DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 53
101 inci Birleşim
15 Haziran 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın,
yasama dokunulmazlığının dünyadaki uygulamalarına, Türkiye'deki uygulamaların
yarattığı sıkıntılara ve yapılması gereken düzenlemelere ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in,
Kırıkkale İlinin bazı ilçe, belde ve köylerinde yaşanan dolu felaketinin
yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî
Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
B) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM Başkanı Vekili Yılmaz Ateş'in,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve 20 nci Dönem İzmir Milletvekilliği yapan
Ahmet Piriştina ile 16 ncı Dönem Ankara Milletvekilliği ve 1989-1999 yılları
arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığı yapan Abdurrahman Oğultürk'ün vefatı
nedeniyle yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen konuşması
C) Tezkereler ve Önergeler
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1075, 6/1077, 6/1078) esas numaralı sözlü sorularını geri
aldığına ilişkin önergesi (4/192)
2.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1104) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/193)
3.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1124) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/194)
4.- TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Hollanda
Senatosu Başkanı Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı
Frans Weisglas'ın vaki davetine icabetle Hollanda'yı ziyaretine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/585)
5.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir
heyetle birlikte İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/586)
D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek ve 20 milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)
V.-
ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve
63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile
Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/3) (S. Sayısı: 463)
2.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
5.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)
6.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı:
508)
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanı ve
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VIII.- KİT
KOMİSYONU RAPORU
1.- T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün
Tasvibe Sunulan 2000 ve 2001 Yılları Hesap ve İşlemlerine Ait, 3346 Sayılı
Kanunun 8 inci Maddesi Uyarınca Hazırlanan, Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu Raporu ve Bu Rapora Yapılan İtiraz ile Komisyonun Görüşü (3/108,135)
(S. Sayısı: 457)
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, AİHM'ye Türkiye aleyhine yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2389)
2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, AİHM'ye Türkiye aleyhine sonuçlanan yargılamalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2390)
3.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
servis araçlarıyla ilgili yasal düzenlemelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2399)
4.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
Kütahya Beşkarış Barajının yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı
(7/2455)
5.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, Gazi Üniversitesi Rektörünün düzenlediği bir akşam yemeğine
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2474)
6.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki canlı hayvan kaçakçılığına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2535)
7.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
töre cinayetine kurban edilen bir kişiye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2537)
8.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Et Balık Kurumu kombinalarının özelleştirme ihalelerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2549)
9.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
örtülü reklam uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/2553)
10.- Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Çan Termik Santralına yapılacak işçi alımına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2595)
11.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, elektrik kayıp ve kaçaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2596)
12.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
İstanbul Emniyet Müdürünün verdiği bir emre ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2611)
13.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, GAP Projesi kapsamındaki sulanabilir arazilere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2627)
14.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Trafik Yönetmeliğinde değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2628)
15.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Şanlıurfa Havaalanının uçak seferlerine açılıp açılmayacağına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2636)
16.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
Türkiye İktisat Kongresine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2639)
17.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, gösterimde olan yabancı bir sinema filmine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2644)
18.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
SEAŞ Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2654)
19.- Antalya Milletvekili Tuncay
ERCENK'in, bir filmle ilgili tanıtım eksikliği olup olmadığına ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2660)
20.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
sağlık meslek kuruluşlarının bakanlığa bağlanacağı iddiasına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2665)
21.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithalatına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2666)
22.- Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, genetik olarak değiştirilmiş tarımsal ürünlerle ilgili
düzenlemelere,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tarım
üreticilerinin sorunlarına,
- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
SAYGUN'un, transgenik ürünlerle ilgili alınacak tedbirlere,
- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın,
fındık üretimiyle ilgili arazi tespit çalışmalarına,
- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
ithal edilen genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesine,
- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın,
Mersin-Tarsus İlçesinde yaşanan doğal afetten etkilenen çiftçilerin desteklenmesine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2667, 2668, 2669, 2670, 2671, 2672)
23.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
TBMM'de görevli danışmanlara ve geçici görevli sekreterlere sağlık hizmeti
verilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
ARINÇ'ın cevabı (7/2681)
24.- Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Çanakkale İlinin tarihî ve kültürel miraslarının tanıtımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2695)
25.- Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, Çukurova turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2696)
26.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
kanserojen madde içeren ekmek üretildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2704)
27.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın,
İnternette dialer programlarının kullanımında Türk Telekom'un sorumluluğuna
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2725)
28.- Hatay Milletvekili Abdulaziz
YAZAR'ın, Karayolu Taşıma Yönetmeliği uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2726)
29.- İstanbul Milletvekili Bihlun
TAMAYLIGİL'in, Yedikule Hisarının kiraya verilmesine ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2728)
30.- Yalova Milletvekili Muharrem
İNCE'nin, Yalova-Elmalık Gölet projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2729)
31.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/2767)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
yedi oturum yaptı.
Edirne Milletvekili Rasim Çakır,
Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,
Konya Milletvekili Ahmet Işık, Konya'nın
turizm potansiyeli ile Derbent İlçe Festivaline,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un,
olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde zeytin ürününe verdiği zarara,
zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap verdi.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe,
Grubunca,
Çocukları sokağa düşüren nedenler ile
sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca,
Aday gösterilen milletvekilleri
seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından;
Ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanun Teklifinin (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467),
görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul
edilip kanunlaştığı açıklandı.
6 ncı sırasında bulunan, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/807) (S. Sayısı:
508) 4 üncü maddesine kadar kabul edildi; 4 üncü maddesinin oylamasından önce,
istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda
toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,
15 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 21.19'da son verildi.
|
|
Sadık
Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Suat
Kılıç |
|
İzmir |
|
Samsun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 147
11 Haziran 2004 Cuma
Raporlar
1.- Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/815) (S. Sayısı: 579) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)
2.- Antalya Milletvekili
Osman Özcan ve 10 Milletvekilinin; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/112) (S. Sayısı: 580) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004)
(GÜNDEME)
3.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/243) (S.
Sayısı: 581) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Mehmet DÜLGER'in, tarihi eserlerin restorasyonu ihalelerine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1165) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.6.2004)
2.- Antalya Milletvekili
Mehmet DÜLGER'in, Tekirdağ-Silivri sahilinde yer alan fabrikaların çevreye
verdiği zararlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1166) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
3.- Manisa Milletvekili
Ufuk ÖZKAN'ın, Manisa-Turgutlu İlçesindeki tuğla kiremit fabrikalarının toz
kömürü ihtiyaçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1167) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Sayıştay'daki boş üyeliklere ve seçim sürecine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2826) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.6.2004)
2.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Bandırma'ya nakledilen Alsancak Sigara Fabrikası işçilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2827) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.6.2004)
3.- İzmir Milletvekili
Erdal KARADEMİR'in, patates ve elma ihracatında teşvik uygulamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2828) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
4.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, SSK'nın sözleşme yaptığı özel hastanelere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2829) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.6.2004)
5.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, SSK ve BAĞ-KUR'lu hastaların ilaç bedellerinin düzenli
ödenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2830) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
6.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Katma Değer Vergisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2831) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
7.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, ABD ile karşılıklı uygulanan gümrük vergisi oranına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2832) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.6.2004)
8.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, patates ve elma ihracatında teşvik uygulamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
9.- Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN'ın, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun, elma ve patates ihracatını
teşvik tebliğlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2834)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
10.- Ordu Milletvekili İdris
Sami TANDOĞDU'nun, Sağlıkta Dönüşüm Projesi uygulamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
11.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, atama jürilerinde branş dışı görevlendirmelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2836) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.6.2004)
12.- Van Milletvekili
Maliki Ejder ARVAS'ın, hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2837) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.6.2004)
13.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, buğday üretimindeki kalite sınıflandırmalarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2838) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.6.2004)
14.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, İsrail'le olan diplomatik ve ticarî ilişkilerimize ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
15.- Trabzon Milletvekili
Asım AYKAN'ın, THY'nın, fiyat tarifesine ve 2003 yılı kâr-zarar durumuna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2840) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.6.2004)
16.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, nöbetçi eczacıların güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2841) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
17.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bölünmüş yol çalışmalarına ve Çanakkale'nin
kapsama dahil olup olmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2842) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
18.- Antalya Milletvekili
Atila EMEK'in, Alanya İlçesindeki Akdağ-Hanay yaylasının yaz ve kış turizmine
kazandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2843) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
No.: 147'ye ek
11 Haziran 2004 Cuma
Yazılı Soru Önergesi
1.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy EROL'un, TBMM'de görevli danışmanlara ve geçici görevli sekreterlere
sağlık hizmeti verilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/2681) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2004)
No.: 148
14 Haziran 2004 Pazartesi
Tezkere
1.- Konya Milletvekilleri
Hasan AngI, Remzi Çetİn, Kerim Özkul, Mehmet KIlIç
ve Muharrem Candan'ın Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/584)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.6.2004)
Raporlar
1.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/824) (S. Sayısı: 582) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)
2.- İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısı ile İçişleri; Avrupa Birliği
Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/767) (S. Sayısı: 583) (Dağıtma tarihi:
14.6.2004) (GÜNDEME)
3.- Ordu Milletvekili
Enver YIlmaz ile Yozgat
Milletvekili Mehmet Çİçek'in;
Orman Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
İle Eskişehir Milletvekili Fahri Keskİn
ve 3 Milletvekilinin; Orman Kanununun Ek 8 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/284, 2/290) (S. Sayısı: 584) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004)
(GÜNDEME)
No.: 149
15 Haziran 2004 Salı
Tasarılar
1.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/825) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2004)
2.- Türkiye Cumhuriyeti İle Fas Krallığı Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/826) (Plan
ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)
Teklifler
1.- İzmir Milletvekilleri Bülent BaratalI
ve Türkan MİçoOğullarI'nın;
Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/297) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.6.2004)
2.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersİn'in; Her yıl Eylül Ayının
İlk Pazar Gününün Muhtarlar Günü Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifi
(2/298) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Hanefi MAHÇİÇEK ve 20 Milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum
sürecinde esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Irak'tan Türkiye'ye kimyasal atıklı silahların taşındığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2534)
2.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının açıklamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2536)
3.- İstanbul Milletvekili
Bülent TANLA'nın, ekonomideki gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali
BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2543)
4.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizin yurt dışı tanıtımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2552)
5.- İzmir Milletvekili
Erdal KARADEMİR'in, Yükseköğretim Yasa Tasarısına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2561)
6.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Demirtaş çim kayağı pistine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/2563)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
15 Haziran 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı konusunda söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.
Buyurun Sayın Araslı.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara Milletvekili Oya Araslı’nın, yasama
dokunulmazlığının dünyadaki uygulamalarına, Türkiye’deki uygulamaların
yarattığı sıkıntılara ve yapılması gereken düzenlemelere ilişkin gündemdışı
konuşması
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Milletvekilleri, yasama
görevini yerine getirirken iradelerini özgürce ve bağımsızca ifade edebilmek
imkânına sahip olmalıdırlar; ayrıca, yasama çalışmalarına katılmaları hiçbir
şekilde engellenmemelidir. Parlamentolu demokrasilerde, milletvekili
sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı adı verilen müesseseler, işte,
milletvekillerinin görevlerini bu ölçüler içerisinde yerine getirmelerini
sağlamaya yöneliktir. Milletvekili sorumsuzluğu, milletvekilinin, görüşlerini,
herhangi bir baskı, herhangi bir tehdit, herhangi bir cezalandırılma endişesi
altında olmadan yerine getirmesini sağlar; suçu, hukuka aykırılığı ortadan
kaldırmaz; ama, cezalandırılabilme imkânını ortadan kaldırır. Dokunulmazlık
ise, herhangi bir yargısal işlem nedeniyle, milletvekilinin yasama
çalışmalarına katılmasının engellenmesine engel olur.
İngiltere'de ortaya
çıkmış olan bu kurumların, günümüzde, her parlamentolu demokrasi ve
anayasalarda yer aldığını görmekteyiz; ama, günümüzde, dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması konusunda bir eğilimin varlığını da yadsımak mümkün
değildir; çünkü, özellikle iktidara karşı muhalefeti korumayı amaçlayan
dokunulmazlık müessesesi, zaman zaman, iktidar partisine mensup milletvekilleri
için bir ayrıcalık, onları yargılanmadan koruyan bir kalkan haline dönüşmeye
başlamıştır. Diğer taraftan, iktidarlar, milletvekillerine, herhangi bir suç
isnadında bulunarak, onların özellikle çok önemli birtakım toplantılara
katılmalarını engellemek gibi bir arayıştan da uzaklaşmaya başlamışlar, insan
haklarına ve hukuka saygı kavramı bütün demokrasilerde yerleşik bir hal
almıştır. Bu nedenle de, dokunulmazlığın kapsamının giderek daraltıldığı
görülmektedir. Örneğin, İngiltere'ye bakıldığı zaman, sadece hukukî davalara
karşı bir koruma sağlar artık dokunulmazlık; cezaî kovuşturmaya karşı herhangi
bir koruma sağlamaz. Amerika Birleşik Devletlerine bakıldığı zaman,
dokunulmazlığın sağladığı güvence, sadece toplantıların devam ettiği süre için
söz konusudur. Dokunulmazlığın kapsamı, bu iki ülkede de bu şekilde, giderek
daraltılmıştır. Diğer Avrupa ülkelerine bakıldığı zaman da, bu konuda
tartışmaların başladığı, anayasa değişikliklerinin gündeme geldiği
görülmektedir.
Tabiî ki, her ülke,
içinde yaşadığı sorunlara bağlı olarak birtakım çözümler getirmektedir.
Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'nin, bugün, çok büyük bir sorun yaşadığını
görüyoruz. Yolsuzluklar yoğunlaşmıştır ve yolsuzlukların takibinde, bir
milletvekili ortaya çıktığı zaman, bu takibin o noktada durduğuna ilişkin bir
yargı toplumun hemen hemen bütününü kaplamış vaziyettedir. Bunun nedeni de,
maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hakkında suç isnadı bulunan ve
dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen milletvekillerinin dokunulmazlığını
kaldırmakta gecikmeli hareket etmesidir.
Bugün, yine, benzer bir
olayla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz haftalarda, Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden oluşan karma komisyon, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasına ilişkin istemleri incelemiştir ve Cumhuriyet Halk Partili
komisyon üyelerinin muhalefet şerhine karşın, Adalet ve Kalkınma Partili
komisyon üyelerinin oylarıyla, dokunulmazlığının kaldırılması istenilen
milletvekilleri hakkındaki yargılamanın milletvekilliği sona erinceye kadar
ertelenmesi kararları alınmıştır.
Şimdi, yapılacak bir tek
şey vardır; karma komisyonun bu dosyalar hakkında hazırlamış olduğu raporları
bir an önce Genel Kurula indirmek ve böylece, itirazda bulunacak
milletvekillerine itiraz imkânını sağlamak ve bu komisyon raporlarının Genel
Kurulda oylanmasını imkân dahiline sokmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı.
OYA ARASLI (Devamla) -
Çok az kaldı Sayın Başkan.
Bu, bizlerin,
milletvekili olarak, savsaklamadan yerine getirmemiz gereken bir görevdir; bunu
erteleyemeyiz, bunu geciktiremeyiz; aksi takdirde, zaten, Parlamento ile toplum
arasında bu konuda meydana gelmiş olan dargınlık giderek daha büyük boyutlara
ulaşır ve bir yıpranma olayı alabildiğine yıpratıcı, alabildiğine sorunlu,
alabildiğine tehlikeli boyutlara ulaşır. Benim özellikle Cumhuriyet Halk
Partisi Grubundaki milletvekili arkadaşlarım adına, burada, bu dosyaların bir
an önce Genel Kurula getirilmesini istemek görevini yerine getirmek üzere bu
sözleri ifade etmek gibi bir durumum var.
İkinci olarak,
dokunulmazlıkların kaldırılmaması çok ciddî. Şükredelim ki, çok az sayıda
dosyada... Ama, çok ciddî, görevi kötüye kullanma, sahtecilik iddiaları üzerine
kurulmuş olan bu dosyaların sayısı az bile olsa, toplumdaki kötü yansımaları
çok büyük. Bunu ortadan kaldırmak için, mademki, dokunulmazlıkların
kaldırılması kararı kolaylıkla alınmıyor, o zaman bir anayasa değişikliğinin
gündeme gelmesi zarurîdir diyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan milletvekilleri
bir anayasa değişikliği önerisi hazırlamışlardır dokunulmazlığın sınırlarının
daraltılması konusunda. Bunu önümüzdeki günlerde imzaya açacağız; çünkü,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki milletvekillerinin sayısı bir anayasa
değişikliği önerisi yapmaya, Anayasa hükümlerine göre, yetmiyor.
Dokunulmazlığın kaldırılmasına yürekten inanan arkadaşların da buna katkı
vermesini bekliyoruz. Bu, çok önemli bir konudur. Artık, dokunulmazlık
kurumundan beklenen yarar, bu dokunulmazlıkların kaldırılmamış olmasından doğan
zararın çok çok gerisinde kalmıştır. Bir kamusal yarar mütalaa etmek mümkün
değildir dokunulmazlığın bu boyutta muhafazasından. O nedenle, bir anayasa
değişikliği zarurî hale gelmiştir. Bu konuda, siz değerli milletvekillerinin
katkısını bekliyoruz ve diyoruz ki, artık, bu yarayı kapatalım, bu acı dinsin,
toplum ile Parlamento barışsın ve milletvekilleri yıpranmaktan kurtarılsın;
çünkü, arkadaşlarım, bir tek dosyadaki çok ciddî bir suç isnadı bile, 550
milletvekilinin, sanki hırsızlık yapmış, sanki görevi kötüye kullanmış gibi zan
altında kalmasına yol açmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
sözlerinizi toparlar mısınız.
OYA ARASLI (Devamla) -
İsteğe bağlı olarak milletvekili dokunulmazlığı kalkmamaktadır, ancak bizim
oylarımızla kaldırılmaktadır; bunu yapmadığımız takdirde, dokunulmazlığının
kaldırılmasını ve yargılanmayı isteyen milletvekillerini de zan altında
yaşamaya mecbur durumda bırakıyoruz. Bu, insanların yargılanma hakkına da
aykırı bir durumdur. Sizlerin bu konuda katkılarını bekliyor ve sözlerime son
vermeden önce, hepimizi üzüntüye boğan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın
Ahmet Piriştina'nın vefatından dolayı, ailesine, tüm İzmirlilere ve tüm
Türkiye'ye başsağlığı dilemek istiyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Gündemdışı ikinci söz,
Kırıkkale İlinde yaşanan dolu felaketi hakkında söz isteyen Kırıkkale
Milletvekili Sayın Vahit Erdem'e aittir.
Sayın milletvekilleri,
Kırıkkale'nin tüm milletvekilleri bu konuda söz istediler; ama, Sayın Erdem,
bütün milletvekillerimizin duygularını dile getirecek.
Buyurun Sayın Erdem. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2. - Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in, Kırıkkale İlinin
bazı ilçe, belde ve köylerinde yaşanan dolu fekaletinin yarattığı sorunlara ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
VAHİT ERDEM (Kırıkkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Haziranda Kırıkkale'nin bazı ilçe,
belde ve köylerinde dolu felaketi olmuştur, bu vesileyle söz aldım; Yüce
Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Biraz evvel Sayın
Başkanın da ifade ettikleri gibi, gerek AK Parti Kırıkkale milletvekilleri
gerek Cumhuriyet Halk Partisinin Kırıkkale ve diğer bazı illerinden gelen
milletvekilleri afet bölgelerini gezdiler. Aslında, ben, çok sınırlı bölgesel
sorunlarla sizin huzurunuzu işgal etmek istemezdim; ancak, bölgeyi gezdikten
sonra, gerçekten, Kırıkkaleli hemşerilerimizin ve milletvekillerimizin
acılarını burada kısa da olsa dile getirme ihtiyacını hissettim.
Esasen, bu çeşit afetler
sadece Kırıkkale'de değil Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde zaman zaman
olmaktadır. Milletvekillerimiz de bu afetleri burada sık sık dile
getirmektedirler; ancak, gördüğüm kadarıyla, tarıma yönelik afetlere karşı
köylümüzün ihtiyacını süratle karşılayacak, derli toplu ne yeterli kaynak ne de
yeterli mevzuat mevcuttur. Bunu, bu çalışma vesilesiyle görmüş bulunuyorum. O
vesileyle, evvela Kırıkkale'deki felaketi kısaca tarif edip, sonra da mevzuatla
ilgili birkaç hususu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Geçen cuma günü,
Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer'le beraber, Keskin'den Delice
istikametindeki tüm köyleri gezdik -Delice'nin köylerini de gezdik- gördüğümüz
manzara, gerçekten yürekler acısıydı. Belki de, yüzyılda bir olabilecek dolu
afeti; 25 santimetre kalınlığında dolu, toprakta yarım gün, hatta bir gün
kalmış ve ekili tarlalarda, değil mahsul, bir canlı bile bırakmamış. Arkadaşlar
da şahit, tarlaları gezdiğimiz zaman, hakikaten, kuşların, kuş yavrularının,
yılanların, farelerin, tilkilerin ve birtakım canlıların öldüğünü gördük.
Tabiî, bu manzara
karşısında, bu konunun Meclisimizin gündemine getirilmesi, dolayısıyla,
hükümetimizin de bu konuda tedbir alması gerektiğine inanarak bu sözü almış
bulunuyorum. İlk yapılan tespitlere göre, Keskin'de 11, Delice'de 7,
Yahşihan'da 7 köyün 96 000 dönümlük arazisi tamamen tahrip olmuştur. Mesela,
gezmiş olduğumuz Keskin'in Barak, Seyifli, Kaçak, Kavurgalı gibi köylerini ve o
istikametteki köylerin tüm arazilerini biz de gezdik, CHP'li arkadaşlarımız da
gezdiler. Bir kadirşinaslık olarak, Cumhuriyet Halk Partisinden Kırıkkale
Milletvekili Halil Tiryaki, Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, Aydın
Milletvekili Mehmet Semerci, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil de, aynı
grupta, bu afet bölgelerini gezdiler.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimin başında da belirttiğim gibi, Türkiye, bu afetlere sık sık maruz
kalmaktadır. Çiftçilerimizin, özellikle de Orta Anadolu çiftçisinin, yıllık
ektiği mahsulün gelirinden başka bir geliri yoktur. Afetler sonucunda mahsulleri
bu şekilde ortadan yok olduğu zaman, çiftçilerimizin hayatlarını idame
ettirecekleri başka hiçbir imkânları mevcut değildir. Hal böyle olunca,
devletimizin, bu tip afetlerde çiftçilerimize el uzatması, kayıplarını telafi
etmesi ve onlara birtakım desteklerde bulunması zarurî hale gelmektedir.
Mevcut mevzuata
baktığınızda, Tarım Bakanlığının çiftçilere bu amaçla yapabileceği yegâne
destek, 2090 sayılı Kanuna dayanmaktadır. Bu Kanunda "afetler
tertibi" diye bir tertip var; Maliye Bakanlığı her yıl buraya fon
ayırmakta. Bu fona baktığımız zaman, 2003 yılında 500 milyar, 2004 yılında da
550 milyar lira kaynak ayrılabilmiştir. Halbuki, geçmiş yıllarda afete uğramış,
halen, 133 trilyon lira ödeme bekleyen bölgeler bulunmaktadır. Demek ki,
bugünkü mevzuat, çiftçilerimizin afetlerden doğan bu zararlarını gidermenin çok
gerisindedir, hatta, gidermesi mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
VAHİT ERDEM (Devamla) -
Başka bir imkân da şudur: Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Afet İşleri
Genel Müdürlüğü vardır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, sadece, zelzele ve
genel afetlerle ilgili tabiî afet bölgesi ilan edebilmekte; ama, şimdiye kadar,
bu şekilde meydana gelen afetlerde, o bölgeyi, hiçbir şekilde, afet bölgesi
ilan etmemiştir; Bayındırlık Bakanlığının belki de yetkisi dışındadır. Bir de,
Başbakanlığın Acil Yardım Fonu var; o da, yetersizdir.
Buradan şuraya gelmek
istiyorum: Bu dağınıklığın giderilerek, çiftçilerimize, bu tip tarımsal
afetlere maruz kalmaları halinde, etkin, süratli, onlara yardım edilebilecek
bir mevzuatın oluşturulmasına ve bir kaynağın geliştirilmesine ihtiyaç var.
Yıllardan beri tarım sigortası sistemi görüşülüyor, tartışılıyor; ama, bugüne
kadar da realize edilemedi. Bazı zorluklar olduğunu ben de biliyorum; ama,
Başbakanlıkta bu konuda bir kanun tasarısının olduğunu da biliyorum. Hiç
olmazsa, bu kanun tasarısının, belli çerçevede, uygulanabilir şekilde gündeme
getirilmesinin, Parlamentoya sevk edilmesinin gerekli olduğu kanaatindeyim.
Eğer, o yoksa, başka bir şekilde, bir mevzuatla bu tip afetlere destek
olunmasının şart olduğunu; aksi takdirde, çiftçilerimizi açlığa, susuzluğa terk
etmek durumunda kalacağımızı da huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Tekrar Kırıkkale'ye
gelince; acilen, hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Tarım Bakanlığımız, köy
köy, tarla tarla, tapusuyla beraber, ekicisiyle beraber onbeş yirmi gün
içerisinde bu tespitleri yapıp Başbakanlığa, Afet İşleri Genel Müdürlüğüne
intikal ettirecek. Bir Bakanlar Kurulu kararıyla -başka türlü mümkün değil,
mevzuata baktım ben- bu çiftçilerimize tohum yardımı, malî yardım yapılması,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına olan borçlarının, tarımsal kredi
borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi gibi tedbirlerin derhal alınması
gerektiği kanaatindeyim.
Hükümetimizden, bugün,
burada kimse yok.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Kimse yok hükümetten!.. Kırıkkale'nin kaderi!..
VAHİT ERDEM (Devamla) -
Tekrar şunu ifade edeyim: Hükümetimizin bu konuya el atacağına inanıyorum. Bu
raporlar hükümetimize intikal ettikten sonra, biz de, Kırıkkale milletvekilleri
olarak, afete uğramış diğer bölgeler de var, o bölgenin milletvekilleri olarak,
beraber, bu konuyu takip edeceğiz.
Yalnız, münferit çözümlerle, Bakanlar Kurulu kararıyla, ayrı ayrı yerlerdeki
birtakım fonlarla bu işin altından kalkılamayacağını da huzurunuzda tekrar
ifade etmek istiyorum. Bu konuya köklü, derli toplu bir yaklaşım getirilmesinin
zaruretini yeniden vurguluyorum.
Bu vesileyle, afete
uğrayan Kırıkkale'deki tüm hemşerilerimize ve tüm Türkiye'de bu şekilde afete
uğrayan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum ve bugün vefat eden İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanımız Piriştina'ya da Allah'tan rahmet diliyorum.
Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Gündemdışı üçüncü söz,
13.6.1989 tarihli ve 3568 sayılı Yasa ve malî müşavirlik konusunda söz isteyen
Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'e aittir.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
3. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 3568 sayılı
Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî
Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, bugün üzüntüyle
haber aldığımız, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Piriştina'nın
vefatı nedeniyle duyduğum üzüntüyü ifade ediyor ve tüm İzmirlilere, halkımıza,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bugün, 13 Haziranda Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3568
sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli
Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümü nedeniyle söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1989'da bu kanun yayımlanmış, 1990 yılında odalarımız ve onun üst birliği olan
TÜRMOB kurulmuştur. Bu meslek, malî müşavirlik mesleği, serbest piyasa
ekonomisinin uygulandığı bütün ülkelerde vazgeçilmez bir müessesedir; yani,
çağdaş bir müessesedir; ama, Türkiye'de, 1932 yılından beri çok çeşitli yasa
tasarıları hazırlanmış olmasına rağmen, bir türlü kanunlaştırılamamış, ancak
1989 yılında, önemli eksikleriyle, yasa çıkarılabilmiştir. Eksikleri olmasına
rağmen, böyle bir yasanın çıkmış olmasından malî müşavirler camiası memnundur
ve bu konuda emeği geçen herkesi şükranla anmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
müessese çok eskidir. Amerika Birleşik Devletlerinde 1886 yılında, Almanya'da
1899 yılında, Yunanistan'da 1950 yılında malî müşavirliği düzenleyen yasalar
çıkarılmış, Türkiye'de ise, ancak 1989'da böyle bir yasa çıkarılabilmiştir.
Bu yasanın çıkmasından
itibaren, bugün, 66 000'e ulaşmış olan serbest muhasebeci, serbest muhasebeci
malî müşavir ve yeminli malî müşavirler 78 odada örgütlenmiştir ve bunların üst
birliği olarak da TÜRMOB faaliyette bulunmaktadır.
Bu mesleğin mensuplarının
esas amacı ekonomiyi kayda almak ve ekonomik faaliyetlerle ilgili denetim
yapmaktır. Malî tabloların denetlenmesi suretiyle ekonominin şeffaflaşmasında,
kamunun aydınlatılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Yasa çıkarken,
gerekçesinde, bu yasanın esas amacının Maliye Bakanlığının vergi yükünü
hafifletmek olduğu ifade edilmiş; ama, 1989'da çıkarılan yasada vergi denetimi
konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Daha sonra, 1994 yılında, Vergi
Usul Kanununa getirilen mükerrer 227 nci maddeyle malî müşavirlere vergi
beyannamelerinin öndenetimini yapmak, imzalamak ve tasdik etmek yetkileri
verilmiştir; ama, bu yetki yasada yer almış olmasına rağmen ve gelip geçmiş
bütün maliye bakanlarının söz vermesine rağmen, bugün, yeteri kadar
uygulanamamaktadır.
Gene, Bankalar Kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken, o zaman Başkanı bulunduğum
TÜRMOB'un da talepleriyle ve sayın milletvekillerinin desteğiyle Bankalar
Kanununa kredi talebinde bulunan tüm müşterilerin malî tablolarının, malî
müşavirler tarafından denetlenmesi konusunda bir düzenleme yapılmış, ama, ne
yazık ki, bugüne kadar hiçbir kredi müşterisinin malî tablosu denetlenmemiştir.
Bu denetlemenin yapılmamış olması, bankaların, dilediğine, hiçbir ölçüye
uymadan kredi vermesi sonucunu doğurmakta ve hepimizin şikâyet ettiği batık
kredilere yol açmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Eğer, bu düzenleme hayata geçirilmiş olsaydı, bugün şikâyetçi olduğumuz pek
çok batık krediyle karşı karşıya gelmezdik.
Değerli arkadaşlarım, bu
iki konunun, yani, Vergi Usul Kanununun mükerrer 227 nci maddesine işlerlik
kazandırılmasının ve kredi müşterilerinin malî tablolarının denetlenmesinin
mutlaka hayata geçirilmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmış
olan bu kanunların uygulanmasının takibini hükümetin yapması gerekiyor.
Yine, ekonominin denetiminde
çok önemli rolü olan bu meslek camiasının önünün açılması, desteklenmesi
konusunda, gelip geçmiş hükümetler, pek çok vaatte bulunmuşlardır; ama, bugüne
kadar somut hiçbir adım atılamamıştır. 1989 yılında çıkarılan yasada hangi
müesseseler varsa, o devam etmektedir. Zaman zaman, biraz önce bahsettiğim
gibi, bazı kanunlarla ek görevler verilmiş olmasına rağmen, hükümetlerin
duyarsızlığı nedeniyle bu düzenlemeler de hayata geçirilememiştir.
Türkiye, hepimizin
şikâyet ettiği, çok konuştuğu gibi, kayıtdışı ekonominin, neredeyse, kayıtlı
ekonomiden daha büyük olduğu bir ülkedir. Böylesine bir ülkede vergi
denetiminin, malî denetimin sadece resmî vergi inceleme elemanları tarafından
yapılması yeterli değildir. Bunda, serbest muhasebecilerin, serbest muhasebeci
malî müşavirlerin ve yeminli malî müşavirlerin denetimiyle de önemli bir mesafe
alabiliriz, Maliye Bakanlığının yetkisini azaltabiliriz. Eğer, hükümet,
kayıtdışı ekonomiyle ciddî şekilde mücadele etmek istiyorsa, çeşitli kanunları
çıkarmadan önce, yürürlükte bulunan kanunlara dayanarak malî müşavirlere ek
yetkiler vermeli ve onların kayıtdışı ekonomiyle mücadelesindeki çabalarına,
yardımlarına destek olmalıdır.
Ben, bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Mevcut yasalarda yer
alan, malî müşavirleri yetkilendiren, görevlendiren hükümlerin hükümetimiz
tarafından gecikmeden yerine getirilmesini talep ediyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
B) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM Başkanı
Vekili Yılmaz Ateş'in, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve 20 nci Dönem İzmir
Milletvekilliği yapan Ahmet Piriştina ile 16 ncı Dönem Ankara Milletvekilliği
ve 1989-1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığı yapan Abdurrahman
Oğultürk'ün vefatı nedeniyle yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen
konuşması
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, iki değerli arkadaşımızı, dün gece,
kalp krizinde kaybettik. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız ve 20 nci Dönem
İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Piriştina'yı ve 1977-1980 yılları arasında
Ankara Milletvekilliği yapan ve 1989-1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye
Başkanlığımızı yapan Sayın Abdurrahman Oğultürk'ü de, dün akşam, kalp krizi
soncu kaybettik; İzmirlilere, Ankaralılara, yakınlarına ve ailelerine
başsağlığı diliyorum; hepimizin başı sağ olsun.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sözlü soru önergelerinin
geri alınmasına dair 3 adet önerge vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu’nun
(6/1075, 6/1077, 6/1078) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/192)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 435, 437 ve 438 inci sıralarında yer alan (6/1075, 1077
ve 1078) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feridun Fikret Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1104) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/193)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 460 ıncı sırasında yer alan (6/1104) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Sedat Pekel
Balıkesir
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
3. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1124) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/194)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 480 inci sırasında yer alan (6/1124) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Sedat Pekel
Balıkesir
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum :
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek ve 20
milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Avrupa Birliğine
entegrasyon; sadece aday ülkenin kimliğini ve kültürel zenginliğini koruyarak,
siyasî, ekonomik ve hukuk normları başta olmak üzere her alanda entegrasyonu
anlamına gelmektedir. İşte bu noktada, gerek ekonomik gerekse toplumsal yaşamın
en önemli ve ağırlıklı kesimini oluşturan esnaf-sanatkâr, küçük ve orta ölçekli
işletmeler kesiminin AB'ye uyumu ve oradaki rakipleriyle yarışabilecek şekilde
donatılmaları büyük önem taşımaktadır. Çünkü;
Bugün, Türkiye'de esnaf
ve sanatkârın sayısı 3 500 000 000'e ulaşmıştır. Aileleriyle beraber yaklaşık
20 000 000 kişi bu kurumlardan geçimlerini sağlamaktadırlar.
Bunun yanı sıra, esnaf ve
sanatkârlar;
Emek yoğun teknoloji ile
çalışma özelliğine bağlı olarak ülke çapında istihdamı artırmaya ve işsizliği
azaltmaya katkıda bulunma,
Talep değişikliklerine ve
çeşitliliklerine daha kısa sürede, kolay uyum sağlama,
Bölgelerarası dengeli
gelişmeye ve büyümeye katkıda bulunma,
Büyük sanayi
işletmelerinin tamamlayıcısı durumunda olma ve yan sanayi olarak faaliyette
bulunma,
Nitelikli elemanların
yetiştirilmesine katkıda bulunma,
Rekabet koşullarına
süratle uyum sağlayabilme,
Gelir yelpazesi içinde
orta sınıf rolü oynama ve denge unsuru olma,
Çalışma saatlerinin uzun
olması ve yaygın olması nedeniyle, üreticinin ve ürünlerin tüketiciye
kolaylıkla ulaşmasını sağlama özellikleri ile toplumun sosyoekonomik yapısı
içinde sanayi ve ticaretin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen
esnaf-sanatkâr ve küçük işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde
98, toplam istihdam içinde yüzde 45, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam
yatırım içinde ise yüzde 26'lık bir paya sahiptir.
Türkiye'de esnaf ve
sanatkâr ülke istihdamına büyük katkı sağlamasına ve bir taraftan da üreterek
ekonomiye katmadeğer meydana getirmesine rağmen AB ülkeleriyle
karşılaştırdığımızda çok olumsuz şartlar altında faaliyetlerini sürdürdükleri
ortaya çıkmaktadır.
1- AB ülkelerinin
benimsedikleri esnaf ve sanatkâr tanımları arasında ciddî farklılıklar vardır.
Bununla birlikte, sözü edilen tanımlar, benimsenen yaklaşımlar dikkate alınarak
dört grupta toplanabilir. Bunlar, meslekî yaklaşım, sektörel/ölçek yaklaşımı,
el sanatları yaklaşımı ve diğer yaklaşımlardır. AB için sözü edilen genel
yaklaşımın tersine, Türkiye'de güçlü bir esnaf ve sanatkâr kesimi olduğu halde,
bu kesimin tanımında meslekî veya sektörel/ölçek yaklaşımının benimsendiği
söylenemez.
2- AB ülkelerinin makro
ekonomik verileri, söz konusu kesimlerin gelişmesini destekler mahiyettedir. Ayrıca,
Avrupa içpazarının büyümesi de söz konusu kesimin gelişimine olumlu etki
yapmaktadır.
3- AB ve Türkiye'deki
mikro ölçekli işletmelerde kişi başına katmadeğer bir (1,00) olarak alınıp,
diğer işletme büyüklüklerindeki kişi başına katmadeğer buna oranlanarak; küçük
ölçekli işletmelerde AB'de 1,67; Türkiye'de 3,07; orta ölçekli işletmelerde
AB'de 3,17; Türkiye'de 4,70; büyük işletmelerde AB'de 3, Türkiye'de 9,27'dir.
Görüldüğü gibi, AB
ülkelerinde büyük işletmede çalışan bir kişinin yarattığı katmadeğer, mikro
işletmelerde çalışan bir kişinin yarattığı değerin 3 katıdır. Bu kadar çarpıcı
olmasa da, diğer işletme büyüklükleri arasında da mikro işletmeler aleyhine
olmak üzere benzer farklılıklar dikkat çekmektedir. Bu veriler, Türkiye'de
KOBİ'lerin ve özellikle mikro işletmelerin ne kadar ihmal edildiğini ortaya
koymaktadır.
4- AB ülkelerinde banka
kredisi kullanma oranları; mikro işletmelerde yüzde 29-77, küçük işletmelerde
ise yüzde 37-73 arasında değişmektedir.
Esnaf ve sanatkârlar ve
KOBİ'ler, ülkemizde üretimin yüzde 37'sini, istihdamın yüzde 46'sını, ihracatın
yüzde 8'ini karşılamakta; ancak, toplam kredilerden yüzde 3-4 oranında pay
almaktadırlar.
5- 1996-1998 döneminde AB
ülkelerindeki devlet yardımlarının GSMH içindeki payı yüzde 0,52 ile yüzde 1,57
arasında değişmektedir; ortalaması 1,12'dir. Kişi başına düşen miktarı 95 ile
298 ECU arasında değişmektedir; ortalaması 237 ECU'dur.
İstihdam edilen kişi
başına düşen miktarı 223 ile 786 ECU arasında değişmektedir; ortalaması 526
ECU'dur.
Bu bilgiler çerçevesinde,
Türkiye'nin, AB ortalamasında devlet yardımı sağlaması için, GSMH kriteri esas
alındığında, 2 200 000 000 dolar, kişi başına yardım kriterinin esas alınması
halinde 12 000 000 000 dolar, çalışan kişi başına yardım kriterinin esas alınması
halinde 11 000 000 000 dolar harcaması gerekmektedir.
Bu nedenlerden dolayı,
Avrupa Birliği uyum sürecinde, esnaf ve sanatkârların sorunlarının daha iyi
incelenmesi, esnaf ve sanatkârı temsil eden sivil toplum örgütlerinin görüşleri
de alınarak, sık sık dile getirilen 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun,
çağdaş ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir yaklaşımla, acilen yeniden ele
alınması için, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.
1- Hanefi Mahçiçek (Kahramanmaraş)
2- Mahmut Uğur Çetin (Niğde)
3- Osman Kılıç (Sivas)
4- Nevzat Doğan (Kocaeli)
5- Süleyman Gündüz (Sakarya)
6- Cahit Can (Sinop)
7- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
8- Cevdet Erdöl (Trabzon)
9- Mustafa Tuna (Ankara)
10- Hamit Taşcı (Ordu)
11- Mehmet Yılmazcan (Kahramanmaraş)
12- Mehmet Özyol (Adıyaman)
13- Mahmut Göksu (Adıyaman)
14- Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
15- Mustafa Duru (Kayseri)
16- Orhan Erdem (Konya)
17- Orhan Yıldız (Artvin)
18- Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)
19- Mehmet Melik Özmen (Ağrı)
20.- Recep Yıldırım (Sakarya)
21- Temel Yılmaz (Gümüşhane)
Gerekçe:
Türkiye, Avrupa Birliği
adaylık sürecinde kritik dönemece girmiştir. Ülkemiz, Avrupa Birliği sürecinde
nihaî safhalardan biri olan müzakere tarihi alma arifesindedir. Dolayısıyla,
Avrupa Biriliği uyum süreci için Türkiye'de atılan adımlar ve reformlar her
zamankinden daha çok önem arz etmektedir. Bu nedenle, yıllardır ihmal edilen
toplumun önemli kesimi olan esnaf ve sanatkârın Avrupa normlarına ulaşması
için, üye ülkelerdeki uygulamalar esas alınarak, sorunları vakit geçirilmeden
incelenip gerekli adımlar atılırsa, müzakere tarihi almaya çalıştığımız
bugünlerde elimizi güçlendirecektir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4. - TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, Hollanda Senatosu Başkanı
Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans
Weisglas’ın vaki davetine icabetle Hollanda’yı ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/585)
11.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Hollanda Senatosu Başkanı Yvonne Timmerman-Buck
ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans Weisglas'ın vaki davetine
icabetle 2-3 Temmuz 2004 tarihleri arasında Hollanda'da düzenlenecek "AB
Parlamento Başkanları Konferansı"na katılması öngörülmektedir.
Anılan davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir heyetle birlikte
İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/586)
11.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak
üzere, bir heyetle birlikte 27-29 Mayıs 2004 tarihlerinde İngiltere'ye yaptığım
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
15.6.2004 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Faruk Çelik
Bursa
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 15.6.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Meclis Soruşturması
Raporları" kısmında yer alan 463 sıra sayılı Meclis soruşturması komisyonu
raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra 457 sıra sayılı KİT Komisyonu
raporunun genel görüşmesinin yapılması, sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmemesi, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 39, 6, 7, 40, 32, 8 inci sıralarında yer alan
582, 509, 465, 584, 461, 427 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu
kısmın, 6, 7, 8, 9, 10, 11 inci sıralarına alınması, gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 583 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat
geçmeden bu kısmın 12 nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Çalışma sürelerinin, bu
birleşimde 509 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar,
16.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi ve 427 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 17. 6. 2004 Perşembe günkü birleşimde ise 583 sıra
sayılı kanun tasarısın görüşmelerinin bitimine kadar uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerge üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın birinci
sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli ve 63
milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına
uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın H. Hüsamettin
Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi ve (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63
milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına
uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan
ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu raporu (9/3) (S.Sayısı: 463)
(X)
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Meclis Soruşturması
Komisyonunun 463 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve
ilgili eski bakanlara gönderilmiştir.
Rapor üzerindeki
görüşmelerde, komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında
soruşturma açılması istenen eski bakanlara söz verilecektir.
Konuşma süreleri komisyon
için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır.
Son söz, haklarında soruşturma açılması istenen eski bakanlara ait olup,
konuşma süreleri sınırsızdır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Ankara Milletvekili Telat Karapınar, Yalova
Milletvekili Şükrü Önder, Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır, Ankara Milletvekili İsmail Değerli.
İlk söz, Sayın Telat
Karapınar'ın.
Buyurun Sayın Karapınar.
TELAT KARAPINAR (Ankara)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün
hayatlarını kaybeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina
ve Abdurrahman Oğultürk'e Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 463 sıra sayılı ve (9/3) esas numaralı, Devlet eski Bakanları
Hüsamettin Özkan ve Recep Önal hakkında kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu
raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Komisyonumuz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci Birleşiminde üye seçimiyle
görevlendirilmiş, 14.1.2004 tarihinde ise ilk toplantısını yaparak komisyon
organları belirlenmiştir. O tarihten komisyon çalışmalarımızın bittiği, raporun
hazırlandığı 27.5.2004 tarihine kadar, olağanüstü bir gayret ve mesai
harcanmıştır. Bu süre içerisinde 40 civarında tanık ve ilgili dinlenilmiş,
komisyonda görevli uzmanlarımızla birlikte, mesai mefhumu gözetilmeksizin, çok
titiz bir çalışma sonucunda bu rapor hazırlanmıştır.
Yeri gelmişken, bizimle
ve bizden ayrı olarak 16, hatta, 18 saat çalışıp, komisyon çalışmalarımıza
katkı sağlayan görevli uzman ve çalışanlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, komisyon üyesi bir milletvekili olarak şunu ısrarla
vurgulamak isterim ki, gece gündüz çalışan komisyonumuzun, siyasal tarihimize
adı gibi ak bir sayfa açan Adalet ve Kalkınma Partimizin, hiçbir zaman, devri
sabık yaratmak gibi bir düşünce ve gayreti olmamıştır.
İncelemelerimiz ve
çalışmalarımızda, bilgi ve belgeler ışığında, ilgili kişi, kurum, tanık ve
uzmanların görüş ve düşünceleri alınarak bir mahkeme titizliği ve
hassasiyetiyle çalışılmış, kişi ya da siyasetçi adları hiçbir zaman deklare
edilmemiştir. Bugün Meclis çatısı altında yer almayan siyasetçilerin yargısız
infazları asla yapılmamış, defalarca kendileri davet edilerek, saygı
çerçevesinde kendileriyle görüşülmüştür.
Komisyon çalışmaları
süresince, gizliliğe azamî oranda riayet edilerek, soruşturması yapılan
kişilerin haklarına azamî oranda saygı gösterilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyon çalışmalarımızda da gördük ki, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinin en büyük iki krizinin yaşanmasına giden yolda, komisyonumuzu
ilgilendiren konularda yapılanların ve yapılmayanların ne kadar etkili olduğu
görülmüş, ülke kaynaklarının birilerine nasıl peşkeş çekildiği, yağma Hasan'ın
böreği misali nasıl dağıtıldığı üzüntüyle müşahede edilmiştir.
Komisyonumuzca dinlenilen
tanıkların ifadelerinde beyan ettikleri birkısım hususlar ise -açık söylüyorum-
milletimiz adına dehşetle dinlenilmiştir.
Burada bir örnek vermek
istiyorum, işin vahametini anlatabilmek açısından. Bu kredilendirme süreciyle
ilgili, kredilerle ilgili, şube müdüründen genel müdüre kadar birkısım
arkadaşlarımızı dinledik ve Halk Bankası mensuplarına bu kredilerin neden ve
nasıl verildiğini sorduk. Şimdi, başlıyoruz. Şube müdürünü çağırdık, sorduk:
"Sayın müdür, bu kredileri, bu istihbarat raporuna göre nasıl olumlu
görüşle teklif ettin?" Cevap: "Efendim, biz, bunu teklif ederiz; ama,
neticede bizim krediler müdürümüz, bu teklifi inceler ve yönetime sunar. Onun
için, bu teklifin fazla bir önemi yoktur." Krediler müdürüne soruyoruz:
"Sayın müdür, bu kredileri uygun görüşle nasıl yönetim kuruluna havale
ettin?" Cevap: "Efendim, biz, şubeden olumlu görüşle gelen teklifi
çok fazla incelemeyiz. Uygun görüş kaşesini basar, yönetime göndeririz."
Yönetim Kurulu üyesine soruyoruz: "Sayın Kurul üyem, siz, bu kredi için
nasıl olumlu oy kullandınız?" Cevap: "Efendim, biz, haftada bir kez
toplanırdık. Yaklaşık 200 dosya görüşürdük. Çok fazla bakma fırsatımız olmazdı.
Üstelik, bu dosyalar 48 saat önce bize gelmesi gerekirken, çoğu zaman dosyayı
Yönetim Kurulunda görürdük. Yönetim Kurulu Başkanı uygun görürse, biz de olumlu
oy kullanırdık." "Peki, bu 200 dosyanın kaç tanesi yüksek montanlı
krediydi?" Cevap: "3 veya 4." "Peki, bu dosyaları da mı
incelemezdiniz?" Cevap: "Evet." Kredilerden sorumlu genel müdür
yardımcısına soruyoruz: "Nasıl verildi bu krediler?" Cevap:
"Efendim, şube tarafından, krediler müdürlüğü tarafından bu talepler en
ince ayrıntısına kadar incelenirdi. Ayrıca, Yönetim Kurulu kararıyla bu
krediler verilirdi." Genel Müdüre soruyoruz: "Bu krediler nasıl
verildi?" Cevap: "Efendim,
oybirliğiyle verildi. Tüm krediler bizde oybirliğiyle çıkardı. Üstelik, bu
krediyi kullandırmaya yetkili olan, şube müdürüdür. En son söz de, şube
müdürüne aittir. Her ne kadar, biz, Yönetim Kurulu olarak, bir kredi hakkında
olumlu karar alsak bile, o krediyi kullandırıp kullandırmamak tamamen şube
müdürünün yetkisindedir."
Görüyorsunuz sayın
milletvekilleri, krediler nasıl veriliyor, istihbarat raporları nasıl
değerlendiriliyor! Bu arada, bu kişilere "bu krediler kendi paranız
olsaydı, bu istihbarat raporuna göre borç verir miydiniz" diye
sorulduğunda ise, hiçbirisinden, maalesef, cevap alınamadı.
Diğer bir örnek; vatandaş
geliyor diyor ki: "Benim bir petrol istasyonum var; ayrıca, küçük çaplı
dağıtım işi yapıyorum; ancak, depolama tesisi kurmayı düşünüyorum..." Dikkat
edin "düşünüyorum" diyor. Bu "düşünüyorum" ibaresi aynen,
istihbarat raporunda da aynı şekilde geçiyor. Düşünüyor. "Nerede
kuracağıma da karar vermedim. Yalnız, benim ipotek verecek gayrimenkulum yok.
İki adet bina inşa ediyorum. Bu binadaki daireleri sattıkça borcumu ödeyeceğim.
Bana 5 000 000 dolar kredi verin, ben öderim." Bu söylediklerim,
istihbarat raporunda geçen sözler arkadaşlar, burada yapılan şifahî konuşma
değil. Bu rapora göre, vatandaş 5 000 000 doları alıyor, bir sene sonra tabiî
ki kredi ödenmiyor. Ne olacak?.. Al sana bir kredi daha...
Yine bir örnek: Halk
Bankası vatandaşın birisine kredi veriyor. Allah var belki de en iyi niyetle
verilen kredilerden birisi bu; ancak, firmanın verdiği ipotekler sahte. Bir
şekilde tapuda sahte ipotek tesis edilmiş ve firma kredilendirilmiş. Peki,
banka ne yapmış? Kredi müşterisi olan ve yine milyonlarca dolar batık kredi
verdiği -bu şahıs üstelik daha sonra çete kurmaktan yargılanıp mahkûm olmuş- bu
vatandaş, kiraladığı özel uçakla sahte tapu işlemlerini yapan tapu memurunu
Ankara'ya getiriyor, otelin birisine çekiyor ve ifade alıyor. Bu konuda yorum
yapmak istemiyorum; kararı siz sayın milletvekillerinin ve yüce milletimizin
takdirine bırakıyorum.
Örnekler o kadar çok ki,
müracaat tarihiyle aynı günde verilen krediler, olumsuz istihbarat raporlarına
rağmen verilen krediler, neler neler. Peki, burada eski bakanların günahı ne?
Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halk Bankasının bağlı olduğu bakanlarımızın,
soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması...
BAŞKAN - Sayın Karapınar,
bir saniyenizi rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
oturma düzenimiz, sayın üyelerin yüzlerini Divana dönmeleri şeklindedir. Bir
de, Türkiye'yi çok büyük bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin
kapanmasına, milyonlarca insanımızın işine son verilmesine neden olan bir
dönemin yargılanması yapılıyor. O nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle,
sayın konuşmacıyı dinlemelerini rica ediyorum.
Buyurun Sayın Karapınar.
TELAT KARAPINAR (Devamla)
- Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halkbankasının bağlı olduğu bakanlarımızın,
soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması,
dedikodulara göre hareket ederek soruşturmaların sürüncemede bırakılması ve bu
şekilde birçok ceza temennisinden dolayı zamanaşımı süresi geçirilerek
yargılanmalarına engel olunması, cumhuriyet savcılığınca istenen izin yazısına
cevap verilmediği gibi, bu dosyaların geri çekilerek, izin verme veya vermeme
konusunda hiçbir işlem yapılmamasıdır.
Değerli milletvekilleri,
kuruluş amacı esnafa ucuz kaynak aktarmak olan Halk Bankasının kaynakları üç
beş kişiye peşkeş çekilerek, banka, kuruluş amacından da uzaklaştırılmıştır.
Yine, zamanın bakanı
Güneş Taner tarafından, usulsüz kredilerde sorumluluğu bulunan kişilerin
bankacılık yetkisinin kaldırılması ve görevden alınmasıyla ilgili, biraz da
sert bir ifadeyle yazılan yazıya rağmen sorumlular göreve devam ettirilmiş,
zararların katlanarak artmasına neden olunmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sözlerinizi
tamamlar mısınız Sayın Karapınar.
Buyurun.
TELAT KARAPINAR (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasetimizin temizlenmesi, siyasî
ahlak anlayışımızın gelişmesi ve insanımızın siyasîlere güven duyabilmesi için,
hepimizin sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi gerekir.
Bu komisyon raporu, ülke
kaynaklarımızın, yatırımların, istihdam sorununun önümüzde durduğu günümüz
Türkiyesinde, ülke kaynaklarının nasıl birilerine peşkeş çekildiğinin,
yolsuzlukların ve yolsuzluk ekonomisinin nasıl işlediğinin bir resmidir.
Sözlerime son verirken,
öncelikle, komisyon çalışmalarımız esnasında ilgi ve desteklerini esirgemeyen
Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, komisyon başkan ve üyelerimize ve
komisyon çalışmalarında emeği geçen herkese teşekkür eder, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karapınar.
İkinci söz, Yalova
Milletvekili Sayın Şükrü Önder'e aittir.
Buyurun Sayın Önder.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sunuşuma başlamadan önce, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina'nın ve eski belediye
başkanlarımızdan Abdurrahman Oğultürk'ün kaybı, gerçekten, bizleri son derece
üzmüştür. Her iki siyasetçimizin ailesine başsağlığı diliyorum, sizlere
başsağlığı diliyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, az evvelki konuşmacı arkadaşımız, (9/3) esas sayılı Soruşturma
Komisyonunun nasıl toplandığını ve ne şekilde göreve başladığını kısaca izah
ettiler. Ben, onun haricinde, değinmediği, özellik arz eden bazı konulara
girmek istiyorum; ki, bizim görevimiz, komisyonun görevi, Devlet eski
Bakanlarımızdan Sayın Hüsamettin Özkan ile Recep Önal'ın olaylardaki
sorumluluğu konusundaydı; ben, bunlara değinmekle yetineceğim. Ancak, bunlara
değinmeden önce, Halk Bankasının anastatüsünü, çok kısa ve öz olarak izah etmek
suretiyle bilgilerinizi tazelemek istiyorum.
Halk Bankası A.Ş.'nin
anastatüsünün 4 üncü maddesinde, diğer bazı görevlerinin yanı sıra, esnaf,
sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ve diğer sanayi kuruluşlarını
kredilendirmek, aynı zamanda küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünün Kalkınma
Bankası görevini de yürütmek üzere kurulduğu ifade edilmiştir.
Banka, bu temel amacı
gerçekleştirmek için, ticarî krediler dışında kullandırdığı ihtisas
kredilerini, kooperatif kredileri, sanayi kredileri ve fon kredileri şeklinde
üç grupta toplayıp kullandırmaktadır.
Özellikle, 1996 yılından
itibaren Banka Yönetim Kurulunca yapılan çalışmalarda, Yönetim Kurulu
üyelerinden ticarî kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı Yönetim Kuruluna
şöyle bir teklif götürüyor: Kredi tahsis işlemlerinde, banka menfaatları
doğrultusunda, banka içmevzuatında belirtilen kriterler dışında, Yönetim
Kurulunca istisnaî kararlar alınması talebine dair önergesi okunup inceleniyor
ve 4.12.1996 tarihinde bu talep uygun görülerek karar altına alınıyor. Alınan
kararın özelliği nedir -zaten, 1996 yılından sonra, Banka, tabiri caizse,
tökezlemeye başlamıştır- kararın özelliği şudur: İçtüzük hükümlerinin dışında,
Yönetim Kurulunca yapılan kredi tahsis işlemlerinde bilanço ve diğer malî
tablolar üzerinde hazırlanmış kriterlerin yetersiz kalması durumunda, somut
olayın niteliğine uygun olarak, Banka menfaatlarının gerektirdiği şekilde,
işletmenin teknolojisi, istihdam yaratma gücü ve ihracata dönük faaliyetleri
ile işletme sahiplerinin işletmedış yatırımları, mal varlıkları ve gelirlerinin
de değerlendirmede dikkate alınması öneriliyor. Bunun gibi "Bankamız
menfaatları açısından bankaiçi mevcut düzenlemelerle belirlenen kriterlerin dışında
değerlendirme yapılmasının gerekli olduğu; istisnaî hallerde, somut olaya özgü,
banka içmevzuatında belirtilen hükümlerden farklı olarak, Yönetim Kurulumuzca,
istisnaî kararlar alınabilmesi uygun görülmüştür" deniliyor ve bu kararlar
uygulamaya konulmaya başlanıyor. Ancak, 1996 yılında, Yüksek Denetleme
Kurulunca yapılan teftişte, bu uygulamanın yanlış olduğu gündeme getiriliyor ve
şöyle deniliyor: "Yönetim Kurulunun bu kararından sonra, firmaların
bilanço, gelir tablosu ve diğer malî tablolara göre hazırlanan rasyolara ve
verilere bakılmaksızın, sübjektif değerlendirmelerle, her firmaya kredi
verilebilecektir. Bunun en somut örnekleri, firma bazında incelemeler bölümünde
tek tek incelendiği gibi, 1997 yılında ödeme güçlüğü çeken ve kanunî takibe geçen
firmaların malî tabloları incelendiğinde, firmanın brüt satış tutarı tek başına
Bankaca verilen kredileri karşılamaktan uzakken, istihbarat raporunda firmanın
onbeş yirmi bankadan kredi kullandığı görülmektedir. Ayrıca, istihbarat
raporlarında, firmanın ve ortaklarının çok sayıda protestosu ve karşılıksız
çeklerine rastlanması normal bir olay gibi değerlendirilmekte ve firmalar, bu
karar doğrultusunda kredi alabilmektedir." Bu karar uygulamaya geçince,
Bankada neler oluyor; firmaların, Banka usul ve mevzuatlarına aykırı olarak,
çok kısa sürede, bir iki gün içerisinde kredilendirme imkânı çıkıyor. Bugün,
hangi bankaya giderseniz gidin, bir kredi kartı isteyin, bunun size intikali,
kefili mefili de dahil olmak üzere, bir hafta, on günden evvel dönmeyecektir;
ancak, milyon dolarlarla ifade edilen krediler, bir iki gün içerisinde -az
evvel Ankara Milletvekilimizin de izah ettiği gibi- şahıslara tevdi
edilebilmektedir; nakit kredilerin vadelerinde ödenmemesi üzerine kredilerin
gayri nakdî krediye çevrilmesi ve firmaların yurtdışından sağladığı kredilerle
nakdî kredinin kapatılmasıyla artan kurlar ve tahakkuk eden faizler sonucu
kredinin artması; firmaların yurtdışından sağladıkları kredilerin garantisi
olarak talep edilen dövize natık teminat mektupları ve aval kredilerin çok
kolay bir şekilde kullandırılması; grubun tüm firmalarına kredi kullandırılması
nedeniyle, bir firmanın ödeme güçlüğü içine düşmesinin tüm grubu etkilemesi;
kullandığı kredileri vadelerinde ödemeyen firma ortaklarının kurduğu başka
firmalara yeniden kredi verilmesi; kredilerini vadesinde ödemeyen firmanın
borçlarını devralan şirketlere yeniden kredi verilmesi; kredi alacaklarının
zamanında tahsil ve tasfiyesi için gerekli rasyonel tedbirlerin alınmaması;
takipteki alacakların tahsil ve tasfiyesi için usul ve mevzuatdışı yollara
başvurulması -ki, yine, Ankara Milletvekilimizin dediği gibi, devletin valisi,
mahkemesi, hâkimi, savcısı varken, Halk Bankası Genel Müdürlüğü yetkililerinin,
özel uçak tutmak suretiyle, özel kişiler tarafından, bazı kişilerin sorguya
alınması konusu; bu yollara tevessül edilmesi- Bankanın bünyesini sarsmıştır.
Tabiî, bunun sonucunda,
özellikle 1996 yılından itibaren, takipteki kredilerin oranı yüzde 4,3 iken,
2000 yılında yüzde 10'a ulaşmıştır. Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk
Bankasının 1996 yılı faaliyetleri hakkında düzenlediği raporunda, Banka
yöneticilerinin mevzuata aykırı uygulamaları eleştirilerek, 14 konuda temennide
bulunulmuştur. Hazine Müsteşarlığı, almış olduğu bu temennileri, bağlı olduğu
Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'e göndermek suretiyle, Bankanın ilgili olduğu
Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan'a göndermiştir.
Aziz milletvekilleri,
ihtilaf burada başlamıştır. Sayın Özkan'a bu raporlar geldikten sonra -ki,
bankalar yeminli murakıplarının göndermiş olduğu raporlar direkt savcılığa
gönderiliyor- Sayın Özkan burada konuya itiraz ediyor "bu konuda yetkili
biziz, benim Bakanlığımdır, direkt savcılığa gönderilmemesi gerekir, hukuken
geçerliliği yoktur" diyor. Aslında, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine
göre, aynı zamanda cumhuriyet savcılığına göndermekle, ihbarcılık görevini de
yerine getirmiş oluyor.
Bankalar Yeminli
Murakıplar Kurulu Başkanı ile Genel Müdür Sayın Yenal Ansen arasında geçmişten
kaynaklanan birtakım husumetler yavaş yavaş gündeme gelmeye başlıyor. Çünkü,
Bankalar Yeminli Murakıplar Kurul Başkanı ve Sayın Ansen, ikisi birlikte, Halk
Bankasında görev yapan kişiler; ancak aradan zaman geçtikten sonra birisi Kurul
Başkanı, birisi Genel Müdür olarak karşı karşıya geldiğinde birtakım
hesaplaşmalar olduğu iddia ediliyor ve gerek Bankalar Yeminli Murakıplar
Kurulunun hazırlamış olduğu raporlar gerekse Yüksek Denetleme Kurulunun
hazırlamış olduğu raporlar, Sayın Hüsamettin Özkan tarafından "tarafsızlık
ilkesine uygun değildir" gerekçesiyle, Başbakandan onay alınmak suretiyle,
iki kez ayrı ayrı zamanlarda incelettiriliyor ve kendi almış olduğu onaylarda
dahi, inceleyen heyetler, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun ve Başbakanlık
müfettişlerinin yapmış olduğu işlemlerin doğru olduğunu, objektif olduğunu,
tarafsız ve ilkeli olduğunu savunuyorlar. Ancak, bununla da yetinmiyor Sayın
Özkan, başka bir gerekçe sunuyor, sunduğu gerekçe şu: Kendi Danışmanı Sayın
Bedri Eşsiz, Bankalar Yeminli Murakıbı Vedat Aksu ve Merkez Bankası İdare
Meclisi Üyesi Aytekin Tece tarafından yazılıp, Sayın Bakana iletilen 3 tane
şikâyet mektubu var. Bu şikâyet mektubunda da, bankalar yeminli murakıplarının
tarafsız olmadığını ve kasıtlı davranıldığını iddia ediyorlar ve özellikle Halk
Bankasını denetleyen Mustafa Ekim ile
Zafer Dedemen'in -ki, Halk Bankasının
yeminli murakıplarıdır- baskı altına alındığını ve bu baskı sonucunda bu
şekilde rapor verdiklerini ifade ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız Sayın Önder.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) -
Komisyonumuz, bu kişileri de çağırdı ve özellikle Zafer Dedemen ve Mustafa
Ekim'le yapmış olduğumuz görüşmelerde, böyle bir baskıya maruz kalmadıklarını,
görevlerini gereği gibi yaptıklarını, hiç kimseden emir ve talimat
almadıklarını çok açık bir şekilde ifade ettiler; fakat, burada dikkati çeken
ayrı bir konu var, onu bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Eski Bakanımızın
Danışmanı Sayın Bedri Eşsiz, kendisine sorduğumuzda, bazı konuları
aktardığımızda, hiçbir konuyu bilmediğini, Sayın Hüsamettin Özkan'ın kendisine
bu konuları danışmadığını, özellikle bu gelen-giden dosyalarla ilgili
danışmadığını çok açık ve kesin bir dille ifade ettiler; ancak, ne gariptir ki,
kendisi askerken, silah altındayken, henüz terhis olmadan Sayın Bakana yazmış
olduğu ihbar dilekçesinde veyahut da şikâyet mektubunda, Bankada geçen bütün
olayları A'dan Z'ye kadar detaylı bir şekilde anlatmak suretiyle, bütün
konulara vâkıf olduğunu ifade ettiğini belirtiyor. Kendisine sorduğumuzda, bize
en son "ben bu raporu kendi irademle yazmadım, Sayın Bakanın isteği
doğrultusunda yazdım verdim" demesi suretiyle, Sayın Özkan'ın iddia etmiş
olduğu hususlar çürütülmüş oldu.
Geçmişte bu raporların
usule uygun olmadığı ve Hazine Müsteşarlığınca işleme konulması gerektiği ifade
edilmişti. Sayın Güneş Taner'in, yapmış olduğu uyarılarda "Bankalar
Kanununun 62 nci maddesi gereğince Banka Yönetim Kurulunu görevden almanız
gerekir, imza yetkisini almanız gerekir" demesine rağmen, Sayın Özkan, bu
konuda da hukukî bir gerekçe sunmak suretiyle -kendisine göre- almıyor ve
Bankanın zarara uğratılmasının devamını sağlamış oluyor.
Keza, aynı şekilde, Sayın
Güneş Taner'den sonra gelen Devlet eski Bakanımız Recep Önal da, aynı
dosyalarla ilgili olarak, soruşturmaları, bizim tespit etmiş olduğumuz süreler
içerisinde mümkün mertebe uzatmak suretiyle, dosyaların âdeta akamete
uğramasını sağlıyor ve 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasayla, bazı
dosyalar ertelemeye giriyor, bazı dosyalar takipsizlik kararıyla karşı karşıya
kalıyor. Devlet eski Bakanımız Sayın Recep Önal, savunmasında şunu ifade
ediyor: "Ben Bakanım, benim altımdaki işler nasıl yapılır, onu
bilemem." Ancak, kendisi çok iyi bir bürokrat, deneyimli bir bürokrat;
bunu da biliyoruz. Anayasanın 112 nci maddesinin ikinci fıkrasında, bu konuda
"her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki
işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur"
denilerek kesin hükme bağlanmıştır. Sayın Bakan, emri altındaki çalışanlar için
"onlar öyle yapmış, benim bundan haberim yok" demesi suretiyle
kendisini bazı sorumluluklardan kurtaracağı görüşü bize göre yanlıştır;
sorumluluğu vardır. Gel-git olaylarını burada tek tek maddeler halinde
açıklamak istemiyorum; çünkü, çok zaman kaybına neden olacaktır.
Komisyonumuzun yapmış
olduğu araştırmalarda, her iki bakanın da sorumluluklarının olduğu inancıyla
dosyayı tanzim ettik, Yüce Meclisin huzuruna sunduk; takdir Yüce Meclisindir.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Önder.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü söz, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın.
Buyurun Sayın
Yalçınbayır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, vefat eden değerli eski
milletvekillerimizin ailelerine, bağlı bulundukları siyasî partilere, Türk
Milletine ve seçmenlerine başsağlığı diliyorum. 20 nci Dönemde beraber
çalıştığımız merhum Piriştina'nın ve diğer milletvekilimizin aziz hatırası
önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, Meclis soruşturması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
yollarından biri. 1924 Anayasasında "Meclis tahkikatı" adıyla yer
almış, 1961 Anayasasında, 90 ıncı maddede "Meclis soruşturması" ve
1982 Anayasasında da "Meclis soruşturması" olarak yer almış
bulunuyor.
Meclis soruşturması,
Başbakan ve/veya bakanların görevleriyle ilgili cezaî sorumluluklarının
araştırılmasını sağlayan, yargısal bir denetim aracıdır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu denetim yolunda, siyasî kriterlere göre değil, ancak, hukukî
kriterlere göre karar verir ve soruşturma, çok özel bir rejimle düzenlenmiştir,
genel hükümlerden çok farklıdır. Bundaki amaç, düzmece soruşturmalardan,
düzmece iddialardan Başbakanı ve bakanları korumak ve yasama meclisine bu
konuda inisiyatif vermektir. Anayasada da kesin süreler konulmuştur; bunun
amacı, işin savsaklanmamasıdır, bunun amacı, kişiyi uzun süre soruşturma
tehdidi altında bırakmamaktır, masumiyet karinesinin gereğini yapmaktır, adil
yargılanma hakkına saygı göstermektir ve yine, aynı suçtan iki kez yargılanma
yasağı ilkesine bağlı olmaktır.
Sayın milletvekilleri,
Meclis soruşturmasında, önerge Mecliste görüşülüyor, kabul ediliyor veya
reddediliyor. Kabulü halinde komisyon kuruluyor, Yüce Divana sevkine gerek olup
olmadığı konusunda kararını veriyor. Yüce Divana sevk edildiğinde, Anayasa
Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılıyor.
Yüce Divana bugüne kadar
sevk edilen dosya sayısı 11 ve bunların 3'ü cumhuriyetin ilk yıllarında.
Birincisi, Bahriye Nazırı İhsan Eryavuz'un, Havuz-Yavuz davası nedeniyle
yargılanması. Burada, Yavuz Gemisinin tamiri için sözleşmenin değiştirilerek
Hazineye zarar verilmesi iddiasıyla yargılanıyor, iki yıl hapse mahkûm oluyor.
Onunla birlikte Yüce Divanda yargılanan tek milletvekili, Bilecik Milletvekili
Dr. Fikret Bey de, dört ay hapse mahkûm oluyor.
İkinci dava, Ticaret
Bakanı Cenani Beyle ilgili; görevi kötüye kullanmaktan açılmış. Cenani Bey, un
ve zahire fiyatlarındaki artış nedeniyle, 500 000 liraya alınan mısırları,
zamanında gerekli yerlere dağıtmamak suretiyle görevini kötüye kullandığı, ucuz
fiyatla teklife rağmen yüksek fiyatla buğday aldığı için yargılanıyor, o da bir
ay hapse mahkûm oluyor ve belli bir süre memuriyetten men ediliyor.
Mahmut Muhtar Paşa,
Osmanlı döneminden Bahriye Nazırı, 1910 yılında Denizyollarına alınan gemiyle
ilgili usulsüzlük nedeniyle mahkûm oluyor, tazminat ödüyor.
Suat Hayri Ürgüplü,
1948'de oybirliğiyle beraat ediyor.
1965'te Mehmet Baydur
beraat ediyor.
Millî Güvenlik Kurulunca
oluşturulan soruşturma komisyonları sürecinde 4 bakan yargılanıyor; Hilmi
İşgüzar, Tuncay Mataracı, Şerafettin Elçi mahkûm oluyor, Selahattin Kılıç
beraat ediyor.
1985'te İsmail Özdağlar,
görevi kötüye kullanmaktan mahkûm oluyor.
Son dava; otoyollar
davasında Safa Giray ile Cengiz Altınkaya, görevi kötüye kullanmaktan
yargılanıyor ve beraat ediyor.
İsnat edilen suçun türü,
genellikle 240 ıncı madde, 230 uncu maddeyle ilgili. 11 dosyada, 12 bakan, 1
milletvekili olmak üzere, 13 kişi yargılanmış; 5 beraat, 8 mahkûmiyet kararı
verilmiş.
Soruşturma önergeleriyle
ilgili olarak geriye dönüp baktığımızda; 1965 ile 1980 arasında 307 tane
soruşturma önergesi verilmiş; bunların 279'u 1980 sonrasına devretmiş.
Soruşturma önergelerinin
verildiği dönemlere bakıyoruz, siyasetin en kızıştığı zamanlar: 1965-1969 arası
84 tane, 44'ü geri çekilmiş; 1977-1980 arası 69 tane, 30'u geri çekilmiş. Bu
sürede, sadece birinde, Sayın Mehmet Baydur 1965 yılında yargılanmış ve beraat
etmiş.
80'li yıllara geliyoruz
ve bu yıllarda da, 1987-1991 arası 28; siyaset yavaş yavaş tırmanıyor; tabiî
ki, muhalefetin girmesiyle birlikte denetim de artıyor. 1995 ile 1999, 25 tane
ve ondan sonraki süreç başlıyor ki, bunun önemli tanıklarından birisiyim.
1995-1999, 20 nci Dönem, 46 soruşturma önergesi, 2 773 tane milletvekili imzası,
hiçbirinde imzam yok; 11 geri alma, 22 komisyon ve 15 komisyon raporunun devri;
bunlara biraz sonra gireceğim. İddialar, görevi kötüye kullanma -kırk ambar
suçu, her şeyi bunun içine atabilirsiniz- görevi ihmal ve tabiî ki, nitelikli
olanlar da şüphesiz ki var; ama, fevkalade sınırlı.
1999-2002, 21 inci Döneme
bakıyoruz, yine 290 imza, 5 önerge, 15 de devir var ve Meclis devamlı bunlarla
meşgul, Meclis sanki mahkeme, 20 nci Dönem, 21 inci Dönem ve 21 inci Dönemde,
soruşturma önergelerinin kabulü ve oylamasının gizli olması sonucu, 2 komisyon
kuruluyor, Koray Aydın ve Bostancıoğlu'yla ilgili ve reddediliyor.
22 nci Döneme geliyoruz;
10 soruşturma önergesi, biri geri çekildi, 521 imza ve yine imzam yok.
Bakıyoruz, 20 nci Dönemde
55 bakan -3'ü başbakan, 52 bakan- hakkında.
Şimdiki dönemi de hep
beraber yaşıyoruz. Şu anda 4 komisyon var.
1965'ten bugüne kadar 424
soruşturma önergesi verilmiş; 3 685 imza verilmiş; bunların birçoğu sonra geri
çekilmiş ve sadece dikkati çeken, 1965'teki önerge; Yüce Divana sevk. Bu sürece
baktığımızda, Sayın Demirel ile ilgili 91 önergenin verildiğini, 17'sinin
reddedildiğini...
20 Haziran 1984'te, Özal döneminde, önergedeki imza sayıları Anayasaya
uygun olmadığı için, verilen sürede de tamamlanmadığından, 270 soruşturma
önergesi ortadan kaldırılmıştı; 73'ü işlemden kaldırılıyor, sadece 1'iyle
ilgili komisyon kuruluyor, onda da Yüce Divana sevke gerek olmadığına karar
veriliyor. O süreç nedir; o süreç de demokratik parti sürecidir; yani,
siyaseten verilen önergeler. Sayın Ecevit hakkında 42 önerge veriliyor. Sayın
Yılmaz 12, Tansu Hanım 7, Erbakan 7, Sayın Baykal için de 6 önerge var ve
bunlar da 1984'te kaldırılan. Birçok başbakan ve bakan bunların muhatapları.
Biz, siyasetin tırmandığı
süreçlerde bunların çok verildiğini görüyoruz. Dava suretiyle siyasetin
yapıldığının açık delili. 1965-1969, 84; 1969-1973, 23; 1977-1980, 69;
1995-1999, 46...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Yalçınbayır, buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla)
- Burada, soruşturma dosyalarından, dosyalara, dosyalar savaşına giriyoruz ve
siyasî literatürümüze geçen tabirleri hatırlıyoruz: "Sütten çıkmış ak
kaşık." Kim yaptı bunları? Kimler dedi? "Çamurun üstünde
oturmayız"; "aklama paklama." Varan komisyonları: "Varan 1:
TEDAŞ"; "varan 2: TOFAŞ", "varan 3: Malvarlığı",
"varan..." Sonra yok; çünkü, 53 üncü hükümet gitti, 54 üncü hükümet
kuruldu; sütten çıkmış ak kaşık oldu!
Gensorular veriliyor;
siyaseten, devleti zarara uğrattığı, görevi kötüye kullandığı iddialarıyla.
Azınlık iktidarını dışarıdan destekleyen bir parti gensorulara "ret"
veriyor. -Siyasî tercihi- ama, aynı konudaki soruşturmalara "kabul"
veriyor. Gensorulara "ret"; soruşturmalara "evet." Bu ne
çelişki allahaşkına!
Komisyonda yaşananları da
gördük. Aklamaları paklamaları gördük; baskıları gördük, milletvekillerinin
imzalarını çekmeleri hususunda yönetimlerin taleplerini gördük. Yaşadık
bunları. Birçoğumuz burada yaşadı; ama, yeni arkadaşlarımız bu süreçleri belki
basından izlediler. Denetimde ciddiyetsizlik önergeleri verildi. "Siz
önergenizi geri alın, biz de geri alalım" denildi; imzalar habire çekildi;
pazarlıklar yaşandı. Bunun dönemsel tahliline bakıldığında, bu önergelerin
genelde siyaseten verildiği görülüyor ve önergelerin verilme tarihleri,
karşılıklı olarak, (A) partisinden (B) partisine, B'den C'ye, birbirini takip
eden günlerde verilen önergeler ve bu önergelerde kendi parti gruplarının
dışında hareket eden milletvekillerine kendi partilerinin nasıl baktığını da
hep beraber biliyoruz; bunları da yaşadık. Onlar hukukçu görüşleriyle karar
verdiler; ama, partileri tarafından, hem görüşleri hem de hukukçu kimlikleri
nedeniyle kınandılar.
"İmzanı geri
al" dediler. Ben hukukçuyum, yirmibeş senelik meslekî bilgi ve tecrübemi
buraya aktarıyorum dediğimde "biz burada hukuk yoluyla siyaset yapmıyoruz,
biz burada siyasetçiyiz" dediler. Oysa soruşturmalar ve cezaî sorumluluğa
doğru gidecek araştırmalar, mutlak surette hukukçu kimliğiyle yapılmak zorunda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Yalçınbayır, sözlerinizi tamamlar mısınız.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Siz sözlerinizi
toparlamaya çalışın.
Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Yüce Divana sevk kararı... Bu sevk kararı,
kesin bir karar, geriye dönüşü mümkün olmayan bir karar. Peki, sevk etmeme
kararı ne; bu, bir nevi takipsizlik kararı ve kovuşturmaya yer olmadığına
cumhuriyet savcısı nasıl karar veriyorsa, Yüce Divana sevk etme yetkisine,
tekeline sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de buna karar verebilir. Bu
karardan sonra, ancak, yeni delil, sonuca etki edecek, geçmiş dönemde elde
edilemeyen nitelikte delil varsa, yeni bir soruşturma önergesi verilebilir,
aksi mümkün değildir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarihine, hatta 1876'dan bu yana bakıldığında, bunun dışında
davranılmamıştır, bir teamül yaratılmıştır. Teamüller de, parlamento hukukunun
ayrılmaz bir parçasıdır. Bu teamüle göre, hakkında önerge verilen bir kişi
hakkında aynı olayla ilgili olarak ikinci önerge verilmemiştir. Buna aykırı
olarak 20 nci Dönemde yaşananlar oldu. Tansu Hanımla ilgili ikinci "mal
varlığı soruşturma komisyonu" kuruldu. O komisyon raporu üzerinde söz
almak istediğimde partinin yetkilileri "canım, böyle bir şey söylenir
mi" dediler. Bunları söyleyecek aynı düşünceye sahip olan Ahmet İyimaya'ya
söz hakkımı devrettiğimde, İyimaya dedi ki: "Bunlar kesinleşmiş
hükümlerdir. Meclisin geçmiş teamüllerini, yaptıklarını dikkate alın. Yeni bir
teamül, yeni bir içtüzük hükmü yaratma niteliğinde bir eyleme girişmeyin ve bu,
siyaseti kirletecek bir hadisedir." Nitekim, öyle oldu ve yeni delil
ortaya çıkmaksızın soruşturma önergeleri habire verilmeye başlanıldı.
Değerli milletvekilleri,
şüphesiz ki, cezaî kovuşturmada aynı suçtan iki kez yargılanmama veya
cezalandırılmama ilkesi, adil yargılanma hakkının bir sonucudur ve yeni Avrupa
anayasa taslağının önemli maddelerinden biridir. Hiç kimse, daha önce
yargılandığı ve beraat ettiği ya da hüküm giydiği bir suçtan dolayı tekrar
yargılanamaz ve cezalandırılamaz. Adil yargılanma hakkı, kanun yolları dahil,
ceza yargısının bütün aşamalarını kapsar. Bizim de yapmakta olduğumuz, bir
yargılamadır ve herkes, kendisi hakkında, kendisine yöneltilen herhangi bir suçtan
dolayı makul bir süre içinde yargılanmasını isteme hakkına sahiptir. Bunlar
yargılandı ve beraat etti; ama, gündemde, hâlâ bunlar sanık. Nerede masumiyet
karinesi ve hâlâ bu şekilde işlem görülüyor.
Burada Meclisin
teamüllerine dikkat edilmesini önemle vurgulamak istiyorum. Sürekli uygulama,
ikinci defa önerge verilmemesidir. Ortaya çıkan geleneğe uyulmak gerekir. Bu,
İçtüzükte yer almayan bir boşluğun da doldurulmasıdır; ama, siz, yorumla, bu
konuda bir daha yargılama yapılamayacağı hükmüne varabilirsiniz. Bu yorumun
delillerini, burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Biz, bu Mecliste,
gelenekleri yaratmak zorundayız. Çok kötü bir geleneğe doğru gidiyoruz; yeni
bir İçtüzük yaratmaya doğru gidiyoruz. Bu, şüphesiz ki, Yüce Divana sevkten
önce, anayasal yargıya tabi olacak bir işlemdir. Meclisin bu kararı, anayasal
yargıya tabidir. Buna dair, Anayasa Mahkemesince verilen, Süleyman Demirel'le
ilgili bir karar bunun örneğidir. Ama burada ama Anayasa Mahkemesinin İçtüzük
yaratma hükmündeki kararı aleyhine açılacak davada veya Yüce Divanda veya
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
soruşturmalarla ilgili hukuka uygun davranıp davranmadığı, şüphesiz ki,
değerlendirilecektir.
BAŞKAN - Sayın
Yalçınbayır, toparlar mısınız.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, son olarak şunu söylemek istiyorum.
Anayasanın 100 üncü maddesiyle ilgili, o dönemin anayasa yapımıyla görevli
komisyon başkanı şöyle diyor: "Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara
bağlandıktan sonra, eğer herhangi bir tahkikat yahut Yüce Divana sevk kararı
verilmezse, bu karar kesindir." Aslında, müessese, Türkiye'de dejenere
olmuştur. Bunun, yeniden, daha fazla dejenere olmasına, lütfen, yol açmayalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yalçınbayır.
Ankara Milletvekili Sayın
İsmail Değerli; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce, İzmir Belediye
Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina'nın ve Yenimahalle Belediye eski Başkanı ve
Ankara eski Milletvekili Sayın Abdurrahman Oğultürk'ün ailelerine, tüm
sevenlerine başsağlığı diliyor, Allah rahmet eylesin diyorum.
Değerli arkadaşlar,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal
haklarında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin vermiş oldukları önerge, 9.12.2003 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüş ve Meclis soruşturması
açılmasına karar verilmiştir. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci
Birleşiminde üye seçimi yapılmış, ben de bu komisyona üye seçilerek, komisyon
çalışmalarına katılmış bulunmaktayım. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu raporu üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 112 nci
maddesi gereğince şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, size,
öncelikle, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun konusunu
oluşturan Türkiye Halk Bankası AŞ'nin hukukî yapısıyla ilgili kısaca bilgi
vermek istiyorum.
Türkiye Halk Bankası,
8.6.1933 tarihli ve 2284 sayılı Kanunla kurulmuş olup, faaliyetine 1938 yılında
başlamış ve kamu bankalarıyla ilgili olarak çıkarılan 25.11.2000 tarihli ve
4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesine kadar bir KİT olarak faaliyetini
sürdürmüştür.
Soruşturma komisyonunun
görev konusu olayların geçtiği 1996-2001 yılları arasında, banka, 233 sayılı
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye göre düzenlenen banka
anastatüsüne göre faaliyetlerini sürdürürken, 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin "İlgili bakanlığın gözetim ve denetimi" başlıklı 40 ıncı
maddesine ve Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 3046 sayılı
Kanunun 21 inci maddesine göre, 2.7.1997 tarihinden itibaren, ilgili bakan
olarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'la
ilgilendirilmiştir. Banka, sermayesinin yüzde 99,9'unun hazineye ait olması
nedeniyle Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet
göstermekte ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Güneş
Taner'in de denetim ve gözetimi altında bulunmaktaydı; ayrıca, banka, statüsü
nedeniyle de, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Kambiyo Genel Müdürlüğüne bağlı ve
bankalar yeminli murakıplarının denetimine tabidir. Sorunun kaynağını oluşturan
bu ikili yapı, 26.12.2000 tarihinde, ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın bu görevinden ayrılması ve ilgili Devlet
Bakanlığına, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Recep
Önal'ın atanmasıyla ortadan kalkmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Halk Bankası AŞ, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname esaslarına göre faaliyetlerini sürdürdüğü için, kanun
hükmünde kararnamenin "Denetleme" başlıklı 39 uncu ve 72 sayılı
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci
ve 4 üncü maddeleri gereğince, Yüksek Denetleme Kurulunun, iktisadî, malî,
idarî, hukukî ve teknik açıdan sürekli olarak denetimi altında bulunmaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulunun bankanın faaliyetleri hakkında düzenlediği yıllık
raporlar, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük
Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince, ilgili
kuruluş ve bakanlıkların görüşleriyle birlikte KİT Komisyonunda
değerlendirilmekte ve kuruluşun bilançoları, kâr-zarar hesapları tasvip
edilerek yönetim kurulları ibra edilmekte ya da tasvip edilemeyerek ibra
edilememesine karar verilmektedir. Banka, ayrıca, bankalar yeminli
murakıplarınca malî bünye yönünden denetlenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Halk Bankası AŞ Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığına
Mayıs 1995'te Yenal Ansen ve ekibi atanmış; bu tarihten itibaren, banka
anastatüsünde, esnaf, sanatkâr ve KOBİ'lerin kalkınma bankası olduğu belirtilen
bankanın kredi politikasında köklü değişiklikler olmuş ve daha çok, holding ve
grup kredilerine yönelinmiştir.
Yüksek Denetleme
Kurulunun, bankanın 1996 yılı faaliyetleriyle ilgili hazırladığı 1996 yılı
Türkiye Halk Bankası AŞ raporunda, bankanın değişen kredi politikası eleştirilerek,
özellikle, firmaların yurtdışı finans kuruluşlarından sağladıkları uzun vadeli
kredilerin garantisi olarak, banka mevzuatına aykırı bir şekilde gayrinakdî
kredilerin çok kolay verilmesi uygulamasına son verilmesi temenni edilmiş ve
2'si personelle, 12'si kredilendirme işlemleriyle ilgili toplam 14 konuda,
banka yönetiminin mevzuata aykırı uygulamaları nedeniyle, konunun, Hazine
Müsteşarlığı bankalar yeminli murakıplarınca soruşturulması istenmiştir. Bu
sırada, bankada yıllık denetimlerde bulunan Hazine Müsteşarlığı bankalar
yeminli murakıplarının incelemeleri sonunda düzenledikleri 4 rapor, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner imzasıyla, 4.3.1998
tarihinde, bankanın bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir. Bu
raporların 3'ü yurtdışı harcırahlar ve yurtdışı temsilcilik harcamalarıyla,
diğeri de, bankanın kredi politikalarıyla ilgilidir.
Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner'in tüm yazılarına, bankanın bağlı olduğu
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın verdiği cevaplarda,
Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanının bankanın eski bir mensubu olduğu,
banka Genel Müdürüyle arasındaki husumet nedeniyle, denetimde bulunan
murakıplara baskı yaptığı ve murakıp raporlarının objektiflikten ve
tarafsızlıktan uzak olduğu dile getirilmiştir. Raporlarla ilgili gerekli
işlemler yapılmamıştır.
Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner, bankanın bağlı olduğu Devlet Bakanı
Hüsamettin Özkan'a yazdığı 16.11.1998 tarihli yazıda, savcılıklara gönderilen
raporlar hakkında bilgi verdikten sonra, 3182 sayılı Bankalar Kanununun 62/1
inci maddesi gereğince, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye
düşürecek nitelikte işlemleri tespit edilen 3 şube müdürü, Ticarî Krediler
Müdürü ile Genel Müdür dahil, 6 yönetim kurulu üyesinin imza yetkilerinin
kaldırılması istenilmiştir; bu talep, Hüsamettin Özkan tarafından kabul
edilmemiştir. Yine aynı şekilde, Recep Önal da, kendi dönemiyle ilgili olarak
gelen raporları işleme koymamıştır.
Değerli arkadaşlar,
bunlar cereyan ederken, biraz geriye gitmek gerekir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, salondan yüksek ses geliyor; o nedenle, konuşmacıyı rahat
dinleyemiyoruz.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- 1980 yılından sonra, ülkemiz, iç ve dış işbirlikçilerince, globalleşen dünya
düzenine uyum sağlamak için, bir nevi, soyulmuştur. 10 milyar dolar borç stoku,
bugün 300 milyar dolara ulaşmıştır. Hayalî ihracatlar, ithalatlar, vergi
kaçırmaları, KDV iadeleri ve usulsüz kredilerle, ülke, bir nevi, soyulmuştur.
Devletin bankaları eşe dosta peşkeş çekilmiş, özellikle 1991 yılından sonra bu
olaylar hızlanmış, "özelleştirme" adı altında, cumhuriyetin
birikimleri, yandaşlarına peşkeş çekilmiş ve bu hadiseler, günümüzde de
gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ülkenin gelirleri, bugün faiz ödemelerine dahi
yetmemektedir. İşsizlik alabildiğine artmış, nüfusun yüzde 15'i işsiz, 10 000
000 kişi açlık sınırının altında, 15 000 000 kişi açlık sınırında yaşamaktadır.
Her özelleştirme binlerce işsiz yaratmakta, ülke, IMF ve Dünya Bankasının
insafına terk edilmiştir. Çiftçi, memur, işçi, emekli perişan; üniversiteler
perişan; hastaneler perişan, sarf malzemeleri dahi alınamamakta; insanlar
günlerce muayene olamamakta, ilaç alamamakta; eğitim kurumları perişan; bütün
yük vatandaşın sırtına yüklenmiş, dolayısıyla, halk perişan.
Değerli arkadaşlar,
devletin bankalarından milyarlarca dolar hortumlanmış, devletin parasıyla
devletin bankaları ve diğer kurumları alınmış, içi boşaltılmış, halkın
birikimleri yok edilmiştir. Millî gelirin yüzde 80'i nüfusun yüzde 20'sine
peşkeş çekilmiş, yüzde 20 gelir ise nüfusun yüzde 80'ine gitmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Değerli, sözlerinizi tamamlar mısınız.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, tablo bu. Bunlar yetmezmiş gibi, bu parayı götürenler
zevk ve sefa içerisinde yaşamakta, fabrikaları, uçakları, köşkleri, yatları,
antikaları, sınırsız gayrimenkulleri bulunmaktadır. Bugüne kadar gelen sağ
iktidarlar ise, her seferinde, vergi afları, kambiyo afları ve suç işleyenlere
af çıkarmakta, insanları suça teşvik etmektedir. Devleti yönetenler görevlerini
yeterince yapmamış; her gelen yönetim, bir önceki yönetimi suçlamış, kendi
yandaşlarını kollamış; siyaset-mafya-ticaret iç içe girmiş, demokratik kurallar
bir yana bırakılmış "demokrasi" diye diye halk perişan edilmiş;
hırsızlık, yolsuzluk yapanlar kollanmış; zaman zaman, özel aflar çıkarılmış ve
bu aflar bugün de çıkarılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bazı
bakanlar, belediye başkanları için özel aflar çıkarılmaktadır. Bugüne kadar,
kim ne yaptıysa yanına kâr kalmıştır. Her iktidar, yandaşları için özel yasalar
çıkarmaktadır. 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasa ve geçen hafta bu
Mecliste bazı belediye başkanlarını ve siyasîleri kurtarmak için çıkarılan
yasalar, çıkarılan vergi yasaları, bunlara örnektir.
Değerli arkadaşlar,
usulsüzlük, yolsuzluk, haksızlık yapan, şaibe altında kalan cumhurbaşkanı bile
olsa, gerekli inceleme ve araştırma mutlaka yapılmalıdır. Bunun güvenilir ve inandırıcı
olması için, özellikle milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğine
de inanıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugünkü iktidar "hortumları kestik" diyerek kamuoyunu yanıltmaktadır.
Önce, kendi yandaşlarının hortumunu kessin, özel yasalar çıkarılmasın.
Devlet eski Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın, 1996 yılı Yüksek Denetleme
Kurulu raporunda, soruşturulması istenilen -temennilerle ilgili- kredilerden
kaynaklanan alacakları zamanında tahsil ve tasfiye için gerekli tedbirleri
almaması nedeniyle, usulsüz verilen krediler, takipteki alacaklar, 2003 yılı
sonu itibariyle -faiz hariç- 1,1 katrilyona ulaşmıştır. Dolayısıyla,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri doğrultusunda düzenlenen
bankalar yeminli murakıpları raporlarını tekrar incelettirmek, cumhuriyet
savcılığına ulaşan dosyalarla ilgili soruşturma izinlerini, haklı gerekçelere
dayanmaksızın, zamanında vermemek ve mükerrer denetimlere sebep olmak suretiyle
denetim sürecini sürüncemede bırakarak, kanunla kendisine tanınan takdir
yetkisini amacı dışında kullanmıştır.
Aynı şekilde, Sayın Recep
Önal da, Başbakanlık makamından aldığı onayla, temennilerle ilgili işlemlerin
yapılmasını geciktirmeye katkı sağlamıştır. Yüksek Denetleme Kurulu, banka
hakkında düzenlediği 1997, 1998 ve 1999 yılları raporlarında, banka yönetiminin
davranışlarını sürekli eleştirmesine rağmen, KİT Komisyonu, ilgili bakanların
tutumuna paralel olarak, 1996 ve 1997 yılları raporlarının görüşüldüğü
toplantılarda ibra edilmiştir. Banka yönetimi ise, usulsüz kredi kullandırmaya
ve her türlü yasadışı işlemleri yapmaya devam etmiştir. Takipteki borçluları
ile ilgili firmalara kredi kullandırmaya devam etmeleri yanında, yan
şirketlerine ve o firmaları satın alan firmalara da kredi kullandırmaya devam etmişlerdir.
Bunların sonucunda, 2003 yılı sonu itibariyle, faiz bakiyeleriyle beraber,
Türkiye Halk Bankası, 3 katrilyon 900 trilyon lira zarara uğratılmış ve
ilgililer hakkında işlem yapmamışlardır.
Temennilerin inceleme
sürelerinin uzatılması, 4616 sayılı Kanunun ve Türk Ceza Kanununun zamanaşımını
düzenleyen 102 nci maddesi nedeniyle sorumlular hakkında işlem yapılması
önlendiğinden Yüce Divana gitmeleri gerektiği kanaatindeyim.
Hepinizi saygılarımla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Sayın milletvekilleri,
Ankara Milletvekili Sayın Telat Karapınar konuşurken Genel Kurul Salonundan
yüksek ses ile uğultu geliyordu. Ben de, Sayın Genel Kurul üyelerimizi, sayın
milletvekillerimizi dikkatle ve sessiz bir şekilde dinlemeye davet ederken
şöyle bir ifade kullandım; tutanakları da getirttim: "Türkiye'yi çok büyük
bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin kapanmasına, milyonlarca
insanımızın işinden olmasına neden olan bir dönemin yargılanması yapılıyor; o
nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle, sayın konuşmacıyı dinlemelerini
rica ediyorum." Onu düzeltiyorum; bir dönem değil, iki eski sayın bakanın
yargılanmalarına gerek olup olmadığına Yüksek Heyetiniz karar verecek. O
nedenle, sağlıklı bir karar vermek için dikkatle ve sükûnetle konuşmacıları
dinlememiz gerektiğini vurgulamak istiyorum ve bu düzeltmeyi de yapıyorum.
Komisyon adına, Sakarya
Milletvekilimiz Sayın Ayhan Sefer Üstün; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
(9/3) ESAS NUMARALI
MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 463 sıra sayılı ve (9/3) Esas Numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde Komisyon Başkanı olarak söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ve Ankara eski Milletvekili
Abdurrahman Oğultürk'ün, şok bir şekilde, vefatını öğrenmiş bulunmaktayız;
yakınlarına, Cumhuriyet Halk Partisine, Ankaralılara ve İzmir halkına
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, Meclis soruşturması, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde düzenlenmiş çok ciddî
bir Meclis denetim yollarından biri. Muhataplarıyla ilgili olarak yargı yolunu
açacak, ileride, belki, yargılamanın sonunda, mahkûmiyete varacak bir yol. O
bakımdan, gerçekten, dikkatle dinlememiz ve raporu dikkatle okumamız
gerekiyordu.
Değerli arkadaşlar, bu
rapora baktığımızda, özellikle, daha raporun yazılması sırasında,
çalışmalarımız sırasında, komisyonun hukuka aykırı şekilde kurulduğu iddiası
sık sık gündeme getirildi. Sayın Yalçınbayır da, biraz önceki konuşmasında,
burada, soruşturmada mükerrerlik olduğundan bahsetti ve sanki soruşturma
komisyonunun çalışmalarını yoklukla malul bir duruma getirmeye... Veya böyle
bir durumda olduğunu ima yollu da olsa belirtmek istedi.
Sayın Yalçınbayır'ın
bahsettiği, 21 inci Dönemde verilmiş olan, (9/1) ve (9/2) esas numaralı Meclis
soruşturması önergeleri şu anda önümde. Bu önergelerle ilgili olarak; biz,
komisyon çalışmaları sırasında da arkadaşlarımızla bu önergeleri tetkik ettik,
gerçekten bir mükerrerlik var mı, bu hususu enine boyuna araştırdık. Çünkü,
maazallah, yaptığımız iş fuzulî bir durum olabilirdi, bir mükerrer çalışma,
önceden kesin hüküm ifade eden bir durum varsa, bizim yaptığımız çalışma boşa gidebilirdi;
dolayısıyla, usulî yönden, öncelikle, tekrar tekrar bu durumu gözden geçirdik.
(9/1) ve (9/2) esas
numaralı soruşturma önergelerine baktığımızda; bir defa (9/2) esas numaralı soruşturma önergesi
tamamen Egebankla alakalı bir önerge;
yani, bizim, şu anda üzerinde durduğumuz Halk Bankasından verilen
kredilerle ilgili herhangi bir hususu içermemektedir. Yine, (9/1)'e
baktığımızda, bu önerge de, Merkez Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bankası da
içinde olmak üzere, bir torba önerge şeklinde, geniş bir durumu kapsıyor. O
bakımdan, bizim soruşturma önergemiz ise, sadece Halk Bankasının
faaliyetleriyle ilgili olan bir önergedir.
Kaldı ki, (9/1) ve (9/2)
esas numaralı önergeler burada oylanmış, reddedilmiş. Bu önergelerle ilgili
herhangi bir soruşturma komisyonu kurularak, yani, bir hazırlık tahkikatı
yapılarak bir savcılık fezlekesi veya iddianamesi tanzim edilmemiş;
dolayısıyla, hukukta bir kesin hüküm oluşturacak bir belge yok. O önergeyi bir
ihbar mahiyetinde kabul edecek olursak, sadece bir ihbar yapılmış; ancak, bu
ihbarın gereği olarak bir soruşturma komisyonu kurulmamıştır. Soruşturma
komisyonu kurulmadığına göre, bir takipsizlik kararından, bir kesin hükümden
bahsetmemiz mümkün olmamaktadır. O bakımdan, bence, bu tür iddialar,
kanaatimce, hukukî değildir.
Yine, bir kesin hüküm
olsa da, bir takipsizlik kararı verilmiş olsa da, yeni deliller çıktığında,
elbette ki, yeni soruşturmalar olabilir, yeni Meclis soruşturması komisyonları
kurulabilir. Nitekim, bakın, 21 inci Dönemde yapılan bu soruşturma
önergelerinin oylamaları 3.4.2001 ve 10.4.2001 tarihlerinde yapılmış. Bundan
sonra, Halk Bankasıyla ilgili olarak daha birsürü rapor yayımlanmıştır. Mesela,
en çarpıcı örneğini vereyim: Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bir rapor
yayımlamış ve rapor, zehir zemberek... Bu raporun tarihi de 17.9.2001, yani, bu
soruşturma önergelerinin oylandığı tarihten beş altı ay sonra yeni bir delil
ortaya çıkmış. Bu rapordan size hemen bir paragraf okuyorum: "Haklarında
bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde
tutulmasıyla tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi
borçluları arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu sonucuna varılmıştır."
Bu, çok ağır bir ifade. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli, saygın bir kuruma bağlı
Devlet Denetleme Kurulu, böyle bir rapor hazırlıyor ve âdeta, krediler ile
kredileri verenler ve bu krediyi verenleri kollayanlar arasında doğrusal bir
ilişki kuruyor. Dolayısıyla, bu yöndeki, yani, mükerrer bir Meclis soruşturması
yapıldığı yolundaki iddiaların tamamen geçersiz olduğu kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, biz neyi soruşturduk; elbette, biz, sayın bakanların, doğrudan doğruya,
Halk Bankasının önüne geçerek, orada, mudilere kredi verdiği hususunu
araştırmadık. Kredileri, elbette ki, Halk Bankası yöneticileri verdi; ancak, bu
kredilerle ilgili, daha sonra, bankalar yeminli murakıpları, Başbakanlık Teftiş
Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu gibi denetimle ilgili ne kadar
kurul varsa, hepsi rapor yayımlamışlar; ancak, maalesef, ilgili bakanlar bu
raporları gözardı etmişler, bu raporlara kulaklarını tıkamışlar. İşte, biz, bu
hususu burada yargılıyoruz.
Mademki, konu krediler...
Değerli arkadaşlar, tabiî, bu krediler arasından seçmece yapılmıştır; Halk
Bankasından binlerce kredi verilmiştir. Bunlardan, soruşturmaya konu, 1996
yılına ait 12 tane kredi seçilmiştir. Eğer, elinizde, Meclis soruşturması
komisyonu raporumuz varsa, lütfen, 45 inci sayfasını açalım arkadaşlar; bakın,
bu sayfada, sadece, seracılık ve bahçecilikle ilgili verilen krediye bakalım.
Şu anda, kredinin bankaya maliyeti 51 trilyon lira. Yine devam edelim, Meta
Abana Elektrik Motorları A.Ş'nin şu anda Halk Bankasına olan borcu 36 trilyon
lira. Maalesef, soruşturulması talep edilen bu kredilerin hiçbiri bu zamana
kadar geri dönmemiş.
Geçenlerde Sakarya'da bir
esnaf kefalet kooperatifinin kongresine katıldım. 2003 yılında esnafa dağıtılan
kredi miktarını söylüyorlardı. Ne kadar dağıttınız diye sorduğumda, çok
övünülecek bir rakammış gibi "15 trilyon lira" dediler. Sakarya'da
bütün esnafa 2003 yılında dağıtılan kredi miktarı 15 trilyon lira. Peki, sadece
buradaki bir firmanın şu andaki borcu 51 trilyon lira... 12 firmanın, yani,
soruşturulması istenilen ve doğrudan Sayın Hüsamettin Özkan'la ilgili olan
kredi miktarı ne kadar; 519 trilyon lira...
Sayın Recep Önal'la
ilgili kısma bakalım değerli arkadaşlar; bakın, tablo 2, bu da 61 inci sayfada;
burada 22 tane temenninin incelenmesi,
eleştirilmiş ve soruşturulması istenmiş ve bunlarla ilgili hepsinde ayrı ayrı raporlar tanzim edilmiş. Burada,
bakın, sadece bir grup firmanın borcu 372 trilyon lira; bir grup firmanın
borcu... Yine, raporlarda eleştirildiği gibi, bu grup firmanın kaç tane şirketi
varsa hepsine ayrı kredi verilmiş. Tetkik ettik, acaba, bu firmalar, aynı zamanda
başka kamu bankalarından da mı kredi almışlardır diye; evet, buradan, alan,
gitmiş, Emlak Bankasından almış, Ziraat Bankasından almış, diğer kamu
bankalarından da almışlar. Böyle bir sistemli soygun var. Bunlarla ilgili
devletin tüm kurumları rapor tanzim ediyor, ama, birileri "bu raporlar
objektif değildir" diye bu raporların gereğini yerine getirmiyorlar
değerli arkadaşlar.
Tabiî, bunlarla ilgili
ilk adımı Sayın Güneş Taner atmış; bu durumu görmüş ve Hüsamettin Özkan'a
hitaben diyor ki: "Bu şahıslar, artık, bankayı emin bir şekilde
yönetemiyorlar: bunların, mutlaka, acilen görevden alınması gerekir."
Tabiî, neden Güneş Taner,
Sayın Hüsamettin Özkan'dan bunu talep ediyor; değerli arkadaşlar, orada acayip
bir durum var. Halk Bankası, âdeta 7 Kocalı Hürmüz gibi; kısmen bir bakana
bağlanmış, bazı idarî konularda da bir bakana bağlanmış; malî konularda Güneş
Taner'e bağlı, personel ve idarî konularda ise Sayın Özkan'a bağlı. Bir bakan
"bu bankanın içini boşaltıyorlar, dolayısıyla, bu adamları derhal görevden
al" diyor; ancak ötekisi "hayır, bankalar yeminli murakıplarının ve
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bu raporları objektif değildir;
dolayısıyla, bunları görevden almıyorum" diyor.
Peki, bu görevden almama
hukukî mi; değerli arkadaşlar, bakın, Bankalar Kanununun 62 nci maddesi çok
açık; burada, Bankalar Kanunu veya diğer mevzuat hükümlerinin ihlal edilmesi,
bu ihlallerin, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğünün
bankalar yeminli murakıplarınca tespit edilmesi ve banka mensupları hakkında
kanunî kovuşturma istenilmesini müteakip, ilgili bakanın talebi üzerine, imza
yetkileri kaldırılmak zorundadır deniliyor. Ancak, burada, sanki, Sayın
Hüsamettin Özkan, bir takdir yetkisi varmış gibi "hayır" diyor,
kaldırmıyor; yani, kanunun emrine bir muhalefet var.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, bu raporlar kendi önüne geldiğinde daha sonra ne yapıyor -nasıl,
bilgisayarda birsürü pencere açarsınız ve bilgisayarı kilitlersiniz, bilgisayar
iflas eder- artık, yeni bir teftiş süreci başlıyor. "Başbakanlık Makamına
(Teftiş Kurulu Başkanlığına) Burada, Sayın Hüsamettin Özkan Teftiş Kurulu
Başkanlığına bir yazı gönderiyor, diyor ki: "Halk Bankasında birtakım
çalışmalar yapılmış, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu rapor tanzim etmiş,
bankalar yeminli murakıpları rapor tanzim etmiş, bunlar benim önüme geldi.
Ancak, ben, araştırdım, baktım, bu raporlar objektif değil, tarafsız değil.
Dolayısıyla, gereği yapılmak üzere gönderiyorum."
Tabiî, bu konuda, hemen,
o zamanki, dönemin Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu, Sayın Özkan'ın bu
yazısı üzerine, bu raporların Başbakanlık Teftiş Kurulunca tekrar
soruşturulması, incelenmesi için Başbakanlıktan bir onay alıyor ve yeni yeni
birtakım teftişler başlıyor değerli arkadaşlarım; rapor üzerine rapor, denetim
üzerine denetim, denetimin denetimi, denetimin denetimi... En sonunda, tabiî,
artık, yıllar geçiyor, geriye dönüp baktığımızda bir kamu bankasının içi
boşaltılmış, sorumlular hakkında soruşturma zamanaşımına uğramış ve tabiî ki,
en önemlisi, bu sorumlular görevinden alınamamış.
Kendisine sorduğumuzda
"Sayın Bakan, niçin Teftiş Kurulu Başkanlığına bu yazıyı yazdınız"
dediğimizde "efendim, ben, buraya bilgi için yazdım; yoksa, benim, Teftiş
Kurulu Başkanlığından, siz, gidin yeniden bir soruşturma yapın... Böyle bir
kastım yoktu" şeklinde bize cevap vermiştir.
Değerli arkadaşlar,
hepimiz okuma yazma biliyoruz. "Başbakanlık Makamına (Teftiş Kurulu
Başkanlığına) diye bir yazı yazdığınızda ve "gereğini bilgilerinize rica
ederim" dediğinizde, ne anlama geldiğini takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, sadece Sayın Hüsamettin Özkan'la ilgili değil.
Bu arada, tabiî, Güneş
Taner Bakanlıktan ayrılıyor, yerine, Sayın Recep Önal geliyor. Hazine
Müsteşarlığı Sayın Recep Önal'a bağlanıyor. Hazine Müsteşarlığına bağlı
Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu var, KİT Genel Müdürlüğü var. Yine, banka
olması hasebiyle, bir KİT olması hasebiyle, Halk Bankası, doğrudan Recep Önal'a
bağlı. 1997 ve 1998 yıllarıyla ilgili olarak Yüksek Denetleme Kurulu raporları
Hazine Müsteşarlığına gönderiliyor, bunların soruşturulması talep ediliyor. O
arada da görevde Recep Önal var. Tabiî, beş ay geçiyor, sekiz ay geçiyor, on ay
geçiyor, birbuçuk yıl geçiyor, o raporlarla ilgili herhangi bir soruşturma
yapılmıyor. Tabiî, Sayın Recep Önal, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu
üyeliği yapmış bir Bakanımız, o kökenden geliyor, denetimden geliyor; Bankalar
Yeminli Murakıpları Kurulunda, teftiş edilmeden, bir raporun, bir talebin bir
yıl beklemeyeceğini bilmesi lazım. Tabiî, bu arada "tamam, gidilsin,
soruşturulsun, teftiş edilsin bu olaylar" diyorlar. Bu onayın verildiğinin
neredeyse ertesi günü, Sayın Recep Önal Başbakana geliyor ve "Sayın
Başbakanım, bizim işimiz çok fazla, bankalar yeminli murakıplarının işi çok
fazla. Kaldı ki, Başbakanlık Devlet Denetleme Kurulunun da soruşturma yetkisi
vardır. O bakımdan, bundan sonra gelecek soruşturma talepleri, artık,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca yapılsın ve bize, sadece bankacılıkla
ilgili hususlar gelsin" diyor, bu onayı alıyor.
Değerli arkadaşlar, bu
onaydan sonra, soruşturulmasına başlanan 1997 ve 1998 yılı temennileri,
dosyalar, olduğu gibi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna pas ediliyor.
Âdeta, bir gizli el, banka yönetimini, bu şekilde, böyle koruyor.
Tabiî, o arada,
bakıyorlar, gerçekten yanlış bir onay alınmış; Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun, kanunu gereği, soruşturma yapma yetkisi yok. Dönemin Bakanı Sayın
Keçeciler "biz ne yaptık; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun böyle bir
soruşturma yetkisi yok" diyor. Hemen, Başbakandan alınan karşı alınan bir
onayla -üç ay sonra, karşı bir onayla- dosyalar, bu sefer, tekrar, gerisin
geriye, Hazine Müsteşarlığına, Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna geliyor ve
soruşturmaya başlanıyor.
Tabiî, bu arada, onay,
aslında "bundan sonra yapılacak işler" diye başlamasına rağmen,
geriye yürütülüyor, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu üyelerinde bulunan 1997
ve 1998 yılı dosyalarının tamamı da, o arada, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kuruluna gönderiliyor.
Tabiî, orada, yine, onaya
ters başka bir işlem daha yapılıyor; deniliyor ki: "Bankacılıkla ilgili
kısımlar Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna kalsın, bu işlere bunlar
baksınlar, idarî birtakım suçlamalar varsa -memuriyet suçları gibi- bunlara
Başbakanlık Teftiş Kurulu baksın." "Tamam" deniliyor onayda;
ama, her ne hikmetse, bu 22 temenninin 1 tanesi idarî soruşturmalarla ilgili,
21 tanesi bankacılıkla ilgili olmasına rağmen, bankacılıkla ilgili konuların
tümünü yine Başbakanlığa gönderiyorlar.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, bu onayın yanlış alındığı daha sonra fark ediliyor, düzeltiliyor; ancak,
Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu teftişini yapıyor, ilgililer hakkında,
görevi kötüye kullanmaktan, Bankalar Kanununa muhalefetten, görevi ihmalden,
evrakta sahtecilikten birsürü rapor tanzim ediliyor.
Tabiî, bu arada, yine,
Sayın Recep Önal görevini Sayın Kemal Derviş'e teslim ediyor. Sayın Kemal
Derviş, bu raporlar önüne geldiğinde, bu banka yöneticilerinin hepsi hakkında
soruşturma izni veriyor; ama, bu sefer mahkemeler "evet, artık, bu davalar
zamanaşımına uğramıştır" diyor ve elbette, ilgililer hakkında,
zamanaşımından dolayı beraat kararı vermek zorunda kalıyorlar.
Değerli arkadaşlar, işte,
Halk Bankasında, böyle bir süreç yaşanmış. Tabiî, Halk Bankası yöneticileri ne
zaman görevden alınabiliyor; ancak, Sayın Kemal Derviş göreve geldikten sonra
ve bankayla ilgili, yeni bir yapılandırmaya ilişkin bir kanun çıkıyor; ancak,
ondan sonra görevden alınabiliyorlar.
Değerli arkadaşlar, işte,
özelde baktığımızda, 500 küsur trilyon lira, yine, Sayın Recep Önal ile ilgili
800 küsur trilyon lira; ancak, genelde baktığımızda, bankanın şu andaki zararı,
o dönem için, 3,9 katrilyon lira.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
(9/3) ESAS NUMARALI
MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONUJ BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bankanın
şu andaki genel zararı 3,9 katrilyon lira. Bu bir tesadüf müdür diye baktım.
Değerli arkadaşlar, 3,9 katrilyon lirayla neler olurdu diye baktığımızda; 3,9 katrilyon
lira, 2003 yılında, hükümetimizin yatırım bütçesine denk bir para. Sizler,
eminim ki, kendi illerinize, yalvar yakar 1 trilyon lira dahi çıkaramazken,
2003 yılının yatırım bütçesi kadar bir para, Halk Bankasında batmış vaziyette.
Tabiî, bunlar, hâlâ alacak gözüküyor.
Değerli arkadaşlar,
alacak-zarar ilişkisi nasıl kurulacak; ona da kısaca değinerek, sözlerimi
toparlayacağım. Bankacılık Kanununa göre, bir olayın zarar yazılabilmesi için,
bu alacakla ilgili, bu krediyle ilgili tüm yasal yolları tüketmeniz lazım.
İpotekler varsa, ipoteklerin paraya çevrilmesini talep etmeniz lazım, bu
ipotekler paraya çevrilirken, birisi itiraz etse, bunlar yıllarca sürüyor ve bu
şekilde mahkeme mahkeme, taa ki, krediyi alan kişi hakkında bir âciz vesikası
almamışsanız, bu kişinin borcu olarak gözüküyor, bankanın alacağı olarak
gözüküyor ve zarar ilişkisi bankacılık açısından belki kurulamıyor; ama,
elbette ki, Türk Ceza Kanunu açısından durum farklı. Bu alacakların tahsil
edilemeyeceği artık aşikâr. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu açısından zarar
doğmuştur. Bu zararın sorumlularının, Anayasa gereği ve bakanlıkların kuruluşu
hakkındaki kanun gereğince, gözetim ve denetim görevini layıkıyla yapmayan
Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın Recep Önal olduğu kanaatindeyim.
İşte bu davranışlarıyla
Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini ihlal ettikleri düşüncesiyle, Devlet
eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile Devlet eski
Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevk edilmesine Komisyonumuz karar vermiştir.
Takdir Yüce Meclisindir.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Üstün.
Sayın Yalçınbayır, sizin
bir sataşma nedeniyle söz talebiniz var.
Yeni bir sataşmaya yol
açmamak üzere, buyurun.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, (9/3) esas
numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanı ve Sakarya Milletvekili Ayhan
Sefer Üstün’ün, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben konuşmamda, Meclis
soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra herhangi bir tahkikat
veya Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir dedim. Teamülle
ilgili... Meclisin dosyadan el çektiğini, dosyadan el çekildikten sonra yeni
delil olmadıkça işlem yapılamayacağını ifade ettim.
Süremin kısıtlı olması
nedeniyle bazı konulara değinememiştim. Örneğin, komisyon CMUK'a göre çalışır,
CMUK hükümlerini uygular. CMUK'un 167/2 nci fıkrasında "dilekçe
reddedildikten sonra -savcılığa verilen şikâyet dilekçesi- kamu davası ancak
yeni vakıalara ve yeni delillere müsteniden açılabilir" deniliyor. Bu
nedenle, ortada bir soruşturma engeli vardır. Bu engel, kesinleşen karardır.
Yeni delil olmadıkça yapılamaz.
Ben, komisyonun kuruluşu
ve çalışma şekli itibariyle fazla şey söyleme fırsatını bulamadım. Komisyon,
çalışmalarında, içinde bulunmaması gereken bir üyeyi bulundurmak suretiyle
çalıştı. O üyenin orada bulunamaması gerekirdi hem İçtüzük hem Anayasa gereği.
Bu konuyu, Meclis Başkanının dikkatine arz ettim ocak ayında ve kendileri,
nisan ayına kadar çalıştılar ve Başkanlık yaptılar. Yarın öbür gün, bu nedenle
de, bir başka engelle karşılaşabiliriz.
Komisyon çalışmalarında,
ayrıca, İçtüzük hükümlerine aykırılıklar da vardı; ama, komisyonun bir kararı
vardır ve mutlaka, değerlendirilecektir.
Sayın milletvekilleri,
bir boşluğu görüyoruz; o da, 100 üncü maddeyle ilgili yeni bir düzenleme yapma
gereğidir. 100 üncü maddenin değiştirilmesi konusunda, 20 nci Dönemde ısrarla
üzerinde duruldu.
Eğer, temiz siyaset
istiyorsak, önce, kendimizden başlamak suretiyle, yasama dokunulmazlığını
kürsüye inhisar ettirerek, kürsü sorumsuzluğuna irca etmek, soruşturmaları
düzenlemek, 129'u düzenlemek, 140'ı düzenlemek gerekir, lojmanlarda nasıl
kendimizden başladıysak; şimdi, sıra bizde!
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Yalçınbayır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları
sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek
ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek
suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz
işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal
haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis
Soruşturması Komisyonu raporu (9/3) (S. Sayısı: 463)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporunda Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan
ile Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevki istenilmektedir.
Şimdi, komisyon
raporunun, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile
Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevkle ilgili hükmünü oylarınıza
sunacağım.
Anayasanın 100 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasında "Yüce Divana sevk ancak üye tamsayısının salt
çoğunluğunun gizli oyuyla alınır" hükmü, İçtüzüğün 112 nci maddesinin
altıncı fıkrasında da "Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile alınır" hükmü yer almaktadır.
Bu nedenle, oylamayı
gizli oylama şeklinde yapacağız ve önergenin kabul edilmesi için 276 kabul oyu
arayacağız.
Toplantı yetersayısı
olmak kaydıyla, gizli oylamada kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce
Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır.
Gizli oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet
sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan
başlayarak İzmir'e kadar, hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ile
Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de
kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf
verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri,
belirlenmiş bulunan yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak
bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın
üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad
defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak
kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun
bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya
Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün
yerine, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, İçişleri Bakanı Sayın
Abdülkadir Aksu'nun yerine, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet
Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit vekâleten
oy kullanmışlardır.
Oyunu kullanmayan sayın
üye var mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 463 sıra
sayılı raporunun gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 409
Kabul : 356
Ret : 34
Çekimser : 14
Boş : 5
Sayın milletvekilleri, bu
sonuca göre, Meclis Soruşturması Komisyonunun raporu kabul edilmiş; yani,
Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski
Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevkine karar verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.13
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Bugün alınan karar
gereğince, TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yılları
hesap ve işlemlerine ait, 3346 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca
hazırlanan Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan
itiraz ile komisyonun görüşü üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
VIII. - KİT KOMİSYONU RAPORU
1.- T. C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün Tasvibe Sunulan
2000 ve 2001 Yılları Hesap ve İşlemlerine Ait, 3346 Sayılı Kanunun 8 inci
Maddesi Uyarınca Hazırlanan, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporu ve Bu
Rapora Yapılan İtiraz ile Komisyonun Görüşü (3/108,135) (S. Sayısı: 457) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu ve rapora
yapılan itiraz ile komisyonun görüşü, 457 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Komisyon raporu, TC
Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yıllarına
ilişkin hesap ve işlemlerinin ibra edilmesi şeklinde karara bağlanmıştı. İtiraz
üzerine, komisyonun itiraz olunan hususlara dair şimdiki görüşü ise, bu
kuruluşun 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesi
şeklindedir.
Görüşmeler sonunda,
komisyonun hesap ve işlemlerin ibra edilmemesi yönündeki son raporu oya
sunulacaktır.
İçtüzüğümüze göre,
görüşmede ilk söz hakkı, itirazı yapan milletvekiline veya uygun göreceği bir
diğer üyeye aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre siyasî
parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.
Ayrıca, istemi halinde Komisyona ve Hükümete de söz verilecektir. Bu suretle
genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri komisyon,
hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, itirazda bulunan
milletvekili ve şahıslar için 10'ar dakikadır.
Genel görüşme üzerine söz
alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Kemal Sağ, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsı adına
Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak söz talebinde bulunmuşlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemleri ile
itiraz müzekkeresinde yer alan konular hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun yıllar Maliye
camiasında görev yapmış olmam nedeniyle faaliyetlerini yakından izleme imkânı
bulduğum Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün, son yıllarda, hak sahiplerine etkin,
verimli, nitelikli ve ekonomik hizmet vermesi, geliştirdiği ve hayata geçirdiği
birçok proje ve uygulamayla, tarafsız kamuoyundan olumlu değerlendirme aldığı
açıktır.
Bugün itibariyle, sosyal
güvenlik kurumları arasında, her yönüyle örnek gösterilen bir kurum haline
gelen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı yönetici ve çalışanlarının takdir
edilmelerinin beklendiği bir dönemde, tüm olumlu yanlar bir yana bırakılarak,
KİT Komisyonunun 26 Haziran 2003 tarihli toplantısında tesis edilen ibra
işlemi, anlamakta güçlük çektiğim bir tavırla, yine, aynı komisyonun birkısım
üyeleri tarafından, bir yıl bile geçmeden kaldırılmıştır.
İbra işleminin
kaldırılmasına neden olan itiraz müzekkeresinde yer alan konular
incelendiğinde, tüm hususların, tereddüte meydan verilmeyecek şekilde ve
belgeye dayalı olarak kurum tarafından cevaplandırıldığı görülecektir. Bu
cevaplara değinilmeden yapılacak her türlü değerlendirmeler bizleri yanlışa
götürebileceğinden, itiraz müzekkeresinde yer alan bazı konulara ve Sandık yönetimince
verilen cevaplara kısaca değinmeyi gerekli görmekteyim.
İtiraz müzekkeresinin 1
inci maddesinde, özetle, Sandık Yasasına aykırı olarak yönetmelik ihdas etmek
ve aşırı derecede menfaat sağlamak suretiyle, Sandığın aslî fonksiyonları
arasında sayılan dinlenme ve bakımevlerinin işletilmesi işinin, personel vakfı
ve iştirakleri vasıtasıyla yerine getirildiği; bu uygulamalarla, Başbakanlık
genelgesine, idare hukuku kurallarına ve yerleşmiş teamüllere aykırı hareket
edildiği ve Sandık kaynaklarının suiistimale uğratıldığı öne sürülmektedir.
Oysa, kurum cevapları incelendiğinde, bu işletmeciliğin, kâr esasına dayalı
olmayan, sosyal amaçlı bir faaliyet olduğu, şirkete gördürülen hizmet
karşılığında, binde 5 gibi çok cüzî bir ücret ödemesinin sözleşmeye bağlandığı
görülmektedir.
2003 yılı sonu
itibariyle, üç dinlenme ve bakımevinin işletilmesi sonucu, şirket, aylık 4
milyar lira ücret almıştır. Evet, yanlış duymadınız; kaynak aktarıldığı iddia
edilen şirketin, verdiği hizmetler karşılığında, ayda sadece 4 milyar lira
ücret aldığı görülmektedir. Kaldı ki, anılan şirketin, 2002 yılında,
özkaynaklarından elde ettiği faiz geliri dahil, tüm faaliyetlerinden, vergi
sonrası sadece 78 milyar lira kâr elde etmiş olması, şirkete aşırı derecede
menfaat sağlandığını iddia etmenin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan, Sandık
tarafından yapılan uygulamanın, Başbakanlık genelgesiyle yasaklanan durumlardan
olmadığı Devlet Bakanlığının 19.9.2001 tarihli yazısıyla ortaya konulmuştur.
Ayrıca, İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 9.11.2001 tarihli ve Danıştay 11. Hukuk
Dairesinin 8.12.2001 tarihli kararlarıyla, Sandık uygulamasının 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 41 inci maddesine aykırı
olmadığının tevsik edildiği bilinmekte iken, tüm bu hususların yok sayılmasını
anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum.
Yine, mülkiyeti TC Emekli
Sandığına ait olan; ancak, imar mevzuatına göre kullanımında kısıtlılık bulunan
Ankara İtfaiye Meydanı arsasının işgallere ve olumsuz kullanımlara karşı
korunması ve arsanın atıl bırakılmayarak, gelir getirmesine yönelik kurum
çabalarının eleştirilmesinde de isabet bulunmamaktadır. Öyle ki, bugün
itibariyle, anılan arsadan alınan kira miktarı, aradan geçen yaklaşık üç yıl
içerisinde 7,5 kat artırılmış olmasına rağmen, Sandığın mevcut yönetiminin tüm
bu çabaları bir kenara bırakılmakta, dayanaktan yoksun iddialarla yıpratılmaya
çalışılmaktadır.
Eleştirilen bir diğer
uygulama, Sandık mülkiyetindeki 6 adet Emek Otelinin uluslararası otel
zincirlerine işlettirilmesi projesinde, ara organizasyon olarak bir vakıf
şirketinin kullanılıyor olmasıdır. Söz konusu otellerin, uzun yıllar Emek
İnşaat ve İşletme AŞ tarafından işletildiği; ancak, izleyen yıllarda, çeşitli
olumsuz koşullar nedeniyle, beklenen kalite ve kârlılığa ulaşamadıkları ve
devletin üzerinde büyük bir yük oluşturdukları tüm kamuoyunun bilgisi
dahilindedir. Sandık yönetimi, bu olumsuz koşulları dikkate alarak, otellerin
daha kârlı işletilmesini sağlamak amacıyla, 1985 yılından itibaren, onbeş yıl
içerisinde dört ayrı ihale girişiminde bulunmuş; ancak, bu girişimden bir sonuç
alınamamıştır. Emekli Sandığı Yasasının 20 nci maddesi gereğince, Sandık
gayrimenkullerinin satışı mümkün olmadığından, bu gelişme üzerine, anılan
kıymetlerin satış yoluyla değerlendirilmesi amacıyla yasal düzenleme yapılmış;
ancak, bu düzenleme de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Satış yolunun
kapanması karşısında, kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde
değerlendirilmesini sağlamak amacıyla uluslararası otel zincirlerine yönelik
ihale yapılmış ve dünyanın önde gelen üç otel zinciriyle sözleşme
imzalanmıştır. Sandığın bu projeyle sağlayacağı toplam kâr payının 328 000 000
dolar, net nakit girişinin ise 184 000 000 dolar olacağı tahmin edilmektedir.
Bu noktada, otel zincirlerine ait tekliflerin yönetim sözleşmesi olduğu dikkate
alınarak, Sandık ile otel zincirleri arasında, yine, Sandığın kontrolünde bir
ara organizasyon gerekliliği söz konusu olmuş ve personel vakfına ait bir
şirket kurularak uygun bir çözüm modeli yaratılmıştır. Bu düşünceler, dönemin
Maliye Bakanına ve üst düzey yetkililerine arz edilmiş ve yeni bir KİT
yaratmamak amacıyla bu yol uygun bulunmuştur. Dolayısıyla, itiraz müzekkeresine
konu olan Sandığın tüm bu uygulamalarının zorunluluktan kaynaklandığı, Sandık
yönetiminin sunduğu cevabî yazılarla da ifade edilmiştir. Kapanış tarihlerinden
önceki son üç yılda ortalama 2 200 000 dolar zarar eden otellerle ilgili olarak
yaşanan olumsuzluklar gözardı edilerek onsekiz yıldır yapılamayanı başarma
yönünde adım atan Sandığın eleştirilmesi de, yine, isabetli bir yaklaşım tarzı
değildir.
Emek Otelleriyle ilgili
yürütülmekte olan bu uygulamanın Başbakanlık genelgesine aykırı olduğunun iddia
edilmesi de, gerçeklerin tahrip edilmesidir; çünkü, konuyla ilgili tüm
girişimlerin Sandık tarafından yerine getirildiği ve Maliye Bakanlığı ile
Başbakanlıktan gerekli izinlerin alındığı, yönetim tarafından Komisyona ibraz
edilmiştir.
Bir diğer iddia da,
uluslararası otelcilik işletmesi olan ve otelcilikteki başarısı tüm dünyada
kabul gören Hilton Otelleri zinciri ile kuruluş amacı ve faaliyet alanı belli
olan Emek İnşaat AŞ'nin aynı kategoride değerlendirilmeye çalışılmasıdır; böyle
bir değerlendirmenin bizleri doğru bir sonuca götürmesine imkân yoktur.
Üstelik, tüm bu eleştiriler yapılırken, Hilton'la yapılan, imzalanan son
sözleşmenin 17 Mart 1993 tarihli olduğunu, süresinin de 31.12.2015 tarihinde
sona ereceğinin dikkate alınmamasını da manidar bulduğumu belirtmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emekli Sandığı yönetiminin ibrasıyla ilgili, bana göre önemli
gördüğüm bazı iddialar konusunda görüşlerimi dile getirmeye çalıştım, zaman
darlığı nedeniyle diğer konulara değinmeyeceğim; ancak, özetle, şunu belirtmek
istiyorum ki: KİT Komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partili değerli arkadaşlarımızın
da oylarıyla ibra edilmiş olan Emekli Sandığının 2000 ve 2001 yılları hesap ve
işlemlerinin tekriri müzakere talebiyle, tekrar, yine Adalet ve Kalkınma
Partili arkadaşlarca yeniden görüşmeye açılmasını ve bu defa, daha önce tesis
edilmiş bulunan ibra kararının kaldırılmasını, doğrusu anlayamıyorum. Emekli
Sandığı yetkilileri, iddia konularını, hem ilk görüşme aşamasında hem tekriri
müzakere sırasında belgelerle açıklayıp, iddiaların doğru olmadığını ortaya
koymuşlardır. Hal böyleyken, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda ısrarını
sürdürmesi, bana göre, hiç anlamlı ve doğru değildir. Bugün, Adalet ve Kalkınma
Partisi, Emekli Sandığı işlemlerini ibra etmediği takdirde, bunun arkasında
başka nedenler aramak gerektiğini de, doğrusu, düşünüyorum. Acaba, diğer
kurumlarda olduğu gibi burada da mı kadrolaşma isteği ağır basıyor? Eğer
değilse, o zaman, aklıselim sahibi tüm milletvekili arkadaşlarımı, parti
ayırımı olmaksızın, olumlu oy vermeye davet ediyorum. Aksi takdirde,
kamuoyunun, Adalet ve Kalkınma Partisinin kamu kurum ve kuruluşlarında
kadrolaşmasına ilişkin görüşlerini teyit etmiş olacaksınız. Unutmayınız ki,
eğer böyle giderseniz, yakında, devlet hizmetlerinin iyi yürümesi için,
yetişmiş bürokrat kadrosu bulamayacağız.
Bu düşüncelerle, sizleri
vicdanınızla başbaşa bırakıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sağ.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu ve şahsı adına, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 457 sıra sayılı Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe
sunulan 2000 ve 2001 yılları hesap ve işlemlerine ilişkin KİT Komisyonu raporu
üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi, en
kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum.
Gerçekten, Türkiye
belediyeciliğine çok değerli katkıları olmuş, hizmetler vermiş Ahmet
Piriştina'ya rahmet, yakınlarına, CHP mensuplarına, şahsım ve AK Parti Grubu
adına başsağlığı diliyorum.
Yine, Osmanlıya yıllarca
arkabahçelik, cumhuriyete öncülük yapmış, cumhuriyetimizin doğum belgesi olmuş,
şu anda 85 inci yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Amasya Tamimi ile 22 Ekimde
kutlayacağımız Amasya Protokolünün, cumhuriyetin kimlik belgesi olması
hasebiyle, daha iyi algılanması ve Türkiye genelinde düzenlenecek sempozyum ve
konferanslarla Amasya dışında da gündemde tutulması dilek ve temennisi ile bu
kutlamalar nedeniyle hepinizi Amasya'ya davetimi arz ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait iş ve
işlemlerinin denetimi 26 Haziran 2003 tarihinde KİT Komisyonu tarafından
yapıldı. KİT Komisyonu görüşmelerinde ileri sürdüğüm, daha doğrusu, yönelttiğim
sorulara almış olduğum cevaplar beni tatmin etmediği için, ayrıca, 1991 yılında
Emekli Sandığı bünyesinde kurulan ve yöneticilerinin kahir ekseriyeti Emekli
Sandığı üst yöneticilerinden, cüzî katılımı da Emekli Sandığı personelinden
oluşan Emekli Sandığı Vakfının, kurmuş olduğu şirketler ile Emekli Sandığı
iştirakinin hiçbir, ama, hiçbir kuruluş tarafından denetlenmediğinin, bu vakfın
uygulamalarının, gerçekten, kamu imkânlarının, vakfa, iştiraklerine ve
şirketlerine nasıl plase edildiğine, peşkeş çekildiğine tipik bir örnek
olduğunun altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
aslına bakarsanız, bizim, vakıflarla ilgili Vakıf Yasamızda ve teamüllerimizde
"kamu vakfı" tabiri yoktur. Vakıflar, hayrî ve hasbî maksatlarla mal
varlığını ortaya koyan ve belirli bir amaç için hasreden kuruluşlar
niteliğindedir; kamunun var olan imkânlarını herhangi bir maksatla birilerine
peşkeş çekme müessesesi değildir. Gerçekten, yolsuzluk, usulsüzlük ya da
hırsızlığa bulaşmış kişi veya kuruluşların mensubiyetinin de olamayacağı
kanaatimi Yüce Heyete arz etmek istiyorum. Hiçbir kişi "benim hırsızım
senin hırsızından daha iyidir, benim yolsuzum senin yolsuzluk yapanından daha
iyidir" deme lüksüne sahip değildir, rabıtası, ilişkisi ne olursa olsun.
Meclis tutanakları tetkik edildiğinde, hem 26 Haziranda yönelttiğim sorulara ve
hem de itirazımı müteakip 27 Nisan 2004'teki KİT Komisyonunda dile getirdiğim
hususlara, evraka dayalı olarak cevap verilmediği ve KİT Komisyonuna arz etmiş
olduğum, biraz önce bahsettiğim, sandık, vakıf, iştirak ve şirketler
ilişkisinin Başbakanlık Teftiş Kurulu konsorsiyumunda soruşturulması teklifimin
de, önergemin de 10'a 9 oyla reddedildiği bir vakıadır.
Değerli milletvekilleri,
bunun peşini bırakmadık; çünkü, ben, yirmidokuz yıl kamuya hizmet ettim, bunun
yaklaşık ondört yılı teftiş kurulu başkanlığında geçti, diğer kısmı da
müfettişlikte geçti. Hep şunu şiar edindim: Daima, delilden sanığa gittim;
delilden sanığa gitmeye de devam edeceğim. Kim olursa olsun, benim nezdimde,
yolsuzluk ya da usulsüzlüğe bulaşmış bir kişinin, hiçbir ayrıcalığı, bir
istisnası ya da müstesnası yoktur; bundan sonraki siyasî hayatımda da
olmayacaktır.
Özellikle, kamusal alanı
kullanarak ekonomik suç işleyip ekonomik güç kazananlara -bu, bazı tüccar
vakıflardan bir tanesi- bu durum, tipik bir örnektir. Aslında, kamusal alanı bu
noktada tartışmak gerekmektedir; yani, metafizik olayları değil de, realiteyi,
fiziksel olayları, kamusal alan bağlamında gündemde tartışmak gerekmektedir.
Hakikaten, kamuya ait malların, parasal kaynakların kamu vakıflarınca, onların
şirketleri tarafınca nasıl sömürüldüğü, kamu kaynaklarının bunlara nasıl plase
edildiği, burada, delilleriyle ortadadır. Bu konuyu, 2 Temmuz 2003 tarihinde
KİT Komisyonuna vermiş olduğum yazılı meşruhatımda tadat ettim; ayrıca, 29
Temmuz 2003 tarihinde de, Amasya AK Parti Milletvekili olarak, Maliye
Bakanlığımıza şikâyette bulundum ve konunun tetkik ve tahkikini talep ettim.
Maliye Bakanlığımızın,
bizim bu talebimizi Başbakanlığa intikal ettirmesini müteakip, Başbakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığının müfettişlerinden birinin başkanlığında oluşan
konsorsiyum tarafından yapılan tetkik sonucunda, 15.4.2004 tarih ve 17-4 sayılı
inceleme raporu düzenleniyor. Bu inceleme raporunda ismim zikredilerek, bahse
konu Emekli Sandığı Vakfına ait Emek Proje Limitet Şirketi aracılığıyla, Emekli
Sandığına bağlı oteller zincirinin -ki, bu otellerin sayısı 6'dır-
modernizasyonu ve bunların uluslararası oteller zinciri bağlamında
işletilmesine aracılık etme görevinin bu şirkete verildiği, burada da birtakım
suiistimaller, usulsüzlükler yapıldığı noktasında, ilgili komisyon, teftiş
komisyonu, benim bu iddiama iştirak ediyor ve diyor ki: "Bu konunun,
öninceleme raporuyla, 4483 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi mucibince
soruşturulması gerekir." Bunun için de, 15.4.2004 tarih, 17.0-3 sayılı
rapor düzenleniyor.
Şimdi, ben, soruyorum
biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımıza... Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın
ileri sürmüş olduğu delillere Başbakanlık Teftiş Kurulu başkanlığındaki
konsorsiyum iştirak ediyor, öninceleme raporu düzenliyor ve Maliye
Bakanlığından da bu hususun soruşturulmasını talep ediyor. Yine, Maliye
Bakanlığı, değerli arkadaşlar, 19.4.2004 tarih ve 7 sayılı kararıyla 4483'e
göre bu konuyu soruşturma emri veriyor, artı, 20.4.2004 tarih ve 12 561 sayılı
yazıyla da, yine, 4483 sayılı Yasa kapsamında, ilgililer hakkında adlî
takibatın yapılması için konu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ediyor;
yani, şu anda, konu adalete intikal etmiş durumda.
Değerli arkadaşlar,
Emekli Sandığının vakfı, şirketleri ve iştirakleriyle ilgili birkaç örnek
olayı, huzurlarınızda, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi;
elbette ki, kamu kurumlarının mal ve hizmet alımlarını açık ve rekabete dayalı
bir ihaleyle gerçekleştirmeleri, kamu yararını her şeyden önde ve önplanda
tutmaları aslî görevleridir. Bunun için de, Emekli Sandığının, 2000 ve 2001
yılı iş ve işlemleri meri olan İhale Kanunu ve İhale Yönetmeliği hükümlerine
göre Sandık yöneticileri tarafından deruhte edilmesi gerekirken, Sandık,
yıllardır uyguladığı İhale Yönetmeliğinde yıllar sonra birtakım değişiklikler
yaparak, Emekli Sandığının sahip olduğu huzurevleri, oteller, işhanları,
otoparklar ve bunun gibi bina ve tesislerine ilişkin işletmecilik, inşaat,
yenileme, onarım, müşavirlik, temizlik, güvenlik, sağlık işlemleri gibi birçok
işleriyle ilgili, tutarı trilyonları bulan rakamlara baliğ olan işlemleri,
maalesef, kendi iştiraki olan Emek İnşaata ve yine, Sandık personeli vakfı olan
5 adet vakfa satıp, Emek Proje, Emvak Sigorta, Emek Güvenlik ve Emek Temizlik
Limitet Şirketlerine ihalesiz, teminatsız ve taahhütsüz olarak plase ediyor;
kamu kaynaklarını, âdeta, buyurun, bunları siz kullanın deniliyor ve ne oluyor
biliyor musunuz -bu kuruluşlara yapılan ödeme kendi müfettiş raporlarıyla
tespit ediliyor değerli arkadaşlar- faturasız olarak ödeme yapılıyor, kendi
yapmış oldukları sözleşmenin 7 nci maddesine aykırı olarak, faturasız ödeme
yapılıyor. İmdatlarına Vergi Barış Yasası yetişiyor; kendi müfettişlerince,
genel müdürlerine, Vergi Usul Kanununa göre vergi kaçağının ortadan kalkması ve
bir an önce Vergi Barış Yasasından faydalanmak için Genel Müdürlükçe girişimde
bulunulması öneriliyor.
Değerli arkadaşlar,
aslında, Emekli Sandığı Kanununun 41 inci maddesine göre, huzurevleri, kendi aylık
bağladığı mensuplarının dinlenme ve bakımevlerini tesis etme ve işletme görevi
kendilerinde mevcutken, ek 45 inci maddesinde de, dinlenme ve bakımevlerini
işletme şeklinin Sandıkça hazırlanıp Maliye Bakanlığınca onaylanacak bir
yönetmelikle tespit edileceği hükme bağlanmışken, bu yönetmelik Emekli Sandığı
kurulduğundan 1984 yılına kadar meriyetteyken, 10.10.2000 tarihinde
değiştiriliyor ve bu hak, kendi yapmakla mükellef olduğu hak, Emekli Sandığı
Vakfının birtakım şirketleri aracılığıyla kullanılmaya başlanılıyor. Elbette
ki, bunlar ihalesiz yapılıyor. İhalesiz yapıldığı için de, birtakım teminat
mektubu ve taahhüt eksikliği, elbette ki, kaçınılmaz oluyor. Bununla ilgili
yapılan işlemler idare mahkemesine dava konusu ediliyor. Danıştay 11. Dairesi,
idare mahkemesinin bu kararını Sandık lehine onuyor.
Değerli hazırun, sonuç
itibariyle, ihalesiz olarak personel vakfına, şirkete verilmiş olan
huzurevlerinin işletmeciliği ve işleriyle ilgili işlemlerde Sandığın tabi
olduğu ihale mevzuatına aykırılık ve vakıf şirketine ayrıcalık sağlamak açıkça
görülmekte olup, dolaylı olarak vakfa kaynak aktarımı söz konusudur. Buradaki
asıl önemli konu ise, 4.1.2002 tarihinde kabul edilen -bunu da dikkatlerinize
arz etmek istiyorum- 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının 1.1.2003'te meriyete
gireceğini bildikleri halde, 2002 yılı içerisinde, değişik tarihlerde, bu
şirketlere, 2003 yılında meriyete gireceği Resmî Gazetede yayımlanarak
anlaşılan İhale Yasasına aykırı olarak, yine, ihalesiz, teminatsız, taahhütsüz
ihale işlemleri verilmeye devam ediliyor, hatta, yirmi yıllık, otuz yıllık
sözleşmeler yapılıyor. Bunu hangi iyi niyetle açıklarsınız? Siz bir müessesenin
genel müdürüsünüz, yönetim kurulusunuz; 1.1.2003 tarihinde devreye girecek,
ancak, 4.1.2002'de yayımlanan 4734 sayılı İhale Yasasını nasıl görmezden gelir
de, buna rağmen, vakıf ve şirketlerle yirmi yıllık, otuz yıllık sözleşme
akdedersiniz?! Bunu, doğrusu, ben, hiçbir açıdan izah edemiyorum ve
kabullenmekte de kendimi çok zor durumda hissediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emekli Sandığı yönetiminin durumu, 15.4.2004 tarih ve 17-4-32
sayılı Başbakanlık Teftiş Kurulu ön inceleme raporuyla tespit edilmiş, bu konu
-biraz önce de altını çizerek belirttim- soruşturma konusu yapılmış ve Emekli
Sandığı yöneticileri hakkında Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine
göre, yani, vazifeyi suiistimal ve vazifeyi ihmal suçlarıyla, olayın, 4483
kapsamında savcılığa intikalinin altı çizilmiş, bunun gereğine de tevessül
olunmuştur.
Tabiî, bir de, Emekli
Sandığı otelleriyle ilgili bir durum var. Burada çok enteresanlık var. Emekli
Sandığının 6 tane oteli var. Yıllardır, bunu, hâsılat-kira sözleşmesiyle
bağımlı olarak Emek İnşaat AŞ kullanıyor. Emek İnşaat AŞ kullanıyor. Emek
İnşaat AŞ Emekli Sandığının yüzde 49 hissesine sahip olduğu bir iştiraki; diğer
ortakları da kamu kuruluşu. Emek İnşaattan, bu hâsılat-kira sözleşmesiyle
çalıştırmış olduğu oteller alınıyor, kendilerinin 29.1.2001 tarihinde 500 000
000 sermayeyle kurmuş oldukları -vakfın kurmuş olduğu daha doğrusu- Emek Proje
Limited Şirketine bu otellerin işletmeciliği, modernizasyonu, danışmanlık,
müşavirlik hizmetleri veriliyor ve gerekçe olarak deniliyor ki, "efendim,
bu işi Emek İnşaat AŞ beceremiyor, profesyonel değil; Emek Proje AŞ
profesyonel, bunlar bu işi daha iyi yürütür." Ancak, Emek Proje AŞ'de
görevlendirilen iki tane şube müdürü, Emekli Sandığının memurları. Bunlar, tam
temsile, ilzama yetkili olarak, gidiyorlar, bu Emek Proje AŞ'de görev alıyorlar
ve bunlar profesyonel oluyor -nasıl oluyorsa bu iş- bu işi daha iyi yapıyorlar,
otellerin modernizasyonunu ve uluslararası oteller zincirine intikalini
sağlamayı daha iyi yapıyorlar! Bu mantığı kabul etmek mümkün mü?!
Ne oluyor şimdi; senaryo
şu: Önce bir vakıf kuracaksınız; vakıf, şirketler kuracak; şirketler, İhale
Kanununa tabi olmaksızın, ihalesiz, şartsız şeksiz -ne yapacak- ihaleye iştirak
edecek. Ederken ne yapacak biliyor musunuz; gerçek ya da tüzelkişilerden bir
konsorsiyum oluşturacak, aynı bu oteller organizasyonunda olduğu gibi. Emek
İnşaat gidiyor, iki tane tüzelkişilik buluyor, gerçek kişilere ait uluslararası
iki tane şirket buluyor; bunlara diyor ki, "kardeşim, biz seninle bir
ortaklık kurduk. Bu konsorsiyumun 19,5 hissesi benim -Emek Proje diyor bunu-
79,5'i de sizin. Haydi, gelin, biz nasılsa vakıf şirketiyiz, Emekli Sandığının
ihalelerini şartsız olarak alalım." Bunu izah etmek, bunu kabullenmek
mümkün mü değerli arkadaşlar?! Bu konsorsiyum aracılığıyla, Emek Proje Limitete üç tane proje veriliyor;
2004'ün üçüncü ayına kadar bu üç projeden kendilerine ödenen para 4 trilyon
liranın üzerindedir.
Elbette ki, bu konuyu da,
yine, Yüksek Denetleme Kurulu, Ekim 2003'te düzenlemiş olduğu ivedi durum
raporunda dile getiriyor, olmaz böyle şey diyor, artı, bu konuda, Başbakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığındaki komisyon inceleme raporu düzenliyor, "bu
konunun soruşturulması lazım" diyor, öninceleme raporu düzenliyor,
soruşturma raporu kararı alıyor ve dediğim gibi, olay mahkemeye intikal ediyor
ve biz diyoruz ki, bu yönetim çok başarılıdır! Yani, allahaşkına -bu delillere
rağmen- bu yönetimin başarısından bahsetmek hangi delile göre mümkün?! Kişi
benim arkadaşım olabilir, benim partilim olabilir, benim hemşerim olabilir;
ama, bu, benim için bir mensubiyet hükmü ifade etmez. Yolsuzluğa, usulsüzlüğe
bulaşmış olan kişilerin ne dini olur ne partisi olur ne meşrebi olur; hiçbir
şeyi olmaz.
Değerli arkadaşlar, böyle
olsaydı, kişisellikte mükemmellik yakalanırdı. Oysaki, doktriner düşüncede,
kişisellikte mükemmelliği yakalamak asla mümkün değildir. Bütün tedbirleri
alırsınız, otokontrolü geliştirirsiniz, ancak kişiselliğe ulaşabilirsiniz.
Bizim gayemiz de kişiselliğe ulaşmak.
Ben, inanıyorum ki,
Türkiye'nin sosyoekonomik, sportif ve kültürel açılardan yıllardır içerisinde
bulunduğu istikrarsızlığın çaresi, bu 22 nci Dönem Meclisidir. Bu Meclisteki
özü doğru, sözü doğru, ahlakı güzel, cemali güzel değerli milletvekilleri
"yeter artık, yolsuzluğa son" diyeceklerdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Kim olursa olsun demelidir. Demezsek, bunun vebali altında hepimiz
eziliriz. Geçmiştekiler ne yaptı? Atalarımızın bir sözü var "mazlumun ahı,
tahttan eder şahı." Allahaşkına, bizden önce bu tahtta birileri kaldı mı?!
Niye; çünkü, mazlumun ahını aldılar, çaldılar, çaldırdılar. Bizler de, bundan
sonraki seçimlerde bu kürsülerde, bu koltuklarda yerimizi almak istiyorsak,
mazlumun ahını almayacağız, çalmayacağız, çaldırtmayacağız. Zaten, çalan
çaldırtıyor, çalmayan çaldırtmıyor.
Değerli arkadaşlar, ben,
bu Yüce Meclisin, siz değerli arkadaşlarımın, Mustafa Kemal'in bir özdeyişinde
belirttiği gibi... "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyor,
tarafsızlık demiyor değerli arkadaşlar. Bize yaraşan ve yakışan, doğruya,
güzele, iyiye, hakka taraf olmaktır, gençlerimizin, doğacak çocuklarımızın
yarınlarını gasbedenden hesap sormaktır. Gitsinler adlî mercie, yaptıklarının
hesabını versinler. Beraat etsinler, saygı duyarız, başımızın üzerinde tutarız;
ama, şuna iştirak etmek mümkün değil: Türkiye'de, yıllardır, delilden sanığa
gitmeden, direkt sanık ilan ediliyor; ilk celsede, delilsizlikten dolayı beraat
ediliyor ya da takipsizlik kararı veriliyor; ondan sonra, hepimiz "vatan
seninle gurur duyuyor" diye birçoklarını da alkışlıyoruz; öyle değil mi?
Gönül şunu arzu ediyor:
Soruşturma komisyonlarında, araştırma komisyonlarında görev alan arkadaşlar
ilgilileri dinlerken, onların haleti ruhiyesi, mimikleri, yüz ifadeleri naklen
yayınla gösterilse de, vatandaş, mahşerî vicdan, onları izlerken kararını
verse. Dudakları, mimikleri nasıl değişiyor, yalan söyledikleri için, düşüne
düşüne nasıl çare arayışı içine girdiklerini, daha doğrusu acze düştüklerini
televizyon kameraları naklen gösterse de, ondan sonra mahkemesi bile önemli
değil.
Değerli arkadaşlar,
zaten, şu husus çok önemli: Yetki ve sorumluluk birlikte kullanılır. Yetki
verdiğiniz kişiye sorumluluk vereceksiniz. Sorumluluğunu müdrik insanlar asla
umutsuz olamazlar. Sorumluluk ile umutsuzluk, kelime olarak, hiçbir zaman yan
yana gelmez. İşte, sorumluluğunu müdrik insanlar olarak biz diyoruz ki,
kardeşim, hiç kimsenin, ama, hiç kimsenin, beytülmalden, devlet çeşmesinden
başkasına ruhsatsız su ikram etme hakkı yoktur ve olmayacaktır. Biz, bunu
sağlamak durumundayız. Sağlayalım ki, yasama ve denetim ilişkilerini
fonksiyonel olarak yerine getiren biz milletvekilleri, hantal bürokrasi, geç
işleyen adalet -bu arada, süratli işlemeye başladı, istisnaî de olsa- yönetilen
demokrasi ve devletin vatandaşı dörtleminin sistemdışı ürünü olan usulsüzlük,
yolsuzluk ve yoklukla mücadele
görevimizi, işlevimizi yerine getirelim. Bunu yerine getirdiğimiz anda, herkes,
arzu edilen istikrara kavuşmuş olacak; Türkiye'nin çalma ve çaldırtma problemi
ortadan kalktığında da, inanın, ne 1 kuruş içborcu ne de 1 kuruş dışborcu
kalacak.
Evet, bu Emek Proje ile
ilgili olarak, müfettişler, yönetime diyor ki: "Kardeşim, bunlar devlet
memuruyken, sen bunu niçin vakıfta görevlendirdin ve orada, yetkili olarak,
bunlara imkân tanıdın? Yasaları ihlal ettin; 657 sayılı Yasanın 28 inci
maddesine göre, sen, bunlar hakkında disiplin işlemi yapmak durumundasın."
Yapmıyor, zamanaşımına uğratıyor; bunun için de, Türk Ceza Kanununa göre,
vazifeyi kötüye kullandığından dolayı, adliyeye gönderiliyor.
Yine, aynen doğalgaz
uygulamasında olduğu gibi, take or pay (al ya da öde) benzeri bir işlem var.
Akbank ile 100 000 000 dolarlık kredi anlaşması yapılıyor. Kredi anlaşması
yapıldıktan sonra, yaklaşık yirmi ay geçiyor, hiç kredi kullanılmıyor. Bunun
için, kredi taahhüt bedeli olarak, dolar üzerinden binde 5 faiz ödemeye
başlıyorlar ve ödenen para 511 111 dolar 10 sent; yolda, 255 555 dolar 55 sent
de ödenecek borç var. Bunun için, Genel Müdür -bu, benim tespitim; Başbakanlık
Teftiş Kurulunun müfettişler raporunda geçen tespit- "ödeyiniz" diye
-bu, 6 aylık taksitler halinde, 255 000 küsur dolar olarak ödeniyor ya- emir
veriyor. Müfettişlere verdiği ifadesinde diyor ki: "Hayır efendim, benim
haberim yok, ben bundan haberdar değilim, böyle bir emir vermedim."
Müfettişler, aynen, rapora derc etmişler; diyorlar ki: "Sayın Genel Müdür,
bizleri kandırmak için, olayı saptırmak için yalan beyanda bulunuyor." Bu
tespiti de, huzurlarınızda, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Efendim, tabiî, Emek
Proje ile yapılan hâsılat-kira, hizmet, proje ve yönetim sözleşmeleriyle ilgili
olarak da, yine, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığındaki müfettişler, konsorsiyum
müfettişleri, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre, ilgili hakkında, hem
soruşturma açılması talebinde bulunuyor, soruşturma açılıyor hem de savcılığa
ihbarda bulunuyorlar.
Sandık, kendine ait vakıf
şirketlerine para plase ederken, bundan da tatmin olmuyor, biraz da sıfır
maliyetli kredi veriyor. Kendi yatırım projesinde olan paraları harcayamıyor,
Emek İnşaata 11,8 trilyon lira, Emek Proje Limitete 23,3 trilyon lira olmak
üzere 35,1 trilyon lirayı hesaben aktarıyor; yani, hesap hilesiyle, hatasıyla
aktarıyor; diyor ki, "kardeşim, al bu parayı, sıfır faizle kullan."
Öbür taraftan, Devlet Planlama Teşkilatına yazmış olduğu yazıda da "hey
Devlet Planlama Teşkilatı, ben, proje tutarı olarak 32 trilyon lira parayı
fiilen harcadım" diyor. Oysa, harcadığı para 32 trilyon lira değil 8,7
trilyon liradır. Diğerlerini ne yaptı; Emek İnşaat ile Emek Projeye plase etti.
Bunu, şimdi, hangi iyi niyetle, hangi başarıyla izah etmek kabil allahaşkına?!
Bu konuyla da ilgili olarak, müfettişler "bu doğru bir anlayış değildir,
genel müdürün ve yöneticilerinin durumu gözden geçirilerek, diğer fiilleriyle
de irtibatlandırılarak, bunların görevden alınması gerekir" diye teklifte
bulunuyorlar.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, Ankara İtfaiye Meydanındaki otoparkla ilgili yine bir işlem var. Burada
da, Emekli Sandığı, Ankara İtfaiye Meydanındaki arsasını önce ihaleye
çıkarıyor; ondan sonra, ihale SİT alanı nedeniyle gerçekleşmiyor. Bu sefer
Sandık Yönetim Kurulu, 1998 yılında kabul ettiği 1481 sayılı kararı ile imar
planındaki bu nakısadan, engelden dolayı ihaleyi iptal edip, kendi bünyesindeki
Emek Güvenlik Hizmetleri Şirketine bunu yine plase ediyor "buyur, burayı
sen otopark olarak, ihalesiz, teminatsız, kefaletsiz çalıştır" diye.
Efendim, tabiî, sayın
konuşmacı arkadaşımız "Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü yönetimi çok
başarılı" dedi. İşte belgesi. Bakınız, sosyal güvenlik kurumları; SSK,
Bağ-Kur, Emekli Sandığı. Değerli milletvekilleri, batık bankalardan sonra,
Hazineyi en çok zor duruma sokan, Hazineden devamlı transferlerle beslenen
ikinci kuruluşlar bunlar. Emekli Sandığının yıllar itibariyle dökümü burada,
açıkları burada. 2000 yılında -dönemimiz olduğu için oradan başlıyorum
özellikle, fazla zamanınızı almayayım- 837 trilyon küsur, 2001 yılında Emekli
Sandığının açığı 1 katrilyon 582 trilyon TL, 2002 yılında 2 katrilyon 648
trilyon TL, 2003'te de 3 katrilyon 679 trilyon.
Peki, sosyal güvenlik
kurumlarının yerine getirmek istediği hususlarda birtakım zorluklar var siyasî
mülahazalardan, kararlardan dolayı. Peki, Emekli Sandığının bu yönetiminin
içinde bulunduğu kira-hâsılat sözleşmesi uygulamaları var. Emekli Sandığının
7,9 trilyon kira alacağı var. Bunun için faiz istemiyor. Tamam, sözleşmeyi öyle
yapmıştır; ama, kardeşim, bu alacağını tahsil için niçin girişimde bulunmuyorsun?
Sizin, kira-hâsılat sözleşmesinden dolayı 7,9 trilyon alacağınız varken bu
parayı istemiyorsunuz; ne yapıyorsunuz; gidip iç ve dış piyasadan faizle borç
para buluyorsunuz ve 8,9 trilyon sadece faiz ödüyorsunuz; bunu nasıl izah
edersiniz?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Albayrak,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)-
Çok değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sonuç itibariyle,
gerçekten, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından öninceleme raporu yazılıp
soruşturmasına başlanılan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da adlî takibat
yapılması için suç duyurusunda bulunulan ve şu anda derdest olan Emekli Sandığı
üst yöneticilerinin gerçekleştirmiş oldukları 2000-2001 yılı hesap ve işlemlerinin
Yüce Meclis tarafından 3346 sayılı Kanunun 8 inci maddesi mucibince ibra
edilmemesi gerektiği görüşümü sizlerle paylaşırken, Emekli Sandığının vakıf
şirketlere biraz önce bahsettiğim faturasız ödemesinin 6,5 trilyon Türk Lirası
ile 2 900 000 dolar olduğunu, bu ödemelerin 1999 ilâ 2002 yıllarını
kapsadığını, bu nakısanın da, kendi müfettişlerinin yapmış oldukları idarî ve
malî işler denetiminde tespit edilmiş vakıa olduğunu da sizlerle paylaşırken,
gelin, devlet malına, beytülmala sahip olalım; aksi halde, devlet çeşmesinden,
ruhsatsız, izinsiz, birileri birilerine su ikram etmeye kalkarsa, hem ikram
eden hem de ikramı kabul eden -ben bunun şahidiyim- ölürken susuz ölür.
Hepinize sevgi sunuyorum,
saygı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Albayrak.
Sayın milletvekilleri,
rapor üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunun itiraz üzerine görüşünü bildirdiği rapor, Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap
ve işlemlerinin ibra edilmemesine dairdir.
Şimdi, komisyonun bu
raporunu, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük
Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 8 inci
maddesine göre oylarınıza sunacağım.
Komisyon raporu kabul
edildiği takdirde, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000
ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemleri onaylanmamış ve dolayısıyla, yönetim
kurulları ibra edilmemiş olacaktır; komisyon raporu kabul edilmediği takdirde
ise, ilgili kuruluşun hesap ve işlemleri ve dolayısıyla, yönetim kurulları ibra
edilmiş olacaktır.
Komisyon raporunu
oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunu kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001
yıllarına ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesine ilişkin raporu Genel
Kurulca da kabul edilmiş ve yönetim kurulları ibra edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S.
Sayısı: 152)
4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından
tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 4 üncü maddesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 406 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
EK MADDE 31.- Türk
Telekom, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 33 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan
hisse, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununun 36 ncı maddesi uyarınca alınmakta
olan pay, 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununun 11 inci
maddesi uyarınca alınmakta olan nisbi aidatlar, 580 sayılı Millî Prodüktivite
Merkezi Kuruluş Kanununun 13 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan aidatlar ile
benzeri fon ve aidatlardan muaftır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA NAİL
KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 5 inci
maddesinin ek 31 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle bu ek maddenin anlamı şu olsa gerek: Türk Telekomun, 7269 sayılı
Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 33 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan hisselerden
muaf olmasına dair...
Değerli arkadaşlar,
belki, bu şekilde yapılandırılması bir anlamda olabilir; ancak, eğer, bu da
daha önceki özelleştirilen kuruluşlar gibi, özellikle enerjideki kuruluşlar
gibi, bunlar alınmadığı takdirde bile, enerji nakil hatlarındaki yenileşme veya
trafolardaki yenileşme yapılmadan, bunların yapılması da uzun vadeli olur veya
geciktirilirse, bu alınmayan vergilerden, devlet büyük kayba uğrar diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle, Sayın Bakanın bir sözünü, kendisi de buradayken ifade etmek
istiyorum: Türkiye Cumhuriyetinde, görevde bulunan herkes -buna Sayın Bakan da
dahil, Cumhurbaşkanı da dahil- beraber, yanında çalıştığı insanları korumakla
görevlidir. Öncelikle onu yapmak zorundayız; çünkü, bu arkadaşların hepsi,
geçmiş dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti Devletine katkılarda bulunmuşlar; bugün,
özelleştirme nedeniyle, fazlalık oluşturdukları söylenmiş; ama, geçmişlerine
bakıldığı zaman bu arkadaşların hepsinin de kıymetli teknik elaman olduğu
ortadadır.
Sayın Bakan diyor ki:
"Bu kurumda çalışan 63 000 kişinin 1 000'i kalifiye elemandır."
Değerli arkadaşlar, herkes kendisine göre kalifiye elemandır; bunu böyle
anlamak lazım. Bir sayın bakanın, bir kişi hakkında kalifiye veya kalifiye
değil deme hakkına sahip olduğunu sanmıyorum. Öncelikle Türk Telekomda çalışan
63 000 kişiden özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum; çünkü, Sayın Bakan böyle
bir anlam ifade ederek o insanlara hakarette bulunmuştur.
Değerli arkadaşlar,
yirmidört yıldan beri bu özelleştirme meselesi gündemde; tam yirmidört yıl...
24 Ocak 1980 kararlarıyla beraber açılışı yapılan, yaklaşık üç yıllık askerî
idare döneminde Başbakan Yardımcılığına getirilen bir eski Başbakanımızın
döneminde gündeme getirilen, onunla beraber onbir yıl boyunca her gün
konuşulan, fakat, bir türlü bir adım atılmayan önemli aktivitelerden birisi.
Bu, son dönemlerde sizin iktidara gelmenizle tekrar konuşulmaya başlandı.
Değerli arkadaşlar, bunu
şöyle değerlendiriyoruz: İktidara gelmek isteyen her parti, bazı çevrelere mesaj
vererek, özelleştirmeyi yapacağım, bu konuda desteğinizi bekliyorum diye
kamuoyuna bilgi vermeye çalışıyor; ama, iktidara geldikten sonra bunu
sürüncemede bırakıyor. Değerli arkadaşlar, öncelikle Özelleştirme İdaresi
özelleştirilmeli. Bunu, bir kere, açıkça söylemek gerekir; çünkü, 550-600
kişinin olduğu bir kurumdan çok rantabl bir sonuç alma şansımız yoktur değerli
arkadaşlar. Şimdi, 550 kişiye baktığımız zaman, bunların hangisinin geçmiş
dönemlerdeki siyasetçilerden, bunların hangisinin yeni dönemdeki
siyasetçilerden kaynaklandığını görme şansımız vardır. Hani, siz, buraya
gelirken, geçmiş dönemlerdeki iktidarlardan, Özelleştirme İdaresini KİT
yaptınız, arpalık yaptınız diye hesap soracağınızı söylemiştiniz. Ben size bir
örnek vereyim: Şu anda Özelleştirme İdaresinde bulunan arkadaşımızın birisi
Doğan Kubat; AKP İstanbul eski İl Başkan Yardımcısı; geçen dönemde de İstanbul
3 üncü bölgeden 22 nci sırada milletvekili adayıydı.
Değerli arkadaşlar,
özelleştirmek isteyenler, satmak isteyenler, bu kadrolara kendi kadrolarını
yerleştirirler mi...Siz, bu arkadaşları ne yapacaksınız daha sonra; çünkü,
onlar size yardımcı oldular. Onlara bu konuda bir avantaj sağladınız; bu
avantajları vermediğiniz anda, onlar ne söyleyecekler veya satacaksanız, bu
insanları niye getiriyorsunuz buraya?! Hani "geçmiş iktidarları örnek
almayacağız" demiyor muydunuz burada?! 3 Kasım seçimleri bunu
gösteriyordu. Cumhuriyet Halk Partisi ile AKP'nin yarıştığı bir seçim oldu ve
sizleri de iktidara getirdiler. "Geçmiş dönemde bunca yolsuzluk yapıldı;
bunların hesabını sormaya çalışıyoruz, çalışacağız" demiyor muydunuz
burada?!
HACI BİNER (Van) - Biraz
önce geçti!..
NAİL KAMACI (Devamla) -
Sayın arkadaşım, konuşma yapacaksan, biraz sonra gelirsin, yaparsın.
Daha 1 saat önce, bu
arkadaşlarımla ilgili, çalışmayı burada yapmadık mı?! O zaman, biz, niye onların gittiği yoldan gidiyoruz?!
Değerli arkadaşlar, sayın
bakanlardan Abdüllatif Şener'in de, Ali Babacan'ın da atadığı arkadaşlarımız
var. Bunlar, Özelleştirme Kurumunun içindeki kuruluşlar.
Değerli arkadaşlar, sekiz
yıl Anavatan Partisi dönemiyle geçti, 1991'e kadar; 1991'den sonra gelen
iktidarlar koalisyonlardı; koalisyonlarla yönetildi Türkiye. Siz geldiniz
"bunu yapacağız" dediniz. Şimdi, son dönemlerin en büyük modası,
özelleştirme, istikrar ve küreselleşme. Birine sorduğun zaman niye
özelleştirme; "efendim, dünyanın şartlarına uyum sağlamak lazım; artık,
küresel bir dünyada yaşıyoruz; o yüzden, küresel ekonomide bunu yapmak
durumundayız." Ben, size bir şey söyleyeyim: Küreselleşme başka ülkeler
için geçerli de bizim için geçerli değil. Eğer inanmayan varsa, şurada,
Avusturya Büyükelçiliğine gider, bizim halkımızın vize almak için orada
saatlerce beklediğini görebilir. Onlar için küreselleşme var; ama, bizim
insanlarımızın Avrupa'ya veya başka bir yere gitmesinin şansı yok; bizim için
küreselleşme yok. Böyle bir adaletsiz ortam olabilir mi?! Küreselleşme
olacaksa, her ülkenin milleti için olmalı; bizim için de olmalı, Amerika
Birleşik Devletleri için de olmalı. Onlar, istediğini istediği şekilde
yapacaklar, biz yapamayacağız; öyle bir şey var mı! Onlar ne ısmarlarsa
yapacağız, biz kendi isteklerimizi yapamayacağız! Bu, anlamsız bir çelişki.
Değerli arkadaşlar, yine,
kendi ilimle ilgili konuşacağım. Antalya'da 3 tane özelleştirme söz konusu
oldu; bunun ikisi oldu, birisi önümüzdeki dönemlerde olacak; birisi limanlarla
ilgili, birisi de ORÜS'le ilgili. Antalya'yı birçoğunuz yakından iyi tanır.
ORÜS'ün özelleştirildiği yer 99 dekar alan. Antalya'daki arsa fiyatlarına
bakarak, Antalya'daki konut fiyatlarına bakarak ORÜS'ün yerinin anlamını bilmek
mümkündür. O dönemlerde 125 milyar liraya satıldı. Şimdi, makineleri o şekilde
duruyor; hiçbir işlevi yok. İçinde çalışanlar çıkarıldı; bir kısmının kıdem
tazminatı verildi, bir kısmının verilmedi; daha sonra buraya geldiler;
komisyondaki arkadaşlar buradan bir çare bulmaya çalışıyor. Umarım, böyle, bir
çare bulunabilir.
İkinci özelleştirme
limanla ilgili oldu. Bildiğiniz gibi, liman 1995 yılında özelleştirildi; bir
şahsa verildi. O şahıs, Sümerbanktan kredi almıştı; Sümerbanktan aldığı krediyi
geriye ödeyemediği için Sümerbank, oraya el koydu. O dönemlerdeki Sümerbankın
sahibini, kimin el koyduğunu biliyorsunuz. O şahıs, hem Sümerbanka ödemedi hem
de Özelleştirme İdaresine ödemedi. Hepimizin bildiği gibi, daha sonra Sümerbank
da battı; paralar açıkta kaldı, şu anda nerede olduğu belli değil. Gerçekten
üzülüyorum buna; bu ülkenin paraları bunlar. Bu ülkede birçok kişi aç geziyor,
işsiz geziyor. Bunların parası değil mi bu; yani, bunun, iktidarla, muhalefetle
ne alakası var; tamamen bu ülkenin geleceği bu.
Değerli arkadaşlar,
üçüncü özelleştirme, son dönemlerde yapılacak olan, fakat, ihaleye çıkarılmayan
Antalya Pamuklu Dokuma Sanayii, Antalya için pamuğun önemini biliyorsunuz;
Türkiye'nin en kaliteli üretim alanlarından birisi. Antalya Pamuklu Dokumayı
özelleştirmek için karar alındı. Antalya Pamuklu Dokumada çalışan
arkadaşlarımız var.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Çok önceden özelleştirildi.
NAİL KAMACI (Devamla) -
İhaleye sizin döneminizde çıkılıyor Burhan.
AHMET KOCA (Afyon) -
Burhan Bey...
NAİL KAMACI (Devamla) -
Sen, tarif etme bana...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
şahsınız adına da söz istediğiniz için, 5 dakikalık süreniz daha var.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla) -
Antalya'nın gözbebeğinde 498 dönüm yer... Buradaki 119 işçi, 12 memur, onsekiz
aydır ücretli izne çıkarılmış.
Bakın, buradan da yanlış
şeyler gelmeye başladı. Birilerine, burası, otel yeri olarak verilmeye
çalışılıyor. Antalya, göç alan bir kent; yılda yüzde 4, yüzde 3,5 dolayında
büyüyor, birçok il küçülürken Antalya büyüyor; değil mi sayın milletvekilim? O
yüzden, ihtiyaçlarımız çok fazla, Antalya'nın ihtiyaçları çok fazla,
Antalya'nın yeşil alan ihtiyaçları çok fazla. Kentin bütün alanlarını imara
açarsak ve o bölgeyi de otel yaparsak, ileride kent parkı yapılacak yerimiz
kalmayacak Antalya'da.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Halloldu o, Sayın Vekilim.
NAİL KAMACI (Devamla) -
Daha ben görmeden hallolmaz... Daha yazıyı göreceğim ondan sonra...
Şimdi, bu konuda,
Antalya'da AKP'den seçilen belediye başkanları, böyle bir şeyin olmayacağını
söylüyorlar. Sayın Burhan Kılıç da bunu söylüyor; huzurunuzda söylüyorum.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Doğru...
NAİL KAMACI (Devamla) -
Sayın Burhan Kılıç da bunu söylüyor.
Sayın Kılıç, sizden
istediğim, Sayın Maliye Bakanından orayla ilgili açıklama ve yazıyı
getirirsiniz -Antalya kamuoyu orada, Antalya basını orada, Antalya
televizyonları orada- gösterirsiniz, herkesi inandırırsınız, biz de size geliriz,
tebrik ederiz.
BURHAN KILIÇ (Antalya) -
Olacak inşallah...
NAİL KAMACI (Devamla) -
İnşallahla olmuyor bu işler...
Değerli arkadaşlar,
Antalya'nın birçok yerinden, yine Telekomla ilgili fakslar geldi; vatandaşlar
diyorlar ki: "Belli bir dönem burada kaldık ve çalıştık. Bizim
çocuklarımız okuyor. Bizim geleceğimiz yok olmak üzere. Sahip çıkın bize."
Değerli arkadaşlar,
özelleştirmede bugüne kadar ne yapıldı; onu sormuyorum, zaten yapılan belli;
alınan para 5 milyar dolar civarında, 3 milyar da daha sonra, yine, bir
telefondan geldi, 8 milyar dolar. Yirmidört yıl boyunca konuştuğumuz bu.
Yirmidört yıl boyunca sadece bunu konuştuk ve geldiğimiz nokta, bir arpa boyu
bile yok. La Fontaine'den masallar dinliyoruz burada. Geçmiş dönemlerde de,
böyle, kalemleri alıp gözümüze batırıyorlardı; yapacağımız bu özelleştirmelerle
çocuklarımıza sağlık hizmetleri vereceğiz, eğitim hizmetleri vereceğiz, refah
düzeyini yükselteceğiz diyorlardı.
1980'den 2004'e geldik,
hâlâ ekonomik seviyemiz yükselecek, çocuklarımızın eğitim seviyesi yükselecek,
refah seviyemiz yükselecek ve hâlâ biz masal dinlemeye devam ediyoruz.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Siz karşı mısınız?
NAİL KAMACI (Devamla) -
Gerçeklere bakalım Değerli Arkadaşım; laf atma, gel burada konuş, laf atma.
Şurada bir gruba dayanamıyorsunuz! Böyle şey olur mu?!
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Bırak sen de bizi, istediğimiz gibi davranalım.
NAİL KAMACI (Devamla) - O
yüzden, bu Telekomun özelleştirilmesinin en azından geriye çekilmesini,
bırakılmasını düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kamacı.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Ek 31 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ek 32 nci maddeyi
okutuyorum:
EK MADDE 32.- Ek 22 nci
maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca
belirlenen asli ve sürekli görevlere ilişkin kadrolarda çalışmakta olan
personel, istekleri halinde iş mevzuatına tâbi personel statüsüne geçirilir ve
Ek 22 nci maddenin (c) bendi hükümleri bunlar hakkında da uygulanır. Bu
kadrolardan boş ve/veya herhangi bir sebeple boşalacak olanlar hiçbir işleme
gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Mevcut kadrolarında çalışmaya devam
eden söz konusu personelin, ek 22 nci maddenin (a) ve (b) bentlerinde bu Kanun
ile yapılan değişiklikten önceki ücret rejimi, statü, sosyal ve özlük
haklarıyla istihdamlarına devam olunur.
Türk Telekomda kadrolu
veya sözleşmeli statüde çalışmakta olan personel ile kadrolu veya sözleşmeli
statüde çalışmakta iken iş mevzuatına geçmiş veya geçecek olanlardan 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emeklilik
hakkını veya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine göre yaşlılık aylığından
yararlanma hakkını kazanmış olanlara bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren iki ay; bu hakları sonradan kazanacak olanlar da kazandıkları tarihten
itibaren iki ay içerisinde emeklilik başvurusunda bulunmaları halinde emekli
ikramiyeleri veya kıdem tazminatları % 30 fazlasıyla ödenir.
Türk Telekomda iş
mevzuatına tâbi olarak çalışmakta olan personelden bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren iki ay içinde başvurarak kendi isteği ile işten
ayrılanlara iş mevzuatı hükümlerine göre hesaplanacak kıdem tazminatı % 20
fazlasıyla ödenir. Bu fıkra hükmünden yararlanan işçilere, 4857 sayılı İş
Kanununun 20 ve 21 inci madde hükümleri uygulanmaz.
İş mevzuatına tâbi
personele, kadrolu ve sözleşmeli statüde iken 5434 sayılı Kanuna tâbi olarak geçen
hizmet süreleri için ödenecek kıdem tazminatının tutarı iş mevzuatına göre
hesaplanır.
Bu madde kapsamında
yapılacak % 30 ve % 20 oranındaki ödemeler Türk Telekomca karşılanır. Türk
Telekomca karşılanan tutarlar, Hazine Müsteşarlığı adına borç olarak
kaydedilir. Borç olarak kayıtlanan tutarlar dönem kârı üzerinden Türk Telekomca
Hazineye ödenecek temettü tutarlarına mahsup edilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Ek madde 32 üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut
Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özakcan şahsı adına
da söz istiyorlar.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinde yer alan ek madde 32'yle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili, daha doğrusu, Türk
Telekomun özelleştirilmesinin kolaylaştırılmasıyla ilgili tasarıyı incelemeden
ve tartışmadan önce, Türkiye'deki özelleştirme mantığının, özelleştirme
uygulamalarının nasıl bir çarpıklık gösterdiğini bir kez daha yinelemek
istiyorum.
Ülkemiz, uzun bir
süredir, hem özel sektör hem de kamu sektörü açısından, nitelikli yatırım
anlamında en kısır dönemi yaşamaktadır. Son yıllarda ülke ekonomisine artı
değer sağlayan, ciddî istihdam yaratan, uluslararası anlamda rekabet edebilecek
tek bir sanayi ve hizmet yatırımı yapılmamıştır. Siyasî iktidarlar, elimizdeki
en büyük işletmeleri haraç mezat pazarlayıp, âdeta yok etmeye çalışırken,
Türkiye'nin özel sektörünün de, bu işletmeleri ucuza kapatıp, kısa yoldan kâr
etmek dışında herhangi bir büyük iktisadî atılımı görülmemiştir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin büyük işletmelerini -işletme kavramanın altını çizerek söylüyorum-
sayacak olursak, aklımıza gelen ilk isimler, PETKİM, TÜPRAŞ, Tekel, Türk
Telekom, Türk Hava Yolları gibi kamu işletmeleri değil midir. Özel sektör
içerisinde, bu işletmeler düzeyinde bir köklü kuruluş gösterebilir misiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şunu sorgulamalıyız: Özelleştirme uygulamalarının belki de en
kabul edilebilir gerekçesi, Türk özel sektörünün önünü açmak ve daha global bir
yapıya kavuşmalarını sağlamak, ekonomide verimliliği artırmaktır. Acaba,
özelleştirme sonrasında böyle mi olmaktadır?! Yıllardır, özel sektöre onca
kaynak aktarıldı; emekçilerin hakları gasbedilirken, sermayenin önündeki bütün engeller
kaldırıldı. Peki, bu süre içerisinde, özel sektörde, bir PETKİM, bir TÜPRAŞ,
bir Türk Telekom kurabilen bir girişimci çıkabildi mi?!
Küreselleşme süreci ve
gümrük birliği de, sanıldığı gibi, ülke ekonomisini, sanayiini, fabrikasyon
üretimini güçlendirmedi; tam tersine, bu süreçte, biraz olsun üretim
potansiyeli olan girişimler yok olurken, meydan, çokuluslu şirketlerin kâr
ortaklığına, hatta, daha çok acenteliğine soyunan sözde holdinglere kaldı.
Bunlar, elbette, bu topraklara ait fabrikalar açmadılar, yüzde 100 yerli sanayi
işletmeleri kurmadılar, büyük yatırımlar yapmadılar. Tıpkı yabancılar gibi,
Türk Halkını büyük bir pazar, Türk kamu işletmelerini büyük bir rant alanı
olarak kabul ederek, sadece yabancı ortaklarıyla el ele verip, bu pazarı nasıl
daha kârlı hale getireceklerinin hesabını yaptılar.
Değerli arkadaşlar, işte,
devletin, cumhuriyetin en köklü, en güzide işletmeleri, bunlar için, bu
zihniyet için özelleştirilmek isteniyor. Rüştünü ispat etmiş olan, artık,
devletin beslemeliğinden kurtulmuş olan ve daha külfetli, daha emek isteyen
yatırımlar, yani, fabrikalar, büyük işletmeler kuran bir özel sektör olsaydı,
yine, bu özelleştirmeler bir ölçüde mazur görülebilirdi. Soruyorum, Türk özel
sektörü içerisinde, yabancıların acenteliğini yapmadan, montajcılığını
yapmadan, yani, tam anlamıyla kendi ayakları üzerinde durabilen kaç tane
işletme var?! Kaç holding, Türk Telekomu, TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i almayı hak
ediyor?! Kaç tanesi, bu işletmeleri satın aldıktan sonra büyütebilecek,
istihdam yaratabilecek, bu güçle dış rekabete göğüs gerebilecek niteliğe
sahip?! Kaç girişimcinin, bu işletmeleri satın aldıktan sonra, yabancılara daha
pahalıya satıp veya kapatıp, onbinlerce işçiyi işsiz bırakıp gitmeyeceğinden
emin olabiliyorsunuz?! Et ve Balık Kurumu özelleştirmesinde, SEK
özelleştirmesinde bu durumu yaşamadık mı?! Bu yüzden, hayvancılığımız,
tarımımız zarar görmedi mi?! SEKA, Şeker Fabrikası gibi büyük bir gayrimenkule
sahip işletmeler, sırf bu zenginlikleri için talep edilmiyor mu?!
Hükümet, kafasına koymuş,
ne pahasına olursa olsun satacak. Gözden kaçırdığımız esas nokta ise, bunları
kimlerin satın almak istediği. Bakınız, Türk Telekoma, dünyanın bir numaralı
spekülatörü Soros bile talip olmuştu. Aslında, özelleştirmeyi en çok
isteyenler, iktisadî hayata Soros'un gözleriyle bakanlardır. Emekle, üretimle,
bileğinin hakkıyla bir işletme kuramayanlar, yatırım yapamayanlar, yani çıkarcı
ve fırsatçılar hükümetle işbirliği yapıyor ve Türkiye'nin, Türk Halkının
alınteri olan işletmelerimizi parselliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke olarak, üretmeyi, sanayileşmeyi, kalkınmayı unuttuk.
Birileri, satarak kısa yoldan gelir elde etmeye çalışıyor, başka birileri,
haraç mezat satın alarak emeksiz zenginleşmek istiyor. İşte, özelleştirme
ekonomisi ülkemizde budur ve bu ekonomide yine sömürülen, yoksullaşan Türk
Halkı olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
konuştuğumuz tasarı, Türk Telekomun özelleştirilmesinin kolaylaştırılmasıyla
ilgilidir. Yıllardır, Türk Telekomun nasıl özelleştirileceği tartışılıyor, daha
doğrusu, bu güzide kuruluşumuzun nasıl tasfiye edileceği, uluslararası
tekellerin baskılarıyla nasıl yabancılaştırılacağı tartışılıyor. Daha önce, bu
konuyla ilgili bir yasa kabul edilmişti; ama, ülke içinde, bu işletmeyi ederine
yakın bir fiyata satın alabilecek girişimci çıkmadığı için, yabancı şirketleri
nasıl çekerizin hesabı yapıldı. Anayasaya açıkça aykırı olmasına rağmen, bu
ulusal şirketin, stratejik işletmenin yabancılaştırılması için çaba sarf
ediliyor. Hatta, bu kârlı işletmenin satılmasına o kadar şartlanıldı ki,
satılabilmesi için, değeri bile, olduğundan daha düşük gösterildi.
Değerli arkadaşlar,
sanki, bu özelleştirme veya diğer özelleştirmeler olursa bütün ekonomik
sorunlarımız hallolacakmış gibi bir dayatma içerisinde bırakılıyoruz. IMF'nin
de böyle bir dayatması var; ama, siyasî iktidarlar, borçlardan nasıl
kurtulacağımızı, ekonomik büyümeyi nasıl sağlayacağımızı, nasıl yatırımlar
yapacağımızı, nasıl yeni teknolojiler getireceğimizi, IMF kıskacından nasıl
kurtulacağımızı düşünmek ve bu konuda projeler geliştirmek yerine,
elimizdekileri nasıl satacağımızı planlıyorlar. Herkes buna odaklanmış; çünkü,
IMF böyle istiyor, çokuluslu şirketler ve küreselleşmeciler böyle istiyor.
Dikkat ediniz, ülkemizde
özelleştirilmesi öncelikle gündeme getirilen ve IMF'nin de üzerinde durduğu
işletmeler Türkiye'nin en kârlı işletmeleridir. Bu işletmelerin çoğu
Türkiye'nin en çok vergi veren, en çok istihdam yaratan, en çok yatırım yapan
ilk 100 işletmesi içinde en üst sıralarda yer almaktadır; sadece Türkiye'de değil,
dünya piyasalarında da en ön sıralarda yer alan işletmelerdir; TÜPRAŞ öyledir,
Tekel öyledir, Türk Hava Yolları öyledir, Telekom öyledir, PETKİM öyledir,
Demir-Çelik öyledir. Telekom, dünya sıralamasında 13 üncü sırada yer alan bir
büyük yapıdır, bir büyük şirkettir. Peki, buna rağmen nasıl bir zihniyetle
bunların yok pahasına elden çıkarılması, temmuz ayında pazar artığı domates
gibi, özelleştirilmesi bile değil, âdeta yabancılaştırılması teşvik
edilebiliyor; neden çok açık; bu işletmeler özel sektör tekellerinin,
uluslararası tekellerin, kartellerin değil, kamunun, halkın mülkiyetindeki
özerk kuruluşlardır da ondan. İşte, kimilerine rahatsızlık veren esas nokta
budur, IMF'ye rahatsızlık veren budur, IMF'ye, uluslararası tekellere ve
onların yerli ortaklarına göbekten bağlı siyasal iktidarları rahatsız eden de
budur.
Değerli arkadaşlar,
özelleştirme dayatması Türk ekonomisini ve Türk siyasetini kısırlaştırmıştır,
Türk girişimcisini tembelleştirmiştir. Üstelik özelleştirilmek istenilen
işletmelerin, en başta Türk Telekomun Türkiye'nin en çok gelir getiren
işletmeleri olduğu gerçeği de düşünülürse, bu durum, ayrıca büyük bir komediyi
de yansıtmaktadır. Hem devlet hem de özel sektör son yirmi yılda Türkiye'nin en
büyük işletmelerini satmak veya satın almak için harcadıkları çabanın yarısını
kalkınma politikalarına, güçlü yatırımlara ayırsalardı, bugün, Türk Telekom
mevcut kârını, istihdamını ikiye katlar, uluslararası alanda da daha yüksek
sıralara çıkabilirdi, hatta özel sektörün de TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i, Türk Telekomu
olurdu; ülke kalkınır, refah artar, millî gelir artar, işsizlik bir problem
olmaktan çıkardı. En kötü koşullarda yüzlerce işletme açan, büyük ekonomik
kuruluşlar oluşturan "on yılda demir ağlarla ördük anayurda dört
baştan" diyerek, umudunu, coşkusunu marşlara yansıtan Türkiye
Cumhuriyetine bu eziklik, bu tembellik yakışmıyor. Özelleştirme politikaları
Türkiye'nin ufkunu daraltmış, kalkınma umudunu azaltmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özelleştirilmek istenilen Türk Telekom içerisinde 63 000
emekçi çalışıyor; bu, nereden bakarsanız, aileleriyle birlikte en az 300 000
kişi demektir. Tasarının şimdi görüştüğümüz maddesi, bu 300 000 kişinin
hayatını tam anlamıyla olumsuz yönde etkileyecek düzenlemeler içeriyor.
Bu maddeyle birlikte,
siyasî iktidar, özelleştirme sonrasında yaşanacak olan acı sosyal tabloyu
bildiği için, gördüğü için, yani işten atılmaları, çalışma koşullarının
kötüleştirilmesi uygulamalarını ve bunlara karşı olabilecek insanî tepkiyi
bildiği için, daha özelleştirme olmadan, özelleştirme sonuçlarını yaşatacak bir
yasal düzenleme getirmiş bulunuyor. Yani, iktidar, Türk Telekomu satın alan
kimseyi o kadar düşünüyor ki, onu, bu tür sosyal sıkıntılardan da kurtarıyor;
tam anlamıyla, dikensiz bir gül bahçesi teslim edeceğini taahhüt ederek, nasıl
birkaç kuruş daha fazla alabilirimin hesabını yapıyor.
Maddeyle getirilen
düzenlemeyle, hükümet, özelleştirme sonrası işten çıkarmaları azaltabildiği
kadar azaltmak istemekte. Bunun için, yasanın yürürlüğe giriş tarihinden
itibaren, iki ay içerisinde kendi isteğiyle emeklilik hakkını kullanan veya
kadro güvencesini terk ederek, kendini, kölelik yasası olarak tabir edilen yeni
İş Yasası hükümlerinin insafına terk etmek isteyenleri, bazı artış önerileriyle
ikna etmeye çalışıyor. İşin komedisi, hükümet, üzerindeki bu yükten o kadar
çabuk kurtulmak istiyor ki, neredeyse tehdit edercesine, çalışanlardan, iki ay
içerisinde hayatlarının kararını vermelerini bekliyor "ya kendi rızanla
işten çıkarsın, alırsın yüzde 20, yüzde 30 -neyse, ek bir para- ya da sözleşmen
feshedilir ve hiçbir şey alamazsın; sen seç" diyor; yani, ölümlerden ölüm
beğen.
Maddede, İş Kanununa tabi
olup da kendi isteğiyle iş bırakacaklara kıdem tazminatında yüzde 20 artış
öneren siyasî iktidar, aynı konumda olup işten atacaklarına ise hiçbir şey
vermiyor. İktidar diyor ki: "Sen çıkmazsan ben atarım, ben atmazsam yeni
patronun atacak; sen iyisi mi, gel şu yüzde 20'ye, yüzde 30'a razı ol, kadro ve
güvence heveslisi de olma o kadar."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP Hükümeti, siyasî iktidar, Türk Telekomun
özelleştirilmesinin kolay olabilmesi için, alıcıya üç kolaylık sunuyor, daha
doğrusu üç ulusal taviz veriyor; bunlardan birincisi, özelleştirme değerini
asıl değerin çok altında gösteriyor; ikincisi, anayasal engel olmasına rağmen,
yüzde 50 kamu payı zorunluluğunu ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler yaparak,
bu işletmeyi satın alacak yabancı özel tekelin veya kartelin, bu alanda tam bir
hâkimiyet kurması yönünde teminat veriyor; üçüncüsü de, Türk Telekomu satın alacak
tekeli, özelleştirme sonrası uğraması muhtemel tehlikelerden, sosyal tepkiden,
yargısal denetlemeden, sendikal tepkiden, demokratik hareketlerden şimdiden
kurtarmak istiyor. Üzerinde konuştuğumuz madde, bu üç hazırlığı kolaylaştırıcı
hükümler içeriyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümet, özelleştirmelerin istihdam yaratıcı değil, istihdamı
yok edici özelliğini âdeta ispat edercesine, Türk Telekomun
özelleştirilmesinden sonra işten atılmaların yoğunlaşacağını kabul ederek, bu
süreci önceye almış ve binlerce emekçinin işinden olacağını açıkça deklare
etmektedir. Demek ki, 63 000 kişi, 13 üncü büyük telekom şirketi olan Türk
Telekom için, fazla olarak görülmekte, kabul edilmektedir. Şimdi,
özelleştirmecilere soruyorum: Büyüklük sıralamasında Türk Telekomu geçebilmiş
dünyanın diğer 12 telekom işletmecisinin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - ... işçi sayılarını ve bu işletmelerdeki kamu payı büyüklüklerini
hiç incelediniz mi; biliniyorsa, nasıl, böylesine çarpık fikirlerle donanmış
olabiliyorsunuz; neden böylesine çarpık düzenlemeleri Meclis gündemine
getiriyorsunuz; cevap basit, belli ki, sizin kafanızda, Türk Telekomun tamamen tasfiyesi
var. Yoksa, ortaya çıkacak işletmenin, ne kadar işçi istihdam etmesi gerekip
gerekmeyeceğini bilmeden, neden bir an önce gönderebildiği kadar işçi ve memuru
kurum dışına göndermeye -hem de iki ay gibi kısa bir süre içerisinde- bu kadar
gayret etsin. Avrupa'nın en büyük telekom işletmelerinin çoğunda kamu payı
yüzde 50'nin üzerindedir. Kamu çalışanları, halen, bu işletmelerde görev
yapıyorlar ve de istihdam düzeyleri, halen, çok yüksek; ama, siyasî iktidar,
çokuluslu tekellerin baskısıyla, böylesine önemli stratejik kuruluşumuzda kamu
payını yüzde 50'nin altına düşürmek istediği için; yani, bu işletmede devletin
söz sahibi olmasını engellemeye çalıştığı için, elbette, buradaki kamu
çalışanlarının tasfiye edilmesi gerekmektedir. Yoksa, sorun, Türk Telekomun bu
çalışanlara ihtiyacı olmadığı değil; sorun, alıcıların, kamu çalışanlarına,
örgütlü, sendikalı, güvenceli çalışanlara ihtiyacı olmadığıdır. Bakın, aynı
maddede Türkiye'nin tek uydusu olan Türksat İşletmesinde kamu çalışanının
olmayacağı da belirtiliyor. Peki, bu durumda, bu işletmede kamuyu kim temsil
edecek? Bu demektir ki, çok yakın zamanda, Türk Telekom da,Türksat da devletin
söz sahibi olamadığı yabancılaşmış işletmeler haline gelecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'deki özelleştirme isteğinin bir başka nedeni de,
ülkemizi açıkpazar haline getirmek isteyen çokuluslu şirketlerin pazara hâkim
olan kamu işletmelerinden rahatsızlık duymasıdır. Türk Telekom, Türk Hava
Yolları, TÜPRAŞ, Tekel gibi büyük ve stratejik kuruluşlar, kendi değerlerinden
öte, bu çokuluslu şirketlerle kendi ulusal pazarında rekabet etme cüreti
gösterdikleri için yok edilmek istenmektedir. Bu yüzden, uluslararası
tekellerin gözünde, bu işletmelerin daha ucuz ve kaliteli hizmet üretmeleri,
daha büyük istihdam yaratmaları gibi bir amaç yoktur, sadece pazardaki bir
engeli kaldırmak istemektedirler; çünkü, bu kesimler, üreten Türkiye'yi değil,
satın alan ve tüketen Türkiye'yi arzu etmektedirler. Özelleştirmelerin bir
amacı da, Türkiye'yi üretim sürecinden koparmak ve kendilerine bağımlı bir
tüketim pazarı haline getirmektir.
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
sözlerinizi toparlar mısınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Yeterince istifade ettik Sayın Başkan.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Keşke istifade edebilseniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Telekom, sosyal devlet yerine tüccar devlet mantığıyla
satılarak, ülkemizin, cumhuriyetimizin seksen yıllık birikimleri yok edilmek
isteniliyor. Bu kafanın Türkiye'yi nereye götüreceği de artık belli olmuştur.
Dileğimiz, artık, bunun sizler tarafından da görülebilmesidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özakcan.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 508
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanununa eklenen ek 32 nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan "bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay" ibaresinden sonra
gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye
kadar" ibaresinin; dördüncü fıkrasında yer alan "iş mevzuatına göre
hesaplanır" ibaresinden önce gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı
yüzde 50'nin altına düştükten sonra bu hizmetleri işçilikte geçmiş gibi kabul
edilerek" ibaresinin eklenmesini; maddenin sonuna da aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Türk Telekom ile
iştiraklerinde çalışan ve yardım sandıklarına üye bulunan personelin, Türk
Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde de aralıksız sürekliliği
bulunmak kaydıyla üyeliği devam eder."
|
Faruk
Çelik |
Ali
Ayağ |
Hacı
Biner |
|
Bursa |
Edirne |
Van |
|
Ahmet
Büyükakkaşlar |
Mustafa
Ünaldı |
|
|
Konya |
Konya |
|
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi mi
okutayım?..
FARUK ÇELİK (Bursa)-
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle üç husus
düzenlenmektedir. Türk Telekom personelinin kıdem tazminatının hesabında
memuriyette geçen eski hizmetleri de gözetilmekte; ancak, bu şekilde hesap
edilen kıdem tazminatı tutarı aynı süre için hesaplanacak emekli ikramiyesinden
fazla olamamaktadır. Getirilmek istenen düzenleme ile Türk Telekomdaki kamu
payı yüzde 50'nin altına düştükten sonra, bu sınırlama kaldırılmaktadır. Bu
sayede Türk Telekom personeline az da olsa iş güvencesi sağlanmak
istenmektedir.
Tasarıyla kadrolu ve
sözleşmeli olarak çalışanlar ile kadrolu ve sözleşmeli statüde çalışmakta iken
iş mevzuatına geçen personelden kanunun yayımından sonra emeklilik veya
yaşlılık aylığından yararlanma hakkını kazananlara iki ay içerisinde emeklilik
başvurusunda bulunmaları halinde ikramiye veya kıdem tazminatlarının yüzde 30
fazlasıyla ödenmesi imkânı sağlanmıştır. Ancak, bu uygulamanın kamu payı yüzde
50'nin altına düştüğünde de devam edeceği ve dönem kârı üzerinden hazineye
ödenecek temettü tutarından mahsup edildiği dikkate alındığında, Türk Telekomda
kamu payı yüzde 50'nin altına düştükten sonra hazineye ödenecek temettü
olmayabileceğinden şirketin devrinden sonra uyuşmazlık söz konusu olacaktır. Bu
nedenle, maddeye yukarıda arz edilen ilavenin yapılması sonradan ortaya
çıkabilecek uyuşmazlıkları ortadan kaldıracaktır.
Türk Telekomda görev
yapmakla birlikte, Türk Telekom Personeli Biriktirme Yardım Sandığı gibi
sandıklara üye bulunan personelin, üyeliklerinin, özelleştirme ya da başka bir
nedenle Türk Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde dahi devamı
sağlanmak istenmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın
Koç, Sayın Kamacı, Sayın Tüzün, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Özakcan,
Sayın Yergök, Sayın Erbatur, Sayın Arz, Sayın Gülçiçek, Sayın Eraslan, Sayın
Keleş, Sayın Aydın, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Özyurt, Sayın Güler, Sayın Çakır, Sayın Güyüldar.
20 üye yoklama
istemiştir; elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim. Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Ayrıca, pusula gönderen
sayın milletvekillerinin Genel Kurul Salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum;
çünkü, tespit yapacağım.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 20.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 21.03
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının ek 32 nci maddesi üzerinde verilen önergenin oylanmasından önce
yoklama istenilmişti; yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; bu
nedenle, birleşime ara vermiştik.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Şimdi, yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Haziran 2004 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.08