DÖNEM
: 22 CİLT : 53 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
102 nci Birleşim
16 Haziran 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
meyve ve sebze üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2. - Denizli Milletvekili Mehmet
Yüksektepe'nin, çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan şiddet içerikli
programların, toplum, özellikle de çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine ve bu
konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Muğla Milletvekili Gürol Ergin'in,
ülkemizde bu yıl meydana gelen doğal afetlerin tarım ürünlerine olumsuz
etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın
(6/1103) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/195)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S.
Sayısı: 508)
6. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/824) (S. Sayısı: 582)
7. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik ve 3 Milletvekilinin, Optisyenlik Hakkında Kanun Teklifi ile Gözlükçülük
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/294, 1/785) (S. Sayısı : 509)
8. - Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin
Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/779) (S. Sayısı: 465)
9. - Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in; Orman Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Fahri
Keskin ve 3 Milletvekilinin, Orman Kanununun Ek 8 inci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/284, 2/290)
(S. Sayısı: 584)
10. - Dahiliye Memurları Kanunu, İl
İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/802) (S. Sayısı: 461)
11. - Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/740)
(S. Sayısı: 427)
VI. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının af niteliği taşıdığı ve bu nedenle,
yapılacak oylamalarda Anayasa ve İçtüzükte belirtilen nitelikli çoğunluğun
aranılması gerekip gerekmediği hakkında
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Eti Zeolit AŞ'nin kapatılmasıyla ilgili çalışmalara ve yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı
(7/2652)
2. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
Adana Fen Lisesinin fizikî şartlarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2678)
3. - Edirne Milletvekili Necdet BUDAK'ın,
Gala Gölü ve çevresindeki sulak alanın değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2710)
4. - Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, imam-hatip lisesi mezunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/2721)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Oya Araslı, yasama
dokunulmazlığının dünyadaki uygulamalarına, Türkiye'deki uygulamaların
yarattığı sıkıntılara ile yapılması gereken düzenlemelere,
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem,
Kırıkkale İlinin bazı ilçe, belde ve köylerinde yaşanan dolu felaketinin
yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere,
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, 3568
sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli
Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümüne,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Yılmaz
Ateş, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve 20 nci Dönem İzmir Milletvekilliği
yapan Ahmet Piriştina ile 16 ncı Dönem Ankara Milletvekilliği ve 1989-1999
yılları arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığı yapan Abdurrahman Oğultürk'ün
vefatı nedeniyle yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen bir konuşma
yaptı.
Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1075, 6/1077 ve 6/1078),
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1104) ve (6/1124),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek
ve 20 milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve sanatkarların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Hollanda Senatosu
Başkanı Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans
Weisglas'ın vaki davetine icabetle Hollanda'yı ziyaretine ilişkin Başkanlık,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bir
heyetle birlikte İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,
Tezkereleri;
Genel Kurulun 15.6.2004 Salı günkü
birleşiminde, gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmında yer
alan 463 sıra sayılı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra 457 sıra sayılı KİT Komisyonu raporunun genel
görüşmesinin yapılmasına, sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesine; "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 39, 6, 7, 40, 32 ve 8 inci sıralarında yer alan 582,
509, 465, 584, 461 ve 427 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın
6, 7, 8, 9, 10 ve 11 inci sıralarına alınmasına; gelen kağıtlar listesinde
yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 583 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat
geçmeden bu kısmın 12 nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; çalışma sürelerinin, bu birleşimde 509 sıra sayılı
kanun teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar, 16.6.2004 Çarşamba günkü
birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ve 427 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar, 17. 6. 2004 Perşembe günkü birleşimde ise, 583
sıra sayılı kanun tasarısın görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin
AK Parti Grubu önerisi;
Kabul edildi.
Gündemin "Meclis Soruşturması
Raporları" kısmında bulunan, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63
milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına
uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan
ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün
107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi
ve Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun (9/3) (S. Sayısı:463) genel
görüşmesinden sonra yapılan gizli oylaması sonucunda kabul edildiği ve Devlet
eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı
Recep Önal'ın Yüce Divana sevkine karar verildiği açıklandı.
Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır,
(9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanı ve Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada
bulundu.
Alınan karar gereğince, T.C. Emekli
Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yılları hesap ve
işlemlerine ait, 3346 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca hazırlanan, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu Raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile
Komisyonun T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait
hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesine ilişkin raporunun (3/108,135)
(S.Sayısı: 457) görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve yönetim kurullarının
ibra edilmediği bildirildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349) görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından;
Ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/807) (S.Sayısı: 508)
ek madde 32'ye kadar kabul edildi; ek madde 32'nin görüşmeleri sırasında istem
üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,
16 Haziran 2004 Çarşamba günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.08'de son verildi.
|
|
Yılmaz Ateş |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Yaşar Tüzün |
|
Karaman |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Suat Kılıç |
|
|
|
Samsun |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No. : 150
II. - GELEN KÂĞITLAR
16 Haziran 2004 Çarşamba
Tasarılar
1. - Özel Gelir ve Özel
Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/827) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)
2. - Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/828) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.6.2004)
Raporlar
1. - Karadeniz'in
Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesinin Karadeniz'de Biyolojik Çeşitliliğin ve
Peyzajın Korunması Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğun Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/750) (S. Sayısı: 608)
(Dağıtma tarihi: 16.6.2004) (GÜNDEME)
2. - Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim,
Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/791) (S. Sayısı: 609) (Dağıtma tarihi:
16.6.2004) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
16 Haziran 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, sebze
ve meyveciliğin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Nail
Kamacı'ya aittir.
Buyurun Sayın Kamacı.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, meyve ve sebze üreticilerinin sorunlarına
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
NAİL KAMACI (Antalya)-
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sebze ve meyveciliğin
sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün hayatını
kaybeden Sayın Piriştina'ya, bir gün önce hayatını kaybeden Sayın Oğultürk'e
Allah'tan rahmet diliyorum. Yine benim için çok önemli; üç yıl önce bir trafik
kazasında kaybettiğimiz Antalya eski İl Başkanımız Mustafa Çetinkaya'yı,
Yönetim Kurulunda görev yaptığım arkadaşım Mehmet Atmaca'yı ve partili bir
arkadaşım Mehmet Erdem'i, burada, saygıyla anıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ülkemizde tarımda yaşanan sorunların bir kısmı da, yine tarımın bir kolu
olan örtüaltı seracılığıyla ilgili.
Değerli arkadaşlar,
örtüaltı seracılığı, yaklaşık otuz yıldan beri ülkemizin güneyinde, iklimin iyi
olduğu kısımlarda, toprağın ve suyun iyi olduğu kısımlarda uygulanmaya
başlanılan ve gün geçtikçe yöre halkı tarafından geliştirilen ve daha da teknik
konuma getirilen bir tarım koludur.
Ancak, bugünkü konumuz,
onların uğradığı doğal afetler değil; yani, bugün burada seli konuşmayacağız,
burada donu konuşmayacağız, burada fırtınayı ve hortumu konuşmayacağız. Bugün
buradaki konuşmamıza -örtüaltı seracılık, 1999 yılına kadar hiçbir sorun
yaşamadan devam ederken, çiftçimize büyük gelir sağlarken- 1999'dan sonra,
özellikle 2001 krizinden sonra, yöre halkının ürettiğini pazara
çıkaramamasından kaynaklanan doğal bir ekonomik afetten başlamak istiyorum;
çünkü, gerçekten, bizim üreticimiz üretmesini biliyor, ne üreteceğini biliyor;
ama, nasıl satacağını bilmiyor. Bu anlamda, örtüaltı seracılığın bugünlerdeki
en büyük sorunlarından birisi budur ve sizin de bildiğiniz gibi, bugün
manavlarda, pazarlarda kilosunu 1 000 000 liraya gördüğünüz biberin veya
salatalığın gerçek fiyatının, tüketiciden çıkışının bu olmadığını da bilmenizi
istiyorum.
Biraz önce Mavikent
Halinden tarafıma gönderilen turfanda sebze ve meyve fiyatlarını söylemek
istiyorum. Çarliston biber 200 000 lira, domates 100 000 lira, hıyar 60 000
lira...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Salatalık!..
NAİL KAMACI (Devamla) -
Sayın Maliye Bakanının anlatmasıyla söylüyorum; biliyorsunuz, Sayın Maliye
Bakanı "hıyarın fiyatının yüksek olmasından dolayı Türkiye'de enflasyon
yükseliyor" demişti; şimdi 60 000 lira, Sayın Maliye Bakanının gözü aydın
olsun, enflasyon düşmüştür artık!..
Fasulye 250 000 lira,
kabak 100 000 lira. Bunları daha fazla saymak, daha fazla büyütmek mümkün; ancak,
üretimdeki girdi fiyatlarının yüksek olmasından dolayı bu dönem üretici mağdur
edilmiştir, perişan edilmiştir. Bana birçok yerden belediye başkanlarımızdan
faks geldi. "Antalya ve çevre beldelerimizde domates fiyatlarının çok
düşük olması nedeniyle çiftçimiz mağdur durumdadır. Çiftçilerimizin
mağduriyetinin giderilmesi için konunun görüşülmesi gerekmektedir" diye
söylüyorlar.
Değerli arkadaşlar,
yıllardır devam eden, kendi kendilerine gelişmeye açık olan bu tarım sektöründe
devletin doğru dürüst önemli bir katkısı olmamıştır. Bugünkü yaşadığımız,
ürettiğimiz ürünlerin içpiyasada yeterince satılamamasından kaynaklanmaktadır.
Çünkü, tüketicimizin alım gücü yoktur, ihraç gücü de maalesef devlet tarafından
yönlendirilmiyor. Bu anlamda bu ürünlerin hepsi üreticimizin elinde
kalmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, son
zamanlarda şöyle bir gelişme yaşanıyor: Ne zaman domates, biber fiyatları belli
bir yüksekliğe ulaşsa hemen televizyon programlarında "efendim, enflasyonu
artıran sebze fiyatlarıdır" diye başlıyorlar. Petrol fiyatları artırmıyor,
beyaz eşya fiyatları artırmıyor; ama, çiftçinin o alın teriyle ürettiği sebze
fiyatları enflasyonu artırıyor!.. Bu konuda da hükümetimiz maalesef onlara
destek veriyor.
Değerli arkadaşlarım,
geçen dönemlerde yine bir televizyon kuruluşunda, saygın bir televizyon
kuruluşunda saygın bir program yapımcısı, üç hafta üst üste sebzecilik
konularına, yani, sebzecilikteki ilaç kalıntılarına değindi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kamacı, sözlerinizi tamamlayınız.
NAİL KAMACI (Devamla) - O
programda konuştuğu bir şoförün şöyle bir ifadesi vardı: "İstanbul'a
varıncaya kadar salatalık kamyonun üzerinde çatır çatır çatlıyor ve 5 cm ise
İstanbul'a varıncaya kadar 10 cm oluyor." Ben görmedim böyle bir şey; ben,
geçmiş dönemlerde seracılık yaptım; hiç böyle bir şeye rastlamadım. Üstelik, bu
dönemler içerisinde, artık, seracılık, eskiden olduğu gibi hormonla olmuyor,
doğal yöntemlerle oluyor; yani, arı kullanılıyor. O yüzden, doğal yöntemlere
geçildikten sonra hormon tüketimi azaldı.
Bunun yanında,
ilaçlama... Değerli arkadaşlar, gerçekten üç yıl öncesine kadar böyle bir şey
vardı; ürünlerimiz Avrupa kapılarından döndü; ancak, üç yıldan beri -Sayın
Bakana da teşekkür etmek istiyorum burada, onun da katkılarıyla- bir çalışma
yapılıyor şu anda; Kumluca Ticaret ve Sanayi Odasının da yardımıyla bir
laboratuvar kuruldu; artık, ürünlerimiz, bundan böyle, kontrol edilerek
gönderiliyor ve önümüzdeki dönemlerde, umarım, yeni tedbirlerle -paketleme ve ambalajlama
sistemleri yapılacak ve numaralama sistemiyle- Avrupa'ya daha iyi ürün ihraç
edebileceğiz.
Bu saygın televizyon
programlarında, üç hafta, üç sene önceki durum konuşuldu değerli arkadaşlar.
Şimdi, şu anda domates, biber fiyatları çok düşük. Bu saygın televizyon
kuruluşları, bunu niye konuşmuyor?! Çiftçimizin bugünkü mağduriyetini niye
konuşmuyor?!
Değerli arkadaşlar,
manavda 2 500 000 lira olan biber, yerinde 500 000 lira. Diğer faktörler,
ulaşım faktörleri, hal faktörleri ve manavda ücretinin üzerine konulan
fiyatlar; o yüzden, bunun hepsini çiftçinin aldığını söylemek insafla bağdaşmaz
değerli arkadaşlar.
Bu anlamda, bu yıl
kayboldu. Önümüzdeki yılların kaybolmasını istemiyorsak, hep beraberce -en
önemli stratejik bölgede bulunuyoruz. Bağımsız Devletler Topluluğuna yakınız;
Rusya'ya ve Avrupa'ya yakınız- bu anlamda, gelecek dönem, sebze ve meyvecilikte
ihracat için önemli çalışmalar yapalım. Hükümetin görevi bu olmalı. Bu konuda
çiftçilerimizi yönlendirmeliyiz ve ihracatımızı geliştirmeliyiz.
Bunun, gelecek dönemlerde
daha iyiye gitmesi dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kamacı.
Sayın Bakan?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, Sayın Gürol Ergin'in konuşmasından sonra,
her ikisine birden cevap vereceğim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü, üçüncü konuşmadan sonra, iki
gündemdışı konuşmaya birden cevap vereceklerdir.
Şimdi, gündemdışı ikinci
söz, televizyonlarda yayınlanan şiddet içerikli programların, toplum ve
özellikle çocuklar üzerindeki etkileriyle ilgili söz isteyen Denizli
Milletvekili Sayın Mehmet Yüksektepe'ye aittir.
Buyurun Sayın Yüksektepe.
2. -
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe'nin, çeşitli televizyon kanallarında
yayınlanan şiddet içerikli programların, toplum, özellikle de çocuklar
üzerindeki olumsuz etkilerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET YÜKSEKTEPE
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Genel Kurulumuzda,
genç bir nüfusa sahip olan ülkemizde gençlerimizin ve çocuklarımızın, yetişme
çağında maruz kaldıkları şiddet ve şiddet içerikli yayınlar dolayısıyla
yaşadıkları psikolojik sorunları dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime geçmeden önce,
dün kaybettiğimiz, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Piriştina'ya
Allah'tan rahmet diliyorum; ailesine, İzmir halkına ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna sabırlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, dün,
yaklaşık 14 000 000 öğrencimiz, yavrumuz karne aldı. Buradan, öncelikle, tüm
öğrencilerimizi kutluyor ve onların gözlerinden öpüyorum; ailelerini de buradan
saygıyla selamlıyorum.
Çocuklarımızın, zorlu bir
maraton sonunda tatili hak ettiklerine inanıyorum. Dönem boyunca, tüm
zorluklara rağmen, onların başarılı olmaları için fedakârca çalışıp gayret
gösteren tüm öğretmenlerimizi ve idarecilerimizi de saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
buradan sayın velilerimize seslenmek istiyorum: Elbette, çocuklarımız tatili ve
dinlenmeyi hak ettiler. Çocuklarımızı bu tatil süresince kötü alışkanlıklardan
uzak tutacak, beden ve ruh gelişimini olumlu yönde etkileyecek sosyal,
kültürel, bilimsel ve sportif aktivitelere yönlendirmenin doğru olduğunu
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu,
bardağın dolu tarafıydı; bir de, maalesef, bardağın boş kısmı var.
Çocuklarımız, her geçen gün giderek artan oranda şiddete maruz kalıyor. Yazılı
ve özellikle görsel medyanın çocuklarımız üzerindeki etkisi rahatlıkla
gözlenmektedir; çünkü, eskiden gazetelerin ikinci sayfasında yer alan acılı
haberler, artık, manşetlere taşınmıştır. En son manşet, Isparta'da fidye için
çocuk kaçıran çocukların olayıdır. Çok acı sonuçlanan bu olay, gazete manşetlerinden
düşmedi. Gazete ve televizyonlarda, lise ve ortaokul çağındaki çocukların ya da
okula gitme fırsatı bile bulamayan sokak çocuklarının işlediği suçlarla ilgili
haberlere sıkça rastlamakta ve daha kötüsü, bu haberlere alışmaktayız. Bu
haberlerin normalleşmesi ve alışılmaya başlanması çok garip ve oldukça
düşündürücüdür. Bu haberlerin alışılabilir haberler olmadığını, hatta
alışılmaması gerektiğini sizlere vurgulamak istiyorum.
Konuyla ilgili uzmanlar
tarafından yapılmış bir araştırmanın sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu araştırmada, ulusal yayın yapan 2 televizyon kanalının bir aylık yayın akışı
taranmış, Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan alınan bilgiler dahilinde, şiddet
içerikli olan yayınlar izlenmiştir. Bu taramanın sonuçlarına göre, şiddet
içerikli tam 240 program tespit edilmiştir arkadaşlar. Bazı programlar, 1'den
fazla şiddet görüntüsü içermektedir; hatta, bir günlük taramada, 80 ilâ 100
şiddet görüntüsü tespit edilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde,
Mersin'de, bir çocuğun, kendisini bir pokemon kahramanı yerine koyarak,
balkondan aşağıya atlamasıyla ortaya çıkan durum da, çocuğun kendisine zarar
verme ihtimaline iyi bir örnektir. Yine aynı şekilde, geçen hafta Isparta'da ve
iki gün önce de Denizli'de yaşanan çocuk kaçırma, bıçaklama ve tecavüz gibi
olaylar, çocuğun başkasına zarar verme ihtimalini ortaya koyuyor.
Günümüz Türkiyesinin
ulusal, bölgesel ve yerel medyasında, etkinlik yönünden televizyonlar, 230
kanalla ilk sırada gelmektedir. Yine 3 500 yayınla gazete ve dergiler, 1 176
kanalla radyolar sayılmaktadır. 25 000 000'u aşkın televizyon ve radyo
cihazıyla 65 000 000 insana ulaşılması, medyanın gücünü ortaya koymaktadır.
Toplumsal yaşamı her açıdan etkilemede önemli bir rol üstlenen televizyon
yayınlarında kamu yararının yeterince gözetilmediği şeklindeki sürekli dile
getirilen şikâyetler malumunuzdur.
Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Türkiye Çocuk Vakfı,
üniversitelerimiz, Millî Eğitim Bakanlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş
Daire Başkanlığı Çocuk Şube Müdürlüğümüzün yaptığı başarılı çalışmalar olduğunu
görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET YÜKSEKTEPE
(Devamla) - Tüm bu kurum ve kuruluşlarımızı, çalışmalarından dolayı kutluyorum;
ancak, 2001 ile 2002 yılları arasında, çocuk suçlarıyla ilgili savcılığa ve
emniyet birimlerine ulaşan bilgiler neticesinde oluşturulan bir istatistiği
sizlerle paylaşmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 2001 yılında, çocuk istatistik raporuna
göre, bir yılda 40 000 çocuğumuz suça iştirak etmiştir; bu rakam, 2002'de 66
242; 2003'te 82 287; 2004 yılının ilk beş ayında ise 43 607'dir. Bu rakamlar
dikkat çekici değil midir.
Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesine göre, her çocuk, şefkat, sevgi
ve anlayış görme hakkına, yeterli beslenme hakkına, parasız eğitim hakkına,
oyun ve eğlence hakkına, bir isim sahibi ve bir ülke vatandaşı olma hakkına,
olağanüstü durumlarda yardım görmede öncelik hakkına, uluslararası barış ve
evrensel kardeşlik bilincinde yetişme hakkına ve bütün bunlardan, renk, ırk,
dil, din farkı gözetilmeksizin yararlanma hakkında sahiptir. İnsanların
üzerinde ittifakla anlaştıkları tek konu, çocukların toplumun geleceği olduğu
gerçeğidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri ve bizi izleyen değerli vatandaşlarımız; bu konunun önemine bir
kez daha değinmek, dikkatleri bu noktaya çekmek istedim. Şüphesiz, bu konuda
hepimizin üzerine düşen görevler vardır. Çocuklarımız ve gençlerimizin
geleceği, dolayısıyla kendi geleceğimiz için üzerimize düşen bu görevleri
hassasiyetle yerine getirmeliyiz. Suçlu çocuk yoktur, suça itilmiş çocuk
vardır. Bize düşen, çocuklarımızı itilmişlikten kurtarmaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yüksektepe.
Gündemdışı üçüncü söz,
2004 yılında yaşanan tarımsal afetlerle ilgili söz isteyen Muğla Milletvekili
Sayın Gürol Ergin'e aittir.
Buyurun Sayın Ergin. (CHP
sıralarından alkışlar)
3. - Muğla
Milletvekili Gürol Ergin'in, ülkemizde bu yıl meydana gelen doğal afetlerin
tarım ürünlerine olumsuz etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde 2004 yılında yaşanan tarımsal afetler ve hükümetin
çiftçiye ve tarıma ilişkin tutumu konusunda gündemdışı konuşma yapmak üzere söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken sizleri ve Yüce Türk Ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
2004 yılı tarımımızda birçok afetin birbiri ardına yaşandığı bir yıl oldu.
Manisa'da üzüm, Karaman'da, başta elma ve kiraz olmak üzere çeşitli meyveler,
Balıkesir ve Çanakkale'de zeytin, Bursa'da, şeftali ve zeytin başta olmak üzere
çeşitli meyveler, Malatya ve Elazığ'da kayısı, İzmit ve Amasya'da çeşitli
meyveler, Gaziantep ve Kilis'te antepfıstığı, Hatay'da pamuk ve buğday,
Kırıkkale'de hububat, Çukurova'da pamuk, mısır, buğday ve karpuz, Doğu
Karadenizde fındık doğal afetlerden çok büyük zarar gördü. Zararın boyutları 2
katrilyon liranın üzerindedir. Afete uğrayan ürünler arasında en fazla zarar
fındıkta görülmüştür.
Doğu Karadeniz Bölgesinde
yaşanan don olayı, başta fındık olmak üzere, bölgede yetişen hemen tüm meyve
ağaçlarına önemli zararlar vermiştir. Özellikle 500 rakımın üzerindeki
bahçelerde fındığın sürgün ve yaprakları, çotanak taslağı ve tomurcukları hemen
tamamen yandı. Özellikle kuzey ve dere iç kesimlerinde bu yanmaların miktarı
çok fazla olup, bahçeler, sanki, bir yangın sonrası manzarası göstermektedir.
Yüksek rakımdaki bu bahçelerden, 2004 yılında bir tek fındık tanesi ürün almak
mümkün olmadığı gibi, 2005 ve 2006 yıllarında da, üründe ciddî kayıplar olacağı
bugünden görülmektedir. Birçok bahçe sökülüp yeniden tesis edilmek zorundadır.
Olayı, bölgesel doğal afet haline getiren bu durumdur. Görüştüğümüz yaşlı
üreticiler, elli yıldan bu yana böyle bir afet yaşamadıklarını, büyüklerinden
de böyle bir afet işitmediklerini ifade etmişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, fındıkta, Brezilya'nın kahvede sahip olduğu avantaj gibi bir avantaja
sahiptir. Fındığın, her yıl ülkemize kazandırdığı döviz 700 000 000 dolar ile 1
000 000 000 dolar arasındadır ve bu gelir miktarı, ülkemizin tüm dışsatım
gelirleri içerisinde yüzde 2'nin üzerinde bir paya sahiptir.
Değerli milletvekilleri,
fındık, Doğu Karadeniz Bölgesi halkımızın önemli kesiminin tek geçim
kaynağıdır, yaklaşık 8 000 000 insanı ilgilendirmektedir ve bölge halkının
yalnızca geçim kaynağı olmayıp, yaşamının, kültürünün ayrılmaz bir parçası ve
onun kaderidir.
Doğu Karadeniz köylüsü
geçimini fındıktan sağlarken, kentlisi de, kışı, fındık kabuğunu yakarak
geçirmektedir. Bu nedenle, uğranan zarar çok büyüktür; yalnızca çiftçiyi değil,
bölgenin, esnafıyla, tüccarıyla, işçisiyle tüm halkını perişan edecektir.
Bölgenin 2004 yılı için olası zararı 500 ilâ 800 trilyon tahmin edilmektedir.
Olayın bir başka boyutu
da, fındıktan başka hiçbir geliri olmayan bölge köylülerinin, daha şimdiden,
afetin etkisini yaşamaya başlamadan, bölgeden göç etmeye başlamış olmalarıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
afetin getirdiği zarar, ancak bir koşulda karşılanabilir. Olayı, bölgesel doğal
afet olayı olarak niteleyip, afet koşullarının gerektirdiği önlemler
alınmalıdır. Bize göre, hükümet, her şeyden önce, bu kararı almak zorundadır.
Hükümet bu kararı almaktan kaçınırsa, şu önerileri mutlaka yerine getirmesi
gerekir:
Bölge çiftçilerinden
zarar görenlere, doğrudan gelir desteği için kayıtlı olsun ya da olmasın,
fındık üreticisi belgesi karşılığında dekar başına en az 200 000 000 lira
telafi edici ödeme yapılmalıdır.
Fındık üretimini
sürdürebilmek amacıyla gerekli girdilerin sağlanması yanında, özellikle
hayvancılık yapılabilmesi için ilk iki yılı geri ödemesiz ve düşük faizli kredi
verilmelidir.
Fındıktan kesilen ve 1
500 000 000 dolara ulaşan fon, üreticinin zararını karşılamakta
kullanılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi tamamlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Gerek Doğu Karadeniz Bölgesi ve gerekse tüm afet bölgelerinde ise, 2003 yılının
doğrudan gelir desteği ödemelerinin kalan yarısı derhal ödenmeli, 2004 yılı
ödemeleri de, bölge çiftçisine, 2004 yılı içinde verilmelidir.
Çiftçilerin Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan vadesi gelmiş borçları, Bağ-Kur ve
SSK ödemeleri, faizsiz olarak iki yıl ertelenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
konu çok büyük çaplıdır. Bu nedenle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumluluk
alanını aşmış, hükümetin sorumluluk alanına girmiştir. Yürürlükte olan 2090
sayılı Kanun çerçevesinde bu sorunun çözüm olanağı yoktur; çünkü, bu kanun
çerçevesinde, tüm ülke çiftçilerinin uğrama olasılığı bulunan zararını
karşılamak üzere 2004 bütçesine konulan kaynak son derece kısıtlıdır. Bu yasaya
dayanarak üretici zararlarını karşılamaya kalkmak, yalnızca üreticiyi ve bölge
halkını oyalamak ve kandırmak anlamına gelir; çünkü, bu yasa hükümlerine göre,
afetten zarar gören çiftçilerin, yalnız söz konusu ürününün değil, tüm
varlığının yüzde 40'ını afette yitirmesi gerekmektedir. Nitekim, şu anda tarım
il müdürlüğü görevlileri de, fındık zararı yanında, çiftçilerin tüm tarımsal
mal varlık ve gelirlerini de araştırarak, raporlarını buna göre yazmaktadır.
Cumhuriyet Halk
Partisinin öteden beri belirttiği tarım
sigortaları yasasının ivedilikle çıkarılma ve küçük çiftçinin sigorta priminin
de mutlaka devlet tarafından karşılanma zorunluluğu vardır. Aksi durumda,
çiftçi, bugün olduğu gibi doğal afetler karşısında çaresizliği yaşar.
Değerli arkadaşlarım,
afetin büyüklüğü nedeniyle konunun siz milletvekillerinin ve kamuoyunun
bilgisine sunulması zorunluluğu beni bu konuşmayı yapmaya sevk etti. Bu büyük
afet ve ülke çapında yaşanan diğer tarımsal afetler, hemen hiçbir yazılı ve
görsel basın organında yer almadı. Hükümet, sanki ülke bu afetleri yaşamamış
gibi, bir suskunluk içerisine girdi.
Hükümeti, Türkiye'nin tüm
bölgelerinde afete uğrayan çiftçilerin yaralarını sarmak amacıyla gerekli
önlemleri alması için ivedi olarak göreve çağırıyor, olumlu sonuç alınıncaya
kadar konuyu sürekli gündemde tutacağımızı belirtiyor, siz değerli
milletvekillerine ve başta Doğu Karadenizin vefalı, çalışkan halkı olmak üzere
tüm çiftçi kardeşlerime geçmiş olsun dileklerimi sunarak, sevgi ve saygılarımı
ifade ederken sözlerimi iki cümleyle tamamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türk çiftçisinin en büyük sıkıntısı tarımın desteklenmemesidir. Avrupa Birliği
ülkelerinde çiftçilerin gayri safî millî gelire katkıları yüzde 2, Avrupa
Birliğinden aldıkları tarım destekleri yine yüzde 2 dolayındadır; yani, çiftçi
verdiği kadarını destek olarak almaktadır. Türk çiftçisi gayri safî millî
gelire yüzde 12,5 katkı verirken, aldığı destek yüzde 1'in altındadır. Bu
destek artırılmalıdır.
İkinci ve daha önemli
gördüğüm konu, Köy Kanununda bu Meclisin yaptığı değişikliği yeniden bu kürsüye
getirmemi gerektirmektedir. 3 Temmuz 2003 tarihinde aldığımız kararla,
topraklarımızın yabancılara satışına izin verdik. Cumhuriyet tarihinde ilk kez,
köy toprakları yabancıların alımına sunuldu, topraklarımız satışa çıktı ve
şimdi, Hatay yöresinde Suriyelilerin, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
İsraillilerin, Antalya, Muğla yörelerinde İngilizlerin, Manisa'da İtalyanların,
Adalar'da Yunanların Türk topraklarını ne ölçüde aldıklarını, önümüzdeki
günlerde yapacağım bir konuşmayla sizlere ifade edecek, dikkatlerinizi tekrar
bu noktaya çekmeye gayret edeceğim.
Hepinizi ve ulusumuzu
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Her iki gündemdışı
konuşmaya, Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü yanıt vereceklerdir.
Buyurun Sayın Güçlü. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gündemdışı iki
konuşmaya cevap vermek istiyorum; birincisi, Antalya Milletvekilimiz Sayın Nail
Kamacı'nın, sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına yönelik dile getirdiği
hususlarla; ikincisi de, Sayın Gürol Ergin'in, doğal afetler konusuna yönelik
dile getirdiği hususlarla ilgilidir.
Konuşmama başlarken,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina'ya Allah'tan rahmet
diliyorum; ailesine, yakınlarına ve İzmirlilere başsağlığı ve sabırlar temenni
ediyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da acısını paylaşıyorum.
Yine, bir ilave cümleyle
şunu ifade edeyim: Kıbrıs'tan döndüm. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
desteğiyle kurulmuş olan modern bir mezbahanın açılışı vesilesiyle oradaydım.
Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Tarım Bakanıyla görüşme imkânı buldum. Artık,
Kıbrıs'ta, siyasî hayatın hızlı gelişme dönemi, bir bakıma, sona ermiş ve
insanlar tekrar hayata dönerken, reel sektörle ilgili çalışmalara ağırlık
vermemiz gerektiğini, orada, genel olarak dile getirdim. Sayın Cumhurbaşkanının
sizlere selamlarını da bu vesileyle iletiyorum.
Sayın Nail Kamacı
Beyefendi, sebze üretimiyle ve bu kesimin, özellikle içinde bulunduğumuz
dönemde sorunları dile getirmesiyle ilgili konuşmasına ben de katkıda bulunmak
istiyorum.
İlkönce, yazılı metinden
bir parça okuduktan sonra, konuyla ilgili esas fiyat hareketleri üzerinde ben
de kısaca duracağım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, tarımsal üretim potansiyeli bakımından, dünya
üzerinde önemli bir yere ve ekolojiye sahiptir. Ülkemizin sahip olduğu bu
varlık, başta meyve ve sebze olmak üzere, çok çeşitli ürünlerin yetiştirilmesine
imkân tanımaktadır. Ekolojik yapısının uygunluğu nedeniyle önemli bir tarımsal
üretim potansiyeline sahip olan ülkemiz, 28 000 000 hektarlık tarım alanının
yüzde 6'sında meyvecilik ve bağcılık, yüzde 1,2'sinde ise sebzecilik
faaliyetini sürdürmektedir.
Dünya sebze üretimi yılda
yaklaşık 875 000 000 ton, meyve üretimi ise 390 000 000 tondur. Ülkemiz, 40 000
000 ton yaş sebze ve meyve üretimiyle, dünyanın önemli üretici ülkelerinden
birisi durumundadır. Yıllık toplam sebze üretimi yaklaşık 26 000 000 ton, meyve üretimi ise 13 400 000 tondur. Dünya
toplam sebze ve meyve üretiminin yaklaşık yüzde 7'si ülkemizde
gerçekleştirilmektedir. Dünyadaki toplam sebze ihracatı, değer olarak 12 000
000 000 dolar, meyve ihracatı ise 40 000 000 000 dolardır. Ülkemizin bu
miktarlardan aldığı pay ise, yüzde 1 oranındadır ve dolayısıyla, üretim
seviyesine nispetle oldukça düşüktür. Ülkemizin meyve-sebze üretim potansiyeli
ve ihraç edilen miktarları dikkate alındığında, bu fark bariz bir şekilde
görülmektedir. Bu hususta ortaya çıkan başlıca sorunlar, küçük ve dağınık
işletmelerin varlığı, sertifikalı tohumluk ve virüsten ari fidan kullanımının
istenilen seviyede olmaması, pazarlama sorunu, pazar odaklı işlenmiş meyve ve
sebze üretiminde ve bu bağlamda sözleşmeli üretimde arzu edilen gelişmenin
sağlanamaması, yaş sebze ve meyvelerin çabuk bozulabilme özelliğinden dolayı,
ürün kaybı olarak önemli bir yüzdenin - yüzde 20-25 civarında bir kaybın- söz
konusu olması, bunun yanında, bilinçsiz üretimin belli ölçülerde devam ediyor
olması sayılabilir; ama, özellikle sayın milletvekilimizin üzerinde durduğu
hususa gelecek olursak... Dünyada tarım ürünleriyle ilgili genel bir kural
vardır; bu kural da şudur: Bu ürünler fiyat hareketlerinden çok az
etkilenirler. Dolayısıyla, üretim seviyesindeki dalgalanmalar, esas fiyatı
belirleyici hususlardır; yani, talepte çok fazla bir değişiklik meydana gelmez.
Hatta, birkısım temel zorunlu mallarda, ülkenin gelir seviyesi arttıkça bu
ürünlere karşı talebin azaldığına da şahit oluruz. Dolayısıyla, üretimde
meydana gelecek dalgalanmalar ve mevsim olarak pazara ani girişlerde arzın
artmasıyla birlikte bir anda fiyatların düşmesi kaçınılmazdır. Bu, sadece sebze
ve meyve için değil, diğer tarım ürünleri için de geçerlidir. Dolayısıyla,
pazarlama, çok temel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle iç
piyasanın belli bir doygunluğa geldiği ürünlerde, artan üretimi
karşılayabilmenin bir tek yolu vardır; ihracat. Dolayısıyla, bu da, kısa vadede
gerçekleştirilecek bir gelişme değildir; ancak, uzun hazırlıklar ve belki, daha
önceden elde edilen, ulaşılan pazarların korunmasıyla alakalıdır. Bu da,
ihracat destekleri ve pazarlama yönünde atılacak adımlarla alakalıdır.
Bu hususta, ülkemizde,
tarımsal örgütlerin ve mevcut üretici örgütlenmelerinin, yani, kooperatiflerin
ve meslek örgütlerinin özellikle üreticilerimizin pazarlama sorununa çok fazla,
bugüne kadar etkili bir çözüm getirdiklerini söyleyemiyoruz. Dolayısıyla, bu
bakımdan, içinde bulunulan sorunun büyüklüğünü, ben de altını çizerek belirtmek
istiyorum. Ancak, bugünlerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Tarım
Komisyonundaki üyelerinin de çok iyi bildiği gibi, yeni bir yasayla
karşınızdayız; üretici birlikleri yasası. Üretici birlikleri yasasının temel
fonksiyonu, işte, bu, özellikle sebze ve meyvede üreticilerimizin pazarlama
sorununu çözmeye yönelik olarak çok çabuk örgütlenebilme imkânı tanıyan bir imkândır.
Diğer mevcut örgütlenmelere ve kooperatif örgütlenmesine nispetle, özellikle bu
alanda, dünyanın gelişmiş ülkelerinde, Avrupa Birliği ülkelerinde başarı
sağlanmış olmasından dolayı ülkemize de getirilmesi konusunda çok uzun zamandan
beri bir gayret vardır; ama, Meclisimize yeni intikal etmiştir, Tarım
Komisyonumuz bir altkomisyona havale etmiştir. Sanıyorum, pazartesi veya salı
günü altkomisyonda gerekli çalışmalar tamamlanmış, yarın Tarım Komisyonunda
görüşülmesi söz konusuyken, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızın vefatı
dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan gelen teklifi de dikkate alarak,
önümüzdeki haftaya ertelemiş olduk.
Ben, tabiî, bütün
olumsuzlukların çözümünü bir tek yasayla, bir tek örgütlenme biçimiyle
çözülecek manasına söylemiyorum; ancak, sektörümüz bakımından -özellikle sebze
ve meyve için- önemli bir adım olabileceğine dikkati çekiyorum. Bu hususta
arkadaşlarımızın verdiği desteğe, fikrî katkıya şimdiden teşekkür ediyorum.
İnşallah, gruplar arasında bir uzlaşma olarak da, Tarım Komisyonundan geçen
halin, çok kısa sürede Meclisten de geçerek yasalaşması ve böylece, pazarlamayla
ilgili bir temel sorunun çözülmesine katkı sağlama imkânını buluruz. Bundan da,
tabiî, sorumlu bakan olarak, büyük memnuniyet duyarım.
Sayın Nail Kamacı'nın
belirttiği iki hususa özellikle teşekkür etmek istiyorum. O da, ülkemizde
ürettiğimiz ürünlere yönelik -sebze ve meyvelerde özellikle- birkısım ilaç
kalıntılarının, hormon ve benzeri ifadelerin çok spekülasyon amaçlı
kullanılması ve bunun, bir bakıma, iç tüketimde de bir olumsuzluğa sebep
olmasıdır. Kendileri çok iyi tespit etmişler. Ben, aynı kanaati paylaştığımı
ifade ediyorum. Bugün, artık, hormon kullanılması konusunda bir ihtiyaç kalmamıştır.
Üreticinin bilinçlenmesiyle, özellikle ihracata yönelik olarak ürünlerde
Avrupa'da ortaya konulan kontrollerle birlikte iç piyasamıza yönelik ürünlerde
de bu endişe kaybolmuştur.
İlaç kalıntılarıyla
ilgili hususta da... 2003 yılında sadece 3 ürünümüz iade edilmiştir; ama, bunun
yanında, anlaşma şartlarına uymayan, malî yönden anlaşmazlık ve başka
konulardan dolayı geri dönen ürün sayısı bunun onlarca katı üzerindedir. İlaç
kalıntılarıyla ilgili konuda da geldiğimiz nokta, kesinlikle çok iyi bir
durumdadır.
Bir başka sevindirici
haberi söylemek istiyorum. Kontrollü örtüaltı üretimin uygulanmasına ilişkin
bir yönetmelik çıkarılarak, özellikle ilaçlarla ilgili, zaten çok düzgün bir
tatbikat, inceleme ve kontrol mekanizması işletilmektedir. Seracılığın çok
yaygın olduğu illerimizde bugüne kadar aldığımız 450 numuneden ortaya çıkan
sonuçlardan da, bu konuda üreticimizin çok iyi eğitilmiş bir noktaya geldiğini,
sonuçların çok sevindirici olduğunu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, iç
talebin düşmesine yönelik açıklamalardan da, hepimizin, daha dikkatli
davranarak sakınması gerektiğini ilave ediyorum.
Muğla Milletvekilimiz
Sayın Gürol Ergin, doğal afetlerle ilgili konulara dikkat çekti; kendisine
teşekkür ediyorum. Elbette, bu hadisenin gündeme getirilmesi, konunun çözümü
bakımından, benim gündemimde olan, sorumluluğumda olan konulara milletvekili
arkadaşlarımızın benzer destekleri, bizim açımızdan bir güçtür; ama, ben, bu
vesileyle, sizlere ve milletimize, atılan bazı olumlu adımları da söyleme
imkânı bulacağım. Kendilerine o bakımdan teşekkür ediyorum.
Gerçekten, 2004 yılı
afetler açısından çok olumsuz bir yıl olarak geçmiştir. Afetin ortaya çıktığı
il sayısı şu anda 63'e çıkmıştır. Elbette, bu bütün bir ili kapsamamaktadır;
ilin bazı ilçelerinde meydana gelmiştir, kısmîdir. Halbuki, bu, 2002 yılında 37
il, 2003 yılında 38 ille sınırlı kalırken, 2004 yılında 63 ile çıkmış olması,
gerçekten de, hadisenin boyutunun çok büyüdüğünü, arttığını göstermektedir.
Arkadaşlarım, bu konuda
çok uzun açıklamalar yapmak istemiyorum; çünkü, daha önce de birçok kere
konuştum; ancak, gelinen nokta şudur: 2090 sayılı Kanuna -yani, halen esas
itibariyle yürürlükte; ama, fon kaynakları itibariyle gerekli desteği alamadığı
için işlemeyen bu kanunumuza- göre, 2001 yılından itibaren ortaya çıkan
zararların karşılığı olarak tespit edilen ve ödenmesi gereken miktar 99
trilyondur. 2004 yılındaki zararlar da tahminî olarak hesaplandığında, bu çiftçilerimize
ödenmesi gereken miktarın 200 trilyona ulaşacağı tahmin edilmektedir; ama, 2004
bütçesinde bu amaçla ayrılmış olan kaynak miktarı, afet tertibi hesabında
sadece 550 milyardır. Bu da, işin dramatik tarafıdır.
Dolayısıyla, sayın
milletvekilimizin söylediği gibi, olaya bir çözüm getirilmesi zorunludur. Ben,
daha önce de ifade ettim; 1 Haziranda Bakanlar Kurulunun gündemine bu konu
geldi. Abdüllatif Şener Beyin başkanlığında bir komisyon kuruldu, çalışmaya
başladı. Halen teknik bir grup çalışıyor. Pazar günü, Başbakanlık Müsteşarının
da bulunduğu bir toplantıda bu konuyu görüştük ve doğrudan gelir, Ziraat
Bankası borçları ve faizleri, sigorta primleri, 2004 ödemelerinin erkene
alınması, ek ödeme yapılması gibi konuların dışında, bu toplam zararla ilgili,
acaba, belli bir oranının kabul edilerek, bir kaynak bulunarak, çiftçilerimize
toplam olarak dağıtılabilir mi, bu 200 trilyonun belli bir oranını dağıtabilir
miyiz diye, bu konuda bir çalışma başlattık. İfadesi belki zor; dolayısıyla, şu
anda bir oran da vermek istemiyorum; ama, hiç olmazsa, çiftçilerimize, doğrudan
gelir ve benzeri aletlerin dışında, zarar gören çiftçilerimize, bir miktar, belli
oranlarda bir desteğin yapılması konusunda bir çalışma yürütüyoruz. Bulacağımız
kaynağa bağlı olarak ortaya çıkacaktır; ama, bir anlayış birliği doğmuştur.
Dolayısıyla, bununla ilgili gelişmeyi, inşallah, kısa sürede gerçekleştiririz
ve çiftçilerimize bunu intikal ettiririz diye düşünüyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Doğrudan gelir desteğinin dışında mı Sayın Bakanım?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Evet, doğrudan gelir desteğinin dışında; yani,
kesinleşmiş, bu 200 trilyon olacağını tahmin ettiğimiz miktarın belli bir
yüzdesinin -yani, 2001 yılından beri biriken bu oranın çok yüksek bir oran
olmayacağını biliyoruz; ancak- çiftçilerimize intikal ettirilmesini ve bunun
birikenlerle birlikte değerlendirilmesinin prensip olarak olabileceğini; ama,
bir kaynak bulunmasının bunun miktarını belirleyeceğini ifade ediyorum.
Arkadaşlarım, esas
belirtmek istediğim husus ise, tarım ürünleri sigortası konusundadır. O konuda
verdiğiniz desteğe teşekkür ediyorum.
Tarım ürünleri sigortası
yasası tasarısı bildiğiniz gibi, Başbakanlıktadır ve yine, aynı toplantının
devamında bu acil kurumun bir an önce yasalaşarak hayata geçmesi konusunda
yaptığımız mutabakatı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hazinenin önerdiği bir
sistem ile onun dışında Bakanlığımızın yaptığı çalışmaya göre oluşacak bir başka sistem arasındaki farklılıktan dolayı
çalışma bir noktaya geldi ve sonunda, bu konuda bir prensip kararı da ortaya çıktı.
Yarın saat 17.30'da, başkanlığımda, Türkiye'deki sigorta kurumlarının genel
müdürlerinin, Başbakanlık Müsteşarının ve Hazine Müsteşarının da katılacağı bir
toplantıda son şeklini alacak. Dolayısıyla, bir kurum oluşturup, bir kurul
oluşturup, bir şirket kurarak bunun
etrafında mı gerçekleştirelim, yoksa, ilgili sigorta şirketlerinin katılacağı,
kamunun da çok cüzi bir payla sistemin içinde yer alacağı, yine özel statüde
bir kurum oluşturarak -ama, genel politikayı belirlemek üzere Tarım
Bakanlığının yönetiminde oluşturulacak bir heyetle- bu tarım sigortalarıyla
ilgili uygulamanın başlatılması konusu gündeme gelecek. Bunun anlamını şu
şekilde ifade ediyorum: Bu teknik bir çalışma; ama, hadisenin en kritik safhası
da gelip bu noktaya dayandı. Eğer bu konuda çok kısa süre içerisinde karar
verebilirsek, konunun zaten diğer hususlarında farklı bir düşünce yoktur. Kısa
sürede, Bakanlar Kurulundan hükümet tasarısı olarak Meclise intikalini
sağlamayı bekliyorum. Dolayısıyla, bu konudaki gelişmeyi de sizlere böylece arz
etmiş oldum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Bakan, 2003 doğrudan gelir desteğinin tamamı ne zaman ödenecek?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Grup Başkanvekilim müsaade ederse, bir cümleyle
söyleyeyim.
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - 2003 doğrudan gelir desteği ödemelerine, en az gelişmiş
ilçemizden başlamak üzere, bu ay başlanıyor ve
üç ay içerisinde tamamlanacak. Hazinenin en son bize intikal ettirdiği
bilgi budur.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Muğla
Milletvekili Ali Arslan'ın (6/1103) esas numaralı sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/195)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 459 uncu sırasında yer alan (6/1103) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Ali Arslan
Muğla
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından
tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının ek 32 nci
maddesi üzerinde verilen önergenin oylanmasında kalmıştık.
Önergeye, Komisyon
katılmamış, Hükümet katılmıştı.
Şimdi, hatırlatmak için
önergeyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanununa eklenen ek 32 nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan "bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay" ibaresinden sonra
gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye
kadar" ibaresinin; dördüncü fıkrasında yer alan "iş mevzuatına göre
hesaplanır" ibaresinden önce gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı
yüzde 50'nin altına düştükten sonra bu hizmetleri işçilikte geçmiş gibi kabul
edilerek" ibaresinin eklenmesini; maddenin sonuna da aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Türk Telekom ile
iştiraklerinde çalışan ve yardım sandıklarına üye bulunan personelin, Türk
Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde de aralıksız sürekliliği
bulunmak kaydıyla üyeliği devam eder."
|
Faruk Çelik |
Ali Ayağ |
Hacı Biner |
|
Bursa |
Edirne |
Van |
|
Mustafa Ünaldı |
Ahmet Büyükakkaşlar |
|
|
Konya |
Konya |
|
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.57
(x) 508 S. Sayılı Basmayazı 10 Haziran 2004 tarihli 100 üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 16.10
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Enver Yılmaz (Ordu), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 102 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı tasarının
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Ek madde 32'yle ilgili
önergenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmiş ve
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Komisyonun katılamadığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Ek madde 32'yi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Ek madde 32 kabul edilmiştir.
Ek madde 33'ü okutuyorum:
EK MADDE 33.- Ulusal
egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve
işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek,
adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ya da
verilmesini sağlamak, bu uyduları işletmek, ulusal ve yabancı operatörlere ait
uydular üzerinden haberleşme ve iletim alt yapısını kurmak, işletmek ve ticari
faaliyette bulunmak üzere, bu Kanun ile kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri
hariç olmak üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine
tâbi, Türksat Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketi (Türksat A.Ş.) unvanı
altında bir anonim şirket kurulmuştur.
Türksat A.Ş., bu Kanun ve
Türk Ticaret Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre hazırlanacak
ana sözleşmesinin imzalanmasını müteakip yapılacak tescil ve ilan ile faaliyete
geçer. Türk Ticaret Kanununun ani ve tedrici kuruluşa, aynî ve nakdî
sermayesinin vaz'ına müteallik hükümleri ile 277, 329, 368 ve 422 nci madde
hükümleri Türksat A.Ş. hakkında uygulanmaz.
Türksat A.Ş.'nin
hisselerinin tamamı Hazine Müsteşarlığına aittir. Ancak, Hazine Müsteşarlığının
mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve kamunun pay sahipliğinden
kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine
Müsteşarlığının Türksat A.Ş.'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil,
denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır.
Türk Telekomun, uydu
haberleşmesiyle ilgili tüm uyduları, uydu yer kontrol istasyonları, uydu
haberleşme ve iletişim yer istasyonları, uydu yörünge pozisyonları, uydu
haberleşmesinde kullanılan taşınır ve taşınmazlar, her türlü teçhizat, araç,
gereç, malzeme, yazılım ve donanımlar, her türlü fikrî ve sınaî haklar ile sair
hak ve alacaklar, merkezi Monaco'da bulunan Eurasiasat SAM şirketindeki tüm
hisseleri, uydu hizmetlerine ve yörünge pozisyonlarına ilişkin frekans tahsis,
koordinasyon ve tescilleri, uydu hizmetlerine ilişkin her türlü sözleşmeleri ve
kredi anlaşmaları ile hak, alacak ve borçları, leh ve aleyhe açılmış ve
açılacak olan davalar ve icra takipleri, Intelsat, Eutelsat, ICO ve Inmarsat
şirketlerindeki tüm hisseleri bütün hak, borç, alacak ve yetkileri ile birlikte
faaliyete geçmesini müteakip iki ay içerisinde Türksat A.Ş.'ye yapılacak
protokoller ile devredilir. Bu devirlere ilişkin bütün devir, temlik ve intikal
işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek her türlü sözleşme,
protokol ve kâğıtlar katma değer vergisi ve damga vergisi dahil her türlü
vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerden istisnadır.
Türksat A.Ş.'de iş
mevzuatına tâbi personel istihdam edilir. Türksat A.Ş.'nin faaliyete geçtiği
tarihten itibaren üç ay içerisinde Türk Telekomun iş mevzuatına tâbi bulunan
personeli, istekleri ve Türksat A.Ş. Yönetim Kurulunun uygun görmesi halinde
Türksat A.Ş.'ye devredilir. Bu şekilde devredilen personelin sayısı ikiyüzelli
kişiyi geçemez. Bu personelin tâbi olduğu sosyal güvenlik kuruluşu ile ilişkisi
ve kıdem tazminatı uygulaması aynı usul ve esaslar dahilinde Türksat A.Ş.'de
devam eder.
Türksat A.Ş., ile Kurum
arasında, bu maddede belirtilen hizmetlerin yürütülmesi ve alt yapısının
işletilmesi ile ilgili hak, yetki ve yükümlülükleri düzenlemek üzere bir görev
sözleşmesi imzalanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç
iki ay içinde görev sözleşmesi, görüşü alınmak üzere Danıştaya gönderilir ve
Danıştayın iki ay içerisinde görüşünü vermesini müteakip, Türksat A.Ş. ile Kurum
arasında imzalanan sözleşme yürürlüğe girer.
Türksat A.Ş. sermayesinde
kamu payı ne oranda olursa olsun 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 4735 sayılı
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu ve 832 sayılı
Sayıştay Kanunu hükümlerine tâbi değildir. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
hükümleri uygulanır.
Uydu haberleşme
hizmetleriyle ilgili olarak diğer kanunlarda Türk Telekoma yapılan atıflar
Türksat A.Ş.'ye yapılmış sayılır. Bu maddeye göre gereken düzenlemeler yapılıp
yürürlüğe konuluncaya kadar diğer mevzuatın bu Kanuna aykırı olmayan
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Kurumun görev ve
yetkileri saklı kalmak kaydıyla, uydular üzerinden haberleşme, uydudan iletim,
uydu işletme, yörünge ve uydu yönetimi, yeni uyduların planlanması ve
projelendirilmesi, bunlarla ilgili diğer yönetsel ve ticari hizmetlerin Türksat
A.Ş. tarafından yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar, yeni şirket kurma veya
kurulu bulunan şirketlere ortak olma hususları ile ilgili düzenlemeleri yapmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Türksat A.Ş.'nin
başlangıç sermayesi yüzyirmibeş trilyon Türk Lirası olup, bu tutar Türk Telekom
tarafından karşılanacaktır. Türk Telekom tarafından Türksat A.Ş.'ye
devredilecek gelir, gider, borç, alacak ve benzeri aktif ve pasif arasındaki
fark, Türk Telekom tarafından Hazine Müsteşarlığı adına borç olarak kayıtlanır.
Bu tutar, Türk Telekomun 2003 yılı gelirlerinden 2004 yılında Hazineye
aktarılması için belirlenen temettü tutarına halel gelmeksizin dağıtılacak ilk
temettü alacağına mahsup edilmek suretiyle tasfiye edilir. Türksat A.Ş.
tarafından devralınan aktif ve pasif arasındaki müspet fark Hazine
Müsteşarlığının payı olarak Türksat A.Ş. sermayesine eklenir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türk Telekom Anonim Şirketinin özelleştirilmesine yönelik Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin ek 33 üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, görüşlerimi
bildireceğim.
Bu maddeyle, haberleşme
ve iletişim amacıyla uzaya gönderilmiş olan üç uydumuz, yeni kurulacak olan
Türksat Anonim Şirketine devredilecektir. Türksat Anonim Şirketi hisselerinin
tamamı Hazineye ait olacaktır. Böylece, Türk Telekom Anonim Şirketi
özelleştirilince, bu uydular kamu elinde kalmış olacaktır. Bu madde hakkında
görüşlerimi ifade etmeden önce, bu üç uydumuzun durumu hakkında kısa bilgi
vermek istiyorum. Aslında, bu üç uydumuzun durumunu bilmek, bu maddeyi
değerlendirmek açısından da önemlidir.
Birinci uydumuz
Türksat-1B, 11 Ağustos 1994 tarihinde yörüngesine yerleştirildi; artık, bu sene
işlevini tamamlamış olacak; zannedersem, ekim ayında başka bir orbite, başka
bir yörüngeye, başka amaçlara yönelecek; yani, birinci atılmış olan uydumuz,
amacına hizmet eden durumdan çıkmış olacaktır. Bu uydumuz on sene önce
atılmıştı.
İkinci uydumuz
Türksat-1C, 10 Temmuz 1996'da fırlatıldı; halen, kapasitesinin küçük bir kısmı
da olsa, kullanılmaktadır.
Alcatelle ortak yapılmış
ve fırlatılmış olan üçüncü ve yeni uydumuz Türksat-2A, şu anda, birtakım
sorunlara karşın, 1 Şubat 2001 tarihinden beri ticarî hizmete açıktır; fakat,
bazı sorunlar yaşıyor.
Dolayısıyla, bir tanesi
yaklaşık olarak ömrünü yitirmiş olan, bir tanesi düşük kapasiteyle çalışan, bir
tanesi de sorunlu olan üç uydumuz, bir şirkete devredilerek, olası bir
özelleştirmenin dışında tutuluyor. Neden; stratejik nedenlerle.
Şimdi, bunun üzerine
vurgulama yapmak istiyorum. Stratejik nedenlerle uydular, özelleştirme kapsamı
dışında tutulabilmek için ayrı bir şirkete devrediliyor. Nedir bu stratejik
nedenler; yasa tasarısında ve gerekçesinde de ifade edilen stratejik nedenler,
savunma ve güvenlik. Anayasa Mahkemesi de, zamanında, bundan önceki ilgili
yasayı bu gerekçeyle bozmuştu. Savunma ve güvenlik gibi stratejik niteliği
dolayısıyla, Türk Telekom Anonim Şirketinin özelleştirilmesinde, hele hele
yabancılara satılmasında sakınca görülmüştü. Bu sakıncanın ortadan
kaldırılmasını amaçlıyor bu madde.
Değerli milletvekilleri,
Türk Telekomun özelleştirilmesi konusunda, gerek bu yasada gerek bundan önceki
yasada yapılan tüm yanlışlıklar, aslında, bu maddede tekrar ediliyor. Bu
"tüm yanlışlıklar" dediklerimin en önemli iki tanesine değineceğim.
Birincisi ve çok ciddî hata, strateji kavramından ne anladığımızla ilgili.
Burada "stratejik" denildiği zaman, sadece ülkenin savunma ve
güvenlik ihtiyacı, bunun da sadece haberleşme boyutuyla ilgili yönü
vurgulanıyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri; Türk Telekom, stratejik bir kuruluştur; ama, bunun tek nedeni,
savunma ve güvenlik değildir. Strateji kavramını daha iyi anlamamız gerektiğini
düşünüyorum. Bilgi çağı diyoruz, bilgi toplumu diyoruz. Bilgi toplumunun
altyapısı olarak, bilginin, verinin, enformasyonun üstünden aktığı fiziksel
altyapı, kendisi, başlıbaşına stratejik bir altyapıdır. Telekom altyapısı, bu
bağlamda, bilgi toplumuna geçiş politikaları bağlamında bir stratejik önem
taşımıyor mu?!
Türk Telekom, yılda
yaklaşık 1 milyar dolarlık satın alma yapıyor. Bunun ötesinde, tüketicilerin de
ilgili satın almalarını hesaplarsak, son on yılda Türkiye'de Telekomla ilgili
yaklaşık 50 milyar dolarlık cihaz satın alması yapılmıştır; kablolar ve uydular
bunun dışındadır. 50 milyar dolarlık satın alma, satın alma potansiyeli,
Türkiye'nin bu stratejik konudaki, Telekom konusundaki teknoloji üretmesine,
bir kaldıraç sağlamak, teknoloji üretim politikasını sağlamak için önemli bir
kaynak değil midir?! Bunları, bu teknolojileri biz hep dışarıdan mı alacağız?!
Bunları, elbette, Türk Telekom veya diğer bir kamu şirketi üretsin demiyorum;
fakat, Türk Telekomun bu satın almasının, tıpkı diğer bazı Batı ülkelerinde
olduğu gibi, askerî satın alma ve diğer satın almanın, ülkenin teknoloji
politikasını da şekillendirmek için önemli bir araç olarak kullanıldığını
biliyoruz.
Şimdi, özelleştirilmiş
bir Türk Telekomla, fiziksel altyapısı özelleştirilmiş, satılmış bir Türk
Telekomla, biz, ülkemizin bu konudaki satın alma yoluyla oluşturulabilecek
teknoloji politikalarından vazgeçmiyor muyuz?! Teknoloji politikaları stratejik
değil midir?! Bu konuda dışa bağımlı olmak stratejik bir eksiklik değil midir?!
Dolayısıyla, stratejinin bu yönü de gözönüne alınmamıştır.
Bakın, bunun örneğini de
yaşadık. Teletaş, 1993 yılında Alcatele satıldı. Ne oldu Teletaş Alcatele
satılınca; önce, Teletaşın gayrimenkullerini sattı satın alan yabancı şirket; o
gayrimenkullerin satışından, zaten, ödediği parayı çıkardı. Biraz dostlar
alışverişte görsün türü bir özelleştirme. Daha sonra, daha da ciddîsi geliyor
-olayın para boyutunun ötesinde, stratejik olarak -bununla da bitmedi,
gayrimenkulleri satıp onun parasını çıkarmakla da bitmedi; Alcatel, Teletaşı
aldıktan sonra, ar-ge birimini kapattı, araştırma-geliştirme birimini kapattı,.
sonra üretimi durdurdu ve daha sonra montaja geçildi.
Değerli milletvekilleri,
duymuşsunuzdur, Amerika'da teknolojinin merkezî olarak nitelendirilen ünlü bir
Silikon Vadisi vardır. Silikon Vadisinde, ben, bizzat, Teletaşın ar-ge birimi
kapatıldıktan sonra oraya gitmiş mühendislerle tanıştım. Teletaşta teknoloji
üreten, Teletaşta üretim yapan bu mühendisler, şimdi, Amerika Birleşik
Devletlerinin ünlü Silikon Vadisinde teknoloji üretmeye devam ediyorlar. Bu,
stratejik bir kayıp değil midir?! Teknoloji yönündeki bu kaybımız stratejik
değil midir?! Teletaşın özelleştirilmesinden sonra, yabancılara satılmasından
sonra yaşamış olduğumuz önemli bir stratejik geri kalmadır. Türk Telekomu
özelleştirirsek, hele hele, bu yasa tasarısının öngördüğü gibi, yüzde 95'ine
kadar yabancılara satarak özelleştirirsek, bu, ciddî bir stratejik hatanın
tekrarı olmaz mı?!
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de, geçmişte, birçok konuda stratejik hatalar yapıldı. Bunlardan bir
tanesi -Sayın Bakanımızı ilgilendiren konu olduğu için, daha önce de dile
getirmiştim- elli yıl kadar önce, Türkiye, ulaştırma politikasında, demiryolu
yerine karayoluna önem vermek gibi stratejik bir karar vermiştir. Sayın
Bakanımız, elli yıl önce yapılmış olan bu stratejik hatayı, demiryolları yerine
karayollarına önem verilmesi hatasını şimdi düzeltmeye uğraşıyor; kendilerine,
bu yönden teşekkür ederim. Korkarım, şimdi yapılan bu stratejik hatanın, Türk
Telekomun özelleştirilmesi yönünde yapılan stratejik hatanın sonuçlarını da
elli yıl beklemeden, en geç on yıl sonra düzeltme durumunda kalacağız.
Nedir bu sözünü ettiğim
stratejik önemlerin ötesinde birtakım stratejik kararlar; bunlar teknik
konular; ama, şunu söyleyebilirim: Kablo yönüyle iletişim mümkün, hızlı
iletişim mümkün; internet örneği. DSL dediğimiz teknoloji yönüyle mümkün; başka
teknolojilerle, telsizle, kablosuz denilen teknolojilerle yavaş yavaş mümkün
olmaya başlıyor yerel ağlar. Bunların hangisi yönünde gidileceği, hangi
kompozisyonda bu teknolojilerin kullanılması gerektiği, işte, karayollarının,
demiryollarının, denizyollarının, havayollarının hangi kompozisyonda olması
gerektiği kadar, hatta, belki de, önümüzde daha önemli bir stratejik karardır.
Bu kararın verilmesinde kamunun başrolü oynaması gerektiği, çok net bir şekilde
önümüzde duran bir gerçektir.
Sayın milletvekilleri,
bakın, yasa maddesi "ulusal egemenlik" ibaresiyle başlıyor.
Sıra sayısının 3 üncü
sayfasında sözü edilen gerekçeyi size okumak istiyorum: "Geçmişte, Türk
Telekomun özelleştirilmesinde hisselerin çoğunluğunun yabancılara satılıp
satılamayacağı konusunda Anayasa Mahkemesi 'stratejik öneme sahip kamu hizmetlerinin'
yabancılar eline geçmesinin ülke savunması, güvenliği ve bağımsızlığı yönünden
sakıncalı bulduğundan" diyor ve devam ediyor. "Ulusal egemenlik ve
bağımsızlık..." Söyleme geldiği zaman sık sık söylüyoruz; ulusal egemenlik
ve bağımsızlık sadece silahlı kuvvetlerin gücüyle sağlanacak bir şey değildir,
ekonomik ve teknolojik güçle sağlanacak bir şeydir. Dolayısıyla, çağımızın en
önemli teknolojik altyapısı olan telekomünikasyonda kontrolü hele hele yabancılara
vermek son derece yanlış bir stratejik karar değil midir?!
Size, ayrıca, bu konuda
yeni çıkmış bir rapordan söz etmek istiyorum, çok çarpıcı bir rapor. Bunu, Mc
Kinsey denilen uluslararası bir danışma kuruluşu -ki, kendileri, hükümetlerin
dümensuyunda gitmeyen saygın bir danışma kuruluşudur- hazırlamıştır. Onların
hazırladığı "Türkiye ve verimlilik, üretkenlik" konusundaki raporun
109 uncu sayfası telekomünikasyonla başlıyor. Burada yazılanı aynen size okumak
isterdim; ama, Türkçesi yeni çıktı, bende İngilizcesi var, onun için aynen
okuyamıyorum. Bu fiziksel altyapının devredilmesi, öncelikle, düzenleyici
piyasaların, düzenleyici kuruluşun bu görevini yapabilir ve piyasayı
düzenleyici yasaların, mevzuatın yerinde olması gerektiği, aksi takdirde, özel
bir tekel yaratılacağı bu raporda belirtilmiştir. Şu anda bunların yapılmamış
olması, yani, gerekli yasa ve mevzuat değişikliklerinin yapılmamış olması ve
Telekomun arzu edilen güçte olmamış olması çok ciddî sakıncalar yaratıyor.
Bakın, çok ilginç bir
sonuç var burada; ekonomik konulara girecek olursak tekrar -ki, ekonomik ve
teknolojik bağımsızlık çok önemlidir biliyorsunuz; ulusal egemenlik ve
bağımsızlık; sık sık bahsettiğimiz-
toplam faktör verimliliğinde, bir ülkenin ekonomik gücünü ölçen en
önemli ölçüttür; toplam faktör verimliliğinde çok ilginç bir şekilde telsiz
veya cep telefonu dediğimiz sistemde, Türkiye'nin toplam faktör verimliliği,
Amerika'daki toplam faktör verimliliğinin yüzde 59'u mertebesindedir. İlginç
olan şudur ki, sabit hatlarda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapandı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU(Devamla)
- Telsiz iletişimde yüzde 59, toplam faktör verimliliğinde ise, Amerikayla
karşılaştırmada, çok ilginç bir şekilde hâlâ Türk Telekomun elinde olan ve
yatırımların gereğince yapılmamış olmasına karşın, eleştirilen sabit telefon
hattında, henüz serbestleşmeye bile açılmamış olan -yeni yeni açılıyor- sabit
telefon hattında, bu raporun bulgusuna göre, 2000 yılı itibariyle,
Türkiye'nin toplam faktör verimliliği,
hem işgücü hem fiziksel yatırımların verimliliği yüzde 66'dır; yüzde 59
telsizde, yüzde 66 sabit hatlarda. Her zaman da özelleştirince hemen her şey
çok güzel olmuyor.
İşin daha da ilginci,
diğer bir noktayı daha okuyayım size bu Amerikan uluslararası Mc Kinsey
Şirketinin raporundan; bunlar 110 uncu sayfada. Bakın, toplam faktör
verimliliği, hem işgücünü hem fiziksel sermayeyi kapsar: "İşçi verimliliği
Amerika'da 100 ise Türkiye'deki verimlilik 62'dir, Fransa'da 62'dir, yani,
Fransa'yla eşdeğeriz. Öte yandan, fiziksel sermaye verimliliğinde, Amerika'da
100 faktör verimliliği, Türkiye'de 35'tir. İşgücü verimliliğinde 62, fiziksel
sermaye verimliliğinde 35'tir. Bu gerçekleri de gözönüne alırsak, efendim, Türk
Telekom 60 000 küsur işçi çalıştırıyormuş... Diğer argümanlar yerli yerine
oturmuyor, her halükârda son derece ciddî bir stratejik hata yapılıyor. 3
uydumuzu özelleştirmemek de, hiçbir stratejik önemi olan konuya değinilmediği
gibi, bu uyduları özelleştirmemekle... Yani, uydu teknolojisinden biraz
anlayan, uyduların en güvensiz iletişim aracı olduğunu bilir. 40 000-50 000
dolara yapılacak bir cihazla, bunlara rahatsızlık, uyduda rahatsızlık vermek
mümkündür.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, toparlar mısınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Ayrıca, bu uyduları
yapanlar yabancı şirketlerdir. Bunların arka kapılarının olup olmadığını
bilmiyoruz, bunların başka yerlerden dinlenilip dinlenilmediğini bilmiyoruz.
Dolayısıyla, bu 3 uydunun özelleştirme kapsamı dışında tutulması, sadece
savunma açısından düşünsek bile, Türkiye'nin stratejik ihtiyaçlarına cevap
vermez. Savunma dışındaki stratejik konularda,
teknoloji ve ekonomik gibi stratejik konularda ise son derece ciddî bir
hatadır. Bu konuyu tekrar dikkatinize getirmek isterim.
Zannedersem, iktidar
milletvekilleri içerisinde de bu yönde düşünenler çoktur. Umarım, iktidarı bu
yönde ikna edebiliriz. Bu tasarıyı geri çeksinler. Biz bu maddeye olumsuz oy
vereceğiz; bunu bildiririz.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Coşkunoğlu.
Başka söz talebi?.. Yok.
Sayın Güler, soru mu
sormak istiyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç, soru
mu soracaksınız?
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet
Sayın Başkan.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan, ben de soru sormak istiyorum.
BAŞKAN - Soru sormak
isteyen milletvekilleri sisteme girebilirler.
Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Bakanımdan, merak ettiğim, cevaplandırmasını istediğim sorularım var;
daha önce sorup da cevabını alamadığım bir sorum var.
Birincisi; TMSF'deki
Telsimin satışını düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, öncelik Motorolanın
borcunun ödenmesi mi olacak? Yani, kısacası, bu borcu Türkiye'ye mi
ödettireceksiniz?
İkinci soru ise; acaba,
Ulusal Kanal ve ART'nin yayınlarının kablolu yayından çıkarılmasının sebebi
nedir; bize muhalif olan televizyon kanallarını yaşatmamak mıdır?
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bilindiği gibi, 1997 yılında yapılan
değer tespitine göre, Türk Telekoma biçilen fiyat 10 milyar dolar civarındaydı.
2001 yılında yeni bir değer tespiti yapılmaksızın ihaleye çıkıldığında, bu
değerin, kimilerine göre 2-3 milyar dolara düştüğü, kimilerine göre ise çok
daha yüksek rakamlarda oluştuğu ifade edilmişti ve bu yönde tartışmalar
olmuştu; aynı tartışmalar bugün de sürmekte.
Şimdi, Türk Telekom
1996-2000 yılları arasında 22 milyar dolar gelir elde etmiş, bunun 11 milyar
doları da hazineye gelir olarak gitmiştir. Bunlar önemli tespitler Sayın Bakan.
2003 yılı Kurumlar Vergisi sıralamasında da 1 inci olmuş bir kurum var
karşımızda ve tam 900 trilyon 126 milyar Türk Lirası Kurumlar Vergisi
ödemiştir. Şimdi, bu rakamlar, gözönüne alındığında, cumhuriyetin ilk
yıllarından beri, tüm ülke vatandaşlarının emeğiyle, alınteriyle, özkaynaklarıyla,
kurulup bugüne getirilen Türk Telekomun değerinin düşük gösterildiği
görüşlerine katılıyor musunuz?
Bir de, siyasî iktidarın
bu tasarrufu, Türk Telekomu satmak bir yana, yok pahasına elden çıkarmak
anlamına geliyor izlenimi veriyor. Bu görüşe katılıyor musunuz Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
Sayın Coşkunoğlu,buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın
Bakana üç soru sormak istiyorum.
Konuşmamda ifade ettiğim
gibi, Türk Telekomun stratejik yapısının veya fiziksel altyapısının -şimdi,
liberalleşmekten söz etmiyoruz, fiziksel altyapıyı satmaktan ve kontrolü
vermekten söz ediyoruz- sadece savunmayla ilgili değil, onun dışında da
stratejik bir karar olup olmadığını size sormak istiyorum Sayın Bakanım; bu
birincisi.
İkincisi; Teletaşın,
Alkatele satılması sonucunda olan olumsuz gelişmelerin -ki, bunlar ar-ge
kapasitemizi kaybetmek, üretim yerine montaja geçmek gibi- Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili de olacağına inanıyor musunuz?
Üçüncüsü; gerçekten, şu
andaki, konumunu bildiğimiz üç uydumuzun savunmanın stratejik amaçlarına hizmet
edebileceğine inanıyor musunuz? Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Güler'in sorusunu
cevaplayarak başlıyorum.
"TMSF'deki Telsimin
satışını düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız, öncelikle, Motorolanın borçlarını
halka mı ödeteceksiniz?"
Bildiğiniz gibi, 5020
sayılı Kanunla Telsim yönetimine TMSF tarafından el konulmuş, şu anda TMSF'nin
oluşturduğu yönetim kurulu marifetiyle şirket idare edilmektedir. Bu arada,
Telsimin gerek yurtiçi gerekse yurtdışı tedarikçilerle geçmiş yönetimlerden
kalan ihtilaflı alacak-verecek ilişkileri vardır. Bunların hukukî süreci, bir
kısmı tamamlanmış, bir kısmı devam etmektedir. Ayrıca, Telsimin sahiplerinin,
5020 sayılı Kanuna göre, el koyma işlemine karşı hukukî yönde mahkemede
itirazları vardır. O bakımdan, bütün bu konular netlik kazanmadan Telsimin
satışı şu an için gündemde değildir.
Sayın Haluk Koç'un
sorusu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)-
Sayın Bakanım, iki sorum vardı.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Diğeri hangisi?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)-
Ulusal TV ve ART'nin kablolu yayından çıkarılmasıyla ilgili.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Bu konuyla ilgili Türk Telekomla sözleşme yapan firmayla,
yayın yapması istenilen firma aynı firma değildir. İki firma arasında, esasen,
Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden bir dava da söz konusu. Türk
Telekomla sözleşmesi olan bu firma, diğer bir başka firmaya sözleşmeye aykırı
olarak devir yapmıştır. Tespit edilen husus budur. Ayrıca, RTÜK katkı payı
ödenmediği için, yayınının da durdurulması kararı verilmiştir. Konu yargıdadır.
RTÜK'e olan payı da, mahkeme, yürütmeyi durdurma talebini de reddetmiştir.
Yani, olay, burada, bizim dışımızda gelişen bir olaydır; iki firmanın, ayrıca
Ulusal Kanalın Euro11asiasat, yani, Türksat-2A'ya da 147 000 dolar borcu
vardır; bu borcunu da ödememiştir.
Sayın Koç, Türk Telekomun
değeriyle ilgili olarak "1997'de 10 milyar dolar değer biçilmişti"
dediler; doğrudur; bu değerlerle özelleştirme denemesi yapılmış, ancak, talipli
çıkmamıştır ve bunun üzerine özelleştirme gerçekleştirilememiştir.
Bugünkü özelleştirme
sürecinde, biz, bugüne kadar, herhangi bir bedel telaffuzunda bulunmuş değiliz.
Bağımsız danışmanlık firmalarınca bu konuda yapılmış çalışmalar mevcut olup,
bedel tespitinin ilan edilip edilmeyeceği, edilirse ne kadar muhammen bedelin
ilan edileceği kararı, Telekom Kanununa göre Bakanlar Kuruluna aittir. İhaleye
çıkılacağı zamandan kısa bir süre önce bu hususa karar verilecektir.
O bakımdan, piyasada şu
kadar değere inmiştir, değeri bu kadar yüksektir gibi spekülasyonların bizim
açımızdan kıymeti harbiyesi yoktur. Ortada bir alışveriş olmadığı için, bir
bedel üzerinden spekülasyon yapmanın da, ne Telekoma ne de ülke menfaatlarına
bir yararı vardır.
Teşekkür ederim.
Sayın Coşkunoğlu'nun
sorularına bakarsak, fiziksel altyapının satılmasının stratejik bir karar olup
olmadığını soruyorlar.
Bizce, stratejik açıdan
bir önemi yoktur; çünkü, telekomünikasyonla ilgili hizmetler şu anda herkes
tarafından yasal olarak verilebilmektedir. Her ne kadar, Türk Telekomun
altyapısının, pazara yeni girenlere
göre daha yaygın olması bir gerçekse de, bu hususun, serbestleşme sürecinde
önemli bir mahzur teşkil etmeyeceğini düşünüyoruz. Kaldı ki, 2000 yılında
kurulan Telekomünikasyon Kurumu da, özelleştirme sonrası, yeni sahibinin kim
olduğuna bakmaksızın, yeni şirketin kamu payı yüzde 50'nin altına düştüğünde,
Türk Telekomla şu anda mevcut olan görev sözleşmesi imtiyaz sözleşmesine
dönüşecek ve böylelikle Türk Telekomünikasyon Kurumu, sektörün düzenleyici
görevini vermeye devam edecektir.
"Teletaşın satışında
yaşanan olumsuzluklar Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili de olabilir
mi?"
Bu konuda şu an için
elimizde bir bilgi yok, yorum yapmak doğru olmaz diye düşünüyorum; umarım
olmaz.
"Uyduların
satılmamasının ülke savunmasına hizmet edeceğini düşünüyor musunuz?"
Bu hususta iki temel
nokta var Sayın Coşkunoğlu. Birinci husus, Anayasa Mahkemesinin, Telekomun
özelleştirilmesinde, iptal gerekçesinde, uyduların, stratejik önemine binaen
ayrılmış olması. İkinci husus da, tabiî ki, her bakımdan stratejik olduğunu
düşünüyoruz. Örneğin, olağanüstü bir durumda -savaş, deprem, vesaire- tek
haberleşme aracı uydular olabilmektedir karasal altyapının çöktüğünü farz
edersek. Örneğin, yakın zamanda yaşanan deprem felaketinde, uydulardan, haberleşme
hizmetini kısa bir süre içerisinde tesis ettik.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Ayrıca, deniz haberleşmesi ve uydularımızın bulunduğu
konumları da dikkate alırsak veya uydulardaki (x) bandı transformer'ların da
önemini dikkate alırsak, stratejik olduğunu düşünüyoruz.
Bir de, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararına uygunluk bakımından ayrılmasının doğru olacağını
düşünüyoruz ve bu yönde düzenlemeyi Yüce Meclisin takdirine sunuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, ek
33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
Ek 34 üncü maddeyi
okutuyorum:
EK MADDE 34.- Türk
Telekomun, kaynağına ve yargıya intikal edip etmediğine bakılmaksızın, tüm
alacaklarının, yargı kararıyla kesinleşenler hariç olmak üzere, sulhen tahsili
hususunda, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde
Ulaştırma Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman
Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 508 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
maddesindeki, Türk Telekomun tüm alacaklarının tahsilini düzenleme yetkisini
Bakanlar Kuruluna, uygulama yetkisini Ulaştırma Bakanlığına veren ek 34 üncü
madde hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, Türk
Telekoma borucu olup da ödemeyen abone sayısı 1 342 000'dir. Bu abonelerden,
kamudan ve vatandaşlardan, Türk Telekomun alacağı toplamı da yaklaşık 500
trilyondur, faiziyle birlikte bu para 1 katrilyonu bulmaktadır.
Borçlu abonelerin yüzde
29'u olan 393 000 abonenin borcu 50 000 000 liranın altındadır. Yine, borçlu
abonelerin yüzde 21'i olan 222 000 borçlunun borcu ise 50 000 000 ile 100 000
000 lira arasındadır, yüzde 31'i olan 410 000 abonenin borcu ise 100 000 000
ile 200 000 000 lira arasındadır. Dolayısıyla, toplam borçluların yüzde 50'si
olan 675 000 abonenin borcu 100 000 000 liranın altındadır. Borçluların, yüzde
81'i olan 1 086 000 kişinin borcu 200 000 000 liranın altındadır; yüzde 4,4'ü
olan 58 000 abonenin borcu 600 000 000 liranın üzerinde, 10 milyar liranın
üzerinde borcu olan abone sayısı ise 28 000'dir.
Sayın milletvekilleri,
Türk Telekomun alacaklarının sayıca çok büyük bir kısmını, miktarı çok düşük
olan, vatandaşların sabit telefonlarıyla ilgili hizmetlerinden doğan alacakları
oluşturmaktadır. Ayrıca, bugün için, Türk Telekoma, telefon borcundan dolayı
160 000 kişi icralıktır; yani, Türk Telekom 160 000 kişiyle mahkemeliktir.
İcralık 160 000 kişiden 157 000'inin borcu 1 milyar liranın altındadır.
Sayın arkadaşlarım, Türk
Telekomun anapara alacaklarının, 40 trilyon lirası kamudan, eğitim, sağlık,
emniyet gibi resmî kurumlardandır; 460 trilyon lirası ise gerçek ve
tüzelkişilerdendir.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ödeme güçlüğüne düşmüş vatandaşlarımızı rahatlatmak için bu
maddeyi destekliyoruz; çok düşük miktarda telefon borcu olan vatandaşlarımızın
borcunun anaparası alınıp, faizi silinebilir diye düşünüyoruz. 50 000 000
liranın altındaki borçların hepten silinmesi yerinde olabilir; bu konuda önerge
de vermiş bulunuyoruz. 50 000 000 liralık alacak için, 50 000 000 liralık harç,
harç pulu, dosya, tebligat, yolluk, vesaire masrafları ile 45 000 000 lira
avukatlık ücreti alınmaktadır; dolayısıyla, 50 000 000 lira borcu olan
vatandaş, 150 000 000 lira ödemek zorunda kalıyor. Sayın arkadaşlarım, 50 000
000 lirayı ödeyemeyen vatandaşlarımız 150 000 000 lirayı nasıl ödesinler?!
Ayrıca, kamunun borcunun
da tümü silinebilir. Kamunun borcu, ödenek olmadığı için ödenememektedir. Türk
Telekomun özelleştirilmesi halinde, Türk Telekomu alan firmalar, okulların,
hastanelerin, emniyetin, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisinin telefonlarını,
telefon borcunu ödemedi diye kesebilir. Şimdi 160 000 olan icralık
vatandaşlarımızın sayısı, özelleştirmeden sonra 1 000 000'u aşabilir; telefon
borcu olan vatandaşlarımızın mahkeme kapısındaki sayısı da giderek artar. Bu
nedenle, bu madde, belki de bu tasarının tek olumlu maddesidir; ancak, Bakanlar
Kuruluna verilen yetkinin sınırları belli değildir. Alacakların bir kısmının
alınmaması halinde parasal af niteliği taşıyacağı için, bu maddenin oylamasında
nitelikli çoğunluk aranması gerekir; yoksa, Anayasa Mahkemesinden geri
dönebilir.
Hükümetin bakış açısı
şudur: Bu madde, borçlu vatandaşı düşündüğü için değil, Türk Telekomun satışını
kolaylaştırmak için, tasarıya, sonradan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, önergeyle
ilave edilmiştir; çünkü, hükümet, 160 000 mahkeme dosyası olan Türk Telekomu
alan olmaz diye bu ek maddeyi getiriyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
vatandaşımızı düşündüğümüz için bu maddeyi destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Telekomun, bir de, cep telefonu işletmecisi firmalardan
ve holdinglerden alacağı vardır. Bu alacağın toplam miktarının yaklaşık olarak
1,8 katrilyon lira olduğu, mahkemelerinin devam ettiği, yetkililerce belirtilmektedir.
Bunlar, bu ek madde 34'ün kapsamı dışında tutulmalıdır ve bu paralar
alınmalıdır; 50 000 000 lira borcu olanla 50 trilyon lira borcu olan aynı
kefeye konulmamalıdır.
Sayın arkadaşlarım, sonuç
olarak, biz, bu maddeyi, holding ve şirketlerin borçlarının alınması şartıyla
destekliyoruz. Niye destekliyoruz; çünkü, biz, Türkiye'nin en önemli sorununun
fakirlik, fukaralık, yoksulluk olduğunu biliyoruz. Yoksulluğun temelinde
işsizlik, işsizliğin temelinde üretimsizlik, yatırımsızlık, yatırımsızlığın
temelinde de hükümetin bu konuda yeterli performansı göstermemesi olduğunu
görüyoruz. Hükümet yetkilileri "enflasyon düştü, faizler düştü, güllük
gülistanlık bir Türkiye" derken, 50 000 000 liranın altında telefon borcu
olup da ödeyemeyen vatandaşlarımızın sayısının 393 000; 100 000 000 liranın
altında telefon borcu olup da ödeyemeyen vatandaşlarımızın sayısının 675 000
olduğunu hükümet görmüyor mu, bilmiyor mu?
Ben, bu rakamları Türk
Telekomdan aldım, benim aldığım rakamların daha genişinin sayın yetkililerde
olduğunu sanıyorum.
Gazeteler, Sayın
Başbakanın, Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesine sahip çıktığını yazıyor. Sayın
Başbakanın, Büyük Ortadoğu Projesinden önce dargelirlilere, fakire, fukaraya,
işsize, emekliye, dula, yetime sahip çıkmasını öneririz.
Sayın arkadaşlarım, işte,
biz bu maddeyi, bu amaçla, bu çerçevede destekliyoruz; ancak, Türk Telekomun
özelleştirilmesine de karşıyız. Niye karşıyız; çünkü, Türkiye'de şimdiye kadar
yapılan özelleştirmeler başarısız olmuştur, fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Özelleştirme için bugüne kadar 11 000 000 000 dolar para harcanmış, gelir
olarak ise 11 200 000 000 dolar para alınmıştır; yani sıfıra sıfır elde var
sıfırdır. Ulusal değerlerimiz yok pahasına yok olup gitmiştir.
Sayın arkadaşlarım, Türk
Telekom geçen yıl 1 600 000 000 dolar net kâr etmiştir. Kurumlar Vergisinde
birinci sıradadır, 900 trilyon lira Kurumlar Vergisi ödemiştir. 60 000'in
üzerinde çalışan personeli vardır. Biz, ülkemiz için stratejik önemi olan Türk
Telekomun satılmasına karşıyız.
Sayın milletvekilleri,
geçmişte değişik partilerde olan, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olan, şimdi
AKP'de bakan olan arkadaşlarımız, telekomünikasyon sistemimiz için, bakınız ne
diyorlardı:
1- Stratejik sektördür.
2- IMF talimatıyla Türk
Telekom satılamaz.
3- Türk Telekom, altın
yumurtlayan tavuktur.
4- Türk Telekom,
işlenmemiş elmastır.
Bu şekilde, bu
özelleştirmeye karşı çıkıyorlardı veya temkinli yaklaşıyorlardı.
Bir örnek vermek
istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 25.1.2000 tarihindeki
51 inci Birleşiminde, 4502 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun görüşülmesinde,
Fazilet Partisi Grubu adına konuşan bu arkadaşlardan birisi -şimdi Bakandır-
Sayın Zeki Ergezen, bakınız ne diyor:
"Şimdi, ITT, ABD'nin
en büyük şirketi -medyada hepimiz okuduk-'Allende'yi ben devirdim' diye hava
atmıştı ve bunu övünerek söylüyordu. Irak-ABD savaşında haberleşmenin nasıl
kesildiğini, Irak birliklerinin nasıl sıkıntıya girdiğini, o günün medyasında,
bunları, hakikaten okuduk ve dikkatlerimizi çekti.
Şimdi, bahane hazır;
yani, uluslararası şirketler aldığı zaman, yabancılar aldığı zaman, nasıl olur,
ülke güvenliğini tehlikeye sokabilir diye bir soru akla gelebilir. Bahane
hazır, arıza verdi denilebilir, uyduları kapatabilir, başka türlü sabote etme
imkânları vardır. Bu endişelerimiz var olduğundan, buna göre tedbir alınması
gerektiğinin altını çizmek istiyorum."
Sayın milletvekilleri,
şimdi size sormak istiyorum: Bu endişeleriniz ortadan kalktı mı? Bu
endişelerinize karşı hangi önlemleri aldınız; hiçbir önlem almadınız. Şimdi,
aynı endişeleri biz taşıdığımız için, bu özelleştirmeye karşıyız. Siz, dün
dündür, bugün bugündür mü diyorsunuz?!
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KÖŞDERE
(Çanakkale) - Biz öyle bir şey demedik ki.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaptan.
Sayın milletvekilleri,
maddenin oylamasına geçmeden önce birleşime 10 dakika ara veriyorum ve iki grup
başkanvekili ve Sayın Bakanı görüşmeye davet ediyorum.
Kapanma Saati : 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.22
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 102 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı tasarının
müzakeresine devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Ek 34 üncü madde üzerinde
1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sorum vardı...
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5
inci maddesi ile 406 sayılı Kanuna eklenen ek 34 üncü maddesine ikinci fıkra
olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Osman Kaptan |
Mehmet Sefa Sirmen |
İzzet Çetin |
|
Antalya |
Kocaeli |
Kocaeli |
|
Kemal Sağ |
Halil Tiryaki |
Mustafa Özyürek |
|
Adana |
Kırıkkale |
Mersin |
|
Bayram Ali Meral |
Gökhan Durgun |
|
|
Ankara |
Hatay |
|
"Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibariyle anapara tutarı 50 000 000 Türk Lirasını
geçmeyen bütün alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, konuşacak mısınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Peki, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anaparası 50 000 000 Türk
Lirasını geçmeyen alacaklar, Türk Telekomun şahıslardan olan toplam alacağının
yüzde 1'i olmasına rağmen, borçluların yüzde 30'unu oluşturmaktadır. 50 000 000
Türk Lirasının icra yoluyla tahsili, hukukî süreç içerisinde vatandaşa 150 000
000 Türk Lirasına mal olmaktadır.
Fer'ilerinin anaparadan fazla hale gelmesi kamu vicdanını rahatsız etmekte,
borçluların ödeme gücünü zorlamakta ve ödeme iradesini azaltmakta,
mağduriyetini artırmaktadır.
Küçük alacakların tahsili
için harcanacak emek, zaman ve para tasarrufu sağlanması, borçluların
mağduriyetinin giderilmesi amacıyla bu değişiklik teklifinde bulunulmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Ek 34 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum; çünkü, burada, nitelikli çoğunluk
aranması gerekir. Ek 34 üncü madde çok açık bir af niteliğindedir; o nedenle,
nitelikli çoğunluk aramanız gerekir. İzin verirseniz, bu konudaki görüşümü
anlatayım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, bu hususta ben de bir ilave yapmak istiyorum.
BAŞKAN - O zaman, usul
hakkında Sayın Özyürek'e söz vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben de soru sormak için sisteme girmiştim; onu atladınız.
BAŞKAN - Bir sonraki
madde üzerinde o hakkınızı kullanın.
HALUK KOÇ (Samsun) - O
maddede de var; ama, önce bu maddede soru sormak istemiştim, hakkımı
gaspettiniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyürek.
VI. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının af niteliği
taşıdığı ve bu nedenle, yapılacak oylamalarda Anayasa ve İçtüzükte belirtilen
nitelikli çoğunluğun aranılması gerekip gerekmediği hakkında
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz ek 34 üncü
madde çok açık; deniliyor ki: "Türk Telekomun, kaynağına ve yargıya
intikal edip etmediğine bakılmaksızın, tüm alacaklarının, yargı kararıyla
kesinleşenler hariç olmak üzere, sulhen tahsili hususunda, Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Ulaştırma Bakanlığı
yetkilidir."
Şimdi, Telekom,
alacaklarını, normal bir şekilde tahsil edecekse, bu düzenlemeye hiç gerek yok;
bütün kamu kurumları, alacaklarını, normal şekilde tahsil ederler. Nitekim,
vergi ödemelerinde, normal şekilde, gidersiniz, vergi borcunuzu ödersiniz,
gecikerek ödüyorsanız, gecikme zammını, gecikme faizini de ödersiniz; ama,
burada çıkardığımız, sizin "vergi barışı" dediğiniz, bizim
"vergi affı" diye nitelediğimiz yasalarda ne oldu; vergi cezalarında
bir indirim yetkisini idareye, hükümete tanıdık ve o maddelerin oylanmasında
nitelikli çoğunluk aradık. Burada da, maddede "sulhen tahsil edilir"
deniliyor. Normal tahsil edilecekse bu maddeye lüzum yok; sulh olabilmesi için
de, idarenin, hesapladığı miktardan bir ölçüde vazgeçmesi ve böylece alacağın
tahsil edilmesi gerekir.
Burada, bir alacaktan
indirim yapılması, bir kamu alacağından indirim yapılması, elbette Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir, buna hakkımız var, yetkimiz var; ama,
öngörülen de bir usul var. Nedir o öngörülen usul: Bu tip af yetkisi içeren
maddelerin kabulünde, mutlaka ve mutlaka, nitelikli çoğunluk aranır; bizim
belirtmeye çalıştığımız budur. Bu, vazgeçilemez bir hukuksal düzenlemedir;
burada bizim takdirimize veya Başkanlık makamının takdirine kalmış bir husus
değildir, bu çok açık bir düzenlemedir. Eğer bu -eski deyimle- lazımenin
gereklerini yerine getirmezsek, bu, yargıdan döner; bizim belirtmek istediğimiz
budur.
Yüce Meclisin ve
Başkanlık Divanının bu açık hükmü dikkate alacağını umuyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
Sayın Kapusuz, buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, biraz önce
verilmiş olan önergeye dikkat edilecek olursa, borçluların şayet 50 000 000'un
altında borçları varsa, bütün alacaklarından tamamen vazgeçme talebi var; yani,
affolan budur. Tek taraflı olarak devlet diyor ki, Türk Telekom olarak, ben,
alacaklarımdan vazgeçiyorum. Eğer olaya bu şekliyle bakarsanız, bu önergedeki
talep doğrudan bir aftır; ancak, ek 34 üncü maddeyi dikkatle takip edersek,
herhalde bunun af değil, bir sulh olduğu belli, açıkça yazılı. Türk Telekomun,
kaynağına ve yargıya intikal edip etmediğine bakılmaksızın, tüm alacaklarının,
yargı kararıyla kesinleşenler hariç olmak üzere, sulhen tahsili hususunda,
Bakanlar Kuruluna ve Bakanlığa yetki verilerek düzenlenmiş bir metin olarak
geliyor.
Şimdi, dikkat edilecek
olursa, burada iki taraf var. Taraflardan bir tanesi borçlu, bir tanesi
alacaklı. Alacaklı olan, ben alacağımdan vazgeçiyorum diyemeyecek; ya borçluyla
karşı karşıya gelecek ve bir anlaşmaya gidecek. 1 060 tane, zannedersem, dosya
varmış bu şekilde. Bu dosya sahipleriyle, mutlaka, kurum, karşılıklı olarak
sulh noktasında anlaşacak. Vatandaş "hayır, anlaşmıyorum, ben yargıya
gidiyorum" derse, "benim böyle bir borcum yok" derse, tek
taraflı olarak devlet, Türk Telekom bu alacağından vazgeçemeyecektir; yani,
afta tek taraflı irade olmasına rağmen burada iki taraf vardır; alacaklı var,
borçlu var. Borçlu ve alacaklı bir hususta mutabakat sağlarsa, sulhen
anlaşırsa, karşılıklı olarak o kurumla mutabakat sağlarsa, onun sonucu olarak,
bu alacak şekillenmiş olacak. Mutlaka tahsil var burada. Dolayısıyla,
taraflardan birisinin razı olmaması durumunda, söz konusu olan alacağın ortadan
kalkması veyahut da miktarı konusunda bir şey söz konusu değildir. Onun için,
burada sulhen yapılan bir anlaşmanın af kabul edilmesinin mümkün olmadığını
ifade ediyorum. Başkanlığın uygulaması, işleme almış olması doğru bir karardır.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kapusuz.
Sayın milletvekilleri,
her iki grup sözcüsünü dinledik.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, ek 34
üncü maddenin oylamasına geçiyoruz. Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bu maddenin oylanmasından önce İçtüzüğün 81 inci maddesine göre
soru sorma hakkımız vardı; bunu gözden kaçırdınız. (AK Parti sıralarından
"oylamaya geçildi" sesleri)
BAŞKAN - Bir saniye...
Bir saniye...
HALUK KOÇ (Samsun) -
İçtüzük, madde 81!..
BAŞKAN - Sayın Koç, az
önce bir madde üzerinde İçtüzüğün 81 inci maddesini uyguladık.
HALUK KOÇ (Samsun) - Her
maddede var.
BAŞKAN - Talebiniz
olsaydı bunun üzerinde de yapardık. Geç kaldığınız için...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Talebim var efendim. (AK Parti sıralarından "oylamaya geçtik"
sesleri)
BAŞKAN - Oylamaya geçtik.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Oylamadan çok önce belirttim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
devamındaki maddede yine sorunuzu sorarsınız; yani, soruya bir sınırlama
getirmiyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, hata yapıyorsunuz!
BAŞKAN - Ek 34 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
Ek 35 inci maddeyi
okutuyorum:
EK MADDE 35. - Kurum ile
imzalamış oldukları GSM Görev ve İmtiyaz Sözleşmeleri çerçevesinde mobil
telekomünikasyon hizmeti yürütmekte olan telekomünikasyon işletmecileri ile
Kurumdan yetki almak sureti ile telekomünikasyon hizmeti yürüten diğer
işletmeciler, kendi sistemlerine dahil her türlü abonenin 2813 sayılı Kanunun
27 nci maddesi ve eki ücret tarifesince Kuruma ödemek zorunda olduğu telsiz
ruhsatname ve kullanma ücretlerini, abonelerinden Kurum adına tahsil ederek,
Kurum tarafından belirlenecek usuller çerçevesinde, Kurum hesaplarına
devretmekle yükümlüdürler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Sayın Başkan takdirini kullandı, ek 34 üncü maddenin
herhangi bir af içermediği sonucuna vardı; ama, Sayın Kapusuz olayı anlatırken
"iki taraf vardır" dedi. Burada oyladığımız, nitelikli çoğunlukla
oyladığımız vergi affında da iki taraf vardır, mükellefin talebi olmadan vergi
affından yararlanmak mümkün değildir. Yani, bir olayda iki tarafın olması
olayın af niteliğini kaldırmaz. Tabiî, Sayın Başkan kararını vermiştir, saygımız
sonsuzdur; ama, buna, herhalde, yargı, son sözü söyleyecek ve çözüme
kavuşturacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin çok önemli bir konusunu görüşüyoruz, aşağı yukarı yirmi yıldır
Türkiye'nin gündeminde olan bir konuyu görüşüyoruz. Telekom, Türkiye'nin temel
kurumlarından, temel kuruluşlarından biridir; hem hizmet olarak hem yarattığı
katmadeğer olarak hem de yıllardır halkın ödediği vergilerin yatırılması
suretiyle büyük kaynak aktardığımız çok önemli bir kurumumuzdur. Şimdi, uzun
zamandır, bu kurumu acaba nasıl olur da özelleştiririz diye bir sevda bazı
iktidarlara hâkim olmuştur. Geçmişte, rahmetli Özal döneminde bunun üzerinde
çok çalışılmış, birkaç kez Anayasa Mahkemesine gitmiş, iptal edilmiş. Bu konu
döndü dolaştı, geldi. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşünü
öncelikle ana hatlarıyla anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biz, ideolojik olarak, özelleştirmeye karşı bir parti değiliz. Bazı işletmeler
özelleştirilebilir; ama, bazı işletmelerde de kamunun ağırlığının mutlaka
korunması gerekir. Biz, 1994 yılında kurultayımız tarafından kabul edilen
programımıza göre, stratejik nitelikteki kuruluşlarda kamu ağırlığının
korunmasından yanayız. O nedenle, biz, TÜPRAŞ'ın hisselerinin büyük
çoğunluğunun özel sektöre, belli kişilere geçmesine karşı olduğumuzu her
vesileyle ifade ettik. Bu kuruluşumuz da, Türk Telekom da -haberleşme
hizmetleri anlamında- stratejik bir kuruluştur. Buradaki "stratejik"
sözcüğünü Anayasa Mahkemesinin, hukukçuların kullandığı anlamda algılamıyorum.
Nitekim, geçmişteki Anayasa Mahkemesi kararlarındaki bu "stratejik"
sözcüğünü, by-pass edebilmek için, etkisiz kılabilmek için tasarıda bazı
önlemler alınmış. "Askeriyenin haberleşme hizmetleri ayrı bir şirket
tarafından yapılacak" deniliyor ve çeşitli önlemler alınıyor; ama,
buradaki dert, buradaki sorun, haberleşme gibi, bir ülkenin temel ihtiyacını,
olmazsa olmaz ihtiyacını, özel sektörün, şahısların ve burada beklentide olduğu
gibi, yabancı firmaların egemen olduğu bir kuruluşa havale etmek son derece
sakıncalıdır, yanlıştır.
Bir özelleştirmeden ne
beklenir değerli arkadaşlarım; ekonomi kitaplarında yazar, özelleştirmeden
amaç, o ülkeye, o sektöre yeni sermaye gelmesidir. Şimdi, burada, yıllardır
büyük kaynak aktardığımız, önemli ölçüde yatırım yaptığımız bir kurumu, belli
şahıslara, özellikle, beklentimize uygun olarak, yabancı şirketlere satmak
istiyoruz.
İkinci beklenti nedir
özelleştirmede; önemli yeni teknolojiler getirmesidir; yani, Türkiye'nin
başaramadığı, yaratamadığı veya satın alamadığı bir teknolojiyi getirmesidir.
Benim bildiğime göre, Telekom, Türkiye'nin, dünyanın en modern tesislerine
sahip bir kuruluşudur. Yıllardır bu konuda önemli yatırımlar yapılmıştır -emeği
geçen herkese şükran borçluyuz- son derece modern, yeni teknoloji getirilmiş,
bu kuruma kazandırılmıştır. O nedenle, eğer telekomünikasyon alanında yeni yeni
gelişmeler olursa, bunları da elde etmemiz, bu kuruma kazandırmamız mümkündür.
Ne beklenir
özelleştirmeden; yeni istihdam yaratması beklenir. Türkiye'de şu ana kadar
özelleştirdiğimiz kurumların hepsi, personeli tasfiye etmiştir. Hatta, bir
kısmı öylesine tasfiye etmiştir ki, bütünüyle kapatılmıştır. Orada çalışan
insanlar işsiz kalmıştır veya çeşitli kuruluşlara "torba kadro" adı
altında gönderilmiş, bankamatik personeli durumuna düşürülmüşlerdir.
Şimdi, yine, bu tasarıya,
ilgili maddeleri okursanız göreceksiniz ki, özelleştirdiğimiz zaman, burada
çalışan değerli personeli, bir kısmı uzun emeklerle yetiştirdiğimiz, teknik
açıdan son derece donanımlı personeli nasıl tasfiye ederiz, hukuk içinde nasıl
tasfiye ederiz, Danıştaya, idare mahkemelerine başvurmadan üç beş kuruş vererek
nasıl kurumdan uzaklaştırırız diye uzun uzun maddeler yazmışız; yani, bir yeni
istihdam, ek istihdamı bırakınız, mevcutların tasfiyesini öngören bir
düzenlemedir.
Şimdi, yeni istihdam
yaratmıyorsunuz, yeni teknolojiye şu anda ihtiyaç yok ve kurum, bugünkü
haliyle, ihtiyaç olan yeni teknolojiyi satın alacak, iktisap edecek durumda.
Peki, nedir buradaki amaç; buradaki amaç, değerli arkadaşlarım, ideolojiktir;
yani, artık, kamu, iktisadî işletmelerden elini eteğini çekmelidir. Böyle bir
anlayış var. Bu bir ideolojik yaklaşımdır; ama, her ideolojik yaklaşım gibi,
kategorik olduğu için, her olaya tam olarak uymayabilir. Nasıl, bütün iktisadî
işletmeler kamunun elinde olmalıdır görüşü ideolojikse, kamu bütün iktisadî
işletmelerden elini çekmelidir görüşü de ideolojiktir; o nedenle de yanlıştır.
Değerli arkadaşlarım,
petrol sektöründe, işte, TÜPRAŞ'ı, bana göre, son derece düşük fiyata, hatta
haraç mezat diyeceğimiz bir fiyata satmak istiyorduk; Allah'a şükür yargı
önledi, inşallah Danıştay da bu kararı onaylayacak ve ondan sonra, tekrar,
olayı serinkanlı bir şekilde düşünme imkânımız var.
Şimdi, bazı AKP'li
değerli dostlarımızla tartışırken diyorlar ki: "Artık petrol sektöründe
kamunun yeri yoktur." Şimdi, İtalyanların çok büyük petrol şirketleri
vardır; ENI... Orada, kamunun, İtalyan Devletinin çok büyük hissesi vardır.
Avrupa'daki önemli iktisadî kuruluşlarda yine kamunun önemli hissesi vardır.
Kamunun orada etkisinin olması, kamunun payının olması, mutlaka o kuruluşun
kötü çalışması sonucunu doğurmaz. O kuruluşları özerkleştirecek, o kuruluşları
politik baskılardan uzak tutacak yollar, dünyanın her yerinde vardır,
Türkiye'de de vardır.
Bütün gençliğini kamu
yöneticiliğine adamış birisi olarak söyleyebilirim ki, eğer işletmelerimizi
özerk bir şekilde yönetirsek, o işletmeleri gerçekten liyakatli ellere teslim
edersek, inanınız ki, özel sektörden daha verimli, daha iyi çalıştırabiliriz;
ama, bizde olan nedir; normal şartlarda o işletmede şef olamayacak nitelikte
birisini genel müdür yapıyoruz, onun da elini kolunu bağlıyoruz; şu personeli
al, şunu şuraya terfi ettir diye işe yaramaz insanları yönetimde politik
baskılarla egemen kılmaya çalışıyoruz ve oralara birer arpalık gibi, birer
istihdam kaynağı gibi bakıyoruz; arkasından da, bu kuruluş artık zarar ediyor,
iyi işletilmiyor, öyleyse bunu satalım, kurtulalım diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu,
yanlış. Bu, aynı zamanda politikacıya da bir güvensizliktir. Politikacı, kamu
işletmesini mutlaka arpalık gibi kullanır anlayışı yanlıştır. Kurallarını
koyarsanız, eşit şekilde davranırsanız herkes buna uyar. Kaldı ki, görüşmekte
olduğumuz Telekom, gerçekten, iyi kurulmuş, teknik şekilde işletilen ve
-arkadaşlarımız rakamları verdiler- geçen yıl 900 trilyon lira Kurumlar Vergisi
ödemek suretiyle, Türkiye'deki -özel sektör, kamu sektörü dahil- bütün
kuruluşların önüne geçmiş ve birinci sıraya gelmiştir; ki, biraz daha özerk bir
yapıya kavuştursak, biraz daha politik baskıları azaltsak, inanıyorum ki, çok
daha fazla kâr edebilir, çok daha verimli şekilde çalışabilir.
Şimdi, öncelikle, burada,
kamunun elinde yüzde 51 payın, mutlaka, muhafaza edilmesi lazım. Yüzde 49'a
varan hisseyi, halka arz yoluyla veya çeşitli şekillerde satabilirsiniz. Yasa
tasarısının gerekçesinde deniliyor ki, birilerine yüzde 51'i vermezseniz,
yeterli fiyatı bulamıyorsunuz, esas, gerçek değere ulaşamıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
geriye doğru bakınız; bütün özelleştirmelerde, gerçekten çok yanlışlar yaptık,
çok ucuza sattık ve -yine, tablolar, rakamlar hepinizin elindedir,
görmüşsünüzdür- özelleştirmeye giren firmalar, ilk baştan peşinatını ödüyorlar,
diğer taksitleri bir türlü ödemiyorlar, sürekli onları da taksitlendiriyoruz.
Yani, bu işten, ciddî şekilde hazineye bir kaynak sağlamak da söz konusu
değildir. Eğer, bu kuruluşu, işte, 1996 ile 2000 yılları arasında hazineye 11
milyar dolar kaynak sağlamış bu kuruluşu kamunun elinde tutarsak, verimli
şekilde işletirsek, bunun satışından elde edebileceğimiz gelirin kat kat
fazlasını elde edebiliriz.
Bu kadar açık rakamların
ortada olduğu, son derece kârlı, verimli çalışan bir işletmeyi, bugün elde
edeceğimiz satış değerini iki üç yıllık gelirler kârla, vergiyle elde
ediyorsak, niçin satıyoruz değerli arkadaşlarım?.. Yani, Türkiye bu kadar
çaresiz mi?! Mesela, bu, neye benziyor; gayet iyi kira getiren bir işyerinizi,
ben sıkıştım, bunu satayım gitsin... Hayır, satma, üç beş yıl bekle, kiradan
bunu sağlarsın diyoruz; hayır, bana şimdi para lazım, eksiğine fazlasına bakmam,
bunu satarım diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
satışta, şu iddia da hep söyleniliyor: İşte, birkaç firma giriyor, en yüksek
verene veriyoruz. Tabiî, bu kadar büyük işletmeleri alan firmalar, yabancı
sermaye, öncelikle ve özellikle, ülke riskine bakar. Türkiye'ye gelip büyük bir
risk altına girecekse, sizin Telekomunuz 10 milyar dolardan fazla değerde de
olsa, 2-3 milyara teklif verir; ama, inşallah, Türkiye, aralık ayında, Avrupa
Birliğinden müzakere tarihi alırsa -hepimizin beklentisi o değil mi- Türkiye,
yabancı sermaye açısından cazip hale gelirse, bu tip özelleştirmelerde daha
yüksek bedel elde edebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
sözlerinizi toparlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Diyebilirsiniz ki, hem
özelleştirmeye karşısın hem de nasıl daha yüksek bedel diyorsun... Şimdi, bir
temel görüşümüzü ifade ettim; ama, sizin bakış açınızdan, varsayalım ki, bunu,
bizim muhalefetimize, bizim makul gerekçelerimize rağmen satacaksınız; hiç
yoksa, kamunun kaynakları ucuza gitmesin, hangi şartlarda daha iyi bedel elde
edilebilir, o anlamda söylüyorum. Yoksa, bunun doğrusu, bizim isteğimiz, bizim
düşüncemiz, yüzde 51 hissenin, mutlaka, kamunun elinde kalmasıdır. Biraz sonra,
belki, cevap veren bir arkadaşım diyebilir ki "altın hisse" var, onun
için yüzde 51'e gerek yok.
Değerli arkadaşlarım,
uygulamada, altın hisse, ne yazık ki, teneke hisseye dönmektedir. Nitekim,
POAŞ'ın özelleştirilmesinde de altın hisse vardı; o zaman da, devleti
yönetenler "ne demek; orada altın hissemiz var, yani, müdahale hakkımız
var, yani, olmayacak kararları engelleme hakkımız var" diye övüne övüne
özelleştirdiler; arkasından da, bir kararla oradaki altın hisselerinden
vazgeçtiler. Şimdi, burada da öyle olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçmesi ve sivil toplum örgütlerinin, kamuoyunun şu andaki tepkilerini
bastırmak için, bir altın hisse edebiyatı yapılacaktır; ama, satın alanlar, bir
süre sonra "canım, siz de, bizim işimize olur olmaz karışıyorsunuz, şu
altın hisseyi bir halledelim" dediği zaman da, bazı kurullar devreye
girecek ve altın hisse kalkacaktır. O nedenle, zaten, bir kuruluşun yüzde
51'ine hâkim olan birisine artık söz geçirmeniz, onu yönlendirmeniz mümkün
değildir.
O nedenle, özetlersek,
Telekom stratejik bir kuruluştur, kâr eden bir kuruluştur, verimli bir
kuruluştur; bunun yüzde 51'inin mutlaka kamunun elinde bulunması lazım.
Özellikle, haberleşme gibi bir hizmetin yabancıların eline geçmesi, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin bu alanda söz hakkının ortadan kalkması, ileride büyük sorunlar ve
burada farklı karar verecek olan bizler için de büyük sorumluluklar
getirecektir. Bu görüşlerimi sizlere aktarıyorum.
Aklıselimin hâkim
kılınacağına ve hepimizin, Anayasamız üzerine yemin etmiş insanlar olarak,
Türkiye Cumhuriyetinin haklarına sahip çıkacağımıza inanıyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
Sayın Özyürek, sözünüzü
kesmemek için müdahale etmedim; benim, 34 üncü madde konusunda vardığım bir
karar yok. Bir grubumuz "nitelikli çoğunluk aranır" dedi, bir
grubumuz da "hayır, aranmaz" dedi. Ben, sadece bu görüşleri kayda
geçirdim; benim verdiğim herhangi bir karar yok. Nitelikli çoğunluk
doğrultusunda eğer bir önerge gelseydi, onu işleme koyardım. O nedenle, bunu
düzeltmek istedim.
Şimdi, soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Kemal Sağ, buyurun.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkanım, sizin delaletinizle Sayın Bakana üç şıklı bir soru yöneltmek istiyorum.
Benim sorum bir önceki
madde hakkındaydı; ama, siz, soru hakkımızı bu maddeye devredince, mecburen,
şimdi soruyoruz Sayın Başkanım.
Ek madde 34, kısaca,
kaynağına bakılmaksızın, yargıya intikal etmemiş alacakların sulhen tahsilini
öngörüyor. Bu, tabiî, bizim görüşümüze göre, bir nevi, sayın konuşmacılarımızın
da ifade ettikleri gibi, af niteliğinde. Sayın Bakanım katılır buna veya
katılmaz; bu, kendilerinin görüşleri. Bize göre, bu maddenin bir af getirdiği
dikkate alındığında Sayın Başkanım, biz, muhalefet olarak, bu affın gerçek malî
kapsamını, bu tarih itibariyle, doğrusu, bilmek istiyoruz. Buna göre, Türk
Telekomun kaynaklarına göre alacak dağılımı nasıldır?
İkinci şıkkım, yargıya
intikal etmemiş alacakların son tutarı ne kadardır?
Son şıkkım da, yargıya
intikal etmiş bulunan bu alacakların tutarı ne kadardır?
Bunları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Bakana şu
soruları yöneltmek istiyorum: Eskiden ilçelerde oturan yurttaşlar, telefon
bağlama ve adres değişikliğini PTT'den yapabiliyorlardı. Telekom ilçelere şube
açmayınca, insanlar, en küçük iletişim hizmeti için il merkezine
taşınmaktadır.Bu, hem ekonomik olmamaktadır hem de zaman kaybına yol
açmaktadır. Özelleştirme, yurttaşların ayağına giden hizmeti önlemekte ve
sosyal devlet anlayışını yaralamaktadır yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi;
buna katılıyor musunuz?
İkincisi; Türk Telekom
gibi önemli, stratejik bir kuruluşun yarısından çoğunu, neredeyse tamamını
yabancı özel kesime bırakmak, ileride ulusal sorunlar yaratmaz mı? Türkiye'yi,
bu alandaki teknolojik gelişimlerden yoksun bırakmaz mı?
Üçüncü ve son sorum: Türk
Telekomun ısrarla özelleştirilmek istenmesi, ekonomik bir anlayışla mı
yapılmaktadır, yoksa başka bir amaç mı vardır? Bu kadar kazanç getiren ve
hazineyi besleyen bir kuruluşun ısrarla özelleştirilmek istenilmesinin,
yabancılara gitmesine göz yumulmasının anlamı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞULU
(Malatya) - Sayın Başkan, benimki soru değil, bir açıklama olacak.
Geçen maddede "yargı
kararı kesinleşenler hariç" ifadesi vardı. Yani, karara bağlanmışlar
hariç; fakat, kesinleşmiş alacaklar acz vesikasına bağlanmış. İlle "yargı
yoluyla kesinleşenleri alırız" dedikleri için, taksitle veya bir şekilde
ödemek isteyenlerden tahsilat güçlüğü olacaktır. Bunu söyleyecektim; ama,o
madde geçti.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, değerli
arkadaşlarımla şunu paylaşmak istiyorum ve Sayın Bakana da, aynı kabinede görev
yaptığı için, belki bir düşüncesi vardır diye yöneltmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları iz bırakır. 25 Ocak 2000 tarihinde,
Telekom Yasası görüşülürken, şimdi Bayındırlık ve İskân Bakanı olan Sayın Zeki
Ergezen'in -ki, şu anda kabine arkadaşınız- Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında
şöyle bir ifadesi var, katılmamak mümkün değil gerçekten. Şunu ifade ediyor:
"Bu yasayla, sadece, milletin paralarıyla yapılan Telekomun gerçek
fiyatına satılıp satılmayacağı endişesi değil, altyapısının alacak şirketlere
peşkeş çekilmesi değil, ara bağlantılarıyla ilgili özel sektörün
kullanılmasıyla ilgili haksızlık değil, aynı zamanda, kamu arazilerinin de
kullanılması önerilmiş oluyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakan, bugüne
kadar kamu arazilerinin kullanılmasında herhangi bir sıkıntı olmadığını
söylediler. Doğrudur, Telekom resmî bir kurumken, kamu arazilerini kullanmakta
bir sıkıntı doğmadı; ama, özelleştirildikten sonra, şirketlerin, kamu arazilerini
istismar etmeyeceğine dair elimizde bir güvence yok..." Bu, bu şekilde devam ediyor ve Sayın
Ergezen, bunu o zamanki hükümete ve yetkililere hatırlatmayı bir vecibe olarak
görüyor. Sayın Bakanım, siz, Sayın
Ergezen ile aynı düşüncede misiniz? Şu anda yürütme noktasındasınız, bu
vecibeyi kendinizde hissediyor musunuz? Ben, bu soruya cevap istiyorum ve bu
soruyu, kabine arkadaşınız Sayın Ergezen adına soruyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kemal Sağ'ın
sorduğu, Türk Telekomun kaynaklarına göre alacaklarının dağılımı şöyle: Yargıya
intikal eden alacakları yaklaşık olarak 550 trilyon, yargıya intikal etmeyen
167 trilyon, ayrıca, diğer işletmecilerle olan ihtilaflı, yargıda devam eden
alacak iddiası yaklaşık 1,5 katrilyon.
Sayın Gazalcı'nın
sorusunu cevaplandırıyorum: Sayın Gazalcı "özelleştirme, hizmetin
vatandaşın ayağına gitmesini engellemekte, sosyal devlet anlayışını
zedelemektedir; katılıyor musunuz" diye soruyor. Katılmıyoruz; çünkü,
özelleştirmeyle birlikte sektörde hizmet çeşitliliği artacak, başkaları da
hizmet vermeye başlayacak; ancak, ekonomik olmayan alanlarda hizmet verme
gereği olursa, kurulacak Evrensel Hizmet Fonundan bu hizmeti göreceklere destek
yapılacaktır. Bu bakımdan, hizmetin gitmesinde herhangi bir sıkıntı
yaşanmayacaktır.
"Türk Telekomun
özelleştirilmesi ileride sorun yaratmaz mı? Özelleştirme ekonomik amaçlarla mı
yapılmaktadır; başka amaç var mıdır?"
Türk Telekomun
özelleştirilmesi sorun yaratır mı, yaratmaz mı; ne amaçla soruldu bilemiyorum;
ama, herhangi bir sorun yaratmayacağını düşünüyoruz; çünkü, şu anda,
telekomünikasyon sektöründe tam serbestleşme dönemi başlamıştır; yani, Türk
Telekomun özelleştirilmesi olsun veya olmasın telekomünikasyon sektörü
serbestleşmiştir ve bütün hizmetleri herkes verebilir hale gelmiştir.
Özelleştirme sadece
ekonomik amaçla yapılmamaktadır. Nedenlerden biri budur; ancak, pazarın daha
fazla büyümesi, oluşan rekabet şartlarında vatandaşın daha kaliteli ve ucuz
hizmet alması hedeflenmektedir.
Sayın Koç, Zeki
Ergezen'le ilgili tutanak kayıtlarını okudu ve "Sayın Ergezen'le aynı
noktada mısınız" diye bir soru sordu. Ben, buna, yine tutanaklardan cevap
vermek istiyorum. Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili Kanun, 3 Mayıs 1995
tarihinde çıkan 4107 sayılı Kanun. O Kanunu çıkaran Bakanlar Kuruluna
bakıyoruz, Başbakan Tansu Çiller; Hikmet Çetin, CHP Gaziantep Milletvekili,
Onur Kumbaracıbaşı, CHP Hatay Milletvekili ve Aysel Baykal, Büyük Millet
Meclisi dışından Bakan, Algan Hacaloğlu, CHP İstanbul Milletvekili. Yani, o
dönemde, bu kanunu çıkaran arkadaşlar CHP'li ve onların bir kısmı da, şu anda
CHP'de milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun)- Hangi
tarihte?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Tarihini tekrar söylüyorum: 3 Mayıs 1995.
Eğer "SHP"
diyorsanız, "biz, SHP'yi kabul etmiyoruz" diyorsanız, o dönemdeki
arkadaşlar da Fazilet Partili veya Refah Partilidir; biz de AK Partiyiz. Onun
için, zaman değiştikçe fikirler de değişiyor, roller de değişiyor; değişmeyen,
sadece, ölüler ve delilerdir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ek
35 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Elektronik
haberleşmeyle ilgili altyapı oluşumunda kullanılan, direk, kule, kulübe,
konteynır, anten, dalga kılavuzu, enerji nakil hattı, altyapı niteliğindeki
tesisler gibi, her türlü taşınır, taşınmaz mal ve teçhizat, kanun hükümlerine
ve Kurum tarafından çıkarılan yönetmeliklere uygun olarak kurulmak ve Kurumdan
gerekli izin, ruhsat veya sertifikaları almak şartıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu
ve İmar Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerde belirtilen yapı ruhsatiyesine
ve yapı kullanma iznine tabi değildir.
|
Faruk
Çelik |
Mustafa
Tuna |
Harun
Tüfekci |
|
Bursa |
Ankara |
Konya |
|
Hacı
Biner |
Ali Ayağ |
|
|
Van |
Edirne |
|
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)- Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN- Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Telekomünikasyon
altyapısında ve elektronik haberleşmede kullanılan, her türlü teçhizat ve
taşınır ve taşınmaz mallar, esasen İmar Kanunu kapsamında bulunmamaktadır.
Ancak, uygulamada ve özellikle de küçük yerlerde, bu Kanunun uygulanmasından
dolayı sıkıntılar yaşanmakta ve kule, baz istasyonu gibi, haberleşme
altyapısında kullanılan menkuller dahi, yapı ruhsatiyesine ve yapı izinlerine
tabi tutulmak istenmektedir. Bu düzenleme, özellikle küçük yerleşim yerlerine
hizmetlerin götürülmesi açısından önemlidir. Çünkü işletmeciler, büyük yerleşim
yerlerinde, bu izinleri her türlü ilave malî külfetine de katlanmak suretiyle
almakta, ancak küçük yerleşim yerlerine yatırım yapmak istememektedir.
Dolayısıyla, bu yerlerde GSM hizmetleri için kapsama alanı sorunları da
yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların aşılmasını teminen, düzenleme zarurîdir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ek
madde 35'i kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 5 inci maddeyi, kabul edilen 31, 32, 33, 34 ve 35 inci ek maddeler ve
kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 5 inci madde kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 406 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 8. - PTT
Personeli Müteselsil Kefalet Sandığının işletilmesine, tasfiyesine ve bu konuda
gerekli düzenlemeleri yapmaya PTT Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu yetkilidir.
Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibariyle Sandığa tâbi personelden kesilmiş olan aidatlar
toplamından, ilgili personele ait ihtilaflı borçlar düşüldükten sonra kalan
tutarlar, son bir yıllık TÜFE oranında artırılarak hak sahiplerine bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde defaten ödenir.
Sandığın bu ödemeden
sonra kalan toplam nakit mevcudundan ihtilaflı borçları için gerekli meblağ
ayrıldıktan sonra kalan tutarın % 60'ı nemalandırılmak suretiyle PTT Genel
Müdürlüğünün taşıt, otomasyon ve modernizasyon hizmetlerine ilişkin harcamalar
ile Yönetim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre eleman temininde
güçlük çekilen yerlerde çalışan personele (3000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmeyecek şekilde ek ödeme
yapılmak üzere ayrılır. Geriye kalan % 40'ı ise bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihi izleyen bir ay içinde Genel Bütçeye gelir kaydedilmek üzere Maliye
Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğüne aktarılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza
Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina'nın
ani ölümünün hepimizi derinden üzdüğünü ifade etmek istiyorum. Sayın Ahmet
Piriştina'ya Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır diliyorum;
Türkiye'nin başı sağ olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 508 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarı incelendiğinde, kurum ve ülke kaynaklarının uluslararası tekellere
devredilmek istendiği, Anayasa hükümlerinin zorlandığı, çalışanlarının da
işgüvenliğinin yok edildiği, siyasal kadrolaşmanın yasallaştığı görülmektedir.
1993 yılında 509 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle başlayan ve hukuka aykırılıkları nedeniyle
defalarca Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasa değişikliklerine bir
yenisi daha ekleniyor. Yine değişen bir şey yok; daha önce Anayasaya aykırı
görülen düzenlemelere geri dönülüyor.
Türk Telekomun
özelleştirilmesindeki hukukî sürecin uzun ve mücadele içeren bir tarzda
tamamlanmış olmasının altında, özelleştirme programını yürüten kişi ve
kurumların, Anayasa hükümlerini, ülkenin stratejik hedeflerini ve kamu yararını
gözardı ederek, sermaye kesimi ve uluslararası kimi kuruluşların isteklerini
tek ölçüt olarak almaları yatmaktadır. Âdeta mevcut yasal düzenlemeler, mahkeme
kararları ve tüm resmî belge ve raporlar yok sayılmaktadır.
Bu tasarının yasalaşması
durumunda, binlerce özelleştirme mağdurunun çalıştıkları şartların çok altında,
geçici kadrolarla başka kurumlara aktarıldığı gibi, Telekom çalışanlarını da
aynı sonuç beklemektedir.
Türk Telekom, kamu
hizmeti veren diğer kurumlar gibi hepimizin emeği, alınteri ve
özkaynaklarımızla, uzun yıllar süren bir çalışmayla bugünlere getirilmiştir.
Kamu alanının yok
edilmesi, yoksulların daha yoksul olmasına yol açmakta, insanlık ve vatandaşlık
hakkı olan bu hizmetlerden yararlanmamalarına neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
kurumun daha iyi işlemesi, siyasî iktidarların baskısından, arpalık
zihniyetinden kurtulması, örgüt içinde yetişmiş, kamu hizmetini benimsemiş
yöneticiler eliyle yönetilmesi ve sektörde örgütlü uzman meslek kuruluşları,
üniversiteler ve sendikalarla işbirliği içinde olmasıyla mümkündür.
406 sayılı Kanuna eklenen
geçici 8 inci maddeyle PTT personelinin yıllardır maaşlarından yüzde 2 oranında
kesilerek kefalet sandığına aktarılan para hükümet tarafından gasp edilmeye
çalışılıyor.
Memurun alınterine,
emeğine, birikimine siyasal iktidar tarafından el konulmaya çalışılmasını
anlamak gerçekten çok güçtür.
PTT personelinin kefalet
sandığında, bugünkü değeriyle yaklaşık 227 trilyon lira var olduğu
bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri,
23 500 çalışandan kesilen aidatların toplam 17 trilyon liralık anaparası, hak
sahiplerine, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde
defaten ödenecek. Geriye 210 trilyon lira para kalıyor. Kurum, 210 trilyon
liranın yüzde 60'ını, PTT Genel Müdürlüğünün taşıt, otomasyon ve modernizasyonu
hizmetlerine ilişkin harcamalarında kullanmak istiyor; kalan yüzde 40'ı da direkt hazineye aktarılmak
isteniliyor.
TÜFE oranındaki
nemalandırmayla, ancak, personele 3,5 trilyon dağıtılmış olacağı tahmin
edilmektedir. Personele dağıtılacak para 20 trilyona çıkıyor. Yine, personelin
207 trilyonuna bu maddeyle de el konulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 23 500 çalışanın yer aldığı Kefalet Sandığı, emekli olanların
ek toplu para alabilmeleri için kurulmuş, ancak, bugüne kadar hep anapara
ödeyip, nema vermemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümet, Türk Telekomu peşkeş çekme yasa tasarısına bir madde
ekleyerek, çalışanların emeğine, alınterine el koymak istiyor. Kefalet
Sandığında biriken para, nemalarıyla birlikte çalışanlara ödenmelidir ve bu
paranın çalışanın olduğu unutulmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3 Kasım seçimleri öncesinde, uluslararası sermayenin
çıkarlarını esas alan 57 nci hükümeti kıyasıya eleştirerek iktidar olan AK
Parti Hükümeti, geçmişte söylediklerini
unutmuş gibi görünüyor. Hükümetin, neoliberal politikaları uygulamada ve
küreselleşmenin dayatmalarını yerine getirmede, geçmişin IMF patentli
hükümetlerinden daha hevesli ve kararlı olduğu görülmektedir.
Bu yasanın ve 6 ncı
maddenin bu şekilde çıkması, çalışanların haklarının gasbı ve Türk Telekomun
peşkeş çekilmesi demektir.
Sözlerime son verirken,
bu hatadan bir an önce dönülmesini diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Gülçiçek.
Sayın Koç soru talebiniz
var..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu maddeyle ilgili olarak
Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bu maddeyle, gerçekten, PTT
Personeli Müteselsil Kefalet Sandığının kaldırılması planlanıyor. Şimdi,
burada, personelden daha önce kesilmiş aidatların nasıl geri ödeneceği kısmen
düzenleniyor.
Bu sandıklar, bildiğiniz
gibi, bu gibi kurumlarda, personelin sehven yaptığı hatalar için ortak bir
sigorta kavramını teşkil ediyor ve buradan, bu hataların maddî karşılığı
sağlanıyor; personelin bunca yıllık emek ve fedakârlığıyla yürütülen ve
personel için bu açıdan bir güvence teşkil eden bu sandığın kaldırılmasının
doğru olduğuna gerçekten inanıyor musunuz? Bu, bir.
Maddenin birinci fıkrası
her ne kadar sandığın işletilmesini de kapsıyor olsa bile, maddenin müteakip
fıkraları tamamen tasfiye hükümlerini içeriyor.
Bu sandığın benzeri,
biliyorsunuz, Maliye Bakanlığında da mevcut. Parayla uğraşan PTT personelinin
böyle bir güvencesinin kaldırılması, personelin rahat çalışmasını da etkileyecektir
düşüncesindeyim.
Tabiî, hükümetin başka
bir genel ilkesi de -bu, karşılıklı, uluslararası kuruluşlarla varılan
görüşmelerde edinilen bir çizgi- hangi kuruluşta olursa olsun, birikmiş nakdî
bir fon varsa, bunun, ne yapıp yapıp kullanılmak istenmesidir. Yani, belki
Sayın Maliye Bakanımıza bir atıfta bulunacağız, ne bulursan bul sat, bu
şekildeki fonlarda da ne bulursan kullan felsefesi.
Sayın Bakan, bu personeli
rahatlatacak bazı açıklamalar yapabilir mi; bu konuda soru yöneltmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Seyhan, buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Sayın Başkan, saygılar sunuyorum.
Sayın Bakana bir soru
yöneltmek istiyorum: Bilindiği gibi, Telekom Genel Müdürü Sayın Ekinalan, daha
önce Aycellin başındaydı. O dönemde Aycellin yüklü miktarda zarara uğradığını
biliyoruz, devletin de zarara uğradığını biliyoruz. Böyle başarısız bir
dönemden sonra Telekomun başına getirilmesini doğru buluyorlar mı? Hakkında 69
tane soruşturma dosyası olan böyle bir Genel Müdürün Türk Telekoma ne gibi
hizmetler verebileceği konusunda bizi bilgilendirebilirler mi? Görevini devam
ettirmeyi düşünüyorlar mı?
İkinci sorum: PTT Genel
Müdürü, Telekom Genel Müdür Yardımcısı Sayın Şükrü Kutlu ve Devlet Demiryolları
Genel Müdür Yardımcısının, Sayın Bakanın yeğeni olduğu söyleniyor. Bu iddialar
doğru mudur? İddialar doğru ise, bu tutumu siyaseten etik buluyorlar mı?
Türkiye'nin böyle bir anlayışla başarıya ulaşacağına inanıyorlar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Seyhan.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Koç, bu PTT sandığı, 1934'te kurulmuş bir sandık.
Bu sandığın kuruluş kanununa göre, bugüne kadar toplanmış para miktarı, yüzde 2
kesintilerle, 17 trilyondur. Ancak, nemalandırılmış halihazırdaki miktar 241
trilyona ulaşmıştır. Kanuna göre, sadece toplanan para geri verilebilmektedir.
Ayrıca, nemalandırdığınız miktarı verememektesiniz; yani, 241 trilyondan 17
trilyonu çıkaracaksınız ve geri kalan kısmı, şu anda personele vermeniz söz
konusu değil, bir tasarrufta bulunmanız da söz konusu değil; çünkü, Kefalet
Kanununda, paranın nemalandırılması düzenlenmemiş. Ancak, tabiî, para, zamanla
değer kaybettiği için -diyelim ki, 10 000 000 lira, on yıl önce bir başka
değerde, on yıl sonra aynı kalması düşünülemediği için- kurum, bunu, böyle bir
nemalandırma yoluna gitmiş; ama, kanun buna cevaz vermiyor. Bu düzenlemenin
amacı şu: Toplanan bu paraların yüzde 30'unun, yani, 70 trilyonunun -kabataslak
söylüyorum- hazineye aktarılması, geri kalan kısmının, hak etmiş personele
ödenmesi, artı, PTT'nin son zamanlarda "PTT Bank" adıyla, 845
beldede, 50 ilçede yapılanması var, otomasyona gidiyor, halka daha yakın ve
kaliteli hizmet vermek için yeni bir yapılanmaya gidiyor, onların ihtiyaçlarını
karşılamak üzere, PTT'de kalması öngörülüyor. Düzenleme bundan ibaret. Bu,
sizin dediğinizin aksine, personelin lehine bir düzenlemedir. Personel maaşına
yüzde 2 katkı sağlanacak, kesinti ortadan kalktığı için, bundan sonra o kadar
daha fazla para alacaklar.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bununla ilgili bir önergemiz var zaten; herhalde, biraz sonra okunacak.
Personele ciddî bir haksızlık olduğu çok açık.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, ben söylüyorum; 17 trilyonu dağıtmanız gerekir,
geri kalan kısmını dağıtamazsınız. Kanun çok açık. Biz, buna bir rahatlama
getiriyoruz, bu 17 trilyonu yaklaşık olarak 170 trilyona çıkarıyoruz; 10 katına
artırarak dağıtmayı öngörüyoruz. Aksi halde, bu düzenlemeyi yapmazsak, hiçbir
işlem yapamayacağız. Bundan, personelin ziyadesiyle memnun olduğunu biliyoruz.
Teşekkür ederim.
Diğer bir soru, Sayın
Tacidar Seyhan'ın. Sayın Seyhan "Türk Telekom Genel Müdürü daha önce
Aycellin başındaydı, devleti zarara uğrattı, hakkında 69 soruşturma var;
görevine devam edecek mi" diye sordu.
Bu arkadaşı tayin
ederken, hakkında soruşturma var mı yok mu diye araştırdım, hiçbir soruşturma
olmadığını tespit ettim, ondan sonra tayinini yaptım ve Türk Telekom, son
birbuçuk senedir tarihinin en iyi işletmeciliğini yapmıştır, kârlılığı da,
kamuya aktardığı kaynak da tavan yapmıştır. Onun için yöneticilerimden
memnunum, herhangi bir tasarrufta bulunmayı düşünmüyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Bakan, o zaman, Türk Telekomu, niçin satıyorsunuz?
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Sayın Bakan, KİT Komisyonunda şu an dosyaları var.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Soruşturma dosyası yok Sayın Vekilim. KİT Komisyonu ile
bunu karıştırmayın. KİT Komisyonunda, hesaplar, rutin olarak, her yıl, her
dönem için teftişe tabidir, o ayrı bir konu.
Diğer bir soru:
"TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ile Telekom Genel Müdür Yardımcısı
Şükrü Kutlu'nun Bakanın yeğeni olduğu söyleniyor..." Keşke yeğenim
olsalardı, iftihar ederdim; çünkü, her ikisi de çok başarılı yönetici.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/807)
esas numaralı kanun tasarısının madde 6 ile eklenen geçici 8 inci maddesinin
üçüncü fıkrasındaki "%60" ibaresinin "%70" olarak,
"%40" ibaresinin "%30" olarak değiştirilmesi arz ve teklif
olunur.
|
Salih Kapusuz |
Haluk İpek |
Nevzat Pakdil |
|
Ankara |
Ankara |
Kahramanmaraş |
|
Mustafa Demir |
Bayram Özçelik |
|
|
Samsun |
Burdur |
|
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesiyle 406 sayılı kanuna eklenen geçici
8 inci maddenin ikinci fıkrasının "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibariyle Sandığa tabi personelden kesilmiş olan aidatlar toplamından, ilgili
personele ait ihtilaflı borçlar düşüldükten sonra halihazırda çeşitli yatırım
araçları ile nemalandırılmış olan nakit tutarlar, son bir yıllık TÜFE oranında
artırılarak hak sahiplerine bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç
ay içinde defaten ödenir" şeklinde değiştirilmesini ve maddenin üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Güldal Okuducu |
İzzet Çetin |
Bülent Baratalı |
|
İstanbul |
Kocaeli |
İzmir |
|
Osman Kaptan |
Emin Koç |
|
|
Antalya |
Yozgat |
|
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Bu önerge, en aykırı
önergeydi; işleme alıyorum.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)- Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN- Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Söz mü alacaksınız,
gerekçeyi mi okutayım?
HALUK KOÇ (Samsun)-
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kefalete tabi görevlerde
çalışan PTT personelinden kefalet sandığına giriş aidatı olarak maaşların
yarısı kadar kesinti yapılmaktadır. Ayrıca, her ay personelin maaşının yüzde
2'si oranında da aidat kesilmektedir.
Dolayısıyla, kefalet
sandığına yapılan kesintilerin tamamı personele aittir. Personele ait olan bir
hakkın başka maksatlarla kullanılması Anayasamızın 35 inci maddesine açıkça
aykırıdır.
Kefalet sandığında şu ana
kadar 17 trilyon lira anapara, 210 trilyon lira nema olmak üzere toplam 227
trilyon lira birikmiştir. Bu meblağın tamamı PTT personelinin birikimleridir.
Bu nedenle, ikinci
fıkranın yukarıda belirtilen şekilde değiştirilmesi ve üçüncü fıkranın madde
metninden çıkartılması gerekmektedir. Ayrıca, kefalet sandığında yapılan aidat
kesintilerinin bugüne kadar hangi yatırım aracına göre nemalandırıldığı
bilinmemektedir. Söz konusu birikimlerin nemalandırılmış miktarıyla hak
sahiplerine ödenmesiyle şimdiye kadar yapılmış haksızlıkların önüne geçilmiş
olacaktır.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/807)
esas numaralı kanun tasarısının madde 6 ile eklenen geçici 8 inci maddesinin
üçüncü fıkrasındaki "% 60" ibaresinin "% 70" olarak,
"% 40" ibaresinin "% 30" olarak değiştirilmesi arz ve teklif
olunur.
Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
PTT Personeli Müteselsil
Kefalet Sandığındaki birikim, PTT Genel Müdürlüğünde çalışan kefalete tabi
memurların aylıklarından yüzde 2 oranında kesilen aidatların PTT Personeli
Müteselsil Kefalet Sandığı tarafından bankalarda nemalandırılması sonucu
oluşmuştur.
Bu birikimin, kefalete
tabi personele verilmesi ve ayrıca, PTT'nin modernizasyon, otomasyon ve taşıt
hizmetlerine ilişkin harcamalar ile temininde güçlük çekilen personele
verilerek PTT hizmetlerinin istenilen seviyeye ulaşması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 2813 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "dört" ibaresi
"altı" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Söz talebi?.. Yok.
Komisyonun bir talebi
var; buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu maddede, kanunun sadece
numarası yazılmış; usulen, tarihini de yazmak lazım.
Ayrıca, "2813 sayılı
Kanunun" denilmiş, burada "Telsiz Kanununun" demek lazım.
Bunları belirtmek için söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Tarihini
söyleyebilecek misiniz...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Şöyle yazmak lazım:
"5.4.1983 tarih ve 2813 sayılı Telsiz Kanununun 5 inci maddesinin..."
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
"5.4.1983 tarih ve 2813 sayılı Telsiz Kanununun 5 inci maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan 'dört' ibaresi
'altı' olarak değiştirilmiştir" şeklinde düzenlenen 7 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8 - 2813 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin
üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurul Başkanıyla,
telsiz hizmetlerini temsil eden iki üye ve telekomünikasyon hizmetlerini temsil
eden iki üye Ulaştırma Bakanının göstereceği dörder aday arasından
atanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur
Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Türk Telekomun bu
tasarıyla kazanacağı yeni hüviyet, yalnız teknik açıdan değil, yalnız ekonomik
açıdan değil, siyasî açıdan da önemli bir boyut kazanacaktır.
Bu tasarıyla, Telekomu
yönetecek insanların, Ulaştırma Bakanlığı tarafından atanacağı söyleniyor. 8
inci maddede buna ilişkin hükümler var. Peki, bu seçilecek arkadaşlar,
görevlerini nasıl yerine getirecekler? Bunu sadece teknik bir görev olarak
görürsek, mesele yoktur, sadece Telekomun gerektirdiği teknik özelliklere göre
karar alacaklarsa, mesele yoktur; ama, öyle anlaşılıyor ki, bu kararların bir
bölümü siyasî nitelikte olacaktır. İşte, burada ciddî bir sorun ortaya çıkıyor.
Bu siyasî kararları bu arkadaşlar nasıl
alacaklar, neye göre alacaklar? Şimdi, bizim karşımızda çok ciddî bir sorun
var, basına da yansımıştır bu. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Birgit gibi çok
değerli gazetecilerimiz, bu konuya kamuoyunun dikkatini çekiyorlar ve Telekomun
bu konudaki uygulamaları hakkında çok ciddî eleştiriler dile getiriyorlar.
Şimdi biz de araştırdık, daha önce de araştırmıştık ve hakikaten bu
eleştirilerde haklılık payı olduğunu gördük; hatta, bunların çok haklı olduğunu
gördük.
Şimdi, size bir örnek
vereyim: Türk Telekom bir televizyon kanalıyla, ART kanalıyla bir anlaşma
yapıyor. Bu ART kanalı, bildiğimiz kadarıyla, Kıbrıs'tan 26 ülkeye yayın
yapıyor ve 26 ülkede, çeşitli yollarla, çanak antenle veya başka şekilde bu
kanallar izlenebiliyor ve bizim de izleyebildiğimiz kadarıyla, bu kanal,
gerçekten, Türkiye'nin millî çıkarlarına hizmet eden çok önemli bir işlevi
yerine getiriyor, pek çok millî konuda, Kıbrıs konusu başta olmak üzere, çok önemli
yayınlar yapıyor. Şimdi, bu kanal, Türkiye'de de izlenebilmek için kablodan,
Türk Telekomla bir anlaşma yapıyor. Kanalları dolu Türk Telekomun. Bu nasıl
hayata geçirilecek; İspanyol kanalı TVE ile Türk Telekom görüşüyor ve bu kanal
üzerinden ART'nin akşamları saat 20.00'den sabah 07.00'ye kadar yayın yapması
konusunda anlaşmaya varılıyor; yani, bu saatler arasında bir kanal bu ART'ye
tahsis ediliyor ve 1 Mart 2004 tarihinde ART yayınları başlıyor; fakat, üç gün
geçiyor, hiç habersiz bu yayınlar kesiliyor, bu yayınlara son veriliyor. Niçin
son veriliyor, anlaşma bir yıl süreli?.. Anlaşılıyor ki, bu anlaşmanın içinde
bir hüküm var. Hükümde deniliyor ki:
"Yayınların içeriğinin beğenilmemesi halinde, onbeş gün önceden, haber
vermek suretiyle yayın kesilebilir."
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yayınların içeriğinin beğenilmemesi ne demektir? Yani, idarenin
takdirine göre mi televizyonlar yayın yapacak?! İstediğimiz, bizim hoşumuza
giden, bizim kurumumuzun veya hükümetimizin tutumunu, politikalarını destekleyen
yayınlar yaparsanız size izin veriyoruz, yapmazsanız yayınınızı keseriz...
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliğine girecek bir ülkede, girmek için Anayasasını değiştiren,
yasalarını değiştiren, bütün kurum ve kuruluşlarını demokratik hale getiren bir
ülkede böyle bir durum olabilir mi; bu kadar keyfîlik olabilir mi; idareye
böyle bir takdir hakkı verilebilir mi?!
Şu söylenebilir: Eğer,
yayınların içerisinde suç unsuru olursa, mahkeme kararıyla bu yayınlar
durdurulabilir. Bu, zaten var RTÜK hükümlerinde; ama, öyle değil, yayınlar eğer
beğenilmezse Telekom tarafından... Bizdeki bilgi bu. Eğer, bu yanlışsa, bu
yayınlar durdurulmamışsa veya efendim, böyle keyfî bir kararla değil de bir
mahkeme kararıyla durdurulmuşsa, Sayın Bakan, lütfetsin, burada bilgi versin,
biz de bu bilgiden istifade edelim ve bize ulaşan bilgilerin yanlış olduğunu
anlayalım; ama, değilse, bu gibi uygulamalara derhal son vermek lazım. Yani,
bizim işimize gelen, bizim tasvip ettiğimiz, hükümetin çıkarlarına uygun,
politikalarına uygun yayınlar yapılıyorsa kanal emrinizde, yapılmıyorsa, bizim
Kıbrıs politikamızı eleştiriyorsanız sizin yayınınızı kablodan çıkarırız; böyle
şey olmaz! Yani, biz, buna, gerçekten çok önemle dikkat çekmek istiyoruz. Bu
konu mahkemeye intikal etmiştir. Şu anda, Danıştayda bunun davası devam etmektedir.
Onun için, mahkemeye intikal etmiş bir konuda fazla bir şey söylemek
istemiyoruz; ama, eğer, gerçekten, yapılan mukavelede, böyle, idarenin hoşuna
gitmeyen yayınları durdurma yetkisi varsa, işte buna gerçekten dikkatinizi
çekiyoruz; bunun, demokrasiyle hiç bağdaşmadığını, hele, Avrupa Birliğine üye
olmak isteyen bir ülkeye hiç yakışmadığını söylemek istiyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu bir tek olay olsa, denilebilir ki, bunun bir izahı var; ama,
bakıyoruz -biraz önce arkadaşlarımız sordular, bir cevap da aldılar; fakat, bu
cevap bizi tatmin etmedi- benzeri bir durum Ulusal Kanalla ilgili var. Ulusal
Kanal, kabloda yayın yapma hakkına sahip bir firmayla anlaşmış, kabloya girmiş,
kabloda ondört ay yayın yapmış; sonra, bir anda kablodan çıkarılıyor. Acaba
niçin çıkarılıyor? Efendim, ihtilaf olmuş, mahkemeye gitmiş; bazı davalar devam
ediyormuş, bazı mahkemeler öyle karar vermiş, bazı mahkemeler böyle karar
vermiş... Sonuç ne olmuş; sonuç, dünyada hiç örneği olmayan bir şey olmuş.
Sonuçta -Telekom bir karar almış veya alınan kararları öyle yorumlamış, uygulamış-
bir logo var yayında, "Ulusal Kanal" yazıyor, "Ulusal 1"
yazıyor; ama, altında yayın yapan kanal bambaşka bir kanal, Medical Channel
denilen bir yayın. Değerli arkadaşlar, dünyada böyle bir şeyin örneğini
gördünüz mü?! Yayının logosu başka, kendisi başka... Siz, seyirci olarak,
vatandaş olarak Ulusal Kanalı izlediğinizi zannediyorsunuz; bir de bakıyorsunuz
ki içeriğine, hiç alakası yok, Ulusal Kanalın programıyla hiç alakası yok.
Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir uygulama olabilir mi?! Bunun bir hukukî
izahı olabilir mi, hukukî kılıfı olabilir mi?! Böyle bir şeyin örneği var mı
dünyada?! Hukukî ihtilafsa, hukuk içinde halledilir; mahkemelere verilir,
mahkeme, yargı sonucu alınana kadar, yayın, belli, makul ölçüler içinde devam
eder. Eğer, mahkeme "bu yayını kaldırın" derse, onun icabı yapılır;
ama, mahkeme daha bitmemiş, mahkemenin kimi haklı gördüğü, kimi haksız gördüğü
daha kesin sonuca bağlanmamış, çeşitli ihtilaflar devam ediyor; siz, fırsattan
istifade, bu yayını kaldırıyorsunuz. Bu yayını niye kaldırıyorsunuz acaba;
Ulusal Kanal ile ART'nin ortak bir özelliği var mı, kestiğiniz iki yayının
ortak bir özelliği var mı; var. Nedir o; ikisi de hükümeti eleştiren tarzda yayınlara
olanak tanıyan kanallar. Yani, şimdi, bu sizin dikkatinizi çekmiyor mu? Bu,
sizin demokrasi anlayışınızla bağdaşıyor mu?
Başka bir konu var; bunu
da bu vesileyle dikkatinize getirmek istiyorum: Bazı kanallarda, nedense,
hükümeti eleştiren programların birer birer kaldırıldığını görüyoruz. Bu,
eminim ki, çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi milletvekillerinin de
dikkatini çekmiştir. Televizyonlarda, uzun zamandan beri izlediğiniz ve halkın
da beğenisini kazanan bazı programlar kaldırılıveriyor. Bir tek televizyonda
olsa tesadüf diyeceksiniz; iki değil, üç değil, dört değil, beş değil; teker
teker kalkıyor. Peki, kaldırılan programların özelliği ne; kaldırılan
programların özelliği, hükümeti eleştiren programlar.
Değerli arkadaşlar, bu
anlayışla mı biz Avrupa Birliğine gireceğiz?! Biz, Avrupa Birliğine, hükümeti
eleştiren programlara tahammülsüzlük göstererek mi gireceğiz?! Bu mudur bizim
çağdaşlık anlayışımız?! Şimdi, yazılı basından bahsetmiyorum, oradaki
sıkıntılarımızdan bahsetmiyorum; onu, daha önce çeşitli vesilelerle dile
getirdik. Her halükârda, Meclise verdiğimiz basınla ilgili genel görüşme
gündeme geldiğinde, bütün bunları ayrıntılı olarak anlatacağız; ama, size şunu
söyleyeyim: Ya biz demokrasiye inanıyoruz ve demokratik bir ülke olarak Avrupa
Birliğine gireceğiz, bu kararlılık içindeyiz diyorsanız, o zaman sizi eleştiren yayınlara hoşgörü
göstereceksiniz ya da buna tahammülünüz yoksa, eleştiriye tahammülünüz yoksa,
eleştiriye engel olmak için her yola başvuracaksanız, o zaman kendinizi demokratik bir ülke gibi takdim
etmeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlar,
Avrupa ülkelerinde, bizim katılmak istediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde böyle
bir anlayışa yer yoktur. Avrupa ülkelerinde "basın özgürlüğü" demek,
bütün görüşlerin serbestçe, özgürce yayınlandığı bir ortam demektir. Şimdi,
Türkiye'de, maalesef, bunun tam tersini görüyoruz ve en tipik örneği de Telekom
İdaresinin bu uygulamalarıdır.
Şimdi, biz, bunu, Yüce
Meclisin kürsüsüne taşımak istemezdik; biz, bunu, doğrudan doğruya Telekomla
görüşerek, Telekomdan bilgi alarak çözmek isterdik, bilgilenmek isterdik; eğer,
bizim bir yanlışımız varsa, yanlışımızı öğrenmek isterdik. Bunun için girişimde
bulunduk; bizzat, ben, bu durumu öğrenir öğrenmez, Türk Telekomun Sayın Genel
Müdürünü telefonla aradım, birkaç defa aradım; hiç telefonlara çıkan yok,
tekrar bizi arayan yok; sekreterleri "biz sizi ararız" diyorlar,
arayan soran yok. Bir milletvekili, kamu görevi yapar. Biz, burada, kişisel
işimiz için Telekom Genel Müdürünü aramıyoruz; şahsî bir talebimiz yok,
partimizin bir talebi yok; bir kamu hizmeti yapıyoruz ve bize intikal eden çok
önemli bir konuda, Türk demokrasisini ilgilendiren bir konuda Telekomdan bilgi
isteyeceğiz; Genel Müdür, lütfedip, bir milletvekiline cevap vermiyor. Böyle
bir şey olabilir mi?! İşte, şimdi Mecliste soruyoruz. Buyurun, kürsü burada;
gelin, bana anlatın. Telekomun beğenmediği kanalları yayından kesme hakkı var
mıdır yok mudur; böyle bir sözleşme yapmış mıdır yapmamış mıdır; kriteri nedir;
yargı kararı var mıdır; yoksa, ART'yi niye yayından çıkardınız, niye kablolu
yayından çıkardınız?
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, meselelerin özelleştirme boyutu konuşuluyor -arkadaşlarım, bu
konuda çok değerli görüşlerini açıkladılar, onlara ilave edecek bir şeyim yok-
teknik boyutları konuşuluyor, bunların hepsi konuşulsun; ama, şu bilinsin ki,
bir ülkede, telekomünikasyon deyince, telekom deyince, bizim aklımıza ilkönce
özgürlük geliyor, bizim aklımıza ilkönce fikir özgürlüğü geliyor. İşte, bu
konuda, maalesef -bizdeki bilgiler doğruysa- Telekom sınıfta kalmıştır. Eğer,
bunda, hükümetin bir yönlendirmesi varsa, bunu çok ayıplarız. Ümit ediyorum ki
yoktur; ümit ediyorum ki Telekom, hükümetin telkiniyle böyle bir karar
almamıştır; ümit ediyorum ki Sayın Ulaştırma Bakanının, Sayın Başbakanın, Sayın
Adalet Bakanının -beni dinlerse, o da, zannediyorum ki hak verecektir- bu
konulardan hiç haberi yoktur. Eğer, öyleyse, çok sevineceğim. Eğer, haberleri
var da Telekomu onlar yönlendirmişlerse, bundan çok derin üzüntü duyacağız;
ama, biz, Avrupa Birliği üyeliği yolundaki hükümetin demokratik anlayışını her
vesileyle sergileyen çok değerli bakanların bu sorumluluğa ortak olmadıklarını
düşünüyoruz.
Bütün bunları niçin
söylüyorum; şunun için söylüyorum: Maddede deniliyor ki, Ulaştırma Bakanı, bu
kurumun yöneticilerini tayin edecek. İşte, arkadaşlar, öyle insanlar tayin
edeceksiniz ki, bu insanların demokratik anlayışından hiçbirimizin kuşkusu
olmayacak. Öyle insanlar bu kararları alacak ki, biz, o kararların objektif,
tarafsız ve demokratik bir anlayışla alındığından emin olacağız. Eğer bunu
yapamazsanız, yalnız bu kuruma değil, hükümete de yazık olur, Türkiye'ye de
yazık olur, Türk demokrasisine de yazık olur.
Ümit ediyorum ki, Sayın
Bakan, bütün bu sorularımıza çok tatminkâr bir cevap verecektir. Eğer bütün bu
söylediklerimiz eksik bilgiden kaynaklanıyorsa, biz de, doğru bilgileri Sayın
Bakandan almaktan mutlu olacağız. Eğer bu bilgiler doğruysa, yine ümit ediyoruz
ki, Sayın Bakan, Telekoma gerekli talimatı vererek, bu haksızlığın, bu
adaletsizliğin, bu demokrasi karşıtı durumun düzeltilmesi için gerekli
önlemleri alacaktır. Biz, hükümetin bu konuda bizim kadar duyarlı olduğuna
inanmak istiyoruz, hükümetin eleştirilere tahammülsüz olduğuna inanmak
istemiyoruz. Bunu, yalnız Telekom konusunda değil, genel olarak, basın ve yayın
konusunda hükümetin göstermesini bekliyoruz. Eğer bu anlayışta birleşebilirsek,
demokrasi yolunda, Avrupa Birliği yolunda çok ileri bir adım atacağız; ama,
aksi ortaya çıkarsa arkadaşlar, hiç kimse kalkıp bu kürsüden demokrasi havarisi
gibi konuşmasın, hiç kimse Avrupa Birliğine Türkiye'nin demokratik bir ülke olarak
girmesi için üzerine düşen bütün görevleri yaptığına inanmasın.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öymen.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde verilmiş 1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Mustafa
Tuna |
Ali Ayağ |
|
Ankara |
Ankara |
Edirne |
|
Hacı
Biner |
Harun
Tüfekci |
|
|
Van |
Konya |
|
Madde 8.- 2813 sayılı
Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş;
dördüncü fıkrasında yer alan "Telekomünikasyon sektörünü temsil eden"
ibaresinden sonra gelmek üzere "iki" ibaresi eklenmiş; aynı fıkradaki
"birer" ibaresi "ikişer"; "bir" ibaresi de
"iki" olarak değiştirilmiştir.
"Kurul başkanıyla,
telsiz hizmetlerini temsil eden bir üye ve telekomünikasyon hizmetlerini temsil
eden iki üye Ulaştırma Bakanının göstereceği iki kat üye adayı arasından
atanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıyla,
Telekomünikasyon Kurulunun üye sayısı dörtten altıya çıkarılmış ve bu iki yeni
üyenin de Ulaştırma Bakanlığı tarafından aday gösterileceği düzenlenmiş idi.
Keza, bu yeni üyelerin, telsiz hizmetleri ile telekomünikasyon sektörünü temsil
etmeleri öngörülmüştü. Oysa, telekomünikasyon sektörü çok hızlı büyüdüğünden,
bu sektörün temsilcilerinin, Kurulda daha fazla sayıda temsili gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle, telekomünikasyon sektörünün Kurulda daha çok sayıda
temsilinin sağlanmasını teminen, Ulaştırma Bakanlığına tanınan aday gösterme
haklarından birinin telekomünikasyon sektörüne verilmesi düzenlenmiştir. Bu
durumda, Telekomünikasyon Kurulunda, bir başkan, telekomünikasyon hizmetlerini
temsil eden iki üye, telsiz hizmetlerini temsil eden bir üye, telekomünikasyon
sektörünü temsil eden iki üye, tüketicileri temsil eden bir üye görev
yapacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Bakanın bir söz
talebi var.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Öymen'in, madde
üzerindeki konuşmasında Ulusal Kanal ve Avrasya Kanalıyla ilgili söylediği bazı
hususlar var. Ulusal Kanalla ilgili konuya cevap verdim; ancak, herhalde
yeterince anlaşılmadı. Onun için, bu konuya bir açıklık getirmek istiyorum.
Şimdi, Telekomla ilgili
bir sözleşme var, kablodan yayın yapacak firmanın sözleşmesi var. Bu sözleşmeye
göre yayına başlıyor, yayın devam ederken -diyelim ki, haber, yorum içerikli
bir kanal, sözleşmede böyle öngörülüyor- bir bakıyorsunuz, bir gün magazinle
ilgili veya müzik klipleriyle ilgili bir yayına başlayıveriyor ve içerik
değiştiği için -sözleşme hükümlerine göre- sözleşmesi feshediliyor. Ayrıca,
RTÜK katkı payı da ödenmediği için, RTÜK'ün, bize, yayınının durdurulması
talebi var. Konu idarî mahkemeye gidiyor. Mahkeme, yürütmeyi durdurma talebini
reddediyor.
Ayrıca, eğer, bizim, bu
kanalı kablolu yayında göstermemek gibi bir kastımız olsa... Bu kanal, şu anda,
Türk Telekomun sahibi olduğu uydudan yayınına devam ediyor; o da Türk Telekoma
bağlı ve borcu olmasına rağmen devam ediyor. 147 000 dolar borcu var, buna
rağmen, uydudan yayının devam etmesine müsaade ediyoruz. Ulusal Kanal -iki
kanalın birbirlerinden kiralamadır bu- başka bir kanalın RTÜK'ten aldığı
hakkını kiralama yapıyor. Aralarındaki ihtilaf ve içerikle ilgili konudan dolayı,
o yayın kablodan çıkarılmıştır. Bu konudaki yürütmeyi durdurma reddedilmiştir.
Olay bundan ibarettir. Gerekli bütün açıklayıcı bilgi notunu Sayın Güler'e de
takdim ettim.
Avrasya kanalıyla ilgili
olarak da, şunları söylemek istiyorum: Doğrudur, ART diye adlandırılan kanalla
bir sözleşme yapılmıştır. ART, şu anda, yine, Türk Telekomun sahibi olduğu
Türksat-2A uydusundan, borcu olmasına rağmen, yayınını sürdürmektedir. Kaldı
ki, borcu olunca yayınının kesilmesi icap eder; ancak, kablodaki günün belirli
saatlerini öngören yayını, doğrudur, Türk Telekom tarafından deneme süresi
içerisinde iptal edilmiştir. Anlaşılan, yayın içeriği takip edilmediği için,
sözleşmesi doğrultusunda iptal edilmiştir. Konu yargıdadır; şu anda yürütmeyi
durdurma diye bir husus yoktur, mahkemesi devam etmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 2813 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinde yer alan "Posta Telgraf ve Telefon İşletmesi
Genel Müdürlüğüne" ibaresi "Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 2813 sayılı Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 2. - Türk
Telekom bünyesinde faaliyet gösteren Telsiz İşletme Müdürlüğünce yürütülen
deniz haberleşme ve seyir güvenliği hizmetleri, uydu üzerinden verilen deniz
haberleşme hizmetleri hariç olmak üzere, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma
İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür. Bu hizmetlere ilişkin olarak
Türk Telekomda bulunan tüm menkul, gayrimenkul, demirbaş, malvarlığı, uzaktan
kontrol teçhizatı ve data kanalları, tüm ölçü aletleri, motorlu araçlar, telsiz
sistemleri, sözleşme, hak, alacak ve borçlar, leh ve aleyhe açılmış ve açılacak
olan dava ve icra takipleri ile bu Müdürlük bünyesinde ve Antalya ve Samsun
kontrol merkezlerindeki iş mevzuatına tabi personel, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, yapılacak protokoller ile devredilir. Bu devre
ilişkin bütün devir, temlik ve intikal işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak
düzenlenecek her türlü sözleşme, protokol ve kâğıtlar, katma değer vergisi ve
damga vergisi dahil her türlü vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülüklerden istisnadır.
Devredilen personel, Kıyı
Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğünün ana statüsü ve
mevzuatı çerçevesinde bu Genel Müdürlük tarafından belirlenecek pozisyonlarda
istihdam edilir ve devredilen bu personelin tabi olduğu sosyal güvenlik
kuruluşu ile ilişkisi ve kıdem tazminatı uygulaması aynı usul ve esaslar
dahilinde bu Genel Müdürlükte devam eder.
Devredilen personele,
devredildiği tarihteki pozisyonlarına ait aylık ücret, ikramiye ve benzeri
adlarla yapılan ödemelerin toplam net tutarı, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma
İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından bu personelin istihdam edileceği
pozisyonda hak edeceği aylık ücretlerinin, varsa ikramiye dahil, her türlü
ödemelerin, fazla çalışma ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders
ücreti hariç olmak üzere, toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki
fark tutarı, herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın ve fark kapanıncaya
kadar bu Genel Müdürlükçe ayrıca tazminat olarak ödenir.
Kıyı Emniyeti ve Gemi
Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü, yürütülecek hizmetlere ilişkin olarak
Telekomünikasyon Kurumu ile bir görev sözleşmesi imzalar. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç iki ay içinde görev sözleşmesi, görüşü alınmak
üzere Danıştaya gönderilir ve Danıştayın iki ay içerisinde görüşünü vermesini
müteakip bu Genel Müdürlük ile Telekomünikasyon Kurumu arasında imzalanan
sözleşme yürürlüğe girer. Türk Telekom, görev sözleşmesi imzalanıncaya kadar
herhangi bir değişiklik olmaksızın hizmetlerini yürütmeye devam eder.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP
sıralarından alkışlar)
ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın Ulaştırma Bakanına, verdiği
cevaplar için içtenlikle teşekkür ediyorum. Ne yazık ki, verdiği cevaplar,
bizim endişelerimizin doğru olduğunu kanıtlıyor; "ART televizyonuyla
ilgili yayın başlamıştır, üç gün sonra kesilmiştir" diyor. Niçin
kesilmiştir; yani, yasalara aykırı bir yayın mı yapılmıştır, mahkeme kararı mı
var, yoksa, Türk Telekom veya hükümet, keyfî olarak mı kesmiştir? Yani, Türk Telekom,
bir yayını beğenip beğenmeme hakkını kimden alıyor, hangi yasadan alıyor,
Anayasamızın hangi maddesinden alıyor? Kendisi açıkça itiraf ediyor; yayın
başlamıştır, deneme yayını sırasında kesilmiştir. Bu kadar basit. Yani, Meclise
izahat verme ihtiyacımız yok, biz ister keseriz ister kesmeyiz demektir. Bunu
nasıl yaparsınız; bir hukuk devletinde bunu nasıl yaparsınız? Hukuk devletinde,
kimden aldığınız yetkiyle bunu yapıyorsunuz? Anayasamız ne diyor;
"Anayasadan alınmayan bir yetki kullanılamaz" diyor. Bu yetkinizi
Anayasamızın hangi maddesinden alıyorsunuz Sayın Bakan, hangi maddesinden
alıyorsunuz? Yani, sizin hükümetinizi eleştiren bir yayın yaptı mı bir
televizyon kanalı, istediğiniz gibi kesebileceksiniz, kimseye de izahat
vermeyeceksiniz. İşte, Mecliste soruyoruz, bize izahat veremiyorsunuz, şunun
için kestik diyemiyorsunuz. Ben size söyleyeyim niçin kestiğinizi. Şunun için
kestiniz: Çünkü, bu televizyonun yayınları, hükümetin Kıbrıs politikasını
eleştiriyordu. Başka bir izahınız varsa, lütfen, gelin, söyleyin; suça mı
teşvik etmiştir bu yayınlar, ahlaksızlık mı yapmıştır, kamu düzenini mi
bozmuştur, yasadışı mıdır... Ne yapmıştır da kestiniz bunu, niçin kestiniz;
bize, lütfen, izah edin. Bunun hiçbir izahı yok; bunun hiçbir izahı yok!
Kendiniz itiraf ediyorsunuz burada.
Değerli arkadaşlar,
demokrasi, hesap verme rejimidir. "Biz çoğunluğuz, biz hükümetiz, biz bir
devlet kuruluşuyuz, istediğimizi yaparız..." Bu, geçmiş ola. Demokrasiye
geçtiğiniz andan itibaren, bu düşünceleri bırakacaksınız; böyle keyfî hareket
etmek yok demokraside. Geleceksiniz, burada, bu Meclisin kürsüsünde millete
hesap vereceksiniz.
İnanıyorum ki, Adalet ve
Kalkınma Partisine mensup çok değerli arkadaşlarımızın hiçbiri, hükümetin ve
kamu kuruluşlarının keyfî hareket etmesine izin vermeyeceklerdir. Arkadaşlar,
bugün siz iktidardasınız, yarın bir başka hükümet iktidara gelir, aynı
yaklaşımı, aynı tüzüğü kullanır ve bu sefer sizin görüşlerinizi yansıtan
yayınları keser; ister misiniz?!. Ebediyen iktidarda mı kalacaksınız? Yarın siz
muhalefete geçeceksiniz, bir başka Telekom müdürü çıkacak, diyecek ki "ben
bu yayınları beğenmiyorum, kestim." Buna ne hakkınız var; kimden yetki
alıyorsunuz?!
Öbür soruma da cevap yok.
Ben diyorum ki, dünyanın neresinde görülmüş, logosu başka, altındaki yayın
başka; böyle bir şey var mı dünyada; bunun izahı nedir Sayın Bakan?
"Efendim, mahkemeler bitti, böyle karar verdi" diyor Sayın Bakan.
Sayın Bakan, Sayın Güler'e verdiği notta -okuyunuz- kendisi yazıyor
"mahkeme devam ediyor" diye. Devam eden bir yargıya nasıl bitmiş
diyebilirsiniz; bir yargı sürecine nasıl bitmiş diyorsunuz?! Kendiniz
"yargı devam ediyor" diyorsunuz, bitmiş gibi hüküm veriyorsunuz,
yayını kesiyorsunuz! Niçin; çünkü, hükümetinizi eleştiren yayınlar yapıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu
bize yakışmıyor, bu size yakışmıyor; çünkü, biz inanıyoruz ki, siz de bizim
kadar demokratik düşüncelere sahipsiniz, siz de bizim kadar çağdaş uygarlık
düşüncesine sahipsiniz. Aramızda anlaşalım; eğer biz hem demokrasiden yanayız
diyeceğiz hem keyfî uygulamalara göz yumacaksak, o zaman, bunlardan birini
tercih etmek zorundayız. Ya diyeceksiniz ki Sayın Bakan haklıdır, Telekom,
istediği yayını, beğenmiyorsa kesebilir; o zaman biz demokrasiden yanayız
diyemeyeceksiniz veya diyeceksiniz ki, biz demokrasiden, çağdaşlıktan, insan
haklarından yanayız, Avrupa Birliği normlarını benimsiyoruz; o zaman, Bakana
diyeceksiniz ki, bu yaptığınız yanlıştır.
Şimdi, bu bir parti
meselesi değil, bu bir demokrasi anlayışı meselesidir. Biz, Türk Telekomu bu
davranışı dolayısıyla kınıyoruz ve şunu hatırlatıyoruz; vaktiyle, bir köylünün
Alman İmparatoruna söylediği lafı, bu kürsüden, Türkçe'ye çevirerek Sayın
Bakana söylemek istiyoruz: Sayın Bakan, unutmayın, Türkiye'de hâkimler var.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öymen.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Öymen'e, maddeyle ilgili olmamasına rağmen, konuşmasında dile getirdiği hususla
ilgili cevap verdim. Şunu iyi bilmemiz lazım ki, Türkiye'de hâkimler var,
Türkiye'de yargı var; yargıya da, her şeyden önce bizlerin saygılı olması
lazım. Konu yargıdadır; eğer, idare yanlış bir iş yapmışsa, yargı bunu
düzeltir; bir kere, bizim bundan bir tereddütümüz yok. Yargıya giden konuda
herhangi bir yorum yapmayacağız; ama, ben bir şeyi düzeltmek istiyorum:
Türkiye'de 15 000 000 insan, çeşitli yollarla, televizyon yayınlarından
istifade ediyor. İki yolu var; ya uyduyla yahut da kabloyla yayın yapılabilir.
Kabloyla yapılanı, Türk Telekom -1 000 000 abonesi var- 1 000 000 aboneye
ulaştırıyor, geri kalanı uyduyla yapılıyor bütün yayınların. Bu bahsettiğimiz
iki kanalın ikisi de, uydudan hem de Türk Telekomun uydusundan yayınlarına
devam ediyor; yani, 14 000 000'a ulaşmaya devam ediyor. Şimdi, Digitürk diye
bir özel kanal var. Bu özel kanal, 50 tane yayın yapıyor; gidin bakalım, sizin
yayınınızı kabul ediyor mu?! Canının istediği yayını yayımlamayı kabul ediyor;
bu, doğru bir şey değil. Bunu, bizim öyle yaptığımız anlamında söylemiyorum.
Şunu iyi bilmemiz lazım:
Bu, analog sistemdir. Analog sisteminde yayın kapasitesi sınırlıdır. RTÜK'ten
her izin alan muhakkak kabloya girecek diye bir şey söz konusu değildir. Sıra
bekler; boşalan olursa, çıkan olursa, sözleşmesi iptal edilen olursa, yeni bir
kanal, bir sözleşme yapılarak kablodan verilebilir; ama, imkânlar... Şimdi
sayısal sisteme geçiliyor, bu sınır kalkıyor, sonsuz sayıda kanal istediği gibi
yayınını yapacaktır. Tabiî, bunun denetimini, genel ahlak ve ülkenin genel
değerleri açısından RTÜK yapar; ancak, dünyanın her yerinde, kablolu sistemde
yayın veren kuruluşlar, ikili anlaşmalarla bunu yapar; içerik olsun, yayının
özellikleri olsun, bu konuda iki tarafın anlaşmasıyla işlem yapılır. Burada da
yapılan işlem bu şekilde olmuştur, anlaşma çerçevesinde olmuştur. Yoksa, siyasî
bir baskı veya yönlendirme hiçbir zaman söz konusu değildir. Ben, bu
açıklamayı, bu konuyla ilgili, sizlere aktarmakta ihtiyaç duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
Çerçeve 10 uncu maddesiyle 2813 sayılı Kanuna eklenen ek 2 nci maddenin sonuna
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Soner Aksoy |
Ali Yüksel Kavuştu |
|
Bursa |
Kütahya |
Çorum |
|
Bekir Bozdağ |
Hacı Biner |
|
|
Yozgat |
Van |
|
"Bu Kanunla Kıyı
Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devredilen hizmetlere
ilişkin olarak diğer mevzuatta doğrudan ya da dolaylı olarak Türk Telekoma
yapılan atıflar Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğüne
yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme, tasarının
geçici 2 nci maddesinde yer almakta olup, kanun tekniğine uygunluğun
sağlanmasını teminen, tasarının çerçeve 10 uncu maddesi ile 2813 sayılı Telsiz
Kanununa eklenen ek 2 nci maddenin sonuna fıkra olarak eklenmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- 18.6.1999
tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Fonun yönetim ve
denetimine sahip olduğu şirketlerin ve/veya bu fıkra uyarınca yönetimini ve
denetimini devir aldığı şirketlerin, Fon tarafından atanan yönetim, müdürler ve
denetim kurulu üyeleri ile Fonun atadığı bu yöneticiler tarafından şirketi
temsil ve ilzam ile yetkili kılınan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve
müdür gibi şirket çalışanları ve Fon, bu şirketlere Fon tarafından yönetim ve
denetim kurulu üyeleri ile müdürlerin atanmasından sonra, bu bentte sayılan gerçek
veya tüzel kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya bu şirketlerdeki lisans,
ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan hakları dahil olmak üzere diğer tüm
hak ve varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin satışı ve bu
satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına mahsup etmeye veya
şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna borçları ile sair
borçlarını ödemede kullanmaya ve bu işlemler ile ilgili kararlar almaya 6762
sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi ile bağlı kalmaksızın
yetkilidirler. Bu şirket ve iştiraklerin % 49'undan fazlası yabancı gerçek ve
tüzel kişilere doğrudan ya da dolaylı olarak satılabilir. Yukarıdaki hüküm
çerçevesinde telekomünikasyon, enerji, ulaşım, medya ve diğer sektörlerdeki
Fona devredilmiş olan şirketlere tanınmış imtiyaz sözleşmesi, lisans, ruhsat
gibi benzeri izinlerin yenilenmesi veya değişikliği işlemi ilgili
kuruluşlarınca iki ay içinde tamamlanır. Fon tarafından atanan yöneticilerin,
şirketlerin sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık olmasından dolayı
mahkemeye bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur. Bildirimde bulunmamaktan
dolayı bu şahıslar hakkında İcra ve İflas Kanununun 179, 277 ve devamı
maddeleri ile 345/a maddesi hükümleri uygulanmaz ve Türk Ticaret Kanununun 341
inci maddesi uyarınca şahsî sorumluluk davası açılamaz. Yönetim ve denetimi Fon
tarafından devir alınmamış şirketlere Fon tarafından atanan yönetim ve denetim
kurulu üyeleri ile müdürler, ortaklar genel kurulunca görevden alınamayacağı
gibi ibra edilmeyerek haklarında kendilerinin görev yaptıkları dönem veya dönemler
dışında şahsî sorumluluk davası da açılamaz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.10'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.15
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşimin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı tasarının
müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- Aşağıdaki
hükümler yürürlükten kaldırılmıştır:
a) 406 sayılı Kanunun ek
22 nci maddesinin (a) bendinin birinci paragrafının ikinci ve üçüncü cümleleri,
(b) bendinin birinci paragrafı ve ikinci paragrafında yer alan "Bakanlar
Kurulunca bu Kanuna göre belirlenen kadrolarda çalışan personel dışında kalan
ve" ibaresi.
b) 2813 sayılı Kanunun 3
üncü maddesinin (e) bendi, 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"Posta Telgraf ve Telefon İşletmesi Genel Müdürlüğü imkânları ile
haberleşme sağlanamaması veya" ibaresi ve aynı maddenin ikinci fıkrası.
c) 12.5.2001 tarihli ve
4673 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin
Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 6
ncı maddesi.
d) 24.11.1994 tarihli ve
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 37 nci maddesinin
(a) bendinde yer alan "ve Limanların, mülkiyetin devri dışındaki
yöntemlerle özelleştirilmelerinden Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişiler
yararlanabilir" ibaresi ile aynı bendin son cümlesi.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin
Güler; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına
söz almış bulunuyorum; herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konu üzerinde,
gerçekten, hassas olmamız gereken bir doğrultuda bu kadar duyarsızlığı
görmekten duyduğum üzüntümü de ifade etmek istiyorum.
Türk Telekomun
özelleştirilmesi konusuna baktığımızda, Türk Telekomun özelleştirilmesi mi,
Türkiye'nin T'sinin satışı mı?! Mahremiyet elden gittikten sonra kaç para
ettiğinin ne önemi var.
Sayın ve sevgili AKP'li
milletvekilleri, öncelikle sizlere sesleniyorum; zira, bizim, CHP Grubu olarak
kafamız çok net, zihnimiz berrak. Meclisin, alışılageldik hamasi
konuşmalarından birini yapmak istemiyorum. Öyle, yasanın çıkmasını geciktirmek
için birkaç dakika fazla, uzunca da konuşmayacağım. Eski deneyimlerimden çok
iyi biliyorum ki, bunun bir yararı ve anlamı yok; çünkü, siz, o basit parmak
hesabıyla bildiğinizi okuyor, söylenen hiçbir şeye değer vermiyor, kabul
edeceğiniz her şeyi kabul ediyor ve reddedeceğiniz her şeyi de reddediyorsunuz,
ama, içten bir şekilde sorgulamadan, parti disiplini gereğince yapıyorsunuz
bunu; üstelik, aklınızdan "parti mi yoksa halk mı" sorusunu bile
geçirmeden. Tıpkı, sendikacı milletvekillerimizin temsil ettiği işçilerin
haklarını gasbeden ve kölelik yasası olan İş Kanununu gönül rahatlığıyla hep
kabul ettiğiniz gibi. Parti yöneticilerinin gözüne daha çok girmek için daha
militanca çalışıyor, burada, kimi önemli sorunlara dikkat çeken eleştiri ve
önerilerimizi duymazlıktan geliyorsunuz.
Azınlık oyuyla
geldiğiniz, Meclisteki çoğunluk oyunuzla milletin çoğunluğunu temsil edemeyen
hükümetin vekilleri olarak, milletin çıkarını ve değerlerini hiçe sayıyor, hiç
düşünmeden, bunları, biz CHP'liler olarak söylediğimiz için, reddediyorsunuz.
Bütün bunları bilerek,
tarih önünde, vatanımıza, halkımıza ve size de oy veren yoksul, inanmış, bu
ülkeyi, bu vatanı, bu toprakları seven insanlara karşı sorumluluğumuzu bir kez
daha yerine getirmek için, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu konuşmam, basit bir
oyalama konuşması da olmayacak; hatta, mümkün olursa, süremden daha önce bu
konuşmamı bitirmeye çalışacağım, bunun için de çaba sarf edeceğim; çünkü, çok
şeyi söylemekten çok, tarihsel bir yanılgıdan geriye dönüşü sağlayabilmek için,
akılda kalacak bazı örneklerle uyarı görevimizi yapmak istiyoruz. Geriye kalan
zamanda ise, sakin, aklıselim düşünmenizi rica edeceğim. Dileğim, söylenenlerde
bir parça da olsa "gerçek payı var mı" sorusuna yanıt arayabilmeniz,
kuşkunuzu, kaygınızı içinizde değerlendirmeniz yönünde; bunu da vicdanınıza
bırakıyorum.
Değerli AKP
milletvekilleri, isterseniz, işe, teorik tartışmalardan çok, vahamete dalmadan,
günlük hayatımızdan örnek vererek başlayalım. Belki, işin vahametini buradan
bakarak daha da iyi anlayabiliriz; zira, gazeteciler, akademisyenler,
araştırmacılar, genelde, özelleştirmeyle, özelikle de Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili olarak lehte ve aleyhte çok yazı yazdı.
Vicdanların karardığı,
gözlerin kapatıldığı şu anda, bunların sıkıcı bulunduğunu düşündüğüm için, bu
kadar teknik değerlendirmelerde bulunmayacağım. Elbette, her şeyin bir bedeli
var. Böyle bakılınca da, her şey alınabilir ve satılabilir; kuşkusuz, gözü
dönmüş bir tüccar mantığıyla bakıldığında da; eh, böyle bakılınca da; temel
mesele, ne kadar yüksek bedelle satılacağına kilitleniyor.
RESUL TOSUN (Tokat) - Bu
tür şeyleri söylemek sana hiç yakışmıyor. Hakaret ediyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Hiç de hakaret ettiğimi düşünmüyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vicdanı kararmış, gözü dönmüş ne demek?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Esnaf gözüyle diyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sana hiç yakışmıyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnşallah, ben yanılırım; yanıt verirsiniz.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sizce öyle bizce böyle...
Sayın Başkan, hakaret
ediyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Hakaret etmeye hiç niyetim yok, eleştiri bazında değerlendiriyorum.
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim lütfen.
Sayın Güler, siz Genel
Kurula hitap edin.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Böyle de bakılınca, temel mesele, ne kadar yüksek bedelle
satılacağına kilitlendiğini ifade ettik. Peki, her şey parayla mı ölçülüyor;
bunu çok iyi değerlendirmek lazım.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sizce öyle, bizce böyle.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Ya onur, namus, yurt, vatan... Bunların kıymeti harbiyesi yok mu sizce, bunların
hiçbir anlamı yok mu? (AK Parti sıralarından gürültüler)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Namus, vatan mevzuunu sen mi ölçeceksin?! Biz biliyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Ben ölçme derdinde değilim. Hepinizi hassasiyete davet ediyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, lütfen... Ne demek namus, vatan konusu?..
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Bu lafların tutanaklardan çıkarılması lazım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Seni mi ilgilendiriyor namus, vatan mevzuu?! Sen mi ilgileniyorsun?!
RESUL TOSUN (Tokat) - Siz
müdahale edin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Edeceğim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Bunların hiçbir anlamı yoksa, bunların bir parası, bedeli var, hesaplarız.
Bunlar, bir tüccarın doymak bilmeyen iştahına bırakılacak, alınıp, satılacak
kadar önemsiz, basit şeyler midir diye sorgulamak gerekir. Evet, itirazlarınız
pek yükseliyor; çünkü, bunların bir kârı zararı olmaz ve parayla ölçülemeyecek
kadar da kutsaldır. Bu alanda, sizin için de aynı şey geçerlidir diye
düşünüyorum.
Evet, peki, o zaman bu
ülke için, bu vatan için bu kadar önemli, stratejik ve mahrem olan haberleşme
ağını da, üç beş kuruş uğruna niye satıyorsunuz, özelleştiriyorsunuz; bunu
merak ediyorum.
Kârlı kılıyoruz diye
başkasının kullanımına açıyoruz...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Doktor konuşmasına benzemiyor; birisi yazmış vermiş.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Bugün, ülkenin en temel, değerli konularında hekimlerin yeri çok büyüktür;
hepimiz çok iyi biliyoruz.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Hekimce konuşursan başımızın üzerinde yerin var; ama, sokak lisanıyla
konuşursan reddederiz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Hiç alakası yok; kesinlikle, inanmadığım bir şeyin kavgasını da vermem,
paylaşımını da vermem. Her konuda duyarlılık içerisindeyim.
En mahrem konuşmalarımız
dinlensin diye mi, bu ülkenin güvenliği hiçe sayılsın, önüne gelen istihbaratı
toplasın diye mi? Bir yabancı, soluk alıp verişlerimizi, evimizde olup
bitenleri bilsin deyi mi? Çok stratejik olan haberleşme sistemini başkalarına
teslim etmiş bir aile, bir halk, bir ulus, artık, mahrem hiçbir şeye, gizli tek
bir şeye sahip değildir; çünkü, ne yaptığı, ne yapacağı çok iyi bilinmektedir.
Bundan daha kötü ne olabilir ki; hepimizin çok iyi sorgulaması lazım.
Hele, şu yüksek
teknolojinin her şeye kadir olduğu çağımızda bunları çok iyi değerlendirmeniz
lazım.
Evet; tövbe tövbe,
diyerek aklınızdan dahi geçirmediğiniz ve başınıza hayatınız boyunca gelmesini
istemediğiniz durumlarda bu kadar hassas olmak gerekir diye düşünüyorum.
Evet, bunları ben de
biliyorum; ama, daha çok sıkıntılarımız, hassasiyetimiz, genel tavrımız net
olduğundan, biz de net olarak söylüyoruz; Türk Telekomun özelleştirilmesinde,
hepinizin de, inanıyorum ki, sağlıklı duyarlılığınızla kendi içinizdeki tepki
duyan arkadaşlarımızın da varlığını gözönünde bulundurarak hassasiyetle
yaklaşmanızı bekliyorum.
Peki, gönül rahatlığıyla
da, çok para verildiği için, para kazandıracağı için, hepimiz için çok önemli
olan, bağımsızlığı simgeleyen Türk Telekomu özelleştirme adı altında üç beş
kuruşa satmaya gönlümüz nasıl elverir!
Bu, bir vicdansızlık değil midir?! Bu, bağımsızlıktan vazgeçmek uğruna üç beş
kuruşa razı olmak değil midir? Kaç kuruş kazanacağımız önemli....
RESUL TOSUN (Tokat)
-Saçmalıyorsun, saçmalıyorsun...
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Saçmalıyorsam gelir cevap verirsin, gelip cevap verirsin...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Hakikaten saçmalıyorsun... Ne demek vicdansızlık?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Gelip cevap verirsiniz...
RESUL TOSUN (Tokat) - O
kürsü hakaret etme yeri değil.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Hiçbir şekilde hakaret ettiğimi de düşünmüyorum; eğer, açık ve net...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Türkçeyi de bilmiyorsun sen...
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Türkçeyi de öğretiriz sizlere, Türkçeyi de öğretiriz... Siz, bir yazarsınız...
BAŞKAN - Sayın Tosun...
Sayın Tosun, lütfen, müdahale etmeyin...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, müdahale etmeniz lazım.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
En ufak, işinize gelmediği anda
alakasız bir konuda, hakaret olarak yorumluyorsunuz; ama, kesinlikle
alakası yok.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Teknik konu bu; teknikte var...
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Peki, bu nedenle bu kadar hayatî bir meselede yüzde 30 küsurluk oyla Mecliste
sahip olduğunuz yüzde 60'lık çoğunlukla vereceğiniz ters bir karar, ne hakka,
ne adalete, ne vicdana sığar; bunun hesabını vermek sizin de sorumluluğunuzda.
RESUL TOSUN (Tokat) - Siz
kaç oyla geldiniz; yüzde 18...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Yüzde 18 ve yüzde 32!..
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Peki, sizleri, kalkacak olan elleriniz ve parmak izleriniz, parti karar ve
vicdanınızla baş başa bırakıyorum; içtenliğinize de inanmak istiyorum; paranın,
imana, bağımsızlığa, hakka galip gelmeyeceğini göstermenizi umuyorum.
HALİL İBRAHİM YILMAZ
(Kütahya) - Bitmedi mi o yazdığın?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Hükümetçe, iktidarınızı, ülkemizin, halkımızın iktidarsızlığına
dönüştürmemenizi diliyorum.
Değerli dostlar,
saygıdeğer milletvekilleri; bu ülke hepimizin. Hiçbir şekilde inanmadığım bir
konuyu gelip burada sizlerle paylaşmam; ama, kendi içinizdeki özeleştiri
mekanizmalarından da ders almanızı istiyorum. İkide bir çoğunluk süreci
içerisinde arkadaşlarınızın neden yokluğunu da kendiniz değerlendirin.
Gönlünüz, vicdanınız elveriyorsa "evet" diyeceksiniz zaten; çünkü,
sizlere onlar dayatıldı; çünkü, IMF ve Dünya Bankası tarafından verilen görevi
en iyi şekilde yerine getiriyorsunuz.
Düne kadar seçim
dönemlerinde birlikte yola çıktığınızda IMF'ye karşı olduğunuzu net bir tavırla
koydunuz da, bugün ise birliktenin adını koymanın arayışı içerisindesiniz. O
yüzden, Türk Telekomun ne kadar hassas olduğunu, hepimiz için geçerli olan...
Bakın, geçen bir soru
sormuştum Sayın Bakana, Bakan da cevap verdi, dedi ki... Bu, kamulaştırma mı,
özelleştirme mi? Kamulaştırmanın bedeli, Aria ile Aycellin birleşmesi de 300
000 000 dolara mal oldu bu ülkeye; 2 000 000 dolar da, satımı için, teknik bir
altyapı olarak, araştırma için verildi. Siz, kaça satmayı düşünüyorsunuz, daha
adını bile bilmiyorsunuz.
Satarken de "bu, 5
milyar dolar eder" gibi mi... Malını pazarlayan bir esnafın malını
karalamadığı gibi... Siz, bunu da yapıyorsunuz; ama, üzülerek görüyorum ki,
duyarsızlığınız hâlâ devam ediyor diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güler.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız, kanaatim
odur ki, Grubumuz hakkında biraz maksadını aşan ifadeler kullanmıştır; işte
"Türkiye'nin T'sini mi satıyorsunuz; bu, bir vicdansızlıktır..."
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- "Hainliktir, vatan hainliğidir..."
EYÜP FATSA (Ordu) -
"...hainliktir" manasına gelen, hak etmediğimiz, hiç kimsenin de
aklından geçirmediği...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Seviyesiz olan...
EYÜP FATSA (Ordu) -
...geçirmesinin de mümkün olmadığı, hak etmediği bir üslupla Grubumuzu itham
etmiştir. Benim, bu konuyla ilgili olarak İçtüzüğe göre söz talebim var.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Düzeltmesini isteyelim, tashihini isteyelim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Veya
şöyle, Sayın Başkanım: Arkadaşımızın bu konuyla ilgili bir tashih yapmasını
arzu ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
ben, şimdi, tutanakları istettim; dilerseniz, gelsin, bir bakayım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hay
hay.
BAŞKAN - Tabiî,
arkadaşlarımız, özgürce görüşlerini açıklayabilirler; ama, bir koşulla; hiçbir
kişi veya grubu da, böyle, suçlayıcı veya töhmet altında bırakıcı olamaz. O nedenle,
ben...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, kanaatlerine saygı duyarız, düşüncelerine saygı duyarız; ama, maksadı
aşan...
BAŞKAN - ...tutanakları
istettim, gelince bakar, bir düzeltme yoluna gideriz.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Teşekkür ederim.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Sayın Başkan, herkes gibi siz de, arkadaşımızın kürsüden nasıl hitap ettiğini
duydunuz. Belki de, ilgili tutanağın gelmesine gerek olmadan, tarafsızlık
ilkesi içerisinde bir karar verebilecek şekilde, şurada varlığınızı ortaya
koyarsanız, biz, size saygı duyacağız.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Müdahale edebilirsiniz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, cümlesini tamamlamadan bir sayın milletvekilinin ne demek
istediğini de kestirme olanağım yok. Takdir edersiniz ki, ifadesini tamamlaması
gerekiyordu. Ben, tutanağı istetiyorum, kısa sürede de gelir; gereğini
yapacağım.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, oylamaya geçmeden önce, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Yarın devam ederiz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yarın devam ederiz. Biz hazırız. Tabiî, hay hay...
BAŞKAN - Yoklama
talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Haluk Koç,
Sayın Özyürek, Sayın Koçyiğit, Sayın Keleş, Sayın Aydın, Sayın Ketenci, Sayın
Akalın, Sayın Erbatur, Sayın Sarıbekir, Sayın Sözen, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Demirel, Sayın Gazalcı, Sayın Güler, Sayın Arz, Sayın Parlakyiğit, Sayın Amber,
Sayın Sayar, Sayın Güyüldar, Sayın Diren, Sayın Bulut.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim.
Sisteme giremeyen sayın
milletvekillerinin Genel Kurul Salonunu terk etmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN -Toplantı
yetersayısı vardır.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- GSM Pan
Avrupa Mobil Telefon Sisteminin kurulması ve işletilmesi ile ilgili lisans
verilmesine ilişkin imtiyaz sözleşmelerine istinaden işletmeciler tarafından
Hazineye ödenmesi gereken paylardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
ödenmeyen kısmın, ihtilaflı olanlar dahil, fer'ileriyle birlikte sulhen tahsili
hususunda GSM işletmecileriyle gerektiğinde uzlaşmaya Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan ile Maliye Bakanı müştereken yetkilidir. Uzlaşma konusundaki
bu anlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
dün, burada, eski iki bakan hakkında Halk Bankasında kullanılan kredilerdeki
usulsüzlük nedeniyle bir karar verildi. Şimdi ben sizlere Dünden Bugüne
Tercüman Gazetesinde yazı yazan değerli bir köşeyazarımızın, Sayın Murat
Kelkitlioğlu'nun fıkrasından bir bölümü izninizle hatırlatmak istiyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun düzenlediği 1
000 küsur sayfalık -biliyorsunuz, Parlamento bu konularda çok duyarlı- raporun
466 ncı sayfasında bir şirketten de söz eder; ama, iki ay önce, bu hükümetin
getirdiği yönetim bu şirkete 4 500 000 dolarlık bir kredi açtı. Bir yandan bir
firmaya kredi açanları Yüce Divana gönderirken, bu hükümet döneminde aynı
firmaya 4 500 000 dolarlık kredi açılmasını Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin vicdanlarına terk ediyorum, bırakıyorum.
BAŞKAN- Sayın
Kılıçdaroğlu, bir saniye.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda yüksek bir uğultu var. Lütfen Sayın Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla)- Şimdi gelelim Telekom meselesine.
Türk Telekom, aslında,
bir insanın vücudundaki kan damarları gibidir. Bütün iletişimin altyapısı bu
şirketin elindedir. Bu altyapı olmadığı sürece ne cep telefonuyla konuşabiliriz
ne internete girebiliriz; sabit telefonlarla konuşamayız. Başka hiçbir
olanağımız yok; ama, mutlaka ve mutlaka bu sisteme bir kanalıyla muhtacız ve bu
sistem bir tekel konumundadır altyapıları gereği. Şimdi, bunu yüzde 95'lere
varan oranda yabancı sermayeye satmaya hazırlanıyoruz.
Bu arada, hükümetin
getirmediği; ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenen ve az önce okunan bir
geçici madde oldu. Geçici 1 inci maddeyle, Telekomun daha önce yapmış olduğu
imtiyaz sözleşmeleri nedeniyle bir uzlaşma getiriliyor, pazarlık getiriliyor,
borçları tasfiye etme amacıyla bir maddî düzenleme getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bu
madde niye geldi? 4353 sayılı Yasa var. Bu yasaya göre, hükümet, 750 000 000
liraya kadar olan borç ve alacak dolayısıyla uzlaşma yapabilir. Daha sonra,
1.1.2004'ten geçerli olan bu hüküm, mart ayında ekbütçe kanunuyla 1 trilyon
liraya çıkarıldı. Demek ki, 1 trilyon lira için hiçbir yasal düzenleme
yapmadan, belli konulardaki uyuşmazlıkları çözmek mümkün; ama, burada temel bir
koşul var. O temel koşul da şu: Bu tür uzlaşma için, öncelikle uzlaşmayı
yapıyorsunuz, belli bir noktaya getiriyorsunuz, Danıştaya gönderiyorsunuz ve
Danıştaydan kamu yararı olup olmadığı konusunda görüş istiyorsunuz. Yapılan bu
düzenlemeyle, Danıştay devredışı bırakılıyor.
Şimdi, buradan hükümete
soruyorum: Acaba, bu anlaşmayı yaparken, Danıştayı devredışı bırakmayı hangi
gerekçeyle istiyorsunuz? Kamu yararı varsa, Danıştaydan niye korkuyorsunuz?
Danıştayın görüş vermesi acaba sizi ürkütüyor mu ürkütmüyor mu, doğrusunu
isterseniz, bunu merak ediyorum.
Gelelim bir başka konuya.
Şimdi, burada, sözleşme var, imtiyaz sözleşmemiz var. Bakın, size, imtiyaz
sözleşmesinin "Hazineye ödenecek pay" başlıklı 8 inci maddesini
okuyayım:
"Madde 8.- İşletmeci
tüm abone sayısı üzerinden elde edilecek brüt gelirlerin yüzde 15'ini her ay
hazineye ödeyecektir. Aylık pay ödemeleri en geç brüt gelirlerin
faturalandırıldığı ayı izleyen ayın son gününe kadar işletmeci tarafından hazineye
ödenecektir."
Herhalde, bundan daha
açık bir yasal düzenleme, daha doğrusu, bir sözleşme, imtiyaz sözleşmesi metni
düzenlenemez.
Peki, bu düzenlemeyle ne
yapılıyor? 2 şirket ödemiyor bu parayı, sözleşmede açık hüküm olmasına rağmen
ödemiyorlar. Uyuşmazlık çıkıyor, uluslararası tahkim mahkemesine gidiyorlar,
diyorlar ki "Türkiye Cumhuriyetiyle sorunumuz var, biz haklıyız,
uluslararası tahkim mahkemesi çözsün." Uluslararası tahkim mahkemesinin
11825 numaralı dosyası, karar şöyle: "Hazine payının hesabına ara bağlantı
ücretleri dahil edilmelidir. " 7 nci madde böyle; 8 inci maddeyi okuyorum:
"Davacının hazine payı hesabında ve ödenmesinde ara bağlantı ücretlerini
dahil etmesine karar verilmiştir." Yani, uluslararası tahkime
gidiyorsunuz, uluslararası tahkim de Telekomu haklı görüyor.
Şimdi, bu ne biçim
anlayış, ne biçim hukuk sistemi, ne biçim kamu alacağını takip, ne biçim tüyü
bitmemiş yetimin hakkını arama?! Uluslararası tahkime gidiyorlar,
kaybediyorlar, paranın bir kısmını zaten almışsınız, şimdi, bir kanun maddesi
getiriyorsunuz "biz bunlarla oturup uzlaşalım..." Niçin?!. Hangi
gerekçeyle, hangi mantıkla, hangi hukuk bilgisiyle? Sayın Bakan istiyorsa,
kendisine ben vereyim uluslararası tahkim mahkemesinin verdiği kararı. Eğer,
sözleşme elinde yoksa, imtiyaz sözleşmelerini kendisine verelim; onu da
bulamadıysa, mart ayında çıkan bütçe kanununa baksın; 1 trilyona kadar uzlaşma
yetkiniz var. Niçin Danıştayı devredışı bırakan böyle bir uygulamaya
başvuruyorsunuz, böyle bir yola gidiyorsunuz?!
Doğrusunu isterseniz
değerli milletvekilleri, bu Telekom işinde bir şeyler var, ama, bunun suyu ne
zaman çıkar, bilmiyorum. Muhalefet partisi olarak bizim görevimiz doğruları
size aktarmak, olabildiğince sade bir dille anlatmak, olabildiğince belgeleri,
dokümanlarıyla anlatmak. Ben eminim, sizlerin içindeki pek çok arkadaşın da
içine Telekom sinmiyor. Bakın, bu Telekomda yazdığımız bir karşı oy yazısı var.
O karşı oy yazısı dikkatli okunduğu zaman, fiberoptik sistemde Türkiye, Telekom
açısından dünyanın merkezi durumundadır. Peki, dünyanın merkezî sisteminde
olan, bütün Ortadoğu, Balkanlar, Uzakdoğu ve Avrupa bağlantılarını sağlayan bir
sistemi hangi gerekçeyle, hangi gerekçeyle, hangi güvenlik gerekçesiyle siz
özelleştiriyorsunuz? Evet, yüzde 49'u özelleşebilir.
Bize şunu soruyorlar:
"Siz özelleştirmeye karşı mısınız?" Biz de onlara şunu söylüyoruz;
Sayın Bakana da söyledik Plan ve Bütçe Komisyonunda: Telekom kullanılarak, alt
bağlantı kullanılarak, üst sistemi özelleştirebilirsiniz. Cep telefonları var,
üçüncü, dördüncüyü özelleştirin, başka hizmetleri de özelleştirin; ama,
altyapıyı özelleştiremezsiniz; çünkü, altyapı bir tekel. Bir başka özel
sektörün bütün sokakları kazıp, tekrar, yeniden fiberoptik sistemi döşemesi
mümkün mü; mümkün değil. Demiryolunu özelleştirebilir misiniz? Hangi şirket
kalkar da Ankara-İstanbul arasına ikinci demiryolu hattını döşer rekabet
yapacağız diye? Böyle bir şeyin mantığı yoktur.
Dolayısıyla, bu yasanın
ve bu maddenin, doğruları yansıtmadığı, kamu alacağının, alınması gereken kamu
alacağının, fiilen yasalara göre ödenmesi gereken kamu alacağının önemli bir
kısmından bu hükümetin vazgeçeceğini... Tabiî, bu pazarlıkların gerisinde ne
olacak -çünkü, yargıya da intikal etmeyecek bu- bugünkü kapalı ortamda bunu
bilmiyoruz.
Bakın, buradan,
aracılığınızla Sayın Bakana bir soru daha yönelteyim. Acaba, bu uzlaşma konusu
olan paralar ne kadar? Bilgi Edinme Yasası çıktı; bir milletvekili olarak ben
bunun yanıtını şu ana kadar almış değilim; eminin, Adalet ve Kalkınma
Partisinin hiçbir milletvekili de bunu bilmiyordur. Peki, bilmediğiniz,
pazarlık konusu olup olmadığını dahi bilmediğiniz bir konuda biraz sonra hep
beraber el kaldıracaksınız "evet, bu geçsin" diyeceksiniz; ondan
sonra da "burada biz Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını korumak için and
içtik."
Bu duyguyla, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, önerge var.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Haluk Koç, Sayın Yakup Kepenek,
Sayın Sırrı Özbek ve Sayın Feridun Baloğlu tarafından verilen bir önerge var.
Önergede, geçici 1 inci maddenin de af niteliğinde olduğu, o nedenle de,
nitelikli çoğunluk aramamız gerektiği vurgulanmaktadır. Benzer bir konuyu daha
önce de tartıştık, konuştuk sayın grup başkanvekilleriyle tarafları bir noktada
buluşturamamıştık. Şimdi, o nedenle, bunu da, normal olarak, oylayacağız.
Ben, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Önergeyi ne yaptınız?
FARUK ÇELİK (Bursa)-
Önergeyi zamanında vermediniz.
BAŞKAN - Şimdi, bu önerge
üzerinde, en fazla usule ilişkin bir görüşme açabilirdik; onu da, zaten, bir
önceki maddede yapmıştık.
HALUK KOÇ (Samsun) - O
ayrı, bu ayrı...
BAŞKAN - Geçici 2 nci
maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2.- Bu
Kanunla Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğüne devredilen
hizmetlere ilişkin olarak diğer mevzuatta doğrudan ya da dolaylı olarak Türk
Telekoma yapılan atıflar Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel
Müdürlüğüne yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa
Özyürek; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımız bu
tasarıyı takdim ederken, "dersimizi çok iyi çalıştık, çok iyi hazırlıklar
yaptık; Anayasa Mahkemesiyle de görüştük, hukukî yönden hiçbir eksiği olmayan
bir tasarı getirdik" demişlerdi.
Şimdi, bakıyorum, AKP
Grup Başkanvekillerinin iki önergesi var elimde. Bunlardan birinde, geçici 2
nci maddenin tasarıdan çıkarılmasını istiyorlar ve geçici 3 üncü madde
eklenmesini istiyorlar. Daha önceki maddeler görüşülürken de, buna benzer pek
çok değişiklik yapıldı. Bunlar, hiç kuşkusuz, hükümetin isteğiyle, grup
başkanvekillerimiz tarafından imzalanıp buraya getirildi. Eğer, üzerinde bu
kadar çok çalışılmışsa, hatta, Anayasa Mahkemesiyle bile görüşülmüşse -pek
usulden değildir- bu eksikler niye? Öyle anlaşılıyor ki, yeteri kadar hazırlık
yapılmadan, yeteri kadar çalışma yapılmadan, bu tasarılar alelacele buralara
getiriliyor; sonunda da, gecenin geç saatlerine kadar, hem iktidarı hem muhalefeti
güç durumda bırakan bir müzakere yöntemiyle olaylar kotarılmak isteniyor. Bunu,
öncelikle tespit etmemiz lazım.
Şimdi, daha önce ek 34
üncü maddeyi görüşürken, yine, bunun bir af niteliğinde olduğunu ve nitelikli
çoğunluk aranılması gerektiğini ifade etmiştik. O zaman, Sayın Başkanımız
demişlerdi ki: "Bu konuda bir önerge vermediniz." Şimdi, aynı
nitelikte bir başka madde, geçici 1 inci madde geldi, önerge verdik; bu seferde
dediler ki "daha önce gerekçelerinizi söylediniz" ama, Başkanlık
Divanının, oylamada, bize göre, herhangi bir önerge olmadan, af niteliğinde
olan konuda, mutlaka nitelikli çoğunluk araması gerekir. Bu, Tüzüğün amir
hükmüdür; bu, çoğunlukla halledilecek bir iş değildir; eğer, buranın nasıl
yönetileceği çoğunluğun oylarıyla karara bağlanıyorsa, Tüzüğe gerek yok; biz,
burada, her gün, toplantıya başlarken, şu konuyu şöyle karara bağlayacağız, bu
konuyu böyle karara bağlayacağız diye aramızda bir oylama yaparız ve her oturum
için de ayrı bir kural tespit etmek durumunda kalırız; bu doğru değildir.
Biz, bu konuda nitelikli
çoğunluk isteğimizi ileri sürmüştük; tasarının tümü oylanırken de, nitelikli
çoğunluk aranılması gerektiği noktasındaki talebimizde ısrarlıyız; buna riayet
edilmediği takdirde, hukukî açıdan büyük bir yanlış yapılmış olur, oylanan
tasarının geçerliliği tartışmalı hale gelir.
Değerli arkadaşlarım,
biraz sonra, geçici 3 üncü madde eklenmesine dair bir önerge görüşülecek;
deniliyor ki, Katma Değer Vergisiyle ilgili bir istisnayı buraya ekliyoruz...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Geri çektik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Peki, teşekkür ederim.
Katma Değer Vergisi
Kanununda çok açık hüküm var; KDV'yle ilgili istisnalar ancak ve ancak o
kanunda düzenlenir.
Sayın Kapusuz'a teşekkür
ediyorum; sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Özyürek'in
konuşmasında, kanun tasarısının hazırlanması sırasında gerekli bütün
hazırlıkları yaptığımız şeklindeki konuşmama yönelik bir ifade vardı; bu,
doğrudur. Biz, hukukî bakımdan gerekli hazırlıkları yaptık ve Anayasaya aykırılık
teşkil etmemesi yönünden de gerekli titizliği gösterdik; ancak, hepimizin
bildiği bir şey var; tasarılar, önce hazırlanır, sonra komisyonlara gelir,
orada olgunlaşır, orada önergelerle, bazı düzeltmelerle, ilavelerle şekillendirilir,
en son olgunlaştığı ve nihaî şeklini aldığı yer de Genel Kuruldur; bu, genel
bir teamüldür. Kaldı ki, buradaki önergelerin birçoğu, usule ilişkin
düzenlemelerdir. Nitekim, bu madde üzerinde verilen bir önerge de -daha önce bir
maddeye bir hüküm olarak ilave edildiği için- maddenin tasarıdan
çıkarılmasından ibarettir.
Diğer yönden de, bu af
veya sulh konusuna da bir açıklık getirmek lazım. Gerçi, bu konu birkaç sefer
görüşüldü; ancak, biz, sulhun her iki tarafın anlaşmasıyla yürürlüğe giren bir
sözleşme olduğunu, affın ise tek taraflı, bir haktan vazgeçmek olduğunu
düşünüyoruz, hukuken böyle düşünüyoruz. Ek 34 üncü maddede ve bundan önce
görüşülen maddede, Türk Telekomun ve hazinenin alacaklarıyla ilgili sulh
anlaşması yapılabilmesini sağlayacak bir hukukî düzenleme teklif ediyoruz.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, kamu adına alacağınızdan vazgeçiyorsunuz; buradaki
fark bu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Daha önceki konuşmalarda, vergi affı konusunda, iki
tarafın olduğu söylendi. Vergi affında, vatandaş aftan yararlanabilmek için
elbette müracaat edecek, bu müracaattan
sonra idarenin uygulayacağı, yani, affedeceği miktar baştan bellidir. Sulhta,
uzlaşmada böyle bir husus yoktur, tek taraflı bir irade beyanı yoktur. Bu
tasarıyla getirilen sulh anlaşması yapma yetkisiyle, Türk Telekom, hazine, her
borçluyla masaya oturup, Bakanlar Kurulunun bu tasarıda öngörüldüğü şekilde
belirleyeceği esaslar dahilinde, teker teker anlaşmak zorunda kalacaktır. Bu,
hukukî düzenleme bakımından bir af değil, bir sözleşme yapma yetkisidir, bir
sulhtur; o hususa açıklık getirmek istedim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, hiçbir kamu alacağından vazgeçmeyeceğinizi söylüyor musunuz?
Kamu alacağından vazgeçmek için bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, çok açık.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
geçici 2 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ali Yüksel Kavuştu |
İbrahim Yılmaz |
|
Bursa |
Çorum |
Kütahya |
|
Soner Aksoy |
Hacı Biner |
Bekir Bozdağ |
|
Kütahya |
Van |
Yozgat |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Gerekçeyi okutunuz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici 2 nci maddede yer
alan düzenlemenin, tasarının çerçeve 10 uncu maddesiyle 2813 sayılı Telsiz
Kanununa eklenen ek 2 nci maddenin sonuna fıkra olarak eklenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, geçici 2 nci maddenin tasarıdan çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 2 nci madde, kabul
edilen önerge istikametinde metinden çıkarılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 13
üncü maddeye geçmeden önce, sayın milletvekilleri arasında da tartışmaya konu
olan bir hususa açıklık getirelim. Şimdi, birincisi, Sayın Tosun şunda bir şey
göremiyorum: "Türk Telekomun özelleştirilmesi konusuna baktığınızda, Türk
Telekomun özelleştirilmesi mi, Türkiye'nin T'sinin satışı mı?! Mahremiyet elden
gittikten sonra kaç para ettiğinin ne önemi var."
Sayın milletvekilleri,
"mahremiyet" Türkçemizde, bildiğiniz gibi, çok geniş çerçevede
kullanılan bir terim; ama, sayın milletvekilinin kastettiği mahremiyet, Telekom
kanalıyla yapılan görüşmelerin mahremiyeti, öyle değil mi Sayın Güler?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Evet.
BAŞKAN - Evet, onu
kastediyor; yani, cümlenin gelişine de baktığım zaman, kasıt o. O nedenle,
burada bir sorun yok.
Sayın Güler'in şu
ifadesine, yine, Sayın Tosun'un itirazı
olmuştu: "Vicdanların karardığı, gözlerin kapatıldığı şu anda, bunların
sıkıcı bulunduğunu düşündüğüm için, bu kadar teknik değerlendirmelerde bulunmayacağım.
Elbette, her şeyin bir bedeli var. Böyle bakılınca da, her şey alınabilir ve
satılabilir; kuşkusuz, gözü dönmüş bir tüccar mantığıyla bakıldığında da; eh,
böyle bakılınca da, temel mesele, ne kadar yüksek bedelle satılacağına
kilitleniyor."
Burada kastedilen sanırım
Telekom. Sayın Milletvekilinin, onun dışında bir başka amacı olduğunu
zannetmiyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Mümkün değil.
BAŞKAN - Yalnız, Sayın
Güler, izninizle, şu bölümü de tutanaklardan çıkarmak istiyorum:
"Böyle de bakılınca,
temel mesele, ne kadar yüksek bedelle satılacağına kilitlendiğini ifade ettik.
Peki, her şey parayla mı ölçülüyor; bunu çok iyi değerlendirmek lazım. Ya onur,
namus, yurt, vatan... Bunların kıymeti harbiyesi yok mu sizce, bunların hiçbir
anlamı yok mu?"
Sayın Güler, ben,
izninizle bu bölümü tutanaklardan çıkarıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yanlış anlaşılmaması için çıkaralım.
BAŞKAN - Yanlış
anlaşılmaması için ve bir de sanırım kastınızı aşan bir ifade bu...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Tamam...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, burada, herhangi bir milletvekilinin, bırakın sayın
milletvekillerinin, sayın grubun, hiç kimsenin namusuna, onuruna söyleyeceği
bir söz olmaz!
Peki, teşekkür ediyorum;
bu sorunu böylece düzeltmiş olduk.
Uyarılarınız için de
teşekkür ediyorum.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - Bu Kanunun;
a) 5 inci maddesi ile 406
sayılı Kanuna eklenen ek 31 inci maddesi 1.1.2005 tarihinde,
b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir .
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Madde 14.-Bu kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir; ancak, açıkoylamaya
geçmeden önce, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu, Antalya
Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan,
Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek ve Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç'un
Başkanlığımıza verdikleri bir önerge vardır. Bu önergede, tasarının tamamının
nitelikli çoğunluğa, yani beşte 3 çoğunluk oyuna tabi olduğu belirtilmektedir.
O konuda zaten daha önce bir usul tartışması da açmıştık; o nedenle, yeniden
bir usul tartışmasına girmeyeceğiz. Zaten tasarının tümü açıkoylamaya tabi
olduğu için, oy miktarı da ortaya çıkmış olacaktır.
Şimdi, açıkoylama işlemi
için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 268
Kabul : 237
Ret : 31 (x)
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun uzun
uzadıya tartışılarak çıkması dolayısıyla herkese teşekkür ediyorum; halkımıza,
ülkemize hayırlı, uğurlu olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
6. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/824) (S. Sayısı:582) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 582 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan;
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; 582 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması
ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlarım.
Konuşmama başlamadan
önce, Meclisimizde görev yapmış, bu sıralarda oturmuş, İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanı, eski milletvekili, merhum Ahmet Piriştina'ya ve Yenimahalle
eski Belediye Başkanı, yine, bu sıralarda oturmuş, eski milletvekili, merhum
Abdurrahman Oğultürk'e Tanrı'dan rahmet, sevenlerine, ailesine ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
esas itibariyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına
Dair Kanun Tasarısını kabul noktasındayız; ancak, gördüğümüz birtakım
eksiklikleri de ifade etmeyi zorunlu görev olarak sayıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, devlet güvenlik mahkemelerinin ilk kurulduğu 16.6.1983
tarihinden bu yana "bu mahkemelerin yargılama usulleri ve kuruluş
biçimleri, doğal yargıç ilkesini yaralar niteliktedir, zedeler
niteliktedir" dedik, böyle gördük ve hep eleştiregeldik. Bu konuyla ilgili
çeşitli defa söylenen sözler, eleştiriler, bugüne kadar, ne yazık ki, yanıt
bulamamıştı; şimdi ise, Avrupa Birliğine, Birliğin normlarına uyma adına bu
tasarı hazırlanmış bulunmaktadır. Bir yanlıştan dönülmesi, geç de olsa, başka
saikler altında da olsa, iyi bir şeydir diye düşünüyoruz.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xx) 582 S. Sayılı Basmayazı tutanağın sonuna eklidir.
Devlet güvenlik
mahkemelerine, doğal yargıç ilkesini ve yargı önünde eşitlik ilkesini
zedelemesi çerçevesinde karşı bulunmamız, bu mahkemede çalışan, zor koşullarda
görev yapan ve hayatî tehlikeleri göze alarak ülkesi için mücadele eden savcı,
hâkim ve her türlü adlî personeli takdir etmediğimiz, onlara sevgi, saygı
duymadığımız anlamına gelmemektedir, gelmemelidir de. İnanılmaz özverili
çalışmalarla önemli hizmetler gerçekleştirmişlerdir ve yargı tarihine geçmişlerdir.
Mahkemeye karşı olmak, burada çalışan insanlara karşı olmak anlamına
gelmemelidir.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde yapılan anayasa
değişikliğiyle Anayasanın 143 üncü maddesinin kaldırılması sonucu devlet
güvenlik mahkemeleri anayasal desteğini kaybetmiş oldu. Yeni durumda, hukukçular
arasında iki görüş belirdi. Birincisi, mahkemelerin kanunla kurulduğu ve her
mahkemenin Anayasada yer almaması gerektiği, esas itibariyle, Devlet Güvenlik
Mahkemesi Kanununun da yürürlükte olduğu; dolayısıyla, devlet güvenlik
mahkemelerinin yargılamaya ve görevlerine devam edebileceği doğrultusunda bir
görüştü. Anayasadaki hükmün, sadece, mahkemeye ekstra koruma sağladığı
söylenmekteydi. Bu, hukukçular arasındaki bir görüş. Diğer bir görüş ise,
istisna olmakla beraber, bu mahkemeler Anayasa hükmüyle kurulmuştur; DGM'lerin
Anayasadaki normla kurulmuş olması bir istisnadır belki; ama, Anayasadaki temel
ortadan kalkınca, DGM'lerin yargı erki de ortadan kalkmış olmaktadır
şeklindedir.
Hangi görüşe katılırsak
katılalım, ortada bir fiilî durum vardır, bir, de facto vardır. DGM'ler,
uygulamada, ne görevsizlik kararı verebildiler ne de yargılamaya devam
edebildiler; hukukumuzda olmayan, bekleme kararı vermeye başladılar. Bu
itibarla, geçiş yasasının en kısa sürede Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirilme zorunluluğu doğmuştur. Bu duyarlılık altında, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu da, getirilen bu tasarıya komisyonlarda olumlu oy vermiştir, destek sağlamıştır;
ama, olumlu oy vermiş olmamız, tasarının eksikliklerini eleştirmeyeceğimiz
anlamına gelmez. İleride belki düzeltilir umuduyla, aceleye getirilen ve önemli
eksiklikler olan tasarıda gördüğümüz birtakım noktaları işaret etmek
durumundayız.
Esasen, kuruluşuna karşı
olduğumuz DGM'lerin kaldırılmasının gerektiğine inanıyoruz; ama, sakatlıkları
bir bir sayacak olursak -bunu komisyonda da belirttik; ama, ne yazık ki,
çağrımız yanıt bulmadı- şunlardır: Bizim kanaatimizce, hazırlanan tasarıyla,
hükümet, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırmak istememektedir. Yani, görüntü,
devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması gibi; ama, aslında, Avrupa Birliği
müktesebatına uymak için, ismini değiştirerek, sanki, özel ağır ceza
mahkemeleri gibi sürdürülme isteği göze çarpmaktadır. Tasarıdaki hükümlerin
önemli bir kısmı, birazdan yürürlükten kaldıracağımız 2845 sayılı DGM
Yasasından aktarılmıştır ve bu yasadaki sınırlamalar aynen korunmuştur. Bu
yaklaşım, ülkemizdeki yargı sistemini, usul sistemini bozacak niteliktedir;
çünkü, bu mahkemeler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun içerisine
yerleştirilmiştir. Bu durumda, aynı görevi üstlenen mahkemeler arasındaki yetki
farkı nedeniyle Anayasanın eşitlik ilkesi de zedelenmiştir. Oysa, mevcutta yer
alan ağır ceza mahkemeleri ile bu yasa tasarısıyla getirilen özel ağır ceza
mahkemeleri arasında, görülen görev yönünden bir fark yoktur. Bu nedenle de,
kurallarda farklılık olmaması gerekirken, kanun tasarısında, kurallar arasında
önemli farklılıklar korunmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
kuşkusuz, ülkemizde, uzmanlığı gerektiren mahkemelere ihtiyaç vardır, ihtisas
mahkemelerine ihtiyaç vardır. Uzmanlık mahkemeleri, ihtisas mahkemeleri,
sistemi zedelemez. Bu amaçla da, son olarak, 5020 sayılı Yasayla, banka suçları
için bazı yerlerde ağır ceza mahkemesine bir daire eklenmesi ya da ağır ceza
mahkemesinin bir dairesinin bu suçlar için görevlendirilmesi yapılmıştır. Bu
kanun tasarısında da aynı yola gidilebilirdi. Nitekim, sisteme aykırı olan 1
inci maddede "aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi
kurulmasına" denilmektedir. Bir yerde ağır ceza mahkemesi bir tane olur,
diğerleri, numara takip edenleri, o mahkemenin daireleri sayılır. Aslına,
bakarsanız, usul hukuku yönünden, bir yerde bir sulh mahkemesi olur, bir de
asliye mahkemesi olur. Ağır ceza da asliye mahkemesinin dairesidir. Bu usul
hükmüne riayet edilmeyerek, sanki, yeni bir mahkeme kuruluyormuş gibi hava
verilmiş.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Yeni mahkeme...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Yeni mahkeme değil, yeni dairedir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Yeni mahkeme kuruluyor.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Efendim, siz usulü bilmiyorsunuz. Yeni mahkeme kuruluyor savına gittiğiniz
zaman, yarın, yargılamanın ilerleyen noktalarında, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, "doğal yargıç ilkesi" zedelenmiştir diye Türkiye'nin
mahkûm olma ihtimaliyle karşı karşıya kalırsınız. Bu konudaki uyarılarımızda
ısrarcıyız. Bu, çok zor bir şey değildir. Bir yerde bir sulh mahkemesi, bir
asliye mahkemesi olur. Ağır ceza mahkemelerinin sayısı kaç olursa olsun, isterse
30 tane olsun, asliye mahkemesinin daireleri niteliğindedir. Bu, evrensel ceza
usul doktrininde böyledir.
Bu çabamız anlaşılmamış o
zaman, anlatamadık arkadaşlara. Bu konuda yapılacak çok basit değişiklikler
vardı. Yani "aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulması"
ibaresinin yerine "ağır ceza mahkemesinin birden fazla daireye ayrılmasına"
denilebilirdi ve "mahkemelerin numaralanması" yerine "dairelerin
numaralanması" denilebilirdi. Böyle bir düzenleme de tabiî hâkim ilkesini
zedelememiş olurdu; ama, bunu arkadaşlarımıza anlatamadık. Ne yazık ki, bu
haliyle, terminolojik hatalarla dolu olarak tasarı önümüze geliyor.
Ülkenin bütününde
uygulanacak yargılama kurallarının farklılık göstermemesi gerekir. Özellikle
savunma hakkı, sanık güvenceleri bakımından hassasiyet göstermek gerekir. Her
ne kadar, uyarılarımızla, tasarıda birkısım düzeltmeler olmuşsa da, halen,
DGM'lerdeki savunma hakkını kısıtlayan hükümler yer almaktadır.
Öte yandan, gözaltı
sürelerinin uzatılması, kısa süre önce terk edilen uzun gözaltı sürelerini
yeniden canlandıracak niteliktedir ve uygun çözümler olarak gözükmemektedir.
Yani, bir ihtisas mahkemesi
yargılama yapacak diye, çok temel bir kanun olan Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun içerisine olağandışı yargılama metotlarının, usullerinin ithal
edilmemesi doğru olurdu diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
peki, ne yapılmalıydı diye soracak olursanız; bu konuda da önerimiz vardır.
Biz, olumsuz eleştiriler yapmadık; öneride de bulunduk. Bunun iki çözüm yolu
olabilirdi. Birincisi, bu mahkemelerin yargıçları, savcıları ve diğer
personeli, ihtiyaca göre, ağır ceza mahkemelerinin daireleri olarak belirlenecek
mahkemelerde görevlendirilebilir ve görevlerini burada sürdürebilirlerdi. Bu
çözüm sisteme tam uygunluk sağlardı, görev yönünden de farklılık söz konusu
olmazdı, usulde bir değişikliği de gerekli kılmazdı. İkincisi, DGM'lerin
yerine, ihtisas dikkate alınarak, yine ihtiyaç duyulan yerlerde ağır ceza
mahkemelerinin yeni daireleri oluşturulurdu, bu mahkemeler görevlerini sürdürürlerdi; ancak, bu mahkemelerle diğer mahkemeler
arasında yetki, savunma hakkı, sanık güvenceleri açısından farklılık yaratılmazdı.
Bu şekilde davranılmayarak sistem bozulmuş, eşitlik ilkesine -bana göre- aykırı
davranılmıştır.
Ancak, tasarıya, işin
muacceliyetine binaen ve baştan da açıkladığım gibi, DGM'lerin kaldırılmasını
samimî arzu etmemiz dolayısıyla, destek sağlayacağız; ama, bu eksikliklerini de
görmenizi, mümkünse, burada düzeltilebilirse, düzeltilmesi yoluna gitmenizi
diliyoruz.
Ayrıca, değerli
arkadaşlarım, tasarıda, 2845 sayılı Yasadan aktarılan ve yeni kurulacak ağır
ceza mahkemelerinde görev yapacak yargıç ve savcılar ile diğer mahkemelerde
görev yapan yargıç ve savcılar arasında farklı güvenceler getirilmiştir. Bu
durum da, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Unutulmamalıdır ki, yeni
kurulan mahkemeler de, var olan mahkemeler de Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunundan kaynağını almaktadır; aradaki farkı açıklamak, hukuken mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, tasarının tümünde, savunma ve savunma mesleği yersiz ve gereksiz
sayıldığı için, böyle bir anlayış egemen olduğu için, gerek sanık müdafileri
gerekse müdahil vekilleri yargı görevi yapanlar arasında sayılmamış ve
mahkemelerde duruşmanın düzen ve disiplinini bozmayı, mahkeme başkanı veya
üyelerden birine, cumhuriyet savcısına, tutanak kâtibine ve görevliye karşı
uygun olmayan söz ve davranışlar olarak düzenlemişlerdir; yani, müdahil vekiline
ya da sanık müdafiine her çeşit sözü söylerseniz, mahkemedeki düzen ve
davranışı bozmamış olacaksınız. Bu konuda da bir yanlışlık olduğunu
düşünüyorum. Oysa, mahkemelerde, sanık müdafiine, müdahil vekiline, tanığa,
bilirkişiye de bu şekilde davranılma olasılığı vardır; dolayısıyla, bunların da
hukukî koruma altına alınması gerekirdi.
Yukarıda ayrıntılı olarak
belirttiğimiz konularda eleştirilerimiz vardır. Bunların ne kadarını
düzeltebiliriz ne kadarını düzeltemeyiz, İktidar Partisinin sayın yetkilileri
ne kadarına yanaşır, onu bilemiyorum; ama, bunları, bu eksikliklerin var
olduğunu tutanaklara geçirmek amacıyla söylemiş bulunuyoruz.
Devlet güvenlik
mahkemelerinin kaldırılması ve Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında değişiklik
yapılması doğrultusundaki yasa tasarısına olumlu oy kullanacağız. Umarım, yeni
hazırlanmakta olan Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası taslağında bu eksiklikleri
giderecek doğrultuda bir düzenleme yaparız; onun için de sözlerimin tutanaklara
geçmesinin bir önemi vardır.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Devlet güvenlik
mahkemeleri, 16 Haziran 1983 tarih ve 2845 sayılı Yasayla kurulmuştur.
Kurulduğu günden bu yana, hukuk kurumları, meslek örgütleri ve siyasî partiler
"doğal yargıç" ilkesine aykırı olması, olağanüstü mahkeme niteliğinde
bulunması gibi nedenlerle, devlet güvenlik mahkemelerine, haklı olarak, karşı
çıkmışlardır.
Doğal yargıç ilkesi
önemlidir; çünkü, doğal yargıç yoksa, yargıç bağımsızlığından da, hukuk
devletinde de, hukukun üstünlüğünden de söz edilemez. Hukuk devletinin
gerekleri olan yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ilkeleri, doğal yargıç
ilkesinin uygulamaya sokulmasıyla somutlaşmıştır. Bu nedenle doğal yargıç
ilkesine aykırı olarak kurulan devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması
yerinde bir adım olmuştur.
Her ne kadar, son
yıllarda yapılan yasa ve anayasa değişiklikleriyle, atılan demokratikleşme
adımlarıyla, devlet güvenlik mahkemelerinin yapısı kısmen değişmiş, askerî
yargıç çıkarılmış, devlet güvenlik mahkemelerinde uygulanmayan CMUK hükümleri
uygulanmaya başlanılmış ise de, yıllardır, hukuk çevrelerinde başlıca tartışma
konusu olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gündemini uzun süre meşgul eden
ve yargılama usulleri itibariyle devletimizin tazminata mahkûm edilmesi
sonucunu doğuran devlet güvenlik mahkemelerinin hukuk sistemimizden çıkarılması
olumlu bir gelişmedir. Ancak, devlet güvenlik mahkemelerinde, yıllardır, çok
değerli yargıç ve savcılarımız büyük bir özveriyle görev yapmışlardır; kuruluş
amacı doğrultusunda yaptıkları görev nedeniyle hedef olmuşlardır. Burada görev
yapan değerli yargıç ve savcılarımıza ve de personele, DGM'ler kapatılırken,
şükranlarımızı ifade etmek isterim.
Devlet güvenlik
mahkemelerinin kuruluş ve yargılama usullerini düzenleyen tasarının genel
gerekçesinde ve madde gerekçesinde Anayasanın 143 üncü maddesine atıf
yapılmıştır. Bizim sistemimizde mahkemeler yasayla kurulmasına rağmen, bir
istisna olarak, Anayasanın 143 üncü maddesi, devlet güvenlik mahkemelerinin
kuruluşunu ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
22 Mayıs 2004'te
yürürlüğe giren anayasa değişiklik paketinde devlet güvenlik mahkemelerinin
anayasal dayanağını oluşturan 143 üncü madde kaldırıldığından, devlet güvenlik
mahkemelerinin kuruluşunu ve yargılama usullerini düzenleyen 2845 sayılı
Yasanın da kaldırılması zorunlu hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak da, daha
önce devlet güvenlik mahkemesi kapsamındaki suçlara bakmak üzere CMUK
içerisinde yer alan ağır ceza ihtisas mahkemelerinin kuruluşunu düzenleyen,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hazırlanmıştır.
DGM'ler, kurulduğu günden
beri, çok tartışılan, eleştirilen, birçok kararı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine giden ve kaldırılmaları parti programlarında, hükümet
programlarında yer alan mahkemeler olmasına rağmen, bu talepler yıllarca
dikkate alınmamış, ancak Avrupa Birliğine giden bir sürecin sonucu olarak
kaldırılmaları söz konusu olmuştur.
Anayasanın DGM'lerle
ilgili 143 üncü maddesinin kaldırılma gerekçesinde bunu açıkça görüyoruz.
Gerekçede "DGM'lerin yetki, sorumluluk ve işleyişinin Avrupa ölçülerine
uygun hale getirilmesi 2003 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi ve 2003 İlerleme
Raporunda beklenti olarak yer aldığından, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin
143 üncü madde hükmünün yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir"
denilmiştir.
Burada şunu belirtmeden
geçemeyeceğim: DGM'ler örneğinde olduğu gibi, birtakım haklı taleplerin, hukukî
taleplerin, doğru taleplerin kabul görmesi için, ille, bunların, dıştalep
haline gelmesi beklenmemelidir. Yıllardır, ülkemizde, DGM'lere karşı
çıkılırken, DGM'lerin kaldırılması istenirken, DGM kapsamındaki suçlara,
özellikle terör suçlarına bakacak, sistem içinde, CMUK içinde yer alan
uzmanlaşmış mahkemelerin, ihtisas mahkemelerinin kurulabileceği hep vurgulanmıştır.
Bizdeki kadar olmasa bile, terör olaylarına muhatap olan birçok ülkede benzer
düzenlemeler olduğunu biliyoruz. Ülkemizde, dün olduğu gibi bugün de devletin
tekliğini, ülkenin tümlüğünü, ulusun birliğini ve laik devlet yapısını hedef
alan terör örgütleri ve terör eylemleri bugün de varlığını sürdürmektedir ve
ülkemiz için ciddî bir tehdit oluşturmaktadır.
Bugün, mevcut DGM
savcılıklarında 18 000 hazırlık dosyasının, mahkemelerde ise 6 000 derdest
dosyanın bulunması konunun önemini açıkça ortaya koymaktadır. Devlet bu tehdide
karşı, kuşkusuz kendini ve toplumu koruyacak önlemler alacaktır. Elbette,
bunları yaparken, hukuk devletinin kuralları içerisinde kalmalı, insan hakları
ihlal edilmemeli, özgürlükler kısıtlanmamalı, adil yargılanma hakkı ihlal
edilmemelidir. Herkese bu konularda hukuk dersi, demokrasi dersi ve insan
hakları dersi vermeye kalkışan ülkelerin, kendilerine yönelik muhtemel bir
terör tehdidi söz konusu olduğunda, demokrasiyi de, hukuku da, insan haklarını
da nasıl çiğnediklerini, nasıl çifte standart içerisinde olduklarını bilmekte
yarar vardır. Bunlara örnek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'dir;
ancak, kuşkusuz, kötü emsal, emsal olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri,
terör suçlarının organize ve örgütlü suçların karmaşık yapısı, artan sanık ve
dosya sayısı karşısında uzmanlaşmış hâkim ve savcıların görev yaptığı ihtisas
mahkemelerinin kurulması uygundur. Mevcut ağır ceza mahkemelerinin işyükü ve
çalışma koşulları da, ihtisas mahkemelerinin gereğini ortaya koymaktadır. Yeter
ki, sistem zorlanmasın, yeter ki, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6 ncı
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı, eşanlamıyla doğru ve güvenli
yargılanma hakkı ihlal edilmesin, savunma hakkı kısıtlanmasın, yargılama makul
sürede sonuçlansın, sanık güvenceleri ve sanık haklarıyla ilgili hassasiyet
gösterilsin, uzun gözaltı süreleri olmasın. Bu kurallar çerçevesinde görev
yapacak ve çalışacak ağır ceza ihtisas mahkemeleri faydalı olacaktır. Bu
nedenle, tasarıyı genel olarak olumlu bulduğumu ve desteklediğimi belirtir,
Genel Kurula saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Yergök.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNİN KALDIRILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa 394 üncü maddeden sonra
gelmek üzere "Bazı suçlara ilişkin muhakeme usulü" başlıklı ÜÇÜNCÜ
FASIL başlığı altında aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
"Görev ve yargı
çevresinin belirlenmesi
MADDE 394/a. - Aşağıdaki
suçlarla ilgili davalar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde
belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür:
1. 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 125 ilâ 139, 146 ilâ 157, 168, 169, 171 ve 172 nci maddelerinde
yazılı suçlar, 403 üncü maddesinde yazılı toplu olarak veya teşekkül vücuda
getirmek suretiyle işlenen suçlar.
2. Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hâl ilan edilen bölgelerde, olağanüstü hâlin
ilânına neden olan olaylara ilişkin suçlar.
3. 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununda yazılı suçlar.
4. 4422 sayılı Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar.
Gelen iş durumu göz
önünde bulundurularak birinci fıkrada belirtilen suçlara bakmakla görevli olmak
üzere, aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde,
mahkemeler numaralandırılır. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı
adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde
görevlendirilemez.
Birinci fıkrada
belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla
görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır.
Anayasa Mahkemesi ve
Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim
hali dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Çerçeve 1 inci madde
394/a maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya
Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Dayanağını, 1982
Anayasasının 143 üncü maddesinden alan devlet güvenlik mahkemeleri, 7.5.2004
tarihinde Anayasanın 143 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla dayanaksız
kalmıştır. Bu nedenle, devlet güvenlik mahkemelerinin yargı erki sona ermiş ve
devam eden yargılamalar açısından bir ayı aşkın süredir boşluk yaşanmaktadır.
Aslında, yapılması gereken, anayasa değişikliğiyle 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemeleri Kanununun kaldırılması ve geçişi düzenleyen yasayı birlikte
yasalaştırmaktı; ancak, bu yapılmadığından, yargılamada tereddütler ve
gecikmeler doğmuştur.
Getirilen bu tasarı,
devlet güvenlik mahkemelerini sona erdirmekte ve geçiş süreciyle ilgili, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa yeni düzenlemeler getirmektedir.
Her ne kadar, devlet
güvenlik mahkemeleri isim olarak kalksa bile, yasa tasarısının 1 inci
maddesindeki düzenlemeler büyük çoğunlukla 2845 sayılı Yasadan alınmıştır. Akla
şöyle bir soru gelmektedir: Acaba, devlet güvenlik mahkemeleri sadece isim
olarak kaldırılarak, olağanüstü ağır ceza mahkemeleri olarak devam ettirilmek
mi istenilmektedir? Tasarıya baktığımızda, devlet güvenlik mahkemelerinin yargı
çevresi ve göreviyle ilgili 2 nci ve 9 uncu maddeleri, yargılama usulleriyle
ilgili 10 uncu, 11 inci, 13 üncü ve 16 ncı maddeleri, kolluğun görev ve
yetkileriyle ilgili 14 üncü ve 15 inci maddeleri, kovuşturma usulüyle ilgili 20
nci maddesi büyük ölçüde aynen alınarak, genel yasa mahiyetinde olan Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunumuza "Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme Usulü"
başlığıyla "Üçüncü Fasıl" olarak eklenmiştir. Bu şekliyle, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun genel sistemi de bozulmuştur. Böylece, aynı görevi
üstlenen mahkemeler ve yine, aynı görevi üstlenen cumhuriyet savcıları arasında
yetki farkı nedeniyle Anayasanın eşitlik ilkesi zedelenmektedir. Oysa, görülen
görev yönünden her iki ağır ceza mahkemesi arasında bir fark bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu mahkemelerin bakacakları konular, özel ihtisası gerektirebilir,
bunlarla ilgili özel ihtisas mahkemelerinin kurulması da doğrudur. Ancak,
burada yapılmak istenen, devlet güvenlik mahkemelerinin hâkimiyle, savcısıyla,
hatta, personeliyle başka bir ad altında devam ettirilmek istenmesidir.
Ülkemizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sıkıntıya sokan, büyük ölçüde
tazminatlar ödenmesine sebep olan sanık güvencesiyle, savunma hakkıyla ve uzun
gözaltı süreleriyle ilgili düzenlemeler, bu tasarıda aynen yer almaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yakalanan kimsenin sorguya
çekilmesiyle ilgili 128 inci maddesinde, yakalanan şahsın, yakalama yerine en
yakın sulh ceza hâkimine gönderilebilmesi için, zorunlu süre hariç, yirmidört
saat içinde sulh ceza hâkiminin önüne çıkarılacağı hükmünü getirmektedir; oysa,
bu tasarının 1 inci maddesiyle, sanıkların çokluğu veya delillerin
toplanmasında güçlük gibi hiçbir gerekçe ileri sürülmeden, bu gözaltı süresi
kırksekiz saat olarak düzenlenmektedir. Bu, gözaltı süresi olarak uzun bir
süredir. Sanığın hâkim karşısına çıkarılmadan iki gün gibi uzun bir süre
zabıtada kalması insan hakları açısından izah edilebilir bir durum değildir.
Yine, 200'den çok sanıklı
davalarda sanıklardan bir kısmının bazı oturumlara getirilmeyerek duruşmanın
yokluklarında yapılabilecek olması, sanıkların savunma haklarını elinden alacak
önemli bir hak ihlalidir. Gerçi sanıkların daha sonraki duruşmalara
katıldıklarında "yokluklarında kendileriyle ilgili söz ve işlerin esaslı
noktaları kendilerine bildirilir" denilmekteyse de, uygulamada mahkeme
başkanının "sanığın yokluğunda alınan ifadeler veya gelen belgeler kendisine
okundu, sanık, aleyhinde olan hususları kabul etmiyorum dedi" demesiyle,
geçiştirildiğini bilmekteyiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak devlet güvenlik mahkemelerinin
kaldırılmasını olumlu buluyoruz. Bu mahkemelerin kaldırılmasıyla doğan boşluğun
da bir an önce doldurulması gerektiğinin idraki içindeyiz. Yapılması gereken,
mevcut devlet güvenlik mahkemelerini, hâkimleriyle savcılarıyla hatta
personeliyle birlikte, görev sınırları belirlenen suçlara bakacak olan ihtisas
ağır ceza mahkemeleri olarak görevlendirmekken, yeniden devlet güvenlik
mahkemeleri benzeri bir sistem kurmak doğru olmamıştır diye düşünüyoruz. Mevcut
devlet güvenlik mahkemelerinin hâkim ve savcıları ile personeli büyük
tedirginlik içinde beklemektedirler. Kurulacak ağır ceza mahkemeleri, var olan
devlet güvenlik mahkemelerinin olduğu yerlerde kurulursa, bu mahkemelerin hâkim
ve savcılarından, deneyimli personelinden, arşivlerinden, bilgi birikimlerinden
ve demirbaş eşyalarından en iyi şekilde faydalanılacağı düşüncesindeyim.
Ayrıca, taşıma ve nakliyeyle ilgili, devlet bütçesine, fazladan bir yük de
gelmeyecektir.
Eksikliklerini
belirtmekle birlikte, tasarıyı olumlu bulduğumuzu belirtmek istiyorum; bu
düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında,
AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; devlet güvenlik mahkemeleri, cumhuriyetimizin kuruluşunda
yoktur; 1921 Teşkilatı Esasiye Kanununda, 1924 Teşkilatı Esasiye Kanununda ve
1961 Anayasasında, başlangıç itibariyle "devlet güvenlik mahkemeleri"
adı altında bir mahkeme söz konusu değildir. Bu mahkeme, ilk defa, Türk hukuk
sistemi içerisine, 15.3.1973 tarih ve 1699 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin
bir kanunla, 1973 yılında, Anayasanın 136 ncı maddesine ilave edilmiştir.
Bilahara, bu mahkemelerin teşkilat kanunu çıkarılmış ve ülkemizde, mahkemeler,
görevini yapmaya başlamıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi, 1975 yılında verdiği
bir kararla, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşuna dair kanunu, şekil yönünden
Anayasaya aykırı görerek iptal etmiştir. Böylelikle, devlet güvenlik
mahkemeleri fiilen kapatılmıştır.
1980 yılının olağanüstü
koşulları içerisinde oluşturulan 1982 Anayasasının 143 üncü maddesi, 1961
Anayasasının 136 ncı maddesine 1973 yılında yapılan bir ilavenin âdeta tekrarı
niteliğindedir. Devlet güvenlik mahkemeleri yeniden Türk hukuk sistemi
içerisinde yerini almış, bu konuda çıkarılan 2845 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun yürürlüğe
girmesiyle, 1.4.1984 tarihinden itibaren de yeniden yargılamaya ve bu alandaki
görevini ifa etmeye başlamıştır.
Değerli milletvekilleri,
devlet güvenlik mahkemeleri, kurulduğu günden beri, Türkiye'nin gündemine
geldiği günden beri, hem kuruluşu hem yargılama usulleri hem verdiği kararlar,
iç kamuoyunda ve dış kamuoyunda sürekli tartışılagelmiştir. Kimileri lehinde
konuşmuş, kimileri aleyhinde konuşmuş; ancak, Türkiye'nin yaşadığı dönemsel
şartlar nedeniyle zaman zaman bu eleştiriler toplumda kabul görürken, zaman
zaman da toplumda retle karşılaşmıştır.
Ben, bu vesileyle, devlet
güvenlik mahkemeleriyle ilgili birkaç hususu dikkatinize arz etmek istiyorum.
Dikkat edilirse, devlet güvenlik mahkemelerinin Anayasamıza ilk girdiği dönem
ile 1982 Anayasasına girdiği dönem, Türkiye'nin ara dönemlerinin akabinde veya
içinde olduğu dönemlerdir; bu bir.
İkincisi, bu mahkemeler,
fiiliyatta ilk derece mahkemeleri olarak görev yapmışlardır; ancak, ilk derece
mahkemelerinin tamamı, hem 1961 Anayasasının 136 ncı maddesi hem de 1982
Anayasasının 142 nci maddesine istinaden kanunla kuruldukları halde, devlet
güvenlik mahkemeleri Anayasayla kurulmuş, Anayasayla güvence altına alınmıştır.
Belli ki, yasa koyucu, devlet güvenlik mahkemelerine, ilk derece mahkemesi
olmasına rağmen, tanıdığı statü itibariyle, âdeta bir yüksek mahkeme görünümü
tanımış, onun güvencesine yakın, benzer bir güvence tesis etmiştir.
Öte yandan, devlet
güvenlik mahkemelerinin yapısına baktığımız zaman, başlangıç itibariyle, devlet
güvenlik mahkemeleri üyeleri arasında asker üyeler de vardır, sivil üyeler de
vardır; bu yönüyle, devlet güvenlik mahkemeleri, asker ve sivil üyelerden
teşekkül ettirilen karma bir mahkeme görünümündedir.
Devlet güvenlik
mahkemeleri, yargılama usulleri itibariyle de diğer mahkemelerden farklılık arz
etmektedir.
İşte, bu özellikleri
nedeniyle, devlet güvenlik mahkemeleri, Türkiye'nin gündeminden hiçbir zaman
inmemiştir. Eleştirilerin bir kısmı zaman içerisinde karşılanmış, en son
18.6.1999 tarihinde yapılan değişiklikle, devlet güvenlik mahkemeleri üyeleri
arasında yer alan asker üye çıkarılmış ve mahkeme, tamamen sivil bir görünüme
getirilmiştir; ancak, uzunca bir zaman, Türkiye'de, devlet güvenlik
mahkemelerinin kaldırılması ciddî manada konuşulup, gündeme getirilememiştir. 3
Kasım 2002 seçimlerinin arkasından oluşan 22 nci Yasama Dönemi Meclisinde,
özellikle AK Parti Hükümetinin ülkemize getirdiği uzlaşma, demokrasi, hoşgörü,
hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine uygun atılan adımların oluşturduğu
hava içerisinde, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması gündeme gelmiş,
tartışılması taraftar bulmuş, hem Meclis içerisindeki muhalefet hem de toplumun
bütün kesimleriyle kucaklanarak, Anayasanın 143 üncü maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır. Anayasanın 143 üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla
beraber, bugün faaliyette bulunan devlet güvenlik mahkemelerinin anayasal
dayanağı da ortadan kalkmıştır. Böyle olunca -Sayın Eraslan'ın dediği gibi- bu
konuda değişik görüşler ortaya çıkmış; bir grup, devlet güvenlik mahkemelerine
dair Anayasanın 143 üncü maddesi yürürlükten kalktı, ama, mahkemelerin
kuruluşunun kanunla olacağına dair Anayasanın 142 nci maddesi yürürlükte
olduğundan dolayı, yeni bir kanuna gerek yoktur, devlet güvenlik mahkemeleri
yasal dayanağını haizdir, yargılama yapabilir diye değerlendirme yaparken; bir
diğer grup da, hayır, devlet güvenlik mahkemeleri Anayasayla kurulmuş, özel
güvenceleri haiz, özel nitelikli bir ihtisas mahkemesidir, bunun dayanağı
doğrudan 143 üncü maddedir, bu madde kalktığı için de devlet güvenlik
mahkemelerinin anayasal dayanağı ortadan kalkmıştır; dolayısıyla, 2845 sayılı
devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili yasanın da yürürlükten kaldırılması
lazımdır; zira, Anayasamızın 6 ncı maddesine göre de, hiç kimse kaynağını
Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağından dolayı, devlet
güvenlik mahkemeleri, bundan sonra yargılama yapamazlar diye kanaat
serdetmişlerdir. Bizim kanaatimiz de, bu 143 üncü maddeye dair ikinci yorum
üzerinedir.
Bu arada, bir muallakta
durum söz konusudur. Onun için, devlet güvenlik mahkemeleri, yargılama
yaparken, bekleme kararı, işin esasına girmeme kararı gibi kararlar vermiştir.
İşte, bu yasal düzenleme, bu noktadaki boşluğu doldurmakta, devlet güvenlik
mahkemelerinde bekleyen davaların akıbetinin ne olacağı, buralarda görev yapan
hâkim ve savcılar ile diğer personelin akıbetinin ne olacağı sorularına cevap
sunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bizim, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili kararımız ve bunların
kaldırılmasına dair tavrımız, burada görev yapan hâkim ve savcılarımız ile
diğer personele karşı bir tavır olarak asla algılanmamalıdır. Biz, AK Parti
olarak, Türkiye'nin olağanüstü koşullarında, ülkemizin birlik ve bütünlüğü için
mücadele verilirken, yargılama konuları itibariyle çok ciddî konularda görev
yapan hâkim ve savcılarımızın, hem kendi hayatlarını hem de ailelerinin hayatlarını
tehlikeye atarak büyük bir vatanperverlik duygusuyla görev yaptığı
inancındayız. Bu nedenle, bu mahkemelerde görev yapmış ve vefat etmiş olanlara
Allah'tan rahmet diliyoruz, hayatta olanlara sıhhat içerisinde uzun ömürler
diliyoruz.
Bizim tavrımız bunlara
karşı değil, bizim tavrımız, hukuk devleti, demokrasinin temel nitelikleriyle
örtüşmeyen bir yapıya ilişkindir ve bu yapının tahakkuku için Türkiye'de
yapılan yeni bir düzenlemeyi milletimizin huzuruna getirmekle alakalıdır. Biz,
burada görev yapan hâkimlerimize, savcılarımıza güveniyoruz Türkiye olarak;
çünkü Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılamasını kabul etmiş ve
oraya vatandaşının müracaat hakkını tanımıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
...yargı yetkisini
tanımıştır. Bu, Türkiye'nin bütün mahkemelerindeki yargılama usullerine, burada
görev yapan hâkim ve savcılarının kendilerine güvendiğine, yaptıkları
yargılamaların hukuk devletinin temel nitelikleriyle örtüşür ve bağdaşır
olduğuna dair inancının ve güvencinin bir neticesidir. Bu nedenle, biz, bunlara
güvencimizi ifade ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanlarına giren suçlarla ilgili özel
mahkemelerin kurulması gerekliliği sadece Türkiye'de değil, dünyanın değişik
ülkelerinde de vurgulanmaktadır; özellikle teknoloji alanında meydana gelen
gelişmeler, örgütlü suçların giderek karmaşık ve artan bir halde geliştiğini
göstermektedir. Bunlarla mücadele ederken de özel mahkemelerin kurulması
gerekliliği vardır, bu nedenle bu özel ağır ceza mahkemeleri, örgütlü suçlarla
mücadele anlamında ciddî bir adımdır, bunun ihtisas mahkemesi olması, tabiî
hâkim ilkesini zedeler nitelikte de değildir. Zira, durumu daha iyi manada,
sanıkların lehine geliştirmektedir. Ayrıca, Türkiye'de ihtisas mahkemesi sadece
bu mahkemeler de değildir;
memleketimizde kurulmuş, iş mahkemeleri, ticaret mahkemeleri, çocuk
mahkemeleri, aile mahkemeleri gibi ihtisas mahkemeleri de vardır. Bu,
demokratikleşme yolunda, hukuk devletinin gereklerinin daha iyi yerine
getirilmesi yolunda yapılmış ciddî bir
hukuk reformudur.
Ben, bu vesileyle, bu
tasarıyı huzurlarınıza getiren hükümetimizi tebrik ediyorum. Tasarıya ve
maddeye olumlu oy vereceğimizi beyan ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bozdağ.
394/a maddesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
394/b maddesini
okutuyorum:
Soruşturma usulü
MADDE 394/b. - 394/a
maddesi kapsamına giren suçlarda hazırlık soruşturması, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen
Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden
dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet
savcılarınca doğrudan doğruya takibat yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet
Başsavcılığınca 394/a maddesi kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır
ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Soruşturmanın gerekli
kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek
soruşturma yapılabilir.
Suç, ağır ceza
mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı, suçun
işlendiği yer Cumhuriyet savcısından, hazırlık soruşturmasının yapılmasını
isteyebilir.
Suç askerî bir mahalde
işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı ilgili askerî savcılıktan hazırlık
soruşturmasının yapılmasını isteyebilir.
Üçüncü ve dördüncü
fıkralara göre soruşturma yapmak üzere görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile
askerî savcılıklar, bu soruşturmayı öncelikle ve ivedilikle yaparlar.
394/a maddesi kapsamına
giren suçlarda, yakalananlar ve tutuklananlar için 128 inci maddenin birinci
fıkrasındaki yirmidört saatlik süre kırksekiz saat olarak uygulanır.
Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan ve tutuklanan
kişiler hakkında 128 inci maddenin ikinci fıkrasında dört gün olarak belirlenen
süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar
uzatılabilir. Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi
dinler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısına, çerçeve 1 inci maddesiyle 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/b
maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki fıkranın eklenmesi
arz ve teklif olunur.
|
Faruk
Çelik |
Yüksel
Çavuşoğlu |
Ali
Yüksel Kavuşlu |
|
Bursa |
Karaman |
Çorum |
|
Şevket
Orhan |
Şükrü
Önder |
|
|
Bursa |
Yalova |
|
394/a maddesi kapsamına
giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında cumhuriyet savcıları,
hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde,
yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çelik?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1412 sayılı Kanuna
eklenen 394/a maddesi kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması
sırasında, 1412 sayılı Kanunun 155 inci maddesi hükümlerine göre bizatihi hâkim
tarafından verilmesi gereken kararların kanunun amacına uygun olacak tarzda
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu işle görevlendirilen ağır ceza
mahkemesi üyesinden istenmesinin temini amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
394/c maddesini
okutuyorum:
Kolluğun görev ve
yetkileri ile geçici yararlanma
MADDE 394/c. - 394/a
maddesi kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk;
soruşturma ve kovuşturma sebebiyle sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar
gören şahsı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının,
mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat
ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur. Bu emir, çağrılanlar hakkında kolluğa,
ihzar müzekkeresinde olduğu gibi zor kullanma yetkisi verir. Bu Fasıl
hükümlerine aykırı hareket eden kolluk amir ve memurları hakkında doğrudan
doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılır.
394/a maddesi kapsamına
giren suçların soruşturma ve kovuşturması sırasında ek 4 üncü madde hükümleri
de uygulanır.
Bu Fasılda belirtilen
suçlar nedeniyle Cumhuriyet savcıları, soruşturmanın gerekli kılması halinde,
geçici olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli
idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere
ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulanabilirler.
Bu istemler, ilgili kurum ve makamlarca geciktirilmeksizin yerine getirilir.
Özürsüz olarak üçüncü
fıkradaki istemleri yerine getirmeyen yukarıdaki kuruluşların sorumlu kişileri,
üç aydan bir yıla kadar hapis ve birmilyar liradan az olmamak üzere ağır para
cezasıyla cezalandırılır.
Türk Silahlı Kuvvetleri
kıt'a, karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde, istem, yetkili
amirlikçe değerlendirilerek yerine getirilebilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
394/d maddesini
okutuyorum:
Kovuşturma usulü
MADDE 394/d. - 394/a
maddesi kapsamına giren suçlarla ilgili davalara ait duruşmalarda aşağıdaki
hükümler uygulanır:
1. Bu suçlar acele
işlerden sayılır ve bunlarla ilgili davalara adlî tatilde de bakılır.
2. İkiyüzden çok sanıklı
davalarda, sanıklardan bir kısmının duruşmanın bazı oturumları ile ilgileri
bulunmuyor ise duruşmanın bu oturumlarının, yokluklarında yapılmasına mahkemece
karar verilebilir. Ancak, bu sanıkların yokluklarında yapılan oturumlarda
kendilerini etkileyen bir hâl ortaya çıktığı takdirde buna ilişkin söz ve
işlerin esaslı noktaları sonraki oturumlarda kendilerine bildirilir.
3. Mahkeme, güvenliğin
sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.
4. Bu davalarda esas
hakkındaki iddiasını bildirmek için Cumhuriyet savcısına, müdahil veya
vekiline; iddialara karşı savunmasını yapmak için sanık veya müdafiine makul
bir süre verilir. Bu süre, savunma hakkının sınırlanması anlamına geleceği
durumlarda re'sen uzatılabilir.
5. Mahkeme, duruşmanın
düzen ve disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile
mahkemeye, mahkeme başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet
savcısına, müdafiiye, tutanak kâtibine yahut görevlilere karşı uygun olmayan
söz ve davranışlar hakkında yayım yasağı koyabilir. Bu yasağa rağmen yayımda
bulunanlara üç aydan altı aya kadar hapis cezasıyla birlikte beşmilyar liradan
onbeşmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir.
6. Mahkeme başkanı,
duruşmanın inzibatını bozan sanığı veya müdafii o günkü duruşmanın tamamına
çıkmamak üzere, duruşma salonundan çıkartır. Bunların, sonra gelen oturumda da
duruşmayı önemli ölçüde aksatacak davranışlara devam edecekleri anlaşılırsa ve
hazır bulunmaları gerekli görülmezse, yokluklarında duruşmaya devam olunmasına
mahkemece karar verilebilir. Bu karar, esasa ilişkin iddia ve savunmanın
yapılmasına engel olacak biçimde uygulanamaz ve sanığın kendisini başka bir
müdafi ile temsil ettirmesine izin verilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya müdafiinin bundan sonraki
oturumlarda da duruşmanın inzibatını bozmakta ısrar etmeleri hâlinde, bir daha
aynı dava ile ilgili duruşmaların tamamına veya bir kısmına katılmamalarına da
karar verilebilir. Bu hüküm müdafi hakkında uygulandığı takdirde, keyfiyet
ilgili baroya bildirilir. Bu halde de sanığın kendisini başka bir müdafi ile
temsil ettirmesi için uygun bir süre verilir. Duruşmaların bir kısmına ya da
tamamına katılmamasına karar verilen müdafi Avukatlık Kanununun 41 inci
maddesinin ikinci fıkrası gereğince tayin edilmiş ise durum, kendisini tayin
eden merciye de bildirilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya müdafii
tekrar duruşmaya alındıklarında, yokluklarında yapılan iş ve işlemlerin esaslı
noktaları kendilerine bildirilir. Sanık ya da müdafii dilerse yokluklarındaki
tutanak örnekleri de kendilerine verilir. Duruşma salonundan çıkartılan veya
duruşmalara katılmamalarına karar verilen sanık veya müdafiler mahkemenin tayin
edeceği süre içerisinde yazılı savunma verebilirler.
7. 262 nci madde, 394/a
maddesi kapsamına giren suçlara bakan ağır ceza mahkemeleri hakkında uygulanmaz.
8. Kendisine veya onun
namına tebligat yapılacak kimselere tebligat yapılmaması hallerinde, işin
ivediliğine göre basın veya diğer kitle iletişim araçlarıyla tebligat
yapılabilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 1 inci maddeyi 394/a, b, c ve d
maddeleri ve kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesi hükümleri, bu Kanunla 1412 sayılı
Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
görevlendirilecek ağır ceza mahkemeleri başkan ve üyeleri ile bu mahkemelerin
görev alanına giren suçları soruşturmak ve kovuşturmakla görevli Cumhuriyet
savcıları hakkında da uygulanır. Bunların koruma ve güvenlik talepleri ilgili
makam ve mercilerce öncelikle ve ivedilikle yerine getirilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 16.6.1983
tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret
Baloğlu.
Buyurun Sayın Baloğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son sözü ben aldığım için, bir tarihî gerçeği anlatmak da
bana düşüyor.
Bu tasarının kabulüyle,
yargılama sistemimizde çok tartışılan DGM'ler, devlet güvenlik mahkemeleri
tarihe karışıyorlar. Doğal ki, bu mahkemeler hakkında esas hükmü tarih
verecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partililer, uzun yıllar, devlet güvenlik
mahkemelerine karşı görüşlerimizi açıkça ifade ettik. Devlet güvenlik
mahkemelerinin doğal yargılama sistemi içerisinde yer almaması gerektiğini
açıkça söyledik. Bir adım daha öteye giderek, Cumhuriyet Halk Partisi
programına, 1994'te, devlet güvenlik mahkemelerine karşı olan tavrımızı
işledik; yani, parti programımızda, devlet güvenlik mahkemelerine karşı
olduğumuzu açıkça kamuoyuna ilan ettik. O nedenle, sevgili meslektaşım Adalet
ve Kalkınma Partisi sözcüsünün bu konudaki bütün payın kendilerine ait
olabileceğine ilişkin görüşüne katılmam mümkün değil. Bu konuda, eğer bir onur
varsa, onu, biz, Yüce Meclisle paylaşmaya hazırız.
Bu yasalar iki olağanüstü
dönemin ürünüdür. Birincisi 12 Mart, ikincisi 12 Eylül. 12 Mart döneminde
kurulmuştur, daha sonra 1975'te Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir
şeklî nedenlerle; ama, 1982'de, 82 Anayasasının getirdiği 143 üncü maddenin
imkânlarıyla bir kez daha bizim yaşamımıza girmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu
yeni düzenlemenin temelinde yer alan, adil ve çağdaş hukuk normlarının ihdası
suretiyle mahkemelerin yapılandırılması biçimindeki saptamaya katılıyoruz.
Taraf olduğumuz insan haklarını ve ana hürriyetleri korumaya dair Avrupa
sözleşmesinin özellikle adil yargılama hakkı kavramının gereklerini yerine
getirmekten söz eden gerekçeye de katılıyoruz. Ancak, tam bu noktada,
Türkiye'de, biz, bu mahkemeleri kaldırırken ve bunların yerine daha adil olacağına
inandığımız mahkemeler kurarken, 9 Haziran 2004 tarihli Resmî Gazetede,
Türkiye'deki 136 tane adlî teşkilatın kaldırılmasına ilişkin bir karar
yayımlandı. Kamuoyunun üstünde fazla durduğunu sanmıyorum. Sadece, adlî
teşkilatları kaldırılan 136 tane ilçenin insanları, belediye başkanları ve
parti örgütleri tepki gösterdiler. Oysaki, adil yargılama, çabuk yargılama ve
daha rahat yargılamayı sağlayan adlî teşkilatların kaldırılması doğru
olmamıştır; en azından, tümü için doğru olmamıştır. Ben, bugün, bu kararın
yayımlandığı siteden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığının 9 Haziran
2004 tarihli ve 278 sayılı kararını okudum. Benim gözümden kaçmış olabilir, bir
yanlışım varsa düzeltilmesini istiyorum; ama, burada, hiçbir gerekçe, hiçbir
neden yok. Bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapılmalıydı. Türkiye'de 136 ilçede
adlî teşkilat kaldırılıyor. Bu, çok önemli bir değişikliktir. Tabiî, birtakım
nedenler söylenebilir. Nüfusları azdır, yeteri kadar dava yok, o yüzden burada
adlî teşkilat gerekmiyor denilebilir; burada az dava olduğu için hâkim ve
savcılar yeterli not alacak biçimde davalara bakamıyorlar denilebilir. Eğer,
böyle bir şey varsa, hâkim ve savcıların terfilerine ilişkin kuralları
değiştirmek mümkündür. Mahkemeleri kapatmak, bunun bir sonucu olarak
gelmemeliydi gündeme. Ben, bu konunun bir kez daha tartışılmasını istiyorum.
136 tane adliye içinde
yakından bildiğim bazı ilçeler var, gidip gördüğüm ilçeler var. Onları tek tek
saymak istemiyorum; ama, kendi seçim bölgemde bir İbradı var, komşu ilçelerimiz
var; Burdur'da Altınyayla, Çeltikçi, Karamanlı, Kemer var; Isparta'da var.
Bunlar gelişmiş yerleşme alanlarıdır. Elazığ'da var; Alacakaya. Gittim gördüm
Alacakaya'yı. Buralardan adliye teşkilatlarını kaldırdığımız zaman, bunları
yarım ilçe durumuna getiriyoruz arkadaşlar ve kazanılmış bir hakkı tartışma
konusu haline getiriyoruz. Ben, bunu doğru bulmuyorum. Eğer, haklı bir gerekçe
varsa, bunu öğrenmek 136 ilçede yaşayan insanların hakkıdır.
Bir yandan, devlet
güvenlik mahkemelerinin yerine yeni mahkemeler getirerek sağlıklı bir yargılama
getirdiğimiz iddiasıyla halkın önüne çıkıyoruz Meclis olarak; bu arada da, aynı
günlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu böyle bir karar alıyor.
Ben, Sayın Bakanın ve
Kurulun bu konuda yapılacak itirazları adil bir tarzda incelemelerini, sağlıklı
bir kıstas koymalarını ve bu kıstası açıklamalarını talep ediyorum. Bu kıstas
halkı tatmin etmelidir, ilçelerinde adlî teşkilat kaldırılan 136 ilçe halkını
tatmin etmelidir.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Baloğlu.
Madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Devlet güvenlik mahkemeleri ve Devlet
güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılıklarının yetki ve görevleri sona erer.
Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte görevde bulunan Devlet güvenlik mahkemesi başkanı, asıl ve
yedek üyeleri bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır
ceza mahkemelerine ilk atamalar yapılıncaya ve atananlar görevlerine
başlayıncaya kadar sırasıyla; ağır ceza mahkemesi başkan ve üyeleri sıfatıyla;
Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları da 1412
sayılı Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçları soruşturmak ve kovuşturmak
üzere Cumhuriyet savcısı sıfatıyla görevlerine devam ederler ve başka bir
göreve atanmalarına Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir. Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu Kanun hükümlerine göre yapılacak görevlendirme
ve atamalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde
gerçekleştirilir.
1412 sayılı Kanunun 394/a
maddesinde belirtilen suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen
Cumhuriyet savcıları ile aynı maddede belirtilen ağır ceza mahkemelerinin
başkan ve üyeleri disiplin sebepleri hariç meşru mazeretleri ve talepleri
olmadıkça üç yıl süre ile başka bir yere veya göreve atanamazlar. Bu görev
süresinin tespitinde, Devlet güvenlik mahkemesi ve Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki
görevlerine son atanma tarihleri nazara alınır. Görev süresi dolanlar tekrar
atanabilirler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunun yayımı tarihinde görev ve yetkileri sona eren Devlet güvenlik
mahkemelerinde ve Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılıklarında
mevcut dava ve soruşturma dosyaları ayrıca bir karar verilmesine gerek
kalmaksızın durumlarına, mahiyetlerine ve kanun hükümlerine göre, bulundukları
aşamadan itibaren yargılama ve soruşturmaya devam edilmek üzere görevli ve
yetkili ağır ceza mahkemelerine ve bu mahkemelerin bulundukları illerin Cumhuriyet
Başsavcılıklarına devredilir.
Bu Kanun kapsamına
girmeyen suçlar nedeniyle;
a) Hazırlık soruşturma
safhasında bulunan dosyalar hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca,
b) Son soruşturma
safhasında bulunan dosyalar hakkında ağır ceza mahkemelerince dosya üzerinden,
Kanun hükümlerine göre
gerekli kararlar verilmek suretiyle, dosyalar görevli ve yetkili Cumhuriyet
Başsavcılıklarına veya mahkemelere gönderilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce, Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılıkları nezdinde bulunan arşiv, kalem, emanet ve diğer birimler ile
Devlet güvenlik mahkemelerinin arşiv, kalem ve diğer birimleri, ayrıca başka
bir işleme gerek olmaksızın sırasıyla bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen
394/a maddesi gereğince Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek
veya kurulacak ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu il Cumhuriyet Başsavcılıkları
nezdinde ve bu ağır ceza mahkemelerinde ayrı bir birim olarak bu faaliyet ve
görevlerine devam ederler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 4 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. - 2845
sayılı Kanunun 31 inci maddesi hükümlerine göre teşkil olunan Devlet güvenlik
mahkemesi adalet komisyonlarının görev ve yetkileri bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte sona erer.
Devlet güvenlik
mahkemelerinde görevli hâkim ve savcılar dışında kalan personel, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten sonra, bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a
maddesi gereğince Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya
kurulacak ağır ceza mahkemeleri ve bu mahkemelerin bulunduğu il Cumhuriyet
Başsavcılıkları nezdinde anılan mahkemelerin görev alanına giren suçları
soruşturmak ve kovuşturmakla görevlendirilen Cumhuriyet Savcılığı birimlerinde
başka bir işleme gerek kalmaksızın ve bulundukları kadro ve özlük hakları da
saklı kalmak şartıyla görevlerine devam ederler. Bu personel hakkında, anılan
ağır ceza mahkemesi başkanı veya ilgili Cumhuriyet savcısının yazılı muvafakati
olmadıkça adlî yargı adalet komisyonunca başka bir yere veya göreve atama veya
görevlendirme işlemi yapılamaz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 5 inci maddeyi
okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 5. - Diğer
kanunlarda geçen "Devlet Güvenlik Mahkemesi", "Devlet Güvenlik
Mahkemesi Yedek Hâkimliği", "Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı ve Cumhuriyet savcısı" ibareleri sırasıyla "1412 sayılı
Kanunun 394/a maddesi gereğince Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır ceza
mahkemesi", "sulh ceza hâkimliği", "1412 sayılı Kanunun
394/a maddesinde belirtilen suçları soruşturmak ve kovuşturmakla görevlendirilen
Cumhuriyet savcısı" olarak uygulanır.
2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanuna yapılan
atıflar bu Kanunla 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen Üçüncü
Fasıla; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9
uncu maddesine yapılan atıflar bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a
maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerine yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?..Yok.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının Geçici 5 inci maddesinde geçen "sulh ceza hâkimliği"
ibaresinin "ağır ceza mahkemesi üyesi" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Faruk Anbarcıoğlu |
Hakkı Köylü |
|
Bursa |
Bursa |
Kastamonu |
|
Zafer Hıdıroğlu |
Yüksel Çavuşoğlu |
Soner Aksoy |
|
Bursa |
Karaman |
Kütahya |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) -Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının çerçeve
1 inci maddesi ile 1412 sayılı Kanuna
eklenen 394/b maddesine eklenen fıkra değişikliği ile uyumun sağlanması
amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN -Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda geçici 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 6 ncı maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 6.- Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Devlet güvenlik mahkemelerince karara
bağlanan ve bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesiyle ağır ceza
mahkemelerinin görev alanına giren dava dosyalarından;
a) Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında bulunanlar hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca,
b) Yargıtay dairelerinde
bulunanlar hakkında ilgili ceza dairesince,
Başkaca bir işlem
yapılmasına ve karar verilmesine gerek olmaksızın bulundukları aşamada
dosyaların incelenmesine devam olunur.
İncelemesi sona eren dava
dosyaları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yetkili ve görevli ağır ceza
mahkemelerine gönderilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 7 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 7.- 1412
sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır ceza mahkemelerinin yargı
çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün
içinde Resmî Gazetede ilân edilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vermiş olduğunuz
oylarınızla, Türk hukuk tarihinde, Türk yargı tarihinde, yirmi yılı aşan bir
süreden beri görev yapan ve son anayasa değişikliğiyle birlikte anayasal
dayanağı da ortadan kaldırılmış bulunan devlet güvenlik mahkemelerinin hukukî
varlığı da sona ermiş bulunmaktadır.
Şüphesiz, burada da ifade
edildiği gibi, bu mahkemelerin kurulmasına ihtiyaç var mıydı yok muydu; acaba,
böyle bir mahkeme kurmadan, Türkiye, o günün şartları altında, yargılamayı bir
başka şekilde yapabilir miydi yapamaz mıydı; bunlar, hep, tartışılagelmiştir.
Zaman zaman, bu mahkemelerden verilen kararlar da, kamuoyunda, şu veya bu
şekilde, bazen siyasî platformlarda bazen akademik çevrelerde hep
tartışılmıştır. Bunlar olağan şeylerdir, bunlar tartışılabilir; ama,
tartışılmaması gereken bir husus var ki, bunu, burada, müsaade ederseniz,
sizler adına da ifade etmek istiyorum.
Bu mahkemelerde görev
yapan insanlar, Türk yargısının ayrılmaz birer parçalarıdır. Anayasa
değişikliği sırasında da ifade etmeye çalıştım; bu insanlar, bu mahkemelerde,
Türkiye'de terörün çok azdığı dönemlerde, kelle koltukta, kendilerini riske
atarak, çocuklarını, eşlerini, ailelerini büyük tehlikelerle karşı karşıya
bırakarak, büyük bir vatanseverlikle bu görevi yapmışlardır. Bunları tarihe
karşı söylemek benim sorumluluğumun gereğidir. Adalet Bakanı olmanın ötesinde,
bir Türk vatandaşı olarak, burada görev yapmış olan insanlara, müsaade
ederseniz, sizler adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı ifade etmek isterim.
Hayatlarını kaybedenler vardır, onlara da, Allah'tan rahmet diliyorum.
Yalnız, her şeyi yerli
yerinde konuşmak ve taşları da yerli yerine oturtmak lazım. Şüphesiz,
Türkiye'deki demokrasi eksikliğinin sorumlusu devlet güvenlik mahkemeleri
olmamıştır. Belki de, demokrasi yeteri kadar işlemediği için ve başka alanlarda
önemli açılımlar, atılımlar yapılamadığı için, sistemin aksaklıkları, hukuk
devleti kavramının içini iyi dolduramadığımız için, demokratik süreçleri iyi
işletemediğimiz için, bütün sorumluluk, bütün sonuçlar, ister istemez, zaman
zaman, çok da hak etmedikleri tarzda, devlet güvenlik mahkemelerinin üzerine
kalmıştır. Bunun doğru olmadığını burada ifade etmek istiyorum.
Şüphesiz, Türkiye'de arzu
edilen şey, keşke, bu mahkemelere veya şimdi yaptığımız düzenlemelerde olduğu
gibi ağır ceza mahkemelerine hiç iş düşmese, hiç, böyle mahkemeleri kurmak için
gecenin bu saatinde zaman harcamasak, başka türlü alanlarda yasal düzenlemeler
yapsak.
Şimdi, devlet güvenlik
mahkemeleri kalktı; ama, Türkiye'de, devlet güvenlik mahkemelerinin baktığı
suçlar kalkmadı, bunlar ortadan kalkmadı; halen, bu ihtiyaç, bütün boyutlarıyla
ortada duruyor. Bir taraftan hukuk devletinin gereğini yapacağız, demokratik
standartları yükselteceğiz, ona uygun yasal düzenlemeleri yapacağız; ama, öbür
taraftan da, devlet gücünde zafiyet meydana getirecek bu neviden örgütlere ya
da bu neviden fiilleri işleyenlere cesaret vermeyecek yasal düzenlemeleri yapma
mecburiyetimiz var. İşte, kabul ettiğiniz tasarı, böyle bir ihtiyacı eksiksiz
yerine getirmek maksadıyla huzurunuza getirilmiştir.
Bakınız, devlet güvenlik
mahkemeleri kalktı; ama, şu an, devlet güvenlik mahkemeleri
başsavcılıklarındaki derdest hazırlık soruşturması dosyası sayısı 18 469'dur;
hazırlık soruşturması... Devlet güvenlik mahkemelerinde toplam derdest dava
dosyası sayısı da 6 270'tir.
Bu bilgiyi, hani
"devlet güvenlik mahkemeleri kalktı, artık yeni mahkemelere neden ihtiyaç
var; bırakalım, geneli içerisinde bu davalar görülsün" diyenler açısından
ifade ediyorum ki, halen, böylesine bir ihtisas mahkemesine ihtiyaç var.
Böylesine bir ihtiyaç
düzenlenirken, şüphesiz, Türkiye, bazı hususları gözetmek mecburiyetinde.
Bunların başında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılama yetkisini kabul
etmiş ve kararlarına uymayı da bir hukuk devletinin gereği olarak kabul etmiş
olan bir ülkede, acaba, devlet güvenlik mahkemeleri kararlarının nesine
Avrupa'dan itiraz geldi, İnsan Hakları Mahkemesi bu kararların nesini
beğenmedi; şüphesiz, bunun bilinmesinde fayda var; çünkü, zaman zaman "canım,
devlet güvenlik mahkemeleri kaldırıldı da ne değişti, yine eski tas, eski usul,
eski üslupla bu işler götürülüyor tarzında, bence Avrupa Birliği ülkelerinde de
yanlış değerlendirmelere imkân verecek tarzda, birkısım beyanlar oluyor,
birkısım yazılar yazılıyor.
Bakınız, biz bu
düzenlemeyi yaparken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden verilmiş 112 tane
karar var. Bu 112 kararla ilgili, esas itibariyle, geriye dönük olarak, gerek
bizim Hükümetimiz döneminde gerekse bizden evvelki hükümet ve Parlamento
döneminde, bu eksiklikler, devlet güvenlik mahkemelerine yöneltilen
eksiklikler, hemen hemen tamamıyla ortadan kalkmıştı; ancak, ne yazık ki,
devlet güvenlik mahkemesi ismi bizatihi tartışma konusu olduğu içindir ki,
aslında yeni bir düzenleme ihtiyacı doğmuştur. Değilse, geriye dönük olarak
birçok noktada, zaten, peyderpey, zaman zaman yapılan düzenlemelerle, bu İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarında zikredilen noksanlıklar ortadan kaldırılmıştı.
Mesela, bu 112 dosyadan, en büyük kategoriyi oluşturan 74 dosyada "neden
devlet güvenlik mahkemeleri heyetinde askeri hâkimler bulunmaktadır,
mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığı, bu askerî üyelerden dolayı"
diye, 74 ihlal kararı verilmiştir. Bilinen sebeplerden dolayı, zaten, uzunca
bir süreden beri, devlet güvenlik mahkemeleri bünyesinden asker üyeler
ayrılmışlardı.
2 dosya da, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle verilen ihlal kararıdır.
Yargılamanın süratli yapılması lazım, kısa sürede neticelenmesi lazım. Bu,
yalnız devlet güvenlik mahkemeleri için değil, Türk yargı sisteminde, zaman
zaman, istimlak davaları da dahil olmak üzere, davalar uzadığı için, ondan
dolayı da verilen ihlal kararlarıdır; bizatihî DGM'ye mahsus bir hukukî
eksiklik değildi.
Yine, 14 dosya, gözaltı
süresinin uzunluğu ve yakalamaya itiraz edilememesi nedeniyle verilen ihlal
kararları idi. Biz, gözaltı süresini, çıkardığımız uyum paketleri içerisinde,
zaten, anayasadaki değişikliğe de paralel olarak, 4 güne indirmiştik;
dolayısıyla, bu eksiklik de ortadan kalkmış oldu.
İfade özgürlüğünün ihlali
nedeniyle verilen karar sayısı 14'tür. Bu da, yine, yasal düzenlemelerle, hem
bizim çıkardığımız hem bizden evvelki hükümetin çıkardığı düzenlemelerle
giderilmiştir.
Savunma hakkının
kısıtlandığı, özellikle soruşturma sırasında avukatın bulunamamasından doğan 6
davada ihlal kararı verilmiştir. Yine bu da, çıkardığımız yasalarla giderilmiş.
2 dosyada da, cezaların
yasallığının ihlal edildiğine ilişkin karar... Özellikle 312 nci maddenin
unsurları bakımından 2 davada böyle bir ihlal kararı verilmişti. Orada da,
geçtiğimiz hükümet döneminde önemli bir değişiklik yapıldı.
Dolayısıyla, şimdi bu
tasarı hazırlanırken, herkesin bilmesi lazım gelir ki, şurada zikredilen ihlal
kararlarındaki hususların hiçbirisi yaptığınız düzenlemede yoktur, bunların
hepsi karşılanmıştır.
Ayrıca, terör, yalnız
Türkiye'de değil, Avrupa'da da söz konusu olduğu için, acaba Avrupa Birliği
ülkelerinde bu neviden suçlara bakan mahkemeler nasıl çalışıyor, yargılama
usulleri ne, hangi usullerle bu suçlarla mücadele ediliyor?.. Özellikle, üniter
yapısı itibariyle bizimle aynı olan Fransa, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde
terörden en çok çeken ülkelerin başında gelen İspanya ve daha sonra da Almanya
uygulamaları dikkate alınmak suretiyle bugün Avrupa'da da benzerleri olan bir
yasal düzenleme yapılmıştır.
Gecenin bu saatinde işi
uzatmamın sebebi vaktinizi almak için değil. Şimdi bu yasa çıktıktan sonra,
insanlar yasanın içeriğini okumadan, herkes tarafından, bulunduğu noktadan ya
da peşin hükümlerle "canım, bir şey değişmedi, ceket değişti, şapka
değişti, eski usule devam" tarzında, bence Türkiye'yi dışarıda yanlış
tanıtan birkısım yazılar yazılıyor, sözler söyleniyor, sonra da bunları izah
edebilmek için, bugün burada sarf ettiğimiz çabanın elli misli, yüz misli, bu öyle
değil, bu böyledir demek gibi bir işle uğraşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Onun
için, şundan müsterih olunuz ki, hukuk devleti ilkelerine uygun, adil yargılama
ilkelerine uygun, İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun ve Avrupa'da da
benzerleri olan bir hukukî düzenleme yapılmıştır. İnşallah bu mahkemelere
ihtiyaç olmaz; bunu hep temenni ediyorum.
Katkılarınızdan dolayı,
tekrar, teşekkür ediyorum ve devlet güvenlik mahkemelerinde görev yapmış
herkesi sizin adınıza buradan selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Çiçek.
Oyunun rengini belirtmek
üzere, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biliyorum, hepimiz çok yorulduk;
ama, gerçekten, tarihî bir karar veriyoruz. Pek çoğumuzun gençliğine mal olmuş
ve uğrunda çok mücadeleler verilmiş bir müesseseyi, daha önce Anayasamızdan
çıkarmak suretiyle, bugün de, bir boşluk doğmadan yeni bir düzen kurmak
suretiyle noktalamış bulunuyoruz.
Keşke, bu düzenlemeleri
Türkiye çok daha önce yapabilseydi; keşke, sadece Avrupa Birliği istedi diye
değil, Türkiye'de devlet güvenlik mahkemelerine karşı ortaya çıkan tepkiden
sonra, bu noktada yeterli ve gerekli düzenlemeleri yapabilseydik; ama, ne
olursa olsun, geldiğimiz nokta, insan hakları açısından, demokrasi açısından,
adil yargılama açısından önemli bir noktadır. Bunun şerefi de bu Parlamentoya
ait olmuştur. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Grubumuza mensup çok
değerli hukukçu milletvekili arkadaşlarım, bu tasarının görüşülmesinde,
eksiklerin giderilmesinde, her aşamada gerekli katkıyı vermişlerdir ve burada
da gerekli açıklamaları yapmışlardır.
Benim uzmanlık alanım
değil; ama, her vatandaş gibi, bu konudaki şikâyetlerden, bu konuda çekilen
acılardan ben de son derece etkilendim.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bu mahkemelerin kaldırılmış olması, biraz önce de söylediğim gibi, çok
önemli bir aşamadır; ama, önemlisi ve dileğim, böylesine olağanüstü nitelikli
mahkemelere Türkiye'de hiçbir zaman ihtiyaç olmamasıdır. Her şey doğal sınırlar
içinde cereyan etmeli, demokrasimiz daha da kökleşmeli ve yargımız giderek daha
da adil hale gelmelidir. Bu konuda kamuoyunda, sanki "Avrupa Birliği
bunları istiyor, bazı çevreler de bu yönde adımlar atıyorlar; ama, Cumhuriyet
Halk Partisi bu konularda ayak diriyor, devletçi bir anlayışı benimsiyor,
statükoyu savunuyor" gibi, haksız suçlamalar yapılıyor.
Sayın Adalet Bakanımız,
İstanbul'daki bir toplantıda, hakşinas bir tutumla, Cumhuriyet Halk Partisinin
demokratikleşme konusunda elinden gelen desteği verdiğini söylediler;
kendilerine teşekkür ederim. Burada bu DGM'lerin kaldırılışında Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarımızın katkısıyla ilgili bir teşekkürü zannediyorum
unutmuşlardır, o nedenle söylemediler; ama, biz Cumhuriyet Halk Partililer
olarak, değerli arkadaşım Sayın Baloğlu'nun da biraz önce ifade ettiği gibi, bu
konuda elinden geleni yapmış, her türlü mücadeleyi vermiş ve 1994 yılında da
programında açıkça yer vermiş bir parti olarak, bu noktaya gelinmiş olmasından
büyük mutluluk duyuyoruz.
Bu tarihî oturumda, emeği
geçen Bakanlık yetkililerine, komisyon Başkanımıza, komisyonlarda görev
alanlara ve olumlu oylarıyla bir dönemi noktalayan siz değerli
milletvekillerine şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına teşekkür ediyorum.
İnşallah, daha demokratik, daha uygar, daha özgür ve daha adil bir Türkiye'de
hep birlikte yaşarız ve yargının daha adil olduğu, savunmanın sınırsız bir
şekilde cereyan ettiği, adlî yargılamalarımızda şikâyetlerin azaldığı ve herkesin
mutlu olduğu bir dönemi elbirliğiyle yaşarız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
böylece kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 22.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 22.51
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 102 nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin, Optisyenlik Hakkında Kanun
Teklifi ile Gözlükçülük Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun
müzakeresine başlayacağız.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin, Optisyenlik Hakkında Kanun
Teklifi ile Gözlükçülük Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/294,
1/785) (S. Sayısı : 509)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 509 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın Grup
Başkanvekillerimiz arasında bir uyuşmazlık mı var?
Sayın Çelik, Sayın Koç; 5
dakika ara vereyim mi?
FARUK ÇELİK (Bursa) - 5
dakika ara verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 22:53
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 23.00
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman) , Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 102 nci Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik ve 3 milletvekilinin; Optisyenlik Hakkında Kanun
Teklifi ile Gözlükçülük Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun
müzakeresine başlayacağız.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin, Optisyenlik Hakkında Kanun
Teklifi ile Gözlükçülük Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/294,
1/785) (S. Sayısı : 509) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Suçtan Kaynaklanan
Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
8. - Suçtan
Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El
Konulmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/779) (S. Sayısı: 465) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 465 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ;
buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suçtan
Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El
Konulmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Yüce Meclise onaylanmak üzere sunulan, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış
olan bu sözleşme, karaparanın aklanmasının önlenmesi için ulusal ve
uluslararası planda alınması zorunlu önlemleri öngörmektedir. Bu sözleşmeyle
güdülen amaç, karaparanın aklanmasını önlemek suretiyle, bu paranın elde
edilmesine yol açan suçların kökünü kurutmaktır.
(x) 465 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin, uluslararası alanda, karaparayla mücadeledeki performansı tam bir
fiyaskodur. Devletin bu zafiyeti, Türkiye'yi bir karapara cenneti haline
getirmiştir. Siyasetçi-bürokrat-mafya üçlüsünün karapara aklama amacıyla
başvurdukları yolsuzluklar, toplumun dokusunu ve ahlakını bozmuş,
bürokrasisini, yolsuzluk ve rüşvete yöneltmiş, hukuk devleti için yıkıcı
sonuçlar yaratmış ve devlet otoritesini zaafa uğratmıştır. Bu bakımdan konumuz
son derece önemlidir. Bu nedenle de, günün bu geç saatinde sabrınızı biraz
zorlama durumundayım; anlayışınıza sığınıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konumuza girmeden önce karaparanın ve aklanmasının ne olduğunu tarif etmekte
yarar var. Karapara, kısaca, genel anlamıyla suç ürünü olan veya yasadışı
yollarla kazanılan paradır. Biraz açarsak, karapara, yüksek kazanç sağlayan
uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, terör, hayalî ihracat, ihale yolsuzluğu, arazi
iktisabı ve inşaat işlerinde mafya faaliyeti ve rüşvet gibi örgütlü suçların
işlenmesi sonucunda elde edilen paradır. Hukuksal açıdan önceleri sadece
uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığından kazanılan para, karapara sayılırken,
bugün bu kavram, her türlü suçtan elde edilen maddî değer ve kazançları
kapsamaktadır.
Karaparanın aklanması
ise, yasadışı yollardan elde edilen kazançların yasal ekonomik değerlere
dönüştürülmesine ilişkin eylemler veya karaparanın kimliğinin değiştirilmesi
suretiyle meşruiyet kazandırılmasına ilişkin işlemlerdir. Karapara ve bunun
aklanması işlemleri 1980'li yıllarda dünyanın gelişmiş ekonomilerini tehdit
eden ürkütücü boyutlara ulaştı. O dönemde karaparanın kaynağında esas
itibariyle uyuşturucu madde ticareti yatıyordu.
Sadece Amerika'da aklanan
kirliparanın boyutunun 300 ile 500 milyar dolar arasında olduğu tahmin
ediliyor, tüm dünya için ise bu miktarın 500 milyar doların üstünde olduğu
yolunda tahminler yürütülüyordu.
Bu dönemde, karaparanın,
siyaseti etkileyen ve yönlendiren bir etken haline gelmesi Batılı ülkeler için
bir korku kaynağı olmuştu. O kadar ki, ünlü The Economist Dergisinin
"karaparaya karşı önlem alınmazsa, 2020 yılında Amerika Birleşik
Devletleri Başkanını mafya seçtirecek" yolundaki ikazı gazetelere manşet
teşkil etmişti.
Türkiye'de aklanan
paranın da muazzam meblağlara ulaştığı yolunda tahminler var. Tabiatıyla,
karaparanın boyutları konusunda hiçbir kaynaktan rakam almak mümkün değil;
ancak, yabancı kaynaklara göre, Türkiye üzerinden her yıl geçirilen
uyuşturucunun miktarı 50 ile 100 milyar dolar arasında değişiyor. Bu transit
geçişe aracılık eden yerli örgütlerin yüzde 10 civarında pay aldıkları
düşünülürse, sadece uyuşturucu madde trafiğinden kaynaklanan karaparanın,
ülkemizde yılda 5 ile 10 milyar dolar civarında olduğu anlaşılır. Tabiî, buna
silah kaçakçılığı, hayalî ihracat, ihale yolsuzluğu, arazi iktisabı ve inşaat
işlerinde mafya faaliyeti, banka batırmaları ve rüşvet gibi örgütlü suçlar
sonucu yaratılan karapara da ilave edilirse, bu rakamın çok daha yüksek
rakamlara baliğ olacağı anlaşılır.
Değerli arkadaşlarım,
onayınıza sunulmuş olan Avrupa Konseyinin 8 Kasım 1990'da imzalanan Karaparayla
Mücadele Sözleşmesi, 45 Avrupa Konseyi üyesinden, Türkiye hariç, 44'ü
tarafından onaylanmıştır. Yaklaşık ondört yıllık savsaklamadan sonra, sözleşme,
nihayet, onay için Meclise sunulmuştur. Bu da, Avrupa Birliğinin dayatmasıyla
olmuştur; çünkü, karapara aklamayla mücadele, Avrupa Birliğinin Kopenhag
Kriterlerinde önde gelenlerden biridir.
Karaparayla mücadeleye
Türkiye'nin çok uzun süre kayıtsız kalmasının arkasında, ülkemizi kıskacına
alan küresel nitelikte örgütlü suçların milyarlarca dolar boyutundaki karanlık
çıkarları yatıyor. Konuşmamda bu karanlık çıkarlar üzerinde duracağım; ama,
önce esas konumuza dönelim. Karaparanın global bir sorun haline dönüşmesi ve
ekonomileri tehdit eden bir boyut kazanması üzerine, karapara elde etme ve
aklamayla mücadeleye tüm dünyanın dahil edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Sorun, globaldi, çözüm de global olmalıydı.
Bu yoldaki çabaların
sonucu olarak, sorun, ilk kez, 1980'de Avrupa Konseyinde ele alınarak
karaparayla mücadele konusunda bir tavsiye kararı kabul edildi. Bunu takiben,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi 19 Aralık 1988 tarihinde imzaya açıldı; ancak, karaparanın, malî
sistem aracılığıyla giderek ekonomilerini esir alma noktasına yaklaştığını
gören G-7 ülkeleri -yani Amerika, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya
ve Kanada- karaparayla mücadelelerini etkinleştirmek için mevzuatları arasında
uyum sağlamak ihtiyacını duydular. Bu amaçla, 1989 Temmuzunda Malî Eylem Görev
Grubu (Financial Action Task Force) diye bir grupu oluşturdular. Halen Türkiye
de dahil, 28 üyesi bulunan eylem grubu, karaparanın malî sistem aracılığıyla
yıkanıp aklanmasını önlemek için 40 tavsiye belirlemiş ve üyelerinden, bunlara
muhakkak uymalarını istemiştir. Bu tavsiyeler, dünyada ekonomilerin serbestleşmesi,
sınırların kalkması ve iletişim teknolojisinin hızlı bir şekilde gelişmesi
nedeniyle, ülkelerin kendi başlarına örgütlü suçlar ve karapara aklayıcılarıyla
mücadelede başarılı olamayacakları gerekçesine dayanmaktadır.
Kirliparaya en etkili
çözümün, uluslararası işbirliği ve standartlara uyum olduğu görüşüyle, eylem
grubu, kurulduğu günden bu yana, üye ülkeleri kendi bünyelerine uygun birer
karaparayla mücadele yasası çıkarmaya ikna etmek için ısrarlı çabalar sarf
etmiş ve çoğu zaman bu çabalar baskı niteliğine dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada, karapara tanımı zaman içinde genişlemiştir. Özellikle Avrupa Birliği
üyesi ülkeler, karaparayı, sadece uyuşturucu ticaretinden elde edilen
kazançlarla sınırlandırmanın hatalı bir davranış olduğunu 1990 yılında
benimsediler. Bu anlayışın sonucunda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, aynı
yıl içerisinde, şimdi onaylanmak amacıyla Yüce Meclise sunulan sözleşmeyi kabul
etti. Bu sözleşmeye, Avrupa hukuk dilinde, Strasbourg Sözleşmesi de
denilmektedir.
Avrupa Birliği de,
1991'de, Strasbourg Sözleşmesini esas alarak, Karaparanın Aklanmasının
Önlenmesine Dair Konsey Direktifini oluşturdu. Bu direktif, Avrupa
Parlamentosunda görüşülerek yasalaştı.
Strasbourg Sözleşmesinin
yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye'ye hem Avrupa Konseyinden hem de eylem
grubundan yönelen baskılar yoğunlaştı. Türkiye'den, süratle, Strasbourg
Sözleşmesini onaylaması ve buna paralel olarak da karaparayla mücadele
mevzuatını sözleşmedeki standartlarla uyumlu hale getirmesi isteniliyordu; ama,
hicap duygusu bir kere körlenmesin, ülkenin siyasî liderleri ve bürokrasisi,
birazdan izah edeceğim üzere, kendi elleriyle karaparayı ve mafya örgütlerini
siyaset çarkının içerisine sokmuşlardı. Bu durumda, dışarıdan gelen baskıların
tehdit ve ulusal gururu zedeleyecek bir nitelik kazanmasına rağmen, Ankara
hiçbir önlem almaya yanaşmadı. Bu açık direniş, 13 Ekim 1996 tarihinde 4208
sayılı Karapara ile Mücadele Yasası çıkarılıncaya kadar devam etti. Ancak, bu
yasanın çıkarılması da tam bir göz boyamadan ibaretti değerli arkadaşlarım;
çünkü, yasayla, karaparayla mücadele eder gibi yapılıyor; ama, karaparaya ülkenin
kapıları ardına kadar açılıyordu. Nitekim, Strasbourg Sözleşmesinde, karapara
"ağır suçlardan elde edilen gelirler" olarak tarif edilmek suretiyle
geniş tutulmuşken, 4208 sayılı Yasa, dar ve son derece sakıncalı bir tanımı
benimsemiştir.
1994 Ekim ayı ortasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 4208 sayılı yasa tasarısı, Strasbourg
Sözleşmesinde yer alan tanıma uygun olarak, karaparayı, kanunların suç saydığı
fiillerin işlenmesinden elde edilen para olarak tanımlamıştı. Tabiatıyla, doğru
olan buydu; ancak, 1996'da kabul edilen yasada, bu tarif son derece daraltıldı;
böylece, Türkiye'nin imajını karartan çok sakat bir iş yapılmış oldu. Nitekim,
yasada, arazi mafyasının gelirleri, yasadışı kumar oynatma, vergi kaçakçılığı,
para karşılığı adam öldürme gibi suçlar kapsam dışı tutulmuştu. Böylece, mafya
zoruyla ve parasıyla arazi alım satımı ve yasal ve yasadışı kumarhaneler
yoluyla önemli miktarlarda karaparanın aklanması özendirilmiş oluyordu. Buna
ilaveten, 4208 sayılı Yasa, soygun, gasp, rüşvet, zimmet, irtikap, ihaleye
fesat karıştırma, tefecilik, haksız teşvik ve vergi iadesi almak, kıyı ve orman
yağmacılığı ve Gümrük Kanununu ihlal etme gibi suçlar sonucu elde edilebilecek
maddî menfaatı, karapara kapsamı dışında tutmaktaydı.
Değerli arkadaşlarım,
verdiğim bu izahattan iki önemli sonuç çıkıyor; bunlardan birincisi, 4208
sayılı Yasanın, karaparanın aklanmasını önlemek açısından son derece yetersiz
olduğudur; ikincisi de, yasanın kastî olarak yetersiz düzenlendiğidir. Böyle
bir tutumla güdülen amaç neydi; amaç, Türkiye ekonomisini ve malî sistemini,
karaparayı aklamak için, çamaşır makinesi olarak kullanmaktı. Diğer bir amaç
da, siyaset ile gayrimeşru faaliyet odakları arasındaki ilişkiyi gizlemek ve bu
ilişkinin sürmesine yardımcı olmaktı. Bu hususlar, bugün, artık, açık seçik
ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, 4208 sayılı Yasanın bu haliyle muhafazası, Türkiye'yi, karaparadan
yarar uman bir duruma, yani, şaibeli bir duruma düşürüyor, ülkemizin imajını
karartıyor, saygınlığına zarar veriyor. Bu bakımdan, Türkiye'nin, biraz önce
saydığım tüm suçları, karapara kapsamına alacak surette ve Strasbourg
Sözleşmesiyle uyumlu şekilde mevzuatını geliştirmesi son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama son vermeden önce şu soruya yanıt aramanın isabetli olacağını
düşünüyorum: Türkiye, karaparayla mücadelede Amerika ile Avrupa'nın 1980'li
yılların başlarından itibaren gösterdiği hassasiyeti gösterse ve bu mücadelede
etkin bir uygulama geliştirseydi acaba ne olurdu; inanınız değerli arkadaşlarım,
bu alanda tam bir siyasî kararlılık sergilenebilseydi, Türkiye'de çok şey
değişirdi; çünkü, Türkiye'de karapara aklamanın teşvikiyle, yolsuzluk, rüşvet
ve görevi kötüye kullanma yoluyla servet yapma kurumsallaştı. Bu, 1980'lerde
başladı. Karapara aklama alanında etkili bir mücadele verilseydi, Türkiye,
bugün, uluslararası şeffaflık sıralamasında kirli toplumlar kategorisinde yer
almazdı ve Türk mafyası denilen bugünkü olgu güçlü bir duruma gelmez, Ankara
Ticaret Odası raporunda belirtildiği üzere, yeraltı ekonomisi yılda 60 milyar
dolarlık bir ciroya sahip olmazdı.
Değerli arkadaşlarım, bir
Fransız atasözü "cehennemin taşları iyi niyetten döşenmiştir" der.
Bugün, şikâyet ettiğimiz ve devasa boyutlara ulaşan kokuşmuşluk, çürümüşlük ve
ahlak çöküntüsünün kökleri, büyük ölçüde, rahmetli Özal'ın, başbakanlığı
döneminde izlediği, başlangıçta, belki iyi niyetli, fakat son derece basiretsiz
politikalarla beslenmiştir. Mafyanın, Türkiye'nin önemli bir iç tehdidi haline
gelmesi ve yolsuzluğun kurumsallaşmasının temel taşlarının Özal'ın kendi
elleriyle döşenmiş olduğu birçok yayında belirtilmektedir. Başbakan Özal,
yurtdışındaki döviz mevduatlarını, ekonomiye kazandırılması gereken kolay bir
kaynak olarak görmüştü. İsviçre, dünyanın karapara merkeziydi ve buraya
Türkiye'den de paralar akmıştı. 23 milyar dolar civarında olduğu söylenen bu
parayı Türkiye'ye çekmenin yollarını bulmak lazımdı. Bunun bir yolu hayalî
ihracattı.
Halil Nebiler
"Mafyanın Ekonomi Politiği" adlı kitabında Özal'ın bu konudaki
politikasını şöyle anlatıyor; aynen okuyorum: "Başbakan Turgut Özal,
ülkenin döviz ihtiyacını karşılamak için ilginç bir yöntem bulmuş ve bunu bir
diploma töreninde "bizim eski kaçakçılar, ihracatçı olmak için bize
müracaat ettiler. Karşımıza MİT raporları getirildi 'bunlar, kaçakçıdır,
bunlara ihracat belgesi vermeyin' denildi; oysa, biz 'bunlar, teşebbüs sahibi,
bunlardan iyi ihracattı olur dedik. Şimdi hepsi ihracat yapıyor, sistemin
gereği ihracatçı oldular' diyerek, ihracatın patlaması için yaptığı işlemi
dillendirmiştir."
Değerli arkadaşlarım,
1980'lerde siyasî iktidar, ekonominin reel kesiminde hayalî ihracat
vasıtasıyla, finans kesiminde ise, kayıtsız şartsız açılan döviz tevdiat
hesapları ve sırdaş hesaplar yoluyla karapara aklamanın kapılarını ardına kadar
açtı. Bu ortamda hayalî ihracat, yurtdışındaki karaparanın aklanmasında önemli
bir rol oynadı. Türkiye'ye akan para başlangıçta yeterli görülmeyince, Özal, bu
sefer, sabıkaları nedeniyle İsviçre'yi mesken tutan mafya babalarını Türkiye'ye
çekmek için af yasası çıkardı. Hayalî ihracat, Türkiye'nin ihracat rakamını
gerçek değerinin üzerine çıkarıyor ve uluslararası finans çevrelerinde Özal'a
itibar sağlıyordu, IMF de kredi musluklarını Türkiye'ye açıyordu. Ne var ki,
devleti soymanın adı hayalî ihracat olmuştu. Değerli arkadaşlarım, yeraltı
dünyası da bir taşla üç kuşu birden vurmuştu. Bir yandan yurtdışındaki
karaparasını aklıyor, öte yandan bunun karşılığında devletten teşvik primi alıyordu
ve buna ilaveten hem kendi kimliğini hem de işini ve örgütünü legal hale
sokuyordu. Mafyanın holdingleşmesi, bu şekilde, hükümet politikası yoluyla
gerçekleştirildi.
Sedat Güner'in
"Organize Suç Örgütleri, Kara Para" adlı kitabında belirttiği gibi,
politikacının yarattığı hayalî ihracat imkânından sağlanan çok büyük
miktarlarda para, devlet memurları ve artık "müteşebbis" diye
tanımlanan mafya babaları arasında paylaşılıyordu. Bu üçlü sacayağı, inanılmaz
bir serveti kardeşçe bölüşüyordu.
Değerli arkadaşlarım,
bugün hâlâ sancılarını çektiğimiz Türkiye'deki yozlaşma ve kokuşmuşluk süreci
böyle başlamıştır. Orhan Tokatlı'nın 1999'da yayımlanan "Kırmızı
Plakalar-Türkiye'nin Özallı Yılları" adlı kitabında naklettiği şu olay,
Turgut Özal'ın, Türkiye'deki yozlaşma sürecine vurduğu damgayı çarpıcı bir
şekilde ortaya koyuyor. Okuyorum: "Bayındırlık ve İskân Bakanı Cengiz
Altınkaya hakkında rüşvet ve suiistimal dedikoduları zamanın Başbakanı Yıldırım
Akbulut'u son derece rahatsız eder. Bunun üzerine, durumu Özal'a anlatan
Akbulut, Altınkaya'nın görevden alınmasını önerir; ancak, Özal bunu kabul
etmez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bir süre sonra, Akbulut,
konuyu Özal'a tekrar açarak, bakanın istifa etmesini isteyince, Özal, yine
karşı çıkar ve şunları söyler: "Altınkaya ne yapıyor; rüşvetle,
suiistimalle mi suçlanıyor; peki, bu işi yapıyorsa, müteahhitlerden alıyordur,
bunun, hükümeti hiç rahatsız etmemesi gerekir."
Değerli arkadaşlarım, bir
toplumun önderlerinin kötü örnek olması, o ülkede ahlaksızlığı
kurumsallaştırır. Devletin zirvesinde oturan lider, Türkiye'de iş yapmanın
kuralını bu anlattığım şekilde koyarak soyguna yeşil ışık yakarsa, siz, varın
düşünün alttakilerin malı nasıl götürdüklerini.
Orhan Tokatlı'nın
kitabında zikrettiği bu olayı, sizlere, yolsuzluğun Türkiye'de nasıl kural
haline getirildiğini belirtmek için anlattım; ancak, değerli arkadaşlarım,
sistemin dejenere edilmesinin kökünde, 1980'li yıllarda, siyasî iktidarın
teşvikiyle, karapara ile hayalî ihracatın el ele vererek Türkiye'yi talan
etmeleri yatar.
Yaratılan bu ortamdan
ülkemizdeki birçok işadamı ciddî bir rahatsızlık duyuyordu. Bunlar arasında
isimlerini hatırlayabildiğim o zamanki TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı
olan rahmetli Sakıp Sabancı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı
Sayın Ali Coşkun vardı. Her ikisi de -hem Sabancı hem de Coşkun- "ihracat,
karaparayla lekelenmesin; bu, Türkiye'ye çok zarar verir" diyorlar ve
hayalî ihracata son verilmesini istiyorlardı.
1990'larda, hayalî
ihracatın, sırdaş hesapların ve döviz tevdiat hesaplarının ipliği pazara
çıktığından, bunların yerini sıcakpara aldı. Bukalemun gibi her renge bürünen
karapara da, sıcakparanın içine karışarak, Türkiye'ye girmeye başladı. Tabiî,
bunda, sıcakparayı körüklemek için Türk Lirası faizlerini yükseltip döviz
kurunu baskı altında tutan yöneticilerin de önemli bir katkısı oldu.
Değerli arkadaşlarım,
burada, belirtilmesi gereken bir husus da, bu dönemde sermaye hareketlerine tam
serbestliği sağlayan kararların alınmasının, karaparanın Türkiye'de aklanması
için büyük bir teşvik unsuru oluşturduğudur. Nitekim, Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında 11 Ağustos 1989 tarihli ve 32 sayılı karar, dövizin serbest
dolaşımı üstündeki tüm engelleri kaldırarak böyle bir sonuca yol açmıştır.
Eğer, Türkiye, parasının değeri istikrar kazanmış, konvertibl niteliği dünya
piyasalarında kabul edilmiş ve sanayileşmiş bir ülke olsaydı, 32 sayılı kararın
yararlı sonuçlar doğurması beklenebilirdi; ancak, enflasyon baskısı altında
parasının değeri aşınan ve cari hesabı sürekli ciddî açıklar veren bir ülkenin
tam bir konvertibliteye gitmesinin sadece bir sonucu olabilir; bu da, ülke
parası üzerinden büyük spekülatif işlemler yapılmasının ve büyük rantlar
kazanılmasının kolaylaştırılması ve teşvik edilmesidir. Bu bakımdan, 32 sayılı
kararın en önemli sonucu, karaparanın Türkiye'de cirit atmasına yol açmak
olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
işte, Türkiye'de, karapara kazançları üzerinden palazlanan mafya örgütleri ile
çetelerin ve bunların liderlerinin siyasal, ekonomik ve sosyal sistem
içerisinde yuvalanmaları böyle bir ortamda oluşmuştur. Bugün çektiğimiz
sancıların kökleri bu şekilde başlamıştır.
BAŞKAN - Sayın Elekdağ,
lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Halen mafya, inşaat,
toptan gıda, taşımacılık, turizm, eğlence, otomobil, petrol nakliyatı ve
ticareti, döviz alım satımı, kumarhane işletmeciliği ve daha yüze yakın özel
sektör dalında yoğun faaliyette bulunmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi tarafından hazırlanan bu yılki
çete raporu ve Ankara Ticaret Odası tarafından yayımlanan "Hayatımız
Mafya" raporu birlikte incelendiğinde durumun vahim boyutları çok iyi
anlaşılacaktır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
4208 sayılı Yasanın macerasını sizlere anlattım. Karaparanın aklanması
konusunda önlem almamakta direnen bir dönemin yöneticilerinin, bu ülkeyi nasıl
soyup soğana çevirdiklerini ve mafya babalarını müteşebbis yaparak bu ülkenin
başına nasıl bela ettiklerini anlattım. Bu alanda alınması gereken yasal
önlemler konusundaki görüşlerimizi de CHP Grubu adına bilginize sundum.
Değerli arkadaşlarım, bu
görüşlerle, Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele
Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Sözleşmenin onaylanmasını uygun
bulduğumuzu açıklar, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Elekdağ.
Başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
SUÇTAN KAYNAKLANAN GELİRLERİN AKLANMASI, ARAŞTIRILMASI,
ELE GEÇİRİLMESİ VE EL KONULMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Avrupa Konseyi
bünyesinde hazırlanarak 8 Kasım 1990 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye
Cumhuriyeti adına 27 Eylül 2001 tarihinde imzalanan "Suçtan Kaynaklanan
Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin
Sözleşme" nin beyanlar ve çekinceler ile birlikte onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını ve sisteme giremeyip de pusula gönderen üyelerin Genel Kurul
Salonunu terk etmemelerini rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele
Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 218
Kabul : 218 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, Orman
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin ve 3 Milletvekilinin, Orman Kanununun Ek 8
inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
9. - Ordu
Milletvekili Enver Yılmaz ile Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in; Orman
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin ve 3 Milletvekilinin, Orman Kanununun Ek 8
inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/284, 2/290) (S. Sayısı: 584) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 584 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xx) 584 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; sizleri ve yüce ulusumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz teklif, esas itibariyle, Yüce Mecliste, 25 Nisan
2004 tarihinde, yani, tam iki ay önce, yasalaşması kabul edilmeyen Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ufak değişikliğe
uğratılmış ve birkısım eklemeler yapılmış versiyonudur.
Kanun teklifiyle
getirilen değişikliklerden ikisi dikkat çekicidir. Bunlardan birincisi, Orman
Kanununun 17 nci maddesinde yapılan değişiklik, ikincisi ise aynı kanunun ek 8
inci maddesindeki değişikliktir.
Değerli milletvekilleri,
6831 sayılı Orman Kanununun 3373 sayılı Kanunla değiştirilen 17 nci maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkraları Anayasa Mahkemesinin 17 Aralık 2002 tarihli
kararıyla iptal edilmiş olduğundan, maddenin, iptal gerekçelerine uygun olarak
yeniden düzenlenmesi gerekli olmuş ve Bakanlar Kurulu, Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından hazırlanan tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştu.
Anayasa Mahkemesinin söz
edilen maddeyi Anayasaya aykırı bularak iptal etmesine dayanak oluşturan olay,
Orman Bakanlığının, İstanbul'da, devlet ormanı içerisinde bulunan bir alanda
üniversite kurulmasına izin vermiş olmasıdır. Anayasa Mahkemesi, konuyu
görüşmüş, ilgili yasanın 17 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarını
Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesinin
iptaline karar verdiği 17 nci maddenin üçüncü fıkrasının birinci tümcesi
şöyledir: "Turizm alan ve merkezleri dışında kalan devlet ormanlarında,
kamu yararına olan her türlü bina ve tesisler için, gerçek ve tüzelkişilere,
Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığınca bedeli karşılığı izin verilebilir. Bu
izin süresi 49 yılı geçemez."
Anayasa Mahkemesi iptal
gerekçesini özetle şöyle açıklamaktadır: "Anayasanın 169 uncu maddesinde,
devletin ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli
kanunları koyacağı ve tedbirleri alacağı, bütün ormanların gözetiminin devlete
ait olduğu, devlet ormanlarının mülkiyetinin devredilemeyeceği, devlet
ormanlarının kanuna göre devletçe yönetileceği ve işletileceği, bu ormanların
zamanaşımıyla mülk edinilemeyeceği ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu
olamayacağı, ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme izin
verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Anayasanın bu açık
hükmüne karşın, Orman Kanununun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasının ilk tümcesi
uyarınca, kamu yararının zorunlu kıldığı durumlarla ilgili herhangi bir çerçeve
çizilmeksizin, turizm alan ve merkezleri dışında kalan devlet ormanlarında kamu
yararına olan her türlü bina ve tesis yapılması için Orman Bakanlığınca, gerçek
ve tüzelkişilere bedeli karşılığında izin verilebilmektedir.
Bu durumda, orman
arazilerinin bedeli karşılığında tahsisi için, sadece, kamu yararının varlığı
yeterli görülmekte; ancak, bu kavramın sınırlarının belirlenmemesi ve
çerçevesinin çizilmemesi nedeniyle, idareye çok geniş takdir yetkisi tanınmış
olmaktadır. Devlet ormanlarının gerçek ve tüzelkişilere tahsisinin,
karayolları, telefon, elektrik, su, gaz, petrol boru isale hatları, savunma
tesisleri, sanatoryum gibi öncelikli kamu hizmetlerinin ormandan geçmesi ya da
anılan bina ve tesislerin orman arazileri üzerinde yapılması zorunluluğu
bulunduğu hallerle sınırlı olması gerekir. Bir başka anlatımla, ancak kamu
yararının bulunması ve zorunluluk hallerinde devlet ormanları üzerinde irtifak
hakkı tesisine olanak tanınabilir.
Öte yandan, kamu yararı
kavramının hangi durumları kapsadığının yasayla belirlenmesi gerekirken, bu yola gidilmeyerek, söz konusu
kavramın kapsam ve içeriğinin tespitinin idareye bırakılması, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle,
itiraz konusu kural, Anayasanın 7 nci ve 169 uncu maddelerine aykırıdır ve
iptali gerekir."
Değerli milletvekilleri,
25 Nisan 2004 tarihinde önümüze gelen yasa tasarısında ise, Orman Kanununun 17
nci maddesinin Anayasaya uygun hale gelmesi için, kamu yararına olduğu
düşünülen tesisler alan olarak sayılmış ve bu çerçevede üçüncü fıkranın birinci
tümcesi şöyle düzenlenmiş idi: "Savunma, ulaşım, enerji, madencilik,
haberleşme, baraj, gölet, su, petrol, doğalgaz, çöp depolama, altyapı, sportif
alan, ölçüm istasyonları, sağlık ve eğitim gibi öncelikli kamu yararı bulunan
hizmetlerle ilgili her türlü yer, bina ve tesislerin devlet ormanları üzerinde
bulunması veya yapılmasının zorunlu olması halinde gerçek ve tüzelkişilere
bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir."
Değerli milletvekilleri,
yasa maddesi bu haliyle Anayasaya uygun hale getirilmiş olmadığından ve
Anayasaya aykırılık aynen sürdürüldüğünden Genel Kurul bu tasarının
yasalaşmasına onay vermemişti; çünkü, kamu yararına olduğu düşünülen sektör ve
alanların sayısı çok geniş tutulduğu gibi, bununla da yetinilmemiş, tasarıda
yer alan "gibi" ifadesiyle de, bu maddenin istenilen ya da gereken
tüm alanlar için genişletilmesi mümkün hale getirilmişti. Ayrıca, orman içine
kurulmasında kamu yararı ve zorunluluk bulunmayan sportif alanlar, sağlık ve
eğitim kurumları da tasarıda, izin verilebilecek tesisler arasında
sayılmaktaydı. Madde, düzenlenen haliyle, var olan, Anayasaya aykırı olarak
orman arazisi üzerine kurulmuş olan birkısım eğitim ve sağlık kuruluşu ile
sportif alana anayasal meşruiyet kazandırmaya çalışıyor izlenimini vermekteydi.
Kaldı ki, var olanları legalleştirip meşrulaştırırken, ormanlarımızın çok
değişik amaçlarla tahribine de geniş bir kapı açılıyordu. Oysa, yasa maddesi
yeni düzenlemesiyle, yapılmak istenen hizmette öncelikli kamu yararını ararken,
tesisin ormanda yapılmasında kesin zorunluluk bulunması koşulunu da birlikte
aramak zorundaydı. Anayasaya uygunluk ancak bu durumda sağlanmış olurdu.
Değerli milletvekilleri,
değindiğim nedenlerle ve Anayasanın ruhuna ve lafzına gerçekten uyabilmesi
için, ilgili yasa tasarısının 25 Nisan 2004'te yapılan görüşmelerinde, 1 inci
maddesinde yer alan "sportif alan" ifadesi ile "gibi" sözcüğünün
çıkarılması, "sağlık ve eğitim" sözcükleri yerine de sadece
"sanatoryum" ifadesinin kullanılması gerektiğini ifade etmiştik.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz teklifte, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından
oluşturulan altkomisyon birkısım düzeltmeler yapmış olmakla birlikte, yine de,
uygulamada Anayasaya aykırılığa yol açabilecek düzenlemeler içermektedir.
Tasarıda sözü edilen
"eğitim, sağlık ve spor tesisleri" ifadeleri teklifin 1 inci
maddesinde "devlete ait eğitim, sağlık ve spor tesisleri" ifadelerine
dönüştürülerek, Anayasaya uygunluk sağlanmaya çalışılmıştır. Belli oluyor ki,
bu tesisler devlet adına kurulacak ve sonrasında özel işletmecilere
devredilecektir.
Şimdi, hepinize sormak
istiyorum: Hangi eğitim kurumu orman içerisinde yapılmak zorundadır? Hangi
eğitim kurumunun ormanları tahrip ederek orman içerisinde yapılmasında,
kamunun, halkın, toplumun çıkarı vardır? Canlı örnek önümüzde; Koç
Üniversitesi, hangi zorunluluktan ötürü Rumelihisarında 160 dönümlük ormanı yok
etti?! Koç Üniversitesinin 160 dönüm orman üzerine kurulmasında ne gibi
zorunluluk vardı?!
Sağlık kuruluşu konusuna
gelince; adı belirtilmek koşuluyla, yalnızca sanatoryum ve prevantoryum gibi
sağlık kurumlarına orman alanlarında kurulma izni verilebilir. Bunlar dışındaki
hiçbir sağlık kurumunun ormanlık alanda kurulmasında, ne zorunluluk ne de
kamusal yarar bulunmaktadır. Kaldı ki, yasa teklifinde, sağlık kuruluşu olarak
"sanatoryum" ifadesi zaten yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçesinde, orman üzerinde kurulması ya da ormandan geçmesi
zorunluluğu, yalnızca kamu kurum ve kuruluşları için aranmakta, kamu kurumları
sayılırken de, sanatoryum özel olarak belirtilirken, diğer sağlık kuruluşları,
eğitim ve spor tesisleri söz konusu edilmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
teklifin 2 nci maddesiyle Orman Kanununun değişik 71 inci maddesinde yapılan
değişiklikleri, orman yangınlarının söndürülmesine fiilen katılmış olanlara,
ölenlerin kanunî mirasçılarına ve sakat kalanlara ödenecek tazminatları doğru
düzenlemeler olarak görüyoruz. Bu çerçevede düzenlenen değişikliklerin, terörle
mücadelede şehit düşen ve sakat kalanlar için de benzer biçimde düşünülmesi
gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Yine, değerli milletvekilleri,
değişik 71 inci maddeyi değiştiren 2 nci maddeyle eklenen bir yapı da, yalnızca
sınırlı sayıda çalışanı ve yılın belirli bir kesimini kapsayarak ormancılara
ödemede bulunulmasını ifade etmektedir. Bu nedenle, fıkranın Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğünde ormancılık faaliyetinde çalışan 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tüm memurlara teşmilini ve tazminatın yıl
süresince kesintisiz verilmesini daha doğru buluyoruz.
Değerli milletvekilleri,
teklifin 4 üncü maddesiyle Orman Kanununun ek 8 inci maddesi
değiştirilmektedir. Orman Kanununun ek 18 Kasım 2003 tarihinde kabul edilen ek
8 inci maddesi, Millî Parklar Kanununa tabi alanlarda bulunan yerler ve bu
yerler üzerindeki yapı ve tesisleri kiralayanların, kiralanan alan miktarının 5
katı kadar ağaçlandırma yapmasını zorunlu kılıyordu. Değişiklik teklifiyle,
kiracıların ağaçlandırma zorunluluğu kaldırılmakta, kiracılara her yıl yıllık
kira bedelinin yüzde 5'i tutarında bir ödemeyi ağaçlandırma bedeli olarak,
sözleşme süresince, kira ödeme dönemlerinde Çevre ve Orman Bakanlığının ilgili
hesabına yatırma zorunluluğu getirilmektedir. Açıkçası, kira bedelinin yüzde 5
artırılması karşılığında ağaçlandırma yapılmasından vazgeçilmektedir. Bu kabul
edilemez düzenleme iktidarın ve Çevre ve Orman Bakanlığını yönetenlerin
mantalitesini tam olarak yansıtmaktadır. Kısaca tanımlarsak, her şeyi paraya
çevirme anlayışının tezahürüdür. Biz bu mantaliteyi hükümetin 2/B konusundaki
düşünce ve davranışlarından gayet iyi bildiğimiz için yadırgamadık; ama, kabul
etmemiz de mümkün değildir. Hele geçtiğimiz günlerde, Bakan Sayın Pepe'nin
basında yer alan ifadeleri doğrusu oldukça düşündürücü. Sayın Bakan "bana
Mersin'i, Antalya'yı, Muğla'yı, İstanbul'u verin; Türkiye'yi sıçratayım"
diyor ve devam ediyor "her şey para, para, para..."
Değerli arkadaşlarım,
sıkıntı işte burada başlıyor, her şeyin para olmadığını anlayamamakta yatıyor.
Değerli milletvekilleri, ülke çıkarı olan yerde, halkın yararının düşünüldüğü
yerde para her şey olamaz, hatta, yeri gelir hiçbir şey olamaz. Nitekim 2/B
konusundaki Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında verdiğimiz önerge ve
yaptığımız konuşmalarla görüşlerimizi açıkladığımızda İktidar Partisi
sözcüleriyle aramızda bu anlamda çok ciddî farklar olduğu ortaya çıkmıştı. O
günkü görüşmelerde belirttiğimiz ve önergeyle de ortaya koyduğumuz
görüşlerimizi bir kez daha belirtmek isterim.
2/B alanları halen iki
türlü kullanılmaktadır: Birkısım araziler orman köylüleri tarafından zilyetlik
dolayısıyla tarımsal amaçlı olarak kullanılırken, yani, üzerinde halen orman
köylüleri yaşarken, birkısım araziler de kentlerin çevresinde imarlı ya da
kaçak inşaat biçiminde yapılaşarak iskân alanı olarak kullanılmaktadır. Hükümet
tüm 2/B alanlarını satarak paraya kavuşturmak istemekte, bu alanlar üzerinde
yaşam savaşımı veren fakir orman köylüsünün üzerinde yerleştiği, yaşadığı
alanları alıp alamayacağı onu hiç ilgilendirmemektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, dün olduğu gibi bugün de tüm açıklığıyla bir kez daha yineliyoruz: 2/B
arazileri orman köylülerine, zilyetlik durumuna göre, işledikleri arazilerin
tarımsal amaçlı kullanılması kaydıyla bedelsiz verilmelidir; çünkü, orman
köylüsü, üzerinde yaşadığı ve bizzat kullandığı 2/B arazilerini alabilecek
maddî güçten yoksundur. Bu arazilerin satışa sunulması, orman köylüsünü, uzun
yıllardır üzerinde yerleştiği, tarım yapıp, geçimini zar zor sağlamaya
çalıştığı toprağından eder. İskân alanı olarak kullanılan diğer alanların
satılması durumunda da elde edilecek gelir, orman köylülerinin kalkındırılmasında,
orman kadastrosunun tamamlanmasında, orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle
orman alanı dışına çıkarılan alan kadar yeni orman alanı oluşturulmasında, eski
orman alanlarında çarpık yapılaşma biçiminde oluşan beldelerin planlanması,
teknik ve sosyal altyapılarının gerçekleştirilmesinde kullanılmalıdır.
2/B konusunda sözlerimi
şöyle tamamlamak istiyorum: Bu kanun teklifleri geldiği zaman, Sayın Salih
Kapusuz'un da imzasının bulunduğu bir teklif daha gelmişti ve bu teklifte,
bütün 2/B alanlarından ecri misil alınması öngörülüyordu. Gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekse altkomisyonda, arkadaşlarımızın çalışmaları sonucunda, bu
teklif geri çekilmiştir; iyi de olmuştur; çünkü, teklifi getiren
arkadaşlarımız, fakir olduğu hepimizce bilinen, 300 dolar dolayında bir yıllık
gelirle geçimini...
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - 150-300 dolar...
GÜROL ERGİN (Devamla) -
300 doların altında değil mi? "150-300 dolar" diyor Sayın Komisyon
Başkanım; teşekkür ediyorum.
Bu insanların ecri misli
ödemelerine olanak yoktu; bu bakımdan, geri çekilmesi de doğru olmuştur.
Değerli milletvekilleri
"yaş kesen baş keser" anlayışı içerisinde, sizleri ve Yüce Türk
Ulusunu saygıyla, sevgiyle selamlıyor, hepimizi ormanların değerini bilmeye
çağırıyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle, gecenin bu saatinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
20 dakikalık konuşma
süremi tamamlamayacağım. Kanun teklifi hakkında çok kısa olarak ve benden önce
konuşan Değerli Gürol Beyin değindiği noktalara, bir iki noktaya temas ederek
sözlerimi tamamlamak istiyorum; sizden, sadece 5-6 dakikalık izin istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, gerçekten, ormancılık
alanında önemli sıkıntıların aşılmasına vesile olacaktır. Öncelikle, bu kanun
teklifinin hazırlanmasında emeği geçen milletvekili arkadaşlarımıza, şahsım ve
Grubumuz adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Benden önce konuşan Gürol
Bey de detaylı bir şekilde değindiler. Aslında, bu kanun teklifinin gelmesinin
esas nedeni şudur: 2002 yılı sonunda, Anayasa Mahkemesinin, Orman Kanununun 17
nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarını iptal etmesi nedeniyle bir boşluk
ortaya çıkmıştır. Bunu, esas itibariyle telafi etmek ve bunun yanında, tabiî
ki, ormancılık faaliyetleri alanında eksikliği görülen diğer hususları da
tamamlamak açısından, milletvekili arkadaşlarımızın böylesi bir kanun teklifi
huzurunuza gelmiş bulunmaktadır.
Bilindiği gibi, ülkemizin
yaklaşık yüzde 25'i ormanlarla kaplıdır. Ormanlarımız üzerinde sadece
ormancılık faaliyetinde bulunulmamakta, bunun dışında, halkımızı çok yakından
ilgilendiren yatırım ve tesislerin zorunlu olarak ormanlar üzerinde bulunması
veya yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Yol gibi, su gibi, enerji hattı gibi,
doğalgaz hattı gibi, hatta, gölet, baraj ve benzeri yatırımların, zaman zaman
zorunlu olarak ormanlık alanlarda kurulması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
İşte, bu konularda, bu tür yatırımlarda izin, Orman Genel Müdürlüğümüzün -17
nci maddeye dayanarak- izni çerçevesinde veriliyordu; 17 nci maddenin üçüncü
fıkrası gereğince, Orman Genel Müdürlüğünün izni çerçevesinde bu yatırımlar
gerçekleşebiliyordu. Ancak, Gürol Beyin de detaylı bir şekilde bilgi verdiği
üzere, 2002 yılı sonunda Anayasa Mahkemesinin bu kanunun 17 nci maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkrasını iptal etmesiyle, yaklaşık birbuçuk yıldır bu
izinler verilememektedir. Ülkemizin hemen dört bir yanında yatırımları devam
eden, yol, su, elektrik hattı, enerji hattı ve benzeri yatırımlar, maalesef,
kanunsuz bir şekilde, izinsiz bir şekilde yürütülmek zorundadır. Bu açıdan, bir
kanunî boşluk ortaya çıkmıştır, bir sıkıntı ortaya çıkmıştır. İşte, bu kanun
teklifi, bu sıkıntıyı ortadan kaldırabilmek maksadıyla hazırlanmıştır ve
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesini ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmiştir.
Teklifte, tabiî ki,
ormanlık alanlarda yapılabilecek bütün yatırımlar ve tesisler tek tek sayılmış
durumdadır. Burada -bütün bu yatırımları tek tek saymak istemiyorum; kanun
teklifi metninde var- öncelikli olarak, kamu yararı ve zarureti hükmü
konulmuştur; yani, bu yatırımlar ve tesisler ancak ve ancak kamu yararı ve
zaruret olması durumunda ormanlık alanlarda kurulabilecektir veya ormandan
geçirilmesine müsaade edilecektir.
Gürol Beyin değindiği
sağlık, eğitim ve spor tesislerinde ise, sadece ve sadece devlete ait olma
şartı getirilmektedir. Özel sektörün, bu alanlarda, yani, ormanlık alanlarda
eğitim, sağlık ve spor tesisleri yatırımlarına müsaade edilmemektedir. Bu tür
yatırımlar ormanlık alanlarda ne zaman yapılabilecek; ancak zaruret olması
durumunda; yani, bunlar da bu kapsamda değerlendiriliyor. Örneğin, ormanlık bir
alanda bir kayak tesisine ihtiyaç var, bu da ormanlık alanda var da başka yerde
yoksa, devlete ait olmak şartıyla mecburen yapılacaktır. Tabiî ki, Sayın Ergin,
bunlar öncelikle devlet eliyle yapılacak, sonra da özel sektöre devredilecektir
diye kuşkulanıyor. Ben, şöyle bir düşündüm, taşındım; hiçbir eğitim tesisinin,
devlet tarafından yapılıp da özel sektöre devredildiğini hatırlamıyorum;
dolayısıyla, iyi niyet çerçevesinde bu yatırımlar yapılacaktır değerli
arkadaşlarım. Yine, bu yatırımlar özel ormanlık alanlarda yapıldığı takdirde
de, kanun gereği, Orman Genel Müdürlüğünün iznine tabi olacaktır.
Maddenin ikinci
fıkrasında "yanan orman alanlarındaki her türlü emval Orman Genel
Müdürlüğünce değerlendirilir" hükmü getirilmektedir. Daha önceki hükümde,
bu yanan orman alanlarındaki emvallerin resmî kamu kuruluşlarına ücretsiz bir
şekilde devri öngörülüyordu ve bunlar da, Orman Genel Müdürlüğü tarafından,
SEKA ve ORÜS kurumlarına, bilabedel, ücretsiz bir şekilde devrediliyordu; ama,
ORÜS ve SEKA gibi kuruluşların büyük bir kısmının özelleştirilmesi nedeniyle,
bu hüküm de işlemez hale gelmiştir; madde, bu hükmü işler hale getiriyor.
2 nci maddede, orman
yangınlarında ölen vatandaşlarımızın kanunî mirasçılarına ve sakat kalanlara
çeşitli tazminatlar öngörülmektedir. Bundan önce de, Orman Kanununun 71 inci
maddesinde buna benzer tazminatlar vardı; ancak, günün şartları içinde son
derece yetersiz konumdaydı ve birçok mağdur vatandaşımız da, mahkemelere gidip,
bu tazminatları hak ediyorlardı. Mağdur insanları, ormanla iştigal eden
insanları mahkeme kapılarında süründürmektense, bunu, bir kanunla çözelim
istenildi; işte, bu çerçevede, orman yangınlarında ölen vatandaşlarımızın
mirasçılarına ve sakat kalanlara da tazminat öngörülmüş durumdadır.
Yine, 2 nci maddenin son
fıkrasında da, orman teşkilatında görev yapan ve orman yangınları konusunda
nöbet tutan, ormanı koruyan ve sınırlama görevlerinde bulunan memurlara da,
döner sermayeden ödenmek üzere, bir fazla mesai ücreti, fazla çalışma ücreti
öngörülmektedir. Bu da, gerçekten, ormanları koruma, kollama noktasında, büyük
fedakârlıklar gösteren personelimizin hakkıdır diye düşünüyorum. Buna da
sınırlama getirilmiş durumda. Bu personele, Orman Genel Müdürlüğü
işletmelerinin bir önceki yılın dönersermaye gelirlerinin toplamının yüzde
10'unu geçmeyecek şekilde bir fazla mesai ücreti ödenmesi öngörülmektedir.
3 üncü maddede, yine,
ormanlarda kaçakçılıkla mücadele konusunda, etkin bir mücadele yapılabilmesini
öngören hükümler yer almaktadır. Daha önceki maddede, orman kaçakçılığıyla
uğraşan insanların, sadece nakil aracı olarak kullandıkları araçları zapt
olunabiliyordu, müsadere edilebiliyordu; ancak, kaçakçılıkta kullanılan alet,
edevat ve elde edilen emvale el konulamıyordu, böyle bir kanunî boşluk söz
konusuydu; tabiî bu da kaçakçılara fırsat tanıyordu. İşte, bunun da önüne
geçmek maksadıyla böyle bir düzenleme getirilmiştir, bundan sonra kaçakçılık
konusunda kullanılan her türlü araç, gereç, iş makinesi, alet, edevat ve emvale
bu kanunla birlikte el konabilecektir; bu da yerinde bir düzenlemedir.
4 üncü maddeyle getirilen
hükmü Sayın Gürol Bey de izah ettiler; millî parklarda, yirmidokuz yıllığına,
Orman Kanunu gereğince çeşitli alanlar ve işletmeler kiraya verilebilmektedir.
Bu da şartlı yapılıyordu; kiraya verilebilen alanların 5 katı kadar alanı,
kiracılara, ağaçlandırma zorunluluğu vardı. Tabiî, uygulamada çeşitli
zorluklarla karşılaşılıyordu. Bunu gidermeye yönelik olarak, 5 katı
ağaçlandırma yerine, bunun bedeli kadar, her yılın kirasının beşte 1'i oranında,
peşin olarak, parasal açıdan ödenmesi hükmü getirilmiştir. Bu da, bir boşluğu
dolduran, uygulamaları kolaylaştıran bir hüküm olmaktadır.
Özetle, bu getirilen
maddelerle birlikte, 17 nci madde çerçevesinde, izin konusundaki sıkıntılar
aşılmış olacaktır ve kanun teklifi kabul edildiği takdirde de, ormanda
kaçakçılık ile ormanların korunmasında etkin bir uygulama yapılabilecektir.
Ben, tekraren, bu kanun
tekliflerini hazırlayan arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum ve kanunun, orman
teşkilatına, ormanlarımıza, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ceylan.
Sayın Ergin, şahsınız
adına da söz talebiniz geçerli mi?
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Geçerli olmasın artık bu saatten sonra; arkadaşlarıma da yazık, günah diye
düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ederim Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ORMAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 31.8.1956
tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrasının son
iki cümlesi metinden çıkarılarak fıkranın sonuna aşağıdaki cümle eklenmiş ve
maddenin Anayasa Mahkemesince iptal edilen üçüncü ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
"Yanan orman
alanlarındaki her türlü emval Orman Genel Müdürlüğünce değerlendirilir."
"Savunma, ulaşım,
enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı ve katı atık
bertaraf tesislerinin; sanatoryum, baraj, gölet ve mezarlıkların; Devlete ait
sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın
Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere
bedeli mukabilinde Çevre ve Orman
Bakanlığınca izin verilebilir. Devletçe yapılan ve/veya işletilenlerden bedel
alınmaz. Bu izin süresi kırkdokuz yılı geçemez. Bu alanlarda Devletçe
yapılanların dışındaki her türlü bina ve tesisler iznin sona ermesi halinde
eksiksiz ve bedelsiz olarak Orman Genel Müdürlüğünün tasarrufuna geçer. Söz konusu
tesisler Orman Genel Müdürlüğü veya Çevre ve Orman Bakanlığı ihtiyacında
kullanılabilir veya kiraya verilmek suretiyle değerlendirilebilir. İzin amaç ve
şartlarına uygun olarak faaliyet gösteren
hak sahiplerinin izin süreleri; yer, bina ve tesislerin rayiç değeri
üzerinden belirlenecek yıllık bedelle doksandokuz yıla kadar uzatılabilir. Bu
durumda devir işlemleri uzatma süresi sonunda yapılır. Verilen izinler amaç
dışında kullanılamaz."
"Yukarıdaki fıkrada
belirtilen bina ve tesislerin hükmi şahsiyete haiz amme müesseselerine ait
ormanlarda veya hususi ormanlarda yapılmak istenmesi halinde de Çevre ve Orman
Bakanlığınca izin verilebilir. Bu takdirde kullanım bedeli, süresi, yapılan
bina ve tesislerin devri gibi hususlar genel hükümlere uygun olarak taraflarca
tespit edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Orman Kanununun
değişik 71 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Orman yangınlarını
söndürme çalışmalarına bilfiil katılmış olanlardan;
a) Ölenlerin kanuni
mirasçıları ile yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını
başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malûl olanlara, ek
gösterge dahil en yüksek devlet memuru brüt aylığının yüz katı tutarında,
b) Diğer sakatlananlara sakatlık derecesine göre (a) bendindeki tutarın % 25'inden % 75'ine kadar bir tutarda,
c) Sakatlık derecelerine
girmeyecek şekilde yaralananlara, toplam ödeme tutarı (a) bendindeki tutarın %
20'sini geçmemek ve ödemesi ayda bir yapılmak üzere, iş göremezlik halinin
devam ettiği her gün için 2500 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile
çarpımı sonucu bulunacak tutarda,
Tazminat ödenir. Bu
ödemeler damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.
Devlet memuru olup da
sakatlanan veya ölenler hakkında genel hükümler uygulanır. Ayrıca, bu memurlar
(c) bendi hariç olmak üzere birinci
fıkra hükmünden de yararlanırlar.
Birinci fıkranın (a)
bendi esaslarına göre tespit edilen tazminatın kanunî mirasçılara intikalinde;
ölenin eş ve füruu veya yalnızca füruu ile içtima eden ve ölüm tarihinde sağ
olan ana ve babasının her birine ayrı ayrı olmak üzere % 15 tutarındaki kısmı
verildikten sonra kalanı içtima eden diğer mirasçılara ödenir. Diğer hallerde
miras hükümleri uygulanır. Ancak ana veya babaya verilen tazminat çocukların
her birine ödenen tazminattan fazla olamaz.
Bu madde hükümlerine göre
ödenecek tazminat, maddî ve manevî zararların karşılığıdır. Yargı mercilerinde
maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak idarenin ödemekle yükümlü tutulacağı
tazminatın hesabında, bu madde hükümlerine göre ödenen tazminat göz önünde
tutulur.
Orman yangınlarını
söndürme çalışmalarında yaralanan, sakatlanan ve hastalananların hastanelere
nakli ve tedavi masrafları orman idaresince karşılanır.
Bu madde hükümlerine göre
ödenecek tazminattan yararlanacakların tespit usulü, sakatlık dereceleri
itibariyle uygulanacak tazminat oranları, ödemeye ilişkin esas ve usuller ile
uygulamaya ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenlenir.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tâbi memurlardan, Orman Genel Müdürlüğünün merkez teşkilâtı
kadrolarında orman yangınlarıyla mücadele nöbeti tutanlar ile taşra teşkilâtı
kadrolarında orman yangınlarıyla mücadele, orman koruma ve sınırlandırma
faaliyetlerinde fiilen görev yapanlara döner sermaye bütçesinden karşılanmak
üzere Mayıs ayı başından Kasım ayı sonuna kadar ayda 10000 gösterge rakamının
memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere aylık
maktu fazla çalışma ücreti ödenebilir. Fazla çalışma ücreti, personelin kadro
unvanı, görev mahallî, çalışma süreleri, görevin önem ve güçlüğü dikkate
alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Çevre ve Orman Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Bu kapsamdaki personele bir yılda ödenecek
fazla çalışma ücreti toplamı, Orman Genel Müdürlüğüne bağlı işletmelerin bir
önceki yıldaki toplam döner sermaye gelirlerinin % 10'unu geçemez. Bu hüküm
uyarınca fazla çalışma ücreti ödenen personele bu dönemde ayrıca herhangi bir
fazla çalışma ücreti ile 12 nci maddede öngörülen ödeme yapılamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Bir önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 584
sıra sayılı Orman Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 2 nci maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki metnin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Orman yangınlarını
söndürme çalışmalarında görev alan geçici işçilerin eş ve çocukları için,
geçici işçi 120 işgününü doldurmasa dahi, SSK sağlık hizmetlerinden eş ve
çocukları yararlanırlar."
|
Fahrettin Üstün |
Gürol Ergin |
Hüseyin Güler |
|
Muğla |
Muğla |
Mersin |
|
Ali Kemal Deveciler |
Mustafa Özyurt |
Halil Ünlütepe |
|
Balıkesir |
Bursa |
Afyon |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, bu konuda kısa bir açıklama yapabilir
miyim acaba?
BAŞKAN - Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Arkadaşlarımızın vermiş oldukları önergede, yangın
söndürme işçilerinin 120 günü tamamlamaları teklif ediliyor. Bizim, şu anda 120
günü doldurmayan yaklaşık olarak 4 500 işçimiz var; ama, bunların hiçbirisi
orman yangın söndürme işçisi değil. Yani, orman yangınlarını söndürmede
istihdam etmiş olduğumuz bütün yangın söndürme işçilerimiz, kulede olanlar
veyahut da mükellef olarak her ne surette olursa olsun bu görevi görenlerin her
birisi 120 günden daha fazla çalışmaktadır, asgarî 6 ay çalışmaktadırlar.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Bakan, Muğla Kavaklıdere'de var.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Onların statüsü farklıdır, onlar yangın söndürme işçisi
değildir.
Bunun için de önergeye
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Söz mü istiyorsunuz,
yoksa gerekçeyi mi okutayım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici orman işçilerinin,
120 işgününü dolduramadıkları gerekçesiyle sağlık hizmetlerinden
yararlandırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Orman
Kanununun değişik 108 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Orman Kanununa
muhalefet suçlarına konu kaçak her türlü orman emvali ve sair ürünler ile
bunların taşınmasında kullanılan canlı-cansız bütün nakil vasıtaları, suçun
işlenmesinde kullanılan her nevi araç-gereç ve aletler kime ait olursa olsun
idarece zaptolunarak mahkemelerce müsaderesine hükmolunur. Zaptolunan ve
müsaderesine karar verilen orman emvali ve sair orman ürünleri, nakil araçları
ve suçta kullanılan her türlü alet hakkında bu Kanunun 84 üncü maddesi hükümleri
uygulanır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - Orman
Kanununun ek 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanun ile
9.8.1983 tarihli ve 2873 sayılı Millî Parklar Kanununa tâbi alanlar üzerinde
bulunan yapı ve tesisler yirmidokuz yıla kadar kiraya verilebilir. Kiracı her
yıl, yıllık kira bedelinin yüzde beşi tutarında bir ödemeyi, ağaçlandırma
bedeli olarak sözleşme süresince kira ödeme dönemlerinde Çevre ve Orman
Bakanlığının ilgili hesabına yatırır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Orman
Kanununun bu Kanunla değişik 71 inci maddesi hükümleri uyarınca geçmişe yönelik
herhangi bir tazminat farkı ödenmez.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Ordu Milletvekili Enver Yılmaz ile Yozgat Milletvekili Mehmet
Çiçek'in, Orman Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin ve 3 milletvekilinin; Orman
Kanununun Ek 8 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
229 |
Kabul |
: |
225 |
Ret |
: |
2 |
Çekimser |
: |
2 (x) |
Böylece, teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını
diliyorum Sayın Bakan.
Dahiliye Memurları
Kanunu, İl İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.
10. -
Dahiliye Memurları Kanunu, İl İdaresi Kanunu, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/802) (S. Sayısı: 461)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon olmadığı için,
müzakeresi ertelenmiştir.
Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
raporunun müzakeresine başlayacağız.
11. - Bazı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 427)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon olmadığı için,
müzakeresi ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Haziran 2004 Perşembe
günü, yani bugün saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor ve iyi
geceler diliyorum.
Kapanma Saati : 00.24
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.