BIM 2 7 2004-07-22T13:47:00Z 2004-07-22T13:47:00Z 64 45557 259675 TBMM 2163 519 318899 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 55

 

109 uncu Birleşim

1 Temmuz 2004 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, barış, demokrasi ve insan hakları konularına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

2. - Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun, yasadışı yollardan yurda kaçak hayvan girişinin önlenmesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Erzurum'un sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına ve ekonomik kalkınma için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 5186 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/611)

2. - Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in (6/1166) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Arjantin Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/612)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, medyanın sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde araştıralarak bağımsız ve tarafsız bir medya için gerekli yasal düzenlemelere zemin hazırlanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)

IV. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı : 349)

5. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı : 618)

6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, bakanlıklarda vekaleten görev yapan bürokratlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/1996)

* Ek cevap

2. - Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, vergi adaletinin sağlanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2610)

3. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Adana Havaalanı ikinci pist yapımı ve Seyhan Nehri ıslahına ilşkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2711)

4. - Bursa Milletvekili Ali DİNÇER'in, dul ve yetimlere bağlanan maaş ile şehit maaşına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2713)

5. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AB ülkelerine mal gönderen firmaların mağduriyetine ve sorumlularına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2616)

6. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Gazi Üniversitesi Muhasebe ve Finansman Öğretmenliği Programı mezunlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2718)

7. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Devlet eski Bakanının bazı açıklamalarına ve el konulan bankalar hakkında IMF'nin gönderdiği mektuplara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2743)

8. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, hurda araç indiriminden mağdur olanlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2752)

9. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, hurda araca uygulanan ÖTV indiriminin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2753)

10. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, hurda araca uygulanan ÖTV indiriminin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2754)

11. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hurda araçlardaki ÖTV indiriminin düşürülmesinin otomotiv sektöründeki etkilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2755)

12. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Meclis araştırması komisyonunun raporunda yer alan öneriyle ilgili işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2791)

13. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, ekonomik ömrünü tamamlamış ticarî taksilerin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2808)

14. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, bir Gümrük Müsteşar Yardımcısıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2863)

15. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, 57 ve 59 uncu hükümetler döneminde yapılan bazı atama ve görevlendirmelere,

- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, balık üretici kooperatiflerinin sorunlarına,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Çukurova'daki doğal afetlerden zarar gören çiftçilerin sorunlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2883, 2884, 2885)

16. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır Havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2886)

17. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, elma ve patates ihracatında uygulanan teşvik primine,

- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren yayımlanan ithalatta standartları belirleyen genelgelere,

- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, elma ve patatesin ihracat iadesinde gümrük çıkış beyannamesi aranmadığı iddialarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2864, 2900, 2901)

18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, çiftçilerin iklim koşullarından kaynaklanan sorunları ile soğan üreticilerinin mağduriyetine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2907)

19. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, meyve ve sebzelerde hormon ve tarım ilacı kullanımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2919)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, memur maaşlarındaki dağılım adaletsizliğine,

Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, av tezkeresi ile avlanma belgesi harçlarının yüksekliği dolayısıyla avcıların sorunlarına, ekonomiye etkilerine ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; söz konusu kararnamenin işlemden kaldırıldığı bildirildi.

Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (6/1128 ve 6/1129) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 49 milletvekilinin, orta ve yükseköğrenimin sorunları ile üniversite sınavlarına girişte yaşanan olumsuzlukların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

620 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınmasına; bu kısmın 22, 23, 24, 25, 26, 27, 30, 31 ve 33 üncü sıralarında yer alan 442, 444, 445, 459, 460, 462, 608, 609 ve 612 sıra sayılı kanun tasarılarının ise aynı kısmın 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; bugünkü birleşimde çalışma süresinin, 612 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı : 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı : 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı : 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında (1/731) (S. Sayısı : 349)

16 ncı sırasına alınan, Dahiliye Memurları Kanunu, İl İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/802) (S. Sayısı : 461),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

6 ncı sırasına alınan, Yapı Denetimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/300, 2/302) (S.Sayısı : 620) yapılan görüşmelerinden sonra;

7 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Bitki Koruma ve Karantina Alanında Anlaşmanın (1/739) (S. Sayısı : 442),

8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Terörizmle Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının (1/756) (S. Sayısı : 444),

9 uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçun Önlenmesi ve Suçla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının (1/780) (S. Sayısı : 445),

10 uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Moldova Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Protokolünün (1/786) (S. Sayısı : 459),

11 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının (1/790) (S. Sayısı : 460),

12 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Lübnan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının (1/804) (S. Sayısı : 462),

13 üncü sırasına alınan, Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesinin Karadeniz'de Biyolojik Çeşitliliğin ve Peyzajın Korunması Protokolünün (1/750) (S. Sayısı : 608),

14 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının (1/791) (S. Sayısı : 609),

15 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Merkezî ve Doğu Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi Yönetim Kurulu Arasında Türkiye'de Bölgesel Çevre Merkezinin Kurulması ve Faaliyetleri Hakkında İkili Anlaşmanın (1/792) (S. Sayısı : 612),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarlarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalarından sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

5 inci sırasında bulunan, Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/827) (S.Sayısı: 618) görüşmelerine devam olunarak, 15 inci maddesine kadar kabul edildi, birleşime verilen aradan sonra, ilgili Komisyon ve Hükümet yetkililerinin Genel Kurulda hazır bulunmadıkları anlaşıldığından, müzakereleri ertelendi.

Alınan karar gereğince, 1 Temmuz 2004 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.16'da son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

 

Ahmet Küçük

Yaşar Tüzün

 

Çanakkale

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR                                           No. :160

1 Temmuz 2004 Perşembe

Tasarılar

1. - Organik Tarım Kanunu Tasarısı (1/841) (Adalet, Avrupa Birliği Uyum ve Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

2. - Türkiye Cumhuriyeti İle Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/842) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

3. - Pamukbank Türk Anonim Şirketinin Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketine Devri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/843) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

4. - Kozmetik Kanunu Tasarısı (1/844) (Adalet, Avrupa Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2004)

5. - Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması veya Sınırlandırılması Sözleşmesi ve Sözleşmede Yapılan Değişiklik ile Eki I, Tadil Edilmiş II ve IV. Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/845) (Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2004)

6. - Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı (1/846) (Adalet, Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.2004)

Teklif

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 4 Milletvekilinin; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/306) (Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.7.2004)

Tezkereler

1. - Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/604) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

2. - Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/605) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

3. - Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/606) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

4. - Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/607) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

5. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/608) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

6. - Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/609) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

7. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/610) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

Raporlar

1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/830) (S. Sayısı : 623) (Dağıtma tarihi : 1.7.2004) (GÜNDEME)

2. - Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/831) (S. Sayısı : 624) (Dağıtma tarihi : 1.7.2004) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 Milletvekilinin, medyanın sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde araştırılarak bağımsız ve tarafsız bir medya için gerekli yasal düzenlemelere zemin hazırlanması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

1 Temmuz 2004 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, barış, demokrasi ve insan hakları konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'na aittir.

Sayın Hacaloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, barış, demokrasi ve insan hakları konularına ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz günlerde, İstanbul'da NATO toplantısı yapıldı. Gerçekten, buradan hükümeti, böyle büyük bir organizasyonun başarılı bir şekilde yürütülmesini ve tamamlanmasını sağlaması nedeniyle, kutluyorum. Tabiî, bu arada, güvenlik güçlerimizin "gazı fazla kaçırdılar" diye espriye neden olan bazı uygulamaları da olmuştur; bir İstanbullu olarak, İstanbulluların bir bölümünün oldukça sıkıntılı saatler geçirdiği görülmüştür; ama, sonuçta, büyük bir toplantıdır, önemli bir toplantıdır. Üyesi olduğumuz NATO'nun İstanbul'da yaptığı bu toplantı -sonuçlarını bir yana bırakarak- başarılıdır.

Basında ve kamuoyunda çok geniş bir şekilde izlenen NATO toplantısından iki gün evvel, özüyle, katılımcılarıyla bizce son derece önemli olan bir başka toplantı gerçekleşti. Bugün söz almamın ardında yatan temel gerekçe odur; onu size anımsatmak istedim.

Dünyada 90'dan fazla ülkeden 107 adet sosyal demokrat, demokratik sol partinin tam üye olduğu ve farklı kuruluşlar ve temsilci niteliğinde üye olan kuruluşlarla beraber 160 farklı parti ve kuruluşu bünyesinde barındıran Sosyalist Enternasyonal, gerçekten, dünyada, siyasette, sol dünyada son derece etkili organize olmuş bir çatıdır, bir kuruluştur ve bu yapısını 1951 Frankfurt Toplantısından beri sürdürmektedir.

Genel Başkanlığını Portekiz eski Başbakanı Gutteres'in yaptığı ve Genel Başkanımızın da 16 genel başkan yardımcısından biri olarak icra kurulunda bulunduğu Sosyalist Enternasyonal, İstanbul'da, geçtiğimiz günlerde, iki gün süresince Barış, İnsan Hakları ve Demokrasi Altkomisyonunun toplantısını gerçekleştirmiştir.

Bu toplantıda, doğal olarak, NATO'dan evvel yapılmış olması ve gündeminin de o şekilde belirlenmiş olması nedeniyle, son derece önemli tespitler yapılmış; ama, ne yazık ki, bu tespitler tarihe kayıt olarak geçmiş olmasına rağmen, bu örgüte bağlı olan, değerlerini paylaşan -yani, sosyal demokrasinin eşitlik, özgürlük, dayanışma, barış, insan hakları, emeğin üstünlüğü gibi değerlerini paylaşan- partilerin orada alınan kararları kendi yapıları, kendi karar organları içerisinde özümlemelerine rağmen, bunların, basın yoluyla kamuoyuna yeterince duyurulamamış olduğunu ve yeterince de NATO toplantısına yansımadığını görmüş bulunuyoruz. Bu toplantılar sonunda yapılan basın toplantısıyla açıklanan bağlayıcı son bildiride tespit edilmiş olan, alınmış olan kararların birkaç tanesini, burada, sizinle paylaşmak istiyorum.

Açıklanan bildiride, uluslararası toplumun, Irak'ta laik, demokratik, çoketnikli, çokkültürlü, çokdinli, siyasî ve toprak bütünlüğünü koruyan ve kadın ve azınlık haklarına saygı gösteren özgür ve adil seçimler yapılabilecek bir anayasayı kabul etmesi için Irak Halkına gerekli desteğin verilmesi gereğinin altı çizilmiştir ve bütün ilgili tarafların, bölgede, barış ve istikrarı daha fazla tehlikeye düşürecek hareketlerden kaçınmaları için çağrıda bulunulmuştur.

Açık bir Birleşmiş Milletler görevlendirilmesi olmadan ve başta Arap ve Müslüman ülkeler olmak üzere uluslararası toplumdan daha geniş bir katılım sağlanmadan, NATO'nun Irak'a müdahil olmaması öngörülmüştür. Bu, NATO toplantısından iki gün evvel söylenilmiştir, tarihe kaydedilmiştir.

Yapanlar ve hedefleri kim olursa olsun, tüm terörist ve şiddet eylemleri şiddetle kınanmış ve hiçbir nedenin masum insanların öldürülmesini haklı gösterebilecek bir çerçevesi olamayacağı vurgulanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Keza, Ebu Garip Cezaevindeki Amerikan askerlerinin uyguladıkları işkence ve insan hakları ihlalleri dahil olmak üzere, tüm şiddet eylemleri ve her türlü işkence kınanmış, sorumluların yargılanmaları talep edilmiştir.

İran makamlarına, nükleer üretim, insan hakları ve sivil haklar konusunda uluslararası topluma verdiği sözü tutması için güçlü bir çağrıda bulunulmuştur.

İsrail - Filistin ihtilafında, her cins kuvvet kullanımından kaçınılması, karşılıklı ve eşzamanlı ateşkes ilan edilmesi için taraflara çağrıda bulunulmuş, İsrail kuvvetlerinin Filistin topraklarındaki askerî hareketleri ve sivillere yönelik şiddet eylemleri şiddetle kınanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar dışında, NATO toplantıları sırasında ortaya konulamayan, ne yazık ki konulamayan, Türkiye'nin AB'ye yönelik haklı talebini, müzakereler için talep almasına yönelik beklentisini destekleyecek gerek Fransız Cumhurbaşkanı Chirac'ın gerek Almanya Başbakanı Schröder'in kaypak ve her nedense basının bir başarı gibi, sanki tarih veriyorlarmış gibi lanse etmesine rağmen, Türkiye'nin hakkını teslim etmeyen ifadelerine karşın, bu toplantıda, yani, sonuç bildirisinde, Sosyalist Enternasyonale üye ülkeler, ortak iradeleriyle, Avrupa Birliğine, Türkiye’yle genişleme müzakerelerine gecikmeden başlanılması için 2004 Aralık ayında gerekli kararları alması çağrısında bulunulmuştur. Bu irade, Sosyalist Enternasyonale dahil ve Avrupa Parlamentosunda çok önemli bir güç olan tüm partileri yönlendirici bir karar olması açısından, son derece önemlidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Gündemdışı konuşmaya Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Algan Hacaloğlu'nun gündeme getirdiği konuyla ilgili olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Esasen, cevap verme maksadıyla huzurunuza gelmedim; çünkü, cevap verilecek bir durum değil. Esas itibariyle, büyük ölçüde paylaştığım hususları burada dile getirmiş oldu. Hükümetim adına bunları burada ifade etmek istedim.

Haziran ayı, ülkemiz açısından, gerçekten, çok önemli toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Önemli bir olaydır bu toplantıların her biri. En evvel, OECD Bakanlar Toplantısı yapıldı. Türkiye açısından fevkalade önemliydi.

Arkasından, İslam Konferansı Örgütü Türkiye'de önemli bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantı vesilesiyle, uzun süreden beri münasebetlerimizin olabildiğince asgarîye indiği İslam dünyasıyla tekrar ilişkilerimizi geliştirebilmek, Türkiye'nin önemini bir defa daha ortaya koyabilmek açısından, bu toplantı fevkalade önemli olmuştur. Özellikle, Türkiye'nin dışpolitikasında gündeme getirdiği ve destek beklediği konularda İslam Konferansı Örgütünden çıkan sonuçlar da, esas itibariyle, Türkiye'nin lehine olmuştur.

Arkasından, Sosyalist Enternasyonal toplantısı Türkiye'de gerçekleşmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin ev sahipliğinde bu toplantı gerçekleşmiş oluyor. Gerçekten başarılı bir toplantı,. Cumhuriyet Halk Partisine, bu vesileyle, müsaade ederseniz, tebriklerimi sunmak isterim; ancak, zamanlama itibariyle, belki bir sıkıntı meydana geldi, NATO zirvesinin gölgesinde kaldı. Halbuki, bu toplantı, fevkalade önemli bir toplantıydı. Uzunca bir zamandan beri Türkiye'de yapıldı mı ya da ilk defa mı yapılıyor, o konuda bilgi eksikliğim var; ama, sonuçları itibariyle, gerçekten, hepimizin önemle üzerinde durması gereken konuları gündemine almışlardı, barış vurgusu yapılıyordu. Barış vurgusunun Türkiye'de yapılmış olması da fevkalade önemlidir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim temel politikamız, yurtta sulh, cihanda sulhtur. Dolayısıyla, bunu bir dışpolitika ilkesi haline getirmiş bir ülkede "barış" konulu bir uluslararası toplantının yapılması fevkalade anlamlıydı; ama, NATO zirvesi daha ağırlıklı bir gündem maddesini oluşturduğu için, hem bu toplantının önemi kamuoyuna yeteri kadar anlatılamadı hem de sonuçları üzerinde, medyamız dahil, durulamadı. Ümit ediyorum ki, bu toplantı... Televizyon kanallarında her pazar birçok program yapılıyor, özel programlar yapılıyor. Keşke, Cumhuriyet Halk Partisi veya bu toplantıya katılan değerli katılımcılar bu toplantının sonuçlarını, içeriğini ve Türkiye için önemini anlatma fırsatını bulabilseler, bu fevkalade faydalı olur diye düşünüyorum. Böyle önemli bir mesajın verilmesine imkân verdiği için de, Cumhuriyet Halk Partisini, bir defa daha tebrik ediyorum.

Bir başka konu, tabiatıyla, NATO zirvesidir. Bunun değerlendirmesi uzunca süre yapılacaktır. Esas itibariyle, Sosyalist Enternasyonal toplantısının sonuçları iyi değerlendirilebilseydi, NATO Zirvesinde alınan kararların içeriğini doldurmak belki de daha kolay olacaktı; ama, ne olursa olsun, bu toplantı vesilesiyle dile getirilen husus, barış vurgusu, bizim bakımımızdan önem arz ediyor; çünkü, çevresinde olabildiğince sıkıntıların yaşandığı bir coğrafyada yaşıyoruz, böyle bir ülkenin insanlarıyız. Bölgede barışın sağlanması, özellikle Irak'ta kalıcı bir istikrarın, sulhun, sükûnun temini, Filistin-İsrail ihtilafının kalıcı bir tarzda çözümlenmesi, en evvel Türkiye'nin yararınadır, bölge insanının yararınadır. Esas itibariyle, dünyadaki birkısım terör ve şiddet olaylarının frenlenebilmesi açısından da, Ortadoğu'da bu ihtilafların bir şekilde çözüme kavuşmasında sayısız faydalar var; ama, ne olursa olsun, bizim, Türkiye olarak, bu meselelere barışçı bir yaklaşım içerisinde olduğumuz doğrudur; Sosyalist Enternasyonalin ortaya koyduğu ilkeler -bizim de Hükümet olarak- bu toplantı vesilesiyle vurgu yaptığı konular, büyük ölçüde bizim de benimsediğimiz ve her fırsatta dile getirmeye çalıştığımız hususlardır.

Ben de, bu toplantı vesilesiyle, bu düşüncelerimi, burada, huzurlarınızda ifade etmek istedim. Tekrar, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, yasadışı yollardan yurda kaçak hayvan girişiyle ve bunların önlenmesiyle ilgili olarak söz isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'na aittir.

Sayın Daloğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun, yasadışı yollardan yurda kaçak hayvan girişinin önlenmesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yurdumuza çeşitli yollardan kaçak olarak giren hayvanlar ve bu kaçakçılıktan rant elde eden hayvan kaçakçılarıyla ilgili olarak Yüce Meclisi bilgilendirmek için söz almış bulunmaktayım; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konu hakkında, aşağı yukarı bir ay önce, yine Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt Beyefendi söz almıştı ve bu konuyu Meclise taşımıştı, Sayın Bakanımız da bu konuda bizi aydınlatmışlardı; fakat, o günden bugüne hiçbir olumlu gelişme olmadığı için, ben, tekrar, bu konuda söz almış bulunuyorum.

Dün, evvelki gün, ondan bir evvelki gün, Ankara'da, Çorum'da, Bursa'da ve Ağrı'da 10 000 adet kaçak dana yakalanmıştır. Şimdi, Ankara'ya kadar kaçak gelen hayvanların, zannedersem, 100 000 tanesi de Anadolu'nun içerisinde erimiş gitmiştir. Tabiî, Tarım Bakanlığı görevlileri tarafından yakalanmış bu kaçak hayvanlar. Mutlaka, Bakanlığımız, bu manada üzerine düşen görevi yapıyor; ancak, Sincan'da dün yine 180 adet dana kesilirken yakalanmıştır; kaçak, menşei belli değil.

Şimdi, bunun üzerine, Tarım Bakanlığımızın yetkilileri gidiyor. Hatta, Hakkâri'de, Şemdinli'de, Yüksekova'da, Başkale'de -bildiklerim- birçok tarım il ve ilçe müdürü hakkında soruşturma yapılmış, bir kısmı görevden de alınmıştır; ama, sonuç değişmiyor; yani, üreticimiz halen mağdur. Biz, filan müdürün, falan amirin alınmasını da arzu etmiyoruz.

Sayın Bakanım burada. Efendim, ben, buradan sesleniyorum kendisine; gelip burada cevaplandırmasın da bu işi. Ancak, mutlaka, İçişleri Bakanlığımızı da, Jandarma Genel Komutanlığını da, ben, göreve çağırıyorum; çünkü, geçen sene, 2003 yılında besicimiz iflas etmiştir, batmıştır, bitmiştir.

Burada rakamları arz edeceğim sizlere. Bakın -elimizde- yine, Tarım Bakanlığının Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünden -iki üç ay, üzerinde çalıştığımız bir konu- bize gelen bilgi şudur: "Doğu ve güneydoğu sınırlarımızdan canlı hayvan, güney ve batı sınırlarımızdan ise etin kaçak olarak ülkemize sokulmaya çalışıldığı duyumları alınmıştır. Zaman zaman, bu konuda, ilgili kurumlarla müşterek çalışıyoruz." İlgili kurumları soruyoruz; yine cevap geliyor; deniliyor ki: "Genelkurmay Başkanlığına, Millî Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Gümrük Müsteşarlığına, sahil korumaya, sınır korumaya ve sınır il valiliklerimize yazılar yazılmış olup, kurumların işbirliğinin titizlikle uygulanması neticesinde, kaçak hayvan hareketlerinin engellenmesi beklenilmektedir."

Biz beklemiyoruz. Yani, ben, Bakanımıza ve Sayın Bakanlık yetkililerine seslenmek istiyorum Yüce Mecliste ve sizlerin huzurunuzda: Artık, biz bekleyemiyoruz; yani, besici, üretici bekleyemiyor. Zira, bu konuda, bakın, Kasım 2003'te Yüksekova'dan, Şemdinli'den kaçak hayvan girişi yapılmış -bakanlık kayıtları burada- bunların bir kısmı Yüksekova mezbahasında kesilmiştir, bir kısmı ise canlı olarak yurda sokulmuştur ve karkas olarak gelen etler, Tarım Bakanlığına bağlı TİGEM'in içinde bulunan et borsasında satılmıştır ve bu, ancak, orada yakalanmıştır, et borsasında. Ayrıca, Mersin Limanından sağlıksız kaçak et gemilerle gelip, feribotlarla yurda sokuluyor. Yine, Trakya üzerinden kaçak et -hayvan olarak değil, düzeltiyorum burayı- girişi yapılmaktadır.

Bütün bu olumsuz gelişmelerden sonra besicilikle uğraşan üretici, mutlaka, herhalde mağdur olmuştur, kendi hayvanını satamaz duruma gelmiştir.

Bakın, değerli arkadaşlar, Et ve Balık Kurumundan almış olduğumuz bir başka resmî bilgiyi huzurlarınızda arz etmek istiyorum. Et ve Balık Kurumu Genel Müdürünün sorularımıza cevaben yazdığı yazı: "İşyerlerimize hinterlandımızdaki hayvan alım fiyatlarına ilişkin gelen yazılar, ülkemizde talebin üzerinde arz olduğunu (...) bunun ise, üretim artışından kaynaklanmayıp, kayıtdışı olarak ülkemize giren canlı hayvan ve kesik et nedeniyle oluştuğu görülmektedir." Et ve Balık Kurumu Genel Müdürünün resmî yazısı. Yani, bu et fazlası, bizim ürettiğimizden değil, dışarıdan gelen hayvanlardan kaynaklanıyor.

Yine, Türkiye'de 20 000 000'u aşkın insanın geçim kaynağı olan ve hayvancılıktan zarar etmelerine neden olan bu durumlardan sonra, besicimizin, sektörden uzaklaşması ve kapasite düşürmesi de söz konusudur. Bunun devamı ise, hepinizin bildiği gibi, işsizlik ve büyük şehirlere olan göçlerdir.

Değerli arkadaşlar, geçen sene, yani, 2003 yılında yemin torba fiyatı 10 000 000'dur, 2004 yılında ise 21 000 000 olmuştur. Dikkatinizi çekmek istiyorum, arpanın kilogram fiyatı 250 000 lira, Nisan, Mayıs, Haziran 2004'te 450 000 lira olmuş; yani, kısaca...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Daloğlu, buyurun.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, kısaca, yem fiyatları 2 kat, arpa fiyatları 2 kat artmış; ama, bakıyoruz ki, 2003'ün ekim, kasım, aralığında et fiyatları 7 500 000 lira; ama, 2004'ün nisan, mayıs, haziranında 5 800 000 lira. Et fiyatları 2 000 000 düşüyor; ama, yem fiyatları yüzde 100 artıyor. Besici nasıl dayansın buna?! Yuvarlak hesap ediyorum... Sizlere arz edeyim: Besicilerimizle görüşüyorum, hayvan başına 500 000 000 zarar edilmiştir. En küçük bir işçi, en küçük bir çiftçi ortalama 20 hayvan -20 tosun, 20 inek- besler, 10 milyar zarar eder. Affedersiniz, hayvancılıktan 10 milyar zarar eden bir çiftçi, ayakta duramaz değerli arkadaşlarım.

MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Muhalefet olarak aynı şeyi söylüyoruz.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Böyle bir gücü yok, böyle bir kaynağı yok. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Teşekkür ederim.

Demek ki, sorunun can alıcı bir noktası var; hepimizin sorunu. Ben, Sayın Bakanımıza bu metni takdim edeceğim ve arzu ediyorum, gelip burada bunun cevabını bakan değil, aslında, bakanlarımız... Yani, konu İçişleri Bakanlığını da ilgilendiriyor. Biz yaralıyız bu konuda.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bakan nerede?.. Bakan nerede?..

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Evet, biz Tarım Bakanlığının, bu olaylardan sonra, etlere kilo başına 1 000 000 destek verdiğine teşekkür ediyoruz; ama, bugüne kadar bu 1 000 000 desteği, bu çiftçi, bu besici alamadı. Haa, bundan sonra alacak... Eğer hayatta kalırsa alacaktır. Yok... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Geçen sene besleyen adamlar, yok hayatta artık. Yani, bakın, geçen sene besi yapanlar, bu sene bize soruyor; kurban bayramı geliyor kurban besleyelim mi; kış geliyor, besicilik yapalım mı? Ben henüz cevap veremedim. Sayın Bakanlarımız çıksın, çiftçimize cevap versinler; evet, besleyin desinler veya beslemeyin desinler. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Daloğlu, bunları biz söylediğimizde oy vermiyorsun ama.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Efendim, son olarak şunu arz etmek istiyorum: Tarım  Bakanlığımız, bu dönemde, mutlaka, güzel işler yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Tarımsal kalkınma kooperatifleri aracılığıyla, 50x4, 100x2 süt sığırcılığı projesi dediğimiz, süt sığırcılığını geliştirme adına güzel işler yapılıyor; ancak, o kadar yetersiz ki. Yani, Türkiye çapında ayda 3 kooperatife, yılda 36 kooperatife hayvan veriliyor; devletin gücü de buna yetiyor. Burası doğru; ama, devletten beş kuruş para istemeyen, babasından, dedesinden kalma ahırı var, arazisi var, buna istihdam etmiş... Para da istemiyor, ete zam da istemiyor. Ne istiyor; kaçak hayvan girmesin...

Ben, sayın bakanlarımdan ısrarla şunu talep ediyorum: Dünyada gelişmiş ülkelerde sineğin bile envanteri çıkarılmıştır. Ülkeye kaçak sinek girse hesap soruluyor; ama, kaçak inekten sorulmuyor.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAYRAM ALİ  MERAL (Ankara) - Aslan dadaş, tebrik ederim seni!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Daloğlu.

Gündemdışı üçüncü söz, sosyoekonomik ve kültürel perspektiften Erzurum İline bakış konusunda söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.

Sayın Özdoğan, buyurun.

3. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Erzurum'un sosyo ekonomik ve kültürel yapısına ve ekonomik kalkınma için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada, çok hızlı değişim ve gelişmeler oluyor. Erzurumumuz da, bu yapılanmaların başlangıç iklimine girmiş durumdadır. Bu açıdan, Erzurum'u geleceğe hazırlarken, sorunlarını da görmezlikten gelemeyiz. 21-23 Şubat 2004 tarihlerinde meydana gelen ve merkezde yer yer 1,5 metreyi aşan kar yağışı, akabinde, 5 Mart 2004 tarihinde, ilimize 14 kilometre uzaklıktaki Ilıca İlçemizde meydana gelen sel felaketi ve 24 Mart 2004 tarihinde başlayan 1 000'i aşkın şokların oluştuğu deprem felaketi, bölgemizin bir an önce afet bölgesi kapsamına alınmasını gerekli kılmıştır.

Bölgemiz tüketim ekonomisine dayalı olduğundan, peşpeşe gelen bu felaketler, esnaf ve tüccarımızı siftahsız dükkân kapatmaya kadar itmiştir. Sorunlarınızı kökünden biz çözeceğiz diye zaman zaman ortaya çıkanlar, aziz milletimizin tarihine, coğrafyasına uymayan projelerle, sorunları daha içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Bu sorunlar yumağının kimler tarafından ve ne şekilde kördüğüm edildiğini, Erzurum'a geçen ay yaptığım gezi ve incelemede daha açık bir şekilde müşahede etmiş bulunmaktayım. Narman, Horasan, Pasinler, Hınıs, Ilıca, Köprüköy, Aşkale ve Çat İlçelerinin deprem afet bölgeleri olduğu ve ne vahimdir ki, 1966 yılından beri söz verilen konutların henüz teslim edilmediğini biliyoruz. Bir vatandaşımızın ifade ettiği gibi, mazisiz bir hal tasavvur edilebilir; fakat, bir gelecek tasavvuru imkânsızdır.

Erzurum, coğrafî konum itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğusunda yer alan, 25 060 kilometrekare yüzölçümündeki en büyük ve merkezî bir il konumundadır. Toplam alanın yüzde 64'ü dağlık olup, yayla özelliğindeki bu yöre hayvancılık için büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. Sıcaklık ortalamasının oldukça düşük olduğu ilimizde karasal iklim hâkim olduğu için, yaklaşık altı aylık kış döneminde hayvanlar kapalı ahır şartlarında, geri kalan süre içinde de mera ve yaylalarda beslenmektedir. Bu nedenle, devletimizin, bu ağır şartlarda hayvancılıkla uğraşan ve ülke ekonomisine reel bir üretim katkısı sağlayan bölge halkına bazı imkân ve destekleri sağlaması gerekmektedir. Yapılacak bu destek, hem ülke ekonomisine hem de bölgenin kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Erzurumumuzun ekonomik kalkınması için yapılması gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Hayvancılığın desteklenmesi ve geliştirilmesi,

Mera ve yaylaların etkin ve verimli bir şekilde kullanımının sağlanması,

Ürünlerin pazarlanmasında kolaylık sağlanması,

İlimizin turizm potansiyelinin değerlendirilmesi,

Yatırımların teşvik edilmesi.

Hayvancılıkla ilgili acil olarak yapılması gerekenler:

Bölge iklimine dayanıklı, üstün vasıflı hayvan ırkı yetiştirmeyi teşvik etmek,

Damızlık hayvan ve tohumu üreticiye dağıtmak,

Alternatif hayvancılık dediğimiz balık yetiştiriciliği, tavukçuluk, tavşan üreticiliği, arıcılık gibi ilimizin coğrafik yapısına, iklimine ve bitki örtüsüne son derece uygun hayvancılık teşvik edilmeli, üretici bu konuda eğitilmelidir.

İlimizin diğer bir problemi de, mera ve yaylaların yanlış kullanımıdır. Meraların yanlış kullanımı, bir süre sonra meraların tamamen çoraklaşmasına sebep olmaktadır. Bunun önlenmesi için, çiftçinin eğitilmesi, Mera Kanununun uygulanması, devlet denetiminin sağlanması önem arz etmektedir.

Erzurum'da, çiftçinin ürettiği ürünlerin hiçbiri kendi değerinde satılmamaktadır. Kooperatifleşme, üretici birliklerinin sayısının yetersiz olması, bunun başta gelen sebeplerindendir. Pazar imkânlarının yetersiz olması, çiftçinin ürününü ucuz fiyata satmasına, dolayısıyla da, emeğinin karşılığını almamasına sebep olmaktadır. Bu da, üreticinin çalışma azmini ve verimliliğini azaltmakta, üretimi düşürmektedir. Üretici ve çiftçi ekonomik yönden tatmin olmadığı zaman, başka şehirlere göç eder. Göç, ülkemiz için hem ekonomik hem de sosyal problemlerin oluşmasının en önemli kaynağıdır. İnsanlarımızı memleketlerinden ve alıştıkları üretim biçimlerinden koparmamak için devletimizin uygulaması gereken çok basit çözümler vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Et ve Balık Kurumu, Şeker Fabrikası gibi, üretici ve çiftçiye katkı sağlayan, onların ürünlerini rahatlıkla pazarlayabilecekleri, kredi imkânlarından yararlanabilecekleri kurumların özelleştirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Özelleştirme kavramı değerlendirilirken, bölgelerin ekonomik ve sosyal yapılarını gözönünde bulundurmak zorundayız. Doğu Anadolu gibi ekonomik açıdan geri kalmış bölgelerde, kamu iktisadî teşekkülleri, üreticilerin güvenle ürünlerini satabilecekleri alternatifsiz kuruluşlardır. Bu kurumların özelleştirilmesi veya kapatılması, tarım ve hayvancılık alanında faaliyet gösteren kuruluş sayısının az olması sebebiyle, serbest rekabetin ortadan kalkmasına ve tüccar kartellerinin doğmasına neden olacaktır. Köylü ve çiftçi, ürünlerini satarken, rekabet ortamından yoksun bir piyasada, kötü niyetli oluşumların insafına terk edilmiş olacaktır. Bölgemiz üretici ve çiftçisinin devletimizden destek görmesi gerekir. Bölge ekonomisini ayakta tutan bu kurumları özelleştirmek yerine, bölgeye nasıl daha kaliteli hizmet yapılabilir anlayışıyla yenilenmesi, geliştirilmesi ve çağa uygun projelerle desteklenmesi gerekir; bunun için elimizden gelen gayreti her platformda göstermeye devam edeceğiz.

İlimizde, halen, mülkiyeti hazineye ait olup, tasarrufu Millî Emlakte olan çok miktarda tarım arazisi mevcuttur. Bu tarım arazilerinden gerçek çiftçi faydalanmamaktadır. Cüzî bir kira bedeliyle, bazı gözü açıklar bu tarım arazilerini kullanmakta veya gerçek çiftçilere kiraya vermektedirler, bu problemin halledilmesi gerekiyor. Hazineye ait tarım arazilerini, bir an önce, ihtiyacı olan, çiftçilere cüzî bir bedelle vermek gerekir.

Yine, hazineye ait yayla ve meraların nüfuz sahibi kişiler tarafından işgal edildiğini ve dışarıdan gelen hayvan sahiplerine pahalı bir bedelle kiraya verildiğini tespit ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen toparlar mısınız.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bu konunun da bir an önce çözüme kavuşması gerekmektedir.

İlimizin ova kesimlerinde tektonik kökenli havzalar bulunması sebebiyle, Pasinler, Ilıca ve Köprüköy İlçelerimizde sıcak su kaynakları ve kükürtlü kaplıcalar mevcuttur. Bu kaplıcaların turizme bütünüyle kazandırılabilmesi için, sağlık ve tedavi merkezleriyle bütünleştirilerek, daha aktif hale getirilmesi gerekmektedir.

İlimiz, kış turizmi ve kış sporları bakımından büyük bir potansiyele sahiptir. Palandöken Kayak Merkezinde yapılan uluslararası ve ulusal spor etkinliklerinin yanında, tur kayağı, atlı kızak, kar güreşi ve kar voleybolu gibi mahallî spor etkinlikleri de yapılmaktadır. Amacımız, bu mahallî sporları ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtıp, ilimizi bu sporların cazibe merkezi haline getirmektir.

Millî Mücadele tarihimizin önemli tabyalarından olan Aziziye ve Mecidiye'nin, her zaman bizim olan ve bizim kalan misyonuna uygun olarak, kültürel, sportif ve turizm amaçlı bir merkez haline getirilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - ...hem geçmişimizin öğrenilmesini sağlayacak hem de ilimiz ekonomisinin reel coğrafyasını değiştirecektir.

Erzurum -şehirle ilgili bölgesi- makro ölçekte topografyasıyla, tarımsal yapısıyla, jeolojik yapısıyla, alan sınırları içerisinde nüfusun sosyal, ekonomik yapısıyla, sahip olduğu kültürel ve doğal değerleriyle, konunun uzmanı olan ekipler tarafından incelenmeli, şehir için uygun gelişme koridorları belirlenmelidir.

Kesinlikle korunması gereken alanlar belirlenmelidir. Anakentin yükünü hafifletmeye dönük stratejiler oluşturulmalı, birden çok yerleşimi doğrudan ilgilendiren ulaşım altyapı planları hazırlanmalıdır ki, Erzurum, binlerce yıllık geçmişini yeniden tazeleyebilsin ve Türkiye'ye de, turizmle yeniden bir buluşma noktası yakalayabilme şansını verebilsin.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - 5186 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/611)

    25.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11.6.2004 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5883/19682 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurlunca 9.6.2004 gününde kabul edilen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir:

1- İncelenen yasanın 2 nci maddesiyle değiştirilen 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında,

"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır."

Denilmektedir.

Yapılan değişiklikle, ihbar ve şikâyetlerin değerlendirilmesinde yeni ölçütler getirilerek,

- İhbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar ya da şikâyetlerde kişi ya da olay belirtilmesinin yanı sıra iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar ya da şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş ya da konut adresinin bulunması zorunlu kılınmış,

- İddiaların, geçerliliğinin kuşkuya yer vermeyecek belgelerle ortaya konulması durumunda ad, soyad ve imza ile iş ya da konut adresinin doğruluğu koşulunun aranmaması öngörülmüş,

- İhbar ya da şikâyet dilekçesinin işleme konulabilmesi için aranan, ad, soyad ve imza ile iş ya da konut adresinin bulunması ve bunların doğru olması koşulu nedeniyle ihbar ve şikâyette bulunmanın güçleştirilmemesi amacından hareketle, cumhuriyet başsavcıları ve yetkili merciler, ihbarcı ya da şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmakla yükümlü tutulmuştur.

Yapılan değişikliğe göre, 4483 sayılı Yasa kapsamındaki ihbar ve şikâyetin işleme konulabilmesi için, ilgili memur ve diğer kamu görevlisine ilişkin mutlak ve somut bir suçlamayı içermesi, hatta olay, yer ve kişi belirtilmesinin yanı sıra, ciddî bulgu ve belgelere dayanması ve ihbarcı ya da şikâyetçinin kimlik bilgilerine yer vermesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesinin 5.12.1968 günlü, E.1967/49, K.1968/60 sayılı kararında,

"İhbar, kanunî delillerin varlığıyla desteklenmedikçe bir suçlamada hiçbir zaman ağırlık noktası, etki unsuru olamaz. İhbar doğru ise, bir olayı, bir eylemi duyurmuş olur; ancak, olay veya eylemle sanık arasında ilişki kurmaya tek başına yeterli değildir...

İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede bir önem taşımaz. İmzasız veya düzme kimlikli bir ihbar, hatta kimliğini saklayan bir kimsenin telefonla haber vermesi üzerine de, cumhuriyet savcısı, işi ilginç görürse araştırmaya geçebilir ve belki gerçekten yer almış bir olayı ortaya çıkarır. İhbarı yapanın kimliğinin gizli tutulması ile ihbarı kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında büyük bir fark yoktur..."

Denilerek, ihbarda kimliğin önemli olmadığı kabul edilmiştir.

Buna göre, ihbar ve şikâyet dilekçelerinde "olay, yer ve kişi"nin somut olarak belirtilmesi, ihbar ve şikâyetin işleme konulması için yeterlidir.

İncelenen yasayla öngörülen koşulları taşımayan ihbar ve şikâyet dilekçelerinin işleme konulmaması, öninceleme evresine geçilmediği için varsa suçun ve suçlunun ortaya çıkarılamaması anlamına gelmektedir.

Ayrıca, ihbar ve şikâyet dilekçesinde yer alan iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması koşulunun getirilmesi, ihbar ve şikâyette bulunanın aynı zamanda iddialarını destekleyecek delilleri toplamak ve sunmakla yükümlü tutulması anlamına gelmektedir ki, bu düzenlemenin ihbar ve şikâyetin hukuksal niteliğine uygun düşmediği açıktır. Ciddî bulgu ve belgeleri bulmak şikâyetçinin  değil, soruşturmacının görevidir.

Bu düzenlemenin, aynı zamanda bir kamu görevlisinin şikâyet edilmesini ya da işlediği suç fiilinin ihbarını neredeyse olanaksız kılacağı, sonuçta suçun ortaya çıkarılmasını engelleyeceği açıktır.

İncelenen yasayla yapılmak istenilen değişiklikler ülke gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, suç işleyen kamu görevlilerinin korunduğu izlenimine yol açması nedeniyle yurttaşların demokratik sisteme ve hukuk devletine olan güvenlerini zedeleyecek niteliktedir.

2- İncelenen yasanın 6 ncı maddesinde,

"4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasında 'garaz, kin veya mücerret hakaret için' ibareleri madde metninden çıkarılmış ve 'Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ihbar ve şikâyetlerin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacıyla ve' ibaresi eklenmiştir"

Denilmektedir.

4483 sayılı Yasanın "Cumhuriyet başsavcılığınca resen dava açılacak haller" başlıklı 15 inci maddesinin birinci fıkrası değişiklikten sonra aşağıdaki gibi olmaktadır:

"Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacıyla ve uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli cumhuriyet başsavcılığınca resen soruşturmaya geçilir."

Maddede, memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin ihbar ve şikâyetlerin "garaz, kin ya da mücerret hakaret" için uydurma suç isnadıyla yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunana ilişkin kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüş iken, yapılan değişiklikle, ihbar ve şikâyetlerin ihbar ya da şikâyet edileni "mağdur etmek amacıyla" uydurma suçlama yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunan için kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüştür.

Getirilen düzenleme, ihbar ve şikâyetin "memur ya da kamu görevlisinin mağdur edilmesi amacıyla yapıldığı" gerekçe gösterilerek hemen hemen tüm ihbarcı ya da şikâyetçinin soruşturma geçirmesine neden olacak niteliktedir. Bunun, ihbar ve şikâyet yolunun kullanılmasını önemli ölçüde engelleyeceği kuşkusuzdur.

Ülke gerçekleri gözetildiğinde, suç isnadında bulunmanın, aklanmaları durumunda suçlanan kişinin mağdur edildiği anlamını taşıyacağı ortadadır. Hele bu suçlama bir kamu görevlisinin görevi nedeniyle suç işlediği savını içeriyorsa, yalnızca soruşturmaya uğraması da kamu görevlisinin mağdur edilmesi olarak değerlendirilebilecektir.

İncelenen yasa ile yapılan düzenlemedeki "ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek" anlatımının içeriğinin belirsiz, geniş ve soyut olduğu açıktır.

Oysa, yürürlükteki düzenleme, ihbar ve şikâyetlerin garaz, kin ya da soyut hakaret için uydurma suç isnadıyla yapılması durumunu dikkate almaktadır.

Ayrıca, Türk Ceza Yasasının 283 üncü maddesinde "suç tasnii ve resmî mercileri iğfal", 285 inci maddesinde de "iftira" suçları düzenlenmiş, bunların maddî ve manevî öğelerine yer verilmiştir.

3- Tarihsel sürece bakıldığında, kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak yürüten kamu görevlilerinin, bu görevleri nedeniyle işledikleri, görevleriyle ilgili olan, başka bir anlatımla, görevle arasında bir neden-sonuç ilişkisi bulunan suçlar nedeniyle doğrudan ceza kovuşturmasına bağlı tutulmalarının istenilmediği görülmektedir.

Anayasanın 129 uncu maddesinde de "memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır" kuralına yer verilerek, kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak yürüten kamu görevlilerinin bu görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan yargılanabilmeleri için izin sistemi getirilmiştir.

İzin sisteminin getirilmesinin nedeni, kamu hizmetlerinin işleyişinde aksamalara yol açılmaması, kullandığı üstün kamusal yetkileri nedeniyle sıklıkla asılsız suçlamalara uğrayabilecek kamu görevlisinin korunarak görevini daha etkin ve verimli biçimde, her türlü etki ve çekinmeden uzak yürütmesinin sağlanması ve böylece, etkin ve verimli bir kamu yönetiminin gerçekleştirilmesidir.

Temel amaç ise, kamu düzenini sağlamak ve korumakla görevli kamu otoritesinin saygınlığının ve yaptırım gücünün zedelenmemesidir. Bu temel amacın kamu yararının sağlanmasına dönük olduğu açıktır.

Tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biri olan hukuk devleti, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik içerisinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatmaktadır.

Kişilerin devlete güven duymaları, maddî ve manevî varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri, ancak hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk devletinde gerçekleşebilecektir.

Hukuka güven duygusunu zedeleyecek, suçun ve suçluların ortaya çıkmasını engelleyecek ya da geciktirecek düzenleme ve yaklaşımların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı tartışmasızdır.

Bu nedenle, kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemler kullanarak yürüten kamu görevlilerinin, görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan yargılanmaları konusunda, hem kamu otoritesinin saygınlığını koruyacak hem de hukuka güven duygusunu zedelemeyecek ve bu ikisi arasında denge sağlayacak yöntemler geliştirilmeye çalışılmıştır.

Bugüne kadar kamu görevlilerinin kovuşturulmalarına ilişkin olarak yasalarla geliştirilen yöntemler, hukuk devleti ilkesinin gereği, bunların görevlerine ilişkin suçlar nedeniyle yargılanmalarının hızlandırılması ve kolaylaştırılması yönünde olmuştur.

İncelenen yasanın yukarıda değinilen düzenlemelerinin her biri memurlar ya da diğer kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle işledikleri suçlarının ihbarını ve şikâyetini güçleştirici niteliktedir. Bu düzenlemeler birlikte ele alındığında, ihbar ve şikâyet yolunun kullanılmasının neredeyse tümüyle olanaksızlaştırılmakta olduğu görülmektedir.

Getirilen düzenlemeler, suç işleyen memur ve kamu görevlilerinin korunduğu izlenimine yol açması yönünden, yurttaşların hukuk devletine ve kamu otoritelerinin saygınlığına olan güvenini zedeleyecek niteliktedir.

Bu nedenle, incelenen yasanın, suçun ve suçluların ortaya çıkarılmasını zorlaştırdığı, başka bir deyişle suçluların korunduğu izlenimini veren 2 ve 6 ncı maddelerindeki düzenlemeler, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, kamu yararıyla da bağdaşmamaktadır.

4.- İncelenin yasanın 7 nci maddesiyle 4483 sayılı Yasaya eklenen geçici 2 nci maddede,

"Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir."

Denilmektedir.

Geçici maddenin, 4483 sayılı Yasanın 12 ve 13 üncü maddelerinde yapılan değişikliklerin, halen yargılanmakta olanlar için uygulanmasını sağlamak amacıyla düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Yapılan düzenlemede, incelenen yasanın yürürlüğe girmesinden önce 4483 sayılı Yasa uyarınca,

- Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davaların,

- Danıştayca itirazen incelenen kararların,

Genel kurallara göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilmesi öngörülmektedir.

İncelenen yasanın 4 ve 5 inci maddeleriyle 4483 sayılı Yasanın 12 ve 13 üncü maddelerinde değişiklik yapılarak, üst düzey kamu görevlilerinin hazırlık soruşturmasını yapmaya, hazırlık soruşturması sırasında yargıç kararı gerektiren durumlarda gerekli kararı almaya ve davaya bakmaya yetkili adlî merciler yeniden belirlenmiştir.

Ne var ki, 4483 sayılı Yasanın 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmadığı için, soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesine  ilişkin kararların itirazen incelenmesi konusunda Danıştay ile bölge idare   mahkemeleri arasında yeniden görev bölüşümü öngörülmemiştir.

Yürürlükteki kurala göre, yasanın 3 üncü maddesinin (e), (f), (g) (Cumhurbaşkanınca verilen izin dışında) ve (h) bentlerinde sayılan üst düzey kamu görevlilerine ilişkin soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi kararlarına yapılan itiraz başvurularının Danıştayın yetkili dairesinde  bakılması sürecektir.

Bu duruma göre, Danıştayca itirazen incelenenlerden bölge idare mahkemelerine devredilecek dosya bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenen yasayla 4483 sayılı Yasaya  eklenen geçici 2 nci maddedeki Danıştayda itirazen incelenen  kararlara ilişkin kuralın uygulama alanı yoktur.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 2,6 ve 7 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2. - Antalya Milletvekili Mehmet Dülger'in (6/1166) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 513 üncü sırasında yer alan (6/1166) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                               Mehmet Dülger

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, medyanın sorunlarının çağdaş demokrasi çerçevesinde araştıralarak bağımsız ve tarafsız bir medya için gerekli yasal düzenlemelere zemin hazırlanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)

                             28 Haziran 2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın-yayın ya da yaygın kullanılan sözcükle medya, bir ülkenin demokrasisinin aynasıdır. Basın-yayın, yasama, yürütme ve yargı erkine ek olarak, demokratik bir yönetimde, dördüncü güç olarak tanımlanır. Doğru ve güvenilir haber almak yurttaşın bilgi edinme hakkının en önemli bölümüdür; bu nedenle, basın-yayın, kamusal bir görev sayılmaktadır. Tarafsız, bağımsız ve özgür bir basın-yayın ortamının varlığı, siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişme açısından yaşamsal sayılır. İletişim teknolojisindeki gelişmelerin de katkısıyla, basın-yayın dünyası sürekli değişim geçirmekte ve bu nedenle de önemi ve etkisi her gün artmaktadır.

Ülkemizde, basın-yayın sektörünün çağdaş demokrasinin gerektirdiği özellikleri taşıyıp taşımadığı sürekli olarak tartışılmaktadır.

Bu bağlamda:

1. Medyada, demokratik bir toplum için gerekli olan, çoğulculuğu, yansızlığı ve bağımsızlığı sağlayacak mülkiyet yapısının bulunup bulunmadığının;

2. Sektörde rekabet durumu; tekelci ya da yarı tekelci piyasaların geçerli olup olmadığının;

3. Gazete ve TV sahiplerinin, başta bankacılık olmak üzere, diğer ekonomik faaliyetleri ile sektörün kamusal görevlerinin ne ölçüde bağdaştığının;

4. Medya sahiplerinin hükümetle olan iş ilişkilerinin, haberlerin seçimine, köşeyazılarına ve yorumlara yansıyıp yansımadığının;

5. Sektörde çalışanların sendikal ve sosyal haklarının; iş güvenceleri ve ücretleri de dahil, durumunun ve bunun sektörün işleyişine nasıl yansıdığının;

6. Son aylarda yaşanmakta olan basın-yayındaki mülkiyet değişimlerinin içeriğinin ve bunun sektör üzerindeki olası etkilerinin incelenmesi ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına olanak sağlanması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

  1- Yakup Kepenek (Ankara)

  2- Hüseyin Özcan (Mersin)

  3- Uğur Aksöz (Adana)

  4- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)

  5- Osman Özcan (Antalya)

  6- Hasan Ören (Manisa)

  7- Vahit Çekmez (Mersin)

  8- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)

  9- Mehmet Ziya Yergök (Adana)

10- İsmail Değerli (Ankara)

11- Yavuz Altınorak (Kırklareli)

12- Şefik Zengin (Mersin)

13- Atilla Başoğlu (Adana)

14- Ersoy Bulut (Mersin)

15- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)

16- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)

17- Halil Tiryaki (Kırıkkale)

18. Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)

19- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)

20- Mehmet Kartal (Van)

21- Gürol Ergin (Muğla)

22- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)

23- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)

24- Ahmet Ersin (İzmir)

25- Ali Arslan (Muğla)

Gerekçe :

1. Bir toplumun demokratikleşmesinde basın-yayının etkin ve olumlu katkılarının önemi yadsınamaz.

2. TBMM geçen yıl çıkardığı ve bu yılın 24 Nisan ayında yürürlüğe giren ve kamuoyunda "Bilgi Edinme Hakkı" olarak adlandırılan Yasayla bu alanda önemli bir adım atmıştır.

3. Sektörde mülkiyetin belli ellerde toplanmasının tekelci ve yarı tekelci piyasa yapıları oluşturacağı açıktır. Bu olgunun, basın-yayının tarafsız, bağımsız ve özgür olmasını olumsuz yönde etkileyeceği bilinen bir gerçektir.

4. Türkiye kamuoyu, çoğu kez, değişik medya gruplarının karşılıklı olarak birbirini suçlamasına tanıklık etmekte, haber, yorum ve yazı olarak kamu hizmeti vermesi gereken alanlar, özel çıkar amacıyla kullanılabilmektedir.

5. Özellikle de kimi medya sahiplerinin, başta finansman olmak üzere diğer ekonomik faaliyetlere girmiş olmalarının sektörün kamu hizmeti özelliğiyle ne ölçüde bağdaştığı da ayrıca incelenmesi gereken önemli bir konudur.

6. Son aylarda birkısım gazete ve televizyonların mülkiyetinin TMSF'ye geçmesiyle birlikte bu sektörde:

a. Hükümetin elinde önemli bir medya gücü toplanmış bulunmaktadır;

b. Yeni mülkiyet yapılanmasının nasıl olacağı konusu, örneğin, RTÜK ile TMSF arasında tartışma konusu olmaktadır.

7. Basın-yayın çalışanlarının tamamına yakını sendikasız çalışmaktadır. Bu olgu, insanların ücretleri ve sosyal haklarını olumsuz yönde etkilediği gibi, haberlerin seçiminde, köşeyazılarında ve yorumlarda, tarafsızlığı, bağımsızlığı ve özgürlüğü zedeleyerek toplumun doğru bilgi edinmesini de engelleyebilecek boyutlara ulaşmaktadır.

Bu konuların araştırılmasıyla, ülkemizde, basın-yayın sektörünün, çağdaş demokrasinin gereği olan bir yapıya kavuşmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasının da yolu açılmış olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Arjantin Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/612)

                                        30.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Arjantin Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması, TBMM'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 88      Tarih : 1.7.2004

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 26 ncı sırasında yer alan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Çalışma süresinin ise bugünkü birleşimde 14.00-21.00 saatleri arasında olmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                 Nevzat Pakdil

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

Haluk İpek    K. Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenme-sine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı : 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı : 618)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 616 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Halil Ürün; şahısları adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan ve Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan'ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'ın.

Sayın Oyan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

OĞUZ  OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, kişisel söz süremle birleştirebilir miyiz?

BAŞKAN - Arada AK Parti Grubu adına konuşma olacağı için, 10 dakikalık sürenizi daha sonra vereceğim.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, bir anlamda, son yetmişdört yıllık tarihimize damgasını vuran bir yasanın, 1580 sayılı Yasanın kaldırılmasını tartışıyoruz. Bu yasa, kamu yönetimi tarihimizde -eğer kaldırılırsa- hukuk anıtı olarak yerini alacaktır.

Kaleme alınışındaki mükemmeliyeti, uzak görüşlülüğü, çağın ilerisinde oluşu, hükümleri arasındaki sağlamlık, tutarlılık nedeniyle bu yasa zamana karşı direnmiştir. Dolayısıyla, bugün, bu sorumluluğu bilerek burada tartışmamız gerekmektedir.

1580 sayılı Yasa bir çağdaşlaşma anıtı olmuştur. Bu yasa, Türk kadınına yerel yönetim organlarına seçme ve seçilme hakkını, birçok Avrupa ülkesinden daha erken tanımıştır. Bu yasa, belde halkının ortaklaşa ve çağdaş gereksinmelerini gidermeye yönelik her türlü girişimde bulunma yetkisini belediyelere vermiş olan bir yasadır.

Bugün görüştüğümüz yasa tasarısı, 1580 sayılı Yasanın birçok bakımdan gerisinde kalan bir tasarıdır ve bu yasayı aşması gereken noktalarda da tökezlemektedir. Ne kadın haklarının daha fazla geliştirilmesi ne kamu görevlilerinin belediye meclisinde görev alabilmelerinin yolunun açılması ne mahalle muhtarlarının belediye meclislerine katılımı ne mahalle bazında temsilciler sisteminin yasal dayanağa kavuşturulması ne de belediyelere genişleyen yetki ve görev alanlarıyla uyumlu ve dengeli kaynakların aktarılmasını öngörmektedir. Dolayısıyla, çok sayıda yetersizlikler, yanlış tanımlamalar, yanlış yönlendirmeler ve Anayasaya aykırılıklarla bezenmiş bir tasarıyı tartışacağız.

Üstelik, şunu da söyleyeyim; bütün bu yetersizliklerine rağmen, bu yasa tasarısı, âdeta bir reform havasında sunulmaya çalışılıyor. Biz, bu kadar çok çelişki içeren bir tasarının, bu çelişkileri uzun süre taşıyamayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, bugün yaratılan yeni mekanizmaların sistemsizlik anlamına geldiğinin çok geçmeden anlaşılacağını düşünüyoruz.

                                      

(x) 616 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bizim buradaki çabamızın amacı şudur: Biz, testi kırılmadan, anayasal kamu yönetimi sistemimizle uyumlu bir yasa düzenlemesinin oluşmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Anayasaya aykırılıklarla ilişkili olarak vereceğimiz önergeler, esas itibariyle bunlarla ilişkilidir. Onun dışında da az sayıda önerge vereceğiz. Az sayıda önerge vermemizin nedenlerini kısaca tekrar söyleyeyim; çünkü, basit rötuşlarla düzeltilebilecek bir proje karşısında bulunmuyoruz; bu bir.

İkincisi, bu tasarıyı A'dan Z'ye düzeltsek bile, diğer tasarılar ortada durdukça, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ortada durdukça, geçen hafta kanunlaştırdığımız İl Özel İdareleri Kanunu ortada durdukça, bugün burada yapılacak düzeltmelerin bu bütün içinde bir anlamı olmayacaktır; dolayısıyla, hepsinin yeniden ele alınması halinde ancak bizim bu konuya katkımız çok daha kapsamlı olabilirdi; ama, biz gene de Meclisi, yönetimi bazı hatalardan esirgemek adına, demokratik belediyecilik anlayışının nasıl olabileceğini bir anlamda da göstermek adına bazı sınırlı önergeler vereceğiz. Burada hem Anayasaya hem de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına aykırılıkları dile getireceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı demişken şunları öncelikle zikretmek gerekiyor. Bu şart, bize, merkezî yönetimin görevlerini tek tek sayarak sınırlayın demiyor ya da yerel yönetimleri, bilhassa il özel idarelerini genel yetkili idare durumuna dönüştürün demiyor. İl özel idareleri zaten birçok Avrupa ülkesinde kurumsal olarak dahi yok olan bir mekanizma. Bu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, bize, kamu görevlerini ve kamu hizmet yetkilerini, gelir dengesini hiç hesaba katmadan yerel yönetimlere aktarın demiyor. Burada, biz, hangi kaynakların yerel yönetimlere aktarılacağını bu yasa tasarısı tartışılırken bilemez durumdayız. Bu şart, bize ya da size, şirket ve işletme kurma modelini esas alarak yerel yönetimleri ve kamu hizmet üretimini tamamen piyasa mantığıyla işletin demiyor. Bu şart, size, kaynaklarınızı borç faizine aktarıyorsunuz, görevler yapılamıyor, bütün kamu hizmetini aktarın yerel yönetimlere, onlar da bunu tekrar fiyatlandırarak satsın ve kamu hizmeti bir piyasa malı olsun demiyor. Gene bu şart, size, denetimin içini boşaltın, piyasaya devredin demiyor; hesap verme sorumluluğunu sadece süslü bir laf olarak ekleyin, içerik koymayın demiyor. Gene bu şart, size, karar alma, uygulama ve bilgi edinme hakkına ilişkin olarak gündemde sürekli tutulması gereken saydamlık ilkesini içi boş bir sözcük durumuna getirin demiyor. Gene bu şart, size, Bu şart size, kamu çalışanlarının özlük haklarını budayın, iş güvencesini ortadan kaldırın, esnek çalışma koşullarını, iğreti ve güvencesiz sözleşmeli çalışma ilişkileriyle değiştirin demiyor.

Bütün bunları demiyor Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı; ama, sizin tasarılarınız bunları getiriyor; sizin, geçen haftaki tasarınız da, bugün tartıştığımız tasarınız da bunları getiriyor; hem de kendi iç hukukumuzla, yani, anayasal kamu düzenimizle çatışarak getiriyor; hatta, bazı hükümleri, doğrudan doğruya Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına aykırı olarak getiriyor. Şimdi, bunları kısaca belirteyim.

Birincisi -geçen hafta söylediğim için uzun tutmayacağım- Anayasaya temelden aykırı düzenleme, 14 üncü maddenin birinci fıkrasında yer alıyor; yani, burada "belediye, kanunlarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular, denetler" deniliyor.

Bunun ardından belediyelerle ilgili bazı görev alanlarını saymak, Anayasaya karşı hile yapmaktan başka bir şey değildir. Anayasanın, bu kuruluşları, bu kurumları özel yetkili saymasının kılıfını göstermek içindir; ama, buradaki birinci fıkra, bunun işlemezliğini ortaya koyuyor.

Keza, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının temel maddesi, 7 nci maddesi ortada durdukça, yani, kamu yönetimini, kamu merkezî yönetimini 10 alanla sınırlı bir özel yetkili idare yapmakla sınırlı oldukça, Anayasanın 126 ncı ve 127 nci maddelerine aykırılık, daha başlangıçta ortaya konulmuş demektir. Bizim temel itirazımız da, zaten, bu noktayadır.

İkincisi; "Birleşme ve katılmalar" başlığı altındaki 8 inci maddedeki "iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın..." ibaresi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına aykırıdır, dolayısıyla, Anayasaya aykırıdır; çünkü, benimsediğimiz bir milletlerarası anlaşma vardır ve dolayısıyla, ahde vefa ilkesine aykırı olmaktadır. Bu ibarenin metinden çıkarılması için bir önerge vereceğiz.

Üçüncü olarak yine bir aykırılık söyleyeyim. "Tüzelkişiliğin sona erdirilmesi" başlığı altındaki 11 inci maddedeki hüküm de Anayasaya aykırıdır; çünkü, burada da belde sakinlerinin oylarına başvurulmamaktadır. Oysa, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında şöyle deniliyor: "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda, mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." Biz, bu şartı imzalamışız; eğer, imzalamışsak, bunun gereğini her türlü yasama faaliyeti içinde gözetmek durumundayız.

Aslında, Anayasaya aykırılık bakımından olmasa da, tam tersten bir durum örneği verilebilir. 18 inci maddedeki yurtiçi-yurtdışı belediyeler arasında ilişki kurma meselesi de, tam tersine, bizim, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında onaylamadığımız bir hükme işaret ediyor. O hükmün, önce, burada onaylanmış olması gerekirdi.

Dördüncü bir aykırılık olarak, 18 inci maddenin (o) bendinde yer alan hükmü söyleyeceğim. Belediye meclisinin görev ve yetkileri arasında sayılan "diğer mahallî idarelerle birlik kurulmasına, kurulmuş birliklere katılmaya ve ayrılmaya karar vermek" yetkisi, Anayasanın 127 nci maddesine aykırıdır; çünkü, orada, çok açıkça, Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır deniliyor.  Aslında, biz de bu iznin aranmasına karşıyız; ama, önce Anayasayı bu konuda düzeltmeniz gerekir; ancak, ondan sonra bu yasada böyle bir değişiklik yapabilirsiniz. Yani, burada mevzuat hiyerarşisine uymak herkesin görevidir, özellikle de, yasama organı olarak bizlerin görevidir.

Tasarının, yine, aynı maddesinin -18 inci maddesinin- (j) bendinde belediyeye ait şirket, işletme, iştirakleri özelleştirme yetkisi belediye meclisine veriliyor. Oysa, çok açıktır ki, belediye meclislerine böyle bir yetki mevcut mevzuat çerçevesinde verilemez. Çünkü, bu kuruluşlar hangi şekilde kurulmuşsa aynı şekilde; kanunla kurulmuşsa kanunla, Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuşsa Bakanlar Kurulu kararıyla ancak özelleştirilebilir. Kaldı ki, 4046 sayılı özelleştirmeyle ilgili yasa da ancak bu yasa çerçevesinde özelleştirme yapılabileceğini hükme bağlıyor. Dolayısıyla, burada da Anayasanın 47 nci maddesine aykırılık vardır.

Tasarının 33 üncü maddesinde, belediye encümeni, seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşmaktadır deniliyor. Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin içtihatları var. Belediye encümeni bir karar organı gibi karar verme yetkilerine sahiptir; yürütme ve karar organıdır, ikisi bir arada. Ya bu organı bir yürütme organı haline getireceksiniz; yani, karar niteliğindeki görevlerini ayıklayacaksınız ya da bu organı bir karar organı olarak tutacaksınız, o zaman da oradan atanmışları ayıklayacaksınız. Yani, bunun ikisini bir arada yapma imkânınız yoktur. Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına aykırı bir durumdur. Bir başka nokta, tasarının "Şirket kurulması" başlığını taşıyan 70 inci maddesindedir; burada da "belediye, kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta belirlenen usullere göre şirket kurabilir" denilmektedir. Oysa, 1580 sayılı Yasada, bu, Anayasaya uygun biçimde hangi konularda şirket kurulabileceği belirtilerek yapılabilir bir olaydır. Dolayısıyla, burada da, Anayasanın 47 nci maddesine aykırılık söz konusudur; çünkü, eğer, böyle yaparsanız, belediyenin her türlü hizmetlerini şirket kurarak yapma imkanını getirirsiniz; oysa, bunların sayılarak sınırlandırılması, belediyelerin bir kamu kurumu niteliği bakımından gereklidir.

Tasarıda, Anayasaya aykırı olmamakla birlikte, hukuk sistemine aykırı hükümler var. Örneğin "Hizmetlerde aksama" başlığını taşıyan 57 nci maddede, belediye hizmetlerinin aksatıldığı durumlarda, İçişleri Bakanlığının talebi üzerine, yetkili sulh hukuk hâkiminin karar vermesi öngörülüyor. Oysa, bilindiği gibi, bu durumlar, yani idarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işler, idare hukukuna tabidir; dolayısıyla, idarî yargıya bırakılması gerekir.

Tasarının 73 üncü maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesinde "kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan mülk sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve üç ay içinde karara bağlanır" deniliyor. Üç ay içinde karara bağlamayı yasaya nasıl yazarsınız?! Bu, bir kere, usul hukukuna ilişkindir. Ayrıca, mahkemelerin üç ay içinde karar vermesini yasal hüküm haline getirmek, yasama organının yargıya müdahalesidir; eğer, bu iş bu kadar kolay olsaydı, biz, yargının önündeki yığılmayı önlemek için, mahkemeler bir haftada, bir ayda karar verecek derdik, olur biterdi. Burada, böyle bir hükme yer veremezsiniz; bu, Anayasaya aykırıdır, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, bizim, sadece Anayasaya aykırılık bakımından değil, demokratik belediyecilik bakımından da bu yasa tasarısında çok büyük eksiklikler bulmamız söz konusudur. Bunlardan birisi, demokratik belediyeciliğin olmazsa olmaz koşulu, hizmet-gelir dengesinin kurulmuş olmasıdır. Aksi takdirde, ya hizmetleri yapamazsınız ya bu tasarıda olduğu gibi, kentlerin ve son aşamada ülkenin geleceğini ipotek edecek yeni borçlanma dalgalarına yol açarsınız ya da yine bu tasarıda olduğu gibi, kamu hizmeti kavramını yok ederek, hizmetleri kullanana ödetecek mekanizmalar getirirsiniz, kamu hizmetini özelleştirirsiniz. Dolayısıyla, getirilen tasarının en zayıf halkalarında biri de buradadır. Şu an, yerel yönetimlerin, belediyelerin beklediği, öncelikle, mevcut hizmetleri dahi yapamaz durumdaki, ona yetişmez durumdaki gelir kaynaklarının artırılmasıdır. Kaldı ki, burada, belediyelere, il özel idarelerine yeni hizmet alanları aktarılıyor; ama, gelirler konusunda bir şey yok. Bu paket içinde, mutlaka, onun da, yani, malî paylaşım ve yerel yönetimler gelir yasasının da olması gerekirdi; dolayısıyla, bu tasarıyı, büyük bir belirsizlik içinde tartışmış oluyoruz.

İkinci bir nokta, demokratikleşme açısından baktığımızda, elimizdeki tasarıda, halka başvurma, yani, referandum düzenlemesi hiçbir durumda öngörülmemiş. Bu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına aykırı olduğu gibi, demokratik belediyecilik kavramına da temelden aykırı bir durumdur. Bu tür halka başvurmaların,  biraz önce örneklerini verdiğim, belediyelerin tasfiyesi, sınırlarının değiştirilmesi bakımından, onlarla sınırlı tutmak da doğru değildir. Örneğin, belediyelerin görev  ve sorumluluklarını düzenleyen 14 üncü maddeye şöyle bir fıkra eklenebilirdi: "Yeşil alanların imara açılması ve imar yoğunluğunun artırılması kararları ile çevre sorunu yaratma olasılığı bulunan yatırım ve uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesini sağlamak gerekirse referandumla yapılır." Böyle denilebilseydi, Türkiye'nin bugünkü gelişmesine daha uygun düşmez miydi?!. Yani, bu tasarının demokratik bir açılımı, acaba, burada da olmazsa nerede olacak?! Tabiî, bütün belediye gelişmelerini kentsel rantların paylaşımı üzerine bina eden bir anlayışla bir yasa yaparsanız, böyle bir şeyi düşünmek dahi, herhalde mucize olurdu.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, başka alanlarda da, kamuoyuna başvurma, halkoyuna başvurma imkânları yaratılabilir. Burada, zamanımız sınırlı olduğu için, bunların hepsine değinmeyeceğim; ama, hemşeri hukukunun gelişmesi açısından bakıldığında da, gerek saydamlık gerek bilgi edinme hakkını yaşama geçirecek araçların, mekanizmaların geliştirilmesi, bütün bunlar için de, demokratik gelişmelerin ortaya konulması gerekirdi. Bir kere, öncelikle, belediye meclislerinin sadece kent eşrafının temsil edildiği mekânlar olmaktan çıkarılması gerekiyor; kamu görevlilerinin bu meclislerde yer alabilmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin getirilmesi gerekiyor. Bunun dışında, saydamlık ve hesap sorulabilirlik dediğimiz zaman, denetimle ilgili altyapının mutlaka kurulması gerekiyor. Oysa, bunların olmadığını görüyoruz. Örneğin, gizli ve kapalı oturumları bir tarafa bırakalım, belediye meclisinin açıkoturumlarının tutanaklarının ve varsa görüntülerinin elektronik ortamda yayımlanması, niye, bu yasa tasarısında bir şekilde öngörülmüyor? Bunların kasetlerinin kopyalarının -maliyeti bedeline de olsa- talep edenlere verilmesi, niye bu tasarıda öngörülmüyor? Yani, gerekçede olduğu gibi, katılımcılığa, saydamlığa referans yapmak, bunlara vurgu yapmak ile buna ilişkin araçları getirmemek büyük çelişkilerdir ve samimiyetsizlik örnekleridir. Dolayısıyla, eğer AKP Grubu daha samimî olmak istiyorsa; yani, saydamlık konusunda, bilgi edinme hakkı konusunda, gerçekten, gerekçede belirtilen işleri yapmak istiyorsa, bizim bir önergemiz olacak. Bu, burada bir samimiyet testidir, buyursunlar, oy versinler.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Bu tasarının 78 inci maddesinin geliştirilmesi gerekiyor; çünkü, saydamlığın, içi boş bir laf olmaktan çıkarılması için, belediye encümeninde, belediye meclisinde, bütün bu yerlerde alınan kararların evraka geçirilmesi, kayda geçirilmesi mekanizmalarını gözetecek bir düzenleme yapılması gerekirdi. Burada önemli bir eksiklik gördüğümüzü söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada demokratiklik meselesini, mutlaka, ekonomik etkinlikle bir arada düşünmek zorundayız; yani, örneğin, tasarının 14 üncü maddesinde düzenlenmiş olan belediyelerin görev ve sorumlulukları içinde imar planı yetkileri vardır ve imar planı yapma yetkisi, kuşkusuz çok önemlidir. Belediyelerin, 1980'lerden itibaren, yirmi yıldır kullandığı ve birçok olumsuzlukları da ortaya çıkmış bir yetkidir. Evrensel kuralları olması gereken bir yetkiden bahsediyoruz; yani, her bir belediyenin kendine göre yapabileceği, kullanabileceği bir yetki değildir bu. Dolayısıyla, hiçbir otoriteye hesap verme yükümlülüğü altında kalmadan, aktarılması düşünülemeyecek bir yetkidir. Kurallara uyma alışkanlığında çok gelişkin olmayan bir toplumuz. Böyle bir toplumda, üstelik de, doğal afetlerin de çok yaygın olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Böyle potansiyel tehditler de  var. Bu ülkede sadece doğal afetler değil, Konya'da Zümrüt Apartmanında olduğu gibi, sosyal afetler de yaşanıyor. Öyleyse, biz, etkin bir biçimde denetim mekanizmalarını getirmezsek, imar planı yapma hakları nasıl toplum yararına kullanılabilir sorusunu sormak zorundayız. Yani, belediyeler nüfus eşiğini 5 000 yaparak vesaireyle, ehil, teknik kadroların oluşmasını sağlamak mümkün değildir; sağlasanız bile, meselenin bu kadar kolay, maliyetsiz yollarla çözümü yoktur.

Böyle bir ülkede, bir deprem kuşağı ülkesinde yapılması gereken şey, imar yetkilerini, denetim, eşgüdüm ve evrensel ilkelere göre yönlendirme mekanizmalarını kurmaktır; yani, bunu kurarak belediyelere devretmektir. Yoksa, ne yaparız biz; toplumsal ve ekonomik anlamda, bugüne kadar olduğu gibi, harakiri yapmaya devam ederiz.

Türkiye'de mevcut imar planı yapım sürecinin mutlaka iyileştirilmesi gerekiyor; ama, yeni kentsel gelişme alanlarında da geliştirilmesi gerekiyor, mevcut imarlı ve imarsız alanlardaki tüm yapı ve konut stokunun iyileştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu, bir bütüncül yaklaşımla olabilir, her bir belediyenin tek tek yapacağı yaklaşımla olmaz. Bu da, ulusal, bölgesel ve il düzeyinde etkin karar, eşgüdüm ve denetim mekanizmasını kuracak bir planlama ve uygulama otoritesi oluşturularak çözümlenebilir. Böylece, yerel yönetimlerin, plan yapma yetkilerini kullanırken, hangi evrensel ilkelere, hangi ana kararlara ve hangi ortak stratejilere göre hareket edeceği ortaya konulabilir.

Dolayısıyla, burada, demokratik belediyecilik ilkeleri ile ekonomik etkinlik, insan hakları, sosyal haklar -tabiî, bu arada yaşama hakkı da, çünkü, Zümrüt Apartmanını tekrar hatırlayalım- ve kent halkının toplumsal denetim haklarını yeniden harmanlamak gerekmektedir. Yasama organı olarak bizden istenilen budur. Bir başka deyişle, biz, demokratiklik ile etkinlik dengesini hassas biçimde burada oluşturmak zorundayız; ama, sizin tasarınız bunu oluşturmuyor. İşte, bunun için, planlama süreçlerinin etkinleştirilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, size 1 dakikalık eksüre veriyorum, daha sonra 10 dakikalık konuşma hakkınız baki.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika biraz fazla yetersiz değil mi!

BAŞKAN - Sonra telafi ederiz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Peki.

Bunun için, fizikî planlama ve imar yetkilerinin mutlaka paylaşılması gerekmektedir; bunun için, planlamanın ve yapı stokunun iyileşmesinin gerektirdiği finansman sorunlarının ortak bir anlayışla çözümlenmesi gerekmektedir; bunun için, hazine arazilerinin devriyle ilgili geçici madde 1'in, arsa ve konut üretimiyle ilgili 69 uncu maddesinin, acil durum planlamasıyla ilgili 53 üncü maddenin ve sınır düzeni, imar ve planlamayla ilgili maddelerin burada belirtilen anlayış doğrultusunda, bizim belirttiğimiz anlayış doğrultusunda yeniden düşünülerek ele alınması şarttır. Eğer bunları yapmazsanız, bu tasarı, bugüne kadar olan uygulamaları daha kötü örneklerle devam ettirir. İşte, biz, bu nedenlerle bu tasarının komisyona geri çekilip, diğer ilgili tasarılarla birlikte yeniden yazılması ve tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

Konuşmamı, birazdan, şahsım adına olan bölümde sürdüreceğim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Halil Ürün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır. 

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı üzerinde görüşlerimi üç ana başlık altında sunmak istiyorum. Önce, neden yeni bir belediyeler kanununa ihtiyaç duyduğumuzu, daha sonra da, hazırlanan tasarıyla ne tür yeniliklerin getirildiğini izah etmeye çalışacağım. Konuşmamın üçüncü bölümündeyse, bu tasarı yasalaştıktan sonra nelere dikkat etmemiz gerektiği, pratik uygulamalardan doğabilecek sıkıntılar ve yenilikler hususunda nasıl davranacağımızı izah etmeye çalışacağım. Ayrıca, muhalefet sözcüsü arkadaşımızın değindiği bazı hususlara da kısa, özlü cevaplar vermeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde Fransız örneğinden etkilenen ilk belediye idaresi, Osmanlı  taşra yönetiminin merkeziyetçi yapısına uygun olarak, İstanbul'da, 1854 yılında kurulmuştur.

Geçen süre içerisinde, belediyelerle ilgili çok sayıda düzenleme çalışması yapılmışsa da, en kapsamlısı, cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanunudur. Dönemine göre çok ciddî ve içi dolu olan bu kanun, zaman içerisinde, günün değişen şartlarına göre, mahallî ihtiyaçlara, mahallinde, seri, verimli, etkili, katılımcı, kaliteli, ekonomik çözümler üretecek şekilde değiştirilecek yerde, âdeta, budanmış, katı merkeziyetçi, popülist, rekabet şartlarından uzak, statükocu bir yapıya dönüştürülmüştür; kimi zaman, ilk hali aranır olmuştur. Bu kanunun, mahallî müşterek ihtiyaçlara mahallinde çözüm getirecek yönde değil de çözümleri merkeze taşıması yanında, 1984'te çıkan ve büyük kentler için yeni bir belediyecilik anlayışı öngören 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun yürürlüğe sokulmuştur; ancak, bugüne kadar ve elan 1580 sayılı Kanun, bu konuda temel kanun vasfını devam ettirmektedir.

Zamanla özel sektörün güçlenmesi, pek çok hizmet alanında ve münhasıran belediyelerin yerel anlamdaki hizmetlerini yapmada da fonksiyonel hale gelmeleri ve rekabet ile kaliteyi yükseltmeye başlamaları, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kamu hizmetlerinin merkezî yönetimdeki ağırlığının mahallî yönetimlere ve özellikle özel sektöre kaymasına sebep olmuştur. Bu yüzden, bundan önce de pek çok hükümet, belediyeler için yeni düzenlemeler yapılması gerektiğinden hareketle, yasama organı olan Meclisimize değişiklik teklifleri ve tasarıları getirdiler; ancak, bunların hemen hemen hepsi kadük oldu. İlk defa, AK Parti Hükümeti, bu kanunun çıkarılması konusunda gayret ortaya koydu, önemini kavradı ve bu önemi bilerek huzurlarınızda müzakere açılmak üzere getirilen tasarıyı hazırladı.

AK Parti Hükümeti, reel siyaset ekseninde, bugüne kadar, pek çok önemli tasarıyı Meclisimize getirmiş ve kanun haline gelmelerini sağlamıştır. Bu münasebetle, hem AK Parti Grubunu hem de emeği geçen Meclisimizdeki bütün muhalefet milletvekillerimizi tebrik ediyor, Grubum adına kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yerel hizmetlerin, merkezî yönetimin âdeta taşra uzantıları olan yönetimlerce yapılması yerine, doğrudan seçilmiş mahallî idarelerce ve belediyelerce yerine getirilmesi, halkımızın talebidir. Bu görevlerde bulunmuş arkadaşlarımızın da çok iyi bildiği gibi, halk, eğitim, sağlık, altyapı, temizlik ve sosyal alandaki pek çok ihtiyacına dair sorunları, mahallî yöneticilere, bu arada, belediye başkanlarına getirir, çözümünü onlardan ister. Bu da, yetkinin kaynaklarıyla birlikte bu yönetimlere verilmesini, zaten, ister istemez gerekli kılıyor. Bugüne kadar ve elan, belediyeler, görevleri olmadığı halde, sağlık, eğitim gibi sosyal hayatımızla ilgili pek çok hizmeti, emredici hüküm bulunmamasına rağmen, yasaklayıcı hükümler de bulunmadığı için, malî imkânları kıt olduğu halde, halkın ısrarlı talebi üzerine yerine getirmektedir.

Peki, şimdi, hükümetin yapmak istediği şey nedir; bu hizmetlerin ve görevlerin gerektirdiği yetkilerle belediyelerimizi donatmak. Kısacası, hem bu hizmetlerin, bu görevlerin gerektirdiği yetkileri hem de bu yetkileri kullanmak için gerekli olan kaynakları belediyelere aktarmak ve bu sayede de hem daha süratli, daha seri bir hizmetin hem daha verimli, katılımcı, etkili ve kaliteli bir hizmetin ortaya çıkmasını temin etmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medenî dünyanın ve içine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği ülkelerinin de yapmakta olduğu budur. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına bu kanun tasarısında yer alan bütün hükümler uymaktadır. Altında imzamız bulunan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının bir gereği olarak da, zaten, bizim bu kanunu çıkarmamız, artık, bir zaruret olmaktan çıkmış, bir zorunluluk haline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; halen kamu hizmetlerinin yüzde 85 gibi büyük bir kısmını merkezî yönetim yürütmektedir, sadece yüzde 15'ini yerel yönetimler, bu arada belediyeler yürütmektedir. Halbuki, medenî dünya, Avrupa ülkeleri ve Amerika'da bu kamu hizmetlerinin neredeyse yüzde 50'si yerel yönetimlerce yürütülmektedir. En azından, bu paylaşımı medenî dünya seviyesine getirmemiz gerekir. Hizmetlerin zamanında yapılması, ihtiyaçların yerinde tespit edilip süratle yerine getirilmesi, millî gelirin de artışına yol açacaktır. Belediyelerimizde yetki zayıflığından kaynaklanan kapasite kullanımı azlığı, diğer alanlarda da olumsuz tepkilere yol açmakta, hevesin, aşkın, şevkin ve çalışma azminin kaybolmasına neden olmaktadır, israf ve gayrimeşru harcamalar artmaktadır. Yetkilerin merkezde kalması, kaynakların da kolayca suiistimal edilmesine yol açmaktadır. Büyük çaplı yolsuzlukların oluşmasının en temel nedenlerinden birisi, yetkilerin hiç düşünülmeden merkezde tutulmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; neden yeni bir belediyeler kanunu derseniz, biz de deriz ki, şu anda, pek çok kanunî düzenlemeyle, belediyeler, âdeta bir mevzuat mezarlığına dönüştürülmüştür, can çekişmektedir. Çoğu birbiriyle çelişen ve belediyelerin çalışmalarını içinden çıkılmaz hale getiren bu mevzuat mezarlığından ve çöplüğünden belediyelerimizi çekip çıkarmamız lazım. Bu da, yeni bir belediyeler kanunuyla mümkün.

1580 sayılı Belediye Kanunuyla getirilen düzenlemeler, belediyelerden merkezîlik vasfını kaldırmıyordu. Başkan eksenli bir merkezî yapıyla da, merkezî yönetimdeki benzeri sorunları buralarda da yaşamamız söz konusudur. Zaman içerisinde kamu yönetiminde gerçekleştirilen birçok değişim ve gelişime rağmen, aynı çabalar, mahallî idareler, dolayısıyla da belediyeler konusunda gösterilmemiş olduğu için, bu idareler, kendilerinden beklenilen hizmetleri başarıyla yerine getirecek yeterli bir kurumsal donanıma kavuşturulamamışlardır.

Belediyeler, yerleşim birimlerindeki halkın kendini yönettiği özerk kurumlar olmaktan ziyade, bayındırlık, imar ve diğer kentsel hizmetleri karşılayan ve merkezî idareye tabi oldukları anlayışı ve bu kurumların aşırı bir vesayet ve kontrol altında tutulmalarına neden olmuştur. İdarî vesayet, belediyelerin organları, teşkilatı, personeli, işlemleri ve bütçesi dahil olmak üzere, pek çok alanı kapsar duruma gelmiştir.

Anayasamızın 127 nci maddesiyle tanımlanan büyükşehir belediyesi, belediye, il özel idaresi ve köylerden oluşan mahallî idareler, 16'sı büyükşehir olmak üzere toplam 3 215 belediye, 81 il özel idaresi ve 34 600 köyden oluşmakta. Yerel yönetimlerin seçilmiş temsilcilerinin sayısı takriben 225 000 ve sadece belediyelerde çalışan personel sayısı 300 000'i aşmaktadır. Bu da, buraya önem vermemiz, belediyelere önem vermemiz gerektiğini en açık ifadesiyle ortaya koymaktadır.

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında belediye nüfusu, toplam nüfusun dörtte 1'i iken, 1998 yılında yapılan çalışmalar, araştırmalar ortaya koyuyor ki, belediye nüfusu toplam nüfusun neredeyse dörtte 3'ü konumuna gelmiştir. Dolayısıyla, bizim, bu yönüyle de belediyeleri ve onların çeşitli konulardaki yetkilerini gözden geçirmemiz ve bu yetkileri, hizmetin verimliliği, hizmetin etkili, hizmetin kaliteli olarak ortaya çıkışı doğrultusunda tekrar değiştirmemiz gerekir.

Değerli arkadaşlar, modern dünyanın kamu yönetimindeki yeni çizgisi demokratikleşme, yerelleşme, sivilleşme eksenindedir. Yönetime halkın daha yüksek düzeyde katılımı, yetkilerin yerel yönetimlere ve dolayısıyla belediyelere doğru genişlemesi, merkezin yetkilerinin daraltılması, birçok kamu hizmetinin de sivil alana; yani, piyasa dinamiklerine bırakılması günümüz dünyasının idaredeki yeni ve kaçınılmaz eğilimidir.

Hepiniz yaşıyorsunuz bunu, hepinizin de derdidir, bu kürsüden de birçoğunuz bunu ifade etmişsinizdir; her gün onbinlerce insan Ankara'ya akın etmektedir, yerel mahiyet arz eden birtakım hizmetlerin çözümlerini, merkezî yönetimin kapılarında arar duruma gelmişlerdir. Hem zaman israfı hem kaynak israfı hem de birtakım moral bozukluklarına yol açan bu gibi durumlardan bizim kurtulmamız lazım. Herhalde, muhalefet sözcüsü arkadaşımızın da bundan rahatsız olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi, ikinci bölüm olan, Belediyeler Kanunu  Tasarısıyla getirilen yenilikler konusuna getirmek istiyorum.

Belediyenin kuruluşu ve sınırlarıyla ilgili değişiklikler: Belediye hizmetlerinin daha etkili ve verimli olması için, belediye kurulmasında uygulanan nüfus şartı 2 000'den, 5 000'e çıkarılmıştır; bu, gerçekten çok realist bir bakıştır. 2 000 nüfuslu ve onun altındaki belediyelerin ne durumda olduğunu hepiniz bilmektesiniz. Nüfusun 5 000'e çıkarılması hem yeterli ve etkili, yetkili personelin burada tutulmasını hem de daha ciddî hizmetlerin ortaya çıkışını sağlayacaktır. Bu bakımdan, nüfusun 2 000'den 5 000'e çıkarılması önemli bir değişikliktir. Belediye sınırlarının tespiti basitleştirilmiştir. Yeni düzenlemeyle, belediye sınırları, belediye meclisinin kararı ve valinin onayıyla kesinleşmektedir. Beldelerde birleşme ve ayrılma esas ve usulleri basitleştirilmiştir. Mahalle kurulması kolaylaştırılmış, mahalle ve muhtarlığın ihtiyaçlarının belediyelerce karşılanması öngörülmüştür. Belde adının değiştirilmesi kolaylaştırılmıştır. Belde adının, belediye meclis üye tamsayısının dörtte 3 çoğunluğu, valinin görüşü ve İçişleri Bakanının onayıyla değiştirilmesine imkân getirilmiştir. Yine, nüfusu 2 000'den aşağı düşen belediyelerin tüzelkişiliğinin, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine, müşterek kararnameyle sona erdirilmesi imkânı getirilmiştir.

Belediyelerin görev, yetki ve sorumluluklarıyla alakalı değişiklikler şunlardır : Belediye görev ve yetkileri tek tek sayılmak yerine, alanları sayılarak, mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmetin belediyelerce yapılması esası benimsenmiştir. Belediye meclisi toplantılarına, üniversiteler, sendikalar ve mahalle muhtarları, oy hakkı olmadan katılabileceklerdir. Bu, demokratik düşüncenin en güzel örneklerinden biridir, en özgün örneklerinden biridir. Belediye meclisinin her ay toplanabilmesi imkânı getirildi; sadece izin dönemi hariç, her ay belediye meclisinin toplanması kararı, yetkisi getirilmiştir. Meclis kararlarının mülkî makamlarca tasdiki usulü kaldırılmıştır. Mülkî makamların, meclisler üzerindeki, âdeta, yetkinin artışını ortaya koyan ya da sorumluluğu son noktaya vardıran durumu ortadan kaldırılmış, meclislerin daha rahat çalışabilmesi imkânı, daha rahat karar alabilmesi imkânı getirilmiştir; yani, bir demokratik açılımdır. İhtisas komisyonları toplantısında, sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alınması sağlanmıştır.

Şimdi, değerli muhalefet sözcüsü, buradan, demokratikleşme adına bu kanunun pek de fazla bir şey getirmediğini, içinin boş olduğunu ifade ederken, herhalde, kanunu iyi okumamış olacak ki, bu hususları görmemiş. Nüfusu 10 000'in üzerindeki belediyelerde bir önceki yıl hesabının teftişi için denetim komisyonunun kurulması esası getirilmiştir. Bütün belediye meclis üyelerine her meclis toplantısı için, İçişleri Bakanlığınca belirlenen üst sınırları aşmamak üzere huzur hakkı ödenecektir. Eskiden yalnız nüfusu 70 000'in üzerindeki belediyelerde huzur hakkı veriliyordu. Keza, nüfusu 50 000'in üzerinde olan belediyelerin kadınlar ve çocuklar için korumaevi açma görevi, yetkisi değil sadece görevi verilmiştir. Bu, çok önemli bir adımdır. Bu da, yine, demokratik, halk eksenli bir düşüncenin kanuna nasıl yansıtıldığını, kanun kapsamına nasıl alındığını ortaya koymaktadır.

Belediye encümeniyle ilgili yenilikler: Belediye encümeni üyelerinin ödenekleri katsayı esasına bağlanmıştır, katsayı arttıkça ödenekler artacaktır. Sabit bir rakam yerine, artışı öngören ve hayat standardını dikkate alan bir düzenleme getirilmiştir. Meclis toplantıları bir aylık izin süresi haricinde her ay yapılabilecektir.

Belediye başkanıyla ilgili yenilikler: Belediye başkanının düşürülmesi halinde bir sonraki seçimde aday olmaması ve profesyonel spor kulüplerinde başkanlık ve yöneticilik yapamaması kuralı getirilmiştir. Şimdi, bu da önemli bir caydırıcı hükümdür. Bilindiği gibi, kanunlarda esas olan caydırıcılıktır. Bu konuda da hassas davranılmış ve modern, günün çağdaş düşüncesine uygun bir düzenleme getirilmiştir. Belediye başkanının görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Başkan ödenekleri nüfus gruplarına göre katsayı sistemine bağlanmıştır. Başkanvekili seçimi, yetkileri ve ödenekleri yeniden düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyelerin stratejik plan ve çalışma programı yapması esası getirilmiştir. Bu, yeni bir hükümdür ve gerçekten medenî dünyanın da paylaştığı ve kendi idarî sistemine koyduğu önemli bir atılımdır, önemli bir yeniliktir. Bu plan çerçevesi içerisinde, sivil toplum kuruluşlarının da görüşleri alınarak, stratejik plan ve çalışma programı işletilmektedir.

Belediye başkanlığının boşalması halinde, başkanvekilliği seçiminin en çok dört belediye meclisi toplantısında sonuçlandırılması esası getirilmiştir. Bu da, yine, boşluk bırakılmamasını temin eden önemli bir yeniliktir.

Belediyelerde standart kadro esası ve norm kadro usulü getirilmiştir.

Malî hizmetlerin etkin ve esnek bir şekilde yürütülmesine imkân tanınmıştır.

Belediye zabıtası ve itfaiye teşkilatıyla ilgili yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Meclislerde acil durum planlamasının yapılması esası getirilmektedir. Deprem, su baskını gibi tabiî afetlerde hazırlıklı olunması öngörülmektedir.

Belediyelerde yeni denetim usulü getirilmiştir. Denetim raporlarının kamuoyuna açıklanması öngörülerek, içdenetim ve dışdenetim esası getirilerek, içdenetim kurumca, dışdenetim ise Sayıştayca yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ürün, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Belediye gelirleriyle ilgili yenilikler: Bu konuda da yine pek çok önemli düzenlemeler getirilmiş ve belediye gelirlerinde -burada madde madde sayılmakta; fakat, zamanım az olduğu için buraya girmiyorum, zaten maddeler görüşülürken bu hususlar ifade edilecektir- ciddî manada artışlar yapılmıştır; yani, kaynaklar aktarılmıştır, kaynaklar ortaya konulmuştur.

Değerli arkadaşlar, burada, muhalefetin değerli sözcüsü çıktı, tabiî haklı olarak kendi partisinin görüşlerini ifade etti, zaten biz o görüşlerin çoğunu biliyoruz; çünkü, artık, geleneksel bir yapı arz etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü, daha çok ütopik, daha çok teoriye kaçan, daha çok keyfî birtakım düşünceler; yani, muhalefet mantığına belki biraz da ters düşen bir mantıkla ele alınan görüşlerden ibarettir. Daha önce, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı görüşülürken de benzeri görüşler dile getirildi burada. iki temel dayanak var; demokratikleşmeye uymuyor, Anayasaya aykırı; iki temel ayak... Aslında, bu iki temel ayak birbiriyle çelişen iki ayaktır.

BAŞKAN - Sayın Ürün, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Bakınız, burada, bir yandan 1580'e övgü getiriliyor, bir yandan da hazırlanan tasarının 1580'den geride olduğu söyleniyor. Halbuki bu tasarıda, mevcut yasa hükümleri içerisinde, 1580'in, ileri anlayışta olan hükümleri tamamen korunmuştur; yani, daha ciddî manada demokratik açılımlar getirilmektedir.

Şayet, Cumhuriyet Halk Partisi burada değil de, şurada oturuyor olsaydı, ben eminim ki, mevcut, yürürlükteki Anayasanın bu maddelerini, belki tenkit edecekti, bu Anayasanın zamanında kendisini kapattığını söyleyecekti, bu Anayasanın antidemokratik bir Anayasa olduğunu söyleyecekti, dolayısıyla, bu kanun tasarısının Anayasaya aykırı olmadığını, hatta, böyle, ciddî...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜRÜN (Devamla) -... atılım yapan bir kanun tasarısı olduğunu ifade edecekti; ama, ne var ki, muhalefettedir. Dolayısıyla, Anayasaya tutunacaktır...

BAŞKAN - Sayın Ürün...

 HALİL ÜRÜN (Devamla) - Bu değişikliklerin medenî dünyayla örtüşen, Avrupa Birliğiyle örtüşen yönlerini görmeyecektir. (CHP sıralarından "süren doldu" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Ürün...

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Son cümlelerim...

BAŞKAN - Sayın Ürün, 2 dakika eksüre vermiştim... Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız, bir daha süre vermeyeceğim.

Buyurunuz.

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Biz buna alışığız. Elbette görüşlere saygı duyuyoruz; ama, arzu ederdik ki, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü ve Grubu, çok daha olumlu, demokratik açılımı olan, gerçekten katkı sağlayan görüşler ortaya koysun ve biz de bu görüşlerden istifade edelim; ama, bu yapılamamıştır. Maalesef, duruma göre tenkitler yapılmaktadır.

Ben, bu duygularla, Grubumun bu kanun tasarısına destek vereceğini ve bunun süratle kanunlaşması yolunda çaba sarf edeceğini ifade ediyorum.

Halkın beklentisi de, arzusu da budur. Biz, halk eksenli bir siyaseti her zaman seslendirdik; burada da bunu seslendiriyoruz. Bu kanunun, inşallah, ortaya çıkışıyla da, halkın pek çok beklentisine cevap bulacağına olan inancımı burada ifade ediyor, hepinize saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ürün.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun.

Sayın Oyan, Sayın Ürün'e verdiğim 3 dakikalık eksüreyi peşinen size de veriyorum; lütfen, konuşmanızı bu süre içerisinde tamamlayınız.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, burada, İktidar Partisi adına yapılan konuşmayı işitince üzülmemek elde değil. Sadece muhalefet olarak değil, yasama organı adına üzülüyorum; çünkü, burada, biz, ciddî bir tartışma yapmak zorundayız. Bizim, bir tartışmadan, demagojik söylemlerle bir sonuç elde etmemiz, ülke adına bir yarar elde etmemiz mümkün değildir. Bizim muhalefetimizi ütopik, teorik vesaire diye niteleyip, muhalefet mantığımızı eleştirmek yerine -ki, bunlar tamamen uydurmadır- bizim, burada, getirdiğimiz yapıcı, olumlu, düzeltici eleştirileri bir miktar anlamaya çalışsalar, bazı şeyler ilerleyecek Türkiye'de; ama, gerçekten, üzülüyorum. Anlayışın, 1580 sayılı Yasadan ne kadar geride olduğu bir kez daha görülüyor. Biz "bazı hükümler itibariyle geride" demiştik; ama, herhalde, anlama sorunumuz var.

Değerli milletvekilleri, sayın konuşmacı, biraz önce, ciddî kaynaklar aktarıldığını söyledi. Kaynak yok, malî paylaşım yasası yok; ciddî kaynaklar aktarıldığını söylüyor. Herhalde, kendileri, yasayla ilgili değil de, yasa etrafında yapılmış özel konuşmaları aktarıyorlar. Biz, burada, bunları, önümüze gelen yasa metinlerinden konuşabiliriz. Bu yasa metninde böyle bir şey yoktur. Yoksa, bunu, söylemek, gerçeklerin hilafına konuşmak demektir. Kamuoyunu aldatamazsınız, Meclise yanlış bilgi veremezsiniz; hiç kimse size, bu sıfatla, burada, bir temsil yetkisi kullanma hakkı vermemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, tıpkı, geçen hafta kanunlaşan İl Özel İdareleri Yasası gibi yeni malî bağımlılık ilişkileri yaratmaktadır. Burada, sadece merkez ve yerel yönetim ilişkileri büyük ölçüde altüst edilmekle kalınmıyor, bunun yol açtığı olumsuzluklara çok önemli bir olumsuzluk daha ekleniyor, borçlanmayla ilgili, yerel yönetimlere yeni yetki veriliyor. İl Özel İdareleri Yasasında da benzer yetkiler getirilmişti, burada da getiriliyor. Belediye meclisi kararıyla iç ve dış borçlanmaya, bugünden sonra, yerel yönetimler çok daha geniş bir ölçekte başvurabilecekler.

Tasarının getirdiği borçlanma sınırı, aslında, hükümetin teklif ettiği metinde, belediyelerin yıllık gelirlerinin yeniden değerleme katsayısıyla çarpımının 2 katıydı. Bereket versin, Cumhuriyet Halk Partisi komisyonda muhalefetini yapıp sonuç alabildi de, bu, 1 katına düşürüldü; ama, değerli arkadaşlarım, bu 1 katı da çok yüksektir; çünkü, özellikle ilk yıllarda, bu gelirlerin 1 katı kadar borç stokuna sahip olmayanlar buraya doğru yükselmek açısından bir gayret içerisine girebilirler, özellikle de gelirlerinin bu kadar belirsiz ve yetersiz olduğu bir ortamda.

İkinci bir sınır getirildi güya; her yıl gelirlerinin yüzde 10'una kadar borçlanabilirler. Peki; ama, bunu aşmak mümkün; yani, meclisin salt çoğunluğunun ve İçişleri Bakanlığının kararıyla bunu da istediğiniz kadar artırmak -yani, yüzde 100'e kadar artırmak bir yılda bile- mümkün. Dolayısıyla, burada çok güçlü bir borçlanma dalgasının geldiğini görmemiz gerekiyor. Bizim, gerek İl Özel İdareleri Yasası görüşmesinde gerekse bu tasarıda, komisyonda ve Genel Kurulda, bu konularda verdiğimiz bir önerge vardı. Burada "söz konusu sınırlar dışında sınırlar getirilmesinde Hazine Müsteşarlığı yetkilidir" şeklinde, gerektiğinde ülke menfaatları açısından yeni borç ipotekleri ortaya çıkmasın diye bir önerge getirmiştik, bunu tekrar getireceğiz. Eğer, bu konuda sizin kaygılarınız da bizimkiyle birleşirse, belki, bugün, acze düşmenin, kamu malî yönetiminde acze düşmenin sonucu olarak gelen bu borçlanma sorununa bir çözüm bulabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, İl Özel İdareleri Yasasının görüşmesinde başka örnekler de verildi, Arjantin örneği verildi; yani, bu ülkede beş yıl içerisinde yerel yönetimlerin krizi derinleştirici etkisinin nasıl çalıştığı, millî gelire oranla yüzde 4'lük borçlanma payının beş yıl içerisinde yüzde 6,5'e nasıl çıktığını anlattık.

Şimdi, bu 4-6,5 size çok önemsiz gelebilir. Şu rakamı vereyim: Türkiye'de belediyelerin ve il özel idarelerinin toplam harcamalarının milî gelire oranı yüzde 4 ile 5 arasında dolaşıyor son beş altı yıllık rakamlara bakarsanız; yani, bunun yarısı kadar bir ilave yük ortaya kolayca çıkabilir ve biz, orada da, yeni belirsizliklere doğru, ülke olarak yelken açarız.

Tasarının borçlanma maddesi kadar çok vahim sonuçlar doğurabilecek bir başka maddesi var; bize tarihî bazı örnekleri hatırlatan bir madde. 15 inci maddenin son fıkrasında; belediyelerin vergi, resim, harç gelirleri gibi düzenli kamu gelirleri ve alacaklarının haczedilmesi olanaklı hale geliyor. Aslında, hükümetin teklif ettiği ilk metinde, bunların da haczedilememesi getirilmişti; fakat, ne olduysa komisyonda oldu ve iktidar kanadından gelen öneriyle, tekrar, bu tür gelirlerin, vergilerin, resimlerin, harçların haczedilebilmesinin yolu açıldı. Ne oldu; iç ve dış ekonomik güç odakları mı işe karıştı, çokuluslu şirketler mi karıştı, IMF mi talep etti bilemiyoruz; ama, Komisyonda bu geldi gündeme.

Şimdi, bunun, kamu yönetiminde hangi kriz noktalarına Türkiye'yi sürükleyebileceğini acaba hesap ettiniz mi yahut bu konuda bizim vereceğimiz düzeltme önergesi dolayısıyla, acaba, bu hesabı bugün yapacak mısınız?

Değerli arkadaşlarım, eğer bu kapı açılırsa, mükellef henüz vergisini belediyeye ödemeden, üçüncü şahıs ihtarnameleriyle, belediyenin vergi, resim ve harçları haciz alacaklısına ödenmek zorunda kalınabilir. Vergi mükellefi, mükellefiyetini yerine getirdi mi getirmedi mi tartışmaları, anlaşmazlıkları dahi ortaya çıkabilir.

Tabiî, bir başka şeyi daha söyleyeyim. Belediye, eğer, normal vergi gelirini kaybediyorsa, bugün burada öngörülen borçlanma riski daha da büyüyecektir; yani, vergi gelirini bile tahsil edemeyen belediye ne yapar; bugün, sizin öngördüğünüzden daha çok, öngöremeyeceğiniz kadar yeni borçlanmalara gidebilir. Dolayısıyla, burada tam bir kıskaç oluşturuluyor.

Şimdi, yerel yönetimleri bağımlılık ilişkilerine sürükleyen, sürükleyecek olan bu olay, Türkiye'yi yeni bağımlılık ilişkilerine sürükleyecektir. Bakın, biz bir yıldönümündeyiz, bunu size hatırlatayım. 2004 yılındayız ve bundan tam yüzelli yıl önce 25 Ağustos 1854'te, Osmanlı, ilk dış borçlanmasını yaptı Kırım Savaşı nedeniyle. Bu borçtan kurtuluşumuz ne zaman oldu biliyor musunuz; tam yüz yıl sonra, 1954'te borçtan kurtulduk. Borçlanma 1854'te başladı, bundan yüz yıl sonra, 1954'te tamamlanan bir süreç. Siz, bu günden tam elli yıl sonra -1954-2004- yeni bir süreci başlatıyorsunuz. Bu yeni süreç, aslında, bir başka şekilde başlamıştı. Bakınız, 1950'de tek başına iktidar olan Demokrat Parti, Osmanlının yirmibir yılda bu ülkeye getirdiği felaketi sekiz yılda yaptı. Osmanlı yirmibir yılda nasıl getirmişti; Osmanlı, ilk borçlanmayı 1854'te yapmıştı, ülkeyi 1875'te borçlarını ödeyememe noktasına getirmişti, yani, moratoryum ilan etti. Bu moratoryumdan sonra, 1879'da, birtakım vergi gelirlerini tahsil yetkisini alan Rüsumi Sitte İdaresi kuruldu; bu yetmedi, 1881'de Düyuni Umumiye İdaresi kuruldu. Düyuni Umumiye, Osmanlının vergi gelirini toplayan bir idare haline geldi. Bu idarenin iki önemli özelliğini hatırlatayım; birincisi, Osmanlıda, silahlı kolluk güçleriyle vergi toplama hakkını elde etti; ikincisi, aynı idarenin çalıştırdığı eleman sayısı Maliye Bakanlığının eleman sayısının üzerine çıktı. Sizin yarattığınız Türkiye, böyle bir Türkiye'ye doğru gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, siz, aldığınız borç yükünden daha katmerlisini yaratabilecek projelere bugün Türkiye'yi sürüklüyorsunuz; dolayısıyla, Türkiye'de, Demokrat Partinin sekiz yılda yol açtığı, 1958'de ilan ettiği moratoryumu, borçlarımı ödeyemiyorum noktasını, Türkiye'ye, herhalde, çok kısa sürede yaşatmak üzere hareket ediyorsunuz. Bakınız, Türkiye, 1984'te vergi alma yerine borç alma politikasına girdi, bugün Türkiye'nin hali ortada; bu, tam bir malî açmaz, tam bir acze düşme noktasıdır. Böyle bir noktada hafızamızın çok diri olması gerekirken, böyle bir toplumda yaşarken, siz, ne yapıyorsunuz; yeni borçlanma kapılarını ardına kadar açan düzenlemeler getiriyorsunuz, gerek il özel idarelerinde gerekse belediyelerde.

Peki, vergi gelirlerini, resim gelirlerini, harç gelirlerini üçüncü şahıslara ipotek eden bir anlayış, acaba, siyasî otorite kayıplarına yol açmayacak mıdır; yani, Türkiye'de, siyasî otorite, buna rağmen, mevcut konumunu dahi sürdürebilecek midir? Bu bir teslimiyet politikası değil midir değerli arkadaşlarım? Bu bir teslimiyet politikası değil diyorsanız, gelin, konuşun; eğer, teslimiyet politikasında anlaşıyorsak, bu konuda vereceğimiz önergeye kabul oyu veriniz. Umarım, bu malî borç tutsaklığı bizim siyasî kaderimiz olmaz.

Bir başka örnek daha vereyim. Şimdi "Gelecek yıllara yaygın hizmet yüklenmeleri" başlığını taşıyan 67 nci madde getiriliyor. Getirdiğiniz bu madde, gerek değiştirilen 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa gerekse de onun yerine getirdiğiniz 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kont-rol Yasasındaki düzenlemeye aykırı. O yasalar, o düzenleme, halen, sizin altı ay önce getirdiğiniz, yürürlüğe soktuğunuz düzenleme, sadece yıllara sari yatırım harcamaları için size böyle bir hüküm getirmiş. Siz, şimdi, kendi getirdiğiniz yasanın bile yeterince gevşek olmadığını düşünüp, bir de, burada, her türlü harcamayı, yıl içinde bitebilecek harcamaları da, yıllara sari harcama gibi düzenleyebiliyorsunuz. Bu, yeni şirket kayırmalara yol açacaktır, yeni usulsüzlüklere yol açacaktır -sizi buradan uyarıyoruz- ve bu, belediyeler açısından, bütün bu usulsüzlüklerin birikmesine ve yeni malî bağımlılık ilişkilerine götürecek düzenlemedir; dolayısıyla, iç ve dışborç artışlarına da zemin oluşturması beklenebilir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada, denetim konusuna girecek vakit yok; ancak, ilgili madde geldiğinde görüşülecek. Ben, sadece şunu hatırlatayım -İl Özel İdareleri Kanununda gerek tümü üzerinde gerek 41 inci maddede bu konuya geniş olarak değinmiştim, arkadaşlarım tekrar değinecekler- şu kadarını söyleyeyim: Teftiş ve soruşturmayı dışlayan, teftiş kurullarını dışlayan, Maliye Bakanlığının, Başbakanlık Teftiş Kurulunun devreden çıkmasına yol açan, yerel Sayıştayı bile öngörmeyen bir düzenleme, denetimden kaçış düzenlemesidir. Biz, denetimden kaçış düzenlemesiyle, bu tür borçlanmayı, piyasalaşmayı vesaireyi bir arada gördüğümüz zaman, bunun ne kadar tehlikeli, ne kadar patlayıcı bir düzenleme olduğunu bir kez daha tespit ediyoruz ve sizi bu konuda da uyarmak istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının sosyal özü yoktur. İki tane örnek vereyim. Burada, belediye başkanları için emeklilik hakları gibi birtakım şeyler getiriyorsunuz, Emekli Sandığı kapsamına almaya olanak sağlıyorsunuz; ama, eski belediye başkanlarından bunu esirgiyorsunuz. Böyle bir uygulama, aynı kentlerde farklı dönemlerde belediye başkanlığı yapmış kişiler açısından haksız sonuçlar doğuracak, mağduriyetlere yol açacaktır.

İkinci konu; sosyal özü yok; çünkü, sadaka anlayışını burada sürdürüyor. 13 ve 14 üncü maddelere bakın, buralarda, ne yazık ki, sosyal hak kavramı getirilmemektedir; belediyelerin sosyal yardım yapması noktası, sadaka gibi tanımlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, toplumsal dışlanma ve kent yoksulluğuna kalıcı çözüm getirmek buralardan geçmemektedir

Değerli milletvekilleri, biz, bu tasarıyı, güçlü olan belediye başkanlığı sistemini, daha da güçlü bir başkanlık sistemine dönüştüren bir tasarı olarak görüyoruz. Bu yasayı, denetimi yok eden bir yasa olarak görüyoruz. Bu yasayı, belediye çalışanlarını köle yapan, belediyeyi tüccar yapan, vatandaşı müşteri yapan, belde mülkünü rant olarak gören zihniyetin ürünü olarak görüyoruz. Bu zihniyetin siyasal bilimdeki adı neoliberal ideolojidir, sizin literatürünüzdeki adı da tüccar siyasetidir. Bu yasada demokratiklik, saydamlık, hesap verilebilirlik sözcükleri vardır; ama, bunlar ancak gözboyamaya yöneliktir. Bu yasada geriye çağrılma..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) -Bu yasada belediye başkanlarının, yanlış işlemleri dolayısıyla toplum tarafından geri çağrılma yetkisi yoktur, tıpkı, referandum düzenlemesi olmadığı gibi. Bu yasayla, belediye meclisleri, sanıldığı gibi güçlü hale getirilmemektedir. Bu yasa, küçük yerleşimleri, köyleri yok etmeye kurgulanmıştır; çünkü, bu yerler yeterince rant sağlayıcı, yeterince pazar olma özelliği herhalde taşımamaktadır. Oysa, bu küçük yerleşimler, bir toprak parçasına bağlı olarak yaşamaktan doğan yönetim hakkını, en fazla hak eden yerlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, belediyeyi kamu hizmeti veren idare olmaktan uzaklaştıran bir tasarıdır; "parayı veren düdüğü çalar" yasasıdır değerli arkadaşlarım. Yani, bu yasayla, kamu hizmetini, vergi vermekle, almaya hak kazanmıyorsunuz; kamu hizmeti almak için, bir de, hizmetten yararlanan herkes parayı ödemek durumunda kalacaktır. Bu yasa, IMF'nin yasasıdır, bu yasa Dünya Bankasının yasasıdır, bu yasa Dünya Ticaret Örgütünün yasasıdır, bu yasa çokuluslu şirketlerin yasasıdır, bu yasa sizin zihniyetinizin yasasıdır; sizlere hayırlı olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde ve dünyada toplumsal yapı ve ilişkileri derinden etkileyen hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. 20 nci Yüzyılın son çeyreğinde başlayan ve 21 inci Yüzyılda da devam edeceği anlaşılan bu değişim ve dönüşüm süreci, her alanda olduğu gibi, kamu yönetimi düşüncesi, yapısı ve fonksiyonları üzerinde de derin etkiler bırakmış, neyin nasıl yapılması gerektiğinden hareketle, devletin görevlerinde ve iş yapma yöntemlerinde tartışmalara yol açmıştır.

Kamunun rolünün yeniden tanımlanmasına neden olan bu tartışmalar, kamu yönetiminin demokratikleştirilmesi taleplerini de beraberinde getirmiştir. Geleneksel temsil yönteminin yeterli olmadığı ve daha demokratik bir kamu yönetimi için, yönetim ve hizmet sunumunda açıklık, katılım, sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Yeni kamu yönetimi anlayışı, yönetimde etkinlik ve verimliliği temel almaktadır. Kamu yönetiminde yeniden yapılanma, mahallî idarelerde de bir dönüşüm ve değişimi gerekli kılmaktadır. Kamu hizmetlerinin ifasında mahallî idarelere daha çok görev ve sorumluluk verilmesi, merkezî idare ile mahallî idareler arasındaki yetki ve kaynak dağılımının geleneksel yapısının değiştirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mahallî idarelerin daha fazla yetki, sorumluluk ve kaynakla desteklenmesi ve donatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü, mahallî idareler, temsilî demokraside, halkın, yerel kamusal menfaatlarının teminatıdır; mahallî idareler, halkın katılımını sağlamada, merkezî idareye göre çok daha fazla imkân ve yeteneğe sahiptir. Dolayısıyla, tüm sistemin yönetim kapasitesini güçlendireceği inancındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyelerimiz, bugüne kadar, verilen görevleri yerine getiren ve merkezî idarenin uzantısı konumunda birimler olarak algılanmışlardır. Hatta, zaman içerisinde, yerel nitelikli pek çok görev ve hizmet merkezî idare kuruluşlarına aktarılırken, belediyelerin niçin var olduğu âdeta unutulmuştur.

Belediyeler, başkan eksenli merkezî bir yapıda teşkilatlanmışlar ve bu yapı, hep süregelmiştir. Bu durum, merkezî idaredeki yetersizliklerin ve diğer sorunların mahallî idarelere aynen yansımasına da yol açmıştır. Belediyelerin, belde halkının kendini yönettiği özerk kurumlar olmaktan ziyade, bayındırlık, imar ve diğer kentsel hizmetleri karşılayan ve merkezî idareye tabi oldukları anlayışı, bu kurumların, aşırı vesayet ve kontrol altında tutulmalarına neden olmuştur. İdarî vesayet, belediyelerin organları, teşkilatı, personeli, işlemleri ve bütçesi dahil olmak üzere pek çok alanı kapsar hale gelmiştir.

1923'te 430 olan belediye sayısı, bugün, 3 215'e yükselmiş bulunmaktadır. Bunlardan 16'sı büyükşehir, 65'i il merkez belediyesidir. Yüksek nüfus artışı, içgöç ve kalkınma çabaları, Türkiye'yi, hızlı ve sağlıksız bir kentleşme olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır. Kentleşme, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ülkenin toplumsal yapısını etkileyen, âdeta, en önemli sosyoekonomik değişim gerçeği ortaya çıkmıştır ve buna bağlı olarak, belediye sınırları dışında yaşayan nüfusun oransal düşüşü devam etmektedir.

Avrupa ülkelerinin aksine, ülkemizde, belediye sayısında sürekli bir artış söz konusudur. Demokrasinin yaygınlaşması, refah artışı, Avrupa Birliği sürecinin çağdaş ve sosyal hukuk devleti yapısında meydana getirdiği olumlu etkiler, teknolojik gelişmeler ve nüfus yapısındaki değişimler, ihtiyaç ve taleplerin artmasına neden olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik ülkelerin çoğunda mahallî idarelerin toplam kamu harcamaları içerisindeki payı yüzde 50'leri aşarken, ülkemizde bu oran yüzde 20'nin altındadır. Buna bağlı olarak,  kentleşme ve nüfus artışının yol açtığı yüksek hizmet beklentilerini bu kaynaklarla karşılamak, etkin ve kalıcı hizmet sunmak mümkün değildir, hatta, imkânsızdır. Bu imkânsızlık, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde daha çok göze çarpmaktadır. Bu nedenle, söz konusu tasarının kanunlaşmasıyla, bölgelerarası gelişmişlik farkının ortadan kalkacağı inancındayım.

Tasarının genel çerçevesi, devletin üniter yapısına, Anayasamızda yer alan, idarenin bütünlüğü ile idarenin merkezden ve yerinden yönetim esaslarına dayandırılmıştır. Dolayısıyla, bu tasarıda, Avrupa Birliğinin mahallî idarelere ilişkin genel yaklaşımı da gözönünde bulundurulmuştur.

Belediyelerin yeniden yapılandırılması konusunda tasarıyla getirilen hükümlerden bir kısmı da, bu idarelerin, daha demokratik, katılımcı ve şeffaf hale getirilmesine ilişkindir; çünkü, vatandaşların yönetime katılma isteği ile kamu hizmetlerinin etkin sunulması arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.

Belediyelerin desteğiyle toplanacak kent konseyleri, herkesin görüşünü açıklama imkânını bulduğu demokratik bir zemin oluşturacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı kanunlaştığında, belediye idaresi ile belde halkı arasında sürekli işbirliği, dayanışma ve karşılıklı güven artacaktır. Ayrıca, belediyeler, güvenilir, şeffaf, hesap verme yükümlülüğü olan, verimli, etkin ve kaliteli hizmet sunabilen bir yapıya kavuşacakları gibi, demokratik değerlerin yaygınlaşmasına, sevgi, saygı ve refahın artmasına katkıda bulunacaklardır.

Yerli yersiz yapılan bazı ihbarlar ve şikâyetler belediye başkanlarının elini kolunu bağladığı gibi yapılacak hizmetleri de engellemektedir. Bu da, belediye başkanlarımızın çalışma şevkini kırmakta ve başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Umuyorum, bu yasa, şu anda, yürürlükte bulunan yasadaki bu tür mevcut aksaklıkları ortadan kaldırır. Şöyle ki: Benim seçim bölgem olan Mardin'in başarılı, üretken, dürüst ve belediyenin imkânlarıyla kaynak yaratarak hizmet sunan bazı belediye başkanlarının başına gelenler, aynı şekilde, çalışkan, dürüst, üretken birçok belediye başkanının da başına gelebilir. Bu tür şikâyetlerin, İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerince de yerinde yapılan teftişler sonucunda gereksiz olduğu tespit edilmiştir. Buna da ben tanık oldum.

Bu nedenle, bu yasa tasarısında, belediye başkanlarının başarısını, hızını ve çalışma şevkini artırarak motivasyonunu sağlamak için, denetimlerin daha sağlıklı, ciddî, yerinde ve zamanında yapılması hükme bağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısında sorumluluklar verdik, görevler verdik; ancak, bazı konularda çekincelerim vardır; izin verirseniz sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şanlıurfa, Adıyaman ve Mardin İlleri, ülkemizin kültür ve inanç turizminde odak noktalarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Doğan.

MUHARREM DOĞAN (Devamla)- Teşekkür ederim.

Mardin'de Deyrulzafaran Manastırı Ortadoğu'da Ortodoks mezhebinin ibadet merkezi sayıldığından dolayı, biz, biliyorsunuz, UNESCO nezdinde dünya miras listesine adaylığımızı ilan ettik; ancak, UNESCO'ya bağlı olarak görev yapan ICOMOS raporlarında bu manastırın belediye hudutları dahilinde olmadığı söylenmektedir. Yapılan altyapı hizmetlerinin yetersiz olduğu ve özgün mimarînin korunamadığı belirtilmektedir. Bu nedenle, bu tür kültür varlıklarını bünyesinde bulunduran tüm belediyelere kaynak aktarılırken bunların gözönünde bulundurulmasını diliyorum. Bununla ilgili ben bir önerge vereceğim, desteğinizi bekliyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısını olumlu buluyorum, destekliyorum, olumlu oy vereceğimi de bildiriyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yerel yönetimler reformu kapsamında hazırladığımız İl Özel İdareleri Kanunu, geçen hafta yüksek tasvibinizden geçmişti.

Bugün huzurunuzda, Belediyeler Kanunu Tasarısı için bulunuyorum. İnşallah, çok kısa bir süre sonra, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısını da Genel Kurulumuzda tartışma imkânını bulacağız.

Bu tasarının içeriğine geçmeden önce, sizleri, Yüce Meclisin değerli üyesi olan arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz, neredeyse elli yıldır, Belediye Kanunumuzu yenilemekten söz ediyoruz. Belediyelerin, hem malî yapılarının güçlendirilmesi gerektiğine işaret ediyor ve hem de yeni yetkilerle teçhiz edilmelerini istiyoruz.

Üstelik, bu söylem, yalnızca bize, yani AK Parti Hükümetine ait değil; bugün muhalefet sıralarında bulunan çok değerli CHP'li ve DYP'li arkadaşlarımız da, yıllarca, Belediye Kanunumuzun kifayetsizliğinden yakınıp durdular.

Daha ötesi, bugün bu Mecliste temsil şansı bulamayan siyasî partilerimiz için dahi, yukarıda söylediklerim doğru.

Ayrıca, kamu yönetimi eğitimi veren bütün fakültelerimizin kürsülerinden de, yıllarca, yerel yönetim reformu savunuldu.

Parti programlarının, hükümet programlarının ve kalkınma planlarının, gözü kapalı bilinen, neredeyse tek ortak noktası yerel yönetim reform ihtiyacı idi; ama, gelin görün ki, sihirli bir el, bir psikolojik eşik, hep bizi engelledi durdu. Geriye dönüp baktığımızda, bunun, kafamızda oluşturduğumuz bir hayalden başka bir şey olmadığını da hemen fark ediyoruz. Lakin, bugün, elbirliğiyle bu psikolojik eşiği aştık. Ülkemizdeki demokrasi kültürünün geldiği noktanın yeterli olduğunu hep birlikte müşahede ettik. Vatandaşın yönetime katılmasının kalkınma için gerekli şart olduğunu kabul ettik.

Peki, bu tasarıda bunları nasıl sağladık?.. Şimdi, izninizle, ana başlıklarıyla tasarıya ilişkin düşüncelerimi de arz etmeye çalışacağım:

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, tasarımızda, belediye kurulması için gerekli olan nüfus şartını 2 000'den 5 000'e çıkarıyoruz. Ayrıca, merkez kabul edilecek yere azamî 5 000 metre mesafedeki köylerin birleşerek belediye kurabilmelerine de imkân sağlıyoruz. Böylece, ekonomik ve hizmet gerekleri itibariyle, daha uygun bir büyüklüğü kabul ediyoruz, mevcut israfın da önüne geçmiş oluyoruz.

Tasarımızda, belediye sınırlarının kesinleşmesi, sınır uyuşmazlıklarının çözümü, mahalle kurulması ve kaldırılması hususlarında mevcut bürokratik işlemler azaltılarak, yetkiler bakanlık düzeyinden il düzeyine alınmaktadır. Bu işlemlerde de mahallinde çözümü ilkesi gözetilerek, kaymakamın görüşü ve valinin onayı yeterli görülmektedir.

Tasarımıza göre -ki, bu çok önemli bir nokta- belediyelerin görevleri de yeniden düzenlenmiştir. Esas itibariyle, kanunlarla başka bir kamu kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikli her türlü görev ve hizmet, belediye sınırları içinde belediyelerce yürütülebilecektir. Bu görevlere ek olarak, belediyeler, okulöncesi eğitim kurumları açabilecek, devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilecek veya yaptırabilecek. Bunun yanında, sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilecek ve işletebilecek, kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili bakım ve onarım da yapabilecektir. Belediyelere, yetki ve imtiyazları açısından, mevcut kanundaki düzenlemeye ek olarak yeni yetki ve imtiyazlar da tanınmıştır. Bunlardan bazılarını -zamanınızı almamak için sadece birkaç tanesini- şöyle sıralayabilirim: 25 milyar Türk Lirasına kadar olan vergi, resim ve harç dışında kalan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla çözülmesi yetkisi; yine, ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek yetkisi.

Yine, ayrıca, değerli arkadaşlarım, büyükşehir ve diğer belediyelerin beldelerinde yapılacak yatırımları teşvik etmelerini sağlayıcı tedbirler de geliştirilmiş. Bu amaçla, büyükşehir ve il belediyelerinin, il sınırlarında yapılan turizm, sağlık, sanayi ve ticaret yatırımlarının ve üniversitelerin su, termal su, kanalizasyon, doğalgaz, yol ve aydınlatma gibi altyapı yatırımlarını, meclis kararıyla, faizsiz, 10 yıl geri ödemeli veya bedelsiz yapabilme veya yaptırabilme yetkileri de belediyelere verilmektedir. Öte yandan, hemşeri hukuku kavramının kapsamı da genişletilmektedir. Daha sivil, daha katılımcı bir yaklaşımla, hemşerilere, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından faydalanma hakkı da düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tasarımızla atılan demokratik adımlardan birisini de, belediye meclislerine ilişkin düzenlemeler oluşturmaktadır. Tasarıda, belediye meclisleri, belediyelerin karar organı olarak tanımlanmış, böylelikle, Anayasamızın 127 nci maddesine ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun bir meclis yapısı oluşturulmuştur.

Biraz önce burada konuşan değerli milletvekili arkadaşım, bu yasa tasarısının Anayasaya aykırı birçok yönünden bahsetti; bir de bundan bahsetmişti; onun için, özellikle ifade ediyorum; biz, bu tasarıyla, belediye meclislerini, belediyenin karar organı haline getiriyoruz. Böylece, Anayasamızın 127 nci maddesinde istenilen şart burada oluşmuş oluyor. Yani, belediye meclisinin başkan ve üyelerinin tümü, halk tarafından seçilmiş oluyor. Hem Anayasamızın 127 nci maddesi hem de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının istediği hüküm böylece uygulanmış oluyor. Bunu, bir örnek olarak söylemiş oldum.

Yine, belediye meclislerinin görev ve yetkileri düzenlenirken, mevcut kanundakilere ek olarak, bazı yeni görev ve yetkiler verilmiştir. Bunlardan bazılarını saymadan... Yine, burada konuşan değerli arkadaşım dedi ki: "Görev veriyorsunuz, yetki veriyorsunuz; peki, malî imkânlar?.." Değerli arkadaşlarım, bu reform paketinde, biliyorsunuz, önce Kamu Yönetimi Reformu Tasarısını Yüce Meclise getirdik. İkinci olarak, üç yasa tasarısını getiriyoruz; İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısı kanunlaştı,  Belediyeler Kanunu Tasarısını bugün görüşüyoruz ve inşallah, kısa bir süre sonra Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısını görüşeceğiz.

Bu reform paketinin üçüncü ayağı da belediye gelirleri kanunu -veya yerel yönetimler gelirler kanunu- ile köy kanunudur. İşte, o kanun taslağı hazırlandı, tamamlandı; Bakanlar Kurulunda görüşüldükten sonra, inşallah, Yüce Meclisimize sunulacak, komisyonlarda görüşüldükten sonra da sizin önünüze gelecektir. İşte, bu, belediye gelirleri kanunu veya yerel yönetimler gelirleri kanunuyla, belediyelerimize tanıdığımız bu yetki ve görevlerin yanında, böylece malî imkânlar ve bunların kaynakları da getirilmiş olacaktır.

Bunu bu şekilde izah ettikten sonra, belediyelerimize verdiğimiz yeni yetki ve görevlerden birkaç tanesini arz etmek istiyorum.

Belediye meclisine verilen görevlerden biri, stratejik plan ile yatırım ve çalışma programlarının kabul edilmesidir.

Personelin -yeni bir kavram getiriyoruz- performans ölçütlerini tespit etmek.

5 milyar Türk Lirasından 25 milyar Türk Lirasına kadar olan dava konusu anlaşmazlıkların anlaşmayla çözümüne karar vermek. Bunun 5 milyar liraya kadar olanına belediye encümeni, 5 milyar liradan 25 milyar liraya kadar olanına da belediye meclisleri karar verecek.

Yine, belediye sınırları dışında olup mücavir olan içinde kalan yerlere hizmet götürülmesine karar vermek de belediye meclislerine ait oluyor.

Belediye meclisi toplantıları, yılda 3 defa yapılıyordu; bundan böyle, bu tasarıyla birlikte, artık, her ayın ilk haftası olmak üzere ayda 1 defa ve en fazla 5 gün olmak üzere yapılacak; ancak, bütçe görüşmelerinin yapıldığı meclis toplantıları da en çok 20 gün olacaktır.

Buradaki önemli yeniliklerden biri de, mahallî mülkî amirlerin, belediye bütçeleri dahil, meclis kararlarını tasdik yetkisinin kaldırılmasıdır. En çok şikâyet edilen konulardan birisi, idarî vesayetti; işte "bütçemiz orada tasdik ediliyor, meclis kararları vali ve kaymakamın tasdikine gidiyor" deniliyordu; şimdi, bunlar kaldırıldı. Ancak, mülkî idare amirine gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmeyecek, bu kararlar oraya gönderilecek; çünkü, vali ve kaymakamlara, hukuka veya kamu hizmetlerini oluşturma koşullarına uymayan kararları idare mahkemelerine götürme yetkisi verilmektedir. Böylece, meclis kararları, bütçe dahil, vali ve kaymakama gönderilecek, gönderildikten sonra yürürlüğe girecek, vali ve kaymakam, hukuka aykırılık veya idarî kuralların oluşmasına aykırılık varsa idarî yargıya gidebilecek.

Daha etkin ve katılımcı bir meclis yapısı öngörülerek, belediye meclisi üyeleri arasından ihtisas ve denetim komisyonları da oluşturulmuştur. Bu da ilk defa oluyor. İçdenetim unsurlarından biri olarak, belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinden oluşturacağı içdenetim komisyonu belediyenin iş ve işlemlerini denetleyecek ve sonucunda, bir rapor halinde, belediye meclisine sunacaktır.

Yine, Anayasamızda düzenlenen ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarıyla ilgili olarak, milletvekillerinin sahip olduğuna benzer, soru, genel görüşme ve faaliyet raporlarını değerlendirme gibi yöntemler, belediye meclisinin bilgi edinme ve denetim mekanizması da, bu tasarıyla yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca, mahalle muhtarlarının, belediye meclisi üye tamsayısının beşte 1'i oranında, her yıl için kendi aralarından seçeceği temsilciler, büyükşehir belediye meclisi hariç, belediye meclisinin fahrî üyeleri yapılmışlardır. Bunlar, ihtisas komisyonlarına katılabilecekler; ancak, oy kullanamayacaklar; oraya, görüşlerini, varsa görüşülen meseleyle ilgili tekliflerini götürebilecekler.

Ayrıca -bu da önemli bir gelişme; işte, arkadaşlarım burada konuşurken, katılımcılık falan diye, o şekilde eleştiriyorlardı-  bakın, ilk defa, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversite ve sendikalar ile gündemdeki konularla ilgili sivil toplum örgütü temsilcilerinin de, oy hakkı olmaksızın, kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu toplantılarına katılabilme imkânı getiriliyor. Bu, katılımcılık konusunda, sivil topluma verilen değer konusunda, gerçekten, atılmış önemli bir adım oluyor.

Yine, belediye meclislerinin feshedilmesi hususunda da yeni düzenlemeler yapılmış, fesih nedenleri daraltılarak, meclislerin daha demokratik platformda çalışabilmelerine imkân sağlanmıştır.

Biraz evvel, yine, burada, sosyal yönü yok diye söylenildi. İlk defa bu tasarıyla getirilen, hem belediye başkanlarımızla hem belediye meclis üyelerimizle ilgili, gerçekten önemli sosyal haklar var. Belediye meclis üyelerinin de özlük hakları iyileştirilmiştir.

Bu arada, belediye encümeninin, seçilmiş ve atanmış üyelerinden oluşan karma yapısı muhafaza edilmiştir. Burada da arkadaşlarım bir eleştiride bulundular; bu, Anayasaya aykırı dediler. Ben, biraz önce izah ettim; belediye meclisleri belediyelerin karar organıdır, il genel meclisleri il özel idaresinin karar organıdır.  Tasarıda, belediye encümeni ile il encümeni karar organı olmaktan çıkarılıyor, icra organı, yürütme organı, idarî organ olarak çalışmaları öngörülüyor. O bakımdan, bu düzenlemenin Anayasaya aykırı bir yönü yok. O bakımdan da, belediye encümeninin, seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşan karma yapısı burada da muhafaza edilmiş; ancak, biraz evvel de söylediğim gibi, belediye encümeni karar organı olarak değil, icraî nitelikte çalışacak. Böylece, Anayasamızın 127 nci maddesine aykırı bir durumun olmadığını da burada ifade etmek istiyorum. Sadece, encümen sayısının, il belediyelerinde ve nüfusu 100 000'in üzerindeki belediyelerde 4 seçilmiş, 4 atanmış, diğer belediyelerde ise 3 seçilmiş, 3 atanmış üyeden oluşması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla, belediye başkanlarının görev ve yetkilerini tanımlayan mevcut düzenlemeye ilave olarak, belediyeyi stratejik plana uygun olarak yönetmek, bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak gibi -işte bu tasarının en önemli sosyal yönü, sosyal yardımlaşmayla ilgili önemli bir hüküm- yeni görev ve yetkiler de verilmiş oluyor.

Yine, geçmiş yıllarda sıklıkla karşılaşılan problemlerin yaşanmaması için, belediye başkanlarının görevlerinin devamı süresince, siyasî partilerin genel merkez, il, ilçe ve belde teşkilatının yönetim ve denetim organlarında görev alması, profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını veya yöneticiliğini yapmaları tasarıyla yasaklanmış durumdadır.

Belediyelerin teşkilat yapısı da, kendisine devredilen görev ve yetkilerle orantılı olarak güçlendirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, netice olarak şunu ifade edebilirim ki, tasarıyla, katılımcılık, şeffaflık, çevre bilinci, sosyal dayanışma ve hesap sorma kültürünün geliştirilmesi için sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu kent konseyleri kurulmakta, daha doğrusu, mevcut olan, bazı belediyelerce uygulanan bu kent konseyleri yasal hale getirilmekte, yasal bir zemine oturtulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu değişikliklerin her biri, alanında son derece etkili hizmet akışı sağlayacak türden değişikliklerdir.

Sözlerime son verirken, sizlerden, bu tasarımızı desteklemenizi bekliyor, hepinize, tekrar, en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

BELEDİYE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1.- Bu Kanunun amacı, belediyenin kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Sayın Hamzaçebi, şahsınız adına da söz talebiniz vardır; ikisini birleştirerek, konuşmanızı 15 dakikada tamamlamanızı istirham ediyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediye Yasası Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, hükümetin "kamu yönetiminde reform" adı altında bir süredir Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olduğu tasarılardan bir tanesi. Meclisimiz, önce Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını görüştü; onun ardından, yerel yönetim yasası tasarılarından birincisi olan İl Özel İdareleri Yasası Tasarısını görüştü; şimdi de Belediye Yasası Tasarısını görüşüyoruz; bunun sonrasında da sanıyorum, Büyükşehir Belediyeleri Yasası Tasarısı gündeme gelecek. Bütün bu tasarılar kamu yönetimi reformu bağlamında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.

Gerçekte, kamu yönetimi reformu, Türkiye'nin yeni bir kavramı değil. Bir süreden beri, Türkiye'de, özellikle 1990'lı yıllardan bu yana, kamu yönetiminde reform kavramı hep tartışılmıştır ve yine, kamu yönetimi reformu kavramı Türkiye'ye mahsus bir kavram da değil; dünyada gelişmiş ülkelerde de kamu yönetiminde reform ihtiyacı çokça tartışılmış ve birçok ülkede bu konuda birçok düzenleme yapılmıştır.

Özellikle 1980'li yıllardan bu yana, gelişmiş ülkelerde meydana gelen kamu reformu hareketlerinin temel hareket noktası, devletin, yani, kamu yönetiminin görevleri ile bu görevlerden beklenilen hizmetler arasındaki bağın kurulması, bu görevlerle donatılmış olan devletin bu görevleri yerine getirebilecek büyüklükte olup olmadığı ve bu büyüklüğün bu görevler için yeterli veya uygun olup olmadığıdır. Bu husus, kamu yönetimi reformunun temel belirleyicisi olmuştur.

Peki, gelişmiş ülkelerde bu noktaya nasıl gelindi; devlet çok mu büyüdü de çok mu hantallaştı da gelişmiş ülkelerde böyle bir reform ihtiyacı duyuldu?

Hepinizin bildiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, bugünün gelişmiş ülkeleri dediğimiz ülkelerin, Avrupa ülkelerinin, önemli ölçüde, ekonomide olsun, imarda olsun, yapılaşmada olsun, sosyal güvenlikte olsun, hemen hemen her alanda devletin müdahalesine ihtiyacı vardı. Savaş sonrası dünya düzeninde, devletin bu müdahaleleri olmaksızın, ekonominin, toplumun ayağa kaldırılması mümkün değildi. Bu nedenle, 1945'ten sonra, Avrupa'da, devlet, çok olağanüstü ölçüde görevler üstlenmiştir ve bu görevlerin en son aşaması da, sosyal devlet olmuştur. Sosyal devlet, vatandaşların sosyal güvenliğini sağlayan, onlara eğitim, sağlık gibi konularda temel hizmetleri sunan, yoksullara yardım eden bir devlet anlayışı olmuştur.

Ancak, devletin bu şekildeki sürekli büyümesine paralel olarak, aynı ölçüde kaynakların artırılamaması, bir süre sonra devletin büyüklüğünü tartışma konusu yapmıştır. Gerçekten, devlet bu kadar büyük olmalı mı; bu kaynaklar, giderek devletin harcamaları için artan kaynaklar gerçekten yerinde mi harcanıyor tartışması doğmuş ve çeşitli ülkelerde meydana gelen bütçe ve borç krizleri, gerçekten, devleti yeniden sorgulamaya tabi tutmuştur ve bunun sonrasında, tam tersi bir akım doğmuş, devletin küçültülmesi kavramı, Avrupa'nın ve gelişmiş ülkelerin gündemine oturmaya başlamıştır. Devletin küçültülmesi kavramıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrasında aşırı derecede büyümüş olan kamunun, kamu yönetiminin küçültülmesi amaçlanmış; ama, onun sonrasında da görülmüştür ki, bu şekilde bir davranış da sonuç vermiyor. Devleti, altyapı yatırımlarından çekerseniz, eğitim, sağlık gibi çok temel konulardaki birtakım programların uygulamasından çekerseniz, umduğunuz sonuçları alamazsınız; belki, kamu harcamalarında bir miktar tasarruf sağlarsınız; ama, onun ötesinde, yatırımların verimliliği kalmaz, devletin eğitim ve sağlıktan beklediği verimliliği ve sosyal gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesi gibi sonuçları elde edemezsiniz.

Bunların zararları görüldükten sonra, bir üçüncü aşamaya gelinmiştir; bu üçüncü aşama, çeşitli uluslararası kuruluşların çalışmalarına, raporlarına da yansımıştır. Dünya Bankasının 1997 yılında yayımladığı "Değişen Dünyada Devlet" adlı raporunda, devletin 21 inci Yüzyılda olması gereken tanımı, kendi ölçülerinde orada yapılmıştır. Buna göre, devletin küçüklüğü veya büyüklüğü önemli değil; yani, devleti küçültme gibi bir hedef, hiçbir zaman, istenilen sonuçları yaratmaz; küçüklük veya büyüklük önemli değil, önemli olan, devletin etkin olmasıdır.

Yine, küreselleşmenin ve 21 inci Yüzyılın yarattığı sorunlar karşısında giderek küçülen, giderek zayıf kalan birtakım devletler yerine, devlet yapılanmaları yerine, bilgi çağına uygun, daha kıvrak, daha etkin bir devlet anlayışı, devlet yönetimi olmalıdır. Bunlar, Dünya Bankası raporunun vurguladığı hususlar. Buradan, bizim de çıkaracağımız bazı dersler, fikirler olmalı diye düşünüyorum; ancak, hükümetin, kamuoyuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiş olduğu ve Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla başlayan bu tasarılar, yasalar zincirini toplu olarak değerlendirdiğimizde, gelişmiş ülkelerin geride bıraktığı bu ikinci aşamadaki anlayışı yansıttığını görüyoruz. Üzülerek, ben bu tespiti yapmak durumundayım. Devlet ne kadar küçülürse, o kadar etkin oluruz... Bu, uluslararası kuruluşların da Türkiye'ye tavsiyesidir. Özellikle, 2000 yılından bu yana IMF destekli olarak uygulanan programın gereği de, devletin alabildiğine küçültülmesidir. Oysa, devlet ve piyasa, hiçbir zaman birbirlerinin karşıtı olarak düşünülmesi gereken kavramlar değildir. Onlar daima birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Piyasanın olabilmesi için, bu piyasayı destekleyen, bütün kurumlarıyla işler kılan bir devletin olması gerekir zaten.

Bu tasarıların çok önemli bir eksiği var. Yerel yönetimlere olabildiğince yetki devrederken, bu yetki devrinde, hizmetlerin yerelleştirilmesinde, kural olarak, temel olarak çok önemli bazı değerlendirmeleri yapabiliriz. Yerel yönetimlere yetki devri tabiî ki mümkündür. Anayasanın çizmiş olduğu çerçevede, hizmetleri olabildiğince yerel yönetimlere bırakmak, tabiî ki, yanlış bir davranış değil; ancak, merkezî yönetimin olması gereken alanlardan merkezî yönetimi tümüyle çekerseniz, oralarda birtakım boşluklar doğabilir.

Varsayalım ki, hizmetler yerel yönetimlere devrediliyor; ama, buna paralel olarak, yerel yönetimlerin en fazla ihtiyaç duyduğu kaynakları kendisine sağlamazsanız, o zaman, mevcut ödeneklerle genel bütçe içerisinde yürütülen, merkezî hükümet tarafından yürütülen ve yetersiz olduğu bilinen hizmetlerin, aynı şekilde, yerel yönetimler tarafından yürütülmesi gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız. Demek ki, asıl sorun, yerel yönetimlerin kaynak yapısını iyileştirmektir; bu tasarılarda bu yok. Belki, teknik olarak olması da mümkün değil; çünkü, yerel yönetimlerin gelirlerini düzenleyen başka yasal düzenlemeler var; ancak, hükümetten beklenen, mademki, bu konuları bir paket olarak ele alıp Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyor, o halde, yerel yönetimlerin kaynaklarını düzenleyen, onun gelirlerini düzenleyen yasalarda da kendi yaklaşımını onlara yansıtıp, gerekli düzenlemeleri yaparak buraya getirmesiydi; ancak, bunu burada, maalesef, göremiyoruz. Yerel yönetimlere birtakım görevler verilirken, yetkiler devredilirken onların bu hizmetleri hangi kaynaklarla yapabileceğini bilemiyoruz.

Bu tasarıda, Belediye Yasa Tasarısında olsun, diğerlerinde olsun, yeni olan bir düzenleme var; borçlanma. Belediyeler, yasa tasarısında belirlenen ölçülerde borçlanma olanağına kavuşmuşlardır. Evet, yani, bu iyi bir şey midir; tabiî, düşünmek gerekir. Efendim, bir kurumun tüzelkişiliği varsa, bunun doğal sonucu olarak borçlanmalıdır da; bundan daha doğal bir şey olamaz, tahvil de çıkarabilir; ama, bizim yerel yönetimlerimiz, gelirlerinin çok büyük bir kısmını merkezî bütçeden alırlar. Kendilerine yapılan bir transfer harcaması vardır. Vergi gelirlerinin belli bir bölümü, yerel yönetimlere aktarılır; kendi gelir kaynakları son derece sınırlıdır. Yapı böyleyken ve merkezî hükümet önemli ölçüde bir borçlanma geliriyle bu çarkı döndürmeye çalışıyorsa, o halde, yerel yönetimlere verilen borçlanma yetkisinin de merkezî yönetimin kontrolünde olması gerekir. Aksi takdirde, içinden çıkılmaz sonuçlarla karşı karşıya kalırız. Bunun, diğer ülkelerde örneklerini gördük, Arjantin'deki örneğini gördük. Arjantin ekonomisinin krize sürüklenmesinin nedeni, yerel yönetimlerin sınırsız bir şekilde -sınırsız derken, yani, o ekonominin kaldıramayacağı ölçüde- borçlanması olmuştur. Belediyelere  tanınan bu borçlanma olanağının -görünüşte bir olanak gibi- yaratacağı sonuç Türkiye açısından bu olacaktır. Buna gönlümüz elvermiyor. Bu konuda Hazine Müsteşarlığının mutlaka yetkili olması gerekir. Hazine Müsteşarlığı bu tasarıda belirtilen sınırlar dışında kamu finansman dengesini gözönünde bulundurarak borçlanma konusunda ilave sınırlar getirmeye ve gerekli düzenlemeler yapmaya yetkili olmalıdır.

Tasarının katılımcılık konusundaki yaklaşımını son derece yetersiz buluyorum. Belli konularda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alınması, onların toplantılara katılması gibi düzenlemeler var; ancak, bunların yeterli olmadığını söylemek istiyorum. Hemşeri hukuku var; tasarının bir maddesinde yer alıyor, 1580 sayılı Yasada da var. Tasarıyı hemşeri hukuku yönünden değerlendirdiğimizde, mevcut, şu anda yürürlükte olan 1580 sayılı Belediye Yasasının daha ilerisinde bir anlayışı orada göremiyoruz. Hemşeriler çeşitli haklara sahiptir; ama, olması gereken, artık demokrasinin gereği, belde halkının yönetime biraz daha doğrudan katılmasının gereği, kendilerine biraz daha bazı hakların tanınması gerekirdi. Örneğin, belde halkı, belli ölçülerde belediye meclisinin gündemini belirleme hakkına sahip olabilmeliydi.

Yine, belde halkının, belediye meclisi kararlarına belli şekillerde toplu olarak itiraz edebilme hakkı olabilmeliydi. Bazı imar kararları, çok önemli imar kararları olabilir, belediyelerin gerçekleştireceği çok önemli temel yatırımlar olabilir, o kentin dokusunu, yapısını değiştirebilecek birtakım yatırım kararları, imar planı kararları olabilir. Bütün bunlarda belde halkının görüşünü almak gerekir. Bu konuda, örneğin bir referandum düşünülebilirdi, bunun ölçüleri tasarıyla konulabilirdi.

Yine, belde halkının belediye meclisine veya belediye başkanına güvensizlik duyduğu durumlarda, bir görevden çekilmeye çağrı hakkı tanınması gibi bir hak belde halkına tanınabilirdi. Bütün bunlar, katılımcılığın gereği olmalıydı, gerçek anlamda bir hemşeri hukuku yaratmanın gereği olmalıydı diye düşünüyorum; ama, tasarıda bunları göremiyoruz.

İmar konusundaki düzenlemelere değinmek istiyorum. İmar konusu, belediyelerin en önemli konularından birisidir, daha önce merkezî yönetimdeyken 1980 sonrasında belediyelere devredilen en önemli yetkilerinden birisidir. Kaynak kullanmaksızın kullandığı en önemli yetki imar yetkisidir ve imar yetkisinin yerel yönetimlere devriyle birlikte yerel politika daha çekici hale gelmiştir, belde halkının daha ilgi duyduğu bir alan haline gelmiştir; ancak, bu ilgi biraz analiz edildiğinde, ilgi duyan kesimlerin kimler olduğuna bakıldığında, gerçekte tüm belde halkının değil de, belki belli iş gruplarının veya belli meslek gruplarının, belli derneklerin, belediye yönetimine ilgi duyduğunu görüyoruz.

Bu tasarı, belirttiğim katılım mekanizmaları yoluyla veya referandum mekanizmaları yoluyla, belde halkının, yönetimde, mecliste biraz daha etkin olma olanağını getirebilirdi; onu getirmemiştir.

İmar konusunda, bu yetkinin belediyelere devredilmesi yanlış mı; hayır. Anayasamız da, imar planı yetkisini, belde halkının müşterek mahallî ihtiyaçlarından saymıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, size 2 dakikalık eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan; teşekkür ederim.

Belde halkına verilmeli; yani, onun yönetimi olan belediyelere bunlar verilmelidir; ama, bu uygulamaların, belde halkının, belediyelerin yapmış olduğu imar planı uygulamalarının Türkiye'de nasıl bir kentleşmeye neden olduğu da hepimizin gözü önündedir.

Demek ki, bu mekanizmayı, yine, o beldede kontrol edecek birtakım mekanizmaları, bu sisteme dahil etmek gerekirdi. Tasarıyı, bu açıdan değerlendirdiğimizde, bu açıdan yeterli bir düzenleme olmadığını görüyoruz. Bu, çok önemli bir konudur. Umarım, Genel Kurul görüşmeleri sırasında, bu eksikliği giderecek birtakım düzenlemeleri tasarıya dahil etmek mümkün olabilir.

Belediyeler, kamu hizmeti görmektedirler. Bunun için de, vergi, resim, harç gibi birtakım gelirleri vardır. Bu gelirler, görülen kamu hizmetinin karşılığıdır ve belediye, almış olduğu bu gelirler karşılığında yine bir kamu hizmeti yapacaktır. Tasarı, belediyelerin bu gelirlerinin hacz edilebileceğini hükme bağlamaktadır.

Değerli arkadaşlar, belediyelerin bu gelirlerinin haczedilebilmesini bir tek noktada belki mazur görmek mümkün olabilir; belediyelerin yeterli ölçüde gelire kavuştukları noktada. Böyle bir durum var mı Türkiye'de; hayır. O halde, bu gelirlerin haczi, bu belediyelerin kamu hizmeti görememesi sonucunu yaratır.

Demek ki, bu düzenlemeyle, biz, belediyelere, başının çaresine bak, demek gibi bir anlayışı yapmış oluyoruz. Bunu, kamu yönetimi açısından son derece yanlış buluyorum.

Sürem bitti, sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun belediyeleri kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3.- Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Belediye: Beldenin ve belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini,

b) Belediyenin organları: Belediye meclisini, belediye encümenini ve belediye başkanını,

c) Belde: Belediyesi bulunan yerleşim yerini,

d) Mahalle: Belediye sınırları içerisinde yer alan, ortak ihtiyaç ve öncelikleri benzer özellikler gösteren ve sakinleri arasında komşuluk ilişkisi bulunan insanların yaşadığı idarî birimi,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim. Daha çok alkışın iktidar kanadından gelmesi yalnızca gurur verir. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hocamızsınız...

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Görüşülmekte olan tasarının "Tanımlar" altbaşlıklı 3 üncü maddesi üzerinde hem CHP Grubu adına hem de şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle  selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Belediye Yasası Tasarısı, hükümetimizin iki yıldan bu yana giriştiği kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması sürecinin önemli, çok önemli bir altayağıdır, çok önemli bir bölümüdür; ancak, iki yıl boyunca uğraşılmasına karşın, kamu reformu adı altında elde edilmekte olan sonuç, bu tasarının bir kez daha kanıtladığı gibi, sağlıklı ve ileri bir yeniden yapılanmayı elde etmemizden, bunu sağlamaktan oldukça uzaktır. Uygun deyimiyle, halk deyimiyle, iktidarın kamu yönetimi reformu altbaşlığı altında getirdikleri -halk deyimiyle, tekrar edeyim- dağ fare doğurmaktadır anlayışını yansıtıyor, yetersiz kalıyor.

Bu tanımlar başlığı altında, benim özellikle üzerinde durmak istediğim, kentlilik kimliği, kentlilik bilinci ve kentlileşmedir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; belediye, kent yönetiminin temelidir ve kentlileşme -kentleşme değil- gelişmenin, ilerlemenin önemli bir göstergesidir. Türkiye kentleri, özellikle 1950'den bu yana, artısı ve eksisiyle, bir içgöç sorunu yaşamaktadır. Bu hızlı kentleşme, bu içgöç yaşama süreci, bizi göçebe toplum durumuna getirmektedir. Hani, Nazım'ın söylediği, dört nala uzak Asya'dan geldikten sonra da, biz, ülke içerisinde sürekli göç ediyoruz. Ancak, hemşerilik bilinci, kentlilik bilinci yeterince gelişememektedir; yani, çoğu insanımız, ben İstanbulluyum, ben Ankaralıyım ya da Konyalıyım demekten sarfınazar etmekte ya da söylememektedir ve kendi kentlerini sahiplenmekten uzak durmaktadır. Bir başka anlatımla, kentlere gelenler, kentlileşenler, yabancılaşmakta, ayrı düşmekte ve kentten, yönetimden uzak kalmaktadır. Bu, nasıl sağlanır? Yani, bireyin, kişinin kentlileşmesi, kenti benimsemesi, kendisininmişçesine sorunlarına sahip çıkması nasıl sağlanır bu yasalarla? Asıl yanıt verilmesi gereken nokta budur. Bu konuda iki önemli kavram getiriliyor tasarıyla; bunlardan biri mahalle yönetimidir, öbürü de hemşerilik hukukudur. Ancak, her ikisinde de kişiye, bireye, kentliye o mahalleyi yönetme, o mahallenin yönetiminde söz sahibi olma olanağı verilmemektedir. Muhtarın, ihtiyar heyetinin yönettiği mahalle bir birimdir; ondan öte, mahallede yaşayanların, o mahallenin sorunlarına, altyapı sorunlarına, doğal çevreye, sağlık sorunlarına, çevre sağlığına, kültür birikimine, tarihsel birikime, yola, kanalizasyona, suya, parka ve başka şeylere sahip çıkmasını sağlayacak bir düzenleme bu tasarıda, maalesef, yoktur. Şimdi, bu, önemli bir eksikliktir.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye kentlerinde yaya yolu yoktur. Türkiye kentleri yaya yolu kullanımı bakımından, üzülerek belirteyim ki, otomobilin kişiden daha değerli olduğu bir süreci yaşamaktadır. Yaya yolunu kullanamazsınız. Kamuya ait otopark yerleri, İstanbul olmak üzere, her tarafta birilerince parsellenmiştir, yürüyemezsiniz. Bunun düzeltilmesinin yolu, yalnız ve ancak, mahallelinin, mahallesine, yoluna, kentine sahip çıkmasından geçer. Bu tasarı, o olanağı vermiyor. Asıl şikâyet edilmesi gereken noktalardan biri budur ve bu çok önemlidir.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bisiklet yolu var.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Çavuşoğlu, bu nokta önemlidir.

Değerli arkadaşlar, önemli bir nokta daha var; eğer, mahalleli kendi mahallesinin yönetimine doğrudan doğruya katılamıyorsa, ona bilgi vermenin, onu bilgilendirmenin, birilerinin onun adına katılmasının da hiçbir anlamı yoktur.

Sayın milletvekilleri, ikinci ve çok önemli bir nokta daha var. Bilirsiniz, en doğru denetimi halk yapar, doğrudan halk yapar. Bu tasarılarla, belediyelere, yerel yönetimlere olağandışı olanaklar sağlanıyor; insangücü, insan istihdamı ve parasal, malî, ekonomik olanaklar sağlanıyor. Yıllardır yaşadıklarımız, özellikle 1980 sonrası yıllarda yaşananların kanıtladığı gibi, denetimle ilgili sorunlar, kamu yönetiminin en önemli sorunlarıdır ve kamu yönetimi, özellikle belediye yönetimleri, kamu vicdanında, çoğu zaman rüşvetin ve yolsuzluğun kaynağı gibi görülebilmektedir. Bu tasarıyla, o gölgeyi kaldırmanın yolu, yalnız ve ancak, mahallelinin, hemşerinin, yönetime daha çok katılımından geçer. Bunu sağlamak zorundayız; çünkü, ancak halk doğru denetim yapabilir, saydam bir yönetimin hizmet alımında, iş yapmada, ihalelerde ve başka konularda gidişin nasıl olduğunu denetleyebilir. Bu tasarıyla, mahalleliye, hemşeriye o olanak tanınmamaktadır, tanınması gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, çok daha önemli bir nokta var. Demokratik gelişmenin ulaştığı aşamalardan biri, her düzeyde yönetimin, özellikle de yerel yönetimin; yani, beldenin, mahallenin, yerleşme biriminin, halkın kendisi tarafından doğrudan doğruya yönetimidir. Demokrasi, halkın halk tarafından yönetimiyse eğer, bunun başlangıç noktası, bunun temeli, bunun ilk adımı bulunulan mahalledir, bulunulan kenttir, ikamet edilen yerdir; bireyin yönetime katılımının ilk basamağı oradadır. Birey, yerel düzeyde, mahallede yönetime katıldıkça kişilik kazanır, kimlik kazanır, demokrasi deneyimi kazanır ve kendisiyle ilgili konularda vesayet altında olmadığının, birilerinin kendisini yönetmediğinin, kendi kendini yönettiğinin bilincine vardıkça güçlenir; bireyin kimliği güçlenir, bireyin kişiliği güçlenir, sorunları sahiplenir, sorumluluğu sahiplenir. Bunun yolu da -tekrar edeyim- mahallelerde bire bir mahalle yönetimine katılmaktan geçer. Bu tasarı, üzülerek belirteyim ki, bu olanağı da tanımamaktadır.

Eğer kişi, öncelikle, kendisiyle ilgili konularda vesayet altında, muhtaç olan, isteyen, dilenen bir konumda olursa -bu istediği, bu beklediği, bu dilendiği kişi ister belediye başkanı olsun, ister hükümet başkanı olsun hiç fark etmez- kişilik yitimine uğrar, zayıflığına uğrar, özgür birey olarak gelişemez. Özgür birey olarak gelişen, hak arayan kişi, sorunlarına sahip çıktığı ölçüde kendini kanıtlar, kimliğini ve kişiliğini bulur. Şunu demek istiyorum: Kişiliğin güçlenmesi, bireyin özgürleşmesi ile kente sahip çıkmasının, kentlileşmesinin "ben Çankayalıyım, ben Ankaralıyım, ben Beykozluyum" diyebilmesinin yolu, bire bir yönetime katılmaktan, bire bir yönetimde bulunmaktan geçiyor.

İktidar Partisi sözcüsü Sayın Ürün, konuşmasında, CHP'nin tutucu kaldığını, demokratik açılımlar önermediğini ileri sürdü. Bu yargı hiç de doğ-ru değildir. Asıl, burada, bu tasarıyla yapılan şey şu: Belediyeler güçlendi-rilmekte; ancak, mahallede, hemşeri bağlamında, düzeyinde katılım, yönet-me, sorumluluk üstlenme, sorgulama olanakları iyice tıkanmaktadır. Burada yapılması gereken, mahalleye tüzelkişiliği tanımak ve mahalleliye kendi kendini yönetme olanağını sağlamak olmalıydı. Hemşeri hukuku, hemşerilik ancak böyle gelişebilirdi ve bu açılım, demokratik bir açılım olurdu. Üzülerek belirteyim ki, bu yapılmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla, ülkenin, yalnızca beşte 4 nüfusunun yönetimiyle ilgili bir düzenleme yapılıyor; belediye olma olanakları büyük ölçüde daraltılıyor, sınırlandırılıyor. Oysa, yine, bu yasayla, eğer demokratik açılım isteniliyorsa, geriye kalan yüzde 20'lik köy kesimine de -buna, isterseniz, kırsal kesim deyin- kendi iradeleriyle, halkın kendi oylamasıyla, halkoylamasıyla belediye olma olanağı tanınmalıydı. Burada, halkoylaması, belli, önemli konularda yeniden halka başvurma, bu işi orada sorgulama ve katılımı, demokratik katılımı sağlama yolları açılamamaktadır. O nedenle, tasarının gerekçesinde belirtilen -yine, Sayın Ürün'ün belirttiği- demokratik açılımların yapıldığı söylenemez. Bu açılımları, bu önerileri CHP yapmakta; ancak, İktidar Partisi ve İktidar bunlara karşı çıkmaktadır.

Sonuç olarak şunu vurgulamama izin verin değerli arkadaşlar: Demokrasi, özgür bireylerle olur; kendi çıkarını, kendi geleceğini, kişiliğini, kimliğini bulan ve göçebe değil, yerleşik, hisseden, onu duyumsayan bireylerle olur. Türkiye kentleri, bireyini, orada ikâmet edeni, orada oturanı özümseyip, içselleştirip güçlü kılma, kişiliğini kazanma olanağı veren bir yönetim anlayışından bugüne kadar uzaktı. Korkarım, bu tasarıyla da o amaca ulaşılamayacaktır. Dilerim, tam tersi olur, tam aksi olur; bu tasarıyla, bireyin kişiliğini bulması, kendini yönetmesi, mahallesinin, kentinin sorunlarına bire bir sahip çıkması sağlanabilir.

Bu dilek ve isteklerle, tasarının başarılı olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde  üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

İKİNCİ BÖLÜM

Belediyenin Kuruluşu ve Sınırları

Kuruluş

MADDE 4.- Nüfusu 5.000 ve üzerinde olan yerleşim birimlerinde belediye kurulabilir. İl ve ilçe merkezlerinde belediye kurulması zorunludur.

İçme ve kullanma suyu havzaları ile sit ve diğer koruma alanlarında ve meskûn sahası kurulu bir belediyenin sınırlarına 5.000 metreden daha yakın olan yerleşim yerlerinde belediye kurulamaz.

Köylerin veya muhtelif köy kısımlarının birleşerek belediye kurabilmeleri için, meskûn sahalarının, merkez kabul edilecek yerleşim yerinin meskûn sahasına azami 5.000 metre mesafede bulunması ve nüfusları toplamının  5.000 ve üzerinde olması gerekir.

Bir veya birden fazla köyün köy ihtiyar meclisinin kararı veya seçmenlerinin en az yarısından bir fazlasının mahallin en büyük mülkî idare amirine yazılı başvurusu ya da valinin kendiliğinden buna gerek görmesi durumunda, valinin bildirimi üzerine, mahallî seçim kurulları, on beş gün içinde köyde veya köy kısımlarında kayıtlı seçmenlerin oylarını alır ve sonucu bir tutanakla valiliğe bildirir.

İşlem dosyası valinin görüşüyle birlikte İçişleri Bakanlığına gönderilir. Danıştayın görüşü alınarak müşterek kararname ile o yerde belediye kurulur.

Yeni iskân nedeniyle oluşturulan ve nüfusu 5.000 ve üzerinde olan herhangi bir yerleşim yerinde, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararnameyle belediye kurulabilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Yaşar Tüzün konuşacak efendim.

BAŞKAN- Şahsınız ve Grup adına toplam 15 dakikalık konuşma sürenizi birlikte kullanacaksınız.

Buyurun Sayın Tüzün.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yerel yönetim sistemi, il özel idaresi, belediye ve köy olmak üzere üç kademelidir. Bu üç kademenin kendi aralarında, tüzel olarak herhangi bir hiyerarşik ilişki bulunmadığı gibi, eşgüdüm amaçlı ilişki de bulunmamaktadır. Kırdan kente kitlesel göçlerin sonucunda ortaya çıkan toplumdaki yapısal dönüşümler, köy muhtarlığının da önemini azaltmış, il özel idarelerinin yetki ve görevleri merkezî yönetimce üstlenilmiş, belediyeleri de önplana çıkarmıştır. İl, ilçe, belediye ve büyükşehir belediye sayılarında ilkesiz olarak artış eğilimi gözlenmiştir. 1988 yılında 67 olan il sayısı 1999'da 81'e; 693 olan ilçe sayısı 850'ye; 1 985 olan toplam belediye sayısı ise 3 215'e yükselmiştir. Bu artan belediye sayıları sonucunda yerel yönetimler halkın ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmiş, belediyeler ise âciz duruma düşmüştür. Yerel yönetim sistemimiz, çeşitli zamanlarda, köktenci bir biçimde yeniden düzenlenmek istenilmiş, ancak, bu çabalar sonuca ulaşmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerin ışığında, 59 uncu hükümet de, yerel yönetim sisteminde değişiklikler yapmış, geçtiğimiz hafta da İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısını Meclisten geçirmiş, bugün ise Belediyeler Kanunu Tasarısını Meclise getirmiştir. Her iki kanun tasarısı da Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas alınarak hazırlanmıştır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı pek çok hükmüyle Anayasaya aykırılık içermektedir; dolayısıyla, bugün görüştüğümüz Belediyeler Kanunu Tasarısının da pek çok maddesi Anayasaya aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlerin temel özelliklerinden birisi, katılımcılık anlayışının yerelde daha kolay ve etkili uygulanabilmesidir. Oysa, bu kanun tasarısında katılımcılık konusunda hiçbir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu kanun tasarısına demokratiklik açısından da baktığımızda, daha önce 2 000 olan nüfusun 5 000 olarak belirlendiğini görüyoruz; Türkiye'deki seçim sonuçlarına baktığımızda, seçime katılım oranının 2 000'in altındaki belediyelerde daha fazla olduğunu da görüyoruz.

Yerel yönetimlerin yerelleştirilmesinde daha alt düzeye inme, seçmenle daha fazla yakınlaşma arayışları varken, 2 000'in altındaki belediyelerin kapatılmasını, belediye kurabilme nüfus oranının 5 000'e çıkarılmasını anlamış değiliz. İl özel idaresi, belediye, köy kademeleri arasında dengeyi değiştirmeye yönelmiş olan tasarılar, öngördükleri yeni dengeyi gerekçelendirmekten uzak bir yapı sergilemektedir.

Bu kanun tasarısıyla, belediyeleşmede, nüfusu 2 000'den 5 000'e, uzaklığı 500 metreden 5 000 metreye çıkarmaktadır. Burada da, köy muhtarlıklarının yetkilerinde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, nüfusu 2 000'in altında diye belediyeleri kapatıp köy statüsüne sokacaksınız, köy muhtarlıkları statüsünde hiçbir ama hiçbir değişiklik yapmayacaksınız, belediye statüsüyle çözemediğiniz sorunları köy muhtarlığı statüsüyle çözeceksiniz... Bunun anlayış kavramı nerede; mantık bunun neresinde değerli arkadaşlar?! Bu kanun tasarısı, bu haliyle, bırakın sorunlara çözüm getirmeyi, mevcut sorunları daha fazla artıracaktır.

Belediyeleşmede 5 000 nüfus, 5 kilometre uzaklık ölçütleriyle, köy yerleşimlerinin ne kadarının belediye sistemine, belediye imkânlarına kavuşacağı hesaplanmamıştır. Bu ölçütler, köylerin büyük bir kısmını belediyeleşmeye çekecekse, ilçe köy birlikleri yeniliğinin gereksiz bir yük haline geleceği de açıktır. Eğer, köylerin sınırlı bir kısmı belediyeleşmeye çekilecekse, bu düzenlemenin, yerel yönetim sistemi açısından geri adım olduğu açıkça ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyeleşmede, 5 000 nüfus ölçüsü, gerçekten, uygun nüfus büyüklüğü müdür ya da bu ölçüt neye göre belirlenmiştir? Yani, nüfusu 5 000 olacak ve bundan sonra kurulacak belediyelerin ölçütleri, gerçekten, neye göre belirlenmiştir? Bu tasarıda, ben, bunların yanıtını bulamıyorum.

İkinci konu ise, 2 000 nüfus ölçeğinin 5 000'e çıkarılmasıdır. Türk belediyecilik sisteminin küçük ölçeklilik özelliğini kısa sürede değiştirerek, mevcut sorunları ortadan kaldırıp kaldırmayacağı hiç belli değildir. 5 000 ölçeği kabul edilse bile, yeni kurulacak belediyelerde belki etkili olabilir; ama, eski belediyelerin sorununu ortadan kaldırmayacaktır.

Bu kanun tasarısı hazırlanırken, mevcut belediyelerin sorunlarını ortadan kaldıracak, kalıcı çözümler getirecek daha önemli çözümler bulunabilirdi. Örneğin, tek tip belediye modelinden vazgeçip, görevleri ve gelirleri bakımından yeni belediye modelleri oluşturulabilirdi. Kırsal belediye, kentsel belediye olarak, belde, kasaba ve kent belediyeleri aşamalı bir şekilde oluşabilirdi. Turizm gelişmesine açık belediyelere farklı yaklaşılabilirdi. Bu belediyelere, birbirlerinden farklı kuruluş, gelir, görev ve çalışma imkânı sağlansaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bundan sonraki maddelerde de oldukça fazla konuşacağız; ancak, Türkiye'nin nüfusunun yüzde 70'i, belediye sınırları içerisinde yaşıyor. Özellikle, 1980 sonrası, gerek belediye birlikleri gerekse belediyeler, Belediye Kanununun çıkması için her türlü organizasyonu ve oluşumu yapmışlardır. Özellikle, İçişleri Bakanlığımıza bağlı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünün büyük katkılarıyla, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliğinde, Akdeniz Belediyeler Birliğinde, Konya Belediyeler Birliğinde bu tasarı yıllarca tartışılmıştır ve 3 215 belediye başkanının bizden beklediği reform niteliğindeki bu tasarı, maalesef, gerçekleşmemiştir. 3 215 belediyenin temsil ettiği Türkiye'nin yüzde 70'i, yani, 50 000 000'a yakın vatandaşımız belediye sınırları içerisinde yaşarken, belediye sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın da beklentisini bu kanun gerçekleştirmemiştir.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, 22 nci Dönemde, bu Parlamentoda birçok kanun çıkardık. Bana göre, Türkiye nüfusunu birinci derecede etkileyen en önemli kanunu, bu Belediye Kanunu olarak görüyorum. Oysa, nüfusun yüzde 70'ini etkileyen bu kanunun, çok daha kapsamlı, çok daha beklentilere cevap verebilecek durumda olması gerekirdi diye düşünüyorum.

Bu kanun, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyelerinin katkısıyla geçecektir; ama, bu partinin içerisinde de, geçmişte belediye başkanlığı yapmış, belediye meclis üyeliği yapmış, il genel meclisi üyeliği yapmış çok değerli arkadaşlarım var. Bunların da, özellikle Sayın Başbakanımızın da bu kanunun içerisinde yıllarca mücadele ettiğini çok açık şekilde biliyorum. Geçmişte, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliğinde birlikte görev yaptık, bu kanun tasarısını hep birlikte değerlendirdik, eleştirdik. İnanıyorum ki, Sayın Başbakan da bu kanun tasarısında yetersizlikler olduğunu görüyordur. 3 215 belediye başkanının ve Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan 50 000 000 insanımızın beklentisine cevap verebilecek düzenlemelerin önümüzdeki günlerde yapılmasını, inşallah, umut ediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Sınırların tespiti

MADDE 5.- Yeni kurulan bir belediyenin sınırları, kuruluşu izleyen altı ay içinde aşağıdaki şekilde tespit edilir:

a) Eskiden beri beldeye ait sayılan tarla, bağ, bahçe, çayır, mera, otlak, yaylak, zeytinlik, palamutluk, fundalık gibi yerler ile kumsal ve plajlar belediye sınırı içine alınır.

b) Belediye sınırlarını dere, tepe, yol gibi belirli ve sabit noktalardan geçirmek esastır. Bunun mümkün olmaması durumunda, sınır düz olarak çizilir ve işaretlerle belirtilir

c) Belediyenin sınırları içinde kalan ve eskiden beri komşu belde veya köy halkı tarafından yararlanılan yayla, çayır, mera, koru, kaynak ve mesirelik gibi yerlerden geleneksel yararlanma hakları devam eder. Bu haklar için sınır kâğıdına şerh konulur.

d) Çizilen sınırların geçtiği yerlerin bilinen adları sınır kâğıdına yazılır. Ayrıca yetkili fen elemanı tarafından düzenlenen kroki sınır tespit tutanağına eklenir.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sür, sürenizi birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, 3 Kasımdan bu yana oldukça uzun bir süre geçti ve 3 Kasımdan bu yana çok sayıda yasayı, bu kürsüde konuştuk, tartıştık. Bir kısmı, yargıdan, Anayasa Mahkemesinden geri döndü, bir kısmı, Cumhurbaşkanımız tarafından bize iade edildi; ama, çok şeyi, burada, sizlerle paylaşmaya çalıştık.

Şimdi, yine, burada, ülkemizi ve ülkemizde yaşayan insanlarımızın çok büyük bir bölümünü ilgilendiren bir tasarı hakkında görüşmeler yapıyoruz, belediyelerimizi ve belediyelerimizin sınırları içerisinde yaşayan yaklaşık 50 000 000 insanımızı ilgilendiren bir tasarıyı tartışıyoruz. Elbette, 2004 yılının bugünlerini yaşarken, bu Yüce Meclisin çıkaracağı yasanın 1930'lu yıllarda, o günün koşullarında yapılmış olan yasanın çok ilerisinde olması gerekir.

AHMET YENİ (Samsun) - Zaten ilerisinde.

ORHAN SÜR (Devamla) - Zaten, Sayın Bakanımız da, çeşitli vesilelerle, bu tasarının ve bunun paralelindeki tasarıların reform yasaları olduğunu ve reform niteliğinde olduğunu devamlı yineliyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu ülkenin reform yasalarına gereksinimi var; gerçekten, belediyelerimizin, reform yasasına gereksinimi var. İçimizde, çok sayıda, belediye başkanlığı yapmış, belediye meclis üyeliği yapmış arkadaşımız var. Bir araya geldiğimizde, her zaman konuşuyoruz; 1930'lu yıllardan kalan bir yasayla bu ülkede belediye idare edilir mi diyoruz. Gerçekten doğru. O zaman, bu Yüce Meclisin görevi, 2004'e yakışır, 2004'teki dünya gerçeklerini ve bundan sonraki dönemi de planlayabilecek bir yasayı bu Meclisten geçirmektir.

Bu tasarının görüşülmesine başlanıldığında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşım, bu tasarıdaki birçok maddenin, 1930'lu yıllarda çıkan 1580 sayılı Yasanın gerisine düştüğünü ifade etti ve maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili bazı arkadaşlarım da, bu ifadeyi "1580'i mi savunuyorsunuz" şeklinde yorumladılar.

Değerli arkadaşlarım, lütfen, sapla samanı birbirine karıştırmayalım; kimse 1580'i savunmuyor. Elbette, hepimiz, 1580'den çok daha güzel bir yasanın bu Meclisten çıkmasını ve Türk Halkına, belediye sınırları içerisinde yaşayan Türk Halkına bu yasanın hizmet vermesini istiyoruz ve bu amaçla da, burada, çalışma, emek, ter akıtıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yasanın bütününü incelediğimizde, çok ilginç gerçeklerle karşılaşıyoruz. Bundan yaklaşık altı ay kadar önce, yine bu kürsüden, nüfusu 2 000'in altındaki belediyelerin kapatılmasını tartıştık; Cumhurbaşkanımızdan geri döndü. Şimdi, bakıyoruz, bu sayı 5 000 nüfusa çıktı, yeni belediye kurulma sayısı 5 000 nüfusa çıktı. O gün, o yasayı tartışırken, kapatılan belediyelerin mallarının ve mülklerinin nereye devredileceği konusunda, size, buradan, gerekli uyarılarda bulunduk; ama, dinlemediniz. Özel idareye devrediliyordu; bugün, bakıyorum, aradan altı ay geçmiş, değişmiş düşünce; artık, köy mülkiyetinde kalıyor, muhtarlara kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, muhtarlara kalıyor. Doğrusu bu; ama, gönül şunu istiyor; biraz önce ifade ettim -3 Kasımdan bu yana onsekiz ondokuz ay geçti- böyle, sayısal çoğunluğu olan bir iktidarın, her altı ayda bir karar değiştirme hakkı yoktur, altı ay önce çıkardığı yasayı bu şekilde değiştirme hakkı yoktur; belli bir program yapmalısınız, belli bir çalışma yapmalısınız, o çalışma doğrultusunda, sırayla, yasaları buraya getirmelisiniz ve o yasalar, birbirlerini tamamlayıcı yasalar olmalıdır. Yani, altı ay önce çıkan o yasa kabul edilseydi, bugün ne olacaktı, değiştirecek miydik? İşte, bunu anlatmaya çalışıyorum size. Yani, buralardan sizlere söylemeye çalıştıklarımızı, muhalefet olarak sizlere yapmaya çalıştığımız uyarıları lütfen dikkate alırsanız, bu hatalara düşmemiş oluruz diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

İşte, öneriyoruz arkadaşlar.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bundan sonra alırız.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bundan sonra alacaksınız... Peki; teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, konuşmak için söz aldığım yasa maddesi üzerinde de düşüncelerimi birkaç kelimeyle belirtmek istiyorum. Konuşmamın bir bölümünde ifade ettiğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan arkadaşım, bazı maddelerin 1580'in gerisinde olduğunu söyledi; bu madde çok tipik bir örnektir; maalesef, 1580'in gerisinde. Maalesef gerisinde diyorum; neden mi gerisinde... Maddenin satırlarını teker teker 1580'le karşılaştırdım. Bakın, (a) bendine kumsalları ve plajları eklemişiz. Doğru bir yaklaşım. O çağda, 1930'larda, kumsallar ve plajlar belki çok önemli değildi; ama, şimdi, belediyelerimiz için bunlar çok önemli. Şimdi, (b) bendine geliyorum; (b) bendine geldiğimde, bir teknik eleman olarak, gerçekten, üzülüyorum. Şimdi, sınırların belirlenmesinde, 1930 yılında 1580 sayılı yasa çıkarılırken, sabit nokta için "eğer, sabit bir nokta bulunamadıysa, taş dikilir" diyor. 2004 yılına geliyoruz ve biliyor musunuz ne diyor; "düz bir hat çizilir, işaretlerle belirlenir." Bunun ne demek olduğunu bana bir tarif eder misiniz; nasıl bir düz hat çiziyorsunuz da, işaretlerle belirliyorsunuz? Yine, 1930'lu yıllarda, bu ülkede, haritacılık sektörü daha gelişmemişken, bu ülkenin hiçbir belediyesinde harita mühendisi çalışmazken, bu ülkenin kamu kurumlarında harita mühendisi yokken, 1580 sayılı yasada deniliyor ki "belediye sınırlarının haritası yapılır." 2004 yılına geliyoruz, buraya getirilen tasarıda ne deniliyor; "fen elemanınca kroki çizilir" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, belediyecilik teknik bir iştir. Bu yasa tasarısını hazırlayan arkadaşlarımız, kroki ile harita arasındaki farkı eğer hâlâ öğrenemedilerse, bu belediyeciliği de bıraksınlar. Hele hele, dünyada, haritacılık konusunda ön sıralarda olan bir ülkenin teknik elemanlarına bu bir hakarettir. Yani, hâlâ kroki çizerek mi belediye sınırlarını belirleyeceğiz?! Bu mu çağdaşlık, bu mu bilme?! Bu mu, ülkenin dünyada söz sahibi olduğu konulardaki bilgi birikimine saygı göstermek?!

Değerli arkadaşlarım...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Ne yapalım?

ORHAN SÜR (Devamla)- Çok kolay. Önerim var. Bir değişiklik önergesi sunduk. Şunu diyoruz değerli arkadaşlarım: Şu anda Türkiye'de haritacılık çok gelişmiş bir durumda. Eğer biz belediyelerimizin sınırlarını belirtmek istiyorsak, bunu, gerçekten bir haritayla ve köşe noktalarının koordinatlarını da yazarak bir haritayla belirlemek zorundayız. Eğer belediye sınırlarının köşelerini, kırık noktalarının koordinatlarını hesaplarsanız ve bir yere koyarsanız hiçbir zaman ihtilaf çıkmaz, hiçbir zaman bu konuda tartışma olmaz. Yani, köy sınırlarının, belediye sınırlarının hangi konularda tartışmalara neden olduğunu, bu işlerle ilgilenen arkadaşlarım bilir. (A) tepesinin tarifi Ahmet'e göre farklıdır, Mehmet'e göre farklıdır; (A) çeşmesi, (B) deresi farklı farklı yorumlanabilir. O nedenle, ben, hâlâ 1800'lü, 1900'lü yıllardan kalma yöntemlerle, bilmem ne deresinden bilmem nereye giden hatlarla, şuradan şuraya giden hatlarla belediye sınırını tespit etmenin 2004 yılındaki Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkacak bir yasaya yakışmadığı düşüncesindeyim.

Yine, 1930'lu yıllarda bu yasayı yapanlar, belediye sınırlarının tespitinde bazı yerlerin nizalı olabileceğini, komşu köylerle, komşu belediyelerle bazı yerlerde niza olabileceğini düşünmüşler ve demişler ki: "Bu nizalı yerler haritaların içinde işaretlenir." Şimdi bizde bu da yok. Sayın Bakanım diyor ki: "Biz bunları çok basite indirgedik, engelleri kaldırdık." Ama, engelleri kaldırırken doğabilecek sorunları da gözönüne almak zorundayız.

O nedenle, değerli arkadaşlarım, eğer bir şey yapıyorsak, eğer bu Mecliste bir emek sarf ederek, bu ülkenin bizlere aktardığı kaynakları burada harcayarak bir şeyler yapmaya çalışıyorsak, hiç olmazsa düzgün yapalım, hiç olmazsa bilime, tekniğe uyarak ve geleceği planlayarak güzel bir yasa tasarısını buraya getirelim, buradan güzel bir yasa çıkaralım ve hepimiz de o yasayla övünelim. Bizim amacımız bu Cumhuriyet Halk Partisi olarak; yoksa, bizlerin 1580 sayılı Yasayı savunduğumuz, onunla bu ülkeyi idare etmeye devam edelim gibi bir düşüncemiz yok.

Ben, bu duygularla, biraz sonra Sayın Başkanımız tarafından okutulacak olan değişiklik önergemizin de kabul edilerek, bu tasarının yasalaşmasına katkıda bulunmak istiyorum.

Yüce Meclisi, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (d) bendinin son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Ayrıca yetkili harita ve kadastro mühendisi tarafından düzenlenen koordinatlı harita, sınır tespit tutanağına eklenir."

Orhan Sür Erdal Karademir        Ali Rıza Bodur

          Balıkesir                       İzmir                       İzmir

Ali Dinçer                                            Nadir Saraç

               Bursa                                             Zonguldak

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Gelişmiş ülkelerde mühendislik hizmetleri yetki ve sorumluluk anlamında kendi meslek ve uzmanları tarafından yerine getirilmektedir. Maddede tanımlanan görev, harita ve kadastro mühendislerinin görev sorumluluk alanına girdiğinden, hizmetin doğru ve sağlıklı olarak yerine getirilebilmesi için bu bir zorunluluktur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

Sınırların kesinleşmesi

MADDE 6.- Belediye sınırları, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile kesinleşir.

Kesinleşen sınırlar, valilikçe yerinde uygulanmak suretiyle taraflara gösterilir ve durum bir tutanakla belirlenir. Kesinleşen sınır kararları ile dayanağı olan belgelerin birer örneği; belediyesine, mahallî tapu dairesine, il özel idaresine ve o yerin mülkî idare amirine gönderilir.

Kesinleşen sınırlar zorunlu nedenler olmadıkça beş yıl süre ile değiştirilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum :

Sınır uyuşmazlıklarının çözümü

MADDE 7.- Bir il dahilindeki beldeler veya köyler arasında sınır uyuşmazlığı çıkması halinde ilgili belediye meclisi ve köy ihtiyar meclisi ile kaymakamın görüşleri otuz gün süre verilerek istenir. Vali, bu görüşleri değerlendirerek sınır uyuşmazlığını karara bağlar. Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçe ve ilk kademe belediyelerinin sınır değişikliklerinde büyükşehir belediyesi meclisinin de görüşü alınır.

İl ve ilçe sınırlarının değiştirilmesini gerektirecek sınır uyuşmazlıklarında, 10. 6. 1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum :

Birleşme ve katılmalar

MADDE 8. - Bir belde veya köyün veya bunların bazı kısımlarının meskun sahasının, komşu bir beldenin meskun sahası ile birleşmesi halinde, iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın, katılmak isteyen köy veya belde veya  bunların kısımlarında yapılan oy verme sonucuna ait evrak, valilikçe iltihak olunacak belediyeye gönderilir. Belediye meclisi evrakın geli-şinden itibaren otuz gün içerisinde istek hakkındaki kararını verir. Belediye meclisinin kabulüyle katılım gerçekleşir. Katılma talebinin belediye meclisi tarafından reddi durumunda, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde istek sahiplerinin itirazı üzerine, valinin görüşüyle birlikte dosya, İçişleri Bakanlığı tarafından görüşü alınmak üzere Danıştaya gönderilir. Danıştayın görüşü üzerine 4 üncü maddedeki usule göre işlem tamamlanır.

Belde, köy veya bunların bazı kısımlarının meskun sahaları arasında 5.000 metre ve altında mesafe bulunması, birleşmiş sayılmalarına yeterlidir.

Bir beldenin bazı kısımlarının komşu bir beldeye katılmasında, belde nüfusunun 5.000'den aşağı düşmemesi şarttır.

Bu madde uyarınca gerçekleşen katılmalarda, iltihak olunan belde ile bazı kısımları veya tümü iltihak olan köy veya belde arasında; taşınır ve taşınmaz mal, hak, alacak ve borçların devri ve paylaşımı, aralarında düzenlenecek protokolle belirlenir.

Birleşme ve katılma işlemlerinde bu maddede düzenlenmeyen hususlarda 4 üncü madde hükmüne göre işlem yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu.

Sürenizi birleştirdim; buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde görüşlerimi Yüce Heyetinizle paylaşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz madde, belediyelerin birleşme ve ayrılma usullerini düzenlemektedir. Maddedeki en çarpıcı olan nokta, ayrılma ve birleşmelerde, halk rızasının tek yönlü aranmasıdır; ayrılmak isteyenlerin görüşüne başvurulmakta; ama, birleşmeyi kabul edecek olan belediye halkının görüşüne başvurulmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu maddenin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte nasıl işleyeceğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Madde gereğince, bir köyde yaşayanlar, yapılacak olan bir oylamaya katılarak, belediye tüzelkişiliğine katılmak isteyip istemediklerine dair görüşlerini ortaya koyacaklardır; ya da belediye sınırları içerisinde bir mahallede oturanlar, yapılacak olan oylama sonucunda, komşu belediyeye katılıp katılmama konusunda karar vereceklerdir. Bu oylama sonuçları, iltihak olunacak belediye meclisi tarafından görüşülecek ve eğer meclis olumlu görüş verirse, başka bir belediye sınırları içerisindeki mahalle ya da tüzelkişiliği olan bir köy, belediye sınırları içerisine alınacaktır. Belediye meclisi, kendisine katılmak isteyen mahalle ya da köye onay vermezse, vali ve Danıştay görüşü doğrultusunda, İçişleri Bakanlığı tarafından bağlayıcı karar alınacaktır. Görüştüğümüz maddede ve tasarının özünde amaçlanan, tüzelkişiliğin sona erdirilmesi ya da birleşmeler yoluyla belediyelerin sayısının azaltılmasıdır.

Seçimlerden hemen önce, 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 2 000'in altında olan 340 belediyenin tüzelkişiliğinin sona erdirilmesi ve Denizli Belediyesinin sınırlarının düzenlenmesiyle ilgili, AKP İktidarının yargıdan dönen girişimleri, belediye sayısının azaltılmak istenildiğini ortaya koymaktadır. Bu yöndeki girişimlere, son zamanlarda kapatılmak istenilen adliye mahkemeleri de eklenmiştir.

Yerel seçimlerde "yerel kalkınma başlıyor" sloganıyla, yerel yönetim birimlerini güçlendirmek üzere yola çıktığını iddia eden AKP İktidarının, aslında, yerel yönetimleri küçültmek, sayılarını azaltmak arzusunda olduğunu, daha önceki uygulamaları ve yasa tasarısı açıkça göstermektedir.

Belediyelerin tüzelkişiliklerini sona erdirme girişimlerinin önemli sosyal ve siyasal sorun yarattığını daha önceki deneyimlerinden anlayan AKP İktidarı, sorunu hafifletmek için, belediye ya da köylerin birleşerek yeni belediyeler oluşturmalarını kolaylaştırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, belediye tüzelkişiliği kazanmak için, nüfus kriterinin yükseltilmesi sonucunda, daha önce belediyelerde kentli olarak yaşayan halk, köylülüğe mahkûm olacaktır.

Nisan 1999 seçimine göre, belediyelerin yüzde 67'sinin nüfusu 5 000'den daha azdır. Bu belediyelerde yaşayan ve belediyeli nüfusun yüzde 12'sini oluşturan 5 600 000 kişi, kentli olmaktan çıkarak köylü olma riskiyle karşı karşıyadır.

Hükümet tarafından yapılan açıklamalarda, nüfusu 5 000'in altındaki belediyelerin tüzelkişiliklerinin sona erdirilmeyeceği açıklanmıştır. Ancak, görüştüğümüz tasarının yasalaşması durumunda, nüfusu 5 000'den az olan belediyelerin tüzelkişilikleri tehdit altına girmektedir. Bu durumdaki belediyeler, Demokles'in kılıcı altında ve her gün kapatılma korkusu içerisinde yaşayacaklardır.

Nüfusu 5 000'in altındaki belediye tüzelkişiliklerinin ortadan kaldırılması durumunda, köyleşme oranı artacaktır. Daha önce belediye hizmetlerine sahip yerlere, köy tüzelkişiliğiyle hizmet götürülecektir.

Oysa, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yurttaşların her yerleşme biriminde çağdaş bir yaşam sürme ve yönetime katılma hakkının olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, tüm Türkiye'yi belediyeye dönüştürmeyi hedefliyoruz. Tasarı, biraz önce belirttiğim gibi, tam tersi bir anlayışa sahiptir. Görüştüğümüz madde yoluyla, birçok belediye ya da köy, başka belediyelerle birleşmeye zorlanacaktır; bu yolla, belediyeler, hukukî olarak kapatılmamış, ancak birleştirilmiş olacaktır. Bu birleştirmelerin hedefi, AKP İktidarınca açıklandığı ve genel gerekçede belirtildiği gibi, ölçek ekonomisinden yararlanmak, verimlilik ve etkinliği sağlamaktır. Ne yazık ki, şu ana kadar, AKP İktidarı tarafından getirilen birçok kanun tasarısında olduğu gibi bu tasarıda ve üzerinde görüştüğümüz maddede, maliyet tasarrufu ve verimlilik için demokrasi ve hakkaniyet gözardı edilmektedir, etkinlik ve etkililik için halk görüşü feda edilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz maddede, bir belediyeyle birleşmek isteyen köy ya da mahalle sakinlerinin oylarına başvurulmakta; ancak, birleşecekleri belediye sakinlerine bu konuda söz hakkı verilmemektedir. Birleşmeyle ilgili kararı, onlar yerine, ilgili belediye meclisleri verecektir. Her ne kadar belediye meclis üyeleri o belediyede yaşayanları temsil etse de, yeni bir köy ya da mahallenin belediye sınırları içine alınması son derece önemli bir karardır. Bu konuda, muhakkak, iltihak olunacak belediye sakinlerinin de görüşünün alınması yerinde bir karar olacaktır.

Sayın milletvekilleri, aslında, yapılan düzenleme, 1580 sayılı Belediye Kanununun 1960 yılında değiştirilen 7 nci maddesinden çok farklılık getirmemektedir. Yürürlükte olan madde gereğince, birleşme ve ayrılmalarda, yalnızca birleşmek isteyenlerin görüşü sorulmaktadır. Aradan geçen kırkdört yıl içerisinde, demokratikleşme ve halkın katılımı konusunda dünyada ve ülkemizde dev adımlar atılmıştır; ancak, bunları görmezden gelerek bu tek yönlü görüş sorma uygulamasına devam edemeyiz. Unutulmamalıdır ki, yerel yönetim özerkliği, yerel yönetim varlığına ya da kaldırılmasına yerel halkın karar vermesini gerektirir. İltihak olunacak belde sakinlerinin görüşünün alınmaması, bu temel ilkenin ihlali anlamına gelmektedir.

Yerel yönetim birimlerinin birleşme ve ayrılmalarında temel kural, taraf toplulukların rıza göstermesidir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 5 inci maddesinde aynen şöyle deniliyor: "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın el verdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." Türkiye, içhukukunda bu maddeye saygılıdır ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında yer alan 5 inci maddeye çekince koymamıştır. Tasarıda, iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında değişiklik yapılması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da uygun düşmemektedir; hatta, bu şarta göre, belediyenin bir mahallesinde oturanların komşu belediyeye katılmak istemeleri durumunda, hem katılmak ve hem de ayrılmak istedikleri belediyelerde yaşayanların görüşlerinin alınması gerekir. Ancak, görüştüğümüz madde, yalnızca iltihak olmak isteyen mahalle sakinlerinin görüşlerinin alınmasını zorunlu kılmaktadır; oysa, bir mahalle veya bir köyün belediyeyle birleşmesi, o belediyede yaşayanlara birtakım yeni yükler getirecektir; belediyenin zaten sınırlı olan malî kaynakları, yeni katılan mahalle ya da köylere aktarılmaya başlanacaktır. Örneğin, az sayıdaki belediye otobüsünden az kişi yararlanmak durumunda kalacak ve duraklarda bekleme süresi artacaktır. Hiç kuşkusuz, bu birleşmeler, belediye sakinlerine birtakım faydalar sağlayabilir; bu nedenle, birleşme halk tarafından da istenebilir. Önemli olan, halkın iradesini saptamaktır. Bunun için de katılmayı kabul edecek olan belediyenin sakinlerinin görüşünün alınması gerekir.

Unutulmamalıdır ki, katılım anlayışı, yerelde daha kolay ve daha etkili uygulanabilir. Yerel yönetimler, demokrasinin öngördüğü yaşama geçilmesi açısından elverişli yapılardır. Katılma, bireylerin, kamu politikalarının belirlenmesi, uygulanması ve denetlenmesi süreçlerinde yer almalarını gerektirir. Hiç kuşkusuz, bir belediyenin, diğer bir belediyenin mahallesi ya da köyüyle birleşmesi, kaynak dağılımını belirleyecek süreçleri doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, iltihakı kabul edecek belediyede yaşayanların da oylarına başvurulmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz maddeyle ilgili diğer önemli bir konu, Danıştayın işleviyle ilgilidir. Yürürlükteki 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesi, ayrılma ve birleşme sürecinde Danıştay kararı alınmasını ve Cumhurbaşkanının tasdikini hükme bağlamaktadır. Görüştüğümüz maddede ise, Danıştay kararı yerine Danıştayın görüşü alınmaktadır. Bu düzenleme, Danıştayın süreçteki ağırlığını azaltmaktadır. Tasarıda böyle bir düzenlemeye gidilmesinin sebebi geçmişte Danıştayın, bazı belediyelerin kurulmasını engellemiş olmasıyla açıklanabilir. Mevcut durumda yasal gereklilikler karşılanmadığı için, Danıştayın olumsuz karar vermesi durumunda belediye kurma süreci o noktada sona ermekte, Cumhurbaşkanının tasdikine sunulacak bir tasarruf da kalmamaktadır. Sonuçta, yasanın aradığı yeterlilik koşullarını taşımayan bir belediyenin kurulması baştan önlenmektedir. Oysa, görüş, bir hazırlık işlemi olmadığı için, Danıştayın aksi yöndeki yorumuna rağmen, müşterek kararnameyle belediye kurulabilecektir. Müşterek kararnamenin iptali için dava açılması durumunda, daha önce olumsuz görüş bildirmiş yargı organı, büyük olasılıkla,  belediye birleşimini ya da kurulmasını iptal edecektir. Bu kararın uygulanmasından etkilenecek olan halk, yaşadıkları yerin hukukî durumunun sık sık değişmesinden huzursuz olacak,bürokrasi ve hükümete olan güveni de zedelenecektir.

Sayın milletvekilleri, üzerinde durmak istediğim son nokta, ayrılma ve birleşmelerde personel, kadro, taşınır ve taşınmaz malların, hak ve borçlarla ilgili durumun, birleşenler arasında protokolle düzenlenmesi konusudur. Tasarı metninin hükümet tarafından gönderilen halinde, bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle bu durumun belirlenmesi öngörülüyordu. Müzakere yoluyla yerel yönetimlerin mal ve personel paylaşımı konusunda uzlaşmaya varmalarının öngörülmesi, tasarıya sonradan getirilen demokratik bir açılımdır. Bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğin yerine, birleşecek olan yerel yönetim birimlerinin mal ve personel durumlarıyla ilgili kararları kendi iradeleriyle almaları olumlu bir adımdır; ancak, oluşacak olan itirazların giderilmesi ve yargıya gidilmesi durumunda belirsizliğin önlenmesi için belirli kuralların saptanması yararlı olacaktır.

Bir beldenin bazı kısımlarının ayrılarak ayrı bir belde haline gelmesi durumunda oluşacak olan iki belediyeden her birinin ne kadar mal ve personele sahip olacağı, daha önceki borçların ne kadarını üstlenecekleri konularında taraflarca uzlaşma sağlanamayabilir. Bu durumu açıklığa kavuşturacak bir düzenlemenin görüştüğümüz tasarıda yer alması, ileride çıkabilecek bu tür belirsizlikleri de ortadan kaldıracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddede yapılacak küçük bir düzenlemeyle, konuşmamda ifade ettiğim sorunların giderilmesi olasıdır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve demokrasinin bir gereği olarak, birleşme durumlarında, yalnızca birleşmek isteyenlerin değil, birleşmeyi kabul edenlerin de görüşlerinin sorulması maddeye eklenilmelidir. Danıştayın mevcut işlevi korunarak, görüş bildirmesi yerine, karar alması sağlanılmalıdır.

Bu önerilerimizin dikkate alınacağı umuduyla Yüce Heyetinize teşekkür ediyor, bir kez daha, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Baratalı

Türkân Miçooğulları

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

İzmir

İzmir

İstanbul

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Mehmet Küçükaşık

 

Trabzon

 

Bursa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Tasarının 8 inci maddesinin birinci fıkrasında "...iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmaksızın" ifadesine yer verilmiştir.

Bilindiği üzere, 1988 yılında Türkiye tarafından imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, 1991 yılında bazı çekinceler ile 3723 sayılı Yasayla onaylanmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Türkiye tarafından da benimsenen "Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması" başlığını taşıyan 5 inci maddesi aynen şöyledir:

"Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." Tasarıda iltihak olunacak belde sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında değişiklik yapılması, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan mezkûr milletlerarası anlaşmaya ve dolayısıyla "ahde vefa" ilkesine aykırı olduğu için Anayasanın 90 ıncı maddesine aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum :

Mahalle ve yönetimi

MADDE 9.- Mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir.

Belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile olur.

Muhtar, mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak ihtiyaçları belirlemek, mahallenin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek, mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür.

Belediye, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkanları ölçüsünde gerekli yardım ve desteği sağlar; kararlarında mahallelinin ortak isteklerini gözönünde bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun biçimde yürütülmesini sağlamaya çalışır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Belediyeler Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni bir kanun yapıyoruz. Bu kanun, daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, kısa adıyla Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısına bağlı olarak çıkarılmakta olan kanunların ikincisi; birincisini, geçen hafta, İl Özel İdareleri Kanunu adıyla çıkarmıştık, şimdi, Belediyeler Kanunu Tasarısını konuşuyoruz.

Belediye Kanunu, cumhuriyet döneminin en devrimci, en değişimci, en yenilikçi kanunu olarak, 1930 senesinde ve 1580 sayıyla çıkmıştı. Bu kanun, en yenilikçi ve en değişimci kanundu; fakat, metamorfoza uğramadan çıkarılmış olan bir kanundu. Öyle ki, ilk kez, bayanların, hemen akabinde yapılacak olan mahallî seçimlerde, erkekler gibi, oy kullanmasını da içeren bir kanundu. Şimdi, aradan geçen yetmişdört yıl gibi bir zaman süreci içinde, bu alanı yeniden değerlendiriyoruz ve yeni bir kanun yapmaya çalışıyoruz.

Ben, ömrünün yarısından fazlasını yerel yönetimlerde geçirmiş bir arkadaşınız olarak, 1580 sayılı Yasa ile şimdi çıkarmakta olduğumuz yasayı ister istemez kıyaslıyorum ve bir belediyeci, bir yerel yönetici olarak, içimin, yeni yapılacak olan yasa açısından çok rahat olduğunu söyleyebilmem pek mümkün değil.

9 uncu maddede mahalleleri konuşacağız; ama, şimdi bu, mahallede bile, mahallenin kent yönetimine, yerel yönetime katılımında bile, tasarının Plan ve Bütçede olan şekli ile şimdi Genel Kurulda görüştüğümüz şekli arasında büyük farklar var. Katılım, şeffaflık, açıklık, prodüktivite, hesap verebilirlik gibi kavramlar, yeni yönetimin, yeni çağın yükselen yeni trendleri. Oysa, katılımda, yerel yönetimlerin en küçük birimi olan mahalle yönetimlerinin ve onun başı olan muhtarların, bu kanuna göre, belediye meclislerine katılmaları mümkün değildir. Daha önce, İl Özel İdaresi Kanununda da olduğu gibi, mahalle muhtarları, il genel meclisinin kararlarına da katılamıyorlardı. Katılım ne demektir, katılımcı demokrasi ne demektir; mahallede veya buna benzer yerleşim yerlerinde yaşayan insanların, kendilerini ilgilendiren konularda kararların oluşmasında, alınmasında ve uygulanmasında etkin olarak bunlara katkıda bulunmalarıdır. Oysa, biz, tasarıdaki şekli Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirdik. Artık, mahalle muhtarları, belediye meclisi toplantılarına katılamayacaklar. Oysa, katılımdan ne anlıyorduk; özellikle katılımcı demokrasinin getirdiği yeni kurumlar olan sivil toplum örgütleri, NGO (Non-Governmental Organizations) dediğimiz bu kurumlar, meslek kuruluşları, mahalle muhtarları gibi bu yeni kurumlar, bu kurullara katılacak ve en küçük yönetim birimleri hakkında düşüncelerini ifade edecekler, kararlara etkili olacaklar, kararların uygulanmasında da söz sahibi olacaklardı. Oysa, şimdi biz, 9 uncu maddeden sonra gelen belediye meclislerinin oluşmasında mahalle muhtarlarımızın bu kurullara katılmasını engelledik. Zaten fahrî üye olarak katılıyorlardı; ama, şimdi, eğer ileride mahalle muhtarlarının bunlara katılmasını engellersek, fahrî üyelikleri de olmayacaktır; yani, mahalleleriyle ilgili olarak, muhtarlarımız, belediye meclislerinde, aynı il genel meclislerinde olduğu gibi, görüşlerini, kent yönetiminin en küçük parçası olan mahallenin yönetimi hakkında görüşlerini söyleyemeyeceklerdir. Peki, ne yaptık yerine; ihtisas komisyonlarında bir katılım getirdik. O da, bütün muhtarlarımızın değil, bu kurulun, yani il genel meclisinin veya belediye meclisinin beşte 1'i oranında kadar bir muhtarın ihtisas komisyonlarına, yine, oy hakkı olmadan katılmasını düzenliyoruz. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak yanlış buluyoruz. Muhtarlarımız, bu toplantılara, belediye meclisi toplantılarına katılmalıdır; hatta, tümü katılmalıdır, görüşlerini söylemelidirler. Eğer, tümünün katılması çok fazla geliyorsa; salon küçüktür, birlik beraberlik bozulur, kararların alınmasında gecikme olur deniliyorsa, muhtarlar, beş yıl içinde, dönüşümlü olarak -sayıları yeteri kadar- buralara da katılmalıdır.

Sonuç olarak, katılımcı demokrasinin mahalle muhtarları konusunda işlemediğini burada üzülerek ifade etmeye çalışıyorum. Umuyorum ve diliyorum ki, önümüzdeki maddelerde, özellikle belediye meclisinde katılmaların görüşüldüğü maddelerde, mahalle muhtarlarımız, ihtisas komisyonları yanında genel kurullara da katılarak, meclislere de katılarak, mahallenin sorunları hakkında duygularını, düşüncelerini, kararlarını, görüşlerini bildirebilirler ve kararların alınmasında ve uygulamasında etkin olabilecekleri düzenlemeler yapılır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının tam içime sinmediğini ifade etmiştim; özellikle katılım konusunda sinmemiştir. Yine, elimizdeki son verilere göre, kamu tüzelkişiliği hakkını kazanmış olan 359 belediyemizin bu tasarıyla kamu tüzelkişiliklerinin ortadan kalkacağını da düşünmek, bizleri son derece üzmektedir. Bu, şimdilik 359 belediyemizin kamu tüzelkişiliği belirli bir vadeden sonra kaldırılıyor; ama, belediyelerde seçmen taşınması gerçeğini de düşünürsek, öyle sanıyorum, önümüzdeki seçimlerde 1 000'den fazla belediyenin tüzelkişiliği sona erecektir. Bunları, yalnız israfla ilişkilendirmek, ona bağlamak yanlıştır. Biz, giderek kırsal kesimdeki öğretmenleri kaldırıyoruz, giderek kırsal kesimdeki belediyeleri kaldırıyoruz, kırsal kesimdeki adliyeleri kaldırıyoruz ve kırsal kesimin okumuş yazmış takımıyla olan bütün ilişkilerini ortadan kaldırıyoruz. Bu, cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle bağdaşır şekilde değildir; bunu, bir kez daha, bu ülkenin aydınları olarak düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, mahalle ile köyler, yerel yönetimlerin ilk basamağı, demokrasinin beşiğidir; katılımcılığın, saydamlığın, yerinden yönetimin ilk ayağıdır. Türkiye genelinde 35 124'ü köy olmak üzere 52 929 muhtarlık bulunmaktadır. Nasıl ki, Başbakan ülkeyi yönetiyorsa, muhtarlar da mahalleyi, köyleri yönetiyor. Mahallenin, köyün sorunları öncelikle muhtardan soruluyor. Merkezî yönetimle ilişkileri muhtar yürütüyor. Muhtarlarımız, bölgesindeki herkesin sesini duyar, sesine ses olur; her haneyi, her hanede oturanı, adını, sanını, ikametgâhını, yaptığı işi, ihtiyaç sahiplerini, sorunları en iyi bilendir. Muhtarlarımız, bu nedenle, demokrasinin temelini oluşturur. Köy ve mahalle muhtarları, yöresinde yaşayan insanlara hizmet götürmek amacıyla olağanüstü çaba gösterirler. Muhtarlarımızın büyük çoğunluğu, sağlıklı ve donanımlı bir bürodan yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar, faks gibi çağdaş olanaklardan yoksun olunduğu gibi, kırtasiye malzemelerini bile kendi ceplerinden karşılamaktadırlar. Bu doğrultuda, ödeneklerin artırılmasında büyük bir zaruret bulunmaktadır.

Herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmayan muhtarlarımız, zorunlu olarak Bağ-Kur kapsamına alınmışlardır. Devletten her ay 102 000 000 lira sabit maaş alan muhtarlar, yaptıkları işlemlerle ilgili, valilikler tarafından belirlenen sabit ücretlerle, büroların ve muhtarlığın giderleriyle kendi sigorta masraflarını karşılamak zorundadırlar. Bağ-Kur kapsamında bulunan muhtarlarımızın ödediği en alt basamak prim miktarı 140 000 000 Türk Lirasıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Baratalı, buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; hemen toparlıyorum.

Bugün binlerce muhtarımız bu primi ödeyemediği için icra takibine maruz kalmaktadır. Bütün bu sorunlar ışığında, muhtarlarımızın maaşlarının yükseltilmesi, ödeneklerinin artırılması, çağdaş, donanımlı bürolarda hizmet yürütebilmesi ve Bağ-Kur primlerinin bütçeden karşılanması bir zorunluluktur.

Bilgisayardan, çok değerli arkadaşlarımın muhtarlarla ilgili kanun teklifleri verdiklerini gördüm. Adalet ve Kalkınma Partisinden de birçok arkadaşımız bu teklifleri verdi. Ben de, daha Parlamentoya gelir gelmez, uzun süre beraber çalıştığımız muhtarlarımızın özlük haklarının düzenlenmesi konusunda kanun teklifleri verdim; ama, bugüne kadar muhtarlarımızın özlük haklarında, maaşlarında, bürolarında, uygar iletişim araçlarında hiçbir ilerlemeyi sağlamamış bulunmaktayız. Sayın Bakanıma sorduğumda, muhtarlarla ilgili yasanın en kısa zamanda geleceğini ifade etti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) - ... sanıyorum bitmek üzere. Bu nedenle bir an önce yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Konuyu, bu vesileyle bir kez daha Değerli Meclisin yüksek bilgilerine sunar; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baratalı.

Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediye Kanunu Tasarısının mahalle ve yönetimiyle ilgili 9 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, belediyelerin, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için gerekli yardım ve desteği sağlayacağı, alacağı kararlarla mahallelinin ortak isteklerini gözönünde bulunduracağı, hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde yürütülmesini sağlayacağı belirtilmektedir; yani, kısaca, belediyenin, mahalleye, mahalleliye ve muhtarlığa karşı sorumluluk ve görevleri belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, muhtarlar ile belediyenin diyaloğunu artırabilmek için ve bu diyaloğa bilinç getirebilmek, muhtarları daha katılımcı yapabilmek için, muhtarlar ile belediyenin ilişkilerini düzene sokabilmek için, muhtarlarımızın eksik yönlerini telafi edebilmek için, mahalle muhtarlarının bir araya toplandığı "mahalle muhtarları meclisi" adı altında bir meclis oluşturmanın doğru olacağını düşünüyorum.

Bu meclis, belediye başkanının başkanlığında ayda bir sefer toplanırsa, hizmetlerin daha iyi noktaya götürülmesinin sağlanacağı inancım vardır. Bu yapılırsa, mahalle sakinlerinin ihtiyaçları daha iyi belirlenir, mahallenin yaşam kalitesi daha iyi gelişir, diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkiler daha iyi yürütülür, muhtarlarımız daha bilinç sahibi olur, eksik yönlerini geliştirirler. Toplanmak, fikir teatisinde bulunmak, zaten, katılımcı demokrasimizin bir gereğidir.

Böyle bir durum, belediye başkanlarının sık sık rahatsız edilmesini önleyecektir. Tüm muhtarlarımızın istekleri topluca dile getirileceğinden, işin öncelik sırası da belirlenmiş olacaktır. Muhtarlarımız, bilmedikleri birçok konuyu birbirlerinden veya belediye yetkililerinden öğrenme fırsatını elde edeceklerdir. Bu, onların, görevlerini daha iyi yapmalarını sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, muhtarlarımızın, özlük haklarıyla ilgili sorunları vardır. Bir mahallede su baskını olur, muhtar sorumludur; mahallede kaçakçı yakalanır, muhtar sorumludur. Muhtarlarımız evlendirme memurudur. Bir yanlışlık yaparlar, bunun karşılığında hapse girerler. Bir Tebligat Yasası var, evlere şenlik; sanki muhtarın başka işi yok da, hiç durmadan postacılık yapar. Bu adam geçimini nasıl sağlıyor diye soran yok. Ben, muhtarlarımızla ilgili olarak yaptığım gündemdışı konuşmalarda bunu belirtmiştim daha önceden. Bu anlamda, köylümüz için, muhtarlarımız için bu kanunun düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlere demokrasinin beşiği demişken, son günlerde özellikle kendi ilimde meydana gelen birkaç konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, belediye seçimlerinden yaklaşık ikibuçuk ay geçmesine rağmen, Antalya'da bir kadro harekâtı yapılmaktadır. Bunu, Sayın Başbakana da birkaç kez soru önergesiyle ilettim. Şimdi, elimdeki bir gazeteyi sizlere, huzurunuza sunmak istiyorum. "Türel'e ekip kuruluyor..." İstanbul Belediyesinden 4 kişi, Antalya Belediyesine getirilmiştir; birisi de, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan, şu anda ASAT Genel Müdürlüğüne vekâleten getirilen bir arkadaşımızdır değerli arkadaşlar.

Şimdi, bence, 28 Martta seçimler bitmiştir, demokrasinin gerektirdiği şekilde herkes yerini bulmuştur; ancak, bu şekilde, insanları yerlerinden etmeye yönelik tedirgin edici hareketler içinde bulunmak, bir belediye başkanına hiç yakışmıyor değerli arkadaşlar. Özellikle Antalya gibi gelişmiş, kültürü geniş, eğitim seviyesi yüksek olan bir alanda bunu yapmak, bir Antalya Büyükşehir Belediye Başkanına -bir daha söylüyorum, açık açık söylüyorum- hiç yakışmıyor değerli arkadaşlar.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İstanbul'dakiler kültürleşmemiş mi yani?!

NAİL KAMACI (Devamla) - Bu kadrolaşmanın hiç kimseye faydası olmayacaktır, geçmiş dönemlerde de olmamıştır. Bu sıralarda sizler gibi oturanlar oldu, onlar da kadrolaştı; ama, hepsi de, kadrolaştıktan sonra, bir dönem sonra yerlerini başkalarına vermek zorunda kaldılar değerli arkadaşlar.

Son günlerde Antalya'da konuşulan bir şey daha var. Korkarım ki, bu kadrolaşmayı, Büyükşehir Belediye Başkanlığında yapılan kadrolaşmayı, Antalya il başkanlığıyla ortak olarak yapıyorlar değerli arkadaşlarım. Bunu da birçok kez belirtmeme rağmen bu konuda herhangi bir yanıt almış değilim; çünkü, geçen gün bir il genel meclisi toplantısında, Antalya'nın AKP İl Başkanı, Vali beklediği halde, Karayolları Bölge Müdürüyle, Devlet Su İşleri Bölge Müdürüyle, Köy Hizmetleri Bölge Müdürüyle ayrı bir odada toplantı yapıyor. Bir ilde 2 tane vali olmaz, 1 tane vali yeter, devletin valisi yeter oraya. O anlamda, Antalya AKP İl Başkanına, gereken önemi vermelisiniz ve söylemelisiniz ki, Antalya'da devleti temsil etmemektedir. Bu anlamda devleti temsil eden bir vali olduğuna göre, onun görevi partiyi idare etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Kamacı.

Buyurun.

NAİL KAMACI (Devamla) - Yine, Antalya'daki AKP'li bir yöneticinin söylediğini söylüyorum: "Biz, Cumhuriyet Halk Partililerin kadro çöplüğünü temizliyoruz şu anda" diyor.

Değerli arkadaşlar, bu, çok ayıp bir şey; yani, bir AKP'li yöneticiye bu yakışmıyor. O AKP'li yönetici -ismini de söylüyorum, Celalettin Polat- geçmiş dönemlerde başka bir siyasî partideydi, şimdi sizin partinizde; başkan yardımcısı mı, yoksa yönetim kurulu üyesi mi bilmiyorum; ama, o insanın kulağını çekin. O insanlara, çalışanlara çöplük deme hakkını size hiç kimse vermez ve vermemeli burada.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Madde hakkında konuş.

NAİL KAMACI (Devamla) - Konuşacaksan, gelir burada konuşursun.

O anlamda, Antalya'daki kadrolaşmaya dikkat edin. Bir de kendi ilçemde, Mavikent'te var  kadrolaşma; 5 kişiyi attı, 11 kişiyi de atmak için sıra bekliyor.

Sayın İçişleri Bakanı, gerçekten, bu kadrolaşmanın bu şekilde devam etmesi halinde, yer yer bu konularda sıkıntılar doğacaktır; bunu, sizin bilginize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bunun herhangi bir siyasî konuyla ilgisi yoktur; ama, size söylüyorum, bu kadrolaşma hareketi ülkenin gündemini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kamacı, lütfen teşekkür eder misiniz.

NAİL KAMACI (Devamla) - Çünkü, iktidara gelirken, bu ülkede yolsuzluk ve yoksulluğu önleyeceğiz diye geldiniz; yoksulluğun altındaki insanları işsiz bırakmaktasınız.

Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öyle zannediyorum ki, arkadaşımız biraz heyecanla konuştular.

Antalya'da devletin valisi vardır ve o Vali arkadaşımız, gerçekten, devletin valisi olarak işinin ehlidir; yetkilerini vali olarak kullanmaktadır ve hiç kimseyle de o yetkilerini bölüşmemektedir. Ayrıca, il başkanımız da, öyle zannediyorum ki, il başkanı olarak orada görevini yapıyor.

Kadrolaşma konusunu, ben de, geçen gün gazetede okudum. Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Türel Bey, buna da cevabını vermiştir: "Biz, hızlı bir çalışma temposu içerisinde gidiyoruz. Bizimle çalışabilen, ayak uyduranla beraber çalışmalarımızı götürüyoruz; ayak uyduramayan da, çalışamayan da, elbette ki, değişir" demiştir. Ben, arkadaşımızı biraz heyecanlı buldum.

Arz ediyorum, saygılar sunuyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - Benim heyecanım, ülkenin geleceğiyle ilgili Sayın Bakan. Lütfen... Öyle heyecanım falan yok benim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Var, var...

NAİL KAMACI (Antalya) - Ama, il başkanınızı...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - İl Başkanımız çok edepli bir adamdır.

BAŞKAN - Sayın Kamacı, lütfen...

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "birleştirilmesi" ibaresinden sonra gelmek üzere "bölünmesi" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

Abdullah Çetinkaya

M. Emin Tutan

 

Ankara

Konya

Bursa

 

Mustafa Cumur

 

Mustafa Said Yazıcıoğlu

 

Trabzon

 

Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, uygundur, olabilir; ben de takdire bırakıyorum; yani, o kelime, maddeye ilave edilebilir.

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Mahalle kurulmasına, kaldırılmasına, birleştirilmesine yetkili olan belediyenin aynı işlemlerde olan mahalle bölünmesine de yetkili olması gerekir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin uygun bulduğu önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 9 uncu maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, 81 inci maddeye göre, soru sormak için söz istemiştim...

BAŞKAN - Oylamaya geçtim, bir dahaki sefere...

Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Mikrofonun ışığı yanıyor ama...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Işık yanıyor Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtikten sonra oldu; bir sonraki maddede dikkate alınır; oylamaya geçtim artık.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, mikrofonun ışığı daha önce yanmıştı...

BAŞKAN - Sayın Anadol, oylamaya geçmiştim.

10 uncu maddeyi okutuyorum :

Belde adının değiştirilmesi

MADDE 10.- Bir beldenin adı, belediye meclisi üye tam sayısının en az dörtte üç çoğunluğunun kararı ve valinin görüşü üzerine İçişleri Bakanlığının onayı ile değiştirilir. Bu karar Resmî Gazetede yayımlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu ve şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay söz istemiştir.

Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; Belediyeler Kanunu Tasarısı üzerinde söz aldım; maddeye geçmeden önce, bir anımsatma yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizi kuran Büyük Atatürk ve arkadaşlarının, bilinen asker, politikacı kimliklerinin dışında, bilmediğimiz, bugünkü kamuoyuna çok yansımayan bir özellikleri de vardı; bu özellikleri, kanun yapma tekniği konusundaki mükemmellikleriydi. Öyle ki, Cumhuriyetimizin Kurucusunun ve onun arkadaşlarının döneminde yapılan birçok kanun için, daha sonraki yıllarda, çok sonraki yıllarda, yani, geçmiş yıllarda, günümüzde, bu kanun şu tarihte çıktı, şunu bir ele alalım, şunu bir değiştirelim diye, çeşitli bakanlıklarda, dört yıl, beş yıl süren çalışmalar yapılmış; ama, 1930'larda, 1928'lerde çıkan o kanunların alternatifi, daha münasibi, daha uygunu bulunamamış ve bu yüzden, Türkiye Cumhuriyetinde, bir bakanlıkta, üzerinde dört yıl çalışıldığı halde, cumhuriyeti kuranların çıkardığı kanunun alternatifi üretilemeden, komisyonun çalışma süresi dondurulmuş, iptal edilmiş; böyle bir hadise yaşıyoruz.

Bunu, şunun için söylüyorum: Değerli arkadaşlar, değiştirmekte olduğumuz, 165 madde, 8 ekmadde ve 3 geçici maddeden oluşan ve 3 Nisan 1930 tarihinde çıkarılan 1580 sayılı Kanun da öyle kanunlardan biridir. Bir dönem, Erfelek İlçesinde Belediye Başkan Yardımcılığı yaparken "şu işe bak, 1930'larda çıkmış bir kanunla belediyecilik yapıyoruz, yapmak zorundayız" derdik. Evet, 1930'dan 1995'e, epey bir süre; gerçekten, rehabilite edilmesi, revize edilmesi gerekiyor; şüphesiz, ben de şikâyetçiydim; ancak, bugün, burada görüştüğümüz, biraz da aceleye getirildiğini düşündüğümüz yeni kanun tasarısının tümü üzerinde konuşan  yerel yönetimlerden sorumlu Genel Sekreter Yardımcımız Sayın Oğuz Oyan'ın dediği gibi, partimiz açısından tereddütle, çekinceyle ve endişeyle karşılanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, üzerinde söz aldığım 10 uncu madde, bir beldenin adının, belediye meclisi üye tamsayısının en az dörtte 3 çoğunluğunun kararıyla değiştirilmesini öngörmektedir. Buna itiraz edilir mi; edilmez, ben de etmiyorum; ancak, bu maddeden bir önceki madde olan 9 uncu maddede ve sonrasındaki 18 inci maddede, bu maddeyle çelişen iki hadise vardır. Beldenin adını, belediye meclisinin üye tamsayısının dörtte 3'üyle değiştiriyoruz. Bunu niye koymuş arkadaşlar; sanıyorum, bir siyasî mülahaza olmasın, bir genel konsensüs aransın diye koymuşlar; ama, 9 uncu maddeye göre, bir beldedeki mahallenin adını, belediye meclisinin katılanlarının salt çoğunluğuyla değiştirebiliyoruz; yani, 15 kişilik bir belediye meclisinde toplantının yapılabilmesi için 9 belediye meclisi üyesi gerekiyor; 9 kişiyle meclis toplandığında, bir mahallenin adı 5 kişiyle değişiyor. Yine, belediye meclisinin görevlerinin sayıldığı 18 inci maddenin (n) bendine göre, meydan, cadde, sokak ve park adları da aynı şekilde, salt çoğunlukla değiştirilebiliyor. Bunu, bir çelişki olarak gördüğümü de buradan ifade etmek istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusumuzun yüzde 78'i belediye hudutları dahilinde yaşıyor. Kırsal kesimden kentlere çok hızlı bir geçiş, göç olayı yaşanıyor. Bu büyük göç dalgasına karşın, belediyeler, gerek teknik donanım gerekse kentsel belediyecilik anlayışının yetersizliğinden dolayı ve hazırlıksız da yakalanıldığı için, Türkiye'nin 39 000 köyü vardı, şimdi, belediye tabelası olan her yerleşkeyi de, hatta buna başkent Ankara da dahil, köy saymak mümkün. Onun için, ben, Ankara'ya geldiğimde bana dediler ki: "Ankara büyük bir köydür." Bu anlamda 16 büyükşehir, 65 il, 3 134 ilçe ve belde belediyesine sahip ülkemizde, bakın, 1923'te 436 belediye vardı, bu 8 kat artmış. 1927'deki 13 000 000 nüfusumuz ise 5 kat artmış; yani, bu gelişimde, bu gidişatta bir oransızlık var. Bu oransızlık, hiç şüphesiz ki, ne bu iktidarın ne de geçmiş iktidarların marifeti; bu oransızlık, hızlı konjonktürde, yeni sanayileşme sürecinde doğal bir süreç.

Türk insanı, dünyanın diğer milletlerinin layık olduğu refah seviyesi bakımından bütün hakları haiz ve onlara sahip olmalıdır ve milletimiz, dünyadaki diğer milletlerden daha fazla bunlara layıktır. Kimseyi eleştirmek için söylemiyoruz; ama, bu ülkede, sırf Başbakan geçecek diye belediye yapılan köyler olduğu hepimizce malumdur; ancak, bu, artık, bunların bu müktesebatını, bu küçük beldelerin bu müktesebatını ellerinden almamızı, en azından vicdanen gerektirmez. Çok büyük külfet olduğunu, sıkıntı olduğunu ben de kabul ediyorum; ama, insanlar için, o tabela, artık, bir onur vesilesidir. Bir beldeden o belediye tabelasını indirmek, o beldedeki 5 yaşındaki çocuktan 75 yaşındaki dedeye kadar herkesi rahatsız edecektir. Yapılması gereken nedir; yapılması gereken, oraları rehabilite etmektir. Nasıl edersiniz; sayın hükümet bu konuda değişik projeler geliştirebilir. Bunlardan bir örnek isterseniz, geçmişte uygulanmaya başlanılan, ama, 12 Eylül askerî darbesi nedeniyle devam edemeyen Köykent Projesi, bu küçük beldeler için bir model olabilir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, belediyelerimizin temel bir sorunu da, 1980'den bu yana moda olan neoliberal politikalar ile hazine garantili dışborçlanma sevdası ve yarışıdır. Yıllardır söylenen beş karadelikten birisi olan mahallî idareler, yerel yönetimler, ülke ekonomisinin gidişatını belirleyecek anadamarlardan biridir. Yine, bizdeki rakamlara göre, biliyoruz ki, 12 katrilyonluk hazine garantili borcun 6 katrilyonu ödenememiştir.

Sayın milletvekilleri, belediyelerin durumunun kangrene dönüşen bir yara olduğu bu Parlamentodaki herkesçe, iktidarca da muhalefetçe de malumdur, kabulümüzdür; ancak, tabiî, bunun bir başlangıcı var. Türkiye'de belediyelerin bugün içine düştükleri iktisadî kriz ve istihdam fazlalığı probleminin miladı, siz de takdir edersiniz ki, Özal dönemi ve 1984'tür. 1983 genel seçimlerinden sonra yaşadığımız süreçte, hemen bir yıl sonra yapılan ve dönemin Anavatan Partisinin büyük çoğunlukla, ezici çoğunlukla -sizin, geçtiğimiz seçimlerde aldığınız gibi- belediyeleri neredeyse külliyen almasıyla birlikte, belediyelere yönelik olarak genel iktidardan bir büyük avans, bir malî opsiyon sağlandı. Başbakan, o zamanki belediye başkanlarını uyarmıştı ve zamanın başbakanı, belediye başkanlarına şunu söylemişti: "Bu iş böyle gidecek zannetmeyin. Bu paraları, bu kaynakları üretime dönüştürün, istihdama yönelik iş ve işlem yapın." Ama, devrin belediye başkanlarının -istisnalar mutlaka vardır- büyük kısmı, bu kaynaklarla vitrin ve peyzaj çalışması yapıp, belediyelere bolca personel doldurmuştur. Belediyelerin malî krizi de o tarihte başlamıştır.

Şimdi, kurumlararası geçişin serbest bırakıldığını da öğrenmiş bulunuyoruz. Bir kere, bu belediyeler bizim belediyelerimiz, başkanlarının yakasında AKP rozeti olsa bile. Bu belediyelerin içinde bulundukları bu malî krizden ve istihdam fazlalığından, mutlaka ama mutlaka kurtarılmaları gerekir. Hükümetin, bu konuda ciddî siyasî bir irade gösterip -bir norm kadro hazırlığı sanıyorum var- belediyelerde çalışan hiçbir mevsimlik işçiyi mağdur etmeyecek bir formülü üretmesi gerekir. Tabiî, yeri gelmişken, sayın hükümetin, Orman Genel Müdürlüğünde çalışan 21 000 mevsimlik işçi için de aynı formülü üretmesini bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, öyle belediyeler var ki, çalıştırdığı mevsimlik işçileri onüç-ondört aydır maaş alamamıştır. Aylık aldığı maaş 303 000 000 lira; gece sabaha kadar çöp topluyor ve 303 000 000 liralık maaşını da on aydır alamıyor. Türkiye'de bu durumda olan sayısız belediye var. Milletimiz de, iktidarınızın üçbuçuk yıl görev başında kalacağından bahisle, iktidara dayalı bir belediye, personele olan borçlarını daha seri bir şekilde öder ve kapatır düşüncesiyle, belediye seçimlerinde, size daha çok belediyelik kazandırmıştır. Milletimiz ve belediye çalışanları, sayın hükümetten, bu konuda bir büyük siyasî irade beklemektedir. Takdirinize sunuyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ayırımcılık mı yapıyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bütün belediyelere...

Değerli arkadaşlar, konuşma sürem de daralıyor...

Yine, Türkiye'nin bir eksiği de şudur: Çağdaş ve sosyal belediyecilik anlayışının yetersizliğinden, bu konudaki yaklaşım eksikliğinden dolayı, İstanbul'un her sokağında onlarca hemşeri derneği tabelası görürsünüz. Sadece İstanbul'da, benim bildiğim, yazıştığım, Sinopluların 128 tane hemşeri derneği var.

AHMET YENİ (Samsun) - Birleştir onları, bir araya getir.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu dernekler şunun için var: Devlet ve belediye, sosyal devlet ve sosyal belediye anlayışını toplumun tümüne yayamadığı, sosyal devletin gereklerini yerine getiremediği için, özellikle metropollerde, insanlarımız, sorunlarını, dernekleşerek, kendi kendilerine çözme güdüsüyle hareket etmişler ve dernek enflasyonu yaşanır hale gelmiştir.

Yine, belediyelerimizin bir temel sorunu da şudur: Ben buradan gidiyorum, Güven Hastanesinde muayenemi oluyorum, reçetemi yazdırıyorum; eczaneye telefon açıyorum, eczacı, ilacı, benim odama kadar getiriyor. Herhangi bir devlet memuru için de, bu, şöyle mümkün: Memur, reçetesini alıyor, eczaneye gidiyor, ilaç payının yüzde 20'sini ödüyor, kalanını, eczacı, devletten alıyor.

Değerli arkadaşlarım, eczacılar, belediye memurlarına ilaç vermiyorlar; niçin vermiyorlar; yüzde 80'i belediyelerden paralarını alamadıkları için vermiyorlar. Lösemi hastası bir belediye memuru 5 milyar liralık ilacı alamazsa ölecek, eczane de bu ilacı vermiyor Sayın Bakanım! Bu tarz memurların, hiç değilse, öncelikli olarak, kurumlararası yatay geçişle, bir an önce, eczacıların güvendiği kurumlardan birine geçmesi lazım.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Yine, belediyelerin bir sorunu da, özellikle Karadeniz Bölgesinde küçük yerleşim yerleri -Sayın Fatsa çok iyi bilir- belediye yapılmıştır, nüfusu artırmak için civardaki 3-4 köy bağlanmıştır. O köydeki yurttaş, ormandan odun hakkını kaybetmiştir, yapacak ve yakacak hakkını kaybetmiştir; yani, şehirli olmuştur; ama, o köye hiçbir hizmet gitmemektedir. Sadece benim ilçemde böyle 9 tane köy var. Sinop'un Erfelek İlçesinde, Erfelek'te nüfus çoğalsın da belediye olsun diye bağlanmış 9 tane köy var. Karadeniz Bölgesi böyle köylerle dolu. Biz, artık bunlara mahalle diyoruz. Bu mahalleler de bir tek şey istiyor; yol istiyor, suyunu bile bir şekilde halletmiş, bir tek yol istiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu konuda Köy Hizmetleri de diyor ki, efendim, bu benim ağımda değil. Belediyenin asfaltı yok, plenti yok; bunu da sayın hükümetin dikkatine sunuyorum. Genel Sekreter Yardımcımızın söylediği gibi, birtakım çekincelerimiz var. Keşke, bu tasarıyı daha derli toplu, bir istişareyle, beraber hazırlasaydık diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın Coşkunoğlu'nun sorusu var; buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana 9 uncu maddeyle ilgili bazı sorular sormak istiyorum; yalnız, o soruları sormadan önce kısa bir saptama yapayım. En temel iddiası demokratikleşme olan bir tasarıyı tartışırken, bir maddeyi, o maddeyle ilgili soru-yanıt gibi bilgilenme sürecini tamamlamadan kabul etmiş olduk. Bu da tartıştığımız tasarının ruhuna uygun gibi geldi bana zaten.

Birinci sorum şudur : Maddenin üçüncü fıkrası muhtarların yükümlülüklerini sayıyor; oldukça geniş, kapsamlı, iddialı yükümlülükler veriliyor muhtarlara. Muhtarlarımızın bu yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine yardımcı olmak için haklarında bir iyileştirme düşünülüyor mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerince 4 yasa teklifi sunulmuştur. Bu yasa teklifleri, muhtarların ödenek ve sosyal güvenliklerine ilişkin yasa teklifleridir. Bu yasa tekliflerini gündeme almayı düşünüyor musunuz muhtarlarımızın durumunu iyileştirmek için?

İkinci sorum : 9 uncu maddenin son fıkrasının ikinci yarısında aynen şöyle deniliyor: " Belediye, kararlarında, mahallelinin ortak isteklerini göz önünde bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde yürütülmesini sağlamaya çalışır." Bu, çok gevşek bir temenni olmanın ötesinde bir ciddiyet taşımıyor gibi geliyor bana.

Belediyelere mahalleden kendilerini ilgilendiren konularda görüş alma zorunluluğu getirilmelidir demekten, daha somut bir mekanizmaya bağlamaktan bu temenniyi, neden kaçındınız; onu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, biraz önce de burada takdim konuşması yaparken demiştim ki, bu, yerel yönetim reformuyla ilgili üçüncü paket, Belediye Gelirleri Kanunu veya Yerel Yönetimler Gelirleri Kanunu ve bir de bunun yanında Köy Kanunu...

Biz, köy ve mahalle muhtarlarının durumunu da birlikte mütalaa edecek bir çalışma hazırlığı içerisindeyiz. Üçüncü paket olarak da, inşallah, bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.

İkinci soruya gelince; burada "belediye -tabiî, o fıkranın ön kısmı da vardır- mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkânları ölçüsünde gerekli yardım ve desteği sağlar"  deniliyor, ondan sonra diğer kısmı geliyor.

Tabiî, bunlar, belediyeye, bu yükümlülükleri yerine getirmesi için verilmiştir. Aslında, birçok belediye, büyük belediyeler, imkânı olan belediyeler öyle bir hüküm olmadığı halde muhtarlara bürolar açmak, tefriş etmek gibi birtakım hizmetler yapıyorlardı; ancak, yasada yeri olmadığı için sıkıntıya giriyorlardı, en azından, denetim yapan birimlerin "bunu nasıl yaptınız" sorusuyla karşılaşıyorlardı. Şimdi, öyle bir soruyla karşılaşılmaması için bu fıkra konuldu. Onun devamında da, yine, belediyelere, mahallelerin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bütçe imkânları nispetinde karşılanması konusunda açık, net bir hüküm konulmuş oldu. Yani, bence, bu hüküm, belediye meclislerinin o mahallenin ihtiyaçlarıyla ilgili bütçe imkânları nispetinde kararlar alması için kâfidir kanaatindeyim.

Arz ediyorum efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Temenni yerine bir zorunluluk olsa daha iyi olurdu Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.36

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.50

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

11 inci maddeyi okutuyorum :

Tüzel kişiliğin sona erdirilmesi

MADDE 11.- Belediye sınırı veya meskûn sahası, bağlı olduğu il veya ilçe belediyesi ile nüfusu 50.000 ve üzerinde olan bir belediyenin sınırına, 5.000 metreden daha yakın duruma gelen belediye ve köylerin tüzel kişiliği; genel imar düzeni veya temel alt yapı hizmetlerinin gerekli kılması durumunda, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine müşterek kararname ile kaldırılarak bu belediyeye katılır. Tüzel kişiliği kaldırılan belediyenin mahalleleri, katıldıkları belediyenin mahalleleri hâline gelir. Tüzel kişiliği kaldırılan belediye ile köylerin taşınır ve taşınmaz mal, hak, alacak ve borçları katıldıkları belediyeye intikal eder.

Nüfusu 2.000'in altına düşen belediyeler, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile köye dönüştürülür. Tüzel kişiliği kaldırılan belediyenin tasfiyesi il özel idaresi tarafından yapılır. Bu belediyenin taşınır ve taşınmaz malları ile hak, alacak ve borçları ilgili köy tüzel kişiliğine intikal eder. İntikal eden borçların karşılanamayan kısımları il özel idaresi tarafından üstlenilir ve vali tarafından İller Bankasına bildirilir. İller Bankası bu miktarı, takip eden ayın genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamının belediyelere ayrılan kısmından keserek ilgili il özel idaresi hesabına aktarır.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, buradan 70 000 000'a iletmek istediğim çok net bir mesaj var: Bu yasa tasarısı, daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine 308 sıra sayılı yasa tasarısı olarak gelmişti. Yeni yasa tasarımızın sıra sayısı da 616; yani, 307 yasa tasarısından ve teklifinden sonra 308 inci yasa tasarısı yine aynı yasa tasarısı oldu. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Demek ki, çıkarılmaya çalışılan yasaların -ki, bu yasa tasarısı, 308 sıra sayılı yasa tasarısına nazaran daha kaliteli bir yasa tasarısıdır- daha iyileri yapılabiliyor. Yani, demek ki, yasak savmak veya o kaliteyi yakalamadan, sadece kelle hesabıyla yapılan siyaset, Türkiye'nin önünü açan doğru bir siyaset olmaktan her zaman uzak kalmıştır.

Hepimizin malumu olduğu üzere, bankalar kapatılıyor, adliyeler kapatılıyor, şimdi de sıra belediyelerimize geldi. Burada çok öne çıkan bir husus var. Belediyelerimizdeki hizmetlerin o kaliteye ulaşmamasından ziyade, bu belediyelerin -ki, bu belediyelerin sayısı daha önce İçişleri Bakanlığımızdan aldığımız belgelere göre 340 civarındadır- yaklaşık 32 trilyon lira borcunun olması, hem bundan önceki yasalara hem bu yasaya gerekçe olmuştur. Yani, açıkça söylemek gerekirse "insanlar hizmetleri az alıyorlar; daha kaliteli bir hizmet getirmemiz gerekiyor" mantığı yerine  "bu belediyelerin yaklaşık 32 trilyon borcu var; bu belediyeler kapatılırsa ancak insanlara daha iyi hizmet gider" gibi bir mantık söz konusu.

Tabiî, bu işin aslına bakmak lazım; o da şudur: Yani, kocaman kocaman kanunlar çıkarmak yerine, birbirini takip eden, birbirinin eksiğini gideren yasaları tekrar tekrar yapmak yerine, işin aslına bakmak gerekiyor. Biz, köylerimizdeki göçü önlemez isek, tarım yapan insanlarımızın tarım yapma yeteneklerini sınırlı hale getirir isek, bu göçü engelleyemediğimiz gibi, bugün 340 olan bu sayı, belki, bundan sonraki sayımda -daha önce bir arkadaşımın da söylediği gibi- 1 000'lere ulaşacaktır; çünkü, bakın; bir önceki yasada da gerekçe olarak ne demişiz; daha doğrusu, AKP'li milletvekili arkadaşlarım ne demişler: "Belediyelerin etkili, verimli ve ekonomik hizmet sunumu konusunda, 2 000 nüfus şartının  yeterli olmadığı kabul edilmektedir; bu sebeple, nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin, tüzelkişiliklerinin kaldırılarak, en yakın belediyeye katılmaları veya mümkünse, köy haline getirilmesi öngörülmüştür." Yani, siz diyorsunuz ki, 2 000'in altındaki yerleşim birimleri belediye olmayı hak etmemektedir; ancak, ölçü, yine 2 000'dir. Şimdi, bunu anlamak gerçekten mümkün değil; yani, 1 999 bunu hak etmiyor, 2 000 veya 2 001 bunu hak ediyor; böyle bir kalite anlayışı, böyle bir hizmet anlayışı, emin olun, dünyanın hiçbir ölçeğinde yoktur.

Tabiî, buradan şuraya gelmek istiyorum: Özellikle belediyelik kimliği kaldırılan bu belediyelerin müktesep haklarını da gözönünde tutmak gerekir. Bu insanlar belediye olma konusunda hem üzerlerine düşeni yapmışlar hem de şimdiye kadar devletin kendilerine verdiğinden daha çoğunu, birtakım ihtiyaçlarını, köylerinin belediye haline gelmesiyle, aralarında birleşerek kendileri karşılar hale gelmişlerdir. Siz, şimdi, bu insanların kendi belediyelerine, kendi beldelerine yaptıkları hizmetleri de bir şekilde ellerinde alma gayreti içerisinde olacaksınız. Böyle bir mantık da yok.

Düşünün, bir beldenin insanları bir araya gelmişler veya o beldenin Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da yaşayan insanları beldelerine bir ambulans hediye etmişler, bir başka araç hediye etmişler, sağlıkla ilgili ciddî bir ünite hediye etmişler; ama, siz diyorsunuz ki, hayır kardeşim, senin nüfusun 2 000'den 1 996'ya düştü; o yüzden, ben, senin yurttaşının, senin hemşerinin sana sunduğu bu menfaatı veya bu birimi senin elinden alırım. Bu, ne hakkaniyet ölçülerine ne de dünyanın uyguladığı o toplam kalite kurallarına uygun bir davranıştır.

Ben, şunu çok açıkça söylemek istiyorum: Belediyelerin birleştirilmesi olayı hizmette kaliteyi getirmeyecektir; çünkü, hepimizin bildiği gibi, zaten, belediyelerin çoğu borçludur. Siz, eğer, borçlu belediyelerin hizmet alanını genişletecek olursanız, bu belediyeleri ciddî şekilde kaosa sürüklersiniz. Eğer, bu belediyelerin hizmet alanlarına başka mahalleleri, başka belediyeleri eklerseniz, buralardaki insanların hizmet alma konusundaki şanslarını da ciddî şekilde sekteye uğratmış olursunuz.

Bir belediye düşünün, bir de, belediyelikten çıkmış, mahalleye dönüşmüş bir beldeyi düşünün. Şimdi, soruyorum size; oranın belediye reisi, hizmet konusunda, sonradan kendisine dahil edilen belediyeyi mi veya belediye kimliği gittikten sonra mahalleyi mi önceliğinin içine alır, yoksa, kendisini seçmiş olan ve kendisinin sınırlarını belirlemiş olduğu belediyenin insanına mı öncelik getirir. Dolayısıyla, bu tür yaklaşımları, bu tür hesap hatalarını özellikle bizlerin yapmaması gerekiyor.

308 sıra sayılı tasarıda da bizim yapmaya çalıştığımız yasaları, özellikle Batılı ülkeler, gelişmiş ülkeler çok önceden yaptılar; onlar, devlet olarak hizmetlerini bitirdiler; ondan sonra, birtakım ölçüler, kıstaslar getirdiler demiştim. Daha önce arkadaşlarım "İngiltere'de belediye sayısı Türkiye'dekinden daha az, Fransa'daki belediye sayısı Türkiye'dekinden daha az" demişlerdi. Doğru; ancak, oralardaki belediye hizmetleri; yani, devletten insana hizmetin aracı olan belediyelerin sunduğu kültür hizmetleri, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri çok önceden bitirilmiştir, altyapı hizmetleri bitirilmiştir; ondan sonra, o yörenin insanının o hizmet kalitesine ulaşmasından sonra, devlet, ancak, hizmeti daha az alan yerlere hizmet getirme konusunda birtakım öncelikleri kendi önceliği olarak dahil etmiştir.

Şunu söylemek istiyorum: Siz, eğer, İngiltere'deki, Almanya'daki, Fransa'daki belediyecilik anlayışıyla ve o ölçülerle bu belediyeler yasasını çıkarmaya çalışırsanız, o zaman, benim insanıma, hizmet bekleyen, altyapı bekleyen, hatta, beklemesine rağmen şu ana kadar alamamış insanıma en büyük haksızlığı yapmış olursunuz diye düşünüyorum ve bu konuda da iddialıyım. Siz, insanlara, önce, sen, kendi kendine, toplayacağın vergilerle altyapını yapabilirsin, mezarlığını yapabilirsin, camini yapabilirsin, okuluna bir sınıf ekleyebilirsin deyip, ondan sonra da, hayır kardeşim, sen yapamadın, ben de yapamadım, bundan sonra, sen, belediye değil, köy olacaksın derseniz, bu, ne hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşır ne de sizin veya bizim yapmamız gerekenlerin içinde gerçekten öncelik sırası alması gereken bir konudur.

Bir de, çok önemli bir şey daha var: Eğer, ölçüt 32 trilyon borçsa, devlete hiç borcu olmayan belediyeler var, hatta, devletten alacağı olan belediyeler var. Peki, onların suçu ne? Kendilerine ait olan birtakım kaynakları iyi değerlendirmişler, kendilerine ait olan bölgedeki gelirlerden iyi faydalanmışlar ve insanlarına hizmet sunma konusunda, bırakın devlete borçlu kalmayı, devletten alacağı olan belediyeler var. Onlara da diyeceksiniz ki, kardeşim, kusura bakma, sen işini iyi yapıyorsun; ama, senin de nüfusun 1 997; onun için, senin de belediyelik kimliğini alacağım.

Böyle bir mantık yok arkadaşlar! Böyle bir düzmece yasa, bence, 308'de geçti, 616'da geldi; demin de söylediğim gibi, 308 sıra sonra... Şimdi, inanıyorum, güveniyorum, sağduyuyla, belki, bir 308 sıra sayı sonra, yeniden, daha düzgün, daha doğru bir yasa yapma imkânımız olacak.

Bu yapmak istediğimiz yasalar, aynı zamanda, mezkûr uluslararası anlaşmalarla da çok bağdaşmıyor. Siz, iki belediyeyi birleştiriyorsunuz, o iki belediyenin insanına sormuyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkanım; teşekkür ederim.

Yani, bakın, görücü usulü belediyecilik anlayışı olmaz; belediyecilikte, görücü usulü belediyecilik anlayışı olmaz. Eğer, insanların fikrini almadan, insanların oyunun rengini almadan, daha doğrusu, seni köy yapacağım dediğiniz insanın olurunu almadan onun kimliğiyle oynarsanız, bu insan da, er geç, size, hak ettiğiniz cevabı verecektir.

Sözün özü: Ne dünyadaki kriterlere uyan bir yasa tasarısı ne bizim bağlı bulunduğumuz uluslararası anlaşmalardan destek alan bir yasa tasarısı ne de 308'de olduğu gibi, Türkiye'nin gerçeklerine uyan bir yasa tasarısı. O yüzden, tasarının bu maddesinin, özellikle ikinci fıkrasının bu yasa tasarısından çıkarılmasını talep ediyoruz ve bana bu toleransı gösterdiği için önce Sayın Başkanıma, beni dinlediğiniz için de siz sayın vekillerime teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oral, teşekkür ediyorum.

11 inci madde üzerinde, şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun efendim.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediye Kanunu Tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri ve Yüce Ulusumu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan arkadaşımın da belirttiği gibi, her şeyden önce bir kazanılmış hak kavramı vardır. Şimdi, herhangi bir belediyeyi, biz, nüfusu 2 000'in altına düştü diye belediyelikten çıkarırsak, o insanlara, o yöre halkına haksızlık yapmış olmaz mıyız?.. O yörelere, o beldelere belde hakkı verildiğinde, belediye kurulduğunda, onların durumu, eski durumlarından, yani, köy olma durumlarından daha ileriye götürülmedi mi ki, biz, şimdi, oraları yeniden köy haline getirmek istiyoruz.

Ama, bu konuya girmeden önce şunu da söyleyeyim: İster nüfusu 2 000'in altına düştüğü için ister başka bir gerekçeyle, belediye tüzelkişiliğin sona ermesi düzenlemesinde, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Anlaşmasının 5 inci maddesine aykırı davranılmaktadır; çünkü, bu madde, böyle durumlarda referandumu koşul olarak öne sürmektedir.

Ben size, izninizle, Londra'da yaşanmış bir olayı burada söz konusu ederek, vatandaşlık kavramı ve yönetim kavramının İngiltere'de ne anlama geldiğini, çok küçük, anekdot biçiminde bir örnekle vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Londra'da bir gün bir sokağın sakinleri bakıyorlar ki, bir adamı elektrik direğine bağlamışlar. Hemen polise haber veriyorlar "bu elektrik direğinden bu insanı kurtaralım" diyorlar. Polisler geliyor, adamı çözmeye kalkıyorlar; adam "hayır, beni çözemezsiniz; çünkü, ben kendimi bağlattım bu direğe" diyor. "Nasıl olur" denilince yanıtı şu oluyor: "Ben bu sokağın insanıyım. Bu direği benim hiçbir biçimde bilgime başvurulmadan belediye dün bu sokağa dikmiş. Bu direk buradan sökülmediği sürece ben bu direkten bu ipler çözülerek kurtarılmamı istemiyorum. Ben burada böyle yaşayarak yurttaşlığımın bilincinde olduğumu göstermek istiyorum." Değerli arkadaşlarım, yarım saat geçmeden o direk sökülüyor oradan ve bu adam da kendini çözdürmüş oluyor.

Bunu şunun için söylüyorum: Şimdi, 2 000 nüfuslu diye siz bir köyü belde yapmışsınız; ama, şimdi, bakın, şu gerekçelerle ve o insanlara hiç sormadan, o insanların insan olarak düşüncesini almadan bu belediyeleri kaldırıyorsunuz. Nedir?.. Bakınız, hükümetimiz şöyle söylüyor gerekçede: "Buralarda kaynaklar verimsiz kullanılmış, bu belediyeler görevini yapmakta acze düşmüş, çarpık kentleşme ve gecekondulaşma ciddî boyutlara ulaşmış..." Değerli arkadaşlarım, çarpık kentleşme, gecekondulaşma ileri düzeye varan yerlerin belediyelerini kapatırsanız, İstanbul'dan başlayarak bütün belediyeleri kapatmanız gerekir, böyle küçük beldeleri değil. Onun için, eğer bir beldede belediye kapatılması söz konusu olursa, o beldenin malî kaynaklarını, sosyal hareketlilik ve ekonomik edinim düzeyini, yaz-kış değişen nüfusunu, var olan maddî varlığını, gelirlerinin giderlerini karşılayıp karşılamadığını ölçmek gerekir. Yoksa, bir tek gerekçeyle, nüfusu 1 999'a düştü diye belediye kapatılır mı değerli arkadaşlarım?! Böyle bir şey olur mu, bu kadar basit bir ölçü olabilir mi bir belediyeyi ortadan kaldırmak için?!

Bunun için, bu madde gerçekten yanlış olmuştur. Kazanılmış hakka aykırı olduğu gibi, benim düşünceme göre, o yörede yaşayan insanların insanlık haklarına da aykırıdır. Biz bir önerge veriyoruz ve bu maddenin çıkarılmasını, daha doğrusu, maddenin bu paragrafının çıkarılmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ergin, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, tamamlayınız efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, turistik yörelere baktığınız zaman, sizin, nüfusu 2 000'den az dediğiniz yörelerde, günde en az -yaz için söylüyorum- 200 000 yabancı turiste hizmet veriliyor. Siz, bu belediyeleri kaldırırsanız, köy yapılarıyla bu hizmeti verebileceğinizi düşünüyor musunuz değerli arkadaşlarım?..

Ayrıca, bu belediyelerin çoğunda, çok ciddî altyapı çalışmaları başlatılmış durumda. Belediye olmaktan çıkardığınızda, köy tüzelkişiliğiyle bu altyapılar sürdürülebilir mi?..

Bu nedenlerle, birçoğunda sağlıkocağı, jandarma komutanlığı, bölge trafik istasyonu, ilk, orta ve lise eğitimi veren okullar bulunan bu beldelerin kapatılmasının yanlış olduğunu bir kez daha ifade ediyor, önergemizin desteklenmesini, saygılarımla sizlerden rica ediyorum.

Size ve ulusuma saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü?.. Yok.

Sayın Eyüp Fatsa; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Fatsa, süreniz 5 dakika.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 11 inci maddede, özellikle, nüfusu 2 000'in altına düşmüş belde belediyelerinin kaldırılmasıyla ilgili bir hüküm var. Biraz önce, Anamuhalefet Partisine mensup milletvekili arkadaşım, bununla ilgili kanaatini ifade etti. Bunların kaldırılmasının yanlış olacağını, insanların, bu beldelerin, bu halkın cezalandırılması manasına geldiğini, böyle anlaşılacağını ifade etti. Ben de bu konuyla ilgili şahsî düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar, özellikle, 1989'dan sonra Türkiye genelinde köylerin yoğun olarak belde yapılması gayretlerine şahit oluyoruz. Bu köylerin siyasî gerekçelerle belde yapıldığını görüyoruz. Benim seçim bölgem olan Ordu'da 53 tane belde var. Bu beldelere mevcut şartlar ve imkânlarla hizmet vermek, belde imkânlarıyla buralara hizmet götürmek, hizmet yapmak, vatandaşın, özellikle, Karadeniz'in coğrafî şartlarını da dikkate aldığınızda bu beldelerdeki vatandaşın beklentisine cevap vermek mümkün değildir. Bir belde düşünün, bir uçtan bir uca 20 kilometre; büyükşehir sınırları kadar. Evlerin birbirine mesafesi en az 500 metre, 1 kilometre, ıslıkla veya işaretle haberleşebiliyorsunuz. Arazi şartları çok zor. Buralar belde yapılmış. Belediye binası yok, belediye hizmetleri için hiçbir altyapı yok, araç-gereç yok, alet-ekipman yok. Eh, ayda, 10-15 milyar lira İller Bankası ödeneği geliyor; 5 kişi, 10 kişi çalışıyor -en az 5 kişi çalışıyor- ve bu gönderilen ödenekle de, sadece başkanın ve çalışan personelin maaşları ve diğer giderleri karşılanabiliyor ve bu beldelere, hiçbir hizmet yapma imkânını bulamıyoruz; belediye başkanları da bulamıyor. Belde olduğu için, Karayolları gelmiyor, Köy Hizmetleri gelmiyor, diğer köylere hizmet veren birimlerin hiçbirisi buralarda hizmet yapmıyor. Mevcut belde ve belediye başkanının da, kendisine verilen imkânlarla bu hizmetleri yapma şansı yok.

Evet, İç Anadolu'da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da; yani, yerleşim alanlarının toplu olduğu yerlerde, belki, bu, çok fazla sıkıntı meydana getirmiyor olabilir; ama, Karadeniz gibi, coğrafî şartları ve yerleşim şartları, fizikî yapıdan kaynaklanan bu zorluklar dikkate alındığında, buralarda, bu belde imkânlarıyla ve bu belde belediyelerine sağlanan imkânlarla hizmet yapılamıyor. Hem belediye başkanları hem seçilmiş insanlar, milletvekilleri olarak bizler, çok zorluk yaşıyoruz; ayrıca, hizmet gitmediği için, burada meskûn insanların, bu beldelerde yaşayan insanların da, yoğun olarak tepkileriyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, keşke, siyasî gerekçelerle bu köyler belde yapılmamış olsaydı. Bugün, hep beraber, bu handikaptan çıkmanın yollarını arıyoruz; 3 000 diyoruz, olmuyor, 5 000 diyoruz, olmuyor, 2 000 diyoruz; ki, bu, hukukî bir rakamdır... Şahsen, Eyüp Fatsa olarak -şahsî kanaatimdir bu- bu, 2 000 değil, daha yüksek rakamlarla telaffuz edilmeli; yani, 3 000, 4 000, hatta, 5 000 rakamları, nüfus olarak, buralarda baz alınmalıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Toparlıyorum.

Bütün köyler belde yapılmış ve hiçbir hizmet götüremiyoruz. Belediye başkanı çaresiz, orada yaşayan vatandaşlar çaresiz, siyasîler çaresiz, bürokratlar da çaresiz.

Bu, öyle zannediyorum ki, bir yaraya. Bir sıkıntıya işaret etme babında, bir düşüncemi arkadaşlarımla, kamuoyuyla paylaşmak istedim. Bu konuda siyasî endişelerle hareket etmemeliyiz; realitelerle, gerçeklerle hareket edersek, hem bu sıkıntılardan kurtulmuş oluruz hem de çok sayıda, siyasî gerekçelerle köyden beldeye çevrilmiş yerlere ve buralarda yaşayan insanlarımıza hizmet götürme imkânını buluruz diye düşünüyor; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Belediyeler Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

V. Haşim Oral

Mustafa Gazalcı

Ali Cumhur Yaka

 

Denizli

Denizli

Muğla

 

Gürol Ergin

Nadir Saraç

Ali Kemal Deveciler

 

Muğla

Zonguldak

Balıkesir

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının "Tüzelkişiliğin sona erdirilmesi" başlığını taşıyan 11 inci maddesi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına ve dolayısıyla Anayasaya aykırı olduğundan tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Baratalı

Türkân Miçooğulları

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

İzmir

İzmir

İstanbul

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

 

Mehmet Küçükaşık

 

Trabzon

 

Bursa

BAŞKAN - Bu önerge en aykırı önerge olduğundan, işleme alıyorum.

Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Belediyeler Kanunu Tasarısının 11 inci maddesi hükmüyle, bağlı olduğu il veya ilçe belediyesi ile nüfusu 50 000'in üzerinde olan bir başka belediyenin sınırına 5 000 metreden daha yakın hale gelen belediye ve köylerin; genel imar düzeni veya temel altyapı hizmetlerinin gerekli kılması durumunda, Danıştayın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine, müşterek kararnameyle tüzelkişiliklerinin sona erdirilerek ilgili belediyeye katılması öngörülmektedir.

1988 yılında Türkiye tarafından imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, 1991 yılında bazı çekincelerle 3723 sayılı Yasayla onaylanmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Türkiye tarafından da benimsenen "Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması" başlığını taşıyan 5 inci maddesi aynen şöyledir: "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla, ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz."

Tasarıda, tüzelkişiliği kaldırılacak belediye ve köy sakinlerinin oylarına başvurulmadan belde sınırlarında değişiklik yapılması, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan mezkûr milletlerarası anlaşmaya ve dolayısıyla "ahde vefa" ilkesine aykırı olduğu için, Anayasanın 90 ıncı maddesine aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Belediyeler Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ederiz.

                        V. Haşim Oral (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaka.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyi, biraz önce Sayın Fatsa'nın konuştuğu şekilde değil de, madalyonun değişik yüzünden bakarak değerlendireceğim; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu ya da bu şekilde, siyasî ya da gerçekten hak etmiş olarak daha önceden belediye olan yerlerin nüfusu bugün 2 000'in altına düştü diye, biraz önce Sayın Oral'ın da dediği gibi, küçük hesaplar yaparak, belediyelerini ellerinden alıyoruz.

Şimdi, ben, olaya bir iki örnek vererek gireceğim. Benim bölgemde 6 belediye belediyelikten düşüyor. Bunlardan 2'si 32 senelik belediye ve devlete, kamu kurumlarına 1 kuruş borcu bulunmayan belediye. İmar planını tamamlamış, 18 inci maddeyi uygulamış, altyapısını bitirmiş, makine parkını kurmuş 4 tane belediyemiz var. Buradaki insanlar, gerek belediyeye destek olarak gerek belediyenin kaynaklarıyla, bugüne kadar, başarılı olarak bu işi getirmişler. Doğrudur, ben Karadeniz'de çalıştım, Sayın Fatsa'nın dediğine de katılıyorum, o şekilde belediyelerimiz de var; ama, kurunun yanında yaşları niye yakıyoruz?! Bakın, Marmaris'in Bozburun Belediyesi var; yaz nüfusu aşağı yukarı 10 000 civarındadır. Bu belediyenin yaptığı hizmetleri, yazın gelen yabancılara kim yapacak, köy muhtarı mı yapacak?!

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Belediye başkanı ile muhtarın ne farkı var?..

ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Belediye başkanı ile muhtarın farkı var değerli arkadaşım; olmasaydı bu duruma gelmezdik zaten. O zaman niye belediyeleri çıkardık?..

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Ama, parası nereye gidiyor?..

ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Lütfen... Bakın, bir belediyenin yaptığı hizmet ile bir köy muhtarının yaptığı hizmet arasındaki farkı bugüne kadar göremiyor muyuz; görüyoruz.

Bakın, arkadaşlar, size şunu söyleyeyim: Turistik yerlerde, çöp olayı büyük bir sorundur. Burada, belediye başkanı arkadaşlarımız var, bunu da biliyorlar. Bu sorunu nasıl gözardı edebiliriz?.. Fethiye'nin Yeşilüzümlü Beldesinde, son iki yılda, sadece ecnebilere satılan parsel sayısı 252; bunun 40 tanesi yapılaşmaya geçti. Buraya gelip de bu parseli alan insanlar, belediye hizmeti var, belediye hizmetinden yararlanıyoruz diye alıyorlar. Muğla'nın meşhur Gökovası; koruma için bütün herkes seferber; buranın belediyesini yok etmekle neyi koruyacaksınız?.. Özel Çevre Koruma Kurulu, bugün, Muğla yöresinde, belediyelerle işbirliği yaparak imar planlarını işleme koyabildi. Hiçbir köy yerleşim biriminde imar planı işleme konulamadı arkadaşlar. Demek ki, burada, kıstası, sadece "nüfusu 2 000'in altında" olarak almak çok yanlış. Bu, bizim, ileride büyük sorunlarla karşı karşıya kalmamıza neden olacaktır. Bu nedenle, bu maddede, belediyeleri, nüfusu 2 000'in altında, 1 996, 1 850,  2 001 diye ayırırsak, işlevlerini gözardı etmiş oluruz. Size, bugüne kadar devlete yük olmamış belediyeleri söylüyorum. Gerçekten, yolunu asfalt veya parke taşı yapmış, suyunu getirmiş, imar işini bitirmiş, çöp sorununu halletmiş belediyelerimiz var. Bunları neden cezalandırıyoruz?.. Burada yaşayan insanlara, kardeşim siz bundan sonra hizmet almayacaksınız, bu iş burada biter mi diyeceğiz?.. Biz, tam tersine, birbirine yakın köyleri birleştirerek -ki, tasarıda bu var- belediye hizmetlerinden tüm vatandaşlarımızın istifade etmesinden yanayız. Sizin de bu şekilde düşündüğünüzü biliyorum; ama, daha önceden belediye olmuş, bunu hak etmiş, otuzbeş sene, kırk sene, belki daha fazla yıllar bu işten yararlanmış, hiçbir sorunu olmayan yerleri de feda ediyoruz gibi geliyor bana. Özellikle de bu tür belediyeler için bu önergeyi verdik. Diğer belediyelerimiz böyle, bunlar da şu şekilde diye birbirinden ayırmadan, nüfusu 2 000'in altındaki belediyeleri daha sonra başka bir statüde değerlendirerek, onların  da haklarını yemeden, gasbetmeden, başka bir yerde değerlendirmek koşuluyla, bu fıkranın, kesinlikle yasadan çıkarılması için önerge verdik. Bu önergeye destek bekliyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yaka.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum :

Kararlarının uygulanması ve nüfus tespiti

MADDE 12. - 4 üncü, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu ve 10 uncu maddelerde belirtilen kararlar kesinleşme tarihini takip eden yılın ocak ayının birinci gününden itibaren yürürlüğe girer. 4 üncü maddeye göre belediye kurulan yerlerde 18.1.1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 29 uncu maddesine göre seçim yapılır.

8 inci maddede geçen birleşme ve katılmalara, 9 uncu maddede geçen mahalle kaldırılmasına, 11 inci maddede geçen belediye ve köy tüzel kişiliğinin kaldırılmasına veya bir beldenin köye dönüştürülmesine dair kararlar ilk mahallî idareler seçimlerinde uygulanır ve seçimler bu yerlerin yeni durumlarına göre yapılır.

Yerleşim yerlerinin bu Kanunda öngörülen nüfusları Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca tespit edilir.

BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, öncelikle Sayın Bakanımın ve Yüce Meclisin dikkatine bir şey sunmak istiyorum.

Burada ölçü, Devlet İstatistik Enstitüsü ve onun yapacağı nüfus sayımı ise -eğer yanlışsam lütfen beni düzeltsinler- Devlet İstatistik Enstitüsünün Görev, Yetki ve Kuruluşu Hakkında Kanunu değiştiren 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (d) fıkrasına göre, nüfus sayımları, her sonu sıfırla biten yıllarda yapılacak. Ben, bunu bu şekilde biliyorum. Şimdi, yerel seçimler 2004 yılında yapıldığına göre, Anayasamıza göre de yerel seçimler 2009 yılında yapılacağına göre, 2010 yılında yapılacak bir nüfus sayımı, 2009 yılında yapılacak bir yerel seçime nasıl esas olacaktır?! Tekrar ediyorum: İlgili kanun hükmünde kararnamede,  yani 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (d) fıkrasında "nüfus sayımları, sonu sıfırla biten yıllarda yapılır" denilmektedir. O zaman, 2009 yılında yapılacak bir yerel seçime esas olacak nüfus sayımı nasıl yapılacak; demek ki, yeni bir yasa, yeni bir düzenlemeyle bir nüfus sayımı yapılacak. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Eğer siz, her seçime göre bir nüfus sayımı yapacak olursanız, altını çizerek söylüyorum, her seçime göre bir nüfus sayımı yapacak olursanız, o zaman her seçim bölgesine göre bir nüfus ayarlaması yapma şansını da bulmuş olursunuz diye düşünüyorum.

Örnek mi istiyorsunuz; vereyim. Bundan önce yapılan nüfus sayımlarında birçok beldemizin  ilk aşamada DİE'ye gelen neticeleri 2 000'in üzerindeyken, daha sonra gönderilen bazı müfettişlerle, bazı bürokratlarla bu sayılar 2 000'in altına, 1 996'ya indirilmiş, 1 994'e indirilmiş; yani, 2 000'in altında üç aşağı beş yukarı bir sayıya indirilmiş. O zaman, bu, nüfusu 2 000'in altında olan beldelerde yaşayan bütün yurttaşlarım adına şu soruyu sormak istiyorum: Yasalara göre, bu yerel seçimlerden önce bir nüfus sayımı yapılma olasılığı olmadığına göre, bu yerel seçimlerin beş senede bir yapılacağı Anayasanın amir hükmü olduğuna göre, o zaman, bu seçime göre bir nüfus sayımı yapılacak olduktan sonra, nerede kaldı buradaki hakkaniyet ölçüsü, nerede kaldı buradaki birtakım ölçüler?..

Nereden bakarsanız bakın, bu, hem yasalarla hem matematikle hem de uluslararası anlaşmalarla çok fazla bağdaşmayan veya bağdaşmayacak olan bir yasa hazırlığıdır. Hem Yüce Meclise hem 70 000 000'a daha önceki konuşmalarımda da arz etmeye çalışmıştım; eğer siz, evinizin çatısı altına birkaç oda veya birkaç salon ilave edecek olursanız, ancak, o evinizin ısıtma sistemini, enerjisini eski çatının altında kalan odalara, salonlara göre yaparsanız, sizin çatınızın altına yeni dahil ettiğiniz odalarda, salonlarda oturanlar üşür, üşür...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Elektrikle ısınsınlar.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Yüce millet duysun diye söylüyorum,  bazı AKP'li milletvekili arkadaşlarım "onlar da, o zaman, elektrik sobası yaksınlar" diyorlar. Bir zamanlar bir cumhurbaşkanı, başbakan vardı "ekmek bulamayan pasta yesin, yollar yürümekle aşınmaz" diyen; zaten devamısınız; onun için, böyle söylemenizi de doğal karşılıyorum.

Özellikle, bu yasaların hazırlanışı sırasında tarafların onayı alınmadan bu yasaların yürürlüğe giriyor olması, bu yasanın ayrı bir ayıbı, bana göre olmaması gereken ayrı bir altyapısıdır. Onun için, bu hizmet kalitesini artıracak ve hizmet kalitesini artırırken, insanların belediye kimliğini köye dönüştürmeyecek, nüfusu 1 998 olduğu için cezalandırmayacak, bundan sonra yapılacak yerel seçimlerden önce yapılacak nüfus sayımlarını gerekli kılmayacak tür düzenlemelerin yapılmasını diliyorum. Bunu dilerken de, Meclisteki sandalye sayımızın AK Partili milletvekillerinin sayısından az olduğunu ve o yüzden de bu yasaların bu Meclisten çıktığını; ancak, bu yasaların dönüş noktasının sandık olduğunu, Yüce Meclisimize de, bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Dünyanın hiçbir yerinde, bu tür yasalar, bu şekilde çıkarılmaz; önce, o yörelerde yaşayan insanlara sorulur; bu yasaların bir bilim altyapısı var mı, ona bakılır; bu yasaların altyapısını oluşturan, bu yasaların içerisinde mevcudiyetini koruyan belediyelerin gerçek yapılarına bakılır. Demin vekil arkadaşımın söylediği gibi, Bozburun Belediyesi ile kırsal kesimdeki bir belediyeyi bir tutan mantığın veya Karadeniz Bölgesindeki bir belediyeyi bir tutan bu mantığın çok doğru olmadığını bir kez daha söylemek istiyorum.

Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Herkesi, bütün milletvekillerini, yukarıdan gelen emirlere değil, aklıselim bir şekilde, özellikle Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan ve hakkı gasbedilen insanlarımızın seslerine kulak vermeye çağırıyorum; Yüce Meclisi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur Yaka?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum :

Hemşehri hukuku

MADDE 13.- Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur.

Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.

Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin, kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür.

BAŞKAN - 13 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Belediyeler Kanunu Tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

13 üncü madde, hemşeri hukukuyla ilgili; beldelerdeki, mahallelerdeki hemşerilerin, hemşerilik bilinciyle hareket etmesini sağlayacak hemşeri hukukuyla ilgili.

Değerli arkadaşlar, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla başladığımız bu yasaların içinde en çok, belki, rastladığımız kavram ve iddia, katılımcılıktır. Nitekim, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının genel gerekçesinin birinci paragrafını unutmamanızı dilerim. Birinci paragrafında şöyle der: "Küreselleşme ve sanayi toplumu şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde özetlenebilecek olan dünyadaki gelişmeler -dünyadaki gelişmeleri iki kavramla özetliyoruz: Küreselleşme ve bilgi toplumu; hükümetin getirdiği Kamu Reformu Yasası Tasarısının gerekçesinin birinci paragrafına göre- ile halkımızın artan ve çeşitlenen talepleri, etkililiğin artırılması ve katılımcılık ekseninde kamu yönetiminde kapsamlı bir yeniden yapılanma ihtiyacını gündeme getirmiştir."

Böyle başladık bu yasa dizisine. Anahtar kelimeler "bilgi toplumuna geçiş", "küreselleşme", "katılımcılık", "halkımızın artan ve çeşitlenen taleplerine yanıt verebilmek ve bunları halkımıza en yakın yerde yapabilmek." İddialar bunlardır. Şimdi, bu iddialar doğrudur. Şöyle bir ekleme yapayım: Bir toplumbilimcinin araştırmasına göre, İngiltere'de yapılmış bir araştırmaya göre, yaklaşık on onbeş sene önce, Batı demokrasilerinde sivil toplum kuruluşlarına üye olanların sayısı siyasî partilere üye olanların sayısını geçmiştir. Bu, sivil toplumun katılımcılık yönündeki iradesini, azmini, istekliliğini gösteriyor. Bu, bir taleptir, biz katılmak istiyoruz diye bir taleptir; fakat, bu talep kendiliğinden ortaya çıkmaz; bu talebin ortaya çıkabilmesi için, bu talebi yaratabilecek hakların da sunulması gerekir. Sivil topluma birtakım hakların sunulması gerekir ki, sivil toplumun örgütlenip gerçekten katılımcı olma taleplerine anlam kazandırabilelim.

Şimdi, bu 13 üncü maddede, biz, bu hakların hiçbirini görmüyoruz. Bu 13 üncü madde ileriye götürmüyor, geriye götürüyor. Hemşerilik hakkını ileriye götüren hiçbir şey yok. Şimdi, hemşerilik hakkından söz ediyor. Hemşerilerin şöyle hakları vardır deniliyor birinci fıkrada: "Hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye ida-resinin yardımlarından yararlanma hakları vardır." Bir hak ifade ediliyor; fakat, bu hakkı yerine getirecek mekanizmalardan söz edilmiyor. Oysa, aynı maddenin son paragrafında yükümlülükler gayet net ve somut bir şekilde mekanizmalarıyla ifade edilmiştir. Maddenin son fıkrasını okuyorum: "Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin, kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür." Yükümlülükler gayet net bir şekilde ifade edilmiş ve yükümlülük olarak ifade edilmiş; ama, katılımcılık hakkını yerine getirecek mekanizmalardan söz yok.

Şimdi, bu çelişki bütün görüştüğümüz yasalarda var. Bir haktan, bir katılımcılıktan söz ediliyor; fakat, bunun önünü açacak, bunu mümkün kılacak mekanizmalardan hiçbir yerde söz edilmiyor. Genel bir iyi niyet temennisi olarak ifade ediliyor; bunu, çok fazla samimî bulmuyorum.

Neler olabilir bu mekanizmalar? Burada da bir hatırlatma daha yapayım. Katılımcılıktan söz ediyorsak, bu yasaların hazırlanılmasında toplumumuzun katılımcılığını aramış olmamız gerekir diye düşünüyorum. Toplumumuzun önemli sivil toplum kuruluşlarından bir kurumun, bir kuruluşun, TESEV'in hazırladığı çalışmaya göre, örneğin mahallelere şu mekanizmalar konulabi-lirdi; hemşeri hukuku altında TESEV'in yaptığı öneriler şunlardır:

Hemşerilere belediye başkanlarını geri çekme hakkı verilebilir. Bir referandumla veya başka mekanizmalarla somut bir hak verilebilirdi. Böyle bir şey yok maddemizde.

Meclis gündemine öneri götürme hakkı verilebilirdi. Böyle bir hak da verilmiyor. Somut hiçbir şey yok; genel bir temenni var.

TESEV'in önerilerine devam ediyorum.

Bazı imar, yatırım ya da harcama kararları için referandum yaparak görüşlerini alma hakkı verilebilirdi. Bu da yok.

Şimdi, mevcut olan imar planı uygulamalarının sonuçlarını hemen hemen her kentimizde görüyoruz. Bu imar planı uygulamalarında, imar kararlarının alınmasında halkın doğrudan katkısını sağlayacak mekanizmalara, bu hakkı sağlayacak mekanizmalara bu maddenin yer vermesi gerekirdi.

Her şeyden önce, bu yasalar, böyle ciddî sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınarak hazırlanmalıydı. Görüşler yazılı; fakat, yasada görmüyoruz.

Bu arada diğer bir önemli gelişme de -ve bunu yerime geçer geçmez, soru olarak, Sayın Başkanın aracığıyla, Sayın Bakanımıza yöneltmek istiyorum- UNDP, yani Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı desteğiyle Türkiye'de uygulanmakta olan "Yerel Gündem 21" diye bir program vardır. Burada katılımcı süreçleri geliştirme mekanizmaları geliştirilmektedir. Ne gibi mekanizmalar uygulanmaktadır; Türkiye'nin de bazı pilot bölgelerde uyguladığında, bakın, neler vardır: Kent konseyleri veya benzeri platformlar. Çalışma grupları... Farklı kurumlardan ve sektörlerden gelen gönüllülerin ilgili kentin öncelikli konularında ve sorun alanlarında yoğunlaşabileceği katılımcı bir mekanizma, çalışma grupları. Mahalle ölçeğinde çalışmalar kapsamında da birçok kentte oluşturulan muhtarevleri, mahalle hizmet odaları gibi, mahalle meclisleri gibi, katılımcı süreçlerin, belde halkının gündelik yaşamında katılımcılığın ifadesini bulmak, bir slogandan öte ifadesini bulmasını sağlayıcı mekanizmalar mümkündür. Kadın meclisleri, kadınlara yönelik platformlar ve çok amaçlı kadın merkezleri, karar alma süreçlerine kadınların etkin katılımının teşvik edilmesi ve kadın bakış açısının tüm politikalara ve stratejilere yansıtılması gibi öncelikli konularda bilinç düzeyinin artmasına yardımcı olacak mekanizmalar. Gençlik meclisleri keza. Aynısını, gençlik platformunda, düzeyinde de... Gençliğin her alanda karar alma mekanizmalarına katılımının sağlanmasına olanak verecek bir mekanizma. Yani, bu mekanizmalar vardır, uygulanmaktadır.

Bu maddede de -daha önceki 9 uncu maddede de, ben, bunu dile getirmiştim Sayın Bakana sorarak- sadece bir gevşek temenni olarak, bu katılımcılığı bir hak olarak ifade etmek yerine, bu yasada tıpkı yükümlülükler nasıl somut ifadelerle listeleniyorsa, katılımcılığı teşvik eden mekanizmalar, katılımcılığı mümkün kılan mekanizmaların da bu yasada yer almış olması gerekirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, son cümle...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Ancak bu şekilde, katılımcılığın, burada sık sık ifade edilen katılımcılığın ciddîye alındığına ikna olmak mümkündür.

Bilgi edinmek diyoruz, bilgi toplumu diyoruz. Bu bilgi edinme, bilgi toplumu olmak da bir temenni şeklinde ifade edilmemeliydi, daha zorunlu mekanizmaların geliştirilmesi gerekirdi. Bu bakımlardan madde, katılımcılığı teşvikten, halkın katılımcılığını teşvikten çok uzaktır, sadece yükümlülükleri somut bir şekilde sıralamaktadır. Genel olarak görülen bir eğilimin bir ifadesi de bu maddededir; söylem var; fakat, somut, maddelerde kendini göstermiyor bu söylemler.

Bunu dikkatinize getirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Coşkunoğlu, ekranda soru talebiniz gözüküyor. Sorunuzu sordunuz mu, soracak mısınız efendim?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Soracağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana, Yerel Gündem 21 uygulamalarıyla ilgili sormak istiyorum.

Bu hükümet döneminde de, 11 Haziran 2003 ve 12 Kasım 2003 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan desteğiniz süregidiyor. Bu hükümet döneminde de Yerel Gündem 21... Yerel Gündem 21 de çok başarılı olmuştur geçmiş pilot uygulamalarında; hatta 1999'da galiba, UNDP tarafında en mükemmel uygulama olarak örnek gösterilmiştir.

Şimdi, bu Yerel Gündem 21'de var olan mekanizmaların hiçbirinden neden yararlanılmadı bu yasada ve bu yasanın katılımcılık maddeleri hazırlanırken; yani, nasıl yansıdı Yerel Gündem 21 bu yasaya eğer yansıdıysa; yoksa, sadece öyle bir uygulama mıydı? Bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yerel Gündem 21 uygulamaları, hem Hükümetimiz hem de Bakanlığım tarafından desteklenmektedir ve Yerel Gündem 21 Yönlendirme Kurulu Üyesi, Bakanlığım adına, Mahallî İdareler Genel Müdürümdür ve bunun toplantılarına muntazaman katılmaktadır. Yerel Gündem 21 başarılı hizmetler yapmıştır. Biz, burada, ayrıca Bakanlık olarak bunun desteklenmesi konusunda da iki tane genelge yayınladık bütün valiliklerimize ve belediyelere. Bu kent konseylerini de, Yerel Gündem 21'in uygulama araçlarından biri olarak  kabul ettiğimiz için, yasallaşması bakımından bu tasarıya ilave ettik.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı tasarının 13 üncü maddesinin  son fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Bülent Baratalı

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Trabzon

İzmir

İstanbul

 

Mehmet Küçükaşık

 

Türkân Miçooğulları

 

Bursa

 

İzmir

"Belediye uygulamalarına karşı hak arama, hemşerinin doğal hakkıdır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Belde sakinlerinin "hak arama" konusundaki hakkı açıklığa kavuşturulmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum :

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları

Belediyenin görev ve sorumlulukları

MADDE 14.- Belediye, kanunlarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve denetler.

Belediye öncelikle imar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, evlendirme, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.

Belediye, okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir, bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir.

Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir.

Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.

Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı, belediye sınırlarını kapsar.

Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri götürülebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Ali Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, Sayın Divan Üyeleri, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, saygılarımı sunuyorum.

Belediyelerle ilgili tasarıda 14 üncü madde, 1580 sayılı Kanunda olduğu gibi, çok geniş kapsamlı tutulmuş. Yalnız, tabiî, bu görevleri yapabilmekle ilgili olarak, Türkiye'nin belediyecilik yapısı da önemli. Bu hizmetlerin, aslında, çağdaş, Avrupaî anlamda, Avrupa standardında, 70 000 000'un, 70 000 000'una da gitmesi gerekir. Bunun için de, Türkiye'yi -Avrupa ülkelerinde olduğu gibi- belediyeler Türkiyesi olarak düşünmemiz gerekir. Bugün, Kapıkule'den Avrupa'ya geçtiğimiz zaman, yeni Avrupa Birliği üyesi olma durumunda olan eski Doğu Bloku ülkelerinde bile, yolculuğunuz boyunca, sürekli belediye sınırları içerisinde kalırsınız. En uç noktadaki mezra bile, belediye hizmetlerinden yararlanır. Bu, aslında, bizim idarî kültürümüze yabancı da değil; en iyi, İçişleri Bakanlığı mensupları bilir. Bağdat'ta, Aydın'da, Niş'te, Rusçuk'ta, bundan yüzelli yıl kadar önce valilik yapmış olan Mithat Paşa, kimi yerlerde, 2 000-3 000 nüfuslu merkez yerleşim yerlerinin etrafında, 20 kilometre uzaklıklara kadar giden kırsal alan bölge belediyeleri oluşturmuştur. Bugün, hâlâ, Bulgaristan'da, Yugoslavya'da, bu belediyeler, yüzelli yıl önce Osmanlı Valisi Mithat Paşanın belirlediği sınırlar içerisinde görev yaparlar; hatta, bazıları, merkez kasaba etrafında, 20-25 köy yerleşim yeri ile 20 000-25 000 nüfuslu kırsal alan bölge belediyeleridir ve hâlâ başarıyla hizmet veriyorlar.

Burada, sık sık referans verilen bir kavram var; yerinden yönetim. Yerinden yönetim, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı Batı tipi demokrasilerde her yurttaşın hakkıdır. Belediye hizmetlerinden yararlanmak her yurttaşın hakkıdır. Bu hakkı tanıyabilmemiz için, biz, belediyecilik anlayışımızı tüm yurt sathına yaymanın yollarını aramak durumundayız; ama, burada aksi oluyor. Hatta, şunu söyleyeyim: Mithat Paşanın kurduğu kırsal alan bölge belediyelerinde, her köy, muhtarını seçiyor; fakat, o muhtarların her biri, aynı zamanda, kırsal alan bölge belediyesinin belediye meclisi üyesi oluyor. Bu, giderek Avrupa standardı olmuş, yerinden yönetimle, herkes, kendi yöresinde, merkezî fonksiyonların dışındaki tüm fonksiyonları, yerinden yönetimle, ciddî bir katılım mekanizmasıyla, demokratik katılım anlayışıyla çözüyor. Eğer Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsak, bunu Türkiye'ye de getirmek durumundayız, Cumhuriyet Halk Partisi Programında belirtildiği gibi, Türkiye'yi de belediyeler Türkiyesi haline getirmek durumundayız.

Çok dağınık yerleşim yerleri de olabiliyor, engebeli, dağlık arazi var, yerleşim modları yöreye göre değişiyor. O yüzden, bunu belli bir standarda sokmak, pergeli koyup da belli bir metreyle, 5 000 metreyle yuvarlak bir alan içine sokmak rasyonel değil, akılcı değil. Engebeli, dağlık arazilerde dahi, en uç noktadaki vatandaşımız, eğer o yörenin özelliklerine göre kırsal alan bölge belediyesi oluşturursak, çağdaş belediye hizmetlerinden yararlanır, bu maddede belirtilen hizmetleri alır ve herkesin de bunu almaya hakkı vardır. Örneğin, engebeli yerlerde, kırsal alan bölge belediyesinde, geniş bir arazide, bağ-bahçe nizamı, bölgesel imar planı, kalkınma planı çerçevesi içinde planlamalar yapılabilir ve en uç noktadaki yerleşim birimleri dahi, çağdaş, Avrupaî anlamda, plana göre, çevreyi koruyarak, doğayı koruyarak, insana yakışır bir şekilde yerleşebilir; ama, bunun bir belediye hizmetiyle olması gerekiyor, belediye çalışmasıyla ve halkın katılımıyla olması gerekiyor.

Biraz önce, Kırşehir Milletvekilimiz Hüseyin Bayındır'la görüşürken, Kırşehir'in Kaman İlçesi Hamit Beldesi söz konusu oldu. Bu belde, Dadaloğlu'nun at koşturduğu, saz çalıp türkü söylediği, çok eski bir kültür merkezi, folklorik olarak Orta Anadolu'daki en önemli Afşar yerleşim merkezlerinden biri. Aslında, burası, çevresiyle birlikte, biraz önce anlattığım şekilde, rahatlıkla 5 000'in üzerinde kırsal alan bölge belediyesi olarak korunabilecekken, şimdi, yılların belediyesi, tekrar köy haline gelmek durumunda oluyor, bu kadar önemli bir yer. Dadaloğlu'nun bile kemikleri sızlayacak, oradaki insanlarımızın onuruyla oynanmış olacak.

Böyle başka durumlar da var. Örneğin, bazı yerlerde "Anadolu aslanları" diye adlandırdığımız Denizli'de, Manisa'da, Maraş'ta, Malatya'da, Gaziantep'te, Çorum'da, Bursa'da, Kocaeli'nde hızla sanayileşmeden dolayı, sayımdan sonra, değil 2 000, sayımdan önceki 2 000 rakamının çok üstüne çıkmışlardır; 3 000, 5 000, 8 000, 10 000 nüfusa ulaşanlar var; ama, 2000 yılında o kadar değildi nüfusları. Yani, gerçekçi, reel tespitlerle ve hiçbir kurumsallaşmış belediyeyi ihmal etmeden, onları ilgacı bir anlayışla yok etmeyi düşünmeden, biz, bütün Türkiye'yi belediyeler Türkiyesi haline getirebiliriz ve böylesi bir Türkiye, Avrupa Birliği standardında yerinden yönetim anlayışının uygulandığı bir Türkiye olabilir.

Bazen, bakarsınız yerleşim yoğundur, sanayileşme vardır; 5 kilometre içinde değil, bir belde etrafında, 2-3 kilometre içinde bile 5 000 nüfusu bulursunuz köyleri birleştirerek; ama, bazen de yerleşim yerinin doğası gereği, bu, 20 kilometre olabilir. Onun için, böyle bir gerçekçi olmayan geometrik yaklaşımla yasa düzenlemek doğru değildir, çağdaş değildir, Avrupaî değildir.

Bu maddede, belediyelerin, mücavir alanlara da belediye meclisi kararıyla hizmet götürebileceği yazılı; yani, yazılan tüm hizmetler mücavir alana da götürülecek. Burada bir sorun ortaya çıkıyor. Bu hizmeti yapabilmek için ilgili bazı yasalarda değişiklik yapmak lazım. Örneğin, Edirne-Keşan-Çamlıca Belediyesinin mücavir alanı geniş, deniz kıyısına kadar gidiyor; ama, o mücavir alanda imar çalışması yapıldığı zaman meydana gelen kamu kullanım alanlarının mülkiyeti köy tüzelkişiliğinde kalıyor yahut da mera olarak nitelendiriliyor. Mülkiyet belediyeye geçmedikçe, bu kamu kullanım alanlarında ciddî belediye çalışmaları zor oluyor. Sadece, bu görevi bu maddeye yazarak bu işi çözemeyiz; bu görevin yerine getirilebilmesi için, diğer ilgili yasalarda da değişiklik yapılması gerektiğini bilelim.

Bu maddede belediye hizmet alanlarının geniş bir şekilde sayıldığını gördük, arkadaşımız okudu, tekrar etmeye gerek yok. Yalnız, bu hizmetlerin nasıl yerine getirileceği de önemli. Bu tasarının 69, 70 ve 71 inci maddelerinde, belediye şirketlerinin kurulmasından bahsediliyor. Sayın Başbakan da, sık sık, belediye şirketleriyle nasıl hızlı ve çok sayıda ihale yapabildiğini anlatır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dinçer.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Sayın Başkan, ben şahıs adına da konuşmayla birlikte 15 dakika konuşacağım.

BAŞKAN - Tamam, ilave ettim efendim.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin ilk yıllarında, doğru dürüst sanayi erbabının, ticaret erbabının olmadığı zamanlarda Türkiye'nin kalkınması için, sanayileşmesi için kamu iktisadî devlet teşekkülleri oluşturulmuş. Bugünkü Türkiye'nin kalkınmasında büyük katkıları olan kurumlaşmış müesseseler bunlar. Globalleşen dünya ekonomisi çerçevesi içinde, pazar ekonomisi anlayışıyla, bu işletmelerin özelleştirilmesi gündeme getiriliyor; ama, ne garip bir çelişki ki, bir yanda da BİT dediğimiz belediye iktisadî teşekkülleri oluşturulması gibi bir garabetle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, biz bunun bilincindeyiz. Ben size bir örnek vereyim. Bundan on oniki yıl önce bir büyük şehrimizde havadan fotoğrafla harita işi ihale edilse, ehil firmalardan birine o günün parasıyla 1 trilyona yaptırılabilirdi. Üç beş kişiyi -parti adamı- bir araya getirdiler, bir şirket kurdular ve bu işi ihalesiz o şirkete verdiler ve o büyük şehrin  bu harita işi gecikerek 5 trilyona mal oldu. Öyle ilginç olaylarla karşılaşıyoruz ki, böyle kolaycı çözümlerle... Bazen, özellikle irice belediyelerde, matbaa işlerine büyük para gidiyor, matbaacılık yapan, yayın yapan, basım yapan bir şirket kuralım diyorlar; belediye işçilerinin toplusözleşme gereği giyim kuşamıyla ilgili fazla masraf yapıyoruz, haydi bir terzihane kuralım, bununla ilgili bir şirket kuralım diyorlar. Yani, ciddî anlamda özelleştirme düşünen, ciddî anlamda pazar ekonomisinin uygulanmasını düşünen bir yaklaşım böylesine bir çelişki içine düşer mi? Belediye yönetimleri adam gibi ihale şartnamelerini hazırlarlar; o şartnamelere göre, açık, saydam ihaleler yapılır; o yörelerin, o beldelerin esnafı, sanayi erbabı, ticaret erbabı girer, bu işleri en uygun şekilde yapar. Yarışmacı pazar ekonomisinin de, hatta, sosyal anlamda pazar ekonomisinin de gereği budur. Bu şirketlerin her birinin ne hale geleceğini biliyoruz bu görevleri yerine getirirken. Bunlar, yandaşların işe yerleştirildiği, partizanca uygulamaların yapıldığı, yolsuzluğa, soyguna, vurguna açık yerlerdir. Bugün Parlamento çatımız altında dahi bu şirketlerden, BİT'lerden dolayı 40'a yakın milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması söz konusudur. Bunu böyle yapmak, Avrupaî anlamda da, Avrupa standardında da yanlıştır, irrasyoneldir, akıldışıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka yaklaşım da şu: Biz, Avrupa standardında, çok geniş görev kapsamı olan belediyecilik anlayışını getirmek istiyoruz. Avrupalı olmak, ciddî anlamda, sosyal yaşam tarzıyla, estetik anlayışıyla, şehirleşme moduyla, kültür sanat faaliyetleriyle birlikte olur. Bugün, Avrupa Birliğine yeni üye olan Doğu Bloku ülkelerinin neredeyse, 50 000-60 000 nüfuslu olan şehirlerinde dahi opera vardır, tiyatro vardır, çocuk tiyatrosu vardır, kukla tiyatrosu vardır, güzel sanatlarla ilgili akademiler vardır, konservatuvarlar vardır ve bunlar, belediyelerin, yerel yönetimlerin desteklediği kuruluşlardır, desteklediği çalışmalardır. Bizim de, buna benzer çalışmaları belediyelerimiz için öngörmemiz gerekir. Bu, çok kısa geçmiş burada. Örneğin, belediyelerimize, ören yerlerin bakımı onarımıyla ilgili, restorasyonuyla ilgili görevler veriyoruz. Bu görevlerle birlikte, özellikle, tarihî ören yerlerin olduğu turistik bölgelerde, sadece Aspendos Tiyatrosuyla kalmamalıyız, binlerce yıllık Anadolu uygarlıklarının ürünü olan, olağanüstü görkemli sanat-kültür etkinlikleriyle ilgili yapıları kullanılır hale getirebilmeliyiz; sadece onarımıyla kalmamalıyız ve bunların da bir ölçüde yönetimi, o yörenin belediye yönetimlerinin elinde olmalıdır. Olsa olsa, Kültür Bakanlığı, bunun koordinasyonuyla ilgili, belediyelerin desteklenmesiyle ilgili merkezî bir fonksiyonu üstlenmelidir.

Rahmetli İsmet Paşa, böylesine çağdaş, Avrupaî anlamda bir sanat dünyasının, kültür dünyasının, estetik dünyasının oluşmasını teşvik etmek için, ömrünün son günlerinde dahi, her hafta, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının konserlerini en önde izlemiştir ve Türkiye, belediyelerin de katkısıyla, merkezî hükümetin de katkısıyla, cumhuriyetin ilk yıllarında, aydınlanma döneminde, Türkiye'nin dört bir tarafında, en uç noktalarda -Doğu Anadolunun en uç noktalarında, Güneydoğu Anadolunun en uç noktalarında, Trakya'nın en uç noktalarında- 8 000 halkeviyle, halkodasıyla, böylesine Avrupaî, çağdaş, estetik anlayışla, sanat-kültür faaliyetlerini en uç noktaya kadar yaymıştır. Cumhuriyetçi olmak, Atatürk'ü izlemek, Atatürk'ü örnek almak, O'nun önderliğini kabullenmek, biraz da bu alanda yapılanları O'nun gibi anlamakla mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dinçer, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, "yanlışın neresinden dönülürse kârdır" der atalarımız. O nedenle, biz, bu yasa tasarısını ciddî bir şekilde ele alalım; böyle, çağdaş anlamda, Avrupaî anlamda, Avrupa standardında, yerinden yönetim anlayışıyla, Türkiye'yi belediyeler Türkiyesi haline getirecek bir anlayışla, hep birlikte yeniden düzenleyelim. Böyle alelacele, ben yaptım oldu anlayışıyla bir yerlere varamayız. Yani, Cevat Fehmi Başkut'un Buzlar Çözülmeden adlı tiyatro eserinde olduğu gibi, rastlantı eseri bir yerde kaymakam olarak görevlendirilen aklından zoru olan birisi, orayı burayı asmış kesmiş, eksik gördüğü bütün yerlerde, bütün kurumları mülga hale getirmiş, o yerleşim yerinde bir düzen bırakmamış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dinçer, istirham ediyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Uygulamalarıyla yanlış sonuçlar verecek olan, ülke aleyhine, halkımız aleyhine sonuçlar verecek olan, sıkıntılar yaratacak olan bir düzenlemeyi, Cumhuriyet Halk Partisi adına, şahsım adına rica ediyorum, geri çekelim, tekrar gözden geçirelim, hep birlikte, en kısa süre içinde en mükemmel bir hale getirelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

14 üncü madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Münir Erkal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Belediyeler Kanunu Tasarısının genel bir değerlendirmesini yapmakta fayda var. Bu kanun tasarısı, bütün hükümetler döneminde, önemli bir yaklaşım olarak düşünülmüş, çeşitli spekülasyonları yapılmış; ama, bir türlü Meclisin önüne getirilememiştir. Her şeyi yapacağım mantığı, hiçbir şey yapmamayı netice olarak vermiştir. Bunun için, tabiî, biz arzu ediyoruz ki, her şeyin en mükemmeli, en ilerisi yapılsın. Önünüze gelen bu kanun tasarısında, biz, değerli Cumhuriyet Halk Partisinin de bu husustaki hassasiyetini biliyoruz. İktidar ve muhalefetiyle beraber, burada, önemli bir adım atılmaktadır ve bu adım atılmalıdır. Bu bir başlangıç noktası olmalıdır; önemli bir başlangıç noktası olmalıdır. Belki, arzu edilen bütün eksiklikler, arzu edilen tüm imkânlar sistemin içinde olmayabilir; ama, oluşturulan yapısı itibariyle, bu önemli bir başlangıçtır ve bu başlangıç, bundan sonra, güçlenerek, iktidarla muhalefetle beraber, çok daha güzel bir noktaya gitmelidir.

Türkiye'de merkezî yönetimden hep şikâyet ediyoruz; hantallığından, bürokrasinin katılığından, yerel yönetimlerde en küçük bir işin bile Ankara'ya taşındığından şikâyet ediyoruz. On yıl belediye başkanlığı yapmış biri olarak, bunu yaşayan biriyim de ayrıca; böyle de bir özelliğim var, birikimim var. Ayrıca, mimar kimliğimle de, kentlerin dokularının sağlıklı oluşmasındaki sıkıntıları da çok iyi biliyorum; en küçük bir tadilat, geçmişte, Ankara'ya taşınıyordu. 1985 yılında yasalaşan İmar Kanunu çıkarılırken, çok spekülasyonlar oldu, böyle bir yetki yerel yönetimlere verilebilir mi diye. Önemli bir yetkidir gerçekten, güçlü bir yetkidir, gerçekten, potansiyeli çok fazla olan bir yetkidir; ama, bakın, artık, şunu kabullenmemiz lazım; bütün siyasî partilerin, siyasî iradelerin de şunu gündeme getirmesi lazım: Yönetişim kavramını, yani, vatandaşın sistemi denetleme şuurunu, bilincini, iradesini maksimuma çıkarmak lazım. Yönetişim böyle olur. Yönetişimi vatandaşa yayabilirseniz, gerçek anlamda bir otokontrol sistemi oluşur. O zaman da, yerel yönetimlere verilen yetkilerle vatandaş arasındaki karşılıklı etkileşim, birtakım büyük yanlışlıkların ortadan kalkmasına -ne yapar- engel olur, vesile olur.

Bizim, aslında, öncelikle, sivil toplumdaki bu sistemi, hatta, sivil toplumun yeni yaklaşımıyla, gönüllü sektörün gücünü artıracak sistemi de gündeme getirmemiz lazım. Hükümet olarak, Bilgi Edinme Hakkı Kanununu çıkardık. Bu, otokontrol sisteminin güçlenmesinde, sivil toplumun güçlenmesinde çok önemli bir adım. Tabiî, bunun gerisinin de gelmesi lazım. Dolayısıyla, onun için, yerel yönetimlere yetki devrinde ve bu sistemin bu şekilde başlangıcında çok önemli bir şey görüyorum; adım olarak ve başlangıç olarak görüyorum.

Bakın, çok önemli bir şey söyleyeceğim. Siyasî krizlerin çok yoğun olduğu dönemlerde, hükümetlerin bir nevi devredışı kaldığı dönemlerde -bunları yaşadık- eğer, belediyeler, yerel yönetimler güçlü bir yapıya sahip olmasaydı, şehirler zarurî hizmetlerin hiçbirini alamazdı. İçmesuyu bulamazdınız, yollarda seyahat edemezdiniz, seyrüsefer yapamazdınız; zarurî hizmetleri alamazdınız. Geçmiş dönemde, hükümetlerdeki kriz dönemlerindeki sıkıntılarda, yerel yönetimler çok önemli fonksiyon ifa etmiştir. Bu anlamda, elimizden geldiği kadar, şu anda, hükümet olarak bunu gündeme getirmemiz, bu sistemin daha da güçlenmesi, Türkiye'nin geleceği açısından umut vericidir.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, biliyorsunuz, yerel yönetimlerde parlamenter sistem yoktur, yerel yönetimlerdeki sistem başkanlık sistemidir. Dolayısıyla, başkanlık sistemi daha esnek, inisiyatif kullanan, çabuk karar verebilen, yirmidört saat hizmet üretebilen bir yapıyı beraberinde getirmiştir, bürokrasiden uzak bir yapıyı beraberinde getirmiştir. Aslında, yerel yönetimlerin bu hızlı, hizmet üreten, esnek, fleksibl, çabuk karar verebilen, anında müdahale edebilen yapısı, Türkiye'de fevkalade önemli bir yapıdır. Değerli arkadaşlar, onun için, belediyelere getirilen bu yetki, bu anlamda çok önemli kazanımları da ülkeye taşıyacaktır.

Tabiî, yönetişim kavramının arka planında, vatandaşı memnun etmek esprisi var. Burada, Fatih Sultan Mehmet Hanın bir tespiti var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN - Buyurun Sayın Erkal.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - ... yönetişimle bütünleşen bir tespit. Fatih Sultan Mehmet Han "hüner, bir şehir bünyad eylemektir; reaya kalbin âbâd eylemektir" demiştir; yani, ustalık, marifet, bir şehri imar etmek, iskân etmek, güzel hizmetler yapmaktır; ama, bunu yaparken bir şeyi asla unutmayınız, milletin de gönlünü, kalbini hoş tutunuz; yani, ikisi arasındaki dengeyi sağlayarak bunu yapınız. İşte, yönetişim kavramının başka bir tarifi bu.

Değerli arkadaşlar, bu anlamda, küreselleşme gerçeklerini de gözönüne alarak yerel yönetimlerde atılan bu adımın, değerli muhalefetimiz Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da destekleneceğini umuyoruz.

Ayrıca, bazı arkadaşların 2 000 ve 5 000 nüfusları konusunda tenkitleri oldu. Tabiî, 11 inci maddeyi ciddî okuduğunuz zaman, burada, Danıştayın görüşü alınarak ve İçişleri Bakanlığının teklifiyle bu yapılır deniliyor. Eğer o 2 000 nüfuslu yerde, nüfusun dışında, fonksiyonel açıdan, çevre düzeni açısından veya başka bir açıdan yüksek potansiyel varsa ve bu ifade edilirse, zaten bunun gereği yapılacaktır. Bu da, önemli bir yaklaşım olarak gündemdedir. Bunu Ali Cumhur Bey söylemişti.

Ayrıca, Ali Dinçer Beyin söylediği şirketler meselesi var; şirketler konusuna da kısaca temas etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, belediye şirketleri, birçok belediye hizmetlerinin yerine getirilmesinde önemli görevler ifa etmektedirler. Özellikle, herhangi bir kentte tekelleşme varsa, herhangi bir konuda serbest piyasada arzu edilen rekabet şartları oluşmamışsa, tanzim anlamında birtakım destekleri belediyeye bu esnekliği vermektedir. Bu da, kent hizmetinin çok daha sağlıklı yürütülmesi açısından önemli bir kazanım sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, sözü fazla uzatmadan, son olarak şunları söylemek istiyorum: Bu adım, önemli bir adımdır. Burada yapacağımız gayret ve çalışmalar, iktidarıyla ve muhalefetiyle beraber hepimize ait olacaktır. Yerel yönetimlerin güçlenmesi, Türkiye'nin sivilleşmesi açısından, demokratikleşmesi açısından ve diğer kazanımlar açısından, bana göre, çok önemli bir adımdır. Bunu hep beraber paylaşalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 5 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "yaptırır" ibaresinden sonra gelmek üzere "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu elli bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korunma evleri açar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Serpil Yıldız

Nükhet Hotar Göksel

Fatma Şahin

 

İzmir

 İzmir

Gaziantep

 

Nimet Çubukçu

Haluk İpek

Faruk Çelik

 

İstanbul

Ankara

Bursa

 

Ali Sezal

Asım Aykan

Nusret Bayraktar

 

Kahramanmaraş

Trabzon

İstanbul

 

Avni Doğan

A. Faruk Ünsal

Mücahit Daloğlu

 

Kahramanmaraş

Adıyaman

Erzurum

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(1/766) esas sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Organize Sanayi Bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı dışındadır."

 

Faruk Çelik

Haluk İpek

Sadullah Ergin

 

Bursa

Ankara

 Hatay

 

Asım Aykan

 

T. Ziyaeddin Akbulut

 

Trabzon

 

Tekirdağ

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 Tasarının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere "Belediye Coğrafî ve Kent Bilgi Sistemlerini kurar."

 

Erdal Karademir

Orhan Sür

A. Rıza Bodur

 

İzmir

Balıkesir

İzmir

 

Ali Dinçer

 

Nadir Saraç

 

Bursa

 

Zonguldak

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Baratalı

Türkân Miçooğulları

M. Akif Hamzaçebi

 

 İzmir

 İzmir

Trabzon

 

A. Kemal Kumkumoğlu

 

Mehmet Küçüaşık

 

İstanbul

 

Bursa

"Yeşil alanların imara açılması ve imar yoğunluğu artırılması kararları ile çevre sorunu yaratma olasılığı bulunan yatırım ve uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesi sağlanarak gerekirse referandum yapılır."

BAŞKAN - Beşinci önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Baratalı

Türkân Miçooğulları

A. Kemal Kumkumoğlu

 

İzmir

İzmir

İstanbul

 

Mehmet Küçükaşık

 

Nadir Saraç

 

Bursa

 

Zonguldak

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "Belediye, kanunlarla münhasıran başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar veya yaptırır, gerekli kararları alır, uygular ve denetler" hükmü Anayasaya aykırı bir düzenlemedir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunundaki yaklaşımın doğal sonucu olarak, merkezî idarenin sınırlı sayıdaki görevlerinin dışında kalanlar mahallî müşterek ihtiyaç tanımı içinde mahallî idarelere aktarılmıştır.

Bu yaklaşım, Anayasanın 126 ve 127 nci maddelerindeki merkezî ve mahallî idarelerle ilgili ilkelerine aykırıdır. Anayasanın "mahallî müşterek ihtiyaçları karşılamak" üzere kurulmasını öngördüğü mahallî idarelere verilen görevlerin karşılaşacağı toplumsal ihtiyaçların büyük çoğunluğunun mahallî müşterek ihtiyaç olarak nitelenmesi mümkün değildir. Yerelliği aşan gereksinimler, özellikler ve sonuçlar söz konusudur.

Anayasadaki düzenleme, merkezî idarenin genel yetkili, mahallî idarelerin ise özel yetkili kuruluşlar olduğunu göstermektedir. Bu anayasal engele takılmamak için, Belediyeler Kanunu ve İl Özel idaresi Kanunu Tasarılarında belediyelerin ve il özel idarelerinin görevleri belirlenirken; merkezî idarenin görevli olduğu alanlar (adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, dış ilişkiler, maliye, hazine, dışticaret, gümrük, millî eğitim, diyanet, sosyal güvenlik hizmetleri, tapu kadastro, nüfus ve vatandaşlık işleri) dışındaki iş ve hizmetler tek tek sayılmıştır. Ancak, belirtmek gerekir ki, bu yaklaşım da Anayasaya aykırılığı ortadan kaldırmamıştır. Çünkü, belediyelerin ve il özel idarelerinin görevlerinin sayılması, merkezî idarenin özel yetkili olması konumunu değiştirmemiştir.

Zaten tasarılarda, kanunlarla başka kamu kurum ve kuruluşlarına verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görevin belediye/il özel idaresi tarafından yerine getirileceği hükme bağlanarak, yerel yönetimlerin genel yetkili olduğu bir başka şekilde ifade edilmiştir.

Merkezî idare ile yerel yönetimler arasında görev bölüşümüne ilişkin birçok kanun, dava veya itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelmiştir. Mahkeme, bu vesilelerle mahallî müşterek ihtiyaç kavramına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmelerinde; Anayasanın il, belediye ya da köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarının neler olduğunu belirlemediğini, bunun saptanmasını yasaya bıraktığını, bu durumda yasaların kamu yararını gözeterek Anayasa sınırları içinde merkezî yönetimle yerel yönetim arasındaki görev sınırlarını belirleyebileceğine karar vermiştir. Yani, merkezî idarenin mahallî müşterek ihtiyaçların karşılanmasına müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarıyla bir ölçüde mümkün olmasına karşılık, Anayasada ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında yerel yönetimlere, mahallî müşterek ihtiyaçlar alanını aşarak ulusal kamu hizmetleri alanında doğrudan görevler verilmesi Anayasaya aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                            Türkân Miçooğulları (İzmir) ve arkadaşları

"Yeşil alanların imara açılması ve imar yoğunluğu artırılması kararları ile çevre sorunu yaratma olasılığı bulunan yatırım ve uygulamalarda yöre halkının bilgilenmesi sağlanarak gerekirse referandum yapılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekolojik dengeleri gözetmeyen kalkınma çabaları tıkanmaya mahkûmdur. Bu nedenle kentleşme uğraş ve politikaları, ne pahasına olursa olsun anlayışıyla değil, çevreyi ve doğayı kirletip tahrip etmeden yürütülmelidir.

Çevre hakkı, artık evrensel insan hakları kapsamına girmiştir. Temiz ve sağlıklı çevrede yaşamak bireylerin temel hakkıdır.

Kanun tasarısının 14 üncü maddesine bu fıkranın eklenmesiyle yörede yaşayanların kararlara katılımı sağlanarak, yerel yönetimlerin demokratik nitelikleri güçlendirilmiş olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

3 üncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Tasarının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere, "Belediye, coğrafî ve kent bilgi sistemlerini kurar."

                        Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, olabilir; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Karademir?..

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Coğrafî ve kent bilgi sistemi, bir şehrin bilgilerinin birbirleriyle ilişkili olarak ve istenildiği anda ulaşılabilecek şekilde düzenlenmesi, altlık haritaların oluşturulması, gerekli donanım ve personel altyapısının oluşturulması ve bu sistemin ayakta kalabilmesi için gerekli koordinasyonun oluşturulması gibi mekâna dayalı verilerin girişi, saklanması, yönetimi, analizi ve çıktılarının alınması işlerini bilgisayar ortamında yapabilen konumsal bilgi sistemidir.

Günümüzde bu teknoloji belediye hizmetlerimiz için zorunludur.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin olumlu bularak takdirinize bıraktığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Dördüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(1/766) esas sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Organize Sanayi Bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı dışındadır."

                        Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçiyi okutuyorum :

Gerekçe :

Sanayiin belkemiğini oluşturan ve yaklaşık 1 000 000 kişinin çalıştığı, yakın gelecekte 4 000 000 - 5 000 000 kişinin çalıştığı çalışacağı OSB'lere 2000 yılında yayımlanan 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile pek çok kamu hizmeti sunma yetkisi tanınmıştır. OSB'ler hem devletin hem de yerel yönetimlerin yapması gereken imar, yol, su ve kanalizasyon, arıtma tesisi, çevre ve çevre sağlığı, temizlik, katı atık toplama, itfaiye, acil yardım, kurtarma, ambulans, ağaçlandırma, park, yeşil alan, kültür ve sanat tanıtım, spor, ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerinin yanı sıra, bilgi ve bilişim teknolojilerinden  yararlanılmasını sağlama, teknoloji geliştirme, elektrik, doğalgaz, haberleşme, güvenlik, vb. pek çok yatırımı ve hizmeti kendi sınırları içinde hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olarak üstlenmiş ve böylece devletin yükünü de azaltmıştır.

Çalışan nüfusu pek çok belediye nüfusundan daha fazla olan OSB'lerin mevcut yetki ve sorumluluklarının devam ettirilerek OSB'lerin hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birim olarak hizmet sunması amaçlanmış ve sanayiin ihtiyaçlarının en uygun yöntemle karşılanması ve kamuya yük olmaması öngörülmüştür.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Beşinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Belediyeler Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının sonundaki "yaptırır" ibaresinden sonra gelmek üzere "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu elli bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korunma evleri açar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Serpil Yıldız (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Ülkemiz açısından yeni bir hizmet dalı olan kadın koruma evlerinin yaygınlaştırılması, var olanların geliştirilmesi, hizmetin yararlanıcılarının özellikleri dikkate alınarak çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, koruma evleri, şiddete uğrayan ya da uğrama riski taşıyan ve desteğe gereksinimi olan kadınlara ve çocuklara psikolojik, hukukî ve ekonomik alanda danışmanlık hizmetleri sunmak ve yararlanabilecekleri hizmet kuruluşları konusunda bilgilendirerek, gereksinim duydukları hizmet türüne en kısa zamanda ulaşmalarını sağlamak belediyelerin aslî görevi olmalıdır. 

Kadın koruma evleri, kadının toplum içindeki statüsünün yükseltilmesi, üretken hale getirilmesi, sağlık, beslenme, çocuk gelişimi ve eğitimi, aile planlaması ve ev ekonomisi konularında bilgilendirilmesi, haklarının nasıl kullanılacağının öğretilmesi, çeşitli konularda rehberlik yapılması, sosyal, kültürel açıdan çok boyutlu ilgi alanlarının geliştirilerek kentsel yaşam biçimine uygun tutum ve davranışlar geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeler doğrultusunda 14 üncü maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.28

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.40

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Temmuz 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.41