Normal TBMM 2 3 2004-07-20T08:44:00Z 2004-07-20T08:44:00Z 89 58729 334759 TBMM 2789 669 411107 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 54       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

107 nci Birleşim

29 Haziran 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'ın, Kocaeli'nin düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümü ve İlin sosyoekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, patatesin ülke ekonomisindeki önemi ile üreticilerin ve çiftçilerimizin içinde bulundukları sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan'ın, Türkiye'nin, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin denetim sürecinden çıkarılmasının AB sürecindeki önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, (6/1134, 6/1135, 6/1143 ve 6/1147) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/202)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 31 milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2004 tarihinde tatile girmeyerek çalışmalarına devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5.- Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/803 ) (S.Sayısı : 617)

6.- Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı : 618)

7.- Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı : 458)

8.- Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/562) (S.Sayısı : 464)

9.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/815) (S. Sayısı: 579)

10.- Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı : 614)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, kamu kurum ve kuruluşlarınca verilen Hazine garantilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/2446)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Bilgi Edinme Hakkı Yasasına ve Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Yasaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2447)

3.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin faiz oranlarının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/2468)

4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Eve Dönüş Yasasından yararlanmak isteyenlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2475)

5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, çocuk gözetimevleri kurulup kurulmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2523)

6.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, "pembe kart" sahibi vatandaşlarımıza ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2638)

7.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana İlindeki kültürel amaçlı yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2697)

8.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, okuma yazma kurslarına ve ilköğretime ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2701)

9.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, hastanelerdeki döner sermaye uygulamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2703)

10.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/2712)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan kuruculara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2716)

12.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, 19 Mayıs törenlerinde imam-hatipli bir öğrencinin konuşma yapmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2719)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Çamlıdere Barajı civarında bulunan fosil kalıntılarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2738)

14.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Kırklareli civarındaki Longoz ormanlarının korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2740)

15.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Irak'taki Türkmenlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/2742)

16.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Salihli Organize Sanayi Bölgesi için gereken ödeneğe ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2744)

17.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, balıkçılarımızın sorunlarına ve bazı balık türlerinin tükenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2776)

18.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki harita ve kadastro mühendislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2789)

19.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait taşınmazlara ve İstanbul Deprem Master Planına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2797)

20.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Adana Fen Lisesinin personel ve ekbina ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2811)

21.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, atama nakil yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2812)

22.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Karayolu Taşıma Yönetmeliğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/2822)

23.- Van Milletvekili Maliki Ejder ARVAS'ın, hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere,

- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, buğday üretimindeki kalite sınıflandırmasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2837, 2838)

24.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, THY'nin fiyat tarifesine ve 2003 yılı kâr-zarar durumuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2840)

25.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün idarî ve teknik personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/2892)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, ekolojik tarım ürünlerinin Türkiye ekonomisi açısından önemine,

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç'un ölümünün 44 üncü yıldönümüne, eğitimde ortaya koyduğu görüşlere ve köy enstitüleri uygulamalarındaki çalışmalarına,

Sivas Milletvekili Orhan Taş, Sivas'ın tarihî ve kültürel değerlerine ve turizm gelirlerinden daha fazla pay alabilmesi için alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin, tarımsal destekleme politikalarının amaç ve ilkeleri ile tarımsal sorunların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla genel görüşme (8/16),

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 22 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirlenmenin sebeplerinin ve sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması (10/200),

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler ile Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin Almanya'ya,

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Suriye'ye,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 613 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı : 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı : 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı : 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında (1/731) (S. Sayısı : 349)

6 ncı sırasına alınan, Dahiliye Memurları Kanunu, İl İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/802) (S. Sayısı : 461),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

5 inci sırasına alınan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/828) (S.Sayısı : 613),

7 nci sırasına alınan, Hayvanları Koruma, (1/323) (S. Sayısı : 446),

Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

29 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.48'de son verildi.

                                                       

İsmail Alptekin

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Ahmet Küçük

 

Bilecik

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Mevlüt Akgün

 

 

 

Karaman

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                         No. : 156

II. - GELEN KÂĞITLAR

 25 Haziran 2004 Cuma

 Tasarılar

1.- Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/831) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

2.- Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/832) (Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.2004)

Raporlar

1.- Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (Dağıtma tarihi : 25.6.2004) (GÜNDEME)

2.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/249) (S. Sayısı : 615) (Dağıtma tarihi : 25.6.2004) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin, tarımsal destekleme politikalarının amaç ve ilkeleri ile tarımsal sorunların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/16) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.6.2004)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 22 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirlenmenin sebeplerinin ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/200) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2004)

                                                                                                         No. : 157

28 Haziran 2004 Pazartesi

Raporlar

1.- Belediyeler Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Dağıtma tarihi: 25.6.2004) (GÜNDEME)

2.- Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/803) (S. Sayısı : 617) (Dağıtma tarihi: 28.6.2004) (GÜNDEME)

                                                                                                         No. : 158

29 Haziran 2004 Salı

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 9.6.2004 Tarihli ve 5186 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/833) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2004)

Tasarılar

1.- Elektrik Piyasası Kanunu, Doğalgaz Piyasası Kanunu ve Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/834) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

2.- Petrol Kanunu Tasarısı (1/835) (Adalet,  Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/836) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

4.- Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/837) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

5.- Avrupa Orman Enstitüsüne İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/838) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

                    6.- Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı (1/839) (Adalet,  Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

7.- Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/840) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)

Teklif

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması  Hakkındaki İçtüzük Teklifi (2/305) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2004)

Tezkereler

1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/594) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

2.- Afyon Milletvekili Mahmut Koçak'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/595) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/596) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/597) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

5.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/598) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

6.- Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/599) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

                    7.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/600) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

8.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/601) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

9.- Tokat Millletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/602) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2004)

Raporlar

1.- Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi : 29.6.2004) (GÜNDEME)

2.- Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/768) (S. Sayısı: 619) (Dağıtma tarihi : 29.6.2004) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.6.2004)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 31 Milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.6.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

29 Haziran 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, İzmit İlinin kurtarılış yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'a aittir.

Sayın Ayar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'ın, Kocaeli'nin düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümü ve İlin sosyoekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmit'in düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kocaeli halkının dört gündür coşkuyla kutladığı şenlikleri düzenleyen Valilik ve Büyükşehir Belediyemize teşekkür ediyorum. İzmit'in düşman işgalinden kurtarılışını bir kez daha kutluyor; Millî Mücadelemizin Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi rahmetle, şükranla ve minnetle anıyor; gazilerimize uzun ömürler dileyerek saygılarımızı sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Kocaeli, Avrupa-Asya yolu üzerinde, deniziyle, yeşiliyle, iklimiyle, bereketli topraklarıyla Türkiye'nin en güzel şehirlerindendir. Tarihi üçbin yıl öncesine kadar uzanır. Bu topraklarda Bithynia (Bithinya), Nicomedia (Nikomedya), Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere birçok uygarlık kurulmuştur.

Mondros Mütarekesinden sonra, 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletlerinin donanmasının Marmara'ya girmesiyle, İzmit, son kez işgal edilmiştir. 27 Ekim 1920 tarihinde, İngilizler, İzmit'i Yunanlara bırakarak çekilmişlerdir. 28 Haziran 1921'de, Kuvayı Millîyecilerimiz çetin mücadeleden sonra İzmit'i yeniden ele geçirmişlerdir. Yüce Tanrı'dan temennimiz, şehrimizin bir daha düşman işgaline uğramamasıdır.

 Değerli milletvekilleri, 1954 yılına kadar, Kocaeli'nin bir ucu İstanbul'da, bir ucu Bolu-Düzce'dedir. 1954 yılında Sakarya'nın il olmasıyla beraber, Sapanca, Adapazarı, Hendek, Akyazı, Karasu İzmit'ten koparılmış; 1966 yılında da, Kaynarca, yine Sakarya'ya bağlanmıştır. Yalova il yapılırken, yine, Altınova da Kocaeli’nden ayrılmıştır; bir zamanlar Tuzla, Gebze'nin de mahallesiydi.

Toprak bakımından 67 vilayetin en küçük ili Kocaeli olmuştur. 81 vilayet içerisinde de, Kocaeli'nden toprak bakımından küçük 4 il daha bulunmaktadır.

Bugünkü Kocaeli, Körfezin etrafına inci gibi dizilmiş; Karamürsel'den Gebze'ye kadar ilçe ve beldelerden müteşekkil, bütünlük arz eden bir şehirdir; ayrıca, kuzeyde, sahil ilçemiz Kandıra vardır.

Bu dar coğrafyada, 2000 yılı nüfus sayımına göre 1 250 000 kişi yaşamakta, kilometrekareye 350 kişi düşmektedir; Türkiye'nin her bölgesinden göç almaya devam etmektedir. İstanbul'a bitişik olması, deniz, demir ve karayollarının bulunması, enerji ve su kaynakları, uygun arazileri, Kocaeli'ni, sanayi için cazibe merkezi yapmıştır. İlimizde, 400 büyük, 7 000 küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşu vardır.

Türkiye'de fert başına millî geliri en yüksek olan ildir Kocaeli. 2003 yılında 14 katrilyon civarında vergi ödemişiz, 2004 Ocak-Mayıs döneminde de 6 katrilyon 300 trilyon vergi tahakkuk ettirilmiştir. Yani, 2003 yılında, devlete yaklaşık 15 katrilyon vermiş, karşılığında 9 trilyon alabilmişiz. Bir başka ifadeyle, genel bütçeye yüzde 14,32'lik bir bölümü Kocaeli veriyor, bunun karşılığında da binde 65 alabiliyor; yani, 17 verip, 1 almışız.

İstanbul'dan sonra en çok vergiyi Kocaeli ödüyor, vergi tahsilatında Türkiye birincisiyiz. Ayrıca, 50 kişi üzerinde işçi çalıştıran 259 büyük firmanın vergileri de başka illere yatmaktadır. Kocaeli'nde faaliyet gösteren firmalar vergilerini ilimizde ödeseler, bu oranlar daha da katlanır. Bu durum, bilhassa büyükşehir belediye paylarının hesaplanmasında haksızlık doğuruyor.

Asrın felaketi olan 1999 yılındaki depremin merkezi Gölcük'tür, büyük can ve mal kayıpları olmuştur. 2000 ve 2001 yılı krizleri en çok İzmit'i etkilemiştir; çünkü, sanayi şehridir, binlerce insanımız işsiz kalmıştır.

Eğitimde sorunlarımız var, 2 000 civarında derslik açığımız var.

Duble yollarımızı bitirmeye çalışıyoruz.

10 000 kişiye ve 11 doktor düşüyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayar.

EYÜP AYAR (Devamla) - ...yatak sayısı bakımından Türkiye'de 46 ncı sıradayız.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Bugün, Kocaeli'nin en büyük sorunu, çok kıymetli, ama, dar olan coğrafyasını kurtarmaktır, gelişigüzel yapılaşmaya dur dememiz lazım. Sadece Gebze'de, Kocaeli'ndeki sanayiini yüzde 60'ı toplanmıştır, organize sanayi bölgesi kurmak isteyen herkese izin vermişler; bir ilçe bu yükü taşıyabilir mi, hesap eden olmamış.

Bir zamanlar balık dolu olan Körfez, bugün ölüdeniz durumundadır. 35 liman ve iskele kurulmasına müsaade edilmiş; Körfez bu kadar yükü taşıyabilir mi hiç düşünülmemiş, isteyene ver gitsin mantığı uygulanmış.

Yapmamız gereken en önemli iş, ilimizin tümünü kapsayan bölgesel gelişme, yani, stratejik master plan yapmaktır, gelişigüzel kullanımlara son vermemiz lazım. Bu kıymetli toprakları hovardaca kullanmayalım, çevreyle uyum sağlayalım.

Kocaeli, Türkiye'ye yapacağı her türlü katkılarıyla parlayan yıldız olmaya devam edecek diyorum; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı ikinci söz, patates üreticileri ve çiftçilerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'a aittir.

Buyurun Sayın Oyan.

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, patatesin ülke ekonomisindeki önemi ile üreticilerin ve çiftçilerimizin içinde bulundukları sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilk kez gündemdışı söz alarak konuşuyorum.

Türkiye'de çiftçinin çok zor günler yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Hava koşulları ve doğal afetler gibi olağanüstü doğal koşullar da, çiftçiyi, bu yıl her zamankinden daha fazla yordu. Bütün bu doğal süreçlere karşı çiftçi savunmasız. Sosyal devletin elini toplumsal dayanışmadan çekmiş olması da çiftçiye dönük politikaların olmamasıyla birleşince, afet iyice büyüyor; yani, Türkiye'de doğal afetler, aslında, sosyal afet haline geliyor; çünkü, Türkiye'de, bugün, tarımda uygulanan politikasızlıklar nedeniyle, gerçek anlamda sosyal afet koşulları içerisinden geçiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tarımda politikasızlık, çaresi çok bulunamayan, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Eğer, politikaları Ankara'dan değerlendirme nosyonunu, kavramını yitirirsek, bu, baş edilemez bir sorun haline gelir. İnsanlar, doğayla baş edebilirler, selle, kuraklıkla da baş edebilirler, bunun önlemlerini alabilirler; ama, böylesine bir politikasızlığın önlemi yoktur, Ankara'nın devreden çıkmasının tedavisi yoktur.

Türkiye, beş yıldır, IMF, Dünya Bankası politikalarını izliyor ve birçok çiftçi, bugün, bu politikaların süne zararlısından daha zararlı olduğunu görmeye başladı; buna karşı çıkıyor. Dolayısıyla, bugün bu politikaları harfiyen uygulayanların, tarımın çökertilmesi konusunda tarihî bir sorumluluk taşıdıklarının bilincinde olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, 2000 yılından beri bütün destekler terk edildi, bir tek doğrudan gelir desteği var; bunun da üretimle ilgisi yok, gecikmeli ödeniyor. 2003 yılının ödemeleri henüz gerçekleşmedi. "İkinci taksiti 1 Haziranda ödenecek" denildi, 24 Haziranda Sayın Bakan "önümüzdeki günlerde ödenmeye başlanılacak" dedi. Dolayısıyla, o dahi yürümüyor. Üstelik, 2004 yılı için yapılacak ödemeler de faizdışı fazla hedeflerine feda edildi, 2004'te dönüm parası sabit bırakıldı; yani, enflasyonun erime sürecine terk edildi.

Mazot desteği, sadece 2003 için uygulandı. Herhangi bir yasal dayanağı yok, bundan sonra da mazotla ilgili herhangi bir destek gündemde değil.

Pamukta prim uygulaması da faizdışı fazlaya feda edildi ve 90 000 lirada tutuldu. Bütün bunlar neye yol açıyor; pamuk ekmeyen patatese yöneliyor ya da başka bir ürüne yöneliyor. Dolayısıyla,Türkiye'de ürün deseni bilinçsizce değişiyor.

Bakınız, Türkiye, patates üretiminde dünyada çok önemli bir noktada değil, yüzde 2'sini temsil ediyor dünya üretiminin. 6 000 000 ton patates üretiyoruz; fakat, tüketimimiz sadece 2 000 000 ton. Aradaki fazlayı ne yapacaksınız; ya ihraç edeceksiniz ya da içtüketimi artıracaksınız. Peki, ihracata yönelik ciddî bir politikanız var mı; hayır. Geçenlerde bir kararname vesilesiyle ton başına 19 dolarlık bir destek gündeme geldi. Kararname, 23 Mayısta Resmî Gazetede yayımlanıyor, 1 Nisandan geçerli, 31 Mayısta son buluyor; yani, bunun çiftçiye bir yarar sağlaması mümkün değil. Bundan yararlananlar, önceden haber alan, iktidara yakın bazı ihracatçılar oluyor. Böyle bir politika, politikasızlığın aslında bir başka biçimi; yani, tarıma dönük politika olmamasının, teşvikin de teşvik gibi uygulanmamasının bir başka yönü.

İçtüketimi geliştirmek gerekiyor. İnsan beslenmesinde, hayvan beslenmesinde ve nişasta, vesaire birtakım ürünler elde etmek bakımından sanayi üretiminde ve sanayie dönük yeni patates türlerinin geliştirilmesini desteklemek lazım.

Ben, birkaç haftadır Ödemiş'e gidip geliyorum. Ödemiş, Türkiye'deki patates üretiminin yüzde 10-12'sini temsil ediyor; yani, Ege Bölgesi bu kadarını temsil ediyor; ama, Ödemiş de bunun yüzde 90'ını tek başına temsil ediyor. Ödemiş, ilginç bir yer; patateste iki ürün alınabilen tek yer, tek nokta Türkiye'de; ama, üreticiler, bugün, patatesi tarlada bırakmaya kararlılar. Niçin; çünkü, kiloda toplama maliyeti 40 000 lira; toptan satsanız, nakliye, vesaire, 50 000-60 000 lira. Bu da, asla giderleri karşılamıyor; daha önce yapılmış elektrik giderlerini, vesaireyi saymıyorum. Şu an üretici, ürettiği ürünün, bir doğal afetten daha fazla bir afete uğramışçasına, yüzde 100'ünü tarlada bırakma noktasına gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, peki, bu üreticilerin girdisi nasıl ödenecek, bunların elektrik borçları nasıl ödenecek, bunların kredileri nasıl ödenecek? Sayın Tarım Bakanı, geçenlerde, 24 Haziranda şöyle bir şey söyledi: "Patates üreticisi -bir ilimiz için veriyor- bir ilimizin tarımsal elektrik borcunun 200 trilyon lira olduğunu biliyorum." Ama, bunu bilmek yetmiyor. Sayın Bakan şunu söylüyor: "Bir müddet sonra cerrahî müdahale gerekiyor, ya haciz ya da elektriği kesme yoluna gidilecek. Faizle ilgili birikmiş borçları yaymak gerekiyor" diyor. Şimdi, cerrahî müdahalenin elektriği kesmek biçiminde olması kadar antisosyal bir şey olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla)- Evet, borçları yaymak, ertelemek çözüm burada; bu çözümü bulmak zorundayız. Türkiye'de üreticiler perişan. Üreticinin gerek TEDAŞ'a olan borçlarının mutlaka ertelenmesi gerekiyor gerekse de tarım kredi kooperatiflerine ya da Ziraat Bankasına olan borçlarının ertelenmesi gerekiyor. Sadece Ödemiş için değil, sadece Nevşehir, Niğde için değil, Türkiye'de birçok üründe bu var, birçok ürün afete konu oldu. Bütün bu kesimleri gözeten politikalara ihtiyaç var.

Tabiî, çözüm yolları, uzun vadeli politikalar geliştirmekten geçiyor, Türkiye'de ulusal ve bölgesel anlamda tarım politikalarını oluşturmaktan geçiyor, ürün desteğini yeniden tanımlamaktan geçiyor; arz fazlası veya eksiği olan ürünlerde bu politikaların ürün bazlı olarak gündeme getirilmesi gerekiyor. Prim desteğinin buna bağlı olarak mutlaka gündemde olması ve doğrudan gelir desteğinin de üretimle bağlantısının kurulması gerekiyor. Dolayısıyla, patates için de benzer çözüm yollarına ihtiyaç var. Bu üründe, mutlaka, ulusal ve bölgesel üretim politikaları geliştirmek lazım. Siyasetüstü bir kalıcılık geliştirmek lazım; yani, burada, üreticinin, üniversitenin, kamu ve özel sektör temsilcilerinin birlikte işbirliği yapabileceği alanlar oluşturmak lazım; yani, ürün bazlı politikaları, sektör bazlı politikaları geliştirmek lazım; alternatif ürünlere desteği politika haline getirmek lazım.

Tabiî, bu arada, verimliliği artırmak, ama, maliyetleri de bir başka açıdan düşürmek gerekiyor. Maliyeti düşürmenin yolu şu: Patates ya da başka ürünlerde -ama, patates için çok önemli- sulama, maliyetin yüzde 20'si ve bunu, mutlaka düşürmek gerekiyor; damlama yöntemine geçmek gerekiyor. Küçük Menderes için söylüyorum; Beydağı Barajını bitirmek gerekiyor. Onun dışında, tohum tescil yasasının bugün tohumda üretim maliyetini çok artırıcı bir noktaya gelmiş olmasına çözüm aramak gerekiyor. Bu maliyetlerle, Türkiye'de, üreticinin bu üretime devam etmesi ve Türkiye'nin, dünya tüketiminin, kişi başına tüketimin yirmide 1'i, otuzda 1'i düzeylerinden daha yukarı çıkacak bir noktaya getirilmesi mümkün gözükmüyor. Bütün bunlara çözüm bulmamız lazım. Türkiye'de tarımı ne IMF'ye ne Dünya Bankasına ne de çokuluslu şirketlerin, tohum ya da diğer üretimler yapan şirketlerin insafına terk edebiliriz. Mutlaka, tarımda da ulusal düşünme geleneğini yeniden kazanmamız gerekiyor. Umarım, bu uyarılar bir işe yarar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmaya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap verecektir.

Sayın Güçlü buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Oğuz Oyan, İzmir bölgesindeki patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı yaptığı konuşmada, tarım politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu, düşüncelerini ifade etti. Ben, kendilerine teşekkür ediyorum ve ben de, konuyla ilgili düşüncelerimi ve patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili gözlemlerimizi, düşüncelerimizi bu vesileyle kamuoyuna duyurmak istiyorum.

Türkiye'de, içinde bulunduğumuz dönemde, geçen on yılın etkilerini yok saymak ve bir fotoğraf çekerek bugün hadiseleri konuşmak, değerlendirmeleri buna göre yapmak elbette doğru değildir; böyle bir şey, hayatı, olayları gerçek olarak tanımlamak açısından, kamuoyunu doğru bilgilendirmek olarak düşünülemez. Geçmişte, geçen on yıllık bir süre içerisinde Türkiye'de meydana gelen gelişmeleri çok iyi bilen insanlar olarak sizlere, elbette, bugün, meydana gelen olumsuzlukları telafi etme, özellikle kamu maliyesinde meydana gelen boşlukları, olumsuzlukları, eksiklikleri giderme konusunun hükümetimizin öncelik verdiği bir konu olarak bilinmesini ve bunun sonucu olarak da, reel sektörde meydana getirmeye çalıştığımız iyileşmelerin bunun devamı olarak ortaya çıktığını ifade ediyorum.

Tarım politikalarıyla ilgili olarak, Sayın Hocamız Oğuz Oyan, Türkiye'nin, IMF'ye, Dünya Bankasına ve uluslararası şirketlere tarımı terk etmemesi gerektiği şeklinde bir düşünceyi son cümleler olarak ifade etti; buna, elbette, bu milletin bütün fertleri olarak katılıyoruz. Biz, ulusal politikalarımızı, herkesten daha çok geliştirmek, tatbik etmek mevkiinde olan insanlarız, parti olarak da bu anlayışın mensupları olarak buradayız ve ben, kendi ülkemde, toplumumuzun, milletimizin, özellikle kırsal kesimin ihtiyaçlarına yönelik olarak politikalarımızı belirlerken, araçlarımızı tespit ederken bu bakış açısına göre yapılması gerektiği konusunda hiç tereddüt taşımayan bir insan olarak, bu sözü, aynen, ben de ifade ediyorum ve birbuçuk yılı aşkın bir dönem içerisinde uyguladığımız politikalarda, elbette, Dünya Bankasıyla devam eden anlaşmanın tezahürleri olarak politikalarımızda, araçlarımızda çok önemli değişiklikler olmadığını da biliyoruz.

Ama, bütün bunlara rağmen, Sayın Oğuz Oyan'ın ifade ettiği "bir tek doğrudan gelir desteği var" ifadesinin hiç de doğru bir tespit olmadığını, mutlaka tashih edilmesi, düzeltilmesi gereken bir yönü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün, doğrudan gelir desteği, tarımsal destekler içerisinde yüzde 75'in üzerinde payı olan bir ana destektir; ancak, Hükümetimizin, gerek primler gerekse hayvancılığa yönelik gayretleriyle, neredeyse 800 trilyona yaklaşan bir ekkaynağın ilave olarak tarıma aktarılmaya çalışıldığını ve bununla ilgili olarak birkısım başka kurumlarımızın harcadığı kalemlerin sektörümüze yansıdığını ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, konuşma arasında belirttiği, Türkiye'de sanayiin ihtiyaç duyduğu temel tarımsal hammaddelerin yurt içerisinde üretimini artırmak, talebi giderek artacak olan hayvansal üretimi canlandırmak, gerektiğinde bunların ihraç edilebilir bir seviyeye yükseltilmesi konusunda çalışmalar yapmak, Hükümetimizin de, Bakanlığımızın da öncelik verdiği hususlardır. Nitekim, beyazette bugünlerde Avrupa Birliğinden beklediğimiz cevap, bu sektörümüzü dışa açabilecek bir gelişmeyi ortaya koyacak niteliktedir.

Aynı zamanda, hayvancılık sektöründe yapmış olduğumuz desteklerin boşa gitmemesi ve bu sektörün sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak fiyatlarda meydana gelen düşmeyi telafi etmek için ekdestek primi uygulamamız, yine, bizim bu anlayışımızın tabiî bir tezahürüdür.

Yine, Sayın Hocamızın çok iyi bildiği gibi, hayvancılık sektörünün gelişmesi açısından en temel girdi olan yem bitkileri üretiminin Türkiye'de ne kadar hızlı arttığını, özellikle kendi bölgesinde yem bitkisi ekim alanlarının, tarım alanlarının yüzde 25'ine kadar yükseldiğini ifade edebiliriz. Bu, ülkemiz açısından gerçekten çok sevindirici bir gelişmedir; bunlar, elbette, kendiliğinden de olan şeyler değildir. Dolayısıyla, sektörde meydana gelen gelişmeleri sıralayacak olursak, evvela elbette, bir öncelik sırası içerisinde hareket etmeliyiz ve Türk çiftçisinin bugün için gelirini, üretimini artıracak olan temel konular üzerine yönelmeliyiz; çünkü, eğer sorunlar olarak sayacak olursak, yüzlerce kaleme ulaşabiliriz; ama, buna, ne kaynak ne de insangücü, kısa sürede, topluca cevap vermek ve çözüm üretmek imkânındadır.

Ben, 2004 yılında, ülke çapında, Bakanlığımın şu anda üzerinde yaygın, etkin olarak durduğu ve sonuç alma konusunda, kamuoyunun, özellikle sektörümüzle ilgili insanların çok yakından takip ettiği ve ortaya çıkacak sonuçların, çiftçilerimiz başta olmak üzere, toplumumuz açısından çok önemli gelişmelere sebep olacak bazı alanları sizlere sıralamak istiyorum:

Şu anda 35 ilimizde yürüttüğümüz süne mücadelesinin çok önemli bir kısmı tamamlandı. Sadece Çukurova yöresi hariç, Türkiye'nin bütün bölgelerinde bu konuda iyi sonuçların ortaya çıkacağını, süne zararlısının etkisinin çok aza indirileceğini, yüzde 1'in altında emgi oranıyla, bu sene çiftçilerimizin ürün satacağını büyük oranda tahmin ediyoruz. Bunun, gelir artışı itibariyle, çiftçilerimiz açısından çok kıymet ifade edeceğini ve yine, bunu, sektörümüzle ilgili olan, takip eden arkadaşlarımızın bilebileceğini söylüyorum.

Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız geldiler, tohumculuk konusunda projemizi gördüler, biz kendilerine bilgiler de gönderdik. Bu sene, tahıl tohumculuğunda çok önemli bir adım atıyoruz. Bu insanların ihtiyaç duyduğu tohumların yüzde 50'sini sağlayacak bir projeyi hayata geçirdik ve 300 000 ton sertifikalı tohumu tahıl üreticisine sunacağız; dolayısıyla, bunun, Türkiye'de, hem üretimin hem verimin hem de kalitenin artmasına sebep olacağını hepimiz tahmin edebiliriz.

Bir başka husus, özellikle doğu bölgelerimizi çok ilgilendiren bir husus, İç Anadolu'yu ilgilendiren bir husus, mera konusudur. Bununla ilgili olarak daha önce bir karış merayı bile teslim etmeyen bir ülkede bu seneki hedefimiz 600 000 dekardır ve hayvancılık açısından çok örnek bir gelişme olacak niteliktedir.

Sebze tohumculuğundaki gelişmeyi daha önce ifade ettim.

3 Temmuzda, Konya'da "Anadolu Esmeri" diye ifade ettiğimiz hayvan ıslah projesini de başlatacağız.

Şimdi, kıymetli arkadaşlarım, tarım sektörüyle ilgili bu saydığım hususların ne kadar temel konular olduğunu ifade etmeye, altını çizmeye ihtiyaç yok; ama, maalesef, Türkiye'de, âdeta, tarımın adı geçtiğinde, ilk anda akla gelen en önemli meseleler, bugün, 2004 yılında bizim uğraştığımız konulardır. Bunlar, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar itibariyle yapılması gereken, ertelenemeyecek nitelikteki işlerdir ve bununla yoğun olarak uğraşıyoruz; inşallah, bu konudaki projelerimiz, hayata geçirmeye çalıştığımız gayretlerimiz olumlu sonuçlar verecek ve hep birlikte, bunun sonuçlarını, bu ülkede, zaman içerisinde göreceğiz ve çiftçilerimize yansımasına şahit olacağız; tabiî, bu, hepimiz açısından çok büyük bir mutluluk kaynağı olacaktır.

Patatesle ilgili konuya gelince; elbette, üreticimiz açısından çok olumlu geçmeyen bir zaman dönemindeyiz. 2003 yılı, patates üreticisi açısından, gerçekten, çok ıstıraplı geçti; üretim fazlası doğdu ve dolayısıyla, 2003 yılı mahsulünün 2004 yılına intikal ettiğini ve halen ülkemizin büyük patates üretim merkezlerinde, belki niteliğini de büyük ölçüde kaybetmiş ürünlerin bulunduğunu biliyoruz. Bu arada yeni mahsul de çıktı; dolayısıyla, İzmir bölgemizde sorunlarla karşı karşıya kalındı, devralınan bir sorun âdeta. 2004 yılı birinci ürün patates sökümlerinin nispeten erken yapılması ve Adana yöresi hasadına rastlamasıyla birlikte, 2003 yılı ikinci ürün sonbahar patatesinden kalan stokların da varlığı, piyasada fiyatların düşmesine neden oldu veya arzu edilen seviyede oluşmasına engel oldu. Geçtiğimiz iki haftada, çiftçimizin, Ödemiş İlçemizde patatesin kilogramını 40 000 ilâ 50 000 liradan satabildiğini biliyoruz. Bunda, çiftçimizin ürününü kabuğu tam olgunlaşmadan satmak istemesi ve bu ürüne de tüccarın depolama özelliği olmamasından dolayı düşük fiyat vermesinin de bir etkisi var. Ancak, bugün itibariyle, patatesin olgunlaşmasıyla birlikte çiftçilerimizin eline geçen fiyatlar, birinci boy patatesin kilogramı için 70 000 liraya yükselmiştir,  nispî bir iyileşme söz konusudur; ama, bu da, çiftimizin kâr edecek bir fiyat seviyesine ulaştığını göstermez. Bugün için maliyetlerin, bu piyasada teşekkül eden fiyattan daha yüksek olduğunu biliyoruz.

Ülkemizde tarımsal ürünlerde yaşanan fiyat istikrarsızlığı, yıllardan beri süregelmektedir. Üretim kararlarını kendileri almakta, ancak, yıllar itibariyle üretimde büyük dalgalanmalar ortaya çıkmaktadır. Sonuçta, hem üreticimiz hem de tüketiciler, fiyat istikrarsızlığı nedeniyle mağdur olabilmektedir. İşte, burada ön önemli sorun, üretici örgütlerinin eksik olması ve fonksiyonlarını yerine getirememesidir.

İşte bu noktada, bugün Meclisimizde, Üretici Birlikleri Yasası Tasarısını görüşeceğiz. Elbette, Türk çiftçisinin tüm sorunlarını çözecek bir yasal düzenleme değildir; ama, başta patates olmak üzere, sebze ve meyveyle ilgili olarak, bu tip dayanıksız ürünlerimizde en önemli katkıyı yapacak örgütlenme biçiminin, üretici birlikleri olduğunu biliyoruz.

Dolayısıyla, bugün vereceğiniz katkılarla ortaya çıkacak, hayata geçecek olan üretici birliklerinin, aynı zamanda patates üreticilerimiz açısından da kendi sorunlarına cevap arama ve çözüm yolu üretme konusunda katkısı olacağı ortadadır.

Bu arada, tohumluk konusu, elbette, bütün alanlarda olduğu gibi patates için de önemlidir. 2004 yılında 25384 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, tohum üretimi için düşük faizli tarımsal kredi kullanma imkânı getirilmiştir ve bu çerçevede çiftçimize 2 katrilyon liralık düşük faizli kredi kullandırılacaktır. Kararname kapsamında, sertifikalı tohum ve meyve fidanı kullanan çiftçilerimize, tarımsal kredilere uygulanan cari faiz oranından yüzde 40 ilâ 50 oranında indirimli ve üç yıl vadeli bir kredi kullanımı imkânı söz konusudur; bu, patates üreticileri için de geçerlidir.

Geçen yıl patates ihracatı konusunda karşılaştığımız durum, elbette, sektörün sorununa çözüm getirememiştir. Yaşadığımız bu olumsuz durum ve getirilen tedbirin bir bakıma sektörde nefes aldırma imkanının olmaması nedeniyle, bu yıl, en başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak konu üzerinde çok daha hassasiyetle duracağımıza ve İç Anadolu açısından esas büyük üretim sezonu geldiği anda bu tedbirin mutlaka hayata geçirilmesi ve ihracat desteğinin yürürlüğe konulmuş olması gerektiğine inanıyorum. Bununla ilgili olarak üzerimize düşen görevi yapacağız ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ve bakanlıklarla işbirliği içerisinde, hayata geçirme konusunda çalışmalarımızı yürüteceğiz.

Elektrik borçlarıyla ilgili konuda, elbette, sorumlu bakanlığın Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmadığını biliyorsunuz. Türkiye'de özellikle tarımsal sulamalarda kullanılan elektrikle ilgili bir büyük sorunu da görmezlikten gelemeyiz. Bugün için anapara ve faiziyle birlikte toplam 782 trilyon liralık sulama amaçlı kullanılan bir elektrik borcu birikmiştir. İlgili kurumumuzun, yani, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın ve ilgili genel müdürlüğümüzün bu konuda bir çalışma yaptığını biliyoruz; ancak, henüz önümüze fiilen bir çözüm önerisi gelmiş değildir; ama, bu durum, çözülmesi gereken bir sorun olarak varlığını hissettirmektedir.

Ben, konuşmamın sonunu şu şekilde tamamlamak istiyorum: Sektörümüzün içerisinde bulunduğu durum, elbette, bazı alanlarda piyasa mekanizmasından olumsuz olarak etkilenmektedir. Afetler, bu yıl üreticimizin durumunu biraz daha zorlaştırmıştır; ama, Hükümetimizin bu konuda tedbire yönelik olarak başlatmış olduğu çalışmalar ilk sonuçlarını vermiştir. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, 2004 yılında, zarara uğrayan çiftçilerimize yönelik belli oranda ödemenin yapılması konusunda bir karar almış ve bu, önümüzdeki günlerde daha da kesinlik kazanacaktır.

Yasa düzenleme çalışmaları devam etmekte; ilki, bugün huzurunuza gelecek olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıdır; İnşallah, önümüzdeki günlerde, Meclisimiz tatile girmeden önce getirmeyi ve kanunlaşmasını beklediğimiz Tarım Ürünleri Sigorta Yasa Tasarısıdır, diğer taraftan da, Türk çiftçisinin ihtiyaç duyduğu tarımsal destekleri sağlama konusunda şimdiden başladığımız hazırlıklardır. Önümüzdeki dönem, 2006-2010 yılları arasında uygulayacağımız tarımsal politikalar bakımından, daha kabul edilebilir, doğrudan gelirin payını yüzde 45'lere çeken, bunun yanında, yeni destek unsurlarını hayata geçirmeye çalışan çalışmalarımızı da kamuoyuna zaman zaman duyuruyoruz. Dolayısıyla, tarımla ilgili konularda ortaya koyduğumuz gayretler kısaca böyle.

Halkımızdan, çiftçilerimizden de bu konuda çok olumlu mesajlar aldığımızı söyleyebilirim. Evet, biraz gecikti; ama, 28 Mart seçimlerinde, belediye olmayan yerlerde; yani, Türk köylüsünün yaşadığı, çiftçisinin yaşadığı yerlerde AK Partinin aldığı oy oranı yüzde 47'dir arkadaşlar. Dolayısıyla, bu, bir bakıma, gelecekle ilgili ümidi konusunda, Türk çiftçisinin, Hükümetimize, partimize güvendiğinin açık bir ifadesidir. Daha da iyileştirmek, geliştirmek de bizim görevimizdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi çalışmaları hakkında söz isteyen, Eskişehir Milletvekili Sayın Hasan Murat Mercan'a aittir.

Sayın Mercan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 3.- Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan'ın, Türkiye'nin, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin denetim sürecinden çıkarılmasının AB sürecindeki önemine ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizin bildiği gibi, geçen hafta, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi toplantısında Türkiye'yle ilgili çok önemli bir konu vardı. Bu konu, yine, birçoğunuzun basından takip ettiği gibi, Türkiye'nin denetim süreciyle alakalı konuydu.

Türkiye, 1996 yılından bu yana denetim sürecinde olan bir ülke. Halbuki, Avrupa Konseyinin Kurucular Kurulu kurucu üyesi olan Türkiye'nin denetim sürecinde olması, aslında, hepimiz için büyük bir üzüntü kaynağı ve bir ayıptı.

Bir ülkenin denetim sürecinde olması, o ülkenin demokratik standartlarının, insan hakları karnesinin Avrupa standartlarına uyumlu olmadığını göstermektedir. Avrupa Konseyinin denetiminde olan ülkelere baktığımız zaman, bu ülkelerin, daha çok, demirperde ülkeleri, soğuksavaş döneminden sonra ortaya çıkmış ülkeler olduğunu hep beraber gördük; fakat, ne yazık ki, Türkiye, özellikle son yirmi yılda, gerek demokrasisindeki gerekse insan hakları uygulamalarındaki eksiklikler nedeniyle, Avrupa Konseyinin denetimindeydi.

Biz, geçen hafta, benim başkanlığımda, AK Partili milletvekili arkadaşlarım Mevlüt Çavuşoğlu, Yüksel Çavuşoğlu, Süleyman Gündüz, İrfan Gündüz, Mehmet Tekelioğlu, Zekeriya Akçam, Ruhi Açıkgöz ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım Abdülkadir Aksu, Gülsün Bilgehan, Ali Rıza Gülçiçek ve Zülfü Livaneli Beyin yerine Yakup Kepenek'ten oluşan 12 kişilik bir heyetle, Türk delegasyonu olarak Türkiye'yi temsil ettik.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Abdülkadir Aksu değil, Abdulkadir Ateş...

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Özür dilerim; Abdulkadir Ateş. Özür diliyorum, özür diliyorum...

Türk delegasyonu, gerçekten, büyük bir özveriyle, Konsey bünyesindeki bütün parlamenterler nezdinde yoğun bir çaba gösterdi ve bu çabanın sonucunda da, 152 parlamenterin 144'ünün oyunu alarak, biz, denetimden çıktık; 4 oy aleyhimizde, 4 oy da çekimserdi.

Her şeyden önce şunu açıklıkla söylemek gerekir ki, Türkiye'nin, son yıllarda, özellikle son iki yılda yaptığı atılımlar Avrupa'da ses getirdi. Başta hükümet olmak üzere, bu Parlamentonun, gerek anayasa değişiklikleri konusunda gerekse uyum yasaları konusunda gösterdiği çabalar, bütün Avrupa ülkelerinin, Avrupalı parlamenterlerin takdirlerini kazandı. Ben, bu nedenle, kendim ve arkadaşlarım adına, hepinize şükranlarımı sunmak istiyorum; çünkü, gerçekten, bize, Avrupa Konseyinde, başımız dik, alnımız ak bir şekilde Türkiye'yi temsil etme fırsatı sağlayan, hükümet ve Yüce Parlamento olmuştur. Bunu açıklıkla ortaya koymak lazım. Eğer, biz, bu Meclisten bu yasaları geçirmemiş olsaydık, Anayasa değişikliklerini yapmamış olsaydık, kesinlikle bizim denetimden çıkma diye bir şansımız olmazdı.

Denetimden çıkmanın en önemli avantajı ise, özellikle, aralık ayında yapılacak olan Avrupa Birliği Zirvesinde Türkiye'ye müzakere tarihi verilip verilmemesi konusundaki bir engelin aşılmasıdır. Eğer, Avrupa Konseyinde denetimden çıkmamış olsaydık, çıkacak olan ilerleme raporunun olumlu olmasını beklememek gerekirdi; çünkü, Avrupa Birliğinde ilerleme raporunu hazırlayanlar ile Konseyin raportörleri sürekli olarak işbirliği içerisinde, düşünce alış-verişinde bulunuyorlar. Bu bakımdan, bizim için, gerçekten, önemli bir engel de bu vesileyle aşılmış oldu.

Aslında, Konseyde dikkat çeken bir başka husus daha oldu, onu da sizlere söyleyeyim. Türkiye'nin görüşüldüğü oturum sırasında, tüm siyasî grup başkanları, Türkiye'nin çok aleyhine konuşanlar, Türkiye'nin lehine konuşmaya başladılar; gerek Avrupa Halklar Partisi Grubu gerek Sosyalist Partisi Grubu gerek Avrupa Demokratik Birliği Grubu gerek Liberal Demokratik Birliği Grubu gerek Avrupa Birleşik Solu Grubu başkanları ve temsilcileri Türkiye'nin çok lehine, olumlu sözler söylediler.

Bunun yanında, Türkiye aleyhinde raporlarıyla maruf olan ve sürekli olarak Türkiye'nin aleyhine sözler söyleyen bazı milletvekilleri de, Türkiye'nin lehine konuştukları zaman, biz gurur duyduk. Tabiî, bu arada, özellikle, Azerbaycan ve bölge ülkelerinin bize verdiği desteği de hiçbir zaman unutmamamız lazım. Azerbaycan'ın olsun, Makedonya'nın olsun, hatta ve hatta Yunanistan'ın olsun, bize verdikleri destekleri, burada, huzurlarınızda söylemek ve kendilerine teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında, yaptıklarımız, gerçekten, çok kayda değer şeyler; fakat, daha yapacağımız şeyler olduğunu da, burada, sizlerin huzurunda söylemek istiyorum.

Eksikliklerimiz var; bu eksikliklerimizi tamamlama iradesini de bu Meclisin göstereceğine olan inancım sonsuzdur.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mercan.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, sunumunu, oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

 B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, (6/1134, 6/1135, 6/1143 ve 6/1147) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/202)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 481, 482, 490 ve 494 üncü sıralarında yer alan (6/1134, 1135, 1143 ve 1147) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

 C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Kızılay Derneği, insanî yardım alanında çalışan, uluslararası kuruluşların da kabul ettiği, Türkiye'nin en büyük insanî yardım kuruluşudur. Kızılayın yönetimine bu hükümetin yaptığı müdahaleler, kurumun saygınlığını büyük ölçüde yıpratmış ve kurumda yasadışı işlemlerin başlatılmasına ortam hazırlamıştır.

Şöyle ki;

1- Kızılay yönetimini görevden alan ve yeni yönetim, denetim ve genel merkez kurulu atayan 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yasalara aykırıdır; çünkü, kararnamenin dayandığı 2908 sayılı Dernekler Kanununun 71 inci maddesi, Türk Hava Kurumu yönünden 24.12.2003 tarihinde, Anayasa Mahkemesince oybirliğiyle iptal edilmiştir.

2- Hukukdışı uygulama bununla da kalmamış, Bakanlar Kurulu kararıyla atanan Yönetim Kurulu daha sonra kendi içinde uyuşmazlığa düşmüş ve Bakanlar Kurulu kararına aykırı olarak, yeni Yönetim Kurulu, Kızılay Genel Merkez Kurulunca seçilmiştir. Böylece, Bakanlar Kurulu kararıyla atanan Yönetim Kurulu, bir başka organ tarafından değiştirilmiştir. Oysa, bir hukuk normunun değiştirilmesi, konulurken izlenen yöntemin aynısı izlenerek gerçekleştirilebilir. Örneğin, Bakanlar Kurulu kararları, bir derneğin genel kurulu kararıyla değil, ancak başka bir Bakanlar Kurulu kararıyla değiştirilebilir.

3- Daha garip olanı ise, Kızılay gibi saygın ve uluslararası kabul gören bir kurumun Genel Başkanlığına hayalî ihracattan yargılanmış bir kişinin atanmış olmasıdır. Yolsuzlukla mücadeleden sürekli olarak söz edip, Kızılay gibi bir hayır kurumunun başına böyle bir kişinin getirilmesi, siyaset kurumuna yapılmış en büyük ihanettir. 70 000 000'un yaşadığı bir ülkede, bu hükümet acaba bir başka isim bulamadı mı?

4 - Yeni atanan yönetim, daha Bakanlar Kurulu kararının mürekkebi bile kurumadan Kızılayda 100'den fazla kişinin işine son vermiş ve yerine yeni elemanlar almıştır. Geçici süreyle atanan bir yönetimin, Kızılayda bu denli büyük bir değişikliğe gitmesinin ahlaken sorgulanması gerekir. Kimlerin işine hangi gerekçelerle son verilmiştir? Kimler hangi objektif gerekçelerle işe alınmıştır?

5 - Bu yönetimce, Kızılayda üst düzey yönetime getirilenler arasında, daha önce Kızılayın kaynaklarını haksız olarak kullandığı için Kızılayla sözleşmesi iptal edilen kişilerin bulunduğu iddia edilmektedir.

6 - Aynı şekilde, yeni atanan üst düzey yöneticiler arasında, bakan danışmanları ve siyasal yandaşlara da yer verilmiş ve bu yeni atananlara daha farklı ücretler ödenmeye başlanılmıştır. Örneğin, yeni yönetimce genel müdür yardımcılığına atanan kişiye 4 milyar liraya varan ücretler ödenirken, öteden beri genel müdür yardımcılığını sürdüren kişiye bunun çok altında ücret ödenmeye devam edilmektedir.

7 - Türkiye Kızılay Derneğinin Ankara Kızılay'da bulunan ve bir firmaya yap-işlet-devret modeliyle verilen binası bugün ne durumdadır? Niçin bu binayı söz konusu modelle kiralayanlar, sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemektedirler? Bu binayla ilgili uyuşmazlıklar için mevcut yönetimce hangi hukukçularla kaç lira üzerinden sözleşme yapılmıştır? Ankara 5. Ticaret Mahkemesinde devam eden bu uyuşmazlık için Kızılayın avukatları yetersiz mi kalmıştır?

8 - Hükümetlerin müdahalesine maruz kalmadan, Türkiye Kızılay Derneğinin etkin bir şekilde çalışmasını sağlayacak mevzuatı yapmak ya da yenilemek hükümetin, görevi ve yükümlülüğüdür. Bunu yapması gereken bir hükümetin, bunları yapmayıp, Kızılayda siyasal kadrolaşma gerçekleştirmek için yola çıkması hem ahlakî değil hem de hukuka aykırıdır.

Sonuç olarak, Türkiye Kızılay Derneğinin halen içinde bulunduğu durumu saptamak, hükümetçe ve Kızılayın yeni yönetimince Kızılay üzerindeki tasarrufların hukuka aykırılıklarını, bu tasarrufların yol açtığı sorunları araştırmak ve belirlemek amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1 - Kemal Kılıçdaroğlu

(İstanbul)

2- Muharrem Eskiyapan

(Kayseri)

3- Mustafa Yılmaz

(Gaziantep)

4- Mehmet Vedat Yücesan

(Eskişehir)

5- Halil Tiryaki

(Kırıkkale)

6- Ali Kemal Deveciler

(Balıkesir)

7- Osman Özcan

(Antalya)

8- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

9- Abdulaziz Yazar

(Hatay)

10- Vahit Çekmez

(Mersin)

11- Nail Kamacı

(Antalya)

12- Selami Yiğit

(Kars)

13- Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

14- Emin Koç

(Yozgat)

15- Erdal Karademir

(İzmir)

16- Enver Öktem

(İzmir)

17- Abdurrezzak Erten

(İzmir)

18- Berhan Şimşek

(İstanbul)

19- Nejat Gencan

(Edirne)

20- Hakkı Ülkü

(İzmir)

21- Vezir Akdemir

(İzmir)

22- Feridun Ayvazoğlu

(Çorum)

23- Hüseyin Özcan

(Mersin)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 31 milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İşsizlik, bir insana yapılabilecek en acımasız işkencelerden biridir.

AKP İktidarında söz konusu işkence yaygınlık kazanmaktadır. Ne var ki, işsizlikteki artışın gerçek boyutları kamuoyuna yeterince yansıtılmamaktadır.

Örneğin 2003 yılında, istihdam, bir önceki yıla göre 207 000 kişi azalmış, 8 500 şirket kapanmış, 135 000 esnaf iş bırakmak zorunda kalmıştır. Bu olumsuz gelişmeler ortadayken, 2003 yılında işsiz sayısının 2002'ye göre 86 000 kişi azaldığı açıklanmıştır.

Oysa, DİE'nin tarafımızdan kısmen düzeltilmiş verilerine göre, işsizlik 2003'te asgarî 4 500 000 kişiye yükselmektedir.

İşsizlik ve istihdam konusunda gerçeğin nasıl gizlendiği, DİE İşgücü Hane Halkı Anketlerinden (İHHA) tespit edilmektedir. İHHA'da, işgücüne katılma oranlarının (İKO) 2002'de yüzde 49,6'dan 2003'te yüzde 48,3'e gerilemiş olduğu savından hareket edilmektedir. Buna göre, 2003 yılında işgücü hacminde artış bir yana, 178 000 kişilik bir daralma meydana gelmektedir.

İşte, işsizlik ve istihdam düzeyleri açısından çeşitli sorulması gereken soru, bu noktada ortaya çıkmaktadır:

İKO'nun, böylesine gerilemiş gösterilmesi, işgücündeki daralmanın ve işsizliğin olduğundan düşük çıkmasının ötesinde, işgücüne dahil olmayanlar sayısının olağanüstü artması anlamına gelmektedir. Gerçekten, işgücüne dahil olmayan 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus sayısı 2003'te 1 049 000 kişi artmıştır. Bu artış sonucu, çalışan kişi başına düşen 15 ve daha yukarı yaştaki çalışmayan nüfus sayısı artmaktadır. Bu durumda aileye gelir sağlayan birey, giderek daha fazla ergin kişiye bakmak zorunda kalmaktadır. Böylece, açlık ve yoksulluk sınırları altında yaşayanların sayısı artmaktadır.

2003'te İKO'nun böylesine düşmesinin ana nedenleri olarak, öğrencilerin, emeklilerin ve ev kadınlarının sayısındaki artışlar gösterilmektedir. Bu sav, açıklanan işsizlik sayısının doğruluğu açısından, çeşitli soru işaretleri yaratmaktadır.

İHHA'da en acayip sonuç ise, ücretsiz aile işçilerinin sayısındaki azalmadır. Ücretsiz aile işçilerinin yaygın çalışma alanı, bilindiği gibi, tarım sektörüdür. Nitekim, 2003 yılında ücretsiz aile işçilerinin, toplamda 317 000 kişi azaldığı ve bu azalmadan 260 000'inin tarımda gerçekleştiği görülmektedir. Acaba, tarımdaki söz konusu ücretsiz aile işçileri tarım dışına göç edip, burada işgücüne dahil olmayan nüfus grubuna mı kaymışlardır? Yok, eğer, göç etmemişlerse nerededirler? Tarımda 2002'de, ücretsiz aile işçisi olarak çalışmak zorunda kalan 3 900 000 kişiden 260 000 kişi, 2003 yılında buhar olup uçmuşlar mıdır?

Türkiye'de istihdamda olan nüfusun eğitim düzeyindeki yetersizlik bir diğer yaşamsal sorundur. Gerçekten 2000'li yılların başlangıcında, ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 8,5'i (1 748 000 kişi) okuryazar olmayan, yüzde 3,3'ü (688 000 kişi) bir okul bitirmeyen, yüzde 53,4'ü (10 985 000 kişi) ilkokul mezunu, yüzde 9,3'ü (1 918 000 kişi) ortaokul mezunu ve yüzde 0,3'ü (58 000 kişi) orta dengi meslek okulu mezunudur. Buna göre, işgücünün yüzde 75'e yakın bölümü, lise ve dengi okulların altında eğitim görenler ile hiç eğitim görmeyenlerden oluşuyor. Türkiye, Avrupa Birliğine, böyle bir insangücü profiliyle nasıl girilebilir? Bizim işgücümüz AB'de hangi alanlarda istihdam olanağı bulabilir? Hangi üretim alanlarında rekabet gücü yaratılabilir? Böyle soruların gerekli kıldığı politikaların şimdiden uygulanmaya başlanılması kaçınılmazdır. Bu tablo, imam-hatip mezunlarının üniversitelere rahatlıkla girebilmelerini reform sayan bir siyaset anlayışının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Değinilen gerekçelerin ışığı altında, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların gerçek boyutlarıyla ortaya konulması ve gerekli politikaların tespiti hakkında, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

2. Hüseyin Özcan

(Mersin)

3. Yaşar Tüzün

(Bilecik)

4. Abdulkadir Ateş

(Gaziantep)

5. Sıdıka Sarıbekir

(İstanbul)

6. Tuncay Ercenk

(Antalya)

7. Salih Gün

(Kocaeli)

8. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

9. İzzet Çetin

(Kocaeli)

10. N. Gaye Erbatur

(Adana)

11. Nadir Saraç

(Zonguldak)

12. İnal Batu

(Hatay)

13. Oğuz Oyan

(İzmir)

14. Mustafa Özyürek

(Mersin)

15. Halil Tiryaki

(Kırıkkale)

16. Uğur Aksöz

(Adana)

17. Ahmet Sırrı Özbek

(İstanbul)

18. Osman Kaptan

(Antalya)

19. Kâzım Türkmen

(Ordu)

20. Feramus Şahin

(Tokat)

21. Orhan Ziya Diren

(Tokat)

22. Cevdet Selvi

(Eskişehir)

23. Yüksel Çorbacıoğlu

(Artvin)

24. Hüseyin Güler

(Mersin)

25. Engin Altay

(Sinop)

26. Mehmet Yıldırım

(Kastamonu)

27. Mehmet S. Kesimoğlu

(Kırklareli)

28. Necdet Budak

(Edirne)

29. Rasim Çakır

(Edirne)

30. Selami Yiğit

(Kars)

31. İdris Sami Tandoğdu

(Ordu)

32. Erdoğan Kaplan

(Tekirdağ)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulu önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

 IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2004 tarihinde tatile girmeyerek çalışmalarına devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 86    Tarih : 29.6.2004

Genel Kurulun 29.6.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular ve diğer denetim konularının, 30.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesi,

Daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 617 ve 618 sıra sayılı kanun tasarılarının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına alınması; bu kısmın 26 ncı sırasında yer alan 458 sıra sayılı, 28 inci sırasında yer alan 464 sıra sayılı, 29 uncu sırasında yer alan 579 sıra sayılı, 36 ncı sırasında yer alan 614 sıra sayılı kanun tasarılarının ise, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Bugünkü birleşimde çalışma süresinin, 614 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılması ve 30.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulun saat 14.00'te toplanması; ayrıca, İçtüzüğün 5 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2004 tarihinde tatile girmemesi ve çalışmalara devam edilmesinin ve Genel Kurulun 1 Temmuz 2004 Perşembe günü de saat 14.00'te toplanmasının,

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Haluk İpek     K.Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.6.2004 Salı günü (bugün) saat 17.00'de, Ana Bina Zemin Kat PTT karşısında bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati, ayrıca ilan tahtalarına asılmıştır.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri  Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. - Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/803 ) (S.Sayısı : 617) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 617 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin; şahısları adına, Bursa Milletvekili Şerif Birinç ve Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın söz talepleri vardır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, AK Parti Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'e aittir.

Sayın Eker, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, coğrafî imkânları sebebiyle, esas olarak, tarım ürünlerinin hiçbirisinde bir üretim sorunu yaşamamaktadır; çünkü, imkânlarımız, bazı tropik meyveler dışında, her türlü tarla bitkisi, her türlü bağ bahçe sebze ve meyvesini üretme imkânını bize sunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ancak, bu üretim imkânı, üreticilerimizin sorunlarının bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Muhtelif zamanlarda şahsen bu kürsüden sizlere arz ettiğim ve zaman zaman diğer arkadaşlarımızın da sizlere arz ettiği gibi, tarım sektörümüzün birçok alanda, üreticilerimizin birçok konuda sorunları bulunmaktadır. Girdi sorunu, ki, hem hayvansal üretim hem bitkisel üretim için, yüksek vasıflı damızlık, tohum, ilaç, gübre, enerji ve benzeri girdiler ile ileri teknoloji, fiyat, kredi, örgütlenme, pazarlama başlıca sorunlarımız arasında bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, AK Parti ve AK Parti Hükümeti, tarım sektörünün sorunlarını çözme vaadinin gereği olarak, tarım sektörüyle ilgili temel yasaları bir bir çıkarmaktadır. Bildiğiniz gibi, birkaç hafta önce, yine bu salonda, tarım sektörümüzün üretici organizasyonlarının en önemlilerinden olan Ziraat Odaları Birliği Kanunu çıkarıldı.

Değerli arkadaşlar, gelişmiş ülke modelleri incelendiğinde, tarım sektörü ve üreticilerinin örgütlenmesinin, ziraat odaları, kooperatifler ve üretici birlikleri şeklinde teşekkül ettiği görülmektedir. Bu 3 örgüt, esasen, birbirinin rakibi veya alternatifi değil, aksine, yardımcısı ve tamamlayıcısı niteliktedir.

Değerli arkadaşlar, ilave olarak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve yıllık programlarda da, üreticilerimizin, kamudan bağımsız bir yapıda, üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda hizmet vermek üzere, kâr amacı gütmeyen organizasyonlar oluşturması öngörülmekte ve buna dönük olarak, üretici birliklerinin teşekkül etmesi, üretici birlikleriyle ilgili kanunun çıkarılması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizdeki 4 000 000'u aşkın tarım işletmesinin yapısında, özellikle pazarlama kanallarında çok sayıda aracının bulunması, aracı kademenin faaliyet göstermesi, üreticilerimizin, iç ve dışpazara dönük ürün taleplerini ve fiyatlarını yeterince takip etmekte güçlükle karşılaşmasına yol açmaktadır. Keza, bu çok sayıdaki aracı kademenin bulunması, sözgelimi, Antalya'da bir domates üreticisi domatesinin kilosunu 30 000 liradan satmaya zorlandığında, Ankara'daki bir tüketici aynı domatesi 300 000 liradan satın alamamaktadır. Bu şekilde, hem üretici hem tüketici aleyhine bir piyasa oluşmaktadır.

                                     

(x) 617 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, bu sorunları aşmak üzere, Türkiye'de, bugüne kadar, tarım kredi kooperatifleri, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri, tarımsal amaçlı diğer kooperatifler, hayvan yetiştirici birlikleri, makine kullanım birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri, süt birlikleri, mücadele birlikleri ve daha birçok birlik kurulmuş bulunmaktadır. Bunların her birisi, değişik bir bakanlığın değişik bir mevzuatına tabi olarak faaliyet göstermişlerdir; ancak, bugüne kadar, bunlar, üreticilerimiz için yapması gereken hizmetleri yerine getirmekten, maalesef uzak kalmışlardır. İlave olarak, bünyelerindeki bazı sorunlar sebebiyle yeni problemler meydana getirmişlerdir. Değerli arkadaşlar, işte bu durum, hem kaynak israfına hem zaman kaybına hem de başka birtakım sosyoekonomik problemlere yol açmış bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bütün bu arz ettiğim sorunların tecrübeleri ışığında Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası Tasarısı, yani, elimizdeki tasarı hazırlanmış ve Yüce Meclisin onayına sunulmuştur.

Değerli arkadaşlar, mevcut tasarı şunları amaçlamaktadır: Öncelikle, üretimin talebe göre planlanması, ürün kalitesinin iyileştirilmesi ve kendi mülkiyetine almadan tarımsal ürünlerin pazarlamasını yapmak üzere, üreticilerin, bir birlik teşekkül ettirmeleri öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla öngörülen, ürün veya ürün grubu, tarımsal, hayvansal veya su ürünleri üretiminin herhangi bir alanında birlik kurulmasıdır. Tabiî ki, bunların detayları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızca çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenecektir.

Tasarıda, kuruluş esnasında basit bir prosedür öngörülmektedir. En az 16 tarım üreticisi bir araya gelerek, bir üretici birliği oluşturabileceklerdir. Tabiî ki, üretim kapasitesiyle ilgili birtakım sınırlamalar konusunda, yine Bakanlık tarafından yönlendirilmek suretiyle üreticiler bilgilendirilecektir.

Değerli arkadaşlar, çokbaşlılığı ve muhtemel bir kargaşayı önlemek amacıyla da, aynı ürün ve ürün grubu için, ilçe düzeyinde, en fazla bir birlik kurulması öngörülmektedir.

Peki, bu üretici birlikleri ne tür görevler üstleneceklerdir; yine, bu hususla ilgili, sizlere, kısaca, başlıklar halinde bazı bilgiler arz etmek istiyorum:

Piyasa araştırmaları yapmak,

Pazara arzı düzenlemek,

Üyelere teknik destek sağlamak,

Girdi temininde yardımcı olmak,

Yetiştirilen ürünlerin çeşit kombinasyonunu iyileştirmek,

Kaliteyi yükseltmek,

Kayıt tutmak,

Standartlara uyulmasını sağlamak,

Çevreyle uyumlu tarım tekniklerini, üretim tekniklerini yaygınlaştırmak,

Üreticilerimizin, özellikle pazarlama safhasında, pazarlama sürecinde, en sık karşılaştıkları ürün depolanması hususunda kendilerine yardımcı olmak,

Piyasa düzenlemelerinde görev almak,

Üreticilerimizin, sanayi kuruluşlarıyla yapacakları sözleşmelerde, sözleşmeli üretim sürecinde kendilerine yardımcı olmak.

Değerli arkadaşlar, bu birliklerin merkezde de örgütlenmesi, merkez birliği şeklinde de örgütlenmesi, yine tasarıda öngörülmektedir ve bunların, daha bağımsız, daha esnek, daha rahat hareket edebilmeleri açısından, gelirleri de yasa tasarısında belirlenmiştir, öngörülmüştür; aidatlar, bağış ve yardımlar, birlik aracılığıyla pazarlanacak ürünlerden kesilecek hizmet payları ve diğer gelirler, üretici birliklerimizin başlıca gelirini teşkil edecektir.

Değerli arkadaşlar, üretici birliklerinin, özellikle bağımsız ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının doğrudan vesayeti altında olmamasına bu tasarı metninde önem verilmiş, bu konu da düşünülmüş ve Bakanlığın, sadece teknik destek sağlama, bilgilendirme ve yönlendirme hususunda yardımcı olması öngörülmüştür.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, tarım sektörü, sorunları kısa sürede oluşmuş bir sektör değildir; nüfusumuzun yüzde 40'ını üretici olarak, yüzde 100'ünü de tüketici olarak ilgilendiren bu dev sektör, cesameti kadar büyük sorunlar içerisinde bulunmaktadır; ama, bu sorunları çözme iradesindeki AK Parti Hükümeti, hazırladığı tasarılarla bu sorunları çözme iradesini ortaya koymakta ve ardı ardına getirdiği yasalarla da temel meseleyi, mevzuat meselesini çözme sürecine girmiş olup, bunu adım adım halletmektedir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, tasarının yasalaşmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eker.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve Yüce Ulusumu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının eleştirisine girmeden önce, izninizle, tasarı gerekçesinden bir uzun cümleyi sizlere okumak istiyorum; şöyle bu cümle: "Üreticilere kredi ve girdi temini ile muhtelif hizmetler götürmek ve üretilen ürünleri pazarlayabilmek amacıyla, tarım kredi kooperatifleri, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri, tarımsal amaçlı diğer kooperatifler, sulama birlikleri, hayvan yetiştirici birlikleri, makine kullanım birlikleri, ziraî mücadele birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri, süt birlikleri gibi değişik kanunlarla kurulmuş, değişik bakanlık ve kuruluşlar tarafından yönlendirilen örgütler, hizmetlerin hedef kitleye ulaştırılmasında dağınıklığa, yetki karmaşasına ve kaynak israfına yol açmaktadır. Bunun yanında, var olan örgütlenme düzeyi istenen düzeyde gerçekleşmemiş olup, üretici örgütlenmesi, üretimden pazarlamaya kadar her aşamada yetersiz kalmıştır."

Değerli arkadaşlarım, eğer bu tasarı bu gerekçeyle getirildiyse, bu tasarı anlamsızlaşıyor; çünkü, bu gerekçede, var olan örgütlenme biçimlerinin ve sayılarının fazlalığından ötürü ciddî bir dağınıklık yaşandığı ifade ediliyor; ama, sanki, bu dağınıklık artsın diye yeni bir örgütlenme modeliyle karşı karşıya kalıyoruz. Bunu söylerken, ben, üretici birlikleri kurulmasın anlamında söylemiyorum; ama, gerekçenin, getirilen tasarıyla uyumlu olmadığını, amacı değişik yorumlamamıza neden olacak bir ifade olarak ortaya konulduğunu söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmaları çerçevesinde taahhüt edilmiş bir yasa tasarısı olarak önümüze gelmektedir. Bu nedenle, tasarıyı değerlendirmeye geçmeden önce, özetle, Avrupa Birliğinde üretici örgütlenmesine bakmamızda yarar vardır.

Avrupa Birliğinde üretici örgütlenmesi, genelde dört konu başlığı altında incelenebilir; birincisi, üretici lehine siyasî otorite üzerinde lobi faaliyeti yürüten bizdeki ziraat odası benzeri örgütler; ikincisi, üreticinin ekonomik hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kurulan kooperatif yapılar; üçüncüsü, ürün bazında üretim planlamasından üretim tekniklerine kadar çalışmalar yapan ve şimdi burada görüşmekte olduğumuz tasarıya konu olan üretici birlikleri ve dördüncü olarak da bir konuyla ilgili tüm tarafların bir araya gelerek oluşturdukları branş birlikleri.

Değerli arkadaşlarım, üretici birlikleri, ekonomik işlevden sıyrılmış ve böylece kooperatiflerle farklı bir yapıda oluşturulmuş olup, Avrupa Birliği ortak tarım politikası altında oluşturulmuş 23 ortak piyasa düzeninden bazılarında devlet desteğinin üreticiye ulaştırılmasında görev yapmaktadır Avrupa'da. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, üretici birlikleri, çiftçilere aynî, nakdî destek ve girdi sağlamazlar; pazarlama faaliyetinde bulunmamaktadırlar. Avrupa Birliğinde, üretici birlikleri, anahatlarıyla, sorunlara çözüm arama, lobi faaliyeti yürüterek politikacıları etkileme, üreticiye danışmanlık hizmeti verme, pazarlama faaliyetlerinde bulunmadan pazarlamadaki ve piyasadaki aksaklıkları ve boşlukları gösterme, birliklerin halkla ilişkilerini yürütme ve reklam yoluyla ürünlerin kalitelerinin yükseltilmesine yönelik eğitim çalışmaları yapma gibi görevleri olan örgütlenme biçimleridir.

Türkiyemize baktığımız zaman görünen manzara şudur: Ülkemizde sağlıklı tarım politikaları oluşturulamamış, altyapısı bozuk, örgütlenmesi yetersiz, pazarlama kanalları sorunlu olan ülkemizde, tasarı gerekçesinde de belirtildiği gibi, aslında, üreticinin ürününün katmadeğerine sahip çıkamaması ve aracıların sistemden büyük kazançlar elde etmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle, bu yapının kırılmasında üretici örgütlenmesinin büyük rol oynayacağından hiçbir kuşku duymamaktayız.

Ülkemizde, tarım kredi kooperatifleri, tarım satış kooperatif ve birlikleri, tarımsal amaçlı kooperatifler, sulama kooperatifleri adları altında örgütlenmiş geniş bir kooperatif yapı söz konusudur. Bunların yanında, yine, ülkede, sulama birlikleri, hayvan yetiştirici birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri, süt birliklerinden oluşan geniş bir yelpaze de bulunmaktadır. Dernek statüsünde çalışan soya üreticileri birliği, tahıl üreticileri birliği, Adana, Ege Çiftçiler Birliği gibi üretici birlikleri de yer almaktadır.

Üretici örgütlenmesini kurmaya çalışırken şu temel soruları başlangıçta yanıtlamak gerekir:

1- Amaç, üretici örgütlülüğünden doğacak gücü üretim ve pazarlama yapılarına yansıtmak ise, mevcut üretici örgütlerinin bu alanda neden başarısız olduğuna yönelik bir sorgulama yapılmış mıdır? Son çeyrek yüzyıldır rant ekonomisinin egemen olduğu bir yapıda üretici güçlerin içinde bulunduğu sorunlu yapıların yeni örgütler oluşturularak aşılması olanaklı mıdır?

2- Kurulacak üretici birliklerinin var olan kooperatif yapıyla ilişkileri nasıl kurgulanacaktır? Üretici birlikleriyle kooperatiflerin ikame edilmesi amaçlanmakta mıdır?

Açıkça söylemek gerekirse, tasarı, komisyona geldiği ilk biçiminde bugünkünden çok farklıydı ve benim şu anda sorduğum iki soruya açık, billur yapılı bir yanıt vermekten uzaktı; ama, bugün geldiği şekliyle, biz, bu tasarının yanındayız; bunu ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bu üretici birliklerinden söz ederken, özellikle köye hizmet götürme birlikleri ve sulama birliklerinin, bugünkü uygulamalarında, köylünün yanında yer almadığını, birçok yolsuzluklara bulaştığını ve özellikle köye hizmet götürme birliklerinin yöneticileri eliyle çiftçinin gelirini çarçur ettiğini açık olarak belirtmek gerekir. Günde 30 ton süt alamayacak bir yere, günde 300 ton süt işleyecek bir işletme, eğer, bu köye hizmet götürme birlikleri tarafından kuruluyorsa, burada temelde bir büyük yanlış var demektir. Ayrıca, eğer bu köye hizmet götürme birlikleri, köylünün parasını değişik amaçlarla kullanılacak taşıt araçları alımına harcıyorsa, burada da çok büyük yanlışlar var demektir.

Değerli arkadaşlarım, Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası Tasarısını tartışırken, elbette, Türk çiftçisinin bugün içinde bulunduğu duruma ve bu durum karşısında hükümetimizin uygulamalarına da değinmek kesin bir zorunluluk olmaktadır.

Bakınız, Türkiye'nin en büyük sorunu, tarımda, nedir; her zaman söyledik ve sürekli söyleyeceğiz, Türk tarımının en büyük sorunu, sevgili arkadaşlarım, desteklenmemesi ve bu konuda, belli bazı kaynakların sürekli yalan bilgi üreterek Türk toplumunun beynini çelmesidir. Birkaç gün önce OECD son raporunu yayınladı. Bu rapor üzerine, Milliyet Gazetesinde de bir köşeyazarı, bu raporu yorumladı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardır söylediğimiz biçimde, bu OECD, yani, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü raporu da, Türkiye'de tarımın desteklenmediğini, oysa "siz, tarımınızı fazla destekliyorsunuz; onun için, desteği azaltın" diye bize öneride bulunan ülkelerin, tarımlarını bizden kat be kat fazla desteklediğini ortaya koydu.

Şimdi, üretici destek eşdeğeri dediğimiz, yani, bir üreticinin ürününün üretilmesinde ona, devlet katkısının ne kadar olduğunu belirten rakam var; gerçek olarak, üreticinin ne kadar desteklendiğini bir yol olarak ortaya koyuyor.

Sevgili arkadaşlarım, elimizdeki OECD'nin en son rakamına baktığımız zaman, bizde tarım ürününün oluşan fiyatının yaklaşık yüzde 15'i veya yüzde 20'si çiftçiye sağlanan desteklerden karşılanıyor; oysa, OECD'de ortalama oran yüzde 32. İzlanda, Japonya, Kore, Norveç ve İsviçre'de bu oran yüzde 60 sevgili arkadaşlarım.

Bunun için, Türkiye'de "efendim, tarımı fazla destekliyoruz, tarıma verilen destekler ziyan oluyor, yazık oluyor" diyerek, hükümetlerimizin de şu anda bilemeyeceğim nedenlerle doğru olarak kabul ettiği bu görüşler doğrultusunda desteklerin kısılması son derece yanlış oluyor.

Geçen gün, yine, bu kürsüde yaptığım konuşmada açıkça söylemiştim; Avrupa Birliğinde tarıma verilen destek yüzde 2 dolayında;  ama, tarımın gayri safî millî gelire katkısı da yüzde 2 dolayında.

Şimdi, bizim çiftçimiz, millî gelire yüzde 12,5 destek sağlıyor; buna devlet olarak verdiğimiz destek yüzde 1'in altında, yüzde 0,9 dolayında. Bu durumda, kalkıp da "biz, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti olarak tarımımızı önemli olarak destekliyoruz" demenin, herhalde, pek mantıklı bir açıklamasını bulmakta hepimiz zorlanırız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeri gelmişken, sizlere, bir gazete havadisi okuyacağım, Konya'daki bir yerel gazete. Bakınız, Tarım İşletmeleri Genel Müdür Yardımcısı şöyle söylüyor çiftçiye -bu sözleri kullandığı toplantı da, çiftçilerin, hayvancılığı toplulaştırma projesini tartıştığı bir toplantı- Sayın Genel Müdür Yardımcısı diyor ki: "Sakın süt sığırcılığı yapmayın; çünkü, istikbali karanlık ve önümüzdeki yılda ne olacağı belli olmaz."

Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşımız, devletin parasıyla, Uruguay'a, Türkiye'de çiftçiler süt inekçiliği yapsın diye süt ineği beğenmek için gönderilen bir arkadaşımızdır.

Şimdi, bakınız, bir taraftan Türkiye'de süt inekçiliğini geliştirmek için, aslında çok da gerekli olmayan bir biçimde, Uruguaylara kadar bir ekip göndereceksiniz, o ekibin başı gelecek, burada, Türk çiftçisine diyecek ki, sakın süt inekçiliği yapmayın, kâr edemezsiniz. Böyle mi hayvancılığı kalkındıracağız?! Verdiğimiz hayvancılığı kalkındırma sözlerini hükümetimiz böyle mi gerçekleştirecek?! Bu, çok önemli bir ibret belgesidir. İç ve dış düşüncenin, söylem ile düşüncenin farkını ortaya koymaktadır diye, bunu, size, burada, söylüyorum; ama, bu, beni çok da fazla şaşırtmıyor.

Bakınız, yine, bu kürsüden, Tarım Bakanımız bir sözlü soru önergesine verdiği yanıtta şöyle söylemişti... Pamuk söz konusuydu. Türkiye, biliyoruz, tekstilde çok önemli hamleler yaptı; ama, pamuğumuz yetmiyor. Niçin yetmiyor; değerli arkadaşlarım, üretimimiz yıldan yıla azalıyor, artık, çiftçi gelir getirmediği için pamuk ekmiyor. Söke Ovasında pamuğun ekilmediğini, daha birkaç gün önce, gazetelerde okuduk ve yine, dünkü bir gazete de, Muğla'nın Milas İlçesi çiftçilerinin pamuk üretiminden vazgeçip o alanlarda tarla balıkçılığı yapmayı yeğlediğini yazıyor ve bu kürsüden Sayın Tarım Bakanımız da diyor ki: "Canım, pamuklu üreteceğiz, tekstilde çok ileri hamleler yapacağız diye ille pamuk üretmemiz gerekmez; pamuğu, dışarıdan alırız."

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde herhalde hiçbir  Tarım Bakanımız tarımı bu derece dışlayıcı bir konuşma yapmamıştır diye düşünüyorum. Elbette ki, bütün konuşulanları bilmiyorum; ama, bu kadar tarımdışı bir konuşmayı da gerçekten anlamakta çok büyük zorluk çekiyorum. Niçin pamuk böyle oluyor; onu da anlatayım.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Türkiye, üretim planlamasıyla eksik olan ürünlerini artırma çabası içinde olmalıdır. Bunu neyle yapacaktır; destekle, teşvikle yapacaktır. Pamukta nedir teşvik; verilen prim. 2002 ile 2003'ü karşılaştırdığınız zaman pamuktaki teşvikin; yani, primdeki oranın ne kadar arttığını biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; yüzde 5,8 artırılmıştır. Eğer benim pamuğa ihtiyacım varsa yüzde 5 değil, yüzde 25, yüzde 50, yüzde 100 artırma zorunluluğum vardır; ama, bu yapılmamıştır. Onun için pamuk tarlaları boş kalmaktadır. Aynı şey, ayçiçeği için de, soya için de, kanola için de geçerlidir. Hiçbiri, olması gereken ölçüde desteklenmemektedir.

Sevgili arkadaşlarım, sözlerimin başında da söyledim; tarımınızı desteklemiyorsanız ülkenin geleceği yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti var olan yapısını, bugüne gelişini, Türk çiftçisinin o öpülecek nasırlı ellerine, onun emeğine; ama, onun o emeğini tarlaya akıtması için de var olan gücüyle ona destek olan insanlara, bakanlara, hükümetlere borçludur. Ama, biz şimdi böyle yapmıyorsak, değerli arkadaşlarım, çok ciddî olarak geleceğimizden endişe duyuyoruz; bunu, açık olarak söylemek istiyorum.

Şimdi, bir iki noktaya daha değinmek isterim; Sayın Bakanım Anadolu esmerinden söz etti. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de eğer tarımla ilgiliyseniz cumhuriyetten bu yana Türkiye'de gerek koyunculukta gerek sığırcılıkta ıslah çalışmaları yapıldığını bilirsiniz; ama, değilseniz, elbette, bilme şansınız olmuyor. Yani, Türkiye'de, Orta Anadoluda Anadolu esmeri diye bir ırkı yetiştirmek, bugün buna çalışmak, bir önceki Bakanımızın söylediği gibi, Türk ineği oluşturmaya çalışmak, bir günlük bir iş değildir.

Aynı şekilde, geçen gün, Sayın Bakanımızın daveti üzerine katıldığımız bir toplantıda, TİGEM'in sertifikalı tohumluk dağıtımıyla ilgili program toplantısında da esefle şunu gördüm: İlgili genel müdür diyor ki: "Biz, bu dönemde, bugüne kadar hiç olmamış bir şeyi yapıyoruz." Ne yapıyorsunuz; "köylülere sertifikalı tohumluk kullandırmayı yaygınlaştıracağız." Yalnızca bir tek cümle sonra da şunu söylüyor: "Bu çalışmalar, onbeş yıllık çalışmaların ürünüdür." İki cümle arasındaki bu kadar tutarsızlığa dikkat ediniz.

Değerli arkadaşlarım, Türk çiftçisinin, Türk ziraat mühendisinin, Türk veterinerinin, onların her zaman yanında, beraberinde olan veteriner sağlık teknisyenlerinin, tarım teknisyenlerinin, bugüne kadar neler yaptığını bilmiyorsak, bundan sonra yapmayı düşündüklerimizi, o hayalimizde geliştirdiklerimizi hiç olmamış olaylar gibi görürüz; bırakın toplumu, önce kendimizi kandırırız. Bu ülkede, bu alanlarda çok şeyler yapıldı. Bu noktaya kolay mı gelindi!

Şimdi, tohum meselesine geliyorum. Arkadaşlarım, burada ziraat mühendisi arkadaşlarım var, Sayın Bakanım da burada, kadrosu da burada. Yani, tohumluk meselesi, bir yıllık iktidar meselesi midir; eğer, bu yıl, 300 000 ton tohum dağıtma durumuna gelinmişse, bu, yılların çalışmasının sonucudur; ama, yapılmasını, elbette ki, geleceğe yönelik çok büyük bir ümitle karşılıyorum, mutlulukla karşılıyorum; ama, bunu, geçmişte çalışanları gözardı ederek, kendi çalışmamız olarak ortaya koyarsak, bilenleri inandıramayız, bazılarını inandırmak da bize bir yarar sağlamaz diye düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım biraz önce dedi ki: "Belediye alanı olmayan yerlerde, yüzde 47 oy aldık; bu, bize, Türk çiftçisinin, kırsal kesim insanının nasıl baktığının göstergesidir."

Bugün aldığım bir mektup; hiç tanımadığım, görmediğim, belki beni de hiç görmeyen, Tarsus'un Beylice Köyünden Ulvi Atay'ın mektubu; çok kısa: "Sayın milletvekilim, bütün çiftçilerimizin sorunu olarak size bu mektubu yazıyorum. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş; samanın kilosunu, bundan bir ay önce 300 000 liraya, şimdi 190 000 liraya satıyorlar. Bir torba yem 20 000 000'un üzerinde. Elimizdeki hayvanları satmak istiyoruz; alan yok, piyasa düşük. Süt ve et aynı fiyatta duruyor. Çaresiz durumdayız. Bu sorunlarımızı Meclisimizde dile getirmenizi istiyorum. Saygılarımı sunarım."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin, 1 dakikalık eksüre vereceğim size; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Arkadaşlarım, bu, bugün aldığım mektuptur; Tarım Bakanıma, Türk Halkının, Türk çiftçisinin yanıtıdır; canlı yanıt. Sanıyorum, biraz sonra, Tarım Bakanım, bu konularda yanıt vermek ister; bunu, aynen buraya bırakıyorum.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Böyle bir şey dediniz diye, Sayın Bakan buna cevap verecek mi?!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Cevap vermez olur mu; yani, cevap vermeye değer mi bulunmaz bu söylenenler; acırım size o zaman.

RECEP KORAL (İstanbul) - O zaman oraya bırakmayın!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Eğer, siz, bu söylenenleri, cevap vermeye değmez buluyorsanız, bunu söyleyen arkadaşıma, onun zihniyetine; ama, her şeyden önce, ülkeme acırım, ülkeme; yazık değil mi?! Burada söylenenler, bir ömrün ortaya koyduğu bilgiler ve benim ülkemin gerçekleri. Lütfen, yanlış olduğunu söyleyin.

RECEP KORAL (İstanbul) - Oraya bırakmayın!

BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

Tabiî...

SONER AKSOY (Kütahya) - Sayın hatipler çok önyargılı konuşuyorlar.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Gelin, burada cevap verin; ama, bilgi dolu cevap verin; önyargı, arkayargı değil...

SONER AKSOY (Kütahya) - Önyargılı konuşuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Aksoy, lütfen...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, geliyorum, Bayındırlık Bakanlığımıza...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Efendim, 1 dakika daha; bitiriyorum.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkanım, biraz hoşgörülü olun; hep kullandılar eksüreyi.

BAŞKAN - Hayır, burada, herkes istediği şekilde konuşmaya kalkışırsa, biz, burayı yönetemeyiz.

Sayın Ergin...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, bir tek dakika...

BAŞKAN - Teşekkürünüzü alayım; buyurun... Lütfen...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada çok söyledim, başka arkadaşlarım da söyledi; Türkiye topraklarını satılık yaptınız. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığından gelen resmî yazıyı da bu kürsüye bırakacağım. Bana yanıt vermek isteyen, Bayındırlık Bakanının bu resmî, imzalı yazısını okusun.

SONER AKSOY (Kütahya) - Ölçülü konuş!..

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bakınız, Türkiye'de, 2003 yılı temmuzundan bu yana; yani, o çıkardığınız meşum yasadan bu yana neler olmuş; 298 000 000 metrekare Türk arazisini, başta Yunanlar olmak üzere, almışlar! 44 ülke gelip bu ülkenin toprağını satın almış.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Gürol Ergin Hocamızın, Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak muhalefet adına yaptığı konuşmada, tarım sektörüyle ilgili genel değerlendirmelerini dinledik; ben de kendisine çok kısaca cevap vermek istiyorum. Sondan başlıyorum.

Biz, evvela Hükümet olarak, sonra Tarım Bakanlığı olarak, sonra da şahıs olarak söylüyorum, bu ülkede, bugüne kadar yapılmış olan eserlerin, emeklerin, gayretlerin ahlaken hiçbir zaman inkârcısı olmamalıyız. Kim ne yaptıysa, ona hak ettiğinden çok daha fazla saygı, hürmet ve takdir bizdendir. Bugüne kadar, bu üslubun dışında eğer bir söz bizden çıkmışsa, özü itibariyle bize ait değildir. Dolayısıyla, bugün, bu ülkede müspet olan, olumlu olan, ruhlarımıza huzur veren, memnuniyet veren her şey için kimin emeği geçtiyse, o, bizim açımızdan kıymetlidir, değerlidir. Dolayısıyla, bugüne kadar tarım sektörüne kim emek vermişse, Türk tarımının, Türk çiftçisinin sorunlarının çözümüne katkıda bulunmuşsa, elbette, bizim açımızdan önemlidir. Dolayısıyla, tohumculukta, hayvancılık ıslahında, verimde, kalitede, çeşitte büyük emekler vardır. Nitekim, 1936'da kurulan devlet üretme çiftliklerinin o yıllarda kurulması ne kadar isabetli bir görüştür ve bugün bunların varlığı, ortaya koydukları, koymaya çalıştıkları gayret de, aslında çok uzun bir geçmişe rağmen, doğru yolda atılmış adımlar olduğunu göstermektedir ve hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, bu uzun geçmişte, bu kurumlar çok da önemli hizmetler vermiştir; ama, Türk yönetim tarzının bir karakteri var; inişli ve çıkışlı. Bir müddet sonra, dikkat oradan çekildiğinde, bu kurumlar fonksiyonlarını göremez hale geliyorlar. Nitekim, bizim şikâyetçi olduğumuz husus, bu büyük potansiyele rağmen, 2002 ve öncesinde, Türk çiftçisine -tahılda- dağıtılan sertifikalı tohumluk miktarının 50 000 tona düşmüş olması gerçeğidir.

Arkadaşlar, sizin elinizde, devlet üretme çiftlikleri gibi binlerce dönümlük alanınız olacak, kuruluş kanununda tohumluk üretimi amaçlanacak, damızlık hayvan üretimi hedeflenecek ve siz, burada, piyasada talep olduğu için ekmeklik buğday üreteceksiniz!.. Şikâyetçi olduğumuz hal budur, eleştirdiğimiz budur; bugün yapmak istediğimiz de, bu kurumları aslî fonksiyonuna döndürmektir. Tabiî ki, bunu yaparken, önemine binaen, ihtiyacın büyüklüğünü ortaya koymak için bir mukayese yapıyoruz; yoksa, geçmişte, bu kurumlarımızın yapmış olduğu hizmetlerin, insanlarımızın ve sektöre öncülük etmiş olanların kadrini bilmemek değildir. Dolayısıyla, ilkönce bu hususun iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum ve bunu daha açık nasıl ifade edeceğimi de bilmiyorum.

Onun dışında, bu ülkenin topraklarını satmak... Arkadaşlar, bu ülkede, millî olan, ulusal olan duyguların en yücesi bizdedir. Ben şahıs olarak, bunun sahibi bir insanım. Bu iddiaların ne kadar ağır geldiğini yüreğimde hissediyorum; lütfen, herkes, cümlelerini daha özenle seçsin! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, bu ülkenin topraklarını satmak değil, ihya etmek durumunda olan insanlarız. Burası, bu Meclis, bu milletin temsilcilerinin bulunduğu bir yer. Biz, milletimize hizmet...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, yanlış mı?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Hocam, bu üslup doğru değil...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Satılmıyor mu?.. Satmadınız mı?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Hocam, bu üslubunuz çok kırıcı, insanı çok rahatsız edici, kalbini sızlatıcı bir üslup; böyle bir üslup doğru değil Sayın Hocam.

Böyle bir anlayışa sahip değiliz. Böyle bir anlayışa sahip olmayan insanları böyle itham etmek çok üzücü.

Bunun böyle olmadığını milletimiz biliyor, en çok biz biliyoruz ve bu konuda da alnımız açık. Biz, düşünce ve sözlerimizi, bu anlamda da, çok net ifade ediyoruz, herkes de, bizim bu tutum ve davranışımızı iyi anlamalıdır.

Sayın Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü, Konya'da, bir genel müdür yardımcımızın mahallî basında yer alan sözlerinden, ifadelerinden bahsetti,  süt sığırcılığı konusunda, bu işi yapmamaları konusunda halkı, üreticileri  uyardığını söyledi. Ben, bu gazeteyi görmedim, ifadelerin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum.

Arkadaşlar, suları tersine akıtmak mümkün değil. Buradaki görevi bu sektörü canlandırmak olan, elimizde bulunan kaynakları verimli kullanmak için gayret içerisinde olan bir insanın, kalkıp "bu işi yapmayın" demesi izah edilebilir mi?.. Böyle bir söz, böyle bir açıklamanın kıymet ifade etmesi, gerçek olması mümkün mü?.. İşi bu olan insan!.. Yani, ben, Türkiye'de hayvancılığı geliştirme konusunda bir bakanlığın sorumlusu olacağım, benim bir genel müdürüm insanlara "bu işi yapmayın" diyecek!.. Arkadaşlar, bu, hepimizin bildiği gibi, başından ve sonundan bazı kelimeler kırpılarak ortaya çıkmış bir cümleden başka bir şey olamaz. Hiç, boşuna bir şey aramayın; çünkü, aksi bir şey, hayatı inkâr, görevi inkâr demektir. Bu insan bunun için çalışıyor. Ben, başka bir söze, ilave bir açıklamaya ihtiyaç duymuyorum; bunun hakikat olmasına imkân yok. Bunu, görevi bu olan bir insan nasıl söyler!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Efendim, tahkikat yapın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, bakın, insanız, sürçülisan ederiz; ama, biz, hepimiz biliriz ki, insanların söyleyemeyeceği sözler vardır. Sizin, benim ve başkalarının, söylenmeyecek sözü söylemiş gibi ifade etmek... Bu, yaralayıcı bir şey. Hayvancılık sektörünü geliştirmeyle ilgili bir genel müdür yardımcısı böyle bir şeyi söyler mi; evvela bunu bir düşünelim; mümkün mü böyle bir şeyi söylemek?! Bu kadar basit.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Gazete yazmamış mı?.. Araştırın...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, gazete önünüzde.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Araştıracağız tabiî... Tabiî araştıracağız, tabiî araştıracağız; ama, bunu, böyle, bir hakikat gibi söylemek üzücü.

Efendim, şimdi, müsaade ederseniz, önemli bir konuya, pamukla ilgili konuya geçiyorum. Sayın Hocam diyor ki: "Bir Tarım Bakanı nasıl söyler böyle bir şeyi?" Şimdi, Türkiye'de, şu anda, eksikliğini hissettiğimiz, yurtiçi üretimin ihtiyacı karşılamadığı alan, yağlı tohumlar alanıdır. Bunlardan pamuk birinci sıradadır ve bizim, Dünya Bankasıyla olan ilişkiler içerisinde -geçmiş hükümetler döneminden bahsediyorum- "destekleri tek doğrudan gelir desteğine indirgeyin" dediklerinde, bazı ürünlerde primi zorla kabul ettirdiğimizi biliyorsunuz ve primi, bu ürünlerin Türkiye'deki üretimini artırmak için kullanıyoruz. Pamuk bunlardan biri ve pamuk, toplam prim üretiminin yüzde 60'ını dağıttığımız bir alan; yani, 281 trilyonluk bir prim desteği ödüyoruz, bunun yüzde 60'ını pamuk üreticisine ödüyoruz; ama, bu seneki artış az oldu. Niye az olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Pamukta geçen yılki fiyatlar, üreticisini, nispî olarak, diğer ürünlere göre daha çok tatmin etti. Şimdi, biz, hem desteğin yüzde 60'ını verdiğimiz hem de piyasa fiyatının üreticisini memnun ettiği bir dönemde daha çok ödersek, bizim, ayçiçeğine, zeytinyağına, kanolaya ödeyeceğimiz prim miktarı çok daha az kalacak. Yani, burada bir hesap işi olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, pamuktaki artış konusundaki rakamın azlığından elbette şikâyet edebiliriz. Nitekim, başta Aydın olmak üzere, bölge milletvekillerimizin, pamuk primindeki bu düşük oranın, daha az olan oranın artırılması konusunda teşebbüsleri oldu. Maliye Bakanıyla görüştüler. Biz, bir hesaplama yaptık. Şu anda, bu primin artırılması konusunda ek bir kaynak arayışı içerisine girdik. Bunu gerçekleştirip pamuk üreticilerimizi sevindirecek ek primleri ilave etmek istiyoruz ve bununla ilgili bir çalışmanın da içindeyiz; ama, bugünkü durum bu.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı sınırlayın Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ama, şimdi, düşünün, ithalatı sınırlamakla sorunu çözebilir miyiz Beyefendi?..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı sınırlamayınca maliyet artar.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Türkiye'nin ihracatının üçte 1'i tekstil sektörü.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ben de tekstilciyim; oradan biliyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, üçte 1'i tekstil sektörü olan bir ekonomide rekabet edeceksek, tekstil sektörü piyasalarında varlığımızı sürdüreceksek, biz, bu alanı hiç görmezden gelebilir miyiz?..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakan, Pakistan'dan, Hindistan'dan ve Çin'den pamuk ithal ediyoruz; bunu biliyor musunuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Biliyoruz!.. V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tamam o zaman, bitmiştir olay.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ne yapacağız?..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı sınırlayacaksınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tekstil ihracatını...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Pamuk üreticisinin maliyetini düşüreceksiniz, ihracatçıyı da mecbur bırakacaksınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, siz, Türkiye'deki...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Oral, lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Türkiye'deki tekstil ihracatıyla ilgili konuda ihtiyaç duyduğumuz pamuk miktarı, Türkiye üretiminin yüzde 100'ünden daha fazla. Biz, bunu nasıl çözeceğiz?..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Eskiden nasıl çözüyorduk efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Eskiden nüfusumuz 40 000 000, ihracatımız ise 10 milyar dolardı Beyefendi! Yani, bugün ulaşılan rakamların nerede olduğunu biliyoruz hepimiz.

Efendim, ben, üretici birlikleriyle, yani, esas bugün görüştüğümüz tasarıyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Nedir mevcut örgütlenme içerisinde üretici birliklerinin yeri?.. Elbette, ilk anda "böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç var mı" sorusu insanın aklına geliyor. Buradaki anafikri belirtmeye çalışacağım ve sözlerime son vereceğim.

Efendim, evvela, üretici birlikleri, Türkiye'deki mevcut kooperatif ve benzeri meslek örgütlerine rakip olarak ortaya çıkan bir kuruluş değildir. Bugüne kadar eksikliğini hissettiğimiz, özellikle, sebze ve meyvede ihtiyaç olan bir örgütlenme şeklidir ve zaten, uyum yasaları içerisinde örnek aldığımız ülkelerde de, üretici birlikleri daha çok bu fonksiyonu görmektedir.

Evvela, üretici örgütlerinin üyeleri, kooperatif ve benzeri örgütlere göre çok farklıdır. Pazara yönelik üretim yapan büyük üreticiler en başta bunların üyesidir. Ayrıca, üretici birlikleri, üyelerinin ürünlerini satın alıp değerlendiren kuruluşlar da değildir; yani, mülkiyetine bunları almaz, sadece, hizmet yerine getirir. Üye sayısı, kuruluşu itibariyle de çoktur, faaliyet gösterirken de daha çoktur. Daha büyük miktarlarda üretim yapan üreticiler üyesidir ve üretimin planlamasını, standardın geliştirilmesini ve pazarlama imkânlarının iyileştirilmesini amaçlar. Dolayısıyla, bugün, tüketicilerimiz, bizler ve üniversite çevrelerinden hep örnek olarak verilen hadise, üreticide fiyatı şu kadarken niçin tüketici bunun 3-5 misli bedel öder diye sorduğumuz sebze ve meyveyle ilgili konuda, üreticiyi, özellikle büyük üreticiyi örgütleyerek, bunların piyasada ağırlık kazanması ve denge kurmasını hedeflemektedir. Eğer, bu sağlanabilirse, bizim bugüne kadar boşluğunu hissettiğimiz alanda bir hizmet imkânının doğacağını ümit ediyoruz. Daha önce de söyledim, elbette, Türk tarımındaki sorunların çözümü burada demeye imkân yoktur. Arayıştır, katkı yapacağı alan da, daha büyük üreticileri üretim sahasında örgütleyerek, o büyük eksikliğini hissettiğimiz alanlarda gelişme ortaya koymaktır.

Ben, bu yasanın sektörümüz açısından hayırlı olmasını diliyorum ve hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Şerif Birinç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 617 sıra sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Tarıma bağlı ekonomik gelişmede önşart olarak görülen üretici örgütlenmesi, ülkemizde istenilen düzeyde değildir. Üreticilerimiz örgütsüz olduğu için, birbirinden habersiz milyonlarca çiftçi, pazara üretim yerine, bir önceki yıldaki fiyatları dikkate alarak üretim yapmakta; bu durum, üretimin, bazen içtalebin çok üzerinde olmasına, bazen de çok altında kalmasına sebep olurken, üreticiyi de mağdur etmektedir.

Türkiye'de, tarım işletmeleri ile, tarıma girdi sağlayan ve tarım ürünlerini işleyip pazarlayan kesimler arasında etkili bir entegrasyon sağlanamamış durumdadır. Küçük ve örgütsüz üreticiler, aracı kesimlere ve organize olmamış kredi kaynaklarına bağımlı bulunmaktadırlar. Özellikle, sektörle ilgili KİT'lerin özelleştirilmesi ve bu çalışmaların halen devam etmesi nedeniyle, bu alandaki eksiklik daha da belirgin bir hale gelmiştir. Bu itibarla, üreticilerin, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, ekonomik ve meslekî çıkarlarını koruyabilecekleri bir konuma gelebilmeleri için, kooperatifler, ziraat odaları ve üretici birlikleri gibi örgütlerin desteklenerek geliştirilmesi gerekmektedir. İşletme yapılarının rasyonel olmaması pazarlama hizmetlerinin yürütülmesine olanak vermediği için, ürünlerde verim ve kaliteyi artırmak mümkün olmamaktadır.

Diğer taraftan, ülkemizde, üreticinin ürününü daha iyi değerlendirmesi, gelirini artırması, tüketicinin uygun koşullarda ürün tüketmesi, ancak üretici kesimin kendi içinde örgütlenmesiyle mümkün olabilecektir.

Tarım işletmelerinin, sayısal olarak fazla olmasına karşın, küçük ve dağınık oluşları önemli bir yapısal sorun durumundadır. Buna rağmen, küçük tarım işletmelerinin tasfiye edilmesi, kısa ve orta dönem için gerçekçi bir çözüm yolu olarak görünmemektedir. Bu nedenle, teknik ve ekonomik açıdan mümkün olan her yerde, küçük işletmelerin, birim alanı en yüksek ekonomik getiriyi ve en fazla istihdamı sağlayan üretim dallarına (sebzecilik ve hayvancılık) yönelmeleri konusunda desteklenmeleri uygun olacaktır. Tarımsal üretici birlikleri bu olumsuzlukları engelleyici bir örgüt niteliğinde olup, kurumsal reform adımlarından biridir.

Türkiye'de tarım sektöründe çok çeşitli örgütler bulunmaktadır. Sektör içerisinde en büyük özelliğe sahip kooperatifler, ziraat odaları, dernekler belirli çalışmaları yürütmektedirler; ancak, Avrupa Birliğindeki çiftçi örgütleri gibi, ürün grubu ve konu bazında ihtisaslaşmış üretici örgütleri bulunmamaktadır.

Ülkemizde, gerçek anlamda bir sivil toplum örgütünden bahsetmek güçtür. Bu görev, meslekî kamu kuruluşları tarafından, bir ölçüde yerine getirilmektedir; fakat, bunun, tam anlamıyla yerine getirildiğini söylemek de güçtür. Devletten destek alan bu kuruluşlar bağımsız hareket etmekte zaman zaman zorlanmaktadırlar.

Tarım kesiminin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve üreticilerin eğitim düzeyleri, örgütlenmede en büyük engel olarak ortaya çıkmaktadır.

Tarım ve hayvancılık sektörünün, kalıcı ve amacı pek belirgin olmayan çeşitli yollarla desteklenmesine karşılık, üretimde, ihracatta, kalite ve miktar açısından belirlenen artış sağlanamamakta, üretim kararlarında etkili olan fiyat ve talep gibi değişkenler üreticiler tarafından zamanında izlenememektedir. Destekler, küçük işletmelerden ziyade büyük işletmelere yaramakta, tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren ve çeşitli biçimlerde yetkilendirilmiş kuruluşlar arasındaki koordinasyon eksikliği, hizmetlerin etkin olarak yerine getirilmesini engellemektedir.

Yurdumuzda, kamu politikaları, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları ve kuralları gereği ortaya çıkan bu yeni ticarî anlayış ile Avrupa Birliğinin genişlemesi sürecinde bölgesel bütünleşmeler, tarım ürünleri piyasalarında artan rekabet ve azalan bir desteklemeyle sonuçlanmıştır. Diğer taraftan, biyoteknoloji, bilgi teknolojisi ve pazarlama kanalları ve uluslararası ticaretteki gelişmeler, talebe uygun ve esnek yapıda kuruluş yasalarının oluşturulması büyük bir önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkelerde üçboyutlu örgütlenme modelinin ülkemizde eksik olan bölümü üretici birlikleridir. Kooperatifler, ziraat odaları ve üretici birliklerinden oluşan bu örgütlenme biçimiyle, tarım ve hayvancılık sektöründe, karar alma sürecinde, üreticilerin etkinliğinin ve katılımının artması amaçlanmaktadır. Kooperatifler bu yapının ekonomik ayağını, üretici birlikleri siyasî ve sosyal ayağını, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ise hükümet ile üreticiler arasındaki iletişim ve koordinasyon ayağını oluşturmaktadır.

Mevcut ekonomik yapımızda kooperatifimiz var, üretici birliğimiz yoksa, kooperatiflerle belirli ekonomik faaliyetleri yapabilirsiniz; ancak, bu koşullarda, Batılı anlamda başarılı olmanız mümkün değildir; çünkü, kooperatifler üretici birliklerini, üretici birlikleri de kooperatifleri güçlendirici, destekleyici unsurlardır.

Bugün, Türkiye'de, kırsal alanda faaliyetlerini sürdüren kooperatiflerin durumlarına bakıldığında, sermaye bakımından yetersiz, ciddî finansman sıkıntısı yaşayan, ihtisaslaşmamış ve birkaç bakanlığın yasasıyla yönetilen dağınık bir yapıyla karşılaşılmaktadır. Üreticilerin kooperatiflere ne derece hâkim olduğu, bir tartışma konusudur. Bu yetersiz hâkimiyetin sonucu olarak ortaya çıkan iktisadî verimsizliğe bağlı olarak, Türkiye'de yeni yeni oluşumlar ortaya çıkmaktadır. Önder Çiftçi Projesi, Sulama Kooperatifleri Birliği, Hayvan Yetiştiricileri Birliği, bunun örnekleridir.

Tüm bu yetki ve görev karmaşasına son vererek, aynı zamanda, sistem içerisinde bir düzenleme gerekmektedir. O nedenle, üretici birlikleri, konu, ürün, yerel, bölgesel, ulusal, yatay ve dikey bazda örgütlenen, en üst düzeyde birleşerek bir yapı oluşturan kuruluşlar olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kâr amacı gütmeyen, gönüllülük ilkesi çerçevesinde faaliyet gösteren, demokratik ilkelerin geçerli olduğu, kırsal yapı için çok önemli hizmetler vermesi beklenen üretici birliklerinin oluşturulması için birçok kesimin görüş birliğine ve desteğine gereksinme vardır.

Kırsal alanda sosyal kapasitenin artırılması, hizmetlerin etkin olarak yerine getirilmesi ve demokratik kurumsallaşma süreci bakımından üretici birliklerinin kurulması, geliştirilmesi ve sürdürülebilirliği, Avrupa Birliği ve ortak tarım politikasına uyum için ve ülkemiz açısından kaçınılmaz görülmektedir.

Birlikler aracılığıyla kamunun yüklendiği görevlerin bu birliklere devredilmesinin, kamu kesimi finansmanı üzerinde olumlu etkileri olacağı düşünülmektedir.

Tarım ve hayvancılık sektörüne ilişkin bir veri tabanının oluşturulması ve sektöre ilişkin sağlıklı politikaların oluşturulması amacıyla bir kayıt sisteminin oluşturulmasında, üretici birliklerinin önemli bir unsur olacağı öngörülmektedir.

Üretici Birlikleri Yasası Tasarısının çıkması durumunda, diğer bir projeyle, üretici organizasyonlarına katılım ile üretici birlikleri kavramının tüm bölgelerde tanıtımı, altyapı ve eğitim hizmetlerinin geliştirilmesi, kuruluş aşamasındaki birliklere destek verilmesi sağlanmalıdır.

Ülkemizde, üretici birlikleriyle ilgili düzenlemeler yapılırken, kooperatiflerle ilgili düzenlemelerin gözardı edilmemesi gerekir. Bunun için, öncelikli olarak, kooperatiflerin içinde bulunduğu eğitim, yönetim ve finansman ile diğer sorunlara acil çözümler getirilerek, kooperatiflerin, tarım ve hayvancılık sektörlerinde, üretim içindeki katkıları artırılmalıdır.

Bilindiği üzere, üretici birlikleri kâr amacı gütmeyen organizasyonlardır. Üreticiler, bir araya gelerek çıkarlarını, yani, kendilerini ilgilendiren tüm konularda politikalar ve stratejiler geliştirip, tarım ve hayvancılık politikasının belirlenmesinde baskı unsuru görevini yerine getirmelidirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Birinç, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarım ve hayvancılık sektörlerinde faaliyette bulunan üretici (örgütlerinin birlik, kooperatif, ziraat odaları) birbirinin faaliyet alanına girerek rekabet eder duruma getirilmemesi veya birbirlerine alternatif olmaması, aksine, işbirliği ve koordinasyon içinde çalışmaları, devletin ve demokratik örgütlenmenin gereği olarak gerekli ortamı oluşturacak yasal düzenlemeleri yapması ve piyasa çalışmalarını kolaylaştıracak bir sistem oluşturması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, unutmamamız gereken bir gerçek vardır; bu da, ilerleyen yıllarda, tarımın, en stratejik sektör; gıdanın da, en stratejik ürün olacağıdır. Bu bilinçle, Türk tarımını yönlendirerek başarılı olmasını sağlamak başlıca görevimizdir.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.

Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde tarımsal işletmelerin küçük ve dağınık olması, söz konusu işletmelerin girdi, finansman, teknoloji, bilgi ve pazarlara  erişimlerinin yeterli olmaması, pazarlama sahasında aracıların çok olması, üreticilerin işini zorlaştırmaktadır. Arzın, bazı ürünlerde yüksek bazı ürünlerde düşük olması, arz ve talep dengesini altüst etmektedir; dolayısıyla, çiftçilerimiz ve üreticilerimiz mutlu değildir, mağdur olmaktadır.

Bu nedenle, üreticilere kredi ve girdi temini ile muhtelif hizmetler götürmek ve üretilen ürünleri pazarlayabilmek amacıyla tarım sulama birlikleri, hayvan yetiştirici birlikleri, makine kullanım birlikleri, ziraî mücadele birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri, süt birlikleri gibi, değişik kanunlarla kurulmuş, değişik bakanlık ve kuruluşlar tarafından yönlendirilen örgütler, hizmetlerin hedef kitleye ulaştırılmasında dağınıklığa, yetki karmaşasına ve kaynak israfına yol açmaktadır.

Bunun yanında, var olan örgütlenme düzeyi istenilen düzeyde gerçekleşmemiş olup, üretici örgütlenmesi, üretimden pazarlamaya kadar her aşamada yetersiz kalmıştır.

Gelişmiş ülke modellerinin birçoğunda olduğu gibi, örgütlenmenin, ziraat odaları, kooperatifler ve üretici birlikleri şeklinde teşekkül etmesi gerekmektedir. Bu üç örgütün birbirine alternatif veya rakip olarak değil, aksine, birbirini tamamlayıcı nitelikte olması gerekmektedir.

Tasarı, ülkemizde küçük ölçekli ve aile işletmesi şeklinde faaliyet gösteren üreticilerin daha büyük ölçeklerde faaliyetlerini yürütmesi, üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda verim, gelir ve maliyetler açısından avantajlı bir konuma getirilmesi ve devletin üretici kitleye yönelik politika ve uygulamaları daha kolay ve etkin olarak yerine getirmesinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Bu nedenle, bu tasarının olumlu olduğuna inanıyorum ve destekliyorum.

Değerli milletvekilleri, tarımı konuşuyoruz; ama, Türkiye'nin en büyük gündemi olan, konuşulması gereken ve Türkiye'nin vizyonu olan GAP'ı bugüne kadar hiç konuşmadık. Ben, bu arada, Sayın Tarım Bakanımızı da burada yakalamışken, GAP'ı konuşmamızda fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı, biliyorsunuz, 1989 yılında, onbeş yıllığına, 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur ve süresi 6 Kasımda dolmaktadır.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, GAP, bölgelerarasında gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği artırmak ve istihdam yaratmak için kurulmuş genel bir projedir. Bu proje, sadece enerji ve tarımdan ibaret bir proje değildir; bunun içerisinde sağlık var, eğitim var, haberleşme var, sanayi var, kredi var, her şey var. Dolayısıyla, Türk ekonomisinin temel dinamiğidir. Bu kanun hükmünde kararnamede, süresi dolduğu zaman, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının bütün elemanlarının kadroları, hiçbir şeye gerek kalmadan, iptal edilir denilmektedir. Bu nedenle, GAP'ın ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının sürdürülebilir hale getirilmesi için konuşulması gerektiğine, vermiş olduğumuz kanun teklifinin de gündeme getirilerek desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, GAP'ın tarihçesi 1930'lu yıllara dayanır. O tarihte "Keban Projesi" olarak adlandırılmış; dolayısıyla, bu bölgede, Fırat ve Dicle Nehirleri arasındaki alanda o verimliliği artırmak için, Fırat ve Dicle Nehirlerinin sularının en güzel şekilde kullanılabilmesi için bu proje konuşulmuş ve dile getirilmişti. 1970'li yıllarda Güneydoğu Anadolu Projesi olarak devam edilmiş, sonra, 1980'li yıllarda, rahmetli Özal zamanında, GAP olarak kurulmuştur.

Bu proje çerçevesinde, bugüne kadar, çok güzel yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu projenin toplam yatırım değeri 32 katrilyon liradır, bugüne kadar 16,5 katrilyon liralık bölümü gerçekleştirilmiştir. En fazla enerjide mesafe katedilmiştir ve şu anda yapılan barajlarla, bu oran yüzde 74 civarındadır. Tabiî, Mardin, Diyarbakır, Şırnak ve Siirt İllerimizin odak noktası olan Ilısu Barajı da -inşallah- sizlerin desteğinizle hayata geçirildiği vakit, sanıyorum, enerji alanında projenin yüzde 100'üne ulaşılacaktır.

Bugüne kadar, tarım alanında yüzde 12'lik bir yatırım gerçekleştirilmiştir; bu da, çok az bir yatırım olarak görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, proje, Urfa'ya kadar gelmiştir ve Urfa'da bekletilmektedir, Urfa'dan öteye geçememiştir. Sulama kanalları Mardin'in Derik, Kızıltepe ve Nusaybin Ovalarına kadar ulaştırıldığı takdirde, ikinci Çukurova konumundaki bu ovalarımız, ekonomik ve sosyal açıdan gelişecektir.

Oradaki çiftçilerimiz çok mağdur durumdadırlar; sulamasuyu ihtiyaçlarını, 300-400 metre gibi, çok derin sondaj kuyularından karşılamakta ve elde ettikleri ürünü de maliyetine satmaktadırlar. Dolayısıyla, bu projenin, mutlaka ve mutlaka, gündeme getirilmesi, konuşulması ve hayata geçirilmesi gerekir.

Bu proje kapsamında, eğitim, haberleşme, sağlık sorunlarımız had safhadadır. Haberleşmenin gerçekleşme oranı yüzde 27 civarındadır. Bu projenin amacına ulaşabilmesi için desteğinizi bekliyorum. Şu anda, görüşmekte olduğumuz 617 sıra sayılı bu kanunu tasarısını destekliyorum, olumlu buluyorum, olumlu oy vereceğimi belirtiyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TARIMSAL ÜRETİCİ BİRLİKLERİ KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; üretimi talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek ve ürünlerin ulusal ve uluslararası ölçekte pazarlama gücünü artırıcı tedbirler almak üzere tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici birlikleri kurmalarını sağlamaktır.

Bu Kanun; tarımsal üretici birliklerinin kuruluşu, işleyişi, yönetimi, görev-leri ve denetimine ilişkin hükümleri kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Grubum adına 1 inci madde üzerinde söz aldım.

Öncelikle, Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası, gerçekten ülkemiz için gerekli bir yasa. Biz, bunu grup olarak destekliyoruz ve milletvekili olarak da destekliyorum. Ben, yasa tasarısı üzerindeki görüşlerime geçmeden önce, bir iki konuya değinmek istiyorum.

Gerçekten, tarım konusu inanılmaz derecede önemli bir konu. Tarım Bakanımız gerçekten iyi niyetli, çaba sarf ediyor; ama, gerçekten, Türkiye'nin tarımsal yapısı çok çok zor. Sertifikalı tohumluk buğday projesine katıldığımızda, normalde 50 000 ton olan sertifikalı buğday kullanımının 300 000 tona çıkarılması öngörülüyor. Bu, Türkiye'de yapılabilecek bir şey; organize olursa başarılı olur.

Hibrit tohumculukla ilgili Antalya'daki toplantıda da, özel sektör ve kamu sektörü işbirliği için bütçesi 7 trilyon lira olan bir proje başlatıldı; umarım bu da başarılı olur.

Et ithalatıyla ilgili bir konuya değinmek istiyorum. Ben, buradan, Sayın Bakana "et ithal ediyorsunuz" demek istemiyorum, kesinlikle de demiyorum; ama, şu da bir gerçek: Türkiye'ye et, denizden ve doğudan canlı et olarak giriyor.

Ben, burada, Sayın Bakanımdan şunu -ki, yapılıyordur- diliyorum: Bu konuda yetkili birimlerin biraz daha hassas davranması lazım; çünkü, Türkiye'de et tüketiliyor; ama, canlı hayvanı satmaya çıkardığınızda hayvan para etmiyor. Yani, o bakımdan, bu konuda iddialar da var, birçok kurum tarafından da işleniyor. Ben, buradan, bu konuda önlemler alınmasını talep ediyorum.

Bir başka olay buğday tabanfiyatıyla ilgili. Trakya çiftçimiz, bu sene, hasat öncesi yağmur nedeniyle dane kararması yaşadı ve dane kalitesi olumsuz derecede etkilendi ve Toprak Mahsulleri Ofisi de şu ana kadar buğday alımı yapmadı. Tabanfiyatı açıklaması da, normal borsa fiyatına eşdeğer, hatta, onun altında bir fiyat olduğundan dolayı da kendileri memnun değiller; ama, şu da bir gerçek: Uluslararası borsalar ile Türkiye'de açıklanan fiyat belki birbirine yakın; ama, Türkiye'deki girdileri dikkate aldığımızda bu fiyat yetersiz kalıyor.

Burada, esas söz almamın amacı, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıdır. Bu, desteklediğimiz bir yasa tasarısıdır.

Arkadaşlar, dünya tarihinde bazen medeniyetin düşmanı olarak da gösterilen pulluk, ilk kez Anadolu'da, Anadolu topraklarında kullanılmış ve tarımın ilk kez yapıldığı, en çok ve en yoğun -entansif- yapıldığı yer de, yine Anadolu topraklarıdır. Tabiî, geçmiş dönemlerden bu döneme kadar, bu birikime rağmen, tarımda istediğimiz yere gelemedik. Bunda geçmişteki siyasîlerin rolü de oldu. Bunların detayına girmek istemiyorum.

Ülkemizdeki tarımsal yapı içinde tarımsal işletmelerin çok küçük, az sermayeli ve dağınık bir yapı içinde olması, işletmelerin finansal anlamda yeterli destek bulamamaları, yine, finansmana bağlı olarak teknolojik gelişmeleri ve yeni üretim yöntemlerini sağlıklı olarak takip edememeleri, iç ve dışpazarlardaki talep ve fiyat dengeleri, bütün bunlar küçük üreticimizi olumsuz etkiliyor. İşte, bu yasayla, bütün bu düzensizliklerin bir ölçüde ortadan kalkma şansı var. Özellikle, yıllardır eleştirdiğimiz, üreticiden tüketiciye tüketim zincirinin kurulması ve çoğu zaman da bu yolla haksız kazanç elde edilmesi, bizim en çok gündeme getirdiğimiz konulardır. İşte, bu anlamda, böyle bir örgütlenme yapısıyla, üretici birlikleri ile tarımsal örgütlenme alanında birçok yasa düzenlenmiş; ama, bunların, özellikle, kooperatifler... Bununla üretici birliklerini karıştırmamak lazım; üretici birliklerinin amacı kâr yapmak değil, alım-satım yapmak değil, üyelerine teknik anlamda hizmet sunmak.

Tabiî, bu tasarının artıları da var; ama, bir iki eleştirim de olacak. Artıları: "Öncelikle, üretici, ürettiğinin karşılığını büyük oranda alma şansını yakalayacak. İkincisi, ürün bazındaki örgütlenmeler ve bu örgütlerin yaptığı ürün ıslahı, pazarlama, üretimi artırmaya yönelik yatırımlar ve denetimler, reel temellere oturtulacak. Üreticinin ürün grubu bazında örgütlenebilmesi sağlanabilecek. Yine, üreticinin ürettiği ürünle ilgili olarak, üyesi olduğu birlik bünyesindeki söz ve temsil hakkı artırılmış olacak. Yine, üreticinin ihtiyacı olan finansal desteğin doğru zamanda ve yeterince sağlanma şansı yakalanabilecek. Talep oranında üretim ve talep fazlasına pazar yaratma mantığı gelişecek. Yine, üretimden pazarlamaya kadar çiftçilerin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek kooperatiflerden daha esnek olarak yararlanmaları sağlanacak.

Ancak, ben, bu Üretici Birlikleri Yasası Tasarısının bu olumlu yanlarının yanı sıra, özellikle, ülkemizde, Trakya Birlik gibi, Tariş Birlik gibi kurumları, bu Üretici Birlikleri Yasası Tasarısının hedef almamasından yanayım; ki, mevcut yasa taslağında bu konuda tam bir karşıtlık olmamakla beraber, bazen "yönetmelikler Tarım Bakanlığı tarafından çıkarılır, kontrol edilir" ifadeleri, bu tür birlikleri rahatsız edebilmektedir. Örneğin, Trakya Birlik 1966 yılında kurulmuş, Tariş 1913 yılında kurulmuş. Tabiî, bu birlikler, bugüne kadar kolay gelmemişler; bugün tarıma sağladıkları fayda da ortadadır. Bu tür birlikler, bir anlamda, Türkiye'de, devletin tarım politikalarını yürütebilmektedirler. Dolayısıyla, üretici birlikleri, bir tür dernek statüsündeki üretici birlikleri; ki, bu yasa tasarısı bu mevcut birlikleri yok etmemelidir; böyle bir şey yaşarsak geriye dönüş olabilir; ileriye dönük olarak bunu söylüyorum. Özellikle Trakya Birlik, bilfiil Türkiye'de vergi ödeyen ilk 100 kurumdan birisi olmuştur. Bunu da ortadan kaldırmak için, benim bir önerim var; bir geçici maddeyle -bu benim temennim- şunu ilave edebilirsek, "4572 sayılı kanun kapsamında faaliyet gösteren tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin iştigal konularına giren ürünlerle ilgili tarımsal üretici birliği kurulamaz" şeklinde bir düzenleme yapılırsa, bu tür birlikler de, üretici birliklerinden korkmayacaklar ve daha rahat çalışabilecekler.

Yine, bu yasa tasarısında üzerinde öneride bulunabileceğim üç dört tane maddem var; bunlardan bir tanesi, 5 inci maddenin (l) bendinde, "devletin piyasa düzenlemeleri konusunda, vereceği görevleri yürütmek" ifadesinde, piyasa düzenlemeleri konusunda hangi görevlerin verileceğine hiç açıklık getirilmemiş.

Yine, bir başka değerlendirilebilecek ya da eleştiri yapılabilecek bir madde olan 10 uncu maddede yer alan "üyelik için gerekli özel şartlar birlik tüzüğünde belirlenir" ifadesinde, özel şartların neler olacağının tüzük yerine kanun tasarısında açıklığa kavuşturulmasının daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Yine, 13 üncü maddenin ikinci paragrafında yazılı olan "merkez birliği, aynı ürün veya ürün grubunda faaliyet gösteren en az yedi tarımsal üretici birliğinden oluşur" ifadesinde, merkez birliği, mevcut tarım satış kooperatifleri birliklerinin kurabilecekleri merkez birliklerini engellememelidir. Bu sebeple, biz, bu cümlenin başına "bu kanun kapsamında" dersek, bu esnekliği de sağlamış oluruz; bu benim önerim.

Yine, 16 ncı maddenin (c) bendinde "birliklerin ve merkez birliklerinin çalışmalarını teknik yönden desteklemek ve merkez birliklerini teknik yönden denetlemek" ifadesindeki denetlemenin kapsamı ve sonuçları hakkında, kanun tasarısında açıklayıcı ifadeler bulunmalı; yani, nasıl denetlenecek, denetlemenin kapsamı ne olacak, nasıl bir sonuç ortaya çıkacak; bunun aydınlığa kavuşturulması gerekiyor. Bütün bu eleştirilerim, tamamen katkıda bulunmak amacıyla.

18 inci maddede "birliklerin ve merkez birliklerin malî denetimleri, genel kurul toplantısı öncesi bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılır" denilmektedir. Bu "yaptırılır" ifadesiyle, tarımsal üretici birliklerinin malî durumu dikkate alındığında, bağımsız denetimin masraflı olması ve birliklerin denetim kurulu üyelerinin de bulunması nedeniyle, malî durumu müsait olan birliklerin, ihtiyaten bağımsız denetim yaptırmaları daha uygun olacağından, kanun tasarısında, bu "yaptırılır" ibaresinin "yaptırılabilir" şeklinde değiştirilmesinin daha uygun olacağını düşüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak, 1 dakikalık eksürenizi veriyorum; sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

NECDET BUDAK (Devamla) - Üretici birliklerinin Türk çiftçisine, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Şerif Birinç; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 617 sıra sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Kurulması düşünülen birliklerin, etkin hizmet sunan, piyasa koşullarına göre üretim yapan ve rekabet güçlerini koruyan, çiftçilerin ve üreticilerin ekonomik ve sosyal şartlarını geliştiren ve kırsal kalkınmada temel rol oynayan potansiyel organizasyonlar olması gerekir. Proje kapsamında, kurulması düşünülen üretici birlikleri için, yönetimlerinde bağımsız ve demokratik ilkelerin geçerli olduğu, kuruluş ve işleyişlerinde tamamen üreticilerin söz sahibi olduğu ve üreticilerin bilgi alanına giren ürünlerin üretimi ve pazarlaması konularında üreticilere hizmet verebilecek bir örgütlenme biçimi öngörülmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek için gerekli olan altyapı, yasal düzenlemelerin yanı sıra diğer politika araçlarının da bir bütün olarak devreye sokulmasını gerektirmektedir.

Ülkemizde, kırsal alanda, sayıları 4 000 000'un üzerinde olan ve genellikle küçük ve irrasyonel yapıdaki işletmelerin hâkimiyeti, devletin tarım ve hayvancılık sektörlerinde sağlıklı politikalar oluşturmasını, yürütmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca, sektörel üretim faaliyetlerinin optimum işletme büyüklüğü ve ölçek ekonomisine uygun olarak yönlendirilmesi gereği de dikkate alındığında, üretim türü ve bölgelerine göre gerekli etkinlikte üretici birliklerinin kurulması büyük önem arz etmektedir.

Bu kanun tasarısıyla, üretici birliklerinin tek kanun ve tek bir model çerçevesinde yapılandırılması düşünülmektedir. Bu yapılandırma sağlanırken, üretici birlikleri ile kooperatifler ve ziraat odalarının görev ve yetkilerinin çok iyi belirlenmesi, dublikasyon ve kaynak israfına neden olmadan, etkin bir biçimde, birbirlerini tamamlayıcı olması gerekmektedir. Üretici birlikleri, ürün, ürün grubu, girdi ve konu bazında örgütlenen, üyelerine tarımsal ve hayvansal üretim ve pazarlamayla ilgili alanlarda yol gösteren, politikalar oluşturan ve uygulamasında rol alabilecek çiftçi ve hayvan üreticilerinin, ekonomik ve sosyal haklarını savunabilecek kuruluşlar olarak, tamamen üreticilerin inisiyatifinde kurulan ve yönetilen organizasyonlar olmalıdır.

Üretici birliklerinin yayım, eğitim, danışmanlık, pazar araştırması, pazar talebine miktar ve kalite bakımından uygun üretim yönlendirmesi, araştırma geliştirme enstitüleri kurulması, ekonomik ve sosyal haklarının savunulması, kırsal yapının ve çerçevenin korunup geliştirilmesi gibi konularda faaliyetlerde bulunması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, üretici birlikleri, tarımsal ve hayvansal üretimin, üretim sektörüne göre önemli potansiyele sahip olduğu ilçe, il ve bölge merkezlerinde oluşturulabilmelidir. Bu organizasyon yapısı, kırsal alanda üretimde ihtisaslaşmayı ve işletme ölçeğini büyütmeyi teşvik edeceği gibi, bugüne kadar Türkiye'de kırsal ekonomik kalkınmada en önemli engel olan tarım ve hayvancılık arasında intersektörel etkileşimi sağlama amacına yönelik bir modeldir. Sistem içinde, üyelerin, yerleşim birimi, bölge ve merkez düzeyinde birlik ile kooperatif ve ziraat odaları arasında işbirliği ve uyum içinde faaliyetlerini sürdürebilmesine karşılık, etkileşim ve uyum mekanizmalarını etkin olarak tespit etmesi gerekmektedir.

Birliklerin, ihtiyaç duydukları durum ve alanlarda, vakıf, şirket ve kooperatif kurdurmaları veya bunların kurulmasında öncülük etmeleri gerekmektedir. Amaç ve ihtiyaçlara göre, yeterli sayıda personel istihdam edebilirler. Rekabetçi bir yapıyı sağlamak amacıyla, profesyonel bir yönetim anlayışıyla istihdam gerekmektedir. Devlet, üretici birliklerinin kuruluşunu sağladıktan sonra, belli bir süre maddî destek sağlamalıdır. Üretici birlikleri, çiftçi ve üreticinin sosyal ve ekonomik hak ve çıkarlarını savunmalıdır.

Sözlerime burada son verirken, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Orhan Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, kanun tasarısının geneli üzerindeki konuşmalarda, CHP Milletvekilimiz Gürol Ergin Beyin bir konuya değinerek yanlış verdiği bilgileri düzeltmek için söz aldım; çünkü, bir genel müdür yardımcısını zan altında bıraktı, Bakanlığa suçlamaları oldu.

Vekilimizin bahsettiği toplantıda ben de vardım; Akşehir-Ortaköy Beldesi çiftçilerine dönük bir hayvancılık toplulaştırma projesini anlatmak için, sağ olsun, Genel Müdür Yardımcısı Halil İbrahim Özbayat da katıldı ve gazetede, konuşmanın tamamı değil, bir kısmı alınıyor; orada da aslında net mana çıkarıldığı halde, Vekilimizin, sadece "süt sığırcılığı yapmayın" ifadesini burada Meclis gündemine taşıması, çok farklı manalar içeriyor.

Değerli milletvekilleri, bu toplantıda, Genel Müdür Yardımcımız, Türkiye'deki damızlık ihtiyacını ele alarak "süt sığırcılığı yapacaksanız, mavi sertifikalı hayvanlarla bu işi yapın. Aksi takdirde, geldiğiniz nokta belli, daha da geriye gidersiniz. Siz, süt sığırcılığını mavi sertifikalı hayvanlarla yaparsanız -mevcutta yılda 3 ton süt alıyorsunuz, 7-8 veya 10 litre süt alıyorsunuz- o takdirde, yılda 8 tona kadar çıkabilir ve bu noktaya geldiğiniz zaman da maliyetleriniz yüzde 400 düşer" diye açıklama yaptı.

Şimdi buradaki ifadelerin -size aynen açıklıyorum, gazete de önümüzde- bir kısmını alarak, burada hem o Genel Müdür Yardımcısını hem Bakanlığı yanlış ithamlarla zan altında bırakmak yakışmıyor. Gazetenin adı "Pervasız" ama, ilkeli bir gazete. Değerli Vekilimiz çok daha pervasızca sözler söyledi. Ben buna açıklık getirmek için söz aldım.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;

a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,

b) Tarım üreticisi: Her türlü bitkisel ve hayvansal ürünler ile avcılık ve yetiştiricilik yoluyla  su ürünleri üretimini yaparak, bunları pazara sunan gerçek ve tüzel kişileri,

c) Birlik: Tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurdukları, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici birliklerini,

d) Birlik tüzüğü: Üreticiler tarafından kurulan birliklerin ve üst örgütlerinin kuruluş, çalışma usul ve esaslarını içeren hukuki düzenlemeyi,

İfade eder.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, şahsı adına Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsım adına konuşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, tarım sektörü, gerçekten de çok önemli bir sektördür. Tarım ürünleri, ekonomideki tasnifte birinci derecede zarurî ürünler olarak kabul edilir. Tarım sektörü, ülkemizde, özellikle çok geniş bir kitleyi ilgilendirdiği için, hem fiyat bakımından hem de üretim bakımından gerçekten de çok önemli bir sektördür; yalnız, bir malın birinci derecede önemli olması, insanlar için çok faydalı olması, onun fiyatının da çok değerli olduğunu göstermiyor maalesef. Amerikalı İktisatçı Paul Samuelson'un bu konuda çok güzel bir benzetmesi var; diyor ki: "Amerika'da estetik ameliyatlar kalp ameliyatlarından çok daha pahalıdır." Kalp, tabiî ki, estetikten çok daha önemlidir; ama, onun çok önemli olması, insanlar için çok yarayışlı olması, kalp ameliyatının fiyatı bakımından çok önem ifade etmiyor. O bakımdan, özellikle fiyat bakımından, tarım ürünlerinin fiyatlarının çiftçinin lehine olarak piyasada teşekkül edebilmesi tamamen piyasa şartlarına bağlıdır. Piyasayı regüle edecek, piyasayı düzenleyecek olan birçok metot var; bunlardan en önemlisi, çiftçinin kendi öz birlikleridir. Bunlar kooperatif teşekkülleridir, ziraat odaları birliğidir ve burada, bu tasarıyla gelen çiftçi birlikleridir. Gerçekte de bu yasayla kurulacak çiftçi birlikleri, kooperatiflerin ve ziraat odalarının dışında çiftçilerin öz birliği olarak ve devlete çok bağlı olmadan faaliyet gösterecek birliklerdir; bu bakımdan da fevkalade önemlidir.

Tabiî, çiftçi birlikleri, fiyatları çiftçi lehine çevirecek birtakım bilgiyi, piyasa bilgisini çiftçilere aktaracaktır; tabiî, piyasanın regüle edilmesi bakımından da hükümetle ve diğer teşkilatlarla birtakım temaslarda bulunacaktır; ama, tarım ürünleri ekonomide ücret malları olarak kabul edilir; yani, dünyanın birçok ülkesinde, sendikalar dahi, işçilere zam isterken tarım fiyatlarını ölçü alırlar ve onu ölçü olarak gösterirler. Tarım fiyatları arttığı zaman, mutlaka işçi ücretlerinin de yüksek olmasını isterler; ama, fiyat mekanizması, tabiî, tarım ürünlerinin ne çiftçilerin istediği gibi ne de tüketicilerin istediği gibi olmasına müsaade eder.

Bakın, burada, çiftçiler çok düşük gelirli insanlardır; ama, onu kullanan, şehir merkezlerinde bulunan insanlar da genellikle düşük gelirli insanlardır. Şimdi, burada ne olacak; her iki düşük gelirli kesimin menfaatını optimize edecek bir fiyat yapısına ihtiyaç var. İşte bu birliklerin bunu önemli ölçüde sağlayacağına şahsen inanıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, burada, çok önemli bir konu -esasen, ben, onu söylemek üzere huzurlarınızda bulunuyorum- Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Türkiye'de, OECD standartlarına uygun ve sertifikalı tohumluk üretiyor. Yıllık kapasitesi 250 000 ton civarında; ama, benim de o çok değerli kuruluşta görev yaptığım zamanlarda, bu sertifikalı tohumluğu -ki, bu, ana genetik materyaldir, çiftçiye mutlaka intikal etmesi gerekir- maalesef, çiftçiye intikal ettiremedik. 100 000 ton civarında, 120 000 tona kadar çıkıldı. Şimdi, Bakanlığın almış olduğu bir kararla, görüyorum ki, 300 000 ton tohumluk; yani, OECD standartlarına uygun ve genetik materyal, çiftçilere intikal ettirilecek. Fiyatı da, aşağı yukarı bugünkü buğday fiyatına eşit; 400 000 lira civarında bir fiyatla, 300 000 ton tohumluk çiftçilere intikal ettirilecek.

Bu, çok önemli bir politikadır. Bu uygulama, gerçekten de çok önemlidir. Efendim, bu, zaten Türkiye'de yapılıyordu, vardı, demenin hiçbir anlamı yok. Bu, maalesef, piyasada buğday olarak satılan tohumluk buğday -ki, gerçekten tohumluk; tabiî, buğday olarak satılmıyor- tohumluğa çevrilmiyordu satılmadığı için. Şimdi, bu genetik materyal çiftçilere intikal edecek ve uzun süre de kullanma imkânı vardır. Bu bakımdan, gerçekten, bu çok önemlidir.

Türkiye'de, biz, tarım potansiyelini yeteri kadar kullanamıyoruz derken, özellikle, bu genetik materyalin çiftçilere intikal etmiş olmasını fevkalade memnuniyetle karşılamamız lazım.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uysal.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Ürün veya ürün grubu

MADDE 3. - Tarımsal üretici birlikleri, her türlü bitkisel, hayvansal ürünler ile su ürünleri konusunda kurulabilir. Hangi ürün veya ürün grubu için birlik kurulacağı, tarım sektöründeki ihtiyaçlar ve öncelikler ışığında, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün.

Sayın Üstün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Üstün, şahsınız adına da söz talebiniz var; iki konuşma sürenizi birleştirerek, 15 dakikalık süre veriyorum.

CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve şahsımın görüşlerini belirteceğim.

Değerli arkadaşlarım, detaylara geçmeden önce, Türkiye'de, tarımda hedef ve planlamanın olmadığını belirtmek isterim. Tarımda hedef ve planlama olmayınca, çıkarılan yasalarla tarımın bir yere varacağı yoktur.

Tarımda hedef belirleme ve planlama yapabilmemiz için, öncelikli olarak tespitler yapılmalıdır. 2010 yılına kadar, buğday üretimini 19 000 000 tondan 23 000 000 tona, arpa üretimini 6 900 000 tondan 10 000 000 tona, ayçiçeği üretimini 850 000 tondan 1 500 000 tona, pamuk üretimini 900 000 tondan 1 400 000 tona, şekerpancarı üretimini 15 000 000 tondan 21 000 000 tona, yem bitkisi üretimini 2 500 000 tondan 10 000 000 tona, soya üretimini 62 000 tondan 200 000 tona, yemeklik baklagil üretimini 1 200 000 tondan 2 000 000 tona, sebze üretimini 30 000 000 tondan 40 000 000 tona,  meyve üretimini  12 000 000  tondan  20 000 000 tona, kırmızı et üretimini 850 000 tondan 1 500 000 tona, süt üretimini 10 000 000 tondan 12 000 000 tona, tavuk eti üretimini 700 000 tondan 1 200 000 tona, yumurta üretimini 700 000 tondan 1 100 000 tona, su ürünleri üretimini 500 000 tondan 700 000 tona çıkaracak hedefler koyamazsanız, bu ülke insanı ve çiftçisini aç bırakırsınız.

Yoksulun ezildiği, tüketicinin sömürüldüğü, giderek tekelleşen sermayenin egemenliğinin arttığı, hukuksuz, kuralsız, başıboş pazar ortamında hakkını alamayan kesimlerin başında, maalesef, tarım gelmektedir.

Tarımdaki tespitlere gelince: Tarım, ekonominin yükü değil, Türkiye'nin gücüdür. Türkiye, üretmemesi gerekeni üretmektedir; üstelik, üretmemesi gerekeni üretmeyi de sürdürmektedir. Ekonomik kaynakları yeterince kullanamamaktayız. Verimlilik ve kalite açısından gerekli düzey ve nitelikte üretim yapılamamaktadır.

1991'de yapılan son tarım sayımına göre, ortalama işletme büyüklüğü 50 dönümdür. İşletmelerin üçte 2'sinin arazi büyüklüğü ise 18 dönümdür. Üstelik, bu küçük araziler, 5-6 parsel halindedir.

Tarımda verimliliği engelleyen küçük işletme yapısı, kooperatifçilik ekseninde, ama, düzgün çalışan ve iyi denetlenen optimum koşullara dönüştürülerek, verimli kılınmalıdır.

Doğrudan gelir desteğinde 6 ailenin aldığı desteği, maalesef, Türkiye'de 50 000 aile alabilmektedir.

Desteklemelere gelince; Türkiye ile yabancı ülkelerde yapılan desteklemeleri karşılaştırırsak, Norveç'te üretici başına 32 000 dolar, ABD'de 20 000 dolar, Japonya'da 15 000 dolar, Kanada'da 13 000 dolar, Avrupa Birliği ülkelerinde 8 000 dolar olan desteklemeler, Türkiye'de, maalesef, 230 dolardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 1980'den sonra yaşanan olaylar, aslında, bir karşıdevrim niteliğindedir. Son dönemde, 1923'ten başlayarak kurulmuş olan kurumların hepsi ya tasfiye edilmiş veya tasfiye yolundadır. 1937'de Atatürk, Ziraat Bankasını, çiftçiye daha iyi hizmet edebilsin diye, anonim şirket olmaktan çıkarıp, KİT haline getirmiş; TİGEM yine bu dönemde kurulmuş, Toprak Mahsulleri Ofisi, Tekel, Çaykur, şeker fabrikaları bu dönemde kurulmuştur. 1980 sonrası ise bu kuruluşlar ya özelleştirilmiş ya da işlevsiz hale getirilmiştir. Bunlarla da yetinilmeyerek, 1963'te kurulan ve çiftçinin gerçekten çok ciddî gereksinimi olan Süt Endüstrisi Kurumu ve Et ve Balık Kurumu "özelleştirme" adı altında kapatılmıştır. Ayrıca, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, yine, 1980 sonrasında kapatılmıştır.

Tarımın dışsatımdaki payı, 1980 yılında yüzde 57 iken, 1997'de yüzde 10,2'ye, 1998'de yüzde 10'a düşmüş, düşürülmüştür. 58 ve 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin acil eylem planında hayvancılığın desteklenmesiyle ilgili tek kısım şöyledir: "Diğer tedbirlerle birlikte, hayvancılık projeleri, mevcut işletmeler ve hayvansal ürünler de desteklenecek, kooperatif ve büyük ölçekli şirket faaliyetleri özendirilecektir." Yine, aynı planda "hayvancılık projeleri desteklenecektir" denilmektedir. Türkiye hayvancılığını bu kadar basit gören bir anlayış, ülke hayvancılığı ve tarımı açısından kayıptır.

Doğrudan gelir desteği 2003'ün ikinci dilimi, Muğla başta olmak üzere, çoğu ilimizde ödenmemiştir. Şov ve popülizmle yapılan şaşaalı törenler, uçurulan balonlar ülke tarımını içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya yetmemektedir.

Avrupa Birliği bütçesinin yüzde 40'ı ilâ yüzde 45'i tarım bütçesi olduğu halde, Türkiye bütçesinde tarıma ayrılan pay yüzde 2 ile 2,5 arasındadır. Avrupa Birliği "koşulları yerine getirin, sizi Avrupa Birliğine alalım" diyor. Niçin "tarım desteklemesinde şartları yerine getirin" demiyorlar veya Avrupa Birliğine niçin "tarıma siz şu destekleri veriyorsunuz, biz de bu destekleri vereceğiz" diyemiyoruz? Doğu ve güneydoğuda kaçak hayvan girişleri neden hâlâ önlenemiyor? "Kaynak yok" deniliyor; son derece düşük maaş alan emeklilerimize verilen düşük bir zamla beraber 3 katrilyon ve İmar Bankasına ayrılan 8,5 katrilyonluk para, nasıl ve nereden bulunuyor? Şeker ve tütün konusunda en büyük yalanlar söylendi bu ülkede.

Çiftçi borçlarına gelince; Tunceli'nin Mazgirt İlçesi Kuşçu Köyünde 500 000 000 ziraî kredi alan bir vatandaş, bugün 2 000 000 000 ödemek durumunda, 180 000 000 alan başka bir vatandaş 700 000 000 ödemek durumunda; kefillere de icra gelmiş durumda.

Fukuyama, Toffler, Graham Fuller gibi CIA'e bağlı Rand Cooperation yazarları, yeni bir dünya düzeninin habercileri olmaya soyundular. Bahsi geçen yazarlar ve benzerleri, 1970'li yıllardan beri yürütülen ekonomik boyutlu küreselleşme gayretlerinin sosyal ve siyasal altyapısını hazırlamak için kolları sıvadılar. "Küreselleşme" adı altında, dünyada geri kalmış ülkelerin geri zekâlı insanlarını işbirlikçi haline getirmek için, yazılı ve görsel medya araçlarından azamî ölçüde istifade ederek, büyük bir mesafe katettiler.

19 uncu Yüzyılda kolonyalizm etkiliydi. Bu yüzyıl, sömürgecilerin dönemi oldu. 20 nci Yüzyıl ise, dünyanın emperyalizmi tanımasını sağladı. Soğuk savaş dönemi, iki emperyalist gücün mücadelesine sahne oldu. 21 inci Yüzyılda ise, küreselleşmenin acı yüzünün yaşanacağının göstergeleri önümüzde duruyor. Bu amaca ulaşmak için, millî devletlerin ekonomi üzerindeki otoritesi yerine çokuluslu şirketlerin gelmesinin sağlanması gerekiyordu. Ülkelerde iktidarları kuracak olan küresel piyasa olmalıydı. Sermaye hareketlerinin önündeki tüm engelleri kaldırmak için, ülkemizde de aynı politika IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatıldı. Bunun en çarpıcı örneği ise, özelleştirme, devletin küçültülmesi, verimliliğin artırılması gibi propagandalarla ülke insanının yönlendirilmesiydi. Bu uygulama, özellikle, tarım sektöründe büyük gerileme ve çöküşün yaşanmasına neden olmuştur. ABD ve Avrupa Birliği, Türkiye'de tarımsal desteğin kalkması doğrultusunda baskı uygulamaktadır. Bizde desteklemenin kaldırılmasını isteyenler, kendi ülkelerinde, özellikle bu konuda büyük desteklemeler yapmaktadırlar. Bugün, dünyada, tarıma yapılan desteğin yüzde 80'ini, ABD, Avrupa Birliği ve Japonya yapmaktadır. Avrupa Birliğinde 50 000 000 000 dolar destek verilirken, bizdeki 1 500 000 000 dolar desteği çok bulmaktadırlar.

Ülkemiz insanlarının dikkatinden kaçırılmaya çalışılan, Avrupa Birliğinde kişi başına yapılan desteğin Türkiye'nin 40 katı olduğu gerçeğidir. "Bize, tarımsal ürünlerimize destek vermeyin, dışarıdan ithal edin" politikasını yönlendirme faaliyetleri hızla devam etmektedir.

Tarımsal KİT'ler bu sektörde çok büyük önem arz etmekteydi. Örneğin, özelleştirme öncesi Süt Endüstrisi Kurumu, kurulu kapasitenin yüzde 20'sine sahip olduğu halde, özel sektörün bu alandaki tekelleşmesine engel olabiliyordu. Süt Endüstrisi Kurumunun özelleştirilmesiyle, bu alan, beş altı firmadan oluşan süt kartelinin insafına terk edilmiştir. Bunların hisselerinin büyük çoğunluğu ise, yabancı şirketlerin kontrolüne geçmiştir. Et ve Balık Kurumu, Yemsan ve Süt Endüstrisi gibi kuruluşların devredışı bırakılması, üretici, maliyetine satış yaparken, piyasada oluşan süt kartelinin, çiftçiye ödediğinin 6-7 katı fiyatla tüketiciye satması sonucunu yaratmıştır.

Amerika Birleşik Devletlerinde pamuk üreticisi, 2002-2003 iş yılında lif pamuk için 48,509 sent/kilogram karşılığı, pamuk için ise 19,40 sent/kilogram primle desteklenmektedir. Ancak, öncelikli olarak Türkiye'nin pamuk ithalatındaki hızlı artışına dikkati çekmekte yarar var. 2001-2002 sezonunda, Türkiye, pamuk ithalatı için 571 000 000 dolar harcadı. İthalatın önemli bir bölümü, yaklaşık yüzde 65'i ABD ve Yunanistan'dan gerçekleştirildi.

İşte, bu iki ülkedeki pamuk üreticisiyle Türk pamuk üreticisini desteklemede karşılaştırırsak, arada büyük farkların olduğu net şekilde ortaya çıkıyor. Geçen yıl, ABD'de 18, Yunanistan'da 36 sent olan kiloda destekleme, Türkiye'de 4,4 sent olarak gerçekleşti; hem düşük fiyat politikası hem de düşük primle karşılaşan pamuk üreticisi, bu yüzden büyük sıkıntı içine girdi. Hükümetin, hâlâ 2003, 2004 yılı primlerini tam anlamıyla ödememesi de, üreticinin çektiği sıkıntıyı dile getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, toplam su ürünleri üretimi, 1988'de binde 6 iken, 2001'de yüzde 11'e yükselmiştir. Bodrum'da, üretimin 100 000 tonun üzerinde bulunan 15 000 tonluk bölümü, kültür balıkçılığı yoluyla yapılmaktadır.

Kültür balıkçılığı, Yunanistan'da bizden altı yıl sonra başlamasına rağmen, bugünkü ihracatı bizden 5-6 kat fazladır.

Turizm ile kültür balıkçısı çelişkisi bir an önce giderilmelidir. Özellikle potansiyel alanlar konusunda turizmci ve kültür balıkçıları çatıştırılmamalıdır. İç sulardaki balık yetiştiriciliğinde Orman Bakanlığı ve Devlet Su İşleri zorluklar çıkarmaktadır.

Japonya'da ekonomik değeri olan 3 balık türü varken, bizde bu sayı 27'dir. Buna rağmen, ihracatta ciddî bir yerimiz yoktur. Unutulmamalıdır ki, Çin'de balık yeme alışkanlığı olmuş olsaydı, dünyadaki balık türleri yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaktı.

Tütün Yasasıyla, Ege Bölgesi tütün üreticisi kaderiyle başbaşa kalmıştır. Geçen yıl, başfiyatın çok çok altında tütün üreticisi tütününü satmıştır. Bu rakam, 460 000 Türk Lirasına kadar düşmüştür.

Kıraç alana tütünden başka bir şey ekilemez. Ülkemizde tütün fazlalığı, sulanabilir alanlara ekilen tütündür. Kıraçta yetişen tütün, kokusu, aroması ve tadı olarak dünyanın en kaliteli tütünüdür. Siz, sulanabilen arazide yem bitkilerini ektiremezseniz, alternatif ürünlere geçişi sağlayamazsanız, tütün üreticisi mağdur olmaya devam edecektir. Alternatif ürünlere yüksek oranda destek verilmesi şarttır.

Şekerpancarı Yasasıyla mağdur olan ve AKP İktidarı döneminde de artırılmaya devam edilen ve artırılan kotayla, şekerpancarı üreticisi zor durumdadır ve borç batağındadır. Maliye Bakanının oğlunun tatlandırıcı yapılmak üzere ithal ettiği mısırla, fonun bir günde yüzde 20'den yüzde 70'e çıkarılmasıyla, aradaki 50 puanlık fark, Hazinenin zarar etmesi demektir ve bu para vatandaşın cebinden çıkacaktır.

Şekerpancarı üreticisi, 20 dönümün altında üretim yapan ve tamamıyla doğrudan gelir desteğine muhtaç hale gelen üretici konumundadır. Ülkemizdeki tarım arazilerinin dağılımına bakıldığında, üçte 2'si 18 dönümdür. Doğrudan gelir desteğiyle, üretici mağduriyeti devam etmektedir; ki, hükümetin yatırımlarda ve desteklemelerde yüzde 13 oranında kesintiye gitmesi, çiftçilerimizi daha da zor durumda bırakacaktır.

Çiftçilerimizin kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları, yeniden yapılanmaya rağmen, önemli miktarda durmaktadır. Bu borç uzun vadeye yayılmadıkça, geriye dönüşümü mümkün görünmemektedir. Bu borçlar nedeniyle, çiftçi, bugün, üretim yapamaz hale gelmiştir.

Tavukçuluk sektörünün atardamarı olan Köytür, hatalı uygulamalar nedeniyle yok olmaya mahkûm edilmiştir.

Birim alanda en fazla ürün alınan ve ülke beslenmesinde ve ihracatta önemli bir paya sahip olan seracılarımız acilen desteklenmelidir.

Maliye Bakanının bir demeci üzerine "çok pahalı, buna bir çözüm bulmak gerekir" dediğinin ertesi günü, biberin kilogramı 2 000 000'dan 500 000 Türk Lirasına düşmüş; şu an 100 000-150 000 Türk Lirası arasındadır.

Seracılıkta kullanılan tohum ve ilaçlar altın pahasındadır.

Devletin TİGEM kuruluşu, bir an önce kaliteli tohuma yönelmelidir.

Kovan ambarlığı bakımından dünyada 3 üncü sırada olmamıza rağmen, bal ve diğer arıcılık ürünleri ihracatında dünyada 6 ncı, 7 nci sırada olmamız düşündürücüdür. Bir an önce, arıcılıkta önemli desteklemeleri ve renkli şeker desteğini uygulamaya koymak şarttır.

İlaç kalıntıları yüzünden ciddî sıkıntıya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Üstün, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısını destekliyoruz. 16 ncı maddede tekrar söz alacağım. Tarımın içinde bulunduğu diğer sıkıntıları 16 ncı maddede daha ayrıntılı şekilde dile getirmeyi düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Tarımsal üretici birliklerinin kuruluşu ve tescili

MADDE 4. - Birlikler; ürün veya ürün grubu bazında faaliyet gösteren ve tüzüklerinde belirlenen miktardaki tarımsal üretimi bu kuruluşlar aracılığıyla pazarlamayı taahhüt eden, en az onaltı tarım üreticisinin bir araya gelmesiyle, asgarî ilçe düzeyinde kurulur. Birliğin toplam üretim kapasitesinin ürün bazında, Bakanlık tarafından yönetmelikle belirlenecek asgarî düzeyin altında olmaması gerekir.

Aynı ürün veya ürün grubu için ilçe düzeyinde en fazla bir birlik kurulabilir. Birlikler, tarım üreticilerinin geniş katılımını sağlayacak tedbirler alır.

Birlik, üyelerin imzaladıkları tüzük ile Bakanlığa müracaatları sonucunda tüzel kişilik kazanır.

Birlik tüzüğünün; gerçek kişiler tarafından bizzat, tüzel kişiler tarafından yetkili temsilcilerince imzalanmış olması şarttır. Birlik  tüzüğü ve ekleri, Bakanlıkça otuz gün içinde incelenir.

Birlik tüzüğünü imzalayarak kurucu üye sıfatını kazanan üreticiler, kendi aralarından beş kişilik geçici yönetim kurulunu seçerler. Geçici yönetim kurulu, ilk genel kurula kadar birliği temsil eder.

Birlik tüzüğünde mevzuata aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde, bunların giderilmesi, geçici yönetim kurulundan yazı ile istenir. Bu yazının tebliğinden itibaren otuz gün içinde belirtilen noksanlıklar tamamlanmaz veya mevzuata aykırılık giderilmez ise Bakanlıkça birliğin tescili yapılmayarak, kurucu üyelere bildirilir ve genel hükümlere göre işlem yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun maddesine geçmeden önce, acaba önümüzdeki dönem de aynı mı olacak diye bir konuyu huzurunuza getirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, geçen dönem çıkarılan, tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlanmayla ilgili yeniden yapılandırma çalışmaları sonucunda, 30 Nisanda ilk taksit ödemesi vardı. Bu taksit ödemelerinde Ziraat Bankasına söz geçirilebildi; sanıyorum, cari faizlerle, tekrar, ekim ayına ertelendi; ancak, tarım kredi kooperatiflerine henüz söz geçirilemedi. Eğer bu çıkaracağımız kanunla da aynı şekilde olmaya devam edecekse, bu yasanın  hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan, çiftçinin birlikte mi olduğu, tek tek mi olduğu değildir; önemli olan, çiftçilere bakış açısıdır değerli arkadaşlar. Bildiğiniz gibi, ülkemizde, İkinci Dünya Savaşına kadar yüzde 10 büyüme oranını yakalamış olan bir tarım sektörü ve İkinci Dünya Savaşından sonra, özellikle 1965'ten sonra uygulanan politikalarla, yüzde 3'ü geçmeyen bir büyüme oranına sahip bir tarım kesimi... İşte, önemli olan budur değerli arkadaşlar. Bunları iyi değerlendirebilirsek sonuca varabileceğimizi umuyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bu Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısına olumlu baktığımızı ifade etmek istiyorum -diğer arkadaşlarım da aynı şeyleri belirttiler- fakat, eksikliklerinin olduğunu da söylemekten çekinmeyeceğim.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, kaynağımız var mı?.. Kaynak derken, sadece ekonomik kaynağı söylemiyorum, teknik kaynağı söylüyorum, eğitim kaynağımızı söylüyorum. Bunlarla bu üretici birliklerine destek sağlayabilecek miyiz? Önemli olan budur değerli arkadaşlar. Bunları sağlayamadığımız zaman, üretici birlikleri, geçen dönemlerdeki Antbirlik gibi, Çukobirlik gibi kuruluşlar olur. Onların bugünkü durumunu gördüğümüz için, önümüzdeki dönemde üretici birliklerinin bu noktaya gelmemesi için çaba göstermeliyiz, zaman harcamalıyız, eksiklerimiz varsa bunları düzeltmeliyiz değerli arkadaşlar.

Bizim en önemli sorunlarımızdan bir tanesi şudur: Üreticimiz ne üreteceğini biliyor; ama, nasıl satacağını bilmediği için, maalesef, bütün çiftçilerimizin durumu son dönemlerde parlak değildir. Üreticiye yön göstermiyoruz, üreticiye herhangi bir ürün deseni vermiyoruz, üreticiye havza planlaması yaptırmıyoruz, bunları kendilerine planlama olarak sunmuyoruz ve üretici istediği şekilde üretmeye devam ediyor; ama, üreticimiz bunu satamıyor değerli arkadaşlar. Sorun buradan kaynaklanıyor; çünkü, Türkiye'de üretilen ürünlerin birçoğu, maalesef, ülkemizde yaşayan insanlarımız tarafından alınamayacak kadar pahalı olan ürünlerdir; çünkü, tarımsal girdiler fiyatlı olduğu için, tarımsal girdiler pahalı olduğu için -ilacı, gübresi, tohumu- maalesef, bunun da, tüketiciye bu şekilde yansıması gerekiyor. Bunu önlemenin yolu, ancak, tarımdaki bu üretimin dışarıya satılmasıyla mümkün olabilir. Bu da mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanı görüyoruz, yurtdışına, gezilere çıkıyor, sanayicileri götürüyor. Doğrudur, götürebilir; ama, onun yanında, en azından tarımdan da, ihracat yapan veya ihracata destek verecek ziraat odalarından veya bu işbirliğini yapacak kimselerden yurtdışına götürebilir ve bu anlaşmaları sağlayabilir değerli arkadaşlar. Eğer, bunu sağlayamazsa, tarım, üvey evlat olma durumuna devam edecektir. Bu anlamda, siz, buraya üretici birlikleri de yapsanız, kooperatifler de yapsanız bir anlamı olmayacaktır. Önemli olan, kafamızdaki tarıma bakış düşüncelerini değiştirmektir değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, ihracatın en önemli dayanağı, teşviktir. Maalesef, ülkemizde, tarımda teşvik yoktur. Sayın Bakanın da bilgisi dahilindedir. Antalya'daki ihracatçı birlikleri, sekiz ay öncesinden, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarına, bu konuda gereken dokümanları bildirmişlerdir; ama, daha domateste, biberde teşvik yoktur, olmamıştır. Ancak, son dönemlerde, 21 Mayıs ile 29 Mayıs arasında patatese ve elmaya teşvik verildi, hem de 1 Marttan itibaren olan dönemi kapsayan...

Değerli arkadaşlar, o sekiz günlük dönem içerisinde, bunun hiçbir üreticimize yansımayacağını bilmemiz lazım; çünkü, elmanın ve patatesin dönemi geçmiştir. Kime yansıyor bu; eğer var ise, ticaretçinin elinde olan mallara yansıyor. Bu da, çiftçimize bir kuruş fazla para girmesini sağlamıyor değerli arkadaşlar. Eğer, bu ülkede, daha ürün başlangıcında, insanlara ne kadara satılacağını söylemez isek, değerli arkadaşlar, üreticimizi, çiftçimizi tüccarın eline mahkûm etmiş oluruz. Bu, sadece sebze ve meyvede değil, hububatta da böyle. Bakın, buğday çıktı, önümüzdeki günlerde hasat mevsimine girilecek; daha, buğday taban fiyatları belli değil değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bir şey daha var. Siz, bu ülkede yetişen ürünlerin karşısına başka ülkelerde yetişen ürünleri getiriyorsunuz; yani, ithal ediyorsunuz ve bunu da yaparken, ithalat izni verilmedi diye, sınır ticaretiyle yapıyorsunuz. Sınır ticaretiyle getirdiğiniz ürünleri, İzmir pazarlarında, İstanbul pazarlarında, Ankara pazarlarında görme şansınız var. Bunu, geçen gün, komisyonda, Ziraat Odaları Birliği Başkanı söyledi; "İran'dan gelen bir patlıcanı, Sayın Bakana götürdük ve kendi tesislerinde, genel müdürlüklerinde yaptıkları tespit sonucunda bunun İran'dan geldiği belirlendi" dedi. İran'dan patlıcan geliyor, İran'dan domates geliyor, İran'dan karpuz geliyor.

Değerli arkadaşlar, İran'dan gelen karpuzun içerisine baktınız mı; taş gibi. Acaba, sınır ticareti yapılan yerde, onu kontrol eden herhangi bir merci var mı; domatesteki, patlıcandaki ilaç kalıntısını veya varsa, karpuzdaki hormon kalıntısını tespit eden bir laboratuvarımız var mı sınır ticareti yapılan yerlerde; yok. Daha laboratuvarlarımız yeni gelişmeye başladı. O yüzden... Biz, başka ülkelere satarken -haklı olarak tabiî- bizden kodeks değerini istiyorlar; kendimiz dışarıdan ithal ettiğimiz ürünlerin o değerlerine bakıyor muyuz, yoksa, sırf Türkiye'deki çiftçilerin gelirlerini veyahut da ürünlerinin fiyatlarını biraz daha düşürmek için, onlara karşı izin mi veriyoruz bazılarına, bunları getirmeleri için, başkaları para kazansın diye çiftçilerimizi terbiye mi ediyoruz?! Bence, terbiyedir bunun adı, başka bir şey değildir. Yani, sen ürününü fazla fiyata satarsan, ben de, dışarıdan, başka ülkelerden -ithalat iznini vererek- senin ürününün karşısına ürün getiririm demektir bu. Hani serbest piyasa?!. Hani liberal ekonomi?!. Zamanı geldiğinde serbest piyasa, zamanı geldiğinde devlet tekeliyle dışarıdan ithal izni!.. Bu doğru değildir değerli arkadaşlar.

Öncelikle, tarımda çiftçilerimizi geliştirmenin yolları şunlardır: Ülke bazında havza planlamasının yapılması, ürün deseninin sağlanması, ihracat olanaklarının -biraz önce saydığım gibi- artırılması, tarım girdi fiyatlarının düşürülmesi veya tarım girdi fiyatlarından alınan gümrük vergisinin alınmaması, ürettiğimiz ürünlerin karşılığında başka yerlerden ürün alınmasına karşı çıkılması, tarıma teknik ve eğitim desteğinin verilmesi.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda, ülkemizde tarım alanlarının küçülmesi de, maalesef, tarımın kayıplarını önemli şekilde artırmıştır. O yüzden, arazi toplulaştırmasını geliştirmeli, bu çalışmaları hızlandırmalı ve bu konuda bekleyen beldelerimize ve köylerimize destek vermeliyiz

Değerli arkadaşlar, yine, sulama sularımızı, çok iyi şekilde, rantabl şekilde kullanarak, tarımın emrine vermek zorundayız.

Bu anlamda, bu tasarının ülkemize ve tarımda çalışan insanlarımıza faydalı olmasını temenni ediyor, o dileklerimle saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Birliğin görevleri

MADDE 5. - Birlikler, bu Kanunun amacına uygun olarak aşağıdaki görevleri yapar:

a) Üyelerinin ürettikleri ürünlerle ilgili piyasa araştırmaları yapmak ve yaptırmak.

b) Üyelerinin ürünlerine pazar bulmak, ürünlerin pazara arzını düzenlemek.

c) Üyelerine üretim teknikleri, hasat, depolama, paketleme konularında teknik destek sağlamak.

d) Üyelerine girdi temininde yönlendirici yardımlarda  bulunmak.

e) İç pazara ve ihracata uygun çeşitlerin üretilmesini sağlamak.

f) Eğitim ve yayım hizmeti vermek, danışman hizmeti sağlamak.

g) Ürün kalitesini iyileştirici tedbirler almak ve ürün standartlarını uygulamak.

h) Çiftlik düzeyinde yapılan tarımsal uygulamaları izlemek, kayıtlarını tutmak ve belge düzenlemek.

ı) Paket ve ambalajlarla ilgili standartların uygulanmasını sağlamak.

i) Çevreyle uyumlu üretim tekniklerini yaygınlaştırmak.

j) Üyeleri adına ürün depolanmasına, gerektiğinde bu amaçla depo kiralanmasına yardımcı olmak.

k) Ürünlerin tanıtımıyla ilgili faaliyetlerde bulunmak.

l) Devletin piyasa düzenlemeleri konusunda vereceği görevleri  yürütmek.

m) Türkiye Cumhuriyeti'nin kabul ettiği uluslararası ürün veya ürüne özgü ortak piyasa düzenlemelerinin gerektirdiği görevleri yürütmek.

n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.

Sayın Küçükaşık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de tarımdaki örgütlenmeler ve dünyadaki tüm örgütlenmeler, meslekî birlikler ve ekonomik birlikler olarak ikiye ayrılıyor. Bildiğimiz gibi, Türkiye'de meslekî birlik, ziraat odaları; dünyada da böyle. Ekonomik birliklere geldiğimizde, Türkiye'de, sadece kooperatiflerin ekonomik birlikler olduğu söyleniliyor. Avrupa Birliğinde ise, hem kooperatifler hem de tarımsal üretici birlikleri veya üretici örgütleri ekonomik birlikler sınıfına giriyor.

Ben, 28 Mayıs 2003 tarihinde, bu kürsüden, sözleşmeli üretimle, sözleşmeli çiftçilikle ilgili bir konuşma yapmıştım. Bu konuşmada, Türkiye'de sözleşmeli çiftçilik uygulamasının yaratmış olduğu sakıncaları belirtmiştim ve ileride, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde çıkarılacak tarımsal üretici birlikleri yasasında, inşallah, bu sıkıntının ve bu aksaklığın giderilmesine vesile oluruz diye de bir temennim olmuştu. Bu tarihten itibaren, bir yıldan beri de, şu anda huzurumuza getirilen mevcut birlikler yasası tasarısı tam 5 kez tadil edildi; ama, bu 5 kez tadilatta ne varsa, üreticiden, köylüden yana olan tüm özellikler teker teker budandı.

Şimdi, burada bir konuşma var. Ben, gerçekten de sormak istiyorum: Üretici birlikleri ya da üretici örgütleri, ekonomik birlik mi meslekî birlik mi? Ya da ikisi de değilse, bunun adı ne? Bunun bir adının olması lazım. Başka bir örgütlenme biçimi olmadığına göre, bu, muhakkak ki, ekonomik bir birliktir. Bana, bunu, birinin söylemesini istiyorum ya da tam tersi "hayır arkadaş, bu, bir meslekî birliktir" desin, o zaman, zaten dernekler var, bu Üretici Birlikleri Yasası Tasarısına hiç gerek yok.

Bakınız, Bakanlar Kurulunca Meclise sevk edilen ilk kanun taslağı, gerçekten de, deve mi kuş mu olduğu belli olmayan bir taslaktı. Allah'tan, altkomisyon kuruldu, bu altkomisyonda tüm sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışılarak, şu anda üretici örgütlerine, üretici birliklerine yakın, gerçek bir yasa tasarısı haline getirildi; ama, bir eksikliği daha var; üretici birliklerine, nedense -tüm çabamıza rağmen, tüm istememize rağmen- sözleşmeli üretim ve üretim sözleşmesi yapma yetkisi verilmiyor. Ben, bu konuda, bir kere daha konuşmak istiyorum. Bu konuda bir önerge de verdim, biraz sonra huzurlarınıza gelecek.

Arkadaşlar, altkomisyonda yapılan çalışmalar esnasında "Birliklerin görevleri" başlığını taşıyan 5 inci maddede bir değişiklik yapıldı; yapılan bu değişiklik aynen şöyle:

"n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek." Niye sözleşmeli üretim yapamıyor, birlikler üretim sözleşmesi yapamıyor dediğimizde "efendim, kooperatifler kapsamına girer" deniliyor; yok öyle bir şey.

Şimdi, Türkiye'de, yıllardan beri, ziraat odaları ve kooperatifler var; ama, ülkemizde, sözleşmeli üretim de, en azından otuz yıldan beri sürüyor. Kooperatifler ve ziraat odaları, ne yazık ki, sözleşmeli üretimdeki bu aksaklıkları gideremedi ve sözleşmeli üretim özellikle yaş sebze ve meyve üreticileri için geçerli. Bugün, Türkiye'de, esas örgütsüz olan kesim, ürünlerini pazarlamakta en fazla sıkıntı çeken kesim yaş sebze ve meyve üreticileridir. Yaş sebze ve meyve üreticileri denildiğinde de, Türkiye'de, en başta gelen il Bursa İlidir. Sözleşmeli üretim, Bursa'da, yıllardan beri -otuz yılı aşkın bir süreden beri- bütün ürünlerde, çok yaygın olarak yapılıyor; domateste, biberde, mısırda, şeftalide, kayısıda erikte, çilekte, kirazda yapılıyor; ama, şu ana kadar, sözleşmeli üretimdeki aksamaları gideremediğimiz gibi... Size bir de örnek vereceğim. Sözleşmeli üretimle, geçen yıl, fabrikalara ürettiği domatesi teslim eden üreticilerimizin, ne yazık ki, bir fabrikada, daha hâlâ, alacaklarının yüzde 20'sini tutuyorlar.

Şimdi, yine, altkomisyon çalışmaları sırasında Bakanlıkça şu söylenildi; denildi ki: "Biz, sözleşmeli üretimi düzenleyen yeni bir yasa tasarısı ha-zırlayacağız." Bakınız, biz 1996 yılında bir tebliğ çıkardık, 1998'de bir tebliğ daha çıkardık ve şu anda, özel sektör ile çiftçiler arasında düzenlenen tek tip bir sözleşme var. "Koordine etmek" diyoruz ya -maddenin (n) bendinde bu yetkiyi veriyoruz- zaten, tek tip sözleşme var şu anda. Bursa İl Tarım Müdürlüğünde Ziraat Odası temsilcileri ile özel sektörün buluşması sonucunda, tek bir tip sözleşme yapılması kabul edildi ve bu sözleşme şu anda uygulamada var; ama, ne yazık ki, bu, sıkıntıları gideremiyor.

Şimdi, Bakanlığımızın hazırladığı bir taslak vardı... Deniliyor ki: "Biz bu yetkiyi verirsek, kooperatiflerin sınırına gireriz." O zaman, ilk taslağın 7 nci maddesini okuyorum: "Birlikler, gerekli hallerde üyelerinin tamamı için kendi adlarına sözleşmeli üretim yapabilirler." Bir yıl önce vardı bu hüküm.

İkincisi, eski taslağın 9 uncu maddesinde "Üyelik şartları ve yükümlülükler" bölümünde "üye, üretim tekniği, pazarlama, çevre korunması konularında birliğin koyduğu kurallara uymak, hangi üretici grubuna giriyorsa o konuyla ilgili tek bir birliğin üyesi olmak ve yönetmelikte belirlenen oran ve miktarlar çerçevesinde taahhüt ettiği üretimini pazarlanmak üzere birliğe veya birlik tarafından belirlenen alıcıya temin etmekle yükümlüdür" hükmü vardı. Bu ne demektir; üretim sözleşmesi yapmak demektir. Bu, birlikte vardı.

Yine, şimdi önümüze gelen yasa tasarısının "Birliğin gelirleri" başlığını taşıyan 11 inci maddesinde ilginç iki hüküm var; bunlar, benim de ilgimi çekti. Maddenin (b) bendinde deniliyor ki: "Üyelere sağlanan danışmanlık hizmetleri karşılığında alınan ücretler..." Birlik böyle bir gelir elde edecek. Maddenin (f) bendinde de aynen şöyle deniliyor: "Birlik aracılığı ile pazarlanan ürünlerin satış bedeli üzerinden kesilecek hizmet payı..." Biz, burada, 11 inci maddede üretim sözleşmesi yapması yetkisini kabul etmişiz zaten; ama, bundan niye sakınılıyor; özel sektörün baskısından dolayı mı sakınılıyor; ben, bunu anlamış değilim.

Bakınız, Türkiye'nin en temel sorunlarından birisi, örgütsüz yaş sebze ve meyve üreticileri kesimindedir. Geçen yıl sözleşmelerde 100 000 liraya imzalanan domates bedeli... Şu anda üreticilere şu dayatılıyor örgütsüzlük nedeniyle, üretim sözleşmesi yapma yetkisinin olmaması nedeniyle: Arkadaş, eğer, sen, ürününün parasını eylül, ekim aylarında almak istiyorsan, fiyat 80 000 lira; aralıkta almak istiyorsan, 90 000 lira; 28 Şubat tarihindeki sözleşmede almak istiyorsan, 100 000 lira.

Bakınız, bu domatesin bedeli geçen yıl 100 000 liraydı. Ne olur, bu yasanın temel özelliği, yaş sebze ve meyve üreticilerini örgütleyecek olmasıdır; birliklerle, kooperatiflerle, diğer tarım satış kooperatifleriyle bu yasanın bir alakası yok, onların ilgi alanına girmiyor bu; ama, Türkiye'de, gerçekten de çok büyük bir oranda örgütsüz durumda olan ve çok çabuk bozulabilen, kooperatiflerin de örgütlenemediği yaş sebze ve meyve üreticileri alanına gelecek.

Biraz önce, Karacabeyli Bursa Milletvekilimiz Sayın Şerif Birinç de bu konuda, birlikler konusunda konuştu. Ben Mustafakemalpaşalıyım, o Karacabeyli; ikimiz de bütün özel sektör devlerinin olduğu yerde yaşıyoruz, ikimiz de orada siyaset yapıyoruz. Şu anda bütün üreticilerimiz bu yasayı bekliyor. Bizim, koordine etme, tek tip sözleşme düzenleme yetkisini verirken, niye üretim sözleşmesi yapma yetkisini vermediğimizi, lütfen, hem Sayın Bakanımızın hem de diğer arkadaşlardan birinin bana anlatmasını istiyorum. O zaman, bu tarımsal üretici birliklerinin, ekonomik birlik mi meslekî birlik mi olduğunu anlamak istiyorum.

Bakınız, ben, yirmi yıl Bursa'da avukatlık yaptım. Tek tip sözleşmeler deniyor ya, herkesin görmesi açısından söylüyorum; bütün tek tip sözleşmeler burada; bir, TİGEM'in yaptığı tek tip sözleşmeler; iki, tütündeki tek tip sözleşmeler; üç, özel sektördeki fabrikaların yaptığı özel sözleşmeler. Eğer görmek isteyen varsa... Bunu üreticilerimiz biliyor, belki siz bilmiyorsunuz; ama, bu sözleşmelerimiz, zaten, grup olarak yapılıyor ve karşılığında da köylülerden açık senetler alınıyor, açık senetler! Zaten, orada, koordine etme görevi, şu anda grup başkanları tarafından yapılıyor bu sözleşmelerde.

Arkadaşlar, biz neyi kaybedeceğiz?!. Bu, ekonomik birliktir, üretici birliğinin adı ekonomik birliktir; dünyadaki uygulaması da budur. Bu ekonomik birlikte, eğer siz malı pazarlatıyorsanız, pazar ihtiyacında da girdiyi ucuzlatmaya çalışıyorsanız, ekonomik faaliyette bulunuyorsunuz demektir zaten. O zaman, üreticinin üretim sözleşmesi yapmasını niye engelliyorsunuz, hâlâ bunu anlamış değilim. O yüzden, bizim de ısrarımız üzerine, altkomisyonda gerçekten de bir ortalama yol bulmaya çalışıldı, iyi niyetle yapıldı; ama (n) bendi, gerçekten de, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarını çözmekten uzak, yeterli değil. O nedenle, (n) bendine bir ekleme yapılarak, üretim sözleşmesi yapma yetkisinin de üretici birliklerine verilmesini gerçekten istiyorum; bu, Türkiye'nin en temel sorunlarından biri.

Beni dinlediğiniz için  hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra da aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının "Birliğin görevleri" başlığını taşıyan 5 inci maddesinin "n" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini isteriz.

                       

Yavuz Altınorak

Mehmet Küçükaşık

Yılmaz Kaya

 

 

Kırklareli

Bursa

İzmir

 

 Erdoğan Kaplan

Mustafa Özyurt

Gürol Ergin

 

Tekirdağ

Bursa

Muğla

 

Mustafa Gazalcı

 

Naci Aslan

 

Denizli

 

Ağrı

n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek, gerektiğinde üyelerinin ürettikleri ürünler için üretim sözleşmesi yapmak ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek.

BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurul gündeminde görüşülmekte olan "Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesinin (l) bendinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

M. Mehdi Eker

Haluk İpek

Recep Koral

 

 

Diyarbakır

Ankara

İstanbul

 

İmdat Sütlüoğlu

 

Nusret Bayraktar

 

Rize

 

İstanbul

"l) Ürünlerle ilgili her türlü kaydı tutmak."

BAŞKAN - Bu, en aykırı önerge, önergeyi işleme alıyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5 inci maddenin mevcut (l) bendi, (m) bendi ile düzenlenmiş olup, birliklerin üyelerinin üretimleri ile ilgili gerekli kayıtların tutulması görevi herhangi bir bentte belirtilmemiştir. Halbuki, üyelerinin ürünlerinin pazarlanmasını koordine edecek bir birliğin bu görevleri yerine getirmesi için bu bilgilerin devamlı olarak elde edilmesi ve güncelleştirilmesi önem arz etmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının "Birliğin görevleri" başlığını taşıyan 5 inci maddesinin "n" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini isteriz.

                                                 Yavuz Altınorak (Kırklareli) ve arkadaşları

n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek, gerektiğinde üyelerinin ürettikleri ürünler için üretim sözleşmesi yapmak ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Katılmamakla birlikte, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Buna katılamıyoruz efendim. Ben, uygun görürseniz, bununla ilgili, ayrıca, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Küçükaşık.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamın devamı önergemiz bu. Şimdi, gerçekten de, ben, bu önergeye niye katılmadığınızı anlamış değilim, anlamakta da gerçekten zorlanıyorum; yani, koordine etmek, tek tip sözleşme düzenlemek ne demek, bunu anlamış değilim. Siz, birliğin gelirinde, kimden kesinti yapacaksınız? Ben, o birliğe niye üye olayım; o birliğin bana ekonomik herhangi bir kazancı olmayacak ki. Ben birliğe gideceğim, para vereceğim -pratikteki uygulamaya bakınız- o tek tip sözleşmeyi başkası yapacak, fabrikaya gelecek, ben de o sözleşmeden yararlanacağım ve ben birliğe üye olarak da cebimden para kestireceğim; var mı böyle bir şey?! Uygulamayı hiç yaşamadınız mı?! Bakın, sözleşmeler burada, Tarım Bakanlığı 1996'da, 1998'de tebliğler çıkardı, bu tebliğler hiçbir işe yaramadı. Sözleşmelerde öyle hükümler var ki!..

Bakınız, ben gidiyorum, bir konserve fabrikasıyla sözleşme yapıyorum domatesimi alın diye, almıyor, fiyatı yüksek diyor. Seninle yaptığım sözleşme 100 000 lira; rampadan yine bana getir, ben sana ceza kesmeyeceğim, sözleşmeyi aleyhine yorumlamayacağım, 70 000 liradan peşin parayı al diyor. Gidiyorum, o şekilde veriyorum; ama, rampaya adam yine parasını ödemiyor zamanında, güçlü bir fabrika değil.

Sözleşmelerde öyle hükümler var ki, ben Bursa Mustafakemalpaşa'da ikamet ediyorum, sözleşmede İstanbul mahkemeleri çıkıyor karşıma açık senet nedeniyle İstanbul mahkemelerinde aleyhime açılan davalar için, ben, 300 000 000, 500 000 000, 600 000 000 liralık alacağımı tahsil etmek için İstanbul'a gidebilir miyim allahaşkına!

HASAN KARA (Kilis) - Sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Siz, sözleşmeleri hiç görmemişsiniz. Bakın, burada, teker teker göstereyim. Eğer varsa...

HASAN KARA (Kilis) - Hukuken yetkilidir...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Hayır, değildir; bomboş bırakılıyor, anlamıyorsunuz, boş bırakılıyor ve açık senet alınıyor. Biraz önce gösterdim, tekrar göstereyim, açık senetler var, açık senetlere "yetkili mahkeme İstanbul mahkemesi" yazıldıktan sonra ben ne yapacağım?! Şirketin genel merkezi İstanbul çünkü. Sözleşmeler gruplar halinde imzalanır, benimle beraber o gruba üye olan 20 kişiden biri ürününü vermezse, ben paramı alamıyorum.

Biraz önce de söyledim, bir büyük konserve fabrikamız, 2003 yılı içerisindeki domates bedelinin yüzde 20'sini bugün itibariyle hâlâ ödemedi, geriye kalanları da daha ancak geçen ay ödedi. Sözleşmelerde son tarih 28 Şubattır; bakınız, 2004 yılında teslim ettiğiniz domatesin, biberin, bütün yaş sebze ve meyvenin ödemesinin son günü 28 Şubattır. Siz bir üreticisiniz, 28 Şubat geçti; Ziraat Bankasına olan borçlarınızın faizleri olduğu gibi çalışıyor, tarım kredi kooperatifine olan borçlarınızın faizleri çalışıyor, özel sektörden ilaç almışsınız, onlara olan bütün borçlarınızın faizleri çalışıyor; ama, sizin ağustosta, eylülde teslim ettiğiniz domatesinizin, biberinizin parası altı ay orada kalıyor, 25 kuruş faiz çalışmıyor; diyorsunuz ki, sözleşmemin süresi geldi, 28 Şubat oldu, haydi, ben bir dava açayım... Açın davayı, ne olacak; üç ay sonra ilk duruşma gününü alacaksınız, değil mi; birbuçuk yıl da bu davayla uğraşacaksınız; ama, karşınıza bir sözleşme çıkıyor ki -sözleşmem var diyorsunuz- sözleşmelerde yetkili mahkeme asla senin ikamet ettiğin yer değil; neresi; o şirketin genel merkezinin olduğu yer, yani İstanbul. Git, orada... Yetki itirazı geliyor karşınıza... Bir de, oraya gidip hakkınızı arıyorsunuz; ertesi yıl, şirket "sen çok fazla konuşuyorsun, hakkını arıyorsun kardeşim, ben seninle sözleşme yapmam, senin ürününü almam" diyor. Çiftçiye bizim reva gördüğümüz bu mu?! Bunu anlatmaya çalışıyorum. Sözleşmeler burada, pratikte bilmeyen, görmeyen arkadaşlarımız, lütfen baksınlar. Bu, bir vicdansızlık! Ben, yirmi yıl avukat olarak bunlarla uğraştım. Bir yıl önceki konuşmamda bunları anlattım; ben, bir sakıncanın giderilmesini istiyorum.

Bu birlikler, ekonomik birlikler arkadaşlar, bunun adı yok. Yani, bunun adı ne; üretici birliği mi, üretici örgütü mü, ne olabilir?!. Avrupa Topluluğunda, üretici organizasyonunda en aktif rolü oynuyor ve yardım direkt olarak örgüte verilir; nerede verilir; yaş sebze ve meyvede. Yaa, Avrupa Birliği böyle... İlk taslakta bunlar var ve ilk taslak doğru. Neden doğru biliyor musunuz; çünkü, Avrupa'daki yaş sebze ve meyve tüzüğünün Türkçeleştirilmiş haliydi ilk taslak. Ondan sonra, herkes müdahale etti, ilk taslak değişti. Biraz önce, ben, size ilk taslaktan maddeler okudum; 7 nci, 9 uncu maddeleri okudum. Sözleşmeyle üretim yapma yetkisini o zaman veriyordunuz, şimdi neden veremiyorsunuz; onu soruyorum ben. Şimdi neden veremiyorsunuz; ben onu soruyorum. İlk taslakta bu vardı, niye çıkardınız? Üreticiden yana mısınız, bir avuç özel sektörden yana mısınız; lütfen, bunun cevabını verin.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok kısa bir açıklama olmak üzere, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, Bursa Milletvekilimiz Mehmet Küçükaşık, verdiği bu önergeyle, bu maddeye "sözleşmeli üretim kapsamında, üyeler adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek" cümlesinden sonra "gerektiğinde üyelerin ürettikleri ürünler için üretim sözleşmesi yapmak" cümleciğini ekliyor ve âdeta, bu ikinci cümlecikle bütün olumsuzlukların olumluya dönüşeceğini ifade ediyor.

Şimdi, işin ruhuna bakacak olursak, bu kanun tasarısının amacı, talebe göre üretim planlaması yapmak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almadan ürünlerin pazarlanmasına katkı yapmak. Şimdi, mülkiyetinde olmadığı bir ürünle ilgili olarak, üyelerinin ürettikleri ürünler için üretim sözleşmesi yapmak, işin ruhuyla çelişen bir husustur; ama, esas kanun teklifinde Meclise gelen teklifte "sözleşmeli üretim kapsamında, üyeler adına örnek tip sözleşmeleri düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek" diye bir hüküm var zaten. Eğer, bilgilendirmeyse, üyelerini bu konuda koruyucu bir şemsiye altına almak ise, zaten, komisyonda yapılan çalışmalarda, Sayın Milletvekilimizin önerisine çok yakın bir ifadeye ulaşılmıştır; ama, işin ruhu itibariyle kendi mülkiyetinde olmayan bir ürünle ilgili, üretimle ilgili bir taahhüt altına girmesinin çok doğru olmayacağı düşüncesi, hâlâ, komisyonumuzda ve bizde mevcuttur; dolayısıyla, bu şekliyle geçmesini daha çok uygun görüyoruz ve takdiri Yüce Meclise bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Birliğin organları

MADDE 6. - Birliğin organları; genel kurul, yönetim kurulu ve denetim ku-ruludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Genel kurul, görev ve yetkileri

MADDE 7. - Genel kurul, birlik üyelerinden oluşur.

Genel Kurulun görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yönetim ve denetim kurulu üyelerini seçmek.

b) Çalışma raporlarını incelemek.

c) Yönetim kurulu ile denetim kurulu raporlarının ibra edilip edilmemesine karar vermek.

d) Kesin hesapları kabul veya reddetmek.

e) Yönetim kurulunun teklif edeceği bütçe ve çalışma programını görüşerek onaylamak.

f) Personel işlemleri, taşınır ve taşınmaz mal alım veya satımı ile üyelik aidatlarının belirlenmesi hususunda yönetim kuruluna yetki vermek.

g) Birlik aracılığı ile pazarlanan ürünlerin satış bedelinin binde ikisini aşmamak üzere kesilecek hizmet payını tespit etmek.

h) Merkez birliğine temsilci seçmek.

ı) Üyelikten çıkarılmayı onaylamak.

i) Diğer karar ve tedbirleri almak.

Genel kurul, üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanır. İlk toplantıda gerekli çoğunluk sağlanamazsa, ikinci toplantı çoğunluk şartı aranmadan yapılır. Genel kurul, denetim kurulunun veya yönetim kurulunun kararı yahut genel kurul üyelerinin üçte birinin yazılı talebiyle olağanüstü toplantıya çağrılabilir.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum :

Yönetim kurulu; görev, yetki ve sorumlulukları

MADDE 8. - Yönetim kurulu, genel kurulun dört yıl için kendi üyeleri arasından seçtiği en az beş, en çok yedi üyeden oluşur. Ayrıca aynı sayıda yedek üye seçilir.

Üst üste iki dönem yönetim kurulu başkanlığı görevinde bulunanlar, aradan bir seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve seçilemezler.

Yönetim kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:

a) Üye kabul etmek.

b) Genel kurul gündemini tespit etmek, faaliyet programlarını hazırlamak ve genel kurulu toplantıya çağırmak.

c) Birlik muhasebe kayıtlarını bilanço esasına göre tutmak ve tahmini bütçe, kesin hesap ve aktarma tekliflerini, aylık mizan ve bunlara ait raporları sunmak.

d) Birlik personelinin atamasını yapmak ve görevine son vermek.

e) Birliğe hizmet satın almak.

f) Genel kurulun verdiği yetki çerçevesinde birliğin taşınır ve taşınmaz mal alımı ve satımını yapmak, birliğin mallarını yönetmek ve korumak.

g) Birliğin faaliyet alanı içerisindeki ürün veya ürün grubu ile ilgili piyasa fiyatlarını takip etmek, pazar araştırması yapmak ve yaptırmak.

h) Ürün veya ürün grubunun kalitesini yükseltmek için gerekli kişi, kurum veya kuruluşlarla işbirliği yapmak.

ı) Birlik üyelerini bilgilendirici toplantılar yapmak ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak.

i) Birliği yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek.

j) Gerektiğinde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak.

k) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmek.

l) Genel kurul tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek.

Yönetim kurulu üyeleri, birlik faaliyetlerine ilişkin icraatlarından on yıl süre ile sorumludurlar.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Denetim kurulu, görev ve yetkileri

MADDE 9. - Denetim kurulu, genel kurulun kendi üyeleri arasından seçtiği üç üyeden oluşur. Ayrıca aynı sayıda yedek üye seçilir.

Denetim kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:

a) Birlik bilanço ve defterlerini incelemek.

b) Yönetim kurulunun faaliyetleri ile ilgili yapılan denetim raporunu genel kurulun onayına sunmak.

c) Gerektiğinde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Üyelik şartları, aidat ve üyelikten çıkarılma

MADDE 10. - Birliğe üye olmak isteyen tarım üreticilerinde aşağıdaki genel şartlar aranır:

a) Üye olacağı birliğin iştigal ettiği ürün veya ürün grubu ile ilgili pazara yönelik üretimde bulunmak.

b) Çiftçi belgesi sahibi olmak.

c) Gerçek kişiler bakımından, onsekiz yaşını doldurmuş olmak.

Üyelik için gerekli özel şartlar birlik tüzüğünde belirlenir.

Tüzel kişilerin birliklere üyelik başvurusu için kendi yetkili organlarınca yetkilendirilmesi gerekir.

Yönetim kurulu, müracaat tarihinden itibaren bir ay içerisinde üyelik şartlarını taşıyanların üyeliklerini kabul eder. Üyelik, giriş aidatının öden-mesi ile kazanılır.

Birlik üyeleri, giriş aidatı ve her yıl için yıllık aidat ödemekle yükümlüdür. Giriş aidatı ile yıllık aidat, onaltı yaşından büyükler için uygulanan aylık asgarî ücretin brüt tutarının yüzde onundan az, yarısından fazla olamaz. Giriş aidatının alındığı yıl için ayrıca yıllık aidat alınmaz. Giriş aidatı ve yıllık aidat miktarları, belirlenecek dereceler üzerinden ve tarifelere göre yönetim kurulunun teklifi ile genel kurul tarafından belirlenir.

Üyelikten çıkarılmayı gerektiren haller, birlik tüzüğünde belirlenir.

BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Birliğin gelirleri

MADDE 11.- Birliğin gelirleri şunlardır:

a) Üyelik aidatları.

b) Üyelere sağlanan danışmanlık hizmetleri karşılığında alınan ücretler.

c) Yurt içi ve yurt dışından sağlanan bağış, fon ve yardımlar.

d) Taşınır ve taşınmaz mallardan elde edilen gelirler.

e) Reklam, tanıtım ve yayın gelirleri.

f) Birlik aracılığı ile pazarlanan ürünlerin satış bedeli üzerinden kesilecek hizmet payı.

g) Diğer gelirler.

Birlikler, üyelerine gelirlerinden pay dağıtamazlar.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasayı görüşüyoruz; sanki, bu yasa Türk köylüsünü kurtaracak. Eğer bu yasa Türk köylüsünü kurtaracaksa, vay Türk köylüsünün haline! Olaylara ekonomik olarak bakmadığınız sürece, olaylara ekonomik çözüm, finansal çözüm bulmadığınız takdirde, böyle gelmiş böyle gider. Bir Dernekler Kanunuyla yönetilecek üretici birlikleri, hiçbir finansal çözüm getirmeksizin, eğer, bu ülkede köylünün sorununu çözecekse, üreticinin sorununu çözecekse, yine söylüyorum, vay Türk köylüsünün haline! Hiçbir finansman desteği getirmiyor. Bu köylü ne olacak?! Dünyanın her tarafına bakın, finansman problemi çözülmeyen bir üreticinin ürünü ziyan zebil olur, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi. Dönüp, geçmişteki tarım satış kooperatiflerinden ders alalım; siyaset ve siyasetçi bunları ne hale getirdi; hepsi borç batağında. Bir tek müsebbibi var; kötü yönetildi ve kötü yöneten de, yönettiren de siyasetçi. Türkiye'de tarım satış kooperatifleri iflasın eşiğine getirildi. Şimdi dönüyoruz, üretici birliklerini kuruyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, finansal çözüm getirilmeyen hiçbir üretici birliği başarılı olamaz, köylünün hiçbir sorununa çözüm bulamaz, Türkiye'de yetişen ürünleri dünyanın hiçbir yerinde satamaz. Yine, serbest rekabet ortamında, malî gücü yeterli olan kişiler... Parası olmayan, parası olmadığı için gübresini, mazotunu zamanında alamayan, veresiye alan köylü, ürününü yok pahasına satacaktır, bu ürünler yok pahasına elden çıkacaktır. Bu böyledir.

Onun için, gelin, bu üretici birliklerini Türk köylüsünün kurtuluşu olarak görmeyelim; gelin, finansal model getirelim; gelin, bu birliklerde herkes elini taşın altına koysun; gelin, elini taşın altına koyan insanlar, bu birliklerde belli bir sermaye oluşturup, bu birliklerin sermayesiyle, bir finansal birliktelik oluşturarak, finansal çözüm getirerek, köylümüzün sorununa çözüm bulalım.

Ben söylüyorum... Efendim, Ziraat Bankası, köylünün bankası; Ziraat Bankası, köylünün, yıllardır, yüz senelik... Hayır, Ziraat Bankası, Türkiye'de, çiftçinin bankası değildir, Ziraat Bankası köylünün bankası değildir; Ziraat Bankası, hazinenin bankasıdır. Ziraat Bankasının tek işlevi -yüzde 99- hazine bonosu almak, devleti finanse etmek... Hayır, görevi bu değil; Ziraat Bankasının gerçek görevi çiftçiyi finanse etmek. Hiç kimse "Ziraat Bankası çiftçiyi finanse ediyor" demesin.

Arkadaşlar, Türkiye'de, Ziraat Bankası, köylüye kredi yerine köye kredi uygulamasına geçmediği sürece, ürün finansmanına geçmediği sürece, çiftçinin hiçbir problemi hallolmaz. Onun için, biz, olaya bu pencereden bakalım. Gelin, bu modele bir finansman modeli ekleyelim. Aksi halde, yine, benim zavallı çiftçimin ürününü birileri hep yok edecektir, çok ucuza kapatacaklardır. Size bir örnek vereyim: Tabiî, hükümet, IMF'den aldığı bilgiye göre "hayır arkadaş, keseceksin" denildi ve geçtiğimiz iki yılda, tarım ve satış kooperatiflerine bir kuruş kredi verilmedi. Çiftçi, kaderiyle baş başa bırakıldı. "Kendi çözümünü kendin bul" dediler, ürünler yok satıldı. Bir örnek vereyim: Geçen sene -kredi desteği sağlayın bu insanlara, hiç kimseye hibe etmeyin- Malatya Kayısı Birliğe 10 trilyon lira kredi bulunmadı. Dünya, yıllarca, kayısıyı, tonunu 2 800 dolardan aldı; fiyat, yıllarca buydu. Dışarıdaki alıcılar "bunların parası yok, çiftçiye para ödeyemez" dediler ve kayısı fiyatı 1 700 dolara düştü. Sırf 10 trilyon liralık bir finansman bulunmadığı için, Türkiye ve Malatya 60 000 000 doları kaybetti. Bu böyle olacaktır. Onun için, mutlaka, bir finansal bacağı olmalı. Finansal bacağı olmayan bir yeri, sadece bir dernek gibi idare edersiniz; hiçbir şey vermez; çiftçiyi yok eder.

Sayın Bakanım, bu modeli kurmak çok basit. Ziraat Bankası, eğer, Ordu'nun fındığına, Malatya'nın kayısısına finansman sağlamak istiyorsa, üreticiye, istediğinde, mazot zamanı mazotuna, gübre zamanı gübresine bir finansman desteği sağlamak istiyorsa, tüm köye bir kredi açacak. Hesaplayacak, şu kadar dönüme şu kadar kredim var diyecek. Bak bakayım, bir kuruş kredin batıyor mu; bak bakayım, tüm kredin geri ödeniyor mu; bak bakayım, o köylün, mazot için çok fahiş fiyatla vade farkı veriyor mu!.. Türkiye'de niye bazı ürünler ucuzlamıyor; çünkü, 7-8 aracı geçiriyor. İnsanlar, fahiş fiyatla alıyor gübreyi, fahiş fiyatla alıyor mazotu; çünkü, parası yok. Ürünü alıyor. Geçtiğimiz günlerde tüm kayısımız yok oldu. Ben, bir sene sonrasına un alan insan gördüm; bu eylüle değil, gelecek sene eylül ayına un alan insanlar gördüm. Bu unu kaç paraya alıyor biliyor musunuz -ekmek için, geçinmek için, yemek için, aç kalmamak için alıyor bu unu- iki katı fiyatına.

Siz, bu ülkede yeterince finansman modeli getirmediğiniz sürece bunlar bir hiçtir. Sakın ola ki, bu yasadan hiçbir ümit beklemeyin. Bu yasa, sadece bir Dernekler Yasası, sadece üretici birliğiyle ilgili. Binlerce insan el kaldırır, el indirir; ama, olan yine köylüye olur; olan, yine, zavallı, parası olmayan insana olur. Bu, yaşamın gerçeği; buna böyle bakalım.

Gelin, kesinlikle devletten kimseye hibe vermeyin; ama, finansman bacağını, uzun vadeli finansman bacağını, ürününün ilk gününden, üretiminden satılmasına kadar bir finansman bacağını getirirsek bu yasaya ilave bir yasayla veya bu yasayla beraber, o zaman bu birlikler dünyadaki birlikler gibi olur. Bugün dünyanın her tarafında, Hollandasından Avrupa Birliğine kadar, ürünlerine son derece destek oluyorlar. Beş yıl vadeli kredi veriyorlar. Amerika, pamuğunu satmak için, pamukçusuna "bu pamuğu vadeli sat, ben senin paranı peşin ödeyeceğim" diyor. İki yıl vadeli GSM kredileri... Almanya, Hollanda, İtalya, tüm ürünlerini satmak için, kendi köylüsüne, kendi üreticisine parayı peşin veriyor ve "sat; Türkiye'de kime satıyorsan sat; ben, seni, beş yıl vadeli finanse edeceğim, üç yıl vadeli finanse edeceğim, iki yıl vadeli finanse edeceğim" diyor.

Biz, bizim köylümüzü attık bayıra, Mevlam kayıra!.. Allah'a emanet... Parası yok, aç bu adam!.. Onun için, ben, bu yasa tasarısının finansman bacağı olmaksızın başarılı olacağına inanmıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen, konuşmanızı toparlar mısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum.

Eğer, köylüyü düşünüyorsak, hakikaten üretimi düşünüyorsak, Türkiye'deki üretime katkımızın olmasını istiyorsak, mutlaka, finansman bacağını getirmemiz gerekiyor.

Sayın Bakanım, ayrıca da, Malatya'daki tüm kayısı üreticileri, hâlâ, sizden bir cevap bekliyor. Neyse, bu insanlar artık ümitlenmesinler. Bu cevabımızı da en kısa sürede "arkadaş, biz bir şey yapamıyoruz" veya "şunu yapıyoruz" diye verirsek, Malatya'nın tüm kayısı üreticileri de bundan sonraki yaşamlarını ona göre ayarlayacaklardır, bundan sonra hayata ona göre bakacaklardır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

11 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Birliğin giderleri

MADDE 12. - Birliğin giderleri, kuruluş amaçlarına uygun olarak yürütülen faaliyetler ile üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyacak biçimde yapılacak giderleri kapsar.

BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Merkez birlikleri

MADDE 13. - Birlikler ürün veya ürün grubu bazında ulusal düzeyde merkez birliği şeklinde örgütlenebilir.

Merkez birliği, aynı ürün veya ürün grubunda faaliyet gösteren en az yedi tarımsal üretici birliğinden oluşur. Aynı ürün veya ürün gurubu için birden fazla merkez birliği kurulamaz.

Merkez birliklerinin kuruluşu, tarımsal üretici birliklerinin kuruluşundaki esaslara tabidir.

Merkez birliğinin genel kurulu, üye birliklerinin genel kurullarınca seçilecek birer temsilciden oluşur.

Merkez birliklerinin yönetim ve denetim kurullarının üye sayısı, görevleri ve sorumlulukları tüzüklerinde belirlenir.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Merkez birliklerinin görev ve yetkileri

MADDE 14. - Merkez birliklerinin görev ve yetkileri şunlardır :

a) Faaliyet gösterdikleri ürün veya ürün grubuyla ilgili olarak ulusal düzeydeki üretim planlarına ve ürünlerinin pazarlanmasına ilişkin kurallara uyulmasında üyelerine yardımcı olmak ve üyelerini yönlendirmek.

b) Üyelerinin faaliyetlerini desteklemek, izlemek ve değerlendirmek.

c)  Üyelerini, yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek.

d) Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin ürün bazında yapacağı çalışmalara katılmak ve danışma kuruluna temsilci göndermek.

BAŞKAN - 14 üncü madde üzerinde, şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkanım, Meclisimizin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 617 sıra sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısıyla, bir tarım ülkesi olan ve nüfusun yüzde 40'ının geçimini tarımdan sağladığı ülkemizde üreticilerimize, çok değerli çiftçilerimize bir fırsat, yeni bir açılım getirilmek istenilmektedir. Birbirinden farksız, birbirinden kopuk, çeşitli illerimizde, ilçelerimizde, üretim birimlerimizde yaşayan insanlarımız var. Örneğin, pamuk üreticilerimiz, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde var, Ege Bölgemizde var, Akdeniz Bölgemizde var. Örneğin, zeytin müstahsillerimiz; Marmara Bölgemizde var, Ege Bölgemizde, Anadolumuzun güney illerinde bu ürünle geçimini sağlayan insanlarımız var. Keza, patates üreticilerimiz, süt üreticilerimiz gibi, çok çeşitli ürünlerle geçimini sağlayan çiftçilerimiz, birbirinden kopuk üretim yapmakta, gerek girdilerinde gerekse ürünlerinin fiyatlarında birbirinden habersiz bir tavır sergilemektedirler.

Her ne kadar, çiftçilerimizin, ziraat odaları gibi örgütleri var ise de tedariklerini temin etmek veya ürünlerinin hak ettiği fiyattan satılmasını sağlamak için kurulmuş gerek tarımsal kalkınma kooperatifleri gerekse tarım satış kooperatifleri var ise de... Örneğin, Ege Bölgesinde üretim yapan zeytin üreticilerinin birliği, örgütü olan Tariş Zeytinyağı Birliği ile Marmara Bölgesinde aynı işi yapan insanlarımızın, üreticilerimizin örgütü olan Marmara Birlik, pek çok konuda birbirinden habersiz iş yapmak durumundadır. İşte, bu üretici birlikleri arasında, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıyla, bu uyum ve tesanüt sağlanmaya çalışılmaktadır.

Bursa İlimizin Karacabey İlçesinde soğan üreten insanlarımızla, yine, örneğin, Aydın İlimizde soğan üretimi yapmak isteyen insanlarımız, eğer, önümüzdeki sene soğan çok iyi fiyat eder veya önümüzdeki sene domates çok iyi fiyat eder veya patatesten çok iyi para kazanabiliriz düşüncesiyle, birbirlerinden habersiz, aynı ürünü ektikleri takdirde, ülke ihtiyacı 100 kilogram ise, belki 150-200 kilogramlık bir üretimle karşı karşıya kalıp, ürünleri hak ettiği fiyatı bulmayabilir. İşte, onun için, ürünlerin, ihtiyaç duyulduğu nispette üretiminin sağlanması ve üretim planlamasının yapılabilmesi için bir çatı örgüte ihtiyaç duyulmaktadır.

Kooperatifler, üreticilerinin, ortaklarının ihtiyaç duydukları girdi, (tohum, gübre, nakit) ihtiyaçlarını, ilaç gibi kimyevî taleplerini karşılamak için, -belki, tedariklerini karşılıyorlar- ürünlerinin hak ettikleri fiyatı bulması için çalışmalar yapıyorlar; ama, üretim planlaması konusunda bir düşünceleri yoktur. İşte, bu üretim planlamasını, bu yasa tasarısının 14 üncü maddesinde hayat bulan merkez birlikleri yapmak durumundadır. Tabiî, burada, sadece yaş sebze, meyve üreticilerinin birlikleri değil, bütün üreticilerin birlikleri kurulmalıdır.

Komisyonumuzda bu konular tartışılırken, her ilde, hatta, her ilçede üretim yapan, aynı ürün konusunda faaliyet gösteren üreticilerin birlik kurması imkânı ortaya getirilmiştir. İlçelerden illere, hatta bölge birliklerine ve nihayet, merkez birliği marifetiyle de ülkemizin ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretilmesi yönünde bir yönlendirme fırsatı yaratılmaktadır. Bu doğru bir düşüncedir; mutlaka, ülkemizin ihtiyaç duyduğu ürünler ve hatta, ihtiyacımızdan fazlası, ihraç fırsatı olan ürünlere yönlendirme yapılmalıdır. Mesela, benim ilim Aydın'da, şu anda, 60 000 tona yakın bir incir üretimi söz konusudur; halbuki, ülke tüketimimiz 5 000 tondur, 55 000 ton ürünü ihraç etmek durumundayız ve bu 55 000 ton ürünü ihraç etme fırsatı için, gerek kooperatifler gerek tüccarlarımız, tacirlerimiz fırsat yaratma durumundayken, bir taraftan da, hâlâ, incir fidanları dikilmektedir. İşte, üzümde arz fazlası vardır, fındıkta arz fazlası vardır. Eğer bu üretim kontrol edilmezse, yarın, incirde ve hatta pek çok üründe arz fazlası olabilecektir; ama, mısırda, pamukta üretim ihtiyacımız vardır. İşte, çiftçilerimiz, bu üretici birlikleri ve hükümetimizin -tabiî, hükümetimizin de, muhakkak, gerekli tarımsal destekleri vermesi gerekmektedir- destekleri marifetiyle, ihtiyaç duyulan ürünleri üretmeye doğru yönlendirilmelidir diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertürk, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) - Bu yasa tasarısı, bu birliklerin kurulması amacıyla, hükümetimiz tarafından Büyük Millet Meclisimize getirilmiştir. İnşallah, bu yasa tasarısıyla, çiftçilerimizin hak ettikleri üretim fırsatları  ve çiftçilerimize verilen ehemmiyet ortaya çıkacak ve bu ülkeyi doyuran insanlara, ürettiği ürünlerle bu toplumun beslenmesi konusunda kaliteli ürünler sunmaya çalışan çiftçilerimize, bir fırsat ve bir açılım yaratılacaktır diye düşünüyorum.

Tarım geleneğimizdir, tarım geleceğimizdir; ülkemiz sanayileşse dahi tarımdan vazgeçemeyiz ve vazgeçmemeliyiz diyorum. Onun için, çiftçilerimiz için, yeni bir pazarlama imkânı, yeni bir üretim planlaması fırsatı bakımından, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının hayırlı olacağını düşünüyorum.

Bu duygularımla, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertürk.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum.

Merkez birliklerinin gelir ve giderleri

MADDE 15. - Merkez birlikleri, genel kurul tarafından belirlenen oranlarda, üyesi olan birliklerin üyelik aidatı gelirlerinden pay alır. Bu miktar, birliklerin üyelik aidatı gelirlerinin yüzde onundan fazla olamaz.

Merkez birliklerinin giderleri, kuruluş amaçlarına uygun olarak yürütülen faaliyetler ile üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyacak biçimde yapılacak giderleri kapsar.

BAŞKAN - 15 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.48


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

617 sıra sayılı tasarının müzakerelerine devam ediyoruz.

 V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu(1/803 ) (S.Sayısı : 617) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 16 ncı maddesini okutuyorum:

Bakanlığın görev ve yetkileri

MADDE 16. - Bakanlığın birliklerle ilgili görev ve yetkileri şunlardır:

a)  Birliklerin ve merkez birliklerin kuruluşu ile ilgili işlemleri yapmak.

b) Birlikleri ve merkez birliklerini uluslararası anlaşmalar, ulusal plân ve programlar çerçevesinde bilgilendirmek ve yönlendirmek.

c) Birliklerin ve merkez birliklerinin çalışmalarını teknik yönden desteklemek ve merkez birliklerini teknik yönden denetlemek.

BAŞKAN - 16 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün; buyurun.

Sayın Üstün, şahsınız adına olan söz talebinizi de birleştirerek, 15 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 üncü maddedeki konuşmamda, Türkiye arıcılığı üzerindeki görüşlerimi belirtmiştim; fakat, orada birtakım eksiklikler oldu. Bal ihracatında gerekli önlemleri almadığımız takdirde, en kısa sürede Avrupa Birliği bal ihracatımıza da engel koyacaktır.

Pamuk üreticisinin durumu da iyi değildir. Maalesef, üreticimiz, pamuğunu ekebilmek için tefecinin eline düşmüş durumdadır. Yüksek maliyetler, düşük fiyatlar ve desteklemelerin çok yetersiz kalmasıyla pamuk üreticisinin diğer ülkelerin çiftçileriyle rekabet edebilme olanağı kalmamıştır. Yaklaşık 800 000-900 000 ton arasında olan yıllık rekolteye rağmen, dışarıdan pamuk ithal edilmesi, başka ülke çiftçisini desteklemekten başka bir şey değildir. Pamuk üreticisi, pamuğunu satmadan tefeciden aldığı parayla yaşam savaşı vermektedir.

Ülkemiz, petrolden sonra, en fazla dövizi bitkisel yağlara -zeytin, ayçiçeği, soya, kanola yağı gibi- ödediği halde, yukarıda adı geçen bitkisel ürünleri desteklemede son derece yetersizdir. İthalat için ödenen dövizin yıllara yayılarak destekleme olarak ödenmesi, ekilebilir alanların artması zamanla ülkemizi net ihracatçı durumuna getirecek ve  alanda önemli bir döviz kazancımız olacaktır.

Çiftçinin ürettiğinin fiyatı daima düşmekte, satın aldığı her şeyin fiyatı ise artmaktadır. Örnek verecek olursak; gübre fiyatlarındaki artış, traktör fiyatlarındaki artış, yem fiyatlarındaki artış, ziraî ve hayvansal ilaçlardaki artış. Ayrıca, traktörle ilgili bir hususu belirtmek istiyorum. Bugün, bir çiftçi, Ziraat Bankası kredisiyle traktör alabilmesi için, 100 dönüm araziyi kullanır halde -ya tapulu olacak ya da sözleşmeli olacak- olması lazım; ama, Türkiye'de çiftçilerin elindeki arazi yapısının üçte 2'si 18 dönüm ve altındadır. Bunun da bir an önce düzeltilmesinde yarar vardır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 45 inci maddesinde "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.

Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır" denilmektedir.

Gelişmiş ülkeler bu yönde büyük sorunları aşmışken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise kendi üretim planlamasını yapamamış, kendi insanını besleyecek kadar bile üretemez duruma düşürülmüş bir durumdadır. Bu durumu aşabilmek için, Türkiye, zamanla yarıştığının bilinci içerisinde bütün kaynaklarını çok iyi tanımak, bunlardan potansiyeli olan, geliştirebileceği kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak sağlıklı bir kalkınmayı gerçekleştirmek zorundadır.

İkinci Dünya Savaşından sonra temel gıda maddeleri, stratejik bir ürün olarak hem iç hem de dış politikada ateşli silahlar olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Toplumların sosyal ve siyasal yapılarını, davranışlarını beslenmeye ilişkin yöntemlerle değiştirmek mümkün hale gelmiştir. Yeterli ve dengeli beslenen toplum veya topluluklar yetersiz ve dengesiz beslenenleri yönetir, yönlendirir ve istedikleri biçimde şekillendirir olmuştur. Ekmek, pirinç, bulgur, patates ve nişasta bakımından zengin yiyecekler kalori değerleri çok yüksek olduğu için, ucuz enerji kaynağı olduğu için kol gücünün maliyetini de ucuzlatırlar. Bu yüzden, beyinsel gelişim gıdalar yerine ucuz ve bedensel enerji kaynağı gıdaları geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere empoze edilmektedir ve ediliyor. Bedensel gelişim gıdaları yerine kas gücü enerjisi için gerekli gıdalar önerilerek, bu ülkelerin gelişmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.

Ülkemizde kişiler yeterli ve dengeli bir şekilde beslenememektedir. Ailelerin büyük çoğunluğu yetersiz hayvansal protein tüketmekte, bebek ve çocukların en az yüzde 30'unda büyüme ve gelişme geriliği bulunmakta; bu oran, kırsal kesimde yüzde 60'lara kadar çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hayvancılık sektöründe üretim biçimi, yapısı gereği değişen ekonomik koşullara uyum sağlamakta bitkisel üretime göre oldukça farklıdır. Fiyatların yükselmesi halinde hayvan varlığını hemen artırmak, aksine, fiyatların düşmesinde de üretimi durdurmak mümkün değildir. Hayvancılıktan vazgeçilmesiyle hayvanların kesilerek yok olmasına, makro düzeyde hayvan varlığının süratle azalmasına neden olunmakta ve şartlar düzeldiğinde yerine hayvan konulması aynı kolaylıkla mümkün olmamaktadır. Halbuki, bitkisel üretimde değer kazanmayan ürün aynı yıl içerisinde yerini başka bir ürüne terk edebilmektedir. Hayvansal üretimde etkili olan birçok hastalık ürünlerin miktar ve kalitesini olumsuz etkilemekte ve ekonomik yönden büyük kayıplara neden olmaktadır. Hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar yüzünden, insan sağlığı büyük bir tehdit altındadır. Salgın hastalıkların varlığının duyulması, hayvansal ürünlerin dışsatımını etkilemekte, ithalatçı ülkeler alımlarını hemen durdurmakta, salgın hastalığın tamamen kontrol altına alındığından emin oluncaya kadar ithalat yapmamaktadırlar.

Türkiye'nin coğrafî durumu, Asya-Avrupa Kıtaları arasındaki köprü durumu, özellikle doğu ve güneydoğudaki komşularımızda yeterli veteriner teşkilatının bulunmaması, ülkemizde bulunan veteriner teşkilatının bağımsız olmaması nedeniyle, hayvan hastalıklarının yayılması açısından, ülkemiz, önemli bir tehlike yaratmaktadır.

Özellikle şap, brusella, sığır vebası, tüberküloz, IBR gibi son yıllarda ortaya çıkan pek çok hastalık, önemli ekonomik kayba sebep olmaktadır. Sadece şap hastalığının yol açtığı verim kaybı, hastalık kaynağı ve etkilenen hayvan sayısına göre 100 000 000 ile 500 000 000 dolar arasında değişmektedir.

Türkiye, Sovyetler Birliğinden sonra dünyada sunî tohumlamayı başlatan ikinci ülke olmasına rağmen -1926 yılında başlatıldı- hayvan ıslahında gelinen nokta, istenilen ölçüde başarılı olunmadığını göstermektedir.

Hayvancılık sektörünü geliştirmek için ne yapılmalı? Hayvancılık sektörü hayvansal ürün hedefi belirlenmelidir. Hayvancılık sektörünün yapısı değiştirilmelidir. Hayvancılık sektörüne bakış değişmelidir. Kabayem açığı kapatılmalıdır. Kesif yem tüketimi artırılmalıdır. Hayvan ıslahında sunî tohumlamaya ağırlık verilmelidir. Damızlık ithalatı yerine, yerli kaynaklar tespit edilmelidir. Hayvan hastalıklarıyla mücadele daha etkin hale getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de hayvancılıktaki mevcut duruma gelince; et fiyatları, kilogramı 6 000 000-7 000 000 liradan kesildiği halde, satışı 13 000 000 liradan başlamakta, aradaki 6 000 000-7 000 000 lira aracıya gitmektedir.

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarımızın et ve süt verimleri son derece düşüktür. Kabayem kaynaklarımız, hayvanlarımızın ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte ve kalitede değildir. Karmayem fiyatları gelişmiş ülkelere göre yüksektir.

Hayvancılık işletmeleri içerisinde büyük ölçekli işletmelerin oranı oldukça fazladır. Örgütlenme yetersizdir. Hayvan hastalıklarıyla mücadele yetersizdir. Hayvancılığa uygulanan destekleme, üretimi, gelişmiş ülkelerle rekabet şansımızı artırıcı nitelikte ve yeterlilikte değildir.

İlgisizlik nedeniyle küçükbaş ve manda üretiminde, gerek hayvan sayısı gerekse üretim açısından gerilemeler yaşanmaktadır. Ankara keçisi bunun tipik örneğidir.

Hayvancılık nasıl kalkınamaz; sütü, sudan ucuz satarak; Türkiye Cumhuriyetinin en köklü kurumlarından biri olan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatını kaldırarak; ülke hayvancılığına damgasını vurmuş haraları, ipekhaneleri, hayvancılık araştırma kurumlarını kapatarak; tarımsal üretim içerisinde hayvancılığın payını yüzde 30'ların altına çekerek; ülkenin kısıtlı dövizlerini ithal inek alacağım diye yabancılara dağıtarak; bir yandan "hayvancılıkta orta ve büyük ölçekli işletme kurmak lazım" deyip, diğer yandan vatandaşa birer ikişer hayvan dağıtarak; özelleştirme adı altında SEK'i, yem fabrikalarını ve Et ve Balık Kurumunu haraç mezat satarak; uçsuz bucaksız tarım arazilerinin sadece yüzde 5'ini yem bitkilerine ayırarak; veteriner hekimlikte uzmanlık eğitimini engelleyip, öte yandan ülke hayvancılığını geliştirsin diye parayla yabancı uzman getirerek; bilimin ve hukukun önüne meslek taassubu koyup, yönetmelikleri, talimatları kafaya göre değiştirerek; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında veteriner hekim kıyımı yaparak hayvancılık kalkınmaz, kalkınamaz.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin yaptığı son bir uygulama, Ortadoğu ve Balkanların en büyük araştırma enstitüsünü kapatmak olmuştur. Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünün -dünyada, gelişmiş ülkelerde sayılı 10 enstitü arasında olmasına rağmen- Bakanlar Kurulunun 2004/7405 sayılı kararıyla 7.6.2004 tarihinde kapatılması sonucu meydana gelebilecek olumsuzluklar şöyledir:

Enstitü çalışmalarının candamarı SPF kümeslerde yetiştirilen hayvanlar ve SPF yumurtalarıdır; ki, bu kümesteki hayvanlar 18 hastalıktan âridir; bu kümes, dünyada ender bulunan kümeslerden birisidir. SPF yumurta ve civcivler, kanatlı aşılarının üretimi dışında kızamık, kabakulak, grip gibi beşerî aşıların üretiminde, viral hastalıkların teşhisinde, aşıların saflık ve zararsızlık testlerinde, genetik ve biyolojik denemelerde, kansere neden olan etkenlerin incelenmesinde ve onkolojik araştırmalarda, bakteri, mikroplazma, virüs yönünden temiz doku kültürleri üretme ve kullanımında, antikor formasyonunun incelenmesi gibi önemli alanlarda kullanılır. Bu yüzden, üniversiteler, özel teşhis laboratuvarları, enstitüler ve benzeri araştırma laboratuvarlarında kullanılan SPF yumurtaları üreten hazine değerindeki böyle bir kuruluşun kapatılmasıyla, bu yöndeki çalışmalara büyük bir sekte vurulacaktır; bu yanlış karardan bir an önce dönülmelidir.

Her zaman için ülkemizde büyük bir tehdit oluşturan kuduz hastalığına karşı kullanılan kuduz aşısının üretiminde de, enstitüden sağlanan SPF'li yumurtalar kullanılmaktadır. Ülkemizde kuduz hastalığı hâlâ var olmaktadır ve ülkemizin en batısı Muğla'da, bugün, kuduz hastalığı önlenebilmiş değildir.

Enstitünün sahip olduğu bu saf ırk yumurtalara, 2004 yılında Suudî Arabistan, Peru, İran, İsrail gibi birçok ülkeden, tanesi 1 dolar üzerinden talep gelmektedir. Ürdün'e ihracat uzun süre devam etmiştir. Bu yıl ise Suudî Arabistan'dan 68 000 yumurta talebi olmuş, görüşmeler hâlâ devam etmekteyken, bu karar üzerine, maalesef durmuştur. Dünyada artan talepler doğrultusunda, birçok ülkeden -İran, Afganistan, Irak, Pakistan, Suriye, Suudî Arabistan, Özbekistan gibi- bayilik talepleri gelmektedir.

Tavuk vebası, tüm dünyada büyük ekonomik kayıplara neden olan, ülke ekonomisine büyük darbe vuran ve insanlarda ölümlere sebep olan en önemli viral hastalıklardan birisidir. Hastalığın hayvanlardan insanlara bulaşması ve insanlarda ölümcül vakalara sebep olması, hastalığın önemini daha da artırmaktadır.

AI virüsü, dünyanın birçok yerinde, çeşitli kuş türlerinde mevcuttur. Özellikle göçmen su kuşları, etkenin yayılmasında ana taşıyıcıdır. Hastalığın İran, İtalya, Belçika, Hollanda, Almanya, Çin, Honduras, Şili, Kore, Vietnam, Japonya, Tayland ve ABD'de yakın geçmişte görülmesi ve tavukçuluk sektörünün global yapısı, ülkemizin önemli kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, yapılacak çalışmalar ve alınacak sonuçlar, mücadele açısından, ülkemiz için çok yararlı olacaktır.

SPF kümesleri kapatılıp SPF yumurta üretimi bittiğinde, yalnız hayvan sağlığını değil, insan sağlığını da ilgilendiren bu tür önemli araştırmaların yapılma şansı ortadan kaldırılmış olacaktır. Böylesine stratejik görevlere sahip olan bir kurumun kapatılması, ülke için çok büyük kayıp olacaktır.

Tarım ve hayvancılığı desteklediğini iddia eden sizler, Köy, Belediye ve Tapu Kanunlarında değişiklik yaparak, ülke topraklarının yabancılara satılmasını sağlamadınız mı?! Mera Kanununda değişiklik yaparak, meraları yapılaşmaya açmadınız mı?! 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi gıda kanunu olarak çıkarırken, belli meslek gruplarını dışlayarak, halkımızın, yediğine şüpheyle bakmasına neden olmadınız mı?! Tarım Bakanlığında iki müsteşar yardımcısının fiilen görevden uzaklaştırılmasına, hemşeri ve dost atamalarına seyirci kalmadınız mı?! İstanbul Et ve Balık Kurumunu kapatmadınız mı?! Fethiye Halıcılık Üretme İstasyonunu siz kapatmadınız mı?! Toprak Mahsulleri Ofisinin, hâlâ, ülkenin birçok bölgesinde buğday alamamasının nedeni siz değil misiniz?! "1 000 köye 1 000 tarımcı" projesiyle 55 000 Tarım Bakanlığı personeline hakaret eden siz değil misiniz?! Bu "1 000 tarımcı" projesiyle göreve alınan arkadaşların çoğu kahve köşelerinde oturmaktadır.

Doğrudan gelir desteğinin 2003 yılı ikinci dilimini ödemeyen siz değil misiniz?! Altı ay içerisinde, 50 kilogramlık 1 çuval yemin 16 000 000'dan 24 000 000'a çıkmasının sebebi siz değil misiniz?! Gübre fiyatlarının övündüğünüz enflasyon rakamlarına göre ikiye katlanarak zamlanması sizin zamanınızda olmadı mı?! Süt hâlâ sudan ucuz satılmıyor mu?! İstanbul'da, geçenlerde, tavukçuluk fuarında... Teknolojinin ve Avrupa'nın yirmi otuz yıl ötesinde bulunan tavukçuluk sektörümüzde meslek taassuplarına dayanılarak beyaz et ihraç edilememesinin sebebi siz değil misiniz?! AB'de 1 süt ineğine her gün 2 euroluk destek yapılırken, siz, yılda bir kez bile bunu veremiyorsunuz. Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünü kapatan siz değil misiniz?! Her şeyi Avrupa uyum yasalarıyla dayatan; ama, Avrupa Birliğinde verilen tarım desteklemelerini veremeyen, hatta, sözünü bile edemeyen siz değil misiniz?! TİGEM Antalya-Boztepe Tarım İşletmesi Müdürlüğünün Karakaş mevkiinde 1 800 dekar alanını uzun süreli kiraya çıkaran siz değil misiniz?! Şekerpancarı ekim alanlarını daraltan siz değil misiniz?! Bitkisel yağ üretimi için vazgeçilmez ürünler olan zeytin, pamuk, ayçiçek, soya, kanolayı yetersiz destekleyen siz değil misiniz?! Her türlü destekten yoksun olarak üretim yapan Türk çiftçisine ve köylüsüne "gözünüzü kara toprak doyursun" diyen siz değil misiniz?! Bütün bunlara rağmen hâlâ "çiftçiyi destekliyoruz" demenizi hayretle izliyorum, hayret ediyorum.

Bu yasanın ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Ceza hükümleri

MADDE 17. - Birlikler ve üst örgütlerinin paraları ile para hükmündeki evrak, senet ve sair malları aleyhine suç işleyen ve bilanço, rapor ve diğer her çeşit kağıt ve defterler üzerinde suç mahiyetinde değişiklik yapan veya bunları kasten yok eden organlara dahil üyeler ile personel hakkında, Devlet memurları hakkındaki cezalar uygulanır.

BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 18. - Birliklerin ve merkez birliklerin mali  denetimleri, genel kurul toplantısı öncesi bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılır. Denetimin sonuçları  genel kurul öncesi üyelere dağıtılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge vardır; önce geliş sırasına, sonra da aykırılık derecesine göre okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesine ikinci fıkra olmak üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Haluk İpek

Recep Koral

Nusret Bayraktar

 

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

İmdat Sütlüoğlu

 

Muharrem Karslı

                       

                 Rize                                                   İstanbul

"Denetim kuruluşlarının tespiti ile denetim usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurul gündeminde görüşülmekte olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin ilk fıkrasında "kurul toplantısı öncesi" ibaresinden sonra gelmek üzere "yeminli malî müşavirlere veya" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Sadullah Ergin

Şükrü Önder

Recep Koral

 

 

Hatay

Yalova

İstanbul

 

Veli Kaya

 

Hasan Kara

 

Kilis

 

Kilis

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Denetimin yeminli malî müşavirlerce yapılması imkânı getirilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bırakıp Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesine ikinci fıkra olmak üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk İpek (Ankara) ve Arkadaşları

"Denetim kuruluşlarının tespiti ile denetim usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önerge, denetimi yapacak kuruluş ile denetimin usul ve esaslarını belirlemek amacıyla getirilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeler doğrultusundaki değişik şekliyle 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Muafiyet

MADDE 19. - Birliğe ait her türlü taşınır ve taşınmaz mallar, bunların alım, satım, inşa ve kullanımları ile birlikçe yürütülen hizmet ve faaliyetler damga vergisi hariç her türlü vergi, resim, harç ve katkı payından muaftır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Uygulanacak diğer hükümler

MADDE 20. - Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümler ile 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Mevcut tarımsal örgütlerin uyumu

MADDE  21. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kurulu bulunan tarımsal örgütler, Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenen usul ve esaslara uyulması kaydı ile bu Kanun kapsamında faaliyet gösterebilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE  22. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlık tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 23. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 24. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 252

Kabul                      : 251

Ret                          :        1 (X)

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün verdiğiniz destekle Meclisimizden geçen ve yasalaşması hususunda çok önemli bir mesafe kat ettiğimiz Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası çalışmasıyla sektörümüzde bir boşluğun doldurulacağına inanıyoruz. Bu konuda komisyonda verdiğiniz destek ve iyileşmesi konusunda arkadaşlarımızın çalışması her takdirin üzerindedir. Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ağır eleştiriler getirmesine rağmen, bu yasaya olumlu oy vermesini şükranla karşılıyorum, kendilerini saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, sayın arkadaşım Fahrettin Üstün'ün, üzerine çok vurgu yaparak, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsüyle ilgili olarak ifade ettiği hususları, zihinlerde doğru bilginin de kalması için birkaç cümleyle açıklamak istiyorum. Biraz önce aldığım bilgiye göre, Araştırma Enstitümüzün, artık, özel sektöre öncülük yapma ve sektörün sorunlarını çözme konusunda geçmişte üzerine aldığı fonksiyonu yapamayacağı ortaya çıktığı ve bugünkü şartlar içerisinde, çok yüksek bir yatırım ihtiyacını karşılama imkânının da olmadığından dolayı, kamunun bu alandan çekileceği; fakat, aynı amaçla, özel sektöre devredilerek, üretim faaliyetini sürdürmesi kararı alınmıştır. Dolayısıyla, evvela, yanlış anlamayı önlemek üzere bunu ifade ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşım, devamında da, yine, çok uzun zaman tartışılan bir hususu gündeme getirdi. Ben, biraz önce söylemiştim, insanların söyleyemeyeceği sözler var. İnsanların söyleyemeyeceği sözleri buralarda tekrar etmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. O sebeple, bu düşüncelerimi burada sona erdirirken, tasarının yasalaşması sırasında verdiğiniz desteğe teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827)(S.Sayısı : 618) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 618 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.

                                  

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 618 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı nedeniyle söz almış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, bugüne kadar bütçe sistemimizde yer alan ve bütçenin birlik ilkesine aykırılık oluşturan çeşitli hükümlerin, birlik ilkesi çerçevesinde ortadan kaldırılmasını düzenliyor. Hepinizin bildiği gibi, bütçenin birlik ilkesi gereği, devletin bütün gelirleri bütçeye girer, bir havuzda toplanır ve havuzda toplanan bu gelirlerden, kurumlara, ihtiyaçları ölçüsünde ödenekler verilir. Hiçbir zaman, bir gelir, belli bir harcamanın karşılığını oluşturmak üzere bir kurumun bütçesine gelir ve ödenek kaydedilmez; ama, özellikle, Türkiye'de, 1980 sonrası yaşadığımız dönemde, öncelikle bütçenin çok temel ilkeleri yanında, bu birlik ilkesine aykırı olarak birçok düzenleme yapılmıştır. Hatırlayacaksınız, öncelikle bütçenin genel harcama disiplinini bozan fonlar ihdas edilmişti. Genel harcama düzeninin ve genel malî kontrol sisteminin dışına çıkan fonlar, idarelerin elinde, genel bütçeyi, bütçe sistemini, bütçe disiplinini bozan uygulamanın birer araçları haline gelmişti.

Başlangıçta, birtakım yatırım harcamalarının finansmanı amacıyla ihdas edilen fonlar, giderek gelişmiş, hemen her kurumun fon ihdas etmesi gibi bir sonucu yaratmıştı. Fon uygulamasının sonucu, bütçe dışında, neredeyse, bu bütçenin zaman zaman yüzde 50'sine yakın oranlara ulaşan büyüklükte ikinci bir bütçe oluşmuştu. Malî disiplini bozan bu fon uygulamalarına, 2000 yılından bu yana, 2000, 2001, özellikle 2002 yıllarında son verilmiş ve bugün, bütçeiçi veya bütçedışı sadece 6 fon kalmıştır.

Fon kuramayan idareler, özel gelir ve özel gider veya özel ödenek kaydı dediğimiz, bugün görüşmekte olduğumuz tasarıya konu olan düzenlemeleri ihdas etmişlerdi. Buna göre de, kurumların belli gelirleri, o kurumların belli harcamalarını karşılamak üzere o idarelerin bütçelerine özel ödenek olarak kaydediliyordu. Bu da bütçe disiplinini bozan bir uygulamadır ve bunların 2004 yılı rakamsal tutarının 3,7 katrilyon liraya ulaştığını görüyoruz. Demek ki, fonlar dışında bütçe disiplinini bozan ikinci uygulama, bu özel gelir ve özel ödenek kaydı uygulamasıydı; bu uygulamaya da belli istisnalar haricinde son verilmesi son derece doğrudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî ki, bütçeye ilişkin bu uygulamayı, bu tasarıyı konuşurken, doğal olarak, bütçenin genel dengelerini de tekrar gözden geçirmemiz, değerlendirmemiz gerekir. Örneğin, görüşmekte olduğumuz bu tasarıda yatırımlara ilişkin bazı hükümler de yer almaktadır. Duble yol veya bölünmüş yol olarak isimlendirdiğimiz yatırımların finansmanına ilişkin olarak ilgili kurumların taşınmaz satışlarından elde ettikleri gelirlerin, kendi bütçelerinde, bölünmüş yolun finansmanında kullanılmak amacıyla, tekrar özel gelir ve özel ödenek kaydı uygulamasına, tabiî, belli bir sınırla -zannediyorum 31.12.2007 tarihine kadar- devam edilecektir; ancak, bölünmüş yolda bu ihtimam gösterilirken, diğer yatırımlarda durum nedir, bunu dikkatinize sunmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, 2003 yılı bütçe sonuçları, yatırımlar açısından, toplam 7,2 katrilyon liralık bir yatırım harcamasıyla sonuçlanmıştır. 2002 yatırımlarına baktığımızda, 2002 yatırım tutarının 6,8 katrilyon lira olduğunu görüyoruz ve 2004 yılı program hedefinin de 2003 ve 2002'den daha az olarak, 6,4 katrilyon lira olduğunu görüyoruz.

Kamu, faizdışı fazlayı tutturabilmek için önemli ölçüde yatırım harcamalarından kesinti yapmaktadır. Ekonomide 2002 yılından bu yana yaşadığımız bir büyüme süreci var. 2002-2003 yılları büyümeyle sonuçlandı. Yine, 2004 yılı yıl sonu büyüme hedefinin de olumlu olduğunu biliyoruz; ancak, bu büyümenin kalıcı olabilmesi, her şeyden önce, kamunun kendisine düşen yatırımları yapmasına bağlıdır. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı fazlayı tutturabilmek için, her ne pahasına olursa olsun, yatırımlardan tasarruf etmek, yatırımları kısmak, büyümenin sürdürülebilir olmasını tehlikeye atmaktadır.

Rakamları izliyoruz, kapasite kullanım artışı ekonomide 2002 yılından beri artıyor ve sınıra gelmiş durumda. Bundan sonra büyümenin olabilmesi, ilave kapasite artışının yaratılmasına bağlıdır. İlave kapasite artışı yaratmak, ekonomide büyümeyi sürdürülebilir kılmanın tek yoludur. Bu kapasite artışını yaratmak ekonomideki büyümeyi kalıcı kılmak mümkün değildir. Bu yapılmazsa, hepinizin bildiği gibi, ekonomideki büyüme, istihdam yaratmayan, tam tersine işsizlik yaratan bir büyüme olur. İşsizlik rakamlarını tekrar sizlerin dikkatine sunmayı fazlalık görüyorum; ancak, hepimiz biliyoruz ki, 2001 yılından bu yana; yani, kriz olan 2001 yılından bu yana işsizlik oranında ve işsiz sayısında azalma değil, tersine, artış vardır. Büyümenin olduğu 2002-2003 yıllarında bile işsiz sayısında bir artış görüyoruz, işsizlik oranında bir azalma görmüyoruz. Bunun nedeni, kamunun kendisine düşen yatırımları yapmaması, bunlardan vazgeçmesidir. Bu temel politika tercihinin yanlış olduğunu söylemek istiyorum.

Esasen, faizdışı fazla uygulamasında Türkiye'nin yeni bir anlayışa geçmesi gerekir. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı fazla, hepinizin bildiği gibi, bütçenin, faiz dışında kalan harcamalarının gelirlerden az olması, yani, gelirlerin, faiz dışındaki harcamalardan, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında fazla olması demektir; ancak, bu oran hesaplanırken, yatırım harcamaları, cari harcamalar gibi değerlendirilmektedir. Yatırım harcamalarını, cari harcama, tüketim harcaması gibi değerlendirirsek yanlış sonuçlara ulaşırız. Cari harcama karşılığında kamunun aktifine hiçbir şey girmez; ama, yatırım harcaması karşılığında kamunun aktifine bir varlık girer. Bir harcama yaparsınız, karşılığında, aktifinize başka varlıklar girer, hastane binası girer, hükümet konağı girer, baraj girer, santral girer; kamu hangi yatırım yapıyorsa, karşılığında o girer. O nedenle, faizdışı fazla hesabında, Türkiye'nin, kesinlikle, yatırım harcamalarını yeni bir anlayışla ele alarak, cari harcama sınıfına sokmaktan kurtarması gerekir. Faizdışı fazladaki 1 puanlık bir azalma ve bunun yatırıma yöneltilmesi, yaklaşık 4,2 katrilyon liralık ilave kaynak demektir.

Hükümet, IMF'yle yeni görüşmeler yapıyor, 2005 yılı şubatında sona erecek mevcut stand-by anlaşmasının yerine konulacak olan yeni bir anlaşmanın müzakeresini yapıyor. Anlaşmanın nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz; ancak, faizdışı fazla konusunda, kesinlikle, Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun, ekonominin ve toplumun sırtında yük oluşturmayacak yeni bir faizdışı oranının, yatırım harcamalarını dikkate alan, cari harcama olarak saymayan yeni bir faizdışı fazla oranının tespit edilmesi gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek faizdışı fazla oranı konusundaki görüşmelerin ve 2005 yılı uygulamasının ne olacağını, tabiî ki şu anda bilmiyoruz; ancak, ekonominin yaşamakta olduğu bu süreçte bir de cari açık tehlikesi var, hepiniz biliyorsunuz. Cari açık tehlikesine karşı Türkiye'ye önerilecek olan yöntem, büyümeden veya çeşitli maliye politikalarından hareketle, yeni birtakım politikalar, unsurlar tespit etmek değil, belki faizdışı fazlanın yine bu oranda devam etmesi olabilir; ancak, cari açığı önlemek için yüksek faizdışı fazlada ısrar etmekte devam etmek, ekonomi açısından kesinlikle doğru olmayan sonuçlar yaratacaktır.

Cari açık, bu yılın ilk dört ayında, 6 900 000 000 dolar gibi bir rakama ulaşmıştır. Yine, 2004 Mart ayı sonundan geriye doğru 12 ay gittiğimizde, cari açık tutarının 9 100 000 000 dolar olduğunu görüyoruz ve hükümetin 2004 yılı cari açık hedefi de 7 600 000 000 dolar olarak ilan edilmiştir; ancak, ilan edilen bu hedef, çok kısa bir süre sonra revize edilmiş, 9 200 000 000 dolara çıkmıştır. Hükümetin, daha doğrusu IMF'nin yayınlamış olduğu dokümanlarda da, Türkiye'ye ilişkin 2004 yılı cari açık hedefinin 9 200 000 000 dolar civarında olduğunu görürüz; ancak, rakamın burada kalıp kalmayacağı, ekonominin yaşayacağı gelişmelere bağlıdır. Hepinizin bildiği gibi, uluslararası petrol fiyatlarında meydana gelen artış, Türkiye'nin beklemediği bir dış ödemeler dengesi sorunu yaratmış ve petrol fiyatlarının bu ölçüde devam etmesi halinde, cari açıkta öngörülen revize hedef de yukarılara doğru tekrar revize edilmek zorunda kalınacaktır.

Ekonominin, hem 2003 yılında hem de 2004 yılında üst üste bu kadar yüksek düzeyde cari açık vermesi, bir ödemeler dengesi sorununu herkesin aklına getirmektedir.

Uygulanmakta olan para politikasının dalgalı kur esasına dayanması, kur politikasının dalgalı kur olması, cari açığa karşı yeterli güvence sağlamaktan uzaktır. Türkiye gibi borç stoku yüksek olan ülkelerde ve borç stokunun çevrilmesine ilişkin sorunu olan ülkelerde, bire bir cari açık-döviz kuru ilişkisini kurmak her zaman mümkün olmayabilir, bu bağlantı zaman zaman kopabilir ve bu nedenle, Türkiye'de cari açığı değerlendirirken, tek başına dalgalı kurun bir güvence olmayacağını gözden uzak tutmamamız gerekir.

Dalgalı kur yanında, maliye politikası, her zaman için, bir önlem olarak akla gelmelidir. Hükümetin bu konudaki yaklaşımı, cari açığın gayri safî millî hâsılaya oranının henüz tehlikeli bir seviyeye ulaşmadığı, ayrıca, dalgalı kurun cari açığa karşı bir güvence oluşturduğudur; ancak, bunların yeterli olmadığını hepimiz görüyoruz.

Yine, 2003 yılında yapılan gözden geçirme çalışmalarında, 2004, 2005 ve 2006 yılları için öngörülen cari açık rakamlarını, IMF'ye olan toplam borçların tutarı ve gelecekte cari açığın finansmanı için temin edilmesi gereken borçların tutarıyla birlikte dikkate aldığımızda, gerçekten, bu kadar yüklü bir açığın, bu kadar yüklü bir finansman ihtiyacının karşılanması, Türkiye'nin önünde çok önemli bir sorun olarak durmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomideki bu gelişmeler, hükümetin dikkatle takip etmesi gereken gelişmelerdir. Cari açık konusundaki yaklaşım son derece eksiktir. "Kozmetik tedbirlerle cari açık önlenmez" şeklindeki sayın bakanların beyanları, gerçekte, cari açığa karşı hiçbir önlem alınmaması gibi bir sonucu, yaklaşımı yansıtmaktadır. Cari açığa karşı geçmişte önlem almayan hükümetlerin ekonomiyi hangi noktalara sürüklediğini gördük. Türkiye'nin önünde yine böyle bir sorun vardır, yine böyle bir tehlike vardır. Ben, hükümeti, bu yasa vesilesiyle buradan bir kez daha uyarmak, dikkatlerini bu yöne çekmek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÖZEL GELİR VE ÖZEL ÖDENEKLERİN DÜZENLENMESİ İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin  bi-rinci fıkrasının (d) bendinden sonra gelen paragrafı ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İlgili idare tarafından sözleşmeler gereği tüzel kişilere yapılan gelir payı aktarmaları düşüldükten sonra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde açılacak bir özel hesaba yatırılır. Bu hesapta toplanan tutarlardan ret ve iadeler düşüldükten sonra kalan tutar, Dış Ticaret Müsteşarlığı merkez ödemelerini yapan merkez saymanlığı hesabına yatırılır. Merkez saymanlık hesabına yatırılan meblağ bütçeye gelir kaydedilir."

"Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde oluşturulan özel hesabın işleyişine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Dış Ticaret Müsteşarlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Gelirlerin zamanında yatırılmaması halinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır." 

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 28.5.1970 tarihli ve 1264 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - Hazinece tedavüle çıkarılacak madenî paraların itibarî değerleri tedavüle çıktığı yılda bütçeye gelir kaydedilir. Tedavülden geri çekilecek paraların itibarî değerleri ile bu Kanun gereğince çıkarılacak paraların basılması için yapılacak harcamalar Hazine Müsteşarlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin onbeşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Müsteşarlıkça yabancı ülkelere, bu ülkelerdeki kurum ve kuruluşlar ile uluslararası kuruluşlara sağlanan danışmanlık hizmetlerinden elde edilecek gelirlerle, yasal hakları Müsteşarlığa ait olup da yabancı ülkelere, bu ülkelerdeki kurum ve kuruluşlarla uluslararası kuruluşlara ücreti karşılığında kullandırılan ve/veya satılan yazılım ve benzeri varlıklardan elde edilecek gelirler bütçeye gelir kaydedilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. -  8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 79. -  Aşağıda belirtilen kişilere bu madde uyarınca ek ödeme yapılır :

a) Harp malullerine.

b) Şehit dul ve yetimlerine.

c) Barışta, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı haller ile talim, tatbikat veya manevra sırasında görevin veya çeşitli harp silah ve vasıtalarının sebep ve tesiriyle vazife malûlü sayılan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile askeri harekatı gerektiren iç tedip hareketleri veya güvenlik veya asayişin sağlanmasında Silahlı Kuvvetlerle birlikte veya ayrı olarak görevlendirilenlerden bu görevlerin çeşitli sebep ve tesirleriyle vazife malulü sayılan jandarma ve emniyet mensupları ile sivil görevlilere.

d) (c) bendinde belirtilen görevlerin ifası sırasında, bu görevlerin çeşitli sebep ve tesirleriyle ölenlerin dul ve yetimlerine.

Hak sahiplerine, yukarıda yazılı durumlar sebebiyle, sosyal güvenlik kurumlarınca aylık bağlanmasına esas olan tarihten geçerli olmak üzere müracaat tarihini izleyen yılın en geç ilk üç ay içinde T.C. Emekli Sandığı tarafından ek ödeme yapılır. Ay farkları yıllık miktarın onikiye bölünmesi suretiyle hesaplanır.

Her yıl ödenecek miktar, malûllük derecelerine göre aşağıdaki yazılı göstergelerin ödemenin yapılması gereken yılın ilk dönemindeki Devlet memuru aylıklarına uygulanacak katsayı ile çarpımı sonucunda bulunacak tutardır.

Malullük Derecesi Göstergeler

          1        40 000

          2        36 000

          3        31 000

          4        28 000

          5        25 000

          6        22 000

(b) ve (d) bentlerinde sayılan dul ve yetimlere birinci derece malûllere uygulanan gösterge üzerinden; bunlar bir kişi ise tamamı, birden fazla ise eşit olarak paylaştırılmak suretiyle ve sosyal güvenlik kanunlarına göre dul ve yetim aylığı aldıkları sürece ödeme yapılır.

Harp veya vazife malûlü olanlara hayatta bulundukları sürece ödeme yapılır. Ancak, ölen malûlün son yıldaki pay tutarının beş katı, bir defaya mahsus olmak şartıyla kendisinden dul ve yetim aylığı bağlanacaklara eşit miktarda paylaştırılmak suretiyle yardım olarak ödenir.

Yukarıda sayılan şehit ve malullerin çocuklarına; ilköğretim öğrencileri için (1000), lise öğrencileri için (1500) ve yüksek öğrenim öğrencileri için (2000) gösterge rakamlarının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar her ay eğitim ve öğretim yardımı yapılır. Bu yardımlar yılda bir kez olmak üzere ekim ayında toptan ödenir.

Bu maddeye göre yapılan ödemeler her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır.

Yukarıda sayılanlar, 13.10.1988 tarihli ve 3480 sayılı Kanun hükümlerine göre yaptırılmış olan sosyal tesislerden yararlandırılırlar.

Bu madde hükümlerine göre yapılacak eğitim ve öğretim yardımı ile 13.10.1988 tarihli ve 3480 sayılı Kanun hükümlerine göre yaptırılmış olan sosyal tesislerin bakım, onarım ve işletilmesine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

" EK MADDE 25. - Bu Kanunun 55 inci maddesine göre yüksek öğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların kiralanması, satılması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirler ile Hazine adına kayıtlı olup, yüksek öğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz malların üzerinde herhangi bir inşaat yapılmamak ve irtifak hakkı tesisine konu edilmemek şartıyla eğitim, sağlık ve  sosyal amaçlı kiralanması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirlerin tamamını ilgili yükseköğretim kurumunun her çeşit mal ve hizmet alımlarında ve sermaye harcamalarında (yüksek öğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların satılması suretiyle elde edilen gelirlerin tamamı sadece sermaye harcamalarında) kullanılmak üzere bir yandan özel gelir, diğer yandan mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye giderleri, yılı yatırım programı ile ilişkilendirilir. Bu ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yılın bütçesine devren gelir ve ödenek kaydolunur.

Hazine adına kayıtlı olup yüksek öğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz mallar üzerinde ilgili yüksek öğretim kurumlarının teklifi üzerine, öğrenci yurt binası ve müştemilatı yaptırılmak üzere mülkiyetin gayri aynî hak tesis edilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 13.12.1983 tarihli ve 181 sayılı Kanun Hükmünde Karar-nameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2. - Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek veya onaylanacak her türlü ruhsatlandırma, ürün üretim ve satış izin belgesi ve mesul müdürlük belgesi ile permi ve sertifikalar üzerinden ellimilyon liradan az, onbeşmilyar liradan çok olmamak üzere Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenecek tarifelere göre ruhsatlandırma bedeli alınır. Bu tarifeler her yıl 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır. Bakanlık Merkez Saymanlığınca tahsil edilen bu tutarlar bütçeye gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Kanunun 23 üncü madde-sinin ikinci fıkrasında yer alan "kaydedilen özel ödenekten" ibaresi "bütçede öngörülen ödenekten" olarak, ikinci ve beşinci fıkralarında yer alan "bütçeye özel gelir" ibareleri "bütçeye gelir" olarak, 28 inci maddesinin ikinci fıkra-sında yer alan "özel ödenekten" ibaresi "ödenekten" olarak  ve "bütçeye özel gelir" ibaresi "bütçeye gelir" olarak ve 29 uncu maddesi ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 29. - Reklam Kurulu, Tüketici Konseyi ve tüketici sorunları hakem heyetlerinin  faaliyetlerine ilişkin masraflar, Bakanlığın tüketicinin korunması amacına yönelik masrafları ve sair harcamalar ile en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil)

% 200'ünü geçmemek şartıyla usul ve esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca tespit edilecek miktarlarda personele yapılacak ek ödemeler Bakanlık bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.

Personele (sözleşmeli personel dahil) yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yıllık bütçesinden harcanmayan tutarlar yıl sonunda Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına aktarılır ve bütçeye gelir kaydedilir. Yurt içinde kültür ve tabiat varlıklarının, yurt dışında Türk kültür varlıklarının korunması ve ihyası amacıyla her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine bir önceki yıl bütçeye gelir kaydedilen tutardan az olmamak üzere ayrıca ödenek konulur. Bu ödenek doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü hesabına aktarılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin  birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Sinema sanayi ve müzik sanatının gelişmesine  katkıda bulunmak, sinema ve müzik sanatını desteklemek, tarihi ve kültürel zenginliklerin tanıtılması, fikrî haklara tecavüzün önlenmesi ile denetleme kurulu ve alt komisyonlarda görev alanlara mevzuatı gereğince ödeme yapılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine bir önceki yıl bütçeye gelir kaydedilen tutardan az olmamak üzere açılacak yeni bir tertibe ayrıca ödenek konulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Komisyonun bir tashih talebi var.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan "(e) bendinden sonra" ifadesi "mülga (e) bendinden sonra" şeklinde düzeltilecek. 

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gerekli notlar alınmıştır.

Bu düzeltmeyle birlikte 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime 1 saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.00


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.05

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 107 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

618 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı : 618) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

 MADDE 10. - 25.2.1998 tarihli ve 4342 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu Kanunla Bakanlığa verilen görevlerin gerçekleştirilmesi amacıyla personel giderleri hariç her türlü cari, yatı-rım ve transfer giderleri ile huzur haklarının ödenmesinde kullanılmak üzere;" ibaresi madde metninden çıkarıl-mış ve  aynı fıkranın son paragrafı ile  son fıkrası  aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar büt-çeye gelir kaydedilir." 

 "Bu madde uyarınca yapılacak tahsilata ilişkin usul ve esaslar ile ödenecek huzur hakları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

 BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 4.12.1984 tarihli ve 3096 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının son paragrafı "Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır ve bütçeye gelir kaydedilir." olarak değiştirilmiştir.

 BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 30.6.1934 tarihli ve 2548 sayılı Kanunun 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra ek-lenmiş ve 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu maddeye göre tahsil edilen harçlar bütçeye gelir kaydedilir."

"Madde 5. - Bu Kanuna göre alınacak yiyecek bedellerinden toplanan paralar mahallindeki saymanlık hesabına yatırılır ve bütçeye gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.08

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.20

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 107 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

618 sıra sayılı tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı:618) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

7. - Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 458) (x)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 458 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HARP ARAÇ VE GEREÇLERİ İLE SİLAH, MÜHİMMAT VE PATLAYICI MADDE ÜRETEN SANAYİ KURULUŞLARININ DENETİMİ HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının kurulması, işletilmesi ve yükümlülükleri ile denetimine ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

                            

(x) 458 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, her türlü harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı maddeleri üretmek üzere kurulan veya işletilen kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilere ait kuruluşları kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İzin

MADDE 3. - Harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalar ve patlayıcı maddeleri üretecek kuruluşların kurulması ve işletilmesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Millî Savunma Bakanlığının iznine bağlıdır.

Üretim tesislerinin nerelerde kurulacağı ve depolarıyla satış yerlerinin nerelerde bulunacağına ilişkin yatırımcı kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişilerin teklifi, İçişleri ve Çevre ve Orman bakanlıklarının uygun görüşü alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığınca onaylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 458 sıra sayılı Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İmdat Sütlüoğlu

Mevlüt Çavuşoğlu

Haluk İpek

 

 

Rize

Antalya

Ankara

 

 

Resul Tosun

 

Nusret Bayraktar

 

 

Tokat

 

İstanbul

 

"Yıllık listelerde belirlenen silahlar ile bunlara ait mühimmat ve yedek parçaların iç pazara üretici veya dağıtıcı firmalarca sunulmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığının olumlu görüşleri alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığınca izin verilebilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ben de takdire bırakıyorum Sayın Başkan.

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Halen ülkemizin Karadeniz ve İç Anadolu Bölgelerinde faaliyet gösteren özel sektöre ait firmalarca av tüfeği ve hafif ateşli silah üretimi yapılmaktadır. Bu firmaların denetimi Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından yapılmakta olup, bu firmaların ürünleri de yine MKE Kurumu aracılığıyla piyasaya sunulmaktadır. Önergenin kabulü halinde firmalar yine devlet denetimi altında olmak üzere piyasaya ürünlerini aracısız ve rekabet şartları altında arz edebileceklerdir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda yapılan değişiklikle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Tespit ve ilan

MADDE 4. - Denetime tabi harp araç ve gereçleri ile silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalar ve patlayıcı maddelere ilişkin liste, her yıl ocak ayında veya gerektiğinde yılı içerisinde, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile ihtiyaç duyulan kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri alındıktan sonra, Millî Savunma Bakanlığı tarafından tespit ve ilan olunur. Ancak, herhangi bir nedenle tespit ve ilan yapılmamış ise, en son yayımlanan liste esas alınır.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Sanayi kuruluşlarının yükümlülükleri

MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki sanayi kuruluşları;

a) Kuruldukları tarihten itibaren; kurucularını, sermayelerini, kuruluşun bilgisi dahilindeki sermayedarlarını, yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin kimliklerini, üretecekleri maddelerin cinsleri ile senelik üretim miktarlarını ve personel adedini, bu bilgilerde oluşacak değişiklikleri, değişiklik tarihinden itibaren bir ay içerisinde,

b) İmal ettikleri harp araç ve gereçleri, silâh, mühimmat ve patlayıcı madde cinsleri ile stoklarını, her yıl ocak ayı içerisinde,

c) Aldıkları siparişlerin cins ve miktarları ile sipariş verenlerin kimliklerini, bir ay içerisinde, Millî Savunma Bakanlığına bildirmek zorundadır.

Millî Savunma Bakanlığı, bu Kanun kapsamına giren kuruluşların sivil amaca yönelik üretimleri hariç olmak üzere, ulusal savunma ihtiyaçları dışındaki siparişlerin kabul edilip edilmeyeceği hususundaki kararını, ülke güvenliği  ve ekonomisi ile kamu yararı açısından Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve gerektiğinde diğer ilgili bakanlıkların da görüşlerini alarak inceledikten sonra, en geç bir ay içerisinde ilgili kuruluşa bildirmek zorundadır. Bildirimin yapılmaması halinde, sipariş talebi kabul edilmiş sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 458 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (b) fıkrasındaki "her yıl Ocak ayı içerisinde" ibaresinden önce gelmek üzere "ve üretim tesislerinde kendi denetim ve sorumlulukları altında imal edecekleri veya üçüncü şahıslara imal ettirecekleri el yapımı silahlar ile bunlara ait mühimmat ve yedek parçalarını" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

İmdat Sütlüoğlu

Nusret Bayraktar

Haluk İpek

 

 

Rize

İstanbul

Ankara

 

Mevlüt Çavuşoğlu

Ahmet Yeni

Soner Aksoy

 

Antalya

Samsun

Kütahya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Biz de takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yurdumuzda kaçak olarak imal edilen el yapımı silahlarda belirli bir standart, denetim ve kontrol sağlamak amacıyla bu düzenleme yapılmıştır. Dünyada çok büyük rağbet gören el yapımı silahlar, ileride antika veya hatıra silah niteliğini kazanmakta olup, ülkemizde bulunan usta üreticilerin el emeklerinin değerlendirilmesi ve dünya piyasasına sunulması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 6. - Bu Kanun kapsamındaki sanayi kuruluşları, bu Kanunda belirtilen hususlar yönünden Millî Savunma Bakanlığının denetimine tabidir.

Uluslararası andlaşmaların denetime ve sanayi güvenliğine ilişkin hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İhraç veya yurt dışına çıkarma

MADDE 7. - Yıllık listelerde belirlenen her türlü harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı maddelerin ihracı veya yurt dışına çıkarılmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının görüşleri de alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığınca izin verilebilir.

Yıllık listelerde yer almaması nedeniyle izne gerek görülmeden dış satış bağlantısı yapılmış veya listelerde yer aldığı için ilgili mercilerden dış sipariş kabulüyle ilgili izin verilmiş malların, sonradan belirlenen şartlar dolayısıyla müşterisine teslimine mani olunması halinde, satıcının maruz kalacağı zarar ve ziyan, Bakanlar Kurulu kararı ile Hazine tarafından ilgili kuruluşa ödenir.

Yıllık listelerde yer verilmemekle birlikte, canlıların toplu imhasına yönelik tasarlanan nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlardan oluşan kitle imha silahlarının ve bunları fırlatma vasıtalarının geliştirilmesinde kullanılabileceğinden şüphe duyulabilecek malzeme ve teknolojinin ihracatı da aşağıda belirtilen durumlarda Millî Savunma Bakanlığının iznine tâbi tutulur :

a) Söz konusu malzeme ve teknolojinin, kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarını geliştirdiği ve bunların bir son kullanıcıya ihracının söz konusu olmasına ilişkin şüphenin iletilmesi veya şüphe duyulması halinde.

b) İhracatçı firma tarafından, ihracata konu olan malzemenin tamamı veya parçasının kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarının geliştirilmesinde kullanılabileceğinden kuşku duyulduğu yönünde beyanda bulunulması.

c) Ulusal ve uluslararası güvenliğin tehlikeye düşebileceği ve insan haklarının ihlâline yol açabilecek durumlar.

BAŞKAN- 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Ceza hükümleri

MADDE 8. - Bu Kanunun;

a) 3 üncü maddesi hükümlerine aykırı hareket edenler, iki aydan bir yıla kadar hapis ve dörtmilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile,

b) 5 inci maddesi hükümlerine uymayanlar, bir aydan altı aya kadar hapis ve ikimilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile,

c) 7 nci maddesi hükümlerine aykırı hareket edenler, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve sekizmilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile

Cezalandırılırlar.

3 üncü madde hükmüne uyulmaksızın kurulan tesislerin kapatılması ve her türlü malzemenin satımının ve sevkinin yasaklanması, Millî Savunma Bakanlığınca yetkili ve görevli mahkemeden istenebilir. Mahkeme, bu talebi onbeş gün içerisinde inceler ve karara bağlar.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 9. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 10. - 3.1.1940 tarihli ve 3763 sayılı Türkiye'de Harp Silâh ve Mühimmatı Yapan Hususi Sanayi Müesseselerinin Kontrolü Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - 9 uncu maddede öngörülen yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar, Türkiye'de Harp Silâh ve Mühimmatı Yapan Hususî Sanayi Müesseselerinin Kontrolü Hakkında Nizamnamenin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanun kapsamındaki sanayi kuruluşları, bu Kanun uyarınca çıkarı-lacak yönetmeliğin yürürlüğe konulmasından itibaren altı ay içerisinde 3 üncü ve 5 inci maddeler ile yönetmelikte öngörülen işlemleri tamamlamak zorundadırlar. Bu işlemleri tamamlamayanlar hakkında 8 inci madde hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olsun.

Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

8. - Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/562) (S. Sayısı : 464) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 464 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, savunma sanayii, tek alıcıya olan bağımlılığı, bu alıcıya özel ve sınırlı ihtiyaca dayalı üretim yapma zorunluluğu ve güvenlik, gizlilik gibi özel koşullarıyla, tüketici sektöründe geçerli kuralların bire bir uygulanmasının mümkün olmadığı bir sektördür. Savunma sanayii, aynı zamanda, sürekli bir tedbir, karşı tedbir geliştirme ihtiyacı içinde, daima en ileri teknoloji alanlarına, araştırmaya, özgün teknoloji ve ürün geliştirmeye odaklanmıştır. Gelişmiş Batılı devletler, uygun kamu tedarik yaklaşımlarıyla sektörün bu özelliklerini çok iyi değerlendirmişler ve savunma sanayiini, ülkelerinin bilimsel ve teknolojik altyapısını geliştirmek için de başarıyla kullanmışlardır. Bu ülkelerdeki savunma sanayii firmaları, ana sistemler ve teknolojiler düzeyinde, uzman firmalararası görev dağılımı ve işbirliğine dayanan bir ana yüklenici-alt yüklenici modeli çerçevesinde uygulanan bilinçli kamu alımları politikalarıyla uluslararası alanda etkin birer güç haline gelmişlerdir. Teknoloji odaklı olup, ülkenin stratejik bilim, teknoloji politikaları paralelinde belirlenen bu model, tüm dünyada yalnızca savunma, havacılık ve uzay gibi stratejik sektörlerde uygulanmaktadır. Bu uygulamaya çok uzun süre önce geçmiş olan gelişmiş ülkeler, son yıllarda bu modeli daha da geliştirerek, şirket birleşmeleri yoluyla savunma sanayilerini daha verimli ve güçlü bir yapıya kavuşturmaya çalışmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin savunma sanayii alanındaki yeri, ülkenin sanayi altyapısı, olanakları ve teknolojik düzeyiyle belirlenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına sunulan silah, malzeme, araç ve gereçler çok hassas ve yüksek teknoloji gerektiren ürünler olup, insan hayatıyla yakından ilgilidir.

                            

(x) 464 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Savunma sanayii, diğer sanayi sektörlerinden önemli farklılıklar gösterir. Savunma sanayiinde sistem kavramı son derece önemlidir. Sistematik bir yaklaşım ve süreç gerçekleştirilemediği takdirde bu alanda gelişme sağlanması çok zordur. Bu sistematik yaklaşımın en üstünde devlet politikası yer almaktadır. Bu politika çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin nasıl teşkil ve teçhiz edileceğinden, ne tür silah sistemlerinin, hangi kaynaklardan tedarik edileceğine kadar geniş bir organizasyon içinde, devletin sivil ve askerî yetkililerinin çok yakın bir ekip çalışması söz konusudur. Bu ekip çalışmasına, uygun aşamalarda savunma sanayicileri de katılır. Savunma sanayii, diğer sektörlere göre çok pahalı bir altyapı ve yüksek teknoloji kullanımını gerektirmektedir.

Değerli milletvekilleri, savunma sanayii ürünlerinin pek çoğu kritiktir, gizlilik gerektirir. Tasarımda gizliliğinin sağlanması şart olan ürünler ulusal olmak zorundadır. Örneğin, silah araç ve gereçlerinde bilgisayar teknolojisinin kullanılması zorunludur. Bu ürünlerin yazılımlarını kendiniz yapmıyorsanız, en hayatî yer ve zamanda sistemlerinizin çalışmayabileceğini önceden düşünmek zorundasınız. Tabiî, askerî harekât ihtiyacının belirlenmesinden sonra istenilen malzeme, araç ve gereç o sırada üretilmiyorsa, uzun bir araştırma-geliştirme, prototip imali, deneme ve seri imalat dönemi gerekmektedir. Bu süreç, çoğu zaman, yıllarca devam eder ve büyük bir kaynak kullanımını gerektirir.

Bu bakımdan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları daha uzun vadeli ve yönlendirici olarak belirlenmeli; planlamada, teknoloji ve finansman boyutları ihmal edilmemeli; bu planlama yeterli süre önceden duyurularak, yerli üreticilere, hazırlık ve yatırım için gerekli zaman sağlanmalıdır.

Savunma sanayii alanındaki gelişmelere rağmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma sanayii ürünleri ihtiyacının ancak yüzde 20'ye yakın bölümünü yurt içinden sağlayabiliyoruz. Bu oranı, en kısa zamanda daha yukarılara çıkarıp, Silahlı Kuvvetlerimizin dışa bağımlılığını azaltmak zorundayız. Bu alanda faaliyet gösteren bütün kurum, kuruluş ve tesislerin ortak hedefi bu olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, savunma sanayiinin gelişmesine paralel olarak savunma sanayii güvenliğinin sağlanması, özellikle teknoloji transferi ve mevcut teknolojinin istenmeyen kişi, kuruluş ve ülkelerin eline geçmemesi günümüzde büyük önem kazanmış, bu nedenle konu üzerinde özel bir çaba sarf edilerek, 1993 yılında, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde Savunma Sanayii Güvenliği Şubesi kurulmuştur. 3763 sayılı Kanun kapsamında savunma sanayii alanında yatırım ve üretim yapmak isteyen kişi ve kuruluşlar, Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki bu birim tarafından, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla koordineli olarak incelenmekte, gerekli koşulları sağlayanlar için şahıs güvenlik, tesis güvenlik ve kuruluş üretim izinleri tanzim edilmektedir. Bugün itibariyle 90 firmaya tesis güvenlik, 47 firmaya üretim müsaadesi ve 7 182 kişiye şahıs güvenlik belgesi verilmiştir. Halen 20 firmanın işlemi sürdürülmektedir. Belge verilen firmalar, yılda en az bir defa denetlenmekte ve bu kuruluşların güvenlik uygulamaları takip ve kontrol altında tutulmaktadır. Böylece, gerektiğinde, doğrudan görev verebilecek kuruluşlar belirlenerek, gizliliği ve ivediliği olan projeler için Türk Silahlı Kuvvetlerine hareket seçenekleri sunabilecek bir ortam hazırlanmakta, müteşebbis kişi ve kuruluşlar için bu tür projelerde daha etkin görev üstlenme olanağı yaratılmaktadır.

Ayrıca, sanayicinin fizikî güvenlik önlemleri ve gizlilik dereceli bilginin korunması konularında bilgilendirilmesi de yapılmaktadır. Bu kapsamda verilen belgeler, ikili veya çok taraflı anlaşma yaptığımız ülkeler nezdinde de geçerli olacağından, savunma sanayii güvenlik sisteminin uygulanması, firmaların bu ülkelerde iş alma girişimlerini ve NAMSA'ya malzeme satışlarını da olumlu yönde etkileyecektir.

Değerli milletvekilleri, ulusal güvenliğimizin sağlanması, partilerüstü kavram ve değerler taşımaktadır. Ulu Önder Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" deyişiyle, ulusal güvenliğin barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin ana ilkesi olmuştur. Bu ilkemizin gerçekleştirilebilmesi için, Türkiye'nin güçlü bir ekonomik, politik ve askerî savunma gücüne sahip olması gerekmektedir. Bilindiği gibi, ülkemiz, jeostratejik ve jeopolitik coğrafî konumundan ötürü, dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların sıkça yaşandığı, uluslararası dengelerin her an değişebildiği kriz merkezlerinin ortasında yer almaktadır. Bu nedenlerle, ülkemizin coğrafyası, bizleri, sürekli dikkatli ve güçlü olmaya zorlamaktadır. Ülkemizin stratejik önemi gereği, dünyada ve bölgemizde ortaya çıkan tehditler, uluslararası platformda yaşanan fikrî değişimler ve ülke ihtiyaçlarına bağlı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanma süreci içerisinde olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapı olarak küçük, fakat, vurucu gücü yüksek mobil ve modüler bir yapıya sahip olması durumunda, askerlik süresinin kısaltılması, dolayısıyla, asker sayımızın azalması mümkün olabilecektir. Bu şekilde sağlanan tasarrufla da daha etkin ve caydırıcı savunma gücüne sahip olmamız kolaylaşacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanma kapsamında küçülerek, daha etkin ve daha verimli olması konusunda ihtiyaçlarının olabildiğince yurtiçinden karşılanmasına ve Türk savunma sanayiinin dünya ölçeğinde rekabet edebilecek yüksek bir düzeye ulaştırılmasına yönelik tüm çabaları Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekleyeceğimizi belirtiyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pekel.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, savunma sanayii kapsamında yapılan anlaşmalarda yer verilen ve doğrudan satın alma, müşterek proje programlarına katılım, teşvik veya yatırım yolu ile tedarik edilecek veya savunma sanayii, teknoloji ve teçhizatı sahasında araştırma, geliştirme, ima-lat ve montaj yapan gerçek ve tüzel kişilerle bu konularda çalışan şahıslara ait her türlü gizlilik dereceli bilgi, belge, proje, malzeme ve hizmetlerin ve bunlarla ilgili yerlerin güvenliğinin ve korunmasının sağlanmasıdır.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, savunma sanayiine ait gizlilik dereceli her türlü anlaşma ile bilgi, belge, proje, malzeme veya hizmetlerin alımını, satımını, üretimini, araştırma ve geliştirmesini, muhafazasını ve depolanmasını yapacak veya yaptıracak bütün kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişileri ve bunların faaliyet gösterecekleri tesisler ile 26 Haziran 2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre kurulan tesisleri kapsar.

Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında bulunan askerî tesisler ile personeli bu Kanunun kapsamı dışındadır. Ancak, askeri tesislerde gerçekleştirilen savunma sanayii projelerinde bu Kanunda belirtilen sanayi güvenliği esasları ve kontrolü uygulanır.

NATO'yu ilgilendiren iş ve projelere ait güvenlik işlemleri, sorumlu makam olan Kuzey Atlantik Andlaşması Merkez Kurulu Başkanlığı tarafından, NATO güvenlik esas ve usulleri çerçevesinde Millî Savunma Bakanlığı ile koordineli olarak yürütülür.

 BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;

a) Gizlilik derecesi; bilmesi gereken kişiler dışındakilere açıklanması veya verilmesi millî güvenlik ve ülke menfaatleri bakımından sakıncalı görülen bilgi, belge ve malzemenin, önem derecelerine göre "çok gizli", "gizli", "özel" ve "hizmete özel" şeklinde sınıflandırılmasını ve adlandırılmasını,

b) Gizlilik dereceli bilgi, belge ve malzeme; kriptografik ve atomal bilgi ve malzeme de dahil olmak üzere, gizlilik dereceli içeriğe sahip her türlü kaydı, yazılı ve sözlü haberleşme ortamını, mesajları, belgeleri ve silah, mühimmat, araç ve gereç gibi her çeşit malzeme ile bunların parça ve kısımlarını, yazılım ve donanımları,

c) Gizlilik dereceli proje; savunma ihtiyacı olan ve gizlilik dereceli bilgi ihtiva eden her türlü harp silah, araç ve gereçleri ile bunların önemli ve kritik alt sistemlerinin ve parçalarının alımını ve satımını, her tip üretim faaliyeti ile araştırmasını ve geliştirmesini, bunlarla ilgili hizmet ve alt yapı tesis ve faaliyetlerini kapsayan çalışmaların bütününü,

d) Bilmesi gereken kişi; gizlilik dereceli bir bilgiyi, belgeyi, projeyi veya malzemeyi, ancak görevi gereği öğrenme ve kullanma sorumluluğu bulunan ve gerekli gizlilik derecesini haiz Kişi Güvenlik Belgesine sahip kişiyi,

e) Kişi Güvenlik Belgesi; gizlilik dereceli bilgi, belge, proje veya malzemeye nüfuz edebilmeyi veya bunların bulunduğu yer ve tesislere giriş iznini sağlayan belgeyi,

f) Tesis Güvenlik Belgesi; bir tesiste bulunan veya bulunabilecek gizlilik dereceli bilgi, belge, proje ve malzemenin fiziki güvenliklerinin sağlanması için, tesisin bulunduğu yer ve çevre şartları ile maruz kalabileceği dış ve iç tehditler göz önüne alınarak projelendirilmiş olan koruma önlemlerinin uygun bulunduğunu belirten belgeyi,

g) Savunma Sanayii Milli Güvenlik Makamı (Makam); Millî Savunma Bakanlığını,

İfade eder.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Makam

MADDE 4. - Makam, görevini yerine getirmek için, aşağıdaki esaslar dahilinde diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonda bulunur :

a) Bu Kanun kapsamındaki müracaatlar, doğrudan doğruya ve yazılı olarak Makama yapılır.

b) Gereken güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Makamın talebi üzerine, mevzuata uygun olarak Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü veya Mahalli Mülki İdare Amirlikleri tarafından yaptırılır. Sonuç Makama bildirilir.

c) Makam, müracaatın kapsam ve niteliğine göre İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile ihtiyaç duyulan diğer ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini alır.

d) Savunma sanayii güvenliği faaliyetlerinin merkezî olarak izlenebilmesini teminen, Kuzey Atlantik Andlaşması Merkez Kurulu Başkanlığı tarafından, NATO projeleri kapsamındaki savunma sanayii güvenlik faaliyetleri hakkında Makama bilgi verilir.

e) Savunma sanayii güvenliği kapsamında faaliyet gösteren kuruluşlar, kendi tesisleri için hazırlayacakları özel savunma sanayii güvenliği yönetmeliğini, Makama onaylattıktan sonra uygulamaya koyarlar.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Gizlilik derecelerinin belirlenmesi

MADDE 5. - Savunma sanayii ile ilgili bilgi, belge, malzeme ve projelere gizlilik derecesinin verilmesi, işaretlenmesi, aktarılması, muhafazası, derecesinin değiştirilmesi, açıklanması ile bu konulardaki eğitime ilişkin esas ve usuller, Çok Uluslu Sanayii Güvenliği Çalışma Grubunun onaylanmış kararları ve ülkelerle imzalanmış savunma sanayii işbirliği anlaşmaları dikkate alınarak, yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Gizlilik dereceli bilgilerin verilmesi

MADDE 6. - Makamdan; gizlilik dereceli bilgi, belge, proje veya malzemeye nüfuzu gerektiren savunma sanayii konuları ile ilgisi olan her kişi için "Kişi Güvenlik Belgesi" ve projenin uygulanacağı tesis veya yer için de "Tesis Güvenlik Belgesi" alınması zorunludur.

Bu belgeler temin edilmeden, ilgililere, gizlilik dereceli bilgi, belge, proje veya malzeme açıklanamaz ve verilemez; bunların bulunduğu yerlere ve tesislere girilemez; gizlilik dereceli bilgi ihtiva eden anlaşma, sözleşme veya alt sözleşme çalışmalarına ve uygulamalarına iştirak edilemez.

Askeri personel hakkında gerekli gizlilik derecesi ve soruşturması için Genelkurmay Başkanlığı ile koordinede bulunulur.

Kişi Güvenlik Belgesine sahip kişilerin, yürüttükleri projeler ile ilgili gizlilik dereceli bilgilere nüfuz etmelerine ilişkin esas ve usuller yönetmelikte belirtilir.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Satış ve devir yetkisi

MADDE 7. - Gizlilik dereceli bilgi, belge, proje ve malzemenin anlaşmalarda belirlenenlerin dışındaki ülke ve kişilere veya yurt içinde açıklanması veya satışı veya devri, aşağıda belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır :

a) Yurt dışından, herhangi bir anlaşma dahilinde temin edilmiş ise, anlaşmada yer alan hükümler geçerlidir.

b) Yurt içinde geliştirme ve üretilme durumunda, Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun kapsamında işlem yapılır.

c) NATO projelerinde, anlaşmada yer alan hükümler uygulanır.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Tesis fiziki koruma önlemleri

MADDE 8. - Bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişiler, 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre, tesislerinde gerekli fizikî koruma önlemlerini almak zorundadır.

Tesisin bulunduğu yer, çevre, iklim şartları, üretim şekli ve maruz kalacağı tehlikelerin niteliği ile teknolojik etkenler dikkate alınarak, ilave fizikî koruma önlemlerinin alınması Makam tarafından istenebilir.

BAŞKAN - Komisyonun söz talebi var; bir redakte var galiba.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Biz, bu görüşmeleri evvel yaptık; ama, 10 Haziranda, bu, 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Kanun iptal oldu, onun yerine 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetine Dair Kanun konuldu. Dolayısıyla, buradan, bu "22.7.1981"den itibaren, bu yeni Kanunu söyleyeceğiz ve ondan sonra "hükümlerine" deyip devam edeceğiz.

BAŞKAN- Belirtilen düzeltmeyle birlikte 8 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Taşıma sırasında alınacak fizikî koruma önlemleri

MADDE 9. - Gizlilik dereceli bilgi, belge veya malzemenin taşınması sırasında alınacak fizikî koruma önlemlerine ve kurye hizmetine ilişkin genel esaslar, yönetmelikte belirtilir.

Gizlilik dereceli bilgi, belge veya malzemenin taşınması sırasında güvenliklerinin ve korunmalarının sağlanması için gereken fizikî koruma önlemlerinin gönderici ve alıcı tarafından alınması veya aldırtılması zorunludur. Bu önlemleri ihtiva eden taşıma planları önceden hazırlanarak Makamın onayına sunulur. Bu onay alınmadan herhangi bir taşıma yapılamaz.

BAŞKAN- 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Ziyaretler

MADDE 10. - Türk vatandaşlarının veya yabancı kişilerin, bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren tesislerin gizlilik dereceli bilgi, belge, proje veya malzeme bulunduran kısımlarına yapacakları ziyaretler için, Makama, makul bir süre öncesinden başvurulur ve ziyaret, izin alındıktan sonra gerçekleştirilebilir.

Yurt içi ve yurt dışı ziyaretler ile ilgili ayrıntılı esaslar yönetmelikte belirtilir.

BAŞKAN- 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Güvenlik denetlemeleri

MADDE 11. - Kanun kapsamındaki tesisler; uygulamakla zorunlu bulundukları savunma sanayii güvenliği esaslarına yönelik olarak, Makamın koordinesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkililerinden oluşturulacak bir heyet tarafından asgari, yılda bir defa denetlenir. Şartları sağladığı belirlenen tesislere, Tesis Güvenlik Belgesi verilir.

NATO projelerinin gerçekleştirildiği tesisler için heyete, Kuzey Atlantik Andlaşması Merkez  Kurulu Başkanlığından da yetkili personelin katılması talep edilir.

Askeri tesislerdeki savunma sanayii güvenlik denetlemesi, yukarıda belirtilen esasların dışındadır. Bu tesisler, Makamın talebi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı yetkilileri ile oluşturulacak bir heyet tarafından yapılır.

2495 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığına tanınan denetim yetkisi saklıdır.

BAŞKAN- Komisyonun söz talebi var.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkanım, burada da bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Son paragrafta, yine "2495 sayılı Kanunun" deniliyor. Onun yerine "5188 sayılı Kanunun" diye değiştirmemiz gerekiyor.

BAŞKAN - Komisyonumuzun belirttiği düzeltmeyle birlikte 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Ceza hükümleri

MADDE 12. - 8 inci maddede belirtilen fizikî koruma önlemlerini almayanlar hakkında, 2495 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde öngörülen ceza hükümleri uygulanır.

6 ncı ve 9 uncu madde hükümlerine aykırı davrananlar ile 10 uncu maddede belirtilen izni almadan ziyaret yaptıranlar, eylemleri başka bir suç teşkil etmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, burada da bir düzenleme gerekiyor.

BAŞKAN - Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - 12 nci maddenin ilk paragrafında "2495 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde" deniliyor; ama, bunu "5188 sayılı Kanunun 19 ve 20 nci maddelerinde öngörülen ceza hükümleri" şeklinde düzeltmemiz gerekiyor.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonun ifade ettiği düzeltilen şekliyle 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 13. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, Millî Savunma Bakanlığı tarafından, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce faaliyete geçmiş bulunan savunma sanayii kuruluşları hakkında, yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra bu Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 14. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 15. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 9 uncu sıraya alınan, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

9. - Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/815) (S. Sayısı : 579) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 579 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu.

Sayın Kesimoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geneli üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz değişiklik, Türk vatandaşlığını kaybeden, ancak doğumla Türk vatandaşı olan kişilerin yararlanabilecekleri hakları tanımlamaktadır. Tasarı, Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesine değişiklik getirmektedir. Yurtdışında yaşayan ve yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçmek zorunda kalan Türk doğumlu kişilerin ve bunların kanunî mirasçılarının haklarının korunması amaçlanmaktadır.

Almanya, Avusturya, Danimarka ve Hollanda gibi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkeler çiftevatandaşlığı kabul etmemektedirler. Bu nedenle, bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız birtakım haklardan mahrum olmamak, bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmek istemektedirler. Yaşadıkları ülkelerdeki sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan yararlanmaları, ancak bu ülkelerin vatandaşlıklarına geçmeleriyle mümkün olmaktadır. Bu nedenle, çiftevatandaşlık alamayan gurbetçilerimiz, Türk vatandaşlığından çıkma izni talep etmektedirler. Vatandaşlıktan çıkma işlemlerinin uzun sürmesi ve diğer nedenlerden dolayı, bazı vatandaşlarımız, Türk makamlarından izin almadan vatandaşlıktan çıkmak zorunda kalmaktadırlar. İzin almadan vatandaşlıktan çıktıkları için, Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesindeki haklardan mahrum kalmaktadırlar. Zorunlu olarak Türk vatandaşlığından çıkan ve Türk doğumlu olan bu kişiler de, ülkemizde, yabancı olarak sayılmaktadırlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarıyla, gurbetçilerimiz, Türk vatandaşlığından çıkma izni almadan yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını aldıkları takdirde, Türk vatandaşlarına tanınan birtakım haklardan yararlanabileceklerdir. Maddede yapılan değişiklikle, bu durumdaki kişilerin yararlanacakları haklar sayılmak yerine, yararlanamayacakları haklar sayılmıştır. Böylece, başka ülkelerin uyruğuna geçmiş vatandaşlarımıza tanınan haklar, bu değişiklik maddesiyle genişletilmiştir.

                               

(x) 579 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu durumdakiler, yabancı muamelesine tabi tutulacaklar, ancak, Türk doğumlu olmaları itibariyle, birkısım vatandaşlık haklarından yararlanabileceklerdir. Maddede yapılan düzenlemeyle, bu haklardan yararlanabileceklere, yalnızca yabancı uyruğa geçmiş Türk doğumlular ve bunların kanunî mirasçıları değil, bunların çıkma belgesinde kayıtlı olmayan reşit çocukları da dahil edilmiştir.

Bu tasarı, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın önemli bir sıkıntısını çözecektir. Özellikle Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız dört gözle bu tasarının yasalaşmasını beklemektedirler. Gönül isterdi ki, bu tasarıyla Meclis gündemi meşgul edilmesin ve bu sorun çiftevatandaşlık anlaşmalarıyla çözülsün. Ne yazık ki, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlanılması konusunda Türkiye'ye umut veren bazı ülkeler, çiftevatandaşlık uygulamasına yanaşmamaktadırlar. Oysa, bugün, Almanya'da yaşayan bir İspanyol vatandaşının, Alman vatandaşların yararlandıkları sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan yararlanması için İspanyol vatandaşlığından çıkmasına gerek yoktur. Eğer Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi konusunda Almanya ve Hollanda gibi ülkeler samimiyseler, çiftevatandaşlık hakkını bir an önce tanımalıdırlar. Dışişleri Bakanlığımız, bu konudaki yoğun çabalarını uzun bir süreden beri devam ettirmektedir; ancak, arzulanan ve beklenen sonuç, ne yazık ki, hâlâ  alınamamıştır. Çiftevatandaşlığın bu ülkelerce kabul edilmesi için Dışişleri Bakanlığının girişimlerinin artırılmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin İçişleri Komisyonundaki üyeleri olarak bizlerin, tasarının görüşüldüğü komisyon toplantısında da belirttiğimiz gibi, mevcut kanunun değiştirilmesi büyük bir gereklilik değildir. Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi, bu haliyle de, daha sonra vatandaşlıktan çıkma izni alanlara tasarıda getirilen hakları sağlamaktadır; ancak, tasarı gerekçesinde belirtildiği gibi, kamu kurumlarının taşra teşkilatları, kanunu farklı şekilde yorumlamaktadırlar; bu nedenle, vatandaşlarımız, hak mağduriyetine uğramaktadırlar. Bu durum, yasalardaki değişikliklerin, yeterince hazırlanmadan, hazırlık yapılmadan ve düşünülmeden gerçekleştirildiğini göstermektedir.

Türk Vatandaşlığı Kanunu 1964 yılında çıkarılmış ve daha sonra çeşitli değişiklikler yapılmıştır. En son yapılan değişiklik, bilindiği gibi, 1999 yılındadır. Görüştüğümüz madde ise, 1995 yılında değiştirilmiştir. Yasaların sıklıkla değiştirilmesi, uygulamada karışıklıklara neden olmakta, vatandaşlarımızın Meclisimize ve kanunlara olan güvenini zedelemektedir. Umalım ki, yapacağımız bu düzenleme kalıcı olsun. Ancak, bu konuda da tereddütlerimiz var.

Tasarının gerekçesinin 5 inci paragrafında "yapılan değişiklikle, vatandaşlarımız çıkma iznini almadan diğer ülkenin vatandaşlığını kazanmışsa maddede sayılan haklardan yararlanabilecektir" cümlesi yer almaktadır. Bakanlık temsilcileri, komisyon toplantısında, bu cümlenin "yapılan değişiklikle, "vatandaşlarımız çıkma izni almadan da diğer ülkenin vatandaşlığını kazanmışsa, sonradan izin alması koşuluyla, maddede sağlanan kolaylıklardan yararlanabileceklerdir"şeklinde yorumlanması gerektiğini ifade etmişlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu, anlaşılması zor bir durumdur. Düşününüz; kamu kurum ve kuruluşlarınca farklı yorumlandığı  için yapılan bir yasa düzenlemesi, daha tasarı yasalaşmadan bakanlık görevlileri tarafından farklı algılanmaktadır. Ortada olan bir sorunu, aynı türde başka bir sorunla değiştirmenin amacı nedir? Eğer, bu düzenleme, var olan yorum karmaşasını ortadan kaldıracaksa, o halde, mevcut maddeyi niye değiştirelim?!

Bu yorum farklılığı, oldukça ciddîdir sevgili milletvekilleri. Genel gerekçedeki yorumda, yabancı uyruğuna geçenler, çıkma izni almadan da Türk vatandaşlarına sağlanan haklardan yararlanabileceklerdir.  Oysa, komisyonda dile getirilen yorumda, haklardan yararlanma, ancak, sonradan izin alma koşuluna bağlıdır. Bu yorum farklılığı, bir ayrıntıdan ibaret değildir; uygulamada önemli yansımaları olacaktır.

Çıkma izni almadan başka bir ülkenin uyruğuna geçen ve bu izni almak için Türk makamlarına başvurmayan kişinin durumu son derece belirsizdir. Bu kişi, 29 uncu maddedeki Türk vatandaşlığı haklarından yararlanacak mıdır yararlanmayacak mıdır, bu açık değildir.

Tasarıyla ilgili değinmek istediğim son nokta, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza kolaylık getirecek bu değişikliğin, kötü amaçlarla vatandaşlık izni almadan başka ülkelerin vatandaşlığına geçenlere getireceği haksız yararlardır.

Şimdi sormak istiyorum; bu yasa, belirli kişilere yarar sağlamak için mi çıkarılmak istenilmektedir? Daha önce  bu Yüce Meclis çatısı altında görev yapan ve izinsiz olarak bir başka ülkenin vatandaşlığına geçtiği için vatandaşlıktan çıkarılanlar, acaba, bu yasadan yararlanacaklar mıdır ? Adları birçok yolsuzluğa karışan, Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu tarafından mal varlığına el konulan, haklarında tutuklama emirleri olan, Interpolce aranan ve Türk yargısından kaçabilmek için başka ülkelerin vatandaşlığına geçen holding sahipleri, gazete patronları, bu maddedeki haklardan yararlanabilecekler midir?

Bu madde aracılığıyla, acaba, kötü niyetle başka ülkelerin vatandaşlığına geçmiş kişileri korumuş, onlara hak etmediği hakları tanımış olmuyor muyuz?

Bu soruların yanıtlarını bilmek, yalnızca bu Yüce Çatı altında bulananların değil, bütün Türk Milletinin yanıtını almak istediği bir sorun alanıdır.

Yurtdışında yaşayan gurbetçi vatandaşlarımıza rahatlık sağlamak isterken, birtakım kötü niyetli kişilerin bu durumdan yararlanmalarına izin vermememiz gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamda dile getirdiğim bu hususların komisyonca ve hükümetçe dikkate alınacağı umuduyla, hepinize bir kez daha teşekkür ediyor, Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 579 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi nedeniyle geçmişte mağdur olmaktaydılar. Bu değişiklikle, vatandaşlarımızın mağduriyeti nispeten önlenmektedir. Bu değişikliğin yaptığı olumlu katkıdan dolayı memnuniyetimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere, İsviçre gibi vatandaşlarımızın yoğun olduğu ve çiftevatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, söz konusu avantajlardan yararlanmak için, bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçme durumunda kalmakta ve bunun için de, zorunlu olarak, Türk vatandaşlığından çıkma izni istemekteydiler. Bu durumda, vatandaşlıktan çıkma izni almadan başka bir devlet vatandaşlığına geçenler, daha sonra çıkma izni alsalar da, Türkiye'de, bu vatandaşlarımız, çeşitli yasal haklardan yararlanamıyorlardı. Yapılmak istenilen değişiklikle, vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yardımcı olunacağını düşünmekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik araştırma komisyonu raporunda tespit ettiğimiz sorunlardan birinin hükümet taraftan gündeme getirilerek çözümlenmeye çalışılması bizi sevindirmektedir.

Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesiyle, söz konusu kişiler, uygulamadan kaynaklanan sorunlar ve kurumların taşra teşkilatlarının farklı yorumları nedeniyle, yıllardır, mağdur olmaktaydılar. Yapılan bu değişiklikle, vatandaşlarımız, vatandaşlıktan çıkma izni almadan da diğer ülkenin vatandaşlığını kazanmışsa, sonradan çıkma izni alınması koşuluyla, maddede sayılan haklardan yararlanabileceklerdir. Bu maddeyle "pembekart" uygulamasındaki zorlukların nispî olarak çözüme kavuşturulması, vatandaşlarımız için olumlu bir gelişmedir ve bir ayıbı da kapatmış oluruz.

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik araştırma komisyonu raporundaki sorunların, tek bir maddeyle yapılan değişiklik yerine, daha kapsamlı değişiklikler yapılarak çözülmesine daha da katkı yapılacağı dileğiyle, tekrar, teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 29. - Bu Kanun gereğince Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine tâbi tutulur. Ancak doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri Bakanlığından vatandaşlıktan çıkma izni alanlar ve bunların vatandaşlıktan çıkma belgesinde kayıtlı reşit olmayan çocukları; Türkiye Cumhuriyetinin millî güvenliğine ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü ve seçme-seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler. Kanunun 33 ve 35 inci madde hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkedışında yaşayan yurttaşlarımızın, yaşadıkları ülkelerde, ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal açıdan daha etkin olabilmek için yoğun çaba sarf ettikleri bilinen bir gerçektir. Yurttaşlarımız, Almanya, Avusturya, Danimarka ve Hollanda gibi, yoğun olarak bulundukları ülkelerde, yaşam koşullarına uymak, oradaki sıkıntıları aşabilmek, hatta o ülkelerin avantajlarından yararlanabilmek için, o ülkenin vatandaşlığına geçmek zorunda kalmaktadırlar. Yalnız, burada, önemli bir nokta bulunmaktadır. Avusturya ve Hollanda ile çiftevatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerde yaşayan yurttaşlarımız, Türk vatandaşlığından çıkma izin işlemleri sonuçlanmadan, bu ülkelerin vatandaşlığını kazanamamaktadırlar. Bununla birlikte, Alman vatandaşlık kanunlarında yapılan değişiklikler nedeniyle, Almanya'da doğan çocuklara, doğumla birlikte Alman vatandaşlığı verilmekte ve bu yurttaşlarımız, 18 yaşından sonra Alman veya Türk vatandaşlığını tercih etmek durumunda kalmaktadırlar. Tasarının getirdiği değişiklikle, az önce sözünü ettiğim sıkıntıları yaşayan yurttaşlarımıza kolaylıklar sağlanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, sürem yettiğince, vatandaşlık mevzuatımız ile toplumumuzun değişik kesimlerinde tepki toplayan ve burada dile getirilmesini gerekli gördüğüm uygulamadaki aksaklıklara dikkat çekmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Anadolu, göçmenler bölgesidir. Kırım Savaşı yenilgisinden sonra başlayan göçler günümüze kadar süregelmiştir. Çerkezler, Gürcüler, Abazalar, Dağıstanlılar, Tatarlar, Çeçenler, İnguşlar, Balkarlar, Ahıskalılar, Azerîler, Türkmenler, Pomaklar, Arnavutlar, Boşnaklar, Araplar, Bulgaristan ve Batı Trakya Türkleri, çeşitli dönemlerde Anadolu'ya göç ederek, bir Türk kültür mozaiği oluşturmuşlardır. Geçmişten günümüze bu mozaik, sağlam harçlarla birbirine kenetlenmiştir. Ancak, bazı yasalarımızın eskiyen, çağdaş dünya kriterlerine uymayan hükümleri, uygulamada yurttaşlarımızı sıkıntıya sokmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 14 Haziran 1934 tarihli 2510 sayılı İskân Kanunu, yurttaşlık için talepte bulunanlar hakkında temel alınacak ölçütleri belirlemektedir. İlgili kanunun 4 üncü maddesinin (ç) fıkrası "göçebe çingeneler Türkiye'ye muhacir olamazlar" demektedir. İçişleri Bakanlığı, 23 Ekim 2003 tarihinde il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine gönderdiği 13 maddelik genelgesiyle, vatandaşlık başvurusunda bulunanlar hakkında temel alınacak ölçütler arasına dilencilik ve çingenelikle ilişkilerinin bulunup bulunmadığı konusunun eklenmesini ve bu durumun emniyet müdürlükleri tarafından da araştırılmasını istemiştir; İskân Kanununda bulunan ve İçişleri Bakanlığı genelgesiyle genişletilen ilgili madde, ayırımcılık olarak değerlendirilmekte ve tepki toplamaktadır. Konuyla ilgili olarak 10 Aralık 2003 tarihinde İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak yanıtlanması istemiyle verdiğim soru önergesi yanıtlanmak için sırasını beklemektedir.

Bununla birlikte, tepki toplayan mevzuat, Avrupa Birliği 2003 Türkiye İlerleme Raporunda da eleştirilmiştir. AB'ye girmek için uyum yasaları çıkardığımız şu günlerde gözden kaçırılmaması gereken bu ayırımcılık düzenlemeleri bir an önce yeniden gözden geçirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 10 uncu maddesinde "herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" denilerek, kanun önünde eşitlik; 16 ncı maddesiyle de "Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir" denilerek, yabancıların durumu hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Ayrıca, Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden birisi olarak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.

Roman vatandaşlarımızı üzen ve sıkıntıya sokan, Avrupa Birliği kapılarını zorladığımız bugünlerde toplumsal dışlanmaya neden olan bu mevzuatlara son verecek çalışmaları en kısa zamanda gerçekleştireceğimize inanıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Pekel, teşekkür ediyorum.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

10. - Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 614 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazalcı, şahsınız adına da konuşma talebiniz olduğu için 30 dakika süreniz var. Yalnız, 30 dakika bittiğinde keseceğim. Herhalde, 30 dakika içerisinde sözlerinizi tamamlarsınız değil mi?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Tabiî, efendim; daha da erken...

BAŞKAN - Uzatma yok.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 614 sıra sayılı tasarıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

Bu tasarı, Millî Eğitim Temel Yasasında ve Devlet Memurları Yasasında değişiklik yaparak, öğretmenlerimizi derecelendiriyor. Bu tasarıya göre, yılda bir kez yapılacak sınavla, öğretmenler, aday öğretmenlikten sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen sanını alacaklar. Sınavda ve ek değerlendirmelerden eğer geçerlerse, öğretmenlerimizin tümünün yüzde 10'u başöğretmen, yüzde 20'si de uzman öğretmen olabilecek. Bu uzman öğretmen ve başöğretmenlerden de, eğitimöğretim tazminatının yüzde 40'ını başöğretmenler alacak, yüzde 20'sini de uzman öğretmenler alacak. Böylece, tasarının savına göre öğretmenler arasında bir yarışma olacak, öğretmenlik mesleğinin niteliği artacak, öğretmenin durumu iyileşecek. Eğitim öğretim tazminatı ortalama 300 000 000 lira civarında; işte, 1 inci, 2 nci, 3 üncü derecede olanlara biraz fazla veriliyor, 6 ncı ve altındaki derecelerde olanlara da daha az veriliyor. Bugünkü duruma göre, başöğretmenlere, yani 600 000 öğretmenin yaklaşık 60 000'ine 140 000 000 lira, uzman öğretmenlere de 70 000 000 lira daha fazla verilecek. Bu durum, bu ekonomik ayrılık, öğretmenler arasında, çalışan ile çalışmayanı, sözde, ayıracak, öğretmenlik mesleğini saygın bir duruma getirecek bu tasarıya göre.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, öğretmenlik, saygın bir meslek olmalıdır; bütün dünyada da öyledir; çünkü, insanı yetiştirir. Gelecek kuşakların mimarıdır öğretmen; kişilik kazandırır insana; insanı insanlaştırır. Bunun için de, öğretmen adaylarının çok iyi seçilmesi, öğretmenlerin, yetiştirilmeleri sırasında da, çok iyi bir eğitim görmesi gerekir. Öğretmen olduktan sonra da, hizmetiçi eğitimden ve başka iyileştirmelerden geçerek, öğretmenlik mesleğinin çok saygın, çok iyi bir durumda olması gerekir; ancak, bu getirilen önlemle, yani, öğretmenlerin çok az bir bölümünü "uzman öğretmen", "başöğretmen" diye niteleyerek, öğretmenlik mesleği saygınlık kazanmaz.

Değerli arkadaşlar, zaten, öğretmen, Millî Eğitim Temel Yasasına göre, özel ihtisas isteyen bir mesleği yapmaktadır. Bakın, bu tasarıyla değiştireceğimiz 43 üncü maddede, öğretmenlik mesleğinin özel bir ihtisas mesleği olduğu söyleniliyor; bütün öğretmenler için "bir özel uzmanlık mes-

                               

(x) 614 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

leğidir" deniliyor. Şimdi, siz, öğretmenlerin yüzde 20'sini ayırıyorsunuz "sen uzman öğretmensin" Peki, öteki yüzde 80'i?.. "Sen uzman öğretmen değilsin, öğretmensin"... Şimdi, Millî Eğitim Temel Yasasında "bütün öğretmenler uzmandır; özel uzmanlık isteyen bir meslektir; öyle yetiştirilir" deniliyor.

SONER AKSOY (Kütahya) - Onu değiştiriyoruz.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, her öğretmen, öğretmen olmak için uzman olarak yetiştirilir; sınıf öğretmeni de öyledir, dal öğretmenleri de öyledir. Yani, siz, yüzde 20'sine, zaten, öğretmen için verilen bir nitelemeyi, uzmanlığı, sanki, sonradan kazanılacak bir nitelikmiş gibi yapıyorsunuz; yüzde 80'inin de uzmanlık niteliğini alıyorsunuz; yani, kazanılmış bir hakkını yok kabul ediyorsunuz.

Ayrıca, ekonomik ayrılıklar yaratarak, öğretmenlerin tümü aynı işi yaptığı halde, aynı yükümlülüğü taşıdığı halde, kimilerine ayrıcalıklar tanıyarak, çok az bir bölümüne "sen, biraz daha fazla alacaksınız" diyorsunuz. Anayasanın 128 inci maddesinde, kamu çalışanlarının aylıklarının ancak yasayla düzenleneceği söyleniyor.

Değerli arkadaşlar, tabiî, yasa yapıyoruz; ama, buradaki kimi ölçüleri yönetmeliğe bırakıyoruz. Yönetmelikle, siz, daha önce, ödenekleri, aylıkları yasayla belirlenir denildiği halde, yasaya verilmiş bir açıklığı yönetmeliğe bırakıyorsunuz. Bu açıdan da kuşku doğuran bir şey vardır.

Şimdi, diyeceksiniz ki, kötü mü başöğretmen; öğretmenlerin bir kısmı başöğretmen olacak; kulağa hoş geliyor, kötü de değil; zaten, eskiden de vardı. Öğretmenlik mesleğinden gelenler bilirler; yani, okullarımızda bir "başöğretmen" vardı, müdür denilmezdi; son zamanda buna "müdür" denildi. Şimdi, o zaman, niye, başöğretmenlik alındı öğretmenlerden? Şimdi, sanki birtakım büyük haklar veriyormuş gibi bir bölümüne, yeniden,  başöğretmen denilmesi, bir çelişki değil midir?!. Yani, zaten, başöğretmendi, başöğretmenlik alındı, müdür yapıldı. İlçe millî eğitim müdürü, okul müdürü, il millî eğitim müdürü... Müdür olsun hepsi; peki, oldu. Şimdi başöğretmen olacaksınız, öğretmenlerin yalnız yüzde 10'u başöğretmen olacak deniliyor.

Değerli arkadaşlar -öğretmen olanlar bilirler- bir okulda, bu tasarı böyle çıkarsa, çeşit çeşit öğretmen olacak; öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Veli "ben çocuğumu başöğretmende okutmak istiyorum..." 600 000 öğretmen içinde başöğretmen de çok az; yasaya göre kota koymuşsunuz, sınır koymuşsunuz; isterse ölçütleri aşsın, sınavı kazansın, öteki değerlendirmeleri aşsın; ama, hayır; Maliye Bakanlığı "başöğretmen oranı yüzde 10 olacak" diyor. Peki, başöğretmen bir okulda sınırlı sayıda olacağına göre, öğretmenler arasında bir ayırım olmayacak mı bu?! Biz, tabiî ki, çalışan öğretmenlerin ödüllendirilmesini isteriz; yani, gerçekten, çalışan ile çalışmayan ayrılsın, çalışan öğretmenin kimi ayrıcalıkları olsun. Örneğin, öyle bir somut değerlendirme yaparsınız ki, kendi dalında ve eğitim bilimlerinde yüksek lisans ya da doktora yapmış öğretmene, ayrıca "uzman öğretmen", "başöğretmen" demenize de gerek yok "yüksek lisanslı öğretmen" dersiniz; hizmetiçi kurslara katılmışsa, kendi alanında yapıtlar vermişse onu da desteklersiniz, isteklendirirsiniz.

Değerli arkadaşlar, peki, bu, nereden kaynaklanıyor?! Bir küreselleşme rüzgârıdır esiyor, bir performans değerlendirmesidir gidiyor. "Bunu, memurlar için de getireceğiz, öğretmenler için de getireceğiz" deniliyor. Tabiî, bu rüzgâr ne kadar sürer bilmiyoruz; ama, öğretmenlik bir bütün olarak değerlendirilse, öğretmenlere ekonomik birtakım hakları verilse, gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi haklar verilse, öğretmenlik mesleği daha saygın bir duruma gelmez mi.

Elimde, Millî Eğitim Bakanlığının 1995 tarihli millî eğitim personel kanunu taslağı var; bu taslak, on yıldır, Millî Eğitim Bakanlığında ele alınıyor, konuşuluyor. Burada, öğretmenlere, bir bütün olarak kimi haklar tanınıyor; doğru, yanlış. O günkü iktidarlar demiş ki, öğretmenlik mesleğini bir bütün olarak ele alalım ve örneğin, öğretmenlere bir öğretmenlik akademisi kuralım -ben, bu düşünceyi paylaştığım için söylemiyorum- orada, öğretmenleri hizmetiçi kurstan geçirelim ya da öğretmenlere, aynen ordu mensuplarında olduğu gibi "ÖYAK" diye OYAK'a benzer -geçmişte, Millî Eğitim Bakanları böyle öneriler yapmışlardı- bir yardımlaşma sandığı kuralım. Öğretmenlerin 1943'te kurduğu İLKSAN'ı, "verdimse ben verdim" diyerek, araba, arsa ticaretine boğarak, kendi paralarından ayırarak kurdukları sandıklarını soyduracaklar, sonra da "biz, öğretmenlere ÖYAK kuracağız" diyecekler! Diyelim ki, o da doğru... İşte, bu taslağın içinde, öğretmenlerin derecelendirmesi var; ama, başka durumlarla onu bağlantılı hale getirmiş.

AKP İktidarı ne yapıyor; bu büyük taslaktan bu maddeyi cımbızla çekiyor. O da nedir; 44 üncü madde; işte, öğretmenlerin -demin söylediğim- basamaklara ayrılması. Değerli arkadaşlar, bir bütün içinde belki bu anlam kazanıyor; ama, salt bu maddeyi buraya alarak, bir de, üstelik, hükümetin getirdiği tasarıda yalnız sınava indirgeyerek Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olması bir talihsizliktir, öğretmenlere bir hak verme değil, kazanılmış haklarını geri almadır.

Hükümetin gönderdiği tasarıya bakacak olursanız, bir sınav yapılıyor; öğretmen, yalnızca o sınavda başarı kazanırsa, öğretmenlikten uzman öğretmenliğe, oradan da başöğretmenliğe geçiliyor.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Temel Kanununda ve öğretmenlikle ilgili bütün düzenlemelerde, hepiniz de bilirsiniz ki, öğretmen, genel kültür sahibi olacaktır, alanında bilgi sahibi olacaktır, bir de pedagojik bir ihtisasın sahibi olacaktır. Şimdi, siz sınavla belki genel kültürü ölçebilirsiniz, alanındaki bilgiyi de ölçebilirsiniz; ama, pedagojik, yani, eğit-bilimsel uzmanlığı nasıl ölçeceksiniz? Bir tek sınavla ölçülür mü bu?! Hükümetin getirdiği tasarıda tek sınav var. Öğretmenlik, bir kişiliktir; her bilen iyi öğretemez, iyi öğretmen olamaz. Bir sınavda başarı kazanan kişi iyi öğretmen olamaz. Eğer kişilikli değilse, sosyal etkinliklere sahip değilse, pedagojik bilgileri yoksa, onun bir test sınavından 100 alması, 90 alması başarılı bir öğretmen olduğunu göstermez; hükümet bunu çekip Millî Eğitim Komisyonuna gönderdi. Millî Eğitim Komisyonunda, arkadaşlarla birlikte dedik ki, bu, öğretmenlik mesleğini yaralamaktır, bir sınava indirgemektir; altkomisyona gönderelim; arkadaşlarla karar verdik, AKP'li arkadaşlar da katıldı, altkomisyona gönderildi. Altkomisyonda birlikte güzel bir çalışma yapıldı, bunu da belirtmeliyim; sendika temsilcilerini çağırdık, uzmanlara yazılı görüş sunduk; kimi olumlu iyileştirmeler yapıldı.

Arkadaşlarım söyleyecektir, ben de söylemek istiyorum; örneğin, sınavın etkisini yüzde 100'den yüzde 50'ye çektik. Kıdemi önemseyelim dedik, 10 puan da kıdeme verildi; sicil, bir kere sicilin burada olmaması gerekir bana göre; ama, ısrar edildi, işte bir başarımı ölçülecektir, ileride açık sicile geçilecektir falan denilerek 10 puan da ona verildi; 30 puan da eğitim başarımı ortaya konuldu. Bunlar olumlu gelişmelerdi.

Bir de, dedik ki; her yıl sınav yapılırsa, öğretmen, öğretmenliği bırakıp, haydi, öğrenciler gibi dershaneye koşacak; neden; benim sınavım var, uzman öğretmen olacağım, başöğretmen olacağım... Nereye gidiyorsun öğretmen; çalışmaya, dershaneye... Peki, okul ne olacak, senin çalışman ne olacak?! Hayır; ben, öğrencilerime mahcup olmak istemem, çevreme mahcup olmak istemem... Onun için, hadi bakalım, öğretmenliğini bırakacak, öğrenmeye gidecek.

Değerli arkadaşlar, altkomisyonda, üç yılda bir sınav yapalım denildi, AKP'li arkadaşlar da katıldılar. Bizim, yine önergemiz var bu konuda. Özellikle -AKP'nin içinde eğitimci arkadaşlar varsa- altkomisyonda oybirliğiyle aldığımız kararı, önergeyle, bir kere daha size sunacağız.

Değerli arkadaşlar, her yıl sınava girecek bütün öğretmenlerin yalnız yüzde 10'unun başöğretmen olarak 140 000 000 lira, uzman öğretmen olarak 70 000 000 lira alabilmeleri için... Parası da önemli değil, zaten öğretmenler az bir ücret alıyor; ama, o niteleme, öğretmenler arasındaki ruhsal ayrışmaya neden olacağı için, her yıl sınava girmelerini sakıncalı bulduk ve dedik ki; eğer kontenjanlar yüzde 10'un altına düşerse, hükümet ya da Millî Eğitim Bakanlığı sınav açsın; ama, sonra Sayın Bakan geldi... Burada Bakanımız da yok, yurtdışında mı bilmiyorum...

AHMET YENİ (Samsun) - Hükümet burada, hükümetin bakanı burada...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Hayır, hükümet burada, Sayın Cemil Çiçek burada, ben onu görüyorum; ama, ben, Sayın Hüseyin Çelik'i, Millî Eğitim Bakanını söylüyorum.

Sayın Bakan, altkomisyonda yaptığımız bu iyileştirmeye -hükümet olmak hükmetmektir düşüncesiyle- "hayır, her yıl yapılsın" dedi ve kimi arkadaşlarım oy vermemekle birlikte, yeniden, her yıl sınav yapılması kararlaştırıldı. İnşallah, Genel Kurulda, bunu, hiç olmazsa bu bölümünü değiştirelim; yani, öğretmenleri her yıl sınava koşturmaktan, kendi işlerini bırakıp "efendim, ben de başöğretmen olayım, uzman öğretmen olayım" diye dershanelere gitmekten, o strese girmekten kurtaralım; yine üç yılda bir yapalım.

AHMET YENİ (Samsun) - Kendilerini yenilesinler!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, eğer bu tasarıyla, öğretmenlerin ekonomik durumuyla ilgili bir iyileştirme yapılacağına inanıyorsanız, bu doğru değildir. Öğretmenlerimizin ekonomik durumu, öteki memurlarımız gibi, gerçekten iyi değildir.

Değerli arkadaşlar, bakın, 1979 yılında yapılan bir araştırmaya göre, yirmi yıllık bir öğretmen, o zamanki aylığının, aldığı paranın, yüzde 59'uyla beslenme giderlerini karşılayabiliyormuş. Aradan yirmibeş yıl geçmiş, bugün, bir öğretmen, aldığı aylığın yüzde 73,5'iyle beslenme giderlerini karşılayabiliyor. yirmibeş yıl önce, öğretmen, aylığıyla bütün gereksinimlerinin yüzde 98'ini karşılayabilirken, bugün yüzde 48'ini karşılayabiliyor. Yani, öğretmenin, cumhuriyetin ilk yıllarına göre, bugün, aylığında reel olarak bir gerileme vardır. Örneğin, cumhuriyetin ilk yıllarında, bir öğretmen, aylığıyla tam 20 altın alabiliyordu değerli arkadaşlar; bugün ise ancak 5 altın alabiliyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi yoksulluk sınırında.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, öğretmenin durumunu başka ülkelerdeki öğretmenlerin durumuyla karşılaştıracak olursak; Türkiye'de onbeş yıllık bir öğretmenin bir yılda aldığı para 5 064 euro; Belçikalı, onbeş yıllık bir öğretmenin aldığı para 27 247 euro, onbeş yıllık bir Alman öğretmenin aldığı para 39 578 euro, İsviçrelinin 38 710 euro, Yunanistanlı bir öğretmenin ise 21 054 euro; yani, bir Yunanistanlı öğretmen  Türkiyeli 4 öğretmenin aldığı aylığı alıyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü aylık düzeyine göre, öğretmen 1 saati 6 000 000'a çalışıyor; ama, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerindeyse, öğretmen, 1 saatte ortalama 25 000 000 alıyor; yani, ister dünyayla kıyaslayın, ister geçmişimizle karşılaştırın, öğretmenlerin durumu, ekonomik olarak, gerçek anlamda gerilemiştir.

Öğretmenlik mesleğinin saygın olması için, öğretmenin ikinci bir iş yapmaması gerekir; filmlere konu oldu, yazıldı, çizildi. Öğretmenler limon satmaktadır, öğretmenler ikinci bir iş yapmaktadır; yani, şimdi, siz, gerçekten geçinemeyen bir öğretmene diyorsunuz ki, sen başöğretmensin öğretmenim. Bunu hepsine demiyorsunuz; yalnız yüzde 10'una diyorsunuz ve çok az farklı bir para da veriyorsunuz.

Peki, bu ekonomik duruma bir de şöyle sendikal yönden bakın isterseniz. Gelişmiş Batı ülkelerinde, öğretmen hangi haklara sahip, bir de onlara bakalım.

Değerli arkadaşlar, öğretmen, bütün gelişmiş ülkelerde yaptığı işte söz sahibi olan insandır. Ne demek bu; eğitimin yönetimine katılır, eğitim işinin planlanmasında, programlanmasında söz sahibidir. Öğretmen,  hem kendi durumunu hem eğitimin durumunu yükseltmek için sendikal haklara sahiptir. Nedir o sendikal haklar; toplusözleşmedir, grevdir. Geçen gün, burada, hangi ülkelerde bu hakların olduğunu saydım; Türkiye de, olmayan ülkelerden.  Türkiye'de ne var; 2001 yılında bir sözcük oyunu yapıldı, toplusözleşme, toplugörüşme oldu Sayın Bakanım. Peki, toplugörüşmeyle, kurum idare kurulu kararları alınıyor -Sayın Müsteşarımız da şimdi bize bakıyor- bu kurum idare kurulu kararlarının altında Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarının imzaları var; beraber kararlaştırıyorlar mesleğimizle ilgili, eğitimle ilgili şu şu konularda iyileştirmeler olacak diye -hiçbir yaptırımı yok- ama, maalesef, bunlar da uygulanmıyor; yani, sendikal haklar yönünden, katılma yönünden, yönetim yönünden yok.

Şimdi diyorsunuz ki: "Biz, öğretmenlere iyileştirme getiriyoruz." Tasarının gerekçesinde var. Öğretmenler, bugün, yine, Meclisin kapısındaydılar, günlerdir de karşı çıkıyorlar.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kaç kişi, kaçta kaçı?!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, öğretmenler kitapçık yayınlıyor "öğretmene apolet değil, insanca yaşayacak ücret istiyoruz" diyorlar; bütün sendikalar, bütün öğretmenler böyle diyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, siz diyebilir misiniz, öğretmenler öyle dese bile -ki, bu, öğretmen işkolunda en büyük sendika, yetkili sendika- biz, öğretmenler için hak veriyoruz, iyilik veriyoruz!.  Peki, öğretmenler deli mi ki, kendisine verilen bir hakkı, bir ayrıcalığı, bir iyiliği "hayır, biz kabul etmiyoruz, biz istemiyoruz" desinler, gerçekten, bu, hak olsa, öğretmenlerin durumu iyileşse, çalışan ile çalışmayan ayrılsa...

Bakın, öğretmenlerin, dallarında doktora yapmalarını, yüksek lisans yapmalarını ben de desteklerim. Bunun, bir öğretmen için onur kırıcı tarafı da yok; çünkü, o, yönetmelikle düzenlenip, insana haydi, sen doktora aldın, bilmem ne aldın demezler.

Değerli arkadaşlar, Bakanlığın görevi hizmetiçi kurs açmaktır. Öğretmenleri müdür yapmak için 2000 yılında sınava tabi tutuyorsun, müdür olabilme hakkını kazanıyorlar; ama, asıl olarak atanabilmeleri için Bakanlığın hizmetiçi eğitim kursu açması gerekiyor. Aradan şu kadar yıl geçmiş, Bakanlık -şimdi yanlış söylemeyeyim- altı yıla yakındır hizmetiçi eğitim için kurs açmıyor -ben, yalnız bu hükümet için söylemiyorum, bundan önceki hükümetler için de söylüyorum- kendine düşen görevi yapmıyor, öğretmen de asıl olarak atanamıyor. Şimdi, ne yaptı Sayın Hüseyin Çelik; bakın, öğretmenlere hak veren Hüseyin Çelik -Sayın Bakan- bütün okul müdürlerini görüşme yöntemiyle atamayı kabul etti.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlere sözde hak veriliyor; öğretmen, kendi yöneticisini seçemiyor. Bakın, üniversite öğretim üyeleri, kendi yöneticilerini -3 tane, 5 tane- seçiyorlar; YÖK'ten geçiyor, Cumhurbaşkanından geçiyor; hiç olmazsa, adam, seçime katılıyor. Devlet Tiyatrolarında kendi ala-nında seçiliyor... Öğretmene o kadar çok güveniyorsak, yöneticilerinin seçiminde öğretmeni neden işin içerisine katmıyoruz?! Sonra, ne demek müdürü mülakatla seçmek?! Hiçbir nesnel, hiçbir somut değerlendirme ölçütü koymadan, orada, ilk ve ortaöğretimde 52 000 okul var, bunun 10 000'e yakını açık... Sınav kazanmış öğretmeni müdür atamıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ben seni mülakatla atayacağım, sana da, ben, burada, 'başöğretmen' diyeceğim; sesini çıkarma -hak da veriyorum- bir kısmınıza 140 000 000 lira fazla para da vereceğim."

Değerli arkadaşlar, bunu, yutmuyor öğretmenler ve kabul etmiyorlar. Bakın, bugün öğrendik, Ankara Valiliği, en büyük öğretmen sendikasını kapatabilmek için, savcılığa başvuruda bulunuyor; Eğitim-Senin Temmuzun 13'ünde duruşması var. Şimdi, bu, haksızlık, hukuksuzluk değil mi? Millî Eğitim Bakanı, geldi geleli, durmadan, Millî Eğitim Temel Kanununu değiştiriyor.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Adalete güvenin.

AHMET YENİ (Samsun) - Hani sizin adalete güveniniz vardı?..

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi "adalete güvenin" diye laf atan arkadaşıma soruyorum, niye dokunulmazlıkları kaldırıp da adalete güvenmiyorsunuz o zaman?

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yani, bakın "ne alakası var" diyorsunuz; öğretmenin sendikasını kapatmak için, ben, mahkemeye verdim... "Adalete güven" diye oradan bağırıyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Meclisin kapısına gelen kaç kişi var, yüzde kaç?!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, bunu, dinleyenler duymadığı için açıklamak zorunda kalıyorum, Sevgili Milletvekilimin sözünü yinelemek istiyorum: "Adalete güvenin."

ASIM AYKAN (Trabzon) - Önce siz güvenin!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - O zaman, gelin, hep beraber güvenelim, öğretmenlerden önce biz güvenelim; kaldıralım şu başta hükümetteki adaletten kaçanlar olmak üzere, kendi kendini affedenler olmak üzere; mahkeme yerine geçip, burada yasa çıkarıp kendini bağışlatanlar; yalnız kendisini değil, kaçırdığı vergiyi de bağışlayanlar...

Değerli arkadaşlar, öğretmenler alacaklı bu ülkeden. Bakın, İLKSAN statüsü 12 Eylülde değiştirildi. Geçenlerde burada uzun uzun söz ettim, TÖBDER malları hâlâ hazinede duruyor. Öğretmenler kendi maaşlarıyla o malların sahibi oldular. Sayın Adalet Bakanımız burada, kendisinden dilekte bulundum, yalnız TÖBDER'i...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsabetli olmuş.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - "İsabetli olmuş" diyor; bakın, halka şikâyet ediyorum. Öğretmenlerin mallarına hazinece el konulmasına "isabetli olmuş" diyor. Şikâyet ediyorum bu kürsüden, AKP'li arkadaşımı şikâyet ediyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - İsmini söylesin.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, partilerin verildi, sendikaların verildi, öğretmen mallarına gelince "isabet oldu" deniliyor!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde konuş.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, öğretmenleri seviyorsak, gelin, Batı'daki ölçütleri ölçü alalım, onlara siyaset yapma hakkı tanıyalım; burada kaçımız aynı yerde oturabileceğiz acaba! Yani, gerçek söylüyorum, öğretmenler, Batı'da olduğu gibi, daha doğrusu bütün kamu çalışanları siyaset yapma hakkına sahip olsun, yönetime katılma hakkına sahip olsun.

SONER AKSOY (Kütahya) - Zaten yapıyorlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onlar gönderdi bizi.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, yaptığı işe sahip olsun. Millî Eğitim Bakanı, sendikaları, böyle "benim bir yaptırımım yok, bunları tanımıyorum" değil... Biz, öğretmenleri böyle ayıran derecelendirmeleri istemiyoruz, hele hele kota konulan...

Bakın, şimdi, bir ölçü koyuyorsun, bu ölçüyü adam aştı, sınava girdi, başardı "arkadaş, yüzde 20'niz başöğretmen olmaya hak kazandı; ama, ben, ancak, yüzde 10'unuzu alabileceğim" diyorsun. Hani, sen bir çizgi koydun, köprü koydun, adam geçti onu; niye böyle yaptın diye sormayacak mı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Sayın  Başkan, kişisel söz hakkımı da kullanabilir miyim?

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, 30 dakikadır konuşuyorsunuz; söz sürelerinizi  birleştirdim.

Teşekkür edip, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Sayın Başkan, bir iki cümleyle bitiriyorum.

Bu, öğretmenlere yeni haklar vermek değil, belki, niyet olarak iyi düşünülmüş olabilir; ama, gelin, öğretmenlerin bütününü kapsayan iyileştirmeler yapalım.

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, lütfen, teşekkür eder misiniz.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Sayın Gazalcı, 30 dakika konuştuğunuzu biliyorsunuz değil mi?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Ben teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 614 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim konusu, üzerinde siyaset yapılmayacak kadar ciddî bir konudur. Eğitim konusu, üzerinde polemik yapılmayacak kadar önemli bir konudur. Eğitim konusu, mutlaka, bilimsel bakılması gereken, ideolojik bir perspektiften bakmaktan ciddî şekilde kaçınılacak kadar da sorumluluk isteyen önemli bir konudur. Biz, AK Parti Grubu olarak, eğitim konusuna, öğretmen konusuna bu açıdan bakıyoruz; yani, eğitim denildiği zaman, biz, ideolojik anlayışımızı bir tarafa bırakıyoruz, siyaset anlayışımızı bir tarafa bırakıyoruz, bilimsel bir anlayış içerisinde, pedagojik bir anlayış içerisinde bakıyoruz. Bu konu, yıllardır, bu ülkede bir polemik konusu haline getirildi; öğretmenler kutuplaştırıldı; kamplaştırıldı, yeterince öğretmen yetiştirilmedi. Mesela, Sayın Gazalcı, Millî Eğitim Temel Kanunundan bahsederek "kanuna göre, zaten, öğretmenler uzmandır" dedi; doğrudur, kanuna göre öyledir; ama, kanuna, bu uzmandır diye yazınca uzman oluyorsa, iş kolay; çıkarırız bir kanun, herkesi uzman yaparız, biter, gider.

Bakın, Sayın Gazalcı, sayın arkadaşlar; Türkiye'de bir gerçek var, bu gerçek...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Öğretmenlere haksızlık yapıyorsunuz.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben yirmidört yıl öğretmenlik yaptım, bu işi iyi bilirim. Öğretmen olarak çocuk yetiştirmenin ne olduğunu, öğretmen olarak geçim sağlamanın ne olduğunu, çocukları üniversiteye göndermenin ne olduğunu kimse benden iyi bilemez; çünkü, ben, yirmidört yılımı ona verdim...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kendinize de haksızlık ediyorsunuz.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - ...ama, bir şey var, Türkiye'de çeşit çeşit öğretmen var; öğretmen okulunu bitirmiş öğretmenler var, liseyi bitirmiş öğretmenler var, eğitim enstitüsünü bitirmiş öğretmenler var, fakülteleri bitirmiş öğretmenler var; eğitim fakültesini bitirmiş var, fen fakültesini bitirmiş var; öğretmen yetiştirmeyen okullardan öğretmen yapılmış öğretmen var; 1970'li yıllarda, lise mezunlarına üç ay kurs verilip, liselere felsefe öğretmeni, matematik öğretmeni yapılmış öğretmenler var; üstüne üstlük, ziraat mühendisi olup da matematik öğretmeni, sınıf öğretmeni yapılanlar var; sizin uzmanlık dediğiniz şey bu mu?!

Bizim yapmak istediğimiz şey şudur: Öğretmenler, sürekli kendini yenilemelidir, çağdaş eğitim nereye gidiyor, bunu takip etmelidir; çağdaş dünya nereye gidiyor, bunu takip etmelidir. Bunun bir yolu, kuşkusuz, hizmetiçi eğitimdir; ama, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde bu performansı yakalaması için hizmetiçi eğitim yetmemektedir.

Millî Eğitim Bakanlığının getirdiği bu tasarı, bir açıdan, kendilerini yenilemeleri, kendilerine yeni kariyer basamakları elde etmeleri için öğretmenlere bir imkân sağlamaktadır.

Efendim, öğretmenler dershaneye koşarmış; ne biliyorsunuz yani? Sonra, koşarsa ne olur?! Dershaneye niye koşacak, dalga geçmeye mi koşacak; dershaneye bir şey öğrenmeye koşacak. Öğrenmenin sonu mu var, öğrenmenin sınırı mı var, öğretmenin öğrenmesinde bizi rahatsız edecek bir şey mi var?

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Öğretmene o kadar maaş veriyor musunuz ki?!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bak, ben, seni nasıl dinledimse, öyle dinle. Vekil oradan laf atmaz, vekil buradan konuşur, buradan doğruları konuşur, polemik yapmadan konuşur. Burası, millî iradeyi temsil ediyor.

Bütün meseleyi bir sınav üzerine kurdu Sayın Vekil. Kanun Tasarısını kendisi iyi biliyor, altkomisyonda da çalıştı; bütün mesele bir sınavdan ibaret değil. Öğretmenin eğitim durumu var tasarıda; hangi eğitimden geçmişse, hatta doktora yapmışsa ya da yüksek lisans yapmışsa, bu değerlendirmeye alınıyor. Öğretmenin performansı var... Dedi ki Sayın Vekil: "Öğretmen sınav kazanır da, iyi öğretmenlik yapamaz." İşte, bu, performans. İyi öğretmenlik yapıyor olmasını esas alıyor. Yani, burada o var, öğretmenin kıdemi var.

Kaldı ki, bu işi AK Parti Hükümeti kendiliğinden bir günde oturup karar vererek de yapmamış. Bakın, 1991 yılında öğretmenlerin sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kuruluyor Türkiye Büyük Millet Meclisinde; alınan kararlar var; öğretmenlerin statülerinin iyileştirilmesi deniliyor, öğretmen yetiştirilme sistemi üzerinde çalışmalar yapılması deniliyor, öğretmenin sosyal faaliyetlerinin iyileştirilmesi deniliyor, birsürü, hizmetiçi eğitimle ilgili var. Bu konu da, 1991 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu bir araştırma komisyonunun da bize verdiği verilerle başlatılıyor. Kaldı ki, bizden önceki hükümetler de bu tür çalışmaları yapma gayreti içerisinde olmuş; ancak, koalisyon şartları, o günkü hükümetlerin istikrarsız durumları bunu engellemiştir. Yani, bu, 1991'den bu yana yapılan bilimsel bir çalışmanın, içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin de olduğu bilimsel bir çalışmanın sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır; öyle, bir günde karar verilmiş falan değil.

Arkadaşlar, öğretmen, sınav yapan kişidir. Öğretmen, ömrü öğretmekle, sınav yapmakla geçen kişidir; şimdi, öğretmeni sınavdan korkutmanın da bir manası yok.

1979 yılındaki öğretmenin durumu ile bugünkü durumunu kıyasladı. 1979'dan bu yana, Cumhuriyet Halk Partisi zaman zaman hükümet oldu. Verilere bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ne zaman hükümet olduysa, öğretmenin durumu, memurun durumu çok daha kötü olmuştur.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok canım.. Ne alakası var!

ENGİN ALTAY (Sinop) - Atma, atma!..

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, eğer, bugün, öğretmenin durumu kötüyse, bunda bizim bir sorumluluğumuz yoktur.

Bakın, öğretmenlerin yüzde 10'unu başöğretmen yaparak durumunu iyileştiriyoruz, yüzde 20'sini uzman öğretmen yaparak durumunu iyileştiriyoruz.

Bir de, yeni verilmiş bir tasarı var, hükümet tarafından Başkanlığa yeni sunuldu. Bu tasarı, bazı hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere eködeme yapılmasıyla ilgili bir tasarı. Bazı bölgelerde, dördüncü, beşinci bölgelerde görev yapan öğretmenlerimize 450 000 000 aylık net maaş artışı sağlayacak bir tasarı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde. AK Parti dönemi, istikrar dönemidir. AK Parti dönemi, eğitime yeni bir bakış dönemidir. Yapılan şey de çok önemlidir. Şimdi, statükoyu koruyarak bir yere varamayız. Eğitimin sorunlarını herkes biliyor, hepimiz biliyoruz, bilmeyen kimse yok; ama, Bunlar, eleştirmekle olmuyor; bunlar, konuşmakla olmuyor.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Böyle de olmuyor.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, okul açılınca her öğrencinin önüne ders kitaplarını koyuyoruz, eleştiriliyoruz; öğretmenleri uzmanlaştırıyoruz, öğretmenleri başöğretmen yapıyoruz, maaşını artırıyoruz, karşı çıkılıyor. Efendim, kimi, çocuğunu başöğretmende okutmak istermiş de, kimi uzman öğretmende, kimi... Böyle bir şey olmaz.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Olur, olur, bal gibi olur.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben sınıftan çıktım, buraya geliyorum. Şimdi, hangi velinin "ben, ziraat mühendisi olan öğretmende çocuğumu okutmam" dediğini duydunuz! Zaten, Türkiye'de tek tip öğretmen yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, konuşmamın başında şunu söyledim: Öğretmenlik meselesi, eğitim meselesi, üzerinde polemik yapılmayacak kadar önemli, üzerinde siyaset yapılmayacak kadar ciddî, ideolojik bakamayacağımız kadar ciddî bir meseledir.

Şimdi, değerli arkadaşım Sayın Gazalcı'nın bir huyu var. "Efendim, öğretmenler buna karşı..." Nereden çıkarıyorsun; 8 öğretmen Meclisin önüne gelmiş. Bir iki sendika temsilcisini de kendisi komisyona getirdi.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Siz de rahatsız oldunuz.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Doğrudur, o sendika karşıdır, o sendikanın nasıl baktığını biz de biliyoruz; ama, bakın, ben, size, başka sendikaların görüşlerinden birer cümle okuyorum: Türk Eğitim-Senden, Vedat Pürçek konuşmacı olarak katılıyor ve diyor ki: "Kanun tasarısının gerekçesinde belirtilenlere katılıyoruz."

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sizin sendikanız bu.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, sendika olunca ille sizin kafa yapınızda sendika mı olması lazım? (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'de 20 sendika daha var. Öyle, Türkiye'yi, tek grubun, tek rengin temsil etmesine Türk Halkı izin vermiyor, kusura bakmayın.

Bir başka sendika, Tüm İlköğretim Müfettişleri Sendikası. Konuşmacı Mehmet Pınardağ diyor ki: "Öğretmenlik mesleğinin kariyer basamakları halinde yapılandırılmasına katılıyoruz." Birer cümlelerini okuyorum.

Bir başka sendika, Eğitim Bir-Sen. Konuşmacısı diyor ki: "Kademelendirme sistemine katılıyoruz. "

Bir başka sendika, Eğitim-Sen. Konuşmacısı "öğretmenlik mesleğinin bu şekilde düşünülerek kademelendirilmesi isabetli olacaktır" diyor.

Şimdi, bunlar, öğretmenleri temsil etmiyor mu?!. Bunlar, AK Partiyi mi temsil ediyor?!. Yani, öğretmenleri temsil etmek için ille sizin görüşünüzde mi olması gerekiyor?!.

Değerli arkadaşlar, artık, dünyaya da, Türkiye'ye de, 21 inci Yüzyılın perspektifinden bakmak zorunayız. 1930'lu yılların perspektifini kimse ayağa kaldıramaz, kusura bakmasın, kimse diriltemez. Statükonun, sonuna kadar korunduğu da görülmemiştir. Değişimin önünde durabilecek bir gücü de dünya tarihi kaydetmemiştir. Siz ne yaparsanız yapın, biz ne yaparsak yapalım, değişim, galip gelecektir; değişim, başaracaktır. Statüko, her çağda, ama her çağda, ölümlüdür.

Bu düşünceler içerisinde, hepinize saygılar sunuyor, kanunun bütün öğretmenlerimize, bütün millî eğitim camiasına hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza...

K.KEMAL  ANADOL (İzmir) -  Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN -  Önergeyi oylayıp, karar yetersayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 23.09


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.19

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

614 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. - Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:

Maddelerine geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNU VE DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

MADDE 1.- 14.6.1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Öğretmenlik mesleği; adaylık döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılır. Adaylık dönemini başarıyla tamamlayanlar mesleğe öğretmen olarak atanır.

Kariyer basamaklarında yükselmede kıdem, eğitim (hizmet içi eğitim, lisansüstü eğitim), etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) puanları ile sınav sonuçları esas alınır. Değerlendirme 100 tam puan üzerinden yapılır. Değerlendirme puanının % 10'unu kıdem, % 20'sini eğitim,  % 10'unu etkinlikler, % 10'unu  sicil (iş başarımı) ve % 50'sini de sınav puanı oluşturur.

Kariyer basamaklarında yükselecekler değerlendirme puanlarına göre başarı sıralamasına alınır. Değerlendirmeye alınmak için sınav tam puanının en az % 60'ını almış olmak şartı aranır.

Sınav yılda bir defa olmak üzere ÖSYM'ce yapılır.

Alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik, doktora öğrenimini tamamlamış olan öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) ölçütlerine göre değerlendirilir.

Öğretmenlik kariyer basamaklarında yükseleceklerin gireceği sınav, sınava katılacaklarda aranacak en az çalışma süresi, hizmet içi eğitim veya lisans üstü eğitim nitelikleri, her bir değerlendirme ölçütüne ilişkin hususlar ve puan değerleri, alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan uzman öğretmenlik veya başöğretmenlik için aranacak kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) şartları ve puan değerleri, branşlar temelindeki uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sayıları, yükselmeye ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Toplam serbest öğretmen kadro sayısı içinde, başöğretmen oranı % 10, uzman öğretmen oranı % 20'dir. Bakanlar Kurulu  bu oranları bir katına kadar yükseltmeye yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı söz istemiştir.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kişisel söz hakkımla birleştirir misiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Akıncı, şahsî söz talebinizle birlikte süreniz 15 dakikadır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlarken, AKP Grubu adına değerlendirmelerini sunan sevgili arkadaşımın bazı düşüncelerini müthiş yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Bir kere, Sayın Doğan'ın değerlendirmelerini, Türkiye'de eğitim sistemimizi büyük özverilerle, büyük çabalarla, büyük emeklerle ayakta tutan öğretmen camiasına büyük bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Eğer, sayın sözcünün yaptığı değerlendirmeye katılacak olursak -beni bağışlasınlar ama- ilk yapılacak başöğretmen ve uzman öğretmen sınavından sonra, bu sınavı kazanamamış öğretmenlerimizin yüzde 70'inin ertesi gün istifa etmesi gerekir; çünkü, Sayın Doğan, onların, sınavı kazanamamış oldukları için, uzman olamayacakları kanaatine varmıştır, öğretmenlik yapamayacakları kanaatine varmıştır. Ben, bunu, öğretmen ordumuza, eğitim ordumuza büyük bir haksızlık sayıyorum. (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri)

Tam da alakası var. "Onlar uzman; ama, bakmayın oralarda uzman yazdığına" demek "onların öğretmenlik yaptığına bakmayın, onlardan öğretmen de olmaz" demektir. Türkçesi budur, herkes böyle değerlendirir.

Ayrıca, eğitim emekçilerinin örgütlü güçlerine karşı böylesine saygısız değerlendirmesini de ben içime sindirebilmiş değilim; çünkü, onlar, demokratik sistemimizin vazgeçilmez bir parçasıdır. Tepkilerini ortaya koyan arkadaşlarımızı da "sekiz on öğretmen" diye kimsenin geçiştirmeye hakkı yoktur. Sayın Doğan da çok iyi bilir ki, Türkiye'de 600 000'e yakın öğretmen var ve bunların büyük bir kısmı örgütlüdür. Türk Eğitim-Seni bir kenara bırakırsanız, bütün sendikalarda 30 000 öğretmen örgütlü olmasına rağmen, Eğitim-Sen'in 200 000'e yakın üyesi vardır, ben o örgütlü güce haksızlık edildiği kanaatindeyim ve Sayın Doğan da, sayın hükümet yetkilileri de biliyor ki, gerektiği zaman, o sendikalar, demokratik tepkilerini koyabilmek için, gösterebilmek için onbinlerce öğretmeni Kızılay Meydanına dökebiliyorlar. Zaten, hükümeti, son getirilmek istenilen, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını geri çekmek zorunda bırakan da, o, meydanlara çıkmış olan onbinlerce öğretmen ve işçidir. Lütfen bu arkadaşlarımıza ve onların örgütlü gücüne de biraz saygılı olalım.

Ayrıca, Sayın Doğan "ideolojik bakmayalım" diyor. Bence ideolojik bakalım. Ben ideolojik bakıyorum, benim ideolojim de sosyaldemokrat ideoloji; ama, Sayın Doğan, AKP'nin son dönemlerde kendisine bir ideoloji edinme noksanlığından ötürü, bu soruna ideolojik bakma sıkıntısı çekiyorsa, bir diyeceğim yok; yani, millî görüş ile muhafazakâr demokratlık, liberal demokratlık arasında, taa Millî Nizam Partisinden bu yana gelen deneyimleri yaşamış arkadaşlarımız, bu süreçte yeni bir arayış içerisinde olabilirler, yeni bir ideoloji arayışı içerisinde olabilirler, biz bunu saygıyla karşılarız; ama, herkes, bilir ki, ideolojik bakmayalım diyenler, bu meselelere öncelikle ideolojik bakan insanlardır. Hiçbir kaygım yok, ben sosyaldemokrat ideolojinin çerçevesinde bakıyorum, bir kaygı duymuyorum. Sevgili arkadaşım da, eğer, en kısa zamanda ideolojisini netleştirirse, her konuya öyle bakmasını öneririm.

Sevgili arkadaşlarım, bu yasa tasarısının gerekçesini okuduğumuz zaman, bilgi ve başarıda yarışmayı önplana çıkararak, bir teşvik sisteminin kurulması gereğinden söz edilmektedir. Bunun sonucunda, öğretmenlerin üç kariyer basamağına ayrılması yoluyla, gelişmesine olanak ve fırsat yaratılacağı da iddia edilmektedir. Acaba öyle midir? Acaba bu yöntemle sözü edilen amaca ulaşmak gerçekten mümkün müdür? Bu konuda kuşku ve kaygılarımız vardır.

Ben önce bir tespit yapmak istiyorum. AKP Hükümeti, kimi zaman, sorunların çözümünde, yapıcı, iyileştirici ve sorunları kökten çözen yaklaşımların uzağında, yapay, kısmî çözüm arayışları içeren ve geçmiş yıllarda da tartışma konusu olmuş çözüm yöntemleri önermeye devam ediyor. O nedenle de, bulduğu yöntemlerin birçoğu ya kamuoyunda tepkiler gördüğü için ya da yasa duvarlarına çarptığı için de geri tepmektedir. Bu yasa tasarısında da aynı şey olmaktadır. Yani, nitelikli öğretmen yetiştirmek için etkili adımlar atması gereken hükümet, mevcutları da sıkıntıya sokacak bir arayışın içerisine girmiştir. Oysa, bu sorunu aşmak için yetenekli gençleri öğretmen adaylığına razı edebilmeliyiz. İlk olarak da, öğretmenliği çekici bir meslek durumuna getirmek gerekmektedir. Bunun yolunun öğretmenlerin çalışma koşullarının iyileştirilmesinden, parasal olanaklarının artırılmasından geçtiği gerçeğini de unutmuyoruz. Aynı şekilde, öğretmenleri başka alanlardan seçme yerine onları özel olarak yetiştirme ve eğitimin niteliğini yükseltme gereğini de gözardı etmiyoruz. Öğretmenliğin uygulamayla öğrenilebileceği, uygulamaların başarılı olabilmesinin güvencesinin de, çok daha deneyimli öğretim üyelerinin denetim ve gözetimi olduğunu da unutmamalıyız.

Bütün bunları yapabilmek için, bizim önerimiz, bütün bu sorunları tartışıp çözüm arayabileceğimiz özel gündemli ve düzenli eğitim şûralarına ihtiyaç duyulduğunun reddedilmemesi; çünkü, ancak katılım boyutunu da devreye soktuğumuzda eğitimde istenilen verimliliği sağlayabileceğimizi bilmeliyiz. Asıl yapılması gereken budur. Bunları göze alamayan ve bunların gereğini yapmayan hükümetimiz, daha önce de birkaç kez gündeme gelmiş, geri çekilmiş bir yöntemle, üstelik onun arasından da, Sayın Gazalcı'nın dediği gibi, cımbızla bir maddeyi çekerek öğretmenlerin ve eğitim sistemimizin sorunlarına çare arama gayreti içinde görünmektedir. Belli ki, AKP Hükümeti, hem seçim vaatlerini hem acil eylem planlarını çoktan unutmuş ve geçmişten kalan tartışmalı bir yasa tasarısını yeniden gündeme getirerek, kendisine prestij sağlama çabası içerisine girmiştir.

Öncelikle, kısmî tartışmalara ve altkomisyon çalışmalarına rağmen, bu yasa tasarısının da yeterince tartışılmış ve araştırılmış olduğunu düşünmüyoruz. Kimi çevrelerde görüşülmüş ve onların düşüncelerinin alınmış olması önemli değildir. Önemli olan, o çevrelerin uyarı ve önerilerini hangi ölçüde dikkate almış olduğunuzdur; ki, Sayın Doğan'ın tavrından da, hangi ölçüde dikkate alındığını öğrendik!

Kimileriyle görüşüyormuş gibi davranıp, sonunda kendi bildiğinizi yapıyorsanız, orada yeterince verimlilik elde etmek de mümkün değildir. Kaldı ki, yasa tasarısında hedeflendiği şekliyle, başarının değerlendirilmesi için kullanılan genel ve soyut ölçütler gözönünde tutulursa, ne oranda başarılı ya da başarısız, ayrılabilecektir; bu da bir tartışma konusu.

Hele hele, bir de, bunca sıkıntı içerisinde bu yüce görevi yapmaya çalışan öğretmenlerimizi -Sayın Doğan biraz küçümsedi; onları uzman görmese de, yeterli görmese de- yeni bir sınav maratonunun içerisine sokarak, onları, yeni huzursuzluk ve tartışmaların bir parçası yaparak nasıl sonuç alacağız, onu da ayrıca merak ediyorum.

Hiç olmazsa, sevgili milletvekili arkadaşlarımın kendilerinden bir pay biçmelerini bekliyorum. Her sene sınava hazırlanmalarını isteyeceğiz onlardan. Bize de "her sene 1 Ekimde seçim var" deseler, "yeniden milletvekili seçimi yapılacak her senenin 1 Ekiminde" deseler, acaba, o bir yıl boyunca ne ölçüde milletvekilliği yapabiliriz, merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yıllardır öğrencilerimizin şu ya da bu nedenle hazırlandıkları sınavları, onların ailelerinde yarattığı huzursuzluğu, çektikleri çileyi bilmeyenimiz yok. Bu kez de, sınav kazanabilmek için, öğretmenlerimizi, kitap pazarlarına, özel ders ve kursların içerisine iteceğiz. Gelirken hepimiz görüyoruz; Kızılay çevresinde yüzlerce özel dershane tabelalarının yanına, bir de sınav kazanmak isteyen -ki, bu çok doğaldır- öğretmenlerimizi çekebilmek için yeni tabelalar asılacağından da kimsenin şüphesi olmasın.

Sayın Doğan yine diyor ki, efendim, ne var; gitsinler, öğrensinler... Gitsinler, gitsinler de Sayın Doğan, nasıl gidecekler, onu ben çok merak ediyorum; siz hiç merak etmiyor musunuz?! Çocuklarının eğitim giderlerini o mütevazı bütçeleriyle karşılamaya çalışan öğretmenlerimizi, bu kez de kendi kariyerleri için bütçesini daha fazla sıkıp, özel ders ve kitaplara para harcar hale sokmaktan başka bir şey yapmayacağız. Mutfağından kısacak, çoluk çocuğundan kısacak, kitaplara ve dershanelere para ayıracak ki, belki uzman ya da başöğretmen olabilsin. Bu kaçınılmazdır.

Ayrıca, ülke gerçekleri gözönünde tutulduğunda öğrencilerin ve velilerin yaşayacakları daha büyük zorluklar da olacaktır. Sınav kazanmış-kazanmamış öğretmenlerin, öncelikle, kendi içlerinde, kendi dünyalarında birbirlerine bakışı değişecektir. Öğrencinin, sınav kazanamamış, uzman ya da başöğretmen olamamış öğretmenine, o öğretmene, yani, düz öğretmene, kazanamayan öğretmene, giderek kendi çocuğunun, eşinin, anne-babasının bile bakış açısı değişecektir; ne gözle bakılacağını bir kez daha dikkatinize sunmak isterim.

Sevgili arkadaşlarım, her ders yılı başında velilerimizin çocuklarını daha iyi diye bildikleri bir okula kaydettirebilmek için neler çektiğini biliyoruz. Veliler, şimdi de, okullar arasındaki ayırıma bir de öğretmenler arasındaki ayırımı ekleyeceklerdir. Sayın Doğan'ın, sevgili arkadaşlarımın çocukları nerede okudu, bilmiyorum; ama, ben bir gecekondu bölgesinde oturuyor idim. Çevremdeki bütün okullardan hangisi iyidir diye araştırdım, Çiğiltepe İlköğretim Okuluna çocuğumu götürdüm, bir arkadaşımın aracılığıyla kaydını yaptırdım. Sonra da, bir tüyo almaya çalıştım, acaba bu öğretmenlerin hangisi daha iyidir, kızımı oraya versem diye. Bu, benim yaşadığım bir olay, ders yılı başında yüzlerce, binlerce, onbinlerce velinin yaşadığı olay. Bunu görmezlikten gelmeyelim; şimdi, buna yeni ilaveler yapıyoruz. Çocuğunu okula kaydettiren veli, bu kez de onun başöğretmende okuyabilmesi için özel bir arayışa girecektir. Hele hele bir de her okulda ve her alanda bir başöğretmen ya da uzman öğretmen çalıştırılmazsa, okullar ve öğretmen kadroları arasında bugün de var olan farklılıkların daha da derinleşeceğinden sizin de kuşkunuz yok, biliyorum. Çünkü, bu tasarı, aslında, öğretmenliğin başlıbaşına bir uzmanlık işi olduğunu ve şu anda görevde bulunan tüm öğretmenlerin uzman oldukları gerçeğini gözardı etmektedir. Bu, AKP sözcüsünün de ifadesidir zaten. O nedenle, tümü uzman olan öğretmenlerin, yüzde 30'unu bir kenara bırakıp, yüzde 70'inin elinden uzmanlık hakkı da alınmış olacaktır; buna, hakkımız olmadığını düşünüyorum. Zaten, bugün, öğretmenler arasında "aday öğretmen-asil öğretmen" ayırımı vardır ve öğretmenlerimizin akademik kariyer yapmalarında da, herhangi bir engel söz konusu değildir.

Sevgili arkadaşlarım, bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki öğretmenleri böyle ayırırsanız, özel okullardaki öğretmenleri hangi statüye sokacağız, merak ediyorum. Muhtemelen, onların tümü, başöğretmen, uzman öğretmen ya da tümü düz öğretmen olarak kalacaklar; öyle saymak zorunda olacağız. İş, hele, bir de ticarîleştirmeye doğru giderse, özel okulların ve dershanelerin başöğretmen transferlerini nasıl engelleyeceksiniz, ben merak ediyorum. Bu kez de, özel okulların ve dershanelerin "şu okulun başöğretmeni bizde, bu konunun, bu dersin, bu okulun başöğretmeni öbüründe" türünden kampanyaları kaçınılmaz olacaktır. Böylece, yıllardır süregelen Millî Eğitim bünyesindeki nitelikli öğretmen kaybını, bu yöntemle, biraz daha artırmış olmayacak mıyız; bu konuda da biraz düşünmeye davet ediyorum.

Ayrıca, sevgili arkadaşlarım, eğer, gerçekten demokrasiyi daha da geliştirmek ve kökleştirmek istiyorsak, seçim, parlamento, hükümet gerçeklerinin yanına, biraz küçük görülse, burun kıvrılsa da, sivil toplum, meslekî ve benzeri diğer örgütlenmelerini de mutlaka yerleştirmek zorundayız, onları dikkate almak zorundayız, onları önemsemek zorundayız. Kuşkumuz odur ki bizim, bu yasa tasarısı, beklenmedik bir şekilde, öğretmenlerin demokratik örgütlenmelerini zayıflatacak ve en haklı talepleri için verecekleri toplumsal mücadelenin gücünü de azaltacaktır; çünkü, yasa tasarısında, kariyer basamakları arasındaki geçişlerin koşulları ve daha birçok husus ve esasların yönetmelikle belirtileceği, düzenleneceği de, ayrıca belirtilmiştir.

Ülkemizde, yıllardır süregelmekte olan, AKP döneminde de olağanüstü hız kazanmış çeşitli uygulamalar gözönünde tutulduğunda, öğretmenlerimizin yükselmelerine engel olabileceğini düşünerek, demokratik örgütlenmeleri ve yasal mücadeleleri noktasında kaygıya kapılmamaları ve ürkmemeleri mümkün değildir. Bu ise, demokrasimizin gelişmesine, demokratik sistemimizin tümüyle gelişmesine hiçbir katkı sağlamayacak düşüncelerin de yerleşmesine neden olacaktır. Sanıyorum, ne demek istediğimi herkes çok iyi anlıyor.

Sonuçta, bu yasa, öğretmenler arasında, eğitim emekçileri arasında dayanışmayı ve birliği zayıflatacaktır, bireyselliği, rekabeti ve düşmanlığı da kaçınılmaz olarak körükleyecektir. Demokratik sistemimiz veya geliştirmeye çalıştığımız demokrasimiz için, acaba bundan nasıl bir yarar umulur, onu da bilemiyorum; bundan nasıl yararlanacağız, onu da bilemiyorum.

Bakınız, Sayın Gazalcı da değindi; sayıları biraz azdı, doğru; ama, onların gerçek gücünün ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Bu akşam 18.30 civarında, bir grup sendikalı öğretmen, eğitim emekçisi geldi; Meclis önünde, bu yasa tasarısına karşı düşüncelerini ifade ettiler ve çok doğal, demokratik protestolarını sergilediler.

Benim inancım şu: Eğer, gerçekten iyi bir şey yapıyor olsaydık, bizi protesto etmez, alkışlarlardı. Ben, öğretmenlerin, o 200 000 üyeli eğitim sendikasının yöneticilerinin "ideolojik bakıyorlar" denilerek geçiştirilemeyeceği kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akıncı, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Eğer, gerçekten, öğretmenler için iyi bir şey yapıyor olsaydık -bir kez daha söylüyorum- bizi protesto etmez, alkışlarlardı. Ben, umut ediyorum ki, hiçbir sendika yöneticisi, kendileri lehine, çalışanlar lehine çıkarılacak bir yasaya karşı böylesine aymazca bir tutum sergilemezler.

Tüm bunları yeniden düşündüğümüzde, kimileri kayırılıp korunan, kimileri örselenip itilip kakılan, kendi meslekî ilişkileri içerisinde olumsuz yönde etkilenen, yükselemediği için velisinin, öğrencisinin, hatta, ailesinin gözünde prestij yitirmiş, o nedenle de çalışma heyecanı azalmış bir öğretmen ordusu yaratmak istemiyorsak, bu yasa tasarısını bir kenara bırakalım; öğretmenlerin sorunlarına daha köklü çözümler aramak umuduyla yeni değerlendirmeler yapalım.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinize saygılar sunarım.

Tabiî, önce, netleştirilmesi gereken bir konu var. Sayın sözcü, biraz önce, benim eğitime ideolojik bakılmaması gerektiği konusundaki sözlerimi eleştirdi ve "biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -çünkü grup adına konuştu- konuya ideolojik bakıyoruz" dedi.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sosyal demokrat ideoloji...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet, "sosyal demokrat ideolojisiyle bakıyoruz" dedi.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siz nasıl bakıyorsunuz, ben onu merak ediyorum!..

BAŞKAN - Sayın Doğan, bir dakika...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben, eğitim konusuna ideolojik bakılmaması gerektiğini...

BAŞKAN - Sayın Doğan, şahsınız adına söz hakkınızı kullanıyorsunuz, sataşmadan dolayı değil.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tabiî, şahsım adına konuşuyorum.

Ben, komisyonda, eğitim konusuna ideolojik bakılmaması gerektiği konusunu Cumhuriyet Halk Partili üyelerden çok duydum; Sayın Vekilden de duydum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Ben öyle bir şey demedim!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Demek ki, bir karar verememişler; ideolojik bakılsın mı bakılmasın mı... Demek ki, Cumhuriyet Halk Partisinde böyle bir kararsızlık var. Bizim ideolojimiz belli...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne?..

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisinin ideolojisi, muhafazakâr demokrasidir. Biz, muhafazakâr demokrasi ideolojisiyle, iki ay evvel seçime girdik ve yüzde 42 oy aldık.

HASAN ÖREN (Manisa) - 41,6...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu ideoloji, milletin de tasdik ettiği bir ideolojidir. Muhafazakâr demokrasinin ve bizim bir ilkemiz var: Bilim söz konusu olduğu zaman, bilimi, müspet bilimi bütün ideolojilerin üstünde görürüz; buna, kendi ideolojimiz de dahildir; mesele budur. Bizim Cumhuriyet Halk Partisiyle aramızdaki fark, biz, bilimi ideolojiye feda etmeyiz, bilim her şeyin üstündedir; bizim yapmak istediğimiz şey budur.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bravo, gerçekten buna inanıyorsanız, bravo!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Benim ideolojim de nettir, muhafazakâr demokrasidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Millî görüşe ne oldu?!.

AVNİ DOĞAN (Devamla) -Şimdi, tabiî, sosyal demokratlara diyeceğim bir şey yok; sosyal demokrat ideolojiye saygılıyım. İnşallah siz de sosyal demokratsınız; ama, bu gidişle, sosyal demokratlık da bize kalıyor; o kadar muhafazakârsınız ki, maşallah, sosyal demokrasiyi de temsil etmek AK Partiye kalıyor; onu da, seve seve biz temsil ederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Estağfurullah!.. Estağfurullah!..

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)-  Sayın Doğan, TÜBİTAK'ı allak bullak ettiniz...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Benim, öğretmenleri küçümsediğimi söyledi. Değerli arkadaşlar, ben, bu konuda polemik yapılmaması konusunu söyledim. Yirmidört yıl üç ay öğretmenlik yapan biri, 3 çocuğunu öğretmenlik maaşıyla büyüten biri, eşi öğretmen biri, kardeşi öğretmen biri, sülalesinin yarısı öğretmen biri öğretmenliği küçümsemez. Hüsrev Hatemi'nin bir şiiri aklıma geldi, der ki: "Halk türküsü dinlemekle halk olmuşlardır." Ben öğretmenim, öğretmen! Kimse, öğretmen üzerinde polemik yaparak öğretmenin hakkını savunamaz. Ben damdan düşenim. Onun için, öğretmeni benim küçümsemem kendimi küçümsememdir; öyle bir şey olmaz.

Ben şunu söyledim; dedim ki: Okullarda çeşitli öğretmenler var, ziraat mühendisi öğretmenler de var; şimdi, Tarım Bakanlığının kapısında yığılılar; diyorlar ki: "Efendim, ben yedi senedir öğretmenlik yapıyorum; ama, ben ziraat mühendisiyim; beni Tarım Bakanlığına al." Enerji Bakanlığının kapısında yığılılar; diyorlar ki: "Yıllardır öğretmenlik yapıyorum; ama, ben jeoloji mühendisiyim, beni Enerji Bakanlığına al." Bunlar Türkiye'nin gerçekleri değil mi?!

Şimdi, bakın, beni öğretmeni küçümsemekle itham eden arkadaşım "ben, çocuğumu okula göndereceğim zaman hangi okul iyi diye sordum" dedi; öyle dedi, değil mi. Demek ki, kötü okullar da var ve  "bir de hangi öğretmen iyi diye sordum" dedi; demek ki, kötü öğretmenler de var. Hangi öğretmen kötü?!. Hangi öğretmeni kötülükle suçluyorsunuz?!. İşte, ben, yirmidört yıllık meslek hayatım boyunca, bazı öğretmenleri iyi, bazı öğretmenleri kötü diye ayıran...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Yirmidört yıllık öğretmenlik hayatım, benim ömrüm, bazı okullara iyi, bazı okullara kötü diyen, bazı öğretmenlere iyi, bazı öğretmenlere kötü diyen o karanlık zihniyetle mücadeleyle geçti. İşte benim öğretmenliğe bakışım, işte bizi eleştirenlerin öğretmenliğe bakışı!..

Bizi öğretmenler dinliyor; biz onların hakemliğine güveniyoruz. Onların vicdanından daha büyük mahkeme tanımıyorum, yirmidört yıl öğretmenlik yapan biri olarak. Bakalım onların vicdanı kime hak verecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasındaki yüzde 10'un yüzde 20, yüzde 20'nin yüzde 40 olarak değiştirilmesini öneririz.

Saygılarımızla.

                       

Mustafa Gazalcı

Hüseyin Özcan

Mehmet Küçükaşık

 

 

Denizli

Mersin

Bursa

 

Naci Aslan

 

Zekeriya Akıncı

                 Ağrı                                                    Ankara

BAŞKAN - Şimdi okutacağım ikinci önerge aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneririz.

"Sınav üç yılda bir kez olmak üzere ÖSYM'ce yapılır"

                       

M. Şerif Ertuğrul

Mustafa Gazalcı

Hüseyin Özcan

 

 

Muş

Denizli

Mersin

 

Zekeriya Akıncı

Mehmet Küçükaşık

Naci Aslan

 

Ankara

Bursa

Ağrı

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, komisyon çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.

Sayın Gazalcı, süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yeniden söz aldığım için çok özür dilerim. Şimdi, biz, önergemizde sınavın üç yılda bir yapılmasını istiyoruz; eğer kontenjan eksikliği olursa; yani, başöğretmenlik ve uzman öğretmenlik için ayrılan sınırlamanın altında olursa sınav açma yetkisi veriyoruz.

Gerçekten, bu konuyu arkadaşların takdirine sunuyoruz. Öğretmenlerin, her yıl, asıl işlerini bırakarak bir sınav peşinde koşmalarının doğru olmadığı kanısındayız. Biz, altkomisyonda bu karara vardık, sınav üç yılda bir olsun dedik, az önce burada konuşan Sayın Avni Doğan da dahil olmak üzere, öteki arkadaşlarımız dahil olmak üzere. Arkadaş, kendi düşüncesini, öğretmenlikle ilgili düşüncesini söyleyeceği yerde, sürekli, bizlerin adlarını vererek bizim düşüncelerimizi eleştirdi; ama, ben, saygıyla karşılıyorum.

Bu önergenin kabulünü diliyoruz; yani, üç yıl, bir sınav için yeterlidir, hükümet, isterse, arada, yine sınav yapabilecektir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam efendim.

Komisyonun katılamadığı, Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasındaki yüzde 10'un yüzde 20, yüzde 20'nin yüzde 40 olarak değiştirilmesini öneririz.

Saygılarımızla.

           Mustafa Gazalcı (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET  BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gerekli başarıyı kazananların sınırlamaları artırılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesinin "II- Tazminatlar" kısmının "B- Eğitim, Öğretim Tazminatı" bölümünün birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Birinci fıkrada sayılanlardan ayrıca;

a) Başöğretmen unvanını kazanmış olanlara % 40'ına,

b) Uzman öğretmen unvanını kazanmış olanlara % 20'sine,"

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hiçbir polemiğe girmeyeceğim, sadece konuyu açıklayacağım. Bir mantık hatası bulursanız, bunu çürütürseniz, söz veriyorum, sizin istediğiniz, hükümetin istediği şekilde oy vereceğim; ama, lütfen iyi dinleyin. Konuştuklarımda bir mantık hatası bulursanız, sizin istediğiniz gibi oy vereceğim.

Değerli arkadaşlarım, önce, tasarının 1 inci maddesinin gerekçesine bakıyorum, deniliyor ki: "Öğretmenler için bilgide ve iş başarımında yarışmayı ön plana çıkaracak bir teşvik sisteminin kurulması..." Yarışmayı ön plana çıkarmak... Bu yarışma ne menem bir şey ki, ilkokul 5 inci sınıfta sınav var -5 inci sınıfta yarıştırıyorduk, LGS sınavını 8 inci sınıfa çektik- seviye tespit sınavları var, üniversite sınavları  var, iş bitti, memurluk sınavları var. Sınav allah sınav, yarış allah yarış. Bu yarışın içerisinde eğitim sistemimizin durumu ortada. Çocuklar, gençler bundan nasibini almış, şimdi, öğretmenler de nasibini alacak. Önce, bu açıdan bakalım.

Bakınız, 100 dilim üzerinden, puanın 50'si sınavla. Eğer, bundan muaf olmak istiyorsanız, yüksek lisans, doktorayla uğraşacaksınız. Bir diğeri sicille; yüzde 10'u sicil. Bu ne demektir biliyor musunuz; müdüre yağcılıkta yarışacaksınız; çünkü, bu ülkede hiç kimse sicillerin objektif kriterlerle verildiğini söyleyemez. Bir diğeri, etkinlikler; yani, o 100 dilimlik puanı etkileyenlerden birisi de etkinlikler. Kendini yetiştirme yerine etkinlik peşinde koşacaksınız. İşin ilginci, bir araştırma yaptım, bu etkinliklerle ilgili ödül alan, takdirname alan öğretmenlik branşlarına baktım, beden eğitimi, müzik ve edebiyatçılar ezici çoğunlukla bu etkinliklerde önde. Matematikçiler ne olacak, fizikçiler ne olacak?.. Coğrafyacı, bir etkinlik düzenlemek için kutuplara gezi mi düzenleyecek?.. Din dersi öğretmeni cuma namazlarına çocukları getirmek için etkinlik mi düzenleyecek?.. Ne yapacak?..

Değerli arkadaşlarım, kesinlikle ayrıntıları düşünülmemiş bir tasarı. Mesela...

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Polemik yapma! Polemik yapıyorsun...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Polemik yapmıyorum canım! Polemik yapmıyorum... Hemen "din dersi" deyince alınma, ben de Müslümanım, nereden sen benden fazla alınıyorsun; o hakkı sana kim veriyor?! (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, bir şey söyleyeyim. Mesela, etkinliklerin kapsamına benim görevim girer mi?

Değerli arkadaşlarım, ben fizik öğretmeniyim, bir sonraki dönemde öğretmenliğe dönsem... Ben, Millî Eğitim Komisyonu üyeliği yapıyorum, bu kanun tasarısının konuşulmasında söz sahibi olan 550 kişiden birisiyim. Bu yaptığım çalışma...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Başöğretmen olamayacaksın diye böyle yapıyorsun!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ünal Bey, millî laf atma şampiyonumuz, bak, yoğurt kesesi ağzından eskir. Allahaşkına!..

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakınız, bu etkinliklerin içerisine, örneğin bu komisyonda yapılan çalışma dahil mi, bir katkısı olacak mı, belli değil. Bütün bunlar nereye bırakılmış; yönetmelikle şekillenecek. Kusura bakmasın, ben, yönetmelik konusunda Sayın Bakana güvenemiyorum. Türkiye Cumhuriyetinin yönetmelik değiştirme şampiyonudur Sayın Hüseyin Çelik.

Ben, bugün, burada olmamasını yadırgamıştım; ama, az önce öğrendim ki, çocuğunun ameliyatıyla ilgili bir durum varmış; o açıdan o yadırgamayı geri alıyorum, çocuğumuza da acil şifalar diliyorum.

28 yönetmelik değiştirerek, görev süresi içerisinde bir şampiyon! Ben iddia ediyorum, bu yönetmelik çıksın, eğer ayda iki kere değişmezse... Çünkü, ayrıntıları düşünülmeden yapılmış bir iş.

Yine bu tasarıyla, bakınız, neler çıkacak karşımıza: Veliler, fizikî şartlarla ilgili bile tercih aşamasındalar, merkezdeki okulları istiyorlar, kenar mahallelerdeki okullara gitmiyorlar. Bu yasayla birlikte, tercihlerin arasına, bir de başöğretmendi, uzman öğretmendi, öğretmendi tartışması girecek.

Değerli arkadaşlarım, rakamları yuvarlatarak veriyorum, 60 000 başöğretmen... Maliye Bakanlığının, hepsine kadro verdiğini ve hepsinin başöğretmen olduğunu düşünelim. Türkiye'de 60 000 okul var -halk eğitimleri dahil ediyorum, 58 000 küsur- her okula bir başöğretmen düşer. O zaman, siz, bunların hepsini müdür yapacaksınız. Müdür yapıyorsanız -bakınız, yani, gerçekten bir mantıksızlık var- sınıf ortamında başöğretmenden yararlanmayacaksanız bunu niye yaptınız?.. Yok, başöğretmenleri müdür yapmayacaksanız, o zaman uzman öğretmen müdür olursa, onun emrinde başöğ-retmeni nasıl çalıştıracaksınız?.. Sonra, bu başöğretmenlerin bölgesel dağılımını nasıl yapacaksınız? Köylere nasıl dağıtacaksınız? Bu başöğretmenlik kadrosunu branşlara nasıl dağıtacaksınız? Matematikçi, fizikçi... Peki, müzikçileri nasıl seçeceksiniz, resimcileri nasıl seçeceksiniz? Bunu, bu şekilde çözmek mümkün değil diye düşünüyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Onu çözebilseydin iktidar olurdun zaten!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yine, bu yasayla, denetim sistemi bitecek. Biliyor musunuz ki, öğretmen, en fazla denetlenen kişidir; öğrenci denetler, veli denetler, okul müdürü denetler, kaymakam denetler, Bakanlık denetler, herkes öğretmeni denetler. Bu sistemin aksayan bir tarafı var, bunlar giderilebilir; ama, bu tasarı yasalaşırsa, denetim mekanizması ortadan kalkacak. Bir kere başöğretmen olan bir kişiyi, o hakkı eline alan bir kişiyi nasıl denetleyeceksiniz, geri yaptırımı var mı?

"Efendim, apolet..." Bakınız, ben bu apolet tartışmasına bir nokta koymak istiyorum. Apolet omuzda olur, pırpır kolda olur. Bu, apolet tartışması değil, bu, pırpır tartışması. Öğretmenleri, er, onbaşı, çavuş yerine koyuyorsunuz. Yani, verdiğiniz o rakamlar, apolet rakamı mıdır? Otuz yıllık  bir öğretmen ile 21 yaşındaki apoletli bir çocuğun maaşına bir bakalım, hangisi fazla alıyor! Bu, apolet tartışması değil. Az önce, bana, 5 tane mesaj geldi -bunlar, benim öğretmen olmuş öğrencilerimdendi- aynen şöyle diyorlar: "Hocam, 6245 sayılı Harcırah Kanununda yapılan değişiklikle asker, polis, savcı, hâkim yolluk alıyor; öğretmenler yolluk alamıyorlar. Ben, Artvin'den Yalova'ya tayin edildim, yolluğumu alamadım. Siz benim öğretmenim olarak, bunu, o kürsüde bağırır mısınız! Önce, bu yolluk meselesini çözsün" diyorlar. Ödediniz mi öğretmenlerin yolluklarını? Burada, efendim, öğretmenlerin haklarını koruyacakmışız... Bunlar masal, arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, öğretmenlik bir sanattır, bir iletişim becerisi kurma işidir, düzgün konuşma işidir, bir dava işidir; öğretmenlik, bir sabırdır, kendini adamadır. Bütün bunların içerisinde sınavın, ekonomik haklarındaki, az da olsa, birtakım iyileştirmelerin payı olabilir; ama, tek başına bunlar yeterli değildir; hiçbir zaman, dünyanın hiçbir yerinde de tek başına bunlar yeterli olamaz. Doktor ameliyatını yapar, sonucu kısa sürede görürsünüz. Ameliyatı doğru yapmışsa hastayı kurtarır, doğru yapmamışsa hasta ölür; ama, öğretmenin yaptığı işin sonucunu hemen görme şansınız yoktur, uzun yıllar sonra bunu görürsünüz; bu, başka bir iştir. Öğretmenlik için 210 noktada yeterlilik gereklidir.

Burada bir başka sorun, tabiî ki...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayma sakın ha!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neymiş o 210 nokta?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - 210'unu da mı sayayım sana şimdi?! Gel, sana özel ders vereyim ben dışarıda.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetten bu yana öğretmenlik, bir davanın parçasıydı; halkı aydınlatacaktı, halkın önünü açacaktı; çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın bir aracıydı öğretmen. Son yıllarda bu özelliği kaybettik. Bunu kaybetmekle birlikte, artık bunu kaybettiğimizi yasalaştırıyoruz. Öğretmen, artık bir dava adamı değil, bir ideal adamı değil, kendi kariyerinin peşinde koşan bir adam olacak. Her yıl sınav, her yıl sınav... Her yıl seçim olsa sizin haliniz nice olurdu, bizim halimiz nice olurdu?!

HASAN KARA (Kilis) - Siz giderdiniz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kaçıncı sıradan seçildin sen?

HASAN KARA (Kilis) - Birinci sıradan.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir misin; emin misin; öğreneceğim, yarın bakacağım.

Ondördüncü sıradan seçilen var da onun için diyorum.

HASAN KARA (Kilis) - Sen aynaya bak; kendine bak!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben birinci sıradan seçildim.

Her yıl seçim olsa hepimizi bir telaş almaz mı...

Bakın, değerli arkadaşlarım, öğretmenler için de her yıl sınav olmasının çok yanlış olduğunu düşünüyorum.

Öğretmen yetiştirme politikamız yok, bunu bir düzeltelim. Bakınız, bir araştırma yapılmış, 78 eğitim fakültesinin 19'unda hiç profesör yok, 30'unda doçent yok, 14'ünde hem profesör hem doçent yok. Bu ülkede, derslik başına ortalama öğrenci sayısı 56 ve bunu 30'a düşürmek için 3 200 okul yapmamız lazım, 100 000 yeni öğretmen almamız lazım ve 5 katrilyon lira para lazım.

ASIM AYKAN (Trabzon)- Çalınmasaydı...

MUHARREM İNCE (Devamla)- Evet, doğru söylüyorsunuz, çalınmasaydı bu paralarımız vardı. O çalınanları geri alacaksınız; göreviniz bu; ama, şunu da yapacaksınız: Mesela, çok yetenekli çocuklar var; 24 yaşında gemi alıyorlar, 26 yaşında ucuz mısır ithalatı yapıyorlar. Bu çocukları da bulacaksınız; sonra, bir bakacaksınız bunların babalarına, acaba, ne iş yapıyorlar! Buna da bakacaksınız.

HASAN ÖREN (Manisa)- Yetenekli baba onlar!..

MUHARREM İNCE (Devamla)- Çocuklar yetenekli!..

HASAN ÖREN (Manisa)-  Babaları da yetenekli!..

MUHARREM İNCE (Devamla)- Babasına çekmiş!.. Yetenekli!.. Buna da bakacaksınız...

Ben, siz çaldınız diyor muyum... Çaldılar... Bu ülkede yıllarca çaldılar; ama, şimdi, sizin göreviniz bu çalınanları geri almak, yeni çalınmaların da önünü tıkamak zorundasınız.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Bize yardımcı olmanız lazım.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabiî ki, yardımcıyız biz; buyurun gelin; gelin, yardımcı olalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunun "kariyer basamakları" gibi, böyle, ilk bakışta hoş sözlerle ifade edilmesi, onun gerçekten bir kariyer olması anlamına gelmez. Benim çok hoşuma gider, Nejat Uygur'un bir hikâyesi vardı; diyordu ki: "Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrasında enstrümantist; üff, ne büyük adam!.." Buraya, adına "kariyer" falan deyince, hemen oraya kariyer gelmiyor.

"Öğretmenlik mesleğinin cazibesini artırmak" diye bir cümle var orada; yani, böyle olmamalı. "İtibarını artırmak, prestijini artırmak" olmalı. Neyin cazibesini artırıyoruz biz?

Okullar kapanınca getiriyorsunuz bunu, farkında mısınız? Bu, çok incelikli düşünülmüştür; yani, sakın yanlış anlamayın -ben de, bir inşaatın teknik özelliklerinden anlamam- öğretmen olmadığınız için söylüyorum, okullar açıkken getirseydiniz bunu, göreyim sizi; kıyamet kopardı!.. Kıyamet kopardı!..

RESUL TOSUN (Tokat)- Altı aydır tartışılıyor bu.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakınız, bu, dikkatinizi çekiyor mu; en fazla gerilimli tartışmalar, eğitimle ilgili tartışmalar. Neden böyle?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Niye?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çünkü, eğitimle ilgili tartışmalarda bir dayatma içine giriyorsunuz; yanlışlık burada.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Çok ideolojik!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, hiçbir ideolojik... Hangi lafım ideolojikti allahaşkına, hangi lafım ideolojikti?!..

MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Her lafın ideolojik!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bütün tartışmaları, eğitimle ilgili... Bakınız, her getirdiğiniz eğitimle ilgili olayda bir gerilim yaratıyorsunuz.

RESUL TOSUN (Tokat)- CHP yaratıyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada çok ilginç bir şey var, bugün dikkatimi çekti biliyor musunuz; Meclis albümüne baktım, hepimizin fotoğraflarının, özgeçmişimizin yazıldığı yerde, Meclis Başkanlığının bir ayıbıdır bu, hiç öğretmen yok. (AK Parti sıralarından "var, var" sesleri)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Var.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yok... Ben milletvekilliğinden istifa edeceğim yarın, varsa orada yazılan; siz edecek misiniz? Araştırdım diyorum.

Şöyle yazıyor... (AK Parti sıralarından gürültüler)

 

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Profesörleri öğretmen olarak görmüyor musun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Açtım, diyor ki, bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dinleyin yahu... Bir dinleyin...

Ben, öğretmen yazdım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dinler misiniz, ben bir açıklayayım.

Bakınız, orada şöyle yazmış...

Bir anlatayım, bir anlatayım, müsaade edin.

Ben, özgeçmişimi yazarken, "Muharrem İnce, fizik öğretmeni" diye yazdım. Seçim kampanyalarımda, broşürlerimde de ısrarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, size, 1 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu güzel konuşmayı kesmeyin.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Olay şöyleydi: Eğitimci yazıyorlar oraya. Eğitimci yazdılar mı, kendimizi... Yani, böyle daha yükseklerde falan mı göreceğiz?!

Ben, mesleğimi öğretmen olarak yazıyorum, oradan da, aşağıdan, bakın, meslekleri tarayın Resul Bey, öğretmen yok. Doğrusu bunun öğretmenliktir, öğretmen olarak yazılmalıdır. Yani, orada bile, bu Meclisin albümünde bile, öğretmenlik mesleğine tahammül edilememiş.

RESUL TOSUN (Tokat) - Meslekler yazılmamış, okullar yazılmış.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, bunu anlatmaya çalışıyorum; yoksa, ben, buraya geldiğimde polemik yapmak istesem, bunun daniskasını yaparım. Yani, Avni Doğan Ağabeyimiz "biz, bilimi ideolojiye feda etmeyiz" diyor. TÜBİTAK'ı feda edersiniz ama!.. Değil mi? TÜBİTAK'ı feda edersiniz!.. Yoksa...

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Polemik yapmayın!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Polemik yapmak istesem, bunun alasını yapardım; ama, bir öğretmen olarak, öğretmenlikle ilgili bir kanun görüşülürken, polemik yapmanın doğru olmayacağı görüşündeyim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanunun 2 nci maddesi 1.1.2005 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, gerçekten, Anamur'da -hükümetimizin yapmadığı, 3 hayırseverin yaptığı- güzel gelişmeler yaşandı. İlki, Sayın Bayram Tuna'nın, Gercebahşiş Köyüne bir ilköğretim okulu temeli atmasıdır. İkincisi ise, Evciler Köyü Nihat Sarı İlköğretim Okulunu yaptıran Nihat Sarı'ya, ayrıca Anamur İsmihan Çerçi Anaokulunun arsasını sağlayan Gani Uygur'a -çok teşekkür ediyoruz bu katkılarından dolayı- plaket verilmesi törenleri idi.

Düzenlediği tören için Mersin Valisine ve Anamur Kaymakamına da çok teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, ne zaman bir taslak hazırlığı içinde olsa, şimdi hangi kurumsal yapı deforme edilecek endişesiyle bekler olduk.

Bir meslek grubunu doğrudan ilgilendiren ve ciddî değişiklikler içeren bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Yasalar, toplumun ilgili çevrelerinin, üniversitelerin görüşü alınarak, ortak aklın gösterdiği istikamette yapılır ve toplumsal mutabakat sağlanır; fakat, hükümet, eğitim emekçilerinin çalışma yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bir tasarıyı hazırlarken, eğitim işkolunda örgütlü sendikaların görüşünü almamıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarı, çalışma barışını olumsuz etkileyecek, öğretmenler arasında hiyerarşiyi artırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu tasarı, öğretmenlik mesleğinin özüne, etik değerlere ve örgütlenme kültürüne aykırı bir öz taşımaktadır.

Tasarıyla, performans değerlendirmesi öne çıkarılmaktadır. Bu tasarıyla, öğretmenler, her yıl, bir nevi, yeterlilik sınavına tabi tutulacaklardır. Bu hususlar üzerinde ciddiyetle durulması gerekmektedir.

Bu tasarı, öğretmenleri "aday", "öğretmen", "uzman", "başöğretmen" şeklinde sınıflandıracak ve ücretler, bu rütbeleme tekniğine göre belirlenecektir.

Çıkarılacak yasayla, öğretmenlerin niteliğinin yükseleceğini iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir.

1739 sayılı Yasanın 43 üncü maddesi, öğretmenliği, uzmanlık mesleği olarak tanımlar. Öğretmenlik zaten uzmanlık mesleği olduğu için, bu tasarı, öğretmenlerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yönelik bir nitelik taşımaktadır.

Her yıl yapılacak sınavda alınan puanın yanı sıra, başarı, kıdem gibi kıstaslar baz alınarak, öğretmenler ayrıştırılacaktır. Kastedilen sınav için bölgelerarası farklılıkları gözardı ederek, başarı gibi sübjektif nitelik taşıyan kriterlerle yola çıkmak, eğitim sisteminin zaten sağlıklı olmayan yapısını tamamen çıkmaza sokacaktır.

"Eğitimde toplam kalite yönetimi", "verimlilik", "sözleşmeli personel", "esnek çalışma" gibi kavramların performans değerlendirmesiyle birlikte anılır olması, hükümetin iş barışına, çalışma yaşamına bakış açısını göstermektedir.

Hatırlayacağınız gibi, hükümet, çalışanların değil, işverenlerin taleplerine odaklandığını İş Yasası görüşmelerinde de ortaya koymuştur.

Tasarı, öğretmenlere rütbe vermeyi hedeflerken, aynı zamanda, öğretmenlerin idarî makamlara bağımlılığını da artırıcı bir nitelik taşımaktadır.

1 inci maddenin gerekçesinde "öğretmenler için, bilgide ve iş başarımında yarışmayı önplana çıkaracak bir teşvik sisteminin gereği duyulmuştur" denilmektedir.

Bu cümleden hareketle, eğitim sürecinin her aşamasında kazanma hırsı yaygınlaşacaktır. Çok kazanma hırsı, başta öğretmenler olmak üzere, eğitim emekçilerinin tamamını etkisi altına alacaktır.

Yapılmak istenilen, mesleğinin önüne yeni sıfatlar ekletmek uğruna, öğretmenin onurunun incitilmesi ve eğitim emekçilerinin örgütlülüğünün zayıflatılmasıdır.

Eğitimcilerin en doğal hakkı olan grevli toplusözleşmeli sendikal haklarının bir an önce yasal güvenceye alınması gerekmektedir.

Bütün meslek grupları için meslekî yeniliklerle tanışmanın ve kendini donatmanın en yaygın yöntemlerinden biri hizmetiçi eğitim seminerleridir.

Öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak ve farklı ücret politikaları uygulamak, eşit işe eşit ücret ilkesine tamamen aykırı bir uygulama olacaktır.

Sayın milletvekilleri, açıkça ifade ediyorum, bu tasarı çalışma barışını bozacaktır, öğretmenler arasındaki meslekî dayanışmayı ortadan kaldıracaktır; öğretmenleri birbirleriyle rakip konumuna getirip yarışa sokacak, çalışanlar arasında güven ilişkisini zedeleyecek niteliktedir.

Aynı okulda, aynı düzeydeki sınıfları okutan iki öğretmen arasındaki ücret farklılığı, çalışma barışı açısından kabul edilebilir bir uygulama olamaz.

Tasarının bir diğer olumsuz yanı ise, öğrenci velileri ile okul idarelerini karşı karşıya getirecek olmasıdır. Öğrenci velileri arasında hiç de hoş olmayan bir rekabet ortamı doğacak ve çocuğunun sınıfına başöğretmen, uzman öğretmen girmesini sağlamak için, velilerin çeşitli arayışlara girmesine neden olacaktır.

Hiç şüpheniz olmasın, bu tasarı yasalaştığı takdirde, milletvekillerine kadar torpil aranacaktır.

Öğretmenlerin her yıl girecekleri kariyer sınavı puanının, başka kıstaslarla birlikte değerlendirilecek olması, beraberinde şaibeli ilişkileri de getirecektir.

Tasarı, bu haliyle yasalaşması halinde, eğitim kurumlarındaki partizanlığı, adam kayırmacılığı yaygınlaştıracaktır.

Öyle anlaşılıyor ki, bu tasarı AKP oylarıyla yasalaşacak; fakat, hiç olmazsa, bazı aksaklıklarını giderin. Temel yükselme ölçütü olarak sınavı baz aldığınıza göre, sınavda başarılı olan öğretmenlerin sayısı, serbest öğretmen kadrosunun yüzde 10'unu aştığı takdirde, nasıl bir yol izlenecektir? Devlet memurluğu sınavındaki gibi, evlerine kazandınız sonuç belgesi getiren postacıların gelmesini mi  bekleyeceklerdir ?!

Tasarıda, yüzde 10'unun başöğretmen, yüzde 20'sinin uzman öğretmen olacağı şeklindeki düzenleme, yerinde bir yaklaşım değildir. Konulacak somut başarı ölçütlerinde, başarılı olan öğretmenlerin tamamı ödüllendirilmelidir.

Bir önemli nokta ise, bu tasarı, derecelendirmeyi sağlayacak, yasanın uygulanmasını güvenceye alacak önlemlerden yoksundur. Tasarının 1 inci maddesi "toplam serbest kadro sayısı içinde, başöğretmen sayısı yüzde 10'u, uzman öğretmen sayısı ise yüzde 20'yi geçemez" kuralına yer vermektedir. Bu kural, üst sınırı içermesine rağmen alt sınırı belirlememiştir. Yani, Sayın Bakan, isterse bu sınırı sıfıra kadar indirebilecek mi?

Aynı aksaklık, uzman ve başöğretmenler için sağlanan ücret artışları için de geçerlidir. Sağlanacak ücret artışı da yöneticinin takdirine bırakılmıştır. Bu takdir hakkı lehte bile kullanılsa, toplam öğretmen sayısının ancak  yüzde 30'u  bu ücretlerden   faydalanabilecektir.

Hükümet, öğretmenler arasında "kariyer basamağı" adı altında ayrıcalıklı sınıflar yaratmak yerine, yoksulluk sınırının altında yaşayan eğitim emekçilerinin tamamının, ücretler başta olmak üzere, tüm ekonomik sosyal haklarına dönük iyileştirmeler yapmakla meşgul olmalıdır. Öğretmenlerin bir bölümüne değil, tümüne yansıyacak ücret artışı düzenlemeleri yapılmalıdır.

Ayrıca, fen-edebiyat fakültelerinden mezun olan ve formasyon alan gençlerimizin sorunları çözülmelidir. Devlet, kendi okulunda fen-edebiyat fakültesi mezunu bir gencimizi vekil öğretmen olarak çalıştırmakta; fakat, aynı genç özel okulda çalışmak istediğinde, Talim ve Terbiye Kurulu kararı gerekçe gösterilerek, bu gençlerin sınıf öğretmeni olarak derslere girmesine mâni olunmaktadır. Bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması ve eğitim fakültelerinden mezun olan binlerce gencin mağdur edilmemesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Eğitim sistemimizin ciddî yapısal problemleri olmasına karşın, hükümet eğitim sisteminin sorunlarını çözme iddiasında değildir.

Bu tasarıdan da anlaşılacağı gibi, eğitim başta olmak üzere, kamusal alanda siyasallaşma amacı öne çıkmaktadır ki, bunu kaygıyla izlemekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlatmaya çalıştığımız olumsuzlukları nedeniyle bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtir, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; istiyorsunuz ki, biz, hükümetten gelen bu tasarıları buradan geçireceğiz; şu muhalefet de olmasa, konuşmasalar da, Meclis 15.00'te açılsa, 17.00'de de kapansa.

RESUL TOSUN (Tokat) - Muhalefetsiz olmaz!

ENGİN ALTAY  (Devamla) - Evet...

Yani, buna fırsat vermeyeceğiz. Biliyorsunuz ki, doğru olarak getirdiğiniz her kanuna burada hep destek verdik; doğru bulmadığımız, uygun bulmadığımız her tasarınızı, her teklifinizi de, Yüce Milletimizin bize verdiği görev çerçevesinde engellemeye çalışacağız.

RESUL TOSUN (Tokat) - Hakkınızdır.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayısal çoğunluğumuz yeter, yetmez; ama, misyonumuz budur. Bugün, bu saatte görüştüğümüz kanun tasarısı da, doğru bulmadığımız, uygun bulmadığımız bir tasarıdır. Temenni ederiz ki, son anda sağduyunuz galip gelir de, bu tasarıya ret oyu verirsiniz.

Sayın Avni Doğan burada mı, salonda mı?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Buradayım.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Doğan, ben de, bu Parlamentoya, sınıftan, tebeşiri bırakıp gelenlerden biriyim, uzun süre de bu işi yapmış biriyim.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Güzel...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli mesai arkadaşlarım, bakınız, tıpta kariyer basamağını anlarız; yani, kalp ameliyatı yapmak için, tıp fakültesini bitiren bir doktorun epeyce bir merhale katetmesi gerekir ya da biyolojik bir teknik, biyokimya tahlili yapmak için belli aşamalardan geçmek lazım; bunu anlarız. Askerlikte kariyer basamağını zaten çok doğal karşılamamız gerekir; yani, başçavuş 40 kişiyi sevk ve idare eder, yüzbaşı 300 kişiyi sevk ve idare eder, Genelkurmay başkanı da Türk Silahlı Kuvvetlerini sevk ve idare eder. Orada da bir kariyer kriterine ihtiyaç var.

Şimdi, aynı ilköğretim okulunda, 2/A, 2/B, 2/C, 2/D sınıfları için aynı müfredat, aynı öğrenci yaş grubu, aynı seviye; 2/A'nın öğretmeni başöğretmen, 2/B'ninki uzman öğretmen, 2/C'ninki de -meslektaşlarım beni bağışlasın- düz öğretmen... Ben, Millî Eğitim Komisyonu üyesi değilim. Sayın Elkatmış'la, sevgili Elkatmış'la beraber, zevkle çalışıyoruz. Gönlüm arzu ederdi ki, Millî Eğitim Komisyonu üyesi olsaydım.

Yani, bu, millî eğitim açısından, eğitim doktrini, eğitim psikolojisi, her açıdan yanlış da, insan hakları boyutu bakımından da çok şık ve sempatik olmayan bir tasarıdır.

Geçen yasama yılında, bu Parlamentoda, buradan bir şey söylemiştim. Bir kelime eksiğiyle söylediğim için de, Sayın Toptan, eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak, sataşma gerekçesiyle, söz almıştı. Bakın, ben, şimdi, onu, o bir kelime eksiği telafi ederek, bir daha dikkatinize sunmak istiyorum: Bu ülkede, istisnalar hariç -istisna sayın bakanlar hariç- gelmiş geçmiş birçok Millî Eğitim Bakanı, millî eğitim camiasında iz bırakacağım düşüncesiyle birtakım girişimlerde bulunmuş ve neticede, Millî Eğitim Bakanlığında yara bırakmıştır. Altını çizerek bunu tekrar ediyorum; ama, istisnaları da bu kez koyuyorum.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bir sınav yapacak. Sayın Bakan burada yok; değerli yavrusuna da acil şifalar diliyorum. Ben, Eğitim Teknolojilerinin yaptığı sınava iki kere girdim; öğretmen olarak girdim. Eğitim Teknolojileri, lütfedip, bana, sınav sonucunu bile bildirmedi, sizin iktidarınızdan önce. Eğitim Teknolojilerinin yapacağı hiçbir sınava güvenmem, kimsenin de güvenmesini tavsiye etmem.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz olsaydık, bildirmiştik.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Efendim, dinler misiniz.

Şimdi, arkadaşlar demin önerge verdiler; dediler ki, sınavı ÖSYM yapsın.

AHMET YENİ (Samsun) - Sınavı ÖSYM yapacak zaten.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, ben, şahsen, temelli karşı çıktığım bir kanun tasarısına, önerge de vermem, temelli karşı çıkarım. Velev ki verdik, bunu da reddettiniz. Niye reddettiniz?!.. Yani, ÖSYM'ye biraz güvencimiz var.

AHMET YENİ (Samsun) - Tasarıda var; siz okumamışsınız. Bakın, burada yazıyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben öğretmenim; ben, EĞİTEK'in yaptığı sınava güvenmiyorum kardeşim. Yani, sizin de bu konuda titiz olmanızı istiyoruz.

600 000 öğretmeni ilk 60 000'e sokmak için, şimdi öğrencilere yapıldığı gibi bir yarışı şık bulmuyoruz, ahlakî bulmuyoruz, etik bulmuyoruz. Sayın Bakan, daha geçen hafta "çocukları bu sınavdan sınava koşma telaşından kurtaracağız" dedi. Çocukları kurtaracağız, şimdi öğretmenleri sınavdan sınava koşturacağız. Bunun bir anlamı yok. Şimdi, bakın...

AHMET YENİ (Samsun) - Sınavı ÖSYM yapacak.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben bitireyim, sonra söylersiniz. Komisyonda değiştiyse bilmem, son şeklini okumadan çıktım buraya.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Okuyun da çıkın.

AHMET YENİ (Samsun) - Değişmedi, burada var.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamam... Bir dakika... İyi ki, iki sayfalık bir tasarı aldınız elinize, burada hava atıyorsunuz. Burada ne görüştüğümüzü bilmeden parmak kaldırdığınızı biz çok biliyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Siz de sınavı ÖSYM'nin yapacağını açıkça söyleyin.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamam, güzel işte... Gelir, sen de söylersin...

Sayın Başkan, bunları süreden saymayın, rica ediyorum. Şahsım adına da söz isteğim olacak.

BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyelim lütfen. Sayın Yeni, Sayın Tosun, lütfen efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bu kanun tasarınız...

RESUL TOSUN (Tokat) - Sınavı Millî Eğitim Bakanı yapmayacak.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Resul Bey, biraz dinler misiniz.

Bu tasarı, birinci olarak, veliler arasında psikolojik sendrom yaratacaktır. İkincisi, öğrenciler arasında psikolojik sendrom yaratacaktır. Üçüncüsü, okullar arasında psikolojik sendrom yaratacaktır. Bu yasayla, sınıfta problem başlayacaktır. Bu yasayla, okulda problem başlayacaktır. Bu yasayla, eğitim çevresinde problem başlayacaktır. Bu yasa ile ilde problem başlayacaktır. Hepsinden önemlisi, bu yasayla, ülkede problem başlayacaktır.

Şimdi, Avni Bey "öğretmen kendini yenileyecek, öğretmen meslekî gelişmeleri takip edecek" dedi.

Avni Bey, siz öğretmen iken, meslekî kitapları yeterince alabildiniz mi?

AHMET YENİ (Samsun)-Almıştır, almıştır.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben öğretmenlik yaptım, ben alamadım. Ben de çok ilgiliyimdir, ben alamadım, Avni Bey de alamamıştır. Şimdi, 600 000 öğretmen arkadaşımız da alamıyor. Şimdi, birsürü matbaacıya gün doğdu. DMS kitabı gibi, millet kitap basacak, hazırlıklara başladı.

Şimdi, yine, biraz önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, AKP Grubu adına, Sayın Avni Doğan  tasarının tümü üzerinde "eğitim, üzerinde siyaset yapılamayacak kadar ciddî bir iştir" dedi. Allahaşkına, göreve geldiğinizden, iktidara geldiğinizden bu yana, siz eğitim üzerinde kurcalamadık bir yer bıraktınız mı?! (AK Parti sıralarından "Başlamadık" sesi) Başlamadınız mı daha?! Yani, ülkenin bu hali, başlanılmamış haliyse, bir de işe başlarsanız, Allah esirgesin, herhalde burada birbirimizle bu kadar sempatik olamayız.

RESUL TOSUN (Tokat)- Düzeltmeye çalışıyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Ben, nerede ne olduğunu biliyorum.

RESUL TOSUN (Tokat)- Millî eğitimin bu halinden memnun musun; şikâyetçisin. AK Parti de düzeltmeye çalışıyor.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Resul Bey, bir gün de söz al, şurada konuş.

Gene bir zaman söylemiştim, değerli arkadaşlar, eğitim, üzerinde siyaset yapılamayacak kadar ciddî bir iş. Ne kadar ciddî bir iş; yani, eğitimi uhrevîleştireceğiz; bütün ilçe millî eğitim müdürlerini, bütün şube müdürlerini, mümkünse, bütün il millî eğitim müdürlerini din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinden atayacağız, sonra Avni Bey gelecek, biz eğitimde... (AK Parti sıralarından "Yapma" sesleri)

Yahu, yapmayın!

RESUL TOSUN (Tokat)- Atma Recep, din kardeşiyiz!

ENGİN ALTAY (Devamla)- Niye rahatsız oluyorsunuz?!

AHMET YENİ (Samsun)- Kaç tane var?!

ENGİN ALTAY (Devamla)- Aç bak. Bunları biliyoruz. Biz o arkadaşlarımıza da elbette saygılıyız; ama, yani, müzik öğretmeni olanın, matematik öğretmeni olanın...

RESUL TOSUN (Tokat)- İlahiyat mezunlarını müdür yardımcısı bile atamıyor Bakan.

BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen...

ENGİN ALTAY (Devamla)- Yahu Resul Bey, az sonra söz al da söyle. Bak burada Bakanlık var. Bir dinler misiniz.

RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, desteksiz atıyorsun.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Yahu kardeşim, ben bildiğimi, gördüğümü söylüyorum. Burada Bakan var, gelir cevap verir.

RESUL TOSUN (Tokat)- Sallıyorsun burada.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Evet, tablo budur.

Başka bir şey söyleyeyim ben size o zaman.

RESUL TOSUN (Tokat)- İlahiyat mezunlarını müdür muavini bile yaptıramıyorlar, sen "müdür" diyorsun.

BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen...

ENGİN ALTAY (Devamla)- Bakın, Sayın Başkana İçtüzüğü hatırlatırım, ilgili maddeler çerçevesinde dışarı çıkarır sizi.

Şimdi başka bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, öyle müdürler atıyorsunuz ki, bunlardan bir tanesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Altay, lütfen, 1 dakikada konuşmanızı tamamlayınız.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Şahsım adına da söz istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Siz konuşmanıza devam edeceksiniz. Onların sataşmalarına kulak asmayın.

Buyurun.

AHMET YENİ (Samsun)- Madde üzerinde konuşalım.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Öyle yöneticiler atıyorsunuz ki...

RESUL TOSUN (Tokat)- Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte...

BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla)- Öyle müdürler atıyorsunuz ki, bir sayın il millî eğitim müdürünüze, Sinop Millî Eğitim Müdürüne kendi ilinin parlamenteri üç defa telefon açıyor, lütfedip cevap vermiyor. Bütün sayın bakanlar, gece 11.00'de de olsa, dönüp bize cevap verirler.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Hırsızlık mı var, yolsuzluk mu var?!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yahu kardeşim, gel, konuş! Ondan millî eğitim müdürü olmaz. Hırsızlığı beni ilgilendirmez. Etik değeri bilmeyen, devlet nizamını bilmeyen adamdan millî eğitim müdürü olmaz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakan siyasî adamdır; niye cevap versin.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yok ya!.. Sen, devleti bilmiyorsun o zaman.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sizden çok daha iyi biliyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel de konuş!

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Çok iyi biliyorum; yirmibeş yıl öğretmenlik yaptım.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel konuş, gel!..

BAŞKAN - Sayın Altay, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; buyurun efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, şahsım adına da söz talebim var; bu nasıl iş?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, şu tavrınızı doğru buluyor musunuz? Şahsım adına da söz talep edeceğim diyorum; siz, ben kürsüde iken maddeyi oyluyorsunuz. Böyle şey olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Altay, şahsı adına söz talebinde nasıl bulunulacağı bellidir. Lütfen, oturur musunuz!

ENGİN ALTAY (Sinop) - Oturuyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Protesto ediyorum. Bari burayı terk edelim, kafanıza göre kanun çıkarın. Böyle şey olur mu yani! Biraz tahammülünüz olacak. (Ak Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte olarak, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın İnce, bir dakikanızı rica edeyim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bütün milletvekili arkadaşlarım zaman zaman, bu kürsüye çıkıp, bu kürsüden konuşuyorlar. Eğer, bu kürsüden karşılıklı olarak birbirimize söz atmak ve cevap vermek durumunda kalırsak, zorluklar yaşarız, gerekli insicam bozulur.

Lütfen, istirham ediyorum arkadaşlarımdan, hatiplere müdahale etmesinler.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Testi kırıldıktan sonra...

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce, şunu açıklamam gerekiyor; ben şunu dedim: Meslek sıralaması var, yazıyor; inşaat mühendisi şu kadar öğretim görevlisi şu kadar, hukukçu şu kadar, mimar şu kadar... Orada, şu kadar öğretmen kökenli milletvekili var diye yazmıyor; onu anlattım ben. Orada öğretmen yazmıyor; onu söyledim. (AK Parti sıralarından "istifa edecek misin?" sesleri, gürültüler)

Merak etme, edeceğim; istifamı kabul edecek misiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler) Ne konuşuyorsunuz o zaman?!

BAŞKAN - Sevgili arkadaşlarım, lütfen, hatibi dinleyelim.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Buraya oyumun rengini belirtmek için çıktım. Şimdi, ben nasıl sizin istediğiniz yönde bir oy kullanayım?! Bakın, ben burada en fazla millî eğitim konularında konuşuyorum. Yahu, sizin, benim danışmanıma bile tahammülünüz yok. Danışmanımın bile burada görevli olduğunu bilmenize rağmen, askıya almışsınız çocuğu, boşa çıkarmışsınız. Bir milletvekilinin torba kadroya geçmiş danışmanına tahammül edemeyen...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, yarın ben bir daha seçilemezsem, o çocuk boşta kalacak, nereye verileceği belli değil. Milletvekilinin danışmanıyla bile uğraşırsanız, sizin "kadrolaşmıyoruz" demenize kim inanır; ben inanır mıyım?! Milletvekilinin danışmanıyla uğraşılır mı?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Yine, Sayın Avni Doğan, bizim sıralarımıza doğru bakarak, aynen şöyle dedi: "İnşallah, siz de sosyal demokratsınızdır." Bu, bizim dünya görüşümüz. Siz bizim dünya görüşümüzü, böylesine dalga geçer bir üslupla söylerseniz... Ben size şöyle desem: İnşallah, siz de muhafazakârsınızdır, inşallah öylesinizdir... (AK Parti sıralarından "inşallah" sesleri, gürültüler)

RESUL TOSUN (Tokat) - Daha kötüsünü söyledin.

HASAN KARA (Kilis) - İnşallah.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, inşallah muhafazakârsınızdır, inşallah demokratsınızdır.

Değerli milletvekilleri, ortada bir sorun var. Tabiî ki, bu tasarı da bir sorunu çözmek için ortaya getirilmiş. Ortada bir sorun var; ama, bu, çözüm değil. Çözüm öner derseniz, bu kadar eleştiriden sonra çözüm öner derseniz... Bir binanın temelleri gitmiş, bina hasarlı, siz çatıda izolasyon yapıyorsunuz. Çözüm, öğretmen okullarından geçer, öğretmen yetiştirme modelinden geçer; önce buradan geçer, önce buradan başlar; birincisi buradandır.

İkincisi, ne yaptığınızın farkındaysanız, geçtiğimiz günlerde YÖK yasa tasarısı burada görüşülürken, anadolu öğretmen liselerinin ekpuanını siz kaldırdınız. Bir taraftan, bundan onbeş yirmi gün, bir ay önce anadolu öğretmen liselerinin 0,24'lük ekpuanını kaldıracaksınız, anadolu öğretmen liselerinin önünü tıkayacaksınız, sonra...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir şey yok.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Nasıl böyle bir şey yok?! Burada bürokratlarımız... Sevgili Müsteşarım, anadolu öğretmen liselerinin ekpuanı olan öğretmenlik tercihlerinde 0,24'ü o tasarıda kaldırmış mıydınız kaldırmamış mıydınız?! Kaldırılmıştı.

BAŞKAN - Sayın İnce, Genel Kurula hitap edelim lütfen.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Aradan bir ay geçmiş, bugün öğretmenleri düşündüğünüzü söyleyeceksiniz; ama, o gün neye oy verdiğinizi bilseydiniz, kuliste bekleyip de, içeriye hızla dalıp, içeriye hızla girip "bizim takım ne tarafa oy veriyor" deyip, o yönde oy kullanmasaydınız, bugün ben sizi anlayabilirdim. Bugün sizi anlayamıyorum tabiî ki. İçeriye gir... Tabiî ki kalabalıksınız, tabiî ki çoksunuz, bunu biliyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - İstifa et.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Başımıza da kakmanızın çok fazla bir anlamı yok.

İnşallah, 23 üncü dönemde, biz de bunun zevkini çıkaracağız. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Hiç merak etmeyin... Hiç merak etmeyin...

MEHMET SOYDAN (Hatay) - İşiniz zor, işiniz...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, öğretmenlerin öğretmen yetiştirme modeliyle ilgili sorununu çözmeden, okullardaki yöneticilerle ilgili sorunlarını çözmeden, öğretmenlerin velilerle, öğrencilerle ilgili sorunlarını çözmeden, ekonomik sorunlarını çözmeden, burada, göstermelik bir şeyler yaparak bu sorun çözülemez.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hallederiz... Hallederiz...

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Çözeriz.. Çözeriz...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Onun için.. Yoksa, bir öğretmen olarak, öğretmenlerin lehine olduğuna inansam, ne diye buna "hayır" oyu vereyim?! Mümkün değil. Beni, burada, komisyondaki birçok arkadaşım bilir; kafam basmazsa, kafama yatmazsa, kimse bana oy verdiremez.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Gelin verin...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Vallahi, bilmiyorum artık.

Onun için, buna "ret" diyoruz. Bu, öğretmenlere apolet kanunu değildir, öğretmenlere pırpır kanunudur. Öğretmenlerin er, onbaşı, çavuş olmasına gönlümüz razı olmaz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 30 Haziran 2004 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 00.38