48 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi
okutuyorum:
Norm kadro ve personel
istihdamı
MADDE 49.- Norm kadro
ilke ve standartları İçişleri Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı
tarafından müştereken belirlenir. Bu ilke ve standartlar çerçevesinde norm
kadro çalışmasını belediye yapar veya yaptırır.
Belediye personeli,
belediye başkanı tarafından atanır. Birim müdürlüğü ve üstü yönetici
kadrolarına yapılan atamalar ilk toplantıda belediye meclisinin bilgisine
sunulur.
Belediyede, norm kadroya
uygun olarak çevre, sağlık, veterinerlik, teknik, hukuk, sosyal ve ekonomi,
kültür ve sanat, bilişim ve iletişim, planlama, araştırma ve geliştirme, eğitim
ve danışmanlık alanlarında tabip, uzman tabip, veteriner, avukat, mühendis,
çözümleyici ve programcı, mimar, ebe, hemşire, teknisyen, tekniker gibi ihtiyaç
duyulan uzman ve teknik personel, süreleri seçim döneminin bitiminden itibaren
otuz günü geçmemek üzere, sözleşme ile çalıştırılabilir. Bu şekilde sözleşmeli
olarak çalıştırılacakların, yürütecekleri hizmetlere ilişkin nitelikleri
taşımaları şarttır. Sözleşmeli personel eliyle yürütülen hizmetlere ilişkin boş
kadrolara ayrıca atama yapılamaz.
Üçüncü fıkra uyarınca sözleşmeli olarak
istihdam edileceklerin ücret miktarı, yılları bütçe kanunlarında belirlenecek
ücret tavanını aşmamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenen sınırlar içerisinde
belediye meclisi tarafından kararlaştırılır. Bu şekilde çalıştırılacaklara her
ne ad altında olursa olsun sözleşme ücreti dışında herhangi bir ödeme yapılamaz
ve ücret mahiyetinde aynî ya da nakdi menfaat temin edilemez. Söz konusu
personel hakkında bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda, vize hariç 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre istihdam
edilenler hakkındaki hükümler uygulanır.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, belediye başkanının talebi,
kendilerinin ve kurumlarının muvafakatiyle, süreleri seçim döneminin bitiminden
itibaren otuz günü geçmemek üzere, belediyelerin birim müdürü ve üstü yönetici
kadrolarında görevlendirilebilirler. Bu şekilde görevlendirmelerde Devlet
Memurları Kanununun 68 inci maddesinin (B) fıkrasında öngörülen şartlar dikkate
alınır. Belediyelerde bu şekilde istihdam edilen personel kurumlarından izinli
sayılırlar. Bu personelin görevlendirildikleri süre zarfındaki,
görevlendirildikleri kadroya ait her türlü mali hakları ile kurumları
tarafından karşılanması gereken sosyal güvenlik ve benzeri diğer hakları
belediye tarafından ödenir. İzinli oldukları müddet, terfi ve emekliliklerinde
hesaba katılır ve terfi haklarını kazananlar başkaca bir işleme lüzum
kalmaksızın terfi ettirilirler. Bu şekilde görevlendirilenler, görevlendirme
süresinin sona ermesinden itibaren onbeş gün içerisinde yazılı olarak
kurumlarına başvurmaları halinde en geç bir ay içerisinde kadrolarına,
kadroları kaldırılmış veya zorunlu sebeplerle kadrolarına atama yapılmış ise
durumlarına uygun bir kadroya atanırlar.
Belediye başkanı zorunlu
gördüğü takdirde, belediye meclisinin görev süresini aşmamak ve başkan
yardımcısı kadro sayısının yarısını geçmemek şartıyla, boş olan başkan
yardımcısı kadrolarına belediye meclisi üyeleri arasından görevlendirme
yapabilir. Bu şekilde görevlendirilen meclis üyelerine belediye başkanına
verilen ödeneğin yarısını aşmamak üzere belediye meclisi tarafından
belirlenecek aylık ödenek verilir. Bu şekilde görevlendirme, memuriyete geçiş,
sözleşmeli veya işçi statüsünde çalışma dahil ilgililer açısından herhangi bir
hak teşkil etmez.
Belediyenin yıllık toplam
personel giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin 213 sayılı Vergi
Usul Kanununda belirlenen yeniden değerleme katsayısı ile çarpımı sonucu
bulunacak miktarın yüzde otuzunu aşamaz. Nüfusu 10.000'in altında olan
belediyelerde bu oran yüzde kırk olarak uygulanır. Yıl içerisinde aylık ve
ücretlerde beklenmedik bir artışın meydana gelmesi sonucunda personel
giderlerinin söz konusu oranları aşması durumunda, cari yıl ve izleyen yıllarda
personel giderleri bu oranların altına ininceye kadar yeni personel alımı
yapılamaz. Yeni personel alımı nedeniyle bu oranın aşılması sebebiyle oluşacak
kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak kanunî faiziyle
birlikte belediye başkanından tahsil edilir.
Sözleşmeli ve işçi
statüsünde çalışanlar hariç belediye memurlarına, başarı durumlarına göre
toplam memur sayısının yüzde onunu ve Devlet memurlarına uygulanan aylık
katsayının 20.000 gösterge rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek
üzere, hastalık ve yıllık izinleri dahil olmak üzere, çalıştıkları sürelerle
orantılı olarak encümen kararıyla yılda en fazla iki kez ikramiye ödenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın
İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan Belediyeler Kanunu Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, Belediyeler Kanunu Tasarısını, geçen hafta burada görüşüp tartıştığımız
İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısını ve bundan sonra görüşeceğimiz birtakım
yasaları, 49 uncu maddesine kadar geldiğimiz Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısından ayrı olarak ele alıp değerlendirmek, herhalde doğru değil.
Biraz evvel, dün ve
önceki hafta da yapılan konuşmalarda, AKP'li sözcü arkadaşlarım, zaman zaman,
Sayın Bakan da dahil olmak üzere, bu kanun tasarısının büyük çalışmalar
sonucunda, katılım esas alınarak, taraflarca tartışılarak hazırlandığını
gündeme getirseler de, durumun öyle olmadığı son derece açık, kendimizi
kandırmamıza gerek yok. Üzücü, ama, bir gerçek, biraz evvel Sayın Semerci de
söyledi, Belediyeler Kanunu Tasarımızın esas temelinde, Dünya Bankasının yeni
anlayışı, bizim gibi ülkelere yapmış olduğu yeni dayatma var. Tabiî ki, bu
konuya, şimdi, süre kısıtlı olduğu için girebilecek değilim; ama, imkân olduğu
takdirde bu konuda gerekli açıklamaları yapacağım.
Değerli arkadaşlarım,
yerel yönetim reformu, yalnızca yönetim birimlerinin yeniden düzenlenmesi değil, tüm devlet yapılanmasının ve
dolayısıyla temel toplumsal ilişkilerin yeniden düzenlenmesi demektir. Yönetsel
sistemden hareketle, toplumsal ilişkilerde kurulacak yeni bir denge, doğal
olarak, kazanan ve yitiren tarafların yeniden tanımlanması ve belirlenmesi
sonucunu da yaratacaktır.
Bu tasarıyla, yerel
yönetimlerin her biri birer özelleştirme istasyonu olarak görev yapacak
kuruluşlar haline gelmektedir. Nitekim, küçük belediyelerin büyük bir
bölümünün, bir kısmının köye dönüştürülerek ya da birleştirilerek yeni rant
alanları, uluslararası ve ulusal bazı şirketler için yeni kâr alanları olarak
belirlenmesi bunun somut göstergesi.
Bu tasarının bakış açısı,
yerel değerlerin pazarlanmasıdır demiş idim. Bu tasarı, devletin kamu hizmeti,
kamu yararı kavramlarının ortadan kalktığına somut olarak örnek
gösterilebilecek kadar açık. Tabiî, bu tasarı da, kazanan tarafın, ne yazık ki,
yine çokuluslu şirketler ya da piyasa olduğunu, kaybedenlerin de yine
çalışanlar olacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Bildiğiniz gibi, yerel
yönetimlerde istihdam edilen üç tip personel var; bunlardan bir kısmı memur,
bir bölümü işçi -işçileri de, sürekli ve geçici olarak ikiye ayırıyoruz-
üçüncüsü de sözleşmeli personel. Bunun dışında, belediye başkanı, belediye
meclisi üyeleri gibi, yine yerel yönetimlerde muhtarları da sayabilirsiniz,
seçimle işbaşına gelen çalışanlar da var; ama, bunlar konumları gereği doğrudan
devlet memuru değil ya da kamu personeli olarak değil, ancak, belli konularda
devlet memuru ya da kamu personeli olarak işlem görmekteler.
Değerli arkadaşlarım,
kanun tasarısına bakıldığı zaman, biraz evvel, yerelin pazarlanmasını, piyasaya
açılmasını açıkça ortaya koyduğunu söylemiştim. Maddenin daha ilk paragrafında
"bu ilke ve standartlar çerçevesinde norm kadro çalışmasını belediye yapar
ya da yaptırır" denilmektedir. Eğer bir belediye ya da İçişleri Bakanlığı,
norm kadro yapma işini bile piyasaya verecekse, piyasadan kastım, bu dalda
yetişmiş ya da hiç bu dalla ilgisi olmayan bir siyasal akrabaya ya da eş dost,
hısıma verilerek kazanç kapısı halinde görülüyorsa, vay belediyelerimizin
gelecekte başına geleceklere!..
İkincisi, ikinci paragrafta
"belediye personeli belediye başkanı tarafından atanır" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, her
şeyden evvel, bugün, biraz evvel söylediğim gibi, tüm belediyelerimizde üç tip
personel çalışıyor. Atamanın şekli nasıl olacak, kriterleri nedir, mevcut personel
ne olacaktır, işçiler, geçici işçiler, sözleşmeli personel ya da memurların
durumu ne olacaktır? Bir sonraki paragrafa baktığımız zaman, şimdiye kadarki
çalışma ilişkilerinin bertaraf edildiğini ve bundan sonra kamu hizmetlerinin
belediyelerde memurlar ve işçiler eliyle değil, sözleşmeliler eliyle
görüleceğini açıkça ortaya koyuyor; yani, esas istihdam biçimi olarak bundan
sonra belediyelerde "sözleşmeli" statüsü öne geçiyor. Oysa, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi, sözleşmeli personelin kapsamını,
kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin
hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan
zarurî ve istisnaî hallerle sınırlamış. Biz bunu bertaraf ediyoruz, görmezden
geliyoruz, bundan sonra burada meslekleri itibariyle sayılmış birsürü meslek;
yetmemiş, tekniker gibi, yani, hemen hemen her meslekte çalışanın sözleşmeli
statüye geçirilerek, hem çalışma güvencelerini, iş güvencelerini ortadan
kaldırmanın hem de bu belediyelerimizi bundan sonra daha da siyasallaşmış bir
yapıya büründürmenin yollarını buluyoruz.
Diğer taraftan, bu da
yetmiyor; bakıyorsunuz, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen devlet
memurlarından da, belediyelere eleman alabiliyoruz ve bunların görev süresine
belli sınırlar getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bu sözleşmeli personelin sürelerinin, belediye başkanının görev
süresiyle sınırlı olması, bir bakıma, belediye hizmetlerinin iyi yürütülmesi ya
da bir sonraki dönemde işbaşına gelecek olan belediye başkanının hizmet
anlayışına uygun personelle çalışmasının önünü açacak gibi gözüküyorsa da, tam
anlamıyla siyasallaşmayı beraberinde getireceği gibi, bunun yanında, stratejik
plan hazırlama ve hizmetlerde sürekliliği esas kılacak ve o sürekli hizmetleri
görecek personelin de gitmesi büyük boşluklar yaratacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, yine, tasarıya baktığımız zaman "belediyenin yıllık toplam personel
giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin 213 sayılı Vergi Usul
Kanununda belirlenen yeniden değerleme katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak
miktarın yüzde 30'unu aşamaz. Nüfusu 10 000'in altında olan belediyelerde bu
oran yüzde 40 olarak uygulanır" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu,
ILO'nun 98 sayılı Sözleşmesine ve toplusözleşme özgürlüğüne açıkça aykırı bir
düzenlemedir. Her ne kadar, biz, kamu çalışanlarına grevli, sendikalı
toplusözleşme hakkını halen tanımamış olsak da, Avrupa Birliğiyle
bütünleştiğimizde onların da toplusözleşme hakkını aldıklarını görecek olursak,
hem memurlarımızın hem işçilerimizin ücretlerine peşin peşin sınır getirmenin
bir mantığı yoktur. Bu, uluslararası sözleşmelere ve toplusözleşme, özgür
toplupazarlık düzenine aykırıdır.
Yine, sözleşmeli ve işçi
statüsünde çalışanlar hariç, belediye memurlarına, başarı durumlarına göre,
toplam memur sayısının yüzde 10'unu geçmeyecek şekilde, bunların
performanslarına göre yılda en fazla 2 kez ikramiye verilebilir diyoruz. Yani,
burada, devlet memurlarının yüzde 10'uyla sınırlamanın mantığını da anlamak
mümkün değil. Yani, insanlarımızı, memurlarımızı, çalışanlarımızı, kimlikli,
kişilikli, bu ülkenin onurlu yurttaşları olarak geçimini alınteriyle sağlayan
insanlar olmaktan çıkarıp, o belediyede, birbiriyle yarışma adına, bir bakıma
kişiliklerini erozyona uğratacak birtakım olumsuz davranışlara doğru itmeye
kimsenin hakkı olamaz. Eğer, memurlara, çalışanlara bir ikramiye verilecek ise,
ayırımsız, bütün memurlara, bütün çalışanlara verilebilmelidir değerli
arkadaşlarım...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yatanlar?..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yatan yok öyle... Yatan... Tabiî ki, aldığınız belediyelerde yatan
arkadaşlarınız varsa, o ayrı. Belediyeler, zaten, ekonomik olarak zor durumda.
Eğer, zor durumdaki bir belediye başkanı yatacak eleman alıyor ise, bir sonraki
dönemde zaten başarısızlığı nedeniyle o görevde kalamayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bunun yanında, yine, yasa tasarısının pek çok eleştirilecek yönü var.
Bundan sonra gelen madde, özellikle personel devrine ilişkin bir madde. Ben, bu
kısıtlı süre içerisinde giremediğim konulara, 50 nci maddede, biraz sonra devam
edeceğim.
Ancak, özellikle burada,
personelin sadece sözleşmeli statüye kaydırılıyor olmasının mantığını
anlayabilmek olanaklı değil. Geçici işçilik, zaten, belediyelerimizde,
başlıbaşına, çalışanlar arasında ücret ayırımına...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
toparlayabilir misiniz.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Teşekkür ederim; toparlıyorum Sayın Başkan.
Geçici işçilik,
başlıbaşına, çalışanlar arasında eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı bir
biçimde, maliyet düşsün diye, pek çok partizan kişinin işe alınması yoluyla
istismar edilen bir konu. Belediyelerde yapılması gereken, işlerin geçici
işçilere gördürülmesi değil; belediyelerde yapılması gereken işlerin taşerona,
şirketlere devredilerek güvencesiz çalışma ilişkilerini kurmak değil; tam
aksine, belediyelerimiz birer kamu hizmeti üreten, yöresine, halkına hizmet
sunan kurumlar olduğu için, o işlerde sürekli çalışan memurlar ve işçiler
eliyle görülmesi, gördürülmesi son derece doğru bir karar olur.
Değerli arkadaşlarım,
küçük belediyelerde, avukatlık gibi, mimarlık gibi hizmetlerde geçici personel
istihdamı yapılabilir; bunu anlayışla karşılamak mümkündür, zorunlu da
olabilir; ancak, bütün hizmetleri sözleşmeli personel eliyle gördürmeye
kalkarak örgütsüz bir toplum yaratmak, ne o belediyeye ne ülkemizdeki çalışma
yaşamına ne de ülkemize bir yarar getirecektir.
Bu düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
NADİR SARAÇ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu
maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri, saygıyla selamlıyorum.
Belediyelerin personelle
ilgili sorunlarının temelinde malî yapının güçsüzlüğü gelmektedir. Bir yandan
yöre halkına sunulması gereken hizmetlerin çokluğu, diğer yandan sınırlı malî
olanaklar, sayı ve nitelik açısından yeterli personel sağlanmasını
engellemekte, bulunan araçözümler kamu personel rejimi açısından yeni sorunlar
doğurmaktadır. Belediyelerde çalışan personelin büyük bölümü göreviyle ilgili eğitimden
geçmemekte, özellikle küçük nüfuslu belediyelerde hizmetiçi eğitim tamamen
kapalı bulunmaktadır. Memurlarca görülmesi gereken işlerin zaman zaman
işçilere, hatta geçici işçilere gördürüldüğü, burada bulanan belediye
başkanlığından gelen milletvekili arkadaşlarımızın da bilgilerindedir.
İşçilerin yeterli iş güvencesine sahip olmaması, bazı keyfî uygulamaları
getirebilmekte ve temel haklarının kullanımını engelleyebilmektedir. Geçici
işçi istihdamının giderek yaygınlaşması ise, çalışma barışı ve kamu personel
rejimi üzerinde de olumsuz etkiler yapmaktadır. Personelin yerine getirdiği
görevin kadro unvanıyla bağdaşmaması sıkça rastlanan bir sorun olup, memur
kadrolarında da unvan standardizasyonu sağlanamamıştır.
Tasarının bu maddesinde,
bir yandan norm kadro uygulaması getirilirken, diğer yandan kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilen memurların, belediye başkanının talebi,
kendilerinin isteği ve kurumlarının izniyle belediyelerde görevlendirilmelerine
olanak veren düzenleme, norm kadro uygulaması ve norm kadro getirilmesindeki
mantığa ters düşmektedir; ayrıca, belediye personelinin belediye başkanı
tarafından atanacak olması, belediyelerde siyasî kadrolaşmanın önünün
açılmasına neden olabilecektir.
Personel rejimi
reformunun temel ilkelerinden biri de -devlette aslî ve sürekli görevler
belirlenecek ve bu görevi yürütenlerin dışındakiler İş Kanununa göre
çalıştırılacak- aslî ve sürekli görevlerde çalışanların tüm kamu çalışanlarının
belli bir oranını geçemeyecek olmasıdır. Bu temel ilke doğrultusunda gerekli
belirleme yapılmış değildir. Belediyelerin personel rejimleriyle ilgili
sorunlarının çözümünde malî yapının güçlendirilmesi temel hareket noktası
olmalı, personelin hizmetiçi eğitim çalışmaları desteklenerek geliştirilmeli, personelle ilgili çağdaş
uygulamalara gidilirken var olan hakların kullanımının önündeki engellemeler
kaldırılmalı, amacını aşan boyutlardaki geçici istihdam denetime alınarak kadro
ihdasına gidilmeli, memur kadro unvanlarında sadeleşme sağlanmalıdır.
Belediyelerde uygulanmak
istenilen istihdam yapısında sözleşmeliliğin tali değil esas istihdam biçimi
olacağı öngörülmekte, bu tanımlanan kapsama belediye çalışanlarının büyük
kısmının özendirilmesi hedeflenmektedir; ki, bu sınırlı olmalı ve toplam
istihdamın belirli bir oranını geçmemelidir.
Bugün, çok büyük bir
sorun olan ve bir ile kırkbeş ay arasında değişen süreçlerde maaşını alamayan
binlerce kamu çalışanının sorunu çözülerek, zorunlu tasarruf kesintileri ve
konut edindirme yardımı mağduriyetleri giderilmelidir. Performansa bağlı ücret
sistemi ile ödüllendirme ve cezalandırmada rol oynayacak ve çalışma barışını
bozacak hemşerilik, siyasî tercih, idareye daha yakın olma gibi kriterlerin
rolü ortadan kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
eğer siz "kamuda personel fazladır, azaltılmalıdır, yaşam boyu istihdam
garantisi lükstür, kaldırılmalıdır; eşit işe eşit ücret yerine, performansa
bağlı ücret sistemine geçilmelidir; kadro karşılığı olmaksızın sözleşmeli
çalışmak esas olmalıdır" düşüncesini savunarak, belki konuyla ilgili
olmayan yurttaşlarımızın anlayamadığı, ama, tüm belediyelerimizin çok iyi
bildiği, zaten düşük olan paylarını aşağıya çekiyorsanız "yerel
yönetimleri güçlendiriyoruz" tezinde çok inandırıcı olamazsınız. Aslında,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, halkımızın içtenlikli duygularla güncel
gereksinimlerini yerelde çözümlediği, çözüme kendisinin de katıldığı, denetimin
hukuksal olarak güçlendirildiği, sosyal yararın en önde tutulduğu yerelleşmeyi,
yani yerel yönetimlere daha fazla kaynak aktarılması ve daha fazla yetki
verilmesini yıllardır ısrarla savunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Saraç.
NADİR SARAÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin geleceğini on
yıllar boyu etkileyecek olan bu yasanın, demokratik bir biçimde, özgürce,
üniversiteler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, siyasîler
ve geniş halk kitlelerinin katılımıyla ortak bir noktaya taşınıp, ülke ve
toplum yararına en uygun bir biçimde düzenlenmesinin yararlı olacağını
düşünmekteyiz.
Tasarının, bu durumuyla,
mevcut sorunlara yeterli çözümleri getirmeyeceğine, eksik olduğuna inanıyor, bu
görüş ve öneriler ışığında mevcut tasarının yeniden değerlendirilerek daha
sağlıklı bir çalışma yapılması düşüncesiyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saraç.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen İzmir Milletvekili Enver Öktem.
Buyurun Sayın Öktem.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Yasası
Tasarısının 49 uncu maddesiyle ilgili, şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz Belediyeler Yasa Tasarısıyla birlikte, belli merkezlerin,
AKP Hükümetine kargoyla göndermekte olduğu kamu reformu paketinin son
parçalarını da almış bulunuyoruz! Öncelikle, bu paketi yurdumuza gönderen
sermaye çevrelerini kutlamak gerektiği düşüncesindeyim! Zira, ülkemizi,
parçalara ayrılmış birleşik bir manda devleti haline dönüştürmek için yüz
yıldır uğraş veren sömürgecilerin, Sevr özlemcilerinin, onların
işbirlikçilerinin, Prens Sabahaddinlerin, Damat Feritlerin, Sait Mollaların ve
onların günümüze kadar gelen uzantılarının bir asır boyu katettikleri yolu iki
yıl içerisinde tamamladılar! Hem de, ataları gibi işgal ordusuyla değil,
oturdukları yerden başardılar bu zaferi!
BAŞKAN - Sayın Öktem,
maddeyle ilgili konuşur musunuz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Elbette, bu zaferdeki payı bakımından, tebrik edilmeyi asıl hak eden de AKP
İktidarıdır. AKP Hükümeti, son iki yılda, kendisine gönderilen hiçbir paketi
geri çevirmeyerek, paketi açıp, içindeki kullanma kılavuzuna da harfiyen
uyarak, büyük bir nezaket ve uyum örneği göstermiştir!
Belediyeler Yasası
Tasarısı, bu paketin içindeki en nadide parçalardan birisidir, değeri büyüktür;
çünkü, bu yasayla birlikte, yüz yıldır sunî bir şekilde tartışılan "yerel
yönetim mi güçlendirilmeli, yoksa yerel iktidar mı oluşturulmalı"
tartışması, ikincisinin, yani, yerel iktidarın lehine sonuçlanmış
bulunmaktadır. Bu yerel iktidarın kapsama alanı oldukça geniştir. İçerisinde,
tefeci bezirgânlardan tutun yerel rantiyecilere kadar, uluslararası sermayenin
taşeronlarından tutun tarikat, mafya, aşiret ağababalarına kadar her şey
mevcuttur.
Bu tasarılarla birlikte
devlet küçülecek; ama, hükümet oldukça büyüyecektir. Belediyeler, hükümetlerin
siyasî kadrolaşma yerleri haline getirilecektir. Ulusal devlet parçalanacak,
sosyal devlet piyasalara dönüşecek ve böylece, hem uluslararası sermaye
çevrelerinin hem de AKP Hükümetinin istediği bir yerelcilik hâkim duruma
gelecektir. Elbette, böyle bir yerelciliğin merkezi Ankara değil, Büyük
Ortadoğu Projesi olacaktır. Bu tasarı, bu yüzden değerlidir. Peki, bedelini kim
ödeyecektir; elbette bütün vatandaşlar; işçiler, işsizler, memurlar, köylüler,
istihdam yaratan gerçek üreticiler. AKP İktidarının büyük paketinden toplumun
her kesimi nasibini alacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kamu yönetiminde, özellikle sosyal devletin hâkim olduğu ülkelerde egemen olan
anlayış, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının işlevi, kamu hizmetlerinin
yürütücüsü olmalarıdır. Kamu hizmetinin bedeli yoktur. Bir bedel tespit
edilecekse, bu, sadece vatandaşların vergileri olabilir. AKP İktidarının kamu
reformu paketiyle bu anlayışı tamamen tersine dönüyor. Kamu hizmetinden
yararlananlar, bu hizmet oluşturulduğu anda bedelini ödemekle yükümlü
tutulmaktadırlar. Devletin, özel sektör gibi algılandığı bu yaklaşımın doğal
sonucu da, elbette, kamu çalışanlarının, kamu çalışanı değil, sadece çalışan;
ama, nereye çalışacakları sadece ve sadece siyasî iktidarın iradesine
bırakılmış bir çalışan olarak konumlandırılmaları söz konusu olacaktır. Böyle
bir düzen içerisinde kamu emekçileri de tam anlamıyla bir yabancılaşma sürecine
sokulacaktır. Sözgelimi, kamu hizmetinde uzmanlaşmış bir kamu görevlisi,
kendisini, hiç alakasız bir taşeron şirketin veya siyasî kadrolaşmanın merkezi
olmuş bir belediyenin sindirilmiş elemanı olarak görecektir. Bu yasa
tasarısının 49 uncu maddesi de, açık bir şekilde bu kapıyı açmaktadır. Bu
madde, aynı zamanda, belediyeleri, iktidarların militan kadrolaşmalarının
olduğu bir kamp haline dönüştürecektir. Kamu hizmetlerinin eşitlikçi bir
şekilde yürütülebilmesi için memurun en önemli özelliği olan iş güvencesini
ortadan kaldıracak bu tasarı ve değerleri uygulamaya geçirildiğinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem
toparlayabilir misiniz.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
... kamu çalışanlarının mevcut durumlarını muhafaza edebilmelerinin yegâne
şartı, parti militanı olmalarını gerektirecektir. Elbette, böyle bir sistem
içerisinde devlet değil parti, hizmet değil rüşvet hâkim olacaktır. Bu
anlayışın mimarı olan siz AKP'li milletvekili arkadaşlarımı başarılarından dolayı
şimdiden kutluyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öktem.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
gerçekten, biraz önce bu kürsüden konuşan arkadaşımı hayretle izledim; bugüne
kadar bu konuda yapılan konuşmaları, burada söylenenlerin hiçbirini takip
etmemiş gibime geliyor. (AK Parti sıralarından "yeni geldi" sesleri)
Bugün, seksen yıllık cumhuriyet dönemimizde hep konuşulan bir konu; bugüne
kadar, idarenin yeniden yapılandırılması, yerel yönetim reformu, her hükümet
programına girmiş, her yapılan kalkınma planına girmiş ve bugün, kendi partisi
dahil bütün partilerimizin hem parti programlarında hem iktidar olanların
hükümet programlarında bu var. Bu ihtiyacı duymayan, bu ihtiyacı
dillendirmeyen, bu ihtiyacı söylemeyen bir tek fert yok. Sokaktaki insandan
Sayın Cumhurbaşkanına kadar herkes, kamunun yeniden yapılandırılmasından
bahsediyor. Herkes, tıkanan bürokrasi, hantal bürokrasi, işlemeyen bürokrasiden
ve Türkiye'de işlerin düzelebilmesi için kamu yönetimi reformundan, yerel
yönetim reformundan bahsediyor; ama, maalesef, konuşmacı o kadar enteresan
şeyler söyledi ki, ne söyleyeceğimi şaşırdım. Onun için, lütfen, arkadaşımız,
hiç olmazsa bundan sonra söylenenleri dinlesin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Değerli.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma bazı
sorular soracağım.
Sözleşmeli işçi ve memur
kadrolarına sözleşmeli memur alınıyor, belediye başkanlarına bu yetki
veriliyor. Belediyeler, seçimi kazanan siyasî partilerin il ve ilçe merkezleri
haline getirilmiyor mu; yani, belediyeler tüm kadrolarıyla siyasallaşmıyor mu?
İkinci sorum:
Çalışanların sosyal hakları ne olacak? İşçi ve memurların sendikal hakları ne
olacak? Tasarıda bununla ilgili olarak bir husus göremedik. Acaba, ileride sendikaların
kapanmasını mı planlıyorsunuz? Bu konuda Sayın Bakanım ne öneriyor, duymak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Değerli.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; herhalde,
şimdi, burada da yanlış bir anlaşılma var. Sanki sözleşmeli personel istihdamı
ilk defa yapılıyormuş gibi. Halbuki, bizim kamu yönetiminde yıllardır
sözleşmeli personel uygulaması var. Bugün, Devlet Personelde, diğer bağlı
kurumlarda, Başbakanlıkta, hatta, Başbakanlıkta ve diğer kurumlarda sözleşmeli
müsteşar muavini var. Şu anda yürürlükte olan 1580 sayılı Kanunda da sözleşmeli
personel çalıştırma hükmü vardır.
Şimdi, bakın, tasarının
bu okuduğumuz maddesinin üçüncü fıkrası aynen şöyle: "Belediyede, norm
kadroya uygun olarak..." Belediye fazla memur alamaz ki! Belediye ilk defa
kurulmuyor ki! Belediyede çalışan birsürü insan varsa, kadrolar doluysa, boş
olan kaç kadrosu varsa, ancak, o kadar sözleşmeli personel alacak. Hepsini atıp
da, sil baştan, memur ve işçi almayacak ki; bu bir.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Bakan, eskiden üç beş kişi alıyordu...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Eskiden olanlar devam ediyor efendim.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Kadrosu çok açıksa, müsaade edin, açığı kapatsın.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yine, öyle...
BAŞKAN - Sayın Değerli,
sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor...
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, norm kadro sayısına göre; yani,
belediyede norm kadroya uygun olarak açık varsa, onlarla ilgili sözleşmeli
personel alabilecek.
İkincisi, yapılmış olan
bütün toplusözleşmeler, mevcut çalışanlar ve yeni alınacaklar için geçerlidir.
Sosyal haklarla ilgili bir kayıp veya herhangi bir durum yoktur.
Arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 6 adet
önerge vardır; önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin üçüncü paragrafına "norm
kadroya uygun olarak..." ifadesinden sonra aşağıdaki metnin ilave
edilmesini teklif ediyoruz.
Hakkı Ülkü Salih Gün Nail Kamacı
İzmir Kocaeli Antalya
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Yaşar
Tüzün Sedat Pekel
Malatya Bilecik Balıkesir
"mevcut memur kadro
sayısının yüzde 10'unu geçmemek üzere"
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı kanun tasarısının 49 uncu maddesinin yedinci fıkrasında yer alan
"yüzde 40" ibaresinin "yüzde 50" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Salih Gün |
Kâzım Türkmen |
|
İzmir |
Kocaeli |
Ordu |
|
Yaşar Tüzün |
Halil Ünlütepe |
Abdulaziz Yazar |
|
Bilecik |
Afyon |
Hatay |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin yedinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Personelin her
türlü alacakları zamanında ve öncelikle ödenir."
|
Sadullah Ergin |
Atilla Koç |
Cemal Yılmaz Demir |
|
Hatay |
Aydın |
Samsun |
|
Halil İbrahim Yılmaz |
Şükrü Ünal |
Mehmet Sarı |
|
Kütahya |
Osmaniye |
Osmaniye |
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Belediye başkanı
zorunlu gördüğü takdirde, belediye meclisinin görev süresini aşmamak şartıyla,
boş olan başkan yardımcısı kadrolarına belediye meclisi üyeleri arasından
görevlendirme yapabilir. Bu şekilde görevlendirilen meclis üyelerine belediye
başkanına verilen ödeneğin ¾'ünü aşmamak üzere belediye meclisi tarafından
belirlenecek aylık ödenek verilir. Bu şekilde görevlendirme, memuriyete
geçişte, sözleşmeli veya işçi statüsünde çalıştırılmada ilgililere herhangi bir
hak sağlamaz.
|
Birgen Keleş |
Ahmet Ersin |
İsmet Atalay |
|
İstanbul |
İzmir |
İstanbul |
|
Mehmet Siyam Kesimoğlu |
|
Yılmaz Kaya |
|
Kırklareli |
|
İzmir |
BAŞKAN - Beşinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Kambur |
A. Gökhan Sarıçam |
Orhan Erdem |
|
Tekirdağ |
Kırklareli |
Konya |
|
Nimet Çubukçu |
|
Serpil Yıldız |
|
İstanbul |
|
İzmir |
"Norm kadrosunda
belediye başkan yardımcısı bulunan belediyelerde norm kadro sayısına bağlı kalınmaksızın;
belediye başkanı, zorunlu gördüğü takdirde, nüfusu 50 000'e kadar olan
belediyelerde bir, nüfusu 50 001-250 000 arasında olan belediyelerde iki,
nüfusu 250 001-500 000 arasında olan belediyelerde üç, nüfusu 500 000 ve fazla
olan belediyelerde dört belediye meclis üyesini belediye başkan yardımcısı
olarak görevlendirebilir. Bu şekilde görevlendirilen meclis üyelerine belediye
başkanına verilen ödeneğin 2/3'ünü aşmamak üzere belediye meclisi tarafından
belirlenecek aylık ödenek verilir. Bu şekilde görevlendirilme, memuriyete
geçiş, sözleşmeli veya işçi statüsünde çalışma dahil ilgililer açısından
herhangi bir hak teşkil etmez ve belediye meclisinin görev süresini
aşamaz."
BAŞKAN - Altıncı ve en
aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı kanun tasarısının 49 uncu maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesi
talep olunur.
|
Halil Ünlütepe |
İzzet Çetin |
Osman Özcan |
|
Afyon |
Kocaeli |
Antalya |
|
Feridun Baloğlu |
Erdal Karademir |
Oğuz Oyan |
|
Antalya |
İzmir |
İzmir |
|
|
Nail Kamacı |
|
|
|
Antalya |
|
"Personelin her
türlü alacakları zamanında ödenir. Alacakların zamanında ödenmemesinden doğan
zarardan belediye başkanı ve hesap işleri müdürü, kendilerine rücu edilmek
üzere şahsen de sorumludur."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
önergeniz hakkında söz istiyorsunuz; buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
komisyonun bu önergeye katılmayışını anlayışla karşılıyorum; ama, Sayın Bakanın
"katılmıyoruz" demesini anlayabilmenin olanağı yoktur; çünkü, bu
görüşmekte olduğumuz tasarıyı, Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşleri
doğrultusunda tartışıyoruz. Hükümetin tasarısına, Bakanlar Kurulunun sunduğu
metne bakarsak, burada, aynen, personelin her türlü alacakları zamanında ve
öncelikle ödenir hükmü var; ama, komisyonda, her ne hikmetse, herhalde, tavşana
kaç, tazıya tut mantığı içerisinde, komisyonda da çoğunluğunuz olduğu için,
biz, hükümet olarak böyle şirin gözükmek için bunu yazalım, siz komisyonda
değiştirin talimatı verilmiş olacak ki, burada yer almamış. Şimdi, Sayın Bakan
buna katılmıyor.
Değerli arkadaşlarım, iki
parti içerisindeki pek çok arkadaşım belediye başkanlığından geldi. Hepimiz
kentlerde yaşıyoruz, belki köy kökenliyiz, belki Anadolu'nun ücra köşelerinden
geldik; ama, hepimiz, hemen hemen büyük bir bölümümüz, belediyelerin hizmet
ürettiği alanlardan geldi. Oralarda çalışan işçilerin, memurların, aylarca,
hatta yıllarca, kırk aya, kırkbeş aya varan sürede ücretlerinin ödenmediğine,
maaşları her ne kadar "657 sayılı Yasaya tabi çalışanların maaşları
aybaşında ödenir" ibaresine dayalı olarak aybaşında ödeniyor ise de
zorlanılarak, özellikle memurlar ya da o zavallı geçici işçilerin aylarca,
yıllarca ücretlerini alamadıkları için zaman zaman eylemlere başvurduklarına
tanık oluyoruz.
Belediye başkanları beş
yıl için göreve geliyor. Burada, eğer, böyle bir hüküm görmez ise... Zaten,
belediyeler, malî açıdan güçlendirilmiş değil, hizmetleri görmekte zorlanıyor,
onun, müteahhitlere, çıkar çevrelerine, baskı gruplarına gücü yetmiyor. Kime
gücü yetiyor; işe aldığı işçisine ya da eskiden beri çalışan -sözleşmeli değil
ama- işçisine gücü yetiyor. Sözleşmesi var, çalışan personelin sendika aidatını
ödeyemiyor belki belediye, sözleşmeyi uygulamıyor, ücretini vermiyor; ondan
sonra bakıyorsunuz, şehirler, ilçeler, beldeler çöp yığını.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz yıl bu aylarda 1475 sayılı Yasayı 4857 sayılı Yasayla değiştirdik;
yeni getirilen düzenleme, ücretlerin ödenmemesi halinde, işten kaçınma hakkını,
iş görmeme hakkını çalışanlara verdi. Biz, Anayasanın 90 ıncı maddesinde de
değişiklik yaptık; diyoruz ki orada da, bir çelişki varsa uluslararası
sözleşmeler geçerli. Şimdi, biz, bile bile, belediye başkanlarına sen, müteahhitlerin
parasını öde, diğer ücretleri öde; ama, çalışana geldi mi vur kafasına... Bu
mantıkla ne belediye yönetilir ne ülke yönetilir... Yapılması gereken,
ücretlerin zamanında ödenmesini sağlamaktır ve eğer, zamanında ödenmiyor ise,
buna bir hüküm, cezaî müeyyide getirmektir ya da İller Bankasından
belediyelerin payının bir kısmının, ücretlere ilişkin bölümünün sadece
ücretlere tahsisli olarak verilmesi gerekir ki kentlerimiz huzurlu olsun.
Hatta, bu madde yine eksik; bu maddede -çalışanlarının örgütlü olduğu- sendika
aidatlarının ödenmesi de belediye başkanlarına hatırlatılmalı. Eğer, biz, bir
yasa yapacak isek, tartışmalardan uzak, işleyebilir, okuyanın anladığı ve
anlaşılanın da uygulanabileceği biçimde yazmamız gerekir.
Sayın Bakan -bundan
sonraki madde görüşülürken, yine cevap vereceğim- bazı konuları gerçekten
çarpıtarak açıklıyor; yani "en iyi hazırlanan yasa tasarısı" diyor;
ama, neresini tutsak, tel tel dökülen bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, o
nedenle, personelin her türlü alacaklarının zamanında ödenmesine ilişkin bu
düzenlemeye paralel, yakın bir düzenleme de, bir öneri de AKP Grubunun var.
Burada, iki önerge arasındaki tek fark, bizim önergemizde, cezaî müeyyide,
yani, belediye başkanının ve muhasebe müdürünün sorumluluğu da
gösterilmektedir.
O nedenle, bu önergenin
kabulü doğrultusunda oy kullanmanızı istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Kambur (Tekirdağ) ve arkadaşları
"Norm kadrosunda
belediye başkan yardımcısı bulunan belediyelerde norm kadro sayısına bağlı
kalınmaksızın; belediye başkanı, zorunlu gördüğü takdirde, nüfusu 50 000'e
kadar olan belediyelerde bir, nüfusu 50 001-250 000 arasında olan belediyelerde
iki, nüfusu 250 001-500 000 arasında olan belediyelerde üç, nüfusu 500 000 ve
fazla olan belediyelerde dört belediye meclis üyesini belediye başkan
yardımcısı olarak görevlendirebilir. Bu şekilde görevlendirilen meclis
üyelerine belediye başkanına verilen ödeneğin 2/3'ünü aşmamak üzere belediye
meclisi tarafından belirlenecek aylık ödenek verilir. Bu şekilde görevlendirme,
memuriyete geçiş, sözleşmeli veya işçi statüsünde çalışma dahil ilgililer
açısından herhangi bir hak teşkil etmez ve belediye meclisinin görev süresini
aşamaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, arkadaşlarımın takdirine bırakıyorum.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe:
Meclis üyeleri arasından
başkan yardımcısı görevlendirilmesinin kadro şartına bağlı tutulması uygulamada
önemli zorluklara yol açacaktır. Belediye başkanı kadroların dolu olması
nedeniyle böyle bir imkânı fiilen kullanamayacak durumda kalabilir.
Dolayısıyla, meclis üyelerinin kadro şartına bağlı olmaksızın görevlendirilmesi
gerekmektedir. Bunun da belediyenin nüfusuna göre sınırlandırılması uygulamada
disiplini sağlayacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarlınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 49
uncu maddenin altıncı fıkrasıyla ilgili az önceki önerge kabul edildiğinden,
aynı fıkrada değişiklik öneren İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve
arkadaşlarının önergesini işleme koyamıyorum.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin yedinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin(Hatay) ve
arkadaşları
"Personelin her
türlü alacakları zamanında ve öncelikle ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)-Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İŞİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, biraz önce katılmadığım bir
önergenin nedeni buydu işte.
Arkadaşlarımız tarafından
verilen bu önerge daha uygun olduğu
için, buna katılıyorum efendim.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçeyi okutun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Personelin özellikle
aylık ve diğer alacakları belediyenin diğer ödemelerine göre öncelikli olması
gereken bir konudur.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı kanun tasarısının 49 uncu maddesinin yedinci fıkrasında yer alan
"yüzde 40" ibaresinin "yüzde 50" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Oyan,
konuşacak mısınız?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Nüfusu 10 000'in altında
olan belediyelerde genelde hizmetler emek yoğun olarak yürütülmektedir. Bu
nedenle, yüzde 40 yeterli olmayacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediyeler Kanunu Tasarısının 49 uncu maddesinin üçüncü paragrafına "norm
kadroya uygun olarak" ifadesinden sonra aşağıdaki metnin ilave edilmesini
teklif ediyoruz.
Hakkı Ülkü (İzmir) ve arkadaşları
"Mevcut memur kadro
sayısının yüzde 10'unu geçmemek üzere"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Oyan?..
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Belediye yönetimlerine
herhangi bir sınırlandırma getirmeden verilecek bu yetki kadro şişkinliklerine,
gizli işsizliklere (bankamatik çalışanı) sebep olacağından, böyle bir
sınırlandırma getirilmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi
okutuyorum:
Personel devri
MADDE 50.- Bu Kanunun 8
inci ve 11 inci maddeleri uyarınca tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin
kadroları ve personeli; katılma halinde katıldıkları belediyeye, köye
dönüştürülme halinde ilgili il özel idaresine devredilir. Devredilen
personelden kadro ve görev unvanları değişmeyenler, aynı unvanlı kadrolara
atanmış sayılırlar. Devredilen personelden durumlarına uygun boş kadro
olmayanların veya mevcut kadro unvanı ile atamaları yapılamayanların kadro
unvanları üç ay içerisinde ilgili belediye meclisi veya il genel meclisince
aynı sınıf içerisinde kalmak kaydıyla değiştirilir. Bu değişiklikten itibaren
bir ay içerisinde ilgililerin durumlarına uygun kadrolara atamaları yapılır.
Söz konusu personel, atama işlemleri yapılıncaya kadar, devredildikleri
belediye veya il özel idaresince ihtiyaç duyulan işlerde görevlendirilebilirler. Bunlar yeni bir
kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ücret, ek gösterge, her
türlü zam ve tazminatları ile diğer mali haklarını devredildikleri belediye
veya il özel idaresinden almaya devam ederler. Devredilen personelden memur
statüsünde görev yapanların, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge,
her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali hakları toplamının net tutarının,
eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge,
her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az
olması halinde aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda
kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi olmaksızın tazminat olarak
ödenir.
Tüzel kişiliği kaldırılan
belediyelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 4 üncü maddesinin
(B) fıkrasına göre istihdam edilen sözleşmeli personelin pozisyonları, avukat
unvanlı pozisyonlar hariç olmak üzere, başka bir işleme gerek kalmaksızın
devredildikleri belediye veya il özel idaresi adına vize edilmiş sayılır.
Tüzel kişiliği kaldırılan
belediyelerde geçici iş pozisyonlarında görev yapan personel, aynı statüde
pozisyonlarıyla birlikte ilgili belediye veya il özel idaresine devredilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın
İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Belediyeler
Kanunu Tasarısının 50 nci maddesi üzerinde, Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
madde de, biraz evvel görüştüğümüz 49 uncu maddede olduğu gibi, personelle
ilgili; ancak, aralarında sadece tek farklılık var. Burada, birleştirilen ya da
köye dönüştürülen belediyelerde çalışanların ne olacağı hükme bağlanıyor.
Buraya geçmeden evvel,
ben, Sayın Bakanımızın biraz evvel söylediği bir konuya açıklık getirmek
istiyorum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizin gibi -AKP gibi- ve bundan
önceki siyasal partiler gibi, ülkemizde yerel yönetimlerin reforma ihtiyacı
olduğunu söyleyegeldik. Gerçekten, ülkemizin koşullarına uygun, anlaşılabilir,
uygulanabilir, çağı yakalamış ve dışarıdan -üzülerek söylüyorum- dikte
ettirilmeyen, kendi özgür irademizle hazırlayabileceğimiz bir tasarının,
uluslararası kuruluşların ya da bazı çevrelerin önerileriyle gündeme getirilmiş
olmasından rahatsızlık duyuyoruz.
Bakınız, Dünya Bankasının
belediye reformu planı. Bu belgeyi burada açıklamak belki biraz üzücü bir
durum; ama, Dünya Bankasının Türkiye'yi üçer yıllık planlarla yönetmeye
teşebbüs ettiğini herhalde biliyorsunuzdur. Bu planların ilki, 2000 yılının
aralık ayında hazırlanarak, 2001-2003 yılları için yürürlüğe sokulmuştu. Bu
planın kısa adı CAS'tır. CAS, yani, Türkçesiyle, Ülke Yardım Stratejisi Planı;
karşı karşıya kaldığımız kamu reformu belgelerinin temelidir, kaynağıdır, çıkış
noktasıdır. Bunu inkâr etmenizin de hiç olanağı yoktur.
Dünya Bankasının Türkiye
için uyguladığı ikinci CAS 2004-2006 yıllarını kapsamaktadır. Bu planın beş
parçası vardır; eğitim; sağlık, sosyal sigortalar, sosyal güvenlik; yerel
yönetimler ve acil durum; yani, deprem vesaire.
İkinci CAS kapsamında
sayılan belediye reformu için, Dünya Bankası, 200 milyar dolar kredi
hazırlamıştır. Türkiye'yi "belediyeler proje versin, para vereyim"
teklifiyle yüz yüze bırakan bu hazırlık nedeniyle, belediyelere "proje
verin" baskısı yapılmaktadır. Belediyelerce hazırlanan projeler için ne
kılavuz bir örgüt vardır ne de ülke genelinde belediye altyapısına ilişkin bir
ulusal plan vardır. Ortada, sürekli olarak sözü edilen bir stratejik plan var;
plan bir tarafa, strateji dahi yok. Biraz evvel görüştük, stratejik planı,
zaten, nüfusu 50 000'in üzerindeki şehirler için koyduk. 200-210 belediye
dışında, Türkiye'de belediyelerin plan yapmasına gerek yoktur dedik.
Belediyelere para vermeye istekli olan yalnızca Dünya Bankası da değil.
Geçtiğimiz günlerde basına da yansıyan bir genelge bunu ortaya koydu. Basında,
İçişleri Bakanlığının, belediyelere, proje verin size para verelim diyen
herkese aldanmayın uyarısı yaptığını sizler de hatırlarsınız.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin belediyeleri sahipsizdir. Elbette, buna bir çözüm bulmak gerekir.
Biz, burada, birtakım eleştiriler getiriyorsak, belli yaklaşımları
sergiliyorsak, belediyeler yasasının, yapmış olduğumuz yasanın uygulanabilir
olmasına katkı vermek içindir. Değilse, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
belediyeler iyi yönetiliyor, ülkemiz iyi yönetiliyor demiyoruz. Ülkemiz dün de
iyi yönetilemiyordu, bugün, iktidarınızca da iyi yönetilmediği bir gerçek.
Belediyelerin malî sorunlarını çözmeden diğer sorunlarını çözebilmenin olanağı
yok.
Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel görüştüğümüz 49 uncu maddede, Sayın Bakanımıza, norm kadro
uygulamasının talî bir uygulama iken, aslî bir uygulamaya dönüştürüldüğünü
söyledik. Bugün, belediyelerimizde, 100 000'e yakın kadro dolu, 80 000'e yakın
kadro boştur. Bu kadrolar, yarın, bu düzenlemeyle, sözleşmeli statüde çalışma
biçimine dönüştürülecektir. Şimdi, sözleşmeliliğin hangi kriterlere göre uygulanacağının
bir hükmünü, 49 uncu madde üzerinde söz almışken söylemiştim, diğerlerini de
söyleyebilirim.
Ülkemizde, üç tip
sözleşmeli istihdam ediyoruz; bunlardan birisi 657 sayılı Kanunun 4/B maddesi;
ona ilişkin kısıtları söylemiştim. Diğeri, 657 sayılı Kanunun, ek 13'üncü
maddesine göre uygulamadır. Belediye opera, tiyatro, konservatuvar ve
orkestralarında sözleşmeli çalışacaklar için, İçişleri Bakanlığı kanalıyla
Maliye Bakanlığından olumlu görüş alınması halinde, bu dalda da çalışma
yaptırılabiliyor. Üçüncü sözleşmeli uygulama biçimi ise, 3030 sayılı Büyükşehir
Belediyeleri Kanununda var; burada da, büyükşehir belediyelerinde genel
sekreter, genel sekreter yardımcısı, daire başkanı kadroları sözleşmeli olarak
doldurulabilir. Bunun dışında sözleşmeli çalışma biçimi, örgütlenme özgürlüğüne
getirilen kısıttan başka bir şey değildir; bunu getiren siyasal partinin de,
iktidarın da demokrasi anlayışının bir bakıma ölçütüdür; örgütlü toplumdan
kaçınmak ve diğer biçimde çalışanları ucuz işgücü olarak belediyelerde
çalışmaya zorlamaktır.
Değerli arkadaşlarım, 50
nci maddedeki devirle ilgili düzenlemenin çok fazla eleştirilecek bir yönü yok.
Yalnız ben bir noktaya dikkatinizi çekiyorum. Bakınız, 57 nci hükümet
döneminde, özelleştirme mağdurları dediğimiz 1 800 kişi Bakanlar Kurulunun bir
kararnamesiyle bir ay içerisinde kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirildi.
Hükümetiniz döneminde geçtiğimiz 2003 yılı ocak ayında sendikalarla imzalanan
kamu sözleşmelerinde özelleştirme mağdurlarının bir yasal düzenlemeyle, aynen
57 nci hükümet döneminde olduğu gibi, istihdamının olanaklı kılınacağını imza
altına aldınız. Aradan birbuçuk yılı aşkın zaman geçti. Geçtiğimiz aylarda o
önerinizi geri çektiniz, Bakanlar Kurulu kararıyla bu işi yapacağız dediniz,
özelleştirme mağdurları kapılarımızdan gitmiyor, her gün buralarda; Plan ve
Bütçe Komisyonunda, hatta, grup toplantı salonlarının önlerinde o arkadaşlar, o
mağdurlar dolaşıp duruyor. Ben, şimdi bu düzenlemeyle, bu özelleştirme
mağdurlarına, bir de kapatılan, birleşen ve köye dönüştürülen belediye
çalışanlarının -işe yerleştirmenin iyi uygulanmamasından dolayı- eklenmesinden
kaygı duyuyorum.
Yani, bir hükümet
döneminde bir gecede yapılabilen bir uygulama ondokuz aydan bu yana hükümetiniz
tarafından yapılamamış ise, burada çok açıkça söylüyorum, çalışanlara bakış
açınız, her yasada olduğu gibi, o kararnamenin yürürlüğe sokulmamasında da
kendini gösteriyor. Korkum odur ki, bu belediyeler yasasında da olacak işlem
odur. Belediye çalışanları mağdur edilecektir; çünkü, AKP'nin uygulamalarında,
birbuçuk yıldan bu yana gördüğümüz bütün düzenlemelerinde her çeşit faturanın
olumsuzu çalışana kesilmektedir, yoksula kesilmektedir, işsize kesilmektedir.
Burada da, belediyelerin birleşmesinden sonra, sadece, vize işlemi yapılmayacak
olan avukatlardır. Avukatlar hariç olmak üzere vize işlemi, yine, Bakanlığın
elinde ve ne zaman gerçekleşeceği de çok belli değil.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, köye dönüştürme meselesi de -üzülerek söylüyorum yine- herhalde,
hükümetinizin, partinizin işlevi değildir; çünkü, kâr alanlarını
bütünleştirmek, daha kısa süre içerisinde daha çok kâra ulaşabilmek şirketlerin
işine geliyor.
Şimdi, otuz yıldan bu
yana, kırk yıldan bu yana şehir hayatı yaşamış, şehirleşmiş bir beldeye
"senin nüfusun 1 996'ya düştü; sen, artık, köysün" demenin mantığını
anlayabilmenin olanağı yok. Eğer, dışarıdan bir empoze olmasa, hiçbir siyasal
parti böyle bir uygulamayı Türkiye'nin gündemine getirip, şehir yaşamına
alışmış, belediye hizmetlerine alışmış, belediyesiyle bütünleşmiş o beldeye, o
kente "birileri böyle istiyor; sen, artık, köysün" diyemez.
Sizin de yüreğinizin
sızladığını biliyorum. O nedenle de, arkadaşların sık sık buraya çıkıp, çok iyi
yasa yaptık, bu yasa için çok düşündük, tartıştık, danıştık demesini doğru
bulmuyorum.
Bunları belirtmek için
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahsı
adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının 50 nci maddesiyle
ilgili şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Yalnız, konuşmama
başlamadan önce, Sayın Bakanın, 49 uncu madde üzerinde yaptığım konuşmamla
ilgili açıklamasını yanıtlamak istiyorum.
Ben, aslında, Sayın
Bakanı da, AKP milletvekillerimizi de tek tek insan olarak çok seviyorum, çok
değer veriyorum; ama, benim buradaki konuşmalarımın anateması bir anlayışı
yargılamakla ilgilidir. Bu anlayışı yargılarken, kişisel bir hakaret söz konusu
değildir. Sayın Bakan, benim konuşmamdan hiçbir şey anlamadığını ifade ettiler.
Gerçekten üzüldüm; çünkü, benim konuşmam çok açık ve nettir. Ben, Türkiye'de
AKP İktidarının, AKP anlayışının göreve geldiği günden bugüne değin yaptığı tüm
kanun tasarılarını incelediğimizde, hepsinde bir siparişin, bir kargo paketinin
söz konusu olduğunu vurguladım. Sayın Bakan, bana ifade edebilirler mi ki
acaba, IMF patentini taşımayan, Dünya Bankası patentini taşımayan, uluslararası
sermaye patentini taşımayan bir yasal düzenleme bugüne kadar yapmışlar mıdır?!
Ben, bunu anlatmaya çalıştım; ama, maalesef, AKP milletvekili arkadaşlarımız,
kurşun asker gibi her şeyi reddeden, önlerine gelen her şeye "evet"
diyen bir anlayıştalar. Dolayısıyla, Sayın Bakanın dediği "biz, bunu
anlamakta güçlük çekiyoruz" lafını da... Evet, gerçekten size laf anlatmak
deveye hendek atlatmaktan daha güç
gözüküyor; beni bağışlayınız.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddeyle ilgili görüşlerime geçmek istiyorum. Üzerinde konuştuğumuz madde,
personel devriyle ilgilidir. Bu vesileyle, bu yasa tasarısının, personeli nasıl
algıladığına değinmek istiyorum. Herkesin bildiği gibi, kamu hizmetleri kamu
personeli eliyle yürütülür; bu, en genel idare hukuku ilkesidir. Bu ilke, bu
tasarılarla birlikte ülkemizde tarihe karışmak üzeredir. Kamu reformu
tasarılarıyla birlikte, aslında, kamu hizmeti kavramı ortadan kaldırıldığı için
kamu personeli de kamunun personeli olma statüsünden çıkarılmış, sadece
personel olarak değerlendirilmiştir. Bu tasarıların dilinde ve felsefesinde,
kamu personelinin, kamu hizmeti yürütme anlamında, örneğin, Sabancı Holdingte
çalışan personelden hiçbir farkı yoktur. Çünkü, kamu hizmeti artık vatandaşa
karşılıksız verilen bir hizmet değildir, bedeli vardır.
Bu tasarılarla birlikte
çok değişik bir düzenleme getirilmektedir. Kamu hizmetleri hizmeti
gerçekleştiren personelle birlikte satışa çıkarılmıştır. Yani, bu yasa
yürürlüğe girerse, devlet, kamu hizmetlerinden yararlananlardan bedel
almaktadır diye söylemekten çekinmeyeceğiz. Çünkü, daha da ötesi yapılacak,
devlet, kamu hizmetlerini, kamu hizmetlerini satacak kişiye de satacaktır.
Buradan çıkacak sonuç, hizmetin iki kez pahalılaşması ve sadece o pahalı bedeli
ödeyenlerin yararlanmasıdır. Sözgelimi, dinlenme alanları tesis etmek, park ve
bahçeleri geliştirmek ve yaygınlaştırmak belediyelerin kamu hizmeti görevidir;
bu hizmetin vergi dışında hiçbir karşılığı olamaz; ama, hükümetin yeni yönetim
anlayışına göre bu hizmet pekala bir özel şirkete bedeli mukabilinde
satılabilecek ve bu şirket almış olduğu bu hizmeti ticarî alana sokarak kârlı
bir rant haline dönüştürebilecektir. Elbette bu işten belediye de şirket de
kârlı çıkacaktır; ama, kamu hizmeti yükümlülüğü ortadan kalkan ve sanki bir
özel şirketmiş gibi hareket eden belediyenin bütçesinin gelişmesi vatandaş için
hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Böyle bir yönetim ilişkisinden zararlı çıkan
da sadece vatandaşlar olacaktır. Peki, vatandaşla bağı, kamu hizmeti bağı
ortadan kaldırılmış olan kamu personelinin durumu ne olacaktır; personel ya
hükümetin ve politize olmuş belediyelerin emireri gibi çalıştırılacak ya da bu
maddenin başlık ismi gibi, oradan oraya devredilen bir mal gibi belediyelerin
demirbaş listelerinde yer alan ucuz ve vasıfsız emek olarak yerini alacaktır.
Zira, uzmanlık gerektiren her hizmet faaliyeti zaten özel şirketlere
devredileceği için, yani, satılacağı için bu hükümetin yönetim kültüründe uzman
kamu personeli diye bir kavram da kalmayacaktır.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
İrticalen daha güzel konuşuyorsun.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Beğendin galiba, bunu beğendin!..
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem,
toparlar mısınız...
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Eğer bu tasarılar yürürlüğe girerse bu sonuç en kısa zamanda gerçekleşecektir.
Bu hükümet, İş Kanununda işçilere getirdiği kölelik düzenini bu tasarılarla
birlikte kamu personel sistemine de adapte etmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
burada, yanlış olmasını temenni ettiğim bir şüphemi dile getirmek istiyorum.
Hükümetin bu yerel yönetim paketiyle sunduğu yerelcilik, ABD'nin, Irak'ta ve
tüm Ortadoğu'da yerleştirmek istediği yerelcilik anlayışına benzemektedir.
Hükümet, sanki, Büyük Ortadoğu Projesinin belediyelerini, yerel yönetimlerini
hazırlamaktadır. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan "Diyarbakır, Büyük Ortadoğu
Projesinin yıldızı olacak" demişti. Dikkat ediniz, Büyük Ortadoğu Projesi
gibi, ülkelerden oluştuğu düşünülen bir yapılanma içerisinde "bu
yapılanmanın yıldızı Türkiye olacaktır" demiyor; "Diyarbakır olacak"
diyor; yani, ülkeden değil, nihayetinde bir belediyeden bahsediyor. Bu tasarı
paketi içindeki düzenlemeleri incelediğimizde de, aslında, Türkiye Cumhuriyeti
merkezinden öte, yerel birimlere vurgu yapıldığını ve yerel yönetimlerden öte,
yerel iktidarın önplana çıkarıldığını tespit edebiliyoruz.
Bush'un Büyük Ortadoğu
Projesi ile Sayın Başbakanın Yerel Yönetimler Projesi arasındaki hem felsefe
benzerliği hem de zaman uyuşması bir cumhuriyetçi olarak, bir Cumhuriyet Halk
Partili olarak beni şüphelendiriyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sen de her şeyden şüpheleniyorsun!..
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Umarım, siz, AKP'li milletvekili arkadaşlarım, bu şüphelerimi boşa çıkaracak
vatanseverce bir tavır ortaya koyar ve hepimizi mahcup edersiniz.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öktem.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sayın Başkan, Sayın Milletvekili, konuşmasında, hakaret ve sataşmada
bulunmuştur; 69 uncu madde muvacehesinde cevap talep ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin'in, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, yapmış
olduğu konuşmada Partisine sataşması nedeniyle konuşması
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk
Partisi Milletvekili Sayın Enver Öktem, milletvekili arkadaşlarımızı
kastederek, burada tekrarından dahi teeddüp ettiğim bir laf sarf etmiştir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Kötü söz sahibinindir!..
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Şu Meclis çatısı altında, bahsettiğiniz yapıda hiçbir arkadaşımın olduğuna
ben inanmıyorum; çünkü, bu arkadaşlarımızın hepsini buraya gönderen Yüce Türk
Milletidir; onların reyleriyle gelmiştir bu milletvekillerimiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
tabiî, hükümet adına, uygun görürse, Sayın Bakanımız cevap verirler. Sayın
Öktem şunu ifade ettiler: "Bu iktidarın IMF'den, uluslararası
kuruluşlardan sipariş olmayan herhangi bir yasa çıkarması vaki olmuş
mudur" gibi bir sataşması var ve IMF'ye yönelik çok ağır suçlamaları var.
Sayın Öktem'e şunu hatırlatmak istiyorum; bu konu sık sık gündeme geliyor; bu
konunun tekrarından haz da duymuyoruz, zevk de almıyoruz: Sayın Öktem, 1990'lı
yılların sonunda, 2000'li yılların başında Türkiye'nin yaşadığı sorunlar
üzerine, Amerikalardan Türkiye'ye kurtarıcı olarak ve IMF'ye yakınlığıyla
bilinip getirilen bürokratları, AK Parti Grubu, Adalet ve Kalkınma Partisi,
kurtarıcı olarak alıp, milletvekili yapıp bu Meclise taşımadı ki; bunu
taşıyanlar sizlersiniz. (CHP sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, benim, o
arkadaşımızın şahsına ya da o kuruluşa yönelik herhangi bir ifadem söz konusu
değil; ama, sık sık buraya çıkıp, hükümetin...(CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) - Hangi programı
uyguluyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
ATİLA EMEK (Antalya) -
IMF'ye sorun...
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Müsaade edin...
Burada söz
söyleyeceksiniz; ama, karşılığını da almaya tahammül edeceksiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Söz söyleyip gitmek yok öyle...
ATİLA EMEK (Antalya) -
IMF'ci misiniz değil misiniz?!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Burada, hükümetimizi, AK Parti Grubunu IMF politikalarıyla birlikte gösterip,
bunu tahkir etmek, bunu tahfif etmek işini yaparsanız, bu defa, o politikaların
Türkiye'ye taşınmasında en üst düzeyde görev almış bir arkadaşımızı niçin
buralara taşıdığınızı sorma hakkımız elbette doğar. Dolayısıyla, siz bir söz
söylediğiniz zaman, biz burada sabırla, tahammül edip dinliyoruz; ama,
görüyorum ki, söylediğiniz sözün cevabını dinlemeye bile tahammülünüz yok,
lütfen... (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Siz, IMF'ci misiniz değil misiniz?
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, AK Parti Hükümeti, seçim öncesinde, bu millete bir
program sunmuştur.
ATİLA EMEK (Antalya) -
IMF'yi kovacağız demiştiniz; kovdunuz mu?
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Adalet ve Kalkınma Partisi, sunmuş olduğu programın hükümette de takipçisi
olmuştur ve olmaktadır.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Biz, hikâye dinlemek istemiyoruz; esasa gelin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen... (CHP sıralarından gürültüler)
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu kadar sabırsızlanmayın; bir dinleyin söyleyeceklerimi, çıkar cevap verirsiniz.
BAŞKAN - Sayın Ergin,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Sayın Başkan, sözlerimi hemen toparlıyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi, seçim öncesinde Türk Milletine vermiş olduğu sözlerin takipçisidir, hükümet
programı olarak ortaya koyduğu deklarasyon da ortadadır...
ATİLLA EMEK (Antalya) -
IMF'ye teslim oldunuz!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Şu ana kadar, bakanlık sayısının azaltılması, kuruluşların icracı
bakanlıklara bağlanması, malî milat uygulamasının kaldırılması gibi Bilgi
Edinme Hakkı Kanunu gibi, Elektronik İmza Kanunu gibi reform niteliğinde birçok
yasalar çıkarılmıştır; tüm bu yasalar, bu milletin iradesinin ürünü olan bu
Mecliste, bu çatı altında görev yapan milletvekilleri aracılığıyla çıkarılmıştır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Biraz da YÖK'ten bahset!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bunların iradesini tahfif etmeye, bunların iradesini ve kullandıkları oyları
bu şekilde hafife almaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu Meclis çatısı altındaki
mehabeti bozacak ve buradaki çalışma ahengini sıkıntıya sokacak davranışlardan
kaçınmak gerektiğine inanıyorum. Bu çatı altında görev yapan tüm
milletvekilleri, kendi seçim bölgesi nezdinde, milletimizi temsil etmektedir.
Lütfen, milletvekillerimize karşı, iktidar milletvekili olsun muhalefet
milletvekili olsun, kullanacağımız üslupta biraz daha dikkatli olalım. Gecenin
bu geç saatinde, çalışma esnasında, sinir sistemimizde birtakım gerilmeler
olabilir; ama, lütfen, şu Meclisin mehabetine uygun olma ve milletin iradesine
saygı noktasında, biraz daha itinalı olalım diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ergin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın hatip, beni IMF yanlısı olmakla suçlamıştır;
söz istiyorum.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Madde
üzerinde... (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Oyan, niye
konuşacaksınız?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, hatip, bana bakarak IMF'den bahsetmiştir; hayatımda
hiç IMF yanlısı olmadım; bunu düzeltmek için söz istiyorum.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Öktem, siz
düşüncelerinizi ifade ettiniz, Sayın Ergin de düşüncelerini ifade etti. (CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
oturur musunuz!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Otur yerine!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Niye bana bakarak konuşuyor?! IMF'ciler o tarafta, o tarafa bakarak
konuşsun!
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Belediyeler Kanunu Tasarısının bazı maddeleri üzerinde
görüşlerimi açıklamak için söz aldım.
49 uncu maddeyle,
belediye başkanının zorunlu gördüğü hallerde, meclis üyeleri arasından belediye
başkan yardımcısı seçebilme yetkisinin verilmesinin yanlış olduğu
düşüncesindeyim; çünkü, Belediyeler Kanunu Tasarısının 18 inci maddesi,
belediye meclisini, belediyenin karar organı olarak vasıflandırıyor. Belediye
meclisi, belediyenin karar organıdır.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Geliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Geçti o madde; o maddeyi geçirdik.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Karar organı içerisinde görev alan belediye meclisi üyesinin, aynı zamanda
yürütme organı içerisinde yer almasının bir tezat olduğu ve belediye meclisi
göreviyle bağdaşmadığı inancındayım; çünkü, Belediyeler Kanunu Tasarısının 26
ncı maddesi, belediye başkanının faaliyet raporunun belediye meclisi üyeleri
tarafından onaylanacağı veya onaylanmayacağı amir hükmünü taşıyor. Belediye
meclisi üyesinin, belediye başkan yardımcısı olarak görev yaparken, aynı
zamanda, belediye başkanının çalışmasıyla ilgili olarak belediye meclisinde
yapılacak olan bir görüşmede olumsuz oy kullanma imkânının ne kadar olduğu
tartışma konusudur. Yine, aynı şekilde, belediye meclisi üyelerinin üçte
birinin, belediye başkanıyla ilgili gensoru verme yetkisi var. Şimdi, siz, bir
belediye meclisi üyesinin, belediye başkan yardımcılığı görevi devam ederken,
belediye başkanı hakkında gensoru vermeyle ilgili bir kararın altına imza
atacağını düşünebiliyor musunuz? O nedenle, bu hususun, kanun tasarısında,
maalesef, gözden kaçan ve uygulamada ciddî problemler ortaya çıkarabilecek bir
husus olduğu inancındayım.
Yine bu maddeyle
sözleşmeli personel çalıştırılması uygulaması getiriliyor. Biliyoruz ki, kamu
görevleri aslî ve sürekli görevliler eliyle yürütülür. Sözleşmeli personel
çalıştırılması bir istisnadır. Ancak, burada, sözleşmeli çalıştırılan
personelin, seçim dönemi bitiminden otuz gün sonrası itibariyle görevinin sona
ereceği hükmünün de getirilmiş olması yanlış bir uygulamadır. Eğer siz, aslî ve
sürekli hizmetleri sözleşmeli personel eliyle yürütmeye devam ederseniz, bu,
kamu görevlilerinin çalıştırılmasıyla ilgili hükümlere açıkça ters bir uygulama
olarak karşımıza çıkar.
Yine, biraz sonra
görüşülecek, ancak, şahıslar ve gruplar adına söz talepleri dolduğu için ifade
edemeyeceğim bir iki hususu da müsaadenizle anlatmaya çalışıyorum.
Zabıtanın görev ve
yetkileriyle ilgili bölümde, fazla çalışma yapan zabıta personeliyle ilgili
olarak "saat başı fazla çalışma ücreti ödenebilir" diye bir hüküm
var. "Ödenebilir" hükmü belediye başkanının inisiyatifinde olan bir
hükümdür. Siz, fazla çalışma yaptıracaksınız; ama, bunun karşılığında,
getirilen kanun tasarısında "fazla çalışma ücreti ödenebilir"
diyorsunuz, belediye başkanının insafına kalmış. Anayasanın 18 inci maddesi çok
açık, kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve angaryanın yasak olduğu, bir
Anayasa hükmü haline getirilmiş. Öyle ise bu maddedeki hem zabıta memurlarıyla
ilgili hem de itfaiye memurlarıyla ilgili, yaptırılan fazla çalışmalarla ilgili
düzenlemenin "ödenebilir" şeklinde olan hükmün "ödenir"
şeklinde değiştirilmesi gerektiği inancındayım.
Yine bizler, mahallî
idarelere yetkiler verirken, onların bağımsız karar almalarını sağlayacağız
diye bu kanun tasarısını getirirken...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET AKDOĞAN (Devamla) -
Toparlıyorum.
Yetkilerin Ankara'dan
mahalline devredilmesini hep söylüyoruz, bu kanun tasarısıyla bunu
getirdiğimizi ifade ediyoruz; ancak, burada zabıtanın, çok çeşitli, hukukuyla
ilgili, göreve alınmalarıyla ilgili, giyecekleri kıyafetlerle ilgili ve yine,
itfaiyenin, savunma maksadıyla kullanacağı araçlarla ilgili olarak yönetmelik
çıkarma yetkisini İçişleri Bakanlığına veriyoruz. Memuriyete alınmayla ilgili
hususlar, zaten Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerinde yer alıyor. Bunu,
tekrar buraya derc ederek, buraya yerleştirerek, ipleri tekrar Ankara'da,
merkezde tutarak, zabıtanın veya itfaiye memurunun savunma amaçlı olarak ne
kullanacağını dahi İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle
belirliyorsak, bizim, bu kanun tasarısını getirirken, yetkileri mahalline verme
noktasında söylediğimiz hususların çok gerçekçi olmadığı, bu şekilde ortaya
çıkmış oluyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Aslında Dışişleri Bakanlığına yetki vermek lazım, değil mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Siz Dışişleri Bakanlığına yetki vermek istiyorsanız, bir önerge verirsiniz,
bundan sonra, belediyelerde itfaiye memurlarının, zabıta memurlarının ne
giyeceklerine, mesleğe nasıl alınacaklarına, görevde yükselmelerine, dışarıdan
gelecek saldırılarda itfaiye memurunun savunma silahının ne olacağına dair
Dışişleri Bakanlığı bir yönetmelik hazırlar ve belediyelere de gönderir,
İçişleri Bakanlığı da bu zahmetten kurtulmuş olur.
Saygılar sunuyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Siz öyle mi istiyorsunuz?!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Maddeyle ilgili 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediyeler Kanun Tasarısının 50 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
paragrafın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Enver Öktem |
Şevket Arz |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
İzmir |
Trabzon |
Antalya |
|
Osman Özcan |
|
Canan Arıtman |
|
Antalya |
|
İzmir |
"Belediye zabıtasına
fazla mesai karşılığı olarak belediye meclisi tarafından belirlenen üst sınırı
aşmamak kaydıyla fazla mesai ücreti ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
gerekçeyi mi okutayım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Evet, gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklikle
belediyelerin düzen sağlamada öz gücü olan zabıtaların motive edilebilmeleri
sağlanabilecektir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Belediye Zabıtası,
İtfaiye ve Acil Durum Plânlaması
Zabıtanın görev ve
yetkileri
MADDE 51.- Belediye
zabıtası, beldede esenlik, huzur, sağlık ve düzenin sağlanmasıyla görevli olup
bu amaçla, belediye karar organları tarafından alınan ve belediye zabıtası
tarafından yerine getirilmesi gereken emir ve yasaklarla bunlara uymayanlar
hakkında mevzuatta öngörülen ceza ve diğer yaptırımları uygular.
Görevini yaparken
zabıtaya karşı gelenler, Devlet memuruna karşı gelenler gibi cezalandırılır.
Belediye zabıta
teşkilâtının çalışma usul ve esasları, çalışanların görev ve yetkileri,
memurluğa alınması için taşımaları gereken nitelikler, alacakları meslek içi
eğitim, görevde yükselme, meslekten çıkarılma, giyecekleri kıyafet ve savunma
amaçlı olarak kullanacakları aletler ile zabıta teşkilâtında hizmet gereklerine
göre oluşturulacak birimler, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir. Belediye, bu yönetmeliğe aykırı olmamak üzere ek
düzenlemeler yapabilir.
Belediye zabıta
teşkilâtında büro hizmetlerinde çalışanlar hariç, zabıta hizmetlerinde
çalışanlara yılı bütçe kanununda belirtilen miktar ve süre üst sınırlarını
aşmamak kaydıyla belediye başkanı tarafından uygun görülen miktar ve süreler
dahilinde saat başı fazla çalışma
ücreti ödenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Belediyeler Kanunu Tasarısının "Zabıtanın görev ve yetkileri"
başlığını taşıyan 51 inci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; sizleri şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesi, belediye zabıtasını tanımlamakta,
görevlerini saymakta ve son fıkralarında da belediye zabıtasının özlük
haklarını düzenlemektedir. Bu düzenleme, 1930 tarihli 1580 sayılı Belediyeler
Kanununda da vardı, onun 51, 19 ve 104 üncü maddelerinde bu düzenlemeler
yapılmıştı.
Burada, daha kısa bir
düzenlemeyle görev tanımı yapılıyor. Tabiî, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısının genel anlayışı içerisinde görevler sayılmakta ve dolayısıyla, bu üç
kanunda daha kısa maddeleri içermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de 3 225 belediye bulunuyor. Gerçi, kabul edeceğimiz veya Meclisin
kabul edeceği bir kanunla bunların 359 tanesinin, şimdilik, nüfusları 2 000'in
altına düştüğü için kalktığını kabul edersek, yine, 3 000'e yakın belediye var.
Buralarda 40 000 zabıta memuru görev yapıyor.
Zabıta memurları, yasanın
tarifine uygun olarak, beldenin sıhhat ve selametini, esenliğini, düzenini ve
sağlığını korurlar ve belediyenin yetkili kurullarının aldıkları belediye
yasaklarını uygularlar, bu yasaklara uyulmasını sağlamaya çalışırlar, suç
işlenmişse icra işlemlerini, müeyyidelerini ve yaptırımlarını uygularlar.
Yine, belediye
zabıtaları, Türk mevzuat sistemi içerisinde 200 adet kanun, yönetmelik, tüzük
veya buna benzer yönerge ve genelgelerin kendilerine verdiği bütün hizmetleri
yaparlar. Üniforma giyerler. Yaptıkları iş sayılamayacak kadar çoktur. Bir
defa, belediyenin protokol işlerine bakarlar; belediye başkanını, başta can
güvenliğini sağlamak üzere, temsil ederler. Belediyelerde, genellikle icra
memuru yoktur, icra memuru görevini de yaparlar. Daha doğrusu, halkın deyimiyle
belediyeciliğin tanımı şöyledir: Daha, insan doğmadan ölümüne kadarki bütün
işlerini belediyeler yapar; ama, bir sınıf vardır ki -bu zabıta sınıfı- diğer
genel idare hizmetleri sınıfının yanında, diğer memurların yanında bütün bu
görevlerden bizatihi sorumlu olurlar. Bu görevlerini yaparlarken de, diğer
genel idare hizmetleri sınıfının, yardımcı personelini ve büro hizmetleri
sınıfının aksine, yurttaşla, hemşeriyle karşı karşıya gelirler, zaman zaman
karşılıklı olarak kavgalara girerler; zabıtalara bıçak çekilir, sopalarla
saldırılır. Türkiye'nin bu ekonomik durumu daha da iyileşmezse veya mevcut
statüko, mevcut durum devam ederse, zabıta, yine, belediyeyle ilgili toplumsal
olaylarda, belediyenin kolluk gücü olarak görev yapmaya devam edecektir.
Değerli arkadaşlarım,
zabıta, bu görevleri yaparken, daha önceleri devlet memuru sayılmıyordu.
Zabıtanın devlet memuru sayılmasının bu maddede derc edilmesi çok uygun
olmuştur; çünkü, çeşitli mahkemeler, belediye zabıtalarına karşı işlenen
suçları devlet memurlarına karşı işlenen suç olarak görmüyordu.
Türk zabıtası, az önce de
söylediğim gibi, belediyenin karar organlarının, belediye başkanlarının
emirlerini icra ederler, yerine getirirler. Bu görevleri yaparlarken de, yine,
az önce belirttiğim gibi, çeşitli şekilde saldırılara maruz kalırlar. Biraz
sonra söyleyeceğim konulara dayanak olmak üzere, İzmir'in Çeşme İlçesinde,
plajda meydana gelen bir meydan kavgasını sizlere göstermek istiyorum. Bu,
İzmir'in Yeni Asır Gazetesi. Plajda, Belediye Başkanının emrini ifa eden, icra
eden Belediye Fen İşleri Müdürü Fatih Taylan'a, zabıta memurları Mümin
Dönmez'e, Mesut Uğurlu'ya ve Fen İşleri Müdürlüğünde görevli Kürşat Yıldırım'a
plajın sahipleri, taşlarla, sopalarla, künt cisimlerle saldırmışlar, yüzlerinde
ve vücutlarında hasarlar meydana getirmişlerdir.
Şunu söylemeye
çalışıyorum: Genel idare hizmetleri sınıfına mensup diğer personel ile
zabıtaları aynı düzende, aynı düzenekte, aynı mekanizmada görmememiz gerekiyor.
O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak, bu değerli zabıta memuru arkadaşlarımızın, diğer
stresli işleri, riskli işleri yapan polis arkadaşlarımız, askerler gibi ve daha
önce kabul ettiğimiz Orman Yasasındaki değerli orman muhafaza memurları gibi,
yaptıkları işlerin stresli olması ve risk taşıması nedeniyle, zabıta
memurlarına da bir itibarî hizmet zammının verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Yani, bu tür riskli işlerde çalışan diğer devlet görevlileri gibi, zabıta
memurları da, çalıştıkları her yıl için 3 ay müddetle itibarî hizmet zammını
almalıdır. Sonuç olarak, zabıta memurları 25 yılda değil, 20 yılda emekli
olabilmelidir.
Diğer yandan, bu değerli
belediye memurları, yine, yaptıkları işin riskleri ve stresi nedeniyle, gece gündüz
demeden, 24 saat, aynı polisler gibi -polisler, hizmeti yaptıktan sonra
istirahate çekilirler kaidesine uyulduğu gibi- zabıtalar da görevleri bitince
istirahata çekilen personel olduğu için, bayramlarda, tatil günlerinde,
herkesin bayram yaptığı eğlenceli günlerde, kötü günlerde, selde, felakette,
orman yangınlarında zabıtalarımız 24 saat görev yapmaktadır. Bunlara bir fazla
çalışma ücreti de tanımamız gerekiyor. Bunu tanıdığımız gibi, ayrıca, fazla
çalışma ücretlerinden, kendi istedikleri gibi, prim kesilerek, ileride bunların
daha uygun bir zeminde emekli olmalarını sağlamak gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, belediye zabıtasının görev aldığı Belediye Zabıta Yönetmeliğini, yine,
Belediye Zabıtası Sağlık Yönetmeliğini ve Personel Yönetmeliğini de günün
koşullarına, çağdaş koşullara uydurmamız gerekmektedir.
657 sayılı Kanunun 36 ncı
maddesinde devlet memurlarının sınıfları sayılmıştır. Bu sınıflara, zabıtalarla
ilgili olarak, zabıta ve güvenlik hizmetleri sınıfının eklenmesi gerekmektedir.
Belki, o 657 sayılı Kanunun amir hükümleri görüşüldüğünde, zamanı ve yeri
orasıdır; ama, şimdiden bunu söylemekte büyük yarar bulunmaktadır.
Belediyelerin, çok
fedakâr, özverili bu insanları için, çalıştıkları her yıl için 3 ay itibarî
hizmet zammı verilmesi, bunlara fazla mesai verilmesi ve fazla mesailerinden
prim kesilerek, ileride emekli oldukları zaman ve emekli ikramiyesi aldıkları
zaman, bunların emeklilikten sonraki yaşamları için bir kolaylık sağlanması
konusunda Yüce Meclisin anlayış göstereceğini ve 4 Şubat 2003 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğumuz bu konuyla ilgili teklifin bir an
önce düzenlenmesi gerektiğini düşünüyor ve değerli milletvekillerimize,
Türkiye'nin, hakikaten, bu 40 000 güzide evladı için gösterecekleri anlayış ve
duyarlılık nedeniyle şimdiden teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra
sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının, zabıtanın görev ve yetkilerini içeren 51
inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi
selamlıyorum, bizleri ekranları başında izleyen, kendileri adına çok büyük
beklentileri olan sevgili zabıtalarımıza ve tüm halkımıza saygılar sunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz 51
inci maddeyi incelediğimizde, belediyelerimizde görev yapan zabıta
arkadaşlarımızın kendilerine gereken önemin verildiği söylenemez. Bu kanun
maddesiyle zabıtalarımızın moral bulacağı söylenemez. Ülkemizin şartlarında
belediyeleri ele aldığımızda, hiç şüphe yok ki, en zor iş olarak zabıta
memurluğu karşımıza çıkmaktadır. Zabıta memurluğunun ne zorluğu var diye
düşünebiliriz; öncelikle yasa maddesini incelemek lazım. Madde ne diyor:
"Belediye zabıtası, beldede esenlik, huzur, sağlık ve düzenin
sağlanmasıyla görevli olup bu amaçla, belediye karar organları tarafından
alınan ve belediye zabıtası tarafından yerine getirilmesi gereken emir ve
yasaklarla bunlara uymayanlar hakkında mevzuatta öngörülen ceza ve diğer
yaptırımları uygular."
Kısacası, maddenin özeti,
bir insanın doğumundan ölümüne kadar beldede esenlik içinde yaşamasına yardımcı
olmaktır.
Zabıtanın elinde yetkisi
var; ama, sadece yetkisi var. Bu yetkileri hiçbir zaman eksiksiz kullandığını
söylemek mümkün değildir. Her seçim döneminde göreve seçilen belediye
başkanının disiplin ve görev anlayışına göre halkın karşısına çıkarılacak ve
her dönemde kötü adam rolünü üstleneceklerdir.
Efendim "zabıta
yetkisini kullansın, niye kullanmıyor" diyenler olabilir. Bu şekilde
söyleyenlere ve düşünenlere seslenmek istiyorum: Zabıtayı düşünün, bir sabah
işine çıkıyor, görevini yapmak üzere görevinin başına gidiyor, görevi sınırları
içindeki, diyebiliriz ki buna, bir esnafımıza ceza kesmeyle karşı karşıya
kalıyor ve karşılığında esnafın veya o kişinin zabıtaya söyleyeceği "sen,
bana ceza kesemezsin, ben, senin başkanına oy verdim." Bir başka şekli inşaatla
düşünebiliriz; ilgili şikâyete gittiğini düşünüyoruz zabıtamızın, mühürlemeye
veya yıkıma gittiğini düşünüyoruz; zabıta hakarete uğruyor ve tartaklanıyor.
Belediye başkanı hangi
parti üyesiyse, o partinin üyesinden ilçe başkanına, il başkanına, belediye
meclisi üyesine kadar, hatta belediye başkanının yakın arkadaşlarına kadar
hepsi zabıtanın amiri ve başkanı durumunda. Bunun yanında, bir de, teşkilat
içinde, zabıta müdürleri, belediye başkanına zarar gelmesin diye, kendine göre
bir yöntemle, kendi memurunu kırıyor ve cezalandırma yolunu seçiyor. Zabıtanın
onuru, kişiliği, ailesi, oydan önemli değildir! Belediyenin geliri iyi değilse,
zabıta, yerine göre, iyi elbise dahi giyemiyor. Zaman geliyor, emniyet
güçlerinin bile altından zor kalkabileceği bir durumda yöre insanıyla karşı
karşıya kalıyor, elindeki yetkiyi kullanırken -bunu üzülerek ifade ediyorum-
saldırıya uğruyor, darp alıyor ve yaralanabiliyorlar. Büyük yerleşim
merkezlerinde, kötü insan rolüne bile layık görülüyorlar; hatta, TV dizilerine,
filmlere bile konu oluyorlar.
İşte, Türkiye genelinde
sayıları 40 000'e yaklaşan bu kamu görevlilerinin, kanun tasarısının bu
maddesiyle sorunlarının çözümleneceğini söylemek, bence, komik olur diye
düşünüyorum. Bu madde, zabıtaya moral vermez; bu madde, zabıtaya güç vermez
diye düşünüyorum. Bu maddeyle, çok düşük olan maaşlarına ilave olarak verilecek
olan fazla çalışma ücretinin miktar ve sürelerinin belediye başkanı tarafından
uygun görülmesi halinde ödeme yapılması isteniliyor. Belediye başkanı, kendi
partilisine kanunu uyguladığı için, bu arkadaşların mesaisini rahatlıkla
kesebilecektir; yani, onları, her zaman "mesainizi keserim"
tehdidiyle karşı karşıya bırakacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akın.
HARUN AKIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, her türlü kamu görevlisinin bir temsilcisi Yüce
Meclise gelip, haklarını savunuyor; yani, her türlü kamu görevlisi, şöyle böyle
bir imkân bulup -çalıştığı kurumdan, kimisi emekli oluyor, kimisi istifa
ediyor- bu yüce çatı altına gelebiliyor; fakat, şöyle bir düşünürsek, maalesef,
bu çatı altında bir zabıta arkadaşımızın olma şansını çok zor görüyoruz. Yani,
böyle de bir şanssızlıkla karşı karşıyalar. Kısacası, zabıtamızın, dostu,
yandaşı pek yok gibi, sorununun takipçisi pek yok gibi gözüküyor.
Bu madde, bu kanun
tasarısıyla birlikte olduğu gibi yasalaşırsa, zabıtaların fazla çalışma
ücretleri belediye başkanının keyfine bırakılacak; ama, biz, verdiğimiz
önergeyle, düşük olan maaşlarına katkı sağlayacak fazla çalışma ücretlerini
garanti altına alalım istiyoruz, fiilen yangında çalışan itfaiyeciler gibi.
Biz, bunu "fazla mesai karşılığı olarak, yılı bütçe kanununda belirtilen
üst sınırı aşmamak kaydıyla, fazla çalışma ücreti ödenir" şeklinde
değiştirelim ve yetkiyi, belediye meclisine bırakalım istiyoruz. Her an,
beldesinin halkıyla iç içe, sıkıntılı biçimde, yeri geldiğinde tehdit altında
çalışan bu arkadaşlarımızın bunu hak etmediğine inanıyorum.
Bu 51 inci maddede verdiğimiz değişiklik
önergemizin dikkate alınması ve desteklenmesi dileğiyle, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akın.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; belediye zabıtalarının görev ve yetkilerini
düzenleyen madde üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
halkın sağlık, esenlik ve huzurunu sağlamak ve korumak, belediye zabıtalarının
görevidir. Bu görevleri yerine getirmesi için emirler vermek, yasaklar koymak,
aykırı hareket etmek zabıtalarımızın görevleri arasındadır.
Değerli arkadaşlarım,
belediye zabıtası hizmetlerinde süreklilik asıldır. Ulusal bayramlarda, genel
ve hafta tatillerinde 24 saat çalışma zorunlulukları vardır. Zabıta, doğrudan
belediye başkanına bağlıdır; belediye başkanından, yardımcısından ve amirinden
emir alırlar, emirleri yerine getirirler. Beldenin huzurunu sağlamak, emir ve
yasakları uygulamak, sonuçlarını izlemek belediye zabıtasının görevidir.
Dahası var; hafta tatili
yasasını uygulamak, hükmedilmiş cezaların yerine getirilmesini sağlamak,
korunması belediyelere ait olan mabet ve tarihî eserleri korumak, temiz tutmak,
sokaklara verilen isimlere ait levhaları korumak, bulaşıcı hastalıkları taşıyan
zararlı hayvanlarla mücadele etmek, halkın yiyip içtiği yerleri temiz tutmak da
belediye zabıtalarımızın görevleri arasındadır.
Ayrıca, gürültü
kirliliğine mâni olmak, belediye nizamnamesine aykırı olarak seyyar satış
yapanlara mâni olmak ve onları
menetmek, et satışlarını kontrol etmek, kaçak etleri imha etmek, pazarlıksız
satış yapılmasını temin etmek, halkın gelip geçmesine mâni olacak araçlarla
ilgili ceza vermek de zabıtalarımızın görevleri arasındadır.
Değerli arkadaşlarım,
belediye zabıtaları 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidirler ve bu
kanuna göre maaş alırlar; fakat, zabıtalarımız, birçok yerde, aybaşı geldiği
halde paralarını alamamaktadır; bu durum kanunlarımıza aykırıdır.
Meclisimize sunulan yasa
tasarısında zabıtalara fazla mesai ücreti verilmemektedir; bunun yerine
getirilmesini diliyoruz. Belediye zabıta ve itfaiye teşkilatında çalışanlara
ödenmesi gereken fazla çalışma ücretleriyle ilgili maddedeki
"ödenebilir" ibaresi "ödenir" şekline çevrilmelidir; çünkü
"ödenebilir" kelimesi "ödenmeyebilir" anlamını da
taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
zabıtalar görevlerini yaparken çeşitli kesimlerle karşı karşıya kalmakta,
saldırılara uğramaktadırlar ve polise gidildiği zaman da, polis karşısında iki
eşit vatandaş muamelesi görmektedirler. Mahkemelere intikal ettirilecek
işlemlerin, polise gidilmeden, doğrudan doğruya savcılığa intikal ettirilmesi
için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır diyorum.
Sayın milletvekilleri,
turizm bölgelerinde zabıtaların işi çok zordur, başları bilhassa seyyar
satıcılarla derttedir. Onun için, zabıtalarımız, oralarda bir iki kişi olarak
gezemez, ancak üç veya dört kişi olarak gezerler.
Şunu hatırlatmak
istiyorum: Mesela, Alanya, Manavgat gibi yerlerin nüfusu 100 000 civarındadır;
buraların nüfusu yazın 400 000'e dayanmaktadır. Kapkaççının birisi turistin
birinin çantasını alır, zabıta suçlanır; kaçak et yakalanır, zabıta suçlanır;
bu turizm bölgelerine yurdun dört bir tarafından -bugünlerde işsiz çoktur-
vatandaşlarımız gelirler, iş bulamazlar, bölgelerine gidecek paraları yoktur,
kanunsuz işlemlere girişişler, karşılarında belediye zabıtalarını bulurlar ve
böyle, zabıtalarımızın işi gerçekten zordur.
Alanya'da, geçen yıl, bir
zabıta müdürü öldürülmüştür. Alanya'da, geçen yıl, birkaç tane zabıta memuru
arkadaşımız bıçaklanmıştır; ailesi, çocukları da tedirgindir.
Bunları neden anlatıyorum
biliyor musunuz -Sayın İçişleri Bakanım da burada- Türkiye'de, silah ruhsatı
olan kaç kişinin olduğu bellidir, ruhsatsız silahı olan kaç kişinin olduğu ise
belli değildir; fakat, Türkiye'deki insanlarımızın büyük çoğunluğunun silahı
vardır, nedense, zabıtaların silahı yoktur. Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Herkesin silahı var, zabıtanın yok. Zabıta, silah alınca adam öldürecek değil
ya; caydırıcılık görevi yapacaktır. Ayrıca, kendisine güven gelecektir.
Ben, Sayın İçişleri
Bakanımızdan, bununla ilgili bir yasa tasarısıyla, zabıtalarımızın bu
isteklerinin yerine getirilmesini diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, zabıta mesaisinin altı ayda bir belirlenmesi
gerekmektedir; bunun da yapılmasını diliyorum.
Türkiye'deki
zabıtalarımızın hepsinin aynı tip elbise giymesini, aynı zamanda, onlara,
senede 2 takım elbise verilmesini istiyorum.
Benim bu konuştuklarım,
zabıtalarımızın bana gönderdiği isteklerdir; bunları Yüce Heyetinize saygılarla
sunuyorum.
Hepinize saygı ve sevgi
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Madde üzerinde 6 adet
önerge vardır; önergeleri, önce, sırasıyla okutacağım, sonra, aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının
51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "karar
organları" ibaresinin "meclisi" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Abdülkadir Aksu
İçişleri Bakanı
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin ikinci fıkrasında
bulunan "Devlet memuruna" ibaresinin "Devlet zabıtasına"
olarak değiştirilmesini, dördüncü fıkrasının "Belediye zabıta ve özel
güvenlik hizmetlerinde fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak yılı
bütçe kanununda belirlenen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi
kararıyla tespit edilen miktar, fazla çalışma ücreti olarak maktuen
ödenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Recep Yıldırım |
Selami Uzun |
Recep Koral |
|
Sakarya |
Sivas |
İstanbul |
|
İdris Naim Şahin |
Asım Aykan |
Ünal Kacır |
|
İstanbul |
Trabzon |
İstanbul |
|
|
Muzaffer Baştopçu |
|
|
|
Kocaeli |
|
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin son fıkrasının
"Belediye zabıta teşkilatında büro hizmetlerinde çalışanlar hariç, zabıta
hizmetlerinde çalışanlara yılı bütçe kanununda belirtilen miktar ve süre üst
sınırlarını aşmamak kaydıyla fazla çalışma ücreti ödenir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Harun Akın |
Hakkı Ülkü |
Oğuz Oyan |
|
Zonguldak |
İzmir |
İzmir |
|
M. Şerif Ertuğrul |
Nezir Büyükcengiz |
Yaşar Tüzün |
|
Muş |
Konya |
Bilecik |
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini teklif ediyoruz.
"Belediye zabıta
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak her yıl bütçe
kanununda belirtilen üst sınırı aşmamak kaydıyla, belediye meclisi kararıyla
fazla çalışma ücreti ödenir. Zabıta teşkilatı personeline, emniyet hizmetleri
sınıfı personeline emeklilik yönünde tanınan haklar aynen uygulanır."
|
Sedat Pekel |
Kâzım Türkmen |
Oğuz Oyan |
|
Balıkesir |
Ordu |
İzmir |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Nail Kamacı |
Osman Özcan |
|
Malatya |
Antalya |
Antalya |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
|
|
Bilecik |
|
BAŞKAN - Beşinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
616 sıra sayılı
Belediyeler Kanunu Tasarısının "Zabıtanın görev ve yetkileri"
başlıklı 51 inci maddesine ilave bir fıkra eklenerek aşağıdaki gibi
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
|
Hakkı Ülkü |
Yaşar Tüzün |
Mustafa Gazalcı |
|
İzmir |
Bilecik |
Denizli |
|
Halin Ünlütepe |
Haluk Koç |
Atila Emek |
|
Afyon |
Samsun |
Antalya |
|
|
Canan Arıtman |
|
|
|
İzmir |
|
"Belediye zabıtasına
fazla mesai karşılığı olarak belediye meclisi tarafından belirlenen üst sınırı
aşmamak kaydıyla fazla mesai ücreti ödenir."
BAŞKAN - Altıncı ve en
aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı tasarının 51 inci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Bülent Baratalı |
A.Kemal Kumkumoğlu |
|
Trabzon |
İzmir |
İstanbul |
|
Türkân Miçooğulları |
Mehmet Küçükaşık |
Yaşar Tüzün |
|
İzmir |
Bursa |
Bilecik |
"Belediye zabıta
teşkilatında çalışanlara 1 yıl için 3 ay olmak üzere yıpranma tazminatı
tanınır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Zabıta hizmetlerinde
süreklilik asıldır. Zabıtalar, ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatili
günleriyle, savaş, sel baskını, deprem gibi olaylarda 24 saat görevlidir. Bu
görev esnasında ise, sıkça yaşanmasa da yaralanma ya da ölüme yol açan çeşitli
saldırılarla karşı karşıya kalınabilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
616 sıra sayılı
Belediyeler Kanunu Tasarısının "Zabıtanın görev ve yetkileri"
başlıklı 51 inci maddesine ilave bir fıkra eklenerek aşağıdaki gibi
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Hakkı Ülkü (İzmir) ve arkadaşları
"Belediye zabıtasına
fazla mesai karşılığı olarak belediye meclisi tarafından belirlenen üst sınırı
aşmamak kaydı ile fazla mesai ücreti ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okunan önergenin gerekçesini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
zabıta adını verdiğimiz gücün iki temel boyutu olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Bunlardan birincisi, zabıta hizmeti, hem ülke ekonomisini hem de belediyelerin
kentsel ekonomisini doğrudan ilgilendiren bir görev grubudur. Bunu, madde
üzerinde konuşan arkadaşlarımız vurguladılar.
Şimdi, tasarının ilgili
bölümünde, belediyelerde zabıta görevlerini düzenlerken -çok açık söylüyorum
bunu- hiç ağızlardan düşmeyen değişme olgusu gerçekten gözönünde
bulundurulmamıştır. Bu hüküm, Türkiye'de belediyelerin zabıta hizmetlerinin
gereklerini karşılamaktan uzaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yaptırılan zabıta hizmetleri
araştırmasından bazı rakamlar vermek istiyorum; ilginizi çekeceğini umuyorum.
Türkiye'de 1996 yılında
tam 165 000 bakkal varken, 2003 yılında bakkal sayısı 130 000'e gerilemiştir.
Buna karşılık, 1996 yılında 1 316 hiper-süpermarket varken, bu sayı 2003'te 2
kattan fazla artmış ve 3 500'e tırmanmıştır. Türkiye'de kentlerde perakende ticaret
ölçek değiştirmektedir. Ticaret dünyası yerel ölçeği aşıp, bölgesel ölçekte de
değil, artık küresel ölçekte kurulmuş bir boyutta iş görür hale gelmiştir.
Otelcilikte, lokantacılıkta kentsel ekonomi artık küresel hizmet şirketleriyle
yürütülmektedir. Yani, büyük kentlerde otel zincirlerinin, lokanta
zincirlerinin -isimlerini söylemiyorum- nasıl hizmet verdiklerini görüyoruz.
Belediyelerin zabıta
hizmeti ölçeği, küresele doğru taşınan kentlerin ekonomik, ticarî, toplumsal
yaşamını halkın esenlik ve huzuru için denetleyebilecek ölçekte midir, bunu
tartışmak gerekiyor değerli arkadaşlarım. Yerel halkın huzuru ve güvenliğini
belediyenin mevcut hacmi ve olanaklarıyla sağlamak acaba bugün mümkün müdür?
Zabıta hizmetini, merkezî yönetimde zabıta hizmetleriyle ilgili uzman teknik
kurumlarla ilişkilendirerek güçlendirmemiz gerekmiyor mu? Tasarı bunların
hiçbirini sormuyor. Tasarı, Türkiye'de gerçekten yaşanan değişimin
-gerekçesinde değişimi amaçladığını söylese de- farkında olmadığını bize
gösteriyor. Belediye hizmet alanlarının yaşanan değişime uygun olarak yeniden
tanımlanması ve yeniden örgütlenmesi gibi, gerçekten reform tanımlamasına
girecek bir açılıma da maalesef sahip değildir.
Zabıta olayının ikinci
boyutu; Türkiye'de uygulanan sisteme göre, 1 500 kişiye 1 zabıta istihdamı
öngörülüyor. Bu hesaba göre, ülke genelinde tam 33 000 zabıta görevlisi olması
gerekirken, istihdam edilen zabıta sayısı bunun yarısıdır.
Değerli arkadaşlarım,
belediyelerde mevcut istihdamın bu ilkeye uyduğunu söylemek mümkün değildir.
Zabıta hizmeti, belirlenmiş olan ilkeye uygun yürütülememiştir,
yürütülememektedir.
Her kamu hizmeti gibi
zabıta hizmetleri de, bugün, eksik personelle yürütülmektedir. Zabıta, bir
kolluk hizmetidir. Bu personelin, yalnızca memur statüsünde çalışması
gerekmektedir. Şimdi, acı bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum. Belediye
başkanlığı yapmış arkadaşlarım hak vereceklerdir. Oysa, günümüzde,
belediyelerin sadece yüzde 31'inde, memur olmayan kişilere, işçi ya da geçici
işçi olarak çalışanlara zabıta görevi yaptırılmaktadır.
Bu tasarıda, adına
"norm kadro" denilen, personeli azaltma, personel istihdamını
yasaklama tavrı, belediyelerimizi, bu şekilde, yasalara aykırı davranışlara,
arayışlara itmektedir. Belediye başkanı bir çözüm aramakta; kendisine, bu
şekilde, yasaya aykırı bir çözüm kapısı aramakta.
Hem personel hükümleri
hem zabıtayla ilgili hükümler, bu gerçeklerin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Gerçekten,
konuyla ilgili önemli istatistikî bilgiler de var.
Değerli arkadaşlarım,
reform, analiz gerektiren bir sürecin sonunda ortaya çıkar. Reform, ülke
gerçeklerini, ülkenin hangi nedenle, nereye doğru değiştiğini, idarenin hangi
gelişmeleri teşvik edeceğini, hangi olumsuz gelişmeleri etkisiz kılacağını açık
bir kafayla görmeyi gerektirir.
Bu açıdan baktığımızda,
bu mercek altında ve bu noktada, bu tasarı, maalesef, bir reform tasarısı
değildir; yerel yönetimleri, belediyeleri, kaynak eritici, kaynak tüketici
türden, küresel, iktisadî, ticarî baskılara, maalesef, açma tasarısıdır.
Sayın Ergin'in -ayakta,
belki dinliyordur- demin söylediklerine bir Grup Başkanvekili olarak bir yanıt
verme imkânı da bu şekilde doğuyor.
Sayın Ergin, bu tasarı,
gerçekten bir reform tasarısı değildir ve 1980'den itibaren küreselleşme,
özelleşme, özelleştirme ve yerelleştirme sürecinde bu baskıları Türkiye
üzerinde uygulayanların ve geçmiş dönemdeki iktidarlara yaptıramadıklarının,
maalesef, sizin iktidarınıza yaptırılma şeklidir.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Önerge, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediye Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ediyoruz.
Sedat Pekel (Balıkesir) ve arkadaşları
"Belediye zabıta
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak her yıl bütçe
kanununda belirtilen üst sınırı aşmamak kaydıyla, belediye meclisi kararıyla
fazla çalışma ücreti ödenir. Zabıta teşkilatı personeline; emniyet hizmetleri
sınıfı personeline emeklilik yönünden tanınan haklar aynen uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Kentin huzur ve
sükûnundan sorumlu olan, meşakkat içerisinde çalışan zabıta memurlarına verilen
fazla mesai ücretleri bazı belediyelerce ödenmemektedir. "Ödenir"
denilerek, bunun önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Zabıta teşkilatı bir kolluk
kuvvetidir. Modern anlamıyla şehir polisi vazifesi görmektedir. Bu durum,
kamunun yeniden yapılanma sürecinde yerel yönetimlerin alacağı görevlerle daha
da ağırlaşacaktır. Bütün bu sebeplerden dolayı ve verdiği hizmetler ile ağır
çalışma şartları sebebiyle emniyet sınıfına tanınan hakların uygulanması
gerekir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin son fıkrasının
"Belediye zabıta teşkilatında büro hizmetlerinde çalışanlar hariç, zabıta
hizmetlerinde çalışanlara yılı bütçe kanununda belirtilen miktar ve süre üst
sınırlarını aşmamak kaydıyla fazla çalışma ücreti ödenir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Harun Akın (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme,
belediyelerin düzen sağlamada öz gücü olan zabıtaları motive etmek açısından
çok önemlidir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin ikinci fıkrasında
bulunan "Devlet memuruna" ibaresinin "Devlet zabıtasına"
olarak değiştirilmesini, dördüncü fıkrasının "Belediye zabıta ve özel
güvenlik hizmetlerinde fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak yılı
bütçe kanununda belirlenen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi
kararıyla tespit edilen miktar, fazla çalışma ücreti olarak maktuen
önenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Recep Koral (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan hizmetlerin
benzer özelliği ve bütünlüğü nedeniyle bu değişikliklerin yapılması gerekli
görülmüştür.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 51 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "karar organları" ibaresinin "meclisi"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdülkadir Aksu
İçişleri Bakanı
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Yerinde bir düzenleme Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe: Maddî hata
düzeltilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.42
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.55
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 52 nci
maddesini okutuyorum:
İtfaiye
MADDE 52.- İtfaiye
teşkilâtının çalışma usul ve esasları, çalışanların görev ve yetkileri,
memurluğa alınması için taşımaları gereken nitelikler, alacakları meslek içi
eğitim, görevde yükselme, meslekten çıkarılma, giyecekleri kıyafet ve savunma
amaçlı olarak kullanacakları aletler ile itfaiye teşkilâtında hizmet
gereklerine göre oluşturulacak birimler, İçişleri Bakanlığı tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Belediye bu yönetmeliğe aykırı olmamak
üzere ek düzenlemeler yapabilir.
Belediye itfaiye
teşkilâtında büro hizmetlerinde çalışanlar hariç, fiilen yangın söndürme
hizmetlerinde çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak yılı bütçe kanununda
belirlenen üst sınırı aşmamak kaydıyla fazla çalışma ücreti ödenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı.
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Belediye Kanunu Tasarısının "İtfaiye" başlığını taşıyan 52 nci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
burada, eski bir belediye başkanı olarak, bu kahraman itfaiyecilerimize bir
vefa borcunu, öncelikle ödemek istiyorum. Urla'da beraber söndürmekte olduğumuz
bir yangın sırasında, soğutma işlevini yaparken hemen yanımda şehit olan İzmir
Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesinden Nihat Öztemel'i burada rahmetle anıyorum.
Kuyudan bir can kurtarmak isterken şehit olan Mehmet Emin Gürkan'ı burada
rahmetle anıyorum. Daha geçen hafta, Adana'da, bir mobilya mağazasında, soğutma
çalışmaları sırasında şehit olan yirmiiki yıllık itfaiyeci onbaşısı Akif
Durmuşcan'ı rahmetle anıyorum. Bayrampaşa yangınında şehit olan Ali Ataş'ı,
Zeytinburnu'nda Ekrem Bulut'u ve Ersin Kırço'yu ve TÜPRAŞ yangınlarında şehit
olan çok değerli kahraman itfaiyecilerimizi saygıyla ve rahmetle anıyorum. Bugüne
kadar, bu görevleri yaparken, yani, bizler için yaşayan, bizler için ölen,
insan canını kurtarmakla, insanların mallarını kurtarmakla, doğayı kurtarmakla
görevli olup da buralarda şehit olan çok değerli arkadaşlarımı rahmetle
anıyorum. Bir şehit çocuğu olarak, geride kalan ailelerine ve çoluk çocuklarına
da sabır diliyorum ve hepsini, bu mertebeden dolayı da kutluyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de şehir itfaiye kuruluşlarında 450 yangın istasyonu bulunmaktadır. Bu
yangın istasyonlarının tümünde 2 200 araç görev yapmakta ve bunlarla ilgili
olarak da insan kaynağı olarak, itfaiye eri ve yangın eri olarak, rütbeli,
rütbesiz 26 000 itfaiyeci görev yapmaktadır.
Türkiye'de, her yıl
çeşitli şekillerde 75 000 adet yangın meydana gelmekte ve bunlara müdahale
edilmektedir. Ayrıca, yangınların dışında, az önce söylediğim gibi, kuyudan can
kurtarma dahil olmak üzere çeşitli şekilde çıkan yangın ve kurtarmalara, su
altında, su üzerinde, havada 16 000 teknik kurtarmaya da bu değerli
arkadaşlarımız müdahale etmektedir. Az önce, yine zabıtalarda konuştuğumuz
gibi, itfaiyeciler de genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler sınıfında
görev yapmaktadırlar; yani, 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinde, bunların
sınıfı, genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler olarak geçmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1580 sayılı Belediye Kanununun 15/22 nci maddesi, belde içinde
yangın çıkmasını önlemek için gerekli tedbirleri almak, yangın söndürme araç ve
gereçlerini sağlamak, sağlatmak ve her an ihtiyaca hazır ve yarar halde
bulundurmak, çıkan yangın ve yangın sonrası meydana gelen olay ve durumlarla
uğraşmak görevini belediyelere vermiştir. Bu önemli görevleri yerine getirmenin
yanı sıra, belediye dairelerince ihdas olunacak gaz depolarına dair nizamname
ve tiyatroların sağlık, yangın ve emniyet noktalarında haiz olmaları lazım
gelen şartlar hakkındaki talimatname, İtfaiyecilik ve Yangından Korunma
Tedbirleri Hakkındaki Talimatname, Barut ve Patlayıcı Maddeler Nizamnamesi,
Devlet Tarafından Kullanılan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik,
Sivil Savunma Kanunu, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ve buna dayanılarak çıkarılan tüzük
ve yönetmeliklerdeki yangınlarla ilgili olarak belediyelere verilen görevleri,
itfaiye teşkilatı yerine getirmektedir.
Bütün bu ağır ve önemli
sorumluluklara karşın, can ve mal güvenliği bakımından dünyanın en önemli ve en
riskli meslekleri arasında sayılan itfaiyecilik, ne yazık ki, ülkemizde
yeterince önemsenmemektedir. Bundan tam dört asır önce, Padişah III. Murat,
İstanbul'da yangınların önlenmesi için -hepimizin bildiği gibi, İstanbul, o
zaman ahşap olarak yapılmıştı; bir yangın, bir mahalleyi, bir semti ortadan
kaldırıyordu- her eve 1 dolu fıçı, kova, 1 merdiven ve kazma kürek bulundurma
zaruretini getiriyordu. Ne yazık ki, ondan sonra, 1923, 1930, 1966 ve 1985
yıllarında çıkarılan kanunlarla bu teşkilat şekillendirilmeye çalışılmasına
karşın, itfaiye teşkilatı, bugüne kadar, Batılı anlamda, çağdaş bir düzeye, maalesef,
kavuşturulamamıştır. O kadar ki, gökdelenler ve onlarda çeşitlenen yangınlarla,
artık, itfaiyeciler, maalesef, başa çıkamaz durumdadırlar. Hatırlarsınız, daha
on gün kadar önce, Adalar'da çıkan bir yangına, İstanbul İtfaiyesi, itfaiye
araçlarını Adalar'a götürmesi gereken deniz araçları olmadığı için müdahale
edemedi; İstanbul İtfaiyesi, Adalar'daki bu yangına, yalnız yangın eri
göndererek müdahale etmeye, katkıda bulunmaya çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, 3
225 il, ilçe ve belde belediyelerinde -az önce söylediğim gibi- 26 500
itfaiyeci, yangın eri çalışmaktadır. Bu çalışanlar, kadrolu memur, işçi ve
sözleşmeli statüsünde değerlendirilmektedir. Genel olarak yapılan görev ve
hizmet aynı olmasına karşın, bunlar arasında, mevzuat, yönetmelik ve özlük
hakları açısından büyük farklar bulunmaktadır. Memur statüsünde olmayan yangın
erlerinin, görevlilerin yangına müdahale etmesi mevzuata uygun değildir. İşçi
statüsünde bir görevlinin yangına müdahale ederken ölmesi durumunda, hem
çalışanın hem de çalıştıranın hakları ortadan kalkmakta ve cezaî müeyyide de
ortaya çıkmaktadır. Yangına müdahale eden bir memur yangın eri ile bir işçi
yangın eri arasında, aldıkları ücret açısından, işçiler lehine, yüzde 70 ücret
farkı hâlâ daha devam etmektedir.
Ülkemizde itfaiyecilik
teşkilat ve görevlerini düzenleyen yasa, tüzük ve yönetmeliklerde de ifade
edildiği üzere, itfaiyeciler, 24 saat aralıksız görev başında, yangına müdahale
etmek, doğal afetler sonunda oluşan enkaz ve çöküntüler arasında kurtarma
çalışmalarına katılmak, bina ve işyerlerinin yangından korunması ve acil durum
önlemlerinin alınması için inceleme ve denetimlerde bulunmak, halkı, kurum ve
kuruluşları yangınlara karşı aydınlatmak amacıyla, yaşamı pahasına, özveriyle
görev yapan insanlardır.
Öte yandan, itfaiyeciliğin
bir kariyer meslek grubu olduğu ve bu meslek grubunun sistematik bir eğitim
gerektirdiği gerçeğinden hareketle, Kocaeli, Akdeniz ve İstanbul Üniversiteleri
kendi bünyelerinde itfaiyecilik meslek yüksekokullarını açmış ve mezun vermeye
başlamıştır. Bu meslek açısından ve kentler açısından, insanlık açısından, doğa
açısından üniversitelerimizin yaptıkları bu iyi başlangıcı bir mutluluk olarak
değerlendiriyorum.
Belediyelerde görev yapan
itfaiye personeli 657 sayılı Kanun kapsamında yer alıp, özlük ve diğer hakları
da bu kanun çerçevesinde düzenlenmiştir. Aynı kanunun "Tesis edilen
sınıflar" başlıklı 36 ncı maddesinde, genel idare hizmetleri sınıfı,
teknik hizmetler sınıfı, sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri
sınıfı, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı, avukatlık hizmetleri sınıfı, din
hizmetleri sınıfı, emniyet hizmetleri sınıfı, yardımcı hizmetler sınıfı, mülkî
idare amirleri hizmetleri sınıfı, millî istihbarat hizmetleri sınıfı olmak
üzere memurlar 10 sınıfa ayrılmış olup, itfaiye hizmetlerinde görev yapan
memurlar, personelden itfaiye eri kadrosunda bulunanlar yardımcı hizmetler
sınıfında; itfaiye onbaşısı, itfaiye çavuşu, itfaiye başçavuşu, itfaiye amiri,
itfaiye müdürü, itfaiye daire başkanı gibi diğer unvanlar ise genel idare hizmetleri
sınıfında yer almaktadır. 657 sayılı Kanuna göre, genel idare hizmetleri
sınıfına giren memur personelin hangileri olduğuna bakılacak olursa, bu kanun
kapsamına dahil kurumlarda yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve
kanunla tespit edilen diğer sınıflara girmeyen memurların bu sınıfı teşkil
ettiği görülecektir.
Yardımcı hizmetler sınıfı
ise, kurumlarda her türlü yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, hizmet yerlerini
temizlemek, aydınlatmak, ısıtma, ilaçlama, bakım ve koruma gibi hizmetlerin
yanı sıra, basit iklim rasatları ve benzeri alanları kapsamaktadır. Oysa,
itfaiye birimlerinde görev yapan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
kapsamındaki personelin, aynı kanunun 36 ncı maddesinde sayılan sınıfların
tanımları ile itfaiye teşkillerinin görevleriyle ilgili düzenlemenin 5 inci
maddesinde belirtilen "Çalışma Düzeni ve Saatleri", "İtfaiye
Personelinin Görevleri" başlıklı düzenlemelerin örtüşmediği açıkça
görülmektedir. Bu nedenle, bu farklılık, 657 sayılı Kanunun "Kapsam",
"Amaç", "Temel İlkeler", "Sınıflandırma",
"Kariyer", "Liyakat" başlıklı maddelerinin tamamına
aykırılık içermektedir.
Bu nedenle, niteliği
gereği genel idare hizmetleri sınıfı veya yardımcı hizmetler sınıfı kapsamında
değerlendirilmesi olanağı bulunmayan itfaiyecilik hizmetlerinde görev yapan
personelin, kariyer meslek içeriğindeki bu görevleri nedeniyle de ayrı bir
sınıf içerisinde düzenlenmesinin zorunluluğu açıktır. Bu aksaklığın ve
çelişkinin giderilmesi için, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı
maddesine "itfaiye hizmetleri sınıfı" başlığı adı altında 11 inci
madde olarak sınıf ihdası zorunlu hale gelmiş bulunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, bu
riskler gözönüne alınarak, bu alanda çalışanların sosyal hakları
belirlenmiştir. Ülkemizde de bu risklerin neler olduğu, Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalının 21 Aralık 1995 tarihli raporunda
belirtilmiştir. Bu raporda belirtilen riskler, ülkemizdeki işçi sağlığı ve
işgüvenliği mevzuatında ele alınmış ve itfaiyecilik hizmetleri ağır ve tehlikeli
işler sınıfında mütalaa edilmiştir.
Bu doğrultuda, gelişmiş
ülkelerdeki uygulamalarda da görüldüğü gibi, ülkemizde de, itfaiyecilerimizin
zor yaşam koşullarını biraz olsun iyileştirebilmek amacıyla, itfaiye
hizmetlerinde çalışan personele yıpranmanın, yani, itibarî hizmet süresinin
verilmesinin zorunlu olduğu ve buna dair düzenlemenin Anayasa ve mevcut
mevzuata uygun olduğu değerlendirilmektedir.
Çok değerli arkadaşlarım,
bana, itfaiye erleri tarafından gönderilen bazı belgeler var; bunu sizlere
okumak istiyorum. Bu belgeyi hazırlayan Taner Baykal. Bu arkadaşımız, İstanbul
İtfaiyesinde bir yangın eri. İtfaiyeciliğe dışarıdan nasıl bakıldığını
tanımlıyor; şöyle söylüyor: "Tüm ülkemizde itfaiye tanımı bu olmamalıdır.
İtfaiyeciler, park ve bahçe sulayan, inşaatlara su taşıyan, zaman zaman
fosseptik temizleyen, seçim sandıklarını toplayıp saklayan, cenaze kaldıran, bu
görevlerden zaman ve aracında su kalırsa yangına giden, belediye bünyesindeki
yaşlı, işe yaramayan veya sorunlu olarak kabul edilen, eline yemeğini alıp
getiren, emekliliği geldiği halde ayrılmayıp da çalışmaya devam etmek isteyen;
çoğu belediye başkanının gözüyle günün 24 saatinde oturan, yangınlarda
yanmayan, boğulmayan, zehirlenmeyen, yıpranmayan ve meslek hastalığına
yakalanmayan, asker ve polis gibi yıpranmayan ve bu nedenle en az yirmibeş yıl
duman, ısı ve tehlikeli madde soluyan, koruyucu elbise, ekipman, malzeme ve
teçhizat kullanma gereksinmesi duymayan, uyumayan, yemeyen ve sadece oturan,
vatandaşın gözüyle zavallı, sevimli, fedakâr olan ve kimselere zarar vermeyen
iyi insanlar Türk itfaiyecisi olarak bilinir, değerlendirilir ve seçilirler.
"Bu böyle olmamalı... Ya ne olmalı?.. Onun da bir cevabı var:
İtfaiyecilik, bir kez, en önemlisi olarak..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baratalı.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Son 5 dakika herhalde,
değil mi efendim?
BAŞKAN - 15 dakika
kullandınız Sayın Baratalı; toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Peki, çok teşekkür ederim; toparlıyorum o zaman.
"... kıyafet
birliği, mevzuat birliği, araç ve donanımları yeniden gözden geçirilmesi
gereken insanlar..."
Araçlar, Türkiye'de 10
yaşını doldurmak üzere değerli arkadaşlarım.
İhbar sistemleri (110,
112, 155, 177) birleştirilmeli.
Sosyal etkinlikler,
itfaiye binaları modernizasyonu yapılmalı,
İşe başlamaları,
terfileri ve buna benzer özlük hakları yeniden düzenlenmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
demek ki, itfaiyeci arkadaşlarımızın dertleri çok fazla, zamanın nasıl
geçtiğini pek tahmin edemedim.
Bizler, Yüce Meclis, bu
değerli fedakâr insanlara...
Değerli milletvekilleri,
bilmiyorum, hiç itfaiye teşkillerinin kaldıkları binalara gidip ziyaret ettiniz
mi. Onlar, işe, başuçlarında yazan "Allah bizimle" sözüyle başlarlar,
güvenirler. Şimdi, biz, Allah'ın onlarla beraber olduğunu biliyoruz; ama, Yüce
Meclis de bu değerli fedakâr insanlarla beraber olmalı ve bunlar, hak ettikleri
her yıl için üç ay olan itibarî hizmet zamlarını almalı, fazla mesailerini almalı
ve bunlar, fedakâr insanlar olarak görülmeli, bu fazla mesailerinden prim
kesilerek ileride emekli oldukları zaman daha iyi bir yaşam koşuluyla
karşılaşmalı ve yaşamalıdır diye düşünüyorum.
Fedakâr, cefakeş ve
bizler için ölen bu insanlara, buradan, tekrar, saygı, sevgi ve minnet
duygularımı ifade ediyorum.
Çok teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Zonguldak Milletvekili Harun Akın; buyurun.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra
sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 52 nci maddesi hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
önceki maddede zabıtalara olan ilgisizlik, bu maddede itfaiye teşkilatına da
gösteriliyor diye düşünüyorum.
Türkiye'de,
belediyelerimizdeki itfaiye teşkilatlarının -çok az sayıdaki belediye hariç-
durumları içler acısı haldedir. Hatta,
belediyelerimizin teşkilatlarının bile olmadığı görülmektedir. Geçtiğimiz
hafta, Zonguldak'ın Belediye Başkanları ve Çaycuma İlçemizin Nebioğlu
Beldesinin Belediye Başkanı, Zonguldak
Milletvekili olarak şahsımı ziyaret ederek, tarafıma, beldesiyle ilgili bir
dosya sunduğunda, o dosyada, Çaycuma İlçesi Nebioğlu Beldesinin itfaiye
teşkilatının olmadığı yazılıyordu. Ne kadar şaşırdım, bilemezsiniz. Bir belde
düşünün ki, o beldede 3 000-4 000 insan yaşıyor ve o beldede itfaiye teşkilatı
kurulamamış.
Değerli arkadaşlar, tabiî
ki, öncelikle, bu konu, oradaki belediyenin, belediye başkanının sorunu; ama,
bizler, devlet olmak, hükümet olmak bu çatı altında bu kanunları yaparken,
herhalde, burada ortaya çıkmalı diye düşünüyoruz.
Bir teşkilat düşünün ki,
insanların en zor zamanlarında yanında olması istenilecek, az gecikse yerden
yere vurulacak; ama, bu teşkilata bir şey veremeyeceksiniz, bu zor koşullardan
iman gücüyle çıkmasını isteyeceksiniz. Teşkilatın ayağa kalkması için, bu
maddenin de yeterli olmadığını düşünüyoruz.
Tesisatları iptidaî,
gelişen teknolojiye uygun değil; çoğu belediyenin itfaiye aracı bile yok,
olanların çoğu da her an yolda kalacak gibi; personeli eğitimsiz ve sağlıkları,
oluşabilecek zor koşullarda mücadele edebilecek durumda değil. İtfaiye
personeli hasta da olsa, zayıf da olsa, sırf, kadroları itfaiyede olduğu için,
orada tutuluyor; çünkü, yerine eleman alınmamış, alınmak istenilse de, kamu
personel sınavından kim çıkarsa onu itfaiye memuru yapmak zorunda kalınmış. Bu
memurların, kendilerine yabancı olan bu yerlere adapte olma zorluğu çekmesi bir
yana, sağlığının bu işe uygun olup olmadığına bakılmamış bile. İtfaiye
teşkilatları modern tesisatla donatılmalı diye düşünüyoruz. Bugünün de, bu
kanun tasarısının görüşülmesinin bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Personeli belediye tarafından
özel seçilip, profesyonel eğitim almalıdır; yangın, sel, deprem gibi zor
şartlara her an müdahale edebilecek durumda hazır olmalı ve hazır tutulmalı. Şu
anda sağlık koşulları bu teşkilatta çalışmaya uygun olmayanları, ücret kaybına
uğratmadan, belediyenin başka birimlerine kaydırmak suretiyle, teşkilatları
rehabilite etmeliyiz.
Allah, hiç kimseyi
itfaiye teşkilatının yardımına muhtaç duruma getirmesin; ama, yaşamda,
maalesef, yangın, sel, deprem gibi felaketler de var. Allah, ülkemize böyle
felaketler göstermesin; gösterince de, iyi bir itfaiye teşkilatıyla bunların
altından en az zararla kalkabilelim; çünkü, biz, ulus olarak, başımıza felaket
gelmeden işi oluruna bırakıyoruz.
Belediyelerimizdeki
itfaiye personelimizi tesisat ve ekonomik yönden destekleyip, onları, bu zor
şartlara her an hazır tutmak zorundayız. Teşkilatı olmayan belediyelere,
kanunlarla ekonomik destek vererek, itfaiye teşkilatı kurma zorunluluğu
getirelim. İşte, konuşmamın başında söylediğim gibi, kendi kentime bağlı
Çaycuma İlçemizin Nebioğlu Beldesinde -koca bir beldede- itfaiye teşkilatı yok.
Şimdi, Sayın Bakanım
burada; ben kendisinden çok rica ediyorum. Biz önergelerimizi yazıyoruz; fakat,
dinlenmeden eller kalkıyor, reddediliyor. Sayın Bakanım, rica ediyorum, şu anda
önergeleri siz yazın, biz hep birlikte destekleyelim; itfaiye teşkilatı olmayan
hiçbir yerleşim merkezi olmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) -
Lütfen... Bunu çok önemsiyorum; Sayın Bakanım inşallah bu konuya hassasiyet
gösterir diye düşünüyorum.
İnsan hayatı için
hayatını kaybetmiş tüm itfaiyecileri rahmetle anarken, bu teşkilatta, halen,
kelle koltukta çalışan itfaiyeci arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum, hak ettikleri
ücreti almaları temennisiyle, hepinize, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akın.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır. Önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 52 nci maddesinin son fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirmesini arz ve teklif ederiz.
|
İdris Naim Şahin |
Selami Uzun |
Recep Koral |
|
İstanbul |
Sivas |
İstanbul |
|
Ünal Kacır |
Asım Aykan |
Recep Yıldırım |
|
İstanbul |
Trabzon |
Sakarya |
|
|
Muzaffer Baştopçu |
|
|
|
Kocaeli |
|
"Belediye itfaiye
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak yılı bütçe
kanununda belirlenen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi kararıyla
tespit edilen miktar, fazla çalışma ücreti olarak maktuen ödenir."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Belediye Kanunu Tasarısının 52 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirmesini teklif ediyoruz.
"Belediye itfaiye
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak her yıl Bütçe
Kanununda belirtilen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi kararıyla
fazla çalışma ücreti ödenir. İtfaiye teşkilatı personeline, emniyet hizmetleri
sınıfı personeline emeklilik yönünden tanınan haklar aynen uygulanır."
|
Sedat Pekel |
Nail Kamacı |
Oğuz Oyan |
|
Balıkesir |
Antalya |
İzmir |
|
Osman Özcan |
Erdal Karademir |
Salih Gün |
|
Antalya |
İzmir |
Kocaeli |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
|
|
Bilecik |
|
BAŞKAN - Üçüncü ve en
aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı tasarının 52 nci maddesinin ikinci
fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Bülent Baratalı |
A. Kemal Kumkumoğlu |
|
Trabzon |
İzmir |
İstanbul |
|
Türkân Miçooğulları |
Mehmet Küçükaşık |
Yaşar Tüzün |
|
İzmir |
Bursa |
Bilecik |
"Belediye itfaiye
teşkilatında çalışanlara 1 yıl için 6 ay olmak üzere yıpranma tazminatı tanınır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yangın, afet ve kaza gibi
olaylar karşısında kamu güvenliği ve kamu yararını önplanda tutarak büyük
özveriyle görev yapan itfaiye çalışanları, alev, duman, enkaz altında kalma,
zehirlenme, yanma ve boğulma gibi çeşitli risklerle karşı karşıya kalmakta,
yaralanma ve can kaybına uğrayabilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Belediye
Kanunu Tasarısının 52 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ediyoruz.
"Belediye itfaiye
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak her yıl Bütçe
Kanununda belirtilen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi kararıyla
fazla çalışma ücreti ödenir. İtfaiye teşkilatı personeline, emniyet hizmetleri
sınıfı personeline emeklilik yönünden tanınan haklar aynen uygulanır."
Nail Kamacı (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Her gün yangınla savaşan,
tehlike içerisinde yangına müdahale eden, birçok kez yaralanan itfaiye
çalışanlarına verilen fazla mesai ücretleri, bazı belediyelerce ödenmemektedir.
Ödenir denilerek bunun önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
İtfaiye teşkilatının
verdiği hizmetler ve ağır çalışma şartları sebebiyle emniyet sınıfına emeklilik
yönünden tanınan hakların uygulanması gerekir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 52 nci maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selami Uzun (Sivas) ve arkadaşları
"Belediye itfaiye
teşkilatında fiilen çalışanlara fazla mesai karşılığı olarak yılı bütçe
kanununda belirlenen üst sınırı aşmamak kaydıyla belediye meclisi kararıyla
tespit edilen miktar, fazla çalışma ücreti olarak maktuen ödenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Hizmetin özel
hassasiyetleri ve önemi nedeniyle değişiklik yapılması gerekli görülmüştür.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
53 üncü maddeyi
okutuyorum:
Acil durum plânlaması
MADDE 53.- Belediye;
yangın, sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya
bunların zararlarını azaltmak amacıyla beldenin özelliklerini de dikkate alarak
gerekli afet ve acil durum plânlarını yapar, ekip ve donanımı hazırlar.
Acil durum plânlarının
hazırlanmasında varsa il ölçeğindeki diğer acil durum plânlarıyla da
koordinasyon sağlanır ve ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek
teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahallî idarelerin görüşleri alınır.
Plânlar doğrultusunda
halkın eğitimi için gerekli önlemler alınarak ikinci fıkrada sayılan idareler,
kurumlar ve örgütlerle ortak programlar yapılabilir.
Belediye, belediye
sınırları dışında yangın ve doğal afetler meydana gelmesi durumunda, bu
bölgelere gerekli yardım ve destek sağlayabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Çorum Milletvekili
Feridun Ayvazoğlu.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
616 sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 53 üncü maddesiyle ilgili, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, her
şeyden önce, yetmişdört yıldır uygulanagelen, yani, cumhuriyetin yaşına yakın
bir yıldır uygulanagelen 1580 sayılı Belediye Kanunu yerine geçecek olan
bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Elbette, bu tasarının Belediyeler Kanunu Tasarısı şeklinde adlandırılmasının
özünde ve içeriğinde, yerel yönetimler, mahallî idareler kavramının ve
anlamının yer aldığını hepimiz biliyoruz. Bu yasaların ve tasarıların bir
temelini daha biliyoruz ki, bu temel, Anayasamızın 127 nci maddesinde yer
almaktadır; yani, bu kanunların temeli sayılan çıkış noktasının da Anayasa
olduğunu, yine, hepimiz bilmekteyiz.
Dünyamızı ve toplumsal
yapımızı yakından ilgilendiren küresel değişimden hepimizin etkilenmesi
kaçınılmazdır. Bu gerçeği hiçbirimiz yadsıyamayız. Yine, dünyamızı saran küresel
çıkarlar uğruna, medeniyet bir yana, ülkelerin birbirine düştüğü, kan, barut ve
gözyaşının, işkencenin, insan haklarının, hatta ve hatta, çocuk haklarının hiçe
sayıldığı bir yerkürede yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yaşadığımız yerküre üzerinde, ulus olarak yaşadığımız ülkemizde hepimizin
amacı, demokrasinin kökleştiği, hiç kaybolmadığı, hiçbir nedene bağlı
olmaksızın vazgeçemediğimiz sosyal hukuk devletinin tüm olanaklarından eşit
haklara sahip vatandaşlar olarak yararlanarak insanca, medenîce yaşamaktır. Bu,
hepimizin amacı ve isteğidir.
Değerli arkadaşlarım,
yerel yönetimler denildiğinde, yine hepimiz şunu çok iyi bilmek zorundayız ki,
demokrasinin özünün yerel yönetimlerle ve daha doğrusu, yerinden yönetimlerle
başladığını ve devam ettiğini kabul etmek zorundayız.
"Yerel
yönetimler" denildiğinde, bunun, kent yaşamının, kentsel bir yaşamın
içinde ve özünde hep birlikte yaşam özlemi içerisinde olduğumuzu da kabul etmek
zorundayız. Bu hedeflerin ışığında kent, şehir, belediye, medeniyet anlayışındaki
yaşam biçimi de hepimizin özlemi ve isteğidir.
Bu özlem ve istek değil
midir ki, çarpık kentleşme, büyük şehirlerimizi, hatta ve hatta bütün
illerimizi perişan hale getirmiş ve çarpık bir kentleşme içerisinde bizleri
yaşamak zorunda bırakmıştır ve maalesef bu şekildeki yaşam özlemi, kent yaşamı
içerisinde bizleri, perişan bir kentlilik şeklinde yaşamaya mecbur ediyor,
mecbur kılıyor.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarının sunulan amacına bakıldığında, her zaman olduğu gibi, çeşitli
renklerde boyanmış, bezenmiş olduğunu ve gerçekten iyi niyetin bütün
şekillerinin tarif edildiğini görmekteyiz, görüyoruz; manzara bu şekilde
aksettiriliyor bize, bize böyle sunuluyor; ama, işin aslının öyle olduğunu
söyleyebilmek mümkün değil; hiçbirimizin vicdanına -keşke evet dedirtebilse
ama- evet dedirtemiyor; elbette değil.
Maalesef, AKP
hükümetinin, bizleri yöneten, 70 000 000'u yöneten AKP hükümetinin asıl amacını
gözlemeye devam ediyoruz ve bunun özüne bakıldığında, yine, gerekçelerde
belirtildiği gibi, o kadar güzel şeyler söyleniyor, o kadar iyi niyetli amaçlar
tarif ediliyor ki, bunun başında tasarruftan bahsediliyor, yerine göre Avrupa
Birliği kriterlerinden bahsediliyor. Ne zaman ki bir yerlerde sıkışsak, ne
zaman ki bir yerlerde çıkış noktası bulamazsak, elbette, dünyadaki hukuk
kurallarından, Birleşmiş Milletlerdeki hukuk kurallarından ve en son, kapısında
olduğumuz ve bir gün olup mutlaka gireceğimizi tahmin ettiğimiz -ama, bizlerin de mutlaka girmek istediği,
Cumhuriyet Halk Partisinin elli yıldan beri bugüne kadar hep girmeye çalıştığı;
ama, samimî bir şekilde bunun mücadelesini vermeye çalıştığı- Avrupa Birliğinin
kapısından girmeye çalıştığımızı hep bahane ederek çıkarmış olduğumuz veya
çıkarmaya çalıştığımız yasa tasarılarında "aman ha aman, Avrupa Birliğine
yanlış yapmayalım, dünya milletlerine yanlış yapmayalım, ulusal hukuka yanlış
yapmayalım, dünya hukukuna yanlış yapmayalım" şeklindeki gerekçelerle
bizler karşı karşıya kalıyoruz, karşı karşıya bırakılıyoruz. İşte, böyle bir
yasa tasarısıyla daha, günlerden beri ve bu akşam karşı karşıya bulunuyoruz.
Sevgili milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; işin özüne bakıldığında, gerçekten böyle mi; keşke böyle
olabilse. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak, bizler
milletvekili olarak, bu amaca dönük biçimde iyi niyetli bir şekilde bunun
devamında olduğumuzu hep birlikte söyleyebilsek.
Biz, her zaman varız,
sizlerle varız, AKP Hükümetinin iyi niyetli olduğu her konuda nasıl var isek,
bunda da varız; ama, değerli arkadaşlarım, bakıyoruz ki, tasarının maddelerinin
tartışılmasının sonunda, görüşülmekte olan 53 üncü maddenin irdelenerek,
belirli noktaların tespitinde fayda olacağı kanısındayım. Tutanaklara geçmesi
açısından bunu söylemek ve okumak zorundayım.
Tasarının "acil
durum planlaması" başlıklı 53 üncü maddesinde "belediye; yangın,
sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların
zararlarını azaltmak amacıyla beldenin -beldenin diyoruz- özelliklerini de
dikkate alarak gerekli afet ve acil durum planlarını yapar, ekip ve donanımı
hazırlar.
Acil durum planlarının
hazırlanmasında varsa il ölçeğindeki diğer acil durum planlarıyla da
koordinasyon sağlanır ve ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek
teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahallî idarelerin görüşleri alınır.
Planlar doğrultusunda
halkın eğitimi için gerekli önlemler alınarak ikinci fıkrada sayılan idareler,
kurumlar ve örgütlerle ortak programlar yapılabilir.
Belediye, belediye
sınırları dışında yangın ve doğal afetler meydana gelmesi durumunda, bu
bölgelere gerekli yardım ve destek sağlayabilir" deniliyor,
"sağlar" denilmiyor.
Değerli milletvekilleri,
bununla ne olacaktır; bununla şu olacaktır: Hepimizin bildiği gibi ve
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek gönderilen yasa kapsamı doğrultusunda...
Türkiye'de 340 adet belde belediyesinin nüfusu 2 000'den daha aşağıya düşmüş
olması nedeniyle kapatılmasına ilişkin yasa veto görmüştü. Biz, bunların
haksızlığını söyledik, böyle bir şeyin olmaması gerektiğini söyledik; çünkü,
bir kural vardır ve bu kural, uluslararası hukuk kuralıdır, ulusumuzun kabul
etmek zorunda olduğu bir kuraldır; kazanılmış hak kaybedilmez; ama, maalesef,
bu hukuk kuralı, bu beynelmilel kural, bir kez daha ayaklar altına alınmış
oldu. Üzülüyoruz; çünkü, insanlarımızın, kentlerde, medenî yaşamın gerektirdiği
şartlarda ve ölçülerde yaşaması hepimizin isteğidir, arzusudur, hepimiz bunu
istiyoruz ve bekliyoruz; ama, biz, artık, çıkacak bu yasayla, insanlarımıza
"sizler medenî yaşamın gerektirdiği şartlarda yaşamaya layık değilsiniz,
sizler kentli gibi yaşamaya layık olan kişiler değilsiniz; siz köylüsünüz,
köylü kalınız" demek zorunda kalıyoruz.
Eğer biz kazanılmış
haklara sahip çıkabilseydik, eğer biz şimdiye kadar -yirmi yılı aşkındır, otuz
yıla yakındır- belediye olarak yaşayan, belediyenin tüm olanaklarından
faydalanmaya çalışan belde insanlarımızı gerçekten bir kentli gibi yaşatmak
zorunda olduğumuzu kabul edebilseydik, bu yasa tasarısının 11 inci maddesini
gündeme getirmezdik; ama, maalesef, veto edilen yasayı, bir kez daha, bu
tasarının 11 inci maddesiyle gündeme getirdik. Yarın öbür gün, gece yarılarına
kadar çalışmış olduğumuz, emek vererek çıkardığımız bu yasanın, bu emeğin ve
alınterinin, Cumhurbaşkanının anayasal yetkisi doğrultusunda bir kez daha veto
edilmesi durumunda, bizler, acaba, bu çalışmayı ve alınterini, vicdanlarımıza,
insanlarımıza, 340 belediyemize anlatabilecek konumda mıyız? Buna
"evet" cevabı vermemiz gerçekten vicdanlarımıza sığmıyor, sığamıyor.
Değerli milletvekilleri
"bundan tasarruf yapacağız; biz, nüfusu 2 000'in altına düşen 340
belediyeyi kapatmak suretiyle tasarruf yapacağız" diyoruz. Hepimizin
amacı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizlerin ve diğer bütün siyasî
partilerin, halkı yönetmeye talip olan bütün siyasal kuruluşların, demokratik
kuruluşların isteği, arzusu ve hedefi budur; doğrudur; ama, elimizi vicdanımıza
koyarak şunu söyleyelim; biz, 340 belediyenin kapatılması suretiyle elde
edeceğimiz tasarrufu keşke bir tarafa bırakarak, keşke bir taraflarda unutarak,
yerine göre bir devlet töreni için, bir bakanlık töreni için, harcadığımız o
şatafatlı paraları, harcamaları yerine koyabilseydik, sanıyorum bu 340
belediyenin kapatılması suretiyle elde edeceğimiz tasarrufu bu şekilde
rahatlıkla sağlayabilirdik.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ne alakası var!..
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim; birbirimize laf atmanın
hiçbir manası yoktur. Lütfen, birbirimizi sabırla dinleyelim. Burada bu kürsüyü
fazlaca işgal ederek buna cevap vermek istemiyorum; ama, bu gerçekleri görelim.
Onbeş gün önce, bırakınız
beldelerimizi, 137 tane ilçemizin adliye teşkilatı kapatıldı. Şimdiye kadar,
yıllardan beri adliye hizmetini, adliye teşkilatını, hukuku, adaleti yerinde
görmek isteyen insanlarımız, köylümüz, kentlimiz, şimdi, bırakacaklar o adliye
kapısını -kilit vurulmuş olarak- hak ve hukukunu, kilometrelerce ötedeki komşu
ilçelerin adliye kapılarında arayacaklardır. Sanıyorum, o insanlarımız, bu
adaleti ararken, bu davalarını oralarda takip ederken, saygıdeğer AKP milletvekili
arkadaşlarımızın temsil etmiş oldukları AKP Hükümetine herhalde dua
edeceklerdir diye düşünüyorum!.. Burada bir iyi niyet gösterisi olarak, samimî
bir şekilde duygularımı ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Çünkü, adliye
teşkilatının içinden gelen bir arkadaşınız, bir milletvekiliniz olarak bunları
huzurunuzda söylüyorum ve sizlerden her zaman için bu desteği görmeye çalışan
bir milletvekili olarak konuşuyorum. Yıllarca avukatlık yapmışım, yıllarca
savcılık yapmışım; o kırsal kesimdeki insanlarımızın adalet duygularını o
kapılarda ne zorluklar içerisinde aradığını ve o zorlukları bizler gördük,
yaşadık. Bu tür zorlukların o insanlarımız tarafından bir daha yaşanılmasını
istemiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, böyle bir tasarının değerli AKP milletvekillerinin sayısal
çoğunluğuyla kabul edileceğini hepimiz biliyoruz; ama, bir şeyi daha
unutmamamız gerektiğini bir kez daha söylemek zorundayız. Biz, insanlarımızı
medenice, kentlice yaşatmak istiyorsak, eğer köylerden şehirlere,
büyükşehirlere, illere göçün önünü kesmeye çalışabileceksek, yerinde yönetimle,
o insanlara yerinde hizmetle bunu sağlayabiliriz; yoksa, bu çarpık kentleşme,
bu çarpık yapılanma devam eder gider; burada çıkardığımız, çıkarmaya
çalıştığımız onlarca yasa, maalesef, sizlerin ve bizlerin emeğiyle kubbede
kalan hoş bir seda olarak yerini alır; bu şekilde de, maalesef, tarihte sizlerle
beraber hep birlikte nasibimizi alırız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir yasanın, insanlarımıza, belediye olarak, kent olarak, kentli olarak,
medenî bir şekilde yaşam getirmesini hepimizin adına yürekten diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla)- Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Ayvazoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
54 üncü maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ KISIM
Belediyelerin Denetimi
Denetimin amacı
MADDE 54.- Belediyelerin
denetimi; faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak,
çalışanların ve belediye teşkilâtının gelişmesine, yönetim ve kontrol
sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı duruma gelmesine rehberlik etmek
amacıyla; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç
ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre tarafsız
olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; kanıtlara dayalı olarak
değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor hâline getirerek ilgililere
duyurmaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; denetim amaçlı
olan 54 üncü maddenin neler içerdiğine ve buna dair ne tür bir eleştiri
getirilmesi gerektiğine ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, devletin her kurumunun denetlenmesi kadar tabiî bir şey olamaz. Hele,
para olan yer mutlaka denetlenmelidir; çünkü, para olan yerde mutlaka kavga
çıkar ya da para olan yerde mutlaka münakaşalar olur, şaibeler oluşur.
O nedenle, bunları
gidermek amacıyla, devlet kurumlarının her birinin, objektif kriterlere
dayanarak belli aralıklarla denetlenmesi kadar doğal bir şey olamaz;
belediyeler de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Belediyelerin
denetlenmesini, şu anda, iki ayrı statüde bulunan memurlar yapmaktadır. Birisi
"teftiş kurulları" adı altında söylenilen müfettişler, bir diğeri de,
belki yine aynı ad altında anılan, ama, adına "kontrolörler" denilen
kurum.
Şimdiye kadarki
deneyimlerimizden ve pratiklerimizden yola çıkarak söyleyeyim ki, mülkiye
müfettişlerinin görev yaptığı ve denetim için görevlendirildikleri kurum
hangisi olursa olsun, mülkiye müfettişleri sadece denetleme görevi yapmamakta,
aynı zamanda, yol göstermekte, yön tayin etmekte ve tavsiye niteliğinde de
önerilerde bulunmaktadırlar. O nedenle, mülkiye müfettişlerinin denetlemesi,
ülkemiz için çok uygun bir denetleme yöntemidir diye söylenebilir.
Kontrolörlere gelince, ne
yazık ki, kontrolörler için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Yine, pratikten
yola çıkarak söyleyeyim; belediyelere -kendi belediyem de dahil olmak üzere-
kontrolör geldiğinde, belediyelere kontrolör gittiğinde, eğer, belediye başkanı
ve kontrolör aynı siyasal düşüncenin insanı değilse, mutlak surette hayalî
birtakım iddialarla, bazen "inceleme raporu" adı altında, bazen de
direkt savcılıklara başvurulması yoluyla belediye başkanlarının önünü
tıkamaktadırlar. Hatta, eğer orta ölçekli bir yerleşim biriminde iseniz,
çeşitli senaryolar düzenleyip, belediye başkanını o kent halkı önünde peşinen
mahkûm etmektedirler. Bu da, belediye başkanının, hem kent halkı hem seçmenleri
hem de kendi partisi önünde, herhangi bir suç işlememesine rağmen, prestijini
sarsmakta ve giderek daha sonraki seçimleri de olumsuz yönde etkilemektedir.
Bunlar, günlük yaşamımızda onlarca örneği verilebilir olanlardandır. Ayrıca,
müfettiş ile kontrolör arasındaki farkı koyarsak, belki her ikisi de aynı
okullardan mezun olmakta; ama, birisi şimdiki kuşak, daha genç kuşak
diyebileceğimiz ve özellikle de 1985 ve sonrasında işe alınan, sayıları da 125
civarında olan ve bunların birçoğu da kadın eli sıkmayan kontrolörlerdir.
Bunlar da, belediyeleri denetlerlerken ne yazık ki objektif olamamaktadırlar.
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereden tespit ettin onları?
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
İsterseniz bu konuda onlarca örnek verilebilir; ama, kendimden örnek verirsem
yüzünüzü de kızartacak bazı şeyler söyleyebilirim; hatta o kontrolörün ismini
de verirsem, sonra o kontrolörle mahkemede hesaplaşma durumuna girebiliriz. O
nedenle isim de vermeyeyim, sizleri de fazla üzmeyeyim; ama, şimdi getirilmiş
olan bu yasa tasarısında, denetlemenin kimler tarafından yapılacağı
söylenilmiyor da, sadece denetleme amacı ve denetlenmesi gereken hedefler
belirtiliyor.
Bu arada, Kamu Yönetimi
Temel Kanunu Tasarısında çerçevesi çizilmiş olan ve yerel yönetimlerin
denetlenmesi esnasında da Sayıştayın görevlendirilmesine ilişkin çalışmaların
ve yasa maddelerinin bazılarını bu Mecliste görüştük. Eğer kontrolörlerin
dışında bir de Sayıştay elemanlarının denetleme mekanizması içerisine girmesi
söz konusu olursa, bu defa bir kaos, bir karmaşa doğacaktır diye düşünüyorum. O
nedenle, denetleme işinin daha titizlikle ele alınmasında yarar olduğunu
zannediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bundan birkaç yıl önce, benim çok saygı duyduğum, geçmişte bir büyük şehrin
belediye başkanlığını yapmış bir belediye başkanı şimdi inzivaya çekilmiş
kenarda oturmakta; ama, birkaç yıl önceki o aktif, hareketlilik halinde
bulunduğu sıralarda, bir panelde, bir sempozyumda bir konuşmasında,
belleklerden hiç silinmemesi gereken çok önemli bir örnek vermişti; ben de bunu
sizlere nakletmek istiyorum. Demişti ki o belediye başkanı arkadaşımız ya da
ağabeyimiz: Hindistan, İngiltere'nin sömürgesiydi. İngiltere, Hindistan'ın
bağımsızlığını kabul ederken, önemli olan, yerel demokrasi düşüncesini yaşama
geçirmek için yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesidir. Bu anlamda, biz,
belli çalışmalar yaptık; sizlere de yerel demokrasinin örneklerini sunacağız ve
giderek, hem bağımsızlaşmış bir ülke olarak hem de yerel demokrasinin
uygulayıcıları olarak sizler, Uzakdoğu'da, Asya'da demokrasinin en güzel
örneklerini vereceksiniz... Hindistanlılar da buna sevinmişler; bağımsızlıklarına
kavuşurlarken, bu arada, yerel yönetimlerin de bağımsız olmasının getirdiği
rahatlığı yaşamak istemişler. Aradan beş altı ay geçtikten sonra, bakmışlar ki,
hazırlanan yerel yönetim tasarısı ve kendilerine sunulan yerel yönetim yasası,
evet, cümleleri gayet güzel, parlak; hatta, sonuç verecek kadar umutlanmışlar;
hakikaten Hindistan'da iyi bir demokratik yaşam gelişecek zannetmişler; ama,
bir bakıyorlar ki, her madde, bir bakanlığa bağlı ve her maddenin altında da,
eğer bakanlığa bağlı değilse, daha sonra bir yönetmelikle bir bakanlığa bağlı
olması koşulu getiriliyor.
Şimdi, bizim yapmış
olduğumuz bu tasarıda da buna benzer birçok hüküm olduğunu görmekteyiz. Yani,
muallakta kalan, ortada olan ve başka bazı bakanlıkları da ilgilendiren birçok
madde var. Dileyelim ki, kısa bir süre içerisinde, arkadaşlarımız, bu
maddelerin farkına varıp, bizim vermiş olduğumuz önergeleri de dikkate alarak
bazı değişiklikler yapar ve o doğrultuda, demokratikleştirilme yönünde de -ki,
dün söylemiştim ben onu; demokrasinin demokratikleştirilmesi- adım atılır.
Bu düşüncelerimle,
denetleme mekanizmalarında daha dikkatli olunmasını diliyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 üncü madde, gerçekten önemli bir
madde.
Şimdi, bu maddeyi, ben,
kısaca, bazı önemli noktalarına vurgu yaparak size hatırlatmak istiyorum; yani,
süremi maddeyi okuyarak dolduracak değilim; ama, buradaki önemli bazı
noktaların altını çizerek okumak istiyorum:
"Belediyelerin
denetimi; faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak,
çalışanların ve belediye teşkilatının gelişmesine, yönetim ve kontrol
sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı duruma gelmesine rehberlik etmek
amacıyla; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç
ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına -dikkat edin
değerli arkadaşlarım, altını çizdiğim ilk bölüm- göre tarafsız olarak analiz
etmek, karşılaştırmak ve ölçmek -şimdi, tekrar altını çiziyorum- kanıtlara
dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor haline getirerek
ilgililere duyurmaktır."
Sayın Başkan, inanın, her
maddeye hazırlanarak, Türkiye'nin önemli bir sürecinde etkili olacak, yerel
yönetimleri ilgilendiren bir yasa tasarısı üzerinde önemli katkılar yapmaya
çalışıyoruz; fakat, ifademi vurgulu yapmama rağmen, dinlenilebilir olmaktan çok
uzak olduğunu görüyorum, gecenin bu saatinde dinlenilme katsayısının düşük
olduğunu da görüyorum. Eğer Meclis sağlıklı çalışacaksa, lütfen, bu dinlenilme
ortamını sağlamanızı sizden istirham ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, herhangi bir yaptırımı olmayan, inceleme,
araştırma, soruşturma içeriği olmayan bu denetim nasıl ve kimlerce
yapılacaktır? Soru bir; lütfen düşünün. Özelleştirme amaçlı -başından beri
söylüyorum- bu tasarı, inanın bu denetim sorusunu açıkta bırakıyor. Şimdi,
acaba bir ipucu bulabilir miyiz burada, böyle bir şey mümkün mü?
Eğer sabrınız devam
ederse, Grup Başkanvekillerinizin inadı devam ederse, belediye giderlerini
düzenleyen 60 ıncı madde görüşülürken -ona da hazırlıklıyız- orada, (l)
bendinde "avukatlık, danışmanlık ve denetim hizmetleri karşılığı yapılacak
ödemeler" diye bir bölüm var. Değerli arkadaşlarım, şimdi açıkça ortaya
çıkmaktadır ki, bu denetim işi, ayrıca ödeme yapılarak alınacak bir hizmet
olarak görülüyor; dikkat edin.
Şimdi, 54 üncü maddede
denetimin tarafsızlığı, işlevin, özel yerli- yabancı şirketlere açıkçası ihale
edileceğini gösteriyor. Umarım, daha önce, milletvekilliğinden önce denetimle
ilgili görevleri olan arkadaşlarım bana hak vereceklerdir. Şimdi, tasarının
diğer hükümleri, belediye işlerinin sürekli bir ihale, imtiyaz, yap-işlet
sistemi içinde şirketlere devredilmesini garanti altına almaktadır. Şirketlerce
yapılacak belediye işleri, dikkat edin, yine şirketlerce değerlendirilecektir,
denetlenecektir; ama, aynı zamanda, belediyenin kendisi de şirketlerce
denetlenecektir. Bunun bir örneğini acaba yaşadık mı Türkiye'de; bu çığır,
bankacılık sektöründe açıldı biliyorsunuz.
Şimdi, Amerika Birleşik
Devletlerine bakalım; dünya devi şirketleri denetleyen, dünya devi sözde
tarafsız ve bağımsız denetim şirketlerinin nasıl küresel bir piyasa oyuncusu
olduğunu görmeyen kalmadı artık. Amerika'da son beş yılda batan, televizyon
dizilerine konu olan büyük şirketleri ve bunları denetleyen uluslararası piyasa
aktörü rolündeki denetim şirketlerini lütfen bir düşünün ve bu manzarayı,
varlık ile yokluk arasında direnmeye çalışan, ayakta durmaya çalışan
Türkiye'nin irili ufaklı 3 225 belediyesinin böylesi şirketlere teslim
edildiğini düşünün; istediğini istediği zaman batırabilir, başka bir çıkar karşılığında,
istediğini istediği şekilde, batması gerekirken ayakta tutabilir; çünkü, bunlar
piyasa oyuncusu.
Değerli arkadaşlarım,
işte, başından beri, kamu yönetiminde dile getirdiğimiz eleştiriler burada;
yani, kamu denetim sisteminin zayıflatılması, işte bu amaca hizmet ediyor.
Türkiye'yi, bu denetimsizlik altında, bu tasarılarla doğacak büyük bir yağma
dönemi bekliyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım, inanın, bunun ağırlığı
tarihsel önemdedir ve hep beraber bu ağırlığın altına giriyoruz.
Biz, uyarılarımızı
yapıyoruz, bunları tutanaklara geçirtiyoruz. Şimdi, bir kere daha anımsatmak
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Özür diliyorum; son cümlemi bağlıyorum, süremi aşmayacağım.
Şimdi, kamu sisteminin
denetiminin, halk adına yapılan bir denetim işi olduğunu herhalde kabul
etmeliyiz. Bu yüzden, bu denetimin, doğrudan kamu denetim kurumu aracılığıyla
yapılmasının uygun olduğunu, ben şahsım adına söz aldım; ama, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu görüşü olarak da, Grup Başkanvekili olarak ifade edebilirim; bu uyarıları
yapıyoruz, umarım faydalanılır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Maddenin
oylanmasından önce, bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine
getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit
edeceğim.
Yoklama talebini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı kanun tasarısının 54 üncü maddesinin oylanmasına geçilmeden önce,
İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN- Haluk Koç?..
Burada.
Mustafa Özyürek?..
Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?..
Burada.
Ali Rıza Gülçiçek?..
Burada.
Mevlüt Aslanoğlu?..
Burada.
Yılmaz Kaya?.. Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Feridun Ayvazoğlu?..
Burada.
Halil Ünlütepe?.. Burada.
Mehmet Işık?.. Burada.
Türkân Miçooğulları?..
Burada.
Kâzım Türkmen?.. Burada.
Kemal Sağ?.. Burada.
Mehmet Parlakyiğit?..
Burada.
İsmail Özay?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Bülent Baratalı?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum sayın
üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
55 inci maddeyi
okutuyorum.
Denetimin kapsamı ve
türleri
MADDE 55.- Belediyelerde
iç ve dış denetim yapılır. Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, malî ve
performans denetimini kapsar.
İç ve dış denetim 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre yapılır.
Ayrıca, belediyenin malî
işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri, idarenin bütünlüğüne ve kalkınma
plânı ve stratejilerine uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı, belediye
başkanı veya görevlendireceği elemanlar
tarafından da denetlenir.
Belediyelere bağlı
kuruluş ve işletmeler de yukarıdaki esaslara göre denetlenir.
Denetime ilişkin sonuçlar
kamuoyuna açıklanır ve meclisin bilgisine sunulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Belediyeler Kanunu Tasarısının 55 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın arkadaşlarım,
tasarının 55 inci maddesiyle, belediyelerde denetimin kapsamı ve türleri
belirlenmektedir. Kanun tasarısında, belediyelerde iç ve dışdenetim yapılacağı,
bu denetimin de 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre
yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Sayın arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısıyla teftiş kurulları kaldırılmıştır. Onların yerine içdenetim
getirilmiş ve içdenetimin, içdenetçiler tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
Teftiş kurullarının ortadan kaldırılmak istenilmesi, soruşturma ve teftiş
fonksiyonuna yer verilmemesi büyük tepkilere ve eleştirilere neden olmuştur.
Bunun üzerine, sonradan yapılan birtakım düzenlemelerle, bazı teftiş
kurullarının ve müfettişlerin de görev yapmaya devam edebileceği izlenimi yaratılmak
istenilmiştir.
Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 75 inci ve 77 nci maddelerinde yapılan değişiklikle, İçişleri
ve Maliye Bakanlığının, bazı koşullar altında teftiş ettirme yetkisi
getirilmiştir; ancak bu yetki, sadece iki bakanlığa verilmiş bir yetkidir. Bu
da, bir yolsuzluk veya usulsüzlük olayının soruşturulması yetkisini
içermemektedir; örneğin, herhangi bir ihalede ortaya çıkan somut yolsuzluk
iddialarının soruşturulmasını kapsamamaktadır.
Sayın arkadaşlarım, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının
18 nci maddesindeki düzenlemede ise, Maliye, Millî Eğitim, Sağlık ile Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarında, temel görevlerin bir gereği olarak, üçüncü
kişilere ve kurumdışı işyeri ve mükelleflere yönelik İçişleri Bakanlığının da
yerel yönetimlere yönelik rehberlik ve denetim birimi oluşturulabileceği
belirtilmiştir. Anahizmet birimi olarak kurulan birimlerin rehberlik ve denetim
birimi olacağının özellikle vurgulanması, bu birimlerin teftiş ve soruşturma
yetkilerinin olmadığının somut bir göstergesidir. Kaldı ki, Belediyeler Kanunu
Tasarısının 55 inci maddesinde düzenlenen İçişleri Bakanlığının yerel
yönetimlere yönelik idarî denetiminin sınırlı bir yetki olduğu, teftiş ve
soruşturma yetkilerini içermediği ortaya çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri, yolsuzluklarla ilgili
soruşturmalar konusunda yaratılan boşluk, bu yasa tasarısında da devam
etmektedir. Yasa tasarıları, denetim faaliyetinin uluslararası standartlara
göre yürütülmesinin en temel koşulu olan bağımsızlık sorununa çözüm getirmemiştir.
Denetim birimlerinin teftiş kurulları şeklinde örgütlenmesi, bu kurulları bir
ölçüde bağımsız kılıyordu. Bu kurulların bağımsızlığını artıracak düzenlemeler
getirilmesi gerekirken, teftiş kurullarının güçlendirilmesi gerekirken hepten
kaldırılıyor. Anlaşılır gibi değil.
Sayın arkadaşlarım, kamu
yönetiminde yapılacak iş teftiş kurullarını kaldırmak değil, güçlendirmektir.
Tabiî ki, bunu, biz dediğimiz için, muhalefet dediği için yapmayacağınızı
biliyoruz; belki, Amerika örneği sizde etkili olabilir diye bir örnek vermek
istiyorum. Amerika Birleşik Devletlerinde 6 Kasım 2003 tarihinde bu konuda bir
kanun tasarısı verildi. Bu tasarıyla teftiş kurullarının var olan yetkilerini
daha da artıran bir düzenleme yapılması isteniliyor. Bu tasarıya göre, Amerika
Birleşik Devletlerinde müfettişlerin bağımsızlıkları artırılıyor, teftiş
kurullarının kaynakları artırılıyor, müfettişlerin niteliği artırılıyor,
raporlarını Kongreye doğrudan göndermeleri sağlanıyor. Amerika'da bunlar
olurken,Türkiye'de teftiş kurulları kaldırılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
denetim konusundaki eksiklikler, hatalı yaklaşımlar sadece içdenetim alanında
değildir. Bu yasa tasarısının dışdenetim konusundaki yaklaşımı da hatalıdır.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının 40 ıncı maddesinde, yerel yönetimlerin dışdenetiminin
Sayıştayca yapılacağı veya yaptırılacağı hükme bağlanmıştır. Denetimi özel
sektöre yaptırabilme yetkisi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinin bir
parçasıdır. Bu, dünya sayıştayları arasında yaygın bir uygulama değildir. Böyle
bir uygulama örneği İngiltere'de vardır; o da yüzde 5'i geçmemektedir.
Tasarı, Sayıştaya, özel
ihtisas daireleri ve bölge düzeyinde taşra birimleri kurabilmesi ve
gerektiğinde denetimi özel kuruluşlara yaptırabilmesi için yetki vermektedir.
Taşra teşkilatı kurmanın denetimi etkinleştirmeyle hiçbir ilgisi yoktur.
Sayıştayın taşra teşkilatı kurması, sadece daha fazla kadrolaşmaya
yarayacaktır. Dünyadaki yaygın uygulama, yerel yönetimlerin, Sayıştayın taşra
teşkilatları aracılığıyla denetlenmesi değildir; yerel yönetimlerin,
oluşturulacak ayrı bir yerel yönetimler sayıştayı tarafından denetlenmesi daha
doğrudur, özellikle Anglosakson ülkelerindeki uygulama böyledir. Türkiye'deki
özel denetim firmaları, hukuka uygunluk ve performans denetimi yapmıyorlar,
sadece malî tabloların onaylanmasıyla ilgileniyorlar.
Sayıştayın, altından
kalkması zor iş yükü yüzünden, yeterli kalite kontrollerini yapamayacağı
gözönünde tutulduğunda, yerel yönetimlerin özel denetim firmalarınca
denetlenmesinin kaçınılmaz sonucunun denetim değil, denetimsizlik, usulsüzlük,
yolsuzluk ve karmaşa olacağı aşikârdır. Kaldı ki, özel denetim firmalarının
yerel yönetimleri denetleyebilmesiyle, Sayıştayın, yerel yönetimleri özel
denetim firmalarına denetletmesi birbirinden çok farklıdır.
Bugün, bankalar ya da
firmalar, özel denetim şirketlerince denetlettirilmekte; ama, bu durum,
bankalarda, Bankalar Yeminli Murakıbının, şirketlerde Maliye Bakanlığının
denetim yapmaması sonucunu doğurmamaktadır. Tasarıdaki düzenleme bu türlü
uygulamalardan farklıdır. Tasarı, Sayıştayın yapması gereken denetimi özel
denetim firmalarına yaptırmaktadır. Halbuki, denetim, devletin devlet olma,
belediyenin belediye olma özelliğinin olmazsa olmazıdır; denetim, kamunun aslî
görevidir.
Sayın arkadaşlarım,
Belediyeler Kanunu Tasarısının 69 uncu maddesinde, belediyenin kendisine
verilen görev ve hizmet alanlarında sermaye şirketlerini kurabileceği hükmü
getirilmiştir. Belediyeler Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinde ise, belediye
meclisinin görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, belediye
meclisi, bütçeiçi işletmeler ile Türk Ticaret Kanununa tabi ortaklıklar
kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul
yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermeye yetkilidir.
Yine, Belediyeler Kanunu
Tasarısının 71 inci maddesine göre, belediye, özel geliri ve gideri bulunan
hizmetlerini İçişleri Bakanlığının izniyle bütçe içerisinde işletme kurarak
yapabilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, belediyelerin hangi konularda şirket
kurabileceği, eski kanunda olduğu gibi ve Anayasaya uygun biçimde hizmet
alanları itibariyle sayılmamıştır. Bunun yerine, belediyelerin görev ve hizmet
alanlarında şirket kurabileceği hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme, belediye
şirketleri konusundaki yoğun yakınmaları gidermeyecek, azaltmayacak, daha da
arttıracaktır. "Mahallî müşterek ihtiyaç" olarak adlandırılan her
çeşit hizmetin şirket kurma yoluyla yerine getirilmesine sınırlama
getirilmemiştir. Getirilen bu yasal çerçeve içerisinde, yerel yönetimlerin kamu
hizmeti sunan idarî birim olma özelliği tümden ortadan kalkabilir. Belediyelere
verilen her türlü görevin şirketler aracılığıyla yerine getirilmesinin yolu
açılabilir. Geçmiş dönemde en çok şikâyet edilen şeyin, özel hukuk hükümlerine
tabi belediye şirketlerinin yeterince denetlenmemesi neticesi, kamuoyunda
usulsüzlük iddialarının yoğunlaşması olduğu ve bu gerçeğin İçişleri Bakanlığı
genelgesine yansıdığı unutulmamalıdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı
BİT'lerdeki soruşturmalarda yasal takibe gerek görmeyen müfettişlerden
bazılarının vali yapıldığının, yine, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden kaç
kişinin milletvekili, kaç kişinin bakan olduğunun, kaç kişinin dokunulmazlık
zırhına büründüğünün kamuoyunda tartışıldığını unutmayalım.
Sayın milletvekilleri,
yasa tasarısında, şirketlerin denetimi konusundaki düzenlemeler eksiktir,
yetersizdir. Belediye şirketleri, anonim şirket statüsünde olup, Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine tabidir. Belediyeler Kanunu Tasarısının 55 inci maddesinde,
belediyelere bağlı kuruluş ve işletmelerin iç ve dışdenetim esaslarına göre
denetleneceği ve malî işlemler dışında kalan idarî işlemlerin, idarenin
bütünlüğü ve kalkınma planı ve stratejilerine uygunluğu açısından İçişleri
Bakanlığı tarafından denetleneceği yazılıdır. Halbuki, belediyelerin denetimi
açısından üç farklı yapı söz konusudur.
1.- Belediyelerin
yürüttüğü hizmetler için oluşturulan kamu tüzelkişiliği.
2.- Özel gelir ve gideri
bulunan hizmetlerin yürütüldüğü bütçe içinde kurulan işletmeler.
3.- Belediyelere verilen
görev ve hizmet alanında kurulan sermaye şirketleri bulunmaktadır. Yasa
tasarısında bunların denetiminin nasıl yapılacağı açık ve net biçimde
belirlenmemiştir.
Sayın arkadaşlarım,
belediye şirketlerinde kamu parası kullanıldığı tartışmasız bir gerçek olduğundan,
belediye şirketlerinin de kamu denetimine tabi tutulması gerekmektedir.
Devletin ve milletin parasının ve malının olduğu her yerde kamunun denetim
yetkisi vardır, olmalıdır; yoksa "tüyü bitmemiş yetimin hakkını
yedirmeyiz" iddiası, boşlukta kalmaya mahkûmdur.
Sayın arkadaşlarım, öte
yandan, performans denetimi ve performans ölçümü için getirilen mekanizmalar
da, tutarlılığı, uygulanabilirliği, etkinliği ve işlevselliği olmayan
mekanizmalardır. Sayıştaya performans denetimi yapma yetkisi 1996'da verilmiştir.
Aradan geçen sekiz yıl içerisinde Sayıştayın yaptığı performans denetimi sadece
8'dir; yani, yılda ortalama 1 performans denetimi yapmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaptan,
toparlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Halbuki, 2001 yılında
İngiltere Sayıştayı 53, Amerika Birleşik Devletleri Sayıştayı da 786 adet
performans denetimi yapmıştır.
Sayıştay, mevcut görevini
bile yapamazken, Sayıştayın hem görev yükünü artıracağım diyeceksiniz hem de
boş bulunan 8 Sayıştay üyeliği için beş aydır seçim yapmayacaksınız, bir de
performans denetiminden söz edeceksiniz! İsmet İnönü'nün ünlü sözüyle
"hadi canım sizde" demekten başka söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaptan.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum.
55 inci maddeyle,
denetimin kapsamı ve türleri belirtilmiştir. Burada, belediyelerdeki denetim,
içdenetim ve dışdenetim olarak ayrı ayrı düzenleniyor. İçdenetim, belediye
başkanı veya görevlendireceği elemanlar, dışdenetimse Sayıştay tarafından
yapılmaktadır. Maddenin son bendinde, "denetime ilişkin sonuçlar kamuoyuna
açıklanır" denilmektedir. Şimdi, şu soruyu sormak istiyorum: Bu denetime
ilişkin sonuçları kamuoyuna, kim, ne zaman, hangi yollarla açıklar?
Açıklamazsa, yaptırımı nedir? Daha önce de buna benzer bir soruyu, belediye
meclisleri toplantısının ve gündeminin halka ve belde sakinlerine
duyurulmasında da sorduğumda, o zaman, Sayın Bakanımız, yönetmeliklerle bu
sorunun çözümleneceğini belirtmişti.
Yalnız, hukuk tekniği
açısından yaptırımların neticesi yasada gösterilir; yönetmeliklerde
gösterilmeyeceğinden dolayı, yaptırımı nasıl düzenleyeceğiz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu iç ve
dışdenetim neticelerinin kamuoyuna açıklanmasının birkaç yolu vardır. Önce,
içdenetimi veya dışdenetimi, yapan kurum kendisi açıklar. Örneğin, Sayıştay,
internetle bu açıklamaları yapabilir. Bakanlık yaptırmışsa -ki, burada,
Bakanlığın da iç ve dışdenetim yapma yetkisi var- o kurum açıklayabilir.
Belediye başkanı bu görevini yerine getirmezse, genel hükümlere göre, görevi
ihmalden dolayı hakkında işlem yapılır; onun için, bu, burada belirtilmemiş.
Genel kurallara göre, belediye meclisi toplantısıyla ilgili, gündemiyle ilgili
açıklamayı yapması gereken belediye başkanı bunu yapmazsa, en azından, görevi
ihmalden dolayı hakkında gerekli işlem yapılır.
Artı, üçüncü bir yol da,
Bilgi Edinme Yasası gereği, ilgili vatandaşlar, belediyeye müracaat etmek
suretiyle, bu iç ve dışdenetim sonuçlarını alabilirler.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
56 ncı maddeyi okutuyorum:
Faaliyet raporu
MADDE 56.- Belediye
başkanı, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 41 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında belirtilen biçimde; stratejik plân ve performans hedeflerine göre
yürütülen faaliyetleri, belirlenmiş performans ölçütlerine göre hedef ve
gerçekleşme durumu ile meydana gelen sapmaların nedenlerini ve belediye
borçlarının durumunu açıklayan faaliyet raporunu hazırlar. Faaliyet raporunda,
bağlı kuruluş ve işletmeler ile belediye ortaklıklarına ilişkin söz konusu
bilgi ve değerlendirmelere de yer verilir.
Faaliyet raporu mart ayı
toplantısında belediye başkanı tarafından meclise sunulur. Raporun bir örneği
İçişleri Bakanlığına gönderilir ve kamuoyuna da açıklanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın
Yılmaz Kaya; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILMAZ
KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediyeler Kanunu
Tasarısının 56 ncı maddesi üzerinde, görüşlerimi açıklamak için, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hükümet tarafından
Belediyeler Kanunu Tasarısı bir "reform" diye takdim edilmişken,
üzüntü vericidir ki, Meclis Genel Kurulunda, görüşme şeklini hep birlikte
görüyoruz, milletvekili arkadaşlarımızın ilgisi azalmış, dikkati dağılmış, ama,
bu şekilde yapılan bir görüşmeyle, belki de hükümet olarak övünç kaynağı olarak
sunulan "yetmişdört yıllık yasayı değiştiriyoruz"diye takdim edilen
ve doğru düzgün düzenlendiği takdirde uzun zaman uygulamada kalabilecek olan
bir yasa, bu şekilde görüşülmekte ve birazdan yoklama istendiğinde de, AKP'li
bazı arkadaşlarımız elleri havada, kapılardan içeri gireceklerdir. Ben, biraz
önce bu şekilde yapılan bir uygulama sırasında yerimden "erken seçimi
oyluyorsunuz arkadaşlar haberiniz olsun" diye espri yapmıştım; bazıları
telaşlanarak indirdiler ellerini. Bu şekilde görüşülmesi, maalesef, çok üzüntü
vericidir; ama, biraz daha dişinizi sıkarsanız arkadaşlar, bu işi
kotaracacağız; çünkü, bu yasa tasarısının görüşülmesi, bu hızla, yarın saat
16.00'da bitecek ve bugünkü gündemde yer alan diğer 5 yasayı da görüşürsek,
yarın 24.00'te bugünkü gündemi bitirmiş olacağız; biraz daha sabırdiyorum!
Değerli arkadaşlar, madde
üzerinde söyleyeceklerime geçecek olursak; görüştüğümüz madde, belediye başkanı
tarafından hazırlanacak belediye faaliyet raporlarına uygulanacak işlemi
belirlemektedir. Bu maddenin getirdiği düzenleme, 1580 sayılı Belediye
Kanununda var olmayan yeni bir düzenlemedir. Bu maddeye göre, belediye
başkanları, belediye meclisi tarafından kabul edilen yıllık belediye
faaliyetlerinin ne kadarının gerçekleştirildiğini ya da gerçekleştirilemediğini
nedenleriyle birlikte bir rapor haline getireceklerdir. Bu raporda, belediyenin
borçları da açıklanacaktır. Belediyeler, hazırlayacakları raporlarda, bağlı
kuruluş ve işletmeler ile belediye ortaklıklarına ilişkin bilgi ve
değerlendirmelere de yer vereceklerdir.
Bu raporlar aracılığıyla,
belediye, planladığı halde yapmadığı işlerin bir dökümünü yapacak, planladığı
hangi faaliyetleri niçin yapamadığını açıklayacaktır. Olumlu ve demokratik bir
açılıma sahip bu düzenleme, ne yazık ki, hesap verme sorumluluğu ilkesini
destekleyici nitelikte özelliklere sahip değildir.
Performans ölçütleri
belediyeler tarafından belirlenecek ve kendi belirledikleri ölçütlere göre
kendilerini değerlendireceklerdir; dolayısıyla, belediye, doğal olarak, yaptığı
işlerin doğru ve güzel yapıldığını iddia edecektir; bunun aksi düşünülebilir
mi?
Performans ölçütlerinin
belirlenmesi yetkisinin tamamıyla belediyelere bırakılması yanlış bir iştir.
Belediyelere takdir yetkisini dilediği gibi kullanma ve keyfî olarak
belirleyebilme imkânı veren bu düzenlemenin meşruiyeti tartışmalıdır.
Performans ölçütlerinin
belirlenmesi konusunda aslî düzenleme yapma yetkisinin belediyelere tanınması,
Anayasamızın 7 nci maddesine açıkça aykırıdır. Yürütme, ancak yasayla asıl
olarak düzenlenmiş olanlarda kural koyabilir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; belediyelerde taşeronlaşmanın önünü açan ve belediyeleri
uluslararası şirketlerin pazarı haline getiren bu tasarının yasalaşması
halinde, belediyenin sunmakla yükümlü olduğu birçok hizmetin fiyatı artacaktır.
Faaliyet raporlarında
belediye hizmetlerinin fiyatının ne kadar ve neden arttığı yer alacak mıdır?
Alım gücü olmayan semtlere belediye hizmetlerinin yeterince götürülemediğinden
faaliyet raporlarında bahsedilecek midir? Hizmetlerin kalitesinde oluşan
düşüşler dile getirilecek midir? Tüm bu önemli soruların yanıtlarının faaliyet
raporları içerisinde yer almasını sağlayacak hiçbir yasal zorunluluk
bulunmamaktadır.
Bir belediyenin 1 000
metrekare kaldırım taşı döşemeyi planladığını ve dönem sonunda da bu miktarda
kaldırım taşını döşemeyi başardığını varsayalım. İçişleri Bakanlığı, Sayıştay
ve bölge halkının bu faaliyetin başarısını değerlendirebilmesi için şu
konularda bilgi sahibi olması gerekir: Kaldırım taşları, gerçekten ihtiyaç
duyulan yerlere mi döşenmiştir? Bu taşların daha düşük maliyetle döşenmesi
mümkün müydü? Döşenen taşlar dayanıklı mıdır, yoksa, şimdiden kırılmaya başlamış
mıdır? Bu örnekleri artırabiliriz.
Belediyeler, başarılı iş
yapmanın ölçütlerini kendileri belirleyecekleri için, istedikleri işi
yapacaklar, kendilerini daha önce belirledikleri ölçütlere göre
değerlendireceklerdir. Bu değerlendirme sonucunda, kendilerini, tabiî ki,
başarılı bulacaklardır.
Faaliyet raporu ve
performans ölçümleri gibi teknikler, yeni kamu yönetimi anlayışında, kamuda
hesap verme sorumluluğunun oluşturulmasını amaçlamaktadır. Oysa, tasarıyla
getirilen düzenleme, bu sorumluluğun oluşturulmasına uygun bir zemin
yaratmamaktadır.
Belediyeler, performans
ölçütlerini ve stratejik planları, mahallî müşterek ihtiyaçlar ölçeğinde
hazırlayacaklardır. Sağlık ve çevre konularındaki tüm hizmetlerin mahallî
müşterek ihtiyaç kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu konulardaki
stratejik planların ve yapılacak olan performans hedeflerinin belediye
ölçeğinde sınırlı tutulması yetersiz ve sakıncalıdır. Mahallî müşterek
ihtiyaçlar ölçeğinde belediyelerin hazırlayacakları stratejik planların ve
performans hedeflerinin, il ve ülke hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi
gerekir. Bu nedenle, belediyelerin, il özel idarelerinin ve hükümetin stratejik
planları ve performans hedefleri arasında amaç ve hedef birliği olmalıdır.
Ancak bu şekilde halka karşı hesap verme sorumluluğu yerine getirilebilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz maddede, belediye başkanı ve çalışanlarının,
stratejik planları ve performans ölçütlerini hazırlayacak ve uygulayacak
beceriyi nasıl kazanacakları açık değildir. Stratejik planlar ve performans
ölçütleri, yeni yönetim becerileri gerektiren ve teknik olarak karmaşık yapıda
olan uygulamalardır. Bu tasarının yasalaşarak yürürlüğe girmesi durumunda,
belediye çalışanlarının stratejik planlamayı yapacak ve performans ölçümlerini
uygulayabilecek gerekli donanım ve yeterliliğe sahip olduklarını iddia etmek
zordur. Bu konularda yeteri deneyimi olmayan kamu görevlilerinin bu teknikleri
kullanmaları önemli uygulama hataları doğurabilir.
Stratejik planlama ve
performans ölçümünün belediyelerde nasıl uygulanacağı, eğitim verilip
verilmeyeceği, eğer verilecekse kimler tarafından verileceği, uygulamanın nasıl
denetleneceği gibi konular tasarıda yer almamaktadır. Stratejik plan ve
performans ölçütleri hazırlama ve uygulama becerisini belediye çalışanlarında
oluşturmak ve onları bu konuda eğitmek çok uzun bir süre alacaktır.
Görüştüğümüz maddede,
stratejik plan ve performans hedeflerine göre oluşturulacak olan faaliyet
raporunun İçişleri Bakanlığına gönderileceği hükme bağlanmaktadır. 55 inci
maddede öngörülen Sayıştay denetimlerinde de bu raporlardan yararlanılması
muhtemeldir. Bakanlığın ve Sayıştayın, 3 215 belediyenin gönderdiği tüm
raporları hakkıyla inceleyeceğini ve değerlendireceğini iddia etmek zordur.
Sayın milletvekilleri,
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak üzerinde önemle durduğumuz Sayıştaya denetimle ilgili
yüklenen yeni sorumluluklar konusunu burada bir kez daha gündeme getirmek
istiyorum. Kamu yönetimi ve yerel yönetim yasa tasarılarıyla, kamu kurum ve
kuruluşlarının, il özel idarelerinin ve belediyelerin dışdenetimi görevi
Sayıştaya verilmektedir. Bu tasarılar yasalaştığı takdirde, Sayıştay, hukuka
uygunluk denetimi, malî denetim ve performans denetimi yapacaktır.
Sayıştay, şu anda, kamu
kurum ve kuruluşlarını, yalnızca malî açıdan bile layıkıyla denetlemekte
zorlanmaktadır. Sayıştay, halen, denetim kapsamındaki kamu kurum ve
kuruluşlarının ancak yüzde 13'ünü denetleyebilmektedir. Sayıştay, faaliyet
raporlarının denetimini nasıl yapacaktır? Kaldı ki, Sayıştayın kârlılık,
verimlilik alanlarında denetim yapması, görev ve uzmanlık alanı dışıdır.
İçişlerine gönderilecek
olan faaliyet raporlarının Bakanlık görevlilerince incelenmesi ve değerlendirilmesi
de pek mümkün görülmemektedir. Yürürlükteki Belediye Kanunu çerçevesinde,
belediyeler, her yılın mayıs ayında Bakanlığa kesinhesap cetvelleri
göndermektedirler. Kaymakam ve valinin onayını taşıyan bu cetveller önemli
maddî hatalar içermektedir. Birçok belediyenin harcama kalemlerinin toplamları
yanlıştır. Şu anda, Türkiye'de, belediyelerin belli hizmet kalemleri için ne
kadar para harcadığının bilgisi, İçişleri Bakanlığı da dahil olmak üzere,
hiçbir kamu kuruluşunda bulunmamaktadır. Rakamlara dayalı kesinhesapların
doğruluğunu bile denetleyemeyen Bakanlık, nasıl olacak da, belediyelerin öznel
ve belirsiz ölçütlere dayanan faaliyet raporlarını denetleyebilecektir?
Belediyeler üzerinde
idarî vesayetin azaltılarak özerkliğin geliştirilmesi, partimizin de
programında öngördüğü, olumlu bir gelişmedir; ancak, hesap verme sorumluluğu
özerkliğe feda edilmemelidir. Bakanlığa ve Sayıştaya verilen faaliyet
raporlarını inceleme yetkisi, şeklen verilen bir yetkidir. Daha önceki birçok
yasada da olduğu gibi ve bizim itirazlarımız sonucu değiştirmeye muvaffak
olamadığımız şekilde burada da yetki verilmekte; ancak, sorumluluk
verilmemektedir. Esas olan, belediyelerin kendi kendilerini denetlemeleridir.
Bu durum kamu hizmetlerinde ayırımcılığa, savurganlığa ve yolsuzluklara yol
açacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm bu sorunların üstesinden gelmek için, faaliyet
raporlarının İçişleri bakanlığının belirleyeceği ölçütler çerçevesinde
hazırlanması ve bu raporların Bakanlık tarafından ciddî bir inceleme ve değerlendirmeye
tabi tutulması gereklidir.
Bu önerilerimizin dikkate
alınacağı umuduyla ve birçok AKP'li milletvekili arkadaşımın dinlemediğinden
emin olarak ve birazdan, dinlemeden oy vereceklerini de bilerek, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyor, dinleyen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya.
Madde üzerinde şahsı
adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun efendim.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Kanunu
Tasarısının 56 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin denetlemeyle ilgili
söylemiş olduğum sözlerden bazı arkadaşlarımızın alındığını biliyorum; ancak,
bizi dinleyen belediye başkanlarının büyük bir çoğunluğunun, bunları dinlemesi
halinde, ileride başına gelebileceklerin önlemini alması yönünde daha ciddî bir
çalışma içine gireceklerini zannettiğimden dolayı da onlar adına seviniyorum.
Değerli arkadaşlar, yasa
tasarısına göre, faaliyet raporları bundan böyle mart ayı toplantılarında
görüşülecek. Bunun doğru olup olmadığı komisyonlarda tartışıldı; ama, ben, yine
de mart ayının uygun bir ay olmadığını, mart ayı yerine, tüm kamuda olduğu
gibi, ocak ayı sonunda ya da şubat ayı başında görüşülmesinin daha yararlı
olacağını düşünüyorum.
Buradan bir başka şeye
geçmek istiyorum. Demin söylemiş olduğum, kontrolörlerin denetleme
mekanizmasında belediye başkanlarını rahatsız edecek konuyu bir kez daha
tekrarlamak istiyorum sizlere. Bir defa, bu kontrolörlerin kafasının değişmesi
lazım, objektif olması lazım. O olmadığı takdirde, ileriki günlerde belediye
başkanlarımızdan AKP'lilerin dışındakilerin başına gelecekleri şimdiden görür
gibi oluyorum. Tutun ki, bir kontrolör, iktidara yaranmak için -hiç değilse
sizin iktidarınız döneminde- gitti, Cumhuriyet Halk Partili bir belediyeyi ya
da bir başka partiye mensup bir belediyeyi denetledi. Bu denetleme esnasında
kendine göre bazı raporlar tuttu, bazı inceleme raporları hazırladı. Bunları
gerek ihbar üzerine gerekse o kasabada, o yerleşim biriminde görüşmüş olduğu
insanların kendisine söylediklerinden yola çıkarak yaptı; ama, bir yere
dayandırdı, yaptı. Hazırladığı bu raporların daha sonraki zamanlarda mahkemeye
intikal ettiğini düşünelim. Şimdi, yasa tasarısına göre... Varsayalım ki,
eylül-ekim aylarında bu olay oldu, bunları tamamladı, raporlarını tamamladı
verdi. Ondan sonra yerel gazeteye yazdırttı, radyoyla ilan ettirdi, el altından
da, AKP'nin oradaki ilçe başkanına verdi, belde başkanına verdi ve böylece,
dağıtmaya başladı raporları. O raporlar bir senaryo olduğu için; ama, senaryoya
da insanlarımız çabuk inandığı için, o raporlar gereğince, mart ayında
toplanacak olan meclisin, faaliyet raporuna destek vermesi ya da vermemesi
konusunda karar alma aşamasında belediye başkanı zor durumda kalacaktır. Bunlar
geçmişte yaşanmıştır, günümüzde yaşanıyor, yarın da yaşanacaktır.
O nedenle, biz, şimdiye
kadar muhalefette bulunduğumuz dönemlerde, hatta, Türk Belediyeler Birliği
yönetiminde bulunduğum dönemde de, bölge sayıştaylarına kadar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştayın, mutlak surette, belediyelerde de
etkin olmasını sağlamak için bazı önerilerde bulunmuştuk; ama, kontrolörlerin
vermiş olduğu bu kötü sınav nedeniyle duraksıyoruz âdeta. O nedenle, bu konunun
çok dikkatli bir şekilde takip edilmesini, bir başka önlem alınması
gerekiyorsa, o önlemlerin alınması gereğini hissediyoruz, duyumsuyoruz.
Önümüzdeki dönemde, bu
söylediklerimin dışında olumlu gelişmeler olmasını diliyorum ve bu dileklerimle
de, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Madde üzerinde şahsı
adına, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün burada, aslında, çok önemli bir yasa
tasarısını görüşüyoruz. 1930 senesinde, o günkü şartlarda bu yasayı çıkaran
insanlara, buradan bir defa daha minnetlerimi, şükranlarımı sunmak istiyorum;
çünkü, o günün şartlarında son derece modern yasalar çıkarılmış, tüm
ihtiyaçlara cevap veren maddeler tek tek sıralanmış; ama, zaman içerisinde, ne
yazık ki, o maddelerin esasını ortaya koymaya yetecek malî imkânlardaki
yetersizlikler nedeniyle, belediyeler iş göremez hale gelmiştir.
Bugün görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı ile 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Yasanın ömrünü
mukayese ettiğimiz zaman, burada, bu Parlamento içerisinde, çok yakında
göreceğiz ki, bu yasalar tekrar buraya gelecek ve bu yasaların tekrar burada
görüşülmesine devam edilecek.
Sayın milletvekilleri,
daha bugün, Plan ve Bütçe Komisyonunda... Yerel yönetimlere daha çok yetki
verdik diye bu Meclise getirip, bugün konuştuğumuz bu yasayla yerel yönetimlere
yetki vermek şöyle dursun, ellerindeki tüm yetkiler tek tek alınıyor. Örneğin,
bugün, belediyelerimizde ve vilayetlerde Sosyal Yardımlaşma Fonu dediğimiz
fonları, ne yazık ki, merkezî hükümetin yetkilerini yerel yönetimlere aktaralım
derken, tekrar Başbakanlığa bağladık. Başbakanlık bu yetkiyi bir bakanlığa
verebilir ve burada da 150'nin üzerinde bir personel kadrosu verildi. Bir
taraftan, çok önemli gördüğümüz, insanların yaşamsal, hayatını ilgilendiren,
Türkiye nüfusunun yüzde 60'ından fazlasını çok yakından ilgilendiren yasalarda
belediyelere, valilere, il özel idarelerine çok ciddî yetkiler verirken,
merkezî hükümetteki yetkilerle Türkiye'nin yönetilemeyeceği konusunda iddia
sahibi olurken, bugün oradaki aynı yetkileri aldık; orada yoksula, fakire
fukaraya yapılacak her türlü yardımla ilgili yetkiyi tekrar merkezî hükümete,
yani, Bakanlığa almış olduk.
Şimdi, böylesine bir
ortamda, biz, bugün bu yasaları görüşüyoruz. Bu yasaları görüşürken, şunu
unutmamalıyız ki, belediyeler 1580 sayılı Yasanın da çok gerisinde
bırakılmıştır. Öyle ki, daha iki gün önce, sayın milletvekilleri, hepinizin çok
yakından bildiği Emek İnşaata, yani, Emekli Sandığına bağlı bir şirkete bile,
Plan ve Bütçe Komisyonunda, plan yapma konusunda yetki verilmek istenilmiştir.
Yani, bir taraftan belediyeleri güçlendirelim diyoruz, bir taraftan öylesine
şirketlere -Plan ve Bütçe Komisyonunda- yetki vermeye kalkıyoruz. Şimdi,
belediyeler bu durumda faaliyet raporlarını istedikleri gibi yapma şansına
sahip olmayacaklardır. Şu anda, Bayındırlık Bakanlığının plan yapma yetkisi
var, Çevre ve Orman Bakanlığının plan yapma yetkisi var, Toplu Konut İdaresinin
plan yapma yetkisi var, büyükşehir belediyesinin plan yapma yetkisi var.
Böylesine yetki karışıklığı içerisinde, hepimizin beklediği çağdaş bir
belediyecilik anlayışının ortaya konularak, insanların mutlu yaşayacağı bir
kent yaratılması mümkün müdür; hiç mümkün değildir. Dolayısıyla, bu yapmış
olduğumuz yasa ilk bakışta reform gibi görünmüş olmasına rağmen, tam tersine
hiç de reform olmadı; çünkü, burada halkın da ayağı yoktur.
Bakın, bu faaliyet
raporları başkan tarafından hazırlanmasından sonra meclise gönderiliyor, bir
sureti de İçişleri Bakanlığına veriliyor ve yapılan işler halka duyuruluyor.
Sayın milletvekilleri, bunun halka duyurulmuş olması çok doğru bir şeydir,
yapılan işten halkın haberdar olması lazım; çünkü, oradaki her türlü hizmetin
katkısında halk vardır; ancak, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bunun halka
geniş biçimde yayılabilmesi için, her şeyin çok daha şeffaf olabilmesi için
diğer yasalarda değişiklik yapılarak, en azından, hiç olmazsa belediyelerin,
büyükşehir belediyelerinin radyo kurmasını...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Türkmen.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Bu radyo vasıtasıyla, yapılan tüm hizmetlerin halka duyurulması gibi bir olanak
verilmesi ciddî biçimde istenildi; fakat, her nedense tasarının ilk halinde
bulunmasına rağmen, sonradan bu kaldırıldı, buraya aynı şekilde...
Dolayısıyla, yapılan
hiçbir faaliyetin halka duyurulması, halkın bundan bilgi sahibi olması mümkün değildir.
Onun için bu yasa ne yazık ki bir reform yasası değil, tam tersine bütün
yapılan hizmetlerin halktan uzak olduğu bir yasadır.
Daha sonraki bir maddede,
bunları geniş bir şekilde açıklama olanağı da bulacağız. Bu maddelerle Türkiye
yeniden bir belediye atılımı yapmayacaktır; tam tersine, geriye dönecektir.
Ümit ediyorum ki, hiç olmazsa belediyelere, yapmış olduğu işleri halka iyi
duyurabilecek olanak sağlanarak, halkın ayağı belediyelerin hizmetlerinde var
olur.
Bu düşünceyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
57 nci maddeyi
okutuyorum:
Hizmetlerde aksama
MADDE 57.- Belediye
hizmetlerinin ciddî bir biçimde aksatıldığının ve bu durumun halkın sağlık,
huzur ve esenliğini hayatî derecede olumsuz etkilediğinin İçişleri Bakanlığının
talebi üzerine yetkili sulh hukuk hâkimi tarafından belirlenmesi durumunda;
İçişleri Bakanlığı;
a) Hizmetlerde meydana
gelen aksamanın giderilmesini, hizmetin özelliğine göre makul bir süre vererek
belediyeden ister.
b) Aksama giderilemezse,
söz konusu hizmetin yerine getirilmesini o ilin valisinden ister. Bu durumda
vali, aksaklığı öncelikle belediyenin araç, gereç, personel ve diğer
kaynaklarıyla giderir. Mümkün olmadığı takdirde diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının imkânlarını da kullanabilir. Ortaya çıkacak maliyet vali
tarafından İller Bankasına bildirilir ve İller Bankasınca o belediyenin
müteakip ay genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamı üzerinden belediyeye
ayrılan paydan valilik emrine gönderilir.
İçişleri Bakanlığının
talebi üzerine sulh hukuk hakimi tarafından alınan karara karşı ilgili
belediyece asliye hukuk mahkemesine itiraz edilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Kemal Demirel;
buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Belediyeler Kanunu Tasarısının "Hizmetlerde
aksama" başlıklı 57 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi
en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüştüğümüz 57 nci madde, belediye hizmetlerinde aksama durumunda, yapılacak
olan uygulamayı belirlemektedir. Herhangi bir nedenle, belediye, yapmakla
yükümlü olduğu görevleri yerine getiremezse, ortaya çıkabilecek sorunları
önlemek amacıyla, merkezî idarenin müdahale koşulları belirlenmiştir. Hiç
kuşkusuz, belediye hizmetleri aksadığı takdirde, halkın hayatı zorlaşacaktır.
Kamu hizmetlerinin kesintisiz sunumunu sağlamak, devletin görevleri arasında
olduğu için, merkezî idarenin inisiyatifi ele alması bu maddede öngörülmüştür.
Hangi durumlarda merkezî
idarenin müdahale edeceği konusu da, görüştüğümüz maddede belirlenmiştir.
Belediye hizmetlerindeki aksama, halkın sağlık, huzur ve esenliğini hayatî
ölçüde etkilerse, İçişleri Bakanlığı harekete geçecektir. Bakanlık, yetkili
sulh hukuk hâkiminden olayın tespit edilmesini isteyecektir. Eğer, mahkeme,
belediye hizmetlerinde aksaklık tespit ederse, İçişleri Bakanlığı durumun
düzeltilmesini ilgili belediyeden isteyecektir. Aksama belediyece
giderilemezse, vali duruma müdahale edecektir. Vali, belediyenin araç, gereç ve
personeliyle sorunu çözmeye çalışacaktır; gerekirse, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının da imkânlarını kullanabilecektir.
Sayın milletvekilleri, bu
madde, yürürlükte olan 1580 sayılı Belediye Kanununda olmayan, oldukça yeni bir
düzenlemedir; bu nedenle, üzerinde dikkatle durmaya, incelemeye ve düşünmeye
ihtiyacımız vardır.
Maddeyle, yeni bir
denetim ve vesayet yöntemi getirilerek, belediyelere müdahalenin yöntem ve
araçları artırılmaktadır. İçişleri Bakanlığına, kesin bir çerçevesi olmayan
takdir ve müdahale yetkisi verilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hizmetin ciddî biçimde aksaması ve hayatî derecede olumsuzluk, göreli
kavramlardır. Bunların ölçütleri nelerdir, hizmetlerin ciddî bir biçimde
aksadığına kim karar verecektir; tabiî ki, bunların ölçütleri belirsizdir. Bu
nedenle de, sübjektif uygulamaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Görüştüğümüz
madde, bu yönleriyle, baskı ve tehdit içermektedir. Ayrıca, bu uygulamalar,
siyasal ayırımcılığa ve kayırmacılığa yol açmaktadır. Bunun önlenmesi için,
hizmetlerin aksama ölçütlerinin tartışmaya meydan vermeyecek şekilde
belirlenmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, uygulamadaki sorunları aşmak
mümkün olabilir.
İçişleri Komisyonundaki
tartışmalarda, Bakanlık yetkilileri, aksamanın kademeli olarak saptanacağını,
bu nedenle de maddenin haksız işlemesinin çok güç olduğunu iddia etmişlerdir.
Bakanlık yetkilileri, bu maddenin, halkın ihtiyaçlarının karşılanmamış olması
ihtimali dikkate alınarak tasarıya eklendiğini ve bu haliyle yeterince objektif
olduğunu belirtmişlerdir; ancak, bu çok iyimser bir bakış açısıdır.
Bakanlık emriyle, vali,
seçilmiş belediye organlarının görevlerini haksız yere üstlenirse, bu, halkta
büyük bir tepki yaratacaktır. Vatandaşların kendi özgür iradeleriyle seçtikleri
yöneticilerine devletin güven duymaması, aynı zamanda devletin vatandaşına da
güven duymaması anlamına gelecektir. Bu durumda da, dolaylı olarak, vatandaşın
devlete olan güveni zedelenecektir.
Maddede, belediye
hizmetlerinde aksamayı belirleme yetkisi, tamamıyla İçişleri Bakanlığına
verilmemiştir; Bakanlığın talebi üzerine, yetkili sulh hukuk hâkimi,
hizmetlerin aksamasının halkın sağlık, huzur ve esenliğini hayatî derecede
olumsuz etkileyip etkilemediğine karar verecektir. Yetersizlik tespitinde
bulunma yetkisinin yetkili sulh hukuk hâkimine bırakılmış olması, hukuk
sistemimiz açısından da son derece hatalıdır. Kamu hizmetine ilişkin idarî bir
konuda adlî yargının görevli kılınması, idarî yargının görev alanını düzenleyen
Anayasanın 155 inci maddesine aykırıdır. Bu yetki, ancak idarî yargı teşkilatı içindeki
bir merci tarafından kullanılabilir. Adlî yargı teşkilatının idarî yargı
teşkilatına göre daha yaygın olduğu düşünülerek böyle bir uygulamaya gidilmesi
yanlıştır. 155 inci madde hükmü, pratik zorunluluklar ileri sürülerek görmezden
gelinemez.
Sayın milletvekilleri,
üzerinde çalıştığımız Belediyeler Kanunu Tasarısının, yerel yönetim reformu
amacına hizmet ettiği ileri sürülmektedir. Bu iddiadaki bir tasarıda, 57 nci
madde tarzında idarî vesayet örnekleriyle karşılaşmak şaşırtıcıdır. 1982
Anayasasının 127 nci maddesinin beşinci fıkrasında, merkezî yönetimin yerel
yönetimler üzerinde idarî vesayet yetkisine sahip olduğu söylenilmiş ve
kavramın kriterleri de sayılmıştır. Bu durumda, yerel yönetimler üzerinde idarî
vesayet uygulamaları yapılıp yapılmaması, yasama organının tercih
kullanabileceği bir konu olmayıp, anayasal bir zorunluluktur.
Değerli arkadaşlarım, öte
yandan, idarî vesayetin yerel yönetimlerin hangi işlemleri üzerinde olacağı ve
bunun yoğunluğu yasalarda belirlenmemektedir. AKP İktidarı, bu yasa
tasarısıyla, belediyelere daha fazla özerklik tanımayı ve idarî vesayeti
azaltmayı amaçladığını açıklamıştır; ancak, bu maddede gördüğümüz üzere, tam
tersine, belediyeler üzerinde son derece geniş kapsamlı idarî vesayet yetkileri
İçişleri Bakanlığına verilmektedir. Merkezî idareye böylesine geniş kapsamlı
vesayet yetkileri tanımak, anayasal bir zorunluluk değildir. İdarî vesayetin
asgarîde tutulmasını Anayasanın 127 nci maddesinin engellemediği
düşünüldüğünde, böyle bir yaklaşımla nasıl reform yapılacağı sorusunu sorma
hakkı doğmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
mevcut 1580 sayılı Belediye Kanununda İçişleri Bakanlığının önemli vesayet
yetkileri vardır; ama, tasarının 57 nci maddesi, merkezî yönetimi tamamen
belediyelerin yerine geçiren düzenlemeler içermektedir. Bu tasarı yasalaştığı
takdirde, 57 nci madde gereğince, İçişleri Bakanlığı, belediyelerin görev ve
yetkilerini alma yetkisine sahip olacaktır. Elbette, Anayasanın 127 nci
maddesinin tanıdığı mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması sebebiyle
böyle yetkiler düşünülebilir; ancak, Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararları
ışığında, tasarının 57 nci maddesi, olası ve ciddî iptal tehlikesi
taşımaktadır. Bu madde, AKP İktidarının iddia ettiği gibi, belediyelerin
özerkliğini artırmamakta, hatta, var olan özerkliklerini kısıtlamaktadır.
İçişleri Bakanlığının yapacağı ciddî aksama belirlemesinin taşıdığı muğlaklık
Anayasa Mahkemesi için olası bir iptal nedeni olacaktır. Bakanlığın emriyle,
valinin, belediye organlarının görev ve yetkilerini sınırsız bir süreyle
kullanabilmesi, hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmamaktadır; bu yetki devri, ancak,
belli bir süreyle verilmelidir.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarı yasalaştığı takdirde, daha yeni seçilmiş bir belediyenin, çöp toplama
görevini ciddî bir biçimde aksattığının tespit edildiğini ve Bakanlık emriyle
duruma vali tarafından el konulduğunu varsayalım. Valinin, diğer kamu kurum ve
kuruluş personeli yardımıyla bu sorunu üç ay içerisinde çözdüğünü ve çöp
toplama işini tekrar belediyeye devrettiğini düşünelim. Belediye bu görevini
tekrar yerine getiremezse ne olacak? Vali, o belediyenin çöp toplama görevini
bir daha mı yüklenecek? Diyelim ki, seçime dört yıl var ve belediyenin bazı
hizmetlerinde sürekli olarak ciddî aksama var; dört yıl boyunca bu durumdan
vali mi sorumlu olacak?
İçişleri Bakanlığının
vali aracılığıyla belediye hizmetlerine müdahale yetkisi her ne kadar yargı
denetimine açık olsa da, bu durum, endişeleri gidermeye yeterli değildir;
çünkü, yargısal denetim, doğası gereği, sonradan işleyen mekanizmadır. Bakanlık
işlemi iptal edilse bile, temyizi dahil, yıllar geçecek ve yargı kararı, gerçek
bir yarar sağlamayacağı noktada uygulanabilecektir.
Aynı zamanda,
görüştüğümüz maddede, belediye hizmetlerinde meydana gelen aksamayı düzeltmesi
için verilen süre belirsizdir. Bu sürenin, hizmet türleri gözönünde
bulundurularak belirlenmesi gerekir. Farklı belediyelere, aynı hizmette meydana
gelen aksamayı düzeltmesi için, farklı süreler verilebilir; bu da, uygulamada,
kayırmacılık ve keyfîlik yaratacaktır. Valinin, aksayan belediye hizmetini ne
kadar sürede yerine getirmekle yükümlü olacağı da belirsizdir. Aynı hizmette
meydana gelen bir aksama için bir ilimizdeki vali duruma üç ay müdahale
ederken, diğer bir ilimizdeki valinin altı ay müdahale etmesi, uygulamada
eşitsizliğe ve adaletsizliğe yol açacaktır. Bu nedenle, görev ve yetkinin
belediyeye geri verilme zamanı takdire bırakılmamalı, açıkça belirtilmelidir.
Genel olarak bu maddeyle
ilgili olarak önerilerimizi sıralamak gerekirse; hizmetlerde yetersizliğe
ilişkin 57 nci maddenin son bendinde öngörülen "yetkili sulh hukuk
hâkimince tespit" ibaresi kaldırılmalı, bu yetki Danıştaya verilmelidir;
çünkü, buradaki, idarî bir konudur ve Danıştayın çalışma alanında yer
almaktadır. Ayrıca, "ciddî şekilde aksama" kriterleri açıklanmalıdır.
Aksaklıklardaki ciddiyet veya ciddiyetsizliğin kriterlerinin ne olduğuna
açıklık getirilmelidir. Hizmetlerin aksaması durumunda, hesap verme sorumluluğu
anlayışı çerçevesinde, duruma müdahale yetkisi belediye halkına verilmelidir.
Bu önerilerimizin
Komisyon ve Hükümet tarafından dikkate alınacağı umuduyla, hepinize en içten
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Demirel.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
57 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
57 nci maddeyi okuyunca,
tekrar, dönüp bu kanun tasarısının gerekçesine bakma ihtiyacını duydum.
Gerekçeyi de dikkatlice okudum, bu kanun tasarısının hangi gerekçelerle
Meclisin huzuruna getirildiğinin altını çizerek okudum ve bu gerekçede, çok
iddialı olarak, getirilen kanun tasarısıyla idarî vesayet yetkisinin en
asgarîye indirildiğini, hatta yok sayılabilecek şekle getirileceğinden yola
çıkılarak bu kanun tasarısının hazırlandığını gördüm. Burada öyle iddialı
cümleler var ki, Ankara'nın artık belediyeler üzerindeki yetkisi bir hayli
azalacak, belediye başkanları mahallî müşterek ihtiyaçları alabildiğince özgür
yerine getirecekler ve demokratik katılım son derece mükemmel hale gelecek,
halkın oylarıyla seçilen belediye başkanının üzerine bugüne kadar konulmuş olan
idarî vesayet yetkileri kaldırılacak ve belediye başkanları son derece
demokratik bir şekilde belediye başkanlığı görevlerini sürdürecekler.
Ancak, 57 nci maddeyi
okuduktan sonra, bu 57 nci maddenin ne kadar antidemokratik bir madde olduğu ve
belediye başkanları üzerinde, bugüne kadar emsali görülmemiş bir şekilde idarî
vesayet yetkisi getirdiği çok açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Bugüne kadar, hukuk
literatürümüzde yer almayan ve belediye başkanlarıyla ilgili hiçbir hükmün
getirilmediği, Belediyeler Kanunu Tasarısında reform olarak ortaya koyduğumuz
ve idarî vesayetlerden kurtarmaya çalıştığımız belediye başkanlarının üzerine,
bu kadar antidemokratik bir şekilde bir idarî vesayetin getirilmesini izah
etmek o kadar zor ki. Ben isterdim ki, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak AK
Parti milletvekili arkadaşlarımızdan herhangi birisi gelip, bu maddeyle ilgili
olarak, biz bunu idarî vesayet olarak görmüyoruz, dilimizin altındaki baklayı
çıkarıyoruz, biz bunu bir başka maksatla, bir başka amaçla getiriyoruz şeklinde
bir açıklamada bulunsun, bizim de kalbimiz müsterih olsun, biz de, belediye
başkanlarına, hayır, bu idarî vesayet
yetkisi değildir, belirli belediye başkanlarından korkmaktadırlar, onun için,
bu madde, buraya antidemokratik bir şekilde getirilmiştir diye bir açıklamada
bulunurduk.
Yine gerekçede Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartından bahsediliyor ve Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartındaki hükümlerin bu yasa tasarısına dahil edildiği söyleniliyor;
ama, ben, araştırdım, inceledim, Avrupa'da, bütün demokratik ülkelerde,
seçilmiş belediye başkanlarıyla ilgili olarak böyle antidemokratik bir uygulama
yok.
Değerli milletvekilleri,
içinizde, belediye başkanlığından gelen bir hayli arkadaşımız var; siz, o ilin
belediye başkanı iken böyle bir karar alınacak, siz makamınızda, koltuğunuzda
otururken o ilin valisi gelecek, belediyenin araçlarını, gereçlerini
toplayacak, personelini alacak ve belediyenin yapması gereken hizmetleri
yapacak!.. Bir belediye başkanı bunu nasıl içine sindirebilir?! Artı, belediye
imkânları yetmezse, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının imkânlarından istifade
edecek, harcamalarda bulunacak, daha sonra da o harcamalarla ilgili olarak,
bakanlık, o il valisine ödenek gönderecek!.. Böyle antidemokratik bir uygulama
olabilir mi?! Kaldı ki, yine, hukuk literatürümüzde ilk defa, adliyenin, idarî
bir işle ilgili olarak, idarenin içine bizzat müdahil olması da bu maddeyle çok
açık bir hüküm altına alınmıştır. Ben, buradan Sayın İçişleri Bakanımıza da
sormak istiyorum: Siz, hangi araştırmanızla, incelemenizle yetkili sulh hukuk
hâkimine başvuracaksınız?! Talep, İçişleri Bakanından gelecek. Sübjektif
ölçüler...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet "halkın sağlık, huzur ve esenliği" deniliyor; bunlar
sübjektiftir. Kimine göre huzur şöyle bir ortamda olur, kimine göre böyle bir
ortamda olur; bunu, yetkili sulh hukuk mahkemesine tespit ettireceksiniz.
Deminki konuşmamda da bahsettim, hep, valilerin idarî vesayetinden bahsediyordu
belediye başkanlığından gelmiş bütün arkadaşlarımız, onların idarî vesayetinden
kurtulmaya çalışıyorlardı; görüşmelerimizde, sohbetlerimizde, İçişleri
Komisyonunda görev aldığım zaman hep bunlar söyleniliyordu; ama, nerede bir zor
iş var, nerede sıkıntılı bir iş var, yine vali devrede, yine valinin omuzları
üzerinde bir yük. Hem valinin idarî vesayetinden şikâyetçi olacaksınız hem de
sıkıntılı bir konu olduğunda, yine o ilin valisini çağıracaksınız; böyle, çok önemli,
çok sıkıntılı bir konuda, halkın hür iradesiyle, hür oylarıyla seçilen bir
belediye başkanını bir kenara bırakacaksınız, onu orada oturtacaksınız, valiyi
görevlendireceksiniz!.. Daha sonra, o belediye başkanı, o işlem hallolduktan
sonra o ilde, o ilçede artık belediye başkanlığı yapabilir mi arkadaşlar?! Onun
halkın nezdindeki itibarının hangi seviyeye, ne kadar aşağı bir dereceye
düşürüleceğinin de açıklamasını, mutlaka çok iyi düşünmek ve yapmak
durumundayız.
Bu maddenin, özellikle
bir reform olarak öne sürülen bu kanun tasarısına yakışmadığını, özellikle
demokratikleşmenin her alanda hızla geliştiği günümüzde belediyeler üzerinde
böyle antidemokratik bir uygulamanın yapılmasının Avrupa Birliği kapısını çalan
bir ülkeye yakışmadığını, Avrupa Birliğine dahil ülkelerin hiçbirinde böyle bir
uygulamanın olmadığını... Ancak, şöyle bir uygulama var: Avrupa Birliği
ülkelerinde merkezî idareye ait bazı hizmetler mahallî idarelere verilmiş;
ancak, merkezî idare kendi yetkisi içerisinde olan hizmetlerin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bitiriyorum Başkanım, son cümlelerim...
Merkezî idarenin mahallî
idareye vermiş olduğu yetkilerde bir ihmal olursa, ancak o takdirde, merkezî
idarenin, sadece verdiği o yetkilere münhasır olmak üzere bir müdahalesi söz
konusu; ama, bunun dışında, hiçbir demokratik ülkede böyle bir uygulamanın
olmadığının altını bir kez daha çiziyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; buyurun.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belediyelerin faaliyet raporu üzerinde,
bir önceki maddede söz aldığım zaman, bu yasa tasarısının bir reform yasası
değil, tam tersine, yerel yönetimlere yetki veriyoruz diye bir kandırmaca
yasası olduğunu burada söylemiştim; çünkü, yerel yönetimlere özerklik verilmesi
adı altında, son günlerde gelen yasalarla, yetkiler, tekrar, merkezî hükümette
toplanıyor.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarının 57 nci maddesinde "hizmetlerin çok ciddî biçimde aksaması
halinde" deniliyor. Biz, burada kanun yapıyoruz; çok ciddî biçimde
aksaması hangi manayı ifade ediyor? Kime göre ifade ediyor? Hangi bölgeye göre
ifade ediyor? Bugün, Bodrum'daki bir hizmetin çok ciddî biçimde aksaması ile
Kars'taki bir hizmetin çok ciddî biçimde aksaması arasında o kadar çok fark var
ki! Bu "çok ciddî" ibaresi, böyle bir kanun tasarısında yer aldığı
zaman, bu kanun tasarısının çok ciddiyetsiz olduğu zaten ortaya çıkıyor. Kaldı
ki, Sayın Bakan, bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri
esnasında baştan sona kadar olayın içerisinde bulundu. Geçmiş dönemlerde bu
Parlamentoda birçok görev üstlendi ve bu konuda çok tecrübeli olduğuna da
inanıyorum; ama, ben, bu tasarıyı, bu kadar tecrübeli bir bakanın içine
sindirebildiğine inanmak istemiyorum; çünkü, burada, yerel yönetimlerin tüm
özerkliğine gölge düşürülmüştür.
Bu yasalar görüşülürken,
zaten, bizim asıl birimimiz olan, ara birimimiz olan, mahallî idarelerin mihenk
taşı olan muhtarlıklar yok sayıldı. Şimdi, bir mahalle muhtarının, sivil bir
toplum örgütünün, bir başka örgütün, hizmetlerin aksadığını gördüğü zaman
hiçbir yetkisi yok. Peki, bu yetki kimin; sadece, o ilde görev yapan sayın
valinin. Eğer, kendisine göre hizmetlerin aksadığına inanıyorsa, mahkeme
yoluyla bir tespit yaptıracak.
Burada en önemlisi
"insanların sağlığı ve esenliği" deniliyor. Şimdi, bu durumda, bu
tasarı yasalaştıktan sonra -sayın valim, size- valilere bir görev düşüyor;
Türkiye'deki bütün sağlık müdürlüklerini göreve çağırınız, insanların çöp
konusunda hangi durumda olduğunu tespit ettiriniz. Ben, o ilde yaşayan
insanların sağlık durumunun çöpten dolayı zarar görmediği konusunda bir tek
hekimin rapor vereceğine inanmıyorum. Geçmişte böyle bir sorunun olması
belediyelerin kendi kabahati midir; değildir.
Sevgili milletvekilleri,
zaten, şu anda, belediye başkanlarının büyük bir bölümü "bizim yetkimiz ne
olacak" sorusunu sormuyor, "bizim gelirlerimiz acaba ne kadar
artacak" sorusunu soruyor. Ne yazık ki, şimdi, biz, belediye gelirlerinin
ne olacağını bilmeden, burada, belediyelerin yetkilerini tartışıyoruz. Gelecek
olan o yetkilerle, yeni yasalarla, belediyeler, bu hizmetleri yapacak mı
yapmayacak mı, bu hiç önemli değil...
Şimdi, burada, diyoruz ki
"bir belediye, insanların doğumundan ölümüne kadar her türlü hizmetini
gören gerçek kuruluşlardır." "Ölümüne kadar" sözü son derece
yanlıştır. Doğumla başlıyor; ama, ölümle bitmiyor. O hizmet ebediyen devam ediyor;
çünkü, mezarlığı yapmak, ona bakmak da belediyelerin görevi. Böylesine geniş
bir alanı kapsayan, son derece önemli bir görevde, o kentte yaşayan hiç
kimsenin, kuruluşların, mahalledeki insanların, hatta belediye meclislerinin,
belediyenin denetimiyle ilgili hiçbir yetkisi olmayacak; ama, sayın valilerin
bu konuda olağanüstü yetkileri olacak!.. Yani, 1930 yılında çıkarılan 1580
sayılı Yasada vesayet usulünü çok tartıştık; ama, bundan sonra, burada,
valiler, belediyenin başında Demokles'in kılıcı gibi durarak, istediği an,
istediği belediye başkanı hakkında istediği kararı aldırabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Biraz sonra Sayın Bakan diyecek ki, ben, böyle bir işlemi bugüne kadar yapmadım
ve yaptırmam da. Sayın Bakan, siz bunu yaptırmayabilirsiniz, belki sizin
tecrübeniz daha farklı; fakat, siz, burada ilelebet bakan olarak kalacak
değilsiniz; ama, buradan çıkan yasanın asgarî en az yüz yıl devam edeceğini
düşünmek zorundayız.
Şimdi, böyle bir yasayla
belediyelerimiz özerkliğe kavuşturulur demiş olmak hiç mümkün değildir, son
derece yanlıştır. Böyle bir maddenin buraya geliş biçimini, özellikle İktidar
Partisindeki belediye başkanlığı yapan arkadaşlarımızın içine sindirmemesi
gereken bir olayla şu anda karşı karşıyayız. Böyle bir belediye başkanı, gerçek
manada o kentte hizmet yapamaz; halk tarafından seçilmiştir; ama, görevden
alınması sayın valilerin iki dudağının arasında kalmıştır. Dolayısıyla, bu
yasanın denetim biçimi son derece yanlış ve halktan kopuktur. Bu yasanın çok
uzun süre devam etmeyeceğini ben buradan söyledim. Sayın milletvekilleri, hep
beraber göreceğiz; çünkü, burada öylesine bir kanun maddesi getirildi ki,
birbirine 5 kilometre mesafede olan belediyeler birleştirilecek. Özellikle, İktidar
Partisine mensup milletvekili arkadaşlarıma seslenmek istiyorum; doğru veya
yanlıştır; bu Parlamentoda yıllar önce bir Konya Milletvekili arkadaşımız,
belediyeler ruhsat verirken, mutlaka ve mutlaka jeolojik raporların da yanına
eklenmesi gerektiğini söyledi, bu Meclis reddetti; ancak...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen,
lütfen toparlar mısınız.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
...öyle bir felaketle karşı karşıya kaldık ki, Allah bir daha öyle felaketi
kimseye göstermesin, Marmara depreminden dört gün sonra bu Meclis toplandı
bütün ruhsatlara jeolojik rapor verilmesini ekledi; ama, binlerce ölüyü
verdikten sonra ekledi. Onun için, kanunlar çıkarken son derece dikkatli olmak
gerekiyor. Daha sonraki yıllarda birbiriyle birleşecek hiçbir belediye,
bütçesini yapamayacaktır. Karadeniz'in özellikle kıyılarında tüm belediyeler
birbirine sınırdır, altından çıkmak mümkün değildir.
Onun için, bu yasa,
baştan sona kadar bir reform özelliği taşımıyor. Özellikle İktidar Partisi
milletvekillerinin çok zor durumda kalacağını buradan kendilerine iletmek
istiyorum.
Ben, bu duygularla,
hepinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra, aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının "Hizmetlerde aksama"
başlığını taşıyan 57 nci maddesinin birinci ve son fıkrasındaki "sulh
hukuk hâkimi" ibarelerinin "idarî yargı hâkimi" şeklinde, son
fıkrasındaki "asliye hukuk mahkemesine" ibaresinin "bölge idare
mahkemesine" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bülent Baratalı |
Türkân Miçooğulları |
Yaşar Tüzün |
|
İzmir |
İzmir |
Bilecik |
|
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Mehmet Küçükaşık |
M. Âkif Hamzaçebi |
|
İstanbul |
Bursa |
Trabzon |
BAŞKAN - İkinci ve aykırı
önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616
sıra sayılı kanun tasarısının 57 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah Ergin |
M. Faruk Bayrak |
Abdurrahman Anik |
|
Ankara |
Şanlıurfa |
Bingöl |
|
Mehmet Emin Tutan |
|
Mustafa Duru |
|
Bursa |
|
Kayseri |
Madde 57.- Belediye
hizmetlerinin ciddî bir biçimde aksatıldığının ve bu durumun halkın sağlık,
huzur ve esenliğini hayatî derecede olumsuz etkilediğinin İçişleri Bakanlığının
talebi üzerine yetkili sulh hukuk hâkimi tarafından belirlenmesi durumunda
İçişleri Bakanı, hizmetlerde meydana gelecek aksamanın giderilmesini, hizmetin
özelliğine göre makul bir süre vererek belediye başkanından ister.
Aksama giderilemezse, söz
konusu hizmetin yerine getirilmesini o ilin valisinden ister. Bu durumda, vali,
aksaklığı öncelikle belediyenin araç, gereç, personel ve diğer kaynaklarıyla
giderir. Mümkün olmadığı takdirde diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
imkânlarını da kullanabilir. Ortaya çıkacak maliyet vali tarafından İller
Bankasına bildirilir ve İller Bankasınca o belediyenin müteakip ay genel bütçe
vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden belediyeye ayrılan paydan valilik
emrine gönderilir.
İçişleri Bakanlığının
talebi üzerine sulh hukuk hâkimi tarafından alınan karara karşı ilgili
belediyece asliye hukuk mahkemesine itiraz edilebilir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Belediye başkanı,
belediye teşkilatının en üst amiri olarak, belediye idaresini sevk ve idare
etmekten sorumludur. Hizmetlerdeki aksama, belediye başkanının bu
sorumluluğuyla doğrudan ilgilidir. Merkezî idarenin hizmetlerdeki aksamanın
giderilmesine ilişkin olarak duruma müdahale etmesi, belediyenin seçilmiş bir
organı olan belediye başkanının görevlerine müdahale sonucunu doğuracaktır. Bu
nedenle, hizmetlerdeki aksamanın giderilmesinin istenmesinin doğrudan belediye
başkanının şahsına yapılması bu açıdan uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, az
önceki önergeyle 57 nci madde değiştirilmiş olduğundan, aynı maddede değişiklik
öneren İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı ve arkadaşlarının önergesini
işleme koyamıyorum.
Maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
58 inci maddeyi okutuyorum:
Denetimle ilgili diğer
hükümler
MADDE 58.- Denetimin
yapılması ve faaliyet raporunun hazırlanması hususunda bu Kanunda hüküm
bulunmayan durumlarda Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile diğer kanunların
ilgili hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Adana Milletvekili
Sayın Kemal Sağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Belediyeler
Yasası Tasarısının "Denetimle ilgili diğer hükümler" başlıklı 58 inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşmelerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ben, denetim kökenli bir milletvekili olarak, bugüne kadar yaptığım denetimle
ilgili tüm konuşmalarımda, teftiş ve denetimin fonksiyonlarını, ülke için önem
ve gerekliliğini, yolsuzlukla mücadeleden dem vurduğu halde hükümetin bu konuya
göstermelik olarak girdiğini, aslında, bu gizemli terimlerin arkasına sığınarak
kendi yandaşlarını aklamaya çalıştığını, bu tür çalışmaların bir gün gelip
bumerang gibi sizi de bulacağını, teftiş kurullarını kaldırmaktan vazgeçmenizi,
bir gün basit bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak için bile bir uzman
bulamayacağımızı defalarca belirtmiştim.
Sayın milletvekilleri,
denetimi iyileştirelim, daha teknik imkânlarla donatalım; ama, denetimi
kaldırmaktan, fonksiyonlarını hiçe saymaktan, kamu ortamını yolsuzluklara,
hırsızlıklara uygun bir hale getirmekten lütfen artık vazgeçelim.
Siz AKP'li dostlarımız,
kafaya koymuşsunuz, Türkiye'de denetimi kaldırmaya çalışıyorsunuz. Haa, bunu
başaramazsanız da, hiç olmazsa, denetimin etki ve fonksiyonlarını yok etmeye,
en azından, sadece görüntü olarak denetimin kalmasına rıza göstereceksiniz.
İl özel idarelerinde
olduğu gibi, belediyelerde de mevcut denetim yapısı üçlü bir özellik arz
etmektedir. Mülkiye müfettişleri ve mahallî idareler kontrolörlerinin
gerçekleştirdiği denetim, yolsuzlukların yaşanmasında hem caydırıcı etki
yapmakta hem de bir yolsuzluk varsa, ilgililerinin hesap vermesinin önünü
açmaktadır.
Denetimin ikinci ayağını
oluşturan Sayıştay ise, yıllık hesapları incelemektedir. Sayıştayın, bir yerel
yönetim organı olan belediyeleri denetleme işlevini tam olarak yerine
getirmesini beklemek mümkün değildir. Sayıştayın güçlendirileceğini
söylüyorsunuz. Peki, nasıl olacak bu?
Siz, şu anda bile,
Sayıştay üye seçimleri için belirlenen aday adaylarını beğenmiyorsunuz diye,
yasayı değiştirmeyi düşünüyorsunuz, herhalde denetimleri de bu mantıkla
yatırmayı planlıyorsunuz. Yani, önce siyaseti sok, sonra bu doğrultuda denetim
yaptır
Değerli dostlarım, bu
gidişle, bu mantıkla hem ülkenin hem de sizin sonunuzu merak ediyorum. Lütfen,
kılavuzlarınızı doğru seçiniz.
Siyasallaşmış bir
Sayıştayın yapacağı veya yaptıracağı denetimler, yolsuzlukları önlemekte, ortaya çıkarmakta ne derece etkili
olabilir?..
Belediyelerde, denetimin
üçüncü ayağı içdenetimidir. Bunun sakıncalarını da yine daha önceki
konuşmalarımda defalarca belirtmiştim.
Tüm bu nedenlerle, üçlü
denetim yapısında bile zaman zaman yolsuzluk iddialarının gündeme geldiği bir
süreçte, yasadaki denetim tanımında ve madde gerekçesinde belirtildiği,
denetimi sadece performans denetimine indirgemek çok büyük bir eksikliktir.
Sayın milletvekilleri, bu
kanun, sanki, yangından mal kaçırır gibi çıkarılıyor. Lütfen, elinizdeki yasa
tasarısına bir bakar mısınız... Madde gerekçeleri kaymış, gerekçeler ilgisiz
maddelere işaret ediyor. Sadece madde
51'den itibaren baksanız bile, hiçbir gerekçe, aynı numaralı maddeyle
uyuşmuyor. Bu yasa tasarısı, biliyoruz ki, biz ne dersek diyelim, ne kadar hata
ve yanlış olduğunu ortaya koyarsak koyalım, fark etmiyor, AKP'nin oylarıyla bu
Genel Kuruldan geçecektir.
Temel hatadan vazgeçmeye
niyetiniz yok, bari bu açık maddî hataları görün. Yoksa, kamuoyu, vizyonunuz
hakkında değişik görüşlere sahip olabilir
Bu madde hükmüne göre,
denetimin yapılması ve faaliyet raporlarının hazırlanması hususunda hüküm
bulunmayan durumlarda Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası hükümleri
uygulanacaktır.
Söz bu yasadan açılmışken
birkaç şey söylemek istiyorum. Bu yasa tasarısıyla, Maliye Bakanlığının malî
yönetim sürecindeki rolü zayıflatılmış, malî denetim sürecindeki rolü ise neredeyse
ortadan kaldırılmıştır. Öte yandan, Maliye Bakanlığının yetkileri, AB
standartları öne sürülerek kısıtlanırken, Hazine ve DPT Müsteşarlıklarına AB
standardının üzerinde yetkiler tanınmıştır.
İşin daha kötü tarafı,
Maliye Bakanlığına, yeni sistemin zaaflarını giderebilecek müdahale yetkisi
dahi tanınmamıştır. Hal böyleyken, şimdi tutuyorsunuz, il özel idarelerinin ve
belediyelerin denetimine ilişkin boşluklarda bu yasayı referans
gösteriyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu ana kadar çıkarmakta olduğumuz kamu yönetimine ilişkin
temel yasadaki denetimle ilgili son maddeyi görüşüyoruz. Şimdi, teftiş
kurullarını ve denetimi kaldırmakta kararlı gözüken siz değerli AKP'li
dostlarımıza, son kez, tarihî bir sorumluluğu hatırlatarak, teftiş kurullarının
önemini bir kez daha vurgulayıp, en azından Türk bürokrasi geçmişinde gerçekten
hayatî önemi haiz olan Maliye Teftiş Kurulu, Mülkiye Teftiş Kurulu, Adliye
Teftiş Kurulu gibi temel nitelikteki bazı teftiş kurullarının kaldırılmamasını
talep ediyorum.
Kamu Yönetimi Temel
Yasası Tasarısında kurumlararası, uluslararası ve organize nitelik taşıyan
denetimler ile yolsuzluk denetimlerinin nasıl yapılacağı düzenlenmediği gibi,
malî denetim konusunda uluslararası uygulamalara uymayan bir sistem öngörülmektedir.
Müfettişlik kurumunun
kaldırılması ve yerine, üst yöneticinin emir ve talimatına bağlı içdenetçilik
sisteminin kurulması, ülkemizin öncelikli ihtiyacı olan ve üzerinde geniş bir
toplumsal mutabakat sağlanan yolsuzlukla mücadeleye büyük bir darbe
indirecektir.
Atanmalarındaki sürecin
doğal bir sonucu olarak, içdenetçilerin siyasal iktidarların etkisinden uzak,
bağımsız ve yansız bir denetim yapmaları kesinlikle mümkün değildir.
İçdenetçilerin yapacağı iş, tasarıda da olduğu gibi, danışmanlık faaliyetini
aşamayacaktır. Aksi, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Günümüzdeki karmaşık
ekonomik yapı, malî suçların da karmaşık hale gelmesine yol açmıştır. Örneğin,
haksız bir katmadeğer vergisi iadesi olayında veya bir gümrük kaçakçılığında,
karapara aklama, kaçakçılık, vergi kaçakçılığı ve memurlar tarafından işlenen
rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçları bir arada olabilmektedir. Bu tür
suçlar, suç örgütleri tarafından organize edilerek, birden çok şehir ve birden
çok ülkede kurulan şirketler tarafından müştereken yürütülmektedir. Ne
düşündüğünüzü doğrusu merak ediyorum; sadece içdenetçiler ya da bizzat
yöneticiler tarafından yapılması öngörülen denetimle, bu tür çokyönlü suçların
açığa çıkarılması veya yargılama aşamasına getirilmesi mümkün müdür sayın milletvekilleri?!
Müfettişler, usulsüzlük
ve yolsuzluklara karşı önleyici fonksiyon olarak caydırıcı durumdadırlar.
Örneğin, maliye müfettişlerinin hiçbir siyasî ve bürokratik baskı altında
kalmadan bağımsız çalışma anlayışları herkesin malumudur. Kazanılan bu haklı
şöhret, tek başına bile muhtemel bir yolsuzluğun ve usulsüzlüğün önündeki en
büyük engel olarak durmaktadır.
Yöneticilerin aynı
zamanda denetim işlerinin de olması normaldir. Ancak, teftiş kurulları,
bağımsız nitelikleriyle, yöneticilerin denetimini de yapmaktadırlar. Doğaldır
ki, üst yöneticilerin de içerisinde olduğu yolsuzluklar, ancak, üst
yöneticilerden bağımsız olarak çalışan denetim elemanları tarafından ortaya
çıkarılabilir.
Kamu yönetimine ilişkin
kanun tasarılarının bu şekilleriyle kabul edilmesi halinde, organize şekilde
işlenen, bazen de global yönü bulunan hayalî ihracat, ihale yolsuzlukları,
gümrük kaçakçılığı gibi toplumun vicdanında büyük tahribat yaratan suçların
soruşturulmasında ciddî bir boşluk doğacaktır.
Daha önce belirttiğim
gibi, ABD'de yaşanan 11 Eylül saldırılarının arkasından tüm dünyada gelişen
yeni güvenlik ve savunma konsepti içerisinde, uluslararası terör örgütlerinin
finansal kaynaklarının tespit edilmesi, terörü besleyen kaynakların kesilmesi,
öncelikli tartışmalardan birisi haline gelmiştir. Bu tartışmaların ortak
sonuçlarından biri, ulusal ve uluslararası düzeyde finansal hareketlerin ve
ekonomik faaliyetlerin her yönü hakkında bilgi ve istihbarat sahibi olan veya
ulaşma yeteneğini haiz olan kadrolara duyulan ihtiyacın vurgulanmasıdır.
Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Yasasının 63 üncü maddesinde "rehberlik ve danışmanlık
faaliyeti" olarak tanımlanan içdenetim ve bunu yapacak içdenetçilerle
terörün malî kaynaklarına nüfuz etmenin zorluğu, hatta, imkânsızlığı ortadadır.
Bu yasa tasarısını hazırlayanlara bir kez daha sormak istiyorum: Kendi
bakanlığının sınırlı işlemleri dışında bir perspektifi olmayan, danışman
niteliğindeki içdenetçilerin, uluslararası nitelikteki karapara ve suç
organizasyonlarıyla nasıl mücadele edeceklerini açıklayabilir misiniz?
Getirilen içdenetim ve
içdenetçilik sisteminin en büyük sıkıntılarından bir tanesi de, farklı bakanlık
memurlarınca işlenen müşterek suçların yöneticiler ve içdenetçiler tarafından
soruşturulmasındaki zorluktur. Ayrıca, üst yöneticiler tarafından işlenen
suçların nasıl soruşturulacağı da hâlâ belli değildir.
Usulsüzlüklerin ve
yolsuzlukların toplumun ahlakî değerlerini erozyona uğrattığı bir dönemde
devletin devlet olmaktan kaynaklanan denetim fonksiyonunu yerine getiren
profesyonel ve bağımsız müfettişlere, bugün, her zaman olduğundan daha fazla
ihtiyaç vardır.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısıyla öngörülen ve gerek Özel İdare gerekse Belediyeler Yasası
Tasarılarında belirtilen denetim sisteminde, devletin yolsuzlukla mücadele
fonksiyonu sahipsiz ve eksik kalmaktadır. Bu nedenle, yolsuzluklarla mücadelede
önemli görevler ifa eden bakanlık teftiş kurullarının, tasarıda öngörülen
denetim sisteminin tamamlayıcısı olarak muhafaza edilmesi gerekmektedir.
Yüce Heyetinizin
huzurunda, Anamuhalefet Partisi adına, bu konudaki uyarı görevimizi bir kez
daha, yerine getirdiğimiz inancıyla, İktidar Partisinin bu çok önemli yanlıştan
dönmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sağ.
Buyurun Sayın Bakan.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu
saatinde huzurlarınızdayız. Zamanınızı fazla almayacağım, uzun süreden beri
çalışıyoruz.
Şimdi, denetimle ilgili,
burada konuşan Değerli Milletvekili arkadaşımız Hakkı Ülkü Beyefendi, mülkiye
müfettişleriyle ilgili gerçekten sitayişkâr laflar etti, teşekkür ediyoruz;
ama, bunun yanında, mahallî idareler kontrolörlerinden bahsederken, hiç de hoş
olmayan şeyler söyledi. Öncelikle, burada bulunmayan, yasal olarak bulunması
mümkün olmayan kişilerle ilgili laf söylenmesi şık olmasa gerek. Kaldı ki, bu
arkadaşlarımız büyük bir camia, grup; içlerinden bir iki kişi hata yapmış
olabilir; bu hatayı genelleyerek bütün o camiayı karalamak veya o hatayı bütün
camiaya mal etmek de yanlış olur. Öyle zannediyorum ki, o yanlış yapan, hata
yapan arkadaş da, yapmış olduğunun karşılığında gerekli cezayı görmüştür. Bu
arkadaşlarımız da, aynen mülkiye müfettişlerimiz gibi, ilçe ve beldelerde
denetim yapan, rehberlik yapan, yol gösteren, soruşturma yapan
arkadaşlarımızdır, Bakanlığımızın prensiplerine, yasalara uygun şekilde görev
yapan arkadaşlarımızdır. Yanlış yapan, hangi gruptan, hangi kamu görevlisi
olursa olsun, zaten ilgili kurum tarafından da cezalandırılmaktadır.
Bunu belirttikten sonra,
yine burada 57 nci maddeyle ilgili konuşan değerli arkadaşım Sayın Türkmen,
valilerin vesayet yetkisinin çok artırıldığından bahsettiler. Değerli
arkadaşlarım, bakın, olay burada şu: Belediye hizmetlerinin ciddî bir şekilde
aksatıldığı, bununla halkın huzur, esenlik ve sağlığının tehlike arz ettiği
durumlar meydana çıkarsa ne olabilir? Bir beldede yığınlarla çöp,
kaldırılmıyor. Çevre kirliliği alabildiğine büyük boyutlara ulaşmış ve halkın
sağlığını etkileyen kaçak et kesimi, sokaklarda dolaşan başıboş köpeklerin
artması, yine halk sağlığını tehdit eden bir durum. Bu gibi haller vukuunda
-valiler değil bakın burada- İçişleri Bakanı yine idarî yetkiyi kullanmıyor,
olayı yargıya tespit ettiriyor. Sulh hukuk hâkimi, tespitiyle, evet, bu iddia
ettiğiniz olaylar vardır, halkın sağlığı, esenliği, huzuru ciddî bir şekilde
tehdit ediliyor derse, o zaman İçişleri Bakanı ne yapıyor; iki durum var; bir,
ilgili belediyeyi ikaz ediyor, diyor ki, bu işi, git, yap; iki, eğer yapmazsa belediye bu hizmeti, o zaman
valiye talimat veriyor, sen yap diyor. Burada vali kendiliğinden harekete
geçmiyor, vali gidip olaya el koymuyor, vali gidip mahkemeye müracaat etmiyor.
Bu olaylar muhtardan olur, sivil toplum örgütlerinden olur. Bakanlığa intikal
edince yargıya tespit ettiriyor. Yargı kararından sonra bakanlık veya bakan
harekete geçiyor, belediyeye ve valiye talimat veriyor.
Ben bunları arz etmek
istedim. Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 2 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 01.39
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.41
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111 inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yok.
Diğer işlere geçsek bile,
Komisyon ve Hükümetin bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Temmuz 2004 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.42