DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 55
109 uncu
Birleşim
1 Temmuz 2004 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, barış, demokrasi ve
insan hakları konularına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil
Çiçek'in cevabı
2. - Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun, yasadışı yollardan yurda
kaçak hayvan girişinin önlenmesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Erzurum'un sosyo-ekonomik
ve kültürel yapısına ve ekonomik kalkınma için alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - 5186 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/611)
2. - Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in (6/1166) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)
3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Arjantin Parlamentosu arasında
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/612)
C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, medyanın
sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde araştıralarak bağımsız ve tarafsız
bir medya için gerekli yasal düzenlemelere zemin hazırlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)
IV. - ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları
Raporları (1/731) (S.Sayısı : 349)
5. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı : 618)
6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, bakanlıklarda vekaleten
görev yapan bürokratlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/1996)
* Ek cevap
2. - Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, vergi adaletinin
sağlanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2610)
3. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Adana Havaalanı ikinci pist
yapımı ve Seyhan Nehri ıslahına ilşkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2711)
4. - Bursa Milletvekili Ali DİNÇER'in, dul ve yetimlere bağlanan maaş
ile şehit maaşına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/2713)
5. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AB ülkelerine mal gönderen
firmaların mağduriyetine ve sorumlularına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2616)
6. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Gazi Üniversitesi
Muhasebe ve Finansman Öğretmenliği Programı mezunlarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2718)
7. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Devlet eski Bakanının bazı
açıklamalarına ve el konulan bankalar hakkında IMF'nin gönderdiği mektuplara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in
cevabı (7/2743)
8. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, hurda araç indiriminden mağdur
olanlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2752)
9. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, hurda araca uygulanan ÖTV
indiriminin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/2753)
10. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, hurda araca uygulanan
ÖTV indiriminin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/2754)
11. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hurda araçlardaki ÖTV
indiriminin düşürülmesinin otomotiv sektöründeki etkilerine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2755)
12. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Meclis araştırması
komisyonunun raporunda yer alan öneriyle ilgili işlem yapılıp yapılmadığına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in
cevabı (7/2791)
13. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, ekonomik ömrünü tamamlamış
ticarî taksilerin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/2808)
14. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, bir Gümrük Müsteşar
Yardımcısıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/2863)
15. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, 57 ve 59 uncu hükümetler
döneminde yapılan bazı atama ve görevlendirmelere,
- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, balık üretici kooperatiflerinin
sorunlarına,
- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Çukurova'daki doğal afetlerden
zarar gören çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı
(7/2883, 2884, 2885)
16. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır Havaalanı inşaatına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2886)
17. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, elma ve patates ihracatında
uygulanan teşvik primine,
- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, 1 Ocak 2003 tarihinden
itibaren yayımlanan ithalatta standartları belirleyen genelgelere,
- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, elma ve patatesin ihracat
iadesinde gümrük çıkış beyannamesi aranmadığı iddialarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2864, 2900,
2901)
18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, çiftçilerin iklim
koşullarından kaynaklanan sorunları ile soğan üreticilerinin mağduriyetine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2907)
19. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, meyve ve sebzelerde hormon
ve tarım ilacı kullanımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2919)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, memur maaşlarındaki dağılım
adaletsizliğine,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, av tezkeresi ile avlanma
belgesi harçlarının yüksekliği dolayısıyla avcıların sorunlarına, ekonomiye
etkilerine ve alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, 595
sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; söz konusu
kararnamenin işlemden kaldırıldığı bildirildi.
Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (6/1128 ve 6/1129) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği
bildirildi.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 49 milletvekilinin, orta ve
yükseköğrenimin sorunları ile üniversite sınavlarına girişte yaşanan
olumsuzlukların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
620 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı
sırasına alınmasına; bu kısmın 22, 23, 24, 25, 26, 27, 30, 31 ve 33 üncü
sıralarında yer alan 442, 444, 445, 459, 460, 462, 608, 609 ve 612 sıra sayılı
kanun tasarılarının ise aynı kısmın 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 inci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; bugünkü birleşimde çalışma süresinin, 612 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının
(1/521) (S. Sayısı : 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı : 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı : 305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları
henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında (1/731) (S. Sayısı : 349)
16 ncı sırasına alınan, Dahiliye Memurları Kanunu, İl İdaresi Kanunu,
İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/802) (S. Sayısı : 461),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
6 ncı sırasına alınan, Yapı Denetimi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/300, 2/302) (S.Sayısı : 620) yapılan
görüşmelerinden sonra;
7 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti
Hükümeti Arasında Bitki Koruma ve Karantina Alanında Anlaşmanın (1/739) (S.
Sayısı : 442),
8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Terörizmle Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının (1/756) (S. Sayısı : 444),
9 uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Finlandiya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçun Önlenmesi ve Suçla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının (1/780) (S. Sayısı : 445),
10 uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile
Moldova Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Protokolünün (1/786)
(S. Sayısı : 459),
11 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman
Sultanlığı Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının
(1/790) (S. Sayısı : 460),
12 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Lübnan Cumhuriyeti
Arasında Konsolosluk Anlaşmasının (1/804) (S. Sayısı : 462),
13 üncü sırasına alınan, Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması
Sözleşmesinin Karadeniz'de Biyolojik Çeşitliliğin ve Peyzajın Korunması
Protokolünün (1/750) (S. Sayısı : 608),
14 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve
Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının (1/791) (S. Sayısı : 609),
15 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Merkezî ve
Doğu Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi Yönetim Kurulu Arasında Türkiye'de
Bölgesel Çevre Merkezinin Kurulması ve Faaliyetleri Hakkında İkili Anlaşmanın
(1/792) (S. Sayısı : 612),
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarlarının, görüşmelerini
müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalarından sonra,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
5 inci sırasında bulunan, Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının (1/827) (S.Sayısı: 618) görüşmelerine devam olunarak, 15 inci
maddesine kadar kabul edildi, birleşime verilen aradan sonra, ilgili Komisyon
ve Hükümet yetkililerinin Genel Kurulda hazır bulunmadıkları anlaşıldığından,
müzakereleri ertelendi.
Alınan karar gereğince, 1 Temmuz 2004 Perşembe günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 16.16'da son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkanvekili
|
Ahmet Küçük |
Yaşar Tüzün |
|
Çanakkale |
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No. :160
1 Temmuz 2004
Perşembe
Tasarılar
1. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı (1/841) (Adalet,
Avrupa Birliği Uyum ve Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.6.2004)
2. - Türkiye Cumhuriyeti İle Fas Krallığı Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/842) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.6.2004)
3. - Pamukbank Türk Anonim Şirketinin Türkiye Halk
Bankası Anonim Şirketine Devri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/843) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.6.2004)
4. - Kozmetik Kanunu Tasarısı (1/844) (Adalet, Avrupa
Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2004)
5. - Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım Gözetmeyen
Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması
veya Sınırlandırılması Sözleşmesi ve Sözleşmede Yapılan Değişiklik ile Eki I,
Tadil Edilmiş II ve IV. Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/845) (Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 28.6.2004)
6. - Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı (1/846) (Adalet,
Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2004)
Teklif
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 4
Milletvekilinin; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/306) (Adalet ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.7.2004)
Tezkereler
1. - Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/604) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
2. - Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/605) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
3. - Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/606) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
4. - Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/607) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
5. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus
Şahin'in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/608) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)
6. - Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/609) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
7. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/610) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.6.2004)
Raporlar
1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/830) (S. Sayısı : 623) (Dağıtma
tarihi : 1.7.2004) (GÜNDEME)
2. - Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/831) (S. Sayısı : 624) (Dağıtma tarihi : 1.7.2004) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24
Milletvekilinin, medyanın sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde
araştırılarak bağımsız ve tarafsız bir medya için gerekli yasal düzenlemelere
zemin hazırlanması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 14.00
1 Temmuz 2004
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin
konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, barış, demokrasi ve insan hakları
konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'na aittir.
Sayın Hacaloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu'nun, barış, demokrasi ve insan hakları konularına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul'da NATO toplantısı
yapıldı. Gerçekten, buradan hükümeti, böyle büyük bir organizasyonun başarılı
bir şekilde yürütülmesini ve tamamlanmasını sağlaması nedeniyle, kutluyorum.
Tabiî, bu arada, güvenlik güçlerimizin "gazı fazla kaçırdılar" diye
espriye neden olan bazı uygulamaları da olmuştur; bir İstanbullu olarak,
İstanbulluların bir bölümünün oldukça sıkıntılı saatler geçirdiği görülmüştür;
ama, sonuçta, büyük bir toplantıdır, önemli bir toplantıdır. Üyesi olduğumuz
NATO'nun İstanbul'da yaptığı bu toplantı -sonuçlarını bir yana bırakarak-
başarılıdır.
Basında ve kamuoyunda çok geniş bir şekilde izlenen
NATO toplantısından iki gün evvel, özüyle, katılımcılarıyla bizce son derece
önemli olan bir başka toplantı gerçekleşti. Bugün söz almamın ardında yatan
temel gerekçe odur; onu size anımsatmak istedim.
Dünyada 90'dan fazla ülkeden 107 adet sosyal demokrat,
demokratik sol partinin tam üye olduğu ve farklı kuruluşlar ve temsilci
niteliğinde üye olan kuruluşlarla beraber 160 farklı parti ve kuruluşu
bünyesinde barındıran Sosyalist Enternasyonal, gerçekten, dünyada, siyasette,
sol dünyada son derece etkili organize olmuş bir çatıdır, bir kuruluştur ve bu
yapısını 1951 Frankfurt Toplantısından beri sürdürmektedir.
Genel Başkanlığını Portekiz eski Başbakanı Gutteres'in
yaptığı ve Genel Başkanımızın da 16 genel başkan yardımcısından biri olarak
icra kurulunda bulunduğu Sosyalist Enternasyonal, İstanbul'da, geçtiğimiz
günlerde, iki gün süresince Barış, İnsan Hakları ve Demokrasi Altkomisyonunun
toplantısını gerçekleştirmiştir.
Bu toplantıda, doğal olarak, NATO'dan evvel yapılmış
olması ve gündeminin de o şekilde belirlenmiş olması nedeniyle, son derece
önemli tespitler yapılmış; ama, ne yazık ki, bu tespitler tarihe kayıt olarak
geçmiş olmasına rağmen, bu örgüte bağlı olan, değerlerini paylaşan -yani,
sosyal demokrasinin eşitlik, özgürlük, dayanışma, barış, insan hakları, emeğin
üstünlüğü gibi değerlerini paylaşan- partilerin orada alınan kararları kendi
yapıları, kendi karar organları içerisinde özümlemelerine rağmen, bunların,
basın yoluyla kamuoyuna yeterince duyurulamamış olduğunu ve yeterince de NATO
toplantısına yansımadığını görmüş bulunuyoruz. Bu toplantılar sonunda yapılan
basın toplantısıyla açıklanan bağlayıcı son bildiride tespit edilmiş olan,
alınmış olan kararların birkaç tanesini, burada, sizinle paylaşmak istiyorum.
Açıklanan bildiride, uluslararası toplumun, Irak'ta
laik, demokratik, çoketnikli, çokkültürlü, çokdinli, siyasî ve toprak
bütünlüğünü koruyan ve kadın ve azınlık haklarına saygı gösteren özgür ve adil
seçimler yapılabilecek bir anayasayı kabul etmesi için Irak Halkına gerekli
desteğin verilmesi gereğinin altı çizilmiştir ve bütün ilgili tarafların,
bölgede, barış ve istikrarı daha fazla tehlikeye düşürecek hareketlerden
kaçınmaları için çağrıda bulunulmuştur.
Açık bir Birleşmiş Milletler görevlendirilmesi olmadan
ve başta Arap ve Müslüman ülkeler olmak üzere uluslararası toplumdan daha geniş
bir katılım sağlanmadan, NATO'nun Irak'a müdahil olmaması öngörülmüştür. Bu,
NATO toplantısından iki gün evvel söylenilmiştir, tarihe kaydedilmiştir.
Yapanlar ve hedefleri kim olursa olsun, tüm terörist ve
şiddet eylemleri şiddetle kınanmış ve hiçbir nedenin masum insanların
öldürülmesini haklı gösterebilecek bir çerçevesi olamayacağı vurgulanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Keza, Ebu Garip Cezaevindeki Amerikan askerlerinin
uyguladıkları işkence ve insan hakları ihlalleri dahil olmak üzere, tüm şiddet
eylemleri ve her türlü işkence kınanmış, sorumluların yargılanmaları talep
edilmiştir.
İran makamlarına, nükleer üretim, insan hakları ve
sivil haklar konusunda uluslararası topluma verdiği sözü tutması için güçlü bir
çağrıda bulunulmuştur.
İsrail - Filistin ihtilafında, her cins kuvvet
kullanımından kaçınılması, karşılıklı ve eşzamanlı ateşkes ilan edilmesi için
taraflara çağrıda bulunulmuş, İsrail kuvvetlerinin Filistin topraklarındaki
askerî hareketleri ve sivillere yönelik şiddet eylemleri şiddetle kınanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bunlar dışında, NATO toplantıları
sırasında ortaya konulamayan, ne yazık ki konulamayan, Türkiye'nin AB'ye
yönelik haklı talebini, müzakereler için talep almasına yönelik beklentisini
destekleyecek gerek Fransız Cumhurbaşkanı Chirac'ın gerek Almanya Başbakanı
Schröder'in kaypak ve her nedense basının bir başarı gibi, sanki tarih
veriyorlarmış gibi lanse etmesine rağmen, Türkiye'nin hakkını teslim etmeyen
ifadelerine karşın, bu toplantıda, yani, sonuç bildirisinde, Sosyalist
Enternasyonale üye ülkeler, ortak iradeleriyle, Avrupa Birliğine, Türkiye’yle
genişleme müzakerelerine gecikmeden başlanılması için 2004 Aralık ayında
gerekli kararları alması çağrısında bulunulmuştur. Bu irade, Sosyalist
Enternasyonale dahil ve Avrupa Parlamentosunda çok önemli bir güç olan tüm
partileri yönlendirici bir karar olması açısından, son derece önemlidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Gündemdışı konuşmaya Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek
cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Algan Hacaloğlu'nun gündeme getirdiği konuyla
ilgili olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Esasen, cevap verme maksadıyla
huzurunuza gelmedim; çünkü, cevap verilecek bir durum değil. Esas itibariyle,
büyük ölçüde paylaştığım hususları burada dile getirmiş oldu. Hükümetim adına
bunları burada ifade etmek istedim.
Haziran ayı, ülkemiz açısından, gerçekten, çok önemli
toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Önemli bir olaydır bu toplantıların her
biri. En evvel, OECD Bakanlar Toplantısı yapıldı. Türkiye açısından fevkalade
önemliydi.
Arkasından, İslam Konferansı Örgütü Türkiye'de önemli
bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantı vesilesiyle, uzun süreden beri
münasebetlerimizin olabildiğince asgarîye indiği İslam dünyasıyla tekrar
ilişkilerimizi geliştirebilmek, Türkiye'nin önemini bir defa daha ortaya
koyabilmek açısından, bu toplantı fevkalade önemli olmuştur. Özellikle,
Türkiye'nin dışpolitikasında gündeme getirdiği ve destek beklediği konularda
İslam Konferansı Örgütünden çıkan sonuçlar da, esas itibariyle, Türkiye'nin
lehine olmuştur.
Arkasından, Sosyalist Enternasyonal toplantısı
Türkiye'de gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin ev sahipliğinde bu
toplantı gerçekleşmiş oluyor. Gerçekten başarılı bir toplantı,. Cumhuriyet Halk
Partisine, bu vesileyle, müsaade ederseniz, tebriklerimi sunmak isterim; ancak,
zamanlama itibariyle, belki bir sıkıntı meydana geldi, NATO zirvesinin
gölgesinde kaldı. Halbuki, bu toplantı, fevkalade önemli bir toplantıydı.
Uzunca bir zamandan beri Türkiye'de yapıldı mı ya da ilk defa mı yapılıyor, o
konuda bilgi eksikliğim var; ama, sonuçları itibariyle, gerçekten, hepimizin
önemle üzerinde durması gereken konuları gündemine almışlardı, barış vurgusu
yapılıyordu. Barış vurgusunun Türkiye'de yapılmış olması da fevkalade
önemlidir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim temel politikamız,
yurtta sulh, cihanda sulhtur. Dolayısıyla, bunu bir dışpolitika ilkesi haline
getirmiş bir ülkede "barış" konulu bir uluslararası toplantının
yapılması fevkalade anlamlıydı; ama, NATO zirvesi daha ağırlıklı bir gündem
maddesini oluşturduğu için, hem bu toplantının önemi kamuoyuna yeteri kadar
anlatılamadı hem de sonuçları üzerinde, medyamız dahil, durulamadı. Ümit
ediyorum ki, bu toplantı... Televizyon kanallarında her pazar birçok program
yapılıyor, özel programlar yapılıyor. Keşke, Cumhuriyet Halk Partisi veya bu
toplantıya katılan değerli katılımcılar bu toplantının sonuçlarını, içeriğini
ve Türkiye için önemini anlatma fırsatını bulabilseler, bu fevkalade faydalı
olur diye düşünüyorum. Böyle önemli bir mesajın verilmesine imkân verdiği için
de, Cumhuriyet Halk Partisini, bir defa daha tebrik ediyorum.
Bir başka konu, tabiatıyla, NATO zirvesidir. Bunun
değerlendirmesi uzunca süre yapılacaktır. Esas itibariyle, Sosyalist
Enternasyonal toplantısının sonuçları iyi değerlendirilebilseydi, NATO
Zirvesinde alınan kararların içeriğini doldurmak belki de daha kolay olacaktı;
ama, ne olursa olsun, bu toplantı vesilesiyle dile getirilen husus, barış
vurgusu, bizim bakımımızdan önem arz ediyor; çünkü, çevresinde olabildiğince
sıkıntıların yaşandığı bir coğrafyada yaşıyoruz, böyle bir ülkenin
insanlarıyız. Bölgede barışın sağlanması, özellikle Irak'ta kalıcı bir
istikrarın, sulhun, sükûnun temini, Filistin-İsrail ihtilafının kalıcı bir
tarzda çözümlenmesi, en evvel Türkiye'nin yararınadır, bölge insanının
yararınadır. Esas itibariyle, dünyadaki birkısım terör ve şiddet olaylarının
frenlenebilmesi açısından da, Ortadoğu'da bu ihtilafların bir şekilde çözüme
kavuşmasında sayısız faydalar var; ama, ne olursa olsun, bizim, Türkiye olarak,
bu meselelere barışçı bir yaklaşım içerisinde olduğumuz doğrudur; Sosyalist
Enternasyonalin ortaya koyduğu ilkeler -bizim de Hükümet olarak- bu toplantı
vesilesiyle vurgu yaptığı konular, büyük ölçüde bizim de benimsediğimiz ve her
fırsatta dile getirmeye çalıştığımız hususlardır.
Ben de, bu toplantı vesilesiyle, bu düşüncelerimi,
burada, huzurlarınızda ifade etmek istedim. Tekrar, hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz, yasadışı yollardan yurda kaçak
hayvan girişiyle ve bunların önlenmesiyle ilgili olarak söz isteyen Erzurum
Milletvekili Mücahit Daloğlu'na aittir.
Sayın Daloğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2. - Erzurum Milletvekili Mücahit
Daloğlu'nun, yasadışı yollardan yurda kaçak hayvan girişinin önlenmesine ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yurdumuza çeşitli yollardan kaçak olarak giren
hayvanlar ve bu kaçakçılıktan rant elde eden hayvan kaçakçılarıyla ilgili
olarak Yüce Meclisi bilgilendirmek için söz almış bulunmaktayım; Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konu hakkında, aşağı yukarı bir
ay önce, yine Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt Beyefendi söz almıştı ve bu
konuyu Meclise taşımıştı, Sayın Bakanımız da bu konuda bizi aydınlatmışlardı;
fakat, o günden bugüne hiçbir olumlu gelişme olmadığı için, ben, tekrar, bu
konuda söz almış bulunuyorum.
Dün, evvelki gün, ondan bir evvelki gün, Ankara'da,
Çorum'da, Bursa'da ve Ağrı'da 10 000 adet kaçak dana yakalanmıştır. Şimdi,
Ankara'ya kadar kaçak gelen hayvanların, zannedersem, 100 000 tanesi de
Anadolu'nun içerisinde erimiş gitmiştir. Tabiî, Tarım Bakanlığı görevlileri
tarafından yakalanmış bu kaçak hayvanlar. Mutlaka, Bakanlığımız, bu manada
üzerine düşen görevi yapıyor; ancak, Sincan'da dün yine 180 adet dana
kesilirken yakalanmıştır; kaçak, menşei belli değil.
Şimdi, bunun üzerine, Tarım Bakanlığımızın yetkilileri
gidiyor. Hatta, Hakkâri'de, Şemdinli'de, Yüksekova'da, Başkale'de -bildiklerim-
birçok tarım il ve ilçe müdürü hakkında soruşturma yapılmış, bir kısmı görevden
de alınmıştır; ama, sonuç değişmiyor; yani, üreticimiz halen mağdur. Biz, filan
müdürün, falan amirin alınmasını da arzu etmiyoruz.
Sayın Bakanım burada. Efendim, ben, buradan
sesleniyorum kendisine; gelip burada cevaplandırmasın da bu işi. Ancak,
mutlaka, İçişleri Bakanlığımızı da, Jandarma Genel Komutanlığını da, ben,
göreve çağırıyorum; çünkü, geçen sene, 2003 yılında besicimiz iflas etmiştir,
batmıştır, bitmiştir.
Burada rakamları arz edeceğim sizlere. Bakın -elimizde-
yine, Tarım Bakanlığının Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünden -iki üç ay,
üzerinde çalıştığımız bir konu- bize gelen bilgi şudur: "Doğu ve güneydoğu
sınırlarımızdan canlı hayvan, güney ve batı sınırlarımızdan ise etin kaçak
olarak ülkemize sokulmaya çalışıldığı duyumları alınmıştır. Zaman zaman, bu
konuda, ilgili kurumlarla müşterek çalışıyoruz." İlgili kurumları
soruyoruz; yine cevap geliyor; deniliyor ki: "Genelkurmay Başkanlığına,
Millî Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Gümrük Müsteşarlığına, sahil
korumaya, sınır korumaya ve sınır il valiliklerimize yazılar yazılmış olup,
kurumların işbirliğinin titizlikle uygulanması neticesinde, kaçak hayvan
hareketlerinin engellenmesi beklenilmektedir."
Biz beklemiyoruz. Yani, ben, Bakanımıza ve Sayın
Bakanlık yetkililerine seslenmek istiyorum Yüce Mecliste ve sizlerin
huzurunuzda: Artık, biz bekleyemiyoruz; yani, besici, üretici bekleyemiyor.
Zira, bu konuda, bakın, Kasım 2003'te Yüksekova'dan, Şemdinli'den kaçak hayvan
girişi yapılmış -bakanlık kayıtları burada- bunların bir kısmı Yüksekova
mezbahasında kesilmiştir, bir kısmı ise canlı olarak yurda sokulmuştur ve
karkas olarak gelen etler, Tarım Bakanlığına bağlı TİGEM'in içinde bulunan et
borsasında satılmıştır ve bu, ancak, orada yakalanmıştır, et borsasında.
Ayrıca, Mersin Limanından sağlıksız kaçak et gemilerle gelip, feribotlarla
yurda sokuluyor. Yine, Trakya üzerinden kaçak et -hayvan olarak değil,
düzeltiyorum burayı- girişi yapılmaktadır.
Bütün bu olumsuz gelişmelerden sonra besicilikle
uğraşan üretici, mutlaka, herhalde mağdur olmuştur, kendi hayvanını satamaz
duruma gelmiştir.
Bakın, değerli arkadaşlar, Et ve Balık Kurumundan almış
olduğumuz bir başka resmî bilgiyi huzurlarınızda arz etmek istiyorum. Et ve
Balık Kurumu Genel Müdürünün sorularımıza cevaben yazdığı yazı:
"İşyerlerimize hinterlandımızdaki hayvan alım fiyatlarına ilişkin gelen
yazılar, ülkemizde talebin üzerinde arz olduğunu (...) bunun ise, üretim
artışından kaynaklanmayıp, kayıtdışı olarak ülkemize giren canlı hayvan ve
kesik et nedeniyle oluştuğu görülmektedir." Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürünün resmî yazısı. Yani, bu et fazlası, bizim ürettiğimizden değil,
dışarıdan gelen hayvanlardan kaynaklanıyor.
Yine, Türkiye'de 20 000 000'u aşkın insanın geçim
kaynağı olan ve hayvancılıktan zarar etmelerine neden olan bu durumlardan
sonra, besicimizin, sektörden uzaklaşması ve kapasite düşürmesi de söz
konusudur. Bunun devamı ise, hepinizin bildiği gibi, işsizlik ve büyük
şehirlere olan göçlerdir.
Değerli arkadaşlar, geçen sene, yani, 2003 yılında
yemin torba fiyatı 10 000 000'dur, 2004 yılında ise 21 000 000 olmuştur.
Dikkatinizi çekmek istiyorum, arpanın kilogram fiyatı 250 000 lira, Nisan,
Mayıs, Haziran 2004'te 450 000 lira olmuş; yani, kısaca...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Daloğlu, buyurun.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, kısaca, yem fiyatları 2 kat, arpa
fiyatları 2 kat artmış; ama, bakıyoruz ki, 2003'ün ekim, kasım, aralığında et
fiyatları 7 500 000 lira; ama, 2004'ün nisan, mayıs, haziranında 5 800 000
lira. Et fiyatları 2 000 000 düşüyor; ama, yem fiyatları yüzde 100 artıyor.
Besici nasıl dayansın buna?! Yuvarlak hesap ediyorum... Sizlere arz edeyim:
Besicilerimizle görüşüyorum, hayvan başına 500 000 000 zarar edilmiştir. En
küçük bir işçi, en küçük bir çiftçi ortalama 20 hayvan -20 tosun, 20 inek-
besler, 10 milyar zarar eder. Affedersiniz, hayvancılıktan 10 milyar zarar eden
bir çiftçi, ayakta duramaz değerli arkadaşlarım.
MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Muhalefet olarak aynı
şeyi söylüyoruz.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Böyle bir gücü yok, böyle
bir kaynağı yok. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Teşekkür ederim.
Demek ki, sorunun can alıcı bir noktası var; hepimizin
sorunu. Ben, Sayın Bakanımıza bu metni takdim edeceğim ve arzu ediyorum, gelip
burada bunun cevabını bakan değil, aslında, bakanlarımız... Yani, konu İçişleri
Bakanlığını da ilgilendiriyor. Biz yaralıyız bu konuda.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bakan nerede?.. Bakan
nerede?..
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Evet, biz Tarım
Bakanlığının, bu olaylardan sonra, etlere kilo başına 1 000 000 destek
verdiğine teşekkür ediyoruz; ama, bugüne kadar bu 1 000 000 desteği, bu çiftçi,
bu besici alamadı. Haa, bundan sonra alacak... Eğer hayatta kalırsa alacaktır.
Yok... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Geçen sene
besleyen adamlar, yok hayatta artık. Yani, bakın, geçen sene besi yapanlar, bu
sene bize soruyor; kurban bayramı geliyor kurban besleyelim mi; kış geliyor,
besicilik yapalım mı? Ben henüz cevap veremedim. Sayın Bakanlarımız çıksın,
çiftçimize cevap versinler; evet, besleyin desinler veya beslemeyin desinler.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Daloğlu, bunları biz
söylediğimizde oy vermiyorsun ama.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Efendim, son olarak şunu
arz etmek istiyorum: Tarım
Bakanlığımız, bu dönemde, mutlaka, güzel işler yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Tarımsal kalkınma
kooperatifleri aracılığıyla, 50x4, 100x2 süt sığırcılığı projesi dediğimiz, süt
sığırcılığını geliştirme adına güzel işler yapılıyor; ancak, o kadar yetersiz
ki. Yani, Türkiye çapında ayda 3 kooperatife, yılda 36 kooperatife hayvan
veriliyor; devletin gücü de buna yetiyor. Burası doğru; ama, devletten beş
kuruş para istemeyen, babasından, dedesinden kalma ahırı var, arazisi var, buna
istihdam etmiş... Para da istemiyor, ete zam da istemiyor. Ne istiyor; kaçak
hayvan girmesin...
Ben, sayın bakanlarımdan ısrarla şunu talep ediyorum:
Dünyada gelişmiş ülkelerde sineğin bile envanteri çıkarılmıştır. Ülkeye kaçak
sinek girse hesap soruluyor; ama, kaçak inekten sorulmuyor.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAYRAM ALİ
MERAL (Ankara) - Aslan dadaş, tebrik ederim seni!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Daloğlu.
Gündemdışı üçüncü söz, sosyoekonomik ve kültürel
perspektiften Erzurum İline bakış konusunda söz isteyen Erzurum Milletvekili
İbrahim Özdoğan'a aittir.
Sayın Özdoğan, buyurun.
3. - Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, Erzurum'un sosyo ekonomik ve kültürel yapısına ve ekonomik kalkınma
için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada, çok hızlı değişim ve gelişmeler oluyor.
Erzurumumuz da, bu yapılanmaların başlangıç iklimine girmiş durumdadır. Bu
açıdan, Erzurum'u geleceğe hazırlarken, sorunlarını da görmezlikten gelemeyiz.
21-23 Şubat 2004 tarihlerinde meydana gelen ve merkezde yer yer 1,5 metreyi
aşan kar yağışı, akabinde, 5 Mart 2004 tarihinde, ilimize 14 kilometre
uzaklıktaki Ilıca İlçemizde meydana gelen sel felaketi ve 24 Mart 2004
tarihinde başlayan 1 000'i aşkın şokların oluştuğu deprem felaketi, bölgemizin
bir an önce afet bölgesi kapsamına alınmasını gerekli kılmıştır.
Bölgemiz tüketim ekonomisine dayalı olduğundan, peşpeşe
gelen bu felaketler, esnaf ve tüccarımızı siftahsız dükkân kapatmaya kadar
itmiştir. Sorunlarınızı kökünden biz çözeceğiz diye zaman zaman ortaya
çıkanlar, aziz milletimizin tarihine, coğrafyasına uymayan projelerle,
sorunları daha içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Bu sorunlar yumağının
kimler tarafından ve ne şekilde kördüğüm edildiğini, Erzurum'a geçen ay
yaptığım gezi ve incelemede daha açık bir şekilde müşahede etmiş bulunmaktayım.
Narman, Horasan, Pasinler, Hınıs, Ilıca, Köprüköy, Aşkale ve Çat İlçelerinin
deprem afet bölgeleri olduğu ve ne vahimdir ki, 1966 yılından beri söz verilen
konutların henüz teslim edilmediğini biliyoruz. Bir vatandaşımızın ifade ettiği
gibi, mazisiz bir hal tasavvur edilebilir; fakat, bir gelecek tasavvuru
imkânsızdır.
Erzurum, coğrafî konum itibariyle, Doğu Anadolu
Bölgesinin kuzeydoğusunda yer alan, 25 060 kilometrekare yüzölçümündeki en
büyük ve merkezî bir il konumundadır. Toplam alanın yüzde 64'ü dağlık olup,
yayla özelliğindeki bu yöre hayvancılık için büyük bir potansiyel
oluşturmaktadır. Sıcaklık ortalamasının oldukça düşük olduğu ilimizde karasal
iklim hâkim olduğu için, yaklaşık altı aylık kış döneminde hayvanlar kapalı
ahır şartlarında, geri kalan süre içinde de mera ve yaylalarda beslenmektedir.
Bu nedenle, devletimizin, bu ağır şartlarda hayvancılıkla uğraşan ve ülke
ekonomisine reel bir üretim katkısı sağlayan bölge halkına bazı imkân ve
destekleri sağlaması gerekmektedir. Yapılacak bu destek, hem ülke ekonomisine
hem de bölgenin kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Erzurumumuzun ekonomik
kalkınması için yapılması gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz:
Hayvancılığın desteklenmesi ve geliştirilmesi,
Mera ve yaylaların etkin ve verimli bir şekilde
kullanımının sağlanması,
Ürünlerin pazarlanmasında kolaylık sağlanması,
İlimizin turizm potansiyelinin değerlendirilmesi,
Yatırımların teşvik edilmesi.
Hayvancılıkla ilgili acil olarak yapılması gerekenler:
Bölge iklimine dayanıklı, üstün vasıflı hayvan ırkı
yetiştirmeyi teşvik etmek,
Damızlık hayvan ve tohumu üreticiye dağıtmak,
Alternatif hayvancılık dediğimiz balık yetiştiriciliği,
tavukçuluk, tavşan üreticiliği, arıcılık gibi ilimizin coğrafik yapısına,
iklimine ve bitki örtüsüne son derece uygun hayvancılık teşvik edilmeli,
üretici bu konuda eğitilmelidir.
İlimizin diğer bir problemi de, mera ve yaylaların
yanlış kullanımıdır. Meraların yanlış kullanımı, bir süre sonra meraların
tamamen çoraklaşmasına sebep olmaktadır. Bunun önlenmesi için, çiftçinin
eğitilmesi, Mera Kanununun uygulanması, devlet denetiminin sağlanması önem arz
etmektedir.
Erzurum'da, çiftçinin ürettiği ürünlerin hiçbiri kendi
değerinde satılmamaktadır. Kooperatifleşme, üretici birliklerinin sayısının
yetersiz olması, bunun başta gelen sebeplerindendir. Pazar imkânlarının
yetersiz olması, çiftçinin ürününü ucuz fiyata satmasına, dolayısıyla da,
emeğinin karşılığını almamasına sebep olmaktadır. Bu da, üreticinin çalışma
azmini ve verimliliğini azaltmakta, üretimi düşürmektedir. Üretici ve çiftçi
ekonomik yönden tatmin olmadığı zaman, başka şehirlere göç eder. Göç, ülkemiz
için hem ekonomik hem de sosyal problemlerin oluşmasının en önemli kaynağıdır.
İnsanlarımızı memleketlerinden ve alıştıkları üretim biçimlerinden koparmamak
için devletimizin uygulaması gereken çok basit çözümler vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Et ve Balık Kurumu, Şeker
Fabrikası gibi, üretici ve çiftçiye katkı sağlayan, onların ürünlerini
rahatlıkla pazarlayabilecekleri, kredi imkânlarından yararlanabilecekleri kurumların
özelleştirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Özelleştirme kavramı
değerlendirilirken, bölgelerin ekonomik ve sosyal yapılarını gözönünde
bulundurmak zorundayız. Doğu Anadolu gibi ekonomik açıdan geri kalmış
bölgelerde, kamu iktisadî teşekkülleri, üreticilerin güvenle ürünlerini
satabilecekleri alternatifsiz kuruluşlardır. Bu kurumların özelleştirilmesi
veya kapatılması, tarım ve hayvancılık alanında faaliyet gösteren kuruluş
sayısının az olması sebebiyle, serbest rekabetin ortadan kalkmasına ve tüccar kartellerinin
doğmasına neden olacaktır. Köylü ve çiftçi, ürünlerini satarken, rekabet
ortamından yoksun bir piyasada, kötü niyetli oluşumların insafına terk edilmiş
olacaktır. Bölgemiz üretici ve çiftçisinin devletimizden destek görmesi
gerekir. Bölge ekonomisini ayakta tutan bu kurumları özelleştirmek yerine,
bölgeye nasıl daha kaliteli hizmet yapılabilir anlayışıyla yenilenmesi,
geliştirilmesi ve çağa uygun projelerle desteklenmesi gerekir; bunun için
elimizden gelen gayreti her platformda göstermeye devam edeceğiz.
İlimizde, halen, mülkiyeti hazineye ait olup, tasarrufu
Millî Emlakte olan çok miktarda tarım arazisi mevcuttur. Bu tarım arazilerinden
gerçek çiftçi faydalanmamaktadır. Cüzî bir kira bedeliyle, bazı gözü açıklar bu
tarım arazilerini kullanmakta veya gerçek çiftçilere kiraya vermektedirler, bu
problemin halledilmesi gerekiyor. Hazineye ait tarım arazilerini, bir an önce,
ihtiyacı olan, çiftçilere cüzî bir bedelle vermek gerekir.
Yine, hazineye ait yayla ve meraların nüfuz sahibi
kişiler tarafından işgal edildiğini ve dışarıdan gelen hayvan sahiplerine
pahalı bir bedelle kiraya verildiğini tespit ettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bu konunun da bir an önce
çözüme kavuşması gerekmektedir.
İlimizin ova kesimlerinde tektonik kökenli havzalar
bulunması sebebiyle, Pasinler, Ilıca ve Köprüköy İlçelerimizde sıcak su
kaynakları ve kükürtlü kaplıcalar mevcuttur. Bu kaplıcaların turizme bütünüyle
kazandırılabilmesi için, sağlık ve tedavi merkezleriyle bütünleştirilerek, daha
aktif hale getirilmesi gerekmektedir.
İlimiz, kış turizmi ve kış sporları bakımından büyük
bir potansiyele sahiptir. Palandöken Kayak Merkezinde yapılan uluslararası ve
ulusal spor etkinliklerinin yanında, tur kayağı, atlı kızak, kar güreşi ve kar
voleybolu gibi mahallî spor etkinlikleri de yapılmaktadır. Amacımız, bu mahallî
sporları ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtıp, ilimizi bu sporların cazibe
merkezi haline getirmektir.
Millî Mücadele tarihimizin önemli tabyalarından olan
Aziziye ve Mecidiye'nin, her zaman bizim olan ve bizim kalan misyonuna uygun
olarak, kültürel, sportif ve turizm amaçlı bir merkez haline getirilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - ...hem geçmişimizin
öğrenilmesini sağlayacak hem de ilimiz ekonomisinin reel coğrafyasını
değiştirecektir.
Erzurum -şehirle ilgili bölgesi- makro ölçekte
topografyasıyla, tarımsal yapısıyla, jeolojik yapısıyla, alan sınırları
içerisinde nüfusun sosyal, ekonomik yapısıyla, sahip olduğu kültürel ve doğal
değerleriyle, konunun uzmanı olan ekipler tarafından incelenmeli, şehir için
uygun gelişme koridorları belirlenmelidir.
Kesinlikle korunması gereken alanlar belirlenmelidir.
Anakentin yükünü hafifletmeye dönük stratejiler oluşturulmalı, birden çok
yerleşimi doğrudan ilgilendiren ulaşım altyapı planları hazırlanmalıdır ki,
Erzurum, binlerce yıllık geçmişini yeniden tazeleyebilsin ve Türkiye'ye de, turizmle
yeniden bir buluşma noktası yakalayabilme şansını verebilsin.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu
yerden yapması hususunu oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım.
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - 5186 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/611)
25.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : 11.6.2004 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-5883/19682 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurlunca 9.6.2004
gününde kabul edilen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"
incelenmiştir:
1- İncelenen yasanın 2 nci maddesiyle değiştirilen 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 4
üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında,
"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri
hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması,
ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve
belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru
ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.
Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler
cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme
konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların,
sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad,
soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz.
Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini
gizli tutmak zorundadır."
Denilmektedir.
Yapılan değişiklikle, ihbar ve şikâyetlerin
değerlendirilmesinde yeni ölçütler getirilerek,
- İhbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte
olmaması, ihbar ya da şikâyetlerde kişi ya da olay belirtilmesinin yanı sıra
iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar ya da şikâyet dilekçesinde
dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş ya da konut adresinin
bulunması zorunlu kılınmış,
- İddiaların, geçerliliğinin kuşkuya yer vermeyecek
belgelerle ortaya konulması durumunda ad, soyad ve imza ile iş ya da konut
adresinin doğruluğu koşulunun aranmaması öngörülmüş,
- İhbar ya da şikâyet dilekçesinin işleme konulabilmesi
için aranan, ad, soyad ve imza ile iş ya da konut adresinin bulunması ve
bunların doğru olması koşulu nedeniyle ihbar ve şikâyette bulunmanın
güçleştirilmemesi amacından hareketle, cumhuriyet başsavcıları ve yetkili
merciler, ihbarcı ya da şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmakla yükümlü
tutulmuştur.
Yapılan değişikliğe göre, 4483 sayılı Yasa kapsamındaki
ihbar ve şikâyetin işleme konulabilmesi için, ilgili memur ve diğer kamu
görevlisine ilişkin mutlak ve somut bir suçlamayı içermesi, hatta olay, yer ve
kişi belirtilmesinin yanı sıra, ciddî bulgu ve belgelere dayanması ve ihbarcı
ya da şikâyetçinin kimlik bilgilerine yer vermesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 5.12.1968 günlü, E.1967/49,
K.1968/60 sayılı kararında,
"İhbar, kanunî delillerin varlığıyla
desteklenmedikçe bir suçlamada hiçbir zaman ağırlık noktası, etki unsuru
olamaz. İhbar doğru ise, bir olayı, bir eylemi duyurmuş olur; ancak, olay veya
eylemle sanık arasında ilişki kurmaya tek başına yeterli değildir...
İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci
derecede bir önem taşımaz. İmzasız veya düzme kimlikli bir ihbar, hatta
kimliğini saklayan bir kimsenin telefonla haber vermesi üzerine de, cumhuriyet
savcısı, işi ilginç görürse araştırmaya geçebilir ve belki gerçekten yer almış
bir olayı ortaya çıkarır. İhbarı yapanın kimliğinin gizli tutulması ile ihbarı
kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında büyük bir fark
yoktur..."
Denilerek, ihbarda kimliğin önemli olmadığı kabul
edilmiştir.
Buna göre, ihbar ve şikâyet dilekçelerinde "olay,
yer ve kişi"nin somut olarak belirtilmesi, ihbar ve şikâyetin işleme
konulması için yeterlidir.
İncelenen yasayla öngörülen koşulları taşımayan ihbar
ve şikâyet dilekçelerinin işleme konulmaması, öninceleme evresine geçilmediği
için varsa suçun ve suçlunun ortaya çıkarılamaması anlamına gelmektedir.
Ayrıca, ihbar ve şikâyet dilekçesinde yer alan
iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması koşulunun getirilmesi, ihbar ve
şikâyette bulunanın aynı zamanda iddialarını destekleyecek delilleri toplamak
ve sunmakla yükümlü tutulması anlamına gelmektedir ki, bu düzenlemenin ihbar ve
şikâyetin hukuksal niteliğine uygun düşmediği açıktır. Ciddî bulgu ve belgeleri
bulmak şikâyetçinin değil,
soruşturmacının görevidir.
Bu düzenlemenin, aynı zamanda bir kamu görevlisinin
şikâyet edilmesini ya da işlediği suç fiilinin ihbarını neredeyse olanaksız
kılacağı, sonuçta suçun ortaya çıkarılmasını engelleyeceği açıktır.
İncelenen yasayla yapılmak istenilen değişiklikler ülke
gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, suç işleyen kamu görevlilerinin korunduğu
izlenimine yol açması nedeniyle yurttaşların demokratik sisteme ve hukuk
devletine olan güvenlerini zedeleyecek niteliktedir.
2- İncelenen yasanın 6 ncı maddesinde,
"4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci
fıkrasında 'garaz, kin veya mücerret hakaret için' ibareleri madde metninden
çıkarılmış ve 'Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ihbar ve
şikâyetlerin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'ihbar veya şikâyet edileni mağdur
etmek amacıyla ve' ibaresi eklenmiştir"
Denilmektedir.
4483 sayılı Yasanın "Cumhuriyet başsavcılığınca
resen dava açılacak haller" başlıklı 15 inci maddesinin birinci fıkrası
değişiklikten sonra aşağıdaki gibi olmaktadır:
"Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki
ihbar ve şikâyetlerin ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacıyla ve uydurma
bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır
veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında
yetkili ve görevli cumhuriyet başsavcılığınca resen soruşturmaya geçilir."
Maddede, memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin
ihbar ve şikâyetlerin "garaz, kin ya da mücerret hakaret" için
uydurma suç isnadıyla yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da
yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunana ilişkin
kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüş iken, yapılan değişiklikle,
ihbar ve şikâyetlerin ihbar ya da şikâyet edileni "mağdur etmek
amacıyla" uydurma suçlama yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya
da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunan için
kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüştür.
Getirilen düzenleme, ihbar ve şikâyetin "memur ya
da kamu görevlisinin mağdur edilmesi amacıyla yapıldığı" gerekçe
gösterilerek hemen hemen tüm ihbarcı ya da şikâyetçinin soruşturma geçirmesine
neden olacak niteliktedir. Bunun, ihbar ve şikâyet yolunun kullanılmasını
önemli ölçüde engelleyeceği kuşkusuzdur.
Ülke gerçekleri gözetildiğinde, suç isnadında
bulunmanın, aklanmaları durumunda suçlanan kişinin mağdur edildiği anlamını
taşıyacağı ortadadır. Hele bu suçlama bir kamu görevlisinin görevi nedeniyle
suç işlediği savını içeriyorsa, yalnızca soruşturmaya uğraması da kamu
görevlisinin mağdur edilmesi olarak değerlendirilebilecektir.
İncelenen yasa ile yapılan düzenlemedeki "ihbar
veya şikâyet edileni mağdur etmek" anlatımının içeriğinin belirsiz, geniş
ve soyut olduğu açıktır.
Oysa, yürürlükteki düzenleme, ihbar ve şikâyetlerin
garaz, kin ya da soyut hakaret için uydurma suç isnadıyla yapılması durumunu
dikkate almaktadır.
Ayrıca, Türk Ceza Yasasının 283 üncü maddesinde
"suç tasnii ve resmî mercileri iğfal", 285 inci maddesinde de
"iftira" suçları düzenlenmiş, bunların maddî ve manevî öğelerine yer
verilmiştir.
3- Tarihsel sürece bakıldığında, kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak
yürüten kamu görevlilerinin, bu görevleri nedeniyle işledikleri, görevleriyle
ilgili olan, başka bir anlatımla, görevle arasında bir neden-sonuç ilişkisi
bulunan suçlar nedeniyle doğrudan ceza kovuşturmasına bağlı tutulmalarının
istenilmediği görülmektedir.
Anayasanın 129 uncu maddesinde de "memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza
kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği
idarî merciin iznine bağlıdır" kuralına yer verilerek, kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak
yürüten kamu görevlilerinin bu görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan
yargılanabilmeleri için izin sistemi getirilmiştir.
İzin sisteminin getirilmesinin nedeni, kamu
hizmetlerinin işleyişinde aksamalara yol açılmaması, kullandığı üstün kamusal
yetkileri nedeniyle sıklıkla asılsız suçlamalara uğrayabilecek kamu
görevlisinin korunarak görevini daha etkin ve verimli biçimde, her türlü etki
ve çekinmeden uzak yürütmesinin sağlanması ve böylece, etkin ve verimli bir
kamu yönetiminin gerçekleştirilmesidir.
Temel amaç ise, kamu düzenini sağlamak ve korumakla
görevli kamu otoritesinin saygınlığının ve yaptırım gücünün zedelenmemesidir.
Bu temel amacın kamu yararının sağlanmasına dönük olduğu açıktır.
Tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden
biri olan hukuk devleti, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik
içerisinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı
olduğu bir sistemi anlatmaktadır.
Kişilerin devlete güven duymaları, maddî ve manevî
varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden
yararlanabilmeleri, ancak hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı
bir hukuk devletinde gerçekleşebilecektir.
Hukuka güven duygusunu zedeleyecek, suçun ve suçluların
ortaya çıkmasını engelleyecek ya da geciktirecek düzenleme ve yaklaşımların
hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı tartışmasızdır.
Bu nedenle, kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve
sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemler kullanarak yürüten kamu
görevlilerinin, görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan yargılanmaları
konusunda, hem kamu otoritesinin saygınlığını koruyacak hem de hukuka güven
duygusunu zedelemeyecek ve bu ikisi arasında denge sağlayacak yöntemler
geliştirilmeye çalışılmıştır.
Bugüne kadar kamu görevlilerinin kovuşturulmalarına
ilişkin olarak yasalarla geliştirilen yöntemler, hukuk devleti ilkesinin
gereği, bunların görevlerine ilişkin suçlar nedeniyle yargılanmalarının
hızlandırılması ve kolaylaştırılması yönünde olmuştur.
İncelenen yasanın yukarıda değinilen düzenlemelerinin
her biri memurlar ya da diğer kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle
işledikleri suçlarının ihbarını ve şikâyetini güçleştirici niteliktedir. Bu
düzenlemeler birlikte ele alındığında, ihbar ve şikâyet yolunun kullanılmasının
neredeyse tümüyle olanaksızlaştırılmakta olduğu görülmektedir.
Getirilen düzenlemeler, suç işleyen memur ve kamu görevlilerinin
korunduğu izlenimine yol açması yönünden, yurttaşların hukuk devletine ve kamu
otoritelerinin saygınlığına olan güvenini zedeleyecek niteliktedir.
Bu nedenle, incelenen yasanın, suçun ve suçluların
ortaya çıkarılmasını zorlaştırdığı, başka bir deyişle suçluların korunduğu
izlenimini veren 2 ve 6 ncı maddelerindeki düzenlemeler, hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğu gibi, kamu yararıyla da bağdaşmamaktadır.
4.- İncelenin yasanın 7 nci maddesiyle 4483 sayılı
Yasaya eklenen geçici 2 nci maddede,
"Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili
ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca
itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel
hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir."
Denilmektedir.
Geçici maddenin, 4483 sayılı Yasanın 12 ve 13 üncü
maddelerinde yapılan değişikliklerin, halen yargılanmakta olanlar için
uygulanmasını sağlamak amacıyla düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Yapılan düzenlemede, incelenen yasanın yürürlüğe
girmesinden önce 4483 sayılı Yasa uyarınca,
- Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza
mahkemesinde açılmış davaların,
- Danıştayca itirazen incelenen kararların,
Genel kurallara göre yetkili ve görevli mahkemelere
devredilmesi öngörülmektedir.
İncelenen yasanın 4 ve 5 inci maddeleriyle 4483 sayılı
Yasanın 12 ve 13 üncü maddelerinde değişiklik yapılarak, üst düzey kamu
görevlilerinin hazırlık soruşturmasını yapmaya, hazırlık soruşturması sırasında
yargıç kararı gerektiren durumlarda gerekli kararı almaya ve davaya bakmaya
yetkili adlî merciler yeniden belirlenmiştir.
Ne var ki, 4483 sayılı Yasanın 9 uncu maddesinin üçüncü
fıkrasında değişiklik yapılmadığı için, soruşturma izni verilmesi ya da
verilmemesine ilişkin kararların
itirazen incelenmesi konusunda Danıştay ile bölge idare mahkemeleri arasında yeniden görev bölüşümü
öngörülmemiştir.
Yürürlükteki kurala göre, yasanın 3 üncü maddesinin
(e), (f), (g) (Cumhurbaşkanınca verilen izin dışında) ve (h) bentlerinde
sayılan üst düzey kamu görevlilerine ilişkin soruşturma izni verilmesi ya da
verilmemesi kararlarına yapılan itiraz başvurularının Danıştayın yetkili
dairesinde bakılması sürecektir.
Bu duruma göre, Danıştayca itirazen incelenenlerden
bölge idare mahkemelerine devredilecek dosya bulunmamaktadır.
Bu nedenle, incelenen yasayla 4483 sayılı Yasaya eklenen geçici 2 nci maddedeki Danıştayda
itirazen incelenen kararlara ilişkin
kuralın uygulama alanı yoktur.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun
görülmeyen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 2,6 ve 7 nci
maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır; okutuyorum:
2. - Antalya Milletvekili Mehmet
Dülger'in (6/1166) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/204)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 513 üncü
sırasında yer alan (6/1166) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Mehmet Dülger
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
24 milletvekilinin, medyanın sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde
araştıralarak bağımsız ve tarafsız bir medya için gerekli yasal düzenlemelere
zemin hazırlanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/204)
28 Haziran 2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Basın-yayın ya da yaygın kullanılan sözcükle medya, bir
ülkenin demokrasisinin aynasıdır. Basın-yayın, yasama, yürütme ve yargı erkine
ek olarak, demokratik bir yönetimde, dördüncü güç olarak tanımlanır. Doğru ve
güvenilir haber almak yurttaşın bilgi edinme hakkının en önemli bölümüdür; bu
nedenle, basın-yayın, kamusal bir görev sayılmaktadır. Tarafsız, bağımsız ve
özgür bir basın-yayın ortamının varlığı, siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişme
açısından yaşamsal sayılır. İletişim teknolojisindeki gelişmelerin de
katkısıyla, basın-yayın dünyası sürekli değişim geçirmekte ve bu nedenle de
önemi ve etkisi her gün artmaktadır.
Ülkemizde, basın-yayın sektörünün çağdaş demokrasinin
gerektirdiği özellikleri taşıyıp taşımadığı sürekli olarak tartışılmaktadır.
Bu bağlamda:
1. Medyada, demokratik bir toplum için gerekli olan,
çoğulculuğu, yansızlığı ve bağımsızlığı sağlayacak mülkiyet yapısının bulunup
bulunmadığının;
2. Sektörde rekabet durumu; tekelci ya da yarı tekelci
piyasaların geçerli olup olmadığının;
3. Gazete ve TV sahiplerinin, başta bankacılık olmak
üzere, diğer ekonomik faaliyetleri ile sektörün kamusal görevlerinin ne ölçüde
bağdaştığının;
4. Medya sahiplerinin hükümetle olan iş ilişkilerinin,
haberlerin seçimine, köşeyazılarına ve yorumlara yansıyıp yansımadığının;
5. Sektörde çalışanların sendikal ve sosyal haklarının;
iş güvenceleri ve ücretleri de dahil, durumunun ve bunun sektörün işleyişine
nasıl yansıdığının;
6. Son aylarda yaşanmakta olan basın-yayındaki mülkiyet
değişimlerinin içeriğinin ve bunun sektör üzerindeki olası etkilerinin
incelenmesi ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına olanak
sağlanması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.
Saygılarımızla.
1- Yakup
Kepenek (Ankara)
2- Hüseyin
Özcan (Mersin)
3- Uğur Aksöz
(Adana)
4- Mehmet
Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
5- Osman Özcan
(Antalya)
6- Hasan Ören
(Manisa)
7- Vahit
Çekmez (Mersin)
8- Ali Rıza
Gülçiçek (İstanbul)
9- Mehmet Ziya
Yergök (Adana)
10- İsmail Değerli (Ankara)
11- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
12- Şefik Zengin (Mersin)
13- Atilla Başoğlu (Adana)
14- Ersoy Bulut (Mersin)
15- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
16- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
17- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
18. Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
19- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
20- Mehmet Kartal (Van)
21- Gürol Ergin (Muğla)
22- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
23- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
24- Ahmet Ersin (İzmir)
25- Ali Arslan (Muğla)
Gerekçe :
1. Bir toplumun demokratikleşmesinde basın-yayının
etkin ve olumlu katkılarının önemi yadsınamaz.
2. TBMM geçen yıl çıkardığı ve bu yılın 24 Nisan ayında
yürürlüğe giren ve kamuoyunda "Bilgi Edinme Hakkı" olarak
adlandırılan Yasayla bu alanda önemli bir adım atmıştır.
3. Sektörde mülkiyetin belli ellerde toplanmasının
tekelci ve yarı tekelci piyasa yapıları oluşturacağı açıktır. Bu olgunun,
basın-yayının tarafsız, bağımsız ve özgür olmasını olumsuz yönde etkileyeceği
bilinen bir gerçektir.
4. Türkiye kamuoyu, çoğu kez, değişik medya gruplarının
karşılıklı olarak birbirini suçlamasına tanıklık etmekte, haber, yorum ve yazı
olarak kamu hizmeti vermesi gereken alanlar, özel çıkar amacıyla
kullanılabilmektedir.
5. Özellikle de kimi medya sahiplerinin, başta
finansman olmak üzere diğer ekonomik faaliyetlere girmiş olmalarının sektörün
kamu hizmeti özelliğiyle ne ölçüde bağdaştığı da ayrıca incelenmesi gereken
önemli bir konudur.
6. Son aylarda birkısım gazete ve televizyonların
mülkiyetinin TMSF'ye geçmesiyle birlikte bu sektörde:
a. Hükümetin elinde önemli bir medya gücü toplanmış
bulunmaktadır;
b. Yeni mülkiyet yapılanmasının nasıl olacağı konusu,
örneğin, RTÜK ile TMSF arasında tartışma konusu olmaktadır.
7. Basın-yayın çalışanlarının tamamına yakını
sendikasız çalışmaktadır. Bu olgu, insanların ücretleri ve sosyal haklarını
olumsuz yönde etkilediği gibi, haberlerin seçiminde, köşeyazılarında ve
yorumlarda, tarafsızlığı, bağımsızlığı ve özgürlüğü zedeleyerek toplumun doğru
bilgi edinmesini de engelleyebilecek boyutlara ulaşmaktadır.
Bu konuların araştırılmasıyla, ülkemizde, basın-yayın
sektörünün, çağdaş demokrasinin gereği olan bir yapıya kavuşmasını sağlayacak
yasal düzenlemelerin yapılmasının da yolu açılmış olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Arjantin Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/612)
30.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Arjantin Parlamentosu
arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması, TBMM'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, Genel
Kurulun tasvibine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No. : 88 Tarih : 1.7.2004
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 26 ncı sırasında yer alan 616
sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Çalışma süresinin ise bugünkü birleşimde 14.00-21.00 saatleri
arasında olmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Nevzat Pakdil
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Haluk İpek K. Kemal Anadol
AK Parti Grubu
Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı
: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)
3. - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenme-sine
Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz
gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.
Sayısı : 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresi
ertelenmiştir.
Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5. - Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı : 618)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum,
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
6. - Belediyeler
Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 616 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan, AK Parti Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Halil Ürün; şahısları adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz
Oyan ve Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan'ın söz talepleri vardır.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'ın.
Sayın Oyan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, kişisel söz süremle birleştirebilir miyiz?
BAŞKAN - Arada AK Parti Grubu adına konuşma olacağı
için, 10 dakikalık sürenizi daha sonra vereceğim.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, burada, bir anlamda, son yetmişdört yıllık
tarihimize damgasını vuran bir yasanın, 1580 sayılı Yasanın kaldırılmasını
tartışıyoruz. Bu yasa, kamu yönetimi tarihimizde -eğer kaldırılırsa- hukuk
anıtı olarak yerini alacaktır.
Kaleme alınışındaki mükemmeliyeti, uzak görüşlülüğü,
çağın ilerisinde oluşu, hükümleri arasındaki sağlamlık, tutarlılık nedeniyle bu
yasa zamana karşı direnmiştir. Dolayısıyla, bugün, bu sorumluluğu bilerek
burada tartışmamız gerekmektedir.
1580 sayılı Yasa bir çağdaşlaşma anıtı olmuştur. Bu
yasa, Türk kadınına yerel yönetim organlarına seçme ve seçilme hakkını, birçok
Avrupa ülkesinden daha erken tanımıştır. Bu yasa, belde halkının ortaklaşa ve
çağdaş gereksinmelerini gidermeye yönelik her türlü girişimde bulunma yetkisini
belediyelere vermiş olan bir yasadır.
Bugün görüştüğümüz yasa tasarısı, 1580 sayılı Yasanın
birçok bakımdan gerisinde kalan bir tasarıdır ve bu yasayı aşması gereken
noktalarda da tökezlemektedir. Ne kadın haklarının daha fazla geliştirilmesi ne
kamu görevlilerinin belediye meclisinde görev alabilmelerinin yolunun açılması
ne mahalle muhtarlarının belediye meclislerine katılımı ne mahalle bazında
temsilciler sisteminin yasal dayanağa kavuşturulması ne de belediyelere
genişleyen yetki ve görev alanlarıyla uyumlu ve dengeli kaynakların
aktarılmasını öngörmektedir. Dolayısıyla, çok sayıda yetersizlikler, yanlış
tanımlamalar, yanlış yönlendirmeler ve Anayasaya aykırılıklarla bezenmiş bir
tasarıyı tartışacağız.
Üstelik, şunu da söyleyeyim; bütün bu yetersizliklerine
rağmen, bu yasa tasarısı, âdeta bir reform havasında sunulmaya çalışılıyor.
Biz, bu kadar çok çelişki içeren bir tasarının, bu çelişkileri uzun süre
taşıyamayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, bugün yaratılan yeni mekanizmaların
sistemsizlik anlamına geldiğinin çok geçmeden anlaşılacağını düşünüyoruz.
(x) 616 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bizim buradaki çabamızın amacı şudur: Biz, testi
kırılmadan, anayasal kamu yönetimi sistemimizle uyumlu bir yasa düzenlemesinin
oluşmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Anayasaya aykırılıklarla ilişkili olarak
vereceğimiz önergeler, esas itibariyle bunlarla ilişkilidir. Onun dışında da az
sayıda önerge vereceğiz. Az sayıda önerge vermemizin nedenlerini kısaca tekrar
söyleyeyim; çünkü, basit rötuşlarla düzeltilebilecek bir proje karşısında
bulunmuyoruz; bu bir.
İkincisi, bu tasarıyı A'dan Z'ye düzeltsek bile, diğer
tasarılar ortada durdukça, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ortada durdukça,
geçen hafta kanunlaştırdığımız İl Özel İdareleri Kanunu ortada durdukça, bugün
burada yapılacak düzeltmelerin bu bütün içinde bir anlamı olmayacaktır;
dolayısıyla, hepsinin yeniden ele alınması halinde ancak bizim bu konuya
katkımız çok daha kapsamlı olabilirdi; ama, biz gene de Meclisi, yönetimi bazı
hatalardan esirgemek adına, demokratik belediyecilik anlayışının nasıl
olabileceğini bir anlamda da göstermek adına bazı sınırlı önergeler vereceğiz.
Burada hem Anayasaya hem de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
aykırılıkları dile getireceğiz.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı demişken şunları öncelikle zikretmek gerekiyor. Bu şart, bize, merkezî
yönetimin görevlerini tek tek sayarak sınırlayın demiyor ya da yerel
yönetimleri, bilhassa il özel idarelerini genel yetkili idare durumuna
dönüştürün demiyor. İl özel idareleri zaten birçok Avrupa ülkesinde kurumsal
olarak dahi yok olan bir mekanizma. Bu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı,
bize, kamu görevlerini ve kamu hizmet yetkilerini, gelir dengesini hiç hesaba
katmadan yerel yönetimlere aktarın demiyor. Burada, biz, hangi kaynakların
yerel yönetimlere aktarılacağını bu yasa tasarısı tartışılırken bilemez
durumdayız. Bu şart, bize ya da size, şirket ve işletme kurma modelini esas
alarak yerel yönetimleri ve kamu hizmet üretimini tamamen piyasa mantığıyla
işletin demiyor. Bu şart, size, kaynaklarınızı borç faizine aktarıyorsunuz,
görevler yapılamıyor, bütün kamu hizmetini aktarın yerel yönetimlere, onlar da
bunu tekrar fiyatlandırarak satsın ve kamu hizmeti bir piyasa malı olsun
demiyor. Gene bu şart, size, denetimin içini boşaltın, piyasaya devredin
demiyor; hesap verme sorumluluğunu sadece süslü bir laf olarak ekleyin, içerik
koymayın demiyor. Gene bu şart, size, karar alma, uygulama ve bilgi edinme
hakkına ilişkin olarak gündemde sürekli tutulması gereken saydamlık ilkesini
içi boş bir sözcük durumuna getirin demiyor. Gene bu şart, size, Bu şart size,
kamu çalışanlarının özlük haklarını budayın, iş güvencesini ortadan kaldırın,
esnek çalışma koşullarını, iğreti ve güvencesiz sözleşmeli çalışma
ilişkileriyle değiştirin demiyor.
Bütün bunları demiyor Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı; ama, sizin tasarılarınız bunları getiriyor; sizin, geçen haftaki
tasarınız da, bugün tartıştığımız tasarınız da bunları getiriyor; hem de kendi
iç hukukumuzla, yani, anayasal kamu düzenimizle çatışarak getiriyor; hatta,
bazı hükümleri, doğrudan doğruya Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
aykırı olarak getiriyor. Şimdi, bunları kısaca belirteyim.
Birincisi -geçen hafta söylediğim için uzun
tutmayacağım- Anayasaya temelden aykırı düzenleme, 14 üncü maddenin birinci
fıkrasında yer alıyor; yani, burada "belediye, kanunlarla münhasıran başka
bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü
görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular,
denetler" deniliyor.
Bunun ardından belediyelerle ilgili bazı görev
alanlarını saymak, Anayasaya karşı hile yapmaktan başka bir şey değildir.
Anayasanın, bu kuruluşları, bu kurumları özel yetkili saymasının kılıfını
göstermek içindir; ama, buradaki birinci fıkra, bunun işlemezliğini ortaya
koyuyor.
Keza, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının temel
maddesi, 7 nci maddesi ortada durdukça, yani, kamu yönetimini, kamu merkezî
yönetimini 10 alanla sınırlı bir özel yetkili idare yapmakla sınırlı oldukça,
Anayasanın 126 ncı ve 127 nci maddelerine aykırılık, daha başlangıçta ortaya
konulmuş demektir. Bizim temel itirazımız da, zaten, bu noktayadır.
İkincisi; "Birleşme ve katılmalar" başlığı
altındaki 8 inci maddedeki "iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına
başvurulmaksızın..." ibaresi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
aykırıdır, dolayısıyla, Anayasaya aykırıdır; çünkü, benimsediğimiz bir
milletlerarası anlaşma vardır ve dolayısıyla, ahde vefa ilkesine aykırı
olmaktadır. Bu ibarenin metinden çıkarılması için bir önerge vereceğiz.
Üçüncü olarak yine bir aykırılık söyleyeyim.
"Tüzelkişiliğin sona erdirilmesi" başlığı altındaki 11 inci maddedeki
hüküm de Anayasaya aykırıdır; çünkü, burada da belde sakinlerinin oylarına
başvurulmamaktadır. Oysa, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında şöyle
deniliyor: "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği
durumlarda, mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden
danışılmadan değişiklik yapılamaz." Biz, bu şartı imzalamışız; eğer,
imzalamışsak, bunun gereğini her türlü yasama faaliyeti içinde gözetmek
durumundayız.
Aslında, Anayasaya aykırılık bakımından olmasa da, tam
tersten bir durum örneği verilebilir. 18 inci maddedeki yurtiçi-yurtdışı
belediyeler arasında ilişki kurma meselesi de, tam tersine, bizim, Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartında onaylamadığımız bir hükme işaret ediyor. O hükmün,
önce, burada onaylanmış olması gerekirdi.
Dördüncü bir aykırılık olarak, 18 inci maddenin (o)
bendinde yer alan hükmü söyleyeceğim. Belediye meclisinin görev ve yetkileri
arasında sayılan "diğer mahallî idarelerle birlik kurulmasına, kurulmuş
birliklere katılmaya ve ayrılmaya karar vermek" yetkisi, Anayasanın 127
nci maddesine aykırıdır; çünkü, orada, çok açıkça, Bakanlar Kurulunun iznine
bağlıdır deniliyor. Aslında, biz de bu
iznin aranmasına karşıyız; ama, önce Anayasayı bu konuda düzeltmeniz gerekir;
ancak, ondan sonra bu yasada böyle bir değişiklik yapabilirsiniz. Yani, burada
mevzuat hiyerarşisine uymak herkesin görevidir, özellikle de, yasama organı
olarak bizlerin görevidir.
Tasarının, yine, aynı maddesinin -18 inci maddesinin-
(j) bendinde belediyeye ait şirket, işletme, iştirakleri özelleştirme yetkisi
belediye meclisine veriliyor. Oysa, çok açıktır ki, belediye meclislerine böyle
bir yetki mevcut mevzuat çerçevesinde verilemez. Çünkü, bu kuruluşlar hangi
şekilde kurulmuşsa aynı şekilde; kanunla kurulmuşsa kanunla, Bakanlar Kurulu
kararıyla kurulmuşsa Bakanlar Kurulu kararıyla ancak özelleştirilebilir. Kaldı
ki, 4046 sayılı özelleştirmeyle ilgili yasa da ancak bu yasa çerçevesinde
özelleştirme yapılabileceğini hükme bağlıyor. Dolayısıyla, burada da Anayasanın
47 nci maddesine aykırılık vardır.
Tasarının 33 üncü maddesinde, belediye encümeni,
seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşmaktadır deniliyor. Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Mahkemesinin içtihatları var. Belediye encümeni bir karar organı gibi
karar verme yetkilerine sahiptir; yürütme ve karar organıdır, ikisi bir arada.
Ya bu organı bir yürütme organı haline getireceksiniz; yani, karar
niteliğindeki görevlerini ayıklayacaksınız ya da bu organı bir karar organı
olarak tutacaksınız, o zaman da oradan atanmışları ayıklayacaksınız. Yani,
bunun ikisini bir arada yapma imkânınız yoktur. Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi
içtihatlarına aykırı bir durumdur. Bir başka nokta, tasarının "Şirket
kurulması" başlığını taşıyan 70 inci maddesindedir; burada da
"belediye, kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta
belirlenen usullere göre şirket kurabilir" denilmektedir. Oysa, 1580
sayılı Yasada, bu, Anayasaya uygun biçimde hangi konularda şirket
kurulabileceği belirtilerek yapılabilir bir olaydır. Dolayısıyla, burada da,
Anayasanın 47 nci maddesine aykırılık söz konusudur; çünkü, eğer, böyle
yaparsanız, belediyenin her türlü hizmetlerini şirket kurarak yapma imkanını
getirirsiniz; oysa, bunların sayılarak sınırlandırılması, belediyelerin bir
kamu kurumu niteliği bakımından gereklidir.
Tasarıda, Anayasaya aykırı olmamakla birlikte, hukuk
sistemine aykırı hükümler var. Örneğin "Hizmetlerde aksama" başlığını
taşıyan 57 nci maddede, belediye hizmetlerinin aksatıldığı durumlarda, İçişleri
Bakanlığının talebi üzerine, yetkili sulh hukuk hâkiminin karar vermesi
öngörülüyor. Oysa, bilindiği gibi, bu durumlar, yani idarenin kamu gücünü
kullanarak yaptığı işler, idare hukukuna tabidir; dolayısıyla, idarî yargıya
bırakılması gerekir.
Tasarının 73 üncü maddesinin beşinci fıkrasının son
cümlesinde "kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan mülk
sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve üç
ay içinde karara bağlanır" deniliyor. Üç ay içinde karara bağlamayı yasaya
nasıl yazarsınız?! Bu, bir kere, usul hukukuna ilişkindir. Ayrıca, mahkemelerin
üç ay içinde karar vermesini yasal hüküm haline getirmek, yasama organının
yargıya müdahalesidir; eğer, bu iş bu kadar kolay olsaydı, biz, yargının
önündeki yığılmayı önlemek için, mahkemeler bir haftada, bir ayda karar verecek
derdik, olur biterdi. Burada, böyle bir hükme yer veremezsiniz; bu, Anayasaya
aykırıdır, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, bizim, sadece
Anayasaya aykırılık bakımından değil, demokratik belediyecilik bakımından da bu
yasa tasarısında çok büyük eksiklikler bulmamız söz konusudur. Bunlardan
birisi, demokratik belediyeciliğin olmazsa olmaz koşulu, hizmet-gelir
dengesinin kurulmuş olmasıdır. Aksi takdirde, ya hizmetleri yapamazsınız ya bu
tasarıda olduğu gibi, kentlerin ve son aşamada ülkenin geleceğini ipotek edecek
yeni borçlanma dalgalarına yol açarsınız ya da yine bu tasarıda olduğu gibi,
kamu hizmeti kavramını yok ederek, hizmetleri kullanana ödetecek mekanizmalar
getirirsiniz, kamu hizmetini özelleştirirsiniz. Dolayısıyla, getirilen
tasarının en zayıf halkalarında biri de buradadır. Şu an, yerel yönetimlerin,
belediyelerin beklediği, öncelikle, mevcut hizmetleri dahi yapamaz durumdaki,
ona yetişmez durumdaki gelir kaynaklarının artırılmasıdır. Kaldı ki, burada,
belediyelere, il özel idarelerine yeni hizmet alanları aktarılıyor; ama,
gelirler konusunda bir şey yok. Bu paket içinde, mutlaka, onun da, yani, malî
paylaşım ve yerel yönetimler gelir yasasının da olması gerekirdi; dolayısıyla,
bu tasarıyı, büyük bir belirsizlik içinde tartışmış oluyoruz.
İkinci bir nokta, demokratikleşme açısından
baktığımızda, elimizdeki tasarıda, halka başvurma, yani, referandum düzenlemesi
hiçbir durumda öngörülmemiş. Bu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
aykırı olduğu gibi, demokratik belediyecilik kavramına da temelden aykırı bir
durumdur. Bu tür halka başvurmaların,
biraz önce örneklerini verdiğim, belediyelerin tasfiyesi, sınırlarının
değiştirilmesi bakımından, onlarla sınırlı tutmak da doğru değildir. Örneğin,
belediyelerin görev ve sorumluluklarını
düzenleyen 14 üncü maddeye şöyle bir fıkra eklenebilirdi: "Yeşil alanların
imara açılması ve imar yoğunluğunun artırılması kararları ile çevre sorunu
yaratma olasılığı bulunan yatırım ve uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesini
sağlamak gerekirse referandumla yapılır." Böyle denilebilseydi,
Türkiye'nin bugünkü gelişmesine daha uygun düşmez miydi?!. Yani, bu tasarının
demokratik bir açılımı, acaba, burada da olmazsa nerede olacak?! Tabiî, bütün
belediye gelişmelerini kentsel rantların paylaşımı üzerine bina eden bir
anlayışla bir yasa yaparsanız, böyle bir şeyi düşünmek dahi, herhalde mucize
olurdu.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, başka alanlarda da,
kamuoyuna başvurma, halkoyuna başvurma imkânları yaratılabilir. Burada,
zamanımız sınırlı olduğu için, bunların hepsine değinmeyeceğim; ama, hemşeri
hukukunun gelişmesi açısından bakıldığında da, gerek saydamlık gerek bilgi
edinme hakkını yaşama geçirecek araçların, mekanizmaların geliştirilmesi, bütün
bunlar için de, demokratik gelişmelerin ortaya konulması gerekirdi. Bir kere,
öncelikle, belediye meclislerinin sadece kent eşrafının temsil edildiği
mekânlar olmaktan çıkarılması gerekiyor; kamu görevlilerinin bu meclislerde yer
alabilmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin getirilmesi gerekiyor. Bunun
dışında, saydamlık ve hesap sorulabilirlik dediğimiz zaman, denetimle ilgili
altyapının mutlaka kurulması gerekiyor. Oysa, bunların olmadığını görüyoruz.
Örneğin, gizli ve kapalı oturumları bir tarafa bırakalım, belediye meclisinin
açıkoturumlarının tutanaklarının ve varsa görüntülerinin elektronik ortamda
yayımlanması, niye, bu yasa tasarısında bir şekilde öngörülmüyor? Bunların
kasetlerinin kopyalarının -maliyeti bedeline de olsa- talep edenlere verilmesi,
niye bu tasarıda öngörülmüyor? Yani, gerekçede olduğu gibi, katılımcılığa,
saydamlığa referans yapmak, bunlara vurgu yapmak ile buna ilişkin araçları
getirmemek büyük çelişkilerdir ve samimiyetsizlik örnekleridir. Dolayısıyla,
eğer AKP Grubu daha samimî olmak istiyorsa; yani, saydamlık konusunda, bilgi
edinme hakkı konusunda, gerçekten, gerekçede belirtilen işleri yapmak
istiyorsa, bizim bir önergemiz olacak. Bu, burada bir samimiyet testidir,
buyursunlar, oy versinler.
Bu arada şunu da söyleyeyim: Bu tasarının 78 inci
maddesinin geliştirilmesi gerekiyor; çünkü, saydamlığın, içi boş bir laf
olmaktan çıkarılması için, belediye encümeninde, belediye meclisinde, bütün bu
yerlerde alınan kararların evraka geçirilmesi, kayda geçirilmesi
mekanizmalarını gözetecek bir düzenleme yapılması gerekirdi. Burada önemli bir
eksiklik gördüğümüzü söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada demokratiklik meselesini,
mutlaka, ekonomik etkinlikle bir arada düşünmek zorundayız; yani, örneğin,
tasarının 14 üncü maddesinde düzenlenmiş olan belediyelerin görev ve
sorumlulukları içinde imar planı yetkileri vardır ve imar planı yapma yetkisi,
kuşkusuz çok önemlidir. Belediyelerin, 1980'lerden itibaren, yirmi yıldır
kullandığı ve birçok olumsuzlukları da ortaya çıkmış bir yetkidir. Evrensel
kuralları olması gereken bir yetkiden bahsediyoruz; yani, her bir belediyenin
kendine göre yapabileceği, kullanabileceği bir yetki değildir bu. Dolayısıyla,
hiçbir otoriteye hesap verme yükümlülüğü altında kalmadan, aktarılması
düşünülemeyecek bir yetkidir. Kurallara uyma alışkanlığında çok gelişkin
olmayan bir toplumuz. Böyle bir toplumda, üstelik de, doğal afetlerin de çok
yaygın olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Böyle potansiyel tehditler de var. Bu ülkede sadece doğal afetler değil,
Konya'da Zümrüt Apartmanında olduğu gibi, sosyal afetler de yaşanıyor. Öyleyse,
biz, etkin bir biçimde denetim mekanizmalarını getirmezsek, imar planı yapma
hakları nasıl toplum yararına kullanılabilir sorusunu sormak zorundayız. Yani,
belediyeler nüfus eşiğini 5 000 yaparak vesaireyle, ehil, teknik kadroların
oluşmasını sağlamak mümkün değildir; sağlasanız bile, meselenin bu kadar kolay,
maliyetsiz yollarla çözümü yoktur.
Böyle bir ülkede, bir deprem kuşağı ülkesinde yapılması
gereken şey, imar yetkilerini, denetim, eşgüdüm ve evrensel ilkelere göre
yönlendirme mekanizmalarını kurmaktır; yani, bunu kurarak belediyelere
devretmektir. Yoksa, ne yaparız biz; toplumsal ve ekonomik anlamda, bugüne
kadar olduğu gibi, harakiri yapmaya devam ederiz.
Türkiye'de mevcut imar planı yapım sürecinin mutlaka
iyileştirilmesi gerekiyor; ama, yeni kentsel gelişme alanlarında da
geliştirilmesi gerekiyor, mevcut imarlı ve imarsız alanlardaki tüm yapı ve
konut stokunun iyileştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu, bir bütüncül
yaklaşımla olabilir, her bir belediyenin tek tek yapacağı yaklaşımla olmaz. Bu
da, ulusal, bölgesel ve il düzeyinde etkin karar, eşgüdüm ve denetim
mekanizmasını kuracak bir planlama ve uygulama otoritesi oluşturularak
çözümlenebilir. Böylece, yerel yönetimlerin, plan yapma yetkilerini
kullanırken, hangi evrensel ilkelere, hangi ana kararlara ve hangi ortak
stratejilere göre hareket edeceği ortaya konulabilir.
Dolayısıyla, burada, demokratik belediyecilik ilkeleri
ile ekonomik etkinlik, insan hakları, sosyal haklar -tabiî, bu arada yaşama
hakkı da, çünkü, Zümrüt Apartmanını tekrar hatırlayalım- ve kent halkının
toplumsal denetim haklarını yeniden harmanlamak gerekmektedir. Yasama organı
olarak bizden istenilen budur. Bir başka deyişle, biz, demokratiklik ile
etkinlik dengesini hassas biçimde burada oluşturmak zorundayız; ama, sizin
tasarınız bunu oluşturmuyor. İşte, bunun için, planlama süreçlerinin
etkinleştirilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, size 1 dakikalık eksüre veriyorum,
daha sonra 10 dakikalık konuşma hakkınız baki.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika biraz
fazla yetersiz değil mi!
BAŞKAN - Sonra telafi ederiz.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Peki.
Bunun için, fizikî planlama ve imar yetkilerinin
mutlaka paylaşılması gerekmektedir; bunun için, planlamanın ve yapı stokunun
iyileşmesinin gerektirdiği finansman sorunlarının ortak bir anlayışla
çözümlenmesi gerekmektedir; bunun için, hazine arazilerinin devriyle ilgili
geçici madde 1'in, arsa ve konut üretimiyle ilgili 69 uncu maddesinin, acil
durum planlamasıyla ilgili 53 üncü maddenin ve sınır düzeni, imar ve
planlamayla ilgili maddelerin burada belirtilen anlayış doğrultusunda, bizim
belirttiğimiz anlayış doğrultusunda yeniden düşünülerek ele alınması şarttır.
Eğer bunları yapmazsanız, bu tasarı, bugüne kadar olan uygulamaları daha kötü
örneklerle devam ettirir. İşte, biz, bu nedenlerle bu tasarının komisyona geri
çekilip, diğer ilgili tasarılarla birlikte yeniden yazılması ve tartışılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Konuşmamı, birazdan, şahsım adına olan bölümde
sürdüreceğim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Halil Ürün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı üzerinde
görüşlerimi üç ana başlık altında sunmak istiyorum. Önce, neden yeni bir
belediyeler kanununa ihtiyaç duyduğumuzu, daha sonra da, hazırlanan tasarıyla
ne tür yeniliklerin getirildiğini izah etmeye çalışacağım. Konuşmamın üçüncü
bölümündeyse, bu tasarı yasalaştıktan sonra nelere dikkat etmemiz gerektiği,
pratik uygulamalardan doğabilecek sıkıntılar ve yenilikler hususunda nasıl
davranacağımızı izah etmeye çalışacağım. Ayrıca, muhalefet sözcüsü
arkadaşımızın değindiği bazı hususlara da kısa, özlü cevaplar vermeye
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde Fransız örneğinden
etkilenen ilk belediye idaresi, Osmanlı
taşra yönetiminin merkeziyetçi yapısına uygun olarak, İstanbul'da, 1854
yılında kurulmuştur.
Geçen süre içerisinde, belediyelerle ilgili çok sayıda
düzenleme çalışması yapılmışsa da, en kapsamlısı, cumhuriyetin kuruluşundan
sonra, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanunudur. Dönemine göre çok
ciddî ve içi dolu olan bu kanun, zaman içerisinde, günün değişen şartlarına
göre, mahallî ihtiyaçlara, mahallinde, seri, verimli, etkili, katılımcı,
kaliteli, ekonomik çözümler üretecek şekilde değiştirilecek yerde, âdeta,
budanmış, katı merkeziyetçi, popülist, rekabet şartlarından uzak, statükocu bir
yapıya dönüştürülmüştür; kimi zaman, ilk hali aranır olmuştur. Bu kanunun,
mahallî müşterek ihtiyaçlara mahallinde çözüm getirecek yönde değil de
çözümleri merkeze taşıması yanında, 1984'te çıkan ve büyük kentler için yeni
bir belediyecilik anlayışı öngören 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin
Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanun yürürlüğe sokulmuştur; ancak, bugüne kadar ve elan 1580 sayılı Kanun, bu
konuda temel kanun vasfını devam ettirmektedir.
Zamanla özel sektörün güçlenmesi, pek çok hizmet
alanında ve münhasıran belediyelerin yerel anlamdaki hizmetlerini yapmada da
fonksiyonel hale gelmeleri ve rekabet ile kaliteyi yükseltmeye başlamaları,
bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kamu hizmetlerinin merkezî yönetimdeki
ağırlığının mahallî yönetimlere ve özellikle özel sektöre kaymasına sebep
olmuştur. Bu yüzden, bundan önce de pek çok hükümet, belediyeler için yeni
düzenlemeler yapılması gerektiğinden hareketle, yasama organı olan Meclisimize
değişiklik teklifleri ve tasarıları getirdiler; ancak, bunların hemen hemen
hepsi kadük oldu. İlk defa, AK Parti Hükümeti, bu kanunun çıkarılması konusunda
gayret ortaya koydu, önemini kavradı ve bu önemi bilerek huzurlarınızda
müzakere açılmak üzere getirilen tasarıyı hazırladı.
AK Parti Hükümeti, reel siyaset ekseninde, bugüne
kadar, pek çok önemli tasarıyı Meclisimize getirmiş ve kanun haline gelmelerini
sağlamıştır. Bu münasebetle, hem AK Parti Grubunu hem de emeği geçen
Meclisimizdeki bütün muhalefet milletvekillerimizi tebrik ediyor, Grubum adına
kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yerel hizmetlerin,
merkezî yönetimin âdeta taşra uzantıları olan yönetimlerce yapılması yerine,
doğrudan seçilmiş mahallî idarelerce ve belediyelerce yerine getirilmesi,
halkımızın talebidir. Bu görevlerde bulunmuş arkadaşlarımızın da çok iyi
bildiği gibi, halk, eğitim, sağlık, altyapı, temizlik ve sosyal alandaki pek
çok ihtiyacına dair sorunları, mahallî yöneticilere, bu arada, belediye
başkanlarına getirir, çözümünü onlardan ister. Bu da, yetkinin kaynaklarıyla
birlikte bu yönetimlere verilmesini, zaten, ister istemez gerekli kılıyor.
Bugüne kadar ve elan, belediyeler, görevleri olmadığı halde, sağlık, eğitim
gibi sosyal hayatımızla ilgili pek çok hizmeti, emredici hüküm bulunmamasına
rağmen, yasaklayıcı hükümler de bulunmadığı için, malî imkânları kıt olduğu
halde, halkın ısrarlı talebi üzerine yerine getirmektedir.
Peki, şimdi, hükümetin yapmak istediği şey nedir; bu
hizmetlerin ve görevlerin gerektirdiği yetkilerle belediyelerimizi donatmak.
Kısacası, hem bu hizmetlerin, bu görevlerin gerektirdiği yetkileri hem de bu
yetkileri kullanmak için gerekli olan kaynakları belediyelere aktarmak ve bu
sayede de hem daha süratli, daha seri bir hizmetin hem daha verimli, katılımcı,
etkili ve kaliteli bir hizmetin ortaya çıkmasını temin etmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medenî dünyanın
ve içine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği ülkelerinin de yapmakta olduğu
budur. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına bu kanun tasarısında yer alan
bütün hükümler uymaktadır. Altında imzamız bulunan Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartının bir gereği olarak da, zaten, bizim bu kanunu çıkarmamız,
artık, bir zaruret olmaktan çıkmış, bir zorunluluk haline gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; halen kamu hizmetlerinin
yüzde 85 gibi büyük bir kısmını merkezî yönetim yürütmektedir, sadece yüzde
15'ini yerel yönetimler, bu arada belediyeler yürütmektedir. Halbuki, medenî
dünya, Avrupa ülkeleri ve Amerika'da bu kamu hizmetlerinin neredeyse yüzde
50'si yerel yönetimlerce yürütülmektedir. En azından, bu paylaşımı medenî dünya
seviyesine getirmemiz gerekir. Hizmetlerin zamanında yapılması, ihtiyaçların
yerinde tespit edilip süratle yerine getirilmesi, millî gelirin de artışına yol
açacaktır. Belediyelerimizde yetki zayıflığından kaynaklanan kapasite kullanımı
azlığı, diğer alanlarda da olumsuz tepkilere yol açmakta, hevesin, aşkın,
şevkin ve çalışma azminin kaybolmasına neden olmaktadır, israf ve gayrimeşru
harcamalar artmaktadır. Yetkilerin merkezde kalması, kaynakların da kolayca
suiistimal edilmesine yol açmaktadır. Büyük çaplı yolsuzlukların oluşmasının en
temel nedenlerinden birisi, yetkilerin hiç düşünülmeden merkezde tutulmasıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; neden yeni bir
belediyeler kanunu derseniz, biz de deriz ki, şu anda, pek çok kanunî
düzenlemeyle, belediyeler, âdeta bir mevzuat mezarlığına dönüştürülmüştür, can
çekişmektedir. Çoğu birbiriyle çelişen ve belediyelerin çalışmalarını içinden
çıkılmaz hale getiren bu mevzuat mezarlığından ve çöplüğünden belediyelerimizi
çekip çıkarmamız lazım. Bu da, yeni bir belediyeler kanunuyla mümkün.
1580 sayılı Belediye Kanunuyla getirilen düzenlemeler,
belediyelerden merkezîlik vasfını kaldırmıyordu. Başkan eksenli bir merkezî
yapıyla da, merkezî yönetimdeki benzeri sorunları buralarda da yaşamamız söz
konusudur. Zaman içerisinde kamu yönetiminde gerçekleştirilen birçok değişim ve
gelişime rağmen, aynı çabalar, mahallî idareler, dolayısıyla da belediyeler
konusunda gösterilmemiş olduğu için, bu idareler, kendilerinden beklenilen
hizmetleri başarıyla yerine getirecek yeterli bir kurumsal donanıma
kavuşturulamamışlardır.
Belediyeler, yerleşim birimlerindeki halkın kendini
yönettiği özerk kurumlar olmaktan ziyade, bayındırlık, imar ve diğer kentsel
hizmetleri karşılayan ve merkezî idareye tabi oldukları anlayışı ve bu
kurumların aşırı bir vesayet ve kontrol altında tutulmalarına neden olmuştur.
İdarî vesayet, belediyelerin organları, teşkilatı, personeli, işlemleri ve
bütçesi dahil olmak üzere, pek çok alanı kapsar duruma gelmiştir.
Anayasamızın 127 nci maddesiyle tanımlanan büyükşehir
belediyesi, belediye, il özel idaresi ve köylerden oluşan mahallî idareler,
16'sı büyükşehir olmak üzere toplam 3 215 belediye, 81 il özel idaresi ve 34
600 köyden oluşmakta. Yerel yönetimlerin seçilmiş temsilcilerinin sayısı
takriben 225 000 ve sadece belediyelerde çalışan personel sayısı 300 000'i
aşmaktadır. Bu da, buraya önem vermemiz, belediyelere önem vermemiz gerektiğini
en açık ifadesiyle ortaya koymaktadır.
Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında belediye nüfusu,
toplam nüfusun dörtte 1'i iken, 1998 yılında yapılan çalışmalar, araştırmalar
ortaya koyuyor ki, belediye nüfusu toplam nüfusun neredeyse dörtte 3'ü konumuna
gelmiştir. Dolayısıyla, bizim, bu yönüyle de belediyeleri ve onların çeşitli
konulardaki yetkilerini gözden geçirmemiz ve bu yetkileri, hizmetin
verimliliği, hizmetin etkili, hizmetin kaliteli olarak ortaya çıkışı
doğrultusunda tekrar değiştirmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlar, modern dünyanın kamu yönetimindeki
yeni çizgisi demokratikleşme, yerelleşme, sivilleşme eksenindedir. Yönetime
halkın daha yüksek düzeyde katılımı, yetkilerin yerel yönetimlere ve
dolayısıyla belediyelere doğru genişlemesi, merkezin yetkilerinin daraltılması,
birçok kamu hizmetinin de sivil alana; yani, piyasa dinamiklerine bırakılması
günümüz dünyasının idaredeki yeni ve kaçınılmaz eğilimidir.
Hepiniz yaşıyorsunuz bunu, hepinizin de derdidir, bu
kürsüden de birçoğunuz bunu ifade etmişsinizdir; her gün onbinlerce insan
Ankara'ya akın etmektedir, yerel mahiyet arz eden birtakım hizmetlerin
çözümlerini, merkezî yönetimin kapılarında arar duruma gelmişlerdir. Hem zaman
israfı hem kaynak israfı hem de birtakım moral bozukluklarına yol açan bu gibi
durumlardan bizim kurtulmamız lazım. Herhalde, muhalefet sözcüsü arkadaşımızın
da bundan rahatsız olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi, ikinci bölüm olan,
Belediyeler Kanunu Tasarısıyla
getirilen yenilikler konusuna getirmek istiyorum.
Belediyenin kuruluşu ve sınırlarıyla ilgili
değişiklikler: Belediye hizmetlerinin daha etkili ve verimli olması için,
belediye kurulmasında uygulanan nüfus şartı 2 000'den, 5 000'e çıkarılmıştır;
bu, gerçekten çok realist bir bakıştır. 2 000 nüfuslu ve onun altındaki
belediyelerin ne durumda olduğunu hepiniz bilmektesiniz. Nüfusun 5 000'e
çıkarılması hem yeterli ve etkili, yetkili personelin burada tutulmasını hem de
daha ciddî hizmetlerin ortaya çıkışını sağlayacaktır. Bu bakımdan, nüfusun 2
000'den 5 000'e çıkarılması önemli bir değişikliktir. Belediye sınırlarının
tespiti basitleştirilmiştir. Yeni düzenlemeyle, belediye sınırları, belediye
meclisinin kararı ve valinin onayıyla kesinleşmektedir. Beldelerde birleşme ve
ayrılma esas ve usulleri basitleştirilmiştir. Mahalle kurulması
kolaylaştırılmış, mahalle ve muhtarlığın ihtiyaçlarının belediyelerce
karşılanması öngörülmüştür. Belde adının değiştirilmesi kolaylaştırılmıştır.
Belde adının, belediye meclis üye tamsayısının dörtte 3 çoğunluğu, valinin
görüşü ve İçişleri Bakanının onayıyla değiştirilmesine imkân getirilmiştir.
Yine, nüfusu 2 000'den aşağı düşen belediyelerin tüzelkişiliğinin, Danıştayın
görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine, müşterek kararnameyle
sona erdirilmesi imkânı getirilmiştir.
Belediyelerin görev, yetki ve sorumluluklarıyla alakalı
değişiklikler şunlardır : Belediye görev ve yetkileri tek tek sayılmak yerine,
alanları sayılarak, mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmetin
belediyelerce yapılması esası benimsenmiştir. Belediye meclisi toplantılarına,
üniversiteler, sendikalar ve mahalle muhtarları, oy hakkı olmadan
katılabileceklerdir. Bu, demokratik düşüncenin en güzel örneklerinden biridir,
en özgün örneklerinden biridir. Belediye meclisinin her ay toplanabilmesi
imkânı getirildi; sadece izin dönemi hariç, her ay belediye meclisinin
toplanması kararı, yetkisi getirilmiştir. Meclis kararlarının mülkî makamlarca
tasdiki usulü kaldırılmıştır. Mülkî makamların, meclisler üzerindeki, âdeta,
yetkinin artışını ortaya koyan ya da sorumluluğu son noktaya vardıran durumu
ortadan kaldırılmış, meclislerin daha rahat çalışabilmesi imkânı, daha rahat
karar alabilmesi imkânı getirilmiştir; yani, bir demokratik açılımdır. İhtisas
komisyonları toplantısında, sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alınması
sağlanmıştır.
Şimdi, değerli muhalefet sözcüsü, buradan,
demokratikleşme adına bu kanunun pek de fazla bir şey getirmediğini, içinin boş
olduğunu ifade ederken, herhalde, kanunu iyi okumamış olacak ki, bu hususları
görmemiş. Nüfusu 10 000'in üzerindeki belediyelerde bir önceki yıl hesabının
teftişi için denetim komisyonunun kurulması esası getirilmiştir. Bütün belediye
meclis üyelerine her meclis toplantısı için, İçişleri Bakanlığınca belirlenen
üst sınırları aşmamak üzere huzur hakkı ödenecektir. Eskiden yalnız nüfusu 70
000'in üzerindeki belediyelerde huzur hakkı veriliyordu. Keza, nüfusu 50 000'in
üzerinde olan belediyelerin kadınlar ve çocuklar için korumaevi açma görevi,
yetkisi değil sadece görevi verilmiştir. Bu, çok önemli bir adımdır. Bu da,
yine, demokratik, halk eksenli bir düşüncenin kanuna nasıl yansıtıldığını,
kanun kapsamına nasıl alındığını ortaya koymaktadır.
Belediye encümeniyle ilgili yenilikler: Belediye
encümeni üyelerinin ödenekleri katsayı esasına bağlanmıştır, katsayı arttıkça
ödenekler artacaktır. Sabit bir rakam yerine, artışı öngören ve hayat
standardını dikkate alan bir düzenleme getirilmiştir. Meclis toplantıları bir
aylık izin süresi haricinde her ay yapılabilecektir.
Belediye başkanıyla ilgili yenilikler: Belediye
başkanının düşürülmesi halinde bir sonraki seçimde aday olmaması ve profesyonel
spor kulüplerinde başkanlık ve yöneticilik yapamaması kuralı getirilmiştir.
Şimdi, bu da önemli bir caydırıcı hükümdür. Bilindiği gibi, kanunlarda esas
olan caydırıcılıktır. Bu konuda da hassas davranılmış ve modern, günün çağdaş
düşüncesine uygun bir düzenleme getirilmiştir. Belediye başkanının görev ve
yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Başkan ödenekleri nüfus gruplarına göre
katsayı sistemine bağlanmıştır. Başkanvekili seçimi, yetkileri ve ödenekleri
yeniden düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyelerin
stratejik plan ve çalışma programı yapması esası getirilmiştir. Bu, yeni bir
hükümdür ve gerçekten medenî dünyanın da paylaştığı ve kendi idarî sistemine
koyduğu önemli bir atılımdır, önemli bir yeniliktir. Bu plan çerçevesi
içerisinde, sivil toplum kuruluşlarının da görüşleri alınarak, stratejik plan
ve çalışma programı işletilmektedir.
Belediye başkanlığının boşalması halinde,
başkanvekilliği seçiminin en çok dört belediye meclisi toplantısında
sonuçlandırılması esası getirilmiştir. Bu da, yine, boşluk bırakılmamasını
temin eden önemli bir yeniliktir.
Belediyelerde standart kadro esası ve norm kadro usulü
getirilmiştir.
Malî hizmetlerin etkin ve esnek bir şekilde yürütülmesine
imkân tanınmıştır.
Belediye zabıtası ve itfaiye teşkilatıyla ilgili yeni
düzenlemeler getirilmiştir.
Meclislerde acil durum planlamasının yapılması esası
getirilmektedir. Deprem, su baskını gibi tabiî afetlerde hazırlıklı olunması
öngörülmektedir.
Belediyelerde yeni denetim usulü getirilmiştir. Denetim
raporlarının kamuoyuna açıklanması öngörülerek, içdenetim ve dışdenetim esası
getirilerek, içdenetim kurumca, dışdenetim ise Sayıştayca yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ürün, lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Belediye gelirleriyle ilgili
yenilikler: Bu konuda da yine pek çok önemli düzenlemeler getirilmiş ve
belediye gelirlerinde -burada madde madde sayılmakta; fakat, zamanım az olduğu
için buraya girmiyorum, zaten maddeler görüşülürken bu hususlar ifade
edilecektir- ciddî manada artışlar yapılmıştır; yani, kaynaklar aktarılmıştır,
kaynaklar ortaya konulmuştur.
Değerli arkadaşlar, burada, muhalefetin değerli sözcüsü
çıktı, tabiî haklı olarak kendi partisinin görüşlerini ifade etti, zaten biz o
görüşlerin çoğunu biliyoruz; çünkü, artık, geleneksel bir yapı arz etmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü, daha çok ütopik, daha çok teoriye kaçan,
daha çok keyfî birtakım düşünceler; yani, muhalefet mantığına belki biraz da
ters düşen bir mantıkla ele alınan görüşlerden ibarettir. Daha önce, Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı görüşülürken de benzeri görüşler dile getirildi
burada. iki temel dayanak var; demokratikleşmeye uymuyor, Anayasaya aykırı; iki
temel ayak... Aslında, bu iki temel ayak birbiriyle çelişen iki ayaktır.
BAŞKAN - Sayın Ürün, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Bakınız, burada, bir yandan
1580'e övgü getiriliyor, bir yandan da hazırlanan tasarının 1580'den geride
olduğu söyleniyor. Halbuki bu tasarıda, mevcut yasa hükümleri içerisinde,
1580'in, ileri anlayışta olan hükümleri tamamen korunmuştur; yani, daha ciddî
manada demokratik açılımlar getirilmektedir.
Şayet, Cumhuriyet Halk Partisi burada değil de, şurada
oturuyor olsaydı, ben eminim ki, mevcut, yürürlükteki Anayasanın bu
maddelerini, belki tenkit edecekti, bu Anayasanın zamanında kendisini
kapattığını söyleyecekti, bu Anayasanın antidemokratik bir Anayasa olduğunu
söyleyecekti, dolayısıyla, bu kanun tasarısının Anayasaya aykırı olmadığını,
hatta, böyle, ciddî...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜRÜN (Devamla) -... atılım yapan bir kanun
tasarısı olduğunu ifade edecekti; ama, ne var ki, muhalefettedir. Dolayısıyla,
Anayasaya tutunacaktır...
BAŞKAN - Sayın Ürün...
HALİL ÜRÜN
(Devamla) - Bu değişikliklerin medenî dünyayla örtüşen, Avrupa Birliğiyle
örtüşen yönlerini görmeyecektir. (CHP sıralarından "süren doldu"
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Ürün...
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Son cümlelerim...
BAŞKAN - Sayın Ürün, 2 dakika eksüre vermiştim...
Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız, bir daha süre vermeyeceğim.
Buyurunuz.
HALİL ÜRÜN (Devamla) - Biz buna alışığız. Elbette
görüşlere saygı duyuyoruz; ama, arzu ederdik ki, Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü ve Grubu, çok daha olumlu, demokratik açılımı olan, gerçekten katkı
sağlayan görüşler ortaya koysun ve biz de bu görüşlerden istifade edelim; ama,
bu yapılamamıştır. Maalesef, duruma göre tenkitler yapılmaktadır.
Ben, bu duygularla, Grubumun bu kanun tasarısına destek
vereceğini ve bunun süratle kanunlaşması yolunda çaba sarf edeceğini ifade
ediyorum.
Halkın beklentisi de, arzusu da budur. Biz, halk
eksenli bir siyaseti her zaman seslendirdik; burada da bunu seslendiriyoruz. Bu
kanunun, inşallah, ortaya çıkışıyla da, halkın pek çok beklentisine cevap
bulacağına olan inancımı burada ifade ediyor, hepinize saygı, sevgi ve
muhabbetlerimi sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ürün.
Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan;
buyurun.
Sayın Oyan, Sayın Ürün'e verdiğim 3 dakikalık eksüreyi
peşinen size de veriyorum; lütfen, konuşmanızı bu süre içerisinde tamamlayınız.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, burada, İktidar Partisi adına yapılan konuşmayı
işitince üzülmemek elde değil. Sadece muhalefet olarak değil, yasama organı
adına üzülüyorum; çünkü, burada, biz, ciddî bir tartışma yapmak zorundayız.
Bizim, bir tartışmadan, demagojik söylemlerle bir sonuç elde etmemiz, ülke
adına bir yarar elde etmemiz mümkün değildir. Bizim muhalefetimizi ütopik,
teorik vesaire diye niteleyip, muhalefet mantığımızı eleştirmek yerine -ki,
bunlar tamamen uydurmadır- bizim, burada, getirdiğimiz yapıcı, olumlu,
düzeltici eleştirileri bir miktar anlamaya çalışsalar, bazı şeyler ilerleyecek
Türkiye'de; ama, gerçekten, üzülüyorum. Anlayışın, 1580 sayılı Yasadan ne kadar
geride olduğu bir kez daha görülüyor. Biz "bazı hükümler itibariyle
geride" demiştik; ama, herhalde, anlama sorunumuz var.
Değerli milletvekilleri, sayın konuşmacı, biraz önce,
ciddî kaynaklar aktarıldığını söyledi. Kaynak yok, malî paylaşım yasası yok;
ciddî kaynaklar aktarıldığını söylüyor. Herhalde, kendileri, yasayla ilgili
değil de, yasa etrafında yapılmış özel konuşmaları aktarıyorlar. Biz, burada,
bunları, önümüze gelen yasa metinlerinden konuşabiliriz. Bu yasa metninde böyle
bir şey yoktur. Yoksa, bunu, söylemek, gerçeklerin hilafına konuşmak demektir.
Kamuoyunu aldatamazsınız, Meclise yanlış bilgi veremezsiniz; hiç kimse size, bu
sıfatla, burada, bir temsil yetkisi kullanma hakkı vermemektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, tıpkı, geçen hafta
kanunlaşan İl Özel İdareleri Yasası gibi yeni malî bağımlılık ilişkileri
yaratmaktadır. Burada, sadece merkez ve yerel yönetim ilişkileri büyük ölçüde
altüst edilmekle kalınmıyor, bunun yol açtığı olumsuzluklara çok önemli bir
olumsuzluk daha ekleniyor, borçlanmayla ilgili, yerel yönetimlere yeni yetki
veriliyor. İl Özel İdareleri Yasasında da benzer yetkiler getirilmişti, burada
da getiriliyor. Belediye meclisi kararıyla iç ve dış borçlanmaya, bugünden
sonra, yerel yönetimler çok daha geniş bir ölçekte başvurabilecekler.
Tasarının getirdiği borçlanma sınırı, aslında,
hükümetin teklif ettiği metinde, belediyelerin yıllık gelirlerinin yeniden
değerleme katsayısıyla çarpımının 2 katıydı. Bereket versin, Cumhuriyet Halk
Partisi komisyonda muhalefetini yapıp sonuç alabildi de, bu, 1 katına
düşürüldü; ama, değerli arkadaşlarım, bu 1 katı da çok yüksektir; çünkü,
özellikle ilk yıllarda, bu gelirlerin 1 katı kadar borç stokuna sahip
olmayanlar buraya doğru yükselmek açısından bir gayret içerisine girebilirler,
özellikle de gelirlerinin bu kadar belirsiz ve yetersiz olduğu bir ortamda.
İkinci bir sınır getirildi güya; her yıl gelirlerinin
yüzde 10'una kadar borçlanabilirler. Peki; ama, bunu aşmak mümkün; yani,
meclisin salt çoğunluğunun ve İçişleri Bakanlığının kararıyla bunu da
istediğiniz kadar artırmak -yani, yüzde 100'e kadar artırmak bir yılda bile-
mümkün. Dolayısıyla, burada çok güçlü bir borçlanma dalgasının geldiğini
görmemiz gerekiyor. Bizim, gerek İl Özel İdareleri Yasası görüşmesinde gerekse
bu tasarıda, komisyonda ve Genel Kurulda, bu konularda verdiğimiz bir önerge
vardı. Burada "söz konusu sınırlar dışında sınırlar getirilmesinde Hazine
Müsteşarlığı yetkilidir" şeklinde, gerektiğinde ülke menfaatları açısından
yeni borç ipotekleri ortaya çıkmasın diye bir önerge getirmiştik, bunu tekrar
getireceğiz. Eğer, bu konuda sizin kaygılarınız da bizimkiyle birleşirse,
belki, bugün, acze düşmenin, kamu malî yönetiminde acze düşmenin sonucu olarak
gelen bu borçlanma sorununa bir çözüm bulabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, İl Özel İdareleri Yasasının
görüşmesinde başka örnekler de verildi, Arjantin örneği verildi; yani, bu
ülkede beş yıl içerisinde yerel yönetimlerin krizi derinleştirici etkisinin
nasıl çalıştığı, millî gelire oranla yüzde 4'lük borçlanma payının beş yıl
içerisinde yüzde 6,5'e nasıl çıktığını anlattık.
Şimdi, bu 4-6,5 size çok önemsiz gelebilir. Şu rakamı
vereyim: Türkiye'de belediyelerin ve il özel idarelerinin toplam harcamalarının
milî gelire oranı yüzde 4 ile 5 arasında dolaşıyor son beş altı yıllık
rakamlara bakarsanız; yani, bunun yarısı kadar bir ilave yük ortaya kolayca çıkabilir
ve biz, orada da, yeni belirsizliklere doğru, ülke olarak yelken açarız.
Tasarının borçlanma maddesi kadar çok vahim sonuçlar
doğurabilecek bir başka maddesi var; bize tarihî bazı örnekleri hatırlatan bir
madde. 15 inci maddenin son fıkrasında; belediyelerin vergi, resim, harç
gelirleri gibi düzenli kamu gelirleri ve alacaklarının haczedilmesi olanaklı
hale geliyor. Aslında, hükümetin teklif ettiği ilk metinde, bunların da
haczedilememesi getirilmişti; fakat, ne olduysa komisyonda oldu ve iktidar
kanadından gelen öneriyle, tekrar, bu tür gelirlerin, vergilerin, resimlerin,
harçların haczedilebilmesinin yolu açıldı. Ne oldu; iç ve dış ekonomik güç
odakları mı işe karıştı, çokuluslu şirketler mi karıştı, IMF mi talep etti
bilemiyoruz; ama, Komisyonda bu geldi gündeme.
Şimdi, bunun, kamu yönetiminde hangi kriz noktalarına
Türkiye'yi sürükleyebileceğini acaba hesap ettiniz mi yahut bu konuda bizim
vereceğimiz düzeltme önergesi dolayısıyla, acaba, bu hesabı bugün yapacak
mısınız?
Değerli arkadaşlarım, eğer bu kapı açılırsa, mükellef
henüz vergisini belediyeye ödemeden, üçüncü şahıs ihtarnameleriyle, belediyenin
vergi, resim ve harçları haciz alacaklısına ödenmek zorunda kalınabilir. Vergi
mükellefi, mükellefiyetini yerine getirdi mi getirmedi mi tartışmaları,
anlaşmazlıkları dahi ortaya çıkabilir.
Tabiî, bir başka şeyi daha söyleyeyim. Belediye, eğer,
normal vergi gelirini kaybediyorsa, bugün burada öngörülen borçlanma riski daha
da büyüyecektir; yani, vergi gelirini bile tahsil edemeyen belediye ne yapar;
bugün, sizin öngördüğünüzden daha çok, öngöremeyeceğiniz kadar yeni
borçlanmalara gidebilir. Dolayısıyla, burada tam bir kıskaç oluşturuluyor.
Şimdi, yerel yönetimleri bağımlılık ilişkilerine
sürükleyen, sürükleyecek olan bu olay, Türkiye'yi yeni bağımlılık ilişkilerine
sürükleyecektir. Bakın, biz bir yıldönümündeyiz, bunu size hatırlatayım. 2004
yılındayız ve bundan tam yüzelli yıl önce 25 Ağustos 1854'te, Osmanlı, ilk dış
borçlanmasını yaptı Kırım Savaşı nedeniyle. Bu borçtan kurtuluşumuz ne zaman
oldu biliyor musunuz; tam yüz yıl sonra, 1954'te borçtan kurtulduk. Borçlanma
1854'te başladı, bundan yüz yıl sonra, 1954'te tamamlanan bir süreç. Siz, bu
günden tam elli yıl sonra -1954-2004- yeni bir süreci başlatıyorsunuz. Bu yeni
süreç, aslında, bir başka şekilde başlamıştı. Bakınız, 1950'de tek başına
iktidar olan Demokrat Parti, Osmanlının yirmibir yılda bu ülkeye getirdiği
felaketi sekiz yılda yaptı. Osmanlı yirmibir yılda nasıl getirmişti; Osmanlı,
ilk borçlanmayı 1854'te yapmıştı, ülkeyi 1875'te borçlarını ödeyememe noktasına
getirmişti, yani, moratoryum ilan etti. Bu moratoryumdan sonra, 1879'da,
birtakım vergi gelirlerini tahsil yetkisini alan Rüsumi Sitte İdaresi kuruldu;
bu yetmedi, 1881'de Düyuni Umumiye İdaresi kuruldu. Düyuni Umumiye, Osmanlının
vergi gelirini toplayan bir idare haline geldi. Bu idarenin iki önemli
özelliğini hatırlatayım; birincisi, Osmanlıda, silahlı kolluk güçleriyle vergi
toplama hakkını elde etti; ikincisi, aynı idarenin çalıştırdığı eleman sayısı
Maliye Bakanlığının eleman sayısının üzerine çıktı. Sizin yarattığınız Türkiye,
böyle bir Türkiye'ye doğru gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, siz, aldığınız borç yükünden daha
katmerlisini yaratabilecek projelere bugün Türkiye'yi sürüklüyorsunuz;
dolayısıyla, Türkiye'de, Demokrat Partinin sekiz yılda yol açtığı, 1958'de ilan
ettiği moratoryumu, borçlarımı ödeyemiyorum noktasını, Türkiye'ye, herhalde,
çok kısa sürede yaşatmak üzere hareket ediyorsunuz. Bakınız, Türkiye, 1984'te
vergi alma yerine borç alma politikasına girdi, bugün Türkiye'nin hali ortada;
bu, tam bir malî açmaz, tam bir acze düşme noktasıdır. Böyle bir noktada
hafızamızın çok diri olması gerekirken, böyle bir toplumda yaşarken, siz, ne
yapıyorsunuz; yeni borçlanma kapılarını ardına kadar açan düzenlemeler
getiriyorsunuz, gerek il özel idarelerinde gerekse belediyelerde.
Peki, vergi gelirlerini, resim gelirlerini, harç
gelirlerini üçüncü şahıslara ipotek eden bir anlayış, acaba, siyasî otorite
kayıplarına yol açmayacak mıdır; yani, Türkiye'de, siyasî otorite, buna rağmen,
mevcut konumunu dahi sürdürebilecek midir? Bu bir teslimiyet politikası değil
midir değerli arkadaşlarım? Bu bir teslimiyet politikası değil diyorsanız,
gelin, konuşun; eğer, teslimiyet politikasında anlaşıyorsak, bu konuda
vereceğimiz önergeye kabul oyu veriniz. Umarım, bu malî borç tutsaklığı bizim
siyasî kaderimiz olmaz.
Bir başka örnek daha vereyim. Şimdi "Gelecek
yıllara yaygın hizmet yüklenmeleri" başlığını taşıyan 67 nci madde
getiriliyor. Getirdiğiniz bu madde, gerek değiştirilen 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanununa gerekse de onun yerine getirdiğiniz 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kont-rol Yasasındaki düzenlemeye aykırı. O yasalar, o düzenleme, halen, sizin
altı ay önce getirdiğiniz, yürürlüğe soktuğunuz düzenleme, sadece yıllara sari
yatırım harcamaları için size böyle bir hüküm getirmiş. Siz, şimdi, kendi
getirdiğiniz yasanın bile yeterince gevşek olmadığını düşünüp, bir de, burada,
her türlü harcamayı, yıl içinde bitebilecek harcamaları da, yıllara sari
harcama gibi düzenleyebiliyorsunuz. Bu, yeni şirket kayırmalara yol açacaktır,
yeni usulsüzlüklere yol açacaktır -sizi buradan uyarıyoruz- ve bu, belediyeler
açısından, bütün bu usulsüzlüklerin birikmesine ve yeni malî bağımlılık
ilişkilerine götürecek düzenlemedir; dolayısıyla, iç ve dışborç artışlarına da
zemin oluşturması beklenebilir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada, denetim
konusuna girecek vakit yok; ancak, ilgili madde geldiğinde görüşülecek. Ben,
sadece şunu hatırlatayım -İl Özel İdareleri Kanununda gerek tümü üzerinde gerek
41 inci maddede bu konuya geniş olarak değinmiştim, arkadaşlarım tekrar
değinecekler- şu kadarını söyleyeyim: Teftiş ve soruşturmayı dışlayan, teftiş
kurullarını dışlayan, Maliye Bakanlığının, Başbakanlık Teftiş Kurulunun
devreden çıkmasına yol açan, yerel Sayıştayı bile öngörmeyen bir düzenleme,
denetimden kaçış düzenlemesidir. Biz, denetimden kaçış düzenlemesiyle, bu tür
borçlanmayı, piyasalaşmayı vesaireyi bir arada gördüğümüz zaman, bunun ne kadar
tehlikeli, ne kadar patlayıcı bir düzenleme olduğunu bir kez daha tespit
ediyoruz ve sizi bu konuda da uyarmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının sosyal özü yoktur.
İki tane örnek vereyim. Burada, belediye başkanları için emeklilik hakları gibi
birtakım şeyler getiriyorsunuz, Emekli Sandığı kapsamına almaya olanak
sağlıyorsunuz; ama, eski belediye başkanlarından bunu esirgiyorsunuz. Böyle bir
uygulama, aynı kentlerde farklı dönemlerde belediye başkanlığı yapmış kişiler
açısından haksız sonuçlar doğuracak, mağduriyetlere yol açacaktır.
İkinci konu; sosyal özü yok; çünkü, sadaka anlayışını
burada sürdürüyor. 13 ve 14 üncü maddelere bakın, buralarda, ne yazık ki,
sosyal hak kavramı getirilmemektedir; belediyelerin sosyal yardım yapması
noktası, sadaka gibi tanımlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, toplumsal dışlanma ve kent
yoksulluğuna kalıcı çözüm getirmek buralardan geçmemektedir
Değerli milletvekilleri, biz, bu tasarıyı, güçlü olan
belediye başkanlığı sistemini, daha da güçlü bir başkanlık sistemine dönüştüren
bir tasarı olarak görüyoruz. Bu yasayı, denetimi yok eden bir yasa olarak
görüyoruz. Bu yasayı, belediye çalışanlarını köle yapan, belediyeyi tüccar
yapan, vatandaşı müşteri yapan, belde mülkünü rant olarak gören zihniyetin
ürünü olarak görüyoruz. Bu zihniyetin siyasal bilimdeki adı neoliberal
ideolojidir, sizin literatürünüzdeki adı da tüccar siyasetidir. Bu yasada
demokratiklik, saydamlık, hesap verilebilirlik sözcükleri vardır; ama, bunlar
ancak gözboyamaya yöneliktir. Bu yasada geriye çağrılma..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) -Bu yasada belediye başkanlarının,
yanlış işlemleri dolayısıyla toplum tarafından geri çağrılma yetkisi yoktur,
tıpkı, referandum düzenlemesi olmadığı gibi. Bu yasayla, belediye meclisleri,
sanıldığı gibi güçlü hale getirilmemektedir. Bu yasa, küçük yerleşimleri,
köyleri yok etmeye kurgulanmıştır; çünkü, bu yerler yeterince rant sağlayıcı,
yeterince pazar olma özelliği herhalde taşımamaktadır. Oysa, bu küçük
yerleşimler, bir toprak parçasına bağlı olarak yaşamaktan doğan yönetim
hakkını, en fazla hak eden yerlerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, belediyeyi kamu
hizmeti veren idare olmaktan uzaklaştıran bir tasarıdır; "parayı veren
düdüğü çalar" yasasıdır değerli arkadaşlarım. Yani, bu yasayla, kamu
hizmetini, vergi vermekle, almaya hak kazanmıyorsunuz; kamu hizmeti almak için,
bir de, hizmetten yararlanan herkes parayı ödemek durumunda kalacaktır. Bu
yasa, IMF'nin yasasıdır, bu yasa Dünya Bankasının yasasıdır, bu yasa Dünya
Ticaret Örgütünün yasasıdır, bu yasa çokuluslu şirketlerin yasasıdır, bu yasa
sizin zihniyetinizin yasasıdır; sizlere hayırlı olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan;
buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde ve dünyada toplumsal yapı ve ilişkileri
derinden etkileyen hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. 20 nci Yüzyılın
son çeyreğinde başlayan ve 21 inci Yüzyılda da devam edeceği anlaşılan bu
değişim ve dönüşüm süreci, her alanda olduğu gibi, kamu yönetimi düşüncesi,
yapısı ve fonksiyonları üzerinde de derin etkiler bırakmış, neyin nasıl
yapılması gerektiğinden hareketle, devletin görevlerinde ve iş yapma
yöntemlerinde tartışmalara yol açmıştır.
Kamunun rolünün yeniden tanımlanmasına neden olan bu
tartışmalar, kamu yönetiminin demokratikleştirilmesi taleplerini de beraberinde
getirmiştir. Geleneksel temsil yönteminin yeterli olmadığı ve daha demokratik
bir kamu yönetimi için, yönetim ve hizmet sunumunda açıklık, katılım,
sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yeni kamu yönetimi anlayışı, yönetimde etkinlik ve
verimliliği temel almaktadır. Kamu yönetiminde yeniden yapılanma, mahallî
idarelerde de bir dönüşüm ve değişimi gerekli kılmaktadır. Kamu hizmetlerinin
ifasında mahallî idarelere daha çok görev ve sorumluluk verilmesi, merkezî
idare ile mahallî idareler arasındaki yetki ve kaynak dağılımının geleneksel
yapısının değiştirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mahallî
idarelerin daha fazla yetki, sorumluluk ve kaynakla desteklenmesi ve
donatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü, mahallî idareler, temsilî
demokraside, halkın, yerel kamusal menfaatlarının teminatıdır; mahallî
idareler, halkın katılımını sağlamada, merkezî idareye göre çok daha fazla
imkân ve yeteneğe sahiptir. Dolayısıyla, tüm sistemin yönetim kapasitesini
güçlendireceği inancındayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyelerimiz,
bugüne kadar, verilen görevleri yerine getiren ve merkezî idarenin uzantısı
konumunda birimler olarak algılanmışlardır. Hatta, zaman içerisinde, yerel
nitelikli pek çok görev ve hizmet merkezî idare kuruluşlarına aktarılırken,
belediyelerin niçin var olduğu âdeta unutulmuştur.
Belediyeler, başkan eksenli merkezî bir yapıda
teşkilatlanmışlar ve bu yapı, hep süregelmiştir. Bu durum, merkezî idaredeki
yetersizliklerin ve diğer sorunların mahallî idarelere aynen yansımasına da yol
açmıştır. Belediyelerin, belde halkının kendini yönettiği özerk kurumlar
olmaktan ziyade, bayındırlık, imar ve diğer kentsel hizmetleri karşılayan ve
merkezî idareye tabi oldukları anlayışı, bu kurumların, aşırı vesayet ve
kontrol altında tutulmalarına neden olmuştur. İdarî vesayet, belediyelerin
organları, teşkilatı, personeli, işlemleri ve bütçesi dahil olmak üzere pek çok
alanı kapsar hale gelmiştir.
1923'te 430 olan belediye sayısı, bugün, 3 215'e
yükselmiş bulunmaktadır. Bunlardan 16'sı büyükşehir, 65'i il merkez
belediyesidir. Yüksek nüfus artışı, içgöç ve kalkınma çabaları, Türkiye'yi,
hızlı ve sağlıksız bir kentleşme olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır.
Kentleşme, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ülkenin toplumsal yapısını
etkileyen, âdeta, en önemli sosyoekonomik değişim gerçeği ortaya çıkmıştır ve
buna bağlı olarak, belediye sınırları dışında yaşayan nüfusun oransal düşüşü
devam etmektedir.
Avrupa ülkelerinin aksine, ülkemizde, belediye
sayısında sürekli bir artış söz konusudur. Demokrasinin yaygınlaşması, refah
artışı, Avrupa Birliği sürecinin çağdaş ve sosyal hukuk devleti yapısında
meydana getirdiği olumlu etkiler, teknolojik gelişmeler ve nüfus yapısındaki
değişimler, ihtiyaç ve taleplerin artmasına neden olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik
ülkelerin çoğunda mahallî idarelerin toplam kamu harcamaları içerisindeki payı
yüzde 50'leri aşarken, ülkemizde bu oran yüzde 20'nin altındadır. Buna bağlı
olarak, kentleşme ve nüfus artışının
yol açtığı yüksek hizmet beklentilerini bu kaynaklarla karşılamak, etkin ve
kalıcı hizmet sunmak mümkün değildir, hatta, imkânsızdır. Bu imkânsızlık,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde daha çok göze çarpmaktadır. Bu
nedenle, söz konusu tasarının kanunlaşmasıyla, bölgelerarası gelişmişlik
farkının ortadan kalkacağı inancındayım.
Tasarının genel çerçevesi, devletin üniter yapısına,
Anayasamızda yer alan, idarenin bütünlüğü ile idarenin merkezden ve yerinden
yönetim esaslarına dayandırılmıştır. Dolayısıyla, bu tasarıda, Avrupa
Birliğinin mahallî idarelere ilişkin genel yaklaşımı da gözönünde
bulundurulmuştur.
Belediyelerin yeniden yapılandırılması konusunda
tasarıyla getirilen hükümlerden bir kısmı da, bu idarelerin, daha demokratik,
katılımcı ve şeffaf hale getirilmesine ilişkindir; çünkü, vatandaşların
yönetime katılma isteği ile kamu hizmetlerinin etkin sunulması arasında yakın
bir ilişki bulunmaktadır.
Belediyelerin desteğiyle toplanacak kent konseyleri,
herkesin görüşünü açıklama imkânını bulduğu demokratik bir zemin
oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı
kanunlaştığında, belediye idaresi ile belde halkı arasında sürekli işbirliği,
dayanışma ve karşılıklı güven artacaktır. Ayrıca, belediyeler, güvenilir,
şeffaf, hesap verme yükümlülüğü olan, verimli, etkin ve kaliteli hizmet
sunabilen bir yapıya kavuşacakları gibi, demokratik değerlerin yaygınlaşmasına,
sevgi, saygı ve refahın artmasına katkıda bulunacaklardır.
Yerli yersiz yapılan bazı ihbarlar ve şikâyetler
belediye başkanlarının elini kolunu bağladığı gibi yapılacak hizmetleri de
engellemektedir. Bu da, belediye başkanlarımızın çalışma şevkini kırmakta ve
başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Umuyorum, bu yasa, şu anda, yürürlükte
bulunan yasadaki bu tür mevcut aksaklıkları ortadan kaldırır. Şöyle ki: Benim
seçim bölgem olan Mardin'in başarılı, üretken, dürüst ve belediyenin
imkânlarıyla kaynak yaratarak hizmet sunan bazı belediye başkanlarının başına
gelenler, aynı şekilde, çalışkan, dürüst, üretken birçok belediye başkanının da
başına gelebilir. Bu tür şikâyetlerin, İçişleri Bakanlığı mülkiye
müfettişlerince de yerinde yapılan teftişler sonucunda gereksiz olduğu tespit
edilmiştir. Buna da ben tanık oldum.
Bu nedenle, bu yasa tasarısında, belediye başkanlarının
başarısını, hızını ve çalışma şevkini artırarak motivasyonunu sağlamak için,
denetimlerin daha sağlıklı, ciddî, yerinde ve zamanında yapılması hükme
bağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısında sorumluluklar
verdik, görevler verdik; ancak, bazı konularda çekincelerim vardır; izin
verirseniz sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şanlıurfa, Adıyaman ve Mardin İlleri, ülkemizin kültür
ve inanç turizminde odak noktalarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Doğan.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)- Teşekkür ederim.
Mardin'de Deyrulzafaran Manastırı Ortadoğu'da Ortodoks
mezhebinin ibadet merkezi sayıldığından dolayı, biz, biliyorsunuz, UNESCO
nezdinde dünya miras listesine adaylığımızı ilan ettik; ancak, UNESCO'ya bağlı
olarak görev yapan ICOMOS raporlarında bu manastırın belediye hudutları
dahilinde olmadığı söylenmektedir. Yapılan altyapı hizmetlerinin yetersiz
olduğu ve özgün mimarînin korunamadığı belirtilmektedir. Bu nedenle, bu tür
kültür varlıklarını bünyesinde bulunduran tüm belediyelere kaynak aktarılırken
bunların gözönünde bulundurulmasını diliyorum. Bununla ilgili ben bir önerge
vereceğim, desteğinizi bekliyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısını olumlu
buluyorum, destekliyorum, olumlu oy vereceğimi de bildiriyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yerel yönetimler reformu kapsamında
hazırladığımız İl Özel İdareleri Kanunu, geçen hafta yüksek tasvibinizden
geçmişti.
Bugün huzurunuzda, Belediyeler Kanunu Tasarısı için bulunuyorum.
İnşallah, çok kısa bir süre sonra, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısını da
Genel Kurulumuzda tartışma imkânını bulacağız.
Bu tasarının içeriğine geçmeden önce, sizleri, Yüce
Meclisin değerli üyesi olan arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz, neredeyse elli yıldır, Belediye Kanunumuzu
yenilemekten söz ediyoruz. Belediyelerin, hem malî yapılarının güçlendirilmesi
gerektiğine işaret ediyor ve hem de yeni yetkilerle teçhiz edilmelerini
istiyoruz.
Üstelik, bu söylem, yalnızca bize, yani AK Parti
Hükümetine ait değil; bugün muhalefet sıralarında bulunan çok değerli CHP'li ve
DYP'li arkadaşlarımız da, yıllarca, Belediye Kanunumuzun kifayetsizliğinden
yakınıp durdular.
Daha ötesi, bugün bu Mecliste temsil şansı bulamayan
siyasî partilerimiz için dahi, yukarıda söylediklerim doğru.
Ayrıca, kamu yönetimi eğitimi veren bütün
fakültelerimizin kürsülerinden de, yıllarca, yerel yönetim reformu savunuldu.
Parti programlarının, hükümet programlarının ve
kalkınma planlarının, gözü kapalı bilinen, neredeyse tek ortak noktası yerel
yönetim reform ihtiyacı idi; ama, gelin görün ki, sihirli bir el, bir
psikolojik eşik, hep bizi engelledi durdu. Geriye dönüp baktığımızda, bunun,
kafamızda oluşturduğumuz bir hayalden başka bir şey olmadığını da hemen fark
ediyoruz. Lakin, bugün, elbirliğiyle bu psikolojik eşiği aştık. Ülkemizdeki
demokrasi kültürünün geldiği noktanın yeterli olduğunu hep birlikte müşahede
ettik. Vatandaşın yönetime katılmasının kalkınma için gerekli şart olduğunu
kabul ettik.
Peki, bu tasarıda bunları nasıl sağladık?.. Şimdi,
izninizle, ana başlıklarıyla tasarıya ilişkin düşüncelerimi de arz etmeye
çalışacağım:
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, tasarımızda, belediye
kurulması için gerekli olan nüfus şartını 2 000'den 5 000'e çıkarıyoruz.
Ayrıca, merkez kabul edilecek yere azamî 5 000 metre mesafedeki köylerin
birleşerek belediye kurabilmelerine de imkân sağlıyoruz. Böylece, ekonomik ve
hizmet gerekleri itibariyle, daha uygun bir büyüklüğü kabul ediyoruz, mevcut
israfın da önüne geçmiş oluyoruz.
Tasarımızda, belediye sınırlarının kesinleşmesi, sınır
uyuşmazlıklarının çözümü, mahalle kurulması ve kaldırılması hususlarında mevcut
bürokratik işlemler azaltılarak, yetkiler bakanlık düzeyinden il düzeyine
alınmaktadır. Bu işlemlerde de mahallinde çözümü ilkesi gözetilerek, kaymakamın
görüşü ve valinin onayı yeterli görülmektedir.
Tasarımıza göre -ki, bu çok önemli bir nokta-
belediyelerin görevleri de yeniden düzenlenmiştir. Esas itibariyle, kanunlarla
başka bir kamu kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikli her türlü görev
ve hizmet, belediye sınırları içinde belediyelerce yürütülebilecektir. Bu
görevlere ek olarak, belediyeler, okulöncesi eğitim kurumları açabilecek,
devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını
yapabilecek veya yaptırabilecek. Bunun yanında, sağlıkla ilgili her türlü
tesisi açabilecek ve işletebilecek, kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili bakım
ve onarım da yapabilecektir. Belediyelere, yetki ve imtiyazları açısından,
mevcut kanundaki düzenlemeye ek olarak yeni yetki ve imtiyazlar da tanınmıştır.
Bunlardan bazılarını -zamanınızı almamak için sadece birkaç tanesini- şöyle
sıralayabilirim: 25 milyar Türk Lirasına kadar olan vergi, resim ve harç
dışında kalan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla çözülmesi yetkisi; yine,
ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve
eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek yetkisi.
Yine, ayrıca, değerli arkadaşlarım, büyükşehir ve diğer
belediyelerin beldelerinde yapılacak yatırımları teşvik etmelerini sağlayıcı
tedbirler de geliştirilmiş. Bu amaçla, büyükşehir ve il belediyelerinin, il
sınırlarında yapılan turizm, sağlık, sanayi ve ticaret yatırımlarının ve
üniversitelerin su, termal su, kanalizasyon, doğalgaz, yol ve aydınlatma gibi
altyapı yatırımlarını, meclis kararıyla, faizsiz, 10 yıl geri ödemeli veya
bedelsiz yapabilme veya yaptırabilme yetkileri de belediyelere verilmektedir.
Öte yandan, hemşeri hukuku kavramının kapsamı da genişletilmektedir. Daha
sivil, daha katılımcı bir yaklaşımla, hemşerilere, belediye faaliyetleri
hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından faydalanma hakkı da
düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
tasarımızla atılan demokratik adımlardan birisini de, belediye meclislerine
ilişkin düzenlemeler oluşturmaktadır. Tasarıda, belediye meclisleri,
belediyelerin karar organı olarak tanımlanmış, böylelikle, Anayasamızın 127 nci
maddesine ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun bir meclis yapısı oluşturulmuştur.
Biraz önce burada konuşan değerli milletvekili
arkadaşım, bu yasa tasarısının Anayasaya aykırı birçok yönünden bahsetti; bir
de bundan bahsetmişti; onun için, özellikle ifade ediyorum; biz, bu tasarıyla,
belediye meclislerini, belediyenin karar organı haline getiriyoruz. Böylece,
Anayasamızın 127 nci maddesinde istenilen şart burada oluşmuş oluyor. Yani,
belediye meclisinin başkan ve üyelerinin tümü, halk tarafından seçilmiş oluyor.
Hem Anayasamızın 127 nci maddesi hem de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartının istediği hüküm böylece uygulanmış oluyor. Bunu, bir örnek olarak
söylemiş oldum.
Yine, belediye meclislerinin görev ve yetkileri
düzenlenirken, mevcut kanundakilere ek olarak, bazı yeni görev ve yetkiler
verilmiştir. Bunlardan bazılarını saymadan... Yine, burada konuşan değerli
arkadaşım dedi ki: "Görev veriyorsunuz, yetki veriyorsunuz; peki, malî
imkânlar?.." Değerli arkadaşlarım, bu reform paketinde, biliyorsunuz, önce
Kamu Yönetimi Reformu Tasarısını Yüce Meclise getirdik. İkinci olarak, üç yasa
tasarısını getiriyoruz; İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısı kanunlaştı, Belediyeler Kanunu Tasarısını bugün
görüşüyoruz ve inşallah, kısa bir süre sonra Büyükşehir Belediyeleri Kanunu
Tasarısını görüşeceğiz.
Bu reform paketinin üçüncü ayağı da belediye gelirleri
kanunu -veya yerel yönetimler gelirler kanunu- ile köy kanunudur. İşte, o kanun
taslağı hazırlandı, tamamlandı; Bakanlar Kurulunda görüşüldükten sonra,
inşallah, Yüce Meclisimize sunulacak, komisyonlarda görüşüldükten sonra da sizin
önünüze gelecektir. İşte, bu, belediye gelirleri kanunu veya yerel yönetimler
gelirleri kanunuyla, belediyelerimize tanıdığımız bu yetki ve görevlerin
yanında, böylece malî imkânlar ve bunların kaynakları da getirilmiş olacaktır.
Bunu bu şekilde izah ettikten sonra, belediyelerimize
verdiğimiz yeni yetki ve görevlerden birkaç tanesini arz etmek istiyorum.
Belediye meclisine verilen görevlerden biri, stratejik
plan ile yatırım ve çalışma programlarının kabul edilmesidir.
Personelin -yeni bir kavram getiriyoruz- performans
ölçütlerini tespit etmek.
5 milyar Türk Lirasından 25 milyar Türk Lirasına kadar
olan dava konusu anlaşmazlıkların anlaşmayla çözümüne karar vermek. Bunun 5
milyar liraya kadar olanına belediye encümeni, 5 milyar liradan 25 milyar
liraya kadar olanına da belediye meclisleri karar verecek.
Yine, belediye sınırları dışında olup mücavir olan
içinde kalan yerlere hizmet götürülmesine karar vermek de belediye meclislerine
ait oluyor.
Belediye meclisi toplantıları, yılda 3 defa yapılıyordu;
bundan böyle, bu tasarıyla birlikte, artık, her ayın ilk haftası olmak üzere
ayda 1 defa ve en fazla 5 gün olmak üzere yapılacak; ancak, bütçe
görüşmelerinin yapıldığı meclis toplantıları da en çok 20 gün olacaktır.
Buradaki önemli yeniliklerden biri de, mahallî mülkî
amirlerin, belediye bütçeleri dahil, meclis kararlarını tasdik yetkisinin
kaldırılmasıdır. En çok şikâyet edilen konulardan birisi, idarî vesayetti; işte
"bütçemiz orada tasdik ediliyor, meclis kararları vali ve kaymakamın
tasdikine gidiyor" deniliyordu; şimdi, bunlar kaldırıldı. Ancak, mülkî
idare amirine gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmeyecek, bu kararlar
oraya gönderilecek; çünkü, vali ve kaymakamlara, hukuka veya kamu hizmetlerini
oluşturma koşullarına uymayan kararları idare mahkemelerine götürme yetkisi
verilmektedir. Böylece, meclis kararları, bütçe dahil, vali ve kaymakama
gönderilecek, gönderildikten sonra yürürlüğe girecek, vali ve kaymakam, hukuka
aykırılık veya idarî kuralların oluşmasına aykırılık varsa idarî yargıya
gidebilecek.
Daha etkin ve katılımcı bir meclis yapısı öngörülerek,
belediye meclisi üyeleri arasından ihtisas ve denetim komisyonları da
oluşturulmuştur. Bu da ilk defa oluyor. İçdenetim unsurlarından biri olarak,
belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinden oluşturacağı içdenetim
komisyonu belediyenin iş ve işlemlerini denetleyecek ve sonucunda, bir rapor
halinde, belediye meclisine sunacaktır.
Yine, Anayasamızda düzenlenen ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışmalarıyla ilgili olarak, milletvekillerinin sahip olduğuna benzer,
soru, genel görüşme ve faaliyet raporlarını değerlendirme gibi yöntemler,
belediye meclisinin bilgi edinme ve denetim mekanizması da, bu tasarıyla
yeniden düzenlenmiştir.
Ayrıca, mahalle muhtarlarının, belediye meclisi üye
tamsayısının beşte 1'i oranında, her yıl için kendi aralarından seçeceği
temsilciler, büyükşehir belediye meclisi hariç, belediye meclisinin fahrî
üyeleri yapılmışlardır. Bunlar, ihtisas komisyonlarına katılabilecekler; ancak,
oy kullanamayacaklar; oraya, görüşlerini, varsa görüşülen meseleyle ilgili
tekliflerini götürebilecekler.
Ayrıca -bu da önemli bir gelişme; işte, arkadaşlarım
burada konuşurken, katılımcılık falan diye, o şekilde eleştiriyorlardı- bakın, ilk defa, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları, üniversite ve sendikalar ile gündemdeki konularla ilgili
sivil toplum örgütü temsilcilerinin de, oy hakkı olmaksızın, kendi görev ve
faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu
toplantılarına katılabilme imkânı getiriliyor. Bu, katılımcılık konusunda,
sivil topluma verilen değer konusunda, gerçekten, atılmış önemli bir adım
oluyor.
Yine, belediye meclislerinin feshedilmesi hususunda da
yeni düzenlemeler yapılmış, fesih nedenleri daraltılarak, meclislerin daha
demokratik platformda çalışabilmelerine imkân sağlanmıştır.
Biraz evvel, yine, burada, sosyal yönü yok diye
söylenildi. İlk defa bu tasarıyla getirilen, hem belediye başkanlarımızla hem
belediye meclis üyelerimizle ilgili, gerçekten önemli sosyal haklar var.
Belediye meclis üyelerinin de özlük hakları iyileştirilmiştir.
Bu arada, belediye encümeninin, seçilmiş ve atanmış
üyelerinden oluşan karma yapısı muhafaza edilmiştir. Burada da arkadaşlarım bir
eleştiride bulundular; bu, Anayasaya aykırı dediler. Ben, biraz önce izah
ettim; belediye meclisleri belediyelerin karar organıdır, il genel meclisleri
il özel idaresinin karar organıdır.
Tasarıda, belediye encümeni ile il encümeni karar organı olmaktan
çıkarılıyor, icra organı, yürütme organı, idarî organ olarak çalışmaları
öngörülüyor. O bakımdan, bu düzenlemenin Anayasaya aykırı bir yönü yok. O
bakımdan da, belediye encümeninin, seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşan karma
yapısı burada da muhafaza edilmiş; ancak, biraz evvel de söylediğim gibi,
belediye encümeni karar organı olarak değil, icraî nitelikte çalışacak.
Böylece, Anayasamızın 127 nci maddesine aykırı bir durumun olmadığını da burada
ifade etmek istiyorum. Sadece, encümen sayısının, il belediyelerinde ve nüfusu
100 000'in üzerindeki belediyelerde 4 seçilmiş, 4 atanmış, diğer belediyelerde
ise 3 seçilmiş, 3 atanmış üyeden oluşması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tasarıyla, belediye başkanlarının
görev ve yetkilerini tanımlayan mevcut düzenlemeye ilave olarak, belediyeyi
stratejik plana uygun olarak yönetmek, bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan
ödeneği kullanmak gibi -işte bu tasarının en önemli sosyal yönü, sosyal
yardımlaşmayla ilgili önemli bir hüküm- yeni görev ve yetkiler de verilmiş
oluyor.
Yine, geçmiş yıllarda sıklıkla karşılaşılan problemlerin
yaşanmaması için, belediye başkanlarının görevlerinin devamı süresince, siyasî
partilerin genel merkez, il, ilçe ve belde teşkilatının yönetim ve denetim
organlarında görev alması, profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını veya
yöneticiliğini yapmaları tasarıyla yasaklanmış durumdadır.
Belediyelerin teşkilat yapısı da, kendisine devredilen
görev ve yetkilerle orantılı olarak güçlendirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, netice olarak şunu ifade
edebilirim ki, tasarıyla, katılımcılık, şeffaflık, çevre bilinci, sosyal
dayanışma ve hesap sorma kültürünün geliştirilmesi için sivil toplum
örgütlerinin oluşturduğu kent konseyleri kurulmakta, daha doğrusu, mevcut olan,
bazı belediyelerce uygulanan bu kent konseyleri yasal hale getirilmekte, yasal
bir zemine oturtulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu değişikliklerin her biri,
alanında son derece etkili hizmet akışı sağlayacak türden değişikliklerdir.
Sözlerime son verirken, sizlerden, bu tasarımızı
desteklemenizi bekliyor, hepinize, tekrar, en derin saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum :
BELEDİYE
KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1.- Bu Kanunun amacı, belediyenin kuruluşunu,
organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını
düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi, şahsınız adına da söz talebiniz
vardır; ikisini birleştirerek, konuşmanızı 15 dakikada tamamlamanızı istirham
ediyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediye Yasası
Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı, hükümetin "kamu yönetiminde
reform" adı altında bir süredir Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş
olduğu tasarılardan bir tanesi. Meclisimiz, önce Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısını görüştü; onun ardından, yerel yönetim yasası tasarılarından
birincisi olan İl Özel İdareleri Yasası Tasarısını görüştü; şimdi de Belediye
Yasası Tasarısını görüşüyoruz; bunun sonrasında da sanıyorum, Büyükşehir
Belediyeleri Yasası Tasarısı gündeme gelecek. Bütün bu tasarılar kamu yönetimi
reformu bağlamında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.
Gerçekte, kamu yönetimi reformu, Türkiye'nin yeni bir
kavramı değil. Bir süreden beri, Türkiye'de, özellikle 1990'lı yıllardan bu
yana, kamu yönetiminde reform kavramı hep tartışılmıştır ve yine, kamu yönetimi
reformu kavramı Türkiye'ye mahsus bir kavram da değil; dünyada gelişmiş
ülkelerde de kamu yönetiminde reform ihtiyacı çokça tartışılmış ve birçok
ülkede bu konuda birçok düzenleme yapılmıştır.
Özellikle 1980'li yıllardan bu yana, gelişmiş ülkelerde
meydana gelen kamu reformu hareketlerinin temel hareket noktası, devletin,
yani, kamu yönetiminin görevleri ile bu görevlerden beklenilen hizmetler
arasındaki bağın kurulması, bu görevlerle donatılmış olan devletin bu görevleri
yerine getirebilecek büyüklükte olup olmadığı ve bu büyüklüğün bu görevler için
yeterli veya uygun olup olmadığıdır. Bu husus, kamu yönetimi reformunun temel
belirleyicisi olmuştur.
Peki, gelişmiş ülkelerde bu noktaya nasıl gelindi;
devlet çok mu büyüdü de çok mu hantallaştı da gelişmiş ülkelerde böyle bir
reform ihtiyacı duyuldu?
Hepinizin bildiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında,
bugünün gelişmiş ülkeleri dediğimiz ülkelerin, Avrupa ülkelerinin, önemli
ölçüde, ekonomide olsun, imarda olsun, yapılaşmada olsun, sosyal güvenlikte
olsun, hemen hemen her alanda devletin müdahalesine ihtiyacı vardı. Savaş
sonrası dünya düzeninde, devletin bu müdahaleleri olmaksızın, ekonominin,
toplumun ayağa kaldırılması mümkün değildi. Bu nedenle, 1945'ten sonra,
Avrupa'da, devlet, çok olağanüstü ölçüde görevler üstlenmiştir ve bu görevlerin
en son aşaması da, sosyal devlet olmuştur. Sosyal devlet, vatandaşların sosyal
güvenliğini sağlayan, onlara eğitim, sağlık gibi konularda temel hizmetleri
sunan, yoksullara yardım eden bir devlet anlayışı olmuştur.
Ancak, devletin bu şekildeki sürekli büyümesine paralel
olarak, aynı ölçüde kaynakların artırılamaması, bir süre sonra devletin
büyüklüğünü tartışma konusu yapmıştır. Gerçekten, devlet bu kadar büyük olmalı
mı; bu kaynaklar, giderek devletin harcamaları için artan kaynaklar gerçekten
yerinde mi harcanıyor tartışması doğmuş ve çeşitli ülkelerde meydana gelen
bütçe ve borç krizleri, gerçekten, devleti yeniden sorgulamaya tabi tutmuştur
ve bunun sonrasında, tam tersi bir akım doğmuş, devletin küçültülmesi kavramı,
Avrupa'nın ve gelişmiş ülkelerin gündemine oturmaya başlamıştır. Devletin
küçültülmesi kavramıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrasında aşırı derecede büyümüş
olan kamunun, kamu yönetiminin küçültülmesi amaçlanmış; ama, onun sonrasında da
görülmüştür ki, bu şekilde bir davranış da sonuç vermiyor. Devleti, altyapı
yatırımlarından çekerseniz, eğitim, sağlık gibi çok temel konulardaki birtakım
programların uygulamasından çekerseniz, umduğunuz sonuçları alamazsınız; belki,
kamu harcamalarında bir miktar tasarruf sağlarsınız; ama, onun ötesinde,
yatırımların verimliliği kalmaz, devletin eğitim ve sağlıktan beklediği
verimliliği ve sosyal gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesi gibi sonuçları elde
edemezsiniz.
Bunların zararları görüldükten sonra, bir üçüncü
aşamaya gelinmiştir; bu üçüncü aşama, çeşitli uluslararası kuruluşların
çalışmalarına, raporlarına da yansımıştır. Dünya Bankasının 1997 yılında
yayımladığı "Değişen Dünyada Devlet" adlı raporunda, devletin 21 inci
Yüzyılda olması gereken tanımı, kendi ölçülerinde orada yapılmıştır. Buna göre,
devletin küçüklüğü veya büyüklüğü önemli değil; yani, devleti küçültme gibi bir
hedef, hiçbir zaman, istenilen sonuçları yaratmaz; küçüklük veya büyüklük
önemli değil, önemli olan, devletin etkin olmasıdır.
Yine, küreselleşmenin ve 21 inci Yüzyılın yarattığı
sorunlar karşısında giderek küçülen, giderek zayıf kalan birtakım devletler
yerine, devlet yapılanmaları yerine, bilgi çağına uygun, daha kıvrak, daha
etkin bir devlet anlayışı, devlet yönetimi olmalıdır. Bunlar, Dünya Bankası
raporunun vurguladığı hususlar. Buradan, bizim de çıkaracağımız bazı dersler,
fikirler olmalı diye düşünüyorum; ancak, hükümetin, kamuoyuna ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirmiş olduğu ve Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısıyla başlayan bu tasarılar, yasalar zincirini toplu olarak
değerlendirdiğimizde, gelişmiş ülkelerin geride bıraktığı bu ikinci aşamadaki
anlayışı yansıttığını görüyoruz. Üzülerek, ben bu tespiti yapmak durumundayım.
Devlet ne kadar küçülürse, o kadar etkin oluruz... Bu, uluslararası
kuruluşların da Türkiye'ye tavsiyesidir. Özellikle, 2000 yılından bu yana IMF
destekli olarak uygulanan programın gereği de, devletin alabildiğine
küçültülmesidir. Oysa, devlet ve piyasa, hiçbir zaman birbirlerinin karşıtı
olarak düşünülmesi gereken kavramlar değildir. Onlar daima birbirlerinin
tamamlayıcısıdır. Piyasanın olabilmesi için, bu piyasayı destekleyen, bütün
kurumlarıyla işler kılan bir devletin olması gerekir zaten.
Bu tasarıların çok önemli bir eksiği var. Yerel
yönetimlere olabildiğince yetki devrederken, bu yetki devrinde, hizmetlerin
yerelleştirilmesinde, kural olarak, temel olarak çok önemli bazı
değerlendirmeleri yapabiliriz. Yerel yönetimlere yetki devri tabiî ki
mümkündür. Anayasanın çizmiş olduğu çerçevede, hizmetleri olabildiğince yerel
yönetimlere bırakmak, tabiî ki, yanlış bir davranış değil; ancak, merkezî
yönetimin olması gereken alanlardan merkezî yönetimi tümüyle çekerseniz,
oralarda birtakım boşluklar doğabilir.
Varsayalım ki, hizmetler yerel yönetimlere
devrediliyor; ama, buna paralel olarak, yerel yönetimlerin en fazla ihtiyaç
duyduğu kaynakları kendisine sağlamazsanız, o zaman, mevcut ödeneklerle genel
bütçe içerisinde yürütülen, merkezî hükümet tarafından yürütülen ve yetersiz
olduğu bilinen hizmetlerin, aynı şekilde, yerel yönetimler tarafından
yürütülmesi gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız. Demek ki, asıl sorun, yerel
yönetimlerin kaynak yapısını iyileştirmektir; bu tasarılarda bu yok. Belki,
teknik olarak olması da mümkün değil; çünkü, yerel yönetimlerin gelirlerini
düzenleyen başka yasal düzenlemeler var; ancak, hükümetten beklenen, mademki,
bu konuları bir paket olarak ele alıp Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyor,
o halde, yerel yönetimlerin kaynaklarını düzenleyen, onun gelirlerini
düzenleyen yasalarda da kendi yaklaşımını onlara yansıtıp, gerekli
düzenlemeleri yaparak buraya getirmesiydi; ancak, bunu burada, maalesef,
göremiyoruz. Yerel yönetimlere birtakım görevler verilirken, yetkiler
devredilirken onların bu hizmetleri hangi kaynaklarla yapabileceğini
bilemiyoruz.
Bu tasarıda, Belediye Yasa Tasarısında olsun,
diğerlerinde olsun, yeni olan bir düzenleme var; borçlanma. Belediyeler, yasa
tasarısında belirlenen ölçülerde borçlanma olanağına kavuşmuşlardır. Evet,
yani, bu iyi bir şey midir; tabiî, düşünmek gerekir. Efendim, bir kurumun
tüzelkişiliği varsa, bunun doğal sonucu olarak borçlanmalıdır da; bundan daha
doğal bir şey olamaz, tahvil de çıkarabilir; ama, bizim yerel yönetimlerimiz,
gelirlerinin çok büyük bir kısmını merkezî bütçeden alırlar. Kendilerine
yapılan bir transfer harcaması vardır. Vergi gelirlerinin belli bir bölümü,
yerel yönetimlere aktarılır; kendi gelir kaynakları son derece sınırlıdır. Yapı
böyleyken ve merkezî hükümet önemli ölçüde bir borçlanma geliriyle bu çarkı
döndürmeye çalışıyorsa, o halde, yerel yönetimlere verilen borçlanma yetkisinin
de merkezî yönetimin kontrolünde olması gerekir. Aksi takdirde, içinden
çıkılmaz sonuçlarla karşı karşıya kalırız. Bunun, diğer ülkelerde örneklerini
gördük, Arjantin'deki örneğini gördük. Arjantin ekonomisinin krize
sürüklenmesinin nedeni, yerel yönetimlerin sınırsız bir şekilde -sınırsız
derken, yani, o ekonominin kaldıramayacağı ölçüde- borçlanması olmuştur.
Belediyelere tanınan bu borçlanma
olanağının -görünüşte bir olanak gibi- yaratacağı sonuç Türkiye açısından bu
olacaktır. Buna gönlümüz elvermiyor. Bu konuda Hazine Müsteşarlığının mutlaka
yetkili olması gerekir. Hazine Müsteşarlığı bu tasarıda belirtilen sınırlar
dışında kamu finansman dengesini gözönünde bulundurarak borçlanma konusunda
ilave sınırlar getirmeye ve gerekli düzenlemeler yapmaya yetkili olmalıdır.
Tasarının katılımcılık konusundaki yaklaşımını son
derece yetersiz buluyorum. Belli konularda sivil toplum örgütlerinin
görüşlerinin alınması, onların toplantılara katılması gibi düzenlemeler var;
ancak, bunların yeterli olmadığını söylemek istiyorum. Hemşeri hukuku var;
tasarının bir maddesinde yer alıyor, 1580 sayılı Yasada da var. Tasarıyı
hemşeri hukuku yönünden değerlendirdiğimizde, mevcut, şu anda yürürlükte olan
1580 sayılı Belediye Yasasının daha ilerisinde bir anlayışı orada göremiyoruz.
Hemşeriler çeşitli haklara sahiptir; ama, olması gereken, artık demokrasinin
gereği, belde halkının yönetime biraz daha doğrudan katılmasının gereği, kendilerine
biraz daha bazı hakların tanınması gerekirdi. Örneğin, belde halkı, belli
ölçülerde belediye meclisinin gündemini belirleme hakkına sahip olabilmeliydi.
Yine, belde halkının, belediye meclisi kararlarına
belli şekillerde toplu olarak itiraz edebilme hakkı olabilmeliydi. Bazı imar
kararları, çok önemli imar kararları olabilir, belediyelerin gerçekleştireceği
çok önemli temel yatırımlar olabilir, o kentin dokusunu, yapısını
değiştirebilecek birtakım yatırım kararları, imar planı kararları olabilir. Bütün
bunlarda belde halkının görüşünü almak gerekir. Bu konuda, örneğin bir
referandum düşünülebilirdi, bunun ölçüleri tasarıyla konulabilirdi.
Yine, belde halkının belediye meclisine veya belediye
başkanına güvensizlik duyduğu durumlarda, bir görevden çekilmeye çağrı hakkı
tanınması gibi bir hak belde halkına tanınabilirdi. Bütün bunlar,
katılımcılığın gereği olmalıydı, gerçek anlamda bir hemşeri hukuku yaratmanın
gereği olmalıydı diye düşünüyorum; ama, tasarıda bunları göremiyoruz.
İmar konusundaki düzenlemelere değinmek istiyorum. İmar
konusu, belediyelerin en önemli konularından birisidir, daha önce merkezî
yönetimdeyken 1980 sonrasında belediyelere devredilen en önemli yetkilerinden
birisidir. Kaynak kullanmaksızın kullandığı en önemli yetki imar yetkisidir ve
imar yetkisinin yerel yönetimlere devriyle birlikte yerel politika daha çekici
hale gelmiştir, belde halkının daha ilgi duyduğu bir alan haline gelmiştir;
ancak, bu ilgi biraz analiz edildiğinde, ilgi duyan kesimlerin kimler olduğuna
bakıldığında, gerçekte tüm belde halkının değil de, belki belli iş gruplarının
veya belli meslek gruplarının, belli derneklerin, belediye yönetimine ilgi
duyduğunu görüyoruz.
Bu tasarı, belirttiğim katılım mekanizmaları yoluyla
veya referandum mekanizmaları yoluyla, belde halkının, yönetimde, mecliste
biraz daha etkin olma olanağını getirebilirdi; onu getirmemiştir.
İmar konusunda, bu yetkinin belediyelere devredilmesi
yanlış mı; hayır. Anayasamız da, imar planı yetkisini, belde halkının müşterek
mahallî ihtiyaçlarından saymıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, size 2 dakikalık eksüre
veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan; teşekkür ederim.
Belde halkına verilmeli; yani, onun yönetimi olan
belediyelere bunlar verilmelidir; ama, bu uygulamaların, belde halkının,
belediyelerin yapmış olduğu imar planı uygulamalarının Türkiye'de nasıl bir
kentleşmeye neden olduğu da hepimizin gözü önündedir.
Demek ki, bu mekanizmayı, yine, o beldede kontrol
edecek birtakım mekanizmaları, bu sisteme dahil etmek gerekirdi. Tasarıyı, bu
açıdan değerlendirdiğimizde, bu açıdan yeterli bir düzenleme olmadığını
görüyoruz. Bu, çok önemli bir konudur. Umarım, Genel Kurul görüşmeleri
sırasında, bu eksikliği giderecek birtakım düzenlemeleri tasarıya dahil etmek
mümkün olabilir.
Belediyeler, kamu hizmeti görmektedirler. Bunun için
de, vergi, resim, harç gibi birtakım gelirleri vardır. Bu gelirler, görülen
kamu hizmetinin karşılığıdır ve belediye, almış olduğu bu gelirler karşılığında
yine bir kamu hizmeti yapacaktır. Tasarı, belediyelerin bu gelirlerinin hacz
edilebileceğini hükme bağlamaktadır.
Değerli arkadaşlar, belediyelerin bu gelirlerinin
haczedilebilmesini bir tek noktada belki mazur görmek mümkün olabilir;
belediyelerin yeterli ölçüde gelire kavuştukları noktada. Böyle bir durum var
mı Türkiye'de; hayır. O halde, bu gelirlerin haczi, bu belediyelerin kamu
hizmeti görememesi sonucunu yaratır.
Demek ki, bu düzenlemeyle, biz, belediyelere, başının
çaresine bak, demek gibi bir anlayışı yapmış oluyoruz. Bunu, kamu yönetimi
açısından son derece yanlış buluyorum.
Sürem bitti, sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun belediyeleri kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Belediye: Beldenin ve belde sakinlerinin mahallî
müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu
tüzel kişisini,
b) Belediyenin organları: Belediye meclisini, belediye
encümenini ve belediye başkanını,
c) Belde: Belediyesi bulunan yerleşim yerini,
d) Mahalle: Belediye sınırları içerisinde yer alan,
ortak ihtiyaç ve öncelikleri benzer özellikler gösteren ve sakinleri arasında
komşuluk ilişkisi bulunan insanların yaşadığı idarî birimi,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 15 dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür
ederim. Daha çok alkışın iktidar kanadından gelmesi yalnızca gurur verir.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hocamızsınız...
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Görüşülmekte olan tasarının
"Tanımlar" altbaşlıklı 3 üncü maddesi üzerinde hem CHP Grubu adına
hem de şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Belediye Yasası Tasarısı,
hükümetimizin iki yıldan bu yana giriştiği kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması sürecinin önemli, çok önemli bir altayağıdır, çok önemli bir
bölümüdür; ancak, iki yıl boyunca uğraşılmasına karşın, kamu reformu adı
altında elde edilmekte olan sonuç, bu tasarının bir kez daha kanıtladığı gibi,
sağlıklı ve ileri bir yeniden yapılanmayı elde etmemizden, bunu sağlamaktan
oldukça uzaktır. Uygun deyimiyle, halk deyimiyle, iktidarın kamu yönetimi
reformu altbaşlığı altında getirdikleri -halk deyimiyle, tekrar edeyim- dağ
fare doğurmaktadır anlayışını yansıtıyor, yetersiz kalıyor.
Bu tanımlar başlığı altında, benim özellikle üzerinde
durmak istediğim, kentlilik kimliği, kentlilik bilinci ve kentlileşmedir.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; belediye,
kent yönetiminin temelidir ve kentlileşme -kentleşme değil- gelişmenin,
ilerlemenin önemli bir göstergesidir. Türkiye kentleri, özellikle 1950'den bu
yana, artısı ve eksisiyle, bir içgöç sorunu yaşamaktadır. Bu hızlı kentleşme,
bu içgöç yaşama süreci, bizi göçebe toplum durumuna getirmektedir. Hani,
Nazım'ın söylediği, dört nala uzak Asya'dan geldikten sonra da, biz, ülke
içerisinde sürekli göç ediyoruz. Ancak, hemşerilik bilinci, kentlilik bilinci
yeterince gelişememektedir; yani, çoğu insanımız, ben İstanbulluyum, ben
Ankaralıyım ya da Konyalıyım demekten sarfınazar etmekte ya da söylememektedir
ve kendi kentlerini sahiplenmekten uzak durmaktadır. Bir başka anlatımla,
kentlere gelenler, kentlileşenler, yabancılaşmakta, ayrı düşmekte ve kentten,
yönetimden uzak kalmaktadır. Bu, nasıl sağlanır? Yani, bireyin, kişinin
kentlileşmesi, kenti benimsemesi, kendisininmişçesine sorunlarına sahip çıkması
nasıl sağlanır bu yasalarla? Asıl yanıt verilmesi gereken nokta budur. Bu
konuda iki önemli kavram getiriliyor tasarıyla; bunlardan biri mahalle
yönetimidir, öbürü de hemşerilik hukukudur. Ancak, her ikisinde de kişiye,
bireye, kentliye o mahalleyi yönetme, o mahallenin yönetiminde söz sahibi olma
olanağı verilmemektedir. Muhtarın, ihtiyar heyetinin yönettiği mahalle bir
birimdir; ondan öte, mahallede yaşayanların, o mahallenin sorunlarına, altyapı
sorunlarına, doğal çevreye, sağlık sorunlarına, çevre sağlığına, kültür
birikimine, tarihsel birikime, yola, kanalizasyona, suya, parka ve başka
şeylere sahip çıkmasını sağlayacak bir düzenleme bu tasarıda, maalesef, yoktur.
Şimdi, bu, önemli bir eksikliktir.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye kentlerinde yaya
yolu yoktur. Türkiye kentleri yaya yolu kullanımı bakımından, üzülerek
belirteyim ki, otomobilin kişiden daha değerli olduğu bir süreci yaşamaktadır.
Yaya yolunu kullanamazsınız. Kamuya ait otopark yerleri, İstanbul olmak üzere,
her tarafta birilerince parsellenmiştir, yürüyemezsiniz. Bunun düzeltilmesinin
yolu, yalnız ve ancak, mahallelinin, mahallesine, yoluna, kentine sahip
çıkmasından geçer. Bu tasarı, o olanağı vermiyor. Asıl şikâyet edilmesi gereken
noktalardan biri budur ve bu çok önemlidir.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bisiklet yolu var.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Çavuşoğlu, bu nokta
önemlidir.
Değerli arkadaşlar, önemli bir nokta daha var; eğer,
mahalleli kendi mahallesinin yönetimine doğrudan doğruya katılamıyorsa, ona
bilgi vermenin, onu bilgilendirmenin, birilerinin onun adına katılmasının da
hiçbir anlamı yoktur.
Sayın milletvekilleri, ikinci ve çok önemli bir nokta
daha var. Bilirsiniz, en doğru denetimi halk yapar, doğrudan halk yapar. Bu
tasarılarla, belediyelere, yerel yönetimlere olağandışı olanaklar sağlanıyor;
insangücü, insan istihdamı ve parasal, malî, ekonomik olanaklar sağlanıyor.
Yıllardır yaşadıklarımız, özellikle 1980 sonrası yıllarda yaşananların
kanıtladığı gibi, denetimle ilgili sorunlar, kamu yönetiminin en önemli
sorunlarıdır ve kamu yönetimi, özellikle belediye yönetimleri, kamu vicdanında,
çoğu zaman rüşvetin ve yolsuzluğun kaynağı gibi görülebilmektedir. Bu
tasarıyla, o gölgeyi kaldırmanın yolu, yalnız ve ancak, mahallelinin,
hemşerinin, yönetime daha çok katılımından geçer. Bunu sağlamak zorundayız;
çünkü, ancak halk doğru denetim yapabilir, saydam bir yönetimin hizmet
alımında, iş yapmada, ihalelerde ve başka konularda gidişin nasıl olduğunu
denetleyebilir. Bu tasarıyla, mahalleliye, hemşeriye o olanak tanınmamaktadır,
tanınması gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, çok daha önemli bir nokta var.
Demokratik gelişmenin ulaştığı aşamalardan biri, her düzeyde yönetimin,
özellikle de yerel yönetimin; yani, beldenin, mahallenin, yerleşme biriminin,
halkın kendisi tarafından doğrudan doğruya yönetimidir. Demokrasi, halkın halk
tarafından yönetimiyse eğer, bunun başlangıç noktası, bunun temeli, bunun ilk
adımı bulunulan mahalledir, bulunulan kenttir, ikamet edilen yerdir; bireyin
yönetime katılımının ilk basamağı oradadır. Birey, yerel düzeyde, mahallede
yönetime katıldıkça kişilik kazanır, kimlik kazanır, demokrasi deneyimi kazanır
ve kendisiyle ilgili konularda vesayet altında olmadığının, birilerinin
kendisini yönetmediğinin, kendi kendini yönettiğinin bilincine vardıkça
güçlenir; bireyin kimliği güçlenir, bireyin kişiliği güçlenir, sorunları
sahiplenir, sorumluluğu sahiplenir. Bunun yolu da -tekrar edeyim- mahallelerde
bire bir mahalle yönetimine katılmaktan geçer. Bu tasarı, üzülerek belirteyim
ki, bu olanağı da tanımamaktadır.
Eğer kişi, öncelikle, kendisiyle ilgili konularda
vesayet altında, muhtaç olan, isteyen, dilenen bir konumda olursa -bu istediği,
bu beklediği, bu dilendiği kişi ister belediye başkanı olsun, ister hükümet
başkanı olsun hiç fark etmez- kişilik yitimine uğrar, zayıflığına uğrar, özgür
birey olarak gelişemez. Özgür birey olarak gelişen, hak arayan kişi,
sorunlarına sahip çıktığı ölçüde kendini kanıtlar, kimliğini ve kişiliğini
bulur. Şunu demek istiyorum: Kişiliğin güçlenmesi, bireyin özgürleşmesi ile
kente sahip çıkmasının, kentlileşmesinin "ben Çankayalıyım, ben
Ankaralıyım, ben Beykozluyum" diyebilmesinin yolu, bire bir yönetime
katılmaktan, bire bir yönetimde bulunmaktan geçiyor.
İktidar Partisi sözcüsü Sayın Ürün, konuşmasında,
CHP'nin tutucu kaldığını, demokratik açılımlar önermediğini ileri sürdü. Bu
yargı hiç de doğ-ru değildir. Asıl, burada, bu tasarıyla yapılan şey şu:
Belediyeler güçlendi-rilmekte; ancak, mahallede, hemşeri bağlamında, düzeyinde
katılım, yönet-me, sorumluluk üstlenme, sorgulama olanakları iyice
tıkanmaktadır. Burada yapılması gereken, mahalleye tüzelkişiliği tanımak ve
mahalleliye kendi kendini yönetme olanağını sağlamak olmalıydı. Hemşeri hukuku,
hemşerilik ancak böyle gelişebilirdi ve bu açılım, demokratik bir açılım
olurdu. Üzülerek belirteyim ki, bu yapılmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla, ülkenin, yalnızca beşte
4 nüfusunun yönetimiyle ilgili bir düzenleme yapılıyor; belediye olma
olanakları büyük ölçüde daraltılıyor, sınırlandırılıyor. Oysa, yine, bu
yasayla, eğer demokratik açılım isteniliyorsa, geriye kalan yüzde 20'lik köy
kesimine de -buna, isterseniz, kırsal kesim deyin- kendi iradeleriyle, halkın
kendi oylamasıyla, halkoylamasıyla belediye olma olanağı tanınmalıydı. Burada,
halkoylaması, belli, önemli konularda yeniden halka başvurma, bu işi orada
sorgulama ve katılımı, demokratik katılımı sağlama yolları açılamamaktadır. O
nedenle, tasarının gerekçesinde belirtilen -yine, Sayın Ürün'ün belirttiği-
demokratik açılımların yapıldığı söylenemez. Bu açılımları, bu önerileri CHP
yapmakta; ancak, İktidar Partisi ve İktidar bunlara karşı çıkmaktadır.
Sonuç olarak şunu vurgulamama izin verin değerli
arkadaşlar: Demokrasi, özgür bireylerle olur; kendi çıkarını, kendi geleceğini,
kişiliğini, kimliğini bulan ve göçebe değil, yerleşik, hisseden, onu duyumsayan
bireylerle olur. Türkiye kentleri, bireyini, orada ikâmet edeni, orada oturanı
özümseyip, içselleştirip güçlü kılma, kişiliğini kazanma olanağı veren bir
yönetim anlayışından bugüne kadar uzaktı. Korkarım, bu tasarıyla da o amaca
ulaşılamayacaktır. Dilerim, tam tersi olur, tam aksi olur; bu tasarıyla,
bireyin kişiliğini bulması, kendini yönetmesi, mahallesinin, kentinin
sorunlarına bire bir sahip çıkması sağlanabilir.
Bu dilek ve isteklerle, tasarının başarılı olmasını
diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum :
İKİNCİ BÖLÜM
Belediyenin Kuruluşu ve
Sınırları
Kuruluş
MADDE 4.- Nüfusu 5.000 ve üzerinde olan yerleşim
birimlerinde belediye kurulabilir. İl ve ilçe merkezlerinde belediye kurulması
zorunludur.
İçme ve kullanma suyu havzaları ile sit ve diğer koruma
alanlarında ve meskûn sahası kurulu bir belediyenin sınırlarına 5.000 metreden
daha yakın olan yerleşim yerlerinde belediye kurulamaz.
Köylerin veya muhtelif köy kısımlarının birleşerek
belediye kurabilmeleri için, meskûn sahalarının, merkez kabul edilecek yerleşim
yerinin meskûn sahasına azami 5.000 metre mesafede bulunması ve nüfusları
toplamının 5.000 ve üzerinde olması
gerekir.
Bir veya birden fazla köyün köy ihtiyar meclisinin
kararı veya seçmenlerinin en az yarısından bir fazlasının mahallin en büyük
mülkî idare amirine yazılı başvurusu ya da valinin kendiliğinden buna gerek
görmesi durumunda, valinin bildirimi üzerine, mahallî seçim kurulları, on beş
gün içinde köyde veya köy kısımlarında kayıtlı seçmenlerin oylarını alır ve
sonucu bir tutanakla valiliğe bildirir.
İşlem dosyası valinin görüşüyle birlikte İçişleri
Bakanlığına gönderilir. Danıştayın görüşü alınarak müşterek kararname ile o
yerde belediye kurulur.
Yeni iskân nedeniyle oluşturulan ve nüfusu 5.000 ve
üzerinde olan herhangi bir yerleşim yerinde, İçişleri Bakanlığının önerisi
üzerine müşterek kararnameyle belediye kurulabilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Yaşar Tüzün konuşacak efendim.
BAŞKAN- Şahsınız ve Grup adına toplam 15 dakikalık
konuşma sürenizi birlikte kullanacaksınız.
Buyurun Sayın Tüzün.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)- Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yerel yönetim sistemi,
il özel idaresi, belediye ve köy olmak üzere üç kademelidir. Bu üç kademenin
kendi aralarında, tüzel olarak herhangi bir hiyerarşik ilişki bulunmadığı gibi,
eşgüdüm amaçlı ilişki de bulunmamaktadır. Kırdan kente kitlesel göçlerin
sonucunda ortaya çıkan toplumdaki yapısal dönüşümler, köy muhtarlığının da
önemini azaltmış, il özel idarelerinin yetki ve görevleri merkezî yönetimce
üstlenilmiş, belediyeleri de önplana çıkarmıştır. İl, ilçe, belediye ve
büyükşehir belediye sayılarında ilkesiz olarak artış eğilimi gözlenmiştir. 1988
yılında 67 olan il sayısı 1999'da 81'e; 693 olan ilçe sayısı 850'ye; 1 985 olan
toplam belediye sayısı ise 3 215'e yükselmiştir. Bu artan belediye sayıları
sonucunda yerel yönetimler halkın ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmiş,
belediyeler ise âciz duruma düşmüştür. Yerel yönetim sistemimiz, çeşitli
zamanlarda, köktenci bir biçimde yeniden düzenlenmek istenilmiş, ancak, bu
çabalar sonuca ulaşmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerin ışığında, 59
uncu hükümet de, yerel yönetim sisteminde değişiklikler yapmış, geçtiğimiz
hafta da İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısını Meclisten geçirmiş, bugün ise
Belediyeler Kanunu Tasarısını Meclise getirmiştir. Her iki kanun tasarısı da
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas alınarak hazırlanmıştır. Kamu Yönetimi
Temel Kanunu Tasarısı pek çok hükmüyle Anayasaya aykırılık içermektedir;
dolayısıyla, bugün görüştüğümüz Belediyeler Kanunu Tasarısının da pek çok
maddesi Anayasaya aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlerin temel
özelliklerinden birisi, katılımcılık anlayışının yerelde daha kolay ve etkili
uygulanabilmesidir. Oysa, bu kanun tasarısında katılımcılık konusunda hiçbir
düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu kanun tasarısına demokratiklik açısından da
baktığımızda, daha önce 2 000 olan nüfusun 5 000 olarak belirlendiğini
görüyoruz; Türkiye'deki seçim sonuçlarına baktığımızda, seçime katılım oranının
2 000'in altındaki belediyelerde daha fazla olduğunu da görüyoruz.
Yerel yönetimlerin yerelleştirilmesinde daha alt düzeye
inme, seçmenle daha fazla yakınlaşma arayışları varken, 2 000'in altındaki
belediyelerin kapatılmasını, belediye kurabilme nüfus oranının 5 000'e
çıkarılmasını anlamış değiliz. İl özel idaresi, belediye, köy kademeleri
arasında dengeyi değiştirmeye yönelmiş olan tasarılar, öngördükleri yeni
dengeyi gerekçelendirmekten uzak bir yapı sergilemektedir.
Bu kanun tasarısıyla, belediyeleşmede, nüfusu 2 000'den
5 000'e, uzaklığı 500 metreden 5 000 metreye çıkarmaktadır. Burada da, köy
muhtarlıklarının yetkilerinde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, nüfusu 2 000'in altında diye
belediyeleri kapatıp köy statüsüne sokacaksınız, köy muhtarlıkları statüsünde
hiçbir ama hiçbir değişiklik yapmayacaksınız, belediye statüsüyle çözemediğiniz
sorunları köy muhtarlığı statüsüyle çözeceksiniz... Bunun anlayış kavramı
nerede; mantık bunun neresinde değerli arkadaşlar?! Bu kanun tasarısı, bu
haliyle, bırakın sorunlara çözüm getirmeyi, mevcut sorunları daha fazla
artıracaktır.
Belediyeleşmede 5 000 nüfus, 5 kilometre uzaklık
ölçütleriyle, köy yerleşimlerinin ne kadarının belediye sistemine, belediye
imkânlarına kavuşacağı hesaplanmamıştır. Bu ölçütler, köylerin büyük bir
kısmını belediyeleşmeye çekecekse, ilçe köy birlikleri yeniliğinin gereksiz bir
yük haline geleceği de açıktır. Eğer, köylerin sınırlı bir kısmı
belediyeleşmeye çekilecekse, bu düzenlemenin, yerel yönetim sistemi açısından
geri adım olduğu açıkça ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyeleşmede,
5 000 nüfus ölçüsü, gerçekten, uygun nüfus büyüklüğü müdür ya da bu ölçüt neye
göre belirlenmiştir? Yani, nüfusu 5 000 olacak ve bundan sonra kurulacak
belediyelerin ölçütleri, gerçekten, neye göre belirlenmiştir? Bu tasarıda, ben,
bunların yanıtını bulamıyorum.
İkinci konu ise, 2 000 nüfus ölçeğinin 5 000'e
çıkarılmasıdır. Türk belediyecilik sisteminin küçük ölçeklilik özelliğini kısa
sürede değiştirerek, mevcut sorunları ortadan kaldırıp kaldırmayacağı hiç belli
değildir. 5 000 ölçeği kabul edilse bile, yeni kurulacak belediyelerde belki
etkili olabilir; ama, eski belediyelerin sorununu ortadan kaldırmayacaktır.
Bu kanun tasarısı hazırlanırken, mevcut belediyelerin
sorunlarını ortadan kaldıracak, kalıcı çözümler getirecek daha önemli çözümler
bulunabilirdi. Örneğin, tek tip belediye modelinden vazgeçip, görevleri ve
gelirleri bakımından yeni belediye modelleri oluşturulabilirdi. Kırsal
belediye, kentsel belediye olarak, belde, kasaba ve kent belediyeleri aşamalı
bir şekilde oluşabilirdi. Turizm gelişmesine açık belediyelere farklı
yaklaşılabilirdi. Bu belediyelere, birbirlerinden farklı kuruluş, gelir, görev
ve çalışma imkânı sağlansaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bundan sonraki maddelerde de
oldukça fazla konuşacağız; ancak, Türkiye'nin nüfusunun yüzde 70'i, belediye
sınırları içerisinde yaşıyor. Özellikle, 1980 sonrası, gerek belediye
birlikleri gerekse belediyeler, Belediye Kanununun çıkması için her türlü
organizasyonu ve oluşumu yapmışlardır. Özellikle, İçişleri Bakanlığımıza bağlı
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünün büyük katkılarıyla, Marmara ve Boğazları
Belediyeler Birliğinde, Akdeniz Belediyeler Birliğinde, Konya Belediyeler
Birliğinde bu tasarı yıllarca tartışılmıştır ve 3 215 belediye başkanının
bizden beklediği reform niteliğindeki bu tasarı, maalesef, gerçekleşmemiştir. 3
215 belediyenin temsil ettiği Türkiye'nin yüzde 70'i, yani, 50 000 000'a yakın
vatandaşımız belediye sınırları içerisinde yaşarken, belediye sınırları
içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın da beklentisini bu kanun
gerçekleştirmemiştir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, 22 nci Dönemde, bu
Parlamentoda birçok kanun çıkardık. Bana göre, Türkiye nüfusunu birinci
derecede etkileyen en önemli kanunu, bu Belediye Kanunu olarak görüyorum. Oysa,
nüfusun yüzde 70'ini etkileyen bu kanunun, çok daha kapsamlı, çok daha
beklentilere cevap verebilecek durumda olması gerekirdi diye düşünüyorum.
Bu kanun, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
üyelerinin katkısıyla geçecektir; ama, bu partinin içerisinde de, geçmişte
belediye başkanlığı yapmış, belediye meclis üyeliği yapmış, il genel meclisi
üyeliği yapmış çok değerli arkadaşlarım var. Bunların da, özellikle Sayın
Başbakanımızın da bu kanunun içerisinde yıllarca mücadele ettiğini çok açık
şekilde biliyorum. Geçmişte, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliğinde
birlikte görev yaptık, bu kanun tasarısını hep birlikte değerlendirdik,
eleştirdik. İnanıyorum ki, Sayın Başbakan da bu kanun tasarısında
yetersizlikler olduğunu görüyordur. 3 215 belediye başkanının ve Türkiye
Cumhuriyetinde yaşayan 50 000 000 insanımızın beklentisine cevap verebilecek
düzenlemelerin önümüzdeki günlerde yapılmasını, inşallah, umut ediyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor ve Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Sınırların tespiti
MADDE 5.- Yeni kurulan bir belediyenin sınırları,
kuruluşu izleyen altı ay içinde aşağıdaki şekilde tespit edilir:
a) Eskiden beri beldeye ait sayılan tarla, bağ, bahçe,
çayır, mera, otlak, yaylak, zeytinlik, palamutluk, fundalık gibi yerler ile
kumsal ve plajlar belediye sınırı içine alınır.
b) Belediye sınırlarını dere, tepe, yol gibi belirli ve
sabit noktalardan geçirmek esastır. Bunun mümkün olmaması durumunda, sınır düz
olarak çizilir ve işaretlerle belirtilir
c) Belediyenin sınırları içinde kalan ve eskiden beri
komşu belde veya köy halkı tarafından yararlanılan yayla, çayır, mera, koru,
kaynak ve mesirelik gibi yerlerden geleneksel yararlanma hakları devam eder. Bu
haklar için sınır kâğıdına şerh konulur.
d) Çizilen sınırların geçtiği yerlerin bilinen adları
sınır kâğıdına yazılır. Ayrıca yetkili fen elemanı tarafından düzenlenen kroki
sınır tespit tutanağına eklenir.
BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sür, sürenizi birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım, 3 Kasımdan bu yana oldukça
uzun bir süre geçti ve 3 Kasımdan bu yana çok sayıda yasayı, bu kürsüde
konuştuk, tartıştık. Bir kısmı, yargıdan, Anayasa Mahkemesinden geri döndü, bir
kısmı, Cumhurbaşkanımız tarafından bize iade edildi; ama, çok şeyi, burada,
sizlerle paylaşmaya çalıştık.
Şimdi, yine, burada, ülkemizi ve ülkemizde yaşayan
insanlarımızın çok büyük bir bölümünü ilgilendiren bir tasarı hakkında
görüşmeler yapıyoruz, belediyelerimizi ve belediyelerimizin sınırları
içerisinde yaşayan yaklaşık 50 000 000 insanımızı ilgilendiren bir tasarıyı
tartışıyoruz. Elbette, 2004 yılının bugünlerini yaşarken, bu Yüce Meclisin
çıkaracağı yasanın 1930'lu yıllarda, o günün koşullarında yapılmış olan yasanın
çok ilerisinde olması gerekir.
AHMET YENİ (Samsun) - Zaten ilerisinde.
ORHAN SÜR (Devamla) - Zaten, Sayın Bakanımız da,
çeşitli vesilelerle, bu tasarının ve bunun paralelindeki tasarıların reform
yasaları olduğunu ve reform niteliğinde olduğunu devamlı yineliyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu ülkenin reform
yasalarına gereksinimi var; gerçekten, belediyelerimizin, reform yasasına
gereksinimi var. İçimizde, çok sayıda, belediye başkanlığı yapmış, belediye
meclis üyeliği yapmış arkadaşımız var. Bir araya geldiğimizde, her zaman
konuşuyoruz; 1930'lu yıllardan kalan bir yasayla bu ülkede belediye idare
edilir mi diyoruz. Gerçekten doğru. O zaman, bu Yüce Meclisin görevi, 2004'e
yakışır, 2004'teki dünya gerçeklerini ve bundan sonraki dönemi de
planlayabilecek bir yasayı bu Meclisten geçirmektir.
Bu tasarının görüşülmesine başlanıldığında, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşım, bu tasarıdaki birçok
maddenin, 1930'lu yıllarda çıkan 1580 sayılı Yasanın gerisine düştüğünü ifade
etti ve maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili bazı arkadaşlarım da, bu ifadeyi
"1580'i mi savunuyorsunuz" şeklinde yorumladılar.
Değerli arkadaşlarım, lütfen, sapla samanı birbirine
karıştırmayalım; kimse 1580'i savunmuyor. Elbette, hepimiz, 1580'den çok daha
güzel bir yasanın bu Meclisten çıkmasını ve Türk Halkına, belediye sınırları
içerisinde yaşayan Türk Halkına bu yasanın hizmet vermesini istiyoruz ve bu
amaçla da, burada, çalışma, emek, ter akıtıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yasanın bütününü
incelediğimizde, çok ilginç gerçeklerle karşılaşıyoruz. Bundan yaklaşık altı ay
kadar önce, yine bu kürsüden, nüfusu 2 000'in altındaki belediyelerin
kapatılmasını tartıştık; Cumhurbaşkanımızdan geri döndü. Şimdi, bakıyoruz, bu
sayı 5 000 nüfusa çıktı, yeni belediye kurulma sayısı 5 000 nüfusa çıktı. O
gün, o yasayı tartışırken, kapatılan belediyelerin mallarının ve mülklerinin
nereye devredileceği konusunda, size, buradan, gerekli uyarılarda bulunduk;
ama, dinlemediniz. Özel idareye devrediliyordu; bugün, bakıyorum, aradan altı
ay geçmiş, değişmiş düşünce; artık, köy mülkiyetinde kalıyor, muhtarlara
kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, muhtarlara kalıyor.
Doğrusu bu; ama, gönül şunu istiyor; biraz önce ifade ettim -3 Kasımdan bu yana
onsekiz ondokuz ay geçti- böyle, sayısal çoğunluğu olan bir iktidarın, her altı
ayda bir karar değiştirme hakkı yoktur, altı ay önce çıkardığı yasayı bu
şekilde değiştirme hakkı yoktur; belli bir program yapmalısınız, belli bir
çalışma yapmalısınız, o çalışma doğrultusunda, sırayla, yasaları buraya
getirmelisiniz ve o yasalar, birbirlerini tamamlayıcı yasalar olmalıdır. Yani,
altı ay önce çıkan o yasa kabul edilseydi, bugün ne olacaktı, değiştirecek
miydik? İşte, bunu anlatmaya çalışıyorum size. Yani, buralardan sizlere
söylemeye çalıştıklarımızı, muhalefet olarak sizlere yapmaya çalıştığımız
uyarıları lütfen dikkate alırsanız, bu hatalara düşmemiş oluruz diye
düşünüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
İşte, öneriyoruz arkadaşlar.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bundan sonra alırız.
ORHAN SÜR (Devamla) - Bundan sonra alacaksınız... Peki;
teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, elbette, konuşmak için söz
aldığım yasa maddesi üzerinde de düşüncelerimi birkaç kelimeyle belirtmek
istiyorum. Konuşmamın bir bölümünde ifade ettiğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan arkadaşım, bazı maddelerin 1580'in gerisinde olduğunu
söyledi; bu madde çok tipik bir örnektir; maalesef, 1580'in gerisinde. Maalesef
gerisinde diyorum; neden mi gerisinde... Maddenin satırlarını teker teker
1580'le karşılaştırdım. Bakın, (a) bendine kumsalları ve plajları eklemişiz.
Doğru bir yaklaşım. O çağda, 1930'larda, kumsallar ve plajlar belki çok önemli
değildi; ama, şimdi, belediyelerimiz için bunlar çok önemli. Şimdi, (b) bendine
geliyorum; (b) bendine geldiğimde, bir teknik eleman olarak, gerçekten,
üzülüyorum. Şimdi, sınırların belirlenmesinde, 1930 yılında 1580 sayılı yasa
çıkarılırken, sabit nokta için "eğer, sabit bir nokta bulunamadıysa, taş
dikilir" diyor. 2004 yılına geliyoruz ve biliyor musunuz ne diyor;
"düz bir hat çizilir, işaretlerle belirlenir." Bunun ne demek
olduğunu bana bir tarif eder misiniz; nasıl bir düz hat çiziyorsunuz da,
işaretlerle belirliyorsunuz? Yine, 1930'lu yıllarda, bu ülkede, haritacılık
sektörü daha gelişmemişken, bu ülkenin hiçbir belediyesinde harita mühendisi
çalışmazken, bu ülkenin kamu kurumlarında harita mühendisi yokken, 1580 sayılı
yasada deniliyor ki "belediye sınırlarının haritası yapılır." 2004 yılına
geliyoruz, buraya getirilen tasarıda ne deniliyor; "fen elemanınca kroki
çizilir" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, belediyecilik teknik bir iştir.
Bu yasa tasarısını hazırlayan arkadaşlarımız, kroki ile harita arasındaki farkı
eğer hâlâ öğrenemedilerse, bu belediyeciliği de bıraksınlar. Hele hele,
dünyada, haritacılık konusunda ön sıralarda olan bir ülkenin teknik
elemanlarına bu bir hakarettir. Yani, hâlâ kroki çizerek mi belediye
sınırlarını belirleyeceğiz?! Bu mu çağdaşlık, bu mu bilme?! Bu mu, ülkenin
dünyada söz sahibi olduğu konulardaki bilgi birikimine saygı göstermek?!
Değerli arkadaşlarım...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Ne yapalım?
ORHAN SÜR (Devamla)- Çok kolay. Önerim var. Bir
değişiklik önergesi sunduk. Şunu diyoruz değerli arkadaşlarım: Şu anda
Türkiye'de haritacılık çok gelişmiş bir durumda. Eğer biz belediyelerimizin
sınırlarını belirtmek istiyorsak, bunu, gerçekten bir haritayla ve köşe
noktalarının koordinatlarını da yazarak bir haritayla belirlemek zorundayız.
Eğer belediye sınırlarının köşelerini, kırık noktalarının koordinatlarını
hesaplarsanız ve bir yere koyarsanız hiçbir zaman ihtilaf çıkmaz, hiçbir zaman
bu konuda tartışma olmaz. Yani, köy sınırlarının, belediye sınırlarının hangi
konularda tartışmalara neden olduğunu, bu işlerle ilgilenen arkadaşlarım bilir.
(A) tepesinin tarifi Ahmet'e göre farklıdır, Mehmet'e göre farklıdır; (A)
çeşmesi, (B) deresi farklı farklı yorumlanabilir. O nedenle, ben, hâlâ 1800'lü,
1900'lü yıllardan kalma yöntemlerle, bilmem ne deresinden bilmem nereye giden
hatlarla, şuradan şuraya giden hatlarla belediye sınırını tespit etmenin 2004
yılındaki Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkacak bir yasaya yakışmadığı
düşüncesindeyim.
Yine, 1930'lu yıllarda bu yasayı yapanlar, belediye
sınırlarının tespitinde bazı yerlerin nizalı olabileceğini, komşu köylerle,
komşu belediyelerle bazı yerlerde niza olabileceğini düşünmüşler ve demişler
ki: "Bu nizalı yerler haritaların içinde işaretlenir." Şimdi bizde bu
da yok. Sayın Bakanım diyor ki: "Biz bunları çok basite indirgedik,
engelleri kaldırdık." Ama, engelleri kaldırırken doğabilecek sorunları da
gözönüne almak zorundayız.
O nedenle, değerli arkadaşlarım, eğer bir şey
yapıyorsak, eğer bu Mecliste bir emek sarf ederek, bu ülkenin bizlere aktardığı
kaynakları burada harcayarak bir şeyler yapmaya çalışıyorsak, hiç olmazsa
düzgün yapalım, hiç olmazsa bilime, tekniğe uyarak ve geleceği planlayarak
güzel bir yasa tasarısını buraya getirelim, buradan güzel bir yasa çıkaralım ve
hepimiz de o yasayla övünelim. Bizim amacımız bu Cumhuriyet Halk Partisi
olarak; yoksa, bizlerin 1580 sayılı Yasayı savunduğumuz, onunla bu ülkeyi idare
etmeye devam edelim gibi bir düşüncemiz yok.
Ben, bu duygularla, biraz sonra Sayın Başkanımız
tarafından okutulacak olan değişiklik önergemizin de kabul edilerek, bu
tasarının yasalaşmasına katkıda bulunmak istiyorum.
Yüce Meclisi, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır;
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesinin (d) bendinin son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"Ayrıca yetkili harita ve kadastro mühendisi
tarafından düzenlenen koordinatlı harita, sınır tespit tutanağına
eklenir."
Orhan Sür Erdal Karademir Ali
Rıza Bodur
Balıkesir İzmir İzmir
Ali Dinçer Nadir Saraç
Bursa Zonguldak
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Gelişmiş ülkelerde mühendislik hizmetleri yetki ve
sorumluluk anlamında kendi meslek ve uzmanları tarafından yerine
getirilmektedir. Maddede tanımlanan görev, harita ve kadastro mühendislerinin
görev sorumluluk alanına girdiğinden, hizmetin doğru ve sağlıklı olarak yerine
getirilebilmesi için bu bir zorunluluktur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum :
Sınırların kesinleşmesi
MADDE 6.- Belediye sınırları, belediye meclisinin
kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile kesinleşir.
Kesinleşen sınırlar, valilikçe yerinde uygulanmak
suretiyle taraflara gösterilir ve durum bir tutanakla belirlenir. Kesinleşen
sınır kararları ile dayanağı olan belgelerin birer örneği; belediyesine,
mahallî tapu dairesine, il özel idaresine ve o yerin mülkî idare amirine
gönderilir.
Kesinleşen sınırlar zorunlu nedenler olmadıkça beş yıl
süre ile değiştirilemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum :
Sınır uyuşmazlıklarının çözümü
MADDE 7.- Bir il dahilindeki beldeler veya köyler
arasında sınır uyuşmazlığı çıkması halinde ilgili belediye meclisi ve köy
ihtiyar meclisi ile kaymakamın görüşleri otuz gün süre verilerek istenir. Vali,
bu görüşleri değerlendirerek sınır uyuşmazlığını karara bağlar. Büyükşehir
belediyesi sınırları içinde kalan ilçe ve ilk kademe belediyelerinin sınır
değişikliklerinde büyükşehir belediyesi meclisinin de görüşü alınır.
İl ve ilçe sınırlarının değiştirilmesini gerektirecek
sınır uyuşmazlıklarında, 10. 6. 1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum :
Birleşme ve katılmalar
MADDE 8. - Bir belde veya köyün veya bunların bazı
kısımlarının meskun sahasının, komşu bir beldenin meskun sahası ile birleşmesi
halinde, iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın,
katılmak isteyen köy veya belde veya
bunların kısımlarında yapılan oy verme sonucuna ait evrak, valilikçe
iltihak olunacak belediyeye gönderilir. Belediye meclisi evrakın geli-şinden
itibaren otuz gün içerisinde istek hakkındaki kararını verir. Belediye
meclisinin kabulüyle katılım gerçekleşir. Katılma talebinin belediye meclisi
tarafından reddi durumunda, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde
istek sahiplerinin itirazı üzerine, valinin görüşüyle birlikte dosya, İçişleri
Bakanlığı tarafından görüşü alınmak üzere Danıştaya gönderilir. Danıştayın
görüşü üzerine 4 üncü maddedeki usule göre işlem tamamlanır.
Belde, köy veya bunların bazı kısımlarının meskun
sahaları arasında 5.000 metre ve altında mesafe bulunması, birleşmiş
sayılmalarına yeterlidir.
Bir beldenin bazı kısımlarının komşu bir beldeye
katılmasında, belde nüfusunun 5.000'den aşağı düşmemesi şarttır.
Bu madde uyarınca gerçekleşen katılmalarda, iltihak
olunan belde ile bazı kısımları veya tümü iltihak olan köy veya belde arasında;
taşınır ve taşınmaz mal, hak, alacak ve borçların devri ve paylaşımı,
aralarında düzenlenecek protokolle belirlenir.
Birleşme ve katılma işlemlerinde bu maddede
düzenlenmeyen hususlarda 4 üncü madde hükmüne göre işlem yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu.
Sürenizi birleştirdim; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının 8 inci
maddesi üzerinde görüşlerimi Yüce Heyetinizle paylaşmak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz madde, belediyelerin birleşme ve ayrılma
usullerini düzenlemektedir. Maddedeki en çarpıcı olan nokta, ayrılma ve
birleşmelerde, halk rızasının tek yönlü aranmasıdır; ayrılmak isteyenlerin
görüşüne başvurulmakta; ama, birleşmeyi kabul edecek olan belediye halkının
görüşüne başvurulmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu maddenin uygulanmaya
başlanmasıyla birlikte nasıl işleyeceğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Madde
gereğince, bir köyde yaşayanlar, yapılacak olan bir oylamaya katılarak,
belediye tüzelkişiliğine katılmak isteyip istemediklerine dair görüşlerini
ortaya koyacaklardır; ya da belediye sınırları içerisinde bir mahallede
oturanlar, yapılacak olan oylama sonucunda, komşu belediyeye katılıp katılmama
konusunda karar vereceklerdir. Bu oylama sonuçları, iltihak olunacak belediye
meclisi tarafından görüşülecek ve eğer meclis olumlu görüş verirse, başka bir
belediye sınırları içerisindeki mahalle ya da tüzelkişiliği olan bir köy,
belediye sınırları içerisine alınacaktır. Belediye meclisi, kendisine katılmak
isteyen mahalle ya da köye onay vermezse, vali ve Danıştay görüşü
doğrultusunda, İçişleri Bakanlığı tarafından bağlayıcı karar alınacaktır.
Görüştüğümüz maddede ve tasarının özünde amaçlanan, tüzelkişiliğin sona
erdirilmesi ya da birleşmeler yoluyla belediyelerin sayısının azaltılmasıdır.
Seçimlerden hemen önce, 2000 yılı nüfus sayımına göre
nüfusu 2 000'in altında olan 340 belediyenin tüzelkişiliğinin sona erdirilmesi
ve Denizli Belediyesinin sınırlarının düzenlenmesiyle ilgili, AKP İktidarının
yargıdan dönen girişimleri, belediye sayısının azaltılmak istenildiğini ortaya
koymaktadır. Bu yöndeki girişimlere, son zamanlarda kapatılmak istenilen adliye
mahkemeleri de eklenmiştir.
Yerel seçimlerde "yerel kalkınma başlıyor"
sloganıyla, yerel yönetim birimlerini güçlendirmek üzere yola çıktığını iddia
eden AKP İktidarının, aslında, yerel yönetimleri küçültmek, sayılarını azaltmak
arzusunda olduğunu, daha önceki uygulamaları ve yasa tasarısı açıkça
göstermektedir.
Belediyelerin tüzelkişiliklerini sona erdirme
girişimlerinin önemli sosyal ve siyasal sorun yarattığını daha önceki
deneyimlerinden anlayan AKP İktidarı, sorunu hafifletmek için, belediye ya da
köylerin birleşerek yeni belediyeler oluşturmalarını kolaylaştırmaktadır.
Sayın milletvekilleri, belediye tüzelkişiliği kazanmak
için, nüfus kriterinin yükseltilmesi sonucunda, daha önce belediyelerde kentli
olarak yaşayan halk, köylülüğe mahkûm olacaktır.
Nisan 1999 seçimine göre, belediyelerin yüzde 67'sinin
nüfusu 5 000'den daha azdır. Bu belediyelerde yaşayan ve belediyeli nüfusun
yüzde 12'sini oluşturan 5 600 000 kişi, kentli olmaktan çıkarak köylü olma
riskiyle karşı karşıyadır.
Hükümet tarafından yapılan açıklamalarda, nüfusu 5
000'in altındaki belediyelerin tüzelkişiliklerinin sona erdirilmeyeceği
açıklanmıştır. Ancak, görüştüğümüz tasarının yasalaşması durumunda, nüfusu 5
000'den az olan belediyelerin tüzelkişilikleri tehdit altına girmektedir. Bu
durumdaki belediyeler, Demokles'in kılıcı altında ve her gün kapatılma korkusu
içerisinde yaşayacaklardır.
Nüfusu 5 000'in altındaki belediye tüzelkişiliklerinin
ortadan kaldırılması durumunda, köyleşme oranı artacaktır. Daha önce belediye
hizmetlerine sahip yerlere, köy tüzelkişiliğiyle hizmet götürülecektir.
Oysa, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yurttaşların
her yerleşme biriminde çağdaş bir yaşam sürme ve yönetime katılma hakkının
olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, tüm Türkiye'yi belediyeye dönüştürmeyi
hedefliyoruz. Tasarı, biraz önce belirttiğim gibi, tam tersi bir anlayışa
sahiptir. Görüştüğümüz madde yoluyla, birçok belediye ya da köy, başka
belediyelerle birleşmeye zorlanacaktır; bu yolla, belediyeler, hukukî olarak
kapatılmamış, ancak birleştirilmiş olacaktır. Bu birleştirmelerin hedefi, AKP
İktidarınca açıklandığı ve genel gerekçede belirtildiği gibi, ölçek ekonomisinden
yararlanmak, verimlilik ve etkinliği sağlamaktır. Ne yazık ki, şu ana kadar,
AKP İktidarı tarafından getirilen birçok kanun tasarısında olduğu gibi bu
tasarıda ve üzerinde görüştüğümüz maddede, maliyet tasarrufu ve verimlilik için
demokrasi ve hakkaniyet gözardı edilmektedir, etkinlik ve etkililik için halk
görüşü feda edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz
maddede, bir belediyeyle birleşmek isteyen köy ya da mahalle sakinlerinin
oylarına başvurulmakta; ancak, birleşecekleri belediye sakinlerine bu konuda
söz hakkı verilmemektedir. Birleşmeyle ilgili kararı, onlar yerine, ilgili
belediye meclisleri verecektir. Her ne kadar belediye meclis üyeleri o
belediyede yaşayanları temsil etse de, yeni bir köy ya da mahallenin belediye
sınırları içine alınması son derece önemli bir karardır. Bu konuda, muhakkak,
iltihak olunacak belediye sakinlerinin de görüşünün alınması yerinde bir karar
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, aslında, yapılan düzenleme, 1580
sayılı Belediye Kanununun 1960 yılında değiştirilen 7 nci maddesinden çok
farklılık getirmemektedir. Yürürlükte olan madde gereğince, birleşme ve
ayrılmalarda, yalnızca birleşmek isteyenlerin görüşü sorulmaktadır. Aradan
geçen kırkdört yıl içerisinde, demokratikleşme ve halkın katılımı konusunda
dünyada ve ülkemizde dev adımlar atılmıştır; ancak, bunları görmezden gelerek
bu tek yönlü görüş sorma uygulamasına devam edemeyiz. Unutulmamalıdır ki, yerel
yönetim özerkliği, yerel yönetim varlığına ya da kaldırılmasına yerel halkın
karar vermesini gerektirir. İltihak olunacak belde sakinlerinin görüşünün
alınmaması, bu temel ilkenin ihlali anlamına gelmektedir.
Yerel yönetim birimlerinin birleşme ve ayrılmalarında
temel kural, taraf toplulukların rıza göstermesidir. Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartının 5 inci maddesinde aynen şöyle deniliyor: "Yerel
yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın el verdiği durumlarda ve mümkünse bir
referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik
yapılamaz." Türkiye, içhukukunda bu maddeye saygılıdır ve Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartında yer alan 5 inci maddeye çekince koymamıştır. Tasarıda,
iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında
değişiklik yapılması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da uygun
düşmemektedir; hatta, bu şarta göre, belediyenin bir mahallesinde oturanların
komşu belediyeye katılmak istemeleri durumunda, hem katılmak ve hem de ayrılmak
istedikleri belediyelerde yaşayanların görüşlerinin alınması gerekir. Ancak,
görüştüğümüz madde, yalnızca iltihak olmak isteyen mahalle sakinlerinin
görüşlerinin alınmasını zorunlu kılmaktadır; oysa, bir mahalle veya bir köyün
belediyeyle birleşmesi, o belediyede yaşayanlara birtakım yeni yükler getirecektir;
belediyenin zaten sınırlı olan malî kaynakları, yeni katılan mahalle ya da
köylere aktarılmaya başlanacaktır. Örneğin, az sayıdaki belediye otobüsünden az
kişi yararlanmak durumunda kalacak ve duraklarda bekleme süresi artacaktır. Hiç
kuşkusuz, bu birleşmeler, belediye sakinlerine birtakım faydalar sağlayabilir;
bu nedenle, birleşme halk tarafından da istenebilir. Önemli olan, halkın
iradesini saptamaktır. Bunun için de katılmayı kabul edecek olan belediyenin sakinlerinin
görüşünün alınması gerekir.
Unutulmamalıdır ki, katılım anlayışı, yerelde daha
kolay ve daha etkili uygulanabilir. Yerel yönetimler, demokrasinin öngördüğü
yaşama geçilmesi açısından elverişli yapılardır. Katılma, bireylerin, kamu
politikalarının belirlenmesi, uygulanması ve denetlenmesi süreçlerinde yer
almalarını gerektirir. Hiç kuşkusuz, bir belediyenin, diğer bir belediyenin
mahallesi ya da köyüyle birleşmesi, kaynak dağılımını belirleyecek süreçleri
doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, iltihakı kabul edecek belediyede
yaşayanların da oylarına başvurulmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz
maddeyle ilgili diğer önemli bir konu, Danıştayın işleviyle ilgilidir.
Yürürlükteki 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesi, ayrılma ve birleşme
sürecinde Danıştay kararı alınmasını ve Cumhurbaşkanının tasdikini hükme
bağlamaktadır. Görüştüğümüz maddede ise, Danıştay kararı yerine Danıştayın
görüşü alınmaktadır. Bu düzenleme, Danıştayın süreçteki ağırlığını
azaltmaktadır. Tasarıda böyle bir düzenlemeye gidilmesinin sebebi geçmişte
Danıştayın, bazı belediyelerin kurulmasını engellemiş olmasıyla açıklanabilir.
Mevcut durumda yasal gereklilikler karşılanmadığı için, Danıştayın olumsuz
karar vermesi durumunda belediye kurma süreci o noktada sona ermekte,
Cumhurbaşkanının tasdikine sunulacak bir tasarruf da kalmamaktadır. Sonuçta,
yasanın aradığı yeterlilik koşullarını taşımayan bir belediyenin kurulması
baştan önlenmektedir. Oysa, görüş, bir hazırlık işlemi olmadığı için,
Danıştayın aksi yöndeki yorumuna rağmen, müşterek kararnameyle belediye
kurulabilecektir. Müşterek kararnamenin iptali için dava açılması durumunda,
daha önce olumsuz görüş bildirmiş yargı organı, büyük olasılıkla, belediye birleşimini ya da kurulmasını iptal
edecektir. Bu kararın uygulanmasından etkilenecek olan halk, yaşadıkları yerin
hukukî durumunun sık sık değişmesinden huzursuz olacak,bürokrasi ve hükümete
olan güveni de zedelenecektir.
Sayın milletvekilleri, üzerinde durmak istediğim son
nokta, ayrılma ve birleşmelerde personel, kadro, taşınır ve taşınmaz malların,
hak ve borçlarla ilgili durumun, birleşenler arasında protokolle düzenlenmesi
konusudur. Tasarı metninin hükümet tarafından gönderilen halinde, bakanlık
tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle bu durumun belirlenmesi öngörülüyordu.
Müzakere yoluyla yerel yönetimlerin mal ve personel paylaşımı konusunda
uzlaşmaya varmalarının öngörülmesi, tasarıya sonradan getirilen demokratik bir
açılımdır. Bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğin yerine, birleşecek olan yerel
yönetim birimlerinin mal ve personel durumlarıyla ilgili kararları kendi
iradeleriyle almaları olumlu bir adımdır; ancak, oluşacak olan itirazların
giderilmesi ve yargıya gidilmesi durumunda belirsizliğin önlenmesi için belirli
kuralların saptanması yararlı olacaktır.
Bir beldenin bazı kısımlarının ayrılarak ayrı bir belde
haline gelmesi durumunda oluşacak olan iki belediyeden her birinin ne kadar mal
ve personele sahip olacağı, daha önceki borçların ne kadarını üstlenecekleri
konularında taraflarca uzlaşma sağlanamayabilir. Bu durumu açıklığa
kavuşturacak bir düzenlemenin görüştüğümüz tasarıda yer alması, ileride
çıkabilecek bu tür belirsizlikleri de ortadan kaldıracaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddede yapılacak
küçük bir düzenlemeyle, konuşmamda ifade ettiğim sorunların giderilmesi
olasıdır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve demokrasinin bir gereği
olarak, birleşme durumlarında, yalnızca birleşmek isteyenlerin değil,
birleşmeyi kabul edenlerin de görüşlerinin sorulması maddeye eklenilmelidir.
Danıştayın mevcut işlevi korunarak, görüş bildirmesi yerine, karar alması
sağlanılmalıdır.
Bu önerilerimizin dikkate alınacağı umuduyla Yüce
Heyetinize teşekkür ediyor, bir kez daha, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı Belediye Kanunu
Tasarısının 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "iltihak
olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın" ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Bülent
Baratalı |
Türkân
Miçooğulları |
Ali Kemal
Kumkumoğlu |
|
İzmir |
İzmir |
İstanbul |
|
M. Akif
Hamzaçebi |
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
Trabzon |
|
Bursa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Tasarının 8 inci maddesinin birinci fıkrasında
"...iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın"
ifadesine yer verilmiştir.
Bilindiği üzere, 1988 yılında Türkiye tarafından
imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, 1991 yılında bazı çekinceler
ile 3723 sayılı Yasayla onaylanmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartının Türkiye tarafından da benimsenen "Yerel Yönetim Sınırlarının
Korunması" başlığını taşıyan 5 inci maddesi aynen şöyledir:
"Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın
elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel
topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." Tasarıda iltihak
olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında
değişiklik yapılması, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan mezkûr
milletlerarası anlaşmaya ve dolayısıyla "ahde vefa" ilkesine aykırı
olduğu için Anayasanın 90 ıncı maddesine aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum :
Mahalle ve yönetimi
MADDE 9.- Mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından
yönetilir.
Belediye sınırları içinde mahalle kurulması,
kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve
değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin
onayı ile olur.
Muhtar, mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak
ihtiyaçları belirlemek, mahallenin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek, mahalle ile ilgili
konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve kanunlarla
verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür.
Belediye, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının
karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkanları ölçüsünde gerekli
yardım ve desteği sağlar; kararlarında mahallelinin ortak isteklerini gözönünde
bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun biçimde yürütülmesini
sağlamaya çalışır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Kanunu Tasarısının 9
uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak
için söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yeni bir kanun yapıyoruz. Bu
kanun, daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, kısa adıyla
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısına bağlı olarak çıkarılmakta olan kanunların
ikincisi; birincisini, geçen hafta, İl Özel İdareleri Kanunu adıyla
çıkarmıştık, şimdi, Belediyeler Kanunu Tasarısını konuşuyoruz.
Belediye Kanunu, cumhuriyet döneminin en devrimci, en
değişimci, en yenilikçi kanunu olarak, 1930 senesinde ve 1580 sayıyla çıkmıştı.
Bu kanun, en yenilikçi ve en değişimci kanundu; fakat, metamorfoza uğramadan
çıkarılmış olan bir kanundu. Öyle ki, ilk kez, bayanların, hemen akabinde
yapılacak olan mahallî seçimlerde, erkekler gibi, oy kullanmasını da içeren bir
kanundu. Şimdi, aradan geçen yetmişdört yıl gibi bir zaman süreci içinde, bu
alanı yeniden değerlendiriyoruz ve yeni bir kanun yapmaya çalışıyoruz.
Ben, ömrünün yarısından fazlasını yerel yönetimlerde
geçirmiş bir arkadaşınız olarak, 1580 sayılı Yasa ile şimdi çıkarmakta
olduğumuz yasayı ister istemez kıyaslıyorum ve bir belediyeci, bir yerel
yönetici olarak, içimin, yeni yapılacak olan yasa açısından çok rahat olduğunu
söyleyebilmem pek mümkün değil.
9 uncu maddede mahalleleri konuşacağız; ama, şimdi bu,
mahallede bile, mahallenin kent yönetimine, yerel yönetime katılımında bile,
tasarının Plan ve Bütçede olan şekli ile şimdi Genel Kurulda görüştüğümüz şekli
arasında büyük farklar var. Katılım, şeffaflık, açıklık, prodüktivite, hesap
verebilirlik gibi kavramlar, yeni yönetimin, yeni çağın yükselen yeni
trendleri. Oysa, katılımda, yerel yönetimlerin en küçük birimi olan mahalle
yönetimlerinin ve onun başı olan muhtarların, bu kanuna göre, belediye
meclislerine katılmaları mümkün değildir. Daha önce, İl Özel İdaresi Kanununda
da olduğu gibi, mahalle muhtarları, il genel meclisinin kararlarına da
katılamıyorlardı. Katılım ne demektir, katılımcı demokrasi ne demektir;
mahallede veya buna benzer yerleşim yerlerinde yaşayan insanların, kendilerini
ilgilendiren konularda kararların oluşmasında, alınmasında ve uygulanmasında
etkin olarak bunlara katkıda bulunmalarıdır. Oysa, biz, tasarıdaki şekli Plan
ve Bütçe Komisyonunda değiştirdik. Artık, mahalle muhtarları, belediye meclisi
toplantılarına katılamayacaklar. Oysa, katılımdan ne anlıyorduk; özellikle
katılımcı demokrasinin getirdiği yeni kurumlar olan sivil toplum örgütleri, NGO
(Non-Governmental Organizations) dediğimiz bu kurumlar, meslek kuruluşları,
mahalle muhtarları gibi bu yeni kurumlar, bu kurullara katılacak ve en küçük
yönetim birimleri hakkında düşüncelerini ifade edecekler, kararlara etkili
olacaklar, kararların uygulanmasında da söz sahibi olacaklardı. Oysa, şimdi
biz, 9 uncu maddeden sonra gelen belediye meclislerinin oluşmasında mahalle
muhtarlarımızın bu kurullara katılmasını engelledik. Zaten fahrî üye olarak
katılıyorlardı; ama, şimdi, eğer ileride mahalle muhtarlarının bunlara
katılmasını engellersek, fahrî üyelikleri de olmayacaktır; yani, mahalleleriyle
ilgili olarak, muhtarlarımız, belediye meclislerinde, aynı il genel
meclislerinde olduğu gibi, görüşlerini, kent yönetiminin en küçük parçası olan
mahallenin yönetimi hakkında görüşlerini söyleyemeyeceklerdir. Peki, ne yaptık
yerine; ihtisas komisyonlarında bir katılım getirdik. O da, bütün
muhtarlarımızın değil, bu kurulun, yani il genel meclisinin veya belediye meclisinin
beşte 1'i oranında kadar bir muhtarın ihtisas komisyonlarına, yine, oy hakkı
olmadan katılmasını düzenliyoruz. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak yanlış
buluyoruz. Muhtarlarımız, bu toplantılara, belediye meclisi toplantılarına
katılmalıdır; hatta, tümü katılmalıdır, görüşlerini söylemelidirler. Eğer,
tümünün katılması çok fazla geliyorsa; salon küçüktür, birlik beraberlik
bozulur, kararların alınmasında gecikme olur deniliyorsa, muhtarlar, beş yıl
içinde, dönüşümlü olarak -sayıları yeteri kadar- buralara da katılmalıdır.
Sonuç olarak, katılımcı demokrasinin mahalle muhtarları
konusunda işlemediğini burada üzülerek ifade etmeye çalışıyorum. Umuyorum ve
diliyorum ki, önümüzdeki maddelerde, özellikle belediye meclisinde katılmaların
görüşüldüğü maddelerde, mahalle muhtarlarımız, ihtisas komisyonları yanında
genel kurullara da katılarak, meclislere de katılarak, mahallenin sorunları
hakkında duygularını, düşüncelerini, kararlarını, görüşlerini bildirebilirler
ve kararların alınmasında ve uygulamasında etkin olabilecekleri düzenlemeler
yapılır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının tam içime sinmediğini
ifade etmiştim; özellikle katılım konusunda sinmemiştir. Yine, elimizdeki son
verilere göre, kamu tüzelkişiliği hakkını kazanmış olan 359 belediyemizin bu
tasarıyla kamu tüzelkişiliklerinin ortadan kalkacağını da düşünmek, bizleri son
derece üzmektedir. Bu, şimdilik 359 belediyemizin kamu tüzelkişiliği belirli
bir vadeden sonra kaldırılıyor; ama, belediyelerde seçmen taşınması gerçeğini
de düşünürsek, öyle sanıyorum, önümüzdeki seçimlerde 1 000'den fazla
belediyenin tüzelkişiliği sona erecektir. Bunları, yalnız israfla
ilişkilendirmek, ona bağlamak yanlıştır. Biz, giderek kırsal kesimdeki
öğretmenleri kaldırıyoruz, giderek kırsal kesimdeki belediyeleri kaldırıyoruz,
kırsal kesimdeki adliyeleri kaldırıyoruz ve kırsal kesimin okumuş yazmış
takımıyla olan bütün ilişkilerini ortadan kaldırıyoruz. Bu, cumhuriyetimizin
temel ilkeleriyle bağdaşır şekilde değildir; bunu, bir kez daha, bu ülkenin
aydınları olarak düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, mahalle ile köyler, yerel
yönetimlerin ilk basamağı, demokrasinin beşiğidir; katılımcılığın, saydamlığın,
yerinden yönetimin ilk ayağıdır. Türkiye genelinde 35 124'ü köy olmak üzere 52
929 muhtarlık bulunmaktadır. Nasıl ki, Başbakan ülkeyi yönetiyorsa, muhtarlar
da mahalleyi, köyleri yönetiyor. Mahallenin, köyün sorunları öncelikle
muhtardan soruluyor. Merkezî yönetimle ilişkileri muhtar yürütüyor. Muhtarlarımız,
bölgesindeki herkesin sesini duyar, sesine ses olur; her haneyi, her hanede
oturanı, adını, sanını, ikametgâhını, yaptığı işi, ihtiyaç sahiplerini,
sorunları en iyi bilendir. Muhtarlarımız, bu nedenle, demokrasinin temelini
oluşturur. Köy ve mahalle muhtarları, yöresinde yaşayan insanlara hizmet
götürmek amacıyla olağanüstü çaba gösterirler. Muhtarlarımızın büyük çoğunluğu,
sağlıklı ve donanımlı bir bürodan yoksun olarak hizmet vermeye
çalışmaktadırlar. Bilgisayar, faks gibi çağdaş olanaklardan yoksun olunduğu
gibi, kırtasiye malzemelerini bile kendi ceplerinden karşılamaktadırlar. Bu
doğrultuda, ödeneklerin artırılmasında büyük bir zaruret bulunmaktadır.
Herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında
bulunmayan muhtarlarımız, zorunlu olarak Bağ-Kur kapsamına alınmışlardır.
Devletten her ay 102 000 000 lira sabit maaş alan muhtarlar, yaptıkları
işlemlerle ilgili, valilikler tarafından belirlenen sabit ücretlerle, büroların
ve muhtarlığın giderleriyle kendi sigorta masraflarını karşılamak zorundadırlar.
Bağ-Kur kapsamında bulunan muhtarlarımızın ödediği en alt basamak prim miktarı
140 000 000 Türk Lirasıdır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Baratalı, buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan; hemen toparlıyorum.
Bugün binlerce muhtarımız bu primi ödeyemediği için
icra takibine maruz kalmaktadır. Bütün bu sorunlar ışığında, muhtarlarımızın
maaşlarının yükseltilmesi, ödeneklerinin artırılması, çağdaş, donanımlı
bürolarda hizmet yürütebilmesi ve Bağ-Kur primlerinin bütçeden karşılanması bir
zorunluluktur.
Bilgisayardan, çok değerli arkadaşlarımın muhtarlarla
ilgili kanun teklifleri verdiklerini gördüm. Adalet ve Kalkınma Partisinden de
birçok arkadaşımız bu teklifleri verdi. Ben de, daha Parlamentoya gelir gelmez,
uzun süre beraber çalıştığımız muhtarlarımızın özlük haklarının düzenlenmesi
konusunda kanun teklifleri verdim; ama, bugüne kadar muhtarlarımızın özlük
haklarında, maaşlarında, bürolarında, uygar iletişim araçlarında hiçbir
ilerlemeyi sağlamamış bulunmaktayız. Sayın Bakanıma sorduğumda, muhtarlarla
ilgili yasanın en kısa zamanda geleceğini ifade etti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - ... sanıyorum bitmek üzere.
Bu nedenle bir an önce yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Konuyu, bu vesileyle bir kez daha Değerli Meclisin
yüksek bilgilerine sunar; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.
Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Nail Kamacı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Belediye Kanunu Tasarısının mahalle ve yönetimiyle ilgili 9
uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, belediyelerin,
mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü
için gerekli yardım ve desteği sağlayacağı, alacağı kararlarla mahallelinin
ortak isteklerini gözönünde bulunduracağı, hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına
uygun bir biçimde yürütülmesini sağlayacağı belirtilmektedir; yani, kısaca,
belediyenin, mahalleye, mahalleliye ve muhtarlığa karşı sorumluluk ve görevleri
belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, muhtarlar ile belediyenin
diyaloğunu artırabilmek için ve bu diyaloğa bilinç getirebilmek, muhtarları
daha katılımcı yapabilmek için, muhtarlar ile belediyenin ilişkilerini düzene
sokabilmek için, muhtarlarımızın eksik yönlerini telafi edebilmek için, mahalle
muhtarlarının bir araya toplandığı "mahalle muhtarları meclisi" adı
altında bir meclis oluşturmanın doğru olacağını düşünüyorum.
Bu meclis, belediye başkanının başkanlığında ayda bir
sefer toplanırsa, hizmetlerin daha iyi noktaya götürülmesinin sağlanacağı
inancım vardır. Bu yapılırsa, mahalle sakinlerinin ihtiyaçları daha iyi
belirlenir, mahallenin yaşam kalitesi daha iyi gelişir, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarıyla ilişkiler daha iyi yürütülür, muhtarlarımız daha bilinç sahibi
olur, eksik yönlerini geliştirirler. Toplanmak, fikir teatisinde bulunmak,
zaten, katılımcı demokrasimizin bir gereğidir.
Böyle bir durum, belediye başkanlarının sık sık
rahatsız edilmesini önleyecektir. Tüm muhtarlarımızın istekleri topluca dile
getirileceğinden, işin öncelik sırası da belirlenmiş olacaktır. Muhtarlarımız,
bilmedikleri birçok konuyu birbirlerinden veya belediye yetkililerinden öğrenme
fırsatını elde edeceklerdir. Bu, onların, görevlerini daha iyi yapmalarını
sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, muhtarlarımızın, özlük haklarıyla
ilgili sorunları vardır. Bir mahallede su baskını olur, muhtar sorumludur;
mahallede kaçakçı yakalanır, muhtar sorumludur. Muhtarlarımız evlendirme
memurudur. Bir yanlışlık yaparlar, bunun karşılığında hapse girerler. Bir
Tebligat Yasası var, evlere şenlik; sanki muhtarın başka işi yok da, hiç
durmadan postacılık yapar. Bu adam geçimini nasıl sağlıyor diye soran yok. Ben,
muhtarlarımızla ilgili olarak yaptığım gündemdışı konuşmalarda bunu
belirtmiştim daha önceden. Bu anlamda, köylümüz için, muhtarlarımız için bu
kanunun düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlere demokrasinin
beşiği demişken, son günlerde özellikle kendi ilimde meydana gelen birkaç
konuyu gündeme getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, belediye seçimlerinden yaklaşık
ikibuçuk ay geçmesine rağmen, Antalya'da bir kadro harekâtı yapılmaktadır.
Bunu, Sayın Başbakana da birkaç kez soru önergesiyle ilettim. Şimdi, elimdeki
bir gazeteyi sizlere, huzurunuza sunmak istiyorum. "Türel'e ekip
kuruluyor..." İstanbul Belediyesinden 4 kişi, Antalya Belediyesine
getirilmiştir; birisi de, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan,
şu anda ASAT Genel Müdürlüğüne vekâleten getirilen bir arkadaşımızdır değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bence, 28 Martta seçimler bitmiştir,
demokrasinin gerektirdiği şekilde herkes yerini bulmuştur; ancak, bu şekilde,
insanları yerlerinden etmeye yönelik tedirgin edici hareketler içinde bulunmak,
bir belediye başkanına hiç yakışmıyor değerli arkadaşlar. Özellikle Antalya
gibi gelişmiş, kültürü geniş, eğitim seviyesi yüksek olan bir alanda bunu
yapmak, bir Antalya Büyükşehir Belediye Başkanına -bir daha söylüyorum, açık
açık söylüyorum- hiç yakışmıyor değerli arkadaşlar.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İstanbul'dakiler
kültürleşmemiş mi yani?!
NAİL KAMACI (Devamla) - Bu kadrolaşmanın hiç kimseye
faydası olmayacaktır, geçmiş dönemlerde de olmamıştır. Bu sıralarda sizler gibi
oturanlar oldu, onlar da kadrolaştı; ama, hepsi de, kadrolaştıktan sonra, bir
dönem sonra yerlerini başkalarına vermek zorunda kaldılar değerli arkadaşlar.
Son günlerde Antalya'da konuşulan bir şey daha var.
Korkarım ki, bu kadrolaşmayı, Büyükşehir Belediye Başkanlığında yapılan
kadrolaşmayı, Antalya il başkanlığıyla ortak olarak yapıyorlar değerli
arkadaşlarım. Bunu da birçok kez belirtmeme rağmen bu konuda herhangi bir yanıt
almış değilim; çünkü, geçen gün bir il genel meclisi toplantısında, Antalya'nın
AKP İl Başkanı, Vali beklediği halde, Karayolları Bölge Müdürüyle, Devlet Su
İşleri Bölge Müdürüyle, Köy Hizmetleri Bölge Müdürüyle ayrı bir odada toplantı
yapıyor. Bir ilde 2 tane vali olmaz, 1 tane vali yeter, devletin valisi yeter
oraya. O anlamda, Antalya AKP İl Başkanına, gereken önemi vermelisiniz ve
söylemelisiniz ki, Antalya'da devleti temsil etmemektedir. Bu anlamda devleti
temsil eden bir vali olduğuna göre, onun görevi partiyi idare etmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Kamacı.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla) - Yine, Antalya'daki AKP'li bir
yöneticinin söylediğini söylüyorum: "Biz, Cumhuriyet Halk Partililerin
kadro çöplüğünü temizliyoruz şu anda" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu, çok ayıp bir şey; yani, bir
AKP'li yöneticiye bu yakışmıyor. O AKP'li yönetici -ismini de söylüyorum,
Celalettin Polat- geçmiş dönemlerde başka bir siyasî partideydi, şimdi sizin
partinizde; başkan yardımcısı mı, yoksa yönetim kurulu üyesi mi bilmiyorum;
ama, o insanın kulağını çekin. O insanlara, çalışanlara çöplük deme hakkını
size hiç kimse vermez ve vermemeli burada.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Madde hakkında konuş.
NAİL KAMACI (Devamla) - Konuşacaksan, gelir burada
konuşursun.
O anlamda, Antalya'daki kadrolaşmaya dikkat edin. Bir
de kendi ilçemde, Mavikent'te var
kadrolaşma; 5 kişiyi attı, 11 kişiyi de atmak için sıra bekliyor.
Sayın İçişleri Bakanı, gerçekten, bu kadrolaşmanın bu
şekilde devam etmesi halinde, yer yer bu konularda sıkıntılar doğacaktır; bunu,
sizin bilginize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunun herhangi bir siyasî konuyla
ilgisi yoktur; ama, size söylüyorum, bu kadrolaşma hareketi ülkenin
gündemini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı, lütfen teşekkür eder misiniz.
NAİL KAMACI (Devamla) - Çünkü, iktidara gelirken, bu
ülkede yolsuzluk ve yoksulluğu önleyeceğiz diye geldiniz; yoksulluğun altındaki
insanları işsiz bırakmaktasınız.
Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öyle zannediyorum ki, arkadaşımız
biraz heyecanla konuştular.
Antalya'da devletin valisi vardır ve o Vali
arkadaşımız, gerçekten, devletin valisi olarak işinin ehlidir; yetkilerini vali
olarak kullanmaktadır ve hiç kimseyle de o yetkilerini bölüşmemektedir. Ayrıca,
il başkanımız da, öyle zannediyorum ki, il başkanı olarak orada görevini
yapıyor.
Kadrolaşma konusunu, ben de, geçen gün gazetede okudum.
Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Türel Bey, buna da cevabını vermiştir:
"Biz, hızlı bir çalışma temposu içerisinde gidiyoruz. Bizimle çalışabilen,
ayak uyduranla beraber çalışmalarımızı götürüyoruz; ayak uyduramayan da,
çalışamayan da, elbette ki, değişir" demiştir. Ben, arkadaşımızı biraz
heyecanlı buldum.
Arz ediyorum, saygılar sunuyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) - Benim heyecanım, ülkenin
geleceğiyle ilgili Sayın Bakan. Lütfen... Öyle heyecanım falan yok benim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Var,
var...
NAİL KAMACI (Antalya) - Ama, il başkanınızı...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - İl
Başkanımız çok edepli bir adamdır.
BAŞKAN - Sayın Kamacı, lütfen...
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediye Kanunu
Tasarısının 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "birleştirilmesi"
ibaresinden sonra gelmek üzere "bölünmesi" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
Abdullah
Çetinkaya |
M. Emin
Tutan |
|
Ankara |
Konya |
Bursa |
|
Mustafa
Cumur |
|
Mustafa
Said Yazıcıoğlu |
|
Trabzon |
|
Ankara |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim,
uygundur, olabilir; ben de takdire bırakıyorum; yani, o kelime, maddeye ilave
edilebilir.
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
Mahalle kurulmasına, kaldırılmasına, birleştirilmesine
yetkili olan belediyenin aynı işlemlerde olan mahalle bölünmesine de yetkili
olması gerekir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin uygun bulduğu önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 9 uncu maddeyi
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler...
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, 81 inci maddeye
göre, soru sormak için söz istemiştim...
BAŞKAN - Oylamaya geçtim, bir dahaki sefere...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Mikrofonun ışığı yanıyor
ama...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Işık yanıyor Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtikten sonra oldu; bir
sonraki maddede dikkate alınır; oylamaya geçtim artık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, mikrofonun
ışığı daha önce yanmıştı...
BAŞKAN - Sayın Anadol, oylamaya geçmiştim.
10 uncu maddeyi okutuyorum :
Belde adının değiştirilmesi
MADDE 10.- Bir beldenin adı, belediye meclisi üye tam
sayısının en az dörtte üç çoğunluğunun kararı ve valinin görüşü üzerine
İçişleri Bakanlığının onayı ile değiştirilir. Bu karar Resmî Gazetede
yayımlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu
ve şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay söz istemiştir.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan,
değerli mesai arkadaşlarım; Belediyeler Kanunu Tasarısı üzerinde söz aldım;
maddeye geçmeden önce, bir anımsatma yapmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizi kuran Büyük Atatürk
ve arkadaşlarının, bilinen asker, politikacı kimliklerinin dışında,
bilmediğimiz, bugünkü kamuoyuna çok yansımayan bir özellikleri de vardı; bu
özellikleri, kanun yapma tekniği konusundaki mükemmellikleriydi. Öyle ki,
Cumhuriyetimizin Kurucusunun ve onun arkadaşlarının döneminde yapılan birçok
kanun için, daha sonraki yıllarda, çok sonraki yıllarda, yani, geçmiş yıllarda,
günümüzde, bu kanun şu tarihte çıktı, şunu bir ele alalım, şunu bir
değiştirelim diye, çeşitli bakanlıklarda, dört yıl, beş yıl süren çalışmalar
yapılmış; ama, 1930'larda, 1928'lerde çıkan o kanunların alternatifi, daha
münasibi, daha uygunu bulunamamış ve bu yüzden, Türkiye Cumhuriyetinde, bir
bakanlıkta, üzerinde dört yıl çalışıldığı halde, cumhuriyeti kuranların
çıkardığı kanunun alternatifi üretilemeden, komisyonun çalışma süresi
dondurulmuş, iptal edilmiş; böyle bir hadise yaşıyoruz.
Bunu, şunun için söylüyorum: Değerli arkadaşlar,
değiştirmekte olduğumuz, 165 madde, 8 ekmadde ve 3 geçici maddeden oluşan ve 3
Nisan 1930 tarihinde çıkarılan 1580 sayılı Kanun da öyle kanunlardan biridir.
Bir dönem, Erfelek İlçesinde Belediye Başkan Yardımcılığı yaparken "şu işe
bak, 1930'larda çıkmış bir kanunla belediyecilik yapıyoruz, yapmak
zorundayız" derdik. Evet, 1930'dan 1995'e, epey bir süre; gerçekten,
rehabilite edilmesi, revize edilmesi gerekiyor; şüphesiz, ben de şikâyetçiydim;
ancak, bugün, burada görüştüğümüz, biraz da aceleye getirildiğini düşündüğümüz
yeni kanun tasarısının tümü üzerinde konuşan
yerel yönetimlerden sorumlu Genel Sekreter Yardımcımız Sayın Oğuz Oyan'ın
dediği gibi, partimiz açısından tereddütle, çekinceyle ve endişeyle
karşılanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, üzerinde söz aldığım 10 uncu madde,
bir beldenin adının, belediye meclisi üye tamsayısının en az dörtte 3
çoğunluğunun kararıyla değiştirilmesini öngörmektedir. Buna itiraz edilir mi;
edilmez, ben de etmiyorum; ancak, bu maddeden bir önceki madde olan 9 uncu
maddede ve sonrasındaki 18 inci maddede, bu maddeyle çelişen iki hadise vardır.
Beldenin adını, belediye meclisinin üye tamsayısının dörtte 3'üyle
değiştiriyoruz. Bunu niye koymuş arkadaşlar; sanıyorum, bir siyasî mülahaza
olmasın, bir genel konsensüs aransın diye koymuşlar; ama, 9 uncu maddeye göre,
bir beldedeki mahallenin adını, belediye meclisinin katılanlarının salt
çoğunluğuyla değiştirebiliyoruz; yani, 15 kişilik bir belediye meclisinde
toplantının yapılabilmesi için 9 belediye meclisi üyesi gerekiyor; 9 kişiyle
meclis toplandığında, bir mahallenin adı 5 kişiyle değişiyor. Yine, belediye
meclisinin görevlerinin sayıldığı 18 inci maddenin (n) bendine göre, meydan,
cadde, sokak ve park adları da aynı şekilde, salt çoğunlukla
değiştirilebiliyor. Bunu, bir çelişki olarak gördüğümü de buradan ifade etmek
istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına
göre nüfusumuzun yüzde 78'i belediye hudutları dahilinde yaşıyor. Kırsal
kesimden kentlere çok hızlı bir geçiş, göç olayı yaşanıyor. Bu büyük göç
dalgasına karşın, belediyeler, gerek teknik donanım gerekse kentsel
belediyecilik anlayışının yetersizliğinden dolayı ve hazırlıksız da
yakalanıldığı için, Türkiye'nin 39 000 köyü vardı, şimdi, belediye tabelası
olan her yerleşkeyi de, hatta buna başkent Ankara da dahil, köy saymak mümkün.
Onun için, ben, Ankara'ya geldiğimde bana dediler ki: "Ankara büyük bir
köydür." Bu anlamda 16 büyükşehir, 65 il, 3 134 ilçe ve belde belediyesine
sahip ülkemizde, bakın, 1923'te 436 belediye vardı, bu 8 kat artmış. 1927'deki
13 000 000 nüfusumuz ise 5 kat artmış; yani, bu gelişimde, bu gidişatta bir
oransızlık var. Bu oransızlık, hiç şüphesiz ki, ne bu iktidarın ne de geçmiş
iktidarların marifeti; bu oransızlık, hızlı konjonktürde, yeni sanayileşme sürecinde
doğal bir süreç.
Türk insanı, dünyanın diğer milletlerinin layık olduğu
refah seviyesi bakımından bütün hakları haiz ve onlara sahip olmalıdır ve
milletimiz, dünyadaki diğer milletlerden daha fazla bunlara layıktır. Kimseyi
eleştirmek için söylemiyoruz; ama, bu ülkede, sırf Başbakan geçecek diye
belediye yapılan köyler olduğu hepimizce malumdur; ancak, bu, artık, bunların
bu müktesebatını, bu küçük beldelerin bu müktesebatını ellerinden almamızı, en
azından vicdanen gerektirmez. Çok büyük külfet olduğunu, sıkıntı olduğunu ben
de kabul ediyorum; ama, insanlar için, o tabela, artık, bir onur vesilesidir.
Bir beldeden o belediye tabelasını indirmek, o beldedeki 5 yaşındaki çocuktan
75 yaşındaki dedeye kadar herkesi rahatsız edecektir. Yapılması gereken nedir;
yapılması gereken, oraları rehabilite etmektir. Nasıl edersiniz; sayın hükümet
bu konuda değişik projeler geliştirebilir. Bunlardan bir örnek isterseniz,
geçmişte uygulanmaya başlanılan, ama, 12 Eylül askerî darbesi nedeniyle devam
edemeyen Köykent Projesi, bu küçük beldeler için bir model olabilir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, belediyelerimizin temel bir
sorunu da, 1980'den bu yana moda olan neoliberal politikalar ile hazine
garantili dışborçlanma sevdası ve yarışıdır. Yıllardır söylenen beş
karadelikten birisi olan mahallî idareler, yerel yönetimler, ülke ekonomisinin
gidişatını belirleyecek anadamarlardan biridir. Yine, bizdeki rakamlara göre,
biliyoruz ki, 12 katrilyonluk hazine garantili borcun 6 katrilyonu
ödenememiştir.
Sayın milletvekilleri, belediyelerin durumunun kangrene
dönüşen bir yara olduğu bu Parlamentodaki herkesçe, iktidarca da muhalefetçe de
malumdur, kabulümüzdür; ancak, tabiî, bunun bir başlangıcı var. Türkiye'de
belediyelerin bugün içine düştükleri iktisadî kriz ve istihdam fazlalığı
probleminin miladı, siz de takdir edersiniz ki, Özal dönemi ve 1984'tür. 1983
genel seçimlerinden sonra yaşadığımız süreçte, hemen bir yıl sonra yapılan ve
dönemin Anavatan Partisinin büyük çoğunlukla, ezici çoğunlukla -sizin,
geçtiğimiz seçimlerde aldığınız gibi- belediyeleri neredeyse külliyen almasıyla
birlikte, belediyelere yönelik olarak genel iktidardan bir büyük avans, bir
malî opsiyon sağlandı. Başbakan, o zamanki belediye başkanlarını uyarmıştı ve
zamanın başbakanı, belediye başkanlarına şunu söylemişti: "Bu iş böyle
gidecek zannetmeyin. Bu paraları, bu kaynakları üretime dönüştürün, istihdama
yönelik iş ve işlem yapın." Ama, devrin belediye başkanlarının -istisnalar
mutlaka vardır- büyük kısmı, bu kaynaklarla vitrin ve peyzaj çalışması yapıp,
belediyelere bolca personel doldurmuştur. Belediyelerin malî krizi de o tarihte
başlamıştır.
Şimdi, kurumlararası geçişin serbest bırakıldığını da
öğrenmiş bulunuyoruz. Bir kere, bu belediyeler bizim belediyelerimiz,
başkanlarının yakasında AKP rozeti olsa bile. Bu belediyelerin içinde
bulundukları bu malî krizden ve istihdam fazlalığından, mutlaka ama mutlaka
kurtarılmaları gerekir. Hükümetin, bu konuda ciddî siyasî bir irade gösterip
-bir norm kadro hazırlığı sanıyorum var- belediyelerde çalışan hiçbir mevsimlik
işçiyi mağdur etmeyecek bir formülü üretmesi gerekir. Tabiî, yeri gelmişken,
sayın hükümetin, Orman Genel Müdürlüğünde çalışan 21 000 mevsimlik işçi için de
aynı formülü üretmesini bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, öyle belediyeler var ki,
çalıştırdığı mevsimlik işçileri onüç-ondört aydır maaş alamamıştır. Aylık
aldığı maaş 303 000 000 lira; gece sabaha kadar çöp topluyor ve 303 000 000
liralık maaşını da on aydır alamıyor. Türkiye'de bu durumda olan sayısız
belediye var. Milletimiz de, iktidarınızın üçbuçuk yıl görev başında
kalacağından bahisle, iktidara dayalı bir belediye, personele olan borçlarını
daha seri bir şekilde öder ve kapatır düşüncesiyle, belediye seçimlerinde, size
daha çok belediyelik kazandırmıştır. Milletimiz ve belediye çalışanları, sayın
hükümetten, bu konuda bir büyük siyasî irade beklemektedir. Takdirinize
sunuyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ayırımcılık mı yapıyorsun?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bütün belediyelere...
Değerli arkadaşlar, konuşma sürem de daralıyor...
Yine, Türkiye'nin bir eksiği de şudur: Çağdaş ve sosyal
belediyecilik anlayışının yetersizliğinden, bu konudaki yaklaşım eksikliğinden
dolayı, İstanbul'un her sokağında onlarca hemşeri derneği tabelası görürsünüz.
Sadece İstanbul'da, benim bildiğim, yazıştığım, Sinopluların 128 tane hemşeri
derneği var.
AHMET YENİ (Samsun) - Birleştir onları, bir araya
getir.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu dernekler şunun için var:
Devlet ve belediye, sosyal devlet ve sosyal belediye anlayışını toplumun tümüne
yayamadığı, sosyal devletin gereklerini yerine getiremediği için, özellikle
metropollerde, insanlarımız, sorunlarını, dernekleşerek, kendi kendilerine
çözme güdüsüyle hareket etmişler ve dernek enflasyonu yaşanır hale gelmiştir.
Yine, belediyelerimizin bir temel sorunu da şudur: Ben
buradan gidiyorum, Güven Hastanesinde muayenemi oluyorum, reçetemi
yazdırıyorum; eczaneye telefon açıyorum, eczacı, ilacı, benim odama kadar
getiriyor. Herhangi bir devlet memuru için de, bu, şöyle mümkün: Memur,
reçetesini alıyor, eczaneye gidiyor, ilaç payının yüzde 20'sini ödüyor,
kalanını, eczacı, devletten alıyor.
Değerli arkadaşlarım, eczacılar, belediye memurlarına
ilaç vermiyorlar; niçin vermiyorlar; yüzde 80'i belediyelerden paralarını
alamadıkları için vermiyorlar. Lösemi hastası bir belediye memuru 5 milyar
liralık ilacı alamazsa ölecek, eczane de bu ilacı vermiyor Sayın Bakanım! Bu
tarz memurların, hiç değilse, öncelikli olarak, kurumlararası yatay geçişle,
bir an önce, eczacıların güvendiği kurumlardan birine geçmesi lazım.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Yine, belediyelerin
bir sorunu da, özellikle Karadeniz Bölgesinde küçük yerleşim yerleri -Sayın
Fatsa çok iyi bilir- belediye yapılmıştır, nüfusu artırmak için civardaki 3-4
köy bağlanmıştır. O köydeki yurttaş, ormandan odun hakkını kaybetmiştir,
yapacak ve yakacak hakkını kaybetmiştir; yani, şehirli olmuştur; ama, o köye
hiçbir hizmet gitmemektedir. Sadece benim ilçemde böyle 9 tane köy var.
Sinop'un Erfelek İlçesinde, Erfelek'te nüfus çoğalsın da belediye olsun diye
bağlanmış 9 tane köy var. Karadeniz Bölgesi böyle köylerle dolu. Biz, artık
bunlara mahalle diyoruz. Bu mahalleler de bir tek şey istiyor; yol istiyor,
suyunu bile bir şekilde halletmiş, bir tek yol istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bu konuda Köy Hizmetleri de diyor ki, efendim, bu benim
ağımda değil. Belediyenin asfaltı yok, plenti yok; bunu da sayın hükümetin
dikkatine sunuyorum. Genel Sekreter Yardımcımızın söylediği gibi, birtakım
çekincelerimiz var. Keşke, bu tasarıyı daha derli toplu, bir istişareyle,
beraber hazırlasaydık diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın Coşkunoğlu'nun sorusu var; buyurun Sayın
Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana 9 uncu
maddeyle ilgili bazı sorular sormak istiyorum; yalnız, o soruları sormadan önce
kısa bir saptama yapayım. En temel iddiası demokratikleşme olan bir tasarıyı
tartışırken, bir maddeyi, o maddeyle ilgili soru-yanıt gibi bilgilenme sürecini
tamamlamadan kabul etmiş olduk. Bu da tartıştığımız tasarının ruhuna uygun gibi
geldi bana zaten.
Birinci sorum şudur : Maddenin üçüncü fıkrası
muhtarların yükümlülüklerini sayıyor; oldukça geniş, kapsamlı, iddialı
yükümlülükler veriliyor muhtarlara. Muhtarlarımızın bu yükümlülüklerini yerine
getirebilmelerine yardımcı olmak için haklarında bir iyileştirme düşünülüyor
mu?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerince 4 yasa teklifi sunulmuştur. Bu yasa teklifleri,
muhtarların ödenek ve sosyal güvenliklerine ilişkin yasa teklifleridir. Bu yasa
tekliflerini gündeme almayı düşünüyor musunuz muhtarlarımızın durumunu
iyileştirmek için?
İkinci sorum : 9 uncu maddenin son fıkrasının ikinci
yarısında aynen şöyle deniliyor: " Belediye, kararlarında, mahallelinin
ortak isteklerini göz önünde bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına
uygun bir biçimde yürütülmesini sağlamaya çalışır." Bu, çok gevşek bir
temenni olmanın ötesinde bir ciddiyet taşımıyor gibi geliyor bana.
Belediyelere mahalleden kendilerini ilgilendiren
konularda görüş alma zorunluluğu getirilmelidir demekten, daha somut bir
mekanizmaya bağlamaktan bu temenniyi, neden kaçındınız; onu sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, biraz önce de burada takdim konuşması
yaparken demiştim ki, bu, yerel yönetim reformuyla ilgili üçüncü paket,
Belediye Gelirleri Kanunu veya Yerel Yönetimler Gelirleri Kanunu ve bir de
bunun yanında Köy Kanunu...
Biz, köy ve mahalle muhtarlarının durumunu da birlikte
mütalaa edecek bir çalışma hazırlığı içerisindeyiz. Üçüncü paket olarak da,
inşallah, bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.
İkinci soruya gelince; burada "belediye -tabiî, o
fıkranın ön kısmı da vardır- mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının
karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkânları ölçüsünde gerekli
yardım ve desteği sağlar"
deniliyor, ondan sonra diğer kısmı geliyor.
Tabiî, bunlar, belediyeye, bu yükümlülükleri yerine
getirmesi için verilmiştir. Aslında, birçok belediye, büyük belediyeler, imkânı
olan belediyeler öyle bir hüküm olmadığı halde muhtarlara bürolar açmak, tefriş
etmek gibi birtakım hizmetler yapıyorlardı; ancak, yasada yeri olmadığı için
sıkıntıya giriyorlardı, en azından, denetim yapan birimlerin "bunu nasıl
yaptınız" sorusuyla karşılaşıyorlardı. Şimdi, öyle bir soruyla
karşılaşılmaması için bu fıkra konuldu. Onun devamında da, yine, belediyelere,
mahallelerin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bütçe imkânları nispetinde
karşılanması konusunda açık, net bir hüküm konulmuş oldu. Yani, bence, bu
hüküm, belediye meclislerinin o mahallenin ihtiyaçlarıyla ilgili bütçe
imkânları nispetinde kararlar alması için kâfidir kanaatindeyim.
Arz ediyorum efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Temenni yerine bir zorunluluk
olsa daha iyi olurdu Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler.. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 18.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 18.50
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 109 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
11 inci maddeyi okutuyorum :
Tüzel kişiliğin sona erdirilmesi
MADDE 11.- Belediye sınırı veya meskûn sahası, bağlı
olduğu il veya ilçe belediyesi ile nüfusu 50.000 ve üzerinde olan bir
belediyenin sınırına, 5.000 metreden daha yakın duruma gelen belediye ve köylerin
tüzel kişiliği; genel imar düzeni veya temel alt yapı hizmetlerinin gerekli
kılması durumunda, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi
üzerine müşterek kararname ile kaldırılarak bu belediyeye katılır. Tüzel
kişiliği kaldırılan belediyenin mahalleleri, katıldıkları belediyenin
mahalleleri hâline gelir. Tüzel kişiliği kaldırılan belediye ile köylerin
taşınır ve taşınmaz mal, hak, alacak ve borçları katıldıkları belediyeye
intikal eder.
Nüfusu 2.000'in altına düşen belediyeler, Danıştayın
görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile
köye dönüştürülür. Tüzel kişiliği kaldırılan belediyenin tasfiyesi il özel
idaresi tarafından yapılır. Bu belediyenin taşınır ve taşınmaz malları ile hak,
alacak ve borçları ilgili köy tüzel kişiliğine intikal eder. İntikal eden
borçların karşılanamayan kısımları il özel idaresi tarafından üstlenilir ve
vali tarafından İller Bankasına bildirilir. İller Bankası bu miktarı, takip
eden ayın genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamının belediyelere ayrılan
kısmından keserek ilgili il özel idaresi hesabına aktarır.
BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle, buradan 70 000 000'a iletmek istediğim çok
net bir mesaj var: Bu yasa tasarısı, daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine 308 sıra sayılı yasa tasarısı olarak gelmişti. Yeni yasa tasarımızın
sıra sayısı da 616; yani, 307 yasa tasarısından ve teklifinden sonra 308 inci
yasa tasarısı yine aynı yasa tasarısı oldu. Buradan şuraya gelmek istiyorum:
Demek ki, çıkarılmaya çalışılan yasaların -ki, bu yasa tasarısı, 308 sıra
sayılı yasa tasarısına nazaran daha kaliteli bir yasa tasarısıdır- daha iyileri
yapılabiliyor. Yani, demek ki, yasak savmak veya o kaliteyi yakalamadan, sadece
kelle hesabıyla yapılan siyaset, Türkiye'nin önünü açan doğru bir siyaset
olmaktan her zaman uzak kalmıştır.
Hepimizin malumu olduğu üzere, bankalar kapatılıyor,
adliyeler kapatılıyor, şimdi de sıra belediyelerimize geldi. Burada çok öne
çıkan bir husus var. Belediyelerimizdeki hizmetlerin o kaliteye ulaşmamasından
ziyade, bu belediyelerin -ki, bu belediyelerin sayısı daha önce İçişleri
Bakanlığımızdan aldığımız belgelere göre 340 civarındadır- yaklaşık 32 trilyon
lira borcunun olması, hem bundan önceki yasalara hem bu yasaya gerekçe
olmuştur. Yani, açıkça söylemek gerekirse "insanlar hizmetleri az
alıyorlar; daha kaliteli bir hizmet getirmemiz gerekiyor" mantığı
yerine "bu belediyelerin yaklaşık
32 trilyon borcu var; bu belediyeler kapatılırsa ancak insanlara daha iyi
hizmet gider" gibi bir mantık söz konusu.
Tabiî, bu işin aslına bakmak lazım; o da şudur: Yani,
kocaman kocaman kanunlar çıkarmak yerine, birbirini takip eden, birbirinin
eksiğini gideren yasaları tekrar tekrar yapmak yerine, işin aslına bakmak
gerekiyor. Biz, köylerimizdeki göçü önlemez isek, tarım yapan insanlarımızın
tarım yapma yeteneklerini sınırlı hale getirir isek, bu göçü engelleyemediğimiz
gibi, bugün 340 olan bu sayı, belki, bundan sonraki sayımda -daha önce bir
arkadaşımın da söylediği gibi- 1 000'lere ulaşacaktır; çünkü, bakın; bir önceki
yasada da gerekçe olarak ne demişiz; daha doğrusu, AKP'li milletvekili
arkadaşlarım ne demişler: "Belediyelerin etkili, verimli ve ekonomik
hizmet sunumu konusunda, 2 000 nüfus şartının
yeterli olmadığı kabul edilmektedir; bu sebeple, nüfusu 2 000'in altına
düşen belediyelerin, tüzelkişiliklerinin kaldırılarak, en yakın belediyeye
katılmaları veya mümkünse, köy haline getirilmesi öngörülmüştür." Yani,
siz diyorsunuz ki, 2 000'in altındaki yerleşim birimleri belediye olmayı hak
etmemektedir; ancak, ölçü, yine 2 000'dir. Şimdi, bunu anlamak gerçekten mümkün
değil; yani, 1 999 bunu hak etmiyor, 2 000 veya 2 001 bunu hak ediyor; böyle
bir kalite anlayışı, böyle bir hizmet anlayışı, emin olun, dünyanın hiçbir
ölçeğinde yoktur.
Tabiî, buradan şuraya gelmek istiyorum: Özellikle
belediyelik kimliği kaldırılan bu belediyelerin müktesep haklarını da gözönünde
tutmak gerekir. Bu insanlar belediye olma konusunda hem üzerlerine düşeni
yapmışlar hem de şimdiye kadar devletin kendilerine verdiğinden daha çoğunu,
birtakım ihtiyaçlarını, köylerinin belediye haline gelmesiyle, aralarında
birleşerek kendileri karşılar hale gelmişlerdir. Siz, şimdi, bu insanların
kendi belediyelerine, kendi beldelerine yaptıkları hizmetleri de bir şekilde
ellerinde alma gayreti içerisinde olacaksınız. Böyle bir mantık da yok.
Düşünün, bir beldenin insanları bir araya gelmişler
veya o beldenin Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da yaşayan insanları
beldelerine bir ambulans hediye etmişler, bir başka araç hediye etmişler,
sağlıkla ilgili ciddî bir ünite hediye etmişler; ama, siz diyorsunuz ki, hayır
kardeşim, senin nüfusun 2 000'den 1 996'ya düştü; o yüzden, ben, senin
yurttaşının, senin hemşerinin sana sunduğu bu menfaatı veya bu birimi senin
elinden alırım. Bu, ne hakkaniyet ölçülerine ne de dünyanın uyguladığı o toplam
kalite kurallarına uygun bir davranıştır.
Ben, şunu çok açıkça söylemek istiyorum: Belediyelerin
birleştirilmesi olayı hizmette kaliteyi getirmeyecektir; çünkü, hepimizin
bildiği gibi, zaten, belediyelerin çoğu borçludur. Siz, eğer, borçlu
belediyelerin hizmet alanını genişletecek olursanız, bu belediyeleri ciddî
şekilde kaosa sürüklersiniz. Eğer, bu belediyelerin hizmet alanlarına başka
mahalleleri, başka belediyeleri eklerseniz, buralardaki insanların hizmet alma
konusundaki şanslarını da ciddî şekilde sekteye uğratmış olursunuz.
Bir belediye düşünün, bir de, belediyelikten çıkmış,
mahalleye dönüşmüş bir beldeyi düşünün. Şimdi, soruyorum size; oranın belediye
reisi, hizmet konusunda, sonradan kendisine dahil edilen belediyeyi mi veya
belediye kimliği gittikten sonra mahalleyi mi önceliğinin içine alır, yoksa,
kendisini seçmiş olan ve kendisinin sınırlarını belirlemiş olduğu belediyenin
insanına mı öncelik getirir. Dolayısıyla, bu tür yaklaşımları, bu tür hesap
hatalarını özellikle bizlerin yapmaması gerekiyor.
308 sıra sayılı tasarıda da bizim yapmaya çalıştığımız
yasaları, özellikle Batılı ülkeler, gelişmiş ülkeler çok önceden yaptılar;
onlar, devlet olarak hizmetlerini bitirdiler; ondan sonra, birtakım ölçüler,
kıstaslar getirdiler demiştim. Daha önce arkadaşlarım "İngiltere'de
belediye sayısı Türkiye'dekinden daha az, Fransa'daki belediye sayısı
Türkiye'dekinden daha az" demişlerdi. Doğru; ancak, oralardaki belediye
hizmetleri; yani, devletten insana hizmetin aracı olan belediyelerin sunduğu
kültür hizmetleri, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri çok önceden
bitirilmiştir, altyapı hizmetleri bitirilmiştir; ondan sonra, o yörenin
insanının o hizmet kalitesine ulaşmasından sonra, devlet, ancak, hizmeti daha
az alan yerlere hizmet getirme konusunda birtakım öncelikleri kendi önceliği
olarak dahil etmiştir.
Şunu söylemek istiyorum: Siz, eğer, İngiltere'deki,
Almanya'daki, Fransa'daki belediyecilik anlayışıyla ve o ölçülerle bu
belediyeler yasasını çıkarmaya çalışırsanız, o zaman, benim insanıma, hizmet
bekleyen, altyapı bekleyen, hatta, beklemesine rağmen şu ana kadar alamamış
insanıma en büyük haksızlığı yapmış olursunuz diye düşünüyorum ve bu konuda da
iddialıyım. Siz, insanlara, önce, sen, kendi kendine, toplayacağın vergilerle
altyapını yapabilirsin, mezarlığını yapabilirsin, camini yapabilirsin, okuluna
bir sınıf ekleyebilirsin deyip, ondan sonra da, hayır kardeşim, sen yapamadın,
ben de yapamadım, bundan sonra, sen, belediye değil, köy olacaksın derseniz,
bu, ne hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşır ne de sizin veya bizim yapmamız
gerekenlerin içinde gerçekten öncelik sırası alması gereken bir konudur.
Bir de, çok önemli bir şey daha var: Eğer, ölçüt 32
trilyon borçsa, devlete hiç borcu olmayan belediyeler var, hatta, devletten
alacağı olan belediyeler var. Peki, onların suçu ne? Kendilerine ait olan
birtakım kaynakları iyi değerlendirmişler, kendilerine ait olan bölgedeki
gelirlerden iyi faydalanmışlar ve insanlarına hizmet sunma konusunda, bırakın
devlete borçlu kalmayı, devletten alacağı olan belediyeler var. Onlara da
diyeceksiniz ki, kardeşim, kusura bakma, sen işini iyi yapıyorsun; ama, senin
de nüfusun 1 997; onun için, senin de belediyelik kimliğini alacağım.
Böyle bir mantık yok arkadaşlar! Böyle bir düzmece
yasa, bence, 308'de geçti, 616'da geldi; demin de söylediğim gibi, 308 sıra
sonra... Şimdi, inanıyorum, güveniyorum, sağduyuyla, belki, bir 308 sıra sayı
sonra, yeniden, daha düzgün, daha doğru bir yasa yapma imkânımız olacak.
Bu yapmak istediğimiz yasalar, aynı zamanda, mezkûr
uluslararası anlaşmalarla da çok bağdaşmıyor. Siz, iki belediyeyi birleştiriyorsunuz,
o iki belediyenin insanına sormuyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral, buyurun, konuşmanızı tamamlayın
efendim.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkanım;
teşekkür ederim.
Yani, bakın, görücü usulü belediyecilik anlayışı olmaz;
belediyecilikte, görücü usulü belediyecilik anlayışı olmaz. Eğer, insanların
fikrini almadan, insanların oyunun rengini almadan, daha doğrusu, seni köy
yapacağım dediğiniz insanın olurunu almadan onun kimliğiyle oynarsanız, bu
insan da, er geç, size, hak ettiğiniz cevabı verecektir.
Sözün özü: Ne dünyadaki kriterlere uyan bir yasa
tasarısı ne bizim bağlı bulunduğumuz uluslararası anlaşmalardan destek alan bir
yasa tasarısı ne de 308'de olduğu gibi, Türkiye'nin gerçeklerine uyan bir yasa
tasarısı. O yüzden, tasarının bu maddesinin, özellikle ikinci fıkrasının bu
yasa tasarısından çıkarılmasını talep ediyoruz ve bana bu toleransı gösterdiği
için önce Sayın Başkanıma, beni dinlediğiniz için de siz sayın vekillerime
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oral, teşekkür ediyorum.
11 inci madde üzerinde, şahsı adına, Muğla Milletvekili
Sayın Gürol Ergin; buyurun efendim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediye Kanunu
Tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken, sizleri ve Yüce Ulusumu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan arkadaşımın
da belirttiği gibi, her şeyden önce bir kazanılmış hak kavramı vardır. Şimdi,
herhangi bir belediyeyi, biz, nüfusu 2 000'in altına düştü diye belediyelikten
çıkarırsak, o insanlara, o yöre halkına haksızlık yapmış olmaz mıyız?.. O
yörelere, o beldelere belde hakkı verildiğinde, belediye kurulduğunda, onların
durumu, eski durumlarından, yani, köy olma durumlarından daha ileriye
götürülmedi mi ki, biz, şimdi, oraları yeniden köy haline getirmek istiyoruz.
Ama, bu konuya girmeden önce şunu da söyleyeyim: İster
nüfusu 2 000'in altına düştüğü için ister başka bir gerekçeyle, belediye
tüzelkişiliğin sona ermesi düzenlemesinde, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı Anlaşmasının 5 inci maddesine aykırı davranılmaktadır; çünkü, bu madde,
böyle durumlarda referandumu koşul olarak öne sürmektedir.
Ben size, izninizle, Londra'da yaşanmış bir olayı
burada söz konusu ederek, vatandaşlık kavramı ve yönetim kavramının
İngiltere'de ne anlama geldiğini, çok küçük, anekdot biçiminde bir örnekle
vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Londra'da bir gün bir sokağın
sakinleri bakıyorlar ki, bir adamı elektrik direğine bağlamışlar. Hemen polise
haber veriyorlar "bu elektrik direğinden bu insanı kurtaralım"
diyorlar. Polisler geliyor, adamı çözmeye kalkıyorlar; adam "hayır, beni
çözemezsiniz; çünkü, ben kendimi bağlattım bu direğe" diyor. "Nasıl
olur" denilince yanıtı şu oluyor: "Ben bu sokağın insanıyım. Bu
direği benim hiçbir biçimde bilgime başvurulmadan belediye dün bu sokağa dikmiş.
Bu direk buradan sökülmediği sürece ben bu direkten bu ipler çözülerek
kurtarılmamı istemiyorum. Ben burada böyle yaşayarak yurttaşlığımın bilincinde
olduğumu göstermek istiyorum." Değerli arkadaşlarım, yarım saat geçmeden o
direk sökülüyor oradan ve bu adam da kendini çözdürmüş oluyor.
Bunu şunun için söylüyorum: Şimdi, 2 000 nüfuslu diye
siz bir köyü belde yapmışsınız; ama, şimdi, bakın, şu gerekçelerle ve o
insanlara hiç sormadan, o insanların insan olarak düşüncesini almadan bu
belediyeleri kaldırıyorsunuz. Nedir?.. Bakınız, hükümetimiz şöyle söylüyor
gerekçede: "Buralarda kaynaklar verimsiz kullanılmış, bu belediyeler
görevini yapmakta acze düşmüş, çarpık kentleşme ve gecekondulaşma ciddî
boyutlara ulaşmış..." Değerli arkadaşlarım, çarpık kentleşme,
gecekondulaşma ileri düzeye varan yerlerin belediyelerini kapatırsanız,
İstanbul'dan başlayarak bütün belediyeleri kapatmanız gerekir, böyle küçük
beldeleri değil. Onun için, eğer bir beldede belediye kapatılması söz konusu
olursa, o beldenin malî kaynaklarını, sosyal hareketlilik ve ekonomik edinim
düzeyini, yaz-kış değişen nüfusunu, var olan maddî varlığını, gelirlerinin
giderlerini karşılayıp karşılamadığını ölçmek gerekir. Yoksa, bir tek
gerekçeyle, nüfusu 1 999'a düştü diye belediye kapatılır mı değerli
arkadaşlarım?! Böyle bir şey olur mu, bu kadar basit bir ölçü olabilir mi bir
belediyeyi ortadan kaldırmak için?!
Bunun için, bu madde gerçekten yanlış olmuştur.
Kazanılmış hakka aykırı olduğu gibi, benim düşünceme göre, o yörede yaşayan
insanların insanlık haklarına da aykırıdır. Biz bir önerge veriyoruz ve bu
maddenin çıkarılmasını, daha doğrusu, maddenin bu paragrafının çıkarılmasını
istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ergin, 1 dakika eksüre veriyorum;
lütfen, tamamlayınız efendim.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, turistik yörelere baktığınız zaman, sizin,
nüfusu 2 000'den az dediğiniz yörelerde, günde en az -yaz için söylüyorum- 200
000 yabancı turiste hizmet veriliyor. Siz, bu belediyeleri kaldırırsanız, köy
yapılarıyla bu hizmeti verebileceğinizi düşünüyor musunuz değerli
arkadaşlarım?..
Ayrıca, bu belediyelerin çoğunda, çok ciddî altyapı
çalışmaları başlatılmış durumda. Belediye olmaktan çıkardığınızda, köy
tüzelkişiliğiyle bu altyapılar sürdürülebilir mi?..
Bu nedenlerle, birçoğunda sağlıkocağı, jandarma
komutanlığı, bölge trafik istasyonu, ilk, orta ve lise eğitimi veren okullar
bulunan bu beldelerin kapatılmasının yanlış olduğunu bir kez daha ifade ediyor,
önergemizin desteklenmesini, saygılarımla sizlerden rica ediyorum.
Size ve ulusuma saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü?..
Yok.
Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Fatsa, süreniz 5 dakika.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 11 inci maddede, özellikle, nüfusu
2 000'in altına düşmüş belde belediyelerinin kaldırılmasıyla ilgili bir hüküm
var. Biraz önce, Anamuhalefet Partisine mensup milletvekili arkadaşım, bununla
ilgili kanaatini ifade etti. Bunların kaldırılmasının yanlış olacağını,
insanların, bu beldelerin, bu halkın cezalandırılması manasına geldiğini, böyle
anlaşılacağını ifade etti. Ben de bu konuyla ilgili şahsî düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlar, özellikle, 1989'dan sonra Türkiye
genelinde köylerin yoğun olarak belde yapılması gayretlerine şahit oluyoruz. Bu
köylerin siyasî gerekçelerle belde yapıldığını görüyoruz. Benim seçim bölgem
olan Ordu'da 53 tane belde var. Bu beldelere mevcut şartlar ve imkânlarla
hizmet vermek, belde imkânlarıyla buralara hizmet götürmek, hizmet yapmak,
vatandaşın, özellikle, Karadeniz'in coğrafî şartlarını da dikkate aldığınızda
bu beldelerdeki vatandaşın beklentisine cevap vermek mümkün değildir. Bir belde
düşünün, bir uçtan bir uca 20 kilometre; büyükşehir sınırları kadar. Evlerin
birbirine mesafesi en az 500 metre, 1 kilometre, ıslıkla veya işaretle
haberleşebiliyorsunuz. Arazi şartları çok zor. Buralar belde yapılmış. Belediye
binası yok, belediye hizmetleri için hiçbir altyapı yok, araç-gereç yok,
alet-ekipman yok. Eh, ayda, 10-15 milyar lira İller Bankası ödeneği geliyor; 5
kişi, 10 kişi çalışıyor -en az 5 kişi çalışıyor- ve bu gönderilen ödenekle de,
sadece başkanın ve çalışan personelin maaşları ve diğer giderleri
karşılanabiliyor ve bu beldelere, hiçbir hizmet yapma imkânını bulamıyoruz;
belediye başkanları da bulamıyor. Belde olduğu için, Karayolları gelmiyor, Köy
Hizmetleri gelmiyor, diğer köylere hizmet veren birimlerin hiçbirisi buralarda
hizmet yapmıyor. Mevcut belde ve belediye başkanının da, kendisine verilen
imkânlarla bu hizmetleri yapma şansı yok.
Evet, İç Anadolu'da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da;
yani, yerleşim alanlarının toplu olduğu yerlerde, belki, bu, çok fazla sıkıntı
meydana getirmiyor olabilir; ama, Karadeniz gibi, coğrafî şartları ve yerleşim
şartları, fizikî yapıdan kaynaklanan bu zorluklar dikkate alındığında,
buralarda, bu belde imkânlarıyla ve bu belde belediyelerine sağlanan imkânlarla
hizmet yapılamıyor. Hem belediye başkanları hem seçilmiş insanlar,
milletvekilleri olarak bizler, çok zorluk yaşıyoruz; ayrıca, hizmet gitmediği
için, burada meskûn insanların, bu beldelerde yaşayan insanların da, yoğun
olarak tepkileriyle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, keşke, siyasî gerekçelerle bu
köyler belde yapılmamış olsaydı. Bugün, hep beraber, bu handikaptan çıkmanın
yollarını arıyoruz; 3 000 diyoruz, olmuyor, 5 000 diyoruz, olmuyor, 2 000
diyoruz; ki, bu, hukukî bir rakamdır... Şahsen, Eyüp Fatsa olarak -şahsî
kanaatimdir bu- bu, 2 000 değil, daha yüksek rakamlarla telaffuz edilmeli;
yani, 3 000, 4 000, hatta, 5 000 rakamları, nüfus olarak, buralarda baz
alınmalıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Toparlıyorum.
Bütün köyler belde yapılmış ve hiçbir hizmet
götüremiyoruz. Belediye başkanı çaresiz, orada yaşayan vatandaşlar çaresiz,
siyasîler çaresiz, bürokratlar da çaresiz.
Bu, öyle zannediyorum ki, bir yaraya. Bir sıkıntıya
işaret etme babında, bir düşüncemi arkadaşlarımla, kamuoyuyla paylaşmak
istedim. Bu konuda siyasî endişelerle hareket etmemeliyiz; realitelerle,
gerçeklerle hareket edersek, hem bu sıkıntılardan kurtulmuş oluruz hem de çok
sayıda, siyasî gerekçelerle köyden beldeye çevrilmiş yerlere ve buralarda
yaşayan insanlarımıza hizmet götürme imkânını buluruz diye düşünüyor; bu
vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge
vardır; önergeleri önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Belediyeler Kanunu Tasarısının 11
inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ederiz.
|
V. Haşim
Oral |
Mustafa
Gazalcı |
Ali Cumhur
Yaka |
|
Denizli |
Denizli |
Muğla |
|
Gürol
Ergin |
Nadir
Saraç |
Ali Kemal
Deveciler |
|
Muğla |
Zonguldak |
Balıkesir |
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının "Tüzelkişiliğin sona erdirilmesi" başlığını taşıyan 11
inci maddesi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına ve dolayısıyla Anayasaya
aykırı olduğundan tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Bülent
Baratalı |
Türkân
Miçooğulları |
Ali Kemal
Kumkumoğlu |
|
İzmir |
İzmir |
İstanbul |
|
Mehmet
Akif Hamzaçebi |
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
Trabzon |
|
Bursa |
BAŞKAN - Bu önerge en aykırı önerge olduğundan, işleme
alıyorum.
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, gerekçe
okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
Belediyeler Kanunu Tasarısının 11 inci maddesi
hükmüyle, bağlı olduğu il veya ilçe belediyesi ile nüfusu 50 000'in üzerinde
olan bir başka belediyenin sınırına 5 000 metreden daha yakın hale gelen
belediye ve köylerin; genel imar düzeni veya temel altyapı hizmetlerinin
gerekli kılması durumunda, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının
teklifi üzerine, müşterek kararnameyle tüzelkişiliklerinin sona erdirilerek
ilgili belediyeye katılması öngörülmektedir.
1988 yılında Türkiye tarafından imzalanan Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı, 1991 yılında bazı çekincelerle 3723 sayılı Yasayla
onaylanmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Türkiye tarafından da
benimsenen "Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması" başlığını taşıyan 5
inci maddesi aynen şöyledir: "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın
elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla, ilgili yerel
topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz."
Tasarıda, tüzelkişiliği kaldırılacak belediye ve köy
sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında değişiklik yapılması,
usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan mezkûr milletlerarası anlaşmaya ve
dolayısıyla "ahde vefa" ilkesine aykırı olduğu için, Anayasanın 90
ıncı maddesine aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Belediyeler Kanunu Tasarısının 11
inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ederiz.
V. Haşim Oral (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaka.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi, biraz önce Sayın Fatsa'nın konuştuğu
şekilde değil de, madalyonun değişik yüzünden bakarak değerlendireceğim;
sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu ya da bu şekilde, siyasî ya da
gerçekten hak etmiş olarak daha önceden belediye olan yerlerin nüfusu bugün 2
000'in altına düştü diye, biraz önce Sayın Oral'ın da dediği gibi, küçük
hesaplar yaparak, belediyelerini ellerinden alıyoruz.
Şimdi, ben, olaya bir iki örnek vererek gireceğim.
Benim bölgemde 6 belediye belediyelikten düşüyor. Bunlardan 2'si 32 senelik
belediye ve devlete, kamu kurumlarına 1 kuruş borcu bulunmayan belediye. İmar
planını tamamlamış, 18 inci maddeyi uygulamış, altyapısını bitirmiş, makine
parkını kurmuş 4 tane belediyemiz var. Buradaki insanlar, gerek belediyeye
destek olarak gerek belediyenin kaynaklarıyla, bugüne kadar, başarılı olarak bu
işi getirmişler. Doğrudur, ben Karadeniz'de çalıştım, Sayın Fatsa'nın dediğine
de katılıyorum, o şekilde belediyelerimiz de var; ama, kurunun yanında yaşları
niye yakıyoruz?! Bakın, Marmaris'in Bozburun Belediyesi var; yaz nüfusu aşağı
yukarı 10 000 civarındadır. Bu belediyenin yaptığı hizmetleri, yazın gelen
yabancılara kim yapacak, köy muhtarı mı yapacak?!
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Belediye başkanı ile muhtarın
ne farkı var?..
ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Belediye başkanı ile
muhtarın farkı var değerli arkadaşım; olmasaydı bu duruma gelmezdik zaten. O
zaman niye belediyeleri çıkardık?..
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Ama, parası nereye gidiyor?..
ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Lütfen... Bakın, bir
belediyenin yaptığı hizmet ile bir köy muhtarının yaptığı hizmet arasındaki
farkı bugüne kadar göremiyor muyuz; görüyoruz.
Bakın, arkadaşlar, size şunu söyleyeyim: Turistik
yerlerde, çöp olayı büyük bir sorundur. Burada, belediye başkanı arkadaşlarımız
var, bunu da biliyorlar. Bu sorunu nasıl gözardı edebiliriz?.. Fethiye'nin
Yeşilüzümlü Beldesinde, son iki yılda, sadece ecnebilere satılan parsel sayısı
252; bunun 40 tanesi yapılaşmaya geçti. Buraya gelip de bu parseli alan
insanlar, belediye hizmeti var, belediye hizmetinden yararlanıyoruz diye
alıyorlar. Muğla'nın meşhur Gökovası; koruma için bütün herkes seferber;
buranın belediyesini yok etmekle neyi koruyacaksınız?.. Özel Çevre Koruma
Kurulu, bugün, Muğla yöresinde, belediyelerle işbirliği yaparak imar planlarını
işleme koyabildi. Hiçbir köy yerleşim biriminde imar planı işleme konulamadı
arkadaşlar. Demek ki, burada, kıstası, sadece "nüfusu 2 000'in
altında" olarak almak çok yanlış. Bu, bizim, ileride büyük sorunlarla
karşı karşıya kalmamıza neden olacaktır. Bu nedenle, bu maddede, belediyeleri,
nüfusu 2 000'in altında, 1 996, 1 850,
2 001 diye ayırırsak, işlevlerini gözardı etmiş oluruz. Size, bugüne
kadar devlete yük olmamış belediyeleri söylüyorum. Gerçekten, yolunu asfalt
veya parke taşı yapmış, suyunu getirmiş, imar işini bitirmiş, çöp sorununu
halletmiş belediyelerimiz var. Bunları neden cezalandırıyoruz?.. Burada yaşayan
insanlara, kardeşim siz bundan sonra hizmet almayacaksınız, bu iş burada biter
mi diyeceğiz?.. Biz, tam tersine, birbirine yakın köyleri birleştirerek -ki,
tasarıda bu var- belediye hizmetlerinden tüm vatandaşlarımızın istifade
etmesinden yanayız. Sizin de bu şekilde düşündüğünüzü biliyorum; ama, daha
önceden belediye olmuş, bunu hak etmiş, otuzbeş sene, kırk sene, belki daha fazla
yıllar bu işten yararlanmış, hiçbir sorunu olmayan yerleri de feda ediyoruz
gibi geliyor bana. Özellikle de bu tür belediyeler için bu önergeyi verdik.
Diğer belediyelerimiz böyle, bunlar da şu şekilde diye birbirinden ayırmadan, nüfusu
2 000'in altındaki belediyeleri daha sonra başka bir statüde değerlendirerek,
onların da haklarını yemeden,
gasbetmeden, başka bir yerde değerlendirmek koşuluyla, bu fıkranın, kesinlikle
yasadan çıkarılması için önerge verdik. Bu önergeye destek bekliyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yaka.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum :
Kararlarının uygulanması ve nüfus tespiti
MADDE 12. - 4 üncü, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu ve 10
uncu maddelerde belirtilen kararlar kesinleşme tarihini takip eden yılın ocak
ayının birinci gününden itibaren yürürlüğe girer. 4 üncü maddeye göre belediye
kurulan yerlerde 18.1.1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 29 uncu maddesine
göre seçim yapılır.
8 inci maddede geçen birleşme ve katılmalara, 9 uncu
maddede geçen mahalle kaldırılmasına, 11 inci maddede geçen belediye ve köy
tüzel kişiliğinin kaldırılmasına veya bir beldenin köye dönüştürülmesine dair
kararlar ilk mahallî idareler seçimlerinde uygulanır ve seçimler bu yerlerin
yeni durumlarına göre yapılır.
Yerleşim yerlerinin bu Kanunda öngörülen nüfusları
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca tespit edilir.
BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben, öncelikle Sayın Bakanımın ve Yüce Meclisin
dikkatine bir şey sunmak istiyorum.
Burada ölçü, Devlet İstatistik Enstitüsü ve onun
yapacağı nüfus sayımı ise -eğer yanlışsam lütfen beni düzeltsinler- Devlet
İstatistik Enstitüsünün Görev, Yetki ve Kuruluşu Hakkında Kanunu değiştiren 219
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (d) fıkrasına göre, nüfus
sayımları, her sonu sıfırla biten yıllarda yapılacak. Ben, bunu bu şekilde
biliyorum. Şimdi, yerel seçimler 2004 yılında yapıldığına göre, Anayasamıza
göre de yerel seçimler 2009 yılında yapılacağına göre, 2010 yılında yapılacak
bir nüfus sayımı, 2009 yılında yapılacak bir yerel seçime nasıl esas
olacaktır?! Tekrar ediyorum: İlgili kanun hükmünde kararnamede, yani 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
2 nci maddesinin (d) fıkrasında "nüfus sayımları, sonu sıfırla biten
yıllarda yapılır" denilmektedir. O zaman, 2009 yılında yapılacak bir yerel
seçime esas olacak nüfus sayımı nasıl yapılacak; demek ki, yeni bir yasa, yeni
bir düzenlemeyle bir nüfus sayımı yapılacak. Buradan şuraya gelmek istiyorum:
Eğer siz, her seçime göre bir nüfus sayımı yapacak olursanız, altını çizerek
söylüyorum, her seçime göre bir nüfus sayımı yapacak olursanız, o zaman her
seçim bölgesine göre bir nüfus ayarlaması yapma şansını da bulmuş olursunuz
diye düşünüyorum.
Örnek mi istiyorsunuz; vereyim. Bundan önce yapılan
nüfus sayımlarında birçok beldemizin
ilk aşamada DİE'ye gelen neticeleri 2 000'in üzerindeyken, daha sonra
gönderilen bazı müfettişlerle, bazı bürokratlarla bu sayılar 2 000'in altına, 1
996'ya indirilmiş, 1 994'e indirilmiş; yani, 2 000'in altında üç aşağı beş
yukarı bir sayıya indirilmiş. O zaman, bu, nüfusu 2 000'in altında olan
beldelerde yaşayan bütün yurttaşlarım adına şu soruyu sormak istiyorum:
Yasalara göre, bu yerel seçimlerden önce bir nüfus sayımı yapılma olasılığı
olmadığına göre, bu yerel seçimlerin beş senede bir yapılacağı Anayasanın amir
hükmü olduğuna göre, o zaman, bu seçime göre bir nüfus sayımı yapılacak
olduktan sonra, nerede kaldı buradaki hakkaniyet ölçüsü, nerede kaldı buradaki
birtakım ölçüler?..
Nereden bakarsanız bakın, bu, hem yasalarla hem
matematikle hem de uluslararası anlaşmalarla çok fazla bağdaşmayan veya
bağdaşmayacak olan bir yasa hazırlığıdır. Hem Yüce Meclise hem 70 000 000'a
daha önceki konuşmalarımda da arz etmeye çalışmıştım; eğer siz, evinizin çatısı
altına birkaç oda veya birkaç salon ilave edecek olursanız, ancak, o evinizin
ısıtma sistemini, enerjisini eski çatının altında kalan odalara, salonlara göre
yaparsanız, sizin çatınızın altına yeni dahil ettiğiniz odalarda, salonlarda
oturanlar üşür, üşür...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Elektrikle ısınsınlar.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Yüce millet duysun diye
söylüyorum, bazı AKP'li milletvekili
arkadaşlarım "onlar da, o zaman, elektrik sobası yaksınlar" diyorlar.
Bir zamanlar bir cumhurbaşkanı, başbakan vardı "ekmek bulamayan pasta
yesin, yollar yürümekle aşınmaz" diyen; zaten devamısınız; onun için,
böyle söylemenizi de doğal karşılıyorum.
Özellikle, bu yasaların hazırlanışı sırasında
tarafların onayı alınmadan bu yasaların yürürlüğe giriyor olması, bu yasanın
ayrı bir ayıbı, bana göre olmaması gereken ayrı bir altyapısıdır. Onun için, bu
hizmet kalitesini artıracak ve hizmet kalitesini artırırken, insanların
belediye kimliğini köye dönüştürmeyecek, nüfusu 1 998 olduğu için
cezalandırmayacak, bundan sonra yapılacak yerel seçimlerden önce yapılacak
nüfus sayımlarını gerekli kılmayacak tür düzenlemelerin yapılmasını diliyorum.
Bunu dilerken de, Meclisteki sandalye sayımızın AK Partili milletvekillerinin
sayısından az olduğunu ve o yüzden de bu yasaların bu Meclisten çıktığını;
ancak, bu yasaların dönüş noktasının sandık olduğunu, Yüce Meclisimize de, bir
kez daha hatırlatmak istiyorum.
Dünyanın hiçbir yerinde, bu tür yasalar, bu şekilde
çıkarılmaz; önce, o yörelerde yaşayan insanlara sorulur; bu yasaların bir bilim
altyapısı var mı, ona bakılır; bu yasaların altyapısını oluşturan, bu yasaların
içerisinde mevcudiyetini koruyan belediyelerin gerçek yapılarına bakılır. Demin
vekil arkadaşımın söylediği gibi, Bozburun Belediyesi ile kırsal kesimdeki bir
belediyeyi bir tutan mantığın veya Karadeniz Bölgesindeki bir belediyeyi bir
tutan bu mantığın çok doğru olmadığını bir kez daha söylemek istiyorum.
Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Herkesi,
bütün milletvekillerini, yukarıdan gelen emirlere değil, aklıselim bir şekilde,
özellikle Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan ve hakkı gasbedilen
insanlarımızın seslerine kulak vermeye çağırıyorum; Yüce Meclisi, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur
Yaka?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum :
Hemşehri hukuku
MADDE 13.- Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir.
Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri
hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları
vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması
zorunludur.
Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli
çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman
kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.
Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği
olan her şahıs, belediyenin, kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve
duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını
ödemekle yükümlüdür.
BAŞKAN - 13 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Belediyeler Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
13 üncü madde, hemşeri hukukuyla ilgili; beldelerdeki,
mahallelerdeki hemşerilerin, hemşerilik bilinciyle hareket etmesini sağlayacak
hemşeri hukukuyla ilgili.
Değerli arkadaşlar, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısıyla başladığımız bu yasaların içinde en çok, belki, rastladığımız
kavram ve iddia, katılımcılıktır. Nitekim, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısının genel gerekçesinin birinci paragrafını unutmamanızı dilerim.
Birinci paragrafında şöyle der: "Küreselleşme ve sanayi toplumu
şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde özetlenebilecek olan dünyadaki
gelişmeler -dünyadaki gelişmeleri iki kavramla özetliyoruz: Küreselleşme ve
bilgi toplumu; hükümetin getirdiği Kamu Reformu Yasası Tasarısının gerekçesinin
birinci paragrafına göre- ile halkımızın artan ve çeşitlenen talepleri,
etkililiğin artırılması ve katılımcılık ekseninde kamu yönetiminde kapsamlı bir
yeniden yapılanma ihtiyacını gündeme getirmiştir."
Böyle başladık bu yasa dizisine. Anahtar kelimeler
"bilgi toplumuna geçiş", "küreselleşme",
"katılımcılık", "halkımızın artan ve çeşitlenen taleplerine
yanıt verebilmek ve bunları halkımıza en yakın yerde yapabilmek." İddialar
bunlardır. Şimdi, bu iddialar doğrudur. Şöyle bir ekleme yapayım: Bir
toplumbilimcinin araştırmasına göre, İngiltere'de yapılmış bir araştırmaya
göre, yaklaşık on onbeş sene önce, Batı demokrasilerinde sivil toplum
kuruluşlarına üye olanların sayısı siyasî partilere üye olanların sayısını
geçmiştir. Bu, sivil toplumun katılımcılık yönündeki iradesini, azmini,
istekliliğini gösteriyor. Bu, bir taleptir, biz katılmak istiyoruz diye bir
taleptir; fakat, bu talep kendiliğinden ortaya çıkmaz; bu talebin ortaya
çıkabilmesi için, bu talebi yaratabilecek hakların da sunulması gerekir. Sivil
topluma birtakım hakların sunulması gerekir ki, sivil toplumun örgütlenip
gerçekten katılımcı olma taleplerine anlam kazandırabilelim.
Şimdi, bu 13 üncü maddede, biz, bu hakların hiçbirini
görmüyoruz. Bu 13 üncü madde ileriye götürmüyor, geriye götürüyor. Hemşerilik
hakkını ileriye götüren hiçbir şey yok. Şimdi, hemşerilik hakkından söz ediyor.
Hemşerilerin şöyle hakları vardır deniliyor birinci fıkrada:
"Hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye
faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye ida-resinin yardımlarından
yararlanma hakları vardır." Bir hak ifade ediliyor; fakat, bu hakkı yerine
getirecek mekanizmalardan söz edilmiyor. Oysa, aynı maddenin son paragrafında
yükümlülükler gayet net ve somut bir şekilde mekanizmalarıyla ifade edilmiştir.
Maddenin son fıkrasını okuyorum: "Belediye sınırları içinde oturan,
bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin, kanunlara dayanan
kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç,
katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür." Yükümlülükler gayet net
bir şekilde ifade edilmiş ve yükümlülük olarak ifade edilmiş; ama, katılımcılık
hakkını yerine getirecek mekanizmalardan söz yok.
Şimdi, bu çelişki bütün görüştüğümüz yasalarda var. Bir
haktan, bir katılımcılıktan söz ediliyor; fakat, bunun önünü açacak, bunu
mümkün kılacak mekanizmalardan hiçbir yerde söz edilmiyor. Genel bir iyi niyet
temennisi olarak ifade ediliyor; bunu, çok fazla samimî bulmuyorum.
Neler olabilir bu mekanizmalar? Burada da bir
hatırlatma daha yapayım. Katılımcılıktan söz ediyorsak, bu yasaların
hazırlanılmasında toplumumuzun katılımcılığını aramış olmamız gerekir diye
düşünüyorum. Toplumumuzun önemli sivil toplum kuruluşlarından bir kurumun, bir
kuruluşun, TESEV'in hazırladığı çalışmaya göre, örneğin mahallelere şu
mekanizmalar konulabi-lirdi; hemşeri hukuku altında TESEV'in yaptığı öneriler
şunlardır:
Hemşerilere belediye başkanlarını geri çekme hakkı
verilebilir. Bir referandumla veya başka mekanizmalarla somut bir hak
verilebilirdi. Böyle bir şey yok maddemizde.
Meclis gündemine öneri götürme hakkı verilebilirdi.
Böyle bir hak da verilmiyor. Somut hiçbir şey yok; genel bir temenni var.
TESEV'in önerilerine devam ediyorum.
Bazı imar, yatırım ya da harcama kararları için
referandum yaparak görüşlerini alma hakkı verilebilirdi. Bu da yok.
Şimdi, mevcut olan imar planı uygulamalarının
sonuçlarını hemen hemen her kentimizde görüyoruz. Bu imar planı
uygulamalarında, imar kararlarının alınmasında halkın doğrudan katkısını
sağlayacak mekanizmalara, bu hakkı sağlayacak mekanizmalara bu maddenin yer
vermesi gerekirdi.
Her şeyden önce, bu yasalar, böyle ciddî sivil toplum
kuruluşlarının görüşü alınarak hazırlanmalıydı. Görüşler yazılı; fakat, yasada
görmüyoruz.
Bu arada diğer bir önemli gelişme de -ve bunu yerime
geçer geçmez, soru olarak, Sayın Başkanın aracığıyla, Sayın Bakanımıza
yöneltmek istiyorum- UNDP, yani Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
desteğiyle Türkiye'de uygulanmakta olan "Yerel Gündem 21" diye bir
program vardır. Burada katılımcı süreçleri geliştirme mekanizmaları
geliştirilmektedir. Ne gibi mekanizmalar uygulanmaktadır; Türkiye'nin de bazı
pilot bölgelerde uyguladığında, bakın, neler vardır: Kent konseyleri veya
benzeri platformlar. Çalışma grupları... Farklı kurumlardan ve sektörlerden
gelen gönüllülerin ilgili kentin öncelikli konularında ve sorun alanlarında
yoğunlaşabileceği katılımcı bir mekanizma, çalışma grupları. Mahalle ölçeğinde
çalışmalar kapsamında da birçok kentte oluşturulan muhtarevleri, mahalle hizmet
odaları gibi, mahalle meclisleri gibi, katılımcı süreçlerin, belde halkının
gündelik yaşamında katılımcılığın ifadesini bulmak, bir slogandan öte ifadesini
bulmasını sağlayıcı mekanizmalar mümkündür. Kadın meclisleri, kadınlara yönelik
platformlar ve çok amaçlı kadın merkezleri, karar alma süreçlerine kadınların
etkin katılımının teşvik edilmesi ve kadın bakış açısının tüm politikalara ve
stratejilere yansıtılması gibi öncelikli konularda bilinç düzeyinin artmasına
yardımcı olacak mekanizmalar. Gençlik meclisleri keza. Aynısını, gençlik
platformunda, düzeyinde de... Gençliğin her alanda karar alma mekanizmalarına
katılımının sağlanmasına olanak verecek bir mekanizma. Yani, bu mekanizmalar
vardır, uygulanmaktadır.
Bu maddede de -daha önceki 9 uncu maddede de, ben, bunu
dile getirmiştim Sayın Bakana sorarak- sadece bir gevşek temenni olarak, bu
katılımcılığı bir hak olarak ifade etmek yerine, bu yasada tıpkı yükümlülükler
nasıl somut ifadelerle listeleniyorsa, katılımcılığı teşvik eden mekanizmalar,
katılımcılığı mümkün kılan mekanizmaların da bu yasada yer almış olması
gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, son cümle...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Ancak bu şekilde,
katılımcılığın, burada sık sık ifade edilen katılımcılığın ciddîye alındığına
ikna olmak mümkündür.
Bilgi edinmek diyoruz, bilgi toplumu diyoruz. Bu bilgi
edinme, bilgi toplumu olmak da bir temenni şeklinde ifade edilmemeliydi, daha
zorunlu mekanizmaların geliştirilmesi gerekirdi. Bu bakımlardan madde,
katılımcılığı teşvikten, halkın katılımcılığını teşvikten çok uzaktır, sadece
yükümlülükleri somut bir şekilde sıralamaktadır. Genel olarak görülen bir
eğilimin bir ifadesi de bu maddededir; söylem var; fakat, somut, maddelerde
kendini göstermiyor bu söylemler.
Bunu dikkatinize getirir, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Coşkunoğlu, ekranda soru talebiniz gözüküyor.
Sorunuzu sordunuz mu, soracak mısınız efendim?
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Soracağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana, Yerel
Gündem 21 uygulamalarıyla ilgili sormak istiyorum.
Bu hükümet döneminde de, 11 Haziran 2003 ve 12 Kasım
2003 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan desteğiniz süregidiyor. Bu hükümet
döneminde de Yerel Gündem 21... Yerel Gündem 21 de çok başarılı olmuştur geçmiş
pilot uygulamalarında; hatta 1999'da galiba, UNDP tarafında en mükemmel uygulama
olarak örnek gösterilmiştir.
Şimdi, bu Yerel Gündem 21'de var olan mekanizmaların
hiçbirinden neden yararlanılmadı bu yasada ve bu yasanın katılımcılık maddeleri
hazırlanırken; yani, nasıl yansıdı Yerel Gündem 21 bu yasaya eğer yansıdıysa;
yoksa, sadece öyle bir uygulama mıydı? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Yerel Gündem 21 uygulamaları, hem Hükümetimiz hem
de Bakanlığım tarafından desteklenmektedir ve Yerel Gündem 21 Yönlendirme
Kurulu Üyesi, Bakanlığım adına, Mahallî İdareler Genel Müdürümdür ve bunun
toplantılarına muntazaman katılmaktadır. Yerel Gündem 21 başarılı hizmetler
yapmıştır. Biz, burada, ayrıca Bakanlık olarak bunun desteklenmesi konusunda da
iki tane genelge yayınladık bütün valiliklerimize ve belediyelere. Bu kent
konseylerini de, Yerel Gündem 21'in uygulama araçlarından biri olarak kabul ettiğimiz için, yasallaşması bakımından
bu tasarıya ilave ettik.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi
okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı tasarının 13 üncü
maddesinin son fıkrasına aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Bülent
Baratalı |
Ali Kemal
Kumkumoğlu |
|
Trabzon |
İzmir |
İstanbul |
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Bursa |
|
İzmir |
"Belediye uygulamalarına karşı hak arama, hemşerinin
doğal hakkıdır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Belde sakinlerinin "hak arama" konusundaki
hakkı açıklığa kavuşturulmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum :
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Belediyenin Görev, Yetki
ve Sorumlulukları
Belediyenin görev ve sorumlulukları
MADDE 14.- Belediye, kanunlarla münhasıran başka bir
kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü
görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve
denetler.
Belediye öncelikle imar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi
kentsel alt yapı; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta,
itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve
mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat,
turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, evlendirme, meslek
ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar
veya yaptırır.
Belediye, okul öncesi eğitim kurumları açabilir;
Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını
yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını
karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir;
kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem
taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir, bu amaçla bakım ve
onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden
inşa edebilir.
Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası,
belediyenin malî durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir.
Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve
en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar
gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.
Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı, belediye
sınırlarını kapsar.
Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da
belediye hizmetleri götürülebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Ali Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan,
Sayın Divan Üyeleri, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, saygılarımı sunuyorum.
Belediyelerle ilgili tasarıda 14 üncü madde, 1580
sayılı Kanunda olduğu gibi, çok geniş kapsamlı tutulmuş. Yalnız, tabiî, bu
görevleri yapabilmekle ilgili olarak, Türkiye'nin belediyecilik yapısı da
önemli. Bu hizmetlerin, aslında, çağdaş, Avrupaî anlamda, Avrupa standardında,
70 000 000'un, 70 000 000'una da gitmesi gerekir. Bunun için de, Türkiye'yi
-Avrupa ülkelerinde olduğu gibi- belediyeler Türkiyesi olarak düşünmemiz
gerekir. Bugün, Kapıkule'den Avrupa'ya geçtiğimiz zaman, yeni Avrupa Birliği
üyesi olma durumunda olan eski Doğu Bloku ülkelerinde bile, yolculuğunuz
boyunca, sürekli belediye sınırları içerisinde kalırsınız. En uç noktadaki
mezra bile, belediye hizmetlerinden yararlanır. Bu, aslında, bizim idarî
kültürümüze yabancı da değil; en iyi, İçişleri Bakanlığı mensupları bilir.
Bağdat'ta, Aydın'da, Niş'te, Rusçuk'ta, bundan yüzelli yıl kadar önce valilik yapmış
olan Mithat Paşa, kimi yerlerde, 2 000-3 000 nüfuslu merkez yerleşim yerlerinin
etrafında, 20 kilometre uzaklıklara kadar giden kırsal alan bölge belediyeleri
oluşturmuştur. Bugün, hâlâ, Bulgaristan'da, Yugoslavya'da, bu belediyeler,
yüzelli yıl önce Osmanlı Valisi Mithat Paşanın belirlediği sınırlar içerisinde
görev yaparlar; hatta, bazıları, merkez kasaba etrafında, 20-25 köy yerleşim
yeri ile 20 000-25 000 nüfuslu kırsal alan bölge belediyeleridir ve hâlâ
başarıyla hizmet veriyorlar.
Burada, sık sık referans verilen bir kavram var;
yerinden yönetim. Yerinden yönetim, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı Batı tipi
demokrasilerde her yurttaşın hakkıdır. Belediye hizmetlerinden yararlanmak her
yurttaşın hakkıdır. Bu hakkı tanıyabilmemiz için, biz, belediyecilik
anlayışımızı tüm yurt sathına yaymanın yollarını aramak durumundayız; ama,
burada aksi oluyor. Hatta, şunu söyleyeyim: Mithat Paşanın kurduğu kırsal alan
bölge belediyelerinde, her köy, muhtarını seçiyor; fakat, o muhtarların her
biri, aynı zamanda, kırsal alan bölge belediyesinin belediye meclisi üyesi
oluyor. Bu, giderek Avrupa standardı olmuş, yerinden yönetimle, herkes, kendi
yöresinde, merkezî fonksiyonların dışındaki tüm fonksiyonları, yerinden
yönetimle, ciddî bir katılım mekanizmasıyla, demokratik katılım anlayışıyla
çözüyor. Eğer Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsak, bunu Türkiye'ye de
getirmek durumundayız, Cumhuriyet Halk Partisi Programında belirtildiği gibi,
Türkiye'yi de belediyeler Türkiyesi haline getirmek durumundayız.
Çok dağınık yerleşim yerleri de olabiliyor, engebeli,
dağlık arazi var, yerleşim modları yöreye göre değişiyor. O yüzden, bunu belli
bir standarda sokmak, pergeli koyup da belli bir metreyle, 5 000 metreyle
yuvarlak bir alan içine sokmak rasyonel değil, akılcı değil. Engebeli, dağlık
arazilerde dahi, en uç noktadaki vatandaşımız, eğer o yörenin özelliklerine
göre kırsal alan bölge belediyesi oluşturursak, çağdaş belediye hizmetlerinden
yararlanır, bu maddede belirtilen hizmetleri alır ve herkesin de bunu almaya
hakkı vardır. Örneğin, engebeli yerlerde, kırsal alan bölge belediyesinde,
geniş bir arazide, bağ-bahçe nizamı, bölgesel imar planı, kalkınma planı
çerçevesi içinde planlamalar yapılabilir ve en uç noktadaki yerleşim birimleri
dahi, çağdaş, Avrupaî anlamda, plana göre, çevreyi koruyarak, doğayı koruyarak,
insana yakışır bir şekilde yerleşebilir; ama, bunun bir belediye hizmetiyle
olması gerekiyor, belediye çalışmasıyla ve halkın katılımıyla olması gerekiyor.
Biraz önce, Kırşehir Milletvekilimiz Hüseyin Bayındır'la
görüşürken, Kırşehir'in Kaman İlçesi Hamit Beldesi söz konusu oldu. Bu belde,
Dadaloğlu'nun at koşturduğu, saz çalıp türkü söylediği, çok eski bir kültür
merkezi, folklorik olarak Orta Anadolu'daki en önemli Afşar yerleşim
merkezlerinden biri. Aslında, burası, çevresiyle birlikte, biraz önce
anlattığım şekilde, rahatlıkla 5 000'in üzerinde kırsal alan bölge belediyesi
olarak korunabilecekken, şimdi, yılların belediyesi, tekrar köy haline gelmek
durumunda oluyor, bu kadar önemli bir yer. Dadaloğlu'nun bile kemikleri
sızlayacak, oradaki insanlarımızın onuruyla oynanmış olacak.
Böyle başka durumlar da var. Örneğin, bazı yerlerde
"Anadolu aslanları" diye adlandırdığımız Denizli'de, Manisa'da,
Maraş'ta, Malatya'da, Gaziantep'te, Çorum'da, Bursa'da, Kocaeli'nde hızla
sanayileşmeden dolayı, sayımdan sonra, değil 2 000, sayımdan önceki 2 000
rakamının çok üstüne çıkmışlardır; 3 000, 5 000, 8 000, 10 000 nüfusa ulaşanlar
var; ama, 2000 yılında o kadar değildi nüfusları. Yani, gerçekçi, reel
tespitlerle ve hiçbir kurumsallaşmış belediyeyi ihmal etmeden, onları ilgacı
bir anlayışla yok etmeyi düşünmeden, biz, bütün Türkiye'yi belediyeler
Türkiyesi haline getirebiliriz ve böylesi bir Türkiye, Avrupa Birliği
standardında yerinden yönetim anlayışının uygulandığı bir Türkiye olabilir.
Bazen, bakarsınız yerleşim yoğundur, sanayileşme
vardır; 5 kilometre içinde değil, bir belde etrafında, 2-3 kilometre içinde
bile 5 000 nüfusu bulursunuz köyleri birleştirerek; ama, bazen de yerleşim
yerinin doğası gereği, bu, 20 kilometre olabilir. Onun için, böyle bir gerçekçi
olmayan geometrik yaklaşımla yasa düzenlemek doğru değildir, çağdaş değildir,
Avrupaî değildir.
Bu maddede, belediyelerin, mücavir alanlara da belediye
meclisi kararıyla hizmet götürebileceği yazılı; yani, yazılan tüm hizmetler
mücavir alana da götürülecek. Burada bir sorun ortaya çıkıyor. Bu hizmeti
yapabilmek için ilgili bazı yasalarda değişiklik yapmak lazım. Örneğin,
Edirne-Keşan-Çamlıca Belediyesinin mücavir alanı geniş, deniz kıyısına kadar
gidiyor; ama, o mücavir alanda imar çalışması yapıldığı zaman meydana gelen
kamu kullanım alanlarının mülkiyeti köy tüzelkişiliğinde kalıyor yahut da mera
olarak nitelendiriliyor. Mülkiyet belediyeye geçmedikçe, bu kamu kullanım
alanlarında ciddî belediye çalışmaları zor oluyor. Sadece, bu görevi bu maddeye
yazarak bu işi çözemeyiz; bu görevin yerine getirilebilmesi için, diğer ilgili
yasalarda da değişiklik yapılması gerektiğini bilelim.
Bu maddede belediye hizmet alanlarının geniş bir
şekilde sayıldığını gördük, arkadaşımız okudu, tekrar etmeye gerek yok. Yalnız,
bu hizmetlerin nasıl yerine getirileceği de önemli. Bu tasarının 69, 70 ve 71
inci maddelerinde, belediye şirketlerinin kurulmasından bahsediliyor. Sayın
Başbakan da, sık sık, belediye şirketleriyle nasıl hızlı ve çok sayıda ihale
yapabildiğini anlatır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Dinçer.
ALİ DİNÇER (Devamla) - Sayın Başkan, ben şahıs adına da
konuşmayla birlikte 15 dakika konuşacağım.
BAŞKAN - Tamam, ilave ettim efendim.
ALİ DİNÇER (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin ilk yıllarında,
doğru dürüst sanayi erbabının, ticaret erbabının olmadığı zamanlarda
Türkiye'nin kalkınması için, sanayileşmesi için kamu iktisadî devlet
teşekkülleri oluşturulmuş. Bugünkü Türkiye'nin kalkınmasında büyük katkıları
olan kurumlaşmış müesseseler bunlar. Globalleşen dünya ekonomisi çerçevesi
içinde, pazar ekonomisi anlayışıyla, bu işletmelerin özelleştirilmesi gündeme
getiriliyor; ama, ne garip bir çelişki ki, bir yanda da BİT dediğimiz belediye
iktisadî teşekkülleri oluşturulması gibi bir garabetle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, biz bunun bilincindeyiz. Ben size
bir örnek vereyim. Bundan on oniki yıl önce bir büyük şehrimizde havadan
fotoğrafla harita işi ihale edilse, ehil firmalardan birine o günün parasıyla 1
trilyona yaptırılabilirdi. Üç beş kişiyi -parti adamı- bir araya getirdiler,
bir şirket kurdular ve bu işi ihalesiz o şirkete verdiler ve o büyük
şehrin bu harita işi gecikerek 5
trilyona mal oldu. Öyle ilginç olaylarla karşılaşıyoruz ki, böyle kolaycı
çözümlerle... Bazen, özellikle irice belediyelerde, matbaa işlerine büyük para
gidiyor, matbaacılık yapan, yayın yapan, basım yapan bir şirket kuralım
diyorlar; belediye işçilerinin toplusözleşme gereği giyim kuşamıyla ilgili
fazla masraf yapıyoruz, haydi bir terzihane kuralım, bununla ilgili bir şirket
kuralım diyorlar. Yani, ciddî anlamda özelleştirme düşünen, ciddî anlamda pazar
ekonomisinin uygulanmasını düşünen bir yaklaşım böylesine bir çelişki içine
düşer mi? Belediye yönetimleri adam gibi ihale şartnamelerini hazırlarlar; o
şartnamelere göre, açık, saydam ihaleler yapılır; o yörelerin, o beldelerin
esnafı, sanayi erbabı, ticaret erbabı girer, bu işleri en uygun şekilde yapar.
Yarışmacı pazar ekonomisinin de, hatta, sosyal anlamda pazar ekonomisinin de
gereği budur. Bu şirketlerin her birinin ne hale geleceğini biliyoruz bu
görevleri yerine getirirken. Bunlar, yandaşların işe yerleştirildiği,
partizanca uygulamaların yapıldığı, yolsuzluğa, soyguna, vurguna açık
yerlerdir. Bugün Parlamento çatımız altında dahi bu şirketlerden, BİT'lerden
dolayı 40'a yakın milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması söz
konusudur. Bunu böyle yapmak, Avrupaî anlamda da, Avrupa standardında da
yanlıştır, irrasyoneldir, akıldışıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir başka yaklaşım da şu: Biz,
Avrupa standardında, çok geniş görev kapsamı olan belediyecilik anlayışını
getirmek istiyoruz. Avrupalı olmak, ciddî anlamda, sosyal yaşam tarzıyla,
estetik anlayışıyla, şehirleşme moduyla, kültür sanat faaliyetleriyle birlikte
olur. Bugün, Avrupa Birliğine yeni üye olan Doğu Bloku ülkelerinin neredeyse,
50 000-60 000 nüfuslu olan şehirlerinde dahi opera vardır, tiyatro vardır,
çocuk tiyatrosu vardır, kukla tiyatrosu vardır, güzel sanatlarla ilgili
akademiler vardır, konservatuvarlar vardır ve bunlar, belediyelerin, yerel
yönetimlerin desteklediği kuruluşlardır, desteklediği çalışmalardır. Bizim de,
buna benzer çalışmaları belediyelerimiz için öngörmemiz gerekir. Bu, çok kısa
geçmiş burada. Örneğin, belediyelerimize, ören yerlerin bakımı onarımıyla
ilgili, restorasyonuyla ilgili görevler veriyoruz. Bu görevlerle birlikte,
özellikle, tarihî ören yerlerin olduğu turistik bölgelerde, sadece Aspendos
Tiyatrosuyla kalmamalıyız, binlerce yıllık Anadolu uygarlıklarının ürünü olan,
olağanüstü görkemli sanat-kültür etkinlikleriyle ilgili yapıları kullanılır
hale getirebilmeliyiz; sadece onarımıyla kalmamalıyız ve bunların da bir ölçüde
yönetimi, o yörenin belediye yönetimlerinin elinde olmalıdır. Olsa olsa, Kültür
Bakanlığı, bunun koordinasyonuyla ilgili, belediyelerin desteklenmesiyle ilgili
merkezî bir fonksiyonu üstlenmelidir.
Rahmetli İsmet Paşa, böylesine çağdaş, Avrupaî anlamda
bir sanat dünyasının, kültür dünyasının, estetik dünyasının oluşmasını teşvik
etmek için, ömrünün son günlerinde dahi, her hafta, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının konserlerini en önde izlemiştir ve Türkiye, belediyelerin de
katkısıyla, merkezî hükümetin de katkısıyla, cumhuriyetin ilk yıllarında,
aydınlanma döneminde, Türkiye'nin dört bir tarafında, en uç noktalarda -Doğu
Anadolunun en uç noktalarında, Güneydoğu Anadolunun en uç noktalarında,
Trakya'nın en uç noktalarında- 8 000 halkeviyle, halkodasıyla, böylesine
Avrupaî, çağdaş, estetik anlayışla, sanat-kültür faaliyetlerini en uç noktaya
kadar yaymıştır. Cumhuriyetçi olmak, Atatürk'ü izlemek, Atatürk'ü örnek almak,
O'nun önderliğini kabullenmek, biraz da bu alanda yapılanları O'nun gibi
anlamakla mümkündür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dinçer, lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
Buyurun.
ALİ DİNÇER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
"yanlışın neresinden dönülürse kârdır" der atalarımız. O nedenle,
biz, bu yasa tasarısını ciddî bir şekilde ele alalım; böyle, çağdaş anlamda,
Avrupaî anlamda, Avrupa standardında, yerinden yönetim anlayışıyla, Türkiye'yi
belediyeler Türkiyesi haline getirecek bir anlayışla, hep birlikte yeniden
düzenleyelim. Böyle alelacele, ben yaptım oldu anlayışıyla bir yerlere varamayız.
Yani, Cevat Fehmi Başkut'un Buzlar Çözülmeden adlı tiyatro eserinde olduğu
gibi, rastlantı eseri bir yerde kaymakam olarak görevlendirilen aklından zoru
olan birisi, orayı burayı asmış kesmiş, eksik gördüğü bütün yerlerde, bütün
kurumları mülga hale getirmiş, o yerleşim yerinde bir düzen bırakmamış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dinçer, istirham ediyorum, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ALİ DİNÇER (Devamla) - Uygulamalarıyla yanlış sonuçlar
verecek olan, ülke aleyhine, halkımız aleyhine sonuçlar verecek olan,
sıkıntılar yaratacak olan bir düzenlemeyi, Cumhuriyet Halk Partisi adına,
şahsım adına rica ediyorum, geri çekelim, tekrar gözden geçirelim, hep
birlikte, en kısa süre içinde en mükemmel bir hale getirelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
14 üncü madde üzerinde, şahsı adına, Malatya
Milletvekili Münir Erkal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının genel bir değerlendirmesini
yapmakta fayda var. Bu kanun tasarısı, bütün hükümetler döneminde, önemli bir
yaklaşım olarak düşünülmüş, çeşitli spekülasyonları yapılmış; ama, bir türlü
Meclisin önüne getirilememiştir. Her şeyi yapacağım mantığı, hiçbir şey
yapmamayı netice olarak vermiştir. Bunun için, tabiî, biz arzu ediyoruz ki, her
şeyin en mükemmeli, en ilerisi yapılsın. Önünüze gelen bu kanun tasarısında,
biz, değerli Cumhuriyet Halk Partisinin de bu husustaki hassasiyetini
biliyoruz. İktidar ve muhalefetiyle beraber, burada, önemli bir adım
atılmaktadır ve bu adım atılmalıdır. Bu bir başlangıç noktası olmalıdır; önemli
bir başlangıç noktası olmalıdır. Belki, arzu edilen bütün eksiklikler, arzu
edilen tüm imkânlar sistemin içinde olmayabilir; ama, oluşturulan yapısı
itibariyle, bu önemli bir başlangıçtır ve bu başlangıç, bundan sonra,
güçlenerek, iktidarla muhalefetle beraber, çok daha güzel bir noktaya
gitmelidir.
Türkiye'de merkezî yönetimden hep şikâyet ediyoruz;
hantallığından, bürokrasinin katılığından, yerel yönetimlerde en küçük bir işin
bile Ankara'ya taşındığından şikâyet ediyoruz. On yıl belediye başkanlığı
yapmış biri olarak, bunu yaşayan biriyim de ayrıca; böyle de bir özelliğim var,
birikimim var. Ayrıca, mimar kimliğimle de, kentlerin dokularının sağlıklı
oluşmasındaki sıkıntıları da çok iyi biliyorum; en küçük bir tadilat, geçmişte,
Ankara'ya taşınıyordu. 1985 yılında yasalaşan İmar Kanunu çıkarılırken, çok
spekülasyonlar oldu, böyle bir yetki yerel yönetimlere verilebilir mi diye.
Önemli bir yetkidir gerçekten, güçlü bir yetkidir, gerçekten, potansiyeli çok
fazla olan bir yetkidir; ama, bakın, artık, şunu kabullenmemiz lazım; bütün
siyasî partilerin, siyasî iradelerin de şunu gündeme getirmesi lazım: Yönetişim
kavramını, yani, vatandaşın sistemi denetleme şuurunu, bilincini, iradesini
maksimuma çıkarmak lazım. Yönetişim böyle olur. Yönetişimi vatandaşa
yayabilirseniz, gerçek anlamda bir otokontrol sistemi oluşur. O zaman da, yerel
yönetimlere verilen yetkilerle vatandaş arasındaki karşılıklı etkileşim,
birtakım büyük yanlışlıkların ortadan kalkmasına -ne yapar- engel olur, vesile
olur.
Bizim, aslında, öncelikle, sivil toplumdaki bu sistemi,
hatta, sivil toplumun yeni yaklaşımıyla, gönüllü sektörün gücünü artıracak
sistemi de gündeme getirmemiz lazım. Hükümet olarak, Bilgi Edinme Hakkı
Kanununu çıkardık. Bu, otokontrol sisteminin güçlenmesinde, sivil toplumun
güçlenmesinde çok önemli bir adım. Tabiî, bunun gerisinin de gelmesi lazım.
Dolayısıyla, onun için, yerel yönetimlere yetki devrinde ve bu sistemin bu
şekilde başlangıcında çok önemli bir şey görüyorum; adım olarak ve başlangıç
olarak görüyorum.
Bakın, çok önemli bir şey söyleyeceğim. Siyasî
krizlerin çok yoğun olduğu dönemlerde, hükümetlerin bir nevi devredışı kaldığı
dönemlerde -bunları yaşadık- eğer, belediyeler, yerel yönetimler güçlü bir
yapıya sahip olmasaydı, şehirler zarurî hizmetlerin hiçbirini alamazdı.
İçmesuyu bulamazdınız, yollarda seyahat edemezdiniz, seyrüsefer yapamazdınız;
zarurî hizmetleri alamazdınız. Geçmiş dönemde, hükümetlerdeki kriz
dönemlerindeki sıkıntılarda, yerel yönetimler çok önemli fonksiyon ifa
etmiştir. Bu anlamda, elimizden geldiği kadar, şu anda, hükümet olarak bunu
gündeme getirmemiz, bu sistemin daha da güçlenmesi, Türkiye'nin geleceği
açısından umut vericidir.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın,
biliyorsunuz, yerel yönetimlerde parlamenter sistem yoktur, yerel
yönetimlerdeki sistem başkanlık sistemidir. Dolayısıyla, başkanlık sistemi daha
esnek, inisiyatif kullanan, çabuk karar verebilen, yirmidört saat hizmet
üretebilen bir yapıyı beraberinde getirmiştir, bürokrasiden uzak bir yapıyı
beraberinde getirmiştir. Aslında, yerel yönetimlerin bu hızlı, hizmet üreten,
esnek, fleksibl, çabuk karar verebilen, anında müdahale edebilen yapısı,
Türkiye'de fevkalade önemli bir yapıdır. Değerli arkadaşlar, onun için,
belediyelere getirilen bu yetki, bu anlamda çok önemli kazanımları da ülkeye
taşıyacaktır.
Tabiî, yönetişim kavramının arka planında, vatandaşı
memnun etmek esprisi var. Burada, Fatih Sultan Mehmet Hanın bir tespiti var...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Erkal.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - ... yönetişimle
bütünleşen bir tespit. Fatih Sultan Mehmet Han "hüner, bir şehir bünyad
eylemektir; reaya kalbin âbâd eylemektir" demiştir; yani, ustalık,
marifet, bir şehri imar etmek, iskân etmek, güzel hizmetler yapmaktır; ama,
bunu yaparken bir şeyi asla unutmayınız, milletin de gönlünü, kalbini hoş
tutunuz; yani, ikisi arasındaki dengeyi sağlayarak bunu yapınız. İşte,
yönetişim kavramının başka bir tarifi bu.
Değerli arkadaşlar, bu anlamda, küreselleşme
gerçeklerini de gözönüne alarak yerel yönetimlerde atılan bu adımın, değerli
muhalefetimiz Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da destekleneceğini umuyoruz.
Ayrıca, bazı arkadaşların 2 000 ve 5 000 nüfusları
konusunda tenkitleri oldu. Tabiî, 11 inci maddeyi ciddî okuduğunuz zaman,
burada, Danıştayın görüşü alınarak ve İçişleri Bakanlığının teklifiyle bu yapılır
deniliyor. Eğer o 2 000 nüfuslu yerde, nüfusun dışında, fonksiyonel açıdan,
çevre düzeni açısından veya başka bir açıdan yüksek potansiyel varsa ve bu
ifade edilirse, zaten bunun gereği yapılacaktır. Bu da, önemli bir yaklaşım
olarak gündemdedir. Bunu Ali Cumhur Bey söylemişti.
Ayrıca, Ali Dinçer Beyin söylediği şirketler meselesi
var; şirketler konusuna da kısaca temas etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar,
belediye şirketleri, birçok belediye hizmetlerinin yerine getirilmesinde önemli
görevler ifa etmektedirler. Özellikle, herhangi bir kentte tekelleşme varsa,
herhangi bir konuda serbest piyasada arzu edilen rekabet şartları oluşmamışsa,
tanzim anlamında birtakım destekleri belediyeye bu esnekliği vermektedir. Bu
da, kent hizmetinin çok daha sağlıklı yürütülmesi açısından önemli bir kazanım
sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, sözü fazla uzatmadan, son olarak
şunları söylemek istiyorum: Bu adım, önemli bir adımdır. Burada yapacağımız
gayret ve çalışmalar, iktidarıyla ve muhalefetiyle beraber hepimize ait
olacaktır. Yerel yönetimlerin güçlenmesi, Türkiye'nin sivilleşmesi açısından,
demokratikleşmesi açısından ve diğer kazanımlar açısından, bana göre, çok
önemli bir adımdır. Bunu hep beraber paylaşalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 5 adet önerge
vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "yaptırır"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu elli
bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korunma evleri açar"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Serpil
Yıldız |
Nükhet
Hotar Göksel |
Fatma
Şahin |
|
İzmir |
İzmir |
Gaziantep |
|
Nimet
Çubukçu |
Haluk İpek
|
Faruk
Çelik |
|
İstanbul |
Ankara |
Bursa |
|
Ali Sezal |
Asım Aykan
|
Nusret
Bayraktar |
|
Kahramanmaraş |
Trabzon |
İstanbul |
|
Avni Doğan
|
A. Faruk
Ünsal |
Mücahit
Daloğlu |
|
Kahramanmaraş |
Adıyaman |
Erzurum |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
(1/766) esas sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 14 üncü
maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile
Organize Sanayi Bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı
dışındadır."
|
Faruk
Çelik |
Haluk İpek
|
Sadullah
Ergin |
|
Bursa |
Ankara |
Hatay |
|
Asım Aykan
|
|
T.
Ziyaeddin Akbulut |
|
Trabzon |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 14
üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tasarının 14
üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere "Belediye Coğrafî ve
Kent Bilgi Sistemlerini kurar."
|
Erdal
Karademir |
Orhan Sür |
A. Rıza
Bodur |
|
İzmir |
Balıkesir |
İzmir |
|
Ali Dinçer
|
|
Nadir
Saraç |
|
Bursa |
|
Zonguldak |
BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Bülent
Baratalı |
Türkân
Miçooğulları |
M. Akif
Hamzaçebi |
|
İzmir |
İzmir |
Trabzon |
|
A. Kemal
Kumkumoğlu |
|
Mehmet
Küçüaşık |
|
İstanbul |
|
Bursa |
"Yeşil alanların imara açılması ve imar yoğunluğu
artırılması kararları ile çevre sorunu yaratma olasılığı bulunan yatırım ve
uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesi sağlanarak gerekirse referandum
yapılır."
BAŞKAN - Beşinci önerge en aykırı önergedir; okutup,
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Bülent
Baratalı |
Türkân
Miçooğulları |
A. Kemal
Kumkumoğlu |
|
İzmir |
İzmir |
İstanbul |
|
Mehmet
Küçükaşık |
|
Nadir
Saraç |
|
Bursa |
|
Zonguldak |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasındaki "Belediye, kanunlarla münhasıran başka bir kamu kurum
ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve
hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve denetler"
hükmü Anayasaya aykırı bir düzenlemedir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunundaki yaklaşımın doğal sonucu
olarak, merkezî idarenin sınırlı sayıdaki görevlerinin dışında kalanlar mahallî
müşterek ihtiyaç tanımı içinde mahallî idarelere aktarılmıştır.
Bu yaklaşım, Anayasanın 126 ve 127 nci maddelerindeki
merkezî ve mahallî idarelerle ilgili ilkelerine aykırıdır. Anayasanın
"mahallî müşterek ihtiyaçları karşılamak" üzere kurulmasını öngördüğü
mahallî idarelere verilen görevlerin karşılaşacağı toplumsal ihtiyaçların büyük
çoğunluğunun mahallî müşterek ihtiyaç olarak nitelenmesi mümkün değildir.
Yerelliği aşan gereksinimler, özellikler ve sonuçlar söz konusudur.
Anayasadaki düzenleme, merkezî idarenin genel yetkili,
mahallî idarelerin ise özel yetkili kuruluşlar olduğunu göstermektedir. Bu
anayasal engele takılmamak için, Belediyeler Kanunu ve İl Özel idaresi Kanunu
Tasarılarında belediyelerin ve il özel idarelerinin görevleri belirlenirken;
merkezî idarenin görevli olduğu alanlar (adalet, savunma, güvenlik, istihbarat,
dış ilişkiler, maliye, hazine, dışticaret, gümrük, millî eğitim, diyanet,
sosyal güvenlik hizmetleri, tapu kadastro, nüfus ve vatandaşlık işleri)
dışındaki iş ve hizmetler tek tek sayılmıştır. Ancak, belirtmek gerekir ki, bu
yaklaşım da Anayasaya aykırılığı ortadan kaldırmamıştır. Çünkü, belediyelerin
ve il özel idarelerinin görevlerinin sayılması, merkezî idarenin özel yetkili
olması konumunu değiştirmemiştir.
Zaten tasarılarda, kanunlarla başka kamu kurum ve kuruluşlarına
verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görevin belediye/il özel
idaresi tarafından yerine getirileceği hükme bağlanarak, yerel yönetimlerin
genel yetkili olduğu bir başka şekilde ifade edilmiştir.
Merkezî idare ile yerel yönetimler arasında görev
bölüşümüne ilişkin birçok kanun, dava veya itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesinin
önüne gelmiştir. Mahkeme, bu vesilelerle mahallî müşterek ihtiyaç kavramına
ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu
değerlendirmelerinde; Anayasanın il, belediye ya da köy halkının mahallî
müşterek ihtiyaçlarının neler olduğunu belirlemediğini, bunun saptanmasını
yasaya bıraktığını, bu durumda yasaların kamu yararını gözeterek Anayasa
sınırları içinde merkezî yönetimle yerel yönetim arasındaki görev sınırlarını
belirleyebileceğine karar vermiştir. Yani, merkezî idarenin mahallî müşterek
ihtiyaçların karşılanmasına müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesinin
içtihatlarıyla bir ölçüde mümkün olmasına karşılık, Anayasada ve Anayasa
Mahkemesi içtihatlarında yerel yönetimlere, mahallî müşterek ihtiyaçlar alanını
aşarak ulusal kamu hizmetleri alanında doğrudan görevler verilmesi Anayasaya aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Türkân Miçooğulları (İzmir)
ve arkadaşları
"Yeşil alanların imara açılması ve imar yoğunluğu
artırılması kararları ile çevre sorunu yaratma olasılığı bulunan yatırım ve
uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesi sağlanarak gerekirse referandum
yapılır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ekolojik dengeleri gözetmeyen kalkınma çabaları
tıkanmaya mahkûmdur. Bu nedenle kentleşme uğraş ve politikaları, ne pahasına
olursa olsun anlayışıyla değil, çevreyi ve doğayı kirletip tahrip etmeden
yürütülmelidir.
Çevre hakkı, artık evrensel insan hakları kapsamına
girmiştir. Temiz ve sağlıklı çevrede yaşamak bireylerin temel hakkıdır.
Kanun tasarısının 14 üncü maddesine bu fıkranın
eklenmesiyle yörede yaşayanların kararlara katılımı sağlanarak, yerel
yönetimlerin demokratik nitelikleri güçlendirilmiş olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
3 üncü önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 14
üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tasarının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra
gelmek üzere, "Belediye, coğrafî ve kent bilgi sistemlerini kurar."
Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim,
olabilir; takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Karademir?..
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Coğrafî ve kent bilgi sistemi, bir şehrin bilgilerinin
birbirleriyle ilişkili olarak ve istenildiği anda ulaşılabilecek şekilde
düzenlenmesi, altlık haritaların oluşturulması, gerekli donanım ve personel
altyapısının oluşturulması ve bu sistemin ayakta kalabilmesi için gerekli
koordinasyonun oluşturulması gibi mekâna dayalı verilerin girişi, saklanması,
yönetimi, analizi ve çıktılarının alınması işlerini bilgisayar ortamında
yapabilen konumsal bilgi sistemidir.
Günümüzde bu teknoloji belediye hizmetlerimiz için
zorunludur.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin olumlu
bularak takdirinize bıraktığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Dördüncü önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(1/766) esas sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 14 üncü
maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile
Organize Sanayi Bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı
dışındadır."
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçiyi okutuyorum :
Gerekçe :
Sanayiin belkemiğini oluşturan ve yaklaşık 1 000 000
kişinin çalıştığı, yakın gelecekte 4 000 000 - 5 000 000 kişinin çalıştığı
çalışacağı OSB'lere 2000 yılında yayımlanan 4562 sayılı Organize Sanayi
Bölgeleri Kanunu ile pek çok kamu hizmeti sunma yetkisi tanınmıştır. OSB'ler
hem devletin hem de yerel yönetimlerin yapması gereken imar, yol, su ve
kanalizasyon, arıtma tesisi, çevre ve çevre sağlığı, temizlik, katı atık
toplama, itfaiye, acil yardım, kurtarma, ambulans, ağaçlandırma, park, yeşil
alan, kültür ve sanat tanıtım, spor, ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi
hizmetlerinin yanı sıra, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanılmasını sağlama, teknoloji
geliştirme, elektrik, doğalgaz, haberleşme, güvenlik, vb. pek çok yatırımı ve
hizmeti kendi sınırları içinde hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olarak
üstlenmiş ve böylece devletin yükünü de azaltmıştır.
Çalışan nüfusu pek çok belediye nüfusundan daha fazla
olan OSB'lerin mevcut yetki ve sorumluluklarının devam ettirilerek OSB'lerin
hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birim olarak hizmet sunması
amaçlanmış ve sanayiin ihtiyaçlarının en uygun yöntemle karşılanması ve kamuya
yük olmaması öngörülmüştür.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Beşinci önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu
Tasarısının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "yaptırır"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu elli
bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korunma evleri açar"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Serpil Yıldız (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) -
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :
Gerekçe :
Ülkemiz açısından yeni bir hizmet dalı olan kadın
koruma evlerinin yaygınlaştırılması, var olanların geliştirilmesi, hizmetin
yararlanıcılarının özellikleri dikkate alınarak çeşitlendirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, koruma evleri, şiddete uğrayan ya da uğrama riski
taşıyan ve desteğe gereksinimi olan kadınlara ve çocuklara psikolojik, hukukî
ve ekonomik alanda danışmanlık hizmetleri sunmak ve yararlanabilecekleri hizmet
kuruluşları konusunda bilgilendirerek, gereksinim duydukları hizmet türüne en
kısa zamanda ulaşmalarını sağlamak belediyelerin aslî görevi olmalıdır.
Kadın koruma evleri, kadının toplum içindeki statüsünün
yükseltilmesi, üretken hale getirilmesi, sağlık, beslenme, çocuk gelişimi ve
eğitimi, aile planlaması ve ev ekonomisi konularında bilgilendirilmesi,
haklarının nasıl kullanılacağının öğretilmesi, çeşitli konularda rehberlik
yapılması, sosyal, kültürel açıdan çok boyutlu ilgi alanlarının geliştirilerek
kentsel yaşam biçimine uygun tutum ve davranışlar geliştirilmesine katkı
sağlayacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeler
doğrultusunda 14 üncü maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 20.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 20.40
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Temmuz 2004
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 20.41