BIM 2 2 2004-06-29T15:16:00Z 2004-06-29T15:16:00Z 41 28780 164049 TBMM 1367 328 201463 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 53

 

101 inci Birleşim

15 Haziran 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın, yasama dokunulmazlığının dünyadaki uygulamalarına, Türkiye'deki uygulamaların yarattığı sıkıntılara ve yapılması gereken düzenlemelere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in, Kırıkkale İlinin bazı ilçe, belde ve köylerinde yaşanan dolu felaketinin yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

B) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanı Vekili Yılmaz Ateş'in, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve 20 nci Dönem İzmir Milletvekilliği yapan Ahmet Piriştina ile 16 ncı Dönem Ankara Milletvekilliği ve 1989-1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığı yapan Abdurrahman Oğultürk'ün vefatı nedeniyle yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen konuşması

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1075, 6/1077, 6/1078) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/192)

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1104) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/193)

3.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1124) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/194)

4.- TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Hollanda Senatosu Başkanı Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans Weisglas'ın vaki davetine icabetle Hollanda'yı ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/585)

5.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/586)

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek ve 20 milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)

V.- ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/3) (S. Sayısı: 463)

2.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

5.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)

6.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanı ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VIII.- KİT KOMİSYONU RAPORU

1.- T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün Tasvibe Sunulan 2000 ve 2001 Yılları Hesap ve İşlemlerine Ait, 3346 Sayılı Kanunun 8 inci Maddesi Uyarınca Hazırlanan, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporu ve Bu Rapora Yapılan İtiraz ile Komisyonun Görüşü (3/108,135) (S. Sayısı: 457)

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, AİHM'ye Türkiye aleyhine yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2389)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, AİHM'ye Türkiye aleyhine sonuçlanan yargılamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2390)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, servis araçlarıyla ilgili yasal düzenlemelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2399)

4.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya Beşkarış Barajının yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2455)

5.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, Gazi Üniversitesi Rektörünün düzenlediği bir akşam yemeğine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2474)

6.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki canlı hayvan kaçakçılığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2535)

7.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, töre cinayetine kurban edilen bir kişiye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2537)

8.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Et Balık Kurumu kombinalarının özelleştirme ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2549)

9.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, örtülü reklam uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/2553)

10.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çan Termik Santralına yapılacak işçi alımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2595)

11.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, elektrik kayıp ve kaçaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2596)

12.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, İstanbul Emniyet Müdürünün verdiği bir emre ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2611)

13.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, GAP Projesi kapsamındaki sulanabilir arazilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2627)

14.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Trafik Yönetmeliğinde değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/2628)

15.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa Havaalanının uçak seferlerine açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2636)

16.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Türkiye İktisat Kongresine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/2639)

17.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, gösterimde olan yabancı bir sinema filmine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2644)

18.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, SEAŞ Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2654)

19.- Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, bir filmle ilgili tanıtım eksikliği olup olmadığına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2660)

20.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sağlık meslek kuruluşlarının bakanlığa bağlanacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2665)

21.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithalatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2666)

22.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, genetik olarak değiştirilmiş tarımsal ürünlerle ilgili düzenlemelere,

- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tarım üreticilerinin sorunlarına,

- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, transgenik ürünlerle ilgili alınacak tedbirlere,

- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, fındık üretimiyle ilgili arazi tespit çalışmalarına,

- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, ithal edilen genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesine,

- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Mersin-Tarsus İlçesinde yaşanan doğal afetten etkilenen çiftçilerin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/2667, 2668, 2669, 2670, 2671, 2672)

23.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, TBMM'de görevli danışmanlara ve geçici görevli sekreterlere sağlık hizmeti verilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/2681)

24.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale İlinin tarihî ve kültürel miraslarının tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2695)

25.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Çukurova turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2696)

26.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, kanserojen madde içeren ekmek üretildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/2704)

27.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, İnternette dialer programlarının kullanımında Türk Telekom'un sorumluluğuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2725)

28.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, Karayolu Taşıma Yönetmeliği uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/2726)

29.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Yedikule Hisarının kiraya verilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2728)

30.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova-Elmalık Gölet projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/2729)

31.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/2767)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,

Konya Milletvekili Ahmet Işık, Konya'nın turizm potansiyeli ile Derbent İlçe Festivaline,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde zeytin ürününe verdiği zarara, zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap verdi.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca,

Çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca,

Aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifinin (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467), görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

6 ncı sırasında bulunan, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/807) (S. Sayısı: 508) 4 üncü maddesine kadar kabul edildi; 4 üncü maddesinin oylamasından önce, istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

15 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.19'da son verildi.

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Türkân Miçooğulları

 

Suat Kılıç

 

İzmir

 

Samsun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                          No.: 147

II. - GELEN KÂĞITLAR

11 Haziran 2004 Cuma

Raporlar

1.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/815) (S. Sayısı: 579) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)

2.- Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 Milletvekilinin; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/112) (S. Sayısı: 580) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)

3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair  İçtüzük Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/243) (S. Sayısı: 581) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Mehmet DÜLGER'in, tarihi eserlerin restorasyonu ihalelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1165) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

2.- Antalya Milletvekili Mehmet DÜLGER'in, Tekirdağ-Silivri sahilinde yer alan fabrikaların çevreye verdiği zararlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1166) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

3.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, Manisa-Turgutlu İlçesindeki tuğla kiremit fabrikalarının toz kömürü ihtiyaçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1167) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Sayıştay'daki boş üyeliklere ve seçim sürecine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2826) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Bandırma'ya nakledilen Alsancak Sigara Fabrikası işçilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2827) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

3.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, patates ve elma ihracatında teşvik uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2828) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, SSK'nın sözleşme yaptığı özel hastanelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2829) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, SSK ve BAĞ-KUR'lu hastaların ilaç bedellerinin düzenli ödenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2830) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Katma Değer Vergisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2831) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ABD ile karşılıklı uygulanan gümrük vergisi oranına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2832) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

8.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, patates ve elma ihracatında teşvik uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

9.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun, elma ve patates ihracatını teşvik tebliğlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2834) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

10.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Sağlıkta Dönüşüm Projesi uygulamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

11.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, atama jürilerinde branş dışı görevlendirmelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2836) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

12.- Van Milletvekili Maliki Ejder ARVAS'ın, hayvancılığın geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2837) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

13.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, buğday üretimindeki kalite sınıflandırmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2838) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

14.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İsrail'le olan diplomatik ve ticarî ilişkilerimize ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2839) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

15.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, THY'nın, fiyat tarifesine ve 2003 yılı kâr-zarar durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2840) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, nöbetçi eczacıların güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2841) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

17.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bölünmüş yol çalışmalarına ve Çanakkale'nin kapsama dahil olup olmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2842) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

18.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Alanya İlçesindeki Akdağ-Hanay yaylasının yaz ve kış turizmine kazandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2843) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

 

                                                                                               No.: 147'ye ek

11 Haziran 2004 Cuma

Yazılı Soru Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, TBMM'de görevli danışmanlara ve geçici görevli sekreterlere sağlık hizmeti verilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2681) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2004)

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                          No.: 148

14 Haziran 2004 Pazartesi

Tezkere

1.-  Konya Milletvekilleri Hasan AngI, Remzi Çetİn, Kerim Özkul, Mehmet KIlIç ve Muharrem Candan'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/584) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.2004)

Raporlar

1.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/824) (S. Sayısı: 582) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)

2.- İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısı ile İçişleri; Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/767) (S. Sayısı: 583) (Dağıtma tarihi: 14.6.2004) (GÜNDEME)

3.- Ordu Milletvekili Enver YIlmaz ile Yozgat Milletvekili Mehmet Çİçek'in; Orman Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi İle Eskişehir Milletvekili Fahri Keskİn ve 3 Milletvekilinin; Orman Kanununun Ek 8 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/284, 2/290)  (S. Sayısı: 584) (Dağıtma tarihi: 11.6.2004) (GÜNDEME)

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                          No.: 149

15 Haziran 2004 Salı

Tasarılar

1.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/825) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2004)

2.- Türkiye Cumhuriyeti İle Fas Krallığı Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/826) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekilleri Bülent BaratalI ve Türkan MİçoOğullarI'nın; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/297) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

2.-  İzmir Milletvekili Ahmet Ersİn'in; Her yıl Eylül Ayının İlk Pazar Gününün Muhtarlar Günü Olarak Kutlanması Hakkında Kanun Teklifi (2/298) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi MAHÇİÇEK ve 20 Milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Irak'tan Türkiye'ye kimyasal atıklı silahların taşındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2534)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının açıklamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2536)

3.- İstanbul Milletvekili Bülent TANLA'nın, ekonomideki gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2543)

4.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizin yurt dışı tanıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2552)

5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Yükseköğretim Yasa Tasarısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2561)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Demirtaş çim kayağı pistine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/2563)

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

15 Haziran 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı konusunda söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Oya Araslı’nın, yasama dokunulmazlığının dünyadaki uygulamalarına, Türkiye’deki uygulamaların yarattığı sıkıntılara ve yapılması gereken düzenlemelere ilişkin gündemdışı konuşması

OYA ARASLI (Ankara)  - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Milletvekilleri, yasama görevini yerine getirirken iradelerini özgürce ve bağımsızca ifade edebilmek imkânına sahip olmalıdırlar; ayrıca, yasama çalışmalarına katılmaları hiçbir şekilde engellenmemelidir. Parlamentolu demokrasilerde, milletvekili sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı adı verilen müesseseler, işte, milletvekillerinin görevlerini bu ölçüler içerisinde yerine getirmelerini sağlamaya yöneliktir. Milletvekili sorumsuzluğu, milletvekilinin, görüşlerini, herhangi bir baskı, herhangi bir tehdit, herhangi bir cezalandırılma endişesi altında olmadan yerine getirmesini sağlar; suçu, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz; ama, cezalandırılabilme imkânını ortadan kaldırır. Dokunulmazlık ise, herhangi bir yargısal işlem nedeniyle, milletvekilinin yasama çalışmalarına katılmasının engellenmesine engel olur.

İngiltere'de ortaya çıkmış olan bu kurumların, günümüzde, her parlamentolu demokrasi ve anayasalarda yer aldığını görmekteyiz; ama, günümüzde, dokunulmazlığın kapsamının daraltılması konusunda bir eğilimin varlığını da yadsımak mümkün değildir; çünkü, özellikle iktidara karşı muhalefeti korumayı amaçlayan dokunulmazlık müessesesi, zaman zaman, iktidar partisine mensup milletvekilleri için bir ayrıcalık, onları yargılanmadan koruyan bir kalkan haline dönüşmeye başlamıştır. Diğer taraftan, iktidarlar, milletvekillerine, herhangi bir suç isnadında bulunarak, onların özellikle çok önemli birtakım toplantılara katılmalarını engellemek gibi bir arayıştan da uzaklaşmaya başlamışlar, insan haklarına ve hukuka saygı kavramı bütün demokrasilerde yerleşik bir hal almıştır. Bu nedenle de, dokunulmazlığın kapsamının giderek daraltıldığı görülmektedir. Örneğin, İngiltere'ye bakıldığı zaman, sadece hukukî davalara karşı bir koruma sağlar artık dokunulmazlık; cezaî kovuşturmaya karşı herhangi bir koruma sağlamaz. Amerika Birleşik Devletlerine bakıldığı zaman, dokunulmazlığın sağladığı güvence, sadece toplantıların devam ettiği süre için söz konusudur. Dokunulmazlığın kapsamı, bu iki ülkede de bu şekilde, giderek daraltılmıştır. Diğer Avrupa ülkelerine bakıldığı zaman da, bu konuda tartışmaların başladığı, anayasa değişikliklerinin gündeme geldiği görülmektedir.

Tabiî ki, her ülke, içinde yaşadığı sorunlara bağlı olarak birtakım çözümler getirmektedir. Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'nin, bugün, çok büyük bir sorun yaşadığını görüyoruz. Yolsuzluklar yoğunlaşmıştır ve yolsuzlukların takibinde, bir milletvekili ortaya çıktığı zaman, bu takibin o noktada durduğuna ilişkin bir yargı toplumun hemen hemen bütününü kaplamış vaziyettedir. Bunun nedeni de, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hakkında suç isnadı bulunan ve dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmakta gecikmeli hareket etmesidir.

Bugün, yine, benzer bir olayla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz haftalarda, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden oluşan karma komisyon, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin istemleri incelemiştir ve Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyelerinin muhalefet şerhine karşın, Adalet ve Kalkınma Partili komisyon üyelerinin oylarıyla, dokunulmazlığının kaldırılması istenilen milletvekilleri hakkındaki yargılamanın milletvekilliği sona erinceye kadar ertelenmesi kararları alınmıştır.

Şimdi, yapılacak bir tek şey vardır; karma komisyonun bu dosyalar hakkında hazırlamış olduğu raporları bir an önce Genel Kurula indirmek ve böylece, itirazda bulunacak milletvekillerine itiraz imkânını sağlamak ve bu komisyon raporlarının Genel Kurulda oylanmasını imkân dahiline sokmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Devamla) - Çok az kaldı Sayın Başkan.

Bu, bizlerin, milletvekili olarak, savsaklamadan yerine getirmemiz gereken bir görevdir; bunu erteleyemeyiz, bunu geciktiremeyiz; aksi takdirde, zaten, Parlamento ile toplum arasında bu konuda meydana gelmiş olan dargınlık giderek daha büyük boyutlara ulaşır ve bir yıpranma olayı alabildiğine yıpratıcı, alabildiğine sorunlu, alabildiğine tehlikeli boyutlara ulaşır. Benim özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki milletvekili arkadaşlarım adına, burada, bu dosyaların bir an önce Genel Kurula getirilmesini istemek görevini yerine getirmek üzere bu sözleri ifade etmek gibi bir durumum var.

İkinci olarak, dokunulmazlıkların kaldırılmaması çok ciddî. Şükredelim ki, çok az sayıda dosyada... Ama, çok ciddî, görevi kötüye kullanma, sahtecilik iddiaları üzerine kurulmuş olan bu dosyaların sayısı az bile olsa, toplumdaki kötü yansımaları çok büyük. Bunu ortadan kaldırmak için, mademki, dokunulmazlıkların kaldırılması kararı kolaylıkla alınmıyor, o zaman bir anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi zarurîdir diyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan milletvekilleri bir anayasa değişikliği önerisi hazırlamışlardır dokunulmazlığın sınırlarının daraltılması konusunda. Bunu önümüzdeki günlerde imzaya açacağız; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki milletvekillerinin sayısı bir anayasa değişikliği önerisi yapmaya, Anayasa hükümlerine göre, yetmiyor. Dokunulmazlığın kaldırılmasına yürekten inanan arkadaşların da buna katkı vermesini bekliyoruz. Bu, çok önemli bir konudur. Artık, dokunulmazlık kurumundan beklenen yarar, bu dokunulmazlıkların kaldırılmamış olmasından doğan zararın çok çok gerisinde kalmıştır. Bir kamusal yarar mütalaa etmek mümkün değildir dokunulmazlığın bu boyutta muhafazasından. O nedenle, bir anayasa değişikliği zarurî hale gelmiştir. Bu konuda, siz değerli milletvekillerinin katkısını bekliyoruz ve diyoruz ki, artık, bu yarayı kapatalım, bu acı dinsin, toplum ile Parlamento barışsın ve milletvekilleri yıpranmaktan kurtarılsın; çünkü, arkadaşlarım, bir tek dosyadaki çok ciddî bir suç isnadı bile, 550 milletvekilinin, sanki hırsızlık yapmış, sanki görevi kötüye kullanmış gibi zan altında kalmasına yol açmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Araslı, sözlerinizi toparlar mısınız.

OYA ARASLI (Devamla) - İsteğe bağlı olarak milletvekili dokunulmazlığı kalkmamaktadır, ancak bizim oylarımızla kaldırılmaktadır; bunu yapmadığımız takdirde, dokunulmazlığının kaldırılmasını ve yargılanmayı isteyen milletvekillerini de zan altında yaşamaya mecbur durumda bırakıyoruz. Bu, insanların yargılanma hakkına da aykırı bir durumdur. Sizlerin bu konuda katkılarını bekliyor ve sözlerime son vermeden önce, hepimizi üzüntüye boğan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina'nın vefatından dolayı, ailesine, tüm İzmirlilere ve tüm Türkiye'ye başsağlığı dilemek istiyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Gündemdışı ikinci söz, Kırıkkale İlinde yaşanan dolu felaketi hakkında söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem'e aittir.

Sayın milletvekilleri, Kırıkkale'nin tüm milletvekilleri bu konuda söz istediler; ama, Sayın Erdem, bütün milletvekillerimizin duygularını dile getirecek.

Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in, Kırıkkale İlinin bazı ilçe, belde ve köylerinde yaşanan dolu fekaletinin yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Haziranda Kırıkkale'nin bazı ilçe, belde ve köylerinde dolu felaketi olmuştur, bu vesileyle söz aldım; Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Biraz evvel Sayın Başkanın da ifade ettikleri gibi, gerek AK Parti Kırıkkale milletvekilleri gerek Cumhuriyet Halk Partisinin Kırıkkale ve diğer bazı illerinden gelen milletvekilleri afet bölgelerini gezdiler. Aslında, ben, çok sınırlı bölgesel sorunlarla sizin huzurunuzu işgal etmek istemezdim; ancak, bölgeyi gezdikten sonra, gerçekten, Kırıkkaleli hemşerilerimizin ve milletvekillerimizin acılarını burada kısa da olsa dile getirme ihtiyacını hissettim.

Esasen, bu çeşit afetler sadece Kırıkkale'de değil Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde zaman zaman olmaktadır. Milletvekillerimiz de bu afetleri burada sık sık dile getirmektedirler; ancak, gördüğüm kadarıyla, tarıma yönelik afetlere karşı köylümüzün ihtiyacını süratle karşılayacak, derli toplu ne yeterli kaynak ne de yeterli mevzuat mevcuttur. Bunu, bu çalışma vesilesiyle görmüş bulunuyorum. O vesileyle, evvela Kırıkkale'deki felaketi kısaca tarif edip, sonra da mevzuatla ilgili birkaç hususu huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Geçen cuma günü, Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer'le beraber, Keskin'den Delice istikametindeki tüm köyleri gezdik -Delice'nin köylerini de gezdik- gördüğümüz manzara, gerçekten yürekler acısıydı. Belki de, yüzyılda bir olabilecek dolu afeti; 25 santimetre kalınlığında dolu, toprakta yarım gün, hatta bir gün kalmış ve ekili tarlalarda, değil mahsul, bir canlı bile bırakmamış. Arkadaşlar da şahit, tarlaları gezdiğimiz zaman, hakikaten, kuşların, kuş yavrularının, yılanların, farelerin, tilkilerin ve birtakım canlıların öldüğünü gördük.

Tabiî, bu manzara karşısında, bu konunun Meclisimizin gündemine getirilmesi, dolayısıyla, hükümetimizin de bu konuda tedbir alması gerektiğine inanarak bu sözü almış bulunuyorum. İlk yapılan tespitlere göre, Keskin'de 11, Delice'de 7, Yahşihan'da 7 köyün 96 000 dönümlük arazisi tamamen tahrip olmuştur. Mesela, gezmiş olduğumuz Keskin'in Barak, Seyifli, Kaçak, Kavurgalı gibi köylerini ve o istikametteki köylerin tüm arazilerini biz de gezdik, CHP'li arkadaşlarımız da gezdiler. Bir kadirşinaslık olarak, Cumhuriyet Halk Partisinden Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki, Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, Aydın Milletvekili Mehmet Semerci, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil de, aynı grupta, bu afet bölgelerini gezdiler.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, Türkiye, bu afetlere sık sık maruz kalmaktadır. Çiftçilerimizin, özellikle de Orta Anadolu çiftçisinin, yıllık ektiği mahsulün gelirinden başka bir geliri yoktur. Afetler sonucunda mahsulleri bu şekilde ortadan yok olduğu zaman, çiftçilerimizin hayatlarını idame ettirecekleri başka hiçbir imkânları mevcut değildir. Hal böyle olunca, devletimizin, bu tip afetlerde çiftçilerimize el uzatması, kayıplarını telafi etmesi ve onlara birtakım desteklerde bulunması zarurî hale gelmektedir.

Mevcut mevzuata baktığınızda, Tarım Bakanlığının çiftçilere bu amaçla yapabileceği yegâne destek, 2090 sayılı Kanuna dayanmaktadır. Bu Kanunda "afetler tertibi" diye bir tertip var; Maliye Bakanlığı her yıl buraya fon ayırmakta. Bu fona baktığımız zaman, 2003 yılında 500 milyar, 2004 yılında da 550 milyar lira kaynak ayrılabilmiştir. Halbuki, geçmiş yıllarda afete uğramış, halen, 133 trilyon lira ödeme bekleyen bölgeler bulunmaktadır. Demek ki, bugünkü mevzuat, çiftçilerimizin afetlerden doğan bu zararlarını gidermenin çok gerisindedir, hatta, gidermesi mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

VAHİT ERDEM (Devamla) - Başka bir imkân da şudur: Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü vardır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, sadece, zelzele ve genel afetlerle ilgili tabiî afet bölgesi ilan edebilmekte; ama, şimdiye kadar, bu şekilde meydana gelen afetlerde, o bölgeyi, hiçbir şekilde, afet bölgesi ilan etmemiştir; Bayındırlık Bakanlığının belki de yetkisi dışındadır. Bir de, Başbakanlığın Acil Yardım Fonu var; o da, yetersizdir.

Buradan şuraya gelmek istiyorum: Bu dağınıklığın giderilerek, çiftçilerimize, bu tip tarımsal afetlere maruz kalmaları halinde, etkin, süratli, onlara yardım edilebilecek bir mevzuatın oluşturulmasına ve bir kaynağın geliştirilmesine ihtiyaç var. Yıllardan beri tarım sigortası sistemi görüşülüyor, tartışılıyor; ama, bugüne kadar da realize edilemedi. Bazı zorluklar olduğunu ben de biliyorum; ama, Başbakanlıkta bu konuda bir kanun tasarısının olduğunu da biliyorum. Hiç olmazsa, bu kanun tasarısının, belli çerçevede, uygulanabilir şekilde gündeme getirilmesinin, Parlamentoya sevk edilmesinin gerekli olduğu kanaatindeyim. Eğer, o yoksa, başka bir şekilde, bir mevzuatla bu tip afetlere destek olunmasının şart olduğunu; aksi takdirde, çiftçilerimizi açlığa, susuzluğa terk etmek durumunda kalacağımızı da huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Tekrar Kırıkkale'ye gelince; acilen, hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Tarım Bakanlığımız, köy köy, tarla tarla, tapusuyla beraber, ekicisiyle beraber onbeş yirmi gün içerisinde bu tespitleri yapıp Başbakanlığa, Afet İşleri Genel Müdürlüğüne intikal ettirecek. Bir Bakanlar Kurulu kararıyla -başka türlü mümkün değil, mevzuata baktım ben- bu çiftçilerimize tohum yardımı, malî yardım yapılması, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına olan borçlarının, tarımsal kredi borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi gibi tedbirlerin derhal alınması gerektiği kanaatindeyim.

Hükümetimizden, bugün, burada kimse yok.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kimse yok hükümetten!.. Kırıkkale'nin kaderi!..

VAHİT ERDEM (Devamla) - Tekrar şunu ifade edeyim: Hükümetimizin bu konuya el atacağına inanıyorum. Bu raporlar hükümetimize intikal ettikten sonra, biz de, Kırıkkale milletvekilleri olarak, afete uğramış diğer bölgeler de var, o bölgenin milletvekilleri olarak, beraber,  bu konuyu takip edeceğiz. Yalnız, münferit çözümlerle, Bakanlar Kurulu kararıyla, ayrı ayrı yerlerdeki birtakım fonlarla bu işin altından kalkılamayacağını da huzurunuzda tekrar ifade etmek istiyorum. Bu konuya köklü, derli toplu bir yaklaşım getirilmesinin zaruretini yeniden vurguluyorum.

Bu vesileyle, afete uğrayan Kırıkkale'deki tüm hemşerilerimize ve tüm Türkiye'de bu şekilde afete uğrayan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum ve bugün vefat eden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Piriştina'ya da Allah'tan rahmet diliyorum.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Gündemdışı üçüncü söz, 13.6.1989 tarihli ve 3568 sayılı Yasa ve malî müşavirlik konusunda söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'e aittir.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, bugün üzüntüyle haber aldığımız, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Piriştina'nın vefatı nedeniyle duyduğum üzüntüyü ifade ediyor ve tüm İzmirlilere, halkımıza, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, bugün, 13 Haziranda Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlik ve Yeminli Malî Müşavirlik Kanununun yayımlanmasının yıldönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1989'da bu kanun yayımlanmış, 1990 yılında odalarımız ve onun üst birliği olan TÜRMOB kurulmuştur. Bu meslek, malî müşavirlik mesleği, serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı bütün ülkelerde vazgeçilmez bir müessesedir; yani, çağdaş bir müessesedir; ama, Türkiye'de, 1932 yılından beri çok çeşitli yasa tasarıları hazırlanmış olmasına rağmen, bir türlü kanunlaştırılamamış, ancak 1989 yılında, önemli eksikleriyle, yasa çıkarılabilmiştir. Eksikleri olmasına rağmen, böyle bir yasanın çıkmış olmasından malî müşavirler camiası memnundur ve bu konuda emeği geçen herkesi şükranla anmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu müessese çok eskidir. Amerika Birleşik Devletlerinde 1886 yılında, Almanya'da 1899 yılında, Yunanistan'da 1950 yılında malî müşavirliği düzenleyen yasalar çıkarılmış, Türkiye'de ise, ancak 1989'da böyle bir yasa çıkarılabilmiştir.

Bu yasanın çıkmasından itibaren, bugün, 66 000'e ulaşmış olan serbest muhasebeci, serbest muhasebeci malî müşavir ve yeminli malî müşavirler 78 odada örgütlenmiştir ve bunların üst birliği olarak da TÜRMOB faaliyette bulunmaktadır.

Bu mesleğin mensuplarının esas amacı ekonomiyi kayda almak ve ekonomik faaliyetlerle ilgili denetim yapmaktır. Malî tabloların denetlenmesi suretiyle ekonominin şeffaflaşmasında, kamunun aydınlatılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Yasa çıkarken, gerekçesinde, bu yasanın esas amacının Maliye Bakanlığının vergi yükünü hafifletmek olduğu ifade edilmiş; ama, 1989'da çıkarılan yasada vergi denetimi konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Daha sonra, 1994 yılında, Vergi Usul Kanununa getirilen mükerrer 227 nci maddeyle malî müşavirlere vergi beyannamelerinin öndenetimini yapmak, imzalamak ve tasdik etmek yetkileri verilmiştir; ama, bu yetki yasada yer almış olmasına rağmen ve gelip geçmiş bütün maliye bakanlarının söz vermesine rağmen, bugün, yeteri kadar uygulanamamaktadır.

Gene, Bankalar Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken, o zaman Başkanı bulunduğum TÜRMOB'un da talepleriyle ve sayın milletvekillerinin desteğiyle Bankalar Kanununa kredi talebinde bulunan tüm müşterilerin malî tablolarının, malî müşavirler tarafından denetlenmesi konusunda bir düzenleme yapılmış, ama, ne yazık ki, bugüne kadar hiçbir kredi müşterisinin malî tablosu denetlenmemiştir. Bu denetlemenin yapılmamış olması, bankaların, dilediğine, hiçbir ölçüye uymadan kredi vermesi sonucunu doğurmakta ve hepimizin şikâyet ettiği batık kredilere yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Eğer, bu düzenleme hayata geçirilmiş olsaydı, bugün şikâyetçi olduğumuz pek çok batık krediyle karşı karşıya gelmezdik.

Değerli arkadaşlarım, bu iki konunun, yani, Vergi Usul Kanununun mükerrer 227 nci maddesine işlerlik kazandırılmasının ve kredi müşterilerinin malî tablolarının denetlenmesinin mutlaka hayata geçirilmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmış olan bu kanunların uygulanmasının takibini hükümetin yapması gerekiyor.

Yine, ekonominin denetiminde çok önemli rolü olan bu meslek camiasının önünün açılması, desteklenmesi konusunda, gelip geçmiş hükümetler, pek çok vaatte bulunmuşlardır; ama, bugüne kadar somut hiçbir adım atılamamıştır. 1989 yılında çıkarılan yasada hangi müesseseler varsa, o devam etmektedir. Zaman zaman, biraz önce bahsettiğim gibi, bazı kanunlarla ek görevler verilmiş olmasına rağmen, hükümetlerin duyarsızlığı nedeniyle bu düzenlemeler de hayata geçirilememiştir.

Türkiye, hepimizin şikâyet ettiği, çok konuştuğu gibi, kayıtdışı ekonominin, neredeyse, kayıtlı ekonomiden daha büyük olduğu bir ülkedir. Böylesine bir ülkede vergi denetiminin, malî denetimin sadece resmî vergi inceleme elemanları tarafından yapılması yeterli değildir. Bunda, serbest muhasebecilerin, serbest muhasebeci malî müşavirlerin ve yeminli malî müşavirlerin denetimiyle de önemli bir mesafe alabiliriz, Maliye Bakanlığının yetkisini azaltabiliriz. Eğer, hükümet, kayıtdışı ekonomiyle ciddî şekilde mücadele etmek istiyorsa, çeşitli kanunları çıkarmadan önce, yürürlükte bulunan kanunlara dayanarak malî müşavirlere ek yetkiler vermeli ve onların kayıtdışı ekonomiyle mücadelesindeki çabalarına, yardımlarına destek olmalıdır.

Ben, bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Mevcut yasalarda yer alan, malî müşavirleri yetkilendiren, görevlendiren hükümlerin hükümetimiz tarafından gecikmeden yerine getirilmesini talep ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

B) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanı Vekili Yılmaz Ateş'in, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve 20 nci Dönem İzmir Milletvekilliği yapan Ahmet Piriştina ile 16 ncı Dönem Ankara Milletvekilliği ve 1989-1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığı yapan Abdurrahman Oğultürk'ün vefatı nedeniyle yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, iki değerli arkadaşımızı, dün gece, kalp krizinde kaybettik. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız ve 20 nci Dönem İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Piriştina'yı ve 1977-1980 yılları arasında Ankara Milletvekilliği yapan ve 1989-1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye Başkanlığımızı yapan Sayın Abdurrahman Oğultürk'ü de, dün akşam, kalp krizi soncu kaybettik; İzmirlilere, Ankaralılara, yakınlarına ve ailelerine başsağlığı diliyorum; hepimizin başı sağ olsun.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 3 adet önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu’nun (6/1075, 6/1077, 6/1078) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/192)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 435, 437 ve 438 inci sıralarında yer alan (6/1075, 1077 ve 1078) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                        Feridun Fikret Baloğlu

                                                                           Antalya

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1104) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/193)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 460 ıncı sırasında yer alan (6/1104) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                      Sedat Pekel

                                                                          Balıkesir

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1124) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/194)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 480 inci sırasında yer alan (6/1124) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                      Sedat Pekel

                                                                          Balıkesir

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek ve 20 milletvekilinin, Avrupa Birliği uyum sürecinde esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Birliğine entegrasyon; sadece aday ülkenin kimliğini ve kültürel zenginliğini koruyarak, siyasî, ekonomik ve hukuk normları başta olmak üzere her alanda entegrasyonu anlamına gelmektedir. İşte bu noktada, gerek ekonomik gerekse toplumsal yaşamın en önemli ve ağırlıklı kesimini oluşturan esnaf-sanatkâr, küçük ve orta ölçekli işletmeler kesiminin AB'ye uyumu ve oradaki rakipleriyle yarışabilecek şekilde donatılmaları büyük önem taşımaktadır. Çünkü;

Bugün, Türkiye'de esnaf ve sanatkârın sayısı 3 500 000 000'e ulaşmıştır. Aileleriyle beraber yaklaşık 20 000 000 kişi bu kurumlardan geçimlerini sağlamaktadırlar.

Bunun yanı sıra, esnaf ve sanatkârlar;

Emek yoğun teknoloji ile çalışma özelliğine bağlı olarak ülke çapında istihdamı artırmaya ve işsizliği azaltmaya katkıda bulunma,

Talep değişikliklerine ve çeşitliliklerine daha kısa sürede, kolay uyum sağlama,

Bölgelerarası dengeli gelişmeye ve büyümeye katkıda bulunma,

Büyük sanayi işletmelerinin tamamlayıcısı durumunda olma ve yan sanayi olarak faaliyette bulunma,

Nitelikli elemanların yetiştirilmesine katkıda bulunma,

Rekabet koşullarına süratle uyum sağlayabilme,

Gelir yelpazesi içinde orta sınıf rolü oynama ve denge unsuru olma,

Çalışma saatlerinin uzun olması ve yaygın olması nedeniyle, üreticinin ve ürünlerin tüketiciye kolaylıkla ulaşmasını sağlama özellikleri ile toplumun sosyoekonomik yapısı içinde sanayi ve ticaretin temel unsurlarından biri olarak kabul edilen esnaf-sanatkâr ve küçük işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde yüzde 45, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam yatırım içinde ise yüzde 26'lık bir paya sahiptir.

Türkiye'de esnaf ve sanatkâr ülke istihdamına büyük katkı sağlamasına ve bir taraftan da üreterek ekonomiye katmadeğer meydana getirmesine rağmen AB ülkeleriyle karşılaştırdığımızda çok olumsuz şartlar altında faaliyetlerini sürdürdükleri ortaya çıkmaktadır.

1- AB ülkelerinin benimsedikleri esnaf ve sanatkâr tanımları arasında ciddî farklılıklar vardır. Bununla birlikte, sözü edilen tanımlar, benimsenen yaklaşımlar dikkate alınarak dört grupta toplanabilir. Bunlar, meslekî yaklaşım, sektörel/ölçek yaklaşımı, el sanatları yaklaşımı ve diğer yaklaşımlardır. AB için sözü edilen genel yaklaşımın tersine, Türkiye'de güçlü bir esnaf ve sanatkâr kesimi olduğu halde, bu kesimin tanımında meslekî veya sektörel/ölçek yaklaşımının benimsendiği söylenemez.

2- AB ülkelerinin makro ekonomik verileri, söz konusu kesimlerin gelişmesini destekler mahiyettedir. Ayrıca, Avrupa içpazarının büyümesi de söz konusu kesimin gelişimine olumlu etki yapmaktadır.

3- AB ve Türkiye'deki mikro ölçekli işletmelerde kişi başına katmadeğer bir (1,00) olarak alınıp, diğer işletme büyüklüklerindeki kişi başına katmadeğer buna oranlanarak; küçük ölçekli işletmelerde AB'de 1,67; Türkiye'de 3,07; orta ölçekli işletmelerde AB'de 3,17; Türkiye'de 4,70; büyük işletmelerde AB'de 3, Türkiye'de 9,27'dir.

Görüldüğü gibi, AB ülkelerinde büyük işletmede çalışan bir kişinin yarattığı katmadeğer, mikro işletmelerde çalışan bir kişinin yarattığı değerin 3 katıdır. Bu kadar çarpıcı olmasa da, diğer işletme büyüklükleri arasında da mikro işletmeler aleyhine olmak üzere benzer farklılıklar dikkat çekmektedir. Bu veriler, Türkiye'de KOBİ'lerin ve özellikle mikro işletmelerin ne kadar ihmal edildiğini ortaya koymaktadır.

4- AB ülkelerinde banka kredisi kullanma oranları; mikro işletmelerde yüzde 29-77, küçük işletmelerde ise yüzde 37-73 arasında değişmektedir.

Esnaf ve sanatkârlar ve KOBİ'ler, ülkemizde üretimin yüzde 37'sini, istihdamın yüzde 46'sını, ihracatın yüzde 8'ini karşılamakta; ancak, toplam kredilerden yüzde 3-4 oranında pay almaktadırlar.

5- 1996-1998 döneminde AB ülkelerindeki devlet yardımlarının GSMH içindeki payı yüzde 0,52 ile yüzde 1,57 arasında değişmektedir; ortalaması 1,12'dir. Kişi başına düşen miktarı 95 ile 298 ECU arasında değişmektedir; ortalaması 237 ECU'dur.

İstihdam edilen kişi başına düşen miktarı 223 ile 786 ECU arasında değişmektedir; ortalaması 526 ECU'dur.

Bu bilgiler çerçevesinde, Türkiye'nin, AB ortalamasında devlet yardımı sağlaması için, GSMH kriteri esas alındığında, 2 200 000 000 dolar, kişi başına yardım kriterinin esas alınması halinde 12 000 000 000 dolar, çalışan kişi başına yardım kriterinin esas alınması halinde 11 000 000 000 dolar harcaması gerekmektedir.

Bu nedenlerden dolayı, Avrupa Birliği uyum sürecinde, esnaf ve sanatkârların sorunlarının daha iyi incelenmesi, esnaf ve sanatkârı temsil eden sivil toplum örgütlerinin görüşleri de alınarak, sık sık dile getirilen 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun, çağdaş ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir yaklaşımla, acilen yeniden ele alınması için, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.

  1- Hanefi Mahçiçek    (Kahramanmaraş)

  2- Mahmut Uğur Çetin  (Niğde)

  3- Osman Kılıç                                             (Sivas)

  4- Nevzat Doğan       (Kocaeli)

  5- Süleyman Gündüz    (Sakarya)

  6- Cahit Can                      (Sinop)

  7- Hasan Ali Çelik        (Sakarya)

  8- Cevdet Erdöl                                       (Trabzon)

  9- Mustafa Tuna                                         (Ankara)

10- Hamit Taşcı                                            (Ordu)

11- Mehmet Yılmazcan    (Kahramanmaraş)

12- Mehmet Özyol  (Adıyaman)

13- Mahmut Göksu  (Adıyaman)

14- Ali İhsan Merdanoğlu            (Diyarbakır)

15- Mustafa Duru                                        (Kayseri)

16- Orhan Erdem                                       (Konya)

17- Orhan Yıldız                                         (Artvin)

18- Ali Aydınlıoğlu               (Balıkesir)

19- Mehmet Melik Özmen (Ağrı)

20.- Recep Yıldırım    (Sakarya)

21- Temel Yılmaz          (Gümüşhane)

Gerekçe:

Türkiye, Avrupa Birliği adaylık sürecinde kritik dönemece girmiştir. Ülkemiz, Avrupa Birliği sürecinde nihaî safhalardan biri olan müzakere tarihi alma arifesindedir. Dolayısıyla, Avrupa Biriliği uyum süreci için Türkiye'de atılan adımlar ve reformlar her zamankinden daha çok önem arz etmektedir. Bu nedenle, yıllardır ihmal edilen toplumun önemli kesimi olan esnaf ve sanatkârın Avrupa normlarına ulaşması için, üye ülkelerdeki uygulamalar esas alınarak, sorunları vakit geçirilmeden incelenip gerekli adımlar atılırsa, müzakere tarihi almaya çalıştığımız bugünlerde elimizi güçlendirecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. - TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın, Hollanda Senatosu Başkanı Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans Weisglas’ın vaki davetine icabetle Hollanda’yı ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/585)

                                                                                                                         11.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Hollanda Senatosu Başkanı Yvonne Timmerman-Buck ile Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Frans Weisglas'ın vaki davetine icabetle 2-3 Temmuz 2004 tarihleri arasında Hollanda'da düzenlenecek "AB Parlamento Başkanları Konferansı"na katılması öngörülmektedir.

Anılan davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir heyetle birlikte İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/586)

                                                                                                                  11.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 27-29 Mayıs 2004 tarihlerinde İngiltere'ye yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                 (Adana)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15.6.2004 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                     Faruk Çelik

                                                                               Bursa

                                                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 15.6.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmında yer alan 463 sıra sayılı Meclis soruşturması komisyonu raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra 457 sıra sayılı KİT Komisyonu raporunun genel görüşmesinin yapılması, sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 39, 6, 7, 40, 32, 8 inci sıralarında yer alan 582, 509, 465, 584, 461, 427 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın, 6, 7, 8, 9, 10, 11 inci sıralarına alınması, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 583 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden bu kısmın 12 nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Çalışma sürelerinin, bu birleşimde 509 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar, 16.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi ve 427 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 17. 6. 2004  Perşembe günkü birleşimde ise 583 sıra sayılı kanun tasarısın görüşmelerinin bitimine kadar uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerge üzerinde söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Meclis Soruşturması Raporları" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

VI. -  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu raporu (9/3) (S.Sayısı: 463) (X)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Meclis Soruşturması Komisyonunun 463 sıra sayılı raporu daha önce sayın üyelere dağıtılmış ve ilgili eski bakanlara gönderilmiştir.

Rapor üzerindeki görüşmelerde, komisyona, şahısları adına 6 milletvekiline ve hakkında soruşturma açılması istenen eski bakanlara söz verilecektir.

Konuşma süreleri komisyon için 20 dakika, şahısları adına söz alan milletvekilleri için 10'ar dakikadır. Son söz, haklarında soruşturma açılması istenen eski bakanlara ait olup, konuşma süreleri sınırsızdır.

Rapor üzerinde söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Ankara Milletvekili Telat Karapınar, Yalova Milletvekili Şükrü Önder, Bursa Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır, Ankara Milletvekili İsmail Değerli.

İlk söz, Sayın Telat Karapınar'ın.

Buyurun Sayın Karapınar.

TELAT KARAPINAR (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün hayatlarını kaybeden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina ve Abdurrahman Oğultürk'e Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 463 sıra sayılı ve (9/3) esas numaralı, Devlet eski Bakanları Hüsamettin Özkan ve Recep Önal hakkında kurulan Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci Birleşiminde üye seçimiyle görevlendirilmiş, 14.1.2004 tarihinde ise ilk toplantısını yaparak komisyon organları belirlenmiştir. O tarihten komisyon çalışmalarımızın bittiği, raporun hazırlandığı 27.5.2004 tarihine kadar, olağanüstü bir gayret ve mesai harcanmıştır. Bu süre içerisinde 40 civarında tanık ve ilgili dinlenilmiş, komisyonda görevli uzmanlarımızla birlikte, mesai mefhumu gözetilmeksizin, çok titiz bir çalışma sonucunda bu rapor hazırlanmıştır.

Yeri gelmişken, bizimle ve bizden ayrı olarak 16, hatta, 18 saat çalışıp, komisyon çalışmalarımıza katkı sağlayan görevli uzman ve çalışanlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, komisyon üyesi bir milletvekili olarak şunu ısrarla vurgulamak isterim ki, gece gündüz çalışan komisyonumuzun, siyasal tarihimize adı gibi ak bir sayfa açan Adalet ve Kalkınma Partimizin, hiçbir zaman, devri sabık yaratmak gibi bir düşünce ve gayreti olmamıştır.

İncelemelerimiz ve çalışmalarımızda, bilgi ve belgeler ışığında, ilgili kişi, kurum, tanık ve uzmanların görüş ve düşünceleri alınarak bir mahkeme titizliği ve hassasiyetiyle çalışılmış, kişi ya da siyasetçi adları hiçbir zaman deklare edilmemiştir. Bugün Meclis çatısı altında yer almayan siyasetçilerin yargısız infazları asla yapılmamış, defalarca kendileri davet edilerek, saygı çerçevesinde kendileriyle görüşülmüştür.

Komisyon çalışmaları süresince, gizliliğe azamî oranda riayet edilerek, soruşturması yapılan kişilerin haklarına azamî oranda saygı gösterilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyon çalışmalarımızda da gördük ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük iki krizinin yaşanmasına giden yolda, komisyonumuzu ilgilendiren konularda yapılanların ve yapılmayanların ne kadar etkili olduğu görülmüş, ülke kaynaklarının birilerine nasıl peşkeş çekildiği, yağma Hasan'ın böreği misali nasıl dağıtıldığı üzüntüyle müşahede edilmiştir.

Komisyonumuzca dinlenilen tanıkların ifadelerinde beyan ettikleri birkısım hususlar ise -açık söylüyorum- milletimiz adına dehşetle dinlenilmiştir.

Burada bir örnek vermek istiyorum, işin vahametini anlatabilmek açısından. Bu kredilendirme süreciyle ilgili, kredilerle ilgili, şube müdüründen genel müdüre kadar birkısım arkadaşlarımızı dinledik ve Halk Bankası mensuplarına bu kredilerin neden ve nasıl verildiğini sorduk. Şimdi, başlıyoruz. Şube müdürünü çağırdık, sorduk: "Sayın müdür, bu kredileri, bu istihbarat raporuna göre nasıl olumlu görüşle teklif ettin?" Cevap: "Efendim, biz, bunu teklif ederiz; ama, neticede bizim krediler müdürümüz, bu teklifi inceler ve yönetime sunar. Onun için, bu teklifin fazla bir önemi yoktur." Krediler müdürüne soruyoruz: "Sayın müdür, bu kredileri uygun görüşle nasıl yönetim kuruluna havale ettin?" Cevap: "Efendim, biz, şubeden olumlu görüşle gelen teklifi çok fazla incelemeyiz. Uygun görüş kaşesini basar, yönetime göndeririz." Yönetim Kurulu üyesine soruyoruz: "Sayın Kurul üyem, siz, bu kredi için nasıl olumlu oy kullandınız?" Cevap: "Efendim, biz, haftada bir kez toplanırdık. Yaklaşık 200 dosya görüşürdük. Çok fazla bakma fırsatımız olmazdı. Üstelik, bu dosyalar 48 saat önce bize gelmesi gerekirken, çoğu zaman dosyayı Yönetim Kurulunda görürdük. Yönetim Kurulu Başkanı uygun görürse, biz de olumlu oy kullanırdık." "Peki, bu 200 dosyanın kaç tanesi yüksek montanlı krediydi?" Cevap: "3 veya 4." "Peki, bu dosyaları da mı incelemezdiniz?" Cevap: "Evet." Kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısına soruyoruz: "Nasıl verildi bu krediler?" Cevap: "Efendim, şube tarafından, krediler müdürlüğü tarafından bu talepler en ince ayrıntısına kadar incelenirdi. Ayrıca, Yönetim Kurulu kararıyla bu krediler verilirdi." Genel Müdüre soruyoruz: "Bu krediler nasıl verildi?" Cevap:  "Efendim, oybirliğiyle verildi. Tüm krediler bizde oybirliğiyle çıkardı. Üstelik, bu krediyi kullandırmaya yetkili olan, şube müdürüdür. En son söz de, şube müdürüne aittir. Her ne kadar, biz, Yönetim Kurulu olarak, bir kredi hakkında olumlu karar alsak bile, o krediyi kullandırıp kullandırmamak tamamen şube müdürünün yetkisindedir."

Görüyorsunuz sayın milletvekilleri, krediler nasıl veriliyor, istihbarat raporları nasıl değerlendiriliyor! Bu arada, bu kişilere "bu krediler kendi paranız olsaydı, bu istihbarat raporuna göre borç verir miydiniz" diye sorulduğunda ise, hiçbirisinden, maalesef, cevap alınamadı.

Diğer bir örnek; vatandaş geliyor diyor ki: "Benim bir petrol istasyonum var; ayrıca, küçük çaplı dağıtım işi yapıyorum; ancak, depolama tesisi kurmayı düşünüyorum..." Dikkat edin "düşünüyorum" diyor. Bu "düşünüyorum" ibaresi aynen, istihbarat raporunda da aynı şekilde geçiyor. Düşünüyor. "Nerede kuracağıma da karar vermedim. Yalnız, benim ipotek verecek gayrimenkulum yok. İki adet bina inşa ediyorum. Bu binadaki daireleri sattıkça borcumu ödeyeceğim. Bana 5 000 000 dolar kredi verin, ben öderim." Bu söylediklerim, istihbarat raporunda geçen sözler arkadaşlar, burada yapılan şifahî konuşma değil. Bu rapora göre, vatandaş 5 000 000 doları alıyor, bir sene sonra tabiî ki kredi ödenmiyor. Ne olacak?.. Al sana bir kredi daha...

Yine bir örnek: Halk Bankası vatandaşın birisine kredi veriyor. Allah var belki de en iyi niyetle verilen kredilerden birisi bu; ancak, firmanın verdiği ipotekler sahte. Bir şekilde tapuda sahte ipotek tesis edilmiş ve firma kredilendirilmiş. Peki, banka ne yapmış? Kredi müşterisi olan ve yine milyonlarca dolar batık kredi verdiği -bu şahıs üstelik daha sonra çete kurmaktan yargılanıp mahkûm olmuş- bu vatandaş, kiraladığı özel uçakla sahte tapu işlemlerini yapan tapu memurunu Ankara'ya getiriyor, otelin birisine çekiyor ve ifade alıyor. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum; kararı siz sayın milletvekillerinin ve yüce milletimizin takdirine bırakıyorum.

Örnekler o kadar çok ki, müracaat tarihiyle aynı günde verilen krediler, olumsuz istihbarat raporlarına rağmen verilen krediler, neler neler. Peki, burada eski bakanların günahı ne? Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halk Bankasının bağlı olduğu bakanlarımızın, soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması...

BAŞKAN - Sayın Karapınar, bir saniyenizi rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, sayın üyelerin yüzlerini Divana dönmeleri şeklindedir. Bir de, Türkiye'yi çok büyük bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin kapanmasına, milyonlarca insanımızın işine son verilmesine neden olan bir dönemin yargılanması yapılıyor. O nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle, sayın konuşmacıyı dinlemelerini rica ediyorum.

Buyurun Sayın Karapınar.

TELAT KARAPINAR (Devamla) - Komisyonumuzun kuruluş amacı, Halkbankasının bağlı olduğu bakanlarımızın, soruşturma raporlarında belirtilen temennilerin gereğini yapmaması, dedikodulara göre hareket ederek soruşturmaların sürüncemede bırakılması ve bu şekilde birçok ceza temennisinden dolayı zamanaşımı süresi geçirilerek yargılanmalarına engel olunması, cumhuriyet savcılığınca istenen izin yazısına cevap verilmediği gibi, bu dosyaların geri çekilerek, izin verme veya vermeme konusunda hiçbir işlem yapılmamasıdır.

Değerli milletvekilleri, kuruluş amacı esnafa ucuz kaynak aktarmak olan Halk Bankasının kaynakları üç beş kişiye peşkeş çekilerek, banka, kuruluş amacından da uzaklaştırılmıştır.

Yine, zamanın bakanı Güneş Taner tarafından, usulsüz kredilerde sorumluluğu bulunan kişilerin bankacılık yetkisinin kaldırılması ve görevden alınmasıyla ilgili, biraz da sert bir ifadeyle yazılan yazıya rağmen sorumlular göreve devam ettirilmiş, zararların katlanarak artmasına neden olunmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Karapınar.

Buyurun.

TELAT KARAPINAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasetimizin temizlenmesi, siyasî ahlak anlayışımızın gelişmesi ve insanımızın siyasîlere güven duyabilmesi için, hepimizin sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi gerekir.

Bu komisyon raporu, ülke kaynaklarımızın, yatırımların, istihdam sorununun önümüzde durduğu günümüz Türkiyesinde, ülke kaynaklarının nasıl birilerine peşkeş çekildiğinin, yolsuzlukların ve yolsuzluk ekonomisinin nasıl işlediğinin bir resmidir.

Sözlerime son verirken, öncelikle, komisyon çalışmalarımız esnasında ilgi ve desteklerini esirgemeyen Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, komisyon başkan ve üyelerimize ve komisyon çalışmalarında emeği geçen herkese teşekkür eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapınar.

İkinci söz, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder'e aittir.

Buyurun Sayın Önder.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sunuşuma başlamadan önce, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Piriştina'nın ve eski belediye başkanlarımızdan Abdurrahman Oğultürk'ün kaybı, gerçekten, bizleri son derece üzmüştür. Her iki siyasetçimizin ailesine başsağlığı diliyorum, sizlere başsağlığı diliyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, az evvelki konuşmacı arkadaşımız, (9/3) esas sayılı Soruşturma Komisyonunun nasıl toplandığını ve ne şekilde göreve başladığını kısaca izah ettiler. Ben, onun haricinde, değinmediği, özellik arz eden bazı konulara girmek istiyorum; ki, bizim görevimiz, komisyonun görevi, Devlet eski Bakanlarımızdan Sayın Hüsamettin Özkan ile Recep Önal'ın olaylardaki sorumluluğu konusundaydı; ben, bunlara değinmekle yetineceğim. Ancak, bunlara değinmeden önce, Halk Bankasının anastatüsünü, çok kısa ve öz olarak izah etmek suretiyle bilgilerinizi tazelemek istiyorum.

Halk Bankası A.Ş.'nin anastatüsünün 4 üncü maddesinde, diğer bazı görevlerinin yanı sıra, esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ve diğer sanayi kuruluşlarını kredilendirmek, aynı zamanda küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünün Kalkınma Bankası görevini de yürütmek üzere kurulduğu ifade edilmiştir.

Banka, bu temel amacı gerçekleştirmek için, ticarî krediler dışında kullandırdığı ihtisas kredilerini, kooperatif kredileri, sanayi kredileri ve fon kredileri şeklinde üç grupta toplayıp kullandırmaktadır.

Özellikle, 1996 yılından itibaren Banka Yönetim Kurulunca yapılan çalışmalarda, Yönetim Kurulu üyelerinden ticarî kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı Yönetim Kuruluna şöyle bir teklif götürüyor: Kredi tahsis işlemlerinde, banka menfaatları doğrultusunda, banka içmevzuatında belirtilen kriterler dışında, Yönetim Kurulunca istisnaî kararlar alınması talebine dair önergesi okunup inceleniyor ve 4.12.1996 tarihinde bu talep uygun görülerek karar altına alınıyor. Alınan kararın özelliği nedir -zaten, 1996 yılından sonra, Banka, tabiri caizse, tökezlemeye başlamıştır- kararın özelliği şudur: İçtüzük hükümlerinin dışında, Yönetim Kurulunca yapılan kredi tahsis işlemlerinde bilanço ve diğer malî tablolar üzerinde hazırlanmış kriterlerin yetersiz kalması durumunda, somut olayın niteliğine uygun olarak, Banka menfaatlarının gerektirdiği şekilde, işletmenin teknolojisi, istihdam yaratma gücü ve ihracata dönük faaliyetleri ile işletme sahiplerinin işletmedış yatırımları, mal varlıkları ve gelirlerinin de değerlendirmede dikkate alınması öneriliyor. Bunun gibi "Bankamız menfaatları açısından bankaiçi mevcut düzenlemelerle belirlenen kriterlerin dışında değerlendirme yapılmasının gerekli olduğu; istisnaî hallerde, somut olaya özgü, banka içmevzuatında belirtilen hükümlerden farklı olarak, Yönetim Kurulumuzca, istisnaî kararlar alınabilmesi uygun görülmüştür" deniliyor ve bu kararlar uygulamaya konulmaya başlanıyor. Ancak, 1996 yılında, Yüksek Denetleme Kurulunca yapılan teftişte, bu uygulamanın yanlış olduğu gündeme getiriliyor ve şöyle deniliyor: "Yönetim Kurulunun bu kararından sonra, firmaların bilanço, gelir tablosu ve diğer malî tablolara göre hazırlanan rasyolara ve verilere bakılmaksızın, sübjektif değerlendirmelerle, her firmaya kredi verilebilecektir. Bunun en somut örnekleri, firma bazında incelemeler bölümünde tek tek incelendiği gibi, 1997 yılında ödeme güçlüğü çeken ve kanunî takibe geçen firmaların malî tabloları incelendiğinde, firmanın brüt satış tutarı tek başına Bankaca verilen kredileri karşılamaktan uzakken, istihbarat raporunda firmanın onbeş yirmi bankadan kredi kullandığı görülmektedir. Ayrıca, istihbarat raporlarında, firmanın ve ortaklarının çok sayıda protestosu ve karşılıksız çeklerine rastlanması normal bir olay gibi değerlendirilmekte ve firmalar, bu karar doğrultusunda kredi alabilmektedir." Bu karar uygulamaya geçince, Bankada neler oluyor; firmaların, Banka usul ve mevzuatlarına aykırı olarak, çok kısa sürede, bir iki gün içerisinde kredilendirme imkânı çıkıyor. Bugün, hangi bankaya giderseniz gidin, bir kredi kartı isteyin, bunun size intikali, kefili mefili de dahil olmak üzere, bir hafta, on günden evvel dönmeyecektir; ancak, milyon dolarlarla ifade edilen krediler, bir iki gün içerisinde -az evvel Ankara Milletvekilimizin de izah ettiği gibi- şahıslara tevdi edilebilmektedir; nakit kredilerin vadelerinde ödenmemesi üzerine kredilerin gayri nakdî krediye çevrilmesi ve firmaların yurtdışından sağladığı kredilerle nakdî kredinin kapatılmasıyla artan kurlar ve tahakkuk eden faizler sonucu kredinin artması; firmaların yurtdışından sağladıkları kredilerin garantisi olarak talep edilen dövize natık teminat mektupları ve aval kredilerin çok kolay bir şekilde kullandırılması; grubun tüm firmalarına kredi kullandırılması nedeniyle, bir firmanın ödeme güçlüğü içine düşmesinin tüm grubu etkilemesi; kullandığı kredileri vadelerinde ödemeyen firma ortaklarının kurduğu başka firmalara yeniden kredi verilmesi; kredilerini vadesinde ödemeyen firmanın borçlarını devralan şirketlere yeniden kredi verilmesi; kredi alacaklarının zamanında tahsil ve tasfiyesi için gerekli rasyonel tedbirlerin alınmaması; takipteki alacakların tahsil ve tasfiyesi için usul ve mevzuatdışı yollara başvurulması -ki, yine, Ankara Milletvekilimizin dediği gibi, devletin valisi, mahkemesi, hâkimi, savcısı varken, Halk Bankası Genel Müdürlüğü yetkililerinin, özel uçak tutmak suretiyle, özel kişiler tarafından, bazı kişilerin sorguya alınması konusu; bu yollara tevessül edilmesi- Bankanın bünyesini sarsmıştır.

Tabiî, bunun sonucunda, özellikle 1996 yılından itibaren, takipteki kredilerin oranı yüzde 4,3 iken, 2000 yılında yüzde 10'a ulaşmıştır. Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankasının 1996 yılı faaliyetleri hakkında düzenlediği raporunda, Banka yöneticilerinin mevzuata aykırı uygulamaları eleştirilerek, 14 konuda temennide bulunulmuştur. Hazine Müsteşarlığı, almış olduğu bu temennileri, bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'e göndermek suretiyle, Bankanın ilgili olduğu Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan'a göndermiştir.

Aziz milletvekilleri, ihtilaf burada başlamıştır. Sayın Özkan'a bu raporlar geldikten sonra -ki, bankalar yeminli murakıplarının göndermiş olduğu raporlar direkt savcılığa gönderiliyor- Sayın Özkan burada konuya itiraz ediyor "bu konuda yetkili biziz, benim Bakanlığımdır, direkt savcılığa gönderilmemesi gerekir, hukuken geçerliliği yoktur" diyor. Aslında, Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesine göre, aynı zamanda cumhuriyet savcılığına göndermekle, ihbarcılık görevini de yerine getirmiş oluyor.

Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanı ile Genel Müdür Sayın Yenal Ansen arasında geçmişten kaynaklanan birtakım husumetler yavaş yavaş gündeme gelmeye başlıyor. Çünkü, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurul Başkanı ve Sayın Ansen, ikisi birlikte, Halk Bankasında görev yapan kişiler; ancak aradan zaman geçtikten sonra birisi Kurul Başkanı, birisi Genel Müdür olarak karşı karşıya geldiğinde birtakım hesaplaşmalar olduğu iddia ediliyor ve gerek Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun hazırlamış olduğu raporlar gerekse Yüksek Denetleme Kurulunun hazırlamış olduğu raporlar, Sayın Hüsamettin Özkan tarafından "tarafsızlık ilkesine uygun değildir" gerekçesiyle, Başbakandan onay alınmak suretiyle, iki kez ayrı ayrı zamanlarda incelettiriliyor ve kendi almış olduğu onaylarda dahi, inceleyen heyetler, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun ve Başbakanlık müfettişlerinin yapmış olduğu işlemlerin doğru olduğunu, objektif olduğunu, tarafsız ve ilkeli olduğunu savunuyorlar. Ancak, bununla da yetinmiyor Sayın Özkan, başka bir gerekçe sunuyor, sunduğu gerekçe şu: Kendi Danışmanı Sayın Bedri Eşsiz, Bankalar Yeminli Murakıbı Vedat Aksu ve Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Aytekin Tece tarafından yazılıp, Sayın Bakana iletilen 3 tane şikâyet mektubu var. Bu şikâyet mektubunda da, bankalar yeminli murakıplarının tarafsız olmadığını ve kasıtlı davranıldığını iddia ediyorlar ve özellikle Halk Bankasını denetleyen Mustafa  Ekim ile Zafer Dedemen'in  -ki, Halk Bankasının yeminli murakıplarıdır- baskı altına alındığını ve bu baskı sonucunda bu şekilde rapor verdiklerini ifade ediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Önder.

Buyurun.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) - Komisyonumuz, bu kişileri de çağırdı ve özellikle Zafer Dedemen ve Mustafa Ekim'le yapmış olduğumuz görüşmelerde, böyle bir baskıya maruz kalmadıklarını, görevlerini gereği gibi yaptıklarını, hiç kimseden emir ve talimat almadıklarını çok açık bir şekilde ifade ettiler; fakat, burada dikkati çeken ayrı bir konu var, onu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Eski Bakanımızın Danışmanı Sayın Bedri Eşsiz, kendisine sorduğumuzda, bazı konuları aktardığımızda, hiçbir konuyu bilmediğini, Sayın Hüsamettin Özkan'ın kendisine bu konuları danışmadığını, özellikle bu gelen-giden dosyalarla ilgili danışmadığını çok açık ve kesin bir dille ifade ettiler; ancak, ne gariptir ki, kendisi askerken, silah altındayken, henüz terhis olmadan Sayın Bakana yazmış olduğu ihbar dilekçesinde veyahut da şikâyet mektubunda, Bankada geçen bütün olayları A'dan Z'ye kadar detaylı bir şekilde anlatmak suretiyle, bütün konulara vâkıf olduğunu ifade ettiğini belirtiyor. Kendisine sorduğumuzda, bize en son "ben bu raporu kendi irademle yazmadım, Sayın Bakanın isteği doğrultusunda yazdım verdim" demesi suretiyle, Sayın Özkan'ın iddia etmiş olduğu hususlar çürütülmüş oldu.

Geçmişte bu raporların usule uygun olmadığı ve Hazine Müsteşarlığınca işleme konulması gerektiği ifade edilmişti. Sayın Güneş Taner'in, yapmış olduğu uyarılarda "Bankalar Kanununun 62 nci maddesi gereğince Banka Yönetim Kurulunu görevden almanız gerekir, imza yetkisini almanız gerekir" demesine rağmen, Sayın Özkan, bu konuda da hukukî bir gerekçe sunmak suretiyle -kendisine göre- almıyor ve Bankanın zarara uğratılmasının devamını sağlamış oluyor.

Keza, aynı şekilde, Sayın Güneş Taner'den sonra gelen Devlet eski Bakanımız Recep Önal da, aynı dosyalarla ilgili olarak, soruşturmaları, bizim tespit etmiş olduğumuz süreler içerisinde mümkün mertebe uzatmak suretiyle, dosyaların âdeta akamete uğramasını sağlıyor ve 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasayla, bazı dosyalar ertelemeye giriyor, bazı dosyalar takipsizlik kararıyla karşı karşıya kalıyor. Devlet eski Bakanımız Sayın Recep Önal, savunmasında şunu ifade ediyor: "Ben Bakanım, benim altımdaki işler nasıl yapılır, onu bilemem." Ancak, kendisi çok iyi bir bürokrat, deneyimli bir bürokrat; bunu da biliyoruz. Anayasanın 112 nci maddesinin ikinci fıkrasında, bu konuda "her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur" denilerek kesin hükme bağlanmıştır. Sayın Bakan, emri altındaki çalışanlar için "onlar öyle yapmış, benim bundan haberim yok" demesi suretiyle kendisini bazı sorumluluklardan kurtaracağı görüşü bize göre yanlıştır; sorumluluğu vardır. Gel-git olaylarını burada tek tek maddeler halinde açıklamak istemiyorum; çünkü, çok zaman kaybına neden olacaktır.

Komisyonumuzun yapmış olduğu araştırmalarda, her iki bakanın da sorumluluklarının olduğu inancıyla dosyayı tanzim ettik, Yüce Meclisin huzuruna sunduk; takdir Yüce Meclisindir.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.

Sayın milletvekilleri, üçüncü söz, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın.

Buyurun Sayın Yalçınbayır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, vefat eden değerli eski milletvekillerimizin ailelerine, bağlı bulundukları siyasî partilere, Türk Milletine ve seçmenlerine başsağlığı diliyorum. 20 nci Dönemde beraber çalıştığımız merhum Piriştina'nın ve diğer milletvekilimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Meclis soruşturması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yollarından biri. 1924 Anayasasında "Meclis tahkikatı" adıyla yer almış, 1961 Anayasasında, 90 ıncı maddede "Meclis soruşturması" ve 1982 Anayasasında da "Meclis soruşturması" olarak yer almış bulunuyor.

Meclis soruşturması, Başbakan ve/veya bakanların görevleriyle ilgili cezaî sorumluluklarının araştırılmasını sağlayan, yargısal bir denetim aracıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu denetim yolunda, siyasî kriterlere göre değil, ancak, hukukî kriterlere göre karar verir ve soruşturma, çok özel bir rejimle düzenlenmiştir, genel hükümlerden çok farklıdır. Bundaki amaç, düzmece soruşturmalardan, düzmece iddialardan Başbakanı ve bakanları korumak ve yasama meclisine bu konuda inisiyatif vermektir. Anayasada da kesin süreler konulmuştur; bunun amacı, işin savsaklanmamasıdır, bunun amacı, kişiyi uzun süre soruşturma tehdidi altında bırakmamaktır, masumiyet karinesinin gereğini yapmaktır, adil yargılanma hakkına saygı göstermektir ve yine, aynı suçtan iki kez yargılanma yasağı ilkesine bağlı olmaktır.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturmasında, önerge Mecliste görüşülüyor, kabul ediliyor veya reddediliyor. Kabulü halinde komisyon kuruluyor, Yüce Divana sevkine gerek olup olmadığı konusunda kararını veriyor. Yüce Divana sevk edildiğinde, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılıyor.

Yüce Divana bugüne kadar sevk edilen dosya sayısı 11 ve bunların 3'ü cumhuriyetin ilk yıllarında. Birincisi, Bahriye Nazırı İhsan Eryavuz'un, Havuz-Yavuz davası nedeniyle yargılanması. Burada, Yavuz Gemisinin tamiri için sözleşmenin değiştirilerek Hazineye zarar verilmesi iddiasıyla yargılanıyor, iki yıl hapse mahkûm oluyor. Onunla birlikte Yüce Divanda yargılanan tek milletvekili, Bilecik Milletvekili Dr. Fikret Bey de, dört ay hapse mahkûm oluyor.

İkinci dava, Ticaret Bakanı Cenani Beyle ilgili; görevi kötüye kullanmaktan açılmış. Cenani Bey, un ve zahire fiyatlarındaki artış nedeniyle, 500 000 liraya alınan mısırları, zamanında gerekli yerlere dağıtmamak suretiyle görevini kötüye kullandığı, ucuz fiyatla teklife rağmen yüksek fiyatla buğday aldığı için yargılanıyor, o da bir ay hapse mahkûm oluyor ve belli bir süre memuriyetten men ediliyor.

Mahmut Muhtar Paşa, Osmanlı döneminden Bahriye Nazırı, 1910 yılında Denizyollarına alınan gemiyle ilgili usulsüzlük nedeniyle mahkûm oluyor, tazminat ödüyor.

Suat Hayri Ürgüplü, 1948'de oybirliğiyle beraat ediyor.

1965'te Mehmet Baydur beraat ediyor.

Millî Güvenlik Kurulunca oluşturulan soruşturma komisyonları sürecinde 4 bakan yargılanıyor; Hilmi İşgüzar, Tuncay Mataracı, Şerafettin Elçi mahkûm oluyor, Selahattin Kılıç beraat ediyor.

1985'te İsmail Özdağlar, görevi kötüye kullanmaktan mahkûm oluyor.

Son dava; otoyollar davasında Safa Giray ile Cengiz Altınkaya, görevi kötüye kullanmaktan yargılanıyor ve beraat ediyor.

İsnat edilen suçun türü, genellikle 240 ıncı madde, 230 uncu maddeyle ilgili. 11 dosyada, 12 bakan, 1 milletvekili olmak üzere, 13 kişi yargılanmış; 5 beraat, 8 mahkûmiyet kararı verilmiş.

Soruşturma önergeleriyle ilgili olarak geriye dönüp baktığımızda; 1965 ile 1980 arasında 307 tane soruşturma önergesi verilmiş; bunların 279'u 1980 sonrasına devretmiş.

Soruşturma önergelerinin verildiği dönemlere bakıyoruz, siyasetin en kızıştığı zamanlar: 1965-1969 arası 84 tane, 44'ü geri çekilmiş; 1977-1980 arası 69 tane, 30'u geri çekilmiş. Bu sürede, sadece birinde, Sayın Mehmet Baydur 1965 yılında yargılanmış ve beraat etmiş.

80'li yıllara geliyoruz ve bu yıllarda da, 1987-1991 arası 28; siyaset yavaş yavaş tırmanıyor; tabiî ki, muhalefetin girmesiyle birlikte denetim de artıyor. 1995 ile 1999, 25 tane ve ondan sonraki süreç başlıyor ki, bunun önemli tanıklarından birisiyim. 1995-1999, 20 nci Dönem, 46 soruşturma önergesi, 2 773 tane milletvekili imzası, hiçbirinde imzam yok; 11 geri alma, 22 komisyon ve 15 komisyon raporunun devri; bunlara biraz sonra gireceğim. İddialar, görevi kötüye kullanma -kırk ambar suçu, her şeyi bunun içine atabilirsiniz- görevi ihmal ve tabiî ki, nitelikli olanlar da şüphesiz ki var; ama, fevkalade sınırlı.

1999-2002, 21 inci Döneme bakıyoruz, yine 290 imza, 5 önerge, 15 de devir var ve Meclis devamlı bunlarla meşgul, Meclis sanki mahkeme, 20 nci Dönem, 21 inci Dönem ve 21 inci Dönemde, soruşturma önergelerinin kabulü ve oylamasının gizli olması sonucu, 2 komisyon kuruluyor, Koray Aydın ve Bostancıoğlu'yla ilgili ve reddediliyor.

22 nci Döneme geliyoruz; 10 soruşturma önergesi, biri geri çekildi, 521 imza ve yine imzam yok.

Bakıyoruz, 20 nci Dönemde 55 bakan -3'ü başbakan, 52 bakan- hakkında.

Şimdiki dönemi de hep beraber yaşıyoruz. Şu anda 4 komisyon var.

1965'ten bugüne kadar 424 soruşturma önergesi verilmiş; 3 685 imza verilmiş; bunların birçoğu sonra geri çekilmiş ve sadece dikkati çeken, 1965'teki önerge; Yüce Divana sevk. Bu sürece baktığımızda, Sayın Demirel ile ilgili 91 önergenin verildiğini, 17'sinin reddedildiğini...                         20 Haziran 1984'te, Özal döneminde, önergedeki imza sayıları Anayasaya uygun olmadığı için, verilen sürede de tamamlanmadığından, 270 soruşturma önergesi ortadan kaldırılmıştı; 73'ü işlemden kaldırılıyor, sadece 1'iyle ilgili komisyon kuruluyor, onda da Yüce Divana sevke gerek olmadığına karar veriliyor. O süreç nedir; o süreç de demokratik parti sürecidir; yani, siyaseten verilen önergeler. Sayın Ecevit hakkında 42 önerge veriliyor. Sayın Yılmaz 12, Tansu Hanım 7, Erbakan 7, Sayın Baykal için de 6 önerge var ve bunlar da 1984'te kaldırılan. Birçok başbakan ve bakan bunların muhatapları.

Biz, siyasetin tırmandığı süreçlerde bunların çok verildiğini görüyoruz. Dava suretiyle siyasetin yapıldığının açık delili. 1965-1969, 84; 1969-1973, 23; 1977-1980, 69; 1995-1999, 46...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Burada, soruşturma dosyalarından, dosyalara, dosyalar savaşına giriyoruz ve siyasî literatürümüze geçen tabirleri hatırlıyoruz: "Sütten çıkmış ak kaşık." Kim yaptı bunları? Kimler dedi? "Çamurun üstünde oturmayız"; "aklama paklama." Varan komisyonları: "Varan 1: TEDAŞ"; "varan 2: TOFAŞ", "varan 3: Malvarlığı", "varan..." Sonra yok; çünkü, 53 üncü hükümet gitti, 54 üncü hükümet kuruldu; sütten çıkmış ak kaşık oldu!

Gensorular veriliyor; siyaseten, devleti zarara uğrattığı, görevi kötüye kullandığı iddialarıyla. Azınlık iktidarını dışarıdan destekleyen bir parti gensorulara "ret" veriyor. -Siyasî tercihi- ama, aynı konudaki soruşturmalara "kabul" veriyor. Gensorulara "ret"; soruşturmalara "evet." Bu ne çelişki allahaşkına!

Komisyonda yaşananları da gördük. Aklamaları paklamaları gördük; baskıları gördük, milletvekillerinin imzalarını çekmeleri hususunda yönetimlerin taleplerini gördük. Yaşadık bunları. Birçoğumuz burada yaşadı; ama, yeni arkadaşlarımız bu süreçleri belki basından izlediler. Denetimde ciddiyetsizlik önergeleri verildi. "Siz önergenizi geri alın, biz de geri alalım" denildi; imzalar habire çekildi; pazarlıklar yaşandı. Bunun dönemsel tahliline bakıldığında, bu önergelerin genelde siyaseten verildiği görülüyor ve önergelerin verilme tarihleri, karşılıklı olarak, (A) partisinden (B) partisine, B'den C'ye, birbirini takip eden günlerde verilen önergeler ve bu önergelerde kendi parti gruplarının dışında hareket eden milletvekillerine kendi partilerinin nasıl baktığını da hep beraber biliyoruz; bunları da yaşadık. Onlar hukukçu görüşleriyle karar verdiler; ama, partileri tarafından, hem görüşleri hem de hukukçu kimlikleri nedeniyle kınandılar.

"İmzanı geri al" dediler. Ben hukukçuyum, yirmibeş senelik meslekî bilgi ve tecrübemi buraya aktarıyorum dediğimde "biz burada hukuk yoluyla siyaset yapmıyoruz, biz burada siyasetçiyiz" dediler. Oysa soruşturmalar ve cezaî sorumluluğa doğru gidecek araştırmalar, mutlak surette hukukçu kimliğiyle yapılmak zorunda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Siz sözlerinizi toparlamaya çalışın.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Yüce Divana sevk kararı... Bu sevk kararı, kesin bir karar, geriye dönüşü mümkün olmayan bir karar. Peki, sevk etmeme kararı ne; bu, bir nevi takipsizlik kararı ve kovuşturmaya yer olmadığına cumhuriyet savcısı nasıl karar veriyorsa, Yüce Divana sevk etme yetkisine, tekeline sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de buna karar verebilir. Bu karardan sonra, ancak, yeni delil, sonuca etki edecek, geçmiş dönemde elde edilemeyen nitelikte delil varsa, yeni bir soruşturma önergesi verilebilir, aksi mümkün değildir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihine, hatta 1876'dan bu yana bakıldığında, bunun dışında davranılmamıştır, bir teamül yaratılmıştır. Teamüller de, parlamento hukukunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu teamüle göre, hakkında önerge verilen bir kişi hakkında aynı olayla ilgili olarak ikinci önerge verilmemiştir. Buna aykırı olarak 20 nci Dönemde yaşananlar oldu. Tansu Hanımla ilgili ikinci "mal varlığı soruşturma komisyonu" kuruldu. O komisyon raporu üzerinde söz almak istediğimde partinin yetkilileri "canım, böyle bir şey söylenir mi" dediler. Bunları söyleyecek aynı düşünceye sahip olan Ahmet İyimaya'ya söz hakkımı devrettiğimde, İyimaya dedi ki: "Bunlar kesinleşmiş hükümlerdir. Meclisin geçmiş teamüllerini, yaptıklarını dikkate alın. Yeni bir teamül, yeni bir içtüzük hükmü yaratma niteliğinde bir eyleme girişmeyin ve bu, siyaseti kirletecek bir hadisedir." Nitekim, öyle oldu ve yeni delil ortaya çıkmaksızın soruşturma önergeleri habire verilmeye başlanıldı.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz ki, cezaî kovuşturmada aynı suçtan iki kez yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi, adil yargılanma hakkının bir sonucudur ve yeni Avrupa anayasa taslağının önemli maddelerinden biridir. Hiç kimse, daha önce yargılandığı ve beraat ettiği ya da hüküm giydiği bir suçtan dolayı tekrar yargılanamaz ve cezalandırılamaz. Adil yargılanma hakkı, kanun yolları dahil, ceza yargısının bütün aşamalarını kapsar. Bizim de yapmakta olduğumuz, bir yargılamadır ve herkes, kendisi hakkında, kendisine yöneltilen herhangi bir suçtan dolayı makul bir süre içinde yargılanmasını isteme hakkına sahiptir. Bunlar yargılandı ve beraat etti; ama, gündemde, hâlâ bunlar sanık. Nerede masumiyet karinesi ve hâlâ bu şekilde işlem görülüyor.

Burada Meclisin teamüllerine dikkat edilmesini önemle vurgulamak istiyorum. Sürekli uygulama, ikinci defa önerge verilmemesidir. Ortaya çıkan geleneğe uyulmak gerekir. Bu, İçtüzükte yer almayan bir boşluğun da doldurulmasıdır; ama, siz, yorumla, bu konuda bir daha yargılama yapılamayacağı hükmüne varabilirsiniz. Bu yorumun delillerini, burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Biz, bu Mecliste, gelenekleri yaratmak zorundayız. Çok kötü bir geleneğe doğru gidiyoruz; yeni bir İçtüzük yaratmaya doğru gidiyoruz. Bu, şüphesiz ki, Yüce Divana sevkten önce, anayasal yargıya tabi olacak bir işlemdir. Meclisin bu kararı, anayasal yargıya tabidir. Buna dair, Anayasa Mahkemesince verilen, Süleyman Demirel'le ilgili bir karar bunun örneğidir. Ama burada ama Anayasa Mahkemesinin İçtüzük yaratma hükmündeki kararı aleyhine açılacak davada veya Yüce Divanda veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, soruşturmalarla ilgili hukuka uygun davranıp davranmadığı, şüphesiz ki, değerlendirilecektir.

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, toparlar mısınız.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, son olarak şunu söylemek istiyorum. Anayasanın 100 üncü maddesiyle ilgili, o dönemin anayasa yapımıyla görevli komisyon başkanı şöyle diyor: "Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra, eğer herhangi bir tahkikat yahut Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir." Aslında, müessese, Türkiye'de dejenere olmuştur. Bunun, yeniden, daha fazla dejenere olmasına, lütfen, yol açmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.

Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce, İzmir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Piriştina'nın ve Yenimahalle Belediye eski Başkanı ve Ankara eski Milletvekili Sayın Abdurrahman Oğultürk'ün ailelerine, tüm sevenlerine başsağlığı diliyor, Allah rahmet eylesin diyorum.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin vermiş oldukları önerge, 9.12.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüş ve Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiştir. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.1.2004 tarihli 41 inci Birleşiminde üye seçimi yapılmış, ben de bu komisyona üye seçilerek, komisyon çalışmalarına katılmış bulunmaktayım. (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 112 nci maddesi gereğince şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, size, öncelikle, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunun konusunu oluşturan Türkiye Halk Bankası AŞ'nin hukukî yapısıyla ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum.

Türkiye Halk Bankası, 8.6.1933 tarihli ve 2284 sayılı Kanunla kurulmuş olup, faaliyetine 1938 yılında başlamış ve kamu bankalarıyla ilgili olarak çıkarılan 25.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesine kadar bir KİT olarak faaliyetini sürdürmüştür.

Soruşturma komisyonunun görev konusu olayların geçtiği 1996-2001 yılları arasında, banka, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri  Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye göre düzenlenen banka anastatüsüne göre faaliyetlerini sürdürürken, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin "İlgili bakanlığın gözetim ve denetimi" başlıklı 40 ıncı maddesine ve Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 3046 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre, 2.7.1997 tarihinden itibaren, ilgili bakan olarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'la ilgilendirilmiştir. Banka, sermayesinin yüzde 99,9'unun hazineye ait olması nedeniyle Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet göstermekte ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'in de denetim ve gözetimi altında bulunmaktaydı; ayrıca, banka, statüsü nedeniyle de, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Kambiyo Genel Müdürlüğüne bağlı ve bankalar yeminli murakıplarının denetimine tabidir. Sorunun kaynağını oluşturan bu ikili yapı, 26.12.2000 tarihinde, ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın bu görevinden ayrılması ve ilgili Devlet Bakanlığına, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'ın atanmasıyla ortadan kalkmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Halk Bankası AŞ, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre faaliyetlerini sürdürdüğü için, kanun hükmünde kararnamenin "Denetleme" başlıklı 39 uncu ve 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci ve 4 üncü maddeleri gereğince, Yüksek Denetleme Kurulunun, iktisadî, malî, idarî, hukukî ve teknik açıdan sürekli olarak denetimi altında bulunmaktadır. Yüksek Denetleme Kurulunun bankanın faaliyetleri hakkında düzenlediği yıllık raporlar, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince, ilgili kuruluş ve bakanlıkların görüşleriyle birlikte KİT Komisyonunda değerlendirilmekte ve kuruluşun bilançoları, kâr-zarar hesapları tasvip edilerek yönetim kurulları ibra edilmekte ya da tasvip edilemeyerek ibra edilememesine karar verilmektedir. Banka, ayrıca, bankalar yeminli murakıplarınca malî bünye yönünden denetlenmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Halk Bankası AŞ Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığına Mayıs 1995'te Yenal Ansen ve ekibi atanmış; bu tarihten itibaren, banka anastatüsünde, esnaf, sanatkâr ve KOBİ'lerin kalkınma bankası olduğu belirtilen bankanın kredi politikasında köklü değişiklikler olmuş ve daha çok, holding ve grup kredilerine yönelinmiştir.

Yüksek Denetleme Kurulunun, bankanın 1996 yılı faaliyetleriyle ilgili hazırladığı 1996 yılı Türkiye Halk Bankası AŞ raporunda, bankanın değişen kredi politikası eleştirilerek, özellikle, firmaların yurtdışı finans kuruluşlarından sağladıkları uzun vadeli kredilerin garantisi olarak, banka mevzuatına aykırı bir şekilde gayrinakdî kredilerin çok kolay verilmesi uygulamasına son verilmesi temenni edilmiş ve 2'si personelle, 12'si kredilendirme işlemleriyle ilgili toplam 14 konuda, banka yönetiminin mevzuata aykırı uygulamaları nedeniyle, konunun, Hazine Müsteşarlığı bankalar yeminli murakıplarınca soruşturulması istenmiştir. Bu sırada, bankada yıllık denetimlerde bulunan Hazine Müsteşarlığı bankalar yeminli murakıplarının incelemeleri sonunda düzenledikleri 4 rapor, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner imzasıyla, 4.3.1998 tarihinde, bankanın bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir. Bu raporların 3'ü yurtdışı harcırahlar ve yurtdışı temsilcilik harcamalarıyla, diğeri de, bankanın kredi politikalarıyla ilgilidir.

Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner'in tüm yazılarına, bankanın bağlı olduğu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın verdiği cevaplarda, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu Başkanının bankanın eski bir mensubu olduğu, banka Genel Müdürüyle arasındaki husumet nedeniyle, denetimde bulunan murakıplara baskı yaptığı ve murakıp raporlarının objektiflikten ve tarafsızlıktan uzak olduğu dile getirilmiştir. Raporlarla ilgili gerekli işlemler yapılmamıştır.

Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı Güneş Taner, bankanın bağlı olduğu Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'a yazdığı 16.11.1998 tarihli yazıda, savcılıklara gönderilen raporlar hakkında bilgi verdikten sonra, 3182 sayılı Bankalar Kanununun 62/1 inci maddesi gereğince, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikte işlemleri tespit edilen 3 şube müdürü, Ticarî Krediler Müdürü ile Genel Müdür dahil, 6 yönetim kurulu üyesinin imza yetkilerinin kaldırılması istenilmiştir; bu talep, Hüsamettin Özkan tarafından kabul edilmemiştir. Yine aynı şekilde, Recep Önal da, kendi dönemiyle ilgili olarak gelen raporları işleme koymamıştır.

Değerli arkadaşlar, bunlar cereyan ederken, biraz geriye gitmek gerekir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salondan yüksek ses geliyor; o nedenle, konuşmacıyı rahat dinleyemiyoruz.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - 1980 yılından sonra, ülkemiz, iç ve dış işbirlikçilerince, globalleşen dünya düzenine uyum sağlamak için, bir nevi, soyulmuştur. 10 milyar dolar borç stoku, bugün 300 milyar dolara ulaşmıştır. Hayalî ihracatlar, ithalatlar, vergi kaçırmaları, KDV iadeleri ve usulsüz kredilerle, ülke, bir nevi, soyulmuştur. Devletin bankaları eşe dosta peşkeş çekilmiş, özellikle 1991 yılından sonra bu olaylar hızlanmış, "özelleştirme" adı altında, cumhuriyetin birikimleri, yandaşlarına peşkeş çekilmiş ve bu hadiseler, günümüzde de gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ülkenin gelirleri, bugün faiz ödemelerine dahi yetmemektedir. İşsizlik alabildiğine artmış, nüfusun yüzde 15'i işsiz, 10 000 000 kişi açlık sınırının altında, 15 000 000 kişi açlık sınırında yaşamaktadır. Her özelleştirme binlerce işsiz yaratmakta, ülke, IMF ve Dünya Bankasının insafına terk edilmiştir. Çiftçi, memur, işçi, emekli perişan; üniversiteler perişan; hastaneler perişan, sarf malzemeleri dahi alınamamakta; insanlar günlerce muayene olamamakta, ilaç alamamakta; eğitim kurumları perişan; bütün yük vatandaşın sırtına yüklenmiş, dolayısıyla, halk perişan.

Değerli arkadaşlar, devletin bankalarından milyarlarca dolar hortumlanmış, devletin parasıyla devletin bankaları ve diğer kurumları alınmış, içi boşaltılmış, halkın birikimleri yok edilmiştir. Millî gelirin yüzde 80'i nüfusun yüzde 20'sine peşkeş çekilmiş, yüzde 20 gelir ise nüfusun yüzde 80'ine gitmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Değerli, sözlerinizi tamamlar mısınız.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tablo bu. Bunlar yetmezmiş gibi, bu parayı götürenler zevk ve sefa içerisinde yaşamakta, fabrikaları, uçakları, köşkleri, yatları, antikaları, sınırsız gayrimenkulleri bulunmaktadır. Bugüne kadar gelen sağ iktidarlar ise, her seferinde, vergi afları, kambiyo afları ve suç işleyenlere af çıkarmakta, insanları suça teşvik etmektedir. Devleti yönetenler görevlerini yeterince yapmamış; her gelen yönetim, bir önceki yönetimi suçlamış, kendi yandaşlarını kollamış; siyaset-mafya-ticaret iç içe girmiş, demokratik kurallar bir yana bırakılmış "demokrasi" diye diye halk perişan edilmiş; hırsızlık, yolsuzluk yapanlar kollanmış; zaman zaman, özel aflar çıkarılmış ve bu aflar bugün de çıkarılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bazı bakanlar, belediye başkanları için özel aflar çıkarılmaktadır. Bugüne kadar, kim ne yaptıysa yanına kâr kalmıştır. Her iktidar, yandaşları için özel yasalar çıkarmaktadır. 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Yasa ve geçen hafta bu Mecliste bazı belediye başkanlarını ve siyasîleri kurtarmak için çıkarılan yasalar, çıkarılan vergi yasaları, bunlara örnektir.

Değerli arkadaşlar, usulsüzlük, yolsuzluk, haksızlık yapan, şaibe altında kalan cumhurbaşkanı bile olsa, gerekli inceleme ve araştırma mutlaka yapılmalıdır. Bunun güvenilir ve inandırıcı olması için, özellikle milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğine de inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünkü iktidar "hortumları kestik" diyerek kamuoyunu yanıltmaktadır. Önce, kendi yandaşlarının hortumunu kessin, özel yasalar çıkarılmasın.

Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporunda, soruşturulması istenilen -temennilerle ilgili- kredilerden kaynaklanan alacakları zamanında tahsil ve tasfiye için gerekli tedbirleri almaması nedeniyle, usulsüz verilen krediler, takipteki alacaklar, 2003 yılı sonu itibariyle -faiz hariç- 1,1 katrilyona ulaşmıştır. Dolayısıyla, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri doğrultusunda düzenlenen bankalar yeminli murakıpları raporlarını tekrar incelettirmek, cumhuriyet savcılığına ulaşan dosyalarla ilgili soruşturma izinlerini, haklı gerekçelere dayanmaksızın, zamanında vermemek ve mükerrer denetimlere sebep olmak suretiyle denetim sürecini sürüncemede bırakarak, kanunla kendisine tanınan takdir yetkisini amacı dışında kullanmıştır.

Aynı şekilde, Sayın Recep Önal da, Başbakanlık makamından aldığı onayla, temennilerle ilgili işlemlerin yapılmasını geciktirmeye katkı sağlamıştır. Yüksek Denetleme Kurulu, banka hakkında düzenlediği 1997, 1998 ve 1999 yılları raporlarında, banka yönetiminin davranışlarını sürekli eleştirmesine rağmen, KİT Komisyonu, ilgili bakanların tutumuna paralel olarak, 1996 ve 1997 yılları raporlarının görüşüldüğü toplantılarda ibra edilmiştir. Banka yönetimi ise, usulsüz kredi kullandırmaya ve her türlü yasadışı işlemleri yapmaya devam etmiştir. Takipteki borçluları ile ilgili firmalara kredi kullandırmaya devam etmeleri yanında, yan şirketlerine ve o firmaları satın alan firmalara da kredi kullandırmaya devam etmişlerdir. Bunların sonucunda, 2003 yılı sonu itibariyle, faiz bakiyeleriyle beraber, Türkiye Halk Bankası, 3 katrilyon 900 trilyon lira zarara uğratılmış ve ilgililer hakkında işlem yapmamışlardır.

Temennilerin inceleme sürelerinin uzatılması, 4616 sayılı Kanunun ve Türk Ceza Kanununun zamanaşımını düzenleyen 102 nci maddesi nedeniyle sorumlular hakkında işlem yapılması önlendiğinden Yüce Divana gitmeleri gerektiği kanaatindeyim.

Hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.

Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Telat Karapınar konuşurken Genel Kurul Salonundan yüksek ses ile uğultu geliyordu. Ben de, Sayın Genel Kurul üyelerimizi, sayın milletvekillerimizi dikkatle ve sessiz bir şekilde dinlemeye davet ederken şöyle bir ifade kullandım; tutanakları da getirttim: "Türkiye'yi çok büyük bir maliyete sokan, yüzbinlerce işyerimizin kapanmasına, milyonlarca insanımızın işinden olmasına neden olan bir dönemin yargılanması yapılıyor; o nedenle, sayın milletvekillerinin, dikkatle, sayın konuşmacıyı dinlemelerini rica ediyorum." Onu düzeltiyorum; bir dönem değil, iki eski sayın bakanın yargılanmalarına gerek olup olmadığına Yüksek Heyetiniz karar verecek. O nedenle, sağlıklı bir karar vermek için dikkatle ve sükûnetle konuşmacıları dinlememiz gerektiğini vurgulamak istiyorum ve bu düzeltmeyi de yapıyorum.

Komisyon adına, Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ayhan Sefer Üstün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(9/3) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 463 sıra sayılı ve (9/3) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporu üzerinde Komisyon Başkanı olarak söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ve Ankara eski Milletvekili Abdurrahman Oğultürk'ün, şok bir şekilde, vefatını öğrenmiş bulunmaktayız; yakınlarına, Cumhuriyet Halk Partisine, Ankaralılara ve İzmir halkına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, Meclis soruşturması, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde düzenlenmiş çok ciddî bir Meclis denetim yollarından biri. Muhataplarıyla ilgili olarak yargı yolunu açacak, ileride, belki, yargılamanın sonunda, mahkûmiyete varacak bir yol. O bakımdan, gerçekten, dikkatle dinlememiz ve raporu dikkatle okumamız gerekiyordu.

Değerli arkadaşlar, bu rapora baktığımızda, özellikle, daha raporun yazılması sırasında, çalışmalarımız sırasında, komisyonun hukuka aykırı şekilde kurulduğu iddiası sık sık gündeme getirildi. Sayın Yalçınbayır da, biraz önceki konuşmasında, burada, soruşturmada mükerrerlik olduğundan bahsetti ve sanki soruşturma komisyonunun çalışmalarını yoklukla malul bir duruma getirmeye... Veya böyle bir durumda olduğunu ima yollu da olsa belirtmek istedi.

Sayın Yalçınbayır'ın bahsettiği, 21 inci Dönemde verilmiş olan, (9/1) ve (9/2) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleri şu anda önümde. Bu önergelerle ilgili olarak; biz, komisyon çalışmaları sırasında da arkadaşlarımızla bu önergeleri tetkik ettik, gerçekten bir mükerrerlik var mı, bu hususu enine boyuna araştırdık. Çünkü, maazallah, yaptığımız iş fuzulî bir durum olabilirdi, bir mükerrer çalışma, önceden kesin hüküm ifade eden bir durum varsa, bizim yaptığımız çalışma boşa gidebilirdi; dolayısıyla, usulî yönden, öncelikle, tekrar tekrar bu durumu gözden geçirdik.

(9/1) ve (9/2) esas numaralı soruşturma önergelerine baktığımızda; bir defa  (9/2) esas numaralı soruşturma önergesi tamamen Egebankla alakalı bir önerge;  yani, bizim, şu anda üzerinde durduğumuz Halk Bankasından verilen kredilerle ilgili herhangi bir hususu içermemektedir. Yine, (9/1)'e baktığımızda, bu önerge de, Merkez Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bankası da içinde olmak üzere, bir torba önerge şeklinde, geniş bir durumu kapsıyor. O bakımdan, bizim soruşturma önergemiz ise, sadece Halk Bankasının faaliyetleriyle ilgili olan bir önergedir.

Kaldı ki, (9/1) ve (9/2) esas numaralı önergeler burada oylanmış, reddedilmiş. Bu önergelerle ilgili herhangi bir soruşturma komisyonu kurularak, yani, bir hazırlık tahkikatı yapılarak bir savcılık fezlekesi veya iddianamesi tanzim edilmemiş; dolayısıyla, hukukta bir kesin hüküm oluşturacak bir belge yok. O önergeyi bir ihbar mahiyetinde kabul edecek olursak, sadece bir ihbar yapılmış; ancak, bu ihbarın gereği olarak bir soruşturma komisyonu kurulmamıştır. Soruşturma komisyonu kurulmadığına göre, bir takipsizlik kararından, bir kesin hükümden bahsetmemiz mümkün olmamaktadır. O bakımdan, bence, bu tür iddialar, kanaatimce, hukukî değildir.

Yine, bir kesin hüküm olsa da, bir takipsizlik kararı verilmiş olsa da, yeni deliller çıktığında, elbette ki, yeni soruşturmalar olabilir, yeni Meclis soruşturması komisyonları kurulabilir. Nitekim, bakın, 21 inci Dönemde yapılan bu soruşturma önergelerinin oylamaları 3.4.2001 ve 10.4.2001 tarihlerinde yapılmış. Bundan sonra, Halk Bankasıyla ilgili olarak daha birsürü rapor yayımlanmıştır. Mesela, en çarpıcı örneğini vereyim: Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bir rapor yayımlamış ve rapor, zehir zemberek... Bu raporun tarihi de 17.9.2001, yani, bu soruşturma önergelerinin oylandığı tarihten beş altı ay sonra yeni bir delil ortaya çıkmış. Bu rapordan size hemen bir paragraf okuyorum: "Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulmasıyla tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu sonucuna varılmıştır." Bu, çok ağır bir ifade. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli, saygın bir kuruma bağlı Devlet Denetleme Kurulu, böyle bir rapor hazırlıyor ve âdeta, krediler ile kredileri verenler ve bu krediyi verenleri kollayanlar arasında doğrusal bir ilişki kuruyor. Dolayısıyla, bu yöndeki, yani, mükerrer bir Meclis soruşturması yapıldığı yolundaki iddiaların tamamen geçersiz olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biz neyi soruşturduk; elbette, biz, sayın bakanların, doğrudan doğruya, Halk Bankasının önüne geçerek, orada, mudilere kredi verdiği hususunu araştırmadık. Kredileri, elbette ki, Halk Bankası yöneticileri verdi; ancak, bu kredilerle ilgili, daha sonra, bankalar yeminli murakıpları, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu gibi denetimle ilgili ne kadar kurul varsa, hepsi rapor yayımlamışlar; ancak, maalesef, ilgili bakanlar bu raporları gözardı etmişler, bu raporlara kulaklarını tıkamışlar. İşte, biz, bu hususu burada yargılıyoruz.

Mademki, konu krediler... Değerli arkadaşlar, tabiî, bu krediler arasından seçmece yapılmıştır; Halk Bankasından binlerce kredi verilmiştir. Bunlardan, soruşturmaya konu, 1996 yılına ait 12 tane kredi seçilmiştir. Eğer, elinizde, Meclis soruşturması komisyonu raporumuz varsa, lütfen, 45 inci sayfasını açalım arkadaşlar; bakın, bu sayfada, sadece, seracılık ve bahçecilikle ilgili verilen krediye bakalım. Şu anda, kredinin bankaya maliyeti 51 trilyon lira. Yine devam edelim, Meta Abana Elektrik Motorları A.Ş'nin şu anda Halk Bankasına olan borcu 36 trilyon lira. Maalesef, soruşturulması talep edilen bu kredilerin hiçbiri bu zamana kadar geri dönmemiş.

Geçenlerde Sakarya'da bir esnaf kefalet kooperatifinin kongresine katıldım. 2003 yılında esnafa dağıtılan kredi miktarını söylüyorlardı. Ne kadar dağıttınız diye sorduğumda, çok övünülecek bir rakammış gibi "15 trilyon lira" dediler. Sakarya'da bütün esnafa 2003 yılında dağıtılan kredi miktarı 15 trilyon lira. Peki, sadece buradaki bir firmanın şu andaki borcu 51 trilyon lira... 12 firmanın, yani, soruşturulması istenilen ve doğrudan Sayın Hüsamettin Özkan'la ilgili olan kredi miktarı ne kadar; 519 trilyon lira...

Sayın Recep Önal'la ilgili kısma bakalım değerli arkadaşlar; bakın, tablo 2, bu da 61 inci sayfada; burada  22 tane temenninin incelenmesi, eleştirilmiş ve soruşturulması istenmiş ve bunlarla ilgili hepsinde  ayrı ayrı raporlar tanzim edilmiş. Burada, bakın, sadece bir grup firmanın borcu 372 trilyon lira; bir grup firmanın borcu... Yine, raporlarda eleştirildiği gibi, bu grup firmanın kaç tane şirketi varsa hepsine ayrı kredi verilmiş. Tetkik ettik, acaba, bu firmalar, aynı zamanda başka kamu bankalarından da mı kredi almışlardır diye; evet, buradan, alan, gitmiş, Emlak Bankasından almış, Ziraat Bankasından almış, diğer kamu bankalarından da almışlar. Böyle bir sistemli soygun var. Bunlarla ilgili devletin tüm kurumları rapor tanzim ediyor, ama, birileri "bu raporlar objektif değildir" diye bu raporların gereğini yerine getirmiyorlar değerli arkadaşlar.

Tabiî, bunlarla ilgili ilk adımı Sayın Güneş Taner atmış; bu durumu görmüş ve Hüsamettin Özkan'a hitaben diyor ki: "Bu şahıslar, artık, bankayı emin bir şekilde yönetemiyorlar: bunların, mutlaka, acilen görevden alınması gerekir."

Tabiî, neden Güneş Taner, Sayın Hüsamettin Özkan'dan bunu talep ediyor; değerli arkadaşlar, orada acayip bir durum var. Halk Bankası, âdeta 7 Kocalı Hürmüz gibi; kısmen bir bakana bağlanmış, bazı idarî konularda da bir bakana bağlanmış; malî konularda Güneş Taner'e bağlı, personel ve idarî konularda ise Sayın Özkan'a bağlı. Bir bakan "bu bankanın içini boşaltıyorlar, dolayısıyla, bu adamları derhal görevden al" diyor; ancak ötekisi "hayır, bankalar yeminli murakıplarının ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bu raporları objektif değildir; dolayısıyla, bunları görevden almıyorum" diyor.

Peki, bu görevden almama hukukî mi; değerli arkadaşlar, bakın, Bankalar Kanununun 62 nci maddesi çok açık; burada, Bankalar Kanunu veya diğer mevzuat hükümlerinin ihlal edilmesi, bu ihlallerin, bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğünün bankalar yeminli murakıplarınca tespit edilmesi ve banka mensupları hakkında kanunî kovuşturma istenilmesini müteakip, ilgili bakanın talebi üzerine, imza yetkileri kaldırılmak zorundadır deniliyor. Ancak, burada, sanki, Sayın Hüsamettin Özkan, bir takdir yetkisi varmış gibi "hayır" diyor, kaldırmıyor; yani, kanunun emrine bir muhalefet var.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu raporlar kendi önüne geldiğinde daha sonra ne yapıyor -nasıl, bilgisayarda birsürü pencere açarsınız ve bilgisayarı kilitlersiniz, bilgisayar iflas eder- artık, yeni bir teftiş süreci başlıyor. "Başbakanlık Makamına (Teftiş Kurulu Başkanlığına) Burada, Sayın Hüsamettin Özkan Teftiş Kurulu Başkanlığına bir yazı gönderiyor, diyor ki: "Halk Bankasında birtakım çalışmalar yapılmış, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu rapor tanzim etmiş, bankalar yeminli murakıpları rapor tanzim etmiş, bunlar benim önüme geldi. Ancak, ben, araştırdım, baktım, bu raporlar objektif değil, tarafsız değil. Dolayısıyla, gereği yapılmak üzere gönderiyorum."

Tabiî, bu konuda, hemen, o zamanki, dönemin Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu, Sayın Özkan'ın bu yazısı üzerine, bu raporların Başbakanlık Teftiş Kurulunca tekrar soruşturulması, incelenmesi için Başbakanlıktan bir onay alıyor ve yeni yeni birtakım teftişler başlıyor değerli arkadaşlarım; rapor üzerine rapor, denetim üzerine denetim, denetimin denetimi, denetimin denetimi... En sonunda, tabiî, artık, yıllar geçiyor, geriye dönüp baktığımızda bir kamu bankasının içi boşaltılmış, sorumlular hakkında soruşturma zamanaşımına uğramış ve tabiî ki, en önemlisi, bu sorumlular görevinden alınamamış.

Kendisine sorduğumuzda "Sayın Bakan, niçin Teftiş Kurulu Başkanlığına bu yazıyı yazdınız" dediğimizde "efendim, ben, buraya bilgi için yazdım; yoksa, benim, Teftiş Kurulu Başkanlığından, siz, gidin yeniden bir soruşturma yapın... Böyle bir kastım yoktu" şeklinde bize cevap vermiştir.

Değerli arkadaşlar, hepimiz okuma yazma biliyoruz. "Başbakanlık Makamına (Teftiş Kurulu Başkanlığına) diye bir yazı yazdığınızda ve "gereğini bilgilerinize rica ederim" dediğinizde, ne anlama geldiğini takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, sadece Sayın Hüsamettin Özkan'la ilgili değil.

Bu arada, tabiî, Güneş Taner Bakanlıktan ayrılıyor, yerine, Sayın Recep Önal geliyor. Hazine Müsteşarlığı Sayın Recep Önal'a bağlanıyor. Hazine Müsteşarlığına bağlı Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu var, KİT Genel Müdürlüğü var. Yine, banka olması hasebiyle, bir KİT olması hasebiyle, Halk Bankası, doğrudan Recep Önal'a bağlı. 1997 ve 1998 yıllarıyla ilgili olarak Yüksek Denetleme Kurulu raporları Hazine Müsteşarlığına gönderiliyor, bunların soruşturulması talep ediliyor. O arada da görevde Recep Önal var. Tabiî, beş ay geçiyor, sekiz ay geçiyor, on ay geçiyor, birbuçuk yıl geçiyor, o raporlarla ilgili herhangi bir soruşturma yapılmıyor. Tabiî, Sayın Recep Önal, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu üyeliği yapmış bir Bakanımız, o kökenden geliyor, denetimden geliyor; Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulunda, teftiş edilmeden, bir raporun, bir talebin bir yıl beklemeyeceğini bilmesi lazım. Tabiî, bu arada "tamam, gidilsin, soruşturulsun, teftiş edilsin bu olaylar" diyorlar. Bu onayın verildiğinin neredeyse ertesi günü, Sayın Recep Önal Başbakana geliyor ve "Sayın Başbakanım, bizim işimiz çok fazla, bankalar yeminli murakıplarının işi çok fazla. Kaldı ki, Başbakanlık Devlet Denetleme Kurulunun da soruşturma yetkisi vardır. O bakımdan, bundan sonra gelecek soruşturma talepleri, artık, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca yapılsın ve bize, sadece bankacılıkla ilgili hususlar gelsin" diyor, bu onayı alıyor.

Değerli arkadaşlar, bu onaydan sonra, soruşturulmasına başlanan 1997 ve 1998 yılı temennileri, dosyalar, olduğu gibi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna pas ediliyor. Âdeta, bir gizli el, banka yönetimini, bu şekilde, böyle koruyor.

Tabiî, o arada, bakıyorlar, gerçekten yanlış bir onay alınmış; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, kanunu gereği, soruşturma yapma yetkisi yok. Dönemin Bakanı Sayın Keçeciler "biz ne yaptık; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun böyle bir soruşturma yetkisi yok" diyor. Hemen, Başbakandan alınan karşı alınan bir onayla -üç ay sonra, karşı bir onayla- dosyalar, bu sefer, tekrar, gerisin geriye, Hazine Müsteşarlığına, Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna geliyor ve soruşturmaya başlanıyor.

Tabiî, bu arada, onay, aslında "bundan sonra yapılacak işler" diye başlamasına rağmen, geriye yürütülüyor, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu üyelerinde bulunan 1997 ve 1998 yılı dosyalarının tamamı da, o arada, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna gönderiliyor.

Tabiî, orada, yine, onaya ters başka bir işlem daha yapılıyor; deniliyor ki: "Bankacılıkla ilgili kısımlar Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna kalsın, bu işlere bunlar baksınlar, idarî birtakım suçlamalar varsa -memuriyet suçları gibi- bunlara Başbakanlık Teftiş Kurulu baksın." "Tamam" deniliyor onayda; ama, her ne hikmetse, bu 22 temenninin 1 tanesi idarî soruşturmalarla ilgili, 21 tanesi bankacılıkla ilgili olmasına rağmen, bankacılıkla ilgili konuların tümünü yine Başbakanlığa gönderiyorlar.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu onayın yanlış alındığı daha sonra fark ediliyor, düzeltiliyor; ancak, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu teftişini yapıyor, ilgililer hakkında, görevi kötüye kullanmaktan, Bankalar Kanununa muhalefetten, görevi ihmalden, evrakta sahtecilikten birsürü rapor tanzim ediliyor.

Tabiî, bu arada, yine, Sayın Recep Önal görevini Sayın Kemal Derviş'e teslim ediyor. Sayın Kemal Derviş, bu raporlar önüne geldiğinde, bu banka yöneticilerinin hepsi hakkında soruşturma izni veriyor; ama, bu sefer mahkemeler "evet, artık, bu davalar zamanaşımına uğramıştır" diyor ve elbette, ilgililer hakkında, zamanaşımından dolayı beraat kararı vermek zorunda kalıyorlar.

Değerli arkadaşlar, işte, Halk Bankasında, böyle bir süreç yaşanmış. Tabiî, Halk Bankası yöneticileri ne zaman görevden alınabiliyor; ancak, Sayın Kemal Derviş göreve geldikten sonra ve bankayla ilgili, yeni bir yapılandırmaya ilişkin bir kanun çıkıyor; ancak, ondan sonra görevden alınabiliyorlar.

Değerli arkadaşlar, işte, özelde baktığımızda, 500 küsur trilyon lira, yine, Sayın Recep Önal ile ilgili 800 küsur trilyon lira; ancak, genelde baktığımızda, bankanın şu andaki zararı, o dönem için, 3,9 katrilyon lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Üstün, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

(9/3) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI KOMİSYONUJ BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bankanın şu andaki genel zararı 3,9 katrilyon lira. Bu bir tesadüf müdür diye baktım. Değerli arkadaşlar, 3,9 katrilyon lirayla neler olurdu diye baktığımızda; 3,9 katrilyon lira, 2003 yılında, hükümetimizin yatırım bütçesine denk bir para. Sizler, eminim ki, kendi illerinize, yalvar yakar 1 trilyon lira dahi çıkaramazken, 2003 yılının yatırım bütçesi kadar bir para, Halk Bankasında batmış vaziyette. Tabiî, bunlar, hâlâ alacak gözüküyor.

Değerli arkadaşlar, alacak-zarar ilişkisi nasıl kurulacak; ona da kısaca değinerek, sözlerimi toparlayacağım. Bankacılık Kanununa göre, bir olayın zarar yazılabilmesi için, bu alacakla ilgili, bu krediyle ilgili tüm yasal yolları tüketmeniz lazım. İpotekler varsa, ipoteklerin paraya çevrilmesini talep etmeniz lazım, bu ipotekler paraya çevrilirken, birisi itiraz etse, bunlar yıllarca sürüyor ve bu şekilde mahkeme mahkeme, taa ki, krediyi alan kişi hakkında bir âciz vesikası almamışsanız, bu kişinin borcu olarak gözüküyor, bankanın alacağı olarak gözüküyor ve zarar ilişkisi bankacılık açısından belki kurulamıyor; ama, elbette ki, Türk Ceza Kanunu açısından durum farklı. Bu alacakların tahsil edilemeyeceği artık aşikâr. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu açısından zarar doğmuştur. Bu zararın sorumlularının, Anayasa gereği ve bakanlıkların kuruluşu hakkındaki kanun gereğince, gözetim ve denetim görevini layıkıyla yapmayan Sayın Hüsamettin Özkan ve Sayın Recep Önal olduğu kanaatindeyim.

İşte bu davranışlarıyla Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini ihlal ettikleri düşüncesiyle, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevk edilmesine Komisyonumuz karar vermiştir. Takdir Yüce Meclisindir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Sayın Yalçınbayır, sizin bir sataşma nedeniyle söz talebiniz var.

Yeni bir sataşmaya yol açmamak üzere, buyurun.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanı ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben konuşmamda, Meclis soruşturması açılıp Mecliste karara bağlandıktan sonra herhangi bir tahkikat veya Yüce Divana sevk kararı verilmezse, bu karar kesindir dedim. Teamülle ilgili... Meclisin dosyadan el çektiğini, dosyadan el çekildikten sonra yeni delil olmadıkça işlem yapılamayacağını ifade ettim.

Süremin kısıtlı olması nedeniyle bazı konulara değinememiştim. Örneğin, komisyon CMUK'a göre çalışır, CMUK hükümlerini uygular. CMUK'un 167/2 nci fıkrasında "dilekçe reddedildikten sonra -savcılığa verilen şikâyet dilekçesi- kamu davası ancak yeni vakıalara ve yeni delillere müsteniden açılabilir" deniliyor. Bu nedenle, ortada bir soruşturma engeli vardır. Bu engel, kesinleşen karardır. Yeni delil olmadıkça yapılamaz.

Ben, komisyonun kuruluşu ve çalışma şekli itibariyle fazla şey söyleme fırsatını bulamadım. Komisyon, çalışmalarında, içinde bulunmaması gereken bir üyeyi bulundurmak suretiyle çalıştı. O üyenin orada bulunamaması gerekirdi hem İçtüzük hem Anayasa gereği. Bu konuyu, Meclis Başkanının dikkatine arz ettim ocak ayında ve kendileri, nisan ayına kadar çalıştılar ve Başkanlık yaptılar. Yarın öbür gün, bu nedenle de, bir başka engelle karşılaşabiliriz.

Komisyon çalışmalarında, ayrıca, İçtüzük hükümlerine aykırılıklar da vardı; ama, komisyonun bir kararı vardır ve mutlaka, değerlendirilecektir.

Sayın milletvekilleri, bir boşluğu görüyoruz; o da, 100 üncü maddeyle ilgili yeni bir düzenleme yapma gereğidir. 100 üncü maddenin değiştirilmesi konusunda, 20 nci Dönemde ısrarla üzerinde duruldu.

Eğer, temiz siyaset istiyorsak, önce, kendimizden başlamak suretiyle, yasama dokunulmazlığını kürsüye inhisar ettirerek, kürsü sorumsuzluğuna irca etmek, soruşturmaları düzenlemek, 129'u düzenlemek, 140'ı düzenlemek gerekir, lojmanlarda nasıl kendimizden başladıysak; şimdi, sıra bizde!

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu raporu (9/3) (S. Sayısı: 463)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması komisyonunun raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporunda Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevki istenilmektedir.

Şimdi, komisyon raporunun, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevkle ilgili hükmünü oylarınıza sunacağım.

Anayasanın 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "Yüce Divana sevk ancak üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır" hükmü, İçtüzüğün 112 nci maddesinin altıncı fıkrasında da "Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır" hükmü yer almaktadır.

Bu nedenle, oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız ve önergenin kabul edilmesi için 276 kabul oyu arayacağız.

Toplantı yetersayısı olmak kaydıyla, gizli oylamada kabul oyu 276'nın altında olduğu takdirde, Yüce Divana sevk kabul edilmemiş olacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e kadar, hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ile Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'ün yerine, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu'nun yerine, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit vekâleten oy kullanmışlardır.

Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 463 sıra sayılı raporunun gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           409

Kabul             :                           356

Ret                  :                             34

Çekimser        :                             14

Boş                 :                               5

Sayın milletvekilleri, bu sonuca göre, Meclis Soruşturması Komisyonunun raporu kabul edilmiş; yani, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal'ın Yüce Divana sevkine karar verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.00


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.13

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Bugün alınan karar gereğince, TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yılları hesap ve işlemlerine ait, 3346 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca hazırlanan Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu raporu ve bu rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşü üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

VIII. - KİT KOMİSYONU RAPORU

1.- T. C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün Tasvibe Sunulan 2000 ve 2001 Yılları Hesap ve İşlemlerine Ait, 3346 Sayılı Kanunun 8 inci Maddesi Uyarınca Hazırlanan, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporu ve Bu Rapora Yapılan İtiraz ile Komisyonun Görüşü (3/108,135) (S. Sayısı: 457) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu ve rapora yapılan itiraz ile komisyonun görüşü, 457 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Komisyon raporu, TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yıllarına ilişkin hesap ve işlemlerinin ibra edilmesi şeklinde karara bağlanmıştı. İtiraz üzerine, komisyonun itiraz olunan hususlara dair şimdiki görüşü ise, bu kuruluşun 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesi şeklindedir.

Görüşmeler sonunda, komisyonun hesap ve işlemlerin ibra edilmemesi yönündeki son raporu oya sunulacaktır.

İçtüzüğümüze göre, görüşmede ilk söz hakkı, itirazı yapan milletvekiline veya uygun göreceği bir diğer üyeye aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemi halinde Komisyona ve Hükümete de söz verilecektir. Bu suretle genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, itirazda bulunan milletvekili ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Genel görüşme üzerine söz alan sayın milletvekillerinin  isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsı adına Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak söz talebinde bulunmuşlardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemleri ile itiraz müzekkeresinde yer alan konular hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzun yıllar Maliye camiasında görev yapmış olmam nedeniyle faaliyetlerini yakından izleme imkânı bulduğum Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün, son yıllarda, hak sahiplerine etkin, verimli, nitelikli ve ekonomik hizmet vermesi, geliştirdiği ve hayata geçirdiği birçok proje ve uygulamayla, tarafsız kamuoyundan olumlu değerlendirme aldığı açıktır.

Bugün itibariyle, sosyal güvenlik kurumları arasında, her yönüyle örnek gösterilen bir kurum haline gelen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı yönetici ve çalışanlarının takdir edilmelerinin beklendiği bir dönemde, tüm olumlu yanlar bir yana bırakılarak, KİT Komisyonunun 26 Haziran 2003 tarihli toplantısında tesis edilen ibra işlemi, anlamakta güçlük çektiğim bir tavırla, yine, aynı komisyonun birkısım üyeleri tarafından, bir yıl bile geçmeden kaldırılmıştır.

İbra işleminin kaldırılmasına neden olan itiraz müzekkeresinde yer alan konular incelendiğinde, tüm hususların, tereddüte meydan verilmeyecek şekilde ve belgeye dayalı olarak kurum tarafından cevaplandırıldığı görülecektir. Bu cevaplara değinilmeden yapılacak her türlü değerlendirmeler bizleri yanlışa götürebileceğinden, itiraz müzekkeresinde yer alan bazı konulara ve Sandık yönetimince verilen cevaplara kısaca değinmeyi gerekli görmekteyim.

İtiraz müzekkeresinin 1 inci maddesinde, özetle, Sandık Yasasına aykırı olarak yönetmelik ihdas etmek ve aşırı derecede menfaat sağlamak suretiyle, Sandığın aslî fonksiyonları arasında sayılan dinlenme ve bakımevlerinin işletilmesi işinin, personel vakfı ve iştirakleri vasıtasıyla yerine getirildiği; bu uygulamalarla, Başbakanlık genelgesine, idare hukuku kurallarına ve yerleşmiş teamüllere aykırı hareket edildiği ve Sandık kaynaklarının suiistimale uğratıldığı öne sürülmektedir. Oysa, kurum cevapları incelendiğinde, bu işletmeciliğin, kâr esasına dayalı olmayan, sosyal amaçlı bir faaliyet olduğu, şirkete gördürülen hizmet karşılığında, binde 5 gibi çok cüzî bir ücret ödemesinin sözleşmeye bağlandığı görülmektedir.

2003 yılı sonu itibariyle, üç dinlenme ve bakımevinin işletilmesi sonucu, şirket, aylık 4 milyar lira ücret almıştır. Evet, yanlış duymadınız; kaynak aktarıldığı iddia edilen şirketin, verdiği hizmetler karşılığında, ayda sadece 4 milyar lira ücret aldığı görülmektedir. Kaldı ki, anılan şirketin, 2002 yılında, özkaynaklarından elde ettiği faiz geliri dahil, tüm faaliyetlerinden, vergi sonrası sadece 78 milyar lira kâr elde etmiş olması, şirkete aşırı derecede menfaat sağlandığını iddia etmenin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.

Öte yandan, Sandık tarafından yapılan uygulamanın, Başbakanlık genelgesiyle yasaklanan durumlardan olmadığı Devlet Bakanlığının 19.9.2001 tarihli yazısıyla ortaya konulmuştur. Ayrıca, İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 9.11.2001 tarihli ve Danıştay 11. Hukuk Dairesinin 8.12.2001 tarihli kararlarıyla, Sandık uygulamasının 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 41 inci maddesine aykırı olmadığının tevsik edildiği bilinmekte iken, tüm bu hususların yok sayılmasını anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum.

Yine, mülkiyeti TC Emekli Sandığına ait olan; ancak, imar mevzuatına göre kullanımında kısıtlılık bulunan Ankara İtfaiye Meydanı arsasının işgallere ve olumsuz kullanımlara karşı korunması ve arsanın atıl bırakılmayarak, gelir getirmesine yönelik kurum çabalarının eleştirilmesinde de isabet bulunmamaktadır. Öyle ki, bugün itibariyle, anılan arsadan alınan kira miktarı, aradan geçen yaklaşık üç yıl içerisinde 7,5 kat artırılmış olmasına rağmen, Sandığın mevcut yönetiminin tüm bu çabaları bir kenara bırakılmakta, dayanaktan yoksun iddialarla yıpratılmaya çalışılmaktadır.

Eleştirilen bir diğer uygulama, Sandık mülkiyetindeki 6 adet Emek Otelinin uluslararası otel zincirlerine işlettirilmesi projesinde, ara organizasyon olarak bir vakıf şirketinin kullanılıyor olmasıdır. Söz konusu otellerin, uzun yıllar Emek İnşaat ve İşletme AŞ tarafından işletildiği; ancak, izleyen yıllarda, çeşitli olumsuz koşullar nedeniyle, beklenen kalite ve kârlılığa ulaşamadıkları ve devletin üzerinde büyük bir yük oluşturdukları tüm kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Sandık yönetimi, bu olumsuz koşulları dikkate alarak, otellerin daha kârlı işletilmesini sağlamak amacıyla, 1985 yılından itibaren, onbeş yıl içerisinde dört ayrı ihale girişiminde bulunmuş; ancak, bu girişimden bir sonuç alınamamıştır. Emekli Sandığı Yasasının 20 nci maddesi gereğince, Sandık gayrimenkullerinin satışı mümkün olmadığından, bu gelişme üzerine, anılan kıymetlerin satış yoluyla değerlendirilmesi amacıyla yasal düzenleme yapılmış; ancak, bu düzenleme de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Satış yolunun kapanması karşısında, kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesini sağlamak amacıyla uluslararası otel zincirlerine yönelik ihale yapılmış ve dünyanın önde gelen üç otel zinciriyle sözleşme imzalanmıştır. Sandığın bu projeyle sağlayacağı toplam kâr payının 328 000 000 dolar, net nakit girişinin ise 184 000 000 dolar olacağı tahmin edilmektedir. Bu noktada, otel zincirlerine ait tekliflerin yönetim sözleşmesi olduğu dikkate alınarak, Sandık ile otel zincirleri arasında, yine, Sandığın kontrolünde bir ara organizasyon gerekliliği söz konusu olmuş ve personel vakfına ait bir şirket kurularak uygun bir çözüm modeli yaratılmıştır. Bu düşünceler, dönemin Maliye Bakanına ve üst düzey yetkililerine arz edilmiş ve yeni bir KİT yaratmamak amacıyla bu yol uygun bulunmuştur. Dolayısıyla, itiraz müzekkeresine konu olan Sandığın tüm bu uygulamalarının zorunluluktan kaynaklandığı, Sandık yönetiminin sunduğu cevabî yazılarla da ifade edilmiştir. Kapanış tarihlerinden önceki son üç yılda ortalama 2 200 000 dolar zarar eden otellerle ilgili olarak yaşanan olumsuzluklar gözardı edilerek onsekiz yıldır yapılamayanı başarma yönünde adım atan Sandığın eleştirilmesi de, yine, isabetli bir yaklaşım tarzı değildir.

Emek Otelleriyle ilgili yürütülmekte olan bu uygulamanın Başbakanlık genelgesine aykırı olduğunun iddia edilmesi de, gerçeklerin tahrip edilmesidir; çünkü, konuyla ilgili tüm girişimlerin Sandık tarafından yerine getirildiği ve Maliye Bakanlığı ile Başbakanlıktan gerekli izinlerin alındığı, yönetim tarafından Komisyona ibraz edilmiştir.

Bir diğer iddia da, uluslararası otelcilik işletmesi olan ve otelcilikteki başarısı tüm dünyada kabul gören Hilton Otelleri zinciri ile kuruluş amacı ve faaliyet alanı belli olan Emek İnşaat AŞ'nin aynı kategoride değerlendirilmeye çalışılmasıdır; böyle bir değerlendirmenin bizleri doğru bir sonuca götürmesine imkân yoktur. Üstelik, tüm bu eleştiriler yapılırken, Hilton'la yapılan, imzalanan son sözleşmenin 17 Mart 1993 tarihli olduğunu, süresinin de 31.12.2015 tarihinde sona ereceğinin dikkate alınmamasını da manidar bulduğumu belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığı yönetiminin ibrasıyla ilgili, bana göre önemli gördüğüm bazı iddialar konusunda görüşlerimi dile getirmeye çalıştım, zaman darlığı nedeniyle diğer konulara değinmeyeceğim; ancak, özetle, şunu belirtmek istiyorum ki: KİT Komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partili değerli arkadaşlarımızın da oylarıyla ibra edilmiş olan Emekli Sandığının 2000 ve 2001 yılları hesap ve işlemlerinin tekriri müzakere talebiyle, tekrar, yine Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarca yeniden görüşmeye açılmasını ve bu defa, daha önce tesis edilmiş bulunan ibra kararının kaldırılmasını, doğrusu anlayamıyorum. Emekli Sandığı yetkilileri, iddia konularını, hem ilk görüşme aşamasında hem tekriri müzakere sırasında belgelerle açıklayıp, iddiaların doğru olmadığını ortaya koymuşlardır. Hal böyleyken, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda ısrarını sürdürmesi, bana göre, hiç anlamlı ve doğru değildir. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi, Emekli Sandığı işlemlerini ibra etmediği takdirde, bunun arkasında başka nedenler aramak gerektiğini de, doğrusu, düşünüyorum. Acaba, diğer kurumlarda olduğu gibi burada da mı kadrolaşma isteği ağır basıyor? Eğer değilse, o zaman, aklıselim sahibi tüm milletvekili arkadaşlarımı, parti ayırımı olmaksızın, olumlu oy vermeye davet ediyorum. Aksi takdirde, kamuoyunun, Adalet ve Kalkınma Partisinin kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmasına ilişkin görüşlerini teyit etmiş olacaksınız. Unutmayınız ki, eğer böyle giderseniz, yakında, devlet hizmetlerinin iyi yürümesi için, yetişmiş bürokrat kadrosu bulamayacağız.

Bu düşüncelerle, sizleri vicdanınızla başbaşa bırakıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağ.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsı adına, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 457 sıra sayılı Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün tasvibe sunulan 2000 ve 2001 yılları hesap ve işlemlerine ilişkin KİT Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi, en kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum.

Gerçekten, Türkiye belediyeciliğine çok değerli katkıları olmuş, hizmetler vermiş Ahmet Piriştina'ya rahmet, yakınlarına, CHP mensuplarına, şahsım ve AK Parti Grubu adına başsağlığı diliyorum.

Yine, Osmanlıya yıllarca arkabahçelik, cumhuriyete öncülük yapmış, cumhuriyetimizin doğum belgesi olmuş, şu anda 85 inci yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Amasya Tamimi ile 22 Ekimde kutlayacağımız Amasya Protokolünün, cumhuriyetin kimlik belgesi olması hasebiyle, daha iyi algılanması ve Türkiye genelinde düzenlenecek sempozyum ve konferanslarla Amasya dışında da gündemde tutulması dilek ve temennisi ile bu kutlamalar nedeniyle hepinizi Amasya'ya davetimi arz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait iş ve işlemlerinin denetimi 26 Haziran 2003 tarihinde KİT Komisyonu tarafından yapıldı. KİT Komisyonu görüşmelerinde ileri sürdüğüm, daha doğrusu, yönelttiğim sorulara almış olduğum cevaplar beni tatmin etmediği için, ayrıca, 1991 yılında Emekli Sandığı bünyesinde kurulan ve yöneticilerinin kahir ekseriyeti Emekli Sandığı üst yöneticilerinden, cüzî katılımı da Emekli Sandığı personelinden oluşan Emekli Sandığı Vakfının, kurmuş olduğu şirketler ile Emekli Sandığı iştirakinin hiçbir, ama, hiçbir kuruluş tarafından denetlenmediğinin, bu vakfın uygulamalarının, gerçekten, kamu imkânlarının, vakfa, iştiraklerine ve şirketlerine nasıl plase edildiğine, peşkeş çekildiğine tipik bir örnek olduğunun altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, aslına bakarsanız, bizim, vakıflarla ilgili Vakıf Yasamızda ve teamüllerimizde "kamu vakfı" tabiri yoktur. Vakıflar, hayrî ve hasbî maksatlarla mal varlığını ortaya koyan ve belirli bir amaç için hasreden kuruluşlar niteliğindedir; kamunun var olan imkânlarını herhangi bir maksatla birilerine peşkeş çekme müessesesi değildir. Gerçekten, yolsuzluk, usulsüzlük ya da hırsızlığa bulaşmış kişi veya kuruluşların mensubiyetinin de olamayacağı kanaatimi Yüce Heyete arz etmek istiyorum. Hiçbir kişi "benim hırsızım senin hırsızından daha iyidir, benim yolsuzum senin yolsuzluk yapanından daha iyidir" deme lüksüne sahip değildir, rabıtası, ilişkisi ne olursa olsun. Meclis tutanakları tetkik edildiğinde, hem 26 Haziranda yönelttiğim sorulara ve hem de itirazımı müteakip 27 Nisan 2004'teki KİT Komisyonunda dile getirdiğim hususlara, evraka dayalı olarak cevap verilmediği ve KİT Komisyonuna arz etmiş olduğum, biraz önce bahsettiğim, sandık, vakıf, iştirak ve şirketler ilişkisinin Başbakanlık Teftiş Kurulu konsorsiyumunda soruşturulması teklifimin de, önergemin de 10'a 9 oyla reddedildiği bir vakıadır.

Değerli milletvekilleri, bunun peşini bırakmadık; çünkü, ben, yirmidokuz yıl kamuya hizmet ettim, bunun yaklaşık ondört yılı teftiş kurulu başkanlığında geçti, diğer kısmı da müfettişlikte geçti. Hep şunu şiar edindim: Daima, delilden sanığa gittim; delilden sanığa gitmeye de devam edeceğim. Kim olursa olsun, benim nezdimde, yolsuzluk ya da usulsüzlüğe bulaşmış bir kişinin, hiçbir ayrıcalığı, bir istisnası ya da müstesnası yoktur; bundan sonraki siyasî hayatımda da olmayacaktır.

Özellikle, kamusal alanı kullanarak ekonomik suç işleyip ekonomik güç kazananlara -bu, bazı tüccar vakıflardan bir tanesi- bu durum, tipik bir örnektir. Aslında, kamusal alanı bu noktada tartışmak gerekmektedir; yani, metafizik olayları değil de, realiteyi, fiziksel olayları, kamusal alan bağlamında gündemde tartışmak gerekmektedir. Hakikaten, kamuya ait malların, parasal kaynakların kamu vakıflarınca, onların şirketleri tarafınca nasıl sömürüldüğü, kamu kaynaklarının bunlara nasıl plase edildiği, burada, delilleriyle ortadadır. Bu konuyu, 2 Temmuz 2003 tarihinde KİT Komisyonuna vermiş olduğum yazılı meşruhatımda tadat ettim; ayrıca, 29 Temmuz 2003 tarihinde de, Amasya AK Parti Milletvekili olarak, Maliye Bakanlığımıza şikâyette bulundum ve konunun tetkik ve tahkikini talep ettim.

Maliye Bakanlığımızın, bizim bu talebimizi Başbakanlığa intikal ettirmesini müteakip, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının müfettişlerinden birinin başkanlığında oluşan konsorsiyum tarafından yapılan tetkik sonucunda, 15.4.2004 tarih ve 17-4 sayılı inceleme raporu düzenleniyor. Bu inceleme raporunda ismim zikredilerek, bahse konu Emekli Sandığı Vakfına ait Emek Proje Limitet Şirketi aracılığıyla, Emekli Sandığına bağlı oteller zincirinin -ki, bu otellerin sayısı 6'dır- modernizasyonu ve bunların uluslararası oteller zinciri bağlamında işletilmesine aracılık etme görevinin bu şirkete verildiği, burada da birtakım suiistimaller, usulsüzlükler yapıldığı noktasında, ilgili komisyon, teftiş komisyonu, benim bu iddiama iştirak ediyor ve diyor ki: "Bu konunun, öninceleme raporuyla, 4483 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi mucibince soruşturulması gerekir." Bunun için de, 15.4.2004 tarih, 17.0-3 sayılı rapor düzenleniyor.

Şimdi, ben, soruyorum biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımıza... Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın ileri sürmüş olduğu delillere Başbakanlık Teftiş Kurulu başkanlığındaki konsorsiyum iştirak ediyor, öninceleme raporu düzenliyor ve Maliye Bakanlığından da bu hususun soruşturulmasını talep ediyor. Yine, Maliye Bakanlığı, değerli arkadaşlar, 19.4.2004 tarih ve 7 sayılı kararıyla 4483'e göre bu konuyu soruşturma emri veriyor, artı, 20.4.2004 tarih ve 12 561 sayılı yazıyla da, yine, 4483 sayılı Yasa kapsamında, ilgililer hakkında adlî takibatın yapılması için konu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ediyor; yani, şu anda, konu adalete intikal etmiş durumda.

Değerli arkadaşlar, Emekli Sandığının vakfı, şirketleri ve iştirakleriyle ilgili birkaç örnek olayı, huzurlarınızda, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi; elbette ki, kamu kurumlarının mal ve hizmet alımlarını açık ve rekabete dayalı bir ihaleyle gerçekleştirmeleri, kamu yararını her şeyden önde ve önplanda tutmaları aslî görevleridir. Bunun için de, Emekli Sandığının, 2000 ve 2001 yılı iş ve işlemleri meri olan İhale Kanunu ve İhale Yönetmeliği hükümlerine göre Sandık yöneticileri tarafından deruhte edilmesi gerekirken, Sandık, yıllardır uyguladığı İhale Yönetmeliğinde yıllar sonra birtakım değişiklikler yaparak, Emekli Sandığının sahip olduğu huzurevleri, oteller, işhanları, otoparklar ve bunun gibi bina ve tesislerine ilişkin işletmecilik, inşaat, yenileme, onarım, müşavirlik, temizlik, güvenlik, sağlık işlemleri gibi birçok işleriyle ilgili, tutarı trilyonları bulan rakamlara baliğ olan işlemleri, maalesef, kendi iştiraki olan Emek İnşaata ve yine, Sandık personeli vakfı olan 5 adet vakfa satıp, Emek Proje, Emvak Sigorta, Emek Güvenlik ve Emek Temizlik Limitet Şirketlerine ihalesiz, teminatsız ve taahhütsüz olarak plase ediyor; kamu kaynaklarını, âdeta, buyurun, bunları siz kullanın deniliyor ve ne oluyor biliyor musunuz -bu kuruluşlara yapılan ödeme kendi müfettiş raporlarıyla tespit ediliyor değerli arkadaşlar- faturasız olarak ödeme yapılıyor, kendi yapmış oldukları sözleşmenin 7 nci maddesine aykırı olarak, faturasız ödeme yapılıyor. İmdatlarına Vergi Barış Yasası yetişiyor; kendi müfettişlerince, genel müdürlerine, Vergi Usul Kanununa göre vergi kaçağının ortadan kalkması ve bir an önce Vergi Barış Yasasından faydalanmak için Genel Müdürlükçe girişimde bulunulması öneriliyor.

Değerli arkadaşlar, aslında, Emekli Sandığı Kanununun 41 inci maddesine göre, huzurevleri, kendi aylık bağladığı mensuplarının dinlenme ve bakımevlerini tesis etme ve işletme görevi kendilerinde mevcutken, ek 45 inci maddesinde de, dinlenme ve bakımevlerini işletme şeklinin Sandıkça hazırlanıp Maliye Bakanlığınca onaylanacak bir yönetmelikle tespit edileceği hükme bağlanmışken, bu yönetmelik Emekli Sandığı kurulduğundan 1984 yılına kadar meriyetteyken, 10.10.2000 tarihinde değiştiriliyor ve bu hak, kendi yapmakla mükellef olduğu hak, Emekli Sandığı Vakfının birtakım şirketleri aracılığıyla kullanılmaya başlanılıyor. Elbette ki, bunlar ihalesiz yapılıyor. İhalesiz yapıldığı için de, birtakım teminat mektubu ve taahhüt eksikliği, elbette ki, kaçınılmaz oluyor. Bununla ilgili yapılan işlemler idare mahkemesine dava konusu ediliyor. Danıştay 11. Dairesi, idare mahkemesinin bu kararını Sandık lehine onuyor.

Değerli hazırun, sonuç itibariyle, ihalesiz olarak personel vakfına, şirkete verilmiş olan huzurevlerinin işletmeciliği ve işleriyle ilgili işlemlerde Sandığın tabi olduğu ihale mevzuatına aykırılık ve vakıf şirketine ayrıcalık sağlamak açıkça görülmekte olup, dolaylı olarak vakfa kaynak aktarımı söz konusudur. Buradaki asıl önemli konu ise, 4.1.2002 tarihinde kabul edilen -bunu da dikkatlerinize arz etmek istiyorum- 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının 1.1.2003'te meriyete gireceğini bildikleri halde, 2002 yılı içerisinde, değişik tarihlerde, bu şirketlere, 2003 yılında meriyete gireceği Resmî Gazetede yayımlanarak anlaşılan İhale Yasasına aykırı olarak, yine, ihalesiz, teminatsız, taahhütsüz ihale işlemleri verilmeye devam ediliyor, hatta, yirmi yıllık, otuz yıllık sözleşmeler yapılıyor. Bunu hangi iyi niyetle açıklarsınız? Siz bir müessesenin genel müdürüsünüz, yönetim kurulusunuz; 1.1.2003 tarihinde devreye girecek, ancak, 4.1.2002'de yayımlanan 4734 sayılı İhale Yasasını nasıl görmezden gelir de, buna rağmen, vakıf ve şirketlerle yirmi yıllık, otuz yıllık sözleşme akdedersiniz?! Bunu, doğrusu, ben, hiçbir açıdan izah edemiyorum ve kabullenmekte de kendimi çok zor durumda hissediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emekli Sandığı yönetiminin durumu, 15.4.2004 tarih ve 17-4-32 sayılı Başbakanlık Teftiş Kurulu ön inceleme raporuyla tespit edilmiş, bu konu -biraz önce de altını çizerek belirttim- soruşturma konusu yapılmış ve Emekli Sandığı yöneticileri hakkında Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine göre, yani, vazifeyi suiistimal ve vazifeyi ihmal suçlarıyla, olayın, 4483 kapsamında savcılığa intikalinin altı çizilmiş, bunun gereğine de tevessül olunmuştur.

Tabiî, bir de, Emekli Sandığı otelleriyle ilgili bir durum var. Burada çok enteresanlık var. Emekli Sandığının 6 tane oteli var. Yıllardır, bunu, hâsılat-kira sözleşmesiyle bağımlı olarak Emek İnşaat AŞ kullanıyor. Emek İnşaat AŞ kullanıyor. Emek İnşaat AŞ Emekli Sandığının yüzde 49 hissesine sahip olduğu bir iştiraki; diğer ortakları da kamu kuruluşu. Emek İnşaattan, bu hâsılat-kira sözleşmesiyle çalıştırmış olduğu oteller alınıyor, kendilerinin 29.1.2001 tarihinde 500 000 000 sermayeyle kurmuş oldukları -vakfın kurmuş olduğu daha doğrusu- Emek Proje Limited Şirketine bu otellerin işletmeciliği, modernizasyonu, danışmanlık, müşavirlik hizmetleri veriliyor ve gerekçe olarak deniliyor ki, "efendim, bu işi Emek İnşaat AŞ beceremiyor, profesyonel değil; Emek Proje AŞ profesyonel, bunlar bu işi daha iyi yürütür." Ancak, Emek Proje AŞ'de görevlendirilen iki tane şube müdürü, Emekli Sandığının memurları. Bunlar, tam temsile, ilzama yetkili olarak, gidiyorlar, bu Emek Proje AŞ'de görev alıyorlar ve bunlar profesyonel oluyor -nasıl oluyorsa bu iş- bu işi daha iyi yapıyorlar, otellerin modernizasyonunu ve uluslararası oteller zincirine intikalini sağlamayı daha iyi yapıyorlar! Bu mantığı kabul etmek mümkün mü?!

Ne oluyor şimdi; senaryo şu: Önce bir vakıf kuracaksınız; vakıf, şirketler kuracak; şirketler, İhale Kanununa tabi olmaksızın, ihalesiz, şartsız şeksiz -ne yapacak- ihaleye iştirak edecek. Ederken ne yapacak biliyor musunuz; gerçek ya da tüzelkişilerden bir konsorsiyum oluşturacak, aynı bu oteller organizasyonunda olduğu gibi. Emek İnşaat gidiyor, iki tane tüzelkişilik buluyor, gerçek kişilere ait uluslararası iki tane şirket buluyor; bunlara diyor ki, "kardeşim, biz seninle bir ortaklık kurduk. Bu konsorsiyumun 19,5 hissesi benim -Emek Proje diyor bunu- 79,5'i de sizin. Haydi, gelin, biz nasılsa vakıf şirketiyiz, Emekli Sandığının ihalelerini şartsız olarak alalım." Bunu izah etmek, bunu kabullenmek mümkün mü değerli arkadaşlar?! Bu konsorsiyum aracılığıyla,  Emek Proje Limitete üç tane proje veriliyor; 2004'ün üçüncü ayına kadar bu üç projeden kendilerine ödenen para 4 trilyon liranın üzerindedir.

Elbette ki, bu konuyu da, yine, Yüksek Denetleme Kurulu, Ekim 2003'te düzenlemiş olduğu ivedi durum raporunda dile getiriyor, olmaz böyle şey diyor, artı, bu konuda, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığındaki komisyon inceleme raporu düzenliyor, "bu konunun soruşturulması lazım" diyor, öninceleme raporu düzenliyor, soruşturma raporu kararı alıyor ve dediğim gibi, olay mahkemeye intikal ediyor ve biz diyoruz ki, bu yönetim çok başarılıdır! Yani, allahaşkına -bu delillere rağmen- bu yönetimin başarısından bahsetmek hangi delile göre mümkün?! Kişi benim arkadaşım olabilir, benim partilim olabilir, benim hemşerim olabilir; ama, bu, benim için bir mensubiyet hükmü ifade etmez. Yolsuzluğa, usulsüzlüğe bulaşmış olan kişilerin ne dini olur ne partisi olur ne meşrebi olur; hiçbir şeyi olmaz.

Değerli arkadaşlar, böyle olsaydı, kişisellikte mükemmellik yakalanırdı. Oysaki, doktriner düşüncede, kişisellikte mükemmelliği yakalamak asla mümkün değildir. Bütün tedbirleri alırsınız, otokontrolü geliştirirsiniz, ancak kişiselliğe ulaşabilirsiniz. Bizim gayemiz de kişiselliğe ulaşmak.

Ben, inanıyorum ki, Türkiye'nin sosyoekonomik, sportif ve kültürel açılardan yıllardır içerisinde bulunduğu istikrarsızlığın çaresi, bu 22 nci Dönem Meclisidir. Bu Meclisteki özü doğru, sözü doğru, ahlakı güzel, cemali güzel değerli milletvekilleri "yeter artık, yolsuzluğa son" diyeceklerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kim olursa olsun demelidir. Demezsek, bunun vebali altında hepimiz eziliriz. Geçmiştekiler ne yaptı? Atalarımızın bir sözü var "mazlumun ahı, tahttan eder şahı." Allahaşkına, bizden önce bu tahtta birileri kaldı mı?! Niye; çünkü, mazlumun ahını aldılar, çaldılar, çaldırdılar. Bizler de, bundan sonraki seçimlerde bu kürsülerde, bu koltuklarda yerimizi almak istiyorsak, mazlumun ahını almayacağız, çalmayacağız, çaldırtmayacağız. Zaten, çalan çaldırtıyor, çalmayan çaldırtmıyor.

Değerli arkadaşlar, ben, bu Yüce Meclisin, siz değerli arkadaşlarımın, Mustafa Kemal'in bir özdeyişinde belirttiği gibi... "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyor, tarafsızlık demiyor değerli arkadaşlar. Bize yaraşan ve yakışan, doğruya, güzele, iyiye, hakka taraf olmaktır, gençlerimizin, doğacak çocuklarımızın yarınlarını gasbedenden hesap sormaktır. Gitsinler adlî mercie, yaptıklarının hesabını versinler. Beraat etsinler, saygı duyarız, başımızın üzerinde tutarız; ama, şuna iştirak etmek mümkün değil: Türkiye'de, yıllardır, delilden sanığa gitmeden, direkt sanık ilan ediliyor; ilk celsede, delilsizlikten dolayı beraat ediliyor ya da takipsizlik kararı veriliyor; ondan sonra, hepimiz "vatan seninle gurur duyuyor" diye birçoklarını da alkışlıyoruz; öyle değil mi?

Gönül şunu arzu ediyor: Soruşturma komisyonlarında, araştırma komisyonlarında görev alan arkadaşlar ilgilileri dinlerken, onların haleti ruhiyesi, mimikleri, yüz ifadeleri naklen yayınla gösterilse de, vatandaş, mahşerî vicdan, onları izlerken kararını verse. Dudakları, mimikleri nasıl değişiyor, yalan söyledikleri için, düşüne düşüne nasıl çare arayışı içine girdiklerini, daha doğrusu acze düştüklerini televizyon kameraları naklen gösterse de, ondan sonra mahkemesi bile önemli değil.

Değerli arkadaşlar, zaten, şu husus çok önemli: Yetki ve sorumluluk birlikte kullanılır. Yetki verdiğiniz kişiye sorumluluk vereceksiniz. Sorumluluğunu müdrik insanlar asla umutsuz olamazlar. Sorumluluk ile umutsuzluk, kelime olarak, hiçbir zaman yan yana gelmez. İşte, sorumluluğunu müdrik insanlar olarak biz diyoruz ki, kardeşim, hiç kimsenin, ama, hiç kimsenin, beytülmalden, devlet çeşmesinden başkasına ruhsatsız su ikram etme hakkı yoktur ve olmayacaktır. Biz, bunu sağlamak durumundayız. Sağlayalım ki, yasama ve denetim ilişkilerini fonksiyonel olarak yerine getiren biz milletvekilleri, hantal bürokrasi, geç işleyen adalet -bu arada, süratli işlemeye başladı, istisnaî de olsa- yönetilen demokrasi ve devletin vatandaşı dörtleminin sistemdışı ürünü olan usulsüzlük, yolsuzluk ve yoklukla  mücadele görevimizi, işlevimizi yerine getirelim. Bunu yerine getirdiğimiz anda, herkes, arzu edilen istikrara kavuşmuş olacak; Türkiye'nin çalma ve çaldırtma problemi ortadan kalktığında da, inanın, ne 1 kuruş içborcu ne de 1 kuruş dışborcu kalacak.

Evet, bu Emek Proje ile ilgili olarak, müfettişler, yönetime diyor ki: "Kardeşim, bunlar devlet memuruyken, sen bunu niçin vakıfta görevlendirdin ve orada, yetkili olarak, bunlara imkân tanıdın? Yasaları ihlal ettin; 657 sayılı Yasanın 28 inci maddesine göre, sen, bunlar hakkında disiplin işlemi yapmak durumundasın." Yapmıyor, zamanaşımına uğratıyor; bunun için de, Türk Ceza Kanununa göre, vazifeyi kötüye kullandığından dolayı, adliyeye gönderiliyor.

Yine, aynen doğalgaz uygulamasında olduğu gibi, take or pay (al ya da öde) benzeri bir işlem var. Akbank ile 100 000 000 dolarlık kredi anlaşması yapılıyor. Kredi anlaşması yapıldıktan sonra, yaklaşık yirmi ay geçiyor, hiç kredi kullanılmıyor. Bunun için, kredi taahhüt bedeli olarak, dolar üzerinden binde 5 faiz ödemeye başlıyorlar ve ödenen para 511 111 dolar 10 sent; yolda, 255 555 dolar 55 sent de ödenecek borç var. Bunun için, Genel Müdür -bu, benim tespitim; Başbakanlık Teftiş Kurulunun müfettişler raporunda geçen tespit- "ödeyiniz" diye -bu, 6 aylık taksitler halinde, 255 000 küsur dolar olarak ödeniyor ya- emir veriyor. Müfettişlere verdiği ifadesinde diyor ki: "Hayır efendim, benim haberim yok, ben bundan haberdar değilim, böyle bir emir vermedim." Müfettişler, aynen, rapora derc etmişler; diyorlar ki: "Sayın Genel Müdür, bizleri kandırmak için, olayı saptırmak için yalan beyanda bulunuyor." Bu tespiti de, huzurlarınızda, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Efendim, tabiî, Emek Proje ile yapılan hâsılat-kira, hizmet, proje ve yönetim sözleşmeleriyle ilgili olarak da, yine, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığındaki müfettişler, konsorsiyum müfettişleri, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre, ilgili hakkında, hem soruşturma açılması talebinde bulunuyor, soruşturma açılıyor hem de savcılığa ihbarda bulunuyorlar.

Sandık, kendine ait vakıf şirketlerine para plase ederken, bundan da tatmin olmuyor, biraz da sıfır maliyetli kredi veriyor. Kendi yatırım projesinde olan paraları harcayamıyor, Emek İnşaata 11,8 trilyon lira, Emek Proje Limitete 23,3 trilyon lira olmak üzere 35,1 trilyon lirayı hesaben aktarıyor; yani, hesap hilesiyle, hatasıyla aktarıyor; diyor ki, "kardeşim, al bu parayı, sıfır faizle kullan." Öbür taraftan, Devlet Planlama Teşkilatına yazmış olduğu yazıda da "hey Devlet Planlama Teşkilatı, ben, proje tutarı olarak 32 trilyon lira parayı fiilen harcadım" diyor. Oysa, harcadığı para 32 trilyon lira değil 8,7 trilyon liradır. Diğerlerini ne yaptı; Emek İnşaat ile Emek Projeye plase etti. Bunu, şimdi, hangi iyi niyetle, hangi başarıyla izah etmek kabil allahaşkına?! Bu konuyla da ilgili olarak, müfettişler "bu doğru bir anlayış değildir, genel müdürün ve yöneticilerinin durumu gözden geçirilerek, diğer fiilleriyle de irtibatlandırılarak, bunların görevden alınması gerekir" diye teklifte bulunuyorlar.

Değerli arkadaşlar, tabiî, Ankara İtfaiye Meydanındaki otoparkla ilgili yine bir işlem var. Burada da, Emekli Sandığı, Ankara İtfaiye Meydanındaki arsasını önce ihaleye çıkarıyor; ondan sonra, ihale SİT alanı nedeniyle gerçekleşmiyor. Bu sefer Sandık Yönetim Kurulu, 1998 yılında kabul ettiği 1481 sayılı kararı ile imar planındaki bu nakısadan, engelden dolayı ihaleyi iptal edip, kendi bünyesindeki Emek Güvenlik Hizmetleri Şirketine bunu yine plase ediyor "buyur, burayı sen otopark olarak, ihalesiz, teminatsız, kefaletsiz çalıştır" diye.

Efendim, tabiî, sayın konuşmacı arkadaşımız "Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü yönetimi çok başarılı" dedi. İşte belgesi. Bakınız, sosyal güvenlik kurumları; SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı. Değerli milletvekilleri, batık bankalardan sonra, Hazineyi en çok zor duruma sokan, Hazineden devamlı transferlerle beslenen ikinci kuruluşlar bunlar. Emekli Sandığının yıllar itibariyle dökümü burada, açıkları burada. 2000 yılında -dönemimiz olduğu için oradan başlıyorum özellikle, fazla zamanınızı almayayım- 837 trilyon küsur, 2001 yılında Emekli Sandığının açığı 1 katrilyon 582 trilyon TL, 2002 yılında 2 katrilyon 648 trilyon TL, 2003'te de 3 katrilyon 679 trilyon.

Peki, sosyal güvenlik kurumlarının yerine getirmek istediği hususlarda birtakım zorluklar var siyasî mülahazalardan, kararlardan dolayı. Peki, Emekli Sandığının bu yönetiminin içinde bulunduğu kira-hâsılat sözleşmesi uygulamaları var. Emekli Sandığının 7,9 trilyon kira alacağı var. Bunun için faiz istemiyor. Tamam, sözleşmeyi öyle yapmıştır; ama, kardeşim, bu alacağını tahsil için niçin girişimde bulunmuyorsun? Sizin, kira-hâsılat sözleşmesinden dolayı 7,9 trilyon alacağınız varken bu parayı istemiyorsunuz; ne yapıyorsunuz; gidip iç ve dış piyasadan faizle borç para buluyorsunuz ve 8,9 trilyon sadece faiz ödüyorsunuz; bunu nasıl izah edersiniz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Albayrak, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla)- Çok değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sonuç itibariyle, gerçekten, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından öninceleme raporu yazılıp soruşturmasına başlanılan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da adlî takibat yapılması için suç duyurusunda bulunulan ve şu anda derdest olan Emekli Sandığı üst yöneticilerinin gerçekleştirmiş oldukları 2000-2001 yılı hesap ve işlemlerinin Yüce Meclis tarafından 3346 sayılı Kanunun 8 inci maddesi mucibince ibra edilmemesi gerektiği görüşümü sizlerle paylaşırken, Emekli Sandığının vakıf şirketlere biraz önce bahsettiğim faturasız ödemesinin 6,5 trilyon Türk Lirası ile 2 900 000 dolar olduğunu, bu ödemelerin 1999 ilâ 2002 yıllarını kapsadığını, bu nakısanın da, kendi müfettişlerinin yapmış oldukları idarî ve malî işler denetiminde tespit edilmiş vakıa olduğunu da sizlerle paylaşırken, gelin, devlet malına, beytülmala sahip olalım; aksi halde, devlet çeşmesinden, ruhsatsız, izinsiz, birileri birilerine su ikram etmeye kalkarsa, hem ikram eden hem de ikramı kabul eden -ben bunun şahidiyim- ölürken susuz ölür.

Hepinize sevgi sunuyorum, saygı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Albayrak.

Sayın milletvekilleri, rapor üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun itiraz üzerine görüşünü bildirdiği rapor, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesine dairdir.

Şimdi, komisyonun bu raporunu, 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesine göre oylarınıza sunacağım.

Komisyon raporu kabul edildiği takdirde, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemleri onaylanmamış ve dolayısıyla, yönetim kurulları ibra edilmemiş olacaktır; komisyon raporu kabul edilmediği takdirde ise, ilgili kuruluşun hesap ve işlemleri ve dolayısıyla, yönetim kurulları ibra edilmiş olacaktır.

Komisyon raporunu oylarınıza sunuyorum: Komisyon raporunu kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün 2000 ve 2001 yıllarına ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmemesine ilişkin raporu Genel Kurulca da kabul edilmiş ve yönetim kurulları ibra edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152) 

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 406 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

EK MADDE 31.- Türk Telekom, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 33 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan hisse, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununun 36 ncı maddesi uyarınca alınmakta olan pay, 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununun 11 inci maddesi uyarınca alınmakta olan nisbi aidatlar, 580 sayılı Millî Prodüktivite Merkezi Kuruluş Kanununun 13 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan aidatlar ile benzeri fon ve aidatlardan muaftır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun.

CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 5 inci maddesinin ek 31 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bu ek maddenin anlamı şu olsa gerek: Türk Telekomun, 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 33 üncü maddesi uyarınca alınmakta olan hisselerden muaf olmasına dair...

Değerli arkadaşlar, belki, bu şekilde yapılandırılması bir anlamda olabilir; ancak, eğer, bu da daha önceki özelleştirilen kuruluşlar gibi, özellikle enerjideki kuruluşlar gibi, bunlar alınmadığı takdirde bile, enerji nakil hatlarındaki yenileşme veya trafolardaki yenileşme yapılmadan, bunların yapılması da uzun vadeli olur veya geciktirilirse, bu alınmayan vergilerden, devlet büyük kayba uğrar diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, Sayın Bakanın bir sözünü, kendisi de buradayken ifade etmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyetinde, görevde bulunan herkes -buna Sayın Bakan da dahil, Cumhurbaşkanı da dahil- beraber, yanında çalıştığı insanları korumakla görevlidir. Öncelikle onu yapmak zorundayız; çünkü, bu arkadaşların hepsi, geçmiş dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti Devletine katkılarda bulunmuşlar; bugün, özelleştirme nedeniyle, fazlalık oluşturdukları söylenmiş; ama, geçmişlerine bakıldığı zaman bu arkadaşların hepsinin de kıymetli teknik elaman olduğu ortadadır.

Sayın Bakan diyor ki: "Bu kurumda çalışan 63 000 kişinin 1 000'i kalifiye elemandır." Değerli arkadaşlar, herkes kendisine göre kalifiye elemandır; bunu böyle anlamak lazım. Bir sayın bakanın, bir kişi hakkında kalifiye veya kalifiye değil deme hakkına sahip olduğunu sanmıyorum. Öncelikle Türk Telekomda çalışan 63 000 kişiden özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum; çünkü, Sayın Bakan böyle bir anlam ifade ederek o insanlara hakarette bulunmuştur.

Değerli arkadaşlar, yirmidört yıldan beri bu özelleştirme meselesi gündemde; tam yirmidört yıl... 24 Ocak 1980 kararlarıyla beraber açılışı yapılan, yaklaşık üç yıllık askerî idare döneminde Başbakan Yardımcılığına getirilen bir eski Başbakanımızın döneminde gündeme getirilen, onunla beraber onbir yıl boyunca her gün konuşulan, fakat, bir türlü bir adım atılmayan önemli aktivitelerden birisi. Bu, son dönemlerde sizin iktidara gelmenizle tekrar konuşulmaya başlandı.

Değerli arkadaşlar, bunu şöyle değerlendiriyoruz: İktidara gelmek isteyen her parti, bazı çevrelere mesaj vererek, özelleştirmeyi yapacağım, bu konuda desteğinizi bekliyorum diye kamuoyuna bilgi vermeye çalışıyor; ama, iktidara geldikten sonra bunu sürüncemede bırakıyor. Değerli arkadaşlar, öncelikle Özelleştirme İdaresi özelleştirilmeli. Bunu, bir kere, açıkça söylemek gerekir; çünkü, 550-600 kişinin olduğu bir kurumdan çok rantabl bir sonuç alma şansımız yoktur değerli arkadaşlar. Şimdi, 550 kişiye baktığımız zaman, bunların hangisinin geçmiş dönemlerdeki siyasetçilerden, bunların hangisinin yeni dönemdeki siyasetçilerden kaynaklandığını görme şansımız vardır. Hani, siz, buraya gelirken, geçmiş dönemlerdeki iktidarlardan, Özelleştirme İdaresini KİT yaptınız, arpalık yaptınız diye hesap soracağınızı söylemiştiniz. Ben size bir örnek vereyim: Şu anda Özelleştirme İdaresinde bulunan arkadaşımızın birisi Doğan Kubat; AKP İstanbul eski İl Başkan Yardımcısı; geçen dönemde de İstanbul 3 üncü bölgeden 22 nci sırada milletvekili adayıydı.

Değerli arkadaşlar, özelleştirmek isteyenler, satmak isteyenler, bu kadrolara kendi kadrolarını yerleştirirler mi...Siz, bu arkadaşları ne yapacaksınız daha sonra; çünkü, onlar size yardımcı oldular. Onlara bu konuda bir avantaj sağladınız; bu avantajları vermediğiniz anda, onlar ne söyleyecekler veya satacaksanız, bu insanları niye getiriyorsunuz buraya?! Hani "geçmiş iktidarları örnek almayacağız" demiyor muydunuz burada?! 3 Kasım seçimleri bunu gösteriyordu. Cumhuriyet Halk Partisi ile AKP'nin yarıştığı bir seçim oldu ve sizleri de iktidara getirdiler. "Geçmiş dönemde bunca yolsuzluk yapıldı; bunların hesabını sormaya çalışıyoruz, çalışacağız" demiyor muydunuz burada?!

HACI BİNER (Van) - Biraz önce geçti!..

NAİL KAMACI (Devamla) - Sayın arkadaşım, konuşma yapacaksan, biraz sonra gelirsin, yaparsın.

Daha 1 saat önce, bu arkadaşlarımla ilgili, çalışmayı burada yapmadık mı?!  O zaman, biz, niye onların gittiği yoldan gidiyoruz?!

Değerli arkadaşlar, sayın bakanlardan Abdüllatif Şener'in de, Ali Babacan'ın da atadığı arkadaşlarımız var. Bunlar, Özelleştirme Kurumunun içindeki kuruluşlar.

Değerli arkadaşlar, sekiz yıl Anavatan Partisi dönemiyle geçti, 1991'e kadar; 1991'den sonra gelen iktidarlar koalisyonlardı; koalisyonlarla yönetildi Türkiye. Siz geldiniz "bunu yapacağız" dediniz. Şimdi, son dönemlerin en büyük modası, özelleştirme, istikrar ve küreselleşme. Birine sorduğun zaman niye özelleştirme; "efendim, dünyanın şartlarına uyum sağlamak lazım; artık, küresel bir dünyada yaşıyoruz; o yüzden, küresel ekonomide bunu yapmak durumundayız." Ben, size bir şey söyleyeyim: Küreselleşme başka ülkeler için geçerli de bizim için geçerli değil. Eğer inanmayan varsa, şurada, Avusturya Büyükelçiliğine gider, bizim halkımızın vize almak için orada saatlerce beklediğini görebilir. Onlar için küreselleşme var; ama, bizim insanlarımızın Avrupa'ya veya başka bir yere gitmesinin şansı yok; bizim için küreselleşme yok. Böyle bir adaletsiz ortam olabilir mi?! Küreselleşme olacaksa, her ülkenin milleti için olmalı; bizim için de olmalı, Amerika Birleşik Devletleri için de olmalı. Onlar, istediğini istediği şekilde yapacaklar, biz yapamayacağız; öyle bir şey var mı! Onlar ne ısmarlarsa yapacağız, biz kendi isteklerimizi yapamayacağız! Bu, anlamsız bir çelişki.

Değerli arkadaşlar, yine, kendi ilimle ilgili konuşacağım. Antalya'da 3 tane özelleştirme söz konusu oldu; bunun ikisi oldu, birisi önümüzdeki dönemlerde olacak; birisi limanlarla ilgili, birisi de ORÜS'le ilgili. Antalya'yı birçoğunuz yakından iyi tanır. ORÜS'ün özelleştirildiği yer 99 dekar alan. Antalya'daki arsa fiyatlarına bakarak, Antalya'daki konut fiyatlarına bakarak ORÜS'ün yerinin anlamını bilmek mümkündür. O dönemlerde 125 milyar liraya satıldı. Şimdi, makineleri o şekilde duruyor; hiçbir işlevi yok. İçinde çalışanlar çıkarıldı; bir kısmının kıdem tazminatı verildi, bir kısmının verilmedi; daha sonra buraya geldiler; komisyondaki arkadaşlar buradan bir çare bulmaya çalışıyor. Umarım, böyle, bir çare bulunabilir.

İkinci özelleştirme limanla ilgili oldu. Bildiğiniz gibi, liman 1995 yılında özelleştirildi; bir şahsa verildi. O şahıs, Sümerbanktan kredi almıştı; Sümerbanktan aldığı krediyi geriye ödeyemediği için Sümerbank, oraya el koydu. O dönemlerdeki Sümerbankın sahibini, kimin el koyduğunu biliyorsunuz. O şahıs, hem Sümerbanka ödemedi hem de Özelleştirme İdaresine ödemedi. Hepimizin bildiği gibi, daha sonra Sümerbank da battı; paralar açıkta kaldı, şu anda nerede olduğu belli değil. Gerçekten üzülüyorum buna; bu ülkenin paraları bunlar. Bu ülkede birçok kişi aç geziyor, işsiz geziyor. Bunların parası değil mi bu; yani, bunun, iktidarla, muhalefetle ne alakası var; tamamen bu ülkenin geleceği bu.

Değerli arkadaşlar, üçüncü özelleştirme, son dönemlerde yapılacak olan, fakat, ihaleye çıkarılmayan Antalya Pamuklu Dokuma Sanayii, Antalya için pamuğun önemini biliyorsunuz; Türkiye'nin en kaliteli üretim alanlarından birisi. Antalya Pamuklu Dokumayı özelleştirmek için karar alındı. Antalya Pamuklu Dokumada çalışan arkadaşlarımız var.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Çok önceden özelleştirildi.

NAİL KAMACI (Devamla) - İhaleye sizin döneminizde çıkılıyor Burhan.

AHMET KOCA (Afyon) - Burhan Bey...

NAİL KAMACI (Devamla) - Sen, tarif etme bana...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kamacı, şahsınız adına da söz istediğiniz için, 5 dakikalık süreniz daha var.

Buyurun.

NAİL KAMACI (Devamla) - Antalya'nın gözbebeğinde 498 dönüm yer... Buradaki 119 işçi, 12 memur, onsekiz aydır ücretli izne çıkarılmış.

Bakın, buradan da yanlış şeyler gelmeye başladı. Birilerine, burası, otel yeri olarak verilmeye çalışılıyor. Antalya, göç alan bir kent; yılda yüzde 4, yüzde 3,5 dolayında büyüyor, birçok il küçülürken Antalya büyüyor; değil mi sayın milletvekilim? O yüzden, ihtiyaçlarımız çok fazla, Antalya'nın ihtiyaçları çok fazla, Antalya'nın yeşil alan ihtiyaçları çok fazla. Kentin bütün alanlarını imara açarsak ve o bölgeyi de otel yaparsak, ileride kent parkı yapılacak yerimiz kalmayacak Antalya'da.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Halloldu o, Sayın Vekilim.

NAİL KAMACI (Devamla) - Daha ben görmeden hallolmaz... Daha yazıyı göreceğim ondan sonra...

Şimdi, bu konuda, Antalya'da AKP'den seçilen belediye başkanları, böyle bir şeyin olmayacağını söylüyorlar. Sayın Burhan Kılıç da bunu söylüyor; huzurunuzda söylüyorum.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Doğru...

NAİL KAMACI (Devamla) - Sayın Burhan Kılıç da bunu söylüyor.

Sayın Kılıç, sizden istediğim, Sayın Maliye Bakanından orayla ilgili açıklama ve yazıyı getirirsiniz -Antalya kamuoyu orada, Antalya basını orada, Antalya televizyonları orada- gösterirsiniz, herkesi inandırırsınız, biz de size geliriz, tebrik ederiz.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Olacak inşallah...

NAİL KAMACI (Devamla) - İnşallahla olmuyor bu işler... 

Değerli arkadaşlar, Antalya'nın birçok yerinden, yine Telekomla ilgili fakslar geldi; vatandaşlar diyorlar ki: "Belli bir dönem burada kaldık ve çalıştık. Bizim çocuklarımız okuyor. Bizim geleceğimiz yok olmak üzere. Sahip çıkın bize."

Değerli arkadaşlar, özelleştirmede bugüne kadar ne yapıldı; onu sormuyorum, zaten yapılan belli; alınan para 5 milyar dolar civarında, 3 milyar da daha sonra, yine, bir telefondan geldi, 8 milyar dolar. Yirmidört yıl boyunca konuştuğumuz bu. Yirmidört yıl boyunca sadece bunu konuştuk ve geldiğimiz nokta, bir arpa boyu bile yok. La Fontaine'den masallar dinliyoruz burada. Geçmiş dönemlerde de, böyle, kalemleri alıp gözümüze batırıyorlardı; yapacağımız bu özelleştirmelerle çocuklarımıza sağlık hizmetleri vereceğiz, eğitim hizmetleri vereceğiz, refah düzeyini yükselteceğiz diyorlardı.

1980'den 2004'e geldik, hâlâ ekonomik seviyemiz yükselecek, çocuklarımızın eğitim seviyesi yükselecek, refah seviyemiz yükselecek ve hâlâ biz masal dinlemeye devam ediyoruz.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Siz karşı mısınız?

NAİL KAMACI (Devamla) - Gerçeklere bakalım Değerli Arkadaşım; laf atma, gel burada konuş, laf atma. Şurada bir gruba dayanamıyorsunuz! Böyle şey olur mu?!

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Bırak sen de bizi, istediğimiz gibi davranalım.

NAİL KAMACI (Devamla) - O yüzden, bu Telekomun özelleştirilmesinin en azından geriye çekilmesini, bırakılmasını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Ek 31 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 32 nci maddeyi okutuyorum:

EK MADDE 32.- Ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlere ilişkin kadrolarda çalışmakta olan personel, istekleri halinde iş mevzuatına tâbi personel statüsüne geçirilir ve Ek 22 nci maddenin (c) bendi hükümleri bunlar hakkında da uygulanır. Bu kadrolardan boş ve/veya herhangi bir sebeple boşalacak olanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Mevcut kadrolarında çalışmaya devam eden söz konusu personelin, ek 22 nci maddenin (a) ve (b) bentlerinde bu Kanun ile yapılan değişiklikten önceki ücret rejimi, statü, sosyal ve özlük haklarıyla istihdamlarına devam olunur.

Türk Telekomda kadrolu veya sözleşmeli statüde çalışmakta olan personel ile kadrolu veya sözleşmeli statüde çalışmakta iken iş mevzuatına geçmiş veya geçecek olanlardan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emeklilik hakkını veya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine göre yaşlılık aylığından yararlanma hakkını kazanmış olanlara bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay; bu hakları sonradan kazanacak olanlar da kazandıkları tarihten itibaren iki ay içerisinde emeklilik başvurusunda bulunmaları halinde emekli ikramiyeleri veya kıdem tazminatları % 30 fazlasıyla ödenir.

Türk Telekomda iş mevzuatına tâbi olarak çalışmakta olan personelden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde başvurarak kendi isteği ile işten ayrılanlara iş mevzuatı hükümlerine göre hesaplanacak kıdem tazminatı % 20 fazlasıyla ödenir. Bu fıkra hükmünden yararlanan işçilere, 4857 sayılı İş Kanununun 20 ve 21 inci madde hükümleri uygulanmaz.

İş mevzuatına tâbi personele, kadrolu ve sözleşmeli statüde iken 5434 sayılı Kanuna tâbi olarak geçen hizmet süreleri için ödenecek kıdem tazminatının tutarı iş mevzuatına göre hesaplanır.

Bu madde kapsamında yapılacak % 30 ve % 20 oranındaki ödemeler Türk Telekomca karşılanır. Türk Telekomca karşılanan tutarlar, Hazine Müsteşarlığı adına borç olarak kaydedilir. Borç olarak kayıtlanan tutarlar dönem kârı üzerinden Türk Telekomca Hazineye ödenecek temettü tutarlarına mahsup edilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Ek madde 32 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özakcan şahsı adına da söz istiyorlar.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinde yer alan ek madde 32'yle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili, daha doğrusu, Türk Telekomun özelleştirilmesinin kolaylaştırılmasıyla ilgili tasarıyı incelemeden ve tartışmadan önce, Türkiye'deki özelleştirme mantığının, özelleştirme uygulamalarının nasıl bir çarpıklık gösterdiğini bir kez daha yinelemek istiyorum.

Ülkemiz, uzun bir süredir, hem özel sektör hem de kamu sektörü açısından, nitelikli yatırım anlamında en kısır dönemi yaşamaktadır. Son yıllarda ülke ekonomisine artı değer sağlayan, ciddî istihdam yaratan, uluslararası anlamda rekabet edebilecek tek bir sanayi ve hizmet yatırımı yapılmamıştır. Siyasî iktidarlar, elimizdeki en büyük işletmeleri haraç mezat pazarlayıp, âdeta yok etmeye çalışırken, Türkiye'nin özel sektörünün de, bu işletmeleri ucuza kapatıp, kısa yoldan kâr etmek dışında herhangi bir büyük iktisadî atılımı görülmemiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin büyük işletmelerini -işletme kavramanın altını çizerek söylüyorum- sayacak olursak, aklımıza gelen ilk isimler, PETKİM, TÜPRAŞ, Tekel, Türk Telekom, Türk Hava Yolları gibi kamu işletmeleri değil midir. Özel sektör içerisinde, bu işletmeler düzeyinde bir köklü kuruluş gösterebilir misiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu sorgulamalıyız: Özelleştirme uygulamalarının belki de en kabul edilebilir gerekçesi, Türk özel sektörünün önünü açmak ve daha global bir yapıya kavuşmalarını sağlamak, ekonomide verimliliği artırmaktır. Acaba, özelleştirme sonrasında böyle mi olmaktadır?! Yıllardır, özel sektöre onca kaynak aktarıldı; emekçilerin hakları gasbedilirken, sermayenin önündeki bütün engeller kaldırıldı. Peki, bu süre içerisinde, özel sektörde, bir PETKİM, bir TÜPRAŞ, bir Türk Telekom kurabilen bir girişimci çıkabildi mi?!

Küreselleşme süreci ve gümrük birliği de, sanıldığı gibi, ülke ekonomisini, sanayiini, fabrikasyon üretimini güçlendirmedi; tam tersine, bu süreçte, biraz olsun üretim potansiyeli olan girişimler yok olurken, meydan, çokuluslu şirketlerin kâr ortaklığına, hatta, daha çok acenteliğine soyunan sözde holdinglere kaldı. Bunlar, elbette, bu topraklara ait fabrikalar açmadılar, yüzde 100 yerli sanayi işletmeleri kurmadılar, büyük yatırımlar yapmadılar. Tıpkı yabancılar gibi, Türk Halkını büyük bir pazar, Türk kamu işletmelerini büyük bir rant alanı olarak kabul ederek, sadece yabancı ortaklarıyla el ele verip, bu pazarı nasıl daha kârlı hale getireceklerinin hesabını yaptılar.

Değerli arkadaşlar, işte, devletin, cumhuriyetin en köklü, en güzide işletmeleri, bunlar için, bu zihniyet için özelleştirilmek isteniyor. Rüştünü ispat etmiş olan, artık, devletin beslemeliğinden kurtulmuş olan ve daha külfetli, daha emek isteyen yatırımlar, yani, fabrikalar, büyük işletmeler kuran bir özel sektör olsaydı, yine, bu özelleştirmeler bir ölçüde mazur görülebilirdi. Soruyorum, Türk özel sektörü içerisinde, yabancıların acenteliğini yapmadan, montajcılığını yapmadan, yani, tam anlamıyla kendi ayakları üzerinde durabilen kaç tane işletme var?! Kaç holding, Türk Telekomu, TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i almayı hak ediyor?! Kaç tanesi, bu işletmeleri satın aldıktan sonra büyütebilecek, istihdam yaratabilecek, bu güçle dış rekabete göğüs gerebilecek niteliğe sahip?! Kaç girişimcinin, bu işletmeleri satın aldıktan sonra, yabancılara daha pahalıya satıp veya kapatıp, onbinlerce işçiyi işsiz bırakıp gitmeyeceğinden emin olabiliyorsunuz?! Et ve Balık Kurumu özelleştirmesinde, SEK özelleştirmesinde bu durumu yaşamadık mı?! Bu yüzden, hayvancılığımız, tarımımız zarar görmedi mi?! SEKA, Şeker Fabrikası gibi büyük bir gayrimenkule sahip işletmeler, sırf bu zenginlikleri için talep edilmiyor mu?!

Hükümet, kafasına koymuş, ne pahasına olursa olsun satacak. Gözden kaçırdığımız esas nokta ise, bunları kimlerin satın almak istediği. Bakınız, Türk Telekoma, dünyanın bir numaralı spekülatörü Soros bile talip olmuştu. Aslında, özelleştirmeyi en çok isteyenler, iktisadî hayata Soros'un gözleriyle bakanlardır. Emekle, üretimle, bileğinin hakkıyla bir işletme kuramayanlar, yatırım yapamayanlar, yani çıkarcı ve fırsatçılar hükümetle işbirliği yapıyor ve Türkiye'nin, Türk Halkının alınteri olan işletmelerimizi parselliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke olarak, üretmeyi, sanayileşmeyi, kalkınmayı unuttuk. Birileri, satarak kısa yoldan gelir elde etmeye çalışıyor, başka birileri, haraç mezat satın alarak emeksiz zenginleşmek istiyor. İşte, özelleştirme ekonomisi ülkemizde budur ve bu ekonomide yine sömürülen, yoksullaşan Türk Halkı olacaktır.

Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz tasarı, Türk Telekomun özelleştirilmesinin kolaylaştırılmasıyla ilgilidir. Yıllardır, Türk Telekomun nasıl özelleştirileceği tartışılıyor, daha doğrusu, bu güzide kuruluşumuzun nasıl tasfiye edileceği, uluslararası tekellerin baskılarıyla nasıl yabancılaştırılacağı tartışılıyor. Daha önce, bu konuyla ilgili bir yasa kabul edilmişti; ama, ülke içinde, bu işletmeyi ederine yakın bir fiyata satın alabilecek girişimci çıkmadığı için, yabancı şirketleri nasıl çekerizin hesabı yapıldı. Anayasaya açıkça aykırı olmasına rağmen, bu ulusal şirketin, stratejik işletmenin yabancılaştırılması için çaba sarf ediliyor. Hatta, bu kârlı işletmenin satılmasına o kadar şartlanıldı ki, satılabilmesi için, değeri bile, olduğundan daha düşük gösterildi.

Değerli arkadaşlar, sanki, bu özelleştirme veya diğer özelleştirmeler olursa bütün ekonomik sorunlarımız hallolacakmış gibi bir dayatma içerisinde bırakılıyoruz. IMF'nin de böyle bir dayatması var; ama, siyasî iktidarlar, borçlardan nasıl kurtulacağımızı, ekonomik büyümeyi nasıl sağlayacağımızı, nasıl yatırımlar yapacağımızı, nasıl yeni teknolojiler getireceğimizi, IMF kıskacından nasıl kurtulacağımızı düşünmek ve bu konuda projeler geliştirmek yerine, elimizdekileri nasıl satacağımızı planlıyorlar. Herkes buna odaklanmış; çünkü, IMF böyle istiyor, çokuluslu şirketler ve küreselleşmeciler böyle istiyor.

Dikkat ediniz, ülkemizde özelleştirilmesi öncelikle gündeme getirilen ve IMF'nin de üzerinde durduğu işletmeler Türkiye'nin en kârlı işletmeleridir. Bu işletmelerin çoğu Türkiye'nin en çok vergi veren, en çok istihdam yaratan, en çok yatırım yapan ilk 100 işletmesi içinde en üst sıralarda yer almaktadır; sadece Türkiye'de değil, dünya piyasalarında da en ön sıralarda yer alan işletmelerdir; TÜPRAŞ öyledir, Tekel öyledir, Türk Hava Yolları öyledir, Telekom öyledir, PETKİM öyledir, Demir-Çelik öyledir. Telekom, dünya sıralamasında 13 üncü sırada yer alan bir büyük yapıdır, bir büyük şirkettir. Peki, buna rağmen nasıl bir zihniyetle bunların yok pahasına elden çıkarılması, temmuz ayında pazar artığı domates gibi, özelleştirilmesi bile değil, âdeta yabancılaştırılması teşvik edilebiliyor; neden çok açık; bu işletmeler özel sektör tekellerinin, uluslararası tekellerin, kartellerin değil, kamunun, halkın mülkiyetindeki özerk kuruluşlardır da ondan. İşte, kimilerine rahatsızlık veren esas nokta budur, IMF'ye rahatsızlık veren budur, IMF'ye, uluslararası tekellere ve onların yerli ortaklarına göbekten bağlı siyasal iktidarları rahatsız eden de budur.

Değerli arkadaşlar, özelleştirme dayatması Türk ekonomisini ve Türk siyasetini kısırlaştırmıştır, Türk girişimcisini tembelleştirmiştir. Üstelik özelleştirilmek istenilen işletmelerin, en başta Türk Telekomun Türkiye'nin en çok gelir getiren işletmeleri olduğu gerçeği de düşünülürse, bu durum, ayrıca büyük bir komediyi de yansıtmaktadır. Hem devlet hem de özel sektör son yirmi yılda Türkiye'nin en büyük işletmelerini satmak veya satın almak için harcadıkları çabanın yarısını kalkınma politikalarına, güçlü yatırımlara ayırsalardı, bugün, Türk Telekom mevcut kârını, istihdamını ikiye katlar, uluslararası alanda da daha yüksek sıralara çıkabilirdi, hatta özel sektörün de TÜPRAŞ'ı, PETKİM'i, Türk Telekomu olurdu; ülke kalkınır, refah artar, millî gelir artar, işsizlik bir problem olmaktan çıkardı. En kötü koşullarda yüzlerce işletme açan, büyük ekonomik kuruluşlar oluşturan "on yılda demir ağlarla ördük anayurda dört baştan" diyerek, umudunu, coşkusunu marşlara yansıtan Türkiye Cumhuriyetine bu eziklik, bu tembellik yakışmıyor. Özelleştirme politikaları Türkiye'nin ufkunu daraltmış, kalkınma umudunu azaltmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirilmek istenilen Türk Telekom içerisinde 63 000 emekçi çalışıyor; bu, nereden bakarsanız, aileleriyle birlikte en az 300 000 kişi demektir. Tasarının şimdi görüştüğümüz maddesi, bu 300 000 kişinin hayatını tam anlamıyla olumsuz yönde etkileyecek düzenlemeler içeriyor.

Bu maddeyle birlikte, siyasî iktidar, özelleştirme sonrasında yaşanacak olan acı sosyal tabloyu bildiği için, gördüğü için, yani işten atılmaları, çalışma koşullarının kötüleştirilmesi uygulamalarını ve bunlara karşı olabilecek insanî tepkiyi bildiği için, daha özelleştirme olmadan, özelleştirme sonuçlarını yaşatacak bir yasal düzenleme getirmiş bulunuyor. Yani, iktidar, Türk Telekomu satın alan kimseyi o kadar düşünüyor ki, onu, bu tür sosyal sıkıntılardan da kurtarıyor; tam anlamıyla, dikensiz bir gül bahçesi teslim edeceğini taahhüt ederek, nasıl birkaç kuruş daha fazla alabilirimin hesabını yapıyor.

Maddeyle getirilen düzenlemeyle, hükümet, özelleştirme sonrası işten çıkarmaları azaltabildiği kadar azaltmak istemekte. Bunun için, yasanın yürürlüğe giriş tarihinden itibaren, iki ay içerisinde kendi isteğiyle emeklilik hakkını kullanan veya kadro güvencesini terk ederek, kendini, kölelik yasası olarak tabir edilen yeni İş Yasası hükümlerinin insafına terk etmek isteyenleri, bazı artış önerileriyle ikna etmeye çalışıyor. İşin komedisi, hükümet, üzerindeki bu yükten o kadar çabuk kurtulmak istiyor ki, neredeyse tehdit edercesine, çalışanlardan, iki ay içerisinde hayatlarının kararını vermelerini bekliyor "ya kendi rızanla işten çıkarsın, alırsın yüzde 20, yüzde 30 -neyse, ek bir para- ya da sözleşmen feshedilir ve hiçbir şey alamazsın; sen seç" diyor; yani, ölümlerden ölüm beğen.

Maddede, İş Kanununa tabi olup da kendi isteğiyle iş bırakacaklara kıdem tazminatında yüzde 20 artış öneren siyasî iktidar, aynı konumda olup işten atacaklarına ise hiçbir şey vermiyor. İktidar diyor ki: "Sen çıkmazsan ben atarım, ben atmazsam yeni patronun atacak; sen iyisi mi, gel şu yüzde 20'ye, yüzde 30'a razı ol, kadro ve güvence heveslisi de olma o kadar."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükümeti, siyasî iktidar, Türk Telekomun özelleştirilmesinin kolay olabilmesi için, alıcıya üç kolaylık sunuyor, daha doğrusu üç ulusal taviz veriyor; bunlardan birincisi, özelleştirme değerini asıl değerin çok altında gösteriyor; ikincisi, anayasal engel olmasına rağmen, yüzde 50 kamu payı zorunluluğunu ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler yaparak, bu işletmeyi satın alacak yabancı özel tekelin veya kartelin, bu alanda tam bir hâkimiyet kurması yönünde teminat veriyor; üçüncüsü de, Türk Telekomu satın alacak tekeli, özelleştirme sonrası uğraması muhtemel tehlikelerden, sosyal tepkiden, yargısal denetlemeden, sendikal tepkiden, demokratik hareketlerden şimdiden kurtarmak istiyor. Üzerinde konuştuğumuz madde, bu üç hazırlığı kolaylaştırıcı hükümler içeriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümet, özelleştirmelerin istihdam yaratıcı değil, istihdamı yok edici özelliğini âdeta ispat edercesine, Türk Telekomun özelleştirilmesinden sonra işten atılmaların yoğunlaşacağını kabul ederek, bu süreci önceye almış ve binlerce emekçinin işinden olacağını açıkça deklare etmektedir. Demek ki, 63 000 kişi, 13 üncü büyük telekom şirketi olan Türk Telekom için, fazla olarak görülmekte, kabul edilmektedir. Şimdi, özelleştirmecilere soruyorum: Büyüklük sıralamasında Türk Telekomu geçebilmiş dünyanın diğer 12 telekom işletmecisinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özakcan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - ... işçi sayılarını ve bu işletmelerdeki kamu payı büyüklüklerini hiç incelediniz mi; biliniyorsa, nasıl, böylesine çarpık fikirlerle donanmış olabiliyorsunuz; neden böylesine çarpık düzenlemeleri Meclis gündemine getiriyorsunuz; cevap basit, belli ki, sizin kafanızda, Türk Telekomun tamamen tasfiyesi var. Yoksa, ortaya çıkacak işletmenin, ne kadar işçi istihdam etmesi gerekip gerekmeyeceğini bilmeden, neden bir an önce gönderebildiği kadar işçi ve memuru kurum dışına göndermeye -hem de iki ay gibi kısa bir süre içerisinde- bu kadar gayret etsin. Avrupa'nın en büyük telekom işletmelerinin çoğunda kamu payı yüzde 50'nin üzerindedir. Kamu çalışanları, halen, bu işletmelerde görev yapıyorlar ve de istihdam düzeyleri, halen, çok yüksek; ama, siyasî iktidar, çokuluslu tekellerin baskısıyla, böylesine önemli stratejik kuruluşumuzda kamu payını yüzde 50'nin altına düşürmek istediği için; yani, bu işletmede devletin söz sahibi olmasını engellemeye çalıştığı için, elbette, buradaki kamu çalışanlarının tasfiye edilmesi gerekmektedir. Yoksa, sorun, Türk Telekomun bu çalışanlara ihtiyacı olmadığı değil; sorun, alıcıların, kamu çalışanlarına, örgütlü, sendikalı, güvenceli çalışanlara ihtiyacı olmadığıdır. Bakın, aynı maddede Türkiye'nin tek uydusu olan Türksat İşletmesinde kamu çalışanının olmayacağı da belirtiliyor. Peki, bu durumda, bu işletmede kamuyu kim temsil edecek? Bu demektir ki, çok yakın zamanda, Türk Telekom da,Türksat da devletin söz sahibi olamadığı yabancılaşmış işletmeler haline gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki özelleştirme isteğinin bir başka nedeni de, ülkemizi açıkpazar haline getirmek isteyen çokuluslu şirketlerin pazara hâkim olan kamu işletmelerinden rahatsızlık duymasıdır. Türk Telekom, Türk Hava Yolları, TÜPRAŞ, Tekel gibi büyük ve stratejik kuruluşlar, kendi değerlerinden öte, bu çokuluslu şirketlerle kendi ulusal pazarında rekabet etme cüreti gösterdikleri için yok edilmek istenmektedir. Bu yüzden, uluslararası tekellerin gözünde, bu işletmelerin daha ucuz ve kaliteli hizmet üretmeleri, daha büyük istihdam yaratmaları gibi bir amaç yoktur, sadece pazardaki bir engeli kaldırmak istemektedirler; çünkü, bu kesimler, üreten Türkiye'yi değil, satın alan ve tüketen Türkiye'yi arzu etmektedirler. Özelleştirmelerin bir amacı da, Türkiye'yi üretim sürecinden koparmak ve kendilerine bağımlı bir tüketim pazarı haline getirmektir.

BAŞKAN - Sayın Özakcan, sözlerinizi toparlar mısınız.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yeterince istifade ettik Sayın Başkan.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Keşke istifade edebilseniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Telekom, sosyal devlet yerine tüccar devlet mantığıyla satılarak, ülkemizin, cumhuriyetimizin seksen yıllık birikimleri yok edilmek isteniliyor. Bu kafanın Türkiye'yi nereye götüreceği de artık belli olmuştur. Dileğimiz, artık, bunun sizler tarafından da görülebilmesidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özakcan.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 508 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik  Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununa eklenen ek 32 nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan "bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay" ibaresinden sonra gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı yüzde 50'nin altına düşünceye kadar" ibaresinin; dördüncü fıkrasında yer alan "iş mevzuatına göre hesaplanır" ibaresinden önce gelmek üzere "Türk Telekomdaki kamu payı yüzde 50'nin altına düştükten sonra bu hizmetleri işçilikte geçmiş gibi kabul edilerek" ibaresinin eklenmesini; maddenin sonuna da aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Türk Telekom ile iştiraklerinde çalışan ve yardım sandıklarına üye bulunan personelin, Türk Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde de aralıksız sürekliliği bulunmak kaydıyla üyeliği devam eder."

 

Faruk Çelik

Ali Ayağ

Hacı Biner

 

Bursa

Edirne

Van

 

Ahmet Büyükakkaşlar

Mustafa Ünaldı

 

 

Konya

Konya

 

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi mi okutayım?..

FARUK ÇELİK (Bursa)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle üç husus düzenlenmektedir. Türk Telekom personelinin kıdem tazminatının hesabında memuriyette geçen eski hizmetleri de gözetilmekte; ancak, bu şekilde hesap edilen kıdem tazminatı tutarı aynı süre için hesaplanacak emekli ikramiyesinden fazla olamamaktadır. Getirilmek istenen düzenleme ile Türk Telekomdaki kamu payı yüzde 50'nin altına düştükten sonra, bu sınırlama kaldırılmaktadır. Bu sayede Türk Telekom personeline az da olsa iş güvencesi sağlanmak istenmektedir.

Tasarıyla kadrolu ve sözleşmeli olarak çalışanlar ile kadrolu ve sözleşmeli statüde çalışmakta iken iş mevzuatına geçen personelden kanunun yayımından sonra emeklilik veya yaşlılık aylığından yararlanma hakkını kazananlara iki ay içerisinde emeklilik başvurusunda bulunmaları halinde ikramiye veya kıdem tazminatlarının yüzde 30 fazlasıyla ödenmesi imkânı sağlanmıştır. Ancak, bu uygulamanın kamu payı yüzde 50'nin altına düştüğünde de devam edeceği ve dönem kârı üzerinden hazineye ödenecek temettü tutarından mahsup edildiği dikkate alındığında, Türk Telekomda kamu payı yüzde 50'nin altına düştükten sonra hazineye ödenecek temettü olmayabileceğinden şirketin devrinden sonra uyuşmazlık söz konusu olacaktır. Bu nedenle, maddeye yukarıda arz edilen ilavenin yapılması sonradan ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkları ortadan kaldıracaktır.

Türk Telekomda görev yapmakla birlikte, Türk Telekom Personeli Biriktirme Yardım Sandığı gibi sandıklara üye bulunan personelin, üyeliklerinin, özelleştirme ya da başka bir nedenle Türk Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde dahi devamı sağlanmak istenmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Koç, Sayın Kamacı, Sayın Tüzün, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Özakcan, Sayın Yergök, Sayın Erbatur, Sayın Arz, Sayın Gülçiçek, Sayın Eraslan, Sayın Keleş, Sayın Aydın, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyurt, Sayın Güler, Sayın Çakır, Sayın Güyüldar.

20 üye yoklama istemiştir; elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim. Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Ayrıca, pusula gönderen sayın milletvekillerinin Genel Kurul Salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum; çünkü, tespit yapacağım.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.48

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.03

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının ek 32 nci maddesi üzerinde verilen önergenin oylanmasından önce yoklama istenilmişti; yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; bu nedenle, birleşime ara vermiştik.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Haziran 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.08