DÖNEM
: 22 CİLT : 54 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
107 nci Birleşim
29 Haziran 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'ın,
Kocaeli'nin düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümü ve İlin
sosyoekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın,
patatesin ülke ekonomisindeki önemi ile üreticilerin ve çiftçilerimizin içinde
bulundukları sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
3.- Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercan'ın, Türkiye'nin, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin denetim
sürecinden çıkarılmasının AB sürecindeki önemine ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, (6/1134, 6/1135, 6/1143 ve 6/1147) esas numaralı sözlü sorularını
geri aldığına ilişkin önergesi (4/202)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde bulunduğu
durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve
31 milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların
boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz
2004 tarihinde tatile girmeyerek çalışmalarına devam etmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5.- Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/803 ) (S.Sayısı :
617)
6.- Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin
Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827)
(S.Sayısı : 618)
7.- Harp Araç ve Gereçleri ile Silah,
Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı : 458)
8.- Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/562) (S.Sayısı : 464)
9.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/815) (S.
Sayısı: 579)
10.- Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı : 614)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
ASLANOĞLU'nun, kamu kurum ve kuruluşlarınca verilen Hazine garantilerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/2446)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Bilgi Edinme Hakkı Yasasına ve Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Yasaya
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2447)
3.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin faiz oranlarının düşürülüp
düşürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı
(7/2468)
4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Eve Dönüş Yasasından yararlanmak isteyenlere ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2475)
5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
çocuk gözetimevleri kurulup kurulmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/2523)
6.- Malatya Milletvekili Muharrem
KILIÇ'ın, "pembe kart" sahibi vatandaşlarımıza ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2638)
7.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana
İlindeki kültürel amaçlı yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2697)
8.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
okuma yazma kurslarına ve ilköğretime ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2701)
9.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
hastanelerdeki döner sermaye uygulamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2703)
10.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/2712)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan kuruculara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2716)
12.- Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, 19 Mayıs törenlerinde imam-hatipli bir öğrencinin konuşma
yapmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/2719)
13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Çamlıdere Barajı civarında bulunan fosil kalıntılarına ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2738)
14.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
Kırklareli civarındaki Longoz ormanlarının korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2740)
15.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Irak'taki Türkmenlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah GÜL'ün cevabı (7/2742)
16.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Salihli Organize Sanayi Bölgesi için gereken ödeneğe ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2744)
17.- Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, balıkçılarımızın sorunlarına ve bazı balık türlerinin tükenmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı
(7/2776)
18.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki harita ve kadastro
mühendislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/2789)
19.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait taşınmazlara ve İstanbul
Deprem Master Planına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/2797)
20.- Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, Adana Fen Lisesinin personel ve ekbina ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2811)
21.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, atama nakil yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2812)
22.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
Karayolu Taşıma Yönetmeliğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
COŞKUN'un cevabı (7/2822)
23.- Van Milletvekili Maliki Ejder
ARVAS'ın, hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere,
- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
buğday üretimindeki kalite sınıflandırmasına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2837, 2838)
24.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın,
THY'nin fiyat tarifesine ve 2003 yılı kâr-zarar durumuna ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2840)
25.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün idarî ve teknik personel ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/2892)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan,
ekolojik tarım ürünlerinin Türkiye ekonomisi açısından önemine,
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı,
Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç'un ölümünün 44 üncü yıldönümüne, eğitimde ortaya
koyduğu görüşlere ve köy enstitüleri uygulamalarındaki çalışmalarına,
Sivas Milletvekili Orhan Taş, Sivas'ın
tarihî ve kültürel değerlerine ve turizm gelirlerinden daha fazla pay
alabilmesi için alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22
milletvekilinin, tarımsal destekleme politikalarının amaç ve ilkeleri ile
tarımsal sorunların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla genel görüşme (8/16),
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 22
milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirlenmenin sebeplerinin ve sorumlularının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması (10/200),
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler ile Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin Almanya'ya,
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Suriye'ye,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
dağıtılmış bulunan 613 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Sosyal
Sigortalar Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı : 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı : 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı :
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında (1/731) (S. Sayısı : 349)
6 ncı sırasına alınan, Dahiliye Memurları
Kanunu, İl İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/802) (S.
Sayısı : 461),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5 inci sırasına alınan, Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (1/828) (S.Sayısı : 613),
7 nci sırasına alınan, Hayvanları Koruma,
(1/323) (S. Sayısı : 446),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini
müteakiben, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
29 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.48'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Ahmet Küçük |
|
Bilecik |
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
|
|
Karaman |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
No. : 156
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Haziran 2004 Cuma
Tasarılar
1.- Ölüm Cezasının
Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
(1/831) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)
2.- Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart
Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/832) (Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.2004)
Raporlar
1.- Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (Dağıtma tarihi : 25.6.2004)
(GÜNDEME)
2.-
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/249) (S. Sayısı : 615) (Dağıtma tarihi : 25.6.2004)
(GÜNDEME)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin, tarımsal destekleme politikalarının amaç ve
ilkeleri ile tarımsal sorunların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/16) (Başkanlığa geliş
tarihi : 16.6.2004)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü ve 22 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirlenmenin sebeplerinin ve
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/200) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.6.2004)
No. : 157
28 Haziran 2004 Pazartesi
Raporlar
1.- Belediyeler Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/766) (S. Sayısı : 616) (Dağıtma tarihi: 25.6.2004) (GÜNDEME)
2.- Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/803) (S. Sayısı : 617) (Dağıtma tarihi:
28.6.2004) (GÜNDEME)
No. : 158
29 Haziran 2004 Salı
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 9.6.2004 Tarihli ve 5186 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/833) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2004)
Tasarılar
1.- Elektrik Piyasası Kanunu, Doğalgaz Piyasası Kanunu ve Petrol
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/834) (Plan
ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)
2.- Petrol Kanunu Tasarısı (1/835) (Adalet, Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.6.2004)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/836) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.6.2004)
4.- Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/837) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.6.2004)
5.- Avrupa Orman Enstitüsüne İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/838) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)
6.- Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası
Kanunu Tasarısı (1/839) (Adalet, Plan
ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)
7.- Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/840) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2004)
Teklif
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkındaki İçtüzük Teklifi (2/305) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.6.2004)
Tezkereler
1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/594) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.6.2004)
2.- Afyon Milletvekili Mahmut Koçak'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/595) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.6.2004)
3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/596) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.6.2004)
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/597) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 25.6.2004)
5.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/598) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.6.2004)
6.- Kocaeli Milletvekili M. Sefa Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/599) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.6.2004)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/600)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.6.2004)
8.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/601) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi :
25.6.2004)
9.- Tokat Millletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/602)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.6.2004)
Raporlar
1.- Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi :
29.6.2004) (GÜNDEME)
2.- Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Avrupa
Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/768) (S. Sayısı: 619)
(Dağıtma tarihi : 29.6.2004) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde
bulunduğu durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)
(Başkanlığa geliş tarihi : 16.6.2004)
2.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü ve 31 Milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki
olumsuzlukların boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202) (Başkanlığa geliş
tarihi : 16.6.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
29 Haziran
2004 Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
107 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet,
konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, İzmit İlinin
kurtarılış yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'a
aittir.
Sayın Ayar, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar'ın, Kocaeli'nin düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü
yıldönümü ve İlin sosyoekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İzmit'in düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü
yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kocaeli halkının dört gündür coşkuyla
kutladığı şenlikleri düzenleyen Valilik ve Büyükşehir Belediyemize teşekkür
ediyorum. İzmit'in düşman işgalinden kurtarılışını bir kez daha kutluyor; Millî
Mücadelemizin Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve
şehitlerimizi rahmetle, şükranla ve minnetle anıyor; gazilerimize uzun ömürler
dileyerek saygılarımızı sunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Kocaeli,
Avrupa-Asya yolu üzerinde, deniziyle, yeşiliyle, iklimiyle, bereketli
topraklarıyla Türkiye'nin en güzel şehirlerindendir. Tarihi üçbin yıl öncesine
kadar uzanır. Bu topraklarda Bithynia (Bithinya), Nicomedia (Nikomedya), Roma,
Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere birçok uygarlık
kurulmuştur.
Mondros Mütarekesinden sonra, 13 Kasım
1918 tarihinde İtilaf Devletlerinin donanmasının Marmara'ya girmesiyle, İzmit,
son kez işgal edilmiştir. 27 Ekim 1920 tarihinde, İngilizler, İzmit'i Yunanlara
bırakarak çekilmişlerdir. 28 Haziran 1921'de, Kuvayı Millîyecilerimiz çetin
mücadeleden sonra İzmit'i yeniden ele geçirmişlerdir. Yüce Tanrı'dan
temennimiz, şehrimizin bir daha düşman işgaline uğramamasıdır.
Değerli milletvekilleri, 1954 yılına kadar, Kocaeli'nin bir ucu
İstanbul'da, bir ucu Bolu-Düzce'dedir. 1954 yılında Sakarya'nın il olmasıyla
beraber, Sapanca, Adapazarı, Hendek, Akyazı, Karasu İzmit'ten koparılmış; 1966
yılında da, Kaynarca, yine Sakarya'ya bağlanmıştır. Yalova il yapılırken, yine,
Altınova da Kocaeli’nden ayrılmıştır; bir zamanlar Tuzla, Gebze'nin de
mahallesiydi.
Toprak bakımından 67 vilayetin en küçük
ili Kocaeli olmuştur. 81 vilayet içerisinde de, Kocaeli'nden toprak bakımından
küçük 4 il daha bulunmaktadır.
Bugünkü Kocaeli, Körfezin etrafına inci
gibi dizilmiş; Karamürsel'den Gebze'ye kadar ilçe ve beldelerden müteşekkil,
bütünlük arz eden bir şehirdir; ayrıca, kuzeyde, sahil ilçemiz Kandıra vardır.
Bu dar coğrafyada, 2000 yılı nüfus
sayımına göre 1 250 000 kişi yaşamakta, kilometrekareye 350 kişi düşmektedir;
Türkiye'nin her bölgesinden göç almaya devam etmektedir. İstanbul'a bitişik
olması, deniz, demir ve karayollarının bulunması, enerji ve su kaynakları,
uygun arazileri, Kocaeli'ni, sanayi için cazibe merkezi yapmıştır. İlimizde,
400 büyük, 7 000 küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşu vardır.
Türkiye'de fert başına millî geliri en
yüksek olan ildir Kocaeli. 2003 yılında 14 katrilyon civarında vergi ödemişiz,
2004 Ocak-Mayıs döneminde de 6 katrilyon 300 trilyon vergi tahakkuk
ettirilmiştir. Yani, 2003 yılında, devlete yaklaşık 15 katrilyon vermiş,
karşılığında 9 trilyon alabilmişiz. Bir başka ifadeyle, genel bütçeye yüzde
14,32'lik bir bölümü Kocaeli veriyor, bunun karşılığında da binde 65
alabiliyor; yani, 17 verip, 1 almışız.
İstanbul'dan sonra en çok vergiyi Kocaeli
ödüyor, vergi tahsilatında Türkiye birincisiyiz. Ayrıca, 50 kişi üzerinde işçi
çalıştıran 259 büyük firmanın vergileri de başka illere yatmaktadır.
Kocaeli'nde faaliyet gösteren firmalar vergilerini ilimizde ödeseler, bu
oranlar daha da katlanır. Bu durum, bilhassa büyükşehir belediye paylarının
hesaplanmasında haksızlık doğuruyor.
Asrın felaketi olan 1999 yılındaki
depremin merkezi Gölcük'tür, büyük can ve mal kayıpları olmuştur. 2000 ve 2001
yılı krizleri en çok İzmit'i etkilemiştir; çünkü, sanayi şehridir, binlerce
insanımız işsiz kalmıştır.
Eğitimde sorunlarımız var, 2 000 civarında
derslik açığımız var.
Duble yollarımızı bitirmeye çalışıyoruz.
10 000 kişiye ve 11 doktor düşüyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayar.
EYÜP AYAR (Devamla) - ...yatak sayısı
bakımından Türkiye'de 46 ncı sıradayız.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle
bağlamak istiyorum: Bugün, Kocaeli'nin en büyük sorunu, çok kıymetli, ama, dar
olan coğrafyasını kurtarmaktır, gelişigüzel yapılaşmaya dur dememiz lazım.
Sadece Gebze'de, Kocaeli'ndeki sanayiini yüzde 60'ı toplanmıştır, organize
sanayi bölgesi kurmak isteyen herkese izin vermişler; bir ilçe bu yükü
taşıyabilir mi, hesap eden olmamış.
Bir zamanlar balık dolu olan Körfez, bugün
ölüdeniz durumundadır. 35 liman ve iskele kurulmasına müsaade edilmiş; Körfez
bu kadar yükü taşıyabilir mi hiç düşünülmemiş, isteyene ver gitsin mantığı
uygulanmış.
Yapmamız gereken en önemli iş, ilimizin
tümünü kapsayan bölgesel gelişme, yani, stratejik master plan yapmaktır,
gelişigüzel kullanımlara son vermemiz lazım. Bu kıymetli toprakları hovardaca
kullanmayalım, çevreyle uyum sağlayalım.
Kocaeli, Türkiye'ye yapacağı her türlü
katkılarıyla parlayan yıldız olmaya devam edecek diyorum; hepinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı ikinci söz, patates üreticileri
ve çiftçilerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan'a aittir.
Buyurun Sayın Oyan.
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan'ın, patatesin ülke ekonomisindeki önemi ile üreticilerin
ve çiftçilerimizin içinde bulundukları sorunlara ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ilk kez gündemdışı söz alarak konuşuyorum.
Türkiye'de çiftçinin çok zor günler
yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Hava koşulları ve doğal afetler gibi
olağanüstü doğal koşullar da, çiftçiyi, bu yıl her zamankinden daha fazla
yordu. Bütün bu doğal süreçlere karşı çiftçi savunmasız. Sosyal devletin elini
toplumsal dayanışmadan çekmiş olması da çiftçiye dönük politikaların
olmamasıyla birleşince, afet iyice büyüyor; yani, Türkiye'de doğal afetler,
aslında, sosyal afet haline geliyor; çünkü, Türkiye'de, bugün, tarımda
uygulanan politikasızlıklar nedeniyle, gerçek anlamda sosyal afet koşulları
içerisinden geçiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tarımda
politikasızlık, çaresi çok bulunamayan, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Eğer,
politikaları Ankara'dan değerlendirme nosyonunu, kavramını yitirirsek, bu, baş
edilemez bir sorun haline gelir. İnsanlar, doğayla baş edebilirler, selle,
kuraklıkla da baş edebilirler, bunun önlemlerini alabilirler; ama, böylesine
bir politikasızlığın önlemi yoktur, Ankara'nın devreden çıkmasının tedavisi
yoktur.
Türkiye, beş yıldır, IMF, Dünya Bankası
politikalarını izliyor ve birçok çiftçi, bugün, bu politikaların süne
zararlısından daha zararlı olduğunu görmeye başladı; buna karşı çıkıyor.
Dolayısıyla, bugün bu politikaları harfiyen uygulayanların, tarımın
çökertilmesi konusunda tarihî bir sorumluluk taşıdıklarının bilincinde olması
gerekir.
Değerli arkadaşlar, 2000 yılından beri
bütün destekler terk edildi, bir tek doğrudan gelir desteği var; bunun da
üretimle ilgisi yok, gecikmeli ödeniyor. 2003 yılının ödemeleri henüz
gerçekleşmedi. "İkinci taksiti 1 Haziranda ödenecek" denildi, 24
Haziranda Sayın Bakan "önümüzdeki günlerde ödenmeye başlanılacak"
dedi. Dolayısıyla, o dahi yürümüyor. Üstelik, 2004 yılı için yapılacak ödemeler
de faizdışı fazla hedeflerine feda edildi, 2004'te dönüm parası sabit
bırakıldı; yani, enflasyonun erime sürecine terk edildi.
Mazot desteği, sadece 2003 için uygulandı.
Herhangi bir yasal dayanağı yok, bundan sonra da mazotla ilgili herhangi bir
destek gündemde değil.
Pamukta prim uygulaması da faizdışı
fazlaya feda edildi ve 90 000 lirada tutuldu. Bütün bunlar neye yol açıyor;
pamuk ekmeyen patatese yöneliyor ya da başka bir ürüne yöneliyor.
Dolayısıyla,Türkiye'de ürün deseni bilinçsizce değişiyor.
Bakınız, Türkiye, patates üretiminde
dünyada çok önemli bir noktada değil, yüzde 2'sini temsil ediyor dünya
üretiminin. 6 000 000 ton patates üretiyoruz; fakat, tüketimimiz sadece 2 000
000 ton. Aradaki fazlayı ne yapacaksınız; ya ihraç edeceksiniz ya da içtüketimi
artıracaksınız. Peki, ihracata yönelik ciddî bir politikanız var mı; hayır.
Geçenlerde bir kararname vesilesiyle ton başına 19 dolarlık bir destek gündeme
geldi. Kararname, 23 Mayısta Resmî Gazetede yayımlanıyor, 1 Nisandan geçerli,
31 Mayısta son buluyor; yani, bunun çiftçiye bir yarar sağlaması mümkün değil.
Bundan yararlananlar, önceden haber alan, iktidara yakın bazı ihracatçılar
oluyor. Böyle bir politika, politikasızlığın aslında bir başka biçimi; yani,
tarıma dönük politika olmamasının, teşvikin de teşvik gibi uygulanmamasının bir
başka yönü.
İçtüketimi geliştirmek gerekiyor. İnsan
beslenmesinde, hayvan beslenmesinde ve nişasta, vesaire birtakım ürünler elde
etmek bakımından sanayi üretiminde ve sanayie dönük yeni patates türlerinin
geliştirilmesini desteklemek lazım.
Ben, birkaç haftadır Ödemiş'e gidip
geliyorum. Ödemiş, Türkiye'deki patates üretiminin yüzde 10-12'sini temsil
ediyor; yani, Ege Bölgesi bu kadarını temsil ediyor; ama, Ödemiş de bunun yüzde
90'ını tek başına temsil ediyor. Ödemiş, ilginç bir yer; patateste iki ürün
alınabilen tek yer, tek nokta Türkiye'de; ama, üreticiler, bugün, patatesi
tarlada bırakmaya kararlılar. Niçin; çünkü, kiloda toplama maliyeti 40 000
lira; toptan satsanız, nakliye, vesaire, 50 000-60 000 lira. Bu da, asla
giderleri karşılamıyor; daha önce yapılmış elektrik giderlerini, vesaireyi
saymıyorum. Şu an üretici, ürettiği ürünün, bir doğal afetten daha fazla bir
afete uğramışçasına, yüzde 100'ünü tarlada bırakma noktasına gelmiş.
Değerli arkadaşlarım, peki, bu
üreticilerin girdisi nasıl ödenecek, bunların elektrik borçları nasıl ödenecek,
bunların kredileri nasıl ödenecek? Sayın Tarım Bakanı, geçenlerde, 24 Haziranda
şöyle bir şey söyledi: "Patates üreticisi -bir ilimiz için veriyor- bir
ilimizin tarımsal elektrik borcunun 200 trilyon lira olduğunu biliyorum."
Ama, bunu bilmek yetmiyor. Sayın Bakan şunu söylüyor: "Bir müddet sonra
cerrahî müdahale gerekiyor, ya haciz ya da elektriği kesme yoluna gidilecek.
Faizle ilgili birikmiş borçları yaymak gerekiyor" diyor. Şimdi, cerrahî
müdahalenin elektriği kesmek biçiminde olması kadar antisosyal bir şey olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla)- Evet, borçları
yaymak, ertelemek çözüm burada; bu çözümü bulmak zorundayız. Türkiye'de
üreticiler perişan. Üreticinin gerek TEDAŞ'a olan borçlarının mutlaka
ertelenmesi gerekiyor gerekse de tarım kredi kooperatiflerine ya da Ziraat
Bankasına olan borçlarının ertelenmesi gerekiyor. Sadece Ödemiş için değil,
sadece Nevşehir, Niğde için değil, Türkiye'de birçok üründe bu var, birçok ürün
afete konu oldu. Bütün bu kesimleri gözeten politikalara ihtiyaç var.
Tabiî, çözüm yolları, uzun vadeli
politikalar geliştirmekten geçiyor, Türkiye'de ulusal ve bölgesel anlamda tarım
politikalarını oluşturmaktan geçiyor, ürün desteğini yeniden tanımlamaktan
geçiyor; arz fazlası veya eksiği olan ürünlerde bu politikaların ürün bazlı
olarak gündeme getirilmesi gerekiyor. Prim desteğinin buna bağlı olarak mutlaka
gündemde olması ve doğrudan gelir desteğinin de üretimle bağlantısının
kurulması gerekiyor. Dolayısıyla, patates için de benzer çözüm yollarına
ihtiyaç var. Bu üründe, mutlaka, ulusal ve bölgesel üretim politikaları
geliştirmek lazım. Siyasetüstü bir kalıcılık geliştirmek lazım; yani, burada,
üreticinin, üniversitenin, kamu ve özel sektör temsilcilerinin birlikte işbirliği
yapabileceği alanlar oluşturmak lazım; yani, ürün bazlı politikaları, sektör
bazlı politikaları geliştirmek lazım; alternatif ürünlere desteği politika
haline getirmek lazım.
Tabiî, bu arada, verimliliği artırmak,
ama, maliyetleri de bir başka açıdan düşürmek gerekiyor. Maliyeti düşürmenin
yolu şu: Patates ya da başka ürünlerde -ama, patates için çok önemli- sulama,
maliyetin yüzde 20'si ve bunu, mutlaka düşürmek gerekiyor; damlama yöntemine
geçmek gerekiyor. Küçük Menderes için söylüyorum; Beydağı Barajını bitirmek
gerekiyor. Onun dışında, tohum tescil yasasının bugün tohumda üretim maliyetini
çok artırıcı bir noktaya gelmiş olmasına çözüm aramak gerekiyor. Bu
maliyetlerle, Türkiye'de, üreticinin bu üretime devam etmesi ve Türkiye'nin,
dünya tüketiminin, kişi başına tüketimin yirmide 1'i, otuzda 1'i düzeylerinden
daha yukarı çıkacak bir noktaya getirilmesi mümkün gözükmüyor. Bütün bunlara
çözüm bulmamız lazım. Türkiye'de tarımı ne IMF'ye ne Dünya Bankasına ne de
çokuluslu şirketlerin, tohum ya da diğer üretimler yapan şirketlerin insafına
terk edebiliriz. Mutlaka, tarımda da ulusal düşünme geleneğini yeniden kazanmamız
gerekiyor. Umarım, bu uyarılar bir işe yarar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşmaya, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap verecektir.
Sayın Güçlü buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın
Oğuz Oyan, İzmir bölgesindeki patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili olarak
gündemdışı yaptığı konuşmada, tarım politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde
bulundu, düşüncelerini ifade etti. Ben, kendilerine teşekkür ediyorum ve ben
de, konuyla ilgili düşüncelerimi ve patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili
gözlemlerimizi, düşüncelerimizi bu vesileyle kamuoyuna duyurmak istiyorum.
Türkiye'de, içinde bulunduğumuz dönemde,
geçen on yılın etkilerini yok saymak ve bir fotoğraf çekerek bugün hadiseleri
konuşmak, değerlendirmeleri buna göre yapmak elbette doğru değildir; böyle bir
şey, hayatı, olayları gerçek olarak tanımlamak açısından, kamuoyunu doğru
bilgilendirmek olarak düşünülemez. Geçmişte, geçen on yıllık bir süre
içerisinde Türkiye'de meydana gelen gelişmeleri çok iyi bilen insanlar olarak
sizlere, elbette, bugün, meydana gelen olumsuzlukları telafi etme, özellikle
kamu maliyesinde meydana gelen boşlukları, olumsuzlukları, eksiklikleri giderme
konusunun hükümetimizin öncelik verdiği bir konu olarak bilinmesini ve bunun
sonucu olarak da, reel sektörde meydana getirmeye çalıştığımız iyileşmelerin
bunun devamı olarak ortaya çıktığını ifade ediyorum.
Tarım politikalarıyla ilgili olarak, Sayın
Hocamız Oğuz Oyan, Türkiye'nin, IMF'ye, Dünya Bankasına ve uluslararası
şirketlere tarımı terk etmemesi gerektiği şeklinde bir düşünceyi son cümleler
olarak ifade etti; buna, elbette, bu milletin bütün fertleri olarak
katılıyoruz. Biz, ulusal politikalarımızı, herkesten daha çok geliştirmek,
tatbik etmek mevkiinde olan insanlarız, parti olarak da bu anlayışın mensupları
olarak buradayız ve ben, kendi ülkemde, toplumumuzun, milletimizin, özellikle
kırsal kesimin ihtiyaçlarına yönelik olarak politikalarımızı belirlerken,
araçlarımızı tespit ederken bu bakış açısına göre yapılması gerektiği konusunda
hiç tereddüt taşımayan bir insan olarak, bu sözü, aynen, ben de ifade ediyorum
ve birbuçuk yılı aşkın bir dönem içerisinde uyguladığımız politikalarda,
elbette, Dünya Bankasıyla devam eden anlaşmanın tezahürleri olarak
politikalarımızda, araçlarımızda çok önemli değişiklikler olmadığını da biliyoruz.
Ama, bütün bunlara rağmen, Sayın Oğuz
Oyan'ın ifade ettiği "bir tek doğrudan gelir desteği var" ifadesinin
hiç de doğru bir tespit olmadığını, mutlaka tashih edilmesi, düzeltilmesi
gereken bir yönü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün, doğrudan gelir desteği,
tarımsal destekler içerisinde yüzde 75'in üzerinde payı olan bir ana destektir;
ancak, Hükümetimizin, gerek primler gerekse hayvancılığa yönelik gayretleriyle,
neredeyse 800 trilyona yaklaşan bir ekkaynağın ilave olarak tarıma aktarılmaya
çalışıldığını ve bununla ilgili olarak birkısım başka kurumlarımızın harcadığı
kalemlerin sektörümüze yansıdığını ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, konuşma
arasında belirttiği, Türkiye'de sanayiin ihtiyaç duyduğu temel tarımsal
hammaddelerin yurt içerisinde üretimini artırmak, talebi giderek artacak olan
hayvansal üretimi canlandırmak, gerektiğinde bunların ihraç edilebilir bir
seviyeye yükseltilmesi konusunda çalışmalar yapmak, Hükümetimizin de,
Bakanlığımızın da öncelik verdiği hususlardır. Nitekim, beyazette bugünlerde
Avrupa Birliğinden beklediğimiz cevap, bu sektörümüzü dışa açabilecek bir
gelişmeyi ortaya koyacak niteliktedir.
Aynı zamanda, hayvancılık sektöründe
yapmış olduğumuz desteklerin boşa gitmemesi ve bu sektörün sürdürülebilirliğini
sağlamaya yönelik olarak fiyatlarda meydana gelen düşmeyi telafi etmek için
ekdestek primi uygulamamız, yine, bizim bu anlayışımızın tabiî bir tezahürüdür.
Yine, Sayın Hocamızın çok iyi bildiği
gibi, hayvancılık sektörünün gelişmesi açısından en temel girdi olan yem
bitkileri üretiminin Türkiye'de ne kadar hızlı arttığını, özellikle kendi
bölgesinde yem bitkisi ekim alanlarının, tarım alanlarının yüzde 25'ine kadar
yükseldiğini ifade edebiliriz. Bu, ülkemiz açısından gerçekten çok sevindirici
bir gelişmedir; bunlar, elbette, kendiliğinden de olan şeyler değildir.
Dolayısıyla, sektörde meydana gelen gelişmeleri sıralayacak olursak, evvela elbette,
bir öncelik sırası içerisinde hareket etmeliyiz ve Türk çiftçisinin bugün için
gelirini, üretimini artıracak olan temel konular üzerine yönelmeliyiz; çünkü,
eğer sorunlar olarak sayacak olursak, yüzlerce kaleme ulaşabiliriz; ama, buna,
ne kaynak ne de insangücü, kısa sürede, topluca cevap vermek ve çözüm üretmek
imkânındadır.
Ben, 2004 yılında, ülke çapında,
Bakanlığımın şu anda üzerinde yaygın, etkin olarak durduğu ve sonuç alma
konusunda, kamuoyunun, özellikle sektörümüzle ilgili insanların çok yakından
takip ettiği ve ortaya çıkacak sonuçların, çiftçilerimiz başta olmak üzere,
toplumumuz açısından çok önemli gelişmelere sebep olacak bazı alanları sizlere
sıralamak istiyorum:
Şu anda 35 ilimizde yürüttüğümüz süne
mücadelesinin çok önemli bir kısmı tamamlandı. Sadece Çukurova yöresi hariç,
Türkiye'nin bütün bölgelerinde bu konuda iyi sonuçların ortaya çıkacağını, süne
zararlısının etkisinin çok aza indirileceğini, yüzde 1'in altında emgi
oranıyla, bu sene çiftçilerimizin ürün satacağını büyük oranda tahmin ediyoruz.
Bunun, gelir artışı itibariyle, çiftçilerimiz açısından çok kıymet ifade
edeceğini ve yine, bunu, sektörümüzle ilgili olan, takip eden arkadaşlarımızın
bilebileceğini söylüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisine mensup
arkadaşlarımız geldiler, tohumculuk konusunda projemizi gördüler, biz
kendilerine bilgiler de gönderdik. Bu sene, tahıl tohumculuğunda çok önemli bir
adım atıyoruz. Bu insanların ihtiyaç duyduğu tohumların yüzde 50'sini
sağlayacak bir projeyi hayata geçirdik ve 300 000 ton sertifikalı tohumu tahıl
üreticisine sunacağız; dolayısıyla, bunun, Türkiye'de, hem üretimin hem verimin
hem de kalitenin artmasına sebep olacağını hepimiz tahmin edebiliriz.
Bir başka husus, özellikle doğu
bölgelerimizi çok ilgilendiren bir husus, İç Anadolu'yu ilgilendiren bir husus,
mera konusudur. Bununla ilgili olarak daha önce bir karış merayı bile teslim
etmeyen bir ülkede bu seneki hedefimiz 600 000 dekardır ve hayvancılık
açısından çok örnek bir gelişme olacak niteliktedir.
Sebze tohumculuğundaki gelişmeyi daha önce
ifade ettim.
3 Temmuzda, Konya'da "Anadolu
Esmeri" diye ifade ettiğimiz hayvan ıslah projesini de başlatacağız.
Şimdi, kıymetli arkadaşlarım, tarım
sektörüyle ilgili bu saydığım hususların ne kadar temel konular olduğunu ifade
etmeye, altını çizmeye ihtiyaç yok; ama, maalesef, Türkiye'de, âdeta, tarımın
adı geçtiğinde, ilk anda akla gelen en önemli meseleler, bugün, 2004 yılında
bizim uğraştığımız konulardır. Bunlar, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar
itibariyle yapılması gereken, ertelenemeyecek nitelikteki işlerdir ve bununla
yoğun olarak uğraşıyoruz; inşallah, bu konudaki projelerimiz, hayata geçirmeye
çalıştığımız gayretlerimiz olumlu sonuçlar verecek ve hep birlikte, bunun
sonuçlarını, bu ülkede, zaman içerisinde göreceğiz ve çiftçilerimize
yansımasına şahit olacağız; tabiî, bu, hepimiz açısından çok büyük bir mutluluk
kaynağı olacaktır.
Patatesle ilgili konuya gelince; elbette,
üreticimiz açısından çok olumlu geçmeyen bir zaman dönemindeyiz. 2003 yılı,
patates üreticisi açısından, gerçekten, çok ıstıraplı geçti; üretim fazlası
doğdu ve dolayısıyla, 2003 yılı mahsulünün 2004 yılına intikal ettiğini ve
halen ülkemizin büyük patates üretim merkezlerinde, belki niteliğini de büyük
ölçüde kaybetmiş ürünlerin bulunduğunu biliyoruz. Bu arada yeni mahsul de
çıktı; dolayısıyla, İzmir bölgemizde sorunlarla karşı karşıya kalındı,
devralınan bir sorun âdeta. 2004 yılı birinci ürün patates sökümlerinin
nispeten erken yapılması ve Adana yöresi hasadına rastlamasıyla birlikte, 2003
yılı ikinci ürün sonbahar patatesinden kalan stokların da varlığı, piyasada
fiyatların düşmesine neden oldu veya arzu edilen seviyede oluşmasına engel
oldu. Geçtiğimiz iki haftada, çiftçimizin, Ödemiş İlçemizde patatesin
kilogramını 40 000 ilâ 50 000 liradan satabildiğini biliyoruz. Bunda,
çiftçimizin ürününü kabuğu tam olgunlaşmadan satmak istemesi ve bu ürüne de
tüccarın depolama özelliği olmamasından dolayı düşük fiyat vermesinin de bir
etkisi var. Ancak, bugün itibariyle, patatesin olgunlaşmasıyla birlikte
çiftçilerimizin eline geçen fiyatlar, birinci boy patatesin kilogramı için 70
000 liraya yükselmiştir, nispî bir
iyileşme söz konusudur; ama, bu da, çiftimizin kâr edecek bir fiyat seviyesine
ulaştığını göstermez. Bugün için maliyetlerin, bu piyasada teşekkül eden
fiyattan daha yüksek olduğunu biliyoruz.
Ülkemizde tarımsal ürünlerde yaşanan fiyat
istikrarsızlığı, yıllardan beri süregelmektedir. Üretim kararlarını kendileri
almakta, ancak, yıllar itibariyle üretimde büyük dalgalanmalar ortaya
çıkmaktadır. Sonuçta, hem üreticimiz hem de tüketiciler, fiyat istikrarsızlığı
nedeniyle mağdur olabilmektedir. İşte, burada ön önemli sorun, üretici
örgütlerinin eksik olması ve fonksiyonlarını yerine getirememesidir.
İşte bu noktada, bugün Meclisimizde,
Üretici Birlikleri Yasası Tasarısını görüşeceğiz. Elbette, Türk çiftçisinin tüm
sorunlarını çözecek bir yasal düzenleme değildir; ama, başta patates olmak
üzere, sebze ve meyveyle ilgili olarak, bu tip dayanıksız ürünlerimizde en
önemli katkıyı yapacak örgütlenme biçiminin, üretici birlikleri olduğunu
biliyoruz.
Dolayısıyla, bugün vereceğiniz katkılarla
ortaya çıkacak, hayata geçecek olan üretici birliklerinin, aynı zamanda patates
üreticilerimiz açısından da kendi sorunlarına cevap arama ve çözüm yolu üretme
konusunda katkısı olacağı ortadadır.
Bu arada, tohumluk konusu, elbette, bütün
alanlarda olduğu gibi patates için de önemlidir. 2004 yılında 25384 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, tohum üretimi için düşük
faizli tarımsal kredi kullanma imkânı getirilmiştir ve bu çerçevede çiftçimize
2 katrilyon liralık düşük faizli kredi kullandırılacaktır. Kararname
kapsamında, sertifikalı tohum ve meyve fidanı kullanan çiftçilerimize, tarımsal
kredilere uygulanan cari faiz oranından yüzde 40 ilâ 50 oranında indirimli ve
üç yıl vadeli bir kredi kullanımı imkânı söz konusudur; bu, patates üreticileri
için de geçerlidir.
Geçen yıl patates ihracatı konusunda
karşılaştığımız durum, elbette, sektörün sorununa çözüm getirememiştir.
Yaşadığımız bu olumsuz durum ve getirilen tedbirin bir bakıma sektörde nefes
aldırma imkanının olmaması nedeniyle, bu yıl, en başta Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı olarak konu üzerinde çok daha hassasiyetle duracağımıza ve İç Anadolu
açısından esas büyük üretim sezonu geldiği anda bu tedbirin mutlaka hayata
geçirilmesi ve ihracat desteğinin yürürlüğe konulmuş olması gerektiğine
inanıyorum. Bununla ilgili olarak üzerimize düşen görevi yapacağız ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı ve bakanlıklarla işbirliği içerisinde, hayata geçirme
konusunda çalışmalarımızı yürüteceğiz.
Elektrik borçlarıyla ilgili konuda,
elbette, sorumlu bakanlığın Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmadığını
biliyorsunuz. Türkiye'de özellikle tarımsal sulamalarda kullanılan elektrikle
ilgili bir büyük sorunu da görmezlikten gelemeyiz. Bugün için anapara ve
faiziyle birlikte toplam 782 trilyon liralık sulama amaçlı kullanılan bir
elektrik borcu birikmiştir. İlgili kurumumuzun, yani, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığımızın ve ilgili genel müdürlüğümüzün bu konuda bir çalışma yaptığını
biliyoruz; ancak, henüz önümüze fiilen bir çözüm önerisi gelmiş değildir; ama,
bu durum, çözülmesi gereken bir sorun olarak varlığını hissettirmektedir.
Ben, konuşmamın sonunu şu şekilde
tamamlamak istiyorum: Sektörümüzün içerisinde bulunduğu durum, elbette, bazı
alanlarda piyasa mekanizmasından olumsuz olarak etkilenmektedir. Afetler, bu
yıl üreticimizin durumunu biraz daha zorlaştırmıştır; ama, Hükümetimizin bu
konuda tedbire yönelik olarak başlatmış olduğu çalışmalar ilk sonuçlarını
vermiştir. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, 2004 yılında, zarara uğrayan
çiftçilerimize yönelik belli oranda ödemenin yapılması konusunda bir karar
almış ve bu, önümüzdeki günlerde daha da kesinlik kazanacaktır.
Yasa düzenleme çalışmaları devam etmekte;
ilki, bugün huzurunuza gelecek olan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısıdır; İnşallah, önümüzdeki günlerde, Meclisimiz tatile girmeden önce
getirmeyi ve kanunlaşmasını beklediğimiz Tarım Ürünleri Sigorta Yasa
Tasarısıdır, diğer taraftan da, Türk çiftçisinin ihtiyaç duyduğu tarımsal
destekleri sağlama konusunda şimdiden başladığımız hazırlıklardır. Önümüzdeki
dönem, 2006-2010 yılları arasında uygulayacağımız tarımsal politikalar
bakımından, daha kabul edilebilir, doğrudan gelirin payını yüzde 45'lere çeken,
bunun yanında, yeni destek unsurlarını hayata geçirmeye çalışan çalışmalarımızı
da kamuoyuna zaman zaman duyuruyoruz. Dolayısıyla, tarımla ilgili konularda
ortaya koyduğumuz gayretler kısaca böyle.
Halkımızdan, çiftçilerimizden de bu konuda
çok olumlu mesajlar aldığımızı söyleyebilirim. Evet, biraz gecikti; ama, 28
Mart seçimlerinde, belediye olmayan yerlerde; yani, Türk köylüsünün yaşadığı,
çiftçisinin yaşadığı yerlerde AK Partinin aldığı oy oranı yüzde 47'dir
arkadaşlar. Dolayısıyla, bu, bir bakıma, gelecekle ilgili ümidi konusunda, Türk
çiftçisinin, Hükümetimize, partimize güvendiğinin açık bir ifadesidir. Daha da
iyileştirmek, geliştirmek de bizim görevimizdir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi çalışmaları hakkında söz isteyen, Eskişehir Milletvekili
Sayın Hasan Murat Mercan'a aittir.
Sayın Mercan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercan'ın, Türkiye'nin, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin denetim
sürecinden çıkarılmasının AB sürecindeki önemine ilişkin gündemdışı konuşması
HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizin bildiği gibi, geçen hafta,
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi toplantısında Türkiye'yle ilgili çok
önemli bir konu vardı. Bu konu, yine, birçoğunuzun basından takip ettiği gibi,
Türkiye'nin denetim süreciyle alakalı konuydu.
Türkiye, 1996 yılından bu yana denetim
sürecinde olan bir ülke. Halbuki, Avrupa Konseyinin Kurucular Kurulu kurucu
üyesi olan Türkiye'nin denetim sürecinde olması, aslında, hepimiz için büyük
bir üzüntü kaynağı ve bir ayıptı.
Bir ülkenin denetim sürecinde olması, o
ülkenin demokratik standartlarının, insan hakları karnesinin Avrupa
standartlarına uyumlu olmadığını göstermektedir. Avrupa Konseyinin denetiminde
olan ülkelere baktığımız zaman, bu ülkelerin, daha çok, demirperde ülkeleri,
soğuksavaş döneminden sonra ortaya çıkmış ülkeler olduğunu hep beraber gördük;
fakat, ne yazık ki, Türkiye, özellikle son yirmi yılda, gerek demokrasisindeki
gerekse insan hakları uygulamalarındaki eksiklikler nedeniyle, Avrupa
Konseyinin denetimindeydi.
Biz, geçen hafta, benim başkanlığımda, AK
Partili milletvekili arkadaşlarım Mevlüt Çavuşoğlu, Yüksel Çavuşoğlu, Süleyman
Gündüz, İrfan Gündüz, Mehmet Tekelioğlu, Zekeriya Akçam, Ruhi Açıkgöz ve
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım Abdülkadir Aksu, Gülsün
Bilgehan, Ali Rıza Gülçiçek ve Zülfü Livaneli Beyin yerine Yakup Kepenek'ten
oluşan 12 kişilik bir heyetle, Türk delegasyonu olarak Türkiye'yi temsil ettik.
ALİ DİNÇER (Bursa) - Abdülkadir Aksu
değil, Abdulkadir Ateş...
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Özür
dilerim; Abdulkadir Ateş. Özür diliyorum, özür diliyorum...
Türk delegasyonu, gerçekten, büyük bir
özveriyle, Konsey bünyesindeki bütün parlamenterler nezdinde yoğun bir çaba
gösterdi ve bu çabanın sonucunda da, 152 parlamenterin 144'ünün oyunu alarak,
biz, denetimden çıktık; 4 oy aleyhimizde, 4 oy da çekimserdi.
Her şeyden önce şunu açıklıkla söylemek
gerekir ki, Türkiye'nin, son yıllarda, özellikle son iki yılda yaptığı
atılımlar Avrupa'da ses getirdi. Başta hükümet olmak üzere, bu Parlamentonun,
gerek anayasa değişiklikleri konusunda gerekse uyum yasaları konusunda
gösterdiği çabalar, bütün Avrupa ülkelerinin, Avrupalı parlamenterlerin
takdirlerini kazandı. Ben, bu nedenle, kendim ve arkadaşlarım adına, hepinize
şükranlarımı sunmak istiyorum; çünkü, gerçekten, bize, Avrupa Konseyinde,
başımız dik, alnımız ak bir şekilde Türkiye'yi temsil etme fırsatı sağlayan,
hükümet ve Yüce Parlamento olmuştur. Bunu açıklıkla ortaya koymak lazım. Eğer,
biz, bu Meclisten bu yasaları geçirmemiş olsaydık, Anayasa değişikliklerini
yapmamış olsaydık, kesinlikle bizim denetimden çıkma diye bir şansımız olmazdı.
Denetimden çıkmanın en önemli avantajı
ise, özellikle, aralık ayında yapılacak olan Avrupa Birliği Zirvesinde
Türkiye'ye müzakere tarihi verilip verilmemesi konusundaki bir engelin
aşılmasıdır. Eğer, Avrupa Konseyinde denetimden çıkmamış olsaydık, çıkacak olan
ilerleme raporunun olumlu olmasını beklememek gerekirdi; çünkü, Avrupa
Birliğinde ilerleme raporunu hazırlayanlar ile Konseyin raportörleri sürekli
olarak işbirliği içerisinde, düşünce alış-verişinde bulunuyorlar. Bu bakımdan,
bizim için, gerçekten, önemli bir engel de bu vesileyle aşılmış oldu.
Aslında, Konseyde dikkat çeken bir başka
husus daha oldu, onu da sizlere söyleyeyim. Türkiye'nin görüşüldüğü oturum
sırasında, tüm siyasî grup başkanları, Türkiye'nin çok aleyhine konuşanlar,
Türkiye'nin lehine konuşmaya başladılar; gerek Avrupa Halklar Partisi Grubu
gerek Sosyalist Partisi Grubu gerek Avrupa Demokratik Birliği Grubu gerek
Liberal Demokratik Birliği Grubu gerek Avrupa Birleşik Solu Grubu başkanları ve
temsilcileri Türkiye'nin çok lehine, olumlu sözler söylediler.
Bunun yanında, Türkiye aleyhinde
raporlarıyla maruf olan ve sürekli olarak Türkiye'nin aleyhine sözler söyleyen
bazı milletvekilleri de, Türkiye'nin lehine konuştukları zaman, biz gurur
duyduk. Tabiî, bu arada, özellikle, Azerbaycan ve bölge ülkelerinin bize
verdiği desteği de hiçbir zaman unutmamamız lazım. Azerbaycan'ın olsun,
Makedonya'nın olsun, hatta ve hatta Yunanistan'ın olsun, bize verdikleri
destekleri, burada, huzurlarınızda söylemek ve kendilerine teşekkür etmek
istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
aslında, yaptıklarımız, gerçekten, çok kayda değer şeyler; fakat, daha
yapacağımız şeyler olduğunu da, burada, sizlerin huzurunda söylemek istiyorum.
Eksikliklerimiz var; bu eksikliklerimizi
tamamlama iradesini de bu Meclisin göstereceğine olan inancım sonsuzdur.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mercan.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin,
sunumunu, oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, (6/1134, 6/1135, 6/1143 ve 6/1147) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/202)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 481, 482, 490 ve 494 üncü sıralarında yer alan (6/1134, 1135, 1143 ve
1147) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri
verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay
Derneğinin içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/201)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Kızılay Derneği, insanî yardım
alanında çalışan, uluslararası kuruluşların da kabul ettiği, Türkiye'nin en
büyük insanî yardım kuruluşudur. Kızılayın yönetimine bu hükümetin yaptığı
müdahaleler, kurumun saygınlığını büyük ölçüde yıpratmış ve kurumda yasadışı
işlemlerin başlatılmasına ortam hazırlamıştır.
Şöyle ki;
1- Kızılay yönetimini görevden alan ve
yeni yönetim, denetim ve genel merkez kurulu atayan 2003/6256 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı yasalara aykırıdır; çünkü, kararnamenin dayandığı 2908 sayılı
Dernekler Kanununun 71 inci maddesi, Türk Hava Kurumu yönünden 24.12.2003
tarihinde, Anayasa Mahkemesince oybirliğiyle iptal edilmiştir.
2- Hukukdışı uygulama bununla da kalmamış,
Bakanlar Kurulu kararıyla atanan Yönetim Kurulu daha sonra kendi içinde
uyuşmazlığa düşmüş ve Bakanlar Kurulu kararına aykırı olarak, yeni Yönetim
Kurulu, Kızılay Genel Merkez Kurulunca seçilmiştir. Böylece, Bakanlar Kurulu
kararıyla atanan Yönetim Kurulu, bir başka organ tarafından değiştirilmiştir.
Oysa, bir hukuk normunun değiştirilmesi, konulurken izlenen yöntemin aynısı
izlenerek gerçekleştirilebilir. Örneğin, Bakanlar Kurulu kararları, bir
derneğin genel kurulu kararıyla değil, ancak başka bir Bakanlar Kurulu
kararıyla değiştirilebilir.
3- Daha garip olanı ise, Kızılay gibi
saygın ve uluslararası kabul gören bir kurumun Genel Başkanlığına hayalî
ihracattan yargılanmış bir kişinin atanmış olmasıdır. Yolsuzlukla mücadeleden
sürekli olarak söz edip, Kızılay gibi bir hayır kurumunun başına böyle bir
kişinin getirilmesi, siyaset kurumuna yapılmış en büyük ihanettir. 70 000
000'un yaşadığı bir ülkede, bu hükümet acaba bir başka isim bulamadı mı?
4 - Yeni atanan yönetim, daha Bakanlar
Kurulu kararının mürekkebi bile kurumadan Kızılayda 100'den fazla kişinin işine
son vermiş ve yerine yeni elemanlar almıştır. Geçici süreyle atanan bir
yönetimin, Kızılayda bu denli büyük bir değişikliğe gitmesinin ahlaken
sorgulanması gerekir. Kimlerin işine hangi gerekçelerle son verilmiştir? Kimler
hangi objektif gerekçelerle işe alınmıştır?
5 - Bu yönetimce, Kızılayda üst düzey
yönetime getirilenler arasında, daha önce Kızılayın kaynaklarını haksız olarak
kullandığı için Kızılayla sözleşmesi iptal edilen kişilerin bulunduğu iddia
edilmektedir.
6 - Aynı şekilde, yeni atanan üst düzey
yöneticiler arasında, bakan danışmanları ve siyasal yandaşlara da yer verilmiş
ve bu yeni atananlara daha farklı ücretler ödenmeye başlanılmıştır. Örneğin,
yeni yönetimce genel müdür yardımcılığına atanan kişiye 4 milyar liraya varan
ücretler ödenirken, öteden beri genel müdür yardımcılığını sürdüren kişiye
bunun çok altında ücret ödenmeye devam edilmektedir.
7 - Türkiye Kızılay Derneğinin Ankara
Kızılay'da bulunan ve bir firmaya yap-işlet-devret modeliyle verilen binası
bugün ne durumdadır? Niçin bu binayı söz konusu modelle kiralayanlar,
sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemektedirler? Bu
binayla ilgili uyuşmazlıklar için mevcut yönetimce hangi hukukçularla kaç lira
üzerinden sözleşme yapılmıştır? Ankara 5. Ticaret Mahkemesinde devam eden bu
uyuşmazlık için Kızılayın avukatları yetersiz mi kalmıştır?
8 - Hükümetlerin müdahalesine maruz
kalmadan, Türkiye Kızılay Derneğinin etkin bir şekilde çalışmasını sağlayacak
mevzuatı yapmak ya da yenilemek hükümetin, görevi ve yükümlülüğüdür. Bunu
yapması gereken bir hükümetin, bunları yapmayıp, Kızılayda siyasal kadrolaşma
gerçekleştirmek için yola çıkması hem ahlakî değil hem de hukuka aykırıdır.
Sonuç olarak, Türkiye Kızılay Derneğinin
halen içinde bulunduğu durumu saptamak, hükümetçe ve Kızılayın yeni yönetimince
Kızılay üzerindeki tasarrufların hukuka aykırılıklarını, bu tasarrufların yol
açtığı sorunları araştırmak ve belirlemek amacıyla, Anayasamızın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1 - Kemal Kılıçdaroğlu |
(İstanbul) |
2- Muharrem Eskiyapan |
(Kayseri) |
3- Mustafa Yılmaz |
(Gaziantep) |
4- Mehmet Vedat Yücesan |
(Eskişehir) |
5- Halil Tiryaki |
(Kırıkkale) |
6- Ali Kemal Deveciler |
(Balıkesir) |
7- Osman Özcan |
(Antalya) |
8- Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
9- Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
10- Vahit Çekmez |
(Mersin) |
11- Nail Kamacı |
(Antalya) |
12- Selami Yiğit |
(Kars) |
13- Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
14- Emin Koç |
(Yozgat) |
15- Erdal Karademir |
(İzmir) |
16- Enver Öktem |
(İzmir) |
17- Abdurrezzak Erten |
(İzmir) |
18- Berhan Şimşek |
(İstanbul) |
19- Nejat Gencan |
(Edirne) |
20- Hakkı Ülkü |
(İzmir) |
21- Vezir Akdemir |
(İzmir) |
22- Feridun Ayvazoğlu |
(Çorum) |
23- Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 31
milletvekilinin, işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların
boyutlarının araştırılarak gerekli politikaların belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İşsizlik, bir insana yapılabilecek en
acımasız işkencelerden biridir.
AKP İktidarında söz konusu işkence
yaygınlık kazanmaktadır. Ne var ki, işsizlikteki artışın gerçek boyutları
kamuoyuna yeterince yansıtılmamaktadır.
Örneğin 2003 yılında, istihdam, bir önceki
yıla göre 207 000 kişi azalmış, 8 500 şirket kapanmış, 135 000 esnaf iş
bırakmak zorunda kalmıştır. Bu olumsuz gelişmeler ortadayken, 2003 yılında işsiz
sayısının 2002'ye göre 86 000 kişi azaldığı açıklanmıştır.
Oysa, DİE'nin tarafımızdan kısmen
düzeltilmiş verilerine göre, işsizlik 2003'te asgarî 4 500 000 kişiye
yükselmektedir.
İşsizlik ve istihdam konusunda gerçeğin
nasıl gizlendiği, DİE İşgücü Hane Halkı Anketlerinden (İHHA) tespit
edilmektedir. İHHA'da, işgücüne katılma oranlarının (İKO) 2002'de yüzde
49,6'dan 2003'te yüzde 48,3'e gerilemiş olduğu savından hareket edilmektedir.
Buna göre, 2003 yılında işgücü hacminde artış bir yana, 178 000 kişilik bir
daralma meydana gelmektedir.
İşte, işsizlik ve istihdam düzeyleri
açısından çeşitli sorulması gereken soru, bu noktada ortaya çıkmaktadır:
İKO'nun, böylesine gerilemiş gösterilmesi,
işgücündeki daralmanın ve işsizliğin olduğundan düşük çıkmasının ötesinde,
işgücüne dahil olmayanlar sayısının olağanüstü artması anlamına gelmektedir.
Gerçekten, işgücüne dahil olmayan 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus sayısı
2003'te 1 049 000 kişi artmıştır. Bu artış sonucu, çalışan kişi başına düşen 15
ve daha yukarı yaştaki çalışmayan nüfus sayısı artmaktadır. Bu durumda aileye
gelir sağlayan birey, giderek daha fazla ergin kişiye bakmak zorunda
kalmaktadır. Böylece, açlık ve yoksulluk sınırları altında yaşayanların sayısı
artmaktadır.
2003'te İKO'nun böylesine düşmesinin ana
nedenleri olarak, öğrencilerin, emeklilerin ve ev kadınlarının sayısındaki
artışlar gösterilmektedir. Bu sav, açıklanan işsizlik sayısının doğruluğu
açısından, çeşitli soru işaretleri yaratmaktadır.
İHHA'da en acayip sonuç ise, ücretsiz aile
işçilerinin sayısındaki azalmadır. Ücretsiz aile işçilerinin yaygın çalışma
alanı, bilindiği gibi, tarım sektörüdür. Nitekim, 2003 yılında ücretsiz aile
işçilerinin, toplamda 317 000 kişi azaldığı ve bu azalmadan 260 000'inin
tarımda gerçekleştiği görülmektedir. Acaba, tarımdaki söz konusu ücretsiz aile
işçileri tarım dışına göç edip, burada işgücüne dahil olmayan nüfus grubuna mı
kaymışlardır? Yok, eğer, göç etmemişlerse nerededirler? Tarımda 2002'de,
ücretsiz aile işçisi olarak çalışmak zorunda kalan 3 900 000 kişiden 260 000
kişi, 2003 yılında buhar olup uçmuşlar mıdır?
Türkiye'de istihdamda olan nüfusun eğitim
düzeyindeki yetersizlik bir diğer yaşamsal sorundur. Gerçekten 2000'li yılların
başlangıcında, ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 8,5'i (1 748 000 kişi) okuryazar
olmayan, yüzde 3,3'ü (688 000 kişi) bir okul bitirmeyen, yüzde 53,4'ü (10 985
000 kişi) ilkokul mezunu, yüzde 9,3'ü (1 918 000 kişi) ortaokul mezunu ve yüzde
0,3'ü (58 000 kişi) orta dengi meslek okulu mezunudur. Buna göre, işgücünün
yüzde 75'e yakın bölümü, lise ve dengi okulların altında eğitim görenler ile
hiç eğitim görmeyenlerden oluşuyor. Türkiye, Avrupa Birliğine, böyle bir
insangücü profiliyle nasıl girilebilir? Bizim işgücümüz AB'de hangi alanlarda
istihdam olanağı bulabilir? Hangi üretim alanlarında rekabet gücü
yaratılabilir? Böyle soruların gerekli kıldığı politikaların şimdiden
uygulanmaya başlanılması kaçınılmazdır. Bu tablo, imam-hatip mezunlarının
üniversitelere rahatlıkla girebilmelerini reform sayan bir siyaset anlayışının
ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Değinilen gerekçelerin ışığı altında,
işsizlik düzeyi ile istihdam hacmindeki olumsuzlukların gerçek boyutlarıyla
ortaya konulması ve gerekli politikaların tespiti hakkında, Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1. Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
2. Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
3. Yaşar Tüzün |
(Bilecik) |
4. Abdulkadir Ateş |
(Gaziantep) |
5. Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
6. Tuncay Ercenk |
(Antalya) |
7. Salih Gün |
(Kocaeli) |
8. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
9. İzzet Çetin |
(Kocaeli) |
10. N. Gaye Erbatur |
(Adana) |
11. Nadir Saraç |
(Zonguldak) |
12. İnal Batu |
(Hatay) |
13. Oğuz Oyan |
(İzmir) |
14. Mustafa Özyürek |
(Mersin) |
15. Halil Tiryaki |
(Kırıkkale) |
16. Uğur Aksöz |
(Adana) |
17. Ahmet Sırrı Özbek |
(İstanbul) |
18. Osman Kaptan |
(Antalya) |
19. Kâzım Türkmen |
(Ordu) |
20. Feramus Şahin |
(Tokat) |
21. Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
22. Cevdet Selvi |
(Eskişehir) |
23. Yüksel Çorbacıoğlu |
(Artvin) |
24. Hüseyin Güler |
(Mersin) |
25. Engin Altay |
(Sinop) |
26. Mehmet Yıldırım |
(Kastamonu) |
27. Mehmet S. Kesimoğlu |
(Kırklareli) |
28. Necdet Budak |
(Edirne) |
29. Rasim Çakır |
(Edirne) |
30. Selami Yiğit |
(Kars) |
31. İdris Sami Tandoğdu |
(Ordu) |
32. Erdoğan Kaplan |
(Tekirdağ) |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Danışma Kurulu önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2004 tarihinde tatile girmeyerek çalışmalarına
devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No : 86 Tarih : 29.6.2004
Genel Kurulun 29.6.2004 Salı günkü (bugün)
birleşiminde, sözlü sorular ve diğer denetim konularının, 30.6.2004 Çarşamba
günkü birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesi,
Daha önce gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 617 ve 618 sıra sayılı kanun tasarılarının, 48
saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına alınması; bu kısmın
26 ncı sırasında yer alan 458 sıra sayılı, 28 inci sırasında yer alan 464 sıra
sayılı, 29 uncu sırasında yer alan 579 sıra sayılı, 36 ncı sırasında yer alan
614 sıra sayılı kanun tasarılarının ise, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınması
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Bugünkü birleşimde çalışma süresinin, 614
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılması ve
30.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurulun saat 14.00'te toplanması;
ayrıca, İçtüzüğün 5 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1
Temmuz 2004 tarihinde tatile girmemesi ve çalışmalara devam edilmesinin ve
Genel Kurulun 1 Temmuz 2004 Perşembe günü de saat 14.00'te toplanmasının,
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Haluk İpek K.Kemal Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çocukları sokağa
düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması
komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.6.2004 Salı günü (bugün) saat
17.00'de, Ana Bina Zemin Kat PTT karşısında bulunan Meclis Araştırması
Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati, ayrıca
ilan tahtalarına asılmıştır.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731)
(S.Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından, tasarının
müzakeresini erteliyoruz.
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
5. -
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/803 ) (S.Sayısı : 617) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 617 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Gürol Ergin; şahısları adına, Bursa Milletvekili Şerif
Birinç ve Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın söz talepleri vardır.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz, AK Parti
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'e aittir.
Sayın Eker, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici
Birlikleri Yasası Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, coğrafî
imkânları sebebiyle, esas olarak, tarım ürünlerinin hiçbirisinde bir üretim
sorunu yaşamamaktadır; çünkü, imkânlarımız, bazı tropik meyveler dışında, her
türlü tarla bitkisi, her türlü bağ bahçe sebze ve meyvesini üretme imkânını
bize sunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ancak, bu üretim
imkânı, üreticilerimizin sorunlarının bulunmadığı anlamına gelmemektedir.
Muhtelif zamanlarda şahsen bu kürsüden sizlere arz ettiğim ve zaman zaman diğer
arkadaşlarımızın da sizlere arz ettiği gibi, tarım sektörümüzün birçok alanda,
üreticilerimizin birçok konuda sorunları bulunmaktadır. Girdi sorunu, ki, hem
hayvansal üretim hem bitkisel üretim için, yüksek vasıflı damızlık, tohum,
ilaç, gübre, enerji ve benzeri girdiler ile ileri teknoloji, fiyat, kredi,
örgütlenme, pazarlama başlıca sorunlarımız arasında bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, AK Parti ve AK Parti
Hükümeti, tarım sektörünün sorunlarını çözme vaadinin gereği olarak, tarım
sektörüyle ilgili temel yasaları bir bir çıkarmaktadır. Bildiğiniz gibi, birkaç
hafta önce, yine bu salonda, tarım sektörümüzün üretici organizasyonlarının en
önemlilerinden olan Ziraat Odaları Birliği Kanunu çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, gelişmiş ülke
modelleri incelendiğinde, tarım sektörü ve üreticilerinin örgütlenmesinin,
ziraat odaları, kooperatifler ve üretici birlikleri şeklinde teşekkül ettiği
görülmektedir. Bu 3 örgüt, esasen, birbirinin rakibi veya alternatifi değil,
aksine, yardımcısı ve tamamlayıcısı niteliktedir.
Değerli arkadaşlar, ilave olarak,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve yıllık programlarda da,
üreticilerimizin, kamudan bağımsız bir yapıda, üretimden pazarlamaya kadar olan
safhalarda hizmet vermek üzere, kâr amacı gütmeyen organizasyonlar oluşturması
öngörülmekte ve buna dönük olarak, üretici birliklerinin teşekkül etmesi,
üretici birlikleriyle ilgili kanunun çıkarılması öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
ülkemizdeki 4 000 000'u aşkın tarım işletmesinin yapısında, özellikle pazarlama
kanallarında çok sayıda aracının bulunması, aracı kademenin faaliyet
göstermesi, üreticilerimizin, iç ve dışpazara dönük ürün taleplerini ve
fiyatlarını yeterince takip etmekte güçlükle karşılaşmasına yol açmaktadır.
Keza, bu çok sayıdaki aracı kademenin bulunması, sözgelimi, Antalya'da bir
domates üreticisi domatesinin kilosunu 30 000 liradan satmaya zorlandığında,
Ankara'daki bir tüketici aynı domatesi 300 000 liradan satın alamamaktadır. Bu
şekilde, hem üretici hem tüketici aleyhine bir piyasa oluşmaktadır.
(x) 617 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, bu sorunları aşmak
üzere, Türkiye'de, bugüne kadar, tarım kredi kooperatifleri, tarım satış
kooperatifleri ve birlikleri, tarımsal amaçlı diğer kooperatifler, hayvan
yetiştirici birlikleri, makine kullanım birlikleri, köye hizmet götürme
birlikleri, süt birlikleri, mücadele birlikleri ve daha birçok birlik kurulmuş
bulunmaktadır. Bunların her birisi, değişik bir bakanlığın değişik bir
mevzuatına tabi olarak faaliyet göstermişlerdir; ancak, bugüne kadar, bunlar,
üreticilerimiz için yapması gereken hizmetleri yerine getirmekten, maalesef
uzak kalmışlardır. İlave olarak, bünyelerindeki bazı sorunlar sebebiyle yeni
problemler meydana getirmişlerdir. Değerli arkadaşlar, işte bu durum, hem
kaynak israfına hem zaman kaybına hem de başka birtakım sosyoekonomik
problemlere yol açmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bütün bu arz ettiğim
sorunların tecrübeleri ışığında Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası Tasarısı,
yani, elimizdeki tasarı hazırlanmış ve Yüce Meclisin onayına sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar, mevcut tasarı şunları
amaçlamaktadır: Öncelikle, üretimin talebe göre planlanması, ürün kalitesinin
iyileştirilmesi ve kendi mülkiyetine almadan tarımsal ürünlerin pazarlamasını
yapmak üzere, üreticilerin, bir birlik teşekkül ettirmeleri öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla
öngörülen, ürün veya ürün grubu, tarımsal, hayvansal veya su ürünleri
üretiminin herhangi bir alanında birlik kurulmasıdır. Tabiî ki, bunların
detayları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızca çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenecektir.
Tasarıda, kuruluş esnasında basit bir
prosedür öngörülmektedir. En az 16 tarım üreticisi bir araya gelerek, bir
üretici birliği oluşturabileceklerdir. Tabiî ki, üretim kapasitesiyle ilgili
birtakım sınırlamalar konusunda, yine Bakanlık tarafından yönlendirilmek
suretiyle üreticiler bilgilendirilecektir.
Değerli arkadaşlar, çokbaşlılığı ve
muhtemel bir kargaşayı önlemek amacıyla da, aynı ürün ve ürün grubu için, ilçe
düzeyinde, en fazla bir birlik kurulması öngörülmektedir.
Peki, bu üretici birlikleri ne tür
görevler üstleneceklerdir; yine, bu hususla ilgili, sizlere, kısaca, başlıklar
halinde bazı bilgiler arz etmek istiyorum:
Piyasa araştırmaları yapmak,
Pazara arzı düzenlemek,
Üyelere teknik destek sağlamak,
Girdi temininde yardımcı olmak,
Yetiştirilen ürünlerin çeşit
kombinasyonunu iyileştirmek,
Kaliteyi yükseltmek,
Kayıt tutmak,
Standartlara uyulmasını sağlamak,
Çevreyle uyumlu tarım tekniklerini, üretim
tekniklerini yaygınlaştırmak,
Üreticilerimizin, özellikle pazarlama
safhasında, pazarlama sürecinde, en sık karşılaştıkları ürün depolanması
hususunda kendilerine yardımcı olmak,
Piyasa düzenlemelerinde görev almak,
Üreticilerimizin, sanayi kuruluşlarıyla
yapacakları sözleşmelerde, sözleşmeli üretim sürecinde kendilerine yardımcı
olmak.
Değerli arkadaşlar, bu birliklerin
merkezde de örgütlenmesi, merkez birliği şeklinde de örgütlenmesi, yine
tasarıda öngörülmektedir ve bunların, daha bağımsız, daha esnek, daha rahat
hareket edebilmeleri açısından, gelirleri de yasa tasarısında belirlenmiştir,
öngörülmüştür; aidatlar, bağış ve yardımlar, birlik aracılığıyla pazarlanacak
ürünlerden kesilecek hizmet payları ve diğer gelirler, üretici birliklerimizin
başlıca gelirini teşkil edecektir.
Değerli arkadaşlar, üretici birliklerinin,
özellikle bağımsız ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının doğrudan vesayeti altında
olmamasına bu tasarı metninde önem verilmiş, bu konu da düşünülmüş ve Bakanlığın,
sadece teknik destek sağlama, bilgilendirme ve yönlendirme hususunda yardımcı
olması öngörülmüştür.
Değerli arkadaşlar, tabiî ki, tarım
sektörü, sorunları kısa sürede oluşmuş bir sektör değildir; nüfusumuzun yüzde
40'ını üretici olarak, yüzde 100'ünü de tüketici olarak ilgilendiren bu dev
sektör, cesameti kadar büyük sorunlar içerisinde bulunmaktadır; ama, bu
sorunları çözme iradesindeki AK Parti Hükümeti, hazırladığı tasarılarla bu
sorunları çözme iradesini ortaya koymakta ve ardı ardına getirdiği yasalarla da
temel meseleyi, mevzuat meselesini çözme sürecine girmiş olup, bunu adım adım
halletmektedir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, tasarının
yasalaşmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eker.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum;
sizleri ve Yüce Ulusumu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının
eleştirisine girmeden önce, izninizle, tasarı gerekçesinden bir uzun cümleyi
sizlere okumak istiyorum; şöyle bu cümle: "Üreticilere kredi ve girdi
temini ile muhtelif hizmetler götürmek ve üretilen ürünleri pazarlayabilmek
amacıyla, tarım kredi kooperatifleri, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri,
tarımsal amaçlı diğer kooperatifler, sulama birlikleri, hayvan yetiştirici
birlikleri, makine kullanım birlikleri, ziraî mücadele birlikleri, köye hizmet
götürme birlikleri, süt birlikleri gibi değişik kanunlarla kurulmuş, değişik
bakanlık ve kuruluşlar tarafından yönlendirilen örgütler, hizmetlerin hedef
kitleye ulaştırılmasında dağınıklığa, yetki karmaşasına ve kaynak israfına yol
açmaktadır. Bunun yanında, var olan örgütlenme düzeyi istenen düzeyde
gerçekleşmemiş olup, üretici örgütlenmesi, üretimden pazarlamaya kadar her
aşamada yetersiz kalmıştır."
Değerli arkadaşlarım, eğer bu tasarı bu
gerekçeyle getirildiyse, bu tasarı anlamsızlaşıyor; çünkü, bu gerekçede, var
olan örgütlenme biçimlerinin ve sayılarının fazlalığından ötürü ciddî bir
dağınıklık yaşandığı ifade ediliyor; ama, sanki, bu dağınıklık artsın diye yeni
bir örgütlenme modeliyle karşı karşıya kalıyoruz. Bunu söylerken, ben, üretici
birlikleri kurulmasın anlamında söylemiyorum; ama, gerekçenin, getirilen
tasarıyla uyumlu olmadığını, amacı değişik yorumlamamıza neden olacak bir ifade
olarak ortaya konulduğunu söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmaları
çerçevesinde taahhüt edilmiş bir yasa tasarısı olarak önümüze gelmektedir. Bu
nedenle, tasarıyı değerlendirmeye geçmeden önce, özetle, Avrupa Birliğinde
üretici örgütlenmesine bakmamızda yarar vardır.
Avrupa Birliğinde üretici örgütlenmesi,
genelde dört konu başlığı altında incelenebilir; birincisi, üretici lehine
siyasî otorite üzerinde lobi faaliyeti yürüten bizdeki ziraat odası benzeri
örgütler; ikincisi, üreticinin ekonomik hak ve çıkarlarını korumak amacıyla
kurulan kooperatif yapılar; üçüncüsü, ürün bazında üretim planlamasından üretim
tekniklerine kadar çalışmalar yapan ve şimdi burada görüşmekte olduğumuz
tasarıya konu olan üretici birlikleri ve dördüncü olarak da bir konuyla ilgili
tüm tarafların bir araya gelerek oluşturdukları branş birlikleri.
Değerli arkadaşlarım, üretici birlikleri,
ekonomik işlevden sıyrılmış ve böylece kooperatiflerle farklı bir yapıda
oluşturulmuş olup, Avrupa Birliği ortak tarım politikası altında oluşturulmuş
23 ortak piyasa düzeninden bazılarında devlet desteğinin üreticiye
ulaştırılmasında görev yapmaktadır Avrupa'da. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde,
üretici birlikleri, çiftçilere aynî, nakdî destek ve girdi sağlamazlar;
pazarlama faaliyetinde bulunmamaktadırlar. Avrupa Birliğinde, üretici
birlikleri, anahatlarıyla, sorunlara çözüm arama, lobi faaliyeti yürüterek
politikacıları etkileme, üreticiye danışmanlık hizmeti verme, pazarlama
faaliyetlerinde bulunmadan pazarlamadaki ve piyasadaki aksaklıkları ve
boşlukları gösterme, birliklerin halkla ilişkilerini yürütme ve reklam yoluyla
ürünlerin kalitelerinin yükseltilmesine yönelik eğitim çalışmaları yapma gibi
görevleri olan örgütlenme biçimleridir.
Türkiyemize baktığımız zaman görünen
manzara şudur: Ülkemizde sağlıklı tarım politikaları oluşturulamamış, altyapısı
bozuk, örgütlenmesi yetersiz, pazarlama kanalları sorunlu olan ülkemizde,
tasarı gerekçesinde de belirtildiği gibi, aslında, üreticinin ürününün
katmadeğerine sahip çıkamaması ve aracıların sistemden büyük kazançlar elde
etmesi söz konusu olmaktadır. Bu nedenle, bu yapının kırılmasında üretici
örgütlenmesinin büyük rol oynayacağından hiçbir kuşku duymamaktayız.
Ülkemizde, tarım kredi kooperatifleri,
tarım satış kooperatif ve birlikleri, tarımsal amaçlı kooperatifler, sulama
kooperatifleri adları altında örgütlenmiş geniş bir kooperatif yapı söz
konusudur. Bunların yanında, yine, ülkede, sulama birlikleri, hayvan
yetiştirici birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri, süt birliklerinden
oluşan geniş bir yelpaze de bulunmaktadır. Dernek statüsünde çalışan soya
üreticileri birliği, tahıl üreticileri birliği, Adana, Ege Çiftçiler Birliği
gibi üretici birlikleri de yer almaktadır.
Üretici örgütlenmesini kurmaya çalışırken
şu temel soruları başlangıçta yanıtlamak gerekir:
1- Amaç, üretici örgütlülüğünden doğacak
gücü üretim ve pazarlama yapılarına yansıtmak ise, mevcut üretici örgütlerinin
bu alanda neden başarısız olduğuna yönelik bir sorgulama yapılmış mıdır? Son
çeyrek yüzyıldır rant ekonomisinin egemen olduğu bir yapıda üretici güçlerin
içinde bulunduğu sorunlu yapıların yeni örgütler oluşturularak aşılması
olanaklı mıdır?
2- Kurulacak üretici birliklerinin var
olan kooperatif yapıyla ilişkileri nasıl kurgulanacaktır? Üretici birlikleriyle
kooperatiflerin ikame edilmesi amaçlanmakta mıdır?
Açıkça söylemek gerekirse, tasarı,
komisyona geldiği ilk biçiminde bugünkünden çok farklıydı ve benim şu anda
sorduğum iki soruya açık, billur yapılı bir yanıt vermekten uzaktı; ama, bugün
geldiği şekliyle, biz, bu tasarının yanındayız; bunu ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu üretici
birliklerinden söz ederken, özellikle köye hizmet götürme birlikleri ve sulama
birliklerinin, bugünkü uygulamalarında, köylünün yanında yer almadığını, birçok
yolsuzluklara bulaştığını ve özellikle köye hizmet götürme birliklerinin
yöneticileri eliyle çiftçinin gelirini çarçur ettiğini açık olarak belirtmek
gerekir. Günde 30 ton süt alamayacak bir yere, günde 300 ton süt işleyecek bir
işletme, eğer, bu köye hizmet götürme birlikleri tarafından kuruluyorsa, burada
temelde bir büyük yanlış var demektir. Ayrıca, eğer bu köye hizmet götürme
birlikleri, köylünün parasını değişik amaçlarla kullanılacak taşıt araçları
alımına harcıyorsa, burada da çok büyük yanlışlar var demektir.
Değerli arkadaşlarım, Tarımsal Üretici
Birlikleri Yasası Tasarısını tartışırken, elbette, Türk çiftçisinin bugün
içinde bulunduğu duruma ve bu durum karşısında hükümetimizin uygulamalarına da
değinmek kesin bir zorunluluk olmaktadır.
Bakınız, Türkiye'nin en büyük sorunu,
tarımda, nedir; her zaman söyledik ve sürekli söyleyeceğiz, Türk tarımının en
büyük sorunu, sevgili arkadaşlarım, desteklenmemesi ve bu konuda, belli bazı
kaynakların sürekli yalan bilgi üreterek Türk toplumunun beynini çelmesidir.
Birkaç gün önce OECD son raporunu yayınladı. Bu rapor üzerine, Milliyet
Gazetesinde de bir köşeyazarı, bu raporu yorumladı. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak yıllardır söylediğimiz biçimde, bu OECD, yani, Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütü raporu da, Türkiye'de tarımın desteklenmediğini, oysa
"siz, tarımınızı fazla destekliyorsunuz; onun için, desteği azaltın"
diye bize öneride bulunan ülkelerin, tarımlarını bizden kat be kat fazla desteklediğini
ortaya koydu.
Şimdi, üretici destek eşdeğeri dediğimiz,
yani, bir üreticinin ürününün üretilmesinde ona, devlet katkısının ne kadar
olduğunu belirten rakam var; gerçek olarak, üreticinin ne kadar desteklendiğini
bir yol olarak ortaya koyuyor.
Sevgili arkadaşlarım, elimizdeki OECD'nin
en son rakamına baktığımız zaman, bizde tarım ürününün oluşan fiyatının
yaklaşık yüzde 15'i veya yüzde 20'si çiftçiye sağlanan desteklerden
karşılanıyor; oysa, OECD'de ortalama oran yüzde 32. İzlanda, Japonya, Kore,
Norveç ve İsviçre'de bu oran yüzde 60 sevgili arkadaşlarım.
Bunun için, Türkiye'de "efendim,
tarımı fazla destekliyoruz, tarıma verilen destekler ziyan oluyor, yazık
oluyor" diyerek, hükümetlerimizin de şu anda bilemeyeceğim nedenlerle
doğru olarak kabul ettiği bu görüşler doğrultusunda desteklerin kısılması son
derece yanlış oluyor.
Geçen gün, yine, bu kürsüde yaptığım
konuşmada açıkça söylemiştim; Avrupa Birliğinde tarıma verilen destek yüzde 2
dolayında; ama, tarımın gayri safî
millî gelire katkısı da yüzde 2 dolayında.
Şimdi, bizim çiftçimiz, millî gelire yüzde
12,5 destek sağlıyor; buna devlet olarak verdiğimiz destek yüzde 1'in altında,
yüzde 0,9 dolayında. Bu durumda, kalkıp da "biz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükümeti olarak tarımımızı önemli olarak destekliyoruz" demenin,
herhalde, pek mantıklı bir açıklamasını bulmakta hepimiz zorlanırız diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeri gelmişken,
sizlere, bir gazete havadisi okuyacağım, Konya'daki bir yerel gazete. Bakınız,
Tarım İşletmeleri Genel Müdür Yardımcısı şöyle söylüyor çiftçiye -bu sözleri
kullandığı toplantı da, çiftçilerin, hayvancılığı toplulaştırma projesini
tartıştığı bir toplantı- Sayın Genel Müdür Yardımcısı diyor ki: "Sakın süt
sığırcılığı yapmayın; çünkü, istikbali karanlık ve önümüzdeki yılda ne olacağı
belli olmaz."
Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşımız,
devletin parasıyla, Uruguay'a, Türkiye'de çiftçiler süt inekçiliği yapsın diye
süt ineği beğenmek için gönderilen bir arkadaşımızdır.
Şimdi, bakınız, bir taraftan Türkiye'de
süt inekçiliğini geliştirmek için, aslında çok da gerekli olmayan bir biçimde,
Uruguaylara kadar bir ekip göndereceksiniz, o ekibin başı gelecek, burada, Türk
çiftçisine diyecek ki, sakın süt inekçiliği yapmayın, kâr edemezsiniz. Böyle mi
hayvancılığı kalkındıracağız?! Verdiğimiz hayvancılığı kalkındırma sözlerini
hükümetimiz böyle mi gerçekleştirecek?! Bu, çok önemli bir ibret belgesidir. İç
ve dış düşüncenin, söylem ile düşüncenin farkını ortaya koymaktadır diye, bunu,
size, burada, söylüyorum; ama, bu, beni çok da fazla şaşırtmıyor.
Bakınız, yine, bu kürsüden, Tarım
Bakanımız bir sözlü soru önergesine verdiği yanıtta şöyle söylemişti... Pamuk
söz konusuydu. Türkiye, biliyoruz, tekstilde çok önemli hamleler yaptı; ama,
pamuğumuz yetmiyor. Niçin yetmiyor; değerli arkadaşlarım, üretimimiz yıldan
yıla azalıyor, artık, çiftçi gelir getirmediği için pamuk ekmiyor. Söke
Ovasında pamuğun ekilmediğini, daha birkaç gün önce, gazetelerde okuduk ve
yine, dünkü bir gazete de, Muğla'nın Milas İlçesi çiftçilerinin pamuk
üretiminden vazgeçip o alanlarda tarla balıkçılığı yapmayı yeğlediğini yazıyor
ve bu kürsüden Sayın Tarım Bakanımız da diyor ki: "Canım, pamuklu
üreteceğiz, tekstilde çok ileri hamleler yapacağız diye ille pamuk üretmemiz
gerekmez; pamuğu, dışarıdan alırız."
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde
herhalde hiçbir Tarım Bakanımız tarımı
bu derece dışlayıcı bir konuşma yapmamıştır diye düşünüyorum. Elbette ki, bütün
konuşulanları bilmiyorum; ama, bu kadar tarımdışı bir konuşmayı da gerçekten
anlamakta çok büyük zorluk çekiyorum. Niçin pamuk böyle oluyor; onu da
anlatayım.
Bakınız değerli arkadaşlarım, Türkiye,
üretim planlamasıyla eksik olan ürünlerini artırma çabası içinde olmalıdır. Bunu
neyle yapacaktır; destekle, teşvikle yapacaktır. Pamukta nedir teşvik; verilen
prim. 2002 ile 2003'ü karşılaştırdığınız zaman pamuktaki teşvikin; yani,
primdeki oranın ne kadar arttığını biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; yüzde
5,8 artırılmıştır. Eğer benim pamuğa ihtiyacım varsa yüzde 5 değil, yüzde 25,
yüzde 50, yüzde 100 artırma zorunluluğum vardır; ama, bu yapılmamıştır. Onun
için pamuk tarlaları boş kalmaktadır. Aynı şey, ayçiçeği için de, soya için de,
kanola için de geçerlidir. Hiçbiri, olması gereken ölçüde desteklenmemektedir.
Sevgili arkadaşlarım, sözlerimin başında
da söyledim; tarımınızı desteklemiyorsanız ülkenin geleceği yoktur. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti var olan yapısını, bugüne gelişini, Türk çiftçisinin o
öpülecek nasırlı ellerine, onun emeğine; ama, onun o emeğini tarlaya akıtması
için de var olan gücüyle ona destek olan insanlara, bakanlara, hükümetlere
borçludur. Ama, biz şimdi böyle yapmıyorsak, değerli arkadaşlarım, çok ciddî
olarak geleceğimizden endişe duyuyoruz; bunu, açık olarak söylemek istiyorum.
Şimdi, bir iki noktaya daha değinmek
isterim; Sayın Bakanım Anadolu esmerinden söz etti. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de eğer tarımla ilgiliyseniz cumhuriyetten bu yana Türkiye'de gerek
koyunculukta gerek sığırcılıkta ıslah çalışmaları yapıldığını bilirsiniz; ama,
değilseniz, elbette, bilme şansınız olmuyor. Yani, Türkiye'de, Orta Anadoluda
Anadolu esmeri diye bir ırkı yetiştirmek, bugün buna çalışmak, bir önceki
Bakanımızın söylediği gibi, Türk ineği oluşturmaya çalışmak, bir günlük bir iş
değildir.
Aynı şekilde, geçen gün, Sayın Bakanımızın
daveti üzerine katıldığımız bir toplantıda, TİGEM'in sertifikalı tohumluk
dağıtımıyla ilgili program toplantısında da esefle şunu gördüm: İlgili genel
müdür diyor ki: "Biz, bu dönemde, bugüne kadar hiç olmamış bir şeyi
yapıyoruz." Ne yapıyorsunuz; "köylülere sertifikalı tohumluk
kullandırmayı yaygınlaştıracağız." Yalnızca bir tek cümle sonra da şunu
söylüyor: "Bu çalışmalar, onbeş yıllık çalışmaların ürünüdür." İki
cümle arasındaki bu kadar tutarsızlığa dikkat ediniz.
Değerli arkadaşlarım, Türk çiftçisinin,
Türk ziraat mühendisinin, Türk veterinerinin, onların her zaman yanında,
beraberinde olan veteriner sağlık teknisyenlerinin, tarım teknisyenlerinin,
bugüne kadar neler yaptığını bilmiyorsak, bundan sonra yapmayı
düşündüklerimizi, o hayalimizde geliştirdiklerimizi hiç olmamış olaylar gibi
görürüz; bırakın toplumu, önce kendimizi kandırırız. Bu ülkede, bu alanlarda
çok şeyler yapıldı. Bu noktaya kolay mı gelindi!
Şimdi, tohum meselesine geliyorum.
Arkadaşlarım, burada ziraat mühendisi arkadaşlarım var, Sayın Bakanım da
burada, kadrosu da burada. Yani, tohumluk meselesi, bir yıllık iktidar meselesi
midir; eğer, bu yıl, 300 000 ton tohum dağıtma durumuna gelinmişse, bu,
yılların çalışmasının sonucudur; ama, yapılmasını, elbette ki, geleceğe yönelik
çok büyük bir ümitle karşılıyorum, mutlulukla karşılıyorum; ama, bunu, geçmişte
çalışanları gözardı ederek, kendi çalışmamız olarak ortaya koyarsak, bilenleri
inandıramayız, bazılarını inandırmak da bize bir yarar sağlamaz diye
düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım biraz önce dedi ki:
"Belediye alanı olmayan yerlerde, yüzde 47 oy aldık; bu, bize, Türk
çiftçisinin, kırsal kesim insanının nasıl baktığının göstergesidir."
Bugün aldığım bir mektup; hiç tanımadığım,
görmediğim, belki beni de hiç görmeyen, Tarsus'un Beylice Köyünden Ulvi Atay'ın
mektubu; çok kısa: "Sayın milletvekilim, bütün çiftçilerimizin sorunu
olarak size bu mektubu yazıyorum. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş; samanın kilosunu,
bundan bir ay önce 300 000 liraya, şimdi 190 000 liraya satıyorlar. Bir torba
yem 20 000 000'un üzerinde. Elimizdeki hayvanları satmak istiyoruz; alan yok,
piyasa düşük. Süt ve et aynı fiyatta duruyor. Çaresiz durumdayız. Bu
sorunlarımızı Meclisimizde dile getirmenizi istiyorum. Saygılarımı
sunarım."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, 1 dakikalık eksüre
vereceğim size; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Arkadaşlarım, bu,
bugün aldığım mektuptur; Tarım Bakanıma, Türk Halkının, Türk çiftçisinin
yanıtıdır; canlı yanıt. Sanıyorum, biraz sonra, Tarım Bakanım, bu konularda
yanıt vermek ister; bunu, aynen buraya bırakıyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Böyle bir
şey dediniz diye, Sayın Bakan buna cevap verecek mi?!
GÜROL ERGİN (Devamla) - Cevap vermez olur
mu; yani, cevap vermeye değer mi bulunmaz bu söylenenler; acırım size o zaman.
RECEP KORAL (İstanbul) - O zaman oraya
bırakmayın!
GÜROL ERGİN (Devamla) - Eğer, siz, bu
söylenenleri, cevap vermeye değmez buluyorsanız, bunu söyleyen arkadaşıma, onun
zihniyetine; ama, her şeyden önce, ülkeme acırım, ülkeme; yazık değil mi?!
Burada söylenenler, bir ömrün ortaya koyduğu bilgiler ve benim ülkemin
gerçekleri. Lütfen, yanlış olduğunu söyleyin.
RECEP KORAL (İstanbul) - Oraya bırakmayın!
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım...
Tabiî...
SONER AKSOY (Kütahya) - Sayın hatipler çok
önyargılı konuşuyorlar.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Gelin, burada
cevap verin; ama, bilgi dolu cevap verin; önyargı, arkayargı değil...
SONER AKSOY (Kütahya) - Önyargılı
konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Aksoy, lütfen...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi, geliyorum, Bayındırlık Bakanlığımıza...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Efendim, 1 dakika
daha; bitiriyorum.
MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkanım,
biraz hoşgörülü olun; hep kullandılar eksüreyi.
BAŞKAN - Hayır, burada, herkes istediği
şekilde konuşmaya kalkışırsa, biz, burayı yönetemeyiz.
Sayın Ergin...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, bir
tek dakika...
BAŞKAN - Teşekkürünüzü alayım; buyurun...
Lütfen...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, burada çok söyledim, başka arkadaşlarım da söyledi; Türkiye
topraklarını satılık yaptınız. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığından gelen resmî
yazıyı da bu kürsüye bırakacağım. Bana yanıt vermek isteyen, Bayındırlık
Bakanının bu resmî, imzalı yazısını okusun.
SONER AKSOY (Kütahya) - Ölçülü konuş!..
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bakınız,
Türkiye'de, 2003 yılı temmuzundan bu yana; yani, o çıkardığınız meşum yasadan
bu yana neler olmuş; 298 000 000 metrekare Türk arazisini, başta Yunanlar olmak
üzere, almışlar! 44 ülke gelip bu ülkenin toprağını satın almış.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Sami Güçlü; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın
Gürol Ergin Hocamızın, Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak
muhalefet adına yaptığı konuşmada, tarım sektörüyle ilgili genel
değerlendirmelerini dinledik; ben de kendisine çok kısaca cevap vermek
istiyorum. Sondan başlıyorum.
Biz, evvela Hükümet olarak, sonra Tarım
Bakanlığı olarak, sonra da şahıs olarak söylüyorum, bu ülkede, bugüne kadar
yapılmış olan eserlerin, emeklerin, gayretlerin ahlaken hiçbir zaman inkârcısı
olmamalıyız. Kim ne yaptıysa, ona hak ettiğinden çok daha fazla saygı, hürmet
ve takdir bizdendir. Bugüne kadar, bu üslubun dışında eğer bir söz bizden
çıkmışsa, özü itibariyle bize ait değildir. Dolayısıyla, bugün, bu ülkede
müspet olan, olumlu olan, ruhlarımıza huzur veren, memnuniyet veren her şey
için kimin emeği geçtiyse, o, bizim açımızdan kıymetlidir, değerlidir.
Dolayısıyla, bugüne kadar tarım sektörüne kim emek vermişse, Türk tarımının,
Türk çiftçisinin sorunlarının çözümüne katkıda bulunmuşsa, elbette, bizim
açımızdan önemlidir. Dolayısıyla, tohumculukta, hayvancılık ıslahında, verimde,
kalitede, çeşitte büyük emekler vardır. Nitekim, 1936'da kurulan devlet üretme
çiftliklerinin o yıllarda kurulması ne kadar isabetli bir görüştür ve bugün
bunların varlığı, ortaya koydukları, koymaya çalıştıkları gayret de, aslında
çok uzun bir geçmişe rağmen, doğru yolda atılmış adımlar olduğunu
göstermektedir ve hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, bu uzun geçmişte, bu kurumlar
çok da önemli hizmetler vermiştir; ama, Türk yönetim tarzının bir karakteri
var; inişli ve çıkışlı. Bir müddet sonra, dikkat oradan çekildiğinde, bu
kurumlar fonksiyonlarını göremez hale geliyorlar. Nitekim, bizim şikâyetçi olduğumuz
husus, bu büyük potansiyele rağmen, 2002 ve öncesinde, Türk çiftçisine
-tahılda- dağıtılan sertifikalı tohumluk miktarının 50 000 tona düşmüş olması
gerçeğidir.
Arkadaşlar, sizin elinizde, devlet üretme
çiftlikleri gibi binlerce dönümlük alanınız olacak, kuruluş kanununda tohumluk
üretimi amaçlanacak, damızlık hayvan üretimi hedeflenecek ve siz, burada,
piyasada talep olduğu için ekmeklik buğday üreteceksiniz!.. Şikâyetçi olduğumuz
hal budur, eleştirdiğimiz budur; bugün yapmak istediğimiz de, bu kurumları aslî
fonksiyonuna döndürmektir. Tabiî ki, bunu yaparken, önemine binaen, ihtiyacın
büyüklüğünü ortaya koymak için bir mukayese yapıyoruz; yoksa, geçmişte, bu
kurumlarımızın yapmış olduğu hizmetlerin, insanlarımızın ve sektöre öncülük
etmiş olanların kadrini bilmemek değildir. Dolayısıyla, ilkönce bu hususun iyi
anlaşılması gerektiğini düşünüyorum ve bunu daha açık nasıl ifade edeceğimi de
bilmiyorum.
Onun dışında, bu ülkenin topraklarını
satmak... Arkadaşlar, bu ülkede, millî olan, ulusal olan duyguların en yücesi
bizdedir. Ben şahıs olarak, bunun sahibi bir insanım. Bu iddiaların ne kadar
ağır geldiğini yüreğimde hissediyorum; lütfen, herkes, cümlelerini daha özenle
seçsin! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, bu ülkenin topraklarını satmak değil,
ihya etmek durumunda olan insanlarız. Burası, bu Meclis, bu milletin
temsilcilerinin bulunduğu bir yer. Biz, milletimize hizmet...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, yanlış
mı?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Sayın Hocam, bu üslup doğru değil...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Satılmıyor mu?..
Satmadınız mı?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Sayın Hocam, bu üslubunuz çok kırıcı, insanı çok rahatsız edici,
kalbini sızlatıcı bir üslup; böyle bir üslup doğru değil Sayın Hocam.
Böyle bir anlayışa sahip değiliz. Böyle
bir anlayışa sahip olmayan insanları böyle itham etmek çok üzücü.
Bunun böyle olmadığını milletimiz biliyor,
en çok biz biliyoruz ve bu konuda da alnımız açık. Biz, düşünce ve sözlerimizi,
bu anlamda da, çok net ifade ediyoruz, herkes de, bizim bu tutum ve
davranışımızı iyi anlamalıdır.
Sayın Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü,
Konya'da, bir genel müdür yardımcımızın mahallî basında yer alan sözlerinden,
ifadelerinden bahsetti, süt sığırcılığı
konusunda, bu işi yapmamaları konusunda halkı, üreticileri uyardığını söyledi. Ben, bu gazeteyi
görmedim, ifadelerin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum.
Arkadaşlar, suları tersine akıtmak mümkün
değil. Buradaki görevi bu sektörü canlandırmak olan, elimizde bulunan
kaynakları verimli kullanmak için gayret içerisinde olan bir insanın, kalkıp
"bu işi yapmayın" demesi izah edilebilir mi?.. Böyle bir söz, böyle
bir açıklamanın kıymet ifade etmesi, gerçek olması mümkün mü?.. İşi bu olan
insan!.. Yani, ben, Türkiye'de hayvancılığı geliştirme konusunda bir bakanlığın
sorumlusu olacağım, benim bir genel müdürüm insanlara "bu işi
yapmayın" diyecek!.. Arkadaşlar, bu, hepimizin bildiği gibi, başından ve
sonundan bazı kelimeler kırpılarak ortaya çıkmış bir cümleden başka bir şey
olamaz. Hiç, boşuna bir şey aramayın; çünkü, aksi bir şey, hayatı inkâr, görevi
inkâr demektir. Bu insan bunun için çalışıyor. Ben, başka bir söze, ilave bir
açıklamaya ihtiyaç duymuyorum; bunun hakikat olmasına imkân yok. Bunu, görevi
bu olan bir insan nasıl söyler!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Efendim,
tahkikat yapın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Efendim, bakın, insanız, sürçülisan ederiz; ama, biz, hepimiz
biliriz ki, insanların söyleyemeyeceği sözler vardır. Sizin, benim ve
başkalarının, söylenmeyecek sözü söylemiş gibi ifade etmek... Bu, yaralayıcı
bir şey. Hayvancılık sektörünü geliştirmeyle ilgili bir genel müdür yardımcısı
böyle bir şeyi söyler mi; evvela bunu bir düşünelim; mümkün mü böyle bir şeyi
söylemek?! Bu kadar basit.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Gazete yazmamış
mı?.. Araştırın...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, gazete
önünüzde.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Araştıracağız tabiî... Tabiî araştıracağız, tabiî araştıracağız;
ama, bunu, böyle, bir hakikat gibi söylemek üzücü.
Efendim, şimdi, müsaade ederseniz, önemli
bir konuya, pamukla ilgili konuya geçiyorum. Sayın Hocam diyor ki: "Bir
Tarım Bakanı nasıl söyler böyle bir şeyi?" Şimdi, Türkiye'de, şu anda,
eksikliğini hissettiğimiz, yurtiçi üretimin ihtiyacı karşılamadığı alan, yağlı
tohumlar alanıdır. Bunlardan pamuk birinci sıradadır ve bizim, Dünya Bankasıyla
olan ilişkiler içerisinde -geçmiş hükümetler döneminden bahsediyorum-
"destekleri tek doğrudan gelir desteğine indirgeyin" dediklerinde,
bazı ürünlerde primi zorla kabul ettirdiğimizi biliyorsunuz ve primi, bu
ürünlerin Türkiye'deki üretimini artırmak için kullanıyoruz. Pamuk bunlardan
biri ve pamuk, toplam prim üretiminin yüzde 60'ını dağıttığımız bir alan; yani,
281 trilyonluk bir prim desteği ödüyoruz, bunun yüzde 60'ını pamuk üreticisine
ödüyoruz; ama, bu seneki artış az oldu. Niye az olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
Pamukta geçen yılki fiyatlar, üreticisini, nispî olarak, diğer ürünlere göre daha
çok tatmin etti. Şimdi, biz, hem desteğin yüzde 60'ını verdiğimiz hem de piyasa
fiyatının üreticisini memnun ettiği bir dönemde daha çok ödersek, bizim,
ayçiçeğine, zeytinyağına, kanolaya ödeyeceğimiz prim miktarı çok daha az
kalacak. Yani, burada bir hesap işi olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla,
pamuktaki artış konusundaki rakamın azlığından elbette şikâyet edebiliriz.
Nitekim, başta Aydın olmak üzere, bölge milletvekillerimizin, pamuk primindeki
bu düşük oranın, daha az olan oranın artırılması konusunda teşebbüsleri oldu.
Maliye Bakanıyla görüştüler. Biz, bir hesaplama yaptık. Şu anda, bu primin
artırılması konusunda ek bir kaynak arayışı içerisine girdik. Bunu
gerçekleştirip pamuk üreticilerimizi sevindirecek ek primleri ilave etmek
istiyoruz ve bununla ilgili bir çalışmanın da içindeyiz; ama, bugünkü durum bu.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı
sınırlayın Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ama, şimdi, düşünün, ithalatı sınırlamakla sorunu çözebilir miyiz
Beyefendi?..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı
sınırlamayınca maliyet artar.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Türkiye'nin ihracatının üçte 1'i tekstil sektörü.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ben de
tekstilciyim; oradan biliyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Şimdi, üçte 1'i tekstil sektörü olan bir ekonomide rekabet
edeceksek, tekstil sektörü piyasalarında varlığımızı sürdüreceksek, biz, bu
alanı hiç görmezden gelebilir miyiz?..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakan,
Pakistan'dan, Hindistan'dan ve Çin'den pamuk ithal ediyoruz; bunu biliyor
musunuz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Biliyoruz!.. V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tamam o zaman, bitmiştir
olay.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ne yapacağız?..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İthalatı
sınırlayacaksınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Tekstil ihracatını...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Pamuk
üreticisinin maliyetini düşüreceksiniz, ihracatçıyı da mecbur bırakacaksınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Efendim, siz, Türkiye'deki...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Oral,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Türkiye'deki tekstil ihracatıyla ilgili konuda ihtiyaç duyduğumuz
pamuk miktarı, Türkiye üretiminin yüzde 100'ünden daha fazla. Biz, bunu nasıl
çözeceğiz?..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Eskiden nasıl
çözüyorduk efendim?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Eskiden nüfusumuz 40 000 000, ihracatımız ise 10 milyar dolardı
Beyefendi! Yani, bugün ulaşılan rakamların nerede olduğunu biliyoruz hepimiz.
Efendim, ben, üretici birlikleriyle, yani,
esas bugün görüştüğümüz tasarıyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Nedir
mevcut örgütlenme içerisinde üretici birliklerinin yeri?.. Elbette, ilk anda
"böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç var mı" sorusu insanın aklına
geliyor. Buradaki anafikri belirtmeye çalışacağım ve sözlerime son vereceğim.
Efendim, evvela, üretici birlikleri,
Türkiye'deki mevcut kooperatif ve benzeri meslek örgütlerine rakip olarak
ortaya çıkan bir kuruluş değildir. Bugüne kadar eksikliğini hissettiğimiz,
özellikle, sebze ve meyvede ihtiyaç olan bir örgütlenme şeklidir ve zaten, uyum
yasaları içerisinde örnek aldığımız ülkelerde de, üretici birlikleri daha çok
bu fonksiyonu görmektedir.
Evvela, üretici örgütlerinin üyeleri,
kooperatif ve benzeri örgütlere göre çok farklıdır. Pazara yönelik üretim yapan
büyük üreticiler en başta bunların üyesidir. Ayrıca, üretici birlikleri,
üyelerinin ürünlerini satın alıp değerlendiren kuruluşlar da değildir; yani,
mülkiyetine bunları almaz, sadece, hizmet yerine getirir. Üye sayısı, kuruluşu
itibariyle de çoktur, faaliyet gösterirken de daha çoktur. Daha büyük
miktarlarda üretim yapan üreticiler üyesidir ve üretimin planlamasını,
standardın geliştirilmesini ve pazarlama imkânlarının iyileştirilmesini
amaçlar. Dolayısıyla, bugün, tüketicilerimiz, bizler ve üniversite
çevrelerinden hep örnek olarak verilen hadise, üreticide fiyatı şu kadarken
niçin tüketici bunun 3-5 misli bedel öder diye sorduğumuz sebze ve meyveyle
ilgili konuda, üreticiyi, özellikle büyük üreticiyi örgütleyerek, bunların
piyasada ağırlık kazanması ve denge kurmasını hedeflemektedir. Eğer, bu
sağlanabilirse, bizim bugüne kadar boşluğunu hissettiğimiz alanda bir hizmet
imkânının doğacağını ümit ediyoruz. Daha önce de söyledim, elbette, Türk
tarımındaki sorunların çözümü burada demeye imkân yoktur. Arayıştır, katkı
yapacağı alan da, daha büyük üreticileri üretim sahasında örgütleyerek, o büyük
eksikliğini hissettiğimiz alanlarda gelişme ortaya koymaktır.
Ben, bu yasanın sektörümüz açısından
hayırlı olmasını diliyorum ve hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına,
Bursa Milletvekili Sayın Şerif Birinç; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 617 sıra sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Tarıma bağlı ekonomik gelişmede önşart
olarak görülen üretici örgütlenmesi, ülkemizde istenilen düzeyde değildir.
Üreticilerimiz örgütsüz olduğu için, birbirinden habersiz milyonlarca çiftçi,
pazara üretim yerine, bir önceki yıldaki fiyatları dikkate alarak üretim
yapmakta; bu durum, üretimin, bazen içtalebin çok üzerinde olmasına, bazen de
çok altında kalmasına sebep olurken, üreticiyi de mağdur etmektedir.
Türkiye'de, tarım işletmeleri ile, tarıma
girdi sağlayan ve tarım ürünlerini işleyip pazarlayan kesimler arasında etkili
bir entegrasyon sağlanamamış durumdadır. Küçük ve örgütsüz üreticiler, aracı
kesimlere ve organize olmamış kredi kaynaklarına bağımlı bulunmaktadırlar.
Özellikle, sektörle ilgili KİT'lerin özelleştirilmesi ve bu çalışmaların halen
devam etmesi nedeniyle, bu alandaki eksiklik daha da belirgin bir hale
gelmiştir. Bu itibarla, üreticilerin, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, ekonomik
ve meslekî çıkarlarını koruyabilecekleri bir konuma gelebilmeleri için,
kooperatifler, ziraat odaları ve üretici birlikleri gibi örgütlerin
desteklenerek geliştirilmesi gerekmektedir. İşletme yapılarının rasyonel
olmaması pazarlama hizmetlerinin yürütülmesine olanak vermediği için, ürünlerde
verim ve kaliteyi artırmak mümkün olmamaktadır.
Diğer taraftan, ülkemizde, üreticinin
ürününü daha iyi değerlendirmesi, gelirini artırması, tüketicinin uygun
koşullarda ürün tüketmesi, ancak üretici kesimin kendi içinde örgütlenmesiyle
mümkün olabilecektir.
Tarım işletmelerinin, sayısal olarak fazla
olmasına karşın, küçük ve dağınık oluşları önemli bir yapısal sorun
durumundadır. Buna rağmen, küçük tarım işletmelerinin tasfiye edilmesi, kısa ve
orta dönem için gerçekçi bir çözüm yolu olarak görünmemektedir. Bu nedenle,
teknik ve ekonomik açıdan mümkün olan her yerde, küçük işletmelerin, birim
alanı en yüksek ekonomik getiriyi ve en fazla istihdamı sağlayan üretim
dallarına (sebzecilik ve hayvancılık) yönelmeleri konusunda desteklenmeleri
uygun olacaktır. Tarımsal üretici birlikleri bu olumsuzlukları engelleyici bir
örgüt niteliğinde olup, kurumsal reform adımlarından biridir.
Türkiye'de tarım sektöründe çok çeşitli
örgütler bulunmaktadır. Sektör içerisinde en büyük özelliğe sahip
kooperatifler, ziraat odaları, dernekler belirli çalışmaları yürütmektedirler;
ancak, Avrupa Birliğindeki çiftçi örgütleri gibi, ürün grubu ve konu bazında
ihtisaslaşmış üretici örgütleri bulunmamaktadır.
Ülkemizde, gerçek anlamda bir sivil toplum
örgütünden bahsetmek güçtür. Bu görev, meslekî kamu kuruluşları tarafından, bir
ölçüde yerine getirilmektedir; fakat, bunun, tam anlamıyla yerine getirildiğini
söylemek de güçtür. Devletten destek alan bu kuruluşlar bağımsız hareket
etmekte zaman zaman zorlanmaktadırlar.
Tarım kesiminin içinde bulunduğu ekonomik
zorluklar ve üreticilerin eğitim düzeyleri, örgütlenmede en büyük engel olarak
ortaya çıkmaktadır.
Tarım ve hayvancılık sektörünün, kalıcı ve
amacı pek belirgin olmayan çeşitli yollarla desteklenmesine karşılık, üretimde,
ihracatta, kalite ve miktar açısından belirlenen artış sağlanamamakta, üretim
kararlarında etkili olan fiyat ve talep gibi değişkenler üreticiler tarafından
zamanında izlenememektedir. Destekler, küçük işletmelerden ziyade büyük
işletmelere yaramakta, tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren ve
çeşitli biçimlerde yetkilendirilmiş kuruluşlar arasındaki koordinasyon
eksikliği, hizmetlerin etkin olarak yerine getirilmesini engellemektedir.
Yurdumuzda, kamu politikaları, Dünya
Ticaret Örgütü anlaşmaları ve kuralları gereği ortaya çıkan bu yeni ticarî
anlayış ile Avrupa Birliğinin genişlemesi sürecinde bölgesel bütünleşmeler,
tarım ürünleri piyasalarında artan rekabet ve azalan bir desteklemeyle
sonuçlanmıştır. Diğer taraftan, biyoteknoloji, bilgi teknolojisi ve pazarlama
kanalları ve uluslararası ticaretteki gelişmeler, talebe uygun ve esnek yapıda
kuruluş yasalarının oluşturulması büyük bir önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş
ülkelerde üçboyutlu örgütlenme modelinin ülkemizde eksik olan bölümü üretici
birlikleridir. Kooperatifler, ziraat odaları ve üretici birliklerinden oluşan
bu örgütlenme biçimiyle, tarım ve hayvancılık sektöründe, karar alma sürecinde,
üreticilerin etkinliğinin ve katılımının artması amaçlanmaktadır. Kooperatifler
bu yapının ekonomik ayağını, üretici birlikleri siyasî ve sosyal ayağını,
Türkiye Ziraat Odaları Birliği ise hükümet ile üreticiler arasındaki iletişim
ve koordinasyon ayağını oluşturmaktadır.
Mevcut ekonomik yapımızda kooperatifimiz
var, üretici birliğimiz yoksa, kooperatiflerle belirli ekonomik faaliyetleri
yapabilirsiniz; ancak, bu koşullarda, Batılı anlamda başarılı olmanız mümkün
değildir; çünkü, kooperatifler üretici birliklerini, üretici birlikleri de
kooperatifleri güçlendirici, destekleyici unsurlardır.
Bugün, Türkiye'de, kırsal alanda
faaliyetlerini sürdüren kooperatiflerin durumlarına bakıldığında, sermaye
bakımından yetersiz, ciddî finansman sıkıntısı yaşayan, ihtisaslaşmamış ve birkaç
bakanlığın yasasıyla yönetilen dağınık bir yapıyla karşılaşılmaktadır.
Üreticilerin kooperatiflere ne derece hâkim olduğu, bir tartışma konusudur. Bu
yetersiz hâkimiyetin sonucu olarak ortaya çıkan iktisadî verimsizliğe bağlı
olarak, Türkiye'de yeni yeni oluşumlar ortaya çıkmaktadır. Önder Çiftçi
Projesi, Sulama Kooperatifleri Birliği, Hayvan Yetiştiricileri Birliği, bunun
örnekleridir.
Tüm bu yetki ve görev karmaşasına son
vererek, aynı zamanda, sistem içerisinde bir düzenleme gerekmektedir. O nedenle,
üretici birlikleri, konu, ürün, yerel, bölgesel, ulusal, yatay ve dikey bazda
örgütlenen, en üst düzeyde birleşerek bir yapı oluşturan kuruluşlar olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, kâr amacı
gütmeyen, gönüllülük ilkesi çerçevesinde faaliyet gösteren, demokratik
ilkelerin geçerli olduğu, kırsal yapı için çok önemli hizmetler vermesi
beklenen üretici birliklerinin oluşturulması için birçok kesimin görüş
birliğine ve desteğine gereksinme vardır.
Kırsal alanda sosyal kapasitenin
artırılması, hizmetlerin etkin olarak yerine getirilmesi ve demokratik
kurumsallaşma süreci bakımından üretici birliklerinin kurulması, geliştirilmesi
ve sürdürülebilirliği, Avrupa Birliği ve ortak tarım politikasına uyum için ve
ülkemiz açısından kaçınılmaz görülmektedir.
Birlikler aracılığıyla kamunun yüklendiği
görevlerin bu birliklere devredilmesinin, kamu kesimi finansmanı üzerinde
olumlu etkileri olacağı düşünülmektedir.
Tarım ve hayvancılık sektörüne ilişkin bir
veri tabanının oluşturulması ve sektöre ilişkin sağlıklı politikaların
oluşturulması amacıyla bir kayıt sisteminin oluşturulmasında, üretici
birliklerinin önemli bir unsur olacağı öngörülmektedir.
Üretici Birlikleri Yasası Tasarısının
çıkması durumunda, diğer bir projeyle, üretici organizasyonlarına katılım ile
üretici birlikleri kavramının tüm bölgelerde tanıtımı, altyapı ve eğitim
hizmetlerinin geliştirilmesi, kuruluş aşamasındaki birliklere destek verilmesi
sağlanmalıdır.
Ülkemizde, üretici birlikleriyle ilgili
düzenlemeler yapılırken, kooperatiflerle ilgili düzenlemelerin gözardı
edilmemesi gerekir. Bunun için, öncelikli olarak, kooperatiflerin içinde
bulunduğu eğitim, yönetim ve finansman ile diğer sorunlara acil çözümler
getirilerek, kooperatiflerin, tarım ve hayvancılık sektörlerinde, üretim
içindeki katkıları artırılmalıdır.
Bilindiği üzere, üretici birlikleri kâr
amacı gütmeyen organizasyonlardır. Üreticiler, bir araya gelerek çıkarlarını,
yani, kendilerini ilgilendiren tüm konularda politikalar ve stratejiler
geliştirip, tarım ve hayvancılık politikasının belirlenmesinde baskı unsuru
görevini yerine getirmelidirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Birinç, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tarım ve hayvancılık sektörlerinde
faaliyette bulunan üretici (örgütlerinin birlik, kooperatif, ziraat odaları)
birbirinin faaliyet alanına girerek rekabet eder duruma getirilmemesi veya
birbirlerine alternatif olmaması, aksine, işbirliği ve koordinasyon içinde
çalışmaları, devletin ve demokratik örgütlenmenin gereği olarak gerekli ortamı
oluşturacak yasal düzenlemeleri yapması ve piyasa çalışmalarını kolaylaştıracak
bir sistem oluşturması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, unutmamamız
gereken bir gerçek vardır; bu da, ilerleyen yıllarda, tarımın, en stratejik
sektör; gıdanın da, en stratejik ürün olacağıdır. Bu bilinçle, Türk tarımını
yönlendirerek başarılı olmasını sağlamak başlıca görevimizdir.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.
Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın
Muharrem Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde tarımsal
işletmelerin küçük ve dağınık olması, söz konusu işletmelerin girdi, finansman,
teknoloji, bilgi ve pazarlara erişimlerinin
yeterli olmaması, pazarlama sahasında aracıların çok olması, üreticilerin işini
zorlaştırmaktadır. Arzın, bazı ürünlerde yüksek bazı ürünlerde düşük olması,
arz ve talep dengesini altüst etmektedir; dolayısıyla, çiftçilerimiz ve
üreticilerimiz mutlu değildir, mağdur olmaktadır.
Bu nedenle, üreticilere kredi ve girdi
temini ile muhtelif hizmetler götürmek ve üretilen ürünleri pazarlayabilmek
amacıyla tarım sulama birlikleri, hayvan yetiştirici birlikleri, makine
kullanım birlikleri, ziraî mücadele birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri,
süt birlikleri gibi, değişik kanunlarla kurulmuş, değişik bakanlık ve
kuruluşlar tarafından yönlendirilen örgütler, hizmetlerin hedef kitleye
ulaştırılmasında dağınıklığa, yetki karmaşasına ve kaynak israfına yol
açmaktadır.
Bunun yanında, var olan örgütlenme düzeyi
istenilen düzeyde gerçekleşmemiş olup, üretici örgütlenmesi, üretimden
pazarlamaya kadar her aşamada yetersiz kalmıştır.
Gelişmiş ülke modellerinin birçoğunda
olduğu gibi, örgütlenmenin, ziraat odaları, kooperatifler ve üretici birlikleri
şeklinde teşekkül etmesi gerekmektedir. Bu üç örgütün birbirine alternatif veya
rakip olarak değil, aksine, birbirini tamamlayıcı nitelikte olması
gerekmektedir.
Tasarı, ülkemizde küçük ölçekli ve aile
işletmesi şeklinde faaliyet gösteren üreticilerin daha büyük ölçeklerde
faaliyetlerini yürütmesi, üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda verim,
gelir ve maliyetler açısından avantajlı bir konuma getirilmesi ve devletin
üretici kitleye yönelik politika ve uygulamaları daha kolay ve etkin olarak
yerine getirmesinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Bu nedenle, bu
tasarının olumlu olduğuna inanıyorum ve destekliyorum.
Değerli milletvekilleri, tarımı
konuşuyoruz; ama, Türkiye'nin en büyük gündemi olan, konuşulması gereken ve
Türkiye'nin vizyonu olan GAP'ı bugüne kadar hiç konuşmadık. Ben, bu arada,
Sayın Tarım Bakanımızı da burada yakalamışken, GAP'ı konuşmamızda fayda
görüyorum.
Değerli milletvekilleri, GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Teşkilatı, biliyorsunuz, 1989 yılında, onbeş yıllığına, 388
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur ve süresi 6 Kasımda dolmaktadır.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, GAP,
bölgelerarasında gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki
verimliliği artırmak ve istihdam yaratmak için kurulmuş genel bir projedir. Bu
proje, sadece enerji ve tarımdan ibaret bir proje değildir; bunun içerisinde
sağlık var, eğitim var, haberleşme var, sanayi var, kredi var, her şey var.
Dolayısıyla, Türk ekonomisinin temel dinamiğidir. Bu kanun hükmünde
kararnamede, süresi dolduğu zaman, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
bütün elemanlarının kadroları, hiçbir şeye gerek kalmadan, iptal edilir
denilmektedir. Bu nedenle, GAP'ın ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının
sürdürülebilir hale getirilmesi için konuşulması gerektiğine, vermiş olduğumuz
kanun teklifinin de gündeme getirilerek desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, GAP'ın tarihçesi
1930'lu yıllara dayanır. O tarihte "Keban Projesi" olarak
adlandırılmış; dolayısıyla, bu bölgede, Fırat ve Dicle Nehirleri arasındaki
alanda o verimliliği artırmak için, Fırat ve Dicle Nehirlerinin sularının en
güzel şekilde kullanılabilmesi için bu proje konuşulmuş ve dile getirilmişti.
1970'li yıllarda Güneydoğu Anadolu Projesi olarak devam edilmiş, sonra, 1980'li
yıllarda, rahmetli Özal zamanında, GAP olarak kurulmuştur.
Bu proje çerçevesinde, bugüne kadar, çok
güzel yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu projenin toplam yatırım değeri 32
katrilyon liradır, bugüne kadar 16,5 katrilyon liralık bölümü
gerçekleştirilmiştir. En fazla enerjide mesafe katedilmiştir ve şu anda yapılan
barajlarla, bu oran yüzde 74 civarındadır. Tabiî, Mardin, Diyarbakır, Şırnak ve
Siirt İllerimizin odak noktası olan Ilısu Barajı da -inşallah- sizlerin
desteğinizle hayata geçirildiği vakit, sanıyorum, enerji alanında projenin
yüzde 100'üne ulaşılacaktır.
Bugüne kadar, tarım alanında yüzde 12'lik
bir yatırım gerçekleştirilmiştir; bu da, çok az bir yatırım olarak
görülmektedir.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, proje,
Urfa'ya kadar gelmiştir ve Urfa'da bekletilmektedir, Urfa'dan öteye
geçememiştir. Sulama kanalları Mardin'in Derik, Kızıltepe ve Nusaybin Ovalarına
kadar ulaştırıldığı takdirde, ikinci Çukurova konumundaki bu ovalarımız,
ekonomik ve sosyal açıdan gelişecektir.
Oradaki çiftçilerimiz çok mağdur
durumdadırlar; sulamasuyu ihtiyaçlarını, 300-400 metre gibi, çok derin sondaj
kuyularından karşılamakta ve elde ettikleri ürünü de maliyetine satmaktadırlar.
Dolayısıyla, bu projenin, mutlaka ve mutlaka, gündeme getirilmesi, konuşulması
ve hayata geçirilmesi gerekir.
Bu proje kapsamında, eğitim, haberleşme,
sağlık sorunlarımız had safhadadır. Haberleşmenin gerçekleşme oranı yüzde 27
civarındadır. Bu projenin amacına ulaşabilmesi için desteğinizi bekliyorum. Şu
anda, görüşmekte olduğumuz 617 sıra sayılı bu kanunu tasarısını destekliyorum,
olumlu buluyorum, olumlu oy vereceğimi belirtiyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TARIMSAL
ÜRETİCİ BİRLİKLERİ KANUNU TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; üretimi
talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak
kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek ve ürünlerin
ulusal ve uluslararası ölçekte pazarlama gücünü artırıcı tedbirler almak üzere
tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek, tüzel
kişiliği haiz tarımsal üretici birlikleri kurmalarını sağlamaktır.
Bu Kanun; tarımsal üretici birliklerinin
kuruluşu, işleyişi, yönetimi, görev-leri ve denetimine ilişkin hükümleri
kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Grubum adına 1 inci madde üzerinde söz aldım.
Öncelikle, Tarımsal Üretici Birlikleri
Yasası, gerçekten ülkemiz için gerekli bir yasa. Biz, bunu grup olarak
destekliyoruz ve milletvekili olarak da destekliyorum. Ben, yasa tasarısı
üzerindeki görüşlerime geçmeden önce, bir iki konuya değinmek istiyorum.
Gerçekten, tarım konusu inanılmaz derecede
önemli bir konu. Tarım Bakanımız gerçekten iyi niyetli, çaba sarf ediyor; ama,
gerçekten, Türkiye'nin tarımsal yapısı çok çok zor. Sertifikalı tohumluk buğday
projesine katıldığımızda, normalde 50 000 ton olan sertifikalı buğday
kullanımının 300 000 tona çıkarılması öngörülüyor. Bu, Türkiye'de yapılabilecek
bir şey; organize olursa başarılı olur.
Hibrit tohumculukla ilgili Antalya'daki
toplantıda da, özel sektör ve kamu sektörü işbirliği için bütçesi 7 trilyon
lira olan bir proje başlatıldı; umarım bu da başarılı olur.
Et ithalatıyla ilgili bir konuya değinmek
istiyorum. Ben, buradan, Sayın Bakana "et ithal ediyorsunuz" demek
istemiyorum, kesinlikle de demiyorum; ama, şu da bir gerçek: Türkiye'ye et,
denizden ve doğudan canlı et olarak giriyor.
Ben, burada, Sayın Bakanımdan şunu -ki,
yapılıyordur- diliyorum: Bu konuda yetkili birimlerin biraz daha hassas
davranması lazım; çünkü, Türkiye'de et tüketiliyor; ama, canlı hayvanı satmaya
çıkardığınızda hayvan para etmiyor. Yani, o bakımdan, bu konuda iddialar da
var, birçok kurum tarafından da işleniyor. Ben, buradan, bu konuda önlemler
alınmasını talep ediyorum.
Bir başka olay buğday tabanfiyatıyla
ilgili. Trakya çiftçimiz, bu sene, hasat öncesi yağmur nedeniyle dane kararması
yaşadı ve dane kalitesi olumsuz derecede etkilendi ve Toprak Mahsulleri Ofisi
de şu ana kadar buğday alımı yapmadı. Tabanfiyatı açıklaması da, normal borsa
fiyatına eşdeğer, hatta, onun altında bir fiyat olduğundan dolayı da kendileri
memnun değiller; ama, şu da bir gerçek: Uluslararası borsalar ile Türkiye'de
açıklanan fiyat belki birbirine yakın; ama, Türkiye'deki girdileri dikkate
aldığımızda bu fiyat yetersiz kalıyor.
Burada, esas söz almamın amacı, Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıdır. Bu, desteklediğimiz bir yasa
tasarısıdır.
Arkadaşlar, dünya tarihinde bazen
medeniyetin düşmanı olarak da gösterilen pulluk, ilk kez Anadolu'da, Anadolu
topraklarında kullanılmış ve tarımın ilk kez yapıldığı, en çok ve en yoğun
-entansif- yapıldığı yer de, yine Anadolu topraklarıdır. Tabiî, geçmiş
dönemlerden bu döneme kadar, bu birikime rağmen, tarımda istediğimiz yere
gelemedik. Bunda geçmişteki siyasîlerin rolü de oldu. Bunların detayına girmek
istemiyorum.
Ülkemizdeki tarımsal yapı içinde tarımsal
işletmelerin çok küçük, az sermayeli ve dağınık bir yapı içinde olması,
işletmelerin finansal anlamda yeterli destek bulamamaları, yine, finansmana
bağlı olarak teknolojik gelişmeleri ve yeni üretim yöntemlerini sağlıklı olarak
takip edememeleri, iç ve dışpazarlardaki talep ve fiyat dengeleri, bütün bunlar
küçük üreticimizi olumsuz etkiliyor. İşte, bu yasayla, bütün bu
düzensizliklerin bir ölçüde ortadan kalkma şansı var. Özellikle, yıllardır
eleştirdiğimiz, üreticiden tüketiciye tüketim zincirinin kurulması ve çoğu
zaman da bu yolla haksız kazanç elde edilmesi, bizim en çok gündeme
getirdiğimiz konulardır. İşte, bu anlamda, böyle bir örgütlenme yapısıyla,
üretici birlikleri ile tarımsal örgütlenme alanında birçok yasa düzenlenmiş;
ama, bunların, özellikle, kooperatifler... Bununla üretici birliklerini
karıştırmamak lazım; üretici birliklerinin amacı kâr yapmak değil, alım-satım
yapmak değil, üyelerine teknik anlamda hizmet sunmak.
Tabiî, bu tasarının artıları da var; ama,
bir iki eleştirim de olacak. Artıları: "Öncelikle, üretici, ürettiğinin
karşılığını büyük oranda alma şansını yakalayacak. İkincisi, ürün bazındaki
örgütlenmeler ve bu örgütlerin yaptığı ürün ıslahı, pazarlama, üretimi
artırmaya yönelik yatırımlar ve denetimler, reel temellere oturtulacak.
Üreticinin ürün grubu bazında örgütlenebilmesi sağlanabilecek. Yine, üreticinin
ürettiği ürünle ilgili olarak, üyesi olduğu birlik bünyesindeki söz ve temsil
hakkı artırılmış olacak. Yine, üreticinin ihtiyacı olan finansal desteğin doğru
zamanda ve yeterince sağlanma şansı yakalanabilecek. Talep oranında üretim ve
talep fazlasına pazar yaratma mantığı gelişecek. Yine, üretimden pazarlamaya
kadar çiftçilerin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek
kooperatiflerden daha esnek olarak yararlanmaları sağlanacak.
Ancak, ben, bu Üretici Birlikleri Yasası
Tasarısının bu olumlu yanlarının yanı sıra, özellikle, ülkemizde, Trakya Birlik
gibi, Tariş Birlik gibi kurumları, bu Üretici Birlikleri Yasası Tasarısının
hedef almamasından yanayım; ki, mevcut yasa taslağında bu konuda tam bir
karşıtlık olmamakla beraber, bazen "yönetmelikler Tarım Bakanlığı
tarafından çıkarılır, kontrol edilir" ifadeleri, bu tür birlikleri
rahatsız edebilmektedir. Örneğin, Trakya Birlik 1966 yılında kurulmuş, Tariş
1913 yılında kurulmuş. Tabiî, bu birlikler, bugüne kadar kolay gelmemişler;
bugün tarıma sağladıkları fayda da ortadadır. Bu tür birlikler, bir anlamda,
Türkiye'de, devletin tarım politikalarını yürütebilmektedirler. Dolayısıyla,
üretici birlikleri, bir tür dernek statüsündeki üretici birlikleri; ki, bu yasa
tasarısı bu mevcut birlikleri yok etmemelidir; böyle bir şey yaşarsak geriye
dönüş olabilir; ileriye dönük olarak bunu söylüyorum. Özellikle Trakya Birlik,
bilfiil Türkiye'de vergi ödeyen ilk 100 kurumdan birisi olmuştur. Bunu da
ortadan kaldırmak için, benim bir önerim var; bir geçici maddeyle -bu benim
temennim- şunu ilave edebilirsek, "4572 sayılı kanun kapsamında faaliyet
gösteren tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin iştigal konularına giren
ürünlerle ilgili tarımsal üretici birliği kurulamaz" şeklinde bir
düzenleme yapılırsa, bu tür birlikler de, üretici birliklerinden korkmayacaklar
ve daha rahat çalışabilecekler.
Yine, bu yasa tasarısında üzerinde öneride
bulunabileceğim üç dört tane maddem var; bunlardan bir tanesi, 5 inci maddenin
(l) bendinde, "devletin piyasa düzenlemeleri konusunda, vereceği görevleri
yürütmek" ifadesinde, piyasa düzenlemeleri konusunda hangi görevlerin
verileceğine hiç açıklık getirilmemiş.
Yine, bir başka değerlendirilebilecek ya
da eleştiri yapılabilecek bir madde olan 10 uncu maddede yer alan "üyelik
için gerekli özel şartlar birlik tüzüğünde belirlenir" ifadesinde, özel
şartların neler olacağının tüzük yerine kanun tasarısında açıklığa
kavuşturulmasının daha faydalı olacağını düşünüyorum.
Yine, 13 üncü maddenin ikinci paragrafında
yazılı olan "merkez birliği, aynı ürün veya ürün grubunda faaliyet
gösteren en az yedi tarımsal üretici birliğinden oluşur" ifadesinde,
merkez birliği, mevcut tarım satış kooperatifleri birliklerinin kurabilecekleri
merkez birliklerini engellememelidir. Bu sebeple, biz, bu cümlenin başına
"bu kanun kapsamında" dersek, bu esnekliği de sağlamış oluruz; bu
benim önerim.
Yine, 16 ncı maddenin (c) bendinde
"birliklerin ve merkez birliklerinin çalışmalarını teknik yönden
desteklemek ve merkez birliklerini teknik yönden denetlemek" ifadesindeki
denetlemenin kapsamı ve sonuçları hakkında, kanun tasarısında açıklayıcı
ifadeler bulunmalı; yani, nasıl denetlenecek, denetlemenin kapsamı ne olacak,
nasıl bir sonuç ortaya çıkacak; bunun aydınlığa kavuşturulması gerekiyor. Bütün
bu eleştirilerim, tamamen katkıda bulunmak amacıyla.
18 inci maddede "birliklerin ve
merkez birliklerin malî denetimleri, genel kurul toplantısı öncesi bağımsız
denetim kuruluşlarına yaptırılır" denilmektedir. Bu "yaptırılır"
ifadesiyle, tarımsal üretici birliklerinin malî durumu dikkate alındığında,
bağımsız denetimin masraflı olması ve birliklerin denetim kurulu üyelerinin de
bulunması nedeniyle, malî durumu müsait olan birliklerin, ihtiyaten bağımsız
denetim yaptırmaları daha uygun olacağından, kanun tasarısında, bu
"yaptırılır" ibaresinin "yaptırılabilir" şeklinde
değiştirilmesinin daha uygun olacağını düşüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, 1 dakikalık
eksürenizi veriyorum; sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
NECDET BUDAK (Devamla) - Üretici
birliklerinin Türk çiftçisine, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Şerif
Birinç; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 617 sıra sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Kurulması düşünülen birliklerin, etkin
hizmet sunan, piyasa koşullarına göre üretim yapan ve rekabet güçlerini
koruyan, çiftçilerin ve üreticilerin ekonomik ve sosyal şartlarını geliştiren
ve kırsal kalkınmada temel rol oynayan potansiyel organizasyonlar olması
gerekir. Proje kapsamında, kurulması düşünülen üretici birlikleri için,
yönetimlerinde bağımsız ve demokratik ilkelerin geçerli olduğu, kuruluş ve
işleyişlerinde tamamen üreticilerin söz sahibi olduğu ve üreticilerin bilgi
alanına giren ürünlerin üretimi ve pazarlaması konularında üreticilere hizmet
verebilecek bir örgütlenme biçimi öngörülmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek
için gerekli olan altyapı, yasal düzenlemelerin yanı sıra diğer politika
araçlarının da bir bütün olarak devreye sokulmasını gerektirmektedir.
Ülkemizde, kırsal alanda, sayıları 4 000
000'un üzerinde olan ve genellikle küçük ve irrasyonel yapıdaki işletmelerin
hâkimiyeti, devletin tarım ve hayvancılık sektörlerinde sağlıklı politikalar
oluşturmasını, yürütmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca, sektörel üretim
faaliyetlerinin optimum işletme büyüklüğü ve ölçek ekonomisine uygun olarak
yönlendirilmesi gereği de dikkate alındığında, üretim türü ve bölgelerine göre
gerekli etkinlikte üretici birliklerinin kurulması büyük önem arz etmektedir.
Bu kanun tasarısıyla, üretici
birliklerinin tek kanun ve tek bir model çerçevesinde yapılandırılması
düşünülmektedir. Bu yapılandırma sağlanırken, üretici birlikleri ile
kooperatifler ve ziraat odalarının görev ve yetkilerinin çok iyi belirlenmesi,
dublikasyon ve kaynak israfına neden olmadan, etkin bir biçimde, birbirlerini
tamamlayıcı olması gerekmektedir. Üretici birlikleri, ürün, ürün grubu, girdi
ve konu bazında örgütlenen, üyelerine tarımsal ve hayvansal üretim ve
pazarlamayla ilgili alanlarda yol gösteren, politikalar oluşturan ve
uygulamasında rol alabilecek çiftçi ve hayvan üreticilerinin, ekonomik ve
sosyal haklarını savunabilecek kuruluşlar olarak, tamamen üreticilerin
inisiyatifinde kurulan ve yönetilen organizasyonlar olmalıdır.
Üretici birliklerinin yayım, eğitim,
danışmanlık, pazar araştırması, pazar talebine miktar ve kalite bakımından uygun
üretim yönlendirmesi, araştırma geliştirme enstitüleri kurulması, ekonomik ve
sosyal haklarının savunulması, kırsal yapının ve çerçevenin korunup
geliştirilmesi gibi konularda faaliyetlerde bulunması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, üretici
birlikleri, tarımsal ve hayvansal üretimin, üretim sektörüne göre önemli
potansiyele sahip olduğu ilçe, il ve bölge merkezlerinde oluşturulabilmelidir.
Bu organizasyon yapısı, kırsal alanda üretimde ihtisaslaşmayı ve işletme
ölçeğini büyütmeyi teşvik edeceği gibi, bugüne kadar Türkiye'de kırsal ekonomik
kalkınmada en önemli engel olan tarım ve hayvancılık arasında intersektörel
etkileşimi sağlama amacına yönelik bir modeldir. Sistem içinde, üyelerin,
yerleşim birimi, bölge ve merkez düzeyinde birlik ile kooperatif ve ziraat
odaları arasında işbirliği ve uyum içinde faaliyetlerini sürdürebilmesine
karşılık, etkileşim ve uyum mekanizmalarını etkin olarak tespit etmesi
gerekmektedir.
Birliklerin, ihtiyaç duydukları durum ve
alanlarda, vakıf, şirket ve kooperatif kurdurmaları veya bunların kurulmasında
öncülük etmeleri gerekmektedir. Amaç ve ihtiyaçlara göre, yeterli sayıda
personel istihdam edebilirler. Rekabetçi bir yapıyı sağlamak amacıyla,
profesyonel bir yönetim anlayışıyla istihdam gerekmektedir. Devlet, üretici
birliklerinin kuruluşunu sağladıktan sonra, belli bir süre maddî destek
sağlamalıdır. Üretici birlikleri, çiftçi ve üreticinin sosyal ve ekonomik hak
ve çıkarlarını savunmalıdır.
Sözlerime burada son verirken, hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.
Şahsı adına, Konya Milletvekili Orhan
Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, kanun tasarısının geneli üzerindeki konuşmalarda,
CHP Milletvekilimiz Gürol Ergin Beyin bir konuya değinerek yanlış verdiği
bilgileri düzeltmek için söz aldım; çünkü, bir genel müdür yardımcısını zan
altında bıraktı, Bakanlığa suçlamaları oldu.
Vekilimizin bahsettiği toplantıda ben de
vardım; Akşehir-Ortaköy Beldesi çiftçilerine dönük bir hayvancılık
toplulaştırma projesini anlatmak için, sağ olsun, Genel Müdür Yardımcısı Halil
İbrahim Özbayat da katıldı ve gazetede, konuşmanın tamamı değil, bir kısmı
alınıyor; orada da aslında net mana çıkarıldığı halde, Vekilimizin, sadece
"süt sığırcılığı yapmayın" ifadesini burada Meclis gündemine
taşıması, çok farklı manalar içeriyor.
Değerli milletvekilleri, bu toplantıda,
Genel Müdür Yardımcımız, Türkiye'deki damızlık ihtiyacını ele alarak "süt
sığırcılığı yapacaksanız, mavi sertifikalı hayvanlarla bu işi yapın. Aksi
takdirde, geldiğiniz nokta belli, daha da geriye gidersiniz. Siz, süt
sığırcılığını mavi sertifikalı hayvanlarla yaparsanız -mevcutta yılda 3 ton süt
alıyorsunuz, 7-8 veya 10 litre süt alıyorsunuz- o takdirde, yılda 8 tona kadar
çıkabilir ve bu noktaya geldiğiniz zaman da maliyetleriniz yüzde 400
düşer" diye açıklama yaptı.
Şimdi buradaki ifadelerin -size aynen
açıklıyorum, gazete de önümüzde- bir kısmını alarak, burada hem o Genel Müdür
Yardımcısını hem Bakanlığı yanlış ithamlarla zan altında bırakmak yakışmıyor.
Gazetenin adı "Pervasız" ama, ilkeli bir gazete. Değerli Vekilimiz
çok daha pervasızca sözler söyledi. Ben buna açıklık getirmek için söz aldım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda geçen;
a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri
Bakanlığını,
b) Tarım üreticisi: Her türlü bitkisel ve
hayvansal ürünler ile avcılık ve yetiştiricilik yoluyla su ürünleri üretimini yaparak, bunları
pazara sunan gerçek ve tüzel kişileri,
c) Birlik: Tarım üreticilerinin, ürün veya
ürün grubu bazında ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurdukları, tüzel
kişiliği haiz tarımsal üretici birliklerini,
d) Birlik tüzüğü: Üreticiler tarafından
kurulan birliklerin ve üst örgütlerinin kuruluş, çalışma usul ve esaslarını
içeren hukuki düzenlemeyi,
İfade eder.
BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, şahsı adına
Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsım adına
konuşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, tarım sektörü, gerçekten de çok
önemli bir sektördür. Tarım ürünleri, ekonomideki tasnifte birinci derecede
zarurî ürünler olarak kabul edilir. Tarım sektörü, ülkemizde, özellikle çok
geniş bir kitleyi ilgilendirdiği için, hem fiyat bakımından hem de üretim
bakımından gerçekten de çok önemli bir sektördür; yalnız, bir malın birinci
derecede önemli olması, insanlar için çok faydalı olması, onun fiyatının da çok
değerli olduğunu göstermiyor maalesef. Amerikalı İktisatçı Paul Samuelson'un bu
konuda çok güzel bir benzetmesi var; diyor ki: "Amerika'da estetik
ameliyatlar kalp ameliyatlarından çok daha pahalıdır." Kalp, tabiî ki,
estetikten çok daha önemlidir; ama, onun çok önemli olması, insanlar için çok
yarayışlı olması, kalp ameliyatının fiyatı bakımından çok önem ifade etmiyor. O
bakımdan, özellikle fiyat bakımından, tarım ürünlerinin fiyatlarının çiftçinin
lehine olarak piyasada teşekkül edebilmesi tamamen piyasa şartlarına bağlıdır.
Piyasayı regüle edecek, piyasayı düzenleyecek olan birçok metot var; bunlardan
en önemlisi, çiftçinin kendi öz birlikleridir. Bunlar kooperatif
teşekkülleridir, ziraat odaları birliğidir ve burada, bu tasarıyla gelen çiftçi
birlikleridir. Gerçekte de bu yasayla kurulacak çiftçi birlikleri,
kooperatiflerin ve ziraat odalarının dışında çiftçilerin öz birliği olarak ve
devlete çok bağlı olmadan faaliyet gösterecek birliklerdir; bu bakımdan da
fevkalade önemlidir.
Tabiî, çiftçi birlikleri, fiyatları çiftçi
lehine çevirecek birtakım bilgiyi, piyasa bilgisini çiftçilere aktaracaktır;
tabiî, piyasanın regüle edilmesi bakımından da hükümetle ve diğer teşkilatlarla
birtakım temaslarda bulunacaktır; ama, tarım ürünleri ekonomide ücret malları
olarak kabul edilir; yani, dünyanın birçok ülkesinde, sendikalar dahi, işçilere
zam isterken tarım fiyatlarını ölçü alırlar ve onu ölçü olarak gösterirler.
Tarım fiyatları arttığı zaman, mutlaka işçi ücretlerinin de yüksek olmasını
isterler; ama, fiyat mekanizması, tabiî, tarım ürünlerinin ne çiftçilerin
istediği gibi ne de tüketicilerin istediği gibi olmasına müsaade eder.
Bakın, burada, çiftçiler çok düşük gelirli
insanlardır; ama, onu kullanan, şehir merkezlerinde bulunan insanlar da
genellikle düşük gelirli insanlardır. Şimdi, burada ne olacak; her iki düşük
gelirli kesimin menfaatını optimize edecek bir fiyat yapısına ihtiyaç var. İşte
bu birliklerin bunu önemli ölçüde sağlayacağına şahsen inanıyorum.
Çok değerli milletvekilleri, burada, çok
önemli bir konu -esasen, ben, onu söylemek üzere huzurlarınızda bulunuyorum-
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Türkiye'de, OECD standartlarına uygun ve
sertifikalı tohumluk üretiyor. Yıllık kapasitesi 250 000 ton civarında; ama,
benim de o çok değerli kuruluşta görev yaptığım zamanlarda, bu sertifikalı
tohumluğu -ki, bu, ana genetik materyaldir, çiftçiye mutlaka intikal etmesi
gerekir- maalesef, çiftçiye intikal ettiremedik. 100 000 ton civarında, 120 000
tona kadar çıkıldı. Şimdi, Bakanlığın almış olduğu bir kararla, görüyorum ki,
300 000 ton tohumluk; yani, OECD standartlarına uygun ve genetik materyal,
çiftçilere intikal ettirilecek. Fiyatı da, aşağı yukarı bugünkü buğday fiyatına
eşit; 400 000 lira civarında bir fiyatla, 300 000 ton tohumluk çiftçilere
intikal ettirilecek.
Bu, çok önemli bir politikadır. Bu
uygulama, gerçekten de çok önemlidir. Efendim, bu, zaten Türkiye'de
yapılıyordu, vardı, demenin hiçbir anlamı yok. Bu, maalesef, piyasada buğday
olarak satılan tohumluk buğday -ki, gerçekten tohumluk; tabiî, buğday olarak
satılmıyor- tohumluğa çevrilmiyordu satılmadığı için. Şimdi, bu genetik
materyal çiftçilere intikal edecek ve uzun süre de kullanma imkânı vardır. Bu
bakımdan, gerçekten, bu çok önemlidir.
Türkiye'de, biz, tarım potansiyelini
yeteri kadar kullanamıyoruz derken, özellikle, bu genetik materyalin çiftçilere
intikal etmiş olmasını fevkalade memnuniyetle karşılamamız lazım.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uysal.
2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Ürün veya ürün grubu
MADDE 3. - Tarımsal üretici birlikleri,
her türlü bitkisel, hayvansal ürünler ile su ürünleri konusunda kurulabilir.
Hangi ürün veya ürün grubu için birlik kurulacağı, tarım sektöründeki
ihtiyaçlar ve öncelikler ışığında, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün.
Sayın Üstün, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Üstün, şahsınız adına da söz
talebiniz var; iki konuşma sürenizi birleştirerek, 15 dakikalık süre veriyorum.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve
şahsımın görüşlerini belirteceğim.
Değerli arkadaşlarım, detaylara geçmeden
önce, Türkiye'de, tarımda hedef ve planlamanın olmadığını belirtmek isterim.
Tarımda hedef ve planlama olmayınca, çıkarılan yasalarla tarımın bir yere
varacağı yoktur.
Tarımda hedef belirleme ve planlama
yapabilmemiz için, öncelikli olarak tespitler yapılmalıdır. 2010 yılına kadar,
buğday üretimini 19 000 000 tondan 23 000 000 tona, arpa üretimini 6 900 000 tondan
10 000 000 tona, ayçiçeği üretimini 850 000 tondan 1 500 000 tona, pamuk
üretimini 900 000 tondan 1 400 000 tona, şekerpancarı üretimini 15 000 000
tondan 21 000 000 tona, yem bitkisi üretimini 2 500 000 tondan 10 000 000 tona,
soya üretimini 62 000 tondan 200 000 tona, yemeklik baklagil üretimini 1 200
000 tondan 2 000 000 tona, sebze üretimini 30 000 000 tondan 40 000 000
tona, meyve üretimini 12 000 000
tondan 20 000 000 tona, kırmızı
et üretimini 850 000 tondan 1 500 000 tona, süt üretimini 10 000 000 tondan 12
000 000 tona, tavuk eti üretimini 700 000 tondan 1 200 000 tona, yumurta
üretimini 700 000 tondan 1 100 000 tona, su ürünleri üretimini 500 000 tondan
700 000 tona çıkaracak hedefler koyamazsanız, bu ülke insanı ve çiftçisini aç
bırakırsınız.
Yoksulun ezildiği, tüketicinin
sömürüldüğü, giderek tekelleşen sermayenin egemenliğinin arttığı, hukuksuz,
kuralsız, başıboş pazar ortamında hakkını alamayan kesimlerin başında, maalesef,
tarım gelmektedir.
Tarımdaki tespitlere gelince: Tarım,
ekonominin yükü değil, Türkiye'nin gücüdür. Türkiye, üretmemesi gerekeni
üretmektedir; üstelik, üretmemesi gerekeni üretmeyi de sürdürmektedir. Ekonomik
kaynakları yeterince kullanamamaktayız. Verimlilik ve kalite açısından gerekli
düzey ve nitelikte üretim yapılamamaktadır.
1991'de yapılan son tarım sayımına göre,
ortalama işletme büyüklüğü 50 dönümdür. İşletmelerin üçte 2'sinin arazi
büyüklüğü ise 18 dönümdür. Üstelik, bu küçük araziler, 5-6 parsel halindedir.
Tarımda verimliliği engelleyen küçük
işletme yapısı, kooperatifçilik ekseninde, ama, düzgün çalışan ve iyi
denetlenen optimum koşullara dönüştürülerek, verimli kılınmalıdır.
Doğrudan gelir desteğinde 6 ailenin aldığı
desteği, maalesef, Türkiye'de 50 000 aile alabilmektedir.
Desteklemelere gelince; Türkiye ile
yabancı ülkelerde yapılan desteklemeleri karşılaştırırsak, Norveç'te üretici
başına 32 000 dolar, ABD'de 20 000 dolar, Japonya'da 15 000 dolar, Kanada'da 13
000 dolar, Avrupa Birliği ülkelerinde 8 000 dolar olan desteklemeler,
Türkiye'de, maalesef, 230 dolardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de
1980'den sonra yaşanan olaylar, aslında, bir karşıdevrim niteliğindedir. Son
dönemde, 1923'ten başlayarak kurulmuş olan kurumların hepsi ya tasfiye edilmiş
veya tasfiye yolundadır. 1937'de Atatürk, Ziraat Bankasını, çiftçiye daha iyi
hizmet edebilsin diye, anonim şirket olmaktan çıkarıp, KİT haline getirmiş;
TİGEM yine bu dönemde kurulmuş, Toprak Mahsulleri Ofisi, Tekel, Çaykur, şeker
fabrikaları bu dönemde kurulmuştur. 1980 sonrası ise bu kuruluşlar ya
özelleştirilmiş ya da işlevsiz hale getirilmiştir. Bunlarla da yetinilmeyerek,
1963'te kurulan ve çiftçinin gerçekten çok ciddî gereksinimi olan Süt
Endüstrisi Kurumu ve Et ve Balık Kurumu "özelleştirme" adı altında
kapatılmıştır. Ayrıca, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, Hayvancılığı
Geliştirme Genel Müdürlüğü, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, yine, 1980 sonrasında
kapatılmıştır.
Tarımın dışsatımdaki payı, 1980 yılında
yüzde 57 iken, 1997'de yüzde 10,2'ye, 1998'de yüzde 10'a düşmüş, düşürülmüştür.
58 ve 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin acil eylem planında
hayvancılığın desteklenmesiyle ilgili tek kısım şöyledir: "Diğer
tedbirlerle birlikte, hayvancılık projeleri, mevcut işletmeler ve hayvansal
ürünler de desteklenecek, kooperatif ve büyük ölçekli şirket faaliyetleri
özendirilecektir." Yine, aynı planda "hayvancılık projeleri
desteklenecektir" denilmektedir. Türkiye hayvancılığını bu kadar basit
gören bir anlayış, ülke hayvancılığı ve tarımı açısından kayıptır.
Doğrudan gelir desteği 2003'ün ikinci
dilimi, Muğla başta olmak üzere, çoğu ilimizde ödenmemiştir. Şov ve popülizmle
yapılan şaşaalı törenler, uçurulan balonlar ülke tarımını içinde bulunduğu
durumdan kurtarmaya yetmemektedir.
Avrupa Birliği bütçesinin yüzde 40'ı ilâ
yüzde 45'i tarım bütçesi olduğu halde, Türkiye bütçesinde tarıma ayrılan pay
yüzde 2 ile 2,5 arasındadır. Avrupa Birliği "koşulları yerine getirin,
sizi Avrupa Birliğine alalım" diyor. Niçin "tarım desteklemesinde
şartları yerine getirin" demiyorlar veya Avrupa Birliğine niçin
"tarıma siz şu destekleri veriyorsunuz, biz de bu destekleri
vereceğiz" diyemiyoruz? Doğu ve güneydoğuda kaçak hayvan girişleri neden
hâlâ önlenemiyor? "Kaynak yok" deniliyor; son derece düşük maaş alan
emeklilerimize verilen düşük bir zamla beraber 3 katrilyon ve İmar Bankasına
ayrılan 8,5 katrilyonluk para, nasıl ve nereden bulunuyor? Şeker ve tütün
konusunda en büyük yalanlar söylendi bu ülkede.
Çiftçi borçlarına gelince; Tunceli'nin
Mazgirt İlçesi Kuşçu Köyünde 500 000 000 ziraî kredi alan bir vatandaş, bugün 2
000 000 000 ödemek durumunda, 180 000 000 alan başka bir vatandaş 700 000 000
ödemek durumunda; kefillere de icra gelmiş durumda.
Fukuyama, Toffler, Graham Fuller gibi
CIA'e bağlı Rand Cooperation yazarları, yeni bir dünya düzeninin habercileri
olmaya soyundular. Bahsi geçen yazarlar ve benzerleri, 1970'li yıllardan beri
yürütülen ekonomik boyutlu küreselleşme gayretlerinin sosyal ve siyasal
altyapısını hazırlamak için kolları sıvadılar. "Küreselleşme" adı
altında, dünyada geri kalmış ülkelerin geri zekâlı insanlarını işbirlikçi
haline getirmek için, yazılı ve görsel medya araçlarından azamî ölçüde istifade
ederek, büyük bir mesafe katettiler.
19 uncu Yüzyılda kolonyalizm etkiliydi. Bu
yüzyıl, sömürgecilerin dönemi oldu. 20 nci Yüzyıl ise, dünyanın emperyalizmi
tanımasını sağladı. Soğuk savaş dönemi, iki emperyalist gücün mücadelesine
sahne oldu. 21 inci Yüzyılda ise, küreselleşmenin acı yüzünün yaşanacağının
göstergeleri önümüzde duruyor. Bu amaca ulaşmak için, millî devletlerin ekonomi
üzerindeki otoritesi yerine çokuluslu şirketlerin gelmesinin sağlanması
gerekiyordu. Ülkelerde iktidarları kuracak olan küresel piyasa olmalıydı.
Sermaye hareketlerinin önündeki tüm engelleri kaldırmak için, ülkemizde de aynı
politika IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatıldı. Bunun en çarpıcı örneği
ise, özelleştirme, devletin küçültülmesi, verimliliğin artırılması gibi
propagandalarla ülke insanının yönlendirilmesiydi. Bu uygulama, özellikle, tarım
sektöründe büyük gerileme ve çöküşün yaşanmasına neden olmuştur. ABD ve Avrupa
Birliği, Türkiye'de tarımsal desteğin kalkması doğrultusunda baskı
uygulamaktadır. Bizde desteklemenin kaldırılmasını isteyenler, kendi
ülkelerinde, özellikle bu konuda büyük desteklemeler yapmaktadırlar. Bugün,
dünyada, tarıma yapılan desteğin yüzde 80'ini, ABD, Avrupa Birliği ve Japonya
yapmaktadır. Avrupa Birliğinde 50 000 000 000 dolar destek verilirken, bizdeki
1 500 000 000 dolar desteği çok bulmaktadırlar.
Ülkemiz insanlarının dikkatinden
kaçırılmaya çalışılan, Avrupa Birliğinde kişi başına yapılan desteğin
Türkiye'nin 40 katı olduğu gerçeğidir. "Bize, tarımsal ürünlerimize destek
vermeyin, dışarıdan ithal edin" politikasını yönlendirme faaliyetleri
hızla devam etmektedir.
Tarımsal KİT'ler bu sektörde çok büyük
önem arz etmekteydi. Örneğin, özelleştirme öncesi Süt Endüstrisi Kurumu, kurulu
kapasitenin yüzde 20'sine sahip olduğu halde, özel sektörün bu alandaki
tekelleşmesine engel olabiliyordu. Süt Endüstrisi Kurumunun
özelleştirilmesiyle, bu alan, beş altı firmadan oluşan süt kartelinin insafına
terk edilmiştir. Bunların hisselerinin büyük çoğunluğu ise, yabancı şirketlerin
kontrolüne geçmiştir. Et ve Balık Kurumu, Yemsan ve Süt Endüstrisi gibi
kuruluşların devredışı bırakılması, üretici, maliyetine satış yaparken,
piyasada oluşan süt kartelinin, çiftçiye ödediğinin 6-7 katı fiyatla tüketiciye
satması sonucunu yaratmıştır.
Amerika Birleşik Devletlerinde pamuk
üreticisi, 2002-2003 iş yılında lif pamuk için 48,509 sent/kilogram karşılığı,
pamuk için ise 19,40 sent/kilogram primle desteklenmektedir. Ancak, öncelikli
olarak Türkiye'nin pamuk ithalatındaki hızlı artışına dikkati çekmekte yarar
var. 2001-2002 sezonunda, Türkiye, pamuk ithalatı için 571 000 000 dolar
harcadı. İthalatın önemli bir bölümü, yaklaşık yüzde 65'i ABD ve Yunanistan'dan
gerçekleştirildi.
İşte, bu iki ülkedeki pamuk üreticisiyle
Türk pamuk üreticisini desteklemede karşılaştırırsak, arada büyük farkların
olduğu net şekilde ortaya çıkıyor. Geçen yıl, ABD'de 18, Yunanistan'da 36 sent
olan kiloda destekleme, Türkiye'de 4,4 sent olarak gerçekleşti; hem düşük fiyat
politikası hem de düşük primle karşılaşan pamuk üreticisi, bu yüzden büyük
sıkıntı içine girdi. Hükümetin, hâlâ 2003, 2004 yılı primlerini tam anlamıyla
ödememesi de, üreticinin çektiği sıkıntıyı dile getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, toplam su ürünleri
üretimi, 1988'de binde 6 iken, 2001'de yüzde 11'e yükselmiştir. Bodrum'da,
üretimin 100 000 tonun üzerinde bulunan 15 000 tonluk bölümü, kültür
balıkçılığı yoluyla yapılmaktadır.
Kültür balıkçılığı, Yunanistan'da bizden
altı yıl sonra başlamasına rağmen, bugünkü ihracatı bizden 5-6 kat fazladır.
Turizm ile kültür balıkçısı çelişkisi bir
an önce giderilmelidir. Özellikle potansiyel alanlar konusunda turizmci ve
kültür balıkçıları çatıştırılmamalıdır. İç sulardaki balık yetiştiriciliğinde
Orman Bakanlığı ve Devlet Su İşleri zorluklar çıkarmaktadır.
Japonya'da ekonomik değeri olan 3 balık
türü varken, bizde bu sayı 27'dir. Buna rağmen, ihracatta ciddî bir yerimiz
yoktur. Unutulmamalıdır ki, Çin'de balık yeme alışkanlığı olmuş olsaydı,
dünyadaki balık türleri yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaktı.
Tütün Yasasıyla, Ege Bölgesi tütün
üreticisi kaderiyle başbaşa kalmıştır. Geçen yıl, başfiyatın çok çok altında
tütün üreticisi tütününü satmıştır. Bu rakam, 460 000 Türk Lirasına kadar
düşmüştür.
Kıraç alana tütünden başka bir şey
ekilemez. Ülkemizde tütün fazlalığı, sulanabilir alanlara ekilen tütündür.
Kıraçta yetişen tütün, kokusu, aroması ve tadı olarak dünyanın en kaliteli
tütünüdür. Siz, sulanabilen arazide yem bitkilerini ektiremezseniz, alternatif
ürünlere geçişi sağlayamazsanız, tütün üreticisi mağdur olmaya devam edecektir.
Alternatif ürünlere yüksek oranda destek verilmesi şarttır.
Şekerpancarı Yasasıyla mağdur olan ve AKP
İktidarı döneminde de artırılmaya devam edilen ve artırılan kotayla,
şekerpancarı üreticisi zor durumdadır ve borç batağındadır. Maliye Bakanının
oğlunun tatlandırıcı yapılmak üzere ithal ettiği mısırla, fonun bir günde yüzde
20'den yüzde 70'e çıkarılmasıyla, aradaki 50 puanlık fark, Hazinenin zarar
etmesi demektir ve bu para vatandaşın cebinden çıkacaktır.
Şekerpancarı üreticisi, 20 dönümün altında
üretim yapan ve tamamıyla doğrudan gelir desteğine muhtaç hale gelen üretici
konumundadır. Ülkemizdeki tarım arazilerinin dağılımına bakıldığında, üçte 2'si
18 dönümdür. Doğrudan gelir desteğiyle, üretici mağduriyeti devam etmektedir;
ki, hükümetin yatırımlarda ve desteklemelerde yüzde 13 oranında kesintiye
gitmesi, çiftçilerimizi daha da zor durumda bırakacaktır.
Çiftçilerimizin kredi kooperatiflerine ve
Ziraat Bankasına olan borçları, yeniden yapılanmaya rağmen, önemli miktarda
durmaktadır. Bu borç uzun vadeye yayılmadıkça, geriye dönüşümü mümkün
görünmemektedir. Bu borçlar nedeniyle, çiftçi, bugün, üretim yapamaz hale
gelmiştir.
Tavukçuluk sektörünün atardamarı olan
Köytür, hatalı uygulamalar nedeniyle yok olmaya mahkûm edilmiştir.
Birim alanda en fazla ürün alınan ve ülke
beslenmesinde ve ihracatta önemli bir paya sahip olan seracılarımız acilen
desteklenmelidir.
Maliye Bakanının bir demeci üzerine
"çok pahalı, buna bir çözüm bulmak gerekir" dediğinin ertesi günü,
biberin kilogramı 2 000 000'dan 500 000 Türk Lirasına düşmüş; şu an 100 000-150
000 Türk Lirası arasındadır.
Seracılıkta kullanılan tohum ve ilaçlar
altın pahasındadır.
Devletin TİGEM kuruluşu, bir an önce
kaliteli tohuma yönelmelidir.
Kovan ambarlığı bakımından dünyada 3 üncü
sırada olmamıza rağmen, bal ve diğer arıcılık ürünleri ihracatında dünyada 6
ncı, 7 nci sırada olmamız düşündürücüdür. Bir an önce, arıcılıkta önemli
desteklemeleri ve renkli şeker desteğini uygulamaya koymak şarttır.
İlaç kalıntıları yüzünden ciddî
sıkıntıya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısını
destekliyoruz. 16 ncı maddede tekrar söz alacağım. Tarımın içinde bulunduğu
diğer sıkıntıları 16 ncı maddede daha ayrıntılı şekilde dile getirmeyi
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Tarımsal üretici birliklerinin kuruluşu ve
tescili
MADDE 4. - Birlikler; ürün veya ürün grubu
bazında faaliyet gösteren ve tüzüklerinde belirlenen miktardaki tarımsal
üretimi bu kuruluşlar aracılığıyla pazarlamayı taahhüt eden, en az onaltı tarım
üreticisinin bir araya gelmesiyle, asgarî ilçe düzeyinde kurulur. Birliğin
toplam üretim kapasitesinin ürün bazında, Bakanlık tarafından yönetmelikle
belirlenecek asgarî düzeyin altında olmaması gerekir.
Aynı ürün veya ürün grubu için ilçe
düzeyinde en fazla bir birlik kurulabilir. Birlikler, tarım üreticilerinin
geniş katılımını sağlayacak tedbirler alır.
Birlik, üyelerin imzaladıkları tüzük ile
Bakanlığa müracaatları sonucunda tüzel kişilik kazanır.
Birlik tüzüğünün; gerçek kişiler
tarafından bizzat, tüzel kişiler tarafından yetkili temsilcilerince imzalanmış
olması şarttır. Birlik tüzüğü ve
ekleri, Bakanlıkça otuz gün içinde incelenir.
Birlik tüzüğünü imzalayarak kurucu üye
sıfatını kazanan üreticiler, kendi aralarından beş kişilik geçici yönetim
kurulunu seçerler. Geçici yönetim kurulu, ilk genel kurula kadar birliği temsil
eder.
Birlik tüzüğünde mevzuata aykırılık veya
noksanlık tespit edildiği takdirde, bunların giderilmesi, geçici yönetim
kurulundan yazı ile istenir. Bu yazının tebliğinden itibaren otuz gün içinde
belirtilen noksanlıklar tamamlanmaz veya mevzuata aykırılık giderilmez ise
Bakanlıkça birliğin tescili yapılmayarak, kurucu üyelere bildirilir ve genel
hükümlere göre işlem yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun maddesine geçmeden önce, acaba
önümüzdeki dönem de aynı mı olacak diye bir konuyu huzurunuza getirmek
istiyorum. Bildiğiniz gibi, geçen dönem çıkarılan, tarım kredi kooperatiflerine
ve Ziraat Bankasına olan borçlanmayla ilgili yeniden yapılandırma çalışmaları
sonucunda, 30 Nisanda ilk taksit ödemesi vardı. Bu taksit ödemelerinde Ziraat
Bankasına söz geçirilebildi; sanıyorum, cari faizlerle, tekrar, ekim ayına
ertelendi; ancak, tarım kredi kooperatiflerine henüz söz geçirilemedi. Eğer bu
çıkaracağımız kanunla da aynı şekilde olmaya devam edecekse, bu yasanın hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan, çiftçinin
birlikte mi olduğu, tek tek mi olduğu değildir; önemli olan, çiftçilere bakış
açısıdır değerli arkadaşlar. Bildiğiniz gibi, ülkemizde, İkinci Dünya Savaşına
kadar yüzde 10 büyüme oranını yakalamış olan bir tarım sektörü ve İkinci Dünya
Savaşından sonra, özellikle 1965'ten sonra uygulanan politikalarla, yüzde 3'ü
geçmeyen bir büyüme oranına sahip bir tarım kesimi... İşte, önemli olan budur
değerli arkadaşlar. Bunları iyi değerlendirebilirsek sonuca varabileceğimizi
umuyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle bu Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısına olumlu baktığımızı ifade etmek istiyorum -diğer
arkadaşlarım da aynı şeyleri belirttiler- fakat, eksikliklerinin olduğunu da
söylemekten çekinmeyeceğim.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, kaynağımız
var mı?.. Kaynak derken, sadece ekonomik kaynağı söylemiyorum, teknik kaynağı
söylüyorum, eğitim kaynağımızı söylüyorum. Bunlarla bu üretici birliklerine
destek sağlayabilecek miyiz? Önemli olan budur değerli arkadaşlar. Bunları
sağlayamadığımız zaman, üretici birlikleri, geçen dönemlerdeki Antbirlik gibi,
Çukobirlik gibi kuruluşlar olur. Onların bugünkü durumunu gördüğümüz için,
önümüzdeki dönemde üretici birliklerinin bu noktaya gelmemesi için çaba
göstermeliyiz, zaman harcamalıyız, eksiklerimiz varsa bunları düzeltmeliyiz
değerli arkadaşlar.
Bizim en önemli sorunlarımızdan bir tanesi
şudur: Üreticimiz ne üreteceğini biliyor; ama, nasıl satacağını bilmediği için,
maalesef, bütün çiftçilerimizin durumu son dönemlerde parlak değildir.
Üreticiye yön göstermiyoruz, üreticiye herhangi bir ürün deseni vermiyoruz,
üreticiye havza planlaması yaptırmıyoruz, bunları kendilerine planlama olarak
sunmuyoruz ve üretici istediği şekilde üretmeye devam ediyor; ama, üreticimiz
bunu satamıyor değerli arkadaşlar. Sorun buradan kaynaklanıyor; çünkü,
Türkiye'de üretilen ürünlerin birçoğu, maalesef, ülkemizde yaşayan insanlarımız
tarafından alınamayacak kadar pahalı olan ürünlerdir; çünkü, tarımsal girdiler
fiyatlı olduğu için, tarımsal girdiler pahalı olduğu için -ilacı, gübresi,
tohumu- maalesef, bunun da, tüketiciye bu şekilde yansıması gerekiyor. Bunu
önlemenin yolu, ancak, tarımdaki bu üretimin dışarıya satılmasıyla mümkün
olabilir. Bu da mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanı
görüyoruz, yurtdışına, gezilere çıkıyor, sanayicileri götürüyor. Doğrudur,
götürebilir; ama, onun yanında, en azından tarımdan da, ihracat yapan veya
ihracata destek verecek ziraat odalarından veya bu işbirliğini yapacak
kimselerden yurtdışına götürebilir ve bu anlaşmaları sağlayabilir değerli
arkadaşlar. Eğer, bunu sağlayamazsa, tarım, üvey evlat olma durumuna devam
edecektir. Bu anlamda, siz, buraya üretici birlikleri de yapsanız, kooperatifler
de yapsanız bir anlamı olmayacaktır. Önemli olan, kafamızdaki tarıma bakış
düşüncelerini değiştirmektir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, ihracatın en önemli
dayanağı, teşviktir. Maalesef, ülkemizde, tarımda teşvik yoktur. Sayın Bakanın
da bilgisi dahilindedir. Antalya'daki ihracatçı birlikleri, sekiz ay
öncesinden, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarına, bu konuda gereken
dokümanları bildirmişlerdir; ama, daha domateste, biberde teşvik yoktur,
olmamıştır. Ancak, son dönemlerde, 21 Mayıs ile 29 Mayıs arasında patatese ve
elmaya teşvik verildi, hem de 1 Marttan itibaren olan dönemi kapsayan...
Değerli arkadaşlar, o sekiz günlük dönem
içerisinde, bunun hiçbir üreticimize yansımayacağını bilmemiz lazım; çünkü,
elmanın ve patatesin dönemi geçmiştir. Kime yansıyor bu; eğer var ise,
ticaretçinin elinde olan mallara yansıyor. Bu da, çiftçimize bir kuruş fazla
para girmesini sağlamıyor değerli arkadaşlar. Eğer, bu ülkede, daha ürün
başlangıcında, insanlara ne kadara satılacağını söylemez isek, değerli
arkadaşlar, üreticimizi, çiftçimizi tüccarın eline mahkûm etmiş oluruz. Bu,
sadece sebze ve meyvede değil, hububatta da böyle. Bakın, buğday çıktı,
önümüzdeki günlerde hasat mevsimine girilecek; daha, buğday taban fiyatları
belli değil değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha var. Siz,
bu ülkede yetişen ürünlerin karşısına başka ülkelerde yetişen ürünleri
getiriyorsunuz; yani, ithal ediyorsunuz ve bunu da yaparken, ithalat izni
verilmedi diye, sınır ticaretiyle yapıyorsunuz. Sınır ticaretiyle getirdiğiniz
ürünleri, İzmir pazarlarında, İstanbul pazarlarında, Ankara pazarlarında görme
şansınız var. Bunu, geçen gün, komisyonda, Ziraat Odaları Birliği Başkanı
söyledi; "İran'dan gelen bir patlıcanı, Sayın Bakana götürdük ve kendi
tesislerinde, genel müdürlüklerinde yaptıkları tespit sonucunda bunun İran'dan
geldiği belirlendi" dedi. İran'dan patlıcan geliyor, İran'dan domates
geliyor, İran'dan karpuz geliyor.
Değerli arkadaşlar, İran'dan gelen
karpuzun içerisine baktınız mı; taş gibi. Acaba, sınır ticareti yapılan yerde,
onu kontrol eden herhangi bir merci var mı; domatesteki, patlıcandaki ilaç
kalıntısını veya varsa, karpuzdaki hormon kalıntısını tespit eden bir
laboratuvarımız var mı sınır ticareti yapılan yerlerde; yok. Daha
laboratuvarlarımız yeni gelişmeye başladı. O yüzden... Biz, başka ülkelere
satarken -haklı olarak tabiî- bizden kodeks değerini istiyorlar; kendimiz dışarıdan
ithal ettiğimiz ürünlerin o değerlerine bakıyor muyuz, yoksa, sırf Türkiye'deki
çiftçilerin gelirlerini veyahut da ürünlerinin fiyatlarını biraz daha düşürmek
için, onlara karşı izin mi veriyoruz bazılarına, bunları getirmeleri için,
başkaları para kazansın diye çiftçilerimizi terbiye mi ediyoruz?! Bence,
terbiyedir bunun adı, başka bir şey değildir. Yani, sen ürününü fazla fiyata
satarsan, ben de, dışarıdan, başka ülkelerden -ithalat iznini vererek- senin
ürününün karşısına ürün getiririm demektir bu. Hani serbest piyasa?!. Hani
liberal ekonomi?!. Zamanı geldiğinde serbest piyasa, zamanı geldiğinde devlet
tekeliyle dışarıdan ithal izni!.. Bu doğru değildir değerli arkadaşlar.
Öncelikle, tarımda çiftçilerimizi
geliştirmenin yolları şunlardır: Ülke bazında havza planlamasının yapılması,
ürün deseninin sağlanması, ihracat olanaklarının -biraz önce saydığım gibi-
artırılması, tarım girdi fiyatlarının düşürülmesi veya tarım girdi
fiyatlarından alınan gümrük vergisinin alınmaması, ürettiğimiz ürünlerin
karşılığında başka yerlerden ürün alınmasına karşı çıkılması, tarıma teknik ve
eğitim desteğinin verilmesi.
Değerli arkadaşlar, aynı zamanda,
ülkemizde tarım alanlarının küçülmesi de, maalesef, tarımın kayıplarını önemli
şekilde artırmıştır. O yüzden, arazi toplulaştırmasını geliştirmeli, bu
çalışmaları hızlandırmalı ve bu konuda bekleyen beldelerimize ve köylerimize
destek vermeliyiz
Değerli arkadaşlar, yine, sulama
sularımızı, çok iyi şekilde, rantabl şekilde kullanarak, tarımın emrine vermek
zorundayız.
Bu anlamda, bu tasarının ülkemize ve
tarımda çalışan insanlarımıza faydalı olmasını temenni ediyor, o dileklerimle
saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Birliğin görevleri
MADDE 5. - Birlikler, bu Kanunun amacına
uygun olarak aşağıdaki görevleri yapar:
a) Üyelerinin ürettikleri ürünlerle ilgili
piyasa araştırmaları yapmak ve yaptırmak.
b) Üyelerinin ürünlerine pazar bulmak,
ürünlerin pazara arzını düzenlemek.
c) Üyelerine üretim teknikleri, hasat,
depolama, paketleme konularında teknik destek sağlamak.
d) Üyelerine girdi temininde yönlendirici
yardımlarda bulunmak.
e) İç pazara ve ihracata uygun çeşitlerin
üretilmesini sağlamak.
f) Eğitim ve yayım hizmeti vermek,
danışman hizmeti sağlamak.
g) Ürün kalitesini iyileştirici tedbirler
almak ve ürün standartlarını uygulamak.
h) Çiftlik düzeyinde yapılan tarımsal
uygulamaları izlemek, kayıtlarını tutmak ve belge düzenlemek.
ı) Paket ve ambalajlarla ilgili
standartların uygulanmasını sağlamak.
i) Çevreyle uyumlu üretim tekniklerini
yaygınlaştırmak.
j) Üyeleri adına ürün depolanmasına,
gerektiğinde bu amaçla depo kiralanmasına yardımcı olmak.
k) Ürünlerin tanıtımıyla ilgili
faaliyetlerde bulunmak.
l) Devletin piyasa düzenlemeleri konusunda
vereceği görevleri yürütmek.
m) Türkiye Cumhuriyeti'nin kabul ettiği
uluslararası ürün veya ürüne özgü ortak piyasa düzenlemelerinin gerektirdiği
görevleri yürütmek.
n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri
adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine
etmek.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.
Sayın Küçükaşık, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye'de tarımdaki örgütlenmeler ve
dünyadaki tüm örgütlenmeler, meslekî birlikler ve ekonomik birlikler olarak
ikiye ayrılıyor. Bildiğimiz gibi, Türkiye'de meslekî birlik, ziraat odaları;
dünyada da böyle. Ekonomik birliklere geldiğimizde, Türkiye'de, sadece
kooperatiflerin ekonomik birlikler olduğu söyleniliyor. Avrupa Birliğinde ise,
hem kooperatifler hem de tarımsal üretici birlikleri veya üretici örgütleri
ekonomik birlikler sınıfına giriyor.
Ben, 28 Mayıs 2003 tarihinde, bu kürsüden,
sözleşmeli üretimle, sözleşmeli çiftçilikle ilgili bir konuşma yapmıştım. Bu
konuşmada, Türkiye'de sözleşmeli çiftçilik uygulamasının yaratmış olduğu
sakıncaları belirtmiştim ve ileride, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde
çıkarılacak tarımsal üretici birlikleri yasasında, inşallah, bu sıkıntının ve
bu aksaklığın giderilmesine vesile oluruz diye de bir temennim olmuştu. Bu
tarihten itibaren, bir yıldan beri de, şu anda huzurumuza getirilen mevcut
birlikler yasası tasarısı tam 5 kez tadil edildi; ama, bu 5 kez tadilatta ne
varsa, üreticiden, köylüden yana olan tüm özellikler teker teker budandı.
Şimdi, burada bir konuşma var. Ben,
gerçekten de sormak istiyorum: Üretici birlikleri ya da üretici örgütleri,
ekonomik birlik mi meslekî birlik mi? Ya da ikisi de değilse, bunun adı ne?
Bunun bir adının olması lazım. Başka bir örgütlenme biçimi olmadığına göre, bu,
muhakkak ki, ekonomik bir birliktir. Bana, bunu, birinin söylemesini istiyorum
ya da tam tersi "hayır arkadaş, bu, bir meslekî birliktir" desin, o
zaman, zaten dernekler var, bu Üretici Birlikleri Yasası Tasarısına hiç gerek
yok.
Bakınız, Bakanlar Kurulunca Meclise sevk
edilen ilk kanun taslağı, gerçekten de, deve mi kuş mu olduğu belli olmayan bir
taslaktı. Allah'tan, altkomisyon kuruldu, bu altkomisyonda tüm sivil toplum
örgütleriyle birlikte çalışılarak, şu anda üretici örgütlerine, üretici
birliklerine yakın, gerçek bir yasa tasarısı haline getirildi; ama, bir
eksikliği daha var; üretici birliklerine, nedense -tüm çabamıza rağmen, tüm
istememize rağmen- sözleşmeli üretim ve üretim sözleşmesi yapma yetkisi
verilmiyor. Ben, bu konuda, bir kere daha konuşmak istiyorum. Bu konuda bir
önerge de verdim, biraz sonra huzurlarınıza gelecek.
Arkadaşlar, altkomisyonda yapılan
çalışmalar esnasında "Birliklerin görevleri" başlığını taşıyan 5 inci
maddede bir değişiklik yapıldı; yapılan bu değişiklik aynen şöyle:
"n) Sözleşmeli üretim kapsamında,
üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri
koordine etmek." Niye sözleşmeli üretim yapamıyor, birlikler üretim
sözleşmesi yapamıyor dediğimizde "efendim, kooperatifler kapsamına
girer" deniliyor; yok öyle bir şey.
Şimdi, Türkiye'de, yıllardan beri, ziraat
odaları ve kooperatifler var; ama, ülkemizde, sözleşmeli üretim de, en azından
otuz yıldan beri sürüyor. Kooperatifler ve ziraat odaları, ne yazık ki,
sözleşmeli üretimdeki bu aksaklıkları gideremedi ve sözleşmeli üretim özellikle
yaş sebze ve meyve üreticileri için geçerli. Bugün, Türkiye'de, esas örgütsüz
olan kesim, ürünlerini pazarlamakta en fazla sıkıntı çeken kesim yaş sebze ve
meyve üreticileridir. Yaş sebze ve meyve üreticileri denildiğinde de,
Türkiye'de, en başta gelen il Bursa İlidir. Sözleşmeli üretim, Bursa'da,
yıllardan beri -otuz yılı aşkın bir süreden beri- bütün ürünlerde, çok yaygın
olarak yapılıyor; domateste, biberde, mısırda, şeftalide, kayısıda erikte,
çilekte, kirazda yapılıyor; ama, şu ana kadar, sözleşmeli üretimdeki aksamaları
gideremediğimiz gibi... Size bir de örnek vereceğim. Sözleşmeli üretimle, geçen
yıl, fabrikalara ürettiği domatesi teslim eden üreticilerimizin, ne yazık ki,
bir fabrikada, daha hâlâ, alacaklarının yüzde 20'sini tutuyorlar.
Şimdi, yine, altkomisyon çalışmaları
sırasında Bakanlıkça şu söylenildi; denildi ki: "Biz, sözleşmeli üretimi
düzenleyen yeni bir yasa tasarısı ha-zırlayacağız." Bakınız, biz 1996
yılında bir tebliğ çıkardık, 1998'de bir tebliğ daha çıkardık ve şu anda, özel
sektör ile çiftçiler arasında düzenlenen tek tip bir sözleşme var.
"Koordine etmek" diyoruz ya -maddenin (n) bendinde bu yetkiyi
veriyoruz- zaten, tek tip sözleşme var şu anda. Bursa İl Tarım Müdürlüğünde
Ziraat Odası temsilcileri ile özel sektörün buluşması sonucunda, tek bir tip
sözleşme yapılması kabul edildi ve bu sözleşme şu anda uygulamada var; ama, ne
yazık ki, bu, sıkıntıları gideremiyor.
Şimdi, Bakanlığımızın hazırladığı bir
taslak vardı... Deniliyor ki: "Biz bu yetkiyi verirsek, kooperatiflerin
sınırına gireriz." O zaman, ilk taslağın 7 nci maddesini okuyorum:
"Birlikler, gerekli hallerde üyelerinin tamamı için kendi adlarına
sözleşmeli üretim yapabilirler." Bir yıl önce vardı bu hüküm.
İkincisi, eski taslağın 9 uncu maddesinde
"Üyelik şartları ve yükümlülükler" bölümünde "üye, üretim
tekniği, pazarlama, çevre korunması konularında birliğin koyduğu kurallara
uymak, hangi üretici grubuna giriyorsa o konuyla ilgili tek bir birliğin üyesi
olmak ve yönetmelikte belirlenen oran ve miktarlar çerçevesinde taahhüt ettiği
üretimini pazarlanmak üzere birliğe veya birlik tarafından belirlenen alıcıya
temin etmekle yükümlüdür" hükmü vardı. Bu ne demektir; üretim sözleşmesi
yapmak demektir. Bu, birlikte vardı.
Yine, şimdi önümüze gelen yasa tasarısının
"Birliğin gelirleri" başlığını taşıyan 11 inci maddesinde ilginç iki
hüküm var; bunlar, benim de ilgimi çekti. Maddenin (b) bendinde deniliyor ki:
"Üyelere sağlanan danışmanlık hizmetleri karşılığında alınan
ücretler..." Birlik böyle bir gelir elde edecek. Maddenin (f) bendinde de
aynen şöyle deniliyor: "Birlik aracılığı ile pazarlanan ürünlerin satış
bedeli üzerinden kesilecek hizmet payı..." Biz, burada, 11 inci maddede üretim
sözleşmesi yapması yetkisini kabul etmişiz zaten; ama, bundan niye sakınılıyor;
özel sektörün baskısından dolayı mı sakınılıyor; ben, bunu anlamış değilim.
Bakınız, Türkiye'nin en temel
sorunlarından birisi, örgütsüz yaş sebze ve meyve üreticileri kesimindedir.
Geçen yıl sözleşmelerde 100 000 liraya imzalanan domates bedeli... Şu anda
üreticilere şu dayatılıyor örgütsüzlük nedeniyle, üretim sözleşmesi yapma
yetkisinin olmaması nedeniyle: Arkadaş, eğer, sen, ürününün parasını eylül,
ekim aylarında almak istiyorsan, fiyat 80 000 lira; aralıkta almak istiyorsan,
90 000 lira; 28 Şubat tarihindeki sözleşmede almak istiyorsan, 100 000 lira.
Bakınız, bu domatesin bedeli geçen yıl 100
000 liraydı. Ne olur, bu yasanın temel özelliği, yaş sebze ve meyve üreticilerini
örgütleyecek olmasıdır; birliklerle, kooperatiflerle, diğer tarım satış
kooperatifleriyle bu yasanın bir alakası yok, onların ilgi alanına girmiyor bu;
ama, Türkiye'de, gerçekten de çok büyük bir oranda örgütsüz durumda olan ve çok
çabuk bozulabilen, kooperatiflerin de örgütlenemediği yaş sebze ve meyve
üreticileri alanına gelecek.
Biraz önce, Karacabeyli Bursa
Milletvekilimiz Sayın Şerif Birinç de bu konuda, birlikler konusunda konuştu.
Ben Mustafakemalpaşalıyım, o Karacabeyli; ikimiz de bütün özel sektör
devlerinin olduğu yerde yaşıyoruz, ikimiz de orada siyaset yapıyoruz. Şu anda
bütün üreticilerimiz bu yasayı bekliyor. Bizim, koordine etme, tek tip sözleşme
düzenleme yetkisini verirken, niye üretim sözleşmesi yapma yetkisini
vermediğimizi, lütfen, hem Sayın Bakanımızın hem de diğer arkadaşlardan birinin
bana anlatmasını istiyorum. O zaman, bu tarımsal üretici birliklerinin,
ekonomik birlik mi meslekî birlik mi olduğunu anlamak istiyorum.
Bakınız, ben, yirmi yıl Bursa'da avukatlık
yaptım. Tek tip sözleşmeler deniyor ya, herkesin görmesi açısından söylüyorum;
bütün tek tip sözleşmeler burada; bir, TİGEM'in yaptığı tek tip sözleşmeler;
iki, tütündeki tek tip sözleşmeler; üç, özel sektördeki fabrikaların yaptığı
özel sözleşmeler. Eğer görmek isteyen varsa... Bunu üreticilerimiz biliyor,
belki siz bilmiyorsunuz; ama, bu sözleşmelerimiz, zaten, grup olarak yapılıyor
ve karşılığında da köylülerden açık senetler alınıyor, açık senetler! Zaten,
orada, koordine etme görevi, şu anda grup başkanları tarafından yapılıyor bu
sözleşmelerde.
Arkadaşlar, biz neyi kaybedeceğiz?!. Bu,
ekonomik birliktir, üretici birliğinin adı ekonomik birliktir; dünyadaki
uygulaması da budur. Bu ekonomik birlikte, eğer siz malı pazarlatıyorsanız,
pazar ihtiyacında da girdiyi ucuzlatmaya çalışıyorsanız, ekonomik faaliyette
bulunuyorsunuz demektir zaten. O zaman, üreticinin üretim sözleşmesi yapmasını
niye engelliyorsunuz, hâlâ bunu anlamış değilim. O yüzden, bizim de ısrarımız
üzerine, altkomisyonda gerçekten de bir ortalama yol bulmaya çalışıldı, iyi
niyetle yapıldı; ama (n) bendi, gerçekten de, yaş sebze ve meyve üreticilerinin
sorunlarını çözmekten uzak, yeterli değil. O nedenle, (n) bendine bir ekleme
yapılarak, üretim sözleşmesi yapma yetkisinin de üretici birliklerine
verilmesini gerçekten istiyorum; bu, Türkiye'nin en temel sorunlarından biri.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır;
önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra da aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısının "Birliğin görevleri" başlığını taşıyan
5 inci maddesinin "n" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
isteriz.
Yavuz Altınorak |
Mehmet Küçükaşık |
Yılmaz Kaya |
|
|
Kırklareli |
Bursa |
İzmir |
|
Erdoğan Kaplan |
Mustafa Özyurt |
Gürol Ergin |
|
Tekirdağ |
Bursa |
Muğla |
|
Mustafa Gazalcı |
|
Naci Aslan |
|
Denizli |
|
Ağrı |
n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri
adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek, gerektiğinde üyelerinin ürettikleri
ürünler için üretim sözleşmesi yapmak ve bununla ilgili faaliyetleri koordine
etmek.
BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurul gündeminde görüşülmekte olan
"Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesinin
(l) bendinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
M. Mehdi Eker |
Haluk İpek |
Recep Koral |
|
|
Diyarbakır |
Ankara |
İstanbul |
|
İmdat Sütlüoğlu |
|
Nusret Bayraktar |
|
Rize |
|
İstanbul |
"l) Ürünlerle ilgili her türlü kaydı
tutmak."
BAŞKAN - Bu, en aykırı önerge, önergeyi
işleme alıyorum.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5 inci maddenin mevcut (l) bendi, (m)
bendi ile düzenlenmiş olup, birliklerin üyelerinin üretimleri ile ilgili
gerekli kayıtların tutulması görevi herhangi bir bentte belirtilmemiştir.
Halbuki, üyelerinin ürünlerinin pazarlanmasını koordine edecek bir birliğin bu
görevleri yerine getirmesi için bu bilgilerin devamlı olarak elde edilmesi ve
güncelleştirilmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısının "Birliğin görevleri" başlığını taşıyan
5 inci maddesinin "n" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
isteriz.
Yavuz Altınorak (Kırklareli) ve
arkadaşları
n) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri
adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek, gerektiğinde üyelerinin ürettikleri
ürünler için üretim sözleşmesi yapmak ve bununla ilgili faaliyetleri koordine
etmek.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Katılmamakla birlikte, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Buna katılamıyoruz efendim. Ben, uygun görürseniz, bununla ilgili,
ayrıca, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamın devamı önergemiz bu. Şimdi,
gerçekten de, ben, bu önergeye niye katılmadığınızı anlamış değilim, anlamakta
da gerçekten zorlanıyorum; yani, koordine etmek, tek tip sözleşme düzenlemek ne
demek, bunu anlamış değilim. Siz, birliğin gelirinde, kimden kesinti
yapacaksınız? Ben, o birliğe niye üye olayım; o birliğin bana ekonomik herhangi
bir kazancı olmayacak ki. Ben birliğe gideceğim, para vereceğim -pratikteki
uygulamaya bakınız- o tek tip sözleşmeyi başkası yapacak, fabrikaya gelecek,
ben de o sözleşmeden yararlanacağım ve ben birliğe üye olarak da cebimden para
kestireceğim; var mı böyle bir şey?! Uygulamayı hiç yaşamadınız mı?! Bakın,
sözleşmeler burada, Tarım Bakanlığı 1996'da, 1998'de tebliğler çıkardı, bu
tebliğler hiçbir işe yaramadı. Sözleşmelerde öyle hükümler var ki!..
Bakınız, ben gidiyorum, bir konserve
fabrikasıyla sözleşme yapıyorum domatesimi alın diye, almıyor, fiyatı yüksek
diyor. Seninle yaptığım sözleşme 100 000 lira; rampadan yine bana getir, ben
sana ceza kesmeyeceğim, sözleşmeyi aleyhine yorumlamayacağım, 70 000 liradan
peşin parayı al diyor. Gidiyorum, o şekilde veriyorum; ama, rampaya adam yine
parasını ödemiyor zamanında, güçlü bir fabrika değil.
Sözleşmelerde öyle hükümler var ki, ben
Bursa Mustafakemalpaşa'da ikamet ediyorum, sözleşmede İstanbul mahkemeleri
çıkıyor karşıma açık senet nedeniyle İstanbul mahkemelerinde aleyhime açılan
davalar için, ben, 300 000 000, 500 000 000, 600 000 000 liralık alacağımı
tahsil etmek için İstanbul'a gidebilir miyim allahaşkına!
HASAN KARA (Kilis) - Sözleşmenin yapıldığı
yer mahkemesi yetkilidir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Siz,
sözleşmeleri hiç görmemişsiniz. Bakın, burada, teker teker göstereyim. Eğer
varsa...
HASAN KARA (Kilis) - Hukuken yetkilidir...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Hayır,
değildir; bomboş bırakılıyor, anlamıyorsunuz, boş bırakılıyor ve açık senet
alınıyor. Biraz önce gösterdim, tekrar göstereyim, açık senetler var, açık
senetlere "yetkili mahkeme İstanbul mahkemesi" yazıldıktan sonra ben
ne yapacağım?! Şirketin genel merkezi İstanbul çünkü. Sözleşmeler gruplar
halinde imzalanır, benimle beraber o gruba üye olan 20 kişiden biri ürününü
vermezse, ben paramı alamıyorum.
Biraz önce de söyledim, bir büyük konserve
fabrikamız, 2003 yılı içerisindeki domates bedelinin yüzde 20'sini bugün
itibariyle hâlâ ödemedi, geriye kalanları da daha ancak geçen ay ödedi.
Sözleşmelerde son tarih 28 Şubattır; bakınız, 2004 yılında teslim ettiğiniz
domatesin, biberin, bütün yaş sebze ve meyvenin ödemesinin son günü 28
Şubattır. Siz bir üreticisiniz, 28 Şubat geçti; Ziraat Bankasına olan
borçlarınızın faizleri olduğu gibi çalışıyor, tarım kredi kooperatifine olan borçlarınızın
faizleri çalışıyor, özel sektörden ilaç almışsınız, onlara olan bütün
borçlarınızın faizleri çalışıyor; ama, sizin ağustosta, eylülde teslim
ettiğiniz domatesinizin, biberinizin parası altı ay orada kalıyor, 25 kuruş
faiz çalışmıyor; diyorsunuz ki, sözleşmemin süresi geldi, 28 Şubat oldu, haydi,
ben bir dava açayım... Açın davayı, ne olacak; üç ay sonra ilk duruşma gününü
alacaksınız, değil mi; birbuçuk yıl da bu davayla uğraşacaksınız; ama,
karşınıza bir sözleşme çıkıyor ki -sözleşmem var diyorsunuz- sözleşmelerde
yetkili mahkeme asla senin ikamet ettiğin yer değil; neresi; o şirketin genel
merkezinin olduğu yer, yani İstanbul. Git, orada... Yetki itirazı geliyor
karşınıza... Bir de, oraya gidip hakkınızı arıyorsunuz; ertesi yıl, şirket
"sen çok fazla konuşuyorsun, hakkını arıyorsun kardeşim, ben seninle
sözleşme yapmam, senin ürününü almam" diyor. Çiftçiye bizim reva
gördüğümüz bu mu?! Bunu anlatmaya çalışıyorum. Sözleşmeler burada, pratikte
bilmeyen, görmeyen arkadaşlarımız, lütfen baksınlar. Bu, bir vicdansızlık! Ben,
yirmi yıl avukat olarak bunlarla uğraştım. Bir yıl önceki konuşmamda bunları
anlattım; ben, bir sakıncanın giderilmesini istiyorum.
Bu birlikler, ekonomik birlikler
arkadaşlar, bunun adı yok. Yani, bunun adı ne; üretici birliği mi, üretici
örgütü mü, ne olabilir?!. Avrupa Topluluğunda, üretici organizasyonunda en
aktif rolü oynuyor ve yardım direkt olarak örgüte verilir; nerede verilir; yaş
sebze ve meyvede. Yaa, Avrupa Birliği böyle... İlk taslakta bunlar var ve ilk
taslak doğru. Neden doğru biliyor musunuz; çünkü, Avrupa'daki yaş sebze ve
meyve tüzüğünün Türkçeleştirilmiş haliydi ilk taslak. Ondan sonra, herkes
müdahale etti, ilk taslak değişti. Biraz önce, ben, size ilk taslaktan maddeler
okudum; 7 nci, 9 uncu maddeleri okudum. Sözleşmeyle üretim yapma yetkisini o
zaman veriyordunuz, şimdi neden veremiyorsunuz; onu soruyorum ben. Şimdi neden
veremiyorsunuz; ben onu soruyorum. İlk taslakta bu vardı, niye çıkardınız?
Üreticiden yana mısınız, bir avuç özel sektörden yana mısınız; lütfen, bunun
cevabını verin.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, çok kısa bir
açıklama olmak üzere, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, Bursa Milletvekilimiz Mehmet Küçükaşık, verdiği bu
önergeyle, bu maddeye "sözleşmeli üretim kapsamında, üyeler adına örnek
tip sözleşmeler düzenlemek" cümlesinden sonra "gerektiğinde üyelerin
ürettikleri ürünler için üretim sözleşmesi yapmak" cümleciğini ekliyor ve
âdeta, bu ikinci cümlecikle bütün olumsuzlukların olumluya dönüşeceğini ifade
ediyor.
Şimdi, işin ruhuna bakacak olursak, bu
kanun tasarısının amacı, talebe göre üretim planlaması yapmak, ürün kalitesini
iyileştirmek, kendi mülkiyetine almadan ürünlerin pazarlanmasına katkı yapmak.
Şimdi, mülkiyetinde olmadığı bir ürünle ilgili olarak, üyelerinin ürettikleri
ürünler için üretim sözleşmesi yapmak, işin ruhuyla çelişen bir husustur; ama,
esas kanun teklifinde Meclise gelen teklifte "sözleşmeli üretim
kapsamında, üyeler adına örnek tip sözleşmeleri düzenlemek ve bununla ilgili
faaliyetleri koordine etmek" diye bir hüküm var zaten. Eğer,
bilgilendirmeyse, üyelerini bu konuda koruyucu bir şemsiye altına almak ise,
zaten, komisyonda yapılan çalışmalarda, Sayın Milletvekilimizin önerisine çok
yakın bir ifadeye ulaşılmıştır; ama, işin ruhu itibariyle kendi mülkiyetinde
olmayan bir ürünle ilgili, üretimle ilgili bir taahhüt altına girmesinin çok
doğru olmayacağı düşüncesi, hâlâ, komisyonumuzda ve bizde mevcuttur; dolayısıyla,
bu şekliyle geçmesini daha çok uygun görüyoruz ve takdiri Yüce Meclise
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Birliğin organları
MADDE 6. - Birliğin organları; genel
kurul, yönetim kurulu ve denetim ku-ruludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Genel kurul, görev ve yetkileri
MADDE 7. - Genel kurul, birlik üyelerinden
oluşur.
Genel Kurulun görev ve yetkileri
şunlardır:
a) Yönetim ve denetim kurulu üyelerini
seçmek.
b) Çalışma raporlarını incelemek.
c) Yönetim kurulu ile denetim kurulu
raporlarının ibra edilip edilmemesine karar vermek.
d) Kesin hesapları kabul veya reddetmek.
e) Yönetim kurulunun teklif edeceği bütçe
ve çalışma programını görüşerek onaylamak.
f) Personel işlemleri, taşınır ve taşınmaz
mal alım veya satımı ile üyelik aidatlarının belirlenmesi hususunda yönetim
kuruluna yetki vermek.
g) Birlik aracılığı ile pazarlanan
ürünlerin satış bedelinin binde ikisini aşmamak üzere kesilecek hizmet payını
tespit etmek.
h) Merkez birliğine temsilci seçmek.
ı) Üyelikten çıkarılmayı onaylamak.
i) Diğer karar ve tedbirleri almak.
Genel kurul, üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile toplanır. İlk toplantıda gerekli çoğunluk sağlanamazsa, ikinci
toplantı çoğunluk şartı aranmadan yapılır. Genel kurul, denetim kurulunun veya
yönetim kurulunun kararı yahut genel kurul üyelerinin üçte birinin yazılı
talebiyle olağanüstü toplantıya çağrılabilir.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum :
Yönetim kurulu; görev, yetki ve
sorumlulukları
MADDE 8. - Yönetim kurulu, genel kurulun
dört yıl için kendi üyeleri arasından seçtiği en az beş, en çok yedi üyeden
oluşur. Ayrıca aynı sayıda yedek üye seçilir.
Üst üste iki dönem yönetim kurulu
başkanlığı görevinde bulunanlar, aradan bir seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve
seçilemezler.
Yönetim kurulunun görev ve yetkileri
şunlardır:
a) Üye kabul etmek.
b) Genel kurul gündemini tespit etmek,
faaliyet programlarını hazırlamak ve genel kurulu toplantıya çağırmak.
c) Birlik muhasebe kayıtlarını bilanço
esasına göre tutmak ve tahmini bütçe, kesin hesap ve aktarma tekliflerini,
aylık mizan ve bunlara ait raporları sunmak.
d) Birlik personelinin atamasını yapmak ve
görevine son vermek.
e) Birliğe hizmet satın almak.
f) Genel kurulun verdiği yetki
çerçevesinde birliğin taşınır ve taşınmaz mal alımı ve satımını yapmak,
birliğin mallarını yönetmek ve korumak.
g) Birliğin faaliyet alanı içerisindeki
ürün veya ürün grubu ile ilgili piyasa fiyatlarını takip etmek, pazar
araştırması yapmak ve yaptırmak.
h) Ürün veya ürün grubunun kalitesini
yükseltmek için gerekli kişi, kurum veya kuruluşlarla işbirliği yapmak.
ı) Birlik üyelerini bilgilendirici
toplantılar yapmak ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak.
i) Birliği yurt içinde ve yurt dışında
temsil etmek.
j) Gerektiğinde genel kurulu olağanüstü
toplantıya çağırmak.
k) Sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri
adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine
etmek.
l) Genel kurul tarafından verilen diğer
görevleri yerine getirmek.
Yönetim kurulu üyeleri, birlik
faaliyetlerine ilişkin icraatlarından on yıl süre ile sorumludurlar.
BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Denetim kurulu, görev ve yetkileri
MADDE 9. - Denetim kurulu, genel kurulun
kendi üyeleri arasından seçtiği üç üyeden oluşur. Ayrıca aynı sayıda yedek üye
seçilir.
Denetim kurulunun görev ve yetkileri
şunlardır:
a) Birlik bilanço ve defterlerini
incelemek.
b) Yönetim kurulunun faaliyetleri ile
ilgili yapılan denetim raporunu genel kurulun onayına sunmak.
c) Gerektiğinde genel kurulu olağanüstü
toplantıya çağırmak.
BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Üyelik şartları, aidat ve üyelikten
çıkarılma
MADDE 10. - Birliğe üye olmak isteyen
tarım üreticilerinde aşağıdaki genel şartlar aranır:
a) Üye olacağı birliğin iştigal ettiği
ürün veya ürün grubu ile ilgili pazara yönelik üretimde bulunmak.
b) Çiftçi belgesi sahibi olmak.
c) Gerçek kişiler bakımından, onsekiz
yaşını doldurmuş olmak.
Üyelik için gerekli özel şartlar birlik
tüzüğünde belirlenir.
Tüzel kişilerin birliklere üyelik
başvurusu için kendi yetkili organlarınca yetkilendirilmesi gerekir.
Yönetim kurulu, müracaat tarihinden
itibaren bir ay içerisinde üyelik şartlarını taşıyanların üyeliklerini kabul
eder. Üyelik, giriş aidatının öden-mesi ile kazanılır.
Birlik üyeleri, giriş aidatı ve her yıl
için yıllık aidat ödemekle yükümlüdür. Giriş aidatı ile yıllık aidat, onaltı
yaşından büyükler için uygulanan aylık asgarî ücretin brüt tutarının yüzde
onundan az, yarısından fazla olamaz. Giriş aidatının alındığı yıl için ayrıca
yıllık aidat alınmaz. Giriş aidatı ve yıllık aidat miktarları, belirlenecek
dereceler üzerinden ve tarifelere göre yönetim kurulunun teklifi ile genel
kurul tarafından belirlenir.
Üyelikten çıkarılmayı gerektiren haller,
birlik tüzüğünde belirlenir.
BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Birliğin gelirleri
MADDE 11.- Birliğin gelirleri şunlardır:
a) Üyelik aidatları.
b) Üyelere sağlanan danışmanlık hizmetleri
karşılığında alınan ücretler.
c) Yurt içi ve yurt dışından sağlanan
bağış, fon ve yardımlar.
d) Taşınır ve taşınmaz mallardan elde
edilen gelirler.
e) Reklam, tanıtım ve yayın gelirleri.
f) Birlik aracılığı ile pazarlanan
ürünlerin satış bedeli üzerinden kesilecek hizmet payı.
g) Diğer gelirler.
Birlikler, üyelerine gelirlerinden pay
dağıtamazlar.
BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu yasayı görüşüyoruz; sanki, bu yasa Türk
köylüsünü kurtaracak. Eğer bu yasa Türk köylüsünü kurtaracaksa, vay Türk
köylüsünün haline! Olaylara ekonomik olarak bakmadığınız sürece, olaylara
ekonomik çözüm, finansal çözüm bulmadığınız takdirde, böyle gelmiş böyle gider.
Bir Dernekler Kanunuyla yönetilecek üretici birlikleri, hiçbir finansal çözüm
getirmeksizin, eğer, bu ülkede köylünün sorununu çözecekse, üreticinin sorununu
çözecekse, yine söylüyorum, vay Türk köylüsünün haline! Hiçbir finansman
desteği getirmiyor. Bu köylü ne olacak?! Dünyanın her tarafına bakın, finansman
problemi çözülmeyen bir üreticinin ürünü ziyan zebil olur, tıpkı Türkiye'de
olduğu gibi. Dönüp, geçmişteki tarım satış kooperatiflerinden ders alalım;
siyaset ve siyasetçi bunları ne hale getirdi; hepsi borç batağında. Bir tek
müsebbibi var; kötü yönetildi ve kötü yöneten de, yönettiren de siyasetçi.
Türkiye'de tarım satış kooperatifleri iflasın eşiğine getirildi. Şimdi dönüyoruz,
üretici birliklerini kuruyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de,
finansal çözüm getirilmeyen hiçbir üretici birliği başarılı olamaz, köylünün
hiçbir sorununa çözüm bulamaz, Türkiye'de yetişen ürünleri dünyanın hiçbir
yerinde satamaz. Yine, serbest rekabet ortamında, malî gücü yeterli olan
kişiler... Parası olmayan, parası olmadığı için gübresini, mazotunu zamanında
alamayan, veresiye alan köylü, ürününü yok pahasına satacaktır, bu ürünler yok
pahasına elden çıkacaktır. Bu böyledir.
Onun için, gelin, bu üretici birliklerini
Türk köylüsünün kurtuluşu olarak görmeyelim; gelin, finansal model getirelim;
gelin, bu birliklerde herkes elini taşın altına koysun; gelin, elini taşın
altına koyan insanlar, bu birliklerde belli bir sermaye oluşturup, bu birliklerin
sermayesiyle, bir finansal birliktelik oluşturarak, finansal çözüm getirerek,
köylümüzün sorununa çözüm bulalım.
Ben söylüyorum... Efendim, Ziraat Bankası,
köylünün bankası; Ziraat Bankası, köylünün, yıllardır, yüz senelik... Hayır,
Ziraat Bankası, Türkiye'de, çiftçinin bankası değildir, Ziraat Bankası köylünün
bankası değildir; Ziraat Bankası, hazinenin bankasıdır. Ziraat Bankasının tek
işlevi -yüzde 99- hazine bonosu almak, devleti finanse etmek... Hayır, görevi
bu değil; Ziraat Bankasının gerçek görevi çiftçiyi finanse etmek. Hiç kimse
"Ziraat Bankası çiftçiyi finanse ediyor" demesin.
Arkadaşlar, Türkiye'de, Ziraat Bankası,
köylüye kredi yerine köye kredi uygulamasına geçmediği sürece, ürün
finansmanına geçmediği sürece, çiftçinin hiçbir problemi hallolmaz. Onun için,
biz, olaya bu pencereden bakalım. Gelin, bu modele bir finansman modeli
ekleyelim. Aksi halde, yine, benim zavallı çiftçimin ürününü birileri hep yok
edecektir, çok ucuza kapatacaklardır. Size bir örnek vereyim: Tabiî, hükümet,
IMF'den aldığı bilgiye göre "hayır arkadaş, keseceksin" denildi ve
geçtiğimiz iki yılda, tarım ve satış kooperatiflerine bir kuruş kredi
verilmedi. Çiftçi, kaderiyle baş başa bırakıldı. "Kendi çözümünü kendin
bul" dediler, ürünler yok satıldı. Bir örnek vereyim: Geçen sene -kredi
desteği sağlayın bu insanlara, hiç kimseye hibe etmeyin- Malatya Kayısı Birliğe
10 trilyon lira kredi bulunmadı. Dünya, yıllarca, kayısıyı, tonunu 2 800
dolardan aldı; fiyat, yıllarca buydu. Dışarıdaki alıcılar "bunların parası
yok, çiftçiye para ödeyemez" dediler ve kayısı fiyatı 1 700 dolara düştü.
Sırf 10 trilyon liralık bir finansman bulunmadığı için, Türkiye ve Malatya 60
000 000 doları kaybetti. Bu böyle olacaktır. Onun için, mutlaka, bir finansal
bacağı olmalı. Finansal bacağı olmayan bir yeri, sadece bir dernek gibi idare
edersiniz; hiçbir şey vermez; çiftçiyi yok eder.
Sayın Bakanım, bu modeli kurmak çok basit.
Ziraat Bankası, eğer, Ordu'nun fındığına, Malatya'nın kayısısına finansman
sağlamak istiyorsa, üreticiye, istediğinde, mazot zamanı mazotuna, gübre zamanı
gübresine bir finansman desteği sağlamak istiyorsa, tüm köye bir kredi açacak.
Hesaplayacak, şu kadar dönüme şu kadar kredim var diyecek. Bak bakayım, bir
kuruş kredin batıyor mu; bak bakayım, tüm kredin geri ödeniyor mu; bak bakayım,
o köylün, mazot için çok fahiş fiyatla vade farkı veriyor mu!.. Türkiye'de niye
bazı ürünler ucuzlamıyor; çünkü, 7-8 aracı geçiriyor. İnsanlar, fahiş fiyatla
alıyor gübreyi, fahiş fiyatla alıyor mazotu; çünkü, parası yok. Ürünü alıyor.
Geçtiğimiz günlerde tüm kayısımız yok oldu. Ben, bir sene sonrasına un alan
insan gördüm; bu eylüle değil, gelecek sene eylül ayına un alan insanlar
gördüm. Bu unu kaç paraya alıyor biliyor musunuz -ekmek için, geçinmek için,
yemek için, aç kalmamak için alıyor bu unu- iki katı fiyatına.
Siz, bu ülkede yeterince finansman modeli
getirmediğiniz sürece bunlar bir hiçtir. Sakın ola ki, bu yasadan hiçbir ümit
beklemeyin. Bu yasa, sadece bir Dernekler Yasası, sadece üretici birliğiyle
ilgili. Binlerce insan el kaldırır, el indirir; ama, olan yine köylüye olur;
olan, yine, zavallı, parası olmayan insana olur. Bu, yaşamın gerçeği; buna
böyle bakalım.
Gelin, kesinlikle devletten kimseye hibe
vermeyin; ama, finansman bacağını, uzun vadeli finansman bacağını, ürününün ilk
gününden, üretiminden satılmasına kadar bir finansman bacağını getirirsek bu
yasaya ilave bir yasayla veya bu yasayla beraber, o zaman bu birlikler
dünyadaki birlikler gibi olur. Bugün dünyanın her tarafında, Hollandasından
Avrupa Birliğine kadar, ürünlerine son derece destek oluyorlar. Beş yıl vadeli
kredi veriyorlar. Amerika, pamuğunu satmak için, pamukçusuna "bu pamuğu
vadeli sat, ben senin paranı peşin ödeyeceğim" diyor. İki yıl vadeli GSM
kredileri... Almanya, Hollanda, İtalya, tüm ürünlerini satmak için, kendi
köylüsüne, kendi üreticisine parayı peşin veriyor ve "sat; Türkiye'de kime
satıyorsan sat; ben, seni, beş yıl vadeli finanse edeceğim, üç yıl vadeli
finanse edeceğim, iki yıl vadeli finanse edeceğim" diyor.
Biz, bizim köylümüzü attık bayıra, Mevlam
kayıra!.. Allah'a emanet... Parası yok, aç bu adam!.. Onun için, ben, bu yasa
tasarısının finansman bacağı olmaksızın başarılı olacağına inanmıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen,
konuşmanızı toparlar mısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum.
Eğer, köylüyü düşünüyorsak, hakikaten
üretimi düşünüyorsak, Türkiye'deki üretime katkımızın olmasını istiyorsak,
mutlaka, finansman bacağını getirmemiz gerekiyor.
Sayın Bakanım, ayrıca da, Malatya'daki tüm
kayısı üreticileri, hâlâ, sizden bir cevap bekliyor. Neyse, bu insanlar artık
ümitlenmesinler. Bu cevabımızı da en kısa sürede "arkadaş, biz bir şey
yapamıyoruz" veya "şunu yapıyoruz" diye verirsek, Malatya'nın
tüm kayısı üreticileri de bundan sonraki yaşamlarını ona göre
ayarlayacaklardır, bundan sonra hayata ona göre bakacaklardır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
11 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Birliğin giderleri
MADDE 12. - Birliğin giderleri, kuruluş
amaçlarına uygun olarak yürütülen faaliyetler ile üyelerinin hak ve
menfaatlerini koruyacak biçimde yapılacak giderleri kapsar.
BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Merkez birlikleri
MADDE 13. - Birlikler ürün veya ürün grubu
bazında ulusal düzeyde merkez birliği şeklinde örgütlenebilir.
Merkez birliği, aynı ürün veya ürün
grubunda faaliyet gösteren en az yedi tarımsal üretici birliğinden oluşur. Aynı
ürün veya ürün gurubu için birden fazla merkez birliği kurulamaz.
Merkez birliklerinin kuruluşu, tarımsal
üretici birliklerinin kuruluşundaki esaslara tabidir.
Merkez birliğinin genel kurulu, üye
birliklerinin genel kurullarınca seçilecek birer temsilciden oluşur.
Merkez birliklerinin yönetim ve denetim
kurullarının üye sayısı, görevleri ve sorumlulukları tüzüklerinde belirlenir.
BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Merkez birliklerinin görev ve yetkileri
MADDE 14. - Merkez birliklerinin görev ve
yetkileri şunlardır :
a) Faaliyet gösterdikleri ürün veya ürün
grubuyla ilgili olarak ulusal düzeydeki üretim planlarına ve ürünlerinin
pazarlanmasına ilişkin kurallara uyulmasında üyelerine yardımcı olmak ve
üyelerini yönlendirmek.
b) Üyelerinin faaliyetlerini desteklemek,
izlemek ve değerlendirmek.
c)
Üyelerini, yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek.
d) Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin ürün
bazında yapacağı çalışmalara katılmak ve danışma kuruluna temsilci göndermek.
BAŞKAN - 14 üncü madde üzerinde, şahsı
adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkanım,
Meclisimizin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 617 sıra sayılı Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz
bu yasa tasarısıyla, bir tarım ülkesi olan ve nüfusun yüzde 40'ının geçimini
tarımdan sağladığı ülkemizde üreticilerimize, çok değerli çiftçilerimize bir
fırsat, yeni bir açılım getirilmek istenilmektedir. Birbirinden farksız,
birbirinden kopuk, çeşitli illerimizde, ilçelerimizde, üretim birimlerimizde
yaşayan insanlarımız var. Örneğin, pamuk üreticilerimiz, Güneydoğu Anadolu
Bölgemizde var, Ege Bölgemizde var, Akdeniz Bölgemizde var. Örneğin, zeytin
müstahsillerimiz; Marmara Bölgemizde var, Ege Bölgemizde, Anadolumuzun güney
illerinde bu ürünle geçimini sağlayan insanlarımız var. Keza, patates
üreticilerimiz, süt üreticilerimiz gibi, çok çeşitli ürünlerle geçimini
sağlayan çiftçilerimiz, birbirinden kopuk üretim yapmakta, gerek girdilerinde
gerekse ürünlerinin fiyatlarında birbirinden habersiz bir tavır
sergilemektedirler.
Her ne kadar, çiftçilerimizin, ziraat
odaları gibi örgütleri var ise de tedariklerini temin etmek veya ürünlerinin
hak ettiği fiyattan satılmasını sağlamak için kurulmuş gerek tarımsal kalkınma
kooperatifleri gerekse tarım satış kooperatifleri var ise de... Örneğin, Ege
Bölgesinde üretim yapan zeytin üreticilerinin birliği, örgütü olan Tariş
Zeytinyağı Birliği ile Marmara Bölgesinde aynı işi yapan insanlarımızın,
üreticilerimizin örgütü olan Marmara Birlik, pek çok konuda birbirinden
habersiz iş yapmak durumundadır. İşte, bu üretici birlikleri arasında, Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısıyla, bu uyum ve tesanüt sağlanmaya
çalışılmaktadır.
Bursa İlimizin Karacabey İlçesinde soğan
üreten insanlarımızla, yine, örneğin, Aydın İlimizde soğan üretimi yapmak
isteyen insanlarımız, eğer, önümüzdeki sene soğan çok iyi fiyat eder veya
önümüzdeki sene domates çok iyi fiyat eder veya patatesten çok iyi para
kazanabiliriz düşüncesiyle, birbirlerinden habersiz, aynı ürünü ektikleri
takdirde, ülke ihtiyacı 100 kilogram ise, belki 150-200 kilogramlık bir
üretimle karşı karşıya kalıp, ürünleri hak ettiği fiyatı bulmayabilir. İşte,
onun için, ürünlerin, ihtiyaç duyulduğu nispette üretiminin sağlanması ve
üretim planlamasının yapılabilmesi için bir çatı örgüte ihtiyaç duyulmaktadır.
Kooperatifler, üreticilerinin,
ortaklarının ihtiyaç duydukları girdi, (tohum, gübre, nakit) ihtiyaçlarını,
ilaç gibi kimyevî taleplerini karşılamak için, -belki, tedariklerini
karşılıyorlar- ürünlerinin hak ettikleri fiyatı bulması için çalışmalar
yapıyorlar; ama, üretim planlaması konusunda bir düşünceleri yoktur. İşte, bu
üretim planlamasını, bu yasa tasarısının 14 üncü maddesinde hayat bulan merkez
birlikleri yapmak durumundadır. Tabiî, burada, sadece yaş sebze, meyve
üreticilerinin birlikleri değil, bütün üreticilerin birlikleri kurulmalıdır.
Komisyonumuzda bu konular tartışılırken,
her ilde, hatta, her ilçede üretim yapan, aynı ürün konusunda faaliyet gösteren
üreticilerin birlik kurması imkânı ortaya getirilmiştir. İlçelerden illere,
hatta bölge birliklerine ve nihayet, merkez birliği marifetiyle de ülkemizin
ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretilmesi yönünde bir yönlendirme fırsatı
yaratılmaktadır. Bu doğru bir düşüncedir; mutlaka, ülkemizin ihtiyaç duyduğu
ürünler ve hatta, ihtiyacımızdan fazlası, ihraç fırsatı olan ürünlere
yönlendirme yapılmalıdır. Mesela, benim ilim Aydın'da, şu anda, 60 000 tona
yakın bir incir üretimi söz konusudur; halbuki, ülke tüketimimiz 5 000 tondur,
55 000 ton ürünü ihraç etmek durumundayız ve bu 55 000 ton ürünü ihraç etme
fırsatı için, gerek kooperatifler gerek tüccarlarımız, tacirlerimiz fırsat
yaratma durumundayken, bir taraftan da, hâlâ, incir fidanları dikilmektedir.
İşte, üzümde arz fazlası vardır, fındıkta arz fazlası vardır. Eğer bu üretim
kontrol edilmezse, yarın, incirde ve hatta pek çok üründe arz fazlası
olabilecektir; ama, mısırda, pamukta üretim ihtiyacımız vardır. İşte,
çiftçilerimiz, bu üretici birlikleri ve hükümetimizin -tabiî, hükümetimizin de,
muhakkak, gerekli tarımsal destekleri vermesi gerekmektedir- destekleri
marifetiyle, ihtiyaç duyulan ürünleri üretmeye doğru yönlendirilmelidir diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ertürk, lütfen, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
AHMET ERTÜRK (Devamla) - Bu yasa tasarısı,
bu birliklerin kurulması amacıyla, hükümetimiz tarafından Büyük Millet
Meclisimize getirilmiştir. İnşallah, bu yasa tasarısıyla, çiftçilerimizin hak
ettikleri üretim fırsatları ve
çiftçilerimize verilen ehemmiyet ortaya çıkacak ve bu ülkeyi doyuran insanlara,
ürettiği ürünlerle bu toplumun beslenmesi konusunda kaliteli ürünler sunmaya
çalışan çiftçilerimize, bir fırsat ve bir açılım yaratılacaktır diye
düşünüyorum.
Tarım geleneğimizdir, tarım
geleceğimizdir; ülkemiz sanayileşse dahi tarımdan vazgeçemeyiz ve
vazgeçmemeliyiz diyorum. Onun için, çiftçilerimiz için, yeni bir pazarlama
imkânı, yeni bir üretim planlaması fırsatı bakımından, Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısının hayırlı olacağını düşünüyorum.
Bu duygularımla, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertürk.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum.
Merkez birliklerinin gelir ve giderleri
MADDE 15. - Merkez birlikleri, genel kurul
tarafından belirlenen oranlarda, üyesi olan birliklerin üyelik aidatı
gelirlerinden pay alır. Bu miktar, birliklerin üyelik aidatı gelirlerinin yüzde
onundan fazla olamaz.
Merkez birliklerinin giderleri, kuruluş
amaçlarına uygun olarak yürütülen faaliyetler ile üyelerinin hak ve
menfaatlerini koruyacak biçimde yapılacak giderleri kapsar.
BAŞKAN - 15 inci madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.48
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 19.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
617 sıra sayılı tasarının müzakerelerine
devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.-
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu(1/803 ) (S.Sayısı : 617) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 16 ncı maddesini okutuyorum:
Bakanlığın görev ve yetkileri
MADDE 16. - Bakanlığın birliklerle ilgili
görev ve yetkileri şunlardır:
a)
Birliklerin ve merkez birliklerin kuruluşu ile ilgili işlemleri yapmak.
b) Birlikleri ve merkez birliklerini
uluslararası anlaşmalar, ulusal plân ve programlar çerçevesinde bilgilendirmek
ve yönlendirmek.
c) Birliklerin ve merkez birliklerinin
çalışmalarını teknik yönden desteklemek ve merkez birliklerini teknik yönden
denetlemek.
BAŞKAN - 16 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün; buyurun.
Sayın Üstün, şahsınız adına olan söz
talebinizi de birleştirerek, 15 dakikalık sürenizi başlatıyorum.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3
üncü maddedeki konuşmamda, Türkiye arıcılığı üzerindeki görüşlerimi
belirtmiştim; fakat, orada birtakım eksiklikler oldu. Bal ihracatında gerekli
önlemleri almadığımız takdirde, en kısa sürede Avrupa Birliği bal ihracatımıza
da engel koyacaktır.
Pamuk üreticisinin durumu da iyi değildir.
Maalesef, üreticimiz, pamuğunu ekebilmek için tefecinin eline düşmüş
durumdadır. Yüksek maliyetler, düşük fiyatlar ve desteklemelerin çok yetersiz
kalmasıyla pamuk üreticisinin diğer ülkelerin çiftçileriyle rekabet edebilme
olanağı kalmamıştır. Yaklaşık 800 000-900 000 ton arasında olan yıllık
rekolteye rağmen, dışarıdan pamuk ithal edilmesi, başka ülke çiftçisini
desteklemekten başka bir şey değildir. Pamuk üreticisi, pamuğunu satmadan
tefeciden aldığı parayla yaşam savaşı vermektedir.
Ülkemiz, petrolden sonra, en fazla dövizi
bitkisel yağlara -zeytin, ayçiçeği, soya, kanola yağı gibi- ödediği halde,
yukarıda adı geçen bitkisel ürünleri desteklemede son derece yetersizdir.
İthalat için ödenen dövizin yıllara yayılarak destekleme olarak ödenmesi,
ekilebilir alanların artması zamanla ülkemizi net ihracatçı durumuna getirecek
ve alanda önemli bir döviz kazancımız
olacaktır.
Çiftçinin ürettiğinin fiyatı daima
düşmekte, satın aldığı her şeyin fiyatı ise artmaktadır. Örnek verecek olursak;
gübre fiyatlarındaki artış, traktör fiyatlarındaki artış, yem fiyatlarındaki
artış, ziraî ve hayvansal ilaçlardaki artış. Ayrıca, traktörle ilgili bir
hususu belirtmek istiyorum. Bugün, bir çiftçi, Ziraat Bankası kredisiyle
traktör alabilmesi için, 100 dönüm araziyi kullanır halde -ya tapulu olacak ya
da sözleşmeli olacak- olması lazım; ama, Türkiye'de çiftçilerin elindeki arazi
yapısının üçte 2'si 18 dönüm ve altındadır. Bunun da bir an önce
düzeltilmesinde yarar vardır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 45 inci maddesinde "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve
meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim
planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak
maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve
diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.
Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin
değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken
tedbirleri alır" denilmektedir.
Gelişmiş ülkeler bu yönde büyük sorunları
aşmışken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise kendi üretim planlamasını
yapamamış, kendi insanını besleyecek kadar bile üretemez duruma düşürülmüş bir
durumdadır. Bu durumu aşabilmek için, Türkiye, zamanla yarıştığının bilinci
içerisinde bütün kaynaklarını çok iyi tanımak, bunlardan potansiyeli olan,
geliştirebileceği kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak sağlıklı bir
kalkınmayı gerçekleştirmek zorundadır.
İkinci Dünya Savaşından sonra temel gıda
maddeleri, stratejik bir ürün olarak hem iç hem de dış politikada ateşli
silahlar olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Toplumların sosyal ve siyasal yapılarını,
davranışlarını beslenmeye ilişkin yöntemlerle değiştirmek mümkün hale
gelmiştir. Yeterli ve dengeli beslenen toplum veya topluluklar yetersiz ve
dengesiz beslenenleri yönetir, yönlendirir ve istedikleri biçimde şekillendirir
olmuştur. Ekmek, pirinç, bulgur, patates ve nişasta bakımından zengin
yiyecekler kalori değerleri çok yüksek olduğu için, ucuz enerji kaynağı olduğu
için kol gücünün maliyetini de ucuzlatırlar. Bu yüzden, beyinsel gelişim
gıdalar yerine ucuz ve bedensel enerji kaynağı gıdaları geri kalmış ve
gelişmekte olan ülkelere empoze edilmektedir ve ediliyor. Bedensel gelişim
gıdaları yerine kas gücü enerjisi için gerekli gıdalar önerilerek, bu ülkelerin
gelişmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde kişiler yeterli ve dengeli bir
şekilde beslenememektedir. Ailelerin büyük çoğunluğu yetersiz hayvansal protein
tüketmekte, bebek ve çocukların en az yüzde 30'unda büyüme ve gelişme geriliği
bulunmakta; bu oran, kırsal kesimde yüzde 60'lara kadar çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, hayvancılık
sektöründe üretim biçimi, yapısı gereği değişen ekonomik koşullara uyum
sağlamakta bitkisel üretime göre oldukça farklıdır. Fiyatların yükselmesi
halinde hayvan varlığını hemen artırmak, aksine, fiyatların düşmesinde de
üretimi durdurmak mümkün değildir. Hayvancılıktan vazgeçilmesiyle hayvanların
kesilerek yok olmasına, makro düzeyde hayvan varlığının süratle azalmasına
neden olunmakta ve şartlar düzeldiğinde yerine hayvan konulması aynı kolaylıkla
mümkün olmamaktadır. Halbuki, bitkisel üretimde değer kazanmayan ürün aynı yıl
içerisinde yerini başka bir ürüne terk edebilmektedir. Hayvansal üretimde
etkili olan birçok hastalık ürünlerin miktar ve kalitesini olumsuz etkilemekte
ve ekonomik yönden büyük kayıplara neden olmaktadır. Hayvanlardan insanlara
geçen hastalıklar yüzünden, insan sağlığı büyük bir tehdit altındadır. Salgın
hastalıkların varlığının duyulması, hayvansal ürünlerin dışsatımını
etkilemekte, ithalatçı ülkeler alımlarını hemen durdurmakta, salgın hastalığın
tamamen kontrol altına alındığından emin oluncaya kadar ithalat
yapmamaktadırlar.
Türkiye'nin coğrafî durumu, Asya-Avrupa
Kıtaları arasındaki köprü durumu, özellikle doğu ve güneydoğudaki
komşularımızda yeterli veteriner teşkilatının bulunmaması, ülkemizde bulunan
veteriner teşkilatının bağımsız olmaması nedeniyle, hayvan hastalıklarının
yayılması açısından, ülkemiz, önemli bir tehlike yaratmaktadır.
Özellikle şap, brusella, sığır vebası,
tüberküloz, IBR gibi son yıllarda ortaya çıkan pek çok hastalık, önemli
ekonomik kayba sebep olmaktadır. Sadece şap hastalığının yol açtığı verim
kaybı, hastalık kaynağı ve etkilenen hayvan sayısına göre 100 000 000 ile 500
000 000 dolar arasında değişmektedir.
Türkiye, Sovyetler Birliğinden sonra
dünyada sunî tohumlamayı başlatan ikinci ülke olmasına rağmen -1926 yılında
başlatıldı- hayvan ıslahında gelinen nokta, istenilen ölçüde başarılı
olunmadığını göstermektedir.
Hayvancılık sektörünü geliştirmek için ne
yapılmalı? Hayvancılık sektörü hayvansal ürün hedefi belirlenmelidir.
Hayvancılık sektörünün yapısı değiştirilmelidir. Hayvancılık sektörüne bakış
değişmelidir. Kabayem açığı kapatılmalıdır. Kesif yem tüketimi artırılmalıdır.
Hayvan ıslahında sunî tohumlamaya ağırlık verilmelidir. Damızlık ithalatı
yerine, yerli kaynaklar tespit edilmelidir. Hayvan hastalıklarıyla mücadele
daha etkin hale getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de hayvancılıktaki mevcut duruma gelince; et fiyatları, kilogramı 6 000
000-7 000 000 liradan kesildiği halde, satışı 13 000 000 liradan başlamakta,
aradaki 6 000 000-7 000 000 lira aracıya gitmektedir.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarımızın et ve
süt verimleri son derece düşüktür. Kabayem kaynaklarımız, hayvanlarımızın
ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte ve kalitede değildir. Karmayem fiyatları
gelişmiş ülkelere göre yüksektir.
Hayvancılık işletmeleri içerisinde büyük
ölçekli işletmelerin oranı oldukça fazladır. Örgütlenme yetersizdir. Hayvan
hastalıklarıyla mücadele yetersizdir. Hayvancılığa uygulanan destekleme,
üretimi, gelişmiş ülkelerle rekabet şansımızı artırıcı nitelikte ve
yeterlilikte değildir.
İlgisizlik nedeniyle küçükbaş ve manda
üretiminde, gerek hayvan sayısı gerekse üretim açısından gerilemeler
yaşanmaktadır. Ankara keçisi bunun tipik örneğidir.
Hayvancılık nasıl kalkınamaz; sütü, sudan
ucuz satarak; Türkiye Cumhuriyetinin en köklü kurumlarından biri olan Veteriner
İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatını kaldırarak; ülke hayvancılığına
damgasını vurmuş haraları, ipekhaneleri, hayvancılık araştırma kurumlarını
kapatarak; tarımsal üretim içerisinde hayvancılığın payını yüzde 30'ların
altına çekerek; ülkenin kısıtlı dövizlerini ithal inek alacağım diye
yabancılara dağıtarak; bir yandan "hayvancılıkta orta ve büyük ölçekli
işletme kurmak lazım" deyip, diğer yandan vatandaşa birer ikişer hayvan
dağıtarak; özelleştirme adı altında SEK'i, yem fabrikalarını ve Et ve Balık
Kurumunu haraç mezat satarak; uçsuz bucaksız tarım arazilerinin sadece yüzde
5'ini yem bitkilerine ayırarak; veteriner hekimlikte uzmanlık eğitimini
engelleyip, öte yandan ülke hayvancılığını geliştirsin diye parayla yabancı
uzman getirerek; bilimin ve hukukun önüne meslek taassubu koyup, yönetmelikleri,
talimatları kafaya göre değiştirerek; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı merkez ve
taşra teşkilatında veteriner hekim kıyımı yaparak hayvancılık kalkınmaz,
kalkınamaz.
Değerli arkadaşlarım, hükümetin yaptığı
son bir uygulama, Ortadoğu ve Balkanların en büyük araştırma enstitüsünü
kapatmak olmuştur. Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünün -dünyada, gelişmiş
ülkelerde sayılı 10 enstitü arasında olmasına rağmen- Bakanlar Kurulunun
2004/7405 sayılı kararıyla 7.6.2004 tarihinde kapatılması sonucu meydana
gelebilecek olumsuzluklar şöyledir:
Enstitü çalışmalarının candamarı SPF
kümeslerde yetiştirilen hayvanlar ve SPF yumurtalarıdır; ki, bu kümesteki
hayvanlar 18 hastalıktan âridir; bu kümes, dünyada ender bulunan kümeslerden
birisidir. SPF yumurta ve civcivler, kanatlı aşılarının üretimi dışında
kızamık, kabakulak, grip gibi beşerî aşıların üretiminde, viral hastalıkların
teşhisinde, aşıların saflık ve zararsızlık testlerinde, genetik ve biyolojik
denemelerde, kansere neden olan etkenlerin incelenmesinde ve onkolojik
araştırmalarda, bakteri, mikroplazma, virüs yönünden temiz doku kültürleri
üretme ve kullanımında, antikor formasyonunun incelenmesi gibi önemli alanlarda
kullanılır. Bu yüzden, üniversiteler, özel teşhis laboratuvarları, enstitüler
ve benzeri araştırma laboratuvarlarında kullanılan SPF yumurtaları üreten
hazine değerindeki böyle bir kuruluşun kapatılmasıyla, bu yöndeki çalışmalara
büyük bir sekte vurulacaktır; bu yanlış karardan bir an önce dönülmelidir.
Her zaman için ülkemizde büyük bir tehdit
oluşturan kuduz hastalığına karşı kullanılan kuduz aşısının üretiminde de,
enstitüden sağlanan SPF'li yumurtalar kullanılmaktadır. Ülkemizde kuduz
hastalığı hâlâ var olmaktadır ve ülkemizin en batısı Muğla'da, bugün, kuduz
hastalığı önlenebilmiş değildir.
Enstitünün sahip olduğu bu saf ırk
yumurtalara, 2004 yılında Suudî Arabistan, Peru, İran, İsrail gibi birçok
ülkeden, tanesi 1 dolar üzerinden talep gelmektedir. Ürdün'e ihracat uzun süre
devam etmiştir. Bu yıl ise Suudî Arabistan'dan 68 000 yumurta talebi olmuş,
görüşmeler hâlâ devam etmekteyken, bu karar üzerine, maalesef durmuştur.
Dünyada artan talepler doğrultusunda, birçok ülkeden -İran, Afganistan, Irak,
Pakistan, Suriye, Suudî Arabistan, Özbekistan gibi- bayilik talepleri
gelmektedir.
Tavuk vebası, tüm dünyada büyük ekonomik
kayıplara neden olan, ülke ekonomisine büyük darbe vuran ve insanlarda ölümlere
sebep olan en önemli viral hastalıklardan birisidir. Hastalığın hayvanlardan
insanlara bulaşması ve insanlarda ölümcül vakalara sebep olması, hastalığın
önemini daha da artırmaktadır.
AI virüsü, dünyanın birçok yerinde,
çeşitli kuş türlerinde mevcuttur. Özellikle göçmen su kuşları, etkenin
yayılmasında ana taşıyıcıdır. Hastalığın İran, İtalya, Belçika, Hollanda,
Almanya, Çin, Honduras, Şili, Kore, Vietnam, Japonya, Tayland ve ABD'de yakın
geçmişte görülmesi ve tavukçuluk sektörünün global yapısı, ülkemizin önemli kuş
göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, yapılacak çalışmalar ve alınacak
sonuçlar, mücadele açısından, ülkemiz için çok yararlı olacaktır.
SPF kümesleri kapatılıp SPF yumurta
üretimi bittiğinde, yalnız hayvan sağlığını değil, insan sağlığını da
ilgilendiren bu tür önemli araştırmaların yapılma şansı ortadan kaldırılmış
olacaktır. Böylesine stratejik görevlere sahip olan bir kurumun kapatılması,
ülke için çok büyük kayıp olacaktır.
Tarım ve hayvancılığı desteklediğini iddia
eden sizler, Köy, Belediye ve Tapu Kanunlarında değişiklik yaparak, ülke
topraklarının yabancılara satılmasını sağlamadınız mı?! Mera Kanununda
değişiklik yaparak, meraları yapılaşmaya açmadınız mı?! 560 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyi gıda kanunu olarak çıkarırken, belli meslek gruplarını
dışlayarak, halkımızın, yediğine şüpheyle bakmasına neden olmadınız mı?! Tarım
Bakanlığında iki müsteşar yardımcısının fiilen görevden uzaklaştırılmasına,
hemşeri ve dost atamalarına seyirci kalmadınız mı?! İstanbul Et ve Balık
Kurumunu kapatmadınız mı?! Fethiye Halıcılık Üretme İstasyonunu siz
kapatmadınız mı?! Toprak Mahsulleri Ofisinin, hâlâ, ülkenin birçok bölgesinde
buğday alamamasının nedeni siz değil misiniz?! "1 000 köye 1 000
tarımcı" projesiyle 55 000 Tarım Bakanlığı personeline hakaret eden siz
değil misiniz?! Bu "1 000 tarımcı" projesiyle göreve alınan
arkadaşların çoğu kahve köşelerinde oturmaktadır.
Doğrudan gelir desteğinin 2003 yılı ikinci
dilimini ödemeyen siz değil misiniz?! Altı ay içerisinde, 50 kilogramlık 1
çuval yemin 16 000 000'dan 24 000 000'a çıkmasının sebebi siz değil misiniz?!
Gübre fiyatlarının övündüğünüz enflasyon rakamlarına göre ikiye katlanarak
zamlanması sizin zamanınızda olmadı mı?! Süt hâlâ sudan ucuz satılmıyor mu?!
İstanbul'da, geçenlerde, tavukçuluk fuarında... Teknolojinin ve Avrupa'nın
yirmi otuz yıl ötesinde bulunan tavukçuluk sektörümüzde meslek taassuplarına
dayanılarak beyaz et ihraç edilememesinin sebebi siz değil misiniz?! AB'de 1
süt ineğine her gün 2 euroluk destek yapılırken, siz, yılda bir kez bile bunu
veremiyorsunuz. Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünü kapatan siz değil
misiniz?! Her şeyi Avrupa uyum yasalarıyla dayatan; ama, Avrupa Birliğinde
verilen tarım desteklemelerini veremeyen, hatta, sözünü bile edemeyen siz değil
misiniz?! TİGEM Antalya-Boztepe Tarım İşletmesi Müdürlüğünün Karakaş mevkiinde
1 800 dekar alanını uzun süreli kiraya çıkaran siz değil misiniz?! Şekerpancarı
ekim alanlarını daraltan siz değil misiniz?! Bitkisel yağ üretimi için
vazgeçilmez ürünler olan zeytin, pamuk, ayçiçek, soya, kanolayı yetersiz
destekleyen siz değil misiniz?! Her türlü destekten yoksun olarak üretim yapan
Türk çiftçisine ve köylüsüne "gözünüzü kara toprak doyursun" diyen
siz değil misiniz?! Bütün bunlara rağmen hâlâ "çiftçiyi
destekliyoruz" demenizi hayretle izliyorum, hayret ediyorum.
Bu yasanın ulusumuza hayırlı olmasını
diliyorum, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Ceza hükümleri
MADDE 17. - Birlikler ve üst örgütlerinin
paraları ile para hükmündeki evrak, senet ve sair malları aleyhine suç işleyen
ve bilanço, rapor ve diğer her çeşit kağıt ve defterler üzerinde suç
mahiyetinde değişiklik yapan veya bunları kasten yok eden organlara dahil
üyeler ile personel hakkında, Devlet memurları hakkındaki cezalar uygulanır.
BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
Denetim
MADDE 18. - Birliklerin ve merkez
birliklerin mali denetimleri, genel
kurul toplantısı öncesi bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılır. Denetimin
sonuçları genel kurul öncesi üyelere
dağıtılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde verilmiş 2 adet
önerge vardır; önce geliş sırasına, sonra da aykırılık derecesine göre okutup
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesine ikinci fıkra olmak üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek |
Recep Koral |
Nusret Bayraktar |
|
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
İmdat Sütlüoğlu |
|
Muharrem Karslı |
Rize İstanbul
"Denetim kuruluşlarının tespiti ile
denetim usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurul gündeminde görüşülmekte olan
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin ilk
fıkrasında "kurul toplantısı öncesi" ibaresinden sonra gelmek üzere
"yeminli malî müşavirlere veya" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Sadullah Ergin |
Şükrü Önder |
Recep Koral |
|
|
Hatay |
Yalova |
İstanbul |
|
Veli Kaya |
|
Hasan Kara |
|
Kilis |
|
Kilis |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Denetimin yeminli malî müşavirlerce
yapılması imkânı getirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bırakıp
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesine ikinci fıkra olmak üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek (Ankara) ve Arkadaşları
"Denetim kuruluşlarının tespiti ile
denetim usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önerge, denetimi yapacak kuruluş ile
denetimin usul ve esaslarını belirlemek amacıyla getirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen
önergeler doğrultusundaki değişik şekliyle 18 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Muafiyet
MADDE 19. - Birliğe ait her türlü taşınır
ve taşınmaz mallar, bunların alım, satım, inşa ve kullanımları ile birlikçe
yürütülen hizmet ve faaliyetler damga vergisi hariç her türlü vergi, resim,
harç ve katkı payından muaftır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
Uygulanacak diğer hükümler
MADDE 20. - Bu Kanunda hüküm bulunmayan
hallerde, genel hükümler ile 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler
Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Mevcut tarımsal örgütlerin uyumu
MADDE
21. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kurulu bulunan tarımsal
örgütler, Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenen usul ve esaslara
uyulması kaydı ile bu Kanun kapsamında faaliyet gösterebilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE
22. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlık tarafından hazırlanarak yürürlüğe
konulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 23. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 24. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 252
Kabul : 251
Ret :
1 (X)
Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün verdiğiniz destekle
Meclisimizden geçen ve yasalaşması hususunda çok önemli bir mesafe kat
ettiğimiz Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası çalışmasıyla sektörümüzde bir
boşluğun doldurulacağına inanıyoruz. Bu konuda komisyonda verdiğiniz destek ve
iyileşmesi konusunda arkadaşlarımızın çalışması her takdirin üzerindedir.
Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ağır eleştiriler getirmesine
rağmen, bu yasaya olumlu oy vermesini şükranla karşılıyorum, kendilerini
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, sayın arkadaşım Fahrettin
Üstün'ün, üzerine çok vurgu yaparak, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsüyle ilgili
olarak ifade ettiği hususları, zihinlerde doğru bilginin de kalması için birkaç
cümleyle açıklamak istiyorum. Biraz önce aldığım bilgiye göre, Araştırma
Enstitümüzün, artık, özel sektöre öncülük yapma ve sektörün sorunlarını çözme
konusunda geçmişte üzerine aldığı fonksiyonu yapamayacağı ortaya çıktığı ve
bugünkü şartlar içerisinde, çok yüksek bir yatırım ihtiyacını karşılama
imkânının da olmadığından dolayı, kamunun bu alandan çekileceği; fakat, aynı
amaçla, özel sektöre devredilerek, üretim faaliyetini sürdürmesi kararı
alınmıştır. Dolayısıyla, evvela, yanlış anlamayı önlemek üzere bunu ifade
ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşım, devamında da, yine,
çok uzun zaman tartışılan bir hususu gündeme getirdi. Ben, biraz önce
söylemiştim, insanların söyleyemeyeceği sözler var. İnsanların söyleyemeyeceği
sözleri buralarda tekrar etmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. O sebeple,
bu düşüncelerimi burada sona erdirirken, tasarının yasalaşması sırasında
verdiğiniz desteğe teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, Özel Gelir ve Özel
Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
6. - Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/827)(S.Sayısı : 618) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 618 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.
(x) Açıkoylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 618 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Gelir ve Özel
Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı nedeniyle söz almış bulunuyorum;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
tasarı, bugüne kadar bütçe sistemimizde yer alan ve bütçenin birlik ilkesine
aykırılık oluşturan çeşitli hükümlerin, birlik ilkesi çerçevesinde ortadan
kaldırılmasını düzenliyor. Hepinizin bildiği gibi, bütçenin birlik ilkesi
gereği, devletin bütün gelirleri bütçeye girer, bir havuzda toplanır ve havuzda
toplanan bu gelirlerden, kurumlara, ihtiyaçları ölçüsünde ödenekler verilir.
Hiçbir zaman, bir gelir, belli bir harcamanın karşılığını oluşturmak üzere bir
kurumun bütçesine gelir ve ödenek kaydedilmez; ama, özellikle, Türkiye'de, 1980
sonrası yaşadığımız dönemde, öncelikle bütçenin çok temel ilkeleri yanında, bu
birlik ilkesine aykırı olarak birçok düzenleme yapılmıştır. Hatırlayacaksınız,
öncelikle bütçenin genel harcama disiplinini bozan fonlar ihdas edilmişti.
Genel harcama düzeninin ve genel malî kontrol sisteminin dışına çıkan fonlar,
idarelerin elinde, genel bütçeyi, bütçe sistemini, bütçe disiplinini bozan
uygulamanın birer araçları haline gelmişti.
Başlangıçta, birtakım yatırım
harcamalarının finansmanı amacıyla ihdas edilen fonlar, giderek gelişmiş, hemen
her kurumun fon ihdas etmesi gibi bir sonucu yaratmıştı. Fon uygulamasının
sonucu, bütçe dışında, neredeyse, bu bütçenin zaman zaman yüzde 50'sine yakın
oranlara ulaşan büyüklükte ikinci bir bütçe oluşmuştu. Malî disiplini bozan bu
fon uygulamalarına, 2000 yılından bu yana, 2000, 2001, özellikle 2002
yıllarında son verilmiş ve bugün, bütçeiçi veya bütçedışı sadece 6 fon
kalmıştır.
Fon kuramayan idareler, özel gelir ve özel
gider veya özel ödenek kaydı dediğimiz, bugün görüşmekte olduğumuz tasarıya
konu olan düzenlemeleri ihdas etmişlerdi. Buna göre de, kurumların belli
gelirleri, o kurumların belli harcamalarını karşılamak üzere o idarelerin
bütçelerine özel ödenek olarak kaydediliyordu. Bu da bütçe disiplinini bozan
bir uygulamadır ve bunların 2004 yılı rakamsal tutarının 3,7 katrilyon liraya
ulaştığını görüyoruz. Demek ki, fonlar dışında bütçe disiplinini bozan ikinci
uygulama, bu özel gelir ve özel ödenek kaydı uygulamasıydı; bu uygulamaya da
belli istisnalar haricinde son verilmesi son derece doğrudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabiî ki, bütçeye ilişkin bu uygulamayı, bu tasarıyı konuşurken, doğal olarak,
bütçenin genel dengelerini de tekrar gözden geçirmemiz, değerlendirmemiz
gerekir. Örneğin, görüşmekte olduğumuz bu tasarıda yatırımlara ilişkin bazı
hükümler de yer almaktadır. Duble yol veya bölünmüş yol olarak
isimlendirdiğimiz yatırımların finansmanına ilişkin olarak ilgili kurumların
taşınmaz satışlarından elde ettikleri gelirlerin, kendi bütçelerinde, bölünmüş
yolun finansmanında kullanılmak amacıyla, tekrar özel gelir ve özel ödenek
kaydı uygulamasına, tabiî, belli bir sınırla -zannediyorum 31.12.2007 tarihine
kadar- devam edilecektir; ancak, bölünmüş yolda bu ihtimam gösterilirken, diğer
yatırımlarda durum nedir, bunu dikkatinize sunmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 2003 yılı bütçe
sonuçları, yatırımlar açısından, toplam 7,2 katrilyon liralık bir yatırım
harcamasıyla sonuçlanmıştır. 2002 yatırımlarına baktığımızda, 2002 yatırım
tutarının 6,8 katrilyon lira olduğunu görüyoruz ve 2004 yılı program hedefinin
de 2003 ve 2002'den daha az olarak, 6,4 katrilyon lira olduğunu görüyoruz.
Kamu, faizdışı fazlayı tutturabilmek için
önemli ölçüde yatırım harcamalarından kesinti yapmaktadır. Ekonomide 2002
yılından bu yana yaşadığımız bir büyüme süreci var. 2002-2003 yılları büyümeyle
sonuçlandı. Yine, 2004 yılı yıl sonu büyüme hedefinin de olumlu olduğunu
biliyoruz; ancak, bu büyümenin kalıcı olabilmesi, her şeyden önce, kamunun
kendisine düşen yatırımları yapmasına bağlıdır. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı
fazlayı tutturabilmek için, her ne pahasına olursa olsun, yatırımlardan
tasarruf etmek, yatırımları kısmak, büyümenin sürdürülebilir olmasını tehlikeye
atmaktadır.
Rakamları izliyoruz, kapasite kullanım
artışı ekonomide 2002 yılından beri artıyor ve sınıra gelmiş durumda. Bundan
sonra büyümenin olabilmesi, ilave kapasite artışının yaratılmasına bağlıdır.
İlave kapasite artışı yaratmak, ekonomide büyümeyi sürdürülebilir kılmanın tek
yoludur. Bu kapasite artışını yaratmak ekonomideki büyümeyi kalıcı kılmak
mümkün değildir. Bu yapılmazsa, hepinizin bildiği gibi, ekonomideki büyüme,
istihdam yaratmayan, tam tersine işsizlik yaratan bir büyüme olur. İşsizlik
rakamlarını tekrar sizlerin dikkatine sunmayı fazlalık görüyorum; ancak,
hepimiz biliyoruz ki, 2001 yılından bu yana; yani, kriz olan 2001 yılından bu
yana işsizlik oranında ve işsiz sayısında azalma değil, tersine, artış vardır.
Büyümenin olduğu 2002-2003 yıllarında bile işsiz sayısında bir artış görüyoruz,
işsizlik oranında bir azalma görmüyoruz. Bunun nedeni, kamunun kendisine düşen
yatırımları yapmaması, bunlardan vazgeçmesidir. Bu temel politika tercihinin
yanlış olduğunu söylemek istiyorum.
Esasen, faizdışı fazla uygulamasında
Türkiye'nin yeni bir anlayışa geçmesi gerekir. Yüzde 6,5 oranındaki faizdışı
fazla, hepinizin bildiği gibi, bütçenin, faiz dışında kalan harcamalarının
gelirlerden az olması, yani, gelirlerin, faiz dışındaki harcamalardan, gayri
safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında fazla olması demektir; ancak, bu oran
hesaplanırken, yatırım harcamaları, cari harcamalar gibi değerlendirilmektedir.
Yatırım harcamalarını, cari harcama, tüketim harcaması gibi değerlendirirsek
yanlış sonuçlara ulaşırız. Cari harcama karşılığında kamunun aktifine hiçbir
şey girmez; ama, yatırım harcaması karşılığında kamunun aktifine bir varlık
girer. Bir harcama yaparsınız, karşılığında, aktifinize başka varlıklar girer,
hastane binası girer, hükümet konağı girer, baraj girer, santral girer; kamu
hangi yatırım yapıyorsa, karşılığında o girer. O nedenle, faizdışı fazla
hesabında, Türkiye'nin, kesinlikle, yatırım harcamalarını yeni bir anlayışla
ele alarak, cari harcama sınıfına sokmaktan kurtarması gerekir. Faizdışı
fazladaki 1 puanlık bir azalma ve bunun yatırıma yöneltilmesi, yaklaşık 4,2
katrilyon liralık ilave kaynak demektir.
Hükümet, IMF'yle yeni görüşmeler yapıyor,
2005 yılı şubatında sona erecek mevcut stand-by anlaşmasının yerine konulacak
olan yeni bir anlaşmanın müzakeresini yapıyor. Anlaşmanın nasıl sonuçlanacağını
bilmiyoruz; ancak, faizdışı fazla konusunda, kesinlikle, Türkiye'nin
ihtiyaçlarına uygun, ekonominin ve toplumun sırtında yük oluşturmayacak yeni
bir faizdışı oranının, yatırım harcamalarını dikkate alan, cari harcama olarak
saymayan yeni bir faizdışı fazla oranının tespit edilmesi gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüksek faizdışı fazla oranı konusundaki görüşmelerin ve 2005 yılı uygulamasının
ne olacağını, tabiî ki şu anda bilmiyoruz; ancak, ekonominin yaşamakta olduğu
bu süreçte bir de cari açık tehlikesi var, hepiniz biliyorsunuz. Cari açık
tehlikesine karşı Türkiye'ye önerilecek olan yöntem, büyümeden veya çeşitli
maliye politikalarından hareketle, yeni birtakım politikalar, unsurlar tespit
etmek değil, belki faizdışı fazlanın yine bu oranda devam etmesi olabilir;
ancak, cari açığı önlemek için yüksek faizdışı fazlada ısrar etmekte devam
etmek, ekonomi açısından kesinlikle doğru olmayan sonuçlar yaratacaktır.
Cari açık, bu yılın ilk dört ayında, 6 900
000 000 dolar gibi bir rakama ulaşmıştır. Yine, 2004 Mart ayı sonundan geriye
doğru 12 ay gittiğimizde, cari açık tutarının 9 100 000 000 dolar olduğunu
görüyoruz ve hükümetin 2004 yılı cari açık hedefi de 7 600 000 000 dolar olarak
ilan edilmiştir; ancak, ilan edilen bu hedef, çok kısa bir süre sonra revize
edilmiş, 9 200 000 000 dolara çıkmıştır. Hükümetin, daha doğrusu IMF'nin
yayınlamış olduğu dokümanlarda da, Türkiye'ye ilişkin 2004 yılı cari açık
hedefinin 9 200 000 000 dolar civarında olduğunu görürüz; ancak, rakamın burada
kalıp kalmayacağı, ekonominin yaşayacağı gelişmelere bağlıdır. Hepinizin
bildiği gibi, uluslararası petrol fiyatlarında meydana gelen artış, Türkiye'nin
beklemediği bir dış ödemeler dengesi sorunu yaratmış ve petrol fiyatlarının bu
ölçüde devam etmesi halinde, cari açıkta öngörülen revize hedef de yukarılara
doğru tekrar revize edilmek zorunda kalınacaktır.
Ekonominin, hem 2003 yılında hem de 2004
yılında üst üste bu kadar yüksek düzeyde cari açık vermesi, bir ödemeler
dengesi sorununu herkesin aklına getirmektedir.
Uygulanmakta olan para politikasının
dalgalı kur esasına dayanması, kur politikasının dalgalı kur olması, cari açığa
karşı yeterli güvence sağlamaktan uzaktır. Türkiye gibi borç stoku yüksek olan
ülkelerde ve borç stokunun çevrilmesine ilişkin sorunu olan ülkelerde, bire bir
cari açık-döviz kuru ilişkisini kurmak her zaman mümkün olmayabilir, bu
bağlantı zaman zaman kopabilir ve bu nedenle, Türkiye'de cari açığı
değerlendirirken, tek başına dalgalı kurun bir güvence olmayacağını gözden uzak
tutmamamız gerekir.
Dalgalı kur yanında, maliye politikası,
her zaman için, bir önlem olarak akla gelmelidir. Hükümetin bu konudaki
yaklaşımı, cari açığın gayri safî millî hâsılaya oranının henüz tehlikeli bir
seviyeye ulaşmadığı, ayrıca, dalgalı kurun cari açığa karşı bir güvence
oluşturduğudur; ancak, bunların yeterli olmadığını hepimiz görüyoruz.
Yine, 2003 yılında yapılan gözden geçirme
çalışmalarında, 2004, 2005 ve 2006 yılları için öngörülen cari açık
rakamlarını, IMF'ye olan toplam borçların tutarı ve gelecekte cari açığın
finansmanı için temin edilmesi gereken borçların tutarıyla birlikte dikkate
aldığımızda, gerçekten, bu kadar yüklü bir açığın, bu kadar yüklü bir finansman
ihtiyacının karşılanması, Türkiye'nin önünde çok önemli bir sorun olarak
durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ekonomideki bu gelişmeler, hükümetin dikkatle takip etmesi gereken
gelişmelerdir. Cari açık konusundaki yaklaşım son derece eksiktir.
"Kozmetik tedbirlerle cari açık önlenmez" şeklindeki sayın bakanların
beyanları, gerçekte, cari açığa karşı hiçbir önlem alınmaması gibi bir sonucu,
yaklaşımı yansıtmaktadır. Cari açığa karşı geçmişte önlem almayan hükümetlerin
ekonomiyi hangi noktalara sürüklediğini gördük. Türkiye'nin önünde yine böyle
bir sorun vardır, yine böyle bir tehlike vardır. Ben, hükümeti, bu yasa
vesilesiyle buradan bir kez daha uyarmak, dikkatlerini bu yöne çekmek
istiyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ÖZEL GELİR VE ÖZEL ÖDENEKLERİN DÜZENLENMESİ İLE BAZI KANUN
VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin bi-rinci
fıkrasının (d) bendinden sonra gelen paragrafı ile son fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"İlgili idare tarafından sözleşmeler
gereği tüzel kişilere yapılan gelir payı aktarmaları düşüldükten sonra Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde açılacak bir özel hesaba yatırılır. Bu
hesapta toplanan tutarlardan ret ve iadeler düşüldükten sonra kalan tutar, Dış
Ticaret Müsteşarlığı merkez ödemelerini yapan merkez saymanlığı hesabına
yatırılır. Merkez saymanlık hesabına yatırılan meblağ bütçeye gelir
kaydedilir."
"Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
nezdinde oluşturulan özel hesabın işleyişine ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığının uygun görüşü üzerine Dış Ticaret Müsteşarlığınca çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir. Gelirlerin zamanında yatırılmaması halinde 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 28.5.1970 tarihli ve 1264
sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 8. - Hazinece tedavüle
çıkarılacak madenî paraların itibarî değerleri tedavüle çıktığı yılda bütçeye
gelir kaydedilir. Tedavülden geri çekilecek paraların itibarî değerleri ile bu
Kanun gereğince çıkarılacak paraların basılması için yapılacak harcamalar
Hazine Müsteşarlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 28.3.2002 tarihli ve 4749
sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin onbeşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Müsteşarlıkça yabancı ülkelere, bu
ülkelerdeki kurum ve kuruluşlar ile uluslararası kuruluşlara sağlanan
danışmanlık hizmetlerinden elde edilecek gelirlerle, yasal hakları Müsteşarlığa
ait olup da yabancı ülkelere, bu ülkelerdeki kurum ve kuruluşlarla uluslararası
kuruluşlara ücreti karşılığında kullandırılan ve/veya satılan yazılım ve
benzeri varlıklardan elde edilecek gelirler bütçeye gelir kaydedilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 79. - Aşağıda belirtilen kişilere bu madde
uyarınca ek ödeme yapılır :
a) Harp malullerine.
b) Şehit dul ve yetimlerine.
c) Barışta, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı haller ile talim, tatbikat veya manevra sırasında görevin veya
çeşitli harp silah ve vasıtalarının sebep ve tesiriyle vazife malûlü sayılan
Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile askeri harekatı gerektiren iç tedip
hareketleri veya güvenlik veya asayişin sağlanmasında Silahlı Kuvvetlerle
birlikte veya ayrı olarak görevlendirilenlerden bu görevlerin çeşitli sebep ve
tesirleriyle vazife malulü sayılan jandarma ve emniyet mensupları ile sivil
görevlilere.
d) (c) bendinde belirtilen görevlerin
ifası sırasında, bu görevlerin çeşitli sebep ve tesirleriyle ölenlerin dul ve
yetimlerine.
Hak sahiplerine, yukarıda yazılı durumlar
sebebiyle, sosyal güvenlik kurumlarınca aylık bağlanmasına esas olan tarihten
geçerli olmak üzere müracaat tarihini izleyen yılın en geç ilk üç ay içinde
T.C. Emekli Sandığı tarafından ek ödeme yapılır. Ay farkları yıllık miktarın
onikiye bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Her yıl ödenecek miktar, malûllük
derecelerine göre aşağıdaki yazılı göstergelerin ödemenin yapılması gereken
yılın ilk dönemindeki Devlet memuru aylıklarına uygulanacak katsayı ile çarpımı
sonucunda bulunacak tutardır.
Malullük Derecesi Göstergeler
1 40 000
2 36 000
3 31 000
4 28 000
5 25 000
6 22 000
(b) ve (d) bentlerinde sayılan dul ve
yetimlere birinci derece malûllere uygulanan gösterge üzerinden; bunlar bir
kişi ise tamamı, birden fazla ise eşit olarak paylaştırılmak suretiyle ve
sosyal güvenlik kanunlarına göre dul ve yetim aylığı aldıkları sürece ödeme
yapılır.
Harp veya vazife malûlü olanlara hayatta
bulundukları sürece ödeme yapılır. Ancak, ölen malûlün son yıldaki pay
tutarının beş katı, bir defaya mahsus olmak şartıyla kendisinden dul ve yetim
aylığı bağlanacaklara eşit miktarda paylaştırılmak suretiyle yardım olarak
ödenir.
Yukarıda sayılan şehit ve malullerin
çocuklarına; ilköğretim öğrencileri için (1000), lise öğrencileri için (1500)
ve yüksek öğrenim öğrencileri için (2000) gösterge rakamlarının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar her ay eğitim ve öğretim
yardımı yapılır. Bu yardımlar yılda bir kez olmak üzere ekim ayında toptan
ödenir.
Bu maddeye göre yapılan ödemeler her türlü
vergi, resim ve harçtan müstesnadır.
Yukarıda sayılanlar, 13.10.1988 tarihli ve
3480 sayılı Kanun hükümlerine göre yaptırılmış olan sosyal tesislerden
yararlandırılırlar.
Bu madde hükümlerine göre yapılacak eğitim
ve öğretim yardımı ile 13.10.1988 tarihli ve 3480 sayılı Kanun hükümlerine göre
yaptırılmış olan sosyal tesislerin bakım, onarım ve işletilmesine ilişkin esas
ve usuller yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 4.11.1981 tarihli ve 2547
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
" EK MADDE 25. - Bu Kanunun 55 inci
maddesine göre yüksek öğretim kurumları adına tapuda kayıtlı taşınmazların
kiralanması, satılması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek gelirler ile
Hazine adına kayıtlı olup, yüksek öğretim kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz
malların üzerinde herhangi bir inşaat yapılmamak ve irtifak hakkı tesisine konu
edilmemek şartıyla eğitim, sağlık ve
sosyal amaçlı kiralanması ve işletilmesi suretiyle elde edilecek
gelirlerin tamamını ilgili yükseköğretim kurumunun her çeşit mal ve hizmet
alımlarında ve sermaye harcamalarında (yüksek öğretim kurumları adına tapuda
kayıtlı taşınmazların satılması suretiyle elde edilen gelirlerin tamamı sadece
sermaye harcamalarında) kullanılmak üzere bir yandan özel gelir, diğer yandan
mevcut veya yeni açılacak tertibe özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir. Sermaye giderleri, yılı yatırım programı ile ilişkilendirilir. Bu
ödeneklerin yılı içinde harcanmayan kısmı ertesi yılın bütçesine devren gelir
ve ödenek kaydolunur.
Hazine adına kayıtlı olup yüksek öğretim
kurumlarına tahsis edilmiş taşınmaz mallar üzerinde ilgili yüksek öğretim
kurumlarının teklifi üzerine, öğrenci yurt binası ve müştemilatı yaptırılmak
üzere mülkiyetin gayri aynî hak tesis edilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 13.12.1983 tarihli ve 181
sayılı Kanun Hükmünde Karar-nameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2. - Sağlık Bakanlığınca
düzenlenecek veya onaylanacak her türlü ruhsatlandırma, ürün üretim ve satış
izin belgesi ve mesul müdürlük belgesi ile permi ve sertifikalar üzerinden
ellimilyon liradan az, onbeşmilyar liradan çok olmamak üzere Maliye
Bakanlığının görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenecek tarifelere göre
ruhsatlandırma bedeli alınır. Bu tarifeler her yıl 213 sayılı Vergi Usul
Kanununa göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır. Bakanlık Merkez
Saymanlığınca tahsil edilen bu tutarlar bütçeye gelir kaydedilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 23.2.1995 tarihli ve 4077
sayılı Kanunun 23 üncü madde-sinin ikinci fıkrasında yer alan "kaydedilen
özel ödenekten" ibaresi "bütçede öngörülen ödenekten" olarak,
ikinci ve beşinci fıkralarında yer alan "bütçeye özel gelir" ibareleri
"bütçeye gelir" olarak, 28 inci maddesinin ikinci fıkra-sında yer
alan "özel ödenekten" ibaresi "ödenekten" olarak ve "bütçeye özel gelir" ibaresi
"bütçeye gelir" olarak ve 29 uncu maddesi ise aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 29. - Reklam Kurulu, Tüketici
Konseyi ve tüketici sorunları hakem heyetlerinin faaliyetlerine ilişkin masraflar, Bakanlığın tüketicinin
korunması amacına yönelik masrafları ve sair harcamalar ile en yüksek Devlet
memuru aylığının (ek gösterge dahil)
% 200'ünü geçmemek şartıyla usul ve
esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca tespit edilecek miktarlarda personele yapılacak ek ödemeler
Bakanlık bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.
Personele (sözleşmeli personel dahil)
yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri
uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti
yapılmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 13.4.1994 tarihli ve 3984
sayılı Kanunun 12 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
yıllık bütçesinden harcanmayan tutarlar yıl sonunda Maliye Bakanlığı Merkez
Saymanlık Müdürlüğü hesabına aktarılır ve bütçeye gelir kaydedilir. Yurt içinde
kültür ve tabiat varlıklarının, yurt dışında Türk kültür varlıklarının
korunması ve ihyası amacıyla her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine bir
önceki yıl bütçeye gelir kaydedilen tutardan az olmamak üzere ayrıca ödenek
konulur. Bu ödenek doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi
Merkez Müdürlüğü hesabına aktarılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - 23.1.1986 tarihli ve 3257
sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez
Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bütçeye gelir
kaydedilir. Sinema sanayi ve müzik sanatının gelişmesine katkıda bulunmak, sinema ve müzik sanatını
desteklemek, tarihi ve kültürel zenginliklerin tanıtılması, fikrî haklara
tecavüzün önlenmesi ile denetleme kurulu ve alt komisyonlarda görev alanlara
mevzuatı gereğince ödeme yapılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı
bütçesine bir önceki yıl bütçeye gelir kaydedilen tutardan az olmamak üzere
açılacak yeni bir tertibe ayrıca ödenek konulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Komisyonun bir tashih talebi var.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan "(e) bendinden sonra" ifadesi "mülga
(e) bendinden sonra" şeklinde düzeltilecek.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Gerekli notlar alınmıştır.
Bu düzeltmeyle birlikte 9 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, saat 21.00'de
toplanmak üzere, birleşime 1 saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 20.00
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati : 21.05
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 107 nci
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
618 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.- Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı : 618) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - 25.2.1998 tarihli ve 4342 sayılı Kanunun 30 uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu Kanunla Bakanlığa verilen
görevlerin gerçekleştirilmesi amacıyla personel giderleri hariç her türlü cari,
yatı-rım ve transfer giderleri ile huzur haklarının ödenmesinde kullanılmak
üzere;" ibaresi madde metninden çıkarıl-mış ve aynı fıkranın son paragrafı ile
son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Merkez
Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar büt-çeye gelir
kaydedilir."
"Bu madde uyarınca yapılacak tahsilata ilişkin usul ve
esaslar ile ödenecek huzur hakları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine
Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 4.12.1984 tarihli ve 3096
sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının son paragrafı
"Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır
ve bütçeye gelir kaydedilir." olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 30.6.1934 tarihli ve 2548
sayılı Kanunun 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra ek-lenmiş ve 5 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu maddeye göre tahsil edilen
harçlar bütçeye gelir kaydedilir."
"Madde 5. - Bu Kanuna göre alınacak
yiyecek bedellerinden toplanan paralar mahallindeki saymanlık hesabına
yatırılır ve bütçeye gelir kaydedilir."
BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 21.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 21.20
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 107 nci
Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
618 sıra sayılı tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. - Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/827) (S.Sayısı:618) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.
Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat
ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
7. - Harp
Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi
Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/561) (S. Sayısı: 458) (x)
BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 458 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
HARP ARAÇ VE GEREÇLERİ İLE SİLAH, MÜHİMMAT VE PATLAYICI
MADDE ÜRETEN SANAYİ KURULUŞLARININ DENETİMİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, harp araç ve
gereçleri ile silâh, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının
kurulması, işletilmesi ve yükümlülükleri ile denetimine ilişkin esas ve
usulleri düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
(x) 458 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun, her türlü harp araç
ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalarla patlayıcı
maddeleri üretmek üzere kurulan veya işletilen kamu kurum ve kuruluşları ile
gerçek ve tüzel kişilere ait kuruluşları kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İzin
MADDE 3. - Harp araç ve gereçleri ile
silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalar ve patlayıcı maddeleri üretecek
kuruluşların kurulması ve işletilmesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle Millî Savunma Bakanlığının iznine bağlıdır.
Üretim tesislerinin nerelerde kurulacağı
ve depolarıyla satış yerlerinin nerelerde bulunacağına ilişkin yatırımcı kurum
ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişilerin teklifi, İçişleri ve Çevre ve Orman
bakanlıklarının uygun görüşü alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığınca
onaylanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 458 sıra sayılı Harp
Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi
Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İmdat Sütlüoğlu |
Mevlüt Çavuşoğlu |
Haluk İpek |
|
|
Rize |
Antalya |
Ankara |
|
|
Resul Tosun |
|
Nusret Bayraktar |
|
|
Tokat |
|
İstanbul |
|
"Yıllık listelerde belirlenen
silahlar ile bunlara ait mühimmat ve yedek parçaların iç pazara üretici veya
dağıtıcı firmalarca sunulmasına, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri
Bakanlığının olumlu görüşleri alındıktan sonra Millî Savunma Bakanlığınca izin
verilebilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ben
de takdire bırakıyorum Sayın Başkan.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Halen ülkemizin Karadeniz ve İç Anadolu
Bölgelerinde faaliyet gösteren özel sektöre ait firmalarca av tüfeği ve hafif
ateşli silah üretimi yapılmaktadır. Bu firmaların denetimi Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumu tarafından yapılmakta olup, bu firmaların ürünleri de yine
MKE Kurumu aracılığıyla piyasaya sunulmaktadır. Önergenin kabulü halinde
firmalar yine devlet denetimi altında olmak üzere piyasaya ürünlerini aracısız
ve rekabet şartları altında arz edebileceklerdir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda yapılan değişiklikle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Tespit ve ilan
MADDE 4. - Denetime tabi harp araç ve
gereçleri ile silah, mühimmat ve bunlara ait yedek parçalar ve patlayıcı
maddelere ilişkin liste, her yıl ocak ayında veya gerektiğinde yılı içerisinde,
Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile
ihtiyaç duyulan kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri alındıktan sonra, Millî
Savunma Bakanlığı tarafından tespit ve ilan olunur. Ancak, herhangi bir nedenle
tespit ve ilan yapılmamış ise, en son yayımlanan liste esas alınır.
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Sanayi kuruluşlarının yükümlülükleri
MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki sanayi
kuruluşları;
a) Kuruldukları tarihten itibaren;
kurucularını, sermayelerini, kuruluşun bilgisi dahilindeki sermayedarlarını,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile şirketi temsil ve ilzama yetkili
kişilerin kimliklerini, üretecekleri maddelerin cinsleri ile senelik üretim
miktarlarını ve personel adedini, bu bilgilerde oluşacak değişiklikleri,
değişiklik tarihinden itibaren bir ay içerisinde,
b) İmal ettikleri harp araç ve gereçleri,
silâh, mühimmat ve patlayıcı madde cinsleri ile stoklarını, her yıl ocak ayı
içerisinde,
c) Aldıkları siparişlerin cins ve
miktarları ile sipariş verenlerin kimliklerini, bir ay içerisinde, Millî
Savunma Bakanlığına bildirmek zorundadır.
Millî Savunma Bakanlığı, bu Kanun
kapsamına giren kuruluşların sivil amaca yönelik üretimleri hariç olmak üzere,
ulusal savunma ihtiyaçları dışındaki siparişlerin kabul edilip edilmeyeceği
hususundaki kararını, ülke güvenliği ve
ekonomisi ile kamu yararı açısından Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı
ve gerektiğinde diğer ilgili bakanlıkların da görüşlerini alarak inceledikten
sonra, en geç bir ay içerisinde ilgili kuruluşa bildirmek zorundadır.
Bildirimin yapılmaması halinde, sipariş talebi kabul edilmiş sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 458 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesinin (b) fıkrasındaki "her yıl Ocak ayı
içerisinde" ibaresinden önce gelmek üzere "ve üretim tesislerinde
kendi denetim ve sorumlulukları altında imal edecekleri veya üçüncü şahıslara
imal ettirecekleri el yapımı silahlar ile bunlara ait mühimmat ve yedek
parçalarını" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İmdat Sütlüoğlu |
Nusret Bayraktar |
Haluk İpek |
|
|
Rize |
İstanbul |
Ankara |
|
Mevlüt Çavuşoğlu |
Ahmet Yeni |
Soner Aksoy |
|
Antalya |
Samsun |
Kütahya |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Biz
de takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yurdumuzda kaçak olarak imal
edilen el yapımı silahlarda belirli bir standart, denetim ve kontrol sağlamak
amacıyla bu düzenleme yapılmıştır. Dünyada çok büyük rağbet gören el yapımı
silahlar, ileride antika veya hatıra silah niteliğini kazanmakta olup,
ülkemizde bulunan usta üreticilerin el emeklerinin değerlendirilmesi ve dünya
piyasasına sunulması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Denetim
MADDE 6. - Bu Kanun kapsamındaki sanayi
kuruluşları, bu Kanunda belirtilen hususlar yönünden Millî Savunma Bakanlığının
denetimine tabidir.
Uluslararası andlaşmaların denetime ve
sanayi güvenliğine ilişkin hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
İhraç veya yurt dışına çıkarma
MADDE 7. - Yıllık listelerde belirlenen
her türlü harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve bunlara ait yedek
parçalarla patlayıcı maddelerin ihracı veya yurt dışına çıkarılmasına,
Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının görüşleri de alındıktan sonra
Millî Savunma Bakanlığınca izin verilebilir.
Yıllık listelerde yer almaması nedeniyle
izne gerek görülmeden dış satış bağlantısı yapılmış veya listelerde yer aldığı
için ilgili mercilerden dış sipariş kabulüyle ilgili izin verilmiş malların,
sonradan belirlenen şartlar dolayısıyla müşterisine teslimine mani olunması
halinde, satıcının maruz kalacağı zarar ve ziyan, Bakanlar Kurulu kararı ile
Hazine tarafından ilgili kuruluşa ödenir.
Yıllık listelerde yer verilmemekle
birlikte, canlıların toplu imhasına yönelik tasarlanan nükleer, biyolojik ve
kimyasal silahlardan oluşan kitle imha silahlarının ve bunları fırlatma
vasıtalarının geliştirilmesinde kullanılabileceğinden şüphe duyulabilecek
malzeme ve teknolojinin ihracatı da aşağıda belirtilen durumlarda Millî Savunma
Bakanlığının iznine tâbi tutulur :
a) Söz konusu malzeme ve teknolojinin,
kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarını geliştirdiği ve bunların
bir son kullanıcıya ihracının söz konusu olmasına ilişkin şüphenin iletilmesi
veya şüphe duyulması halinde.
b) İhracatçı firma tarafından, ihracata
konu olan malzemenin tamamı veya parçasının kitle imha silahları ve bunları
fırlatma vasıtalarının geliştirilmesinde kullanılabileceğinden kuşku duyulduğu
yönünde beyanda bulunulması.
c) Ulusal ve uluslararası güvenliğin
tehlikeye düşebileceği ve insan haklarının ihlâline yol açabilecek durumlar.
BAŞKAN- 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Ceza hükümleri
MADDE 8. - Bu Kanunun;
a) 3 üncü maddesi hükümlerine aykırı
hareket edenler, iki aydan bir yıla kadar hapis ve dörtmilyar liradan aşağı
olmamak üzere ağır para cezası ile,
b) 5 inci maddesi hükümlerine uymayanlar,
bir aydan altı aya kadar hapis ve ikimilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır
para cezası ile,
c) 7 nci maddesi hükümlerine aykırı
hareket edenler, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve sekizmilyar liradan aşağı
olmamak üzere ağır para cezası ile
Cezalandırılırlar.
3 üncü madde hükmüne uyulmaksızın kurulan
tesislerin kapatılması ve her türlü malzemenin satımının ve sevkinin
yasaklanması, Millî Savunma Bakanlığınca yetkili ve görevli mahkemeden
istenebilir. Mahkeme, bu talebi onbeş gün içerisinde inceler ve karara bağlar.
BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 9. - Bu Kanunun uygulanmasına
ilişkin esas ve usuller, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde
Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 10. - 3.1.1940 tarihli ve 3763
sayılı Türkiye'de Harp Silâh ve Mühimmatı Yapan Hususi Sanayi Müesseselerinin
Kontrolü Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - 9 uncu maddede öngörülen
yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar, Türkiye'de Harp Silâh ve Mühimmatı Yapan
Hususî Sanayi Müesseselerinin Kontrolü Hakkında Nizamnamenin bu Kanuna aykırı
olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanun kapsamındaki
sanayi kuruluşları, bu Kanun uyarınca çıkarı-lacak yönetmeliğin yürürlüğe
konulmasından itibaren altı ay içerisinde 3 üncü ve 5 inci maddeler ile
yönetmelikte öngörülen işlemleri tamamlamak zorundadırlar. Bu işlemleri tamamlamayanlar
hakkında 8 inci madde hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu
olsun.
Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı
ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
8. -
Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/562) (S. Sayısı : 464) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 464 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, savunma sanayii,
tek alıcıya olan bağımlılığı, bu alıcıya özel ve sınırlı ihtiyaca dayalı üretim
yapma zorunluluğu ve güvenlik, gizlilik gibi özel koşullarıyla, tüketici
sektöründe geçerli kuralların bire bir uygulanmasının mümkün olmadığı bir
sektördür. Savunma sanayii, aynı zamanda, sürekli bir tedbir, karşı tedbir
geliştirme ihtiyacı içinde, daima en ileri teknoloji alanlarına, araştırmaya,
özgün teknoloji ve ürün geliştirmeye odaklanmıştır. Gelişmiş Batılı devletler,
uygun kamu tedarik yaklaşımlarıyla sektörün bu özelliklerini çok iyi
değerlendirmişler ve savunma sanayiini, ülkelerinin bilimsel ve teknolojik
altyapısını geliştirmek için de başarıyla kullanmışlardır. Bu ülkelerdeki
savunma sanayii firmaları, ana sistemler ve teknolojiler düzeyinde, uzman
firmalararası görev dağılımı ve işbirliğine dayanan bir ana yüklenici-alt
yüklenici modeli çerçevesinde uygulanan bilinçli kamu alımları politikalarıyla
uluslararası alanda etkin birer güç haline gelmişlerdir. Teknoloji odaklı olup,
ülkenin stratejik bilim, teknoloji politikaları paralelinde belirlenen bu
model, tüm dünyada yalnızca savunma, havacılık ve uzay gibi stratejik
sektörlerde uygulanmaktadır. Bu uygulamaya çok uzun süre önce geçmiş olan
gelişmiş ülkeler, son yıllarda bu modeli daha da geliştirerek, şirket
birleşmeleri yoluyla savunma sanayilerini daha verimli ve güçlü bir yapıya
kavuşturmaya çalışmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri, bir ülkenin savunma
sanayii alanındaki yeri, ülkenin sanayi altyapısı, olanakları ve teknolojik
düzeyiyle belirlenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına sunulan
silah, malzeme, araç ve gereçler çok hassas ve yüksek teknoloji gerektiren
ürünler olup, insan hayatıyla yakından ilgilidir.
(x) 464 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Savunma sanayii, diğer sanayi
sektörlerinden önemli farklılıklar gösterir. Savunma sanayiinde sistem kavramı
son derece önemlidir. Sistematik bir yaklaşım ve süreç gerçekleştirilemediği
takdirde bu alanda gelişme sağlanması çok zordur. Bu sistematik yaklaşımın en
üstünde devlet politikası yer almaktadır. Bu politika çerçevesinde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin nasıl teşkil ve teçhiz edileceğinden, ne tür silah
sistemlerinin, hangi kaynaklardan tedarik edileceğine kadar geniş bir
organizasyon içinde, devletin sivil ve askerî yetkililerinin çok yakın bir ekip
çalışması söz konusudur. Bu ekip çalışmasına, uygun aşamalarda savunma
sanayicileri de katılır. Savunma sanayii, diğer sektörlere göre çok pahalı bir
altyapı ve yüksek teknoloji kullanımını gerektirmektedir.
Değerli milletvekilleri, savunma sanayii
ürünlerinin pek çoğu kritiktir, gizlilik gerektirir. Tasarımda gizliliğinin
sağlanması şart olan ürünler ulusal olmak zorundadır. Örneğin, silah araç ve
gereçlerinde bilgisayar teknolojisinin kullanılması zorunludur. Bu ürünlerin
yazılımlarını kendiniz yapmıyorsanız, en hayatî yer ve zamanda sistemlerinizin
çalışmayabileceğini önceden düşünmek zorundasınız. Tabiî, askerî harekât
ihtiyacının belirlenmesinden sonra istenilen malzeme, araç ve gereç o sırada
üretilmiyorsa, uzun bir araştırma-geliştirme, prototip imali, deneme ve seri
imalat dönemi gerekmektedir. Bu süreç, çoğu zaman, yıllarca devam eder ve büyük
bir kaynak kullanımını gerektirir.
Bu bakımdan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
ihtiyaçları daha uzun vadeli ve yönlendirici olarak belirlenmeli; planlamada,
teknoloji ve finansman boyutları ihmal edilmemeli; bu planlama yeterli süre
önceden duyurularak, yerli üreticilere, hazırlık ve yatırım için gerekli zaman
sağlanmalıdır.
Savunma sanayii alanındaki gelişmelere
rağmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma sanayii ürünleri ihtiyacının ancak yüzde
20'ye yakın bölümünü yurt içinden sağlayabiliyoruz. Bu oranı, en kısa zamanda
daha yukarılara çıkarıp, Silahlı Kuvvetlerimizin dışa bağımlılığını azaltmak
zorundayız. Bu alanda faaliyet gösteren bütün kurum, kuruluş ve tesislerin
ortak hedefi bu olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi,
savunma sanayiinin gelişmesine paralel olarak savunma sanayii güvenliğinin
sağlanması, özellikle teknoloji transferi ve mevcut teknolojinin istenmeyen
kişi, kuruluş ve ülkelerin eline geçmemesi günümüzde büyük önem kazanmış, bu
nedenle konu üzerinde özel bir çaba sarf edilerek, 1993 yılında, Millî Savunma
Bakanlığı bünyesinde Savunma Sanayii Güvenliği Şubesi kurulmuştur. 3763 sayılı
Kanun kapsamında savunma sanayii alanında yatırım ve üretim yapmak isteyen kişi
ve kuruluşlar, Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki bu birim tarafından,
Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla
koordineli olarak incelenmekte, gerekli koşulları sağlayanlar için şahıs
güvenlik, tesis güvenlik ve kuruluş üretim izinleri tanzim edilmektedir. Bugün
itibariyle 90 firmaya tesis güvenlik, 47 firmaya üretim müsaadesi ve 7 182
kişiye şahıs güvenlik belgesi verilmiştir. Halen 20 firmanın işlemi
sürdürülmektedir. Belge verilen firmalar, yılda en az bir defa denetlenmekte ve
bu kuruluşların güvenlik uygulamaları takip ve kontrol altında tutulmaktadır.
Böylece, gerektiğinde, doğrudan görev verebilecek kuruluşlar belirlenerek,
gizliliği ve ivediliği olan projeler için Türk Silahlı Kuvvetlerine hareket
seçenekleri sunabilecek bir ortam hazırlanmakta, müteşebbis kişi ve kuruluşlar
için bu tür projelerde daha etkin görev üstlenme olanağı yaratılmaktadır.
Ayrıca, sanayicinin fizikî güvenlik
önlemleri ve gizlilik dereceli bilginin korunması konularında bilgilendirilmesi
de yapılmaktadır. Bu kapsamda verilen belgeler, ikili veya çok taraflı anlaşma
yaptığımız ülkeler nezdinde de geçerli olacağından, savunma sanayii güvenlik
sisteminin uygulanması, firmaların bu ülkelerde iş alma girişimlerini ve
NAMSA'ya malzeme satışlarını da olumlu yönde etkileyecektir.
Değerli milletvekilleri, ulusal
güvenliğimizin sağlanması, partilerüstü kavram ve değerler taşımaktadır. Ulu
Önder Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" deyişiyle, ulusal
güvenliğin barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin ana ilkesi
olmuştur. Bu ilkemizin gerçekleştirilebilmesi için, Türkiye'nin güçlü bir
ekonomik, politik ve askerî savunma gücüne sahip olması gerekmektedir.
Bilindiği gibi, ülkemiz, jeostratejik ve jeopolitik coğrafî konumundan ötürü,
dünyanın en buhranlı, sıcak çatışmaların sıkça yaşandığı, uluslararası
dengelerin her an değişebildiği kriz merkezlerinin ortasında yer almaktadır. Bu
nedenlerle, ülkemizin coğrafyası, bizleri, sürekli dikkatli ve güçlü olmaya
zorlamaktadır. Ülkemizin stratejik önemi gereği, dünyada ve bölgemizde ortaya
çıkan tehditler, uluslararası platformda yaşanan fikrî değişimler ve ülke
ihtiyaçlarına bağlı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanma süreci
içerisinde olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapı olarak
küçük, fakat, vurucu gücü yüksek mobil ve modüler bir yapıya sahip olması
durumunda, askerlik süresinin kısaltılması, dolayısıyla, asker sayımızın azalması
mümkün olabilecektir. Bu şekilde sağlanan tasarrufla da daha etkin ve caydırıcı
savunma gücüne sahip olmamız kolaylaşacaktır.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son
verirken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanma kapsamında küçülerek,
daha etkin ve daha verimli olması konusunda ihtiyaçlarının olabildiğince
yurtiçinden karşılanmasına ve Türk savunma sanayiinin dünya ölçeğinde rekabet
edebilecek yüksek bir düzeye ulaştırılmasına yönelik tüm çabaları Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak destekleyeceğimizi belirtiyor; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pekel.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SAVUNMA
SANAYİİ GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, savunma
sanayii kapsamında yapılan anlaşmalarda yer verilen ve doğrudan satın alma,
müşterek proje programlarına katılım, teşvik veya yatırım yolu ile tedarik
edilecek veya savunma sanayii, teknoloji ve teçhizatı sahasında araştırma,
geliştirme, ima-lat ve montaj yapan gerçek ve tüzel kişilerle bu konularda
çalışan şahıslara ait her türlü gizlilik dereceli bilgi, belge, proje, malzeme
ve hizmetlerin ve bunlarla ilgili yerlerin güvenliğinin ve korunmasının
sağlanmasıdır.
BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun, savunma sanayiine ait
gizlilik dereceli her türlü anlaşma ile bilgi, belge, proje, malzeme veya
hizmetlerin alımını, satımını, üretimini, araştırma ve geliştirmesini,
muhafazasını ve depolanmasını yapacak veya yaptıracak bütün kamu kurum ve
kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişileri ve bunların faaliyet gösterecekleri
tesisler ile 26 Haziran 2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Kanununa göre kurulan tesisleri kapsar.
Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve
kuruluşlarında bulunan askerî tesisler ile personeli bu Kanunun kapsamı
dışındadır. Ancak, askeri tesislerde gerçekleştirilen savunma sanayii
projelerinde bu Kanunda belirtilen sanayi güvenliği esasları ve kontrolü
uygulanır.
NATO'yu ilgilendiren iş ve projelere ait
güvenlik işlemleri, sorumlu makam olan Kuzey Atlantik Andlaşması Merkez Kurulu
Başkanlığı tarafından, NATO güvenlik esas ve usulleri çerçevesinde Millî
Savunma Bakanlığı ile koordineli olarak yürütülür.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;
a) Gizlilik derecesi; bilmesi gereken
kişiler dışındakilere açıklanması veya verilmesi millî güvenlik ve ülke
menfaatleri bakımından sakıncalı görülen bilgi, belge ve malzemenin, önem
derecelerine göre "çok gizli", "gizli", "özel" ve
"hizmete özel" şeklinde sınıflandırılmasını ve adlandırılmasını,
b) Gizlilik dereceli bilgi, belge ve
malzeme; kriptografik ve atomal bilgi ve malzeme de dahil olmak üzere, gizlilik
dereceli içeriğe sahip her türlü kaydı, yazılı ve sözlü haberleşme ortamını,
mesajları, belgeleri ve silah, mühimmat, araç ve gereç gibi her çeşit malzeme
ile bunların parça ve kısımlarını, yazılım ve donanımları,
c) Gizlilik dereceli proje; savunma
ihtiyacı olan ve gizlilik dereceli bilgi ihtiva eden her türlü harp silah, araç
ve gereçleri ile bunların önemli ve kritik alt sistemlerinin ve parçalarının
alımını ve satımını, her tip üretim faaliyeti ile araştırmasını ve
geliştirmesini, bunlarla ilgili hizmet ve alt yapı tesis ve faaliyetlerini
kapsayan çalışmaların bütününü,
d) Bilmesi gereken kişi; gizlilik dereceli
bir bilgiyi, belgeyi, projeyi veya malzemeyi, ancak görevi gereği öğrenme ve
kullanma sorumluluğu bulunan ve gerekli gizlilik derecesini haiz Kişi Güvenlik
Belgesine sahip kişiyi,
e) Kişi Güvenlik Belgesi; gizlilik
dereceli bilgi, belge, proje veya malzemeye nüfuz edebilmeyi veya bunların
bulunduğu yer ve tesislere giriş iznini sağlayan belgeyi,
f) Tesis Güvenlik Belgesi; bir tesiste
bulunan veya bulunabilecek gizlilik dereceli bilgi, belge, proje ve malzemenin
fiziki güvenliklerinin sağlanması için, tesisin bulunduğu yer ve çevre şartları
ile maruz kalabileceği dış ve iç tehditler göz önüne alınarak projelendirilmiş
olan koruma önlemlerinin uygun bulunduğunu belirten belgeyi,
g) Savunma Sanayii Milli Güvenlik Makamı
(Makam); Millî Savunma Bakanlığını,
İfade eder.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Makam
MADDE 4. - Makam, görevini yerine getirmek
için, aşağıdaki esaslar dahilinde diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği
ve koordinasyonda bulunur :
a) Bu Kanun kapsamındaki müracaatlar,
doğrudan doğruya ve yazılı olarak Makama yapılır.
b) Gereken güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması, Makamın talebi üzerine, mevzuata uygun olarak Millî İstihbarat
Teşkilâtı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü veya Mahalli Mülki İdare
Amirlikleri tarafından yaptırılır. Sonuç Makama bildirilir.
c) Makam, müracaatın kapsam ve niteliğine
göre İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
Genelkurmay Başkanlığı ile ihtiyaç duyulan diğer ilgili kurum ve kuruluşların
görüşlerini alır.
d) Savunma sanayii güvenliği
faaliyetlerinin merkezî olarak izlenebilmesini teminen, Kuzey Atlantik
Andlaşması Merkez Kurulu Başkanlığı tarafından, NATO projeleri kapsamındaki
savunma sanayii güvenlik faaliyetleri hakkında Makama bilgi verilir.
e) Savunma sanayii güvenliği kapsamında
faaliyet gösteren kuruluşlar, kendi tesisleri için hazırlayacakları özel
savunma sanayii güvenliği yönetmeliğini, Makama onaylattıktan sonra uygulamaya
koyarlar.
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Gizlilik derecelerinin belirlenmesi
MADDE 5. - Savunma sanayii ile ilgili
bilgi, belge, malzeme ve projelere gizlilik derecesinin verilmesi,
işaretlenmesi, aktarılması, muhafazası, derecesinin değiştirilmesi, açıklanması
ile bu konulardaki eğitime ilişkin esas ve usuller, Çok Uluslu Sanayii
Güvenliği Çalışma Grubunun onaylanmış kararları ve ülkelerle imzalanmış savunma
sanayii işbirliği anlaşmaları dikkate alınarak, yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Gizlilik dereceli bilgilerin verilmesi
MADDE 6. - Makamdan; gizlilik dereceli
bilgi, belge, proje veya malzemeye nüfuzu gerektiren savunma sanayii konuları
ile ilgisi olan her kişi için "Kişi Güvenlik Belgesi" ve projenin
uygulanacağı tesis veya yer için de "Tesis Güvenlik Belgesi" alınması
zorunludur.
Bu belgeler temin edilmeden, ilgililere,
gizlilik dereceli bilgi, belge, proje veya malzeme açıklanamaz ve verilemez;
bunların bulunduğu yerlere ve tesislere girilemez; gizlilik dereceli bilgi
ihtiva eden anlaşma, sözleşme veya alt sözleşme çalışmalarına ve uygulamalarına
iştirak edilemez.
Askeri personel hakkında gerekli gizlilik
derecesi ve soruşturması için Genelkurmay Başkanlığı ile koordinede bulunulur.
Kişi Güvenlik Belgesine sahip kişilerin,
yürüttükleri projeler ile ilgili gizlilik dereceli bilgilere nüfuz etmelerine
ilişkin esas ve usuller yönetmelikte belirtilir.
BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Satış ve devir yetkisi
MADDE 7. - Gizlilik dereceli bilgi, belge,
proje ve malzemenin anlaşmalarda belirlenenlerin dışındaki ülke ve kişilere
veya yurt içinde açıklanması veya satışı veya devri, aşağıda belirtilen esaslar
çerçevesinde yapılır :
a) Yurt dışından, herhangi bir anlaşma
dahilinde temin edilmiş ise, anlaşmada yer alan hükümler geçerlidir.
b) Yurt içinde geliştirme ve üretilme
durumunda, Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten
Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun kapsamında işlem yapılır.
c) NATO projelerinde, anlaşmada yer alan
hükümler uygulanır.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Tesis fiziki koruma önlemleri
MADDE 8. - Bu Kanun kapsamında faaliyet
gösteren gerçek ve tüzel kişiler, 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum
ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre, tesislerinde gerekli fizikî koruma önlemlerini almak
zorundadır.
Tesisin bulunduğu yer, çevre, iklim
şartları, üretim şekli ve maruz kalacağı tehlikelerin niteliği ile teknolojik
etkenler dikkate alınarak, ilave fizikî koruma önlemlerinin alınması Makam
tarafından istenebilir.
BAŞKAN - Komisyonun söz talebi var; bir
redakte var galiba.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Biz,
bu görüşmeleri evvel yaptık; ama, 10 Haziranda, bu, 22.7.1981 tarihli ve 2495
sayılı Kanun iptal oldu, onun yerine 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetine Dair
Kanun konuldu. Dolayısıyla, buradan, bu "22.7.1981"den itibaren, bu
yeni Kanunu söyleyeceğiz ve ondan sonra "hükümlerine" deyip devam
edeceğiz.
BAŞKAN- Belirtilen düzeltmeyle birlikte 8
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Taşıma sırasında alınacak fizikî koruma
önlemleri
MADDE 9. - Gizlilik dereceli bilgi, belge
veya malzemenin taşınması sırasında alınacak fizikî koruma önlemlerine ve kurye
hizmetine ilişkin genel esaslar, yönetmelikte belirtilir.
Gizlilik dereceli bilgi, belge veya
malzemenin taşınması sırasında güvenliklerinin ve korunmalarının sağlanması
için gereken fizikî koruma önlemlerinin gönderici ve alıcı tarafından alınması
veya aldırtılması zorunludur. Bu önlemleri ihtiva eden taşıma planları önceden
hazırlanarak Makamın onayına sunulur. Bu onay alınmadan herhangi bir taşıma
yapılamaz.
BAŞKAN- 9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Ziyaretler
MADDE 10. - Türk vatandaşlarının veya
yabancı kişilerin, bu Kanun kapsamında faaliyet gösteren tesislerin gizlilik
dereceli bilgi, belge, proje veya malzeme bulunduran kısımlarına yapacakları
ziyaretler için, Makama, makul bir süre öncesinden başvurulur ve ziyaret, izin
alındıktan sonra gerçekleştirilebilir.
Yurt içi ve yurt dışı ziyaretler ile
ilgili ayrıntılı esaslar yönetmelikte belirtilir.
BAŞKAN- 10 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Güvenlik denetlemeleri
MADDE 11. - Kanun kapsamındaki tesisler;
uygulamakla zorunlu bulundukları savunma sanayii güvenliği esaslarına yönelik
olarak, Makamın koordinesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkililerinden
oluşturulacak bir heyet tarafından asgari, yılda bir defa denetlenir. Şartları
sağladığı belirlenen tesislere, Tesis Güvenlik Belgesi verilir.
NATO projelerinin gerçekleştirildiği
tesisler için heyete, Kuzey Atlantik Andlaşması Merkez Kurulu Başkanlığından da yetkili personelin
katılması talep edilir.
Askeri tesislerdeki savunma sanayii
güvenlik denetlemesi, yukarıda belirtilen esasların dışındadır. Bu tesisler,
Makamın talebi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı yetkilileri ile oluşturulacak
bir heyet tarafından yapılır.
2495 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili
olarak İçişleri Bakanlığına tanınan denetim yetkisi saklıdır.
BAŞKAN- Komisyonun söz talebi var.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkanım, burada da bir düzenleme yapmamız
gerekiyor. Son paragrafta, yine "2495 sayılı Kanunun" deniliyor. Onun
yerine "5188 sayılı Kanunun" diye değiştirmemiz gerekiyor.
BAŞKAN - Komisyonumuzun belirttiği
düzeltmeyle birlikte 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Ceza hükümleri
MADDE 12. - 8 inci maddede belirtilen
fizikî koruma önlemlerini almayanlar hakkında, 2495 sayılı Kanunun 24 üncü
maddesinde öngörülen ceza hükümleri uygulanır.
6 ncı ve 9 uncu madde hükümlerine aykırı
davrananlar ile 10 uncu maddede belirtilen izni almadan ziyaret yaptıranlar,
eylemleri başka bir suç teşkil etmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, burada da bir düzenleme gerekiyor.
BAŞKAN - Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - 12 nci maddenin ilk paragrafında "2495 sayılı
Kanunun 24 üncü maddesinde" deniliyor; ama, bunu "5188 sayılı Kanunun
19 ve 20 nci maddelerinde öngörülen ceza hükümleri" şeklinde düzeltmemiz
gerekiyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun ifade ettiği düzeltilen
şekliyle 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 13. - Bu Kanunun uygulanmasına
ilişkin esas ve usuller, Millî Savunma Bakanlığı tarafından, Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yürürlüğe konulacak yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - 13 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce faaliyete geçmiş bulunan savunma sanayii kuruluşları hakkında,
yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra bu Kanun hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 15 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 9
uncu sıraya alınan, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
9. - Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/815) (S. Sayısı : 579) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 579 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu.
Sayın Kesimoğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geneli
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi paylaşmak üzere söz
almış bulunuyorum, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz değişiklik, Türk
vatandaşlığını kaybeden, ancak doğumla Türk vatandaşı olan kişilerin
yararlanabilecekleri hakları tanımlamaktadır. Tasarı, Türk Vatandaşlığı
Kanununun 29 uncu maddesine değişiklik getirmektedir. Yurtdışında yaşayan ve
yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçmek zorunda kalan Türk doğumlu kişilerin
ve bunların kanunî mirasçılarının haklarının korunması amaçlanmaktadır.
Almanya, Avusturya, Danimarka ve Hollanda
gibi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkeler çiftevatandaşlığı kabul
etmemektedirler. Bu nedenle, bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız birtakım
haklardan mahrum olmamak, bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmek
istemektedirler. Yaşadıkları ülkelerdeki sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan
yararlanmaları, ancak bu ülkelerin vatandaşlıklarına geçmeleriyle mümkün
olmaktadır. Bu nedenle, çiftevatandaşlık alamayan gurbetçilerimiz, Türk
vatandaşlığından çıkma izni talep etmektedirler. Vatandaşlıktan çıkma
işlemlerinin uzun sürmesi ve diğer nedenlerden dolayı, bazı vatandaşlarımız,
Türk makamlarından izin almadan vatandaşlıktan çıkmak zorunda kalmaktadırlar.
İzin almadan vatandaşlıktan çıktıkları için, Türk Vatandaşlığı Kanununun 29
uncu maddesindeki haklardan mahrum kalmaktadırlar. Zorunlu olarak Türk
vatandaşlığından çıkan ve Türk doğumlu olan bu kişiler de, ülkemizde, yabancı
olarak sayılmaktadırlar.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
tasarıyla, gurbetçilerimiz, Türk vatandaşlığından çıkma izni almadan
yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını aldıkları takdirde, Türk vatandaşlarına
tanınan birtakım haklardan yararlanabileceklerdir. Maddede yapılan
değişiklikle, bu durumdaki kişilerin yararlanacakları haklar sayılmak yerine,
yararlanamayacakları haklar sayılmıştır. Böylece, başka ülkelerin uyruğuna
geçmiş vatandaşlarımıza tanınan haklar, bu değişiklik maddesiyle
genişletilmiştir.
(x) 579 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu durumdakiler, yabancı muamelesine tabi tutulacaklar,
ancak, Türk doğumlu olmaları itibariyle, birkısım vatandaşlık haklarından
yararlanabileceklerdir. Maddede yapılan düzenlemeyle, bu haklardan
yararlanabileceklere, yalnızca yabancı uyruğa geçmiş Türk doğumlular ve
bunların kanunî mirasçıları değil, bunların çıkma belgesinde kayıtlı olmayan
reşit çocukları da dahil edilmiştir.
Bu tasarı, yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımızın önemli bir sıkıntısını çözecektir. Özellikle Almanya'da
yaşayan vatandaşlarımız dört gözle bu tasarının yasalaşmasını beklemektedirler.
Gönül isterdi ki, bu tasarıyla Meclis gündemi meşgul edilmesin ve bu sorun
çiftevatandaşlık anlaşmalarıyla çözülsün. Ne yazık ki, Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlanılması konusunda Türkiye'ye umut veren
bazı ülkeler, çiftevatandaşlık uygulamasına yanaşmamaktadırlar. Oysa, bugün,
Almanya'da yaşayan bir İspanyol vatandaşının, Alman vatandaşların
yararlandıkları sosyal, ekonomik ve siyasal haklardan yararlanması için
İspanyol vatandaşlığından çıkmasına gerek yoktur. Eğer Türkiye'nin Avrupa
Birliğine girmesi konusunda Almanya ve Hollanda gibi ülkeler samimiyseler,
çiftevatandaşlık hakkını bir an önce tanımalıdırlar. Dışişleri Bakanlığımız, bu
konudaki yoğun çabalarını uzun bir süreden beri devam ettirmektedir; ancak,
arzulanan ve beklenen sonuç, ne yazık ki, hâlâ
alınamamıştır. Çiftevatandaşlığın bu ülkelerce kabul edilmesi için
Dışişleri Bakanlığının girişimlerinin artırılmasının yararlı olacağı
kanaatindeyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin İçişleri Komisyonundaki üyeleri olarak bizlerin,
tasarının görüşüldüğü komisyon toplantısında da belirttiğimiz gibi, mevcut
kanunun değiştirilmesi büyük bir gereklilik değildir. Türk Vatandaşlığı
Kanununun 29 uncu maddesi, bu haliyle de, daha sonra vatandaşlıktan çıkma izni
alanlara tasarıda getirilen hakları sağlamaktadır; ancak, tasarı gerekçesinde
belirtildiği gibi, kamu kurumlarının taşra teşkilatları, kanunu farklı şekilde
yorumlamaktadırlar; bu nedenle, vatandaşlarımız, hak mağduriyetine
uğramaktadırlar. Bu durum, yasalardaki değişikliklerin, yeterince
hazırlanmadan, hazırlık yapılmadan ve düşünülmeden gerçekleştirildiğini
göstermektedir.
Türk Vatandaşlığı Kanunu 1964 yılında
çıkarılmış ve daha sonra çeşitli değişiklikler yapılmıştır. En son yapılan
değişiklik, bilindiği gibi, 1999 yılındadır. Görüştüğümüz madde ise, 1995
yılında değiştirilmiştir. Yasaların sıklıkla değiştirilmesi, uygulamada
karışıklıklara neden olmakta, vatandaşlarımızın Meclisimize ve kanunlara olan
güvenini zedelemektedir. Umalım ki, yapacağımız bu düzenleme kalıcı olsun.
Ancak, bu konuda da tereddütlerimiz var.
Tasarının gerekçesinin 5 inci paragrafında
"yapılan değişiklikle, vatandaşlarımız çıkma iznini almadan diğer ülkenin
vatandaşlığını kazanmışsa maddede sayılan haklardan yararlanabilecektir"
cümlesi yer almaktadır. Bakanlık temsilcileri, komisyon toplantısında, bu
cümlenin "yapılan değişiklikle, "vatandaşlarımız çıkma izni almadan
da diğer ülkenin vatandaşlığını kazanmışsa, sonradan izin alması koşuluyla,
maddede sağlanan kolaylıklardan yararlanabileceklerdir"şeklinde
yorumlanması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu,
anlaşılması zor bir durumdur. Düşününüz; kamu kurum ve kuruluşlarınca farklı
yorumlandığı için yapılan bir yasa
düzenlemesi, daha tasarı yasalaşmadan bakanlık görevlileri tarafından farklı
algılanmaktadır. Ortada olan bir sorunu, aynı türde başka bir sorunla
değiştirmenin amacı nedir? Eğer, bu düzenleme, var olan yorum karmaşasını
ortadan kaldıracaksa, o halde, mevcut maddeyi niye değiştirelim?!
Bu yorum farklılığı, oldukça ciddîdir
sevgili milletvekilleri. Genel gerekçedeki yorumda, yabancı uyruğuna geçenler,
çıkma izni almadan da Türk vatandaşlarına sağlanan haklardan
yararlanabileceklerdir. Oysa,
komisyonda dile getirilen yorumda, haklardan yararlanma, ancak, sonradan izin
alma koşuluna bağlıdır. Bu yorum farklılığı, bir ayrıntıdan ibaret değildir;
uygulamada önemli yansımaları olacaktır.
Çıkma izni almadan başka bir ülkenin
uyruğuna geçen ve bu izni almak için Türk makamlarına başvurmayan kişinin
durumu son derece belirsizdir. Bu kişi, 29 uncu maddedeki Türk vatandaşlığı
haklarından yararlanacak mıdır yararlanmayacak mıdır, bu açık değildir.
Tasarıyla ilgili değinmek istediğim son
nokta, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza kolaylık getirecek bu değişikliğin,
kötü amaçlarla vatandaşlık izni almadan başka ülkelerin vatandaşlığına
geçenlere getireceği haksız yararlardır.
Şimdi sormak istiyorum; bu yasa, belirli
kişilere yarar sağlamak için mi çıkarılmak istenilmektedir? Daha önce bu Yüce Meclis çatısı altında görev yapan ve
izinsiz olarak bir başka ülkenin vatandaşlığına geçtiği için vatandaşlıktan
çıkarılanlar, acaba, bu yasadan yararlanacaklar mıdır ? Adları birçok
yolsuzluğa karışan, Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu tarafından mal varlığına
el konulan, haklarında tutuklama emirleri olan, Interpolce aranan ve Türk
yargısından kaçabilmek için başka ülkelerin vatandaşlığına geçen holding
sahipleri, gazete patronları, bu maddedeki haklardan yararlanabilecekler midir?
Bu madde aracılığıyla, acaba, kötü niyetle
başka ülkelerin vatandaşlığına geçmiş kişileri korumuş, onlara hak etmediği
hakları tanımış olmuyor muyuz?
Bu soruların yanıtlarını bilmek, yalnızca
bu Yüce Çatı altında bulananların değil, bütün Türk Milletinin yanıtını almak
istediği bir sorun alanıdır.
Yurtdışında yaşayan gurbetçi
vatandaşlarımıza rahatlık sağlamak isterken, birtakım kötü niyetli kişilerin bu
durumdan yararlanmalarına izin vermememiz gerekir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmamda dile getirdiğim bu hususların komisyonca ve hükümetçe dikkate
alınacağı umuduyla, hepinize bir kez daha teşekkür ediyor, Yüce Meclisi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kesimoğlu.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 579 sıra sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız, 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi nedeniyle geçmişte mağdur olmaktaydılar.
Bu değişiklikle, vatandaşlarımızın mağduriyeti nispeten önlenmektedir. Bu
değişikliğin yaptığı olumlu katkıdan dolayı memnuniyetimi ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi,
Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere, İsviçre
gibi vatandaşlarımızın yoğun olduğu ve çiftevatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerde
yaşayan vatandaşlarımız, söz konusu avantajlardan yararlanmak için,
bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçme durumunda kalmakta ve bunun için
de, zorunlu olarak, Türk vatandaşlığından çıkma izni istemekteydiler. Bu
durumda, vatandaşlıktan çıkma izni almadan başka bir devlet vatandaşlığına
geçenler, daha sonra çıkma izni alsalar da, Türkiye'de, bu vatandaşlarımız,
çeşitli yasal haklardan yararlanamıyorlardı. Yapılmak istenilen değişiklikle,
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yardımcı olunacağını düşünmekteyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik araştırma
komisyonu raporunda tespit ettiğimiz sorunlardan birinin hükümet taraftan
gündeme getirilerek çözümlenmeye çalışılması bizi sevindirmektedir.
Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu
maddesiyle, söz konusu kişiler, uygulamadan kaynaklanan sorunlar ve kurumların
taşra teşkilatlarının farklı yorumları nedeniyle, yıllardır, mağdur
olmaktaydılar. Yapılan bu değişiklikle, vatandaşlarımız, vatandaşlıktan çıkma
izni almadan da diğer ülkenin vatandaşlığını kazanmışsa, sonradan çıkma izni
alınması koşuluyla, maddede sayılan haklardan yararlanabileceklerdir. Bu
maddeyle "pembekart" uygulamasındaki zorlukların nispî olarak çözüme
kavuşturulması, vatandaşlarımız için olumlu bir gelişmedir ve bir ayıbı da
kapatmış oluruz.
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarının çözümüne yönelik araştırma komisyonu raporundaki sorunların, tek
bir maddeyle yapılan değişiklik yerine, daha kapsamlı değişiklikler yapılarak
çözülmesine daha da katkı yapılacağı dileğiyle, tekrar, teşekkürlerimi ifade
etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 29. - Bu Kanun gereğince Türk
vatandaşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı
muamelesine tâbi tutulur. Ancak doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri
Bakanlığından vatandaşlıktan çıkma izni alanlar ve bunların vatandaşlıktan
çıkma belgesinde kayıtlı reşit olmayan çocukları; Türkiye Cumhuriyetinin millî
güvenliğine ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, askerlik
hizmetini yapma yükümlülüğü ve seçme-seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen
araç veya ev eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin
kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki
hükümlere tâbi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen
yararlanmaya devam ederler. Kanunun 33 ve 35 inci madde hükümleri
saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkedışında
yaşayan yurttaşlarımızın, yaşadıkları ülkelerde, ekonomik, siyasal, kültürel ve
sosyal açıdan daha etkin olabilmek için yoğun çaba sarf ettikleri bilinen bir
gerçektir. Yurttaşlarımız, Almanya, Avusturya, Danimarka ve Hollanda gibi,
yoğun olarak bulundukları ülkelerde, yaşam koşullarına uymak, oradaki
sıkıntıları aşabilmek, hatta o ülkelerin avantajlarından yararlanabilmek için,
o ülkenin vatandaşlığına geçmek zorunda kalmaktadırlar. Yalnız, burada, önemli
bir nokta bulunmaktadır. Avusturya ve Hollanda ile çiftevatandaşlığı kabul
etmeyen ülkelerde yaşayan yurttaşlarımız, Türk vatandaşlığından çıkma izin
işlemleri sonuçlanmadan, bu ülkelerin vatandaşlığını kazanamamaktadırlar.
Bununla birlikte, Alman vatandaşlık kanunlarında yapılan değişiklikler
nedeniyle, Almanya'da doğan çocuklara, doğumla birlikte Alman vatandaşlığı
verilmekte ve bu yurttaşlarımız, 18 yaşından sonra Alman veya Türk
vatandaşlığını tercih etmek durumunda kalmaktadırlar. Tasarının getirdiği
değişiklikle, az önce sözünü ettiğim sıkıntıları yaşayan yurttaşlarımıza
kolaylıklar sağlanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, sürem yettiğince,
vatandaşlık mevzuatımız ile toplumumuzun değişik kesimlerinde tepki toplayan ve
burada dile getirilmesini gerekli gördüğüm uygulamadaki aksaklıklara dikkat
çekmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Anadolu, göçmenler
bölgesidir. Kırım Savaşı yenilgisinden sonra başlayan göçler günümüze kadar
süregelmiştir. Çerkezler, Gürcüler, Abazalar, Dağıstanlılar, Tatarlar,
Çeçenler, İnguşlar, Balkarlar, Ahıskalılar, Azerîler, Türkmenler, Pomaklar,
Arnavutlar, Boşnaklar, Araplar, Bulgaristan ve Batı Trakya Türkleri, çeşitli
dönemlerde Anadolu'ya göç ederek, bir Türk kültür mozaiği oluşturmuşlardır.
Geçmişten günümüze bu mozaik, sağlam harçlarla birbirine kenetlenmiştir. Ancak,
bazı yasalarımızın eskiyen, çağdaş dünya kriterlerine uymayan hükümleri,
uygulamada yurttaşlarımızı sıkıntıya sokmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi,
14 Haziran 1934 tarihli 2510 sayılı İskân Kanunu, yurttaşlık için talepte
bulunanlar hakkında temel alınacak ölçütleri belirlemektedir. İlgili kanunun 4
üncü maddesinin (ç) fıkrası "göçebe çingeneler Türkiye'ye muhacir
olamazlar" demektedir. İçişleri Bakanlığı, 23 Ekim 2003 tarihinde il nüfus
ve vatandaşlık müdürlüklerine gönderdiği 13 maddelik genelgesiyle, vatandaşlık
başvurusunda bulunanlar hakkında temel alınacak ölçütler arasına dilencilik ve
çingenelikle ilişkilerinin bulunup bulunmadığı konusunun eklenmesini ve bu
durumun emniyet müdürlükleri tarafından da araştırılmasını istemiştir; İskân
Kanununda bulunan ve İçişleri Bakanlığı genelgesiyle genişletilen ilgili madde,
ayırımcılık olarak değerlendirilmekte ve tepki toplamaktadır. Konuyla ilgili
olarak 10 Aralık 2003 tarihinde İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu
tarafından sözlü olarak yanıtlanması istemiyle verdiğim soru önergesi
yanıtlanmak için sırasını beklemektedir.
Bununla birlikte, tepki toplayan mevzuat,
Avrupa Birliği 2003 Türkiye İlerleme Raporunda da eleştirilmiştir. AB'ye girmek
için uyum yasaları çıkardığımız şu günlerde gözden kaçırılmaması gereken bu
ayırımcılık düzenlemeleri bir an önce yeniden gözden geçirilmelidir.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 10 uncu
maddesinde "herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar" denilerek, kanun önünde eşitlik; 16 ncı maddesiyle de
"Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun
olarak kanunla sınırlanabilir" denilerek, yabancıların durumu hüküm altına
alınmış bulunmaktadır.
Ayrıca, Türkiye, Birleşmiş Milletlerin
kurucu üyelerinden birisi olarak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilk
onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli
sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.
Roman vatandaşlarımızı üzen ve sıkıntıya
sokan, Avrupa Birliği kapılarını zorladığımız bugünlerde toplumsal dışlanmaya
neden olan bu mevzuatlara son verecek çalışmaları en kısa zamanda
gerçekleştireceğimize inanıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Pekel, teşekkür ediyorum.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
10. - Millî
Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 614 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı, şahsınız adına da konuşma
talebiniz olduğu için 30 dakika süreniz var. Yalnız, 30 dakika bittiğinde
keseceğim. Herhalde, 30 dakika içerisinde sözlerinizi tamamlarsınız değil mi?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Tabiî,
efendim; daha da erken...
BAŞKAN - Uzatma yok.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 614 sıra sayılı
tasarıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlarım.
Bu tasarı, Millî Eğitim Temel Yasasında ve
Devlet Memurları Yasasında değişiklik yaparak, öğretmenlerimizi
derecelendiriyor. Bu tasarıya göre, yılda bir kez yapılacak sınavla,
öğretmenler, aday öğretmenlikten sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen
sanını alacaklar. Sınavda ve ek değerlendirmelerden eğer geçerlerse,
öğretmenlerimizin tümünün yüzde 10'u başöğretmen, yüzde 20'si de uzman öğretmen
olabilecek. Bu uzman öğretmen ve başöğretmenlerden de, eğitimöğretim
tazminatının yüzde 40'ını başöğretmenler alacak, yüzde 20'sini de uzman
öğretmenler alacak. Böylece, tasarının savına göre öğretmenler arasında bir
yarışma olacak, öğretmenlik mesleğinin niteliği artacak, öğretmenin durumu
iyileşecek. Eğitim öğretim tazminatı ortalama 300 000 000 lira civarında; işte,
1 inci, 2 nci, 3 üncü derecede olanlara biraz fazla veriliyor, 6 ncı ve
altındaki derecelerde olanlara da daha az veriliyor. Bugünkü duruma göre, başöğretmenlere,
yani 600 000 öğretmenin yaklaşık 60 000'ine 140 000 000 lira, uzman
öğretmenlere de 70 000 000 lira daha fazla verilecek. Bu durum, bu ekonomik
ayrılık, öğretmenler arasında, çalışan ile çalışmayanı, sözde, ayıracak, öğretmenlik
mesleğini saygın bir duruma getirecek bu tasarıya göre.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
öğretmenlik, saygın bir meslek olmalıdır; bütün dünyada da öyledir; çünkü,
insanı yetiştirir. Gelecek kuşakların mimarıdır öğretmen; kişilik kazandırır
insana; insanı insanlaştırır. Bunun için de, öğretmen adaylarının çok iyi
seçilmesi, öğretmenlerin, yetiştirilmeleri sırasında da, çok iyi bir eğitim
görmesi gerekir. Öğretmen olduktan sonra da, hizmetiçi eğitimden ve başka
iyileştirmelerden geçerek, öğretmenlik mesleğinin çok saygın, çok iyi bir
durumda olması gerekir; ancak, bu getirilen önlemle, yani, öğretmenlerin çok az
bir bölümünü "uzman öğretmen", "başöğretmen" diye
niteleyerek, öğretmenlik mesleği saygınlık kazanmaz.
Değerli arkadaşlar, zaten, öğretmen, Millî
Eğitim Temel Yasasına göre, özel ihtisas isteyen bir mesleği yapmaktadır.
Bakın, bu tasarıyla değiştireceğimiz 43 üncü maddede, öğretmenlik mesleğinin
özel bir ihtisas mesleği olduğu söyleniliyor; bütün öğretmenler için "bir
özel uzmanlık mes-
(x) 614 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
leğidir" deniliyor. Şimdi, siz, öğretmenlerin yüzde
20'sini ayırıyorsunuz "sen uzman öğretmensin" Peki, öteki yüzde
80'i?.. "Sen uzman öğretmen değilsin, öğretmensin"... Şimdi, Millî
Eğitim Temel Yasasında "bütün öğretmenler uzmandır; özel uzmanlık isteyen
bir meslektir; öyle yetiştirilir" deniliyor.
SONER AKSOY (Kütahya) - Onu
değiştiriyoruz.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, her öğretmen, öğretmen olmak için uzman olarak yetiştirilir; sınıf
öğretmeni de öyledir, dal öğretmenleri de öyledir. Yani, siz, yüzde 20'sine,
zaten, öğretmen için verilen bir nitelemeyi, uzmanlığı, sanki, sonradan
kazanılacak bir nitelikmiş gibi yapıyorsunuz; yüzde 80'inin de uzmanlık
niteliğini alıyorsunuz; yani, kazanılmış bir hakkını yok kabul ediyorsunuz.
Ayrıca, ekonomik ayrılıklar yaratarak,
öğretmenlerin tümü aynı işi yaptığı halde, aynı yükümlülüğü taşıdığı halde,
kimilerine ayrıcalıklar tanıyarak, çok az bir bölümüne "sen, biraz daha
fazla alacaksınız" diyorsunuz. Anayasanın 128 inci maddesinde, kamu
çalışanlarının aylıklarının ancak yasayla düzenleneceği söyleniyor.
Değerli arkadaşlar, tabiî, yasa yapıyoruz;
ama, buradaki kimi ölçüleri yönetmeliğe bırakıyoruz. Yönetmelikle, siz, daha
önce, ödenekleri, aylıkları yasayla belirlenir denildiği halde, yasaya verilmiş
bir açıklığı yönetmeliğe bırakıyorsunuz. Bu açıdan da kuşku doğuran bir şey
vardır.
Şimdi, diyeceksiniz ki, kötü mü
başöğretmen; öğretmenlerin bir kısmı başöğretmen olacak; kulağa hoş geliyor,
kötü de değil; zaten, eskiden de vardı. Öğretmenlik mesleğinden gelenler
bilirler; yani, okullarımızda bir "başöğretmen" vardı, müdür
denilmezdi; son zamanda buna "müdür" denildi. Şimdi, o zaman, niye,
başöğretmenlik alındı öğretmenlerden? Şimdi, sanki birtakım büyük haklar
veriyormuş gibi bir bölümüne, yeniden,
başöğretmen denilmesi, bir çelişki değil midir?!. Yani, zaten,
başöğretmendi, başöğretmenlik alındı, müdür yapıldı. İlçe millî eğitim müdürü,
okul müdürü, il millî eğitim müdürü... Müdür olsun hepsi; peki, oldu. Şimdi
başöğretmen olacaksınız, öğretmenlerin yalnız yüzde 10'u başöğretmen olacak
deniliyor.
Değerli arkadaşlar -öğretmen olanlar
bilirler- bir okulda, bu tasarı böyle çıkarsa, çeşit çeşit öğretmen olacak;
öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Veli "ben çocuğumu başöğretmende
okutmak istiyorum..." 600 000 öğretmen içinde başöğretmen de çok az;
yasaya göre kota koymuşsunuz, sınır koymuşsunuz; isterse ölçütleri aşsın,
sınavı kazansın, öteki değerlendirmeleri aşsın; ama, hayır; Maliye Bakanlığı
"başöğretmen oranı yüzde 10 olacak" diyor. Peki, başöğretmen bir
okulda sınırlı sayıda olacağına göre, öğretmenler arasında bir ayırım olmayacak
mı bu?! Biz, tabiî ki, çalışan öğretmenlerin ödüllendirilmesini isteriz; yani,
gerçekten, çalışan ile çalışmayan ayrılsın, çalışan öğretmenin kimi
ayrıcalıkları olsun. Örneğin, öyle bir somut değerlendirme yaparsınız ki, kendi
dalında ve eğitim bilimlerinde yüksek lisans ya da doktora yapmış öğretmene,
ayrıca "uzman öğretmen", "başöğretmen" demenize de gerek
yok "yüksek lisanslı öğretmen" dersiniz; hizmetiçi kurslara
katılmışsa, kendi alanında yapıtlar vermişse onu da desteklersiniz,
isteklendirirsiniz.
Değerli arkadaşlar, peki, bu, nereden
kaynaklanıyor?! Bir küreselleşme rüzgârıdır esiyor, bir performans
değerlendirmesidir gidiyor. "Bunu, memurlar için de getireceğiz,
öğretmenler için de getireceğiz" deniliyor. Tabiî, bu rüzgâr ne kadar
sürer bilmiyoruz; ama, öğretmenlik bir bütün olarak değerlendirilse,
öğretmenlere ekonomik birtakım hakları verilse, gelişmiş Batı ülkelerinde
olduğu gibi haklar verilse, öğretmenlik mesleği daha saygın bir duruma gelmez
mi.
Elimde, Millî Eğitim Bakanlığının 1995
tarihli millî eğitim personel kanunu taslağı var; bu taslak, on yıldır, Millî
Eğitim Bakanlığında ele alınıyor, konuşuluyor. Burada, öğretmenlere, bir bütün
olarak kimi haklar tanınıyor; doğru, yanlış. O günkü iktidarlar demiş ki,
öğretmenlik mesleğini bir bütün olarak ele alalım ve örneğin, öğretmenlere bir
öğretmenlik akademisi kuralım -ben, bu düşünceyi paylaştığım için söylemiyorum-
orada, öğretmenleri hizmetiçi kurstan geçirelim ya da öğretmenlere, aynen ordu
mensuplarında olduğu gibi "ÖYAK" diye OYAK'a benzer -geçmişte, Millî
Eğitim Bakanları böyle öneriler yapmışlardı- bir yardımlaşma sandığı kuralım.
Öğretmenlerin 1943'te kurduğu İLKSAN'ı, "verdimse ben verdim"
diyerek, araba, arsa ticaretine boğarak, kendi paralarından ayırarak kurdukları
sandıklarını soyduracaklar, sonra da "biz, öğretmenlere ÖYAK
kuracağız" diyecekler! Diyelim ki, o da doğru... İşte, bu taslağın içinde,
öğretmenlerin derecelendirmesi var; ama, başka durumlarla onu bağlantılı hale
getirmiş.
AKP İktidarı ne yapıyor; bu büyük
taslaktan bu maddeyi cımbızla çekiyor. O da nedir; 44 üncü madde; işte,
öğretmenlerin -demin söylediğim- basamaklara ayrılması. Değerli arkadaşlar, bir
bütün içinde belki bu anlam kazanıyor; ama, salt bu maddeyi buraya alarak, bir
de, üstelik, hükümetin getirdiği tasarıda yalnız sınava indirgeyerek Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olması bir talihsizliktir, öğretmenlere bir
hak verme değil, kazanılmış haklarını geri almadır.
Hükümetin gönderdiği tasarıya bakacak
olursanız, bir sınav yapılıyor; öğretmen, yalnızca o sınavda başarı kazanırsa,
öğretmenlikten uzman öğretmenliğe, oradan da başöğretmenliğe geçiliyor.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Temel
Kanununda ve öğretmenlikle ilgili bütün düzenlemelerde, hepiniz de bilirsiniz
ki, öğretmen, genel kültür sahibi olacaktır, alanında bilgi sahibi olacaktır,
bir de pedagojik bir ihtisasın sahibi olacaktır. Şimdi, siz sınavla belki genel
kültürü ölçebilirsiniz, alanındaki bilgiyi de ölçebilirsiniz; ama, pedagojik,
yani, eğit-bilimsel uzmanlığı nasıl ölçeceksiniz? Bir tek sınavla ölçülür mü
bu?! Hükümetin getirdiği tasarıda tek sınav var. Öğretmenlik, bir kişiliktir;
her bilen iyi öğretemez, iyi öğretmen olamaz. Bir sınavda başarı kazanan kişi
iyi öğretmen olamaz. Eğer kişilikli değilse, sosyal etkinliklere sahip değilse,
pedagojik bilgileri yoksa, onun bir test sınavından 100 alması, 90 alması
başarılı bir öğretmen olduğunu göstermez; hükümet bunu çekip Millî Eğitim
Komisyonuna gönderdi. Millî Eğitim Komisyonunda, arkadaşlarla birlikte dedik
ki, bu, öğretmenlik mesleğini yaralamaktır, bir sınava indirgemektir;
altkomisyona gönderelim; arkadaşlarla karar verdik, AKP'li arkadaşlar da
katıldı, altkomisyona gönderildi. Altkomisyonda birlikte güzel bir çalışma
yapıldı, bunu da belirtmeliyim; sendika temsilcilerini çağırdık, uzmanlara
yazılı görüş sunduk; kimi olumlu iyileştirmeler yapıldı.
Arkadaşlarım söyleyecektir, ben de
söylemek istiyorum; örneğin, sınavın etkisini yüzde 100'den yüzde 50'ye çektik.
Kıdemi önemseyelim dedik, 10 puan da kıdeme verildi; sicil, bir kere sicilin
burada olmaması gerekir bana göre; ama, ısrar edildi, işte bir başarımı
ölçülecektir, ileride açık sicile geçilecektir falan denilerek 10 puan da ona
verildi; 30 puan da eğitim başarımı ortaya konuldu. Bunlar olumlu gelişmelerdi.
Bir de, dedik ki; her yıl sınav yapılırsa,
öğretmen, öğretmenliği bırakıp, haydi, öğrenciler gibi dershaneye koşacak;
neden; benim sınavım var, uzman öğretmen olacağım, başöğretmen olacağım...
Nereye gidiyorsun öğretmen; çalışmaya, dershaneye... Peki, okul ne olacak,
senin çalışman ne olacak?! Hayır; ben, öğrencilerime mahcup olmak istemem,
çevreme mahcup olmak istemem... Onun için, hadi bakalım, öğretmenliğini
bırakacak, öğrenmeye gidecek.
Değerli arkadaşlar, altkomisyonda, üç
yılda bir sınav yapalım denildi, AKP'li arkadaşlar da katıldılar. Bizim, yine
önergemiz var bu konuda. Özellikle -AKP'nin içinde eğitimci arkadaşlar varsa-
altkomisyonda oybirliğiyle aldığımız kararı, önergeyle, bir kere daha size
sunacağız.
Değerli arkadaşlar, her yıl sınava girecek
bütün öğretmenlerin yalnız yüzde 10'unun başöğretmen olarak 140 000 000 lira,
uzman öğretmen olarak 70 000 000 lira alabilmeleri için... Parası da önemli
değil, zaten öğretmenler az bir ücret alıyor; ama, o niteleme, öğretmenler
arasındaki ruhsal ayrışmaya neden olacağı için, her yıl sınava girmelerini
sakıncalı bulduk ve dedik ki; eğer kontenjanlar yüzde 10'un altına düşerse,
hükümet ya da Millî Eğitim Bakanlığı sınav açsın; ama, sonra Sayın Bakan
geldi... Burada Bakanımız da yok, yurtdışında mı bilmiyorum...
AHMET YENİ (Samsun) - Hükümet burada,
hükümetin bakanı burada...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Hayır, hükümet
burada, Sayın Cemil Çiçek burada, ben onu görüyorum; ama, ben, Sayın Hüseyin
Çelik'i, Millî Eğitim Bakanını söylüyorum.
Sayın Bakan, altkomisyonda yaptığımız bu
iyileştirmeye -hükümet olmak hükmetmektir düşüncesiyle- "hayır, her yıl
yapılsın" dedi ve kimi arkadaşlarım oy vermemekle birlikte, yeniden, her
yıl sınav yapılması kararlaştırıldı. İnşallah, Genel Kurulda, bunu, hiç olmazsa
bu bölümünü değiştirelim; yani, öğretmenleri her yıl sınava koşturmaktan, kendi
işlerini bırakıp "efendim, ben de başöğretmen olayım, uzman öğretmen
olayım" diye dershanelere gitmekten, o strese girmekten kurtaralım; yine
üç yılda bir yapalım.
AHMET YENİ (Samsun) - Kendilerini
yenilesinler!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, eğer bu tasarıyla, öğretmenlerin ekonomik durumuyla ilgili
bir iyileştirme yapılacağına inanıyorsanız, bu doğru değildir.
Öğretmenlerimizin ekonomik durumu, öteki memurlarımız gibi, gerçekten iyi
değildir.
Değerli arkadaşlar, bakın, 1979 yılında
yapılan bir araştırmaya göre, yirmi yıllık bir öğretmen, o zamanki aylığının,
aldığı paranın, yüzde 59'uyla beslenme giderlerini karşılayabiliyormuş. Aradan
yirmibeş yıl geçmiş, bugün, bir öğretmen, aldığı aylığın yüzde 73,5'iyle
beslenme giderlerini karşılayabiliyor. yirmibeş yıl önce, öğretmen, aylığıyla
bütün gereksinimlerinin yüzde 98'ini karşılayabilirken, bugün yüzde 48'ini
karşılayabiliyor. Yani, öğretmenin, cumhuriyetin ilk yıllarına göre, bugün,
aylığında reel olarak bir gerileme vardır. Örneğin, cumhuriyetin ilk
yıllarında, bir öğretmen, aylığıyla tam 20 altın alabiliyordu değerli
arkadaşlar; bugün ise ancak 5 altın alabiliyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi yoksulluk
sınırında.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın,
öğretmenin durumunu başka ülkelerdeki öğretmenlerin durumuyla karşılaştıracak
olursak; Türkiye'de onbeş yıllık bir öğretmenin bir yılda aldığı para 5 064
euro; Belçikalı, onbeş yıllık bir öğretmenin aldığı para 27 247 euro, onbeş
yıllık bir Alman öğretmenin aldığı para 39 578 euro, İsviçrelinin 38 710 euro,
Yunanistanlı bir öğretmenin ise 21 054 euro; yani, bir Yunanistanlı
öğretmen Türkiyeli 4 öğretmenin aldığı
aylığı alıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü aylık
düzeyine göre, öğretmen 1 saati 6 000 000'a çalışıyor; ama, girmeye
çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerindeyse, öğretmen, 1 saatte ortalama 25 000
000 alıyor; yani, ister dünyayla kıyaslayın, ister geçmişimizle karşılaştırın,
öğretmenlerin durumu, ekonomik olarak, gerçek anlamda gerilemiştir.
Öğretmenlik mesleğinin saygın olması için,
öğretmenin ikinci bir iş yapmaması gerekir; filmlere konu oldu, yazıldı,
çizildi. Öğretmenler limon satmaktadır, öğretmenler ikinci bir iş yapmaktadır;
yani, şimdi, siz, gerçekten geçinemeyen bir öğretmene diyorsunuz ki, sen
başöğretmensin öğretmenim. Bunu hepsine demiyorsunuz; yalnız yüzde 10'una
diyorsunuz ve çok az farklı bir para da veriyorsunuz.
Peki, bu ekonomik duruma bir de şöyle
sendikal yönden bakın isterseniz. Gelişmiş Batı ülkelerinde, öğretmen hangi
haklara sahip, bir de onlara bakalım.
Değerli arkadaşlar, öğretmen, bütün
gelişmiş ülkelerde yaptığı işte söz sahibi olan insandır. Ne demek bu; eğitimin
yönetimine katılır, eğitim işinin planlanmasında, programlanmasında söz
sahibidir. Öğretmen, hem kendi durumunu
hem eğitimin durumunu yükseltmek için sendikal haklara sahiptir. Nedir o
sendikal haklar; toplusözleşmedir, grevdir. Geçen gün, burada, hangi ülkelerde
bu hakların olduğunu saydım; Türkiye de, olmayan ülkelerden. Türkiye'de ne var; 2001 yılında bir sözcük
oyunu yapıldı, toplusözleşme, toplugörüşme oldu Sayın Bakanım. Peki,
toplugörüşmeyle, kurum idare kurulu kararları alınıyor -Sayın Müsteşarımız da
şimdi bize bakıyor- bu kurum idare kurulu kararlarının altında Millî Eğitim
Bakanlığı mensuplarının imzaları var; beraber kararlaştırıyorlar mesleğimizle
ilgili, eğitimle ilgili şu şu konularda iyileştirmeler olacak diye -hiçbir
yaptırımı yok- ama, maalesef, bunlar da uygulanmıyor; yani, sendikal haklar
yönünden, katılma yönünden, yönetim yönünden yok.
Şimdi diyorsunuz ki: "Biz,
öğretmenlere iyileştirme getiriyoruz." Tasarının gerekçesinde var.
Öğretmenler, bugün, yine, Meclisin kapısındaydılar, günlerdir de karşı
çıkıyorlar.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kaç kişi, kaçta
kaçı?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın,
öğretmenler kitapçık yayınlıyor "öğretmene apolet değil, insanca yaşayacak
ücret istiyoruz" diyorlar; bütün sendikalar, bütün öğretmenler böyle
diyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, siz diyebilir
misiniz, öğretmenler öyle dese bile -ki, bu, öğretmen işkolunda en büyük
sendika, yetkili sendika- biz, öğretmenler için hak veriyoruz, iyilik
veriyoruz!. Peki, öğretmenler deli mi
ki, kendisine verilen bir hakkı, bir ayrıcalığı, bir iyiliği "hayır, biz
kabul etmiyoruz, biz istemiyoruz" desinler, gerçekten, bu, hak olsa,
öğretmenlerin durumu iyileşse, çalışan ile çalışmayan ayrılsa...
Bakın, öğretmenlerin, dallarında doktora
yapmalarını, yüksek lisans yapmalarını ben de desteklerim. Bunun, bir öğretmen
için onur kırıcı tarafı da yok; çünkü, o, yönetmelikle düzenlenip, insana
haydi, sen doktora aldın, bilmem ne aldın demezler.
Değerli arkadaşlar, Bakanlığın görevi
hizmetiçi kurs açmaktır. Öğretmenleri müdür yapmak için 2000 yılında sınava
tabi tutuyorsun, müdür olabilme hakkını kazanıyorlar; ama, asıl olarak
atanabilmeleri için Bakanlığın hizmetiçi eğitim kursu açması gerekiyor. Aradan
şu kadar yıl geçmiş, Bakanlık -şimdi yanlış söylemeyeyim- altı yıla yakındır
hizmetiçi eğitim için kurs açmıyor -ben, yalnız bu hükümet için söylemiyorum,
bundan önceki hükümetler için de söylüyorum- kendine düşen görevi yapmıyor,
öğretmen de asıl olarak atanamıyor. Şimdi, ne yaptı Sayın Hüseyin Çelik; bakın,
öğretmenlere hak veren Hüseyin Çelik -Sayın Bakan- bütün okul müdürlerini
görüşme yöntemiyle atamayı kabul etti.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlere sözde hak
veriliyor; öğretmen, kendi yöneticisini seçemiyor. Bakın, üniversite öğretim
üyeleri, kendi yöneticilerini -3 tane, 5 tane- seçiyorlar; YÖK'ten geçiyor,
Cumhurbaşkanından geçiyor; hiç olmazsa, adam, seçime katılıyor. Devlet
Tiyatrolarında kendi ala-nında seçiliyor... Öğretmene o kadar çok güveniyorsak,
yöneticilerinin seçiminde öğretmeni neden işin içerisine katmıyoruz?! Sonra, ne
demek müdürü mülakatla seçmek?! Hiçbir nesnel, hiçbir somut değerlendirme
ölçütü koymadan, orada, ilk ve ortaöğretimde 52 000 okul var, bunun 10 000'e
yakını açık... Sınav kazanmış öğretmeni müdür atamıyorsunuz, diyorsunuz ki:
"Ben seni mülakatla atayacağım, sana da, ben, burada, 'başöğretmen'
diyeceğim; sesini çıkarma -hak da veriyorum- bir kısmınıza 140 000 000 lira
fazla para da vereceğim."
Değerli arkadaşlar, bunu, yutmuyor
öğretmenler ve kabul etmiyorlar. Bakın, bugün öğrendik, Ankara Valiliği, en
büyük öğretmen sendikasını kapatabilmek için, savcılığa başvuruda bulunuyor;
Eğitim-Senin Temmuzun 13'ünde duruşması var. Şimdi, bu, haksızlık, hukuksuzluk
değil mi? Millî Eğitim Bakanı, geldi geleli, durmadan, Millî Eğitim Temel
Kanununu değiştiriyor.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Adalete güvenin.
AHMET YENİ (Samsun) - Hani sizin adalete
güveniniz vardı?..
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi
"adalete güvenin" diye laf atan arkadaşıma soruyorum, niye
dokunulmazlıkları kaldırıp da adalete güvenmiyorsunuz o zaman?
AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yani, bakın
"ne alakası var" diyorsunuz; öğretmenin sendikasını kapatmak için,
ben, mahkemeye verdim... "Adalete güven" diye oradan bağırıyor.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Meclisin
kapısına gelen kaç kişi var, yüzde kaç?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, bunu,
dinleyenler duymadığı için açıklamak zorunda kalıyorum, Sevgili Milletvekilimin
sözünü yinelemek istiyorum: "Adalete güvenin."
ASIM AYKAN (Trabzon) - Önce siz güvenin!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - O zaman,
gelin, hep beraber güvenelim, öğretmenlerden önce biz güvenelim; kaldıralım şu
başta hükümetteki adaletten kaçanlar olmak üzere, kendi kendini affedenler
olmak üzere; mahkeme yerine geçip, burada yasa çıkarıp kendini bağışlatanlar;
yalnız kendisini değil, kaçırdığı vergiyi de bağışlayanlar...
Değerli arkadaşlar, öğretmenler alacaklı
bu ülkeden. Bakın, İLKSAN statüsü 12 Eylülde değiştirildi. Geçenlerde burada
uzun uzun söz ettim, TÖBDER malları hâlâ hazinede duruyor. Öğretmenler kendi
maaşlarıyla o malların sahibi oldular. Sayın Adalet Bakanımız burada,
kendisinden dilekte bulundum, yalnız TÖBDER'i...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İsabetli olmuş.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - "İsabetli
olmuş" diyor; bakın, halka şikâyet ediyorum. Öğretmenlerin mallarına
hazinece el konulmasına "isabetli olmuş" diyor. Şikâyet ediyorum bu
kürsüden, AKP'li arkadaşımı şikâyet ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İsmini söylesin.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın,
partilerin verildi, sendikaların verildi, öğretmen mallarına gelince
"isabet oldu" deniliyor!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Madde üzerinde
konuş.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
öğretmenleri seviyorsak, gelin, Batı'daki ölçütleri ölçü alalım, onlara siyaset
yapma hakkı tanıyalım; burada kaçımız aynı yerde oturabileceğiz acaba! Yani,
gerçek söylüyorum, öğretmenler, Batı'da olduğu gibi, daha doğrusu bütün kamu
çalışanları siyaset yapma hakkına sahip olsun, yönetime katılma hakkına sahip
olsun.
SONER AKSOY (Kütahya) - Zaten yapıyorlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onlar gönderdi
bizi.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, yaptığı
işe sahip olsun. Millî Eğitim Bakanı, sendikaları, böyle "benim bir
yaptırımım yok, bunları tanımıyorum" değil... Biz, öğretmenleri böyle
ayıran derecelendirmeleri istemiyoruz, hele hele kota konulan...
Bakın, şimdi, bir ölçü koyuyorsun, bu
ölçüyü adam aştı, sınava girdi, başardı "arkadaş, yüzde 20'niz başöğretmen
olmaya hak kazandı; ama, ben, ancak, yüzde 10'unuzu alabileceğim"
diyorsun. Hani, sen bir çizgi koydun, köprü koydun, adam geçti onu; niye böyle
yaptın diye sormayacak mı?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Sayın Başkan, kişisel söz hakkımı da kullanabilir
miyim?
BAŞKAN- Sayın Gazalcı, 30 dakikadır
konuşuyorsunuz; söz sürelerinizi
birleştirdim.
Teşekkür edip, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Sayın Başkan,
bir iki cümleyle bitiriyorum.
Bu, öğretmenlere yeni haklar vermek değil,
belki, niyet olarak iyi düşünülmüş olabilir; ama, gelin, öğretmenlerin bütününü
kapsayan iyileştirmeler yapalım.
BAŞKAN- Sayın Gazalcı, lütfen, teşekkür
eder misiniz.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Gazalcı, 30 dakika konuştuğunuzu
biliyorsunuz değil mi?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Teşekkür
ederim.
BAŞKAN- Ben teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 614 sıra sayılı Millî
Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, eğitim konusu,
üzerinde siyaset yapılmayacak kadar ciddî bir konudur. Eğitim konusu, üzerinde
polemik yapılmayacak kadar önemli bir konudur. Eğitim konusu, mutlaka, bilimsel
bakılması gereken, ideolojik bir perspektiften bakmaktan ciddî şekilde
kaçınılacak kadar da sorumluluk isteyen önemli bir konudur. Biz, AK Parti Grubu
olarak, eğitim konusuna, öğretmen konusuna bu açıdan bakıyoruz; yani, eğitim
denildiği zaman, biz, ideolojik anlayışımızı bir tarafa bırakıyoruz, siyaset
anlayışımızı bir tarafa bırakıyoruz, bilimsel bir anlayış içerisinde, pedagojik
bir anlayış içerisinde bakıyoruz. Bu konu, yıllardır, bu ülkede bir polemik
konusu haline getirildi; öğretmenler kutuplaştırıldı; kamplaştırıldı, yeterince
öğretmen yetiştirilmedi. Mesela, Sayın Gazalcı, Millî Eğitim Temel Kanunundan
bahsederek "kanuna göre, zaten, öğretmenler uzmandır" dedi; doğrudur,
kanuna göre öyledir; ama, kanuna, bu uzmandır diye yazınca uzman oluyorsa, iş
kolay; çıkarırız bir kanun, herkesi uzman yaparız, biter, gider.
Bakın, Sayın Gazalcı, sayın arkadaşlar;
Türkiye'de bir gerçek var, bu gerçek...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Öğretmenlere
haksızlık yapıyorsunuz.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben yirmidört yıl
öğretmenlik yaptım, bu işi iyi bilirim. Öğretmen olarak çocuk yetiştirmenin ne
olduğunu, öğretmen olarak geçim sağlamanın ne olduğunu, çocukları üniversiteye
göndermenin ne olduğunu kimse benden iyi bilemez; çünkü, ben, yirmidört yılımı
ona verdim...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kendinize de
haksızlık ediyorsunuz.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - ...ama, bir şey
var, Türkiye'de çeşit çeşit öğretmen var; öğretmen okulunu bitirmiş öğretmenler
var, liseyi bitirmiş öğretmenler var, eğitim enstitüsünü bitirmiş öğretmenler
var, fakülteleri bitirmiş öğretmenler var; eğitim fakültesini bitirmiş var, fen
fakültesini bitirmiş var; öğretmen yetiştirmeyen okullardan öğretmen yapılmış
öğretmen var; 1970'li yıllarda, lise mezunlarına üç ay kurs verilip, liselere
felsefe öğretmeni, matematik öğretmeni yapılmış öğretmenler var; üstüne üstlük,
ziraat mühendisi olup da matematik öğretmeni, sınıf öğretmeni yapılanlar var;
sizin uzmanlık dediğiniz şey bu mu?!
Bizim yapmak istediğimiz şey şudur:
Öğretmenler, sürekli kendini yenilemelidir, çağdaş eğitim nereye gidiyor, bunu
takip etmelidir; çağdaş dünya nereye gidiyor, bunu takip etmelidir. Bunun bir
yolu, kuşkusuz, hizmetiçi eğitimdir; ama, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir
ülkesinde bu performansı yakalaması için hizmetiçi eğitim yetmemektedir.
Millî Eğitim Bakanlığının getirdiği bu
tasarı, bir açıdan, kendilerini yenilemeleri, kendilerine yeni kariyer
basamakları elde etmeleri için öğretmenlere bir imkân sağlamaktadır.
Efendim, öğretmenler dershaneye koşarmış;
ne biliyorsunuz yani? Sonra, koşarsa ne olur?! Dershaneye niye koşacak, dalga
geçmeye mi koşacak; dershaneye bir şey öğrenmeye koşacak. Öğrenmenin sonu mu
var, öğrenmenin sınırı mı var, öğretmenin öğrenmesinde bizi rahatsız edecek bir
şey mi var?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Öğretmene o kadar
maaş veriyor musunuz ki?!
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bak, ben, seni
nasıl dinledimse, öyle dinle. Vekil oradan laf atmaz, vekil buradan konuşur,
buradan doğruları konuşur, polemik yapmadan konuşur. Burası, millî iradeyi
temsil ediyor.
Bütün meseleyi bir sınav üzerine kurdu
Sayın Vekil. Kanun Tasarısını kendisi iyi biliyor, altkomisyonda da çalıştı;
bütün mesele bir sınavdan ibaret değil. Öğretmenin eğitim durumu var tasarıda;
hangi eğitimden geçmişse, hatta doktora yapmışsa ya da yüksek lisans yapmışsa,
bu değerlendirmeye alınıyor. Öğretmenin performansı var... Dedi ki Sayın Vekil:
"Öğretmen sınav kazanır da, iyi öğretmenlik yapamaz." İşte, bu,
performans. İyi öğretmenlik yapıyor olmasını esas alıyor. Yani, burada o var,
öğretmenin kıdemi var.
Kaldı ki, bu işi AK Parti Hükümeti
kendiliğinden bir günde oturup karar vererek de yapmamış. Bakın, 1991 yılında
öğretmenlerin sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kuruluyor Türkiye
Büyük Millet Meclisinde; alınan kararlar var; öğretmenlerin statülerinin
iyileştirilmesi deniliyor, öğretmen yetiştirilme sistemi üzerinde çalışmalar
yapılması deniliyor, öğretmenin sosyal faaliyetlerinin iyileştirilmesi
deniliyor, birsürü, hizmetiçi eğitimle ilgili var. Bu konu da, 1991 yılında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu bir araştırma komisyonunun da bize
verdiği verilerle başlatılıyor. Kaldı ki, bizden önceki hükümetler de bu tür
çalışmaları yapma gayreti içerisinde olmuş; ancak, koalisyon şartları, o günkü
hükümetlerin istikrarsız durumları bunu engellemiştir. Yani, bu, 1991'den bu
yana yapılan bilimsel bir çalışmanın, içerisinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de olduğu bilimsel bir çalışmanın sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır; öyle, bir günde karar verilmiş falan değil.
Arkadaşlar, öğretmen, sınav yapan kişidir.
Öğretmen, ömrü öğretmekle, sınav yapmakla geçen kişidir; şimdi, öğretmeni
sınavdan korkutmanın da bir manası yok.
1979 yılındaki öğretmenin durumu ile
bugünkü durumunu kıyasladı. 1979'dan bu yana, Cumhuriyet Halk Partisi zaman
zaman hükümet oldu. Verilere bakın, Cumhuriyet Halk Partisi ne zaman hükümet
olduysa, öğretmenin durumu, memurun durumu çok daha kötü olmuştur.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok canım.. Ne
alakası var!
ENGİN ALTAY (Sinop) - Atma, atma!..
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, eğer, bugün,
öğretmenin durumu kötüyse, bunda bizim bir sorumluluğumuz yoktur.
Bakın, öğretmenlerin yüzde 10'unu
başöğretmen yaparak durumunu iyileştiriyoruz, yüzde 20'sini uzman öğretmen
yaparak durumunu iyileştiriyoruz.
Bir de, yeni verilmiş bir tasarı var,
hükümet tarafından Başkanlığa yeni sunuldu. Bu tasarı, bazı hizmet bölgelerinde
görev yapan öğretmenlere eködeme yapılmasıyla ilgili bir tasarı. Bazı
bölgelerde, dördüncü, beşinci bölgelerde görev yapan öğretmenlerimize 450 000
000 aylık net maaş artışı sağlayacak bir tasarı da Türkiye Büyük Millet
Meclisinde. AK Parti dönemi, istikrar dönemidir. AK Parti dönemi, eğitime yeni
bir bakış dönemidir. Yapılan şey de çok önemlidir. Şimdi, statükoyu koruyarak
bir yere varamayız. Eğitimin sorunlarını herkes biliyor, hepimiz biliyoruz,
bilmeyen kimse yok; ama, Bunlar, eleştirmekle olmuyor; bunlar, konuşmakla
olmuyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Böyle de
olmuyor.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, okul açılınca
her öğrencinin önüne ders kitaplarını koyuyoruz, eleştiriliyoruz; öğretmenleri
uzmanlaştırıyoruz, öğretmenleri başöğretmen yapıyoruz, maaşını artırıyoruz,
karşı çıkılıyor. Efendim, kimi, çocuğunu başöğretmende okutmak istermiş de,
kimi uzman öğretmende, kimi... Böyle bir şey olmaz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Olur, olur, bal
gibi olur.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben sınıftan
çıktım, buraya geliyorum. Şimdi, hangi velinin "ben, ziraat mühendisi olan
öğretmende çocuğumu okutmam" dediğini duydunuz! Zaten, Türkiye'de tek tip
öğretmen yok.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, konuşmamın
başında şunu söyledim: Öğretmenlik meselesi, eğitim meselesi, üzerinde polemik
yapılmayacak kadar önemli, üzerinde siyaset yapılmayacak kadar ciddî, ideolojik
bakamayacağımız kadar ciddî bir meseledir.
Şimdi, değerli arkadaşım Sayın Gazalcı'nın
bir huyu var. "Efendim, öğretmenler buna karşı..." Nereden
çıkarıyorsun; 8 öğretmen Meclisin önüne gelmiş. Bir iki sendika temsilcisini de
kendisi komisyona getirdi.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Siz de
rahatsız oldunuz.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Doğrudur, o sendika
karşıdır, o sendikanın nasıl baktığını biz de biliyoruz; ama, bakın, ben, size,
başka sendikaların görüşlerinden birer cümle okuyorum: Türk Eğitim-Senden,
Vedat Pürçek konuşmacı olarak katılıyor ve diyor ki: "Kanun tasarısının
gerekçesinde belirtilenlere katılıyoruz."
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sizin
sendikanız bu.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yani, sendika
olunca ille sizin kafa yapınızda sendika mı olması lazım? (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türkiye'de 20 sendika daha var. Öyle, Türkiye'yi, tek
grubun, tek rengin temsil etmesine Türk Halkı izin vermiyor, kusura bakmayın.
Bir başka sendika, Tüm İlköğretim
Müfettişleri Sendikası. Konuşmacı Mehmet Pınardağ diyor ki: "Öğretmenlik
mesleğinin kariyer basamakları halinde yapılandırılmasına katılıyoruz."
Birer cümlelerini okuyorum.
Bir başka sendika, Eğitim Bir-Sen.
Konuşmacısı diyor ki: "Kademelendirme sistemine katılıyoruz. "
Bir başka sendika, Eğitim-Sen. Konuşmacısı
"öğretmenlik mesleğinin bu şekilde düşünülerek kademelendirilmesi isabetli
olacaktır" diyor.
Şimdi, bunlar, öğretmenleri temsil etmiyor
mu?!. Bunlar, AK Partiyi mi temsil ediyor?!. Yani, öğretmenleri temsil etmek
için ille sizin görüşünüzde mi olması gerekiyor?!.
Değerli arkadaşlar, artık, dünyaya da,
Türkiye'ye de, 21 inci Yüzyılın perspektifinden bakmak zorunayız. 1930'lu
yılların perspektifini kimse ayağa kaldıramaz, kusura bakmasın, kimse
diriltemez. Statükonun, sonuna kadar korunduğu da görülmemiştir. Değişimin
önünde durabilecek bir gücü de dünya tarihi kaydetmemiştir. Siz ne yaparsanız
yapın, biz ne yaparsak yapalım, değişim, galip gelecektir; değişim,
başaracaktır. Statüko, her çağda, ama her çağda, ölümlüdür.
Bu düşünceler içerisinde, hepinize
saygılar sunuyor, kanunun bütün öğretmenlerimize, bütün millî eğitim camiasına
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza...
K.KEMAL
ANADOL (İzmir) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN -
Önergeyi oylayıp, karar yetersayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 23.09
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.19
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.
614 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
10. - Millî
Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/817) (S. Sayısı: 614) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının maddelerine geçilmesinin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddelerine geçilmesini tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:
Maddelerine geçilmesini kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNU VE DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI
MADDE 1.- 14.6.1973 tarihli ve 1739 sayılı
Millî Eğitim Temel Kanununun 43 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Öğretmenlik mesleği; adaylık
döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer
basamağına ayrılır. Adaylık dönemini başarıyla tamamlayanlar mesleğe öğretmen
olarak atanır.
Kariyer basamaklarında yükselmede kıdem,
eğitim (hizmet içi eğitim, lisansüstü eğitim), etkinlikler (bilimsel, kültürel,
sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) puanları ile sınav
sonuçları esas alınır. Değerlendirme 100 tam puan üzerinden yapılır.
Değerlendirme puanının % 10'unu kıdem, % 20'sini eğitim, % 10'unu etkinlikler, % 10'unu sicil (iş başarımı) ve % 50'sini de sınav
puanı oluşturur.
Kariyer basamaklarında yükselecekler
değerlendirme puanlarına göre başarı sıralamasına alınır. Değerlendirmeye
alınmak için sınav tam puanının en az % 60'ını almış olmak şartı aranır.
Sınav yılda bir defa olmak üzere ÖSYM'ce
yapılır.
Alanında ya da eğitim bilimleri alanında
tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik,
doktora öğrenimini tamamlamış olan öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav
şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, hizmet içi eğitim,
etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş
başarımı) ölçütlerine göre değerlendirilir.
Öğretmenlik kariyer basamaklarında
yükseleceklerin gireceği sınav, sınava katılacaklarda aranacak en az çalışma
süresi, hizmet içi eğitim veya lisans üstü eğitim nitelikleri, her bir
değerlendirme ölçütüne ilişkin hususlar ve puan değerleri, alanında ya da
eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans veya doktora öğrenimini
tamamlamış olanlardan uzman öğretmenlik veya başöğretmenlik için aranacak
kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) şartları ve puan değerleri, branşlar
temelindeki uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sayıları, yükselmeye ilişkin
usul ve esaslar ile diğer hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığının uygun görüşleri alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.
Toplam serbest öğretmen kadro sayısı
içinde, başöğretmen oranı % 10, uzman öğretmen oranı % 20'dir. Bakanlar
Kurulu bu oranları bir katına kadar
yükseltmeye yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı söz istemiştir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kişisel söz
hakkımla birleştirir misiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Akıncı, şahsî söz
talebinizle birlikte süreniz 15 dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) -
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1
inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlarken,
AKP Grubu adına değerlendirmelerini sunan sevgili arkadaşımın bazı
düşüncelerini müthiş yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Bir kere, Sayın
Doğan'ın değerlendirmelerini, Türkiye'de eğitim sistemimizi büyük özverilerle,
büyük çabalarla, büyük emeklerle ayakta tutan öğretmen camiasına büyük bir
haksızlık olarak değerlendiriyorum. Eğer, sayın sözcünün yaptığı
değerlendirmeye katılacak olursak -beni bağışlasınlar ama- ilk yapılacak
başöğretmen ve uzman öğretmen sınavından sonra, bu sınavı kazanamamış
öğretmenlerimizin yüzde 70'inin ertesi gün istifa etmesi gerekir; çünkü, Sayın
Doğan, onların, sınavı kazanamamış oldukları için, uzman olamayacakları kanaatine
varmıştır, öğretmenlik yapamayacakları kanaatine varmıştır. Ben, bunu, öğretmen
ordumuza, eğitim ordumuza büyük bir haksızlık sayıyorum. (AK Parti sıralarından
"ne alakası var" sesleri)
Tam da alakası var. "Onlar uzman;
ama, bakmayın oralarda uzman yazdığına" demek "onların öğretmenlik yaptığına
bakmayın, onlardan öğretmen de olmaz" demektir. Türkçesi budur, herkes
böyle değerlendirir.
Ayrıca, eğitim emekçilerinin örgütlü
güçlerine karşı böylesine saygısız değerlendirmesini de ben içime sindirebilmiş
değilim; çünkü, onlar, demokratik sistemimizin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Tepkilerini ortaya koyan arkadaşlarımızı da "sekiz on öğretmen" diye
kimsenin geçiştirmeye hakkı yoktur. Sayın Doğan da çok iyi bilir ki, Türkiye'de
600 000'e yakın öğretmen var ve bunların büyük bir kısmı örgütlüdür. Türk
Eğitim-Seni bir kenara bırakırsanız, bütün sendikalarda 30 000 öğretmen örgütlü
olmasına rağmen, Eğitim-Sen'in 200 000'e yakın üyesi vardır, ben o örgütlü güce
haksızlık edildiği kanaatindeyim ve Sayın Doğan da, sayın hükümet yetkilileri
de biliyor ki, gerektiği zaman, o sendikalar, demokratik tepkilerini koyabilmek
için, gösterebilmek için onbinlerce öğretmeni Kızılay Meydanına dökebiliyorlar.
Zaten, hükümeti, son getirilmek istenilen, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısını geri çekmek zorunda bırakan da, o, meydanlara çıkmış olan onbinlerce
öğretmen ve işçidir. Lütfen bu arkadaşlarımıza ve onların örgütlü gücüne de
biraz saygılı olalım.
Ayrıca, Sayın Doğan "ideolojik
bakmayalım" diyor. Bence ideolojik bakalım. Ben ideolojik bakıyorum, benim
ideolojim de sosyaldemokrat ideoloji; ama, Sayın Doğan, AKP'nin son dönemlerde
kendisine bir ideoloji edinme noksanlığından ötürü, bu soruna ideolojik bakma
sıkıntısı çekiyorsa, bir diyeceğim yok; yani, millî görüş ile muhafazakâr
demokratlık, liberal demokratlık arasında, taa Millî Nizam Partisinden bu yana
gelen deneyimleri yaşamış arkadaşlarımız, bu süreçte yeni bir arayış içerisinde
olabilirler, yeni bir ideoloji arayışı içerisinde olabilirler, biz bunu
saygıyla karşılarız; ama, herkes, bilir ki, ideolojik bakmayalım diyenler, bu
meselelere öncelikle ideolojik bakan insanlardır. Hiçbir kaygım yok, ben
sosyaldemokrat ideolojinin çerçevesinde bakıyorum, bir kaygı duymuyorum.
Sevgili arkadaşım da, eğer, en kısa zamanda ideolojisini netleştirirse, her
konuya öyle bakmasını öneririm.
Sevgili arkadaşlarım, bu yasa tasarısının
gerekçesini okuduğumuz zaman, bilgi ve başarıda yarışmayı önplana çıkararak,
bir teşvik sisteminin kurulması gereğinden söz edilmektedir. Bunun sonucunda,
öğretmenlerin üç kariyer basamağına ayrılması yoluyla, gelişmesine olanak ve
fırsat yaratılacağı da iddia edilmektedir. Acaba öyle midir? Acaba bu yöntemle
sözü edilen amaca ulaşmak gerçekten mümkün müdür? Bu konuda kuşku ve
kaygılarımız vardır.
Ben önce bir tespit yapmak istiyorum. AKP
Hükümeti, kimi zaman, sorunların çözümünde, yapıcı, iyileştirici ve sorunları
kökten çözen yaklaşımların uzağında, yapay, kısmî çözüm arayışları içeren ve
geçmiş yıllarda da tartışma konusu olmuş çözüm yöntemleri önermeye devam
ediyor. O nedenle de, bulduğu yöntemlerin birçoğu ya kamuoyunda tepkiler
gördüğü için ya da yasa duvarlarına çarptığı için de geri tepmektedir. Bu yasa
tasarısında da aynı şey olmaktadır. Yani, nitelikli öğretmen yetiştirmek için
etkili adımlar atması gereken hükümet, mevcutları da sıkıntıya sokacak bir
arayışın içerisine girmiştir. Oysa, bu sorunu aşmak için yetenekli gençleri
öğretmen adaylığına razı edebilmeliyiz. İlk olarak da, öğretmenliği çekici bir
meslek durumuna getirmek gerekmektedir. Bunun yolunun öğretmenlerin çalışma
koşullarının iyileştirilmesinden, parasal olanaklarının artırılmasından geçtiği
gerçeğini de unutmuyoruz. Aynı şekilde, öğretmenleri başka alanlardan seçme
yerine onları özel olarak yetiştirme ve eğitimin niteliğini yükseltme gereğini
de gözardı etmiyoruz. Öğretmenliğin uygulamayla öğrenilebileceği, uygulamaların
başarılı olabilmesinin güvencesinin de, çok daha deneyimli öğretim üyelerinin
denetim ve gözetimi olduğunu da unutmamalıyız.
Bütün bunları yapabilmek için, bizim
önerimiz, bütün bu sorunları tartışıp çözüm arayabileceğimiz özel gündemli ve
düzenli eğitim şûralarına ihtiyaç duyulduğunun reddedilmemesi; çünkü, ancak
katılım boyutunu da devreye soktuğumuzda eğitimde istenilen verimliliği
sağlayabileceğimizi bilmeliyiz. Asıl yapılması gereken budur. Bunları göze
alamayan ve bunların gereğini yapmayan hükümetimiz, daha önce de birkaç kez
gündeme gelmiş, geri çekilmiş bir yöntemle, üstelik onun arasından da, Sayın
Gazalcı'nın dediği gibi, cımbızla bir maddeyi çekerek öğretmenlerin ve eğitim
sistemimizin sorunlarına çare arama gayreti içinde görünmektedir. Belli ki, AKP
Hükümeti, hem seçim vaatlerini hem acil eylem planlarını çoktan unutmuş ve
geçmişten kalan tartışmalı bir yasa tasarısını yeniden gündeme getirerek,
kendisine prestij sağlama çabası içerisine girmiştir.
Öncelikle, kısmî tartışmalara ve
altkomisyon çalışmalarına rağmen, bu yasa tasarısının da yeterince tartışılmış
ve araştırılmış olduğunu düşünmüyoruz. Kimi çevrelerde görüşülmüş ve onların
düşüncelerinin alınmış olması önemli değildir. Önemli olan, o çevrelerin uyarı
ve önerilerini hangi ölçüde dikkate almış olduğunuzdur; ki, Sayın Doğan'ın
tavrından da, hangi ölçüde dikkate alındığını öğrendik!
Kimileriyle görüşüyormuş gibi davranıp,
sonunda kendi bildiğinizi yapıyorsanız, orada yeterince verimlilik elde etmek
de mümkün değildir. Kaldı ki, yasa tasarısında hedeflendiği şekliyle, başarının
değerlendirilmesi için kullanılan genel ve soyut ölçütler gözönünde tutulursa,
ne oranda başarılı ya da başarısız, ayrılabilecektir; bu da bir tartışma
konusu.
Hele hele, bir de, bunca sıkıntı
içerisinde bu yüce görevi yapmaya çalışan öğretmenlerimizi -Sayın Doğan biraz
küçümsedi; onları uzman görmese de, yeterli görmese de- yeni bir sınav
maratonunun içerisine sokarak, onları, yeni huzursuzluk ve tartışmaların bir parçası
yaparak nasıl sonuç alacağız, onu da ayrıca merak ediyorum.
Hiç olmazsa, sevgili milletvekili
arkadaşlarımın kendilerinden bir pay biçmelerini bekliyorum. Her sene sınava
hazırlanmalarını isteyeceğiz onlardan. Bize de "her sene 1 Ekimde seçim
var" deseler, "yeniden milletvekili seçimi yapılacak her senenin 1
Ekiminde" deseler, acaba, o bir yıl boyunca ne ölçüde milletvekilliği
yapabiliriz, merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yıllardır
öğrencilerimizin şu ya da bu nedenle hazırlandıkları sınavları, onların
ailelerinde yarattığı huzursuzluğu, çektikleri çileyi bilmeyenimiz yok. Bu kez
de, sınav kazanabilmek için, öğretmenlerimizi, kitap pazarlarına, özel ders ve
kursların içerisine iteceğiz. Gelirken hepimiz görüyoruz; Kızılay çevresinde
yüzlerce özel dershane tabelalarının yanına, bir de sınav kazanmak isteyen -ki,
bu çok doğaldır- öğretmenlerimizi çekebilmek için yeni tabelalar asılacağından
da kimsenin şüphesi olmasın.
Sayın Doğan yine diyor ki, efendim, ne
var; gitsinler, öğrensinler... Gitsinler, gitsinler de Sayın Doğan, nasıl
gidecekler, onu ben çok merak ediyorum; siz hiç merak etmiyor musunuz?!
Çocuklarının eğitim giderlerini o mütevazı bütçeleriyle karşılamaya çalışan
öğretmenlerimizi, bu kez de kendi kariyerleri için bütçesini daha fazla sıkıp,
özel ders ve kitaplara para harcar hale sokmaktan başka bir şey yapmayacağız.
Mutfağından kısacak, çoluk çocuğundan kısacak, kitaplara ve dershanelere para
ayıracak ki, belki uzman ya da başöğretmen olabilsin. Bu kaçınılmazdır.
Ayrıca, ülke gerçekleri gözönünde
tutulduğunda öğrencilerin ve velilerin yaşayacakları daha büyük zorluklar da
olacaktır. Sınav kazanmış-kazanmamış öğretmenlerin, öncelikle, kendi içlerinde,
kendi dünyalarında birbirlerine bakışı değişecektir. Öğrencinin, sınav
kazanamamış, uzman ya da başöğretmen olamamış öğretmenine, o öğretmene, yani,
düz öğretmene, kazanamayan öğretmene, giderek kendi çocuğunun, eşinin,
anne-babasının bile bakış açısı değişecektir; ne gözle bakılacağını bir kez
daha dikkatinize sunmak isterim.
Sevgili arkadaşlarım, her ders yılı
başında velilerimizin çocuklarını daha iyi diye bildikleri bir okula
kaydettirebilmek için neler çektiğini biliyoruz. Veliler, şimdi de, okullar
arasındaki ayırıma bir de öğretmenler arasındaki ayırımı ekleyeceklerdir. Sayın
Doğan'ın, sevgili arkadaşlarımın çocukları nerede okudu, bilmiyorum; ama, ben
bir gecekondu bölgesinde oturuyor idim. Çevremdeki bütün okullardan hangisi
iyidir diye araştırdım, Çiğiltepe İlköğretim Okuluna çocuğumu götürdüm, bir
arkadaşımın aracılığıyla kaydını yaptırdım. Sonra da, bir tüyo almaya çalıştım,
acaba bu öğretmenlerin hangisi daha iyidir, kızımı oraya versem diye. Bu, benim
yaşadığım bir olay, ders yılı başında yüzlerce, binlerce, onbinlerce velinin
yaşadığı olay. Bunu görmezlikten gelmeyelim; şimdi, buna yeni ilaveler
yapıyoruz. Çocuğunu okula kaydettiren veli, bu kez de onun başöğretmende
okuyabilmesi için özel bir arayışa girecektir. Hele hele bir de her okulda ve
her alanda bir başöğretmen ya da uzman öğretmen çalıştırılmazsa, okullar ve
öğretmen kadroları arasında bugün de var olan farklılıkların daha da
derinleşeceğinden sizin de kuşkunuz yok, biliyorum. Çünkü, bu tasarı, aslında, öğretmenliğin
başlıbaşına bir uzmanlık işi olduğunu ve şu anda görevde bulunan tüm
öğretmenlerin uzman oldukları gerçeğini gözardı etmektedir. Bu, AKP sözcüsünün
de ifadesidir zaten. O nedenle, tümü uzman olan öğretmenlerin, yüzde 30'unu bir
kenara bırakıp, yüzde 70'inin elinden uzmanlık hakkı da alınmış olacaktır;
buna, hakkımız olmadığını düşünüyorum. Zaten, bugün, öğretmenler arasında
"aday öğretmen-asil öğretmen" ayırımı vardır ve öğretmenlerimizin
akademik kariyer yapmalarında da, herhangi bir engel söz konusu değildir.
Sevgili arkadaşlarım, bir konuya daha
dikkatinizi çekmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki öğretmenleri
böyle ayırırsanız, özel okullardaki öğretmenleri hangi statüye sokacağız, merak
ediyorum. Muhtemelen, onların tümü, başöğretmen, uzman öğretmen ya da tümü düz
öğretmen olarak kalacaklar; öyle saymak zorunda olacağız. İş, hele, bir de ticarîleştirmeye
doğru giderse, özel okulların ve dershanelerin başöğretmen transferlerini nasıl
engelleyeceksiniz, ben merak ediyorum. Bu kez de, özel okulların ve
dershanelerin "şu okulun başöğretmeni bizde, bu konunun, bu dersin, bu
okulun başöğretmeni öbüründe" türünden kampanyaları kaçınılmaz olacaktır.
Böylece, yıllardır süregelen Millî Eğitim bünyesindeki nitelikli öğretmen
kaybını, bu yöntemle, biraz daha artırmış olmayacak mıyız; bu konuda da biraz
düşünmeye davet ediyorum.
Ayrıca, sevgili arkadaşlarım, eğer,
gerçekten demokrasiyi daha da geliştirmek ve kökleştirmek istiyorsak, seçim,
parlamento, hükümet gerçeklerinin yanına, biraz küçük görülse, burun kıvrılsa
da, sivil toplum, meslekî ve benzeri diğer örgütlenmelerini de mutlaka
yerleştirmek zorundayız, onları dikkate almak zorundayız, onları önemsemek
zorundayız. Kuşkumuz odur ki bizim, bu yasa tasarısı, beklenmedik bir şekilde,
öğretmenlerin demokratik örgütlenmelerini zayıflatacak ve en haklı talepleri
için verecekleri toplumsal mücadelenin gücünü de azaltacaktır; çünkü, yasa
tasarısında, kariyer basamakları arasındaki geçişlerin koşulları ve daha birçok
husus ve esasların yönetmelikle belirtileceği, düzenleneceği de, ayrıca
belirtilmiştir.
Ülkemizde, yıllardır süregelmekte olan,
AKP döneminde de olağanüstü hız kazanmış çeşitli uygulamalar gözönünde
tutulduğunda, öğretmenlerimizin yükselmelerine engel olabileceğini düşünerek,
demokratik örgütlenmeleri ve yasal mücadeleleri noktasında kaygıya
kapılmamaları ve ürkmemeleri mümkün değildir. Bu ise, demokrasimizin
gelişmesine, demokratik sistemimizin tümüyle gelişmesine hiçbir katkı
sağlamayacak düşüncelerin de yerleşmesine neden olacaktır. Sanıyorum, ne demek
istediğimi herkes çok iyi anlıyor.
Sonuçta, bu yasa, öğretmenler arasında,
eğitim emekçileri arasında dayanışmayı ve birliği zayıflatacaktır,
bireyselliği, rekabeti ve düşmanlığı da kaçınılmaz olarak körükleyecektir.
Demokratik sistemimiz veya geliştirmeye çalıştığımız demokrasimiz için, acaba
bundan nasıl bir yarar umulur, onu da bilemiyorum; bundan nasıl yararlanacağız,
onu da bilemiyorum.
Bakınız, Sayın Gazalcı da değindi;
sayıları biraz azdı, doğru; ama, onların gerçek gücünün ne olduğunu herkes çok
iyi biliyor. Bu akşam 18.30 civarında, bir grup sendikalı öğretmen, eğitim
emekçisi geldi; Meclis önünde, bu yasa tasarısına karşı düşüncelerini ifade
ettiler ve çok doğal, demokratik protestolarını sergilediler.
Benim inancım şu: Eğer, gerçekten iyi bir
şey yapıyor olsaydık, bizi protesto etmez, alkışlarlardı. Ben, öğretmenlerin, o
200 000 üyeli eğitim sendikasının yöneticilerinin "ideolojik
bakıyorlar" denilerek geçiştirilemeyeceği kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akıncı, 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Eğer, gerçekten, öğretmenler için iyi bir
şey yapıyor olsaydık -bir kez daha söylüyorum- bizi protesto etmez,
alkışlarlardı. Ben, umut ediyorum ki, hiçbir sendika yöneticisi, kendileri
lehine, çalışanlar lehine çıkarılacak bir yasaya karşı böylesine aymazca bir
tutum sergilemezler.
Tüm bunları yeniden düşündüğümüzde,
kimileri kayırılıp korunan, kimileri örselenip itilip kakılan, kendi meslekî
ilişkileri içerisinde olumsuz yönde etkilenen, yükselemediği için velisinin,
öğrencisinin, hatta, ailesinin gözünde prestij yitirmiş, o nedenle de çalışma
heyecanı azalmış bir öğretmen ordusu yaratmak istemiyorsak, bu yasa tasarısını
bir kenara bırakalım; öğretmenlerin sorunlarına daha köklü çözümler aramak
umuduyla yeni değerlendirmeler yapalım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.
Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Avni Doğan; buyurun.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan, hepinize saygılar
sunarım.
Tabiî, önce, netleştirilmesi gereken bir
konu var. Sayın sözcü, biraz önce, benim eğitime ideolojik bakılmaması
gerektiği konusundaki sözlerimi eleştirdi ve "biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak -çünkü grup adına konuştu- konuya ideolojik bakıyoruz" dedi.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sosyal demokrat
ideoloji...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet, "sosyal
demokrat ideolojisiyle bakıyoruz" dedi.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siz nasıl
bakıyorsunuz, ben onu merak ediyorum!..
BAŞKAN - Sayın Doğan, bir dakika...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Ben, eğitim
konusuna ideolojik bakılmaması gerektiğini...
BAŞKAN - Sayın Doğan, şahsınız adına söz
hakkınızı kullanıyorsunuz, sataşmadan dolayı değil.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tabiî, şahsım adına
konuşuyorum.
Ben, komisyonda, eğitim konusuna ideolojik
bakılmaması gerektiği konusunu Cumhuriyet Halk Partili üyelerden çok duydum;
Sayın Vekilden de duydum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Ben öyle bir
şey demedim!
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Demek ki, bir karar
verememişler; ideolojik bakılsın mı bakılmasın mı... Demek ki, Cumhuriyet Halk
Partisinde böyle bir kararsızlık var. Bizim ideolojimiz belli...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne?..
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Adalet ve Kalkınma
Partisinin ideolojisi, muhafazakâr demokrasidir. Biz, muhafazakâr demokrasi
ideolojisiyle, iki ay evvel seçime girdik ve yüzde 42 oy aldık.
HASAN ÖREN (Manisa) - 41,6...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu ideoloji,
milletin de tasdik ettiği bir ideolojidir. Muhafazakâr demokrasinin ve bizim
bir ilkemiz var: Bilim söz konusu olduğu zaman, bilimi, müspet bilimi bütün
ideolojilerin üstünde görürüz; buna, kendi ideolojimiz de dahildir; mesele
budur. Bizim Cumhuriyet Halk Partisiyle aramızdaki fark, biz, bilimi ideolojiye
feda etmeyiz, bilim her şeyin üstündedir; bizim yapmak istediğimiz şey budur.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bravo, gerçekten
buna inanıyorsanız, bravo!
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Benim ideolojim de
nettir, muhafazakâr demokrasidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Millî görüşe ne
oldu?!.
AVNİ DOĞAN (Devamla) -Şimdi, tabiî, sosyal
demokratlara diyeceğim bir şey yok; sosyal demokrat ideolojiye saygılıyım.
İnşallah siz de sosyal demokratsınız; ama, bu gidişle, sosyal demokratlık da
bize kalıyor; o kadar muhafazakârsınız ki, maşallah, sosyal demokrasiyi de
temsil etmek AK Partiye kalıyor; onu da, seve seve biz temsil ederiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Estağfurullah!..
Estağfurullah!..
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Sayın Doğan, TÜBİTAK'ı allak bullak
ettiniz...
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Benim, öğretmenleri
küçümsediğimi söyledi. Değerli arkadaşlar, ben, bu konuda polemik yapılmaması
konusunu söyledim. Yirmidört yıl üç ay öğretmenlik yapan biri, 3 çocuğunu
öğretmenlik maaşıyla büyüten biri, eşi öğretmen biri, kardeşi öğretmen biri,
sülalesinin yarısı öğretmen biri öğretmenliği küçümsemez. Hüsrev Hatemi'nin bir
şiiri aklıma geldi, der ki: "Halk türküsü dinlemekle halk
olmuşlardır." Ben öğretmenim, öğretmen! Kimse, öğretmen üzerinde polemik
yaparak öğretmenin hakkını savunamaz. Ben damdan düşenim. Onun için, öğretmeni
benim küçümsemem kendimi küçümsememdir; öyle bir şey olmaz.
Ben şunu söyledim; dedim ki: Okullarda
çeşitli öğretmenler var, ziraat mühendisi öğretmenler de var; şimdi, Tarım
Bakanlığının kapısında yığılılar; diyorlar ki: "Efendim, ben yedi senedir
öğretmenlik yapıyorum; ama, ben ziraat mühendisiyim; beni Tarım Bakanlığına
al." Enerji Bakanlığının kapısında yığılılar; diyorlar ki: "Yıllardır
öğretmenlik yapıyorum; ama, ben jeoloji mühendisiyim, beni Enerji Bakanlığına
al." Bunlar Türkiye'nin gerçekleri değil mi?!
Şimdi, bakın, beni öğretmeni küçümsemekle
itham eden arkadaşım "ben, çocuğumu okula göndereceğim zaman hangi okul
iyi diye sordum" dedi; öyle dedi, değil mi. Demek ki, kötü okullar da var
ve "bir de hangi öğretmen iyi diye
sordum" dedi; demek ki, kötü öğretmenler de var. Hangi öğretmen kötü?!.
Hangi öğretmeni kötülükle suçluyorsunuz?!. İşte, ben, yirmidört yıllık meslek
hayatım boyunca, bazı öğretmenleri iyi, bazı öğretmenleri kötü diye ayıran...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, 1 dakika eksüre
veriyorum, lütfen tamamlayın.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.
Yirmidört yıllık öğretmenlik hayatım,
benim ömrüm, bazı okullara iyi, bazı okullara kötü diyen, bazı öğretmenlere
iyi, bazı öğretmenlere kötü diyen o karanlık zihniyetle mücadeleyle geçti. İşte
benim öğretmenliğe bakışım, işte bizi eleştirenlerin öğretmenliğe bakışı!..
Bizi öğretmenler dinliyor; biz onların
hakemliğine güveniyoruz. Onların vicdanından daha büyük mahkeme tanımıyorum,
yirmidört yıl öğretmenlik yapan biri olarak. Bakalım onların vicdanı kime hak
verecek.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasındaki yüzde 10'un yüzde 20, yüzde
20'nin yüzde 40 olarak değiştirilmesini öneririz.
Saygılarımızla.
Mustafa Gazalcı |
Hüseyin Özcan |
Mehmet Küçükaşık |
|
|
Denizli |
Mersin |
Bursa |
|
Naci Aslan |
|
Zekeriya Akıncı |
Ağrı Ankara
BAŞKAN - Şimdi okutacağım ikinci önerge
aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki biçimde
değiştirilmesini öneririz.
"Sınav üç yılda bir kez olmak üzere
ÖSYM'ce yapılır"
M. Şerif Ertuğrul |
Mustafa Gazalcı |
Hüseyin Özcan |
|
|
Muş |
Denizli |
Mersin |
|
Zekeriya Akıncı |
Mehmet Küçükaşık |
Naci Aslan |
|
Ankara |
Bursa |
Ağrı |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, komisyon
çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)
-Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.
Sayın Gazalcı, süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; yeniden söz aldığım için çok özür dilerim. Şimdi, biz,
önergemizde sınavın üç yılda bir yapılmasını istiyoruz; eğer kontenjan
eksikliği olursa; yani, başöğretmenlik ve uzman öğretmenlik için ayrılan
sınırlamanın altında olursa sınav açma yetkisi veriyoruz.
Gerçekten, bu konuyu arkadaşların
takdirine sunuyoruz. Öğretmenlerin, her yıl, asıl işlerini bırakarak bir sınav
peşinde koşmalarının doğru olmadığı kanısındayız. Biz, altkomisyonda bu karara
vardık, sınav üç yılda bir olsun dedik, az önce burada konuşan Sayın Avni Doğan
da dahil olmak üzere, öteki arkadaşlarımız dahil olmak üzere. Arkadaş, kendi
düşüncesini, öğretmenlikle ilgili düşüncesini söyleyeceği yerde, sürekli,
bizlerin adlarını vererek bizim düşüncelerimizi eleştirdi; ama, ben, saygıyla
karşılıyorum.
Bu önergenin kabulünü diliyoruz; yani, üç
yıl, bir sınav için yeterlidir, hükümet, isterse, arada, yine sınav
yapabilecektir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam efendim.
Komisyonun katılamadığı, Hükümetin takdire
bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 614 sıra sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesinin son fıkrasındaki yüzde 10'un yüzde 20, yüzde
20'nin yüzde 40 olarak değiştirilmesini öneririz.
Saygılarımızla.
Mustafa Gazalcı (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET
BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Gerekli başarıyı kazananların
sınırlamaları artırılmalıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesinin "II- Tazminatlar"
kısmının "B- Eğitim, Öğretim Tazminatı" bölümünün birinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Birinci fıkrada sayılanlardan
ayrıca;
a) Başöğretmen unvanını kazanmış olanlara
% 40'ına,
b) Uzman öğretmen unvanını kazanmış
olanlara % 20'sine,"
BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hiçbir polemiğe girmeyeceğim, sadece
konuyu açıklayacağım. Bir mantık hatası bulursanız, bunu çürütürseniz, söz
veriyorum, sizin istediğiniz, hükümetin istediği şekilde oy vereceğim; ama,
lütfen iyi dinleyin. Konuştuklarımda bir mantık hatası bulursanız, sizin
istediğiniz gibi oy vereceğim.
Değerli arkadaşlarım, önce, tasarının 1
inci maddesinin gerekçesine bakıyorum, deniliyor ki: "Öğretmenler için
bilgide ve iş başarımında yarışmayı ön plana çıkaracak bir teşvik sisteminin
kurulması..." Yarışmayı ön plana çıkarmak... Bu yarışma ne menem bir şey
ki, ilkokul 5 inci sınıfta sınav var -5 inci sınıfta yarıştırıyorduk, LGS
sınavını 8 inci sınıfa çektik- seviye tespit sınavları var, üniversite
sınavları var, iş bitti, memurluk
sınavları var. Sınav allah sınav, yarış allah yarış. Bu yarışın içerisinde
eğitim sistemimizin durumu ortada. Çocuklar, gençler bundan nasibini almış,
şimdi, öğretmenler de nasibini alacak. Önce, bu açıdan bakalım.
Bakınız, 100 dilim üzerinden, puanın 50'si
sınavla. Eğer, bundan muaf olmak istiyorsanız, yüksek lisans, doktorayla
uğraşacaksınız. Bir diğeri sicille; yüzde 10'u sicil. Bu ne demektir biliyor
musunuz; müdüre yağcılıkta yarışacaksınız; çünkü, bu ülkede hiç kimse
sicillerin objektif kriterlerle verildiğini söyleyemez. Bir diğeri,
etkinlikler; yani, o 100 dilimlik puanı etkileyenlerden birisi de etkinlikler.
Kendini yetiştirme yerine etkinlik peşinde koşacaksınız. İşin ilginci, bir
araştırma yaptım, bu etkinliklerle ilgili ödül alan, takdirname alan
öğretmenlik branşlarına baktım, beden eğitimi, müzik ve edebiyatçılar ezici
çoğunlukla bu etkinliklerde önde. Matematikçiler ne olacak, fizikçiler ne
olacak?.. Coğrafyacı, bir etkinlik düzenlemek için kutuplara gezi mi
düzenleyecek?.. Din dersi öğretmeni cuma namazlarına çocukları getirmek için
etkinlik mi düzenleyecek?.. Ne yapacak?..
Değerli arkadaşlarım, kesinlikle
ayrıntıları düşünülmemiş bir tasarı. Mesela...
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Polemik yapma!
Polemik yapıyorsun...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Polemik
yapmıyorum canım! Polemik yapmıyorum... Hemen "din dersi" deyince
alınma, ben de Müslümanım, nereden sen benden fazla alınıyorsun; o hakkı sana
kim veriyor?! (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, bir şey söyleyeyim. Mesela,
etkinliklerin kapsamına benim görevim girer mi?
Değerli arkadaşlarım, ben fizik
öğretmeniyim, bir sonraki dönemde öğretmenliğe dönsem... Ben, Millî Eğitim
Komisyonu üyeliği yapıyorum, bu kanun tasarısının konuşulmasında söz sahibi
olan 550 kişiden birisiyim. Bu yaptığım çalışma...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Başöğretmen
olamayacaksın diye böyle yapıyorsun!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ünal Bey, millî
laf atma şampiyonumuz, bak, yoğurt kesesi ağzından eskir. Allahaşkına!..
BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakınız, bu
etkinliklerin içerisine, örneğin bu komisyonda yapılan çalışma dahil mi, bir
katkısı olacak mı, belli değil. Bütün bunlar nereye bırakılmış; yönetmelikle
şekillenecek. Kusura bakmasın, ben, yönetmelik konusunda Sayın Bakana
güvenemiyorum. Türkiye Cumhuriyetinin yönetmelik değiştirme şampiyonudur Sayın
Hüseyin Çelik.
Ben, bugün, burada olmamasını
yadırgamıştım; ama, az önce öğrendim ki, çocuğunun ameliyatıyla ilgili bir
durum varmış; o açıdan o yadırgamayı geri alıyorum, çocuğumuza da acil şifalar
diliyorum.
28 yönetmelik değiştirerek, görev süresi
içerisinde bir şampiyon! Ben iddia ediyorum, bu yönetmelik çıksın, eğer ayda
iki kere değişmezse... Çünkü, ayrıntıları düşünülmeden yapılmış bir iş.
Yine bu tasarıyla, bakınız, neler çıkacak
karşımıza: Veliler, fizikî şartlarla ilgili bile tercih aşamasındalar,
merkezdeki okulları istiyorlar, kenar mahallelerdeki okullara gitmiyorlar. Bu
yasayla birlikte, tercihlerin arasına, bir de başöğretmendi, uzman öğretmendi,
öğretmendi tartışması girecek.
Değerli arkadaşlarım, rakamları
yuvarlatarak veriyorum, 60 000 başöğretmen... Maliye Bakanlığının, hepsine
kadro verdiğini ve hepsinin başöğretmen olduğunu düşünelim. Türkiye'de 60 000
okul var -halk eğitimleri dahil ediyorum, 58 000 küsur- her okula bir
başöğretmen düşer. O zaman, siz, bunların hepsini müdür yapacaksınız. Müdür
yapıyorsanız -bakınız, yani, gerçekten bir mantıksızlık var- sınıf ortamında
başöğretmenden yararlanmayacaksanız bunu niye yaptınız?.. Yok, başöğretmenleri
müdür yapmayacaksanız, o zaman uzman öğretmen müdür olursa, onun emrinde
başöğ-retmeni nasıl çalıştıracaksınız?.. Sonra, bu başöğretmenlerin bölgesel
dağılımını nasıl yapacaksınız? Köylere nasıl dağıtacaksınız? Bu başöğretmenlik
kadrosunu branşlara nasıl dağıtacaksınız? Matematikçi, fizikçi... Peki,
müzikçileri nasıl seçeceksiniz, resimcileri nasıl seçeceksiniz? Bunu, bu
şekilde çözmek mümkün değil diye düşünüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Onu
çözebilseydin iktidar olurdun zaten!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
yine, bu yasayla, denetim sistemi bitecek. Biliyor musunuz ki, öğretmen, en
fazla denetlenen kişidir; öğrenci denetler, veli denetler, okul müdürü
denetler, kaymakam denetler, Bakanlık denetler, herkes öğretmeni denetler. Bu
sistemin aksayan bir tarafı var, bunlar giderilebilir; ama, bu tasarı
yasalaşırsa, denetim mekanizması ortadan kalkacak. Bir kere başöğretmen olan
bir kişiyi, o hakkı eline alan bir kişiyi nasıl denetleyeceksiniz, geri
yaptırımı var mı?
"Efendim, apolet..." Bakınız,
ben bu apolet tartışmasına bir nokta koymak istiyorum. Apolet omuzda olur,
pırpır kolda olur. Bu, apolet tartışması değil, bu, pırpır tartışması.
Öğretmenleri, er, onbaşı, çavuş yerine koyuyorsunuz. Yani, verdiğiniz o
rakamlar, apolet rakamı mıdır? Otuz yıllık
bir öğretmen ile 21 yaşındaki apoletli bir çocuğun maaşına bir bakalım,
hangisi fazla alıyor! Bu, apolet tartışması değil. Az önce, bana, 5 tane mesaj
geldi -bunlar, benim öğretmen olmuş öğrencilerimdendi- aynen şöyle diyorlar:
"Hocam, 6245 sayılı Harcırah Kanununda yapılan değişiklikle asker, polis,
savcı, hâkim yolluk alıyor; öğretmenler yolluk alamıyorlar. Ben, Artvin'den
Yalova'ya tayin edildim, yolluğumu alamadım. Siz benim öğretmenim olarak, bunu,
o kürsüde bağırır mısınız! Önce, bu yolluk meselesini çözsün" diyorlar.
Ödediniz mi öğretmenlerin yolluklarını? Burada, efendim, öğretmenlerin
haklarını koruyacakmışız... Bunlar masal, arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, öğretmenlik
bir sanattır, bir iletişim becerisi kurma işidir, düzgün konuşma işidir, bir
dava işidir; öğretmenlik, bir sabırdır, kendini adamadır. Bütün bunların
içerisinde sınavın, ekonomik haklarındaki, az da olsa, birtakım
iyileştirmelerin payı olabilir; ama, tek başına bunlar yeterli değildir; hiçbir
zaman, dünyanın hiçbir yerinde de tek başına bunlar yeterli olamaz. Doktor
ameliyatını yapar, sonucu kısa sürede görürsünüz. Ameliyatı doğru yapmışsa
hastayı kurtarır, doğru yapmamışsa hasta ölür; ama, öğretmenin yaptığı işin
sonucunu hemen görme şansınız yoktur, uzun yıllar sonra bunu görürsünüz; bu,
başka bir iştir. Öğretmenlik için 210 noktada yeterlilik gereklidir.
Burada bir başka sorun, tabiî ki...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayma sakın
ha!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neymiş o 210
nokta?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - 210'unu da mı
sayayım sana şimdi?! Gel, sana özel ders vereyim ben dışarıda.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetten bu
yana öğretmenlik, bir davanın parçasıydı; halkı aydınlatacaktı, halkın önünü
açacaktı; çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın bir aracıydı öğretmen. Son yıllarda
bu özelliği kaybettik. Bunu kaybetmekle birlikte, artık bunu kaybettiğimizi
yasalaştırıyoruz. Öğretmen, artık bir dava adamı değil, bir ideal adamı değil,
kendi kariyerinin peşinde koşan bir adam olacak. Her yıl sınav, her yıl
sınav... Her yıl seçim olsa sizin haliniz nice olurdu, bizim halimiz nice
olurdu?!
HASAN KARA (Kilis) - Siz giderdiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Kaçıncı sıradan
seçildin sen?
HASAN KARA (Kilis) - Birinci sıradan.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir misin; emin
misin; öğreneceğim, yarın bakacağım.
Ondördüncü sıradan seçilen var da onun
için diyorum.
HASAN KARA (Kilis) - Sen aynaya bak;
kendine bak!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben birinci
sıradan seçildim.
Her yıl seçim olsa hepimizi bir telaş
almaz mı...
Bakın, değerli arkadaşlarım, öğretmenler
için de her yıl sınav olmasının çok yanlış olduğunu düşünüyorum.
Öğretmen yetiştirme politikamız yok, bunu
bir düzeltelim. Bakınız, bir araştırma yapılmış, 78 eğitim fakültesinin 19'unda
hiç profesör yok, 30'unda doçent yok, 14'ünde hem profesör hem doçent yok. Bu
ülkede, derslik başına ortalama öğrenci sayısı 56 ve bunu 30'a düşürmek için 3
200 okul yapmamız lazım, 100 000 yeni öğretmen almamız lazım ve 5 katrilyon
lira para lazım.
ASIM AYKAN (Trabzon)- Çalınmasaydı...
MUHARREM İNCE (Devamla)- Evet, doğru
söylüyorsunuz, çalınmasaydı bu paralarımız vardı. O çalınanları geri
alacaksınız; göreviniz bu; ama, şunu da yapacaksınız: Mesela, çok yetenekli
çocuklar var; 24 yaşında gemi alıyorlar, 26 yaşında ucuz mısır ithalatı
yapıyorlar. Bu çocukları da bulacaksınız; sonra, bir bakacaksınız bunların
babalarına, acaba, ne iş yapıyorlar! Buna da bakacaksınız.
HASAN ÖREN (Manisa)- Yetenekli baba
onlar!..
MUHARREM İNCE (Devamla)- Çocuklar
yetenekli!..
HASAN ÖREN (Manisa)- Babaları da yetenekli!..
MUHARREM İNCE (Devamla)- Babasına
çekmiş!.. Yetenekli!.. Buna da bakacaksınız...
Ben, siz çaldınız diyor muyum...
Çaldılar... Bu ülkede yıllarca çaldılar; ama, şimdi, sizin göreviniz bu
çalınanları geri almak, yeni çalınmaların da önünü tıkamak zorundasınız.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bize yardımcı
olmanız lazım.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabiî ki,
yardımcıyız biz; buyurun gelin; gelin, yardımcı olalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bunun "kariyer basamakları" gibi, böyle, ilk bakışta hoş sözlerle
ifade edilmesi, onun gerçekten bir kariyer olması anlamına gelmez. Benim çok
hoşuma gider, Nejat Uygur'un bir hikâyesi vardı; diyordu ki:
"Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrasında enstrümantist; üff, ne büyük
adam!.." Buraya, adına "kariyer" falan deyince, hemen oraya
kariyer gelmiyor.
"Öğretmenlik mesleğinin cazibesini
artırmak" diye bir cümle var orada; yani, böyle olmamalı. "İtibarını
artırmak, prestijini artırmak" olmalı. Neyin cazibesini artırıyoruz biz?
Okullar kapanınca getiriyorsunuz bunu,
farkında mısınız? Bu, çok incelikli düşünülmüştür; yani, sakın yanlış anlamayın
-ben de, bir inşaatın teknik özelliklerinden anlamam- öğretmen olmadığınız için
söylüyorum, okullar açıkken getirseydiniz bunu, göreyim sizi; kıyamet
kopardı!.. Kıyamet kopardı!..
RESUL TOSUN (Tokat)- Altı aydır
tartışılıyor bu.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakınız, bu,
dikkatinizi çekiyor mu; en fazla gerilimli tartışmalar, eğitimle ilgili
tartışmalar. Neden böyle?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Niye?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Çünkü, eğitimle
ilgili tartışmalarda bir dayatma içine giriyorsunuz; yanlışlık burada.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Çok
ideolojik!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, hiçbir
ideolojik... Hangi lafım ideolojikti allahaşkına, hangi lafım ideolojikti?!..
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Her lafın
ideolojik!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bütün
tartışmaları, eğitimle ilgili... Bakınız, her getirdiğiniz eğitimle ilgili
olayda bir gerilim yaratıyorsunuz.
RESUL TOSUN (Tokat)- CHP yaratıyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, burada çok ilginç bir şey var, bugün dikkatimi çekti biliyor
musunuz; Meclis albümüne baktım, hepimizin fotoğraflarının, özgeçmişimizin
yazıldığı yerde, Meclis Başkanlığının bir ayıbıdır bu, hiç öğretmen yok. (AK
Parti sıralarından "var, var" sesleri)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Var.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yok... Ben
milletvekilliğinden istifa edeceğim yarın, varsa orada yazılan; siz edecek
misiniz? Araştırdım diyorum.
Şöyle yazıyor... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Profesörleri
öğretmen olarak görmüyor musun?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Açtım, diyor ki,
bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dinleyin yahu... Bir dinleyin...
Ben, öğretmen yazdım. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Bir dinler misiniz, ben bir açıklayayım.
Bakınız, orada şöyle yazmış...
Bir anlatayım, bir anlatayım, müsaade
edin.
Ben, özgeçmişimi yazarken, "Muharrem
İnce, fizik öğretmeni" diye yazdım. Seçim kampanyalarımda, broşürlerimde
de ısrarla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, size, 1 dakikalık
eksüre veriyorum.
Buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu güzel
konuşmayı kesmeyin.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür
ederim.
Olay şöyleydi: Eğitimci yazıyorlar oraya.
Eğitimci yazdılar mı, kendimizi... Yani, böyle daha yükseklerde falan mı
göreceğiz?!
Ben, mesleğimi öğretmen olarak yazıyorum,
oradan da, aşağıdan, bakın, meslekleri tarayın Resul Bey, öğretmen yok. Doğrusu
bunun öğretmenliktir, öğretmen olarak yazılmalıdır. Yani, orada bile, bu
Meclisin albümünde bile, öğretmenlik mesleğine tahammül edilememiş.
RESUL TOSUN (Tokat) - Meslekler
yazılmamış, okullar yazılmış.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, bunu
anlatmaya çalışıyorum; yoksa, ben, buraya geldiğimde polemik yapmak istesem,
bunun daniskasını yaparım. Yani, Avni Doğan Ağabeyimiz "biz, bilimi
ideolojiye feda etmeyiz" diyor. TÜBİTAK'ı feda edersiniz ama!.. Değil mi?
TÜBİTAK'ı feda edersiniz!.. Yoksa...
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Polemik
yapmayın!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Polemik yapmak
istesem, bunun alasını yapardım; ama, bir öğretmen olarak, öğretmenlikle ilgili
bir kanun görüşülürken, polemik yapmanın doğru olmayacağı görüşündeyim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanunun 2 nci maddesi
1.1.2005 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Temel Kanunu ve Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, gerçekten,
Anamur'da -hükümetimizin yapmadığı, 3 hayırseverin yaptığı- güzel gelişmeler
yaşandı. İlki, Sayın Bayram Tuna'nın, Gercebahşiş Köyüne bir ilköğretim okulu
temeli atmasıdır. İkincisi ise, Evciler Köyü Nihat Sarı İlköğretim Okulunu
yaptıran Nihat Sarı'ya, ayrıca Anamur İsmihan Çerçi Anaokulunun arsasını
sağlayan Gani Uygur'a -çok teşekkür ediyoruz bu katkılarından dolayı- plaket
verilmesi törenleri idi.
Düzenlediği tören için Mersin Valisine ve
Anamur Kaymakamına da çok teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim
Bakanlığı, ne zaman bir taslak hazırlığı içinde olsa, şimdi hangi kurumsal yapı
deforme edilecek endişesiyle bekler olduk.
Bir meslek grubunu doğrudan ilgilendiren
ve ciddî değişiklikler içeren bir kanun tasarısını görüşüyoruz.
Yasalar, toplumun ilgili çevrelerinin,
üniversitelerin görüşü alınarak, ortak aklın gösterdiği istikamette yapılır ve
toplumsal mutabakat sağlanır; fakat, hükümet, eğitim emekçilerinin çalışma
yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bir tasarıyı hazırlarken, eğitim işkolunda
örgütlü sendikaların görüşünü almamıştır.
Değerli milletvekilleri, tasarı, çalışma
barışını olumsuz etkileyecek, öğretmenler arasında hiyerarşiyi artırmaktan
başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu tasarı, öğretmenlik mesleğinin özüne, etik
değerlere ve örgütlenme kültürüne aykırı bir öz taşımaktadır.
Tasarıyla, performans değerlendirmesi öne
çıkarılmaktadır. Bu tasarıyla, öğretmenler, her yıl, bir nevi, yeterlilik
sınavına tabi tutulacaklardır. Bu hususlar üzerinde ciddiyetle durulması
gerekmektedir.
Bu tasarı, öğretmenleri "aday",
"öğretmen", "uzman", "başöğretmen" şeklinde
sınıflandıracak ve ücretler, bu rütbeleme tekniğine göre belirlenecektir.
Çıkarılacak yasayla, öğretmenlerin
niteliğinin yükseleceğini iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir.
1739 sayılı Yasanın 43 üncü maddesi,
öğretmenliği, uzmanlık mesleği olarak tanımlar. Öğretmenlik zaten uzmanlık
mesleği olduğu için, bu tasarı, öğretmenlerin kazanılmış haklarını ortadan
kaldırmaya yönelik bir nitelik taşımaktadır.
Her yıl yapılacak sınavda alınan puanın
yanı sıra, başarı, kıdem gibi kıstaslar baz alınarak, öğretmenler
ayrıştırılacaktır. Kastedilen sınav için bölgelerarası farklılıkları gözardı
ederek, başarı gibi sübjektif nitelik taşıyan kriterlerle yola çıkmak, eğitim
sisteminin zaten sağlıklı olmayan yapısını tamamen çıkmaza sokacaktır.
"Eğitimde toplam kalite
yönetimi", "verimlilik", "sözleşmeli personel",
"esnek çalışma" gibi kavramların performans değerlendirmesiyle
birlikte anılır olması, hükümetin iş barışına, çalışma yaşamına bakış açısını göstermektedir.
Hatırlayacağınız gibi, hükümet,
çalışanların değil, işverenlerin taleplerine odaklandığını İş Yasası
görüşmelerinde de ortaya koymuştur.
Tasarı, öğretmenlere rütbe vermeyi
hedeflerken, aynı zamanda, öğretmenlerin idarî makamlara bağımlılığını da
artırıcı bir nitelik taşımaktadır.
1 inci maddenin gerekçesinde
"öğretmenler için, bilgide ve iş başarımında yarışmayı önplana çıkaracak
bir teşvik sisteminin gereği duyulmuştur" denilmektedir.
Bu cümleden hareketle, eğitim sürecinin
her aşamasında kazanma hırsı yaygınlaşacaktır. Çok kazanma hırsı, başta
öğretmenler olmak üzere, eğitim emekçilerinin tamamını etkisi altına alacaktır.
Yapılmak istenilen, mesleğinin önüne yeni
sıfatlar ekletmek uğruna, öğretmenin onurunun incitilmesi ve eğitim
emekçilerinin örgütlülüğünün zayıflatılmasıdır.
Eğitimcilerin en doğal hakkı olan grevli
toplusözleşmeli sendikal haklarının bir an önce yasal güvenceye alınması
gerekmektedir.
Bütün meslek grupları için meslekî
yeniliklerle tanışmanın ve kendini donatmanın en yaygın yöntemlerinden biri
hizmetiçi eğitim seminerleridir.
Öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak ve
farklı ücret politikaları uygulamak, eşit işe eşit ücret ilkesine tamamen
aykırı bir uygulama olacaktır.
Sayın milletvekilleri, açıkça ifade
ediyorum, bu tasarı çalışma barışını bozacaktır, öğretmenler arasındaki meslekî
dayanışmayı ortadan kaldıracaktır; öğretmenleri birbirleriyle rakip konumuna
getirip yarışa sokacak, çalışanlar arasında güven ilişkisini zedeleyecek
niteliktedir.
Aynı okulda, aynı düzeydeki sınıfları
okutan iki öğretmen arasındaki ücret farklılığı, çalışma barışı açısından kabul
edilebilir bir uygulama olamaz.
Tasarının bir diğer olumsuz yanı ise,
öğrenci velileri ile okul idarelerini karşı karşıya getirecek olmasıdır.
Öğrenci velileri arasında hiç de hoş olmayan bir rekabet ortamı doğacak ve
çocuğunun sınıfına başöğretmen, uzman öğretmen girmesini sağlamak için,
velilerin çeşitli arayışlara girmesine neden olacaktır.
Hiç şüpheniz olmasın, bu tasarı
yasalaştığı takdirde, milletvekillerine kadar torpil aranacaktır.
Öğretmenlerin her yıl girecekleri kariyer
sınavı puanının, başka kıstaslarla birlikte değerlendirilecek olması,
beraberinde şaibeli ilişkileri de getirecektir.
Tasarı, bu haliyle yasalaşması halinde,
eğitim kurumlarındaki partizanlığı, adam kayırmacılığı yaygınlaştıracaktır.
Öyle anlaşılıyor ki, bu tasarı AKP
oylarıyla yasalaşacak; fakat, hiç olmazsa, bazı aksaklıklarını giderin. Temel
yükselme ölçütü olarak sınavı baz aldığınıza göre, sınavda başarılı olan
öğretmenlerin sayısı, serbest öğretmen kadrosunun yüzde 10'unu aştığı takdirde,
nasıl bir yol izlenecektir? Devlet memurluğu sınavındaki gibi, evlerine
kazandınız sonuç belgesi getiren postacıların gelmesini mi bekleyeceklerdir ?!
Tasarıda, yüzde 10'unun başöğretmen, yüzde
20'sinin uzman öğretmen olacağı şeklindeki düzenleme, yerinde bir yaklaşım
değildir. Konulacak somut başarı ölçütlerinde, başarılı olan öğretmenlerin
tamamı ödüllendirilmelidir.
Bir önemli nokta ise, bu tasarı,
derecelendirmeyi sağlayacak, yasanın uygulanmasını güvenceye alacak önlemlerden
yoksundur. Tasarının 1 inci maddesi "toplam serbest kadro sayısı içinde,
başöğretmen sayısı yüzde 10'u, uzman öğretmen sayısı ise yüzde 20'yi
geçemez" kuralına yer vermektedir. Bu kural, üst sınırı içermesine rağmen
alt sınırı belirlememiştir. Yani, Sayın Bakan, isterse bu sınırı sıfıra kadar
indirebilecek mi?
Aynı aksaklık, uzman ve başöğretmenler
için sağlanan ücret artışları için de geçerlidir. Sağlanacak ücret artışı da
yöneticinin takdirine bırakılmıştır. Bu takdir hakkı lehte bile kullanılsa,
toplam öğretmen sayısının ancak yüzde
30'u bu ücretlerden faydalanabilecektir.
Hükümet, öğretmenler arasında
"kariyer basamağı" adı altında ayrıcalıklı sınıflar yaratmak yerine,
yoksulluk sınırının altında yaşayan eğitim emekçilerinin tamamının, ücretler
başta olmak üzere, tüm ekonomik sosyal haklarına dönük iyileştirmeler yapmakla
meşgul olmalıdır. Öğretmenlerin bir bölümüne değil, tümüne yansıyacak ücret
artışı düzenlemeleri yapılmalıdır.
Ayrıca, fen-edebiyat fakültelerinden mezun
olan ve formasyon alan gençlerimizin sorunları çözülmelidir. Devlet, kendi
okulunda fen-edebiyat fakültesi mezunu bir gencimizi vekil öğretmen olarak
çalıştırmakta; fakat, aynı genç özel okulda çalışmak istediğinde, Talim ve
Terbiye Kurulu kararı gerekçe gösterilerek, bu gençlerin sınıf öğretmeni olarak
derslere girmesine mâni olunmaktadır. Bu konuda gerekli düzenlemelerin
yapılması ve eğitim fakültelerinden mezun olan binlerce gencin mağdur
edilmemesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Eğitim sistemimizin ciddî yapısal
problemleri olmasına karşın, hükümet eğitim sisteminin sorunlarını çözme
iddiasında değildir.
Bu tasarıdan da anlaşılacağı gibi, eğitim
başta olmak üzere, kamusal alanda siyasallaşma amacı öne çıkmaktadır ki, bunu
kaygıyla izlemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anlatmaya çalıştığımız olumsuzlukları nedeniyle bu tasarıya ret oyu
vereceğimizi belirtir, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; istiyorsunuz ki, biz, hükümetten
gelen bu tasarıları buradan geçireceğiz; şu muhalefet de olmasa, konuşmasalar
da, Meclis 15.00'te açılsa, 17.00'de de kapansa.
RESUL TOSUN (Tokat) - Muhalefetsiz olmaz!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet...
Yani, buna fırsat vermeyeceğiz.
Biliyorsunuz ki, doğru olarak getirdiğiniz her kanuna burada hep destek verdik;
doğru bulmadığımız, uygun bulmadığımız her tasarınızı, her teklifinizi de, Yüce
Milletimizin bize verdiği görev çerçevesinde engellemeye çalışacağız.
RESUL TOSUN (Tokat) - Hakkınızdır.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayısal
çoğunluğumuz yeter, yetmez; ama, misyonumuz budur. Bugün, bu saatte
görüştüğümüz kanun tasarısı da, doğru bulmadığımız, uygun bulmadığımız bir
tasarıdır. Temenni ederiz ki, son anda sağduyunuz galip gelir de, bu tasarıya
ret oyu verirsiniz.
Sayın Avni Doğan burada mı, salonda mı?
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Buradayım.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Doğan, ben
de, bu Parlamentoya, sınıftan, tebeşiri bırakıp gelenlerden biriyim, uzun süre
de bu işi yapmış biriyim.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Güzel...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli mesai
arkadaşlarım, bakınız, tıpta kariyer basamağını anlarız; yani, kalp ameliyatı
yapmak için, tıp fakültesini bitiren bir doktorun epeyce bir merhale katetmesi
gerekir ya da biyolojik bir teknik, biyokimya tahlili yapmak için belli
aşamalardan geçmek lazım; bunu anlarız. Askerlikte kariyer basamağını zaten çok
doğal karşılamamız gerekir; yani, başçavuş 40 kişiyi sevk ve idare eder,
yüzbaşı 300 kişiyi sevk ve idare eder, Genelkurmay başkanı da Türk Silahlı
Kuvvetlerini sevk ve idare eder. Orada da bir kariyer kriterine ihtiyaç var.
Şimdi, aynı ilköğretim okulunda, 2/A, 2/B,
2/C, 2/D sınıfları için aynı müfredat, aynı öğrenci yaş grubu, aynı seviye;
2/A'nın öğretmeni başöğretmen, 2/B'ninki uzman öğretmen, 2/C'ninki de
-meslektaşlarım beni bağışlasın- düz öğretmen... Ben, Millî Eğitim Komisyonu
üyesi değilim. Sayın Elkatmış'la, sevgili Elkatmış'la beraber, zevkle
çalışıyoruz. Gönlüm arzu ederdi ki, Millî Eğitim Komisyonu üyesi olsaydım.
Yani, bu, millî eğitim açısından, eğitim
doktrini, eğitim psikolojisi, her açıdan yanlış da, insan hakları boyutu
bakımından da çok şık ve sempatik olmayan bir tasarıdır.
Geçen yasama yılında, bu Parlamentoda,
buradan bir şey söylemiştim. Bir kelime eksiğiyle söylediğim için de, Sayın
Toptan, eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak, sataşma gerekçesiyle, söz almıştı.
Bakın, ben, şimdi, onu, o bir kelime eksiği telafi ederek, bir daha dikkatinize
sunmak istiyorum: Bu ülkede, istisnalar hariç -istisna sayın bakanlar hariç-
gelmiş geçmiş birçok Millî Eğitim Bakanı, millî eğitim camiasında iz
bırakacağım düşüncesiyle birtakım girişimlerde bulunmuş ve neticede, Millî
Eğitim Bakanlığında yara bırakmıştır. Altını çizerek bunu tekrar ediyorum; ama,
istisnaları da bu kez koyuyorum.
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bir sınav
yapacak. Sayın Bakan burada yok; değerli yavrusuna da acil şifalar diliyorum.
Ben, Eğitim Teknolojilerinin yaptığı sınava iki kere girdim; öğretmen olarak
girdim. Eğitim Teknolojileri, lütfedip, bana, sınav sonucunu bile bildirmedi,
sizin iktidarınızdan önce. Eğitim Teknolojilerinin yapacağı hiçbir sınava
güvenmem, kimsenin de güvenmesini tavsiye etmem.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz olsaydık,
bildirmiştik.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Efendim, dinler
misiniz.
Şimdi, arkadaşlar demin önerge verdiler;
dediler ki, sınavı ÖSYM yapsın.
AHMET YENİ (Samsun) - Sınavı ÖSYM yapacak
zaten.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, ben,
şahsen, temelli karşı çıktığım bir kanun tasarısına, önerge de vermem, temelli
karşı çıkarım. Velev ki verdik, bunu da reddettiniz. Niye reddettiniz?!.. Yani,
ÖSYM'ye biraz güvencimiz var.
AHMET YENİ (Samsun) - Tasarıda var; siz
okumamışsınız. Bakın, burada yazıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben öğretmenim;
ben, EĞİTEK'in yaptığı sınava güvenmiyorum kardeşim. Yani, sizin de bu konuda
titiz olmanızı istiyoruz.
600 000 öğretmeni ilk 60 000'e sokmak
için, şimdi öğrencilere yapıldığı gibi bir yarışı şık bulmuyoruz, ahlakî
bulmuyoruz, etik bulmuyoruz. Sayın Bakan, daha geçen hafta "çocukları bu
sınavdan sınava koşma telaşından kurtaracağız" dedi. Çocukları
kurtaracağız, şimdi öğretmenleri sınavdan sınava koşturacağız. Bunun bir anlamı
yok. Şimdi, bakın...
AHMET YENİ (Samsun) - Sınavı ÖSYM yapacak.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben bitireyim,
sonra söylersiniz. Komisyonda değiştiyse bilmem, son şeklini okumadan çıktım
buraya.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Okuyun da
çıkın.
AHMET YENİ (Samsun) - Değişmedi, burada
var.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamam... Bir
dakika... İyi ki, iki sayfalık bir tasarı aldınız elinize, burada hava
atıyorsunuz. Burada ne görüştüğümüzü bilmeden parmak kaldırdığınızı biz çok
biliyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Siz de sınavı
ÖSYM'nin yapacağını açıkça söyleyin.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamam, güzel
işte... Gelir, sen de söylersin...
Sayın Başkan, bunları süreden saymayın,
rica ediyorum. Şahsım adına da söz isteğim olacak.
BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyelim
lütfen. Sayın Yeni, Sayın Tosun, lütfen efendim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar,
bu kanun tasarınız...
RESUL TOSUN (Tokat) - Sınavı Millî Eğitim
Bakanı yapmayacak.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Resul Bey, biraz
dinler misiniz.
Bu tasarı, birinci olarak, veliler
arasında psikolojik sendrom yaratacaktır. İkincisi, öğrenciler arasında
psikolojik sendrom yaratacaktır. Üçüncüsü, okullar arasında psikolojik sendrom
yaratacaktır. Bu yasayla, sınıfta problem başlayacaktır. Bu yasayla, okulda
problem başlayacaktır. Bu yasayla, eğitim çevresinde problem başlayacaktır. Bu
yasa ile ilde problem başlayacaktır. Hepsinden önemlisi, bu yasayla, ülkede
problem başlayacaktır.
Şimdi, Avni Bey "öğretmen kendini
yenileyecek, öğretmen meslekî gelişmeleri takip edecek" dedi.
Avni Bey, siz öğretmen iken, meslekî
kitapları yeterince alabildiniz mi?
AHMET YENİ (Samsun)-Almıştır, almıştır.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben öğretmenlik
yaptım, ben alamadım. Ben de çok ilgiliyimdir, ben alamadım, Avni Bey de
alamamıştır. Şimdi, 600 000 öğretmen arkadaşımız da alamıyor. Şimdi, birsürü
matbaacıya gün doğdu. DMS kitabı gibi, millet kitap basacak, hazırlıklara
başladı.
Şimdi, yine, biraz önce, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, AKP Grubu adına, Sayın Avni Doğan tasarının tümü üzerinde "eğitim, üzerinde siyaset
yapılamayacak kadar ciddî bir iştir" dedi. Allahaşkına, göreve
geldiğinizden, iktidara geldiğinizden bu yana, siz eğitim üzerinde kurcalamadık
bir yer bıraktınız mı?! (AK Parti sıralarından "Başlamadık" sesi)
Başlamadınız mı daha?! Yani, ülkenin bu hali, başlanılmamış haliyse, bir de işe
başlarsanız, Allah esirgesin, herhalde burada birbirimizle bu kadar sempatik
olamayız.
RESUL TOSUN (Tokat)- Düzeltmeye
çalışıyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Ben, nerede ne
olduğunu biliyorum.
RESUL TOSUN (Tokat)- Millî eğitimin bu
halinden memnun musun; şikâyetçisin. AK Parti de düzeltmeye çalışıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Resul Bey, bir gün
de söz al, şurada konuş.
Gene bir zaman söylemiştim, değerli
arkadaşlar, eğitim, üzerinde siyaset yapılamayacak kadar ciddî bir iş. Ne kadar
ciddî bir iş; yani, eğitimi uhrevîleştireceğiz; bütün ilçe millî eğitim
müdürlerini, bütün şube müdürlerini, mümkünse, bütün il millî eğitim
müdürlerini din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinden atayacağız, sonra
Avni Bey gelecek, biz eğitimde... (AK Parti sıralarından "Yapma"
sesleri)
Yahu, yapmayın!
RESUL TOSUN (Tokat)- Atma Recep, din
kardeşiyiz!
ENGİN ALTAY (Devamla)- Niye rahatsız
oluyorsunuz?!
AHMET YENİ (Samsun)- Kaç tane var?!
ENGİN ALTAY (Devamla)- Aç bak. Bunları
biliyoruz. Biz o arkadaşlarımıza da elbette saygılıyız; ama, yani, müzik
öğretmeni olanın, matematik öğretmeni olanın...
RESUL TOSUN (Tokat)- İlahiyat mezunlarını
müdür yardımcısı bile atamıyor Bakan.
BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen...
ENGİN ALTAY (Devamla)- Yahu Resul Bey, az
sonra söz al da söyle. Bak burada Bakanlık var. Bir dinler misiniz.
RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, desteksiz
atıyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Yahu kardeşim, ben
bildiğimi, gördüğümü söylüyorum. Burada Bakan var, gelir cevap verir.
RESUL TOSUN (Tokat)- Sallıyorsun burada.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Evet, tablo budur.
Başka bir şey söyleyeyim ben size o zaman.
RESUL TOSUN (Tokat)- İlahiyat mezunlarını
müdür muavini bile yaptıramıyorlar, sen "müdür" diyorsun.
BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen...
ENGİN ALTAY (Devamla)- Bakın, Sayın
Başkana İçtüzüğü hatırlatırım, ilgili maddeler çerçevesinde dışarı çıkarır
sizi.
Şimdi başka bir şey söyleyeyim. Değerli
arkadaşlar, öyle müdürler atıyorsunuz ki, bunlardan bir tanesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Altay, lütfen, 1 dakikada
konuşmanızı tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Şahsım adına da söz
istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Siz konuşmanıza devam edeceksiniz.
Onların sataşmalarına kulak asmayın.
Buyurun.
AHMET YENİ (Samsun)- Madde üzerinde
konuşalım.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Öyle yöneticiler
atıyorsunuz ki...
RESUL TOSUN (Tokat)- Millî Eğitim
Bakanlığıyla birlikte...
BAŞKAN- Sayın Tosun, lütfen efendim.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Öyle müdürler
atıyorsunuz ki, bir sayın il millî eğitim müdürünüze, Sinop Millî Eğitim
Müdürüne kendi ilinin parlamenteri üç defa telefon açıyor, lütfedip cevap
vermiyor. Bütün sayın bakanlar, gece 11.00'de de olsa, dönüp bize cevap
verirler.
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Hırsızlık mı var,
yolsuzluk mu var?!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Yahu kardeşim,
gel, konuş! Ondan millî eğitim müdürü olmaz. Hırsızlığı beni ilgilendirmez.
Etik değeri bilmeyen, devlet nizamını bilmeyen adamdan millî eğitim müdürü
olmaz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakan siyasî
adamdır; niye cevap versin.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Yok ya!.. Sen,
devleti bilmiyorsun o zaman.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sizden çok
daha iyi biliyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel de konuş!
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Çok iyi
biliyorum; yirmibeş yıl öğretmenlik yaptım.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel konuş, gel!..
BAŞKAN - Sayın Altay, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan,
ben de söz istiyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; buyurun
efendim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan,
şahsım adına da söz talebim var; bu nasıl iş?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, şu
tavrınızı doğru buluyor musunuz? Şahsım adına da söz talep edeceğim diyorum;
siz, ben kürsüde iken maddeyi oyluyorsunuz. Böyle şey olur mu?!
BAŞKAN - Sayın Altay, şahsı adına söz
talebinde nasıl bulunulacağı bellidir. Lütfen, oturur musunuz!
ENGİN ALTAY (Sinop) - Oturuyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Protesto ediyorum.
Bari burayı terk edelim, kafanıza göre kanun çıkarın. Böyle şey olur mu yani!
Biraz tahammülünüz olacak. (Ak Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyunun
rengini belirtmek üzere, aleyhte olarak, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem
İnce; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın İnce, bir dakikanızı rica edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bütün
milletvekili arkadaşlarım zaman zaman, bu kürsüye çıkıp, bu kürsüden
konuşuyorlar. Eğer, bu kürsüden karşılıklı olarak birbirimize söz atmak ve
cevap vermek durumunda kalırsak, zorluklar yaşarız, gerekli insicam bozulur.
Lütfen, istirham ediyorum arkadaşlarımdan,
hatiplere müdahale etmesinler.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Testi kırıldıktan
sonra...
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; önce, şunu açıklamam gerekiyor; ben şunu dedim: Meslek
sıralaması var, yazıyor; inşaat mühendisi şu kadar öğretim görevlisi şu kadar,
hukukçu şu kadar, mimar şu kadar... Orada, şu kadar öğretmen kökenli
milletvekili var diye yazmıyor; onu anlattım ben. Orada öğretmen yazmıyor; onu
söyledim. (AK Parti sıralarından "istifa edecek misin?" sesleri,
gürültüler)
Merak etme, edeceğim; istifamı kabul
edecek misiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler) Ne konuşuyorsunuz o zaman?!
BAŞKAN - Sevgili arkadaşlarım, lütfen,
hatibi dinleyelim.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Buraya oyumun
rengini belirtmek için çıktım. Şimdi, ben nasıl sizin istediğiniz yönde bir oy
kullanayım?! Bakın, ben burada en fazla millî eğitim konularında konuşuyorum.
Yahu, sizin, benim danışmanıma bile tahammülünüz yok. Danışmanımın bile burada
görevli olduğunu bilmenize rağmen, askıya almışsınız çocuğu, boşa
çıkarmışsınız. Bir milletvekilinin torba kadroya geçmiş danışmanına tahammül
edemeyen...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, yarın ben
bir daha seçilemezsem, o çocuk boşta kalacak, nereye verileceği belli değil.
Milletvekilinin danışmanıyla bile uğraşırsanız, sizin
"kadrolaşmıyoruz" demenize kim inanır; ben inanır mıyım?! Milletvekilinin
danışmanıyla uğraşılır mı?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Yine, Sayın Avni Doğan, bizim sıralarımıza
doğru bakarak, aynen şöyle dedi: "İnşallah, siz de sosyal
demokratsınızdır." Bu, bizim dünya görüşümüz. Siz bizim dünya görüşümüzü,
böylesine dalga geçer bir üslupla söylerseniz... Ben size şöyle desem:
İnşallah, siz de muhafazakârsınızdır, inşallah öylesinizdir... (AK Parti
sıralarından "inşallah" sesleri, gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Daha kötüsünü
söyledin.
HASAN KARA (Kilis) - İnşallah.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, inşallah
muhafazakârsınızdır, inşallah demokratsınızdır.
Değerli milletvekilleri, ortada bir sorun
var. Tabiî ki, bu tasarı da bir sorunu çözmek için ortaya getirilmiş. Ortada
bir sorun var; ama, bu, çözüm değil. Çözüm öner derseniz, bu kadar eleştiriden
sonra çözüm öner derseniz... Bir binanın temelleri gitmiş, bina hasarlı, siz
çatıda izolasyon yapıyorsunuz. Çözüm, öğretmen okullarından geçer, öğretmen
yetiştirme modelinden geçer; önce buradan geçer, önce buradan başlar; birincisi
buradandır.
İkincisi, ne yaptığınızın farkındaysanız,
geçtiğimiz günlerde YÖK yasa tasarısı burada görüşülürken, anadolu öğretmen
liselerinin ekpuanını siz kaldırdınız. Bir taraftan, bundan onbeş yirmi gün,
bir ay önce anadolu öğretmen liselerinin 0,24'lük ekpuanını kaldıracaksınız,
anadolu öğretmen liselerinin önünü tıkayacaksınız, sonra...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir şey yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Nasıl böyle bir
şey yok?! Burada bürokratlarımız... Sevgili Müsteşarım, anadolu öğretmen
liselerinin ekpuanı olan öğretmenlik tercihlerinde 0,24'ü o tasarıda kaldırmış
mıydınız kaldırmamış mıydınız?! Kaldırılmıştı.
BAŞKAN - Sayın İnce, Genel Kurula hitap
edelim lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Aradan bir ay
geçmiş, bugün öğretmenleri düşündüğünüzü söyleyeceksiniz; ama, o gün neye oy
verdiğinizi bilseydiniz, kuliste bekleyip de, içeriye hızla dalıp, içeriye
hızla girip "bizim takım ne tarafa oy veriyor" deyip, o yönde oy
kullanmasaydınız, bugün ben sizi anlayabilirdim. Bugün sizi anlayamıyorum tabiî
ki. İçeriye gir... Tabiî ki kalabalıksınız, tabiî ki çoksunuz, bunu biliyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - İstifa et.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Başımıza da
kakmanızın çok fazla bir anlamı yok.
İnşallah, 23 üncü dönemde, biz de bunun
zevkini çıkaracağız. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Hiç merak etmeyin...
Hiç merak etmeyin...
MEHMET SOYDAN (Hatay) - İşiniz zor,
işiniz...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, öğretmenlerin öğretmen yetiştirme modeliyle ilgili sorununu
çözmeden, okullardaki yöneticilerle ilgili sorunlarını çözmeden, öğretmenlerin
velilerle, öğrencilerle ilgili sorunlarını çözmeden, ekonomik sorunlarını
çözmeden, burada, göstermelik bir şeyler yaparak bu sorun çözülemez.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hallederiz...
Hallederiz...
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Çözeriz..
Çözeriz...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onun için..
Yoksa, bir öğretmen olarak, öğretmenlerin lehine olduğuna inansam, ne diye buna
"hayır" oyu vereyim?! Mümkün değil. Beni, burada, komisyondaki birçok
arkadaşım bilir; kafam basmazsa, kafama yatmazsa, kimse bana oy verdiremez.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Gelin verin...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Vallahi,
bilmiyorum artık.
Onun için, buna "ret" diyoruz.
Bu, öğretmenlere apolet kanunu değildir, öğretmenlere pırpır kanunudur.
Öğretmenlerin er, onbaşı, çavuş olmasına gönlümüz razı olmaz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
30 Haziran 2004 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.38